SOSYAL BİLİMLER D E R G İ S İ - sosyal bilimler araştırmaları dergisi

SOSYAL BİLİMLER
DERGİSİ
ORDU ÜNİVERSİTESİ
ISSN: 1309 - 9302
SOSYAL BİLİMLER
E N S T İ T Ü S Ü
ORDU ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
(OÜSBAD) TEMMUZ 2014
ISSN: 1309 - 9302
SAHİBİ
Ordu Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Adına
Doç. Dr. Serhat YENER
(SBE Müdürü)
EDİTÖR
Doç. Dr. Mehmet YILMAZ
EDİTÖR YARDIMCISI
Yrd. Doç. Dr. Filiz ZAYİMOĞLU ÖZTÜRK
YABANCI DİL DANIŞMANI
Yrd. Doç. Dr. Cüneyt ÖZATA
E-DERGİ SİSTEM DANIŞMANI
Yrd. Doç. Dr. Talip ÖZTÜRK
İçindekiler
Adnan ALTUN
5 - 15
Medya Okuryazarlığı Eğitimine Yönelik Türkçe Yayınlar:
Bir Bibliyografya Denemesi
Fatih ÜNAL
16 - 26
Rus Ressam Zaharov’un Hatıralarında İstanbul
Işıl ÖZCAN
27 - 32
Re-enacting America: Case Studies in the Transformation of
Cultural Representation
İzzet YÜCETOKER
Nezihe ŞENTÜRK
33 - 37
Barok Dönem Piyano Eserlerine Yönelik Güçlük Düzeyi Algı
Ölçeği: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması
Seher BAYAT
Ömer KARAMAN
38 - 45
Öfke Temasını İçeren İlkokul Dördüncü Sınıf Rehberlik ve
Psikolojik Danışmanlık Programının Kapsamlı Gelişimsel
Modelli Geliştirme Çalışması
Selçuk BALI
Mehmet Ozan CİNEL
Ali Haydar GÜNDAY
46 - 50
Hisse Senedi Fiyatlarını Etkileyen Temel Makroekonomik
Faktörlerin Bist 1oo Endeksi’ne Etkisinin Ölçümlenmesi
Yeter DEMİR USLU
Mustafa Fedai ÇAVUŞ
51 - 54
Örgütsel Adalet ve Kaytarma Davranışları
9. Sayının Hakem Kurulu
Prof. Dr. Atilla SİLKÜ - Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi
Prof. Dr. Gaye ÖZDEMİR EREL - Ege Üniversitesi, İletişim Fakültesi
Prof. Dr. Walter EPP - Kanada Üniversitesi, Eğitim Fakültesi
Doç. Dr. Ahmet BÜYÜKŞALVARCI - Necmettin Erbakan Üniversitesi,
Turizm Fakültesi
Doç. Dr. Enver SARI - Giresun Üniversitesi, Eğitim Fakültesi
Doç. Dr. Fatih SANCAKTAR - İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi
Doç. Dr. Ferit BULUT - Niğde Üniversitesi, Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı
Doç. Dr. Gürol ÖZCÜRA - Ordu Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi
Doç. Dr. Necip Fazıl DURU - Ordu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi
Doç. Dr. Selahattin KAYMAKCI - Karadeniz Teknik Üniversitesi,
Fatih Eğitim Fakültesi
Doç. Dr. Sema SEVİNÇ - Necmettin Erbakan Üniversitesi, Eğitim Fakültesi
Doç. Dr. Tolga ERDOĞAN - Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fatih Eğitim Fakültesi
Doç. Dr. Zeliha SEÇKİN - Aksaray Üniversitesi, Ortaköy Meslek Yüksek Okulu
Doç. Dr. Zihni MEREY - Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi
Indexed by
EBSCO, DOAJ ve Index Copernicus
tarafından indekslenmektedir.
MEDYA OKUR YAZARLIĞI EĞİTİMİNE YÖNELİK TÜRKÇE YAYINLAR:
BİR BİBLİYOGRAFYA DENEMESİ
Adnan ALTUN1
ÖZET
Medya okuryazarlığı eğitimi alanı, ülkemizde 2000’li yıllardan sonra akademik ilginin giderek arttığı bir disiplin olmuştur.
Günümüze kadar devam eden bu sürece bakıldığında medya okuryazarlığı eğitimine yönelik Türkiye’de dikkate değer bir birikimin
oluştuğu gözlenmiştir. Bu çalışmada konuyla ilgilenen araştırmacılara yol gösterici olması ve derli toplu bir bibliyografya sunulması
amaçlanmıştır. Araştırmada doğrudan medya okuryazarlığı ile ilgili olan çalışmalara yer verilmiştir. Sonuçta medya okuryazarlığı
eğitimi ile ilgili olduğu düşünülen 233 çalışmanın tam künyesine yer verilmiş, ayrıca yıl, yayın türü ve içerik açısından analiz
edilerek Türkiye’de medya okuryazarlığı eğitimi çalışmalarının genel bir fotoğrafı ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Medya okuryazarlığı, medya okuryazarlığı eğitimi, bibliyografya, Türkiye.
TURKISH PUBLICATIONS INTO MEDIA LITERACY EDUCATION:
AN ESSAY OF BIBLIOGRAPHY
ABSTRACT
The interest in media literacy in Turkey has steadily increased afterthe 2000s. A significant accumulation was seen when considering
the movement of media literacy education in Turkey, The purpose of this study is to provide a bibliography for beginners in the study
of the medialiteracy education in Turkey. The bibliography included researches directly related to media literacy and medialiteracy
education. As a result, they were included 233 researches thought to be related to media literacy education in this study. In addition,
an overview of media literacy education efforts in Turkey is given as analyzed in terms of year, type and content.
Keywords: Media literacy, media literacy education, bibliography, Turkey.
GİRİŞ
Yeni bir konuda çalışmaya başlayanların yaptıkları ilk iş ilgili
çalışmaları araştırmak ve okumaktır. Bu çaba hem konunun
bütüncül olarak görülmesine hem de tekrarlardan kaçınarak
özgün çalışmaların yapılmasına yardımcı olmaktadır. Medya okuryazarlığı eğitimi için de bu durum geçerlidir. Medya
okuryazarlığı eğitimine yönelik ilginin Türkiye’de 2000’li
yılların ortalarında ortaya çıktığı görülmektedir. Söz konusu tarihten sonra da ilginin büyüyerek devam ettiği görülmüş ve konuyla ilgili çalışmaların bir envanterinin hazırlanması gerekliliği
belirmiştir. Bilindiği kadarıyla şu ana kadar Türkiye’de medya
okuryazarlığı eğitimi alanındaki yayınları topluca veren bir bibliyografya bulunmamaktadır. Bu amaçla Türkçe yayımlanan
kitapların, kitap bölümlerinin, yüksek lisans ve doktora tezlerinin, bilimsel projelerin, periyodik akademik yayınlardaki (dergiler) makalelerin ve çeşitli dokümanların (rapor, belge, bildirge
vb.) tam künyelerine yer verilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın
amacı, medya okuryazarlığı eğitimi alanında çalışanlara bir bibliyografya sunmaktır.
Medya Okuryazarlığı
Okuryazarlık sadece alfabe vasıtasıyla anlamın yazılabilmesi ve
okunabilmesi olarak ifade edilemeyecek geniş bir kavramdır,
özellikle de günümüzde. “Artık var olmayan yıldızların haritasını
‘okuyan’ bir gökbilimci; bir evin yapılacağı yeri kötü ruhlara
karşı korumak için ‘okuyan’ Japon mimar; ormanda hayvanların
izlerini ‘okuyan’ zoolog; kazanacak kâğıdı oynamadan önce
ortağının hareketlerini ‘okuyan’ kâğıt oyuncusu; koreografın
notlarını ‘okuyan’ dansçı ve dansçının sahnedeki hareketlerini
‘okuyan’ izleyici; örülmekte olan bir halının karmaşık desenini
‘okuyan’ dokumacı; sayfanın üstünde birleştirilmiş birden çok
nota dizinini ‘okuyan’ org sanatçısı; bebeğin yüzünde neşe,
şaşkınlık ya da korkunun belirtilerini ‘okuyan’ ana baba…”Bu
örneklerin her biri okuryazarlık kavramının sınırları konusunda ipucu vermektedir. İnsanoğlunun anlamak veya anlatmak
için meşgul olduğu her şey okuryazarlıkla ilgilidir aslında.
Günümüzde teknoloji, medya aracılığıyla anlamı aktaran ve alan
insanoğlu, bu ortamlarda okumaya ve yazmaya devam etmektedir.
Medyanın diliyle okuyup yazabilme becerisi olarak
tanımlayabileceğimiz medya okuryazarlığı alan yazında
çoğunlukla “medya okuryazarlığı, çeşitli biçimlerde mesajlara
erişme, analiz etme, değerlendirme ve mesajı iletme becerisi”
(Aufderheide, 1993) olarak tanımlanmaktadır. Okuryazarlık
ile karşılaştırılacak olursa erişim, analiz ve değerlendirme
becerileri bir nevi okuma; üretim becerisi de ise yazma olarak
nitelendirilebilir. Bu becerinin geliştirilmesine yönelik ebeveyn
eğitimi, öğretmen eğitimi, formal eğitim, yetişkin eğitimi vb.
boyutlarıyla yapılan çalışmalar da medya okuryazarlığı eğitimi
olarak adlandırılmaktadır.
Türkiye’de Medya Okuryazarlığı
Türkiye’de medya okuryazarlığı çalışmalarının RTÜK’ün 22
Eylül 2004 tarihli toplantısında gündeme gelmesi ve medya
okuryazarlığı dersinin ders programlarına eklenmesi için Milli
Eğitim Bakanlığı ile resmi temasa geçilmesi ile başladığı ileri
sürülebilir (Şiddeti Önleme Platformu, 2004). Bu girişimin sonucunda 22 Ağustos 2006 tarihinde Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu ile Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu
arasında “Öğretim Kurumlarına Medya Okuryazarlığı Dersi
____________________________________________________________________________________________________________________
1
Yrd. Doç.Dr., Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü, [email protected]
5
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
Konulmasına Dair İşbirliği Protokolü” imzalanmıştır.
“İlköğretim Seçmeli Medya Okuryazarlığı Dersi Öğretim
Programı” da 31 Ağustos 2006 tarihinde MEB Talim ve Terbiye
Kurulu’nda görüşülerek kabul edilmiştir. İlköğretimde 6, 7 veya
8. sınıfta haftada bir saat ve seçmeli olarak verilen bu ders 2012
yılında yapılan değişiklikle ilköğretim 7 veya 8. sınıfta haftada 2
saat ve seçmeli olarak verilmeye devam etmiştir.
RTÜK tarafından yapılan araştırmalar medya okuryazarlığı
dersinin verimli yürütülemediği sonucu ortaya koyması üzerine 2013 yılında öğretim programı ve ders kitabını yenilmek
üzere çalışma başlatılmıştır. Bu çalışmanın sonucunda öncelikle
öğretim programı yenilenmiş ve 11.12.2013 tarihinde “Ortaokul
ve İmam Hatip Ortaokulu Medya Okuryazarlığı Dersi Öğretim
Programı” adıyla Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından
kabul edilmiştir. 2014-2015 eğitim ve öğretim yılından itibaren
uygulamaya konulacak olan öğretim programı için ders kitabı
kullanılmaması, bunu yerine öğretim materyali kullanılması
kararı alınmıştır. Öğretim materyalinin hazırlanmasına ve
çevrimiçi ortamda öğretmen eğitiminin gerçekleştirilmesine
yönelik çalışmalar devam etmektedir.
RTÜK’ün 2012 tarihli Medya Okuryazarlığı Çalıştayı Sonuç
Bildirgesi’nde de ifade edildiği gibi Türkiye’de ilerleyen yıllarda
medya okuryazarlığı eğitiminin “Okul öncesinden itibaren
bütün eğitim kademelerinde (ilkokul, ortaokul ve lise) ilgili
derslerin öğretim programlarıyla ilişkilendirilerek” verileceği
öngörülmektedir. Bu perspektiften medya okuryazarlığının sadece Sınıf, Türkçe ve Sosyal öğretmenlerinin değil, farklı kademe ve branşlardaki öğretmenlerin de eğitim süreçlerine dâhil
olabileceği ileri sürülebilir.
Medya okuryazarlığına yönelik gün geçtikçe artan bu ilgi, Türkçe
alan yazındaki çalışmaların sayısındaki artışta da görülmektedir.
Bu çalışmanın konuya ilgi duyan araştırmacılara Türkçe alan
yazına ulaşma açısından kolaylık sağlayacağı düşünülmektedir.
YÖNTEM
Çalışmanın içeriğini oluşturan yayınları belirlemek için tarama
yöntemi kullanılmıştır. Çalışmaya konu eserlerin belirlenmesinde “medya okuryazarlığı, medya eğitimi, medya pedagojisi ve medya yetkinliği” kavramları esas alınmış ve “medya
okuryazarlığı eğitimi” olarak adlandırdığımız alan eğitimiyle
ilgili olan çalışmalar ele alınmıştır. Alan eğitimine yönelik
olduğu için “medyanın etkileri”, “çocukların medya kullanımı”,
“medya ve çocuk”, “medya ve sağlık”, “medya ve şiddet” ile
“medya ve bilinçli tüketicilik” gibi başlıklara çalışmanın kapsam sınırlılığı nedeniyle yer verilmemiştir. Bir tema olarak
bakıldığında bu konuların bibliyografyadan ziyade “meta-analiz” çalışmalarına konu olması ve Türkiye’deki mevcut durumun
ortaya konulabilmesi daha faydalı olacaktır. Ayrıca çalışmaların
Türkçe olmasına ya da Türkçeye tercüme edilmiş olmasına dikkat edilmiştir.
Çalışmada sadece makaleler ile sınırlı kalmamış, kitap ve kitap
bölümleri başta olmak üzere farklı akademik çalışmalara da yer
verilmiştir. Bunun dışında özellikle, çok yazarlı kitap, bildiri
kitabı ve çeşitli raporların sadece medya okuryazarlığı ile ilgili
bölümlerine yer verilmiş, dolaylı olanlar ise kapsam dışında
bırakılmıştır. Örneğin I. Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi
Bildiriler Kitabı’nda yer alan çalışmaların hemen hepsi medya
okuryazarlığı eğitimi ile ilişkilendirilebilir ancak doğrudan ilgili olanlara yer verilmiştir. Bu nedenle konuyla ilgilenecek
araştırmacıların bu tür yayınların içeriğini detaylı olarak incelemeleri önerilmektedir.
Verilerin elde edilmesinde yazarların “medya okuryazarlığı
eğitimi” ile ilgili olarak çalışmaya başladığı 2004 yılından
bugüne arşivledikleri çalışmalardan istifade edilmiştir. Bunun dışında İnternet ortamında “YÖK Ulusal Tez Merkezi,
ULAKBİM, Milli Kütüphane ve Google Akademik” gibi veri
tabanları taranmıştır. Ayrıca elde edilen yayınların kaynakçaları
gözden geçirilerek, periyodik basılı yayınlar taranarak ve alanda pek çok yayın sahibi olan akademisyenlere e-posta aracılığı
ile ulaşılarak çalışmanın kapsam geçerliliği olabildiğince
arttırılmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte alan eğitimine yönelik
olduğu için “medyanın etkileri”, “çocukların medya kullanımı”,
“medya ve çocuk”, “medya ve sağlık”, “medya ve şiddet” ile
“medya ve bilinçli tüketici” gibi başlıklara çalışmanın kapsam sınırlılığı nedeniyle yer verilmemiştir. Sonuç olarak bu
çalışmanın içeriği 233 yayından oluşmuştur. Yapılan bunca çabaya rağmen gözden kaçan çalışmaların olabileceğini kabul etmek gerekir. Bu eksikliklerin giderilmesi ve bu çabanın güncellenmesi görevi sonraki çalışmalara düşmektedir.
BULGULAR
(Medya Okuryazarlığı Bibliyografyası)
Türkiye’de medya okuryazarlığı eğitimine yönelik yapılan
yayınlar incelenmiş ve bu inceleme sonucunda aşağıdaki 233
çalışmaya ulaşılmıştır:
(1) Akbulut, H., Akça Baştürk, E. ve Vural, R. A. (2011).
Katılımcı yurttaşlığın bir aracı olarak medya okuryazarlığı:
Kocaeli’nde yurttaşlık kavrayışı açısından kadınların televizyon
izleme pratikleri üzerine bir araştırma ve bir eleştirel medya
okuryazarlığı eğitimi model önerisi. TÜBİTAK SOBAG Proje
109K034, 2011: 1-110
(2) Akıncı, N. (2008). Çocuk ve Medya. Türkiye Klinikleri Pediatrik Bilimler Dergisi, 4(6), s. 72-75.
(3) Akkor Gül, A. (2013). Avrupa Birliği’nde Medya
Okuryazarlığı: Düzenleme ve Çalışmalarda Gözlemlenen
Eğilimler. AJIT‐e: Online AcademicJournal of Information
Technology. 2013 Winter/Kış – Cilt/Vol: 4 ‐ Sayı/Num: 11, s.
15-33.
(4) Akşit, F. ve Dönmez, B. (2011). İlköğretim Öğrencilerinin
Medyayı Kullanmaya Yönelik Tutumlarının Belirlenmesi. Erciyes İletişim, 2 (1).
(5) Aktaş, C. (2008). İlköğretim Okullarında Medya
Okuryazarlığı Öğretimi. 4. Uluslararası Çocuk ve İletişim Kongresi & 4. Uluslararası Çocuk Filmleri Festivali ve Kongresi
“Risk Altındaki Çocuklar” içinde (Cilt 1, 217-226). İstanbul:
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları.
(6) Aktı, S. (2011). İlköğretim sekizinci sınıf öğrencilerinin medya okuryazarlığı ile sosyal beceri düzeyleri arasındaki ilişkinin
belirlenmesi. Elazığ: Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
(7) Alagözlü, Ç. (2012). Türkiye’de ve Avrupa Birliği Ülkelerinde Medya Okuryazarlığı. Ankara: Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu Başkanlığı Uzmanlık Tezi.
(8) Alagözlü, Ç. (2013). Türkiye’de ve Avrupa Birliği Ülkelerinde Medya Okuryazarlığı (Örnek İncelemeler). İstanbul: Pelikan Yayıncılık.
(9) Algan, E. (2007). “Medya Okuryazarlığı Alanında Teorik Ve
Pratik Yaklaşımlar”. N. Türkoğlu, & M. C. Şimşek içinde, Medya okuryazarlığı .İstanbul : Kalemus
6
Medya Okuryazarlığı Eğitimine Yönelik Türkçe Yayınlar: Bir Bibliyografya Denemesi (5-15)
(10) Allen, M. G. ve Lee, R. S. H. (2012). Medya Eğitimi Bir
Gözden Geçirme Zamanı (Çev. İ. E. Bilici). Erciyes İletişim,
Ocak 2012, s. 76-82.
(11) Altun, A. (2002). ‘E-Okuryazarlık’, Açık ve Uzaktan Eğitim
Sempozyumu, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, 23-25 Mayıs
2002.
(12) Altun, A. (2005). Gelişen Teknolojiler ve Yeni
Okuryazarlıklar. Ankara: Anı Yayıncılık.
(13) Altun, A. (2007). “Medya Okuryazarlığı Eğitimi: Önemi
ve İhtiyaçları”. N. Türkoğlu, & M. C. Şimşek içinde, Medya
Okuryazarlığı. İstanbul : Kalemus.
(14) Altun, A. (2008a). Medya Okuryazarlığı. Bilim ve Aklın
Aydınlığında Eğitim Dergisi, Sayı 103, s. 27-34, Ankara.
(15) Altun, A. (2008b). Türkiye’de Medya Okuryazarlığı.
İlköğretmen Eğitimci Dergisi, Sayı 16, s. 30-34, Ankara.
(16) Altun, A. (2009a). Eğitim Bilim Açısından Seçmeli Medya
Okuryazarlığı Ders Programına Eleştirel Bir Bakış. Kırşehir
Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 10, Sayı 3, Aralık 2009, s.97-109,
Kırşehir.
(17) Altun, A. (2009b). Medyadaki Kalıp yargıların (Stereotiplerin) Üstesinden Gelmek İçin Medya Okuryazarlığı. Bilim
ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, sayı 111, s.20-34, Ankara.
(18) Altun, A. (2009c). 21. Yüzyıl Vatandaşlığı İçin Gerekli
Bir Beceri Olarak Medya Okuryazarlığı: UNESCO, AB ve
Türkiye Örnekleri. I. Uluslararası Avrupa Birliği, Demokrasi,
Vatandaşlık ve Vatandaşlık Eğitimi Sempozyumu, Uşak.
(19) Altun, A. (2010a). Medya Okuryazarlığının Sosyal Bilgiler Programlarıyla İlişkilendirilmesi ve Öğretimi. Ankara: Gazi
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi.
(20) Altun, A. (2010b). Kanada’daki Medya Okuryazarlığı
Eğitimi Üzerine Bir Değerlendirme. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 10, Sayı 2, s. 41-57, Bolu.
(21) Altun, A. (2010c). “Sosyal Bilgiler Derslerinde Bir Medya
Okuryazarlığı Eğitimi Uygulaması: Propaganda Farkındalığı
Geliştirme” Sosyal Bilgiler Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar-II
(Ed. Refik Turan, Ali Murat Sünbül ve Hakan Akdağ). Pegem
Akademi, Ankara.
(22) Altun, A. (2011a). UNESCO’nun Medya Okuryazarlığı
Eğitimi Faaliyetleri (1977-2009). Milli Eğitim Dergisi, Sayı 191
Yaz, s. 86-107, Ankara.
(23) Altun, A. (2011b). Tavsiye Kararları Çerçevesinde Avrupa
Birliği’nin Medya Okuryazarlığı Eğitimi Vizyonu. Yüzüncü Yıl
Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Aralık 2011, Cilt: VIII,
Sayı: I, 58‐86, Van.
(24) Altun, A. (2012a). Kanada’daki Sosyal Bilgiler
Programlarında Medya Okuryazarlığı Eğitimi. Gaziosmanpaşa
Üniversitesi Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, yıl 2012 sayı
1, Tokat.
(25) Altun, A. (2012b). Sosyal Bilgiler Öğretmen Adaylarının
Medyadaki Tarih Yapımlarına İlişkin Görüşleri, 2. Uluslararası
Tarih Eğitimi Sempozyumu, Karadeniz Teknik Üniversitesi, 1416 Haziran 2012, Trabzon.
(26) Altun, A. ve Çakmak, E. (2012). Medya Okuryazarlığı
ve Öğretmen Eğitimi: Medya Okuryazarlığı Dersini Kim
Öğretmeli? 21. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi. Marmara Üniversitesi, 12-14 Eylül 2012, İstanbul.
(27) Altun, A. ve Çakmak, E. (2013). İlköğretim Hayat Bilgisi Dersi Öğretim Programında Medya Okuryazarlığı Eğitimi.
Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Nisan 2013, 4(1): 237-254.
(28) Altun, A. (2013a). Sosyal Katılım Platformu Olarak “Sosyal Bilgiler Öğretmenleri Web Siteleri”, Uluslararası Sosyal
7
Bilgiler Eğitimi Sempozyumu II (USBES II), 26-28 Nisan 2013
Aksaray.
(29) Altun, A. (2013b). “Medya Okuryazarlığı” Sosyal Bilgiler
İçin Çoklu Okuryazarlıklar (Ed. Ebru Gençtürk ve Kadir Karatekin). Pegem Akademi, Ankara.
(30) Altun, A. (2013c). “Okul Öncesi, İlkokul Ve Ortaokul
Öğretmenlerinin Görüşleri: Medya Okuryazarlığı Derslerle
Nasıl İlişkilendirilebilir?” H. Yavuzer ve M. R. Şirin içinde, I.
Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi Bildiriler Kitabı (Cilt 1).
İstanbul: Çocuk Vakfı Yay. 104, s. 59-82.
(31) Altun, A. (2014a). “Sosyal Bilgiler Dersleri İçin Bir Medya Okuryazarlığı Konusu: Bilginin Güvenilirliği” Sosyal Bilgiler Öğretimi Kılavuzu (Ed. Dursun Dilek). Ankara: PegemA
Yayıncılık.
(32) Altun, A. (2014b). Yeni Medya Okuryazarlığı Programı
Neler Getirdi? Uluslar Arası Sosyal Bilgiler Eğitimi Sempozyumu III (USBES III), 28-30 Nisan 2014 Ankara: Gazi Üniversitesi.
(33) Alver, F. (2006), Medya Yetkinliğinin Kuramsal Temelleri,
Kocaeli Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi, No:7, 9-26,
Kocaeli.
(34) Apak, Ö. (2008). Türkiye, Finlandiya ve İrlanda İlköğretim
Programlarının Medya Okuryazarlığı Eğitimi Açısından
İncelenmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kocaeli.
(35) Arslan, M. S.; Genç, E.; Kaya, N. ve Azer, H. (2011).
Medya Okuryazarlığı Dersi Öğretmen Kılavuz Kitabı. Ankara: MEB Yayınları. URL: www.medyaokuryazarligi.org.tr/
documents/0kilavuzkitap.pdf.
(36) Aslan, H. (2009). “Medya Okuryazarlığının Görsel Kültür
ve Sanat Eğitimi Ekseninde Çözümlenmesi”. Samsun: Ondokuz
Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi.
(37) Asrak Hasdemir, T. (2009). Medya Okuryazarlığı ve İnsan
Hakları: Türkiye Örneği. Gürel Tüzün (editör) Ders Kitaplarında
İnsan Hakları II; Tarama Sonuçları. İstanbul: Tarih Vakfı
Yayınları s. 313-336.
(38) Asrak Hasdemir, T. (2012). Gelenekselden Yeni Medya
Okuryazarlığına: Türkiye Örneğinde Bir Değerlendirme. Hitit
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. Yıl 5, Sayı 2,
Aralık 2012, s.23-40.
(39) Asrak Hasdemir, T. (2013). Ortaokulda Eğitim Gören
Çocukların Geleneksel ve Yeni Medya İle Olan İlişkileri ve
İlişkilerinin Doğasının Karşılaştırılması Projesi - MEDYAK. II.
Uluslararası Çocuk ve Medya Kongresi, 2013, İzmir, URL: http://
www.23nisancocukkongresi.com/wp-content/uploads/2013/07/
Tuba-Asrak-Hasdemir-Uyumluluk-Modu-pdf.pdf.
(40) Avşar, Z. (2014). Medya Okuryazarlığı. İletişim ve Diplomasi, Ocak 2014, Sayı 2, URL: http://www.iletisimvediplomasi.
com/medya-okuryazarligi-prof-dr-zakir-avsar/.
(41) Aydeniz, H. (2011a). Bilinçli Medya Kullanımı. Ankara:
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Aile ve Toplum Hizmetleri
Genel Müdürlüğü Yayınları.
(42) Aydeniz, H. (2011b). Medyayı Kavramak. Ankara: Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı, Aile ve Toplum Hizmetleri Genel
Müdürlüğü Yayınları.
(43) Aydeniz, H. (2011c). Medyayı Tanımak. Ankara: Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı, Aile ve Toplum Hizmetleri Genel
Müdürlüğü Yayınları.
(44) Ayerden, A. N. (2008). Medya Okuryazarlığı (6, 7 veya 8.
sınıflar için ders kitabı). Ankara: Işıldak Yayınları.
(45) Bacaksız, T. (2010). Medya okuryazarlığı dersinde gazete
ve dergi kullanımı (İzmir’de medya okuryazarlığı dersinin
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
öğrencilerin gazete ve dergi okuma alışkanlıklarına olan etkisi). Ankara: Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
(46) Bakan, U. (2011). İlköğretim medya okuryazarlığı dersinin öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerine etkisi. Erzurum:
Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi.
(47) Balaban Sarı, J.; Ünal F. ve Küçük M. (2008) “İlköğretim
Medya Okuryazarlığı Dersinin Amaçlarının ve Etkinliklerinin
Değerlendirilmesi”, 8th International EducationalTechnology
Conference, Eskişehir. s.555-559.
(48) Belçika Fransız Topluluğu Medya Okuryazarlığı Yüksek
Konseyi (2011). Yasam Boyu Medya Okuryazarlığı Hakkında
Brüksel Deklarasyonu. URL: http://www.medyaokuryazarligi.
org.tr/documents/yayinlar/bruksel_deklerasyonu.pdf.
(49) Bilici, İ. E. (2011). Türkiye’de ortaöğretimde medya
okuryazarlığı dersi için bir model önerisi. Kayseri: Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora
Tezi.
(50) Bezirgan Arar, Y. (2007). Televizyon Ve Gazete Haberlerinde “1 Mayıs” Temsilleri: Bir Medya Okuryazarlığı Çalışması”.
N. Türkoğlu, & M. C. Şimşek içinde, Medya okuryazarlığı
.İstanbul : Kalemus.
(51) Binark, M. (2005). ‘’Medya Okuryazarlığı Eğitiminde Temel Kavramlar ve Uygulama Örnekleri: G.Ü. İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema Bölümü 1. ve 2. Sınıf Öğrencilerinin
Medya Metinlerini Okuma Edimleri’’. I. Uluslararası Medya
Okuryazarlığı Konferansı, Mayıs, İstanbul.
(52) Binark, M. (2013). Yeni Medya Okuryazarlığı: Bileşenler
ve Paydaşlar. I. Çocuk ve Bilgi Güvenliği Kongresi, 7-9 Kasım
2013, Ankara; Çocuk ve Bilgi Güvenliği Derneği ve Ankara
Üniversitesi.
(53) Binark, M. ve Gencel Bek, M. (2007). Eleştirel Medya
Okuryazarlığı, Kuramsal Yaklaşımlar ve Uygulamalar. İstanbul:
Kalkedon Yayınları.
(54) Bostancı, N. (2007). İlköğretim Medya Okuryazarlığı Dersi
Öğretmen Kitabı. Ankara.
(55) Bütün, E. (2010), “Medya Okuryazarlığı Dersine İlişkin
Öğretmen, Öğrenci ve Veli Görüşleri (Samsun İli Örneği)”.
Samsun: Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
(56) Büyükcoşkun, S. (2008). Ekran ile Monitör Arasında
Çocuklar. V. Aile Şurası “Aile Destek Hizmetleri” Bildirileri
(Ed. Kalaycı vd.). Ankara: ASAGEM Yayınları 137, s. 237-247.
(57) BYEGM, Çocuk Vakfı ve RTÜK (2013). Çocuk Bildirisi. I.
Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi, 14-15 Kasım 2013, İstanbul.
(58) BYEGM, Çocuk Vakfı ve RTÜK (2013). Kapanış Bildirisi. I. Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi, 14-15 Kasım 2013,
İstanbul.
(59) Cantek Ş. F. ve Cantek, L. (2007). “Artık Ben de Bir
Yazarım” Milliyet Gazetesi Blog Sayfası ve Blog Yazarlığı. Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 2007,(7):27-54
(60) Coşkunserçe, S. (2007). Medya ile Yaşamayı Öğrenmek:
Medya Okuryazarlığı. İstanbul: Yıldırım Ajans.
(61) Çakır, H., Koçer, M. ve Aydın, H. (2012). Medya
okuryazarlığını alan ve Almayan ilköğretim öğrencilerinin medya izleme davranışlarındaki farklılıkların belirlenmesi. Selçuk
İletişim, 2012,7(3):42-54
(62) Çakmak, E. (2010). İngiltere ve Türkiye’deki İlköğretim
Medya Okuryazarlığı Eğitimi Program ve Uygulamalarının
Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi. Bolu: Abant İzzet Baysal
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora
Tezi.
(63) Çakmak, E. (2012). İlköğretim İkinci Kademe Türkçe Dersi
Öğretim Programında Medya Okuryazarlığı Eğitimi. II. Ulusal
Eğitim Programları ve Öğretim Kongresi. Abant İzzet Baysal
Üniversitesi ve Eğitim Programları ve Öğretim Derneği (EPODER), 27-29 Eylül 2012, Bolu.
(64) Çakmak, E. ve Altun, A. (2012). UNESCO ve AB’nin
Medya Okuryazarlığı Yaklaşımlarının Karşılaştırmalı Olarak
İncelenmesi 21. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi. Marmara
Üniversitesi, 12-14 Eylül 2012, İstanbul.
(65) Çakmak, E. ve Altun, A. (2013). İlköğretim Türkçe Dersi
Öğretim Programında Medya Okuryazarlığı Eğitimi. Eğitimde
Kuram ve Uygulama, 2013, 9(2): 152-170.
(66) Çakmak, E. (2013a). Çocuk Hakları ve Medya Okuryazarlığı
Eğitimi. Mustafa kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, Cilt 10, Sayı 22, s. 209-224.
(67) Çakmak, E. (2013b). “Öğretim Programlarında Bir Katılım
Biçimi Olarak Medya Yazarlığı”. H. Yavuzer ve M. R. Şirin
içinde, I. Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi Bildiriler Kitabı
(Cilt 1). İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları 104, s. 41-58.
(68) Çakmak, E. (2013c). “Kil Tabletten Tablet Bilgisayara
Okuryazarlık” Sosyal Bilgiler İçin Çoklu Okuryazarlıklar (Ed.
Ebru Gençtürk ve Kadir Karatekin). Pegem Akademi, Ankara.
(69) ÇBGD-Çocuk ve Bilgi Güvenliği Derneği (2013). Kongre
Programı. I. Çocuk ve Bilgi Güvenliği Kongresi, 7-9 Kasım
2013, Ankara. URL: http://www.cocukveinternet.org/images/
duyuru2.pdf.
(70) Çelik, M. (2008). Egemen ideolojinin bir aracı olarak medya ve eleştirel farkındalığın gerekliliği: Medya okuryazarlığı.
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
(71) Çelik, T. (2011).Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının çok
kültürlü bakış açısı geliştirmelerinde medya okuryazarlığı dersinin rolüne ilişkin bir çalışma. Denizli: Pamukkale Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
(72) Çepni, O., Palaz, T. ve Ablak, S. (2014). Sosyal Bilgiler Öğretmen Adaylarının Medya ve Televizyon Okuryazarlık
Düzeylerinin Çeşitli Değişkenlere Göre Belirlenmesi. Uluslar
Arası Sosyal Bilgiler Eğitimi Sempozyumu III (USBES III), 2830 Nisan 2014 Ankara: Gazi Üniversitesi.
(73) Çetinkaya, S. (2008). Bilinçli Medya Kullanıcıları Yaratma
Sürecinde Medya Okuryazarlığının Önemi. Ankara: Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi.
(74) Çınarlı, İ. ve Yılmaz, E. (2007). “Sağlık Bilincinin
Oluşturulmasında Medya Okuryazarlığı’nın Önemi”. N.
Türkoğlu, & M. C. Şimşek içinde, Medya okuryazarlığı.
İstanbul: Kalemus.
(75) Çinelioğlu, G. (2013). Sosyal Bilgiler Öğretmen Adaylarının
Medya Okuryazarlığı Dersine Yönelik Tutumları. Balıkesir:
Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi.
(76) Çoban, S. (2006, 12 Şubat). “Eğitim ve Medya
Okuryazarlığı”, www.radikal.com.tr
(77) Çoban, S. (2011). Medya Okuryazarlığı Mümkün Mü?
XVI. Türkiye’de İnternet Konferansı, 30 Kasım-2 Aralık 2011,
Ege Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi, Konak, İzmir.
(78) Damlapınar, Z (2014). Medya Okuryazarlığı Dersi Tercihlerine Göre İlköğretimdeki Çocukların Medya Tutumları ve
Davranışları. Selçuk İletişim Dergisi, Cilt 8, Sayı 2, s. 177-191.
(79) Demirkaya Gedik, H. ve Altun, A. (2008) . Sosyal Bilgilerde Medya Okuryazarlığı ve Güncel Olaylar. B. Tay ve A. Öcal
(Editörler). Sosyal Bilgiler Öğretimi. Ankara: Pegem Akademi,
s. 497-539.
8
Medya Okuryazarlığı Eğitimine Yönelik Türkçe Yayınlar: Bir Bibliyografya Denemesi (5-15)
(80) Deveci, H. ve Tuba Çengelci (2008). Sosyal Bilgiler
Öğretmen Adaylarından Medya Okuryazarlığına Bir Bakış.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. Aralık 2008.
Cilt:V, Sayı:II, 25-43. URL: http://efdergi.yyu.edu.tr.
(81) Efe Özad, B. (2007). “Medya Okuryazarlığı ve Yetişkinlerin
Öğrenmesi”. N. Türkoğlu, & M. C. Şimşek içinde, Medya
okuryazarlığı. İstanbul: Kalemus.
(82) Eker, M. ve Aslan, H. (2010). Görsel Kültür ve Medya
Okuryazarlığı: Sanat Eğitiminin Kamusal Açılımı. Milli Eğitim
Dergisi, 187, s. 251-268.
(83) Elma, C.; Kesten, A.; Dicle, A.N.; Mercan, E.; Çınkır, Ş. Ve
Palavan, Ö. (2009a), “İlköğretim 7. Sınıf Öğrencilerinin Medya
ve Medya Okuryazarlığı Dersine İlişkin Tutumları”, Ondokuz
Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 27:93-113.
(84) Elma, C.; Kesten, A.; Dicle, Abdullah N.; Mercan, E.;
Çınkır, Ş. Ve Palavan, Ö. (2009b), “Medya Okuryazarlığı Dersinin Okul Müdürlerinin Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi”,
Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 36:87-96.
(85) Elma, C. ve Arkadaşları (2009c). İlköğretim 7. Sınıf
Öğrencilerinin Medya ve Medya Okuryazarlığı Dersine İlişkin
Tutumları. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, sayı 27, s. 93‐113.
(86) Elma, C. ve Diğerleri (2010). Türkiye’de Medya
Okuryazarlığı Eğitimi: Medyanın İşleyişi ve Etik İlkeler
Açısından Bir Değerlendirme, Kuram ve Uygulamada Eğitim
Bilimleri Dergisi, Yaz 2010, ss.1413-1458.
(87) Erdoğan, İ. (2007). Medya Okuryazarlığı. (TTKB başkanı
konuşma metni), http://ttkb.meb.gov.tr/ adresinden 08.11.2007
tarihinde elde edilmiştir.
(88) Erdoğan, M. T. (2010). Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin
Sağlanmasında Medya Okuryazarlığının Rolü (Uzmanlık Tezi),
T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü.
(89) Erkılıç, T. A. (2008). “Medya ve Eğitim İlişkisi Üzerine
(Eskişehir’de Yerel Basın Üzerine Yapılan Araştırmadan Bir
Kesit)”, 7. Ulusal Sınıf Öğretmenliği Sempozyumu 2-4 Mayıs
2008. Bildiriler. 913-917.
(90) Ertürk, Y.D.,& Gül, A.A. (2006). Çocuğunuzu televizyona
teslim etmeyin medya okuryazarı olun. Nobel Yayın Dağıtım,
Ankara.
(91) Ersöz, S. ve Meral, P. S. (2007). “İnternet Okuryazarlığı ve
Dijital Uçurum”. N. Türkoğlu, & M. C. Şimşek içinde, Medya
Okuryazarlığı. İstanbul: Kalemus.
(92) Federov, A. (2013). “Çocuklar İçin Medya Okuryazarlığı:
Medya Metinlerindeki Karakterleri Sınıfta Çözümlemek” (Çev.
Merve Kurt). H. Yavuzer ve M. R. Şirin içinde, I. Türkiye Çocuk
ve Medya Kongresi Bildiriler Kitabı (Cilt 2). İstanbul: Çocuk
Vakfı Yayınları 105, s. 139-156.
(93) Frau-Meigs, D. (2006). “Media Education”, “A Kit forTeachers, Students, ParentsandProfessionals” UNESCO,
L’exprimeur – Paris. “Yetişkinler, Öğrenciler, Öğretmenler ve
Medya Çalışanları İçin Medya Okuryazarlığı, URL: http://www.
medyaokuryazarligi.org.tr/.
(94) Gömleksiz, M. N., Kan, A. Ü. ve Öner, Ü. (2012). Üstün
Zekâlı ve Üstün Yetenekli Öğrencilerin Medya Okuryazarlığına
İlişkin Görüşleri (Elazığ Bilim ve Sanat Merkezi Örneği). Pegem
Eğitim ve Öğretim Dergisi, Cilt 2, Sayı 4, s. 41-54.
(95) Gömleksiz, M. N. ve Duman, B. (2013). Medya
Okuryazarlığı Dersi Kazanımlarının Gerçekleşme Düzeyine
İlişkin Öğrenci ve Okul Yöneticilerinin Görüşleri. TurkishStudies, Volume 8/9 Summer 2013, p. 265-278.
(96) Gündüz Kalan, Ö. (2010). Medya Okuryazarlığı Ve Okul
Öncesi Çocuk: Ebeveynlerin Medya Okuryazarlığı Bilinci Üzerine Bir Araştırma. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Der9
gisi , 39, s. 59-73.
(97) Güner, F. (2011). İlköğretim II. kademe öğrencilerinin
televizyon dizilerindeki mesajları algılamalarında medya
okuryazarlığının etkisi. Çanakkale: Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi.
(98) Güneş, A. (2013). “Medya Pedagojisi”. H. Yavuzer ve M.
R. Şirin içinde, I. Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi Bildiriler
Kitabı (Cilt 1). İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları 104, s. 83-98.
(99) Güneş, F. (2010). “Öğrencilerde Ekran Okuma ve Ekranik
Düşünme”Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 7(14), 1-20.
(100) Gürcan, H. İ. (2011). İnternette Medya Okuryazarlığı
Yaklaşımı. XVI. Türkiye’de İnternet Konferansı, 30 Kasım-2
Aralık 2011, Ege Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi,
(101) Güven, İ. (2014). Fen ve Teknoloji Öğretmen Adaylarının
Bilgi Okuryazarlığı ve Medya Okuryazarlığı Düzeylerinin
İncelenmesi. TurkishStudies, 9 (2), s. 787-800.
(102) Hayes, R. (2012). Bilim insanının medya rehberi. Ankara:
TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları.
(103) Hepkon, Zelika ve Oya Şakı Aydın (2006). Medya
Okuryazarlığına Politik Bir Bakış. I. Uluslar arası Medya
Okuryazarlığı Konferansı (23-25 Mayıs 2005) Bildiri Kitabı.
İstanbul: Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları.
(104) Hepkon, Z. ve Şakı Aydın, O. (2007). “Medya
Okuryazarlığına Politik Bir Bakış: Medya Okuryazarlığı
Hareketi”. N. Türkoğlu, & M. C. Şimşek içinde, Medya
Okuryazarlığı. İstanbul: Kalemus.
(105) Hobbs, R. (2004). Medya Okuryazarlığı Hareketinde Yedi
Büyük Tartışma (Çev. Melike Türkan Bağlı). Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt: 37, Sayı: 1, Ankara.
(106) Hobbs, R. (2010). Dijital Çağda Medya Okuryazarlığını
Yeniden Tanımlamak. (Çev. Filiz Yıldız) Erciyes İletişim, 1 (3),
s. 87-95.
(107) İnal, K. (2009). Medya Okuryazarlığı El Kitabı. Ankara:
Ütopya Yayınları.
(108) İnal, K. (2011). “Çocuklar Niçin Medya Okuryazarı
Olmalı?” (içinde) Ed. Mustafa Ruhi Şirin, Çocuk Hakları ve
Medya El Kitabı. İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları: 88, s. 417426.
(109) İnal, K. (2012). Çocuklar İçin Medya Okuryazarlığı
İhtiyacı. Uluslararası Katılımlı Çocuk İhtiyaçları Sempozyumu.
18-19 Mayıs 2012, Ankara. URL: http://kasumer.kku.edu.tr/
anasayfa/dokumanlar/Uluslararasi_Katilimli_Cocuk_Ihtiyaclari_Sempozyumu_Bildiri_Kitabi.pdf#page=22.
(110) İnan, T. (2010). “Öğretmen Adaylarının Medya
Okuryazarlık Düzeyleri ve Medya Okuryazarlığına İlişkin
Görüşleri”. Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kütahya.
(111) İnan, T. ve Bayındır, N. (2009), “Medya Okur-Yazarlığı
Dersinin Gerekliliğine Yönelik Sosyal Bilgiler Öğretmen
Adaylarının Görüşleri”, I. Uluslararası Türkiye Eğitim
Araştırmaları Kongre Kitabı, Çanakkale. 1–3 Mayıs.
(112) İnceoğlu, Y. (2007). “Medyayı Doğru Okumak”. N.
Türkoğlu, & M. C. Şimşek içinde, Medya okuryazarlığı .İstanbul
: Kalemus.
(113) İnceoğlu, Y. (2008a). Bir Üçleme: Çocuk, Medya ve
Eğitim. (İçinde Işık ve Erdem, 2008). Tüm Yönleriyle Medya ve
İletişim. Eğitim Kitabevi. URL: http://www.yasemininceoglu.
com/makaleler2.php
(114) İnceoğlu, Y. (2008b). Uluslar arası Medya. İstanbul: Der
yayınları. (bkz. Ekler)
(115) İnceoğlu, G. Y, Akıner, N. (2008), Medya ve Çocuk
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
hberi, İletişim Araştırmaları İçin Rehber Kitap, Eğitim Kitabevi,
Konya.
(116) Jools, T. ve Thoman, E. (2008). 21. Yüzyıl Okuryazarlığı:
Medya Okuryazarlığına Genel Bir Bakış ve Sınıf İçi Etkinlikler,
(Çev. Cevat Elma, Alper Kesten). Ankara: Erkinos Yayınevi.
(117) Karaman, M. K. ve Adem Karataş (2009). Öğretmen
Adaylarının Medya Okuryazarlık Düzeyleri. İlköğretim Online
Dergisi, Eylül 2009, Cilt 8, Sayı 3, s.798-808. URL: http://ilkogretim-online.org.tr/vol8say3/v8s3m14.doc.
(118) Karaman, M. K. (2010). Öğretmen Adaylarının TV ve
İnternet Teknolojilerini Kullanma Amaç ve Beklentilerinin Medya Okuryazarlığı Bağlamında Değerlendirilmesi. Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (2010) 3/2, 51-62.
(119) Karataş, A. (2008). Öğretmen Adaylarının Medya
Okuryazarlık Düzeyleri. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Afyon
Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Afyon.
(120) Kartal, O. Y. (2007). Ortaöğretim 10. sınıf öğrencilerinin
televizyon dizilerindeki mesajları algılamalarında medya
okuryazarlığının etkisi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çanakkale.
(121) Kartal, O. Y. ve Kıncal, Y. R. (2012). Medya okuryazarlığı
eğitimi alan rehberlik ve psikolojik danışmanlık anabilim dalı
öğrencilerinin aktif vatandaşlık düzeylerini etkileyen faktörler.
Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri
Dergisi, 2012,(36):169-191.
(122) Kejanlıoğlu, D. B. (2007). “Türkiye’de Medyanın
Dönüşümü ve Medya Okuryazarlığı Zemini”. N. Türkoğlu, &
M. C. Şimşek içinde, Medya Okuryazarlığı. İstanbul: Kalemus.
(123) Keleş, S. (2009), “İlköğretim Medya Okuryazarlığı Dersi
Öğretim Programına İlişkin Öğretmen Görüşleri”. Abant İzzet
Baysal Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Bolu.
(124) Kellner, D. (2002). Yeni Teknolojiler/Yeni OkurYazarlıklar: Yeni Binyılda Eğitimin Yeniden Yapılandırılması.
Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri. 2 (1), May 2002, s.
105-132.
(125) Kıncal, R. Y. ve Kartal, O. Y. (2009). “Medya Okuryazarlığı
Eğitimi”, Milli Eğitim Dergisi, 181: 318-333.
(126) Koçak, B. (2011). İlköğretim yedinci ve sekizinci sınıf
öğrencilerinin medya okuryazarlığı dersine ilişkin algıları (Erzurum İli Örneği). Erzurum: Atatürk Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
(127) Kolektif (2012). Medya Okuryazarlığı Dersi Öğrenci
Kitabı (İlköğretim 6-7-8). Ankara: Sobil Yay.
(128) Kolektif (2013). Medya Okuryazarlığı: Avrupa Profili (Ed.
Nurdan Öncel Taşkıran). Kocaeli: Umuttepe Yayınları.
(129) Korkmaz, Ö. ve Yeşil, R. (2011). Medya ve Televizyon Okuryazarlık Düzeyleri Ölçeği Geçerlik ve Güvenirlik
Çalışması. Uluslar arası İnsan Bilimleri Dergisi, 8 (2), s. 110126.
(130) Kösebalaban Doğan, N. ve Taşköprülü Ş. S. (2008). Meslek
Yüksekokulu Öğrencilerinin Medya Okuryazarlığı Kavramı
Bağlamında Medyayı Kullanmaya Yönelik Tutumlarının Belirlenmesi. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı
38, s.81-96.
(131) Kurbanoğlu, S. ve Torun, O. (2009). II. Ulusal Okul
Kütüphanecileri Konferansı; “Bilgi Okuryazarlığı”ndan “Yaşam
Boyu Öğrenme”ye: Sonuç Bildirgesi. Özel Üsküdar Amerikan
Lisesi, Okul Kütüphanecileri İstanbul Grubu (OKİG) ve Türk
Kütüphaneciler Derneği (TKD) İstanbul Şubesi, 27 Haziran
2009, İstanbul.
(132) Kurt, A. A. ve Kürüm, D. (2008). Medya Okuryazarlığı
ve Eleştirel Düşünme Arasındaki İlişkiye Kavramsal Bir Bakış.
Yayınlanmamış Bildiri. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Uluslar
arası Eğitim Teknolojileri. URL: http://ietc2008.home.anadolu.
edu.tr/ietc2008.html.
(133) Kurt, A. A. ve Kürüm, D. (2008). Medya Okuryazarlığı
ve Eleştirel Düşünme Arasındaki İlişkiye Kavramsal Bir Bakış.
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl 2, Sayı 2, s. 20-34.
(134) Kurudayıoğlu, M. ve Sait Tüzel (2010) “21. Yüzyıl
Okuryazarlık Türleri, Değişen Metin Algısı ve Türkçe Eğitimi”
Türklük Bilimi Araştırmaları, Güz 2010, S.28, s.283-298.
(135) Kutoğlu, Ü. (2007). “Medya Okuryazarlığı ve Çocuk
Eğitimi”. N. Türkoğlu, & M. C. Şimşek içinde, Medya
okuryazarlığı. İstanbul: Kalemus.
(136) LFM (tarihsiz). Medya ile Yaşamayı Öğrenme. URL:
http://lfmpublikationen.lfm-nrw.de/modules/pdf_download.
php?products_id=270.
(137) MEB (2008). İlköğretim 4-8. sınıf öğretim programlarının
öğrenme-öğretme süreçlerinde gazete kupürlerinden yararlanma. URL: http://ttkb.meb.gov.tr.
(138) MEB (2014). Ortaokul ve İmam Hatip Ortaokulu Medya
Okuryazarlığı Dersi Öğretim Programı. URL: http://ttkb.meb.
gov.tr/dosyalar/programlar/ilkogretim/medyaokuryazarligi_ortaokul.pdf.
(139) Mihailidis, P. ve Fromm, M. (2013). “Kürasyonun
Derinleştirilmesi: Medya Okuryazarlığı Eğitiminde Dijital Yetkinlikler Geliştirilmesi” (Çev. Pınar Şengözer Şiraz). H. Yavuzer ve M. R. Şirin içinde, I. Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi
Bildiriler Kitabı (Cilt 2). İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları 105, s.
199-214.
(140) Mora, N. ve Gülter, P. (2008). Medya Çalışmaları Medya
Pedagojisi ve Küresel İletişim. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
(141) MTF Yayın Kurulu (2009). Medya Okuryazarlığı. İstanbul:
MTF Yayınları.
(142) Murdochowicz, R. (2011). Medya Eğitimi Devlet
Politikası Olduğunda. (Çev. Kihtir, A.)İstanbul Üniversitesi
İletişim Fakültesi Hakemli Dergisi, Sayı 40, s. 25-36.
(143) Nacaroğlu, D. (2007). “Etkin Bir Medya Okur-Yazarlığı
İçin Yerel Olanak Ya Da Olanaksızlıklar”. N. Türkoğlu, & M. C.
Şimşek içinde, Medya okuryazarlığı. İstanbul : Kalemus.
(144) NRW (tarihsiz). Medya ile Yaşamayı Öğrenme. URL:
http://www.lfm-nrw.de/fileadmin/lfm-nrw/Pressemeldungen/
mitmedien_tur.pdf.
(145) Ocak, G., ve Yıldırım, R. (2013). İlköğretim II. Kademe
Öğrencilerinin Medya Okuryazarlığı Dersi Etkinliklerine Yönelik Tutumları. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
– Sayı 38 – Ekim 2013, s. 23-37.
(146) Oktay, H. T. (2013). Demokrasi kültürünü geliştirme aracı
olarak medya okuryazarlığı: Türkiye uygulaması. Ankara: Gazi
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi.
(147) Orhon, E. N. (2011). “Çocuklar İçin Eleştirel Medya
Okuryazarlığı” (içinde) Ed. Mustafa Ruhi Şirin, Çocuk Hakları
ve Medya El Kitabı. İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları: 88, s. 379394.
(148) Oskay Yurttaş, G. (2013). İnternet kullanım alışkanlıkları
açısından ilköğretim 5.-6.-7.-8. sınıf öğrencilerinin durumu internet kullanımı ile ilgili ailelerin değerlendirmeleri. Ankara:
Başkent Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi.
(149) Önal, H. İ., (2007), Medya Okuryazarlığı: Kütüphanelerde
Yeni Çalışma Alanı, Türk Kütüphaneciliği, Cilt: 21, Sayı: 3.
(150) Önür, N. (1998), Medya ve eğitim. Ankara: Atilla Yayınevi.
10
Medya Okuryazarlığı Eğitimine Yönelik Türkçe Yayınlar: Bir Bibliyografya Denemesi (5-15)
(151) Özalpman, D. (2008). Farklı medya okur-yazarlığı
kavramlarının teorik temelleri. İstanbul: Galatasaray Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi.
(152) Özeren, A. (2007). Medya Okuryazarlığı ve Yaygın
Müzik Eğitimi Bağlamlarında; “Gürültü Toplumu”ndan “Müzik
Toplumu”na Uzanan Uzun İnce Yol, 3. Ulusal Sanat Eğitimi
Sempozyumu, Gazi Üniversitesi, 19-21 Kasım 2007, Ankara,
Bildiri Kitabı, s. 235-249.
(153) Özmen, Ü. (2007). Medya okuryazarlığı. Ankara: Paydos
Yayıncılık.
(154) ÖzonurÇöloğlu, D. ve Özalpman, D. (2009). Türkiye’de
Medya Okuryazarlığı Projesi Üzerine Bir Değerlendirme. Marmara İletişim Dergisi, Temmuz 2009, Sayı 15, s. 195-212.
(155) Özsoy, A. (2010). Türkiye’de Kentli Çekirdek Ailelerin
Medya Okuryazarı Olabilirliği Üzerine Bir Alan Araştırması.
Erciyes İletişim, 1 (3), s. 47-58.
(156) Paker, K. O. (2009), “Çocuk Temsilleri ve Medya
Okuryazarlığı Eğitimi”, Çocuk ve Medya, (Ed.) Selda İçin
Akçalı, Nobel Yayın, Ankara, s. 129-151.
(157) Pekman, C. (2006). Avrupa Birliği’nde Medya
Okuryazarlığı. I. Uluslararası Medya Okuryazarlığı Konferansı
(23-25 Mayıs 2005) Bildiri Kitabı. İstanbul: Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi.
(158) Pekman, C. (2007). “Avrupa Birliği’nde Medya
Okuryazarlığı”. N. Türkoğlu, & M. C. Şimşek içinde, Medya
okuryazarlığı . İstanbul: Kalemus Yayınları.
(159) Potter, W. J. (2013). “Çocukları Medya Şiddetinden
Kaynaklanan Potansiyel Zararlardan Korumak İçin Medya
Okuryazarlığı Müdahaleleri Tasarlamakta Kullanılacak Kuramsal Temele Dayanan İlkeler” (Çev. Merve Kurt). H. Yavuzer ve
M. R. Şirin içinde, I. Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi Bildiriler Kitabı (Cilt 2). İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları 105, s. 157182.
(160) RTÜK (2006a). Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması.
URL: http://www.rtuk.gov.tr/sayfalar/DosyaIndir.aspx?icerik_
id=5eafb205-dcac-4aac-b585-df0e17acf634.
(161) RTÜK VE MEB (2006b). İlköğretim Medya Okuryazarlığı
Dersi Öğretim Programı ve Kılavuzu. Ankara.
(162) RTÜK (2007a). Medya Okuryazarlığı Projesi. URL:
http://www.rtuk.gov.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id=
fceac66b-d555-433f-9f0b-bcd2cc852eec.
(163) RTÜK (2007b). İlköğretim Medya Okuryazarlığı Dersi Öğretmen El Kitabı. (Ed. Naci Bostancı). Ankara: RTÜK
Yayınları.
(164) RTÜK (2007c). Medya Okuryazarlığı (Çalıştay Kitabı).
Medya Okuryazarlığı Çalıştayı, 24.11.2006, Ankara: RTÜK
Yayınları.
(165) RTÜK (2008a). Medya Okuryazarlığı Şiir Kitabı. İlköğretim
Öğrencileri Arasında Düzenlenen Medya Okuryazarlığı Konulu
Şiir Yarışmasında Ödül Alan Eserler. Ankara.
(166) RTÜK. (2008b). İletişim şurası. URL: www.rtuk.org.tr/
sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id=c7fcb3f7-a8bf-406e-92ff2873cbd029cd.
(167) RTÜK (2011). “Medya Okuryazarlığı Dersi” Araştırması
2011. Ankara: RTÜK Kamuoyu, Yayın Araştırmaları ve Ölçme
Dairesi Başkanlığı.
(168) RTÜK (2012a). Medya Okuryazarlığı Çalıştayı Sonuç
Bildirisi. URL: http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.
aspx?icerik_id=7cd3e6fd-e7de-4227-b0c4-9cca3ee90ae9.
(169) RTÜK (2012b). “Medya Okuryazarlığı Dersi” Araştırması
2012. Ankara: RTÜK Kamuoyu, Yayın Araştırmaları ve Ölçme
Dairesi Başkanlığı. URL: http://www.medyaokuryazarligi.org.
11
tr/arastirmalar/moyyy.pdf.
(170) RTÜK (2013). Türkiye’de Çocukların Medya Kullanma
Alışkanlığı Araştırması. Ankara: RTÜK.
(171) Sadriu, S. (2009). Seçmeli Medya Okuryazarlığı Dersi
Alan İlköğretim İkinci Kademe Öğrencilerinin Ders Sonu
Çıktılarına Yönelik Bir “Pilot Araştırma”. İstanbul: İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi.
(172) Salman Günalp, Ö. (2007). “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Resmi Yayın Kurumu BRT’de Yayınlanan Çocuk
Programlarının Yurttaşlık Eğitimine Katkısı, Eğitim- Medya İlişkisi”. N. Türkoğlu, & M. C. Şimşek içinde, Medya
Okuryazarlığı .İstanbul : Kalemus.
(173) Semiz, L. (2013). Ortaokul öğrencilerinin medya
okuryazarlığı yeterlikleri ve medya okuryazarlığı dersini yürüten
öğretmenlerin karşılaştıkları sorunlar. Ankara: Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi.
(174) Sevim, F. (2013). Medya okuryazarlığı, toplumsal cinsiyet
ve kadının medyada temsili. İstanbul: İstanbul Ticaret Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi.
(175) Sezen, D. (2011). Katılımcı kültürün oluşumunda yeni medya okuryazarlığı: ABD ve Türkiye örnekleri. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi.
(176) Sezgin, A. ve Gül, A. (2010). İnternet Vasıtasıyla Medya
Yazarı Olabilmek: Türkiye’deki Weblog Yazarları Üzerine Bir
Araştırma. XV. Türkiye’de İnternet Konferansı, 2-4 Aralık 2010,
İstanbul Teknik Üniversitesi, Ayazağa, İstanbul.
(177) Solmaz, B. ve Yılmaz, R. A. (2012). Medya okuryazarlığı
araştırması ve Selçuk Üniversitesinde bir uygulama. Selçuk
İletişim, 2012,7(3):55-61
(178) Som, S. ve Kurt, A. A. (2012). Bilgisayar ve Öğretim
Teknolojileri Eğitimi Bölümü Öğrencilerinin Medya
Okuryazarlık Düzeyleri. Anadolu Journal of EducationalSciences International, January 2012, 2(1), s.104-119.
(179) Söylemez, Y. S. (2012). Yeni Zelanda’da Medya
Okuryazarlığı Uygulama ve Deneyimleri. Avrasya İncelemeleri
Dergisi. Cilt 1, Sayı 2, s. 311-341.
(180) Söylemez, Y. S. (2014). Malezya’da Medya Tüketimi
ve Medya Okuryazarlığı Uygulamaları. Erciyes Üniversitesi
İletişim Fakültesi Dergisi. Cilt 3, Sayı 3, s. 98-118.
(181) Spanhel, D. (2010). Medya Pedagojisi Öğretmen
Eğitiminde (Çev. Emine Uçar İlboğa). İstanbul Üniversitesi
İletişim Fakültesi Dergisi. Sayı 38, s. 65-74.
(182) Şahin, Ç. ve Sait Tüzel (2011). Medya Dünyasının Gerçek
Dünyayı Yansıtma Düzeyinin Öğretmen Adaylarının Görüşleri
Doğrultusunda Belirlenmesi. EducationandScience 36 (159):
126-139.
(183) Şahin, T. (2012). İlköğretim 6. 7. ve 8. Sınıf Öğrencilerinin
Medya Ürünlerini Algılama Süreçlerinde Medya Okuryazarlığı
Dersinin Önemi. http://iletisim.ieu.edu.tr/karine/?p=285 adresinden 19.11.2013 tarihinde elde edilmiştir.
(184) Şahin, M. (2012). Medya okuryazarlığı dersi alan ve almayan ilköğretim okulu öğrencilerinin medya tüketim alışkanlıkları
farklılaşması. İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
(185) Şeylan, S. (2008). “Medya Okuryazarlığı Ders
Uygulamalarında Dünya Üzerinde Görülen Aksaklıklar”,
İstanbul: İstanbul Kültür Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
(186) Şiddeti Önleme Platformu (2004). Medya ve Şiddet
Çalışma Grubu Raporu.
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
URL: http://www.aile.gov.tr/images/icerik/20069659809/doc/
SIDDETI_ONLEME_PLATFORMU_MEDYA_VE_SIDDET_
CALISMA_GRUBU_RAPORU_05.DOC.
(187) Şirin, M. R. (2011). Çocuk Hakları ve Medya El Kitabı.
İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları: 88.
(188) Şirin, M. R.,Altun, A. ve Çakmak, E. (2013). Çocuk ve
Medya Hareketi Küçük El Kitabı, Çocuk Vakfı Broşür Dizisi 25.
(189) Şirin, M. R. (2013). Çocuk ve Medya Hareketi Büyük El
Kitabı, Çocuk Vakfı Broşür Dizisi 24.
(190) Şirin, M. R., Oktay, N. ve Altun, A. (2013). I. Türkiye
Çocuk ve Medya Stratejisi ve Uygulama Planı 2014-2018 Strateji Belgesi Birinci Taslağı. İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları 107.
(191) Şahin, A. (2011). Eleştirel Medya Okuryazarlığı:
Öğretmenler, Öğretmen Adayları Ve Medya İle Bağı Olan
Herkes İçin. Ankara: Anı Yayıncılık.
(192) Taşkıran Öncel, N. (2007). Medya Okuryazarlığına Giriş.
İstanbul: Beta Yayınları.
(193) Tekinalp, Ş. ve Akkor Gül, A. (2011). “Eleştirel Medya
Okuryazarlığında Anahtar Kavramlar: Okullarımızda Medya
Okuryazarlığı Programı” (içinde) Ed. Mustafa Ruhi Şirin, Çocuk
Hakları ve Medya El Kitabı. İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları:
88, s. 395-416.
(194) Tellan, D. (2008). Halk Eğitimi Örneği Olarak Medya Okuryazarlığı. Atatürk Üniversitesi Kültür Merkezi’nde
gerçekleştirilen Konferans Sunumunun Tam Metni. 11.01.2008,
http://deryatellan.blogcu.com/medya‐okuryazarligi.html.
(195) TGC, British Counsilve BBC World Service Trust (2008).
Medya ve Çeşitlilik Kılavuzu: Çocuk. URL: http://www.tgc.org.
tr/COCUK-TR-ENG.pdf
(196) Toker Erdoğan, M. (2010). Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin
Sağlanmasında Medya Okuryazarlığının Rolü. Ankara: T.C.
Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Uzmanlık Tezi
(197) Toprak Alayoğlu, S. (2007). “Gazetecinin Medya
Okuryazarı Olabilirliği”. N. Türkoğlu, & M. C. Şimşek içinde,
Medya okuryazarlığı. İstanbul : Kalemus.
(198) Topuz, H. (2007). “Medya Eğitimi: Medya Çözümlemesi”. N. Türkoğlu, & M. C. Şimşek içinde, Medya okuryazarlığı.
İstanbul : Kalemus.
(199) Treske, G. (2007). “Medya Okuryazarlığı: Neden gerekli?”. N. Türkoğlu, & M. C. Şimşek içinde, Medya okuryazarlığı.
İstanbul : Kalemus.
(200) Tufan, E. (2007). Medya Okuryazarlığı Dersinin Okullardaki Şiddet Üzerine Etkileri. 3. Ulusal Sanat Eğitimi Sempozyumu: “Sanat Eğitimi ve Şiddet”, Gazi Üniversitesi, 19-21
Kasım 2007, Bildiri Kitabı, Ankara, s. 33-42.
(201) Tuncer, A. (2013). Eğitim fakültesi öğrencilerinin medya
okuzyazarlık düzeyleri: İzmir örneklemi. İzmir: Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi.
(202) Tutal Cheviron, N. (2007). “Medya Okur-Yazarlığı: Erişim
Sorunu, Seyirselleşme Ve Sansasyonelleşme”. N. Türkoğlu, &
M. C. Şimşek içinde, Medya okuryazarlığı. İstanbul: Kalemus.
(203) TÜİK (2013). “Çocuklarda Bilişim Teknolojileri Kullanımı
ve Medya” H. Yavuzer ve M. R. Şirin içinde, I. Türkiye Çocuk
ve Medya Kongresi Bildiriler Kitabı (Cilt 1). İstanbul: Çocuk
Vakfı Yayınları 104, s. 433-444.
(204) Türkoglu, N. (2005). I.Uluslararası Medya Okuryazarlığı
Konferansı Bildiri Özetleri Kitapçığı. 23-25 Mayıs 2005, Marmara Üniversitesi, İletişim Fakültesi, URL: http://www.medyaokuryazarligi.org.tr/kaynaklar/konferans1.pdf
(205) Türkoglu, N. (2006). Şeytan’ın Akordeonu ve Sazı: Medyada Bolluklar ve Boşluklar. Küresel İletişim Dergisi, Sayı 1.
(206) Türkoğlu, N. (2007). Okuryazarlıktan medya
okuryazarlığına: şifrelerin ortaklığını aramak. N. Türkoğlu
ve M. C. Şimşek. (Ed.). Medya okuryazarlığı (1.Baskı) içinde
(s.277-283). İstanbul. Kalemus Yayınları.
(207) Türkoğlu, N. ve Melda Cinman Şimşek (2007). Medya
Okuryazarlığı. İstanbul: Kalemus Yay.
(208) Türkoğlu, N. ve Melda Cinman Şimşek (2011). Medya
Okuryazarlığı. İstanbul: Parşömen Yayınları.
(209) Tüzel, S. (2012a) Medya Okuryazarlığı Eğitiminin Türkçe
Dersleriyle İlişkilendirilmesi. MKÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi. 9. Cilt 18. Sayı: 81- 96.
(210) Tüzel, S. (2012b) “Okul Öncesi Müfredatlarında Medya
Okuryazarlığı İzler: Kanada Örneği”. TRT Okul Öncesi Çocuk
ve Medya Uygulamaları Kongresi 17-18 Nisan 2012 Konya/
Turkey.
(211) Tüzel, S. (2012c) Türkçe Ders Programında Yeni Bir
Öğrenme Alanı: Medya Okuryazarlığı? X. Türkçenin EğitimiÖğretimi Kurultayı. 5-6 Temmuz 2012 Mersin Üniversitesi:
Mersin
(212) Tüzel, S. (2012d). İlköğretim ikinci kademe Türkçe
derslerinde medya okuryazarlığı eğitimi: Bir eylem araştırması.
Çanakkale: Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi.
(213) Tüzel, S. (2012e) TheFootsteps of Media Literacy Training in Mother Language Training Standards in AustraliaandCanada (Ontario). Eighth International Congress of QualitativeInquiry. University of Illinois at Urbana-Champaign (16-19 May
2012) / USA.
(214) Tüzel, S. (2013a) Çok Katmanlı Okuryazarlık Öğretimine
İlişkin Türkçe Öğretmen Adaylarının Görüşlerinin İncelenmesi.
Eğitimde Kuram ve Uygulama Dergisi, 9 (2): 48-55.
(215) Tüzel, S. (2013b). İngiltere, Kanada, ABD ve Avustralya Ana Dili Öğretim Programlarının Medya Okuryazarlığı
Bağlamında İncelenmesi ve Türkçe Öğretimi Açısından
Değerlendirilmesi. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri,
DOI:10.12738/estp.2013.4.1825 (SSCI)
(216) Tüzel, S. (2013c) Sosyal Medyada Hikâyeyi Görsel Dilde Anlatmak: Bir Eylem Araştırması. XI. Türkçenin EğitimiÖğretimi Kurultayı. 4-6 Temmuz 2013 Niğde Üniversitesi:
Niğde
(217) Tüzel, S. (2013d) Media literacymovement in Turkey.
13th Global Fusion Conference 2013. Southern Illinois University, Carbondale, (5-6 Octeber 2013), USA.
(218) Tüzel, S. (2013e). “Okul İle Öğrenci Yaşamı Arasındaki
Duvarları Yıkmak: Popüler Medyayı Sınıfa Taşımak”. H. Yavuzer ve M. R. Şirin içinde, I. Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi
Bildiriler Kitabı (Cilt 1). İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları 104,
s. 13-40.
(219) Tüzel, S. ve Tok, M. (2013). Öğretmen adaylarının dijital
yazma deneyimlerinin incelenmesi. Journal of History School,
6(XV): 577-596
(220) Ulucak, E. M. (2007). Türkiye’de Medya Okuryazarlığı
Eğitimi. Harp Akademileri Dergisi, Ekim 2007, Yıl 7, Sayı 21,
s. 35-46.
(221) Uyanık, M. (1937). Yeni Okulun Ders Vasıtalarından
Gazete (İkinci basım: 2007 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi
40. Yıl Kitaplığı No: 3). İstanbul: Devlet Basımevi.
(222) Ülker, M. (2012). Medya okuryazarlığı dersi öğretmen
kılavuz kitabının öğretim programı ile tutarlılığının
değerlendirilmesi. Ankara: Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri
Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi.
(223) Vural, İ. (2008). Televizyon Haberlerini Okumak: Çocuk
İzleyicilere Göre Televizyon Haberlerinden Yansıyan Türkiye.
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi, 2008,(9):69-100.
12
Medya Okuryazarlığı Eğitimine Yönelik Türkçe Yayınlar: Bir Bibliyografya Denemesi (5-15)
(224) Yazgan, A. D. (2010). Kitap İnceleme: Binark, M. ve
Bek, M.G. (2007). Eleştirel Medya Okuryazarlığı: Kuramsal
Yaklaşımlar ve Uygulamalar. İstanbul: Kalkedon Yayınları.
İlköğretim-Online, 2010,9(1): 3-5.
(225) Yazıcı, A. F.,Beldağ, A., Gök, E. ve İpek, C. (2014).
Medyanın Beş Temel İlkesinin Uygulanması: Sınıfta Hayvan
Çiftliği Filmini İzlemek. Uluslar Arası Sosyal Bilgiler Eğitimi
Sempozyumu III (USBES III), 28-30 Nisan 2014 Ankara: Gazi
Üniversitesi.
(226) Yavuzer, H. ve Şirin, M. R. (2013a). I. Türkiye Çocuk ve
Medya Kongresi Bildiriler Kitabı (Cilt 1). İstanbul: Çocuk Vakfı
Yayınları 104.
(227) Yavuzer, H. ve Şirin, M. R. (2013b). I. Türkiye Çocuk ve
Medya Kongresi Bildiriler Kitabı (Cilt 2). İstanbul: Çocuk Vakfı
Yayınları 105.
(228) Yıldırım Ankaralıgil, S. (2009). İlköğretim 6. ve 7. Sınıf
Öğrencilerinde Medya Okuryazarlığı ve Eleştirel Düşünme Üzerine Bir Araştırma. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
(229) Yıldız, V. A. (2013). Bir sosyal öğrenme aracı olarak medya ve ahlaki gelişim kuramları açısından medya okuryazarlığına
eleştirel bir bakış. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
(230) Yılmaz, M. (2010). Medya Okuryazarlığı Öğrenciyi Bilinçlendiriyor, Semerkand Dergisi, Sayı: 60.
(231) Yılmaz, N. (2007). Bilgi Toplumunda Okul ve Medya
İlişkisi: Türkiye Örneği, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul.
(232) Yılmaz, Ö. ve Özkan, B. (2013). Bilgisayar ve Öğretim
Teknolojileri Ve Okul Öncesi Öğretmen Adaylarının Medya
Okuryazarlık Düzeylerinin Karşılaştırılması. Electronic Journal
of VocationalColleges-May/Mayıs 2013, s.178-183.
(233) Yurdoğdu, B., (2008). Dijital Toplumun Öngördüğü Bilgi
Uzmanlığı, URL:http://kaynak.unak.org.tr/bildiri/unak03/u035.pdf.
SONUÇLAR
Türkiye’de yaklaşık 10 yıl önce başlayan medya okuryazarlığı
hareketi günümüze kadar kitaptan araştırma raporuna,
makaleden bildiriye birçok çalışma ortaya konulmuştur. Bu
çalışmalar yıllara göre değerlendirildiğinde medya okuryazarlığı
yayınlarında her geçen yıl bir artış eğilimi olduğu ileri sürülebilir. Bu eğilim içerisinde özellikle 2007 ve 2008 yıllarındaki
yayınların çok daha fazla olduğu görülmektedir. Bu artış şu iki
gelişme ile ilişkilendirilebilir: RTÜK ve MEB arasında yapılan
protokol çerçevesinde 2006 yılında hazırlanan Seçmeli Medya
Okuryazarlığı Dersi Öğretim Programı ve 2006-2007 eğitim ve
öğretim yılında pilot olarak uygulanmaya başlayan Seçmeli Medya Okuryazarlığı Dersi. Yine 2013 yılındaki ve 2014 yılının ilk
birkaç ayındaki yayın sayıları dikkate alındığında da önümüzdeki yıllarda medya okuryazarlığı eğitimine yönelik ilginin artarak
devam edeceği ileri sürülebilir (bkz. Şekil 1).
Şekil 1: Türkiye’deki Medya Okuryazarlığına Yönelik
Yayınların Yıllara Göre Dağılımı
13
Türkiye’de medya okuryazarlığına yönelik yapılan çalışmaların
yayın türlerine göre yapılan analizi Tablo 1’de verilmiştir:
Tablo 1: Türkiye’deki Medya Okuryazarlığına Yönelik
Yayınların Kaynak Türüne Göre Dağılımı
Kaynak Türü
f
Makale
58
Kaynak kitap
28
Bildiri
27
Kitap bölümü
26
Yüksek Lisans Tezi
26
Basılı bildiri
15
Kurumsal Doküman
11
Doktora Tezi
Çeviri makale
Çeviri kitap
Araştırma Raporu
Ders Kitabı
Uzmanlık Tezi
Proje
Öğretmen Kılavuzu
Öğretim Programı
Köşe yazısı
Kitap inceleme
8
8
6
4
4
3
2
3
2
1
1
Kaynak Numaraları
2, 3, 4, 14, 15, 16, 17, 20, 22, 23, 24, 27, 33,
38, 40, 59, 61, 65, 66, 78, 80, 82, 83, 84, 85,
86, 94, 95, 96, 99, 101, 117, 118, 121, 125,
129, 130, 133, 134, 145, 149, 154, 155, 177,
178, 179, 180, 181, 182, 205, 209, 214, 215,
219, 220, 223, 230, 232,
8, 9, 12, 41, 42, 43, 53, 60, 90, 107, 114, 115,
128, 140, 150, 165, 187, 188, 189, 190, 191,
192, 204, 207, 208, 221, 226, 227,
11, 25, 26, 28, 32, 39, 47, 51, 52, 64, 72, 77,
89, 100, 109, 132, 152, 176, 183, 194, 210,
211, 213, 216, 217, 225, 233,
13, 21, 29, 31, 37, 50, 68, 74, 79, 81, 91, 104,
112, 113, 122, 135, 143, 156, 158, 172, 193,
197, 198, 199, 202, 206,
6, 34, 36, 45, 46, 55, 71, 73, 75, 97, 110, 120,
123, 126, 146, 148, 151, 171, 173, 174, 184,
185, 201, 228, 229, 231,
5, 18, 30, 56, 63, 67, 98, 103, 108, 111, 147,
157, 200, 203, 218,
48, 57, 58, 69, 87, 131, 137, 164, 166, 168,
186,
19, 49, 62, 70, 119, 175, 212, 222,
10, 92, 105, 106, 124, 139, 142, 159,
93, 102, 116, 136, 144, 195,
160, 167, 169, 170,
44, 127, 141, 153,
7, 88, 196,
1, 162,
35, 54, 163,
138, 161,
76,
224,
Yaklaşık 10 yıllık süreç içerisinde yapılan yayınlar türlerine
göre incelendiğinde ise en fazla yapılan yayın türünün makale
olduğu görülmektedir. Yapılan makale, bildiri ve yüksek lisans
tez yayınının fazla olması konuya olan akademik ilginin de giderek arttığını göstermektedir. Kitap ve kitap bölümü sayısının
da fazla olması olumlu bir gelişme olarak nitelendirilebilir.
Bunlara karşın yayın türüne yönelik yapılan inceleme özellikle iki önemli eksikliğin olduğunu göstermektedir. Bunlardan
ilki çeviri eserlerin sayısının az olmasıdır. İngiltere, Kanada,
ABD, Avustralya, Finlandiya, Fransa veya Rusya gibi medya
okuryazarlığı eğitimindeki öncü ülkelerin yarım asırdan daha
fazla olan birikimleri, ülkemizdeki medya okuryazarlığı çabaları
için yol gösterici olabilir. Bu birikimi dilimize aktarmada oldukça yavaş hareket edildiği görülmektedir. Ülkemizdeki medya
okuryazarlığı eğitimcilerinin tercüme çalışmalara da ağırlık
vermesi gerekliliği öne çıkmaktadır. İkinci önemli eksiklik ise
öğretim programı, ders kitabı, kılavuz kitabı ve öğretim kitabı
gibi uygulamaya yönelik yayınların azlığıdır. Seçmeli medya
okuryazarlığı dersini vermekte olan on binlerce öğretmenin
eğitimden geçmesi ve medya okuryazarlığı öğretimi için gerekli yeterlikleri kazanması bir hayli zaman alacaktır. Bu süreç
zarfında yaşanacak aksaklıkları giderilmesinde uygulamaya
dayalı çalışmalar yol gösterici olabilir ve yaşanacak öğretim
sorunlarına çözüm olabilir. Bu sebeple medya okuryazarlığı
eğitimi alanında çalışan akademisyenlerin uygulamaya dayalı
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
çalışmalara da ağırlık vermesi doğru bir tercih olacaktır.
Türkiye’de medya okuryazarlığına yönelik yapılan çalışmaların
konu alanına göre yapılan analizi Tablo 2’de gösterilmiştir:
Tablo 2: Türkiye’deki Medya Okuryazarlığına Yönelik
Yayınların Konu Alanlarına Göre Dağılımı
Medya Okuryazarlığı
Teması
f
Kaynak Numaraları
Medya okuryazarlığı
(teorik)
58
9, 10, 13, 14, 17, 29, 33, 35, 40, 52, 53, 60,
68, 70, 73, 76, 77, 87, 89, 90, 94, 98, 105,
106, 107, 108, 109, 112, 113, 114, 115, 125,
139, 140, 141, 143, 147, 150, 151, 153, 188,
189, 192, 198, 199, 202, 204, 205, 206, 207,
208, 221, 224, 226, 227, 229, 230, 231,
Medya okuryazarlığı
(uygulama)
24
Öğretim Programı
İncelemeleri
19
Medya okuryazarlığı
dersi
18
Ülke incelemeleri
17
Disiplinler arası
Çalışmalar
16
Medya okuryazarlığı
politikası
12
Medya kullanımı
11
Medya okuryazarlığının
ölçülmesi
11
Öğretmen Eğitimi
11
Çoklu okuryazarlıklar
10
Karşılaştırmalı ülke
incelemeleri
7
7, 8, 18, 64, 128, 175, 185,
Halk Eğitimi
5
Kütüphanecilik
3
Medya üretimi
3
Okul Öncesi
3
Medya şiddeti
2
Yetişkin Eğitimi
1
Yüksek Öğretim
1
Medya çalışanları
1
88, 155, 174, 194, 196,
131, 149, 233
59, 176, 216,
96, 135, 210,
159, 200,
81,
177,
197,
5, 21, 31, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 50,
51, 92, 93, 97, 116, 120, 121, 136,
137, 144, 165, 195, 218, 225,
16, 19, 24, 27, 30, 32, 34, 47, 49, 62,
63, 65, 67, 123, 138, 161, 193, 215,
222,
55, 71, 75, 78, 83, 84, 85, 95, 111,
126, 127, 145, 167, 169, 171, 173,
183, 184,
3, 15, 20, 22, 23, 38, 86, 122, 154,
157, 158, 172, 179, 180, 217, 220,
223,
2, 25, 36, 37, 66, 74, 79, 82, 146, 152,
156, 187, 209, 211, 212, 213
48, 57, 58, 103, 104, 142, 162, 164,
166, 168, 186, 190,
1, 4, 39, 56, 69, 102, 130, 148, 160,
170, 203,
6, 61, 72, 110, 117, 119, 129, 178,
201, 228, 232,
26, 28, 54, 80, 118, 163, 181, 182,
191, 214, 219,
11, 12, 91, 99, 100, 101, 124, 132,
133, 134,
Türkiye’de medya okuryazarlığına yönelik yapılan çalışmaların
konu alanına göre yapılan analizi sonucunda özellikle teorik
çalışmaların öne çıktığı görülmektedir Medya okuryazarlığı ile
yeni tanışan bir ülkede, bu kavramın anlamının ne olduğunun,
özelliklerinin neleri içerdiğinin, nasıl bir tarihi gelişim
izlediğinin, sınırlarının nasıl çizilebileceğinin anlaşılabilmesi
için teorik çalışmalara ağırlık verilmesi olağandır. Ancak bu
çalışmalar gözden geçirildiğinde henüz medya okuryazarlığı
kavramının ne anlama geldiğinin tartışıldığı kapsamlı bir
çalışmanın bile ortaya konulmadığı görülmektedir. Ayrıca
çalışılan teorik konuların bütüncül bir görünüm arz ettiği de ileri
sürülemez. Hedefin yapılan çalışmalarda bütüncül bir teorik çer-
çeve oluşmasını sağlamak olup olmaması da elbette tartışmaya
açık bir mevzudur. Fakat ortada olan bir gerçek var ki, o da
Türkiye’nin kendine özgü kuramsal bir medya okuryazarlığı çerçevesi oluşturması gerekliliğidir. Bunun için Türk medyasının
ve toplumun (farklı katmanlarıyla birlikte) medya ile olan
ilişkisinin ortaya konulmasıyla başlamak doğru bir tercih olabilir. Bu bağlamda yapılan çalışmalar elbette vardır, fakat medya
okuryazarlığı eğitimine yönelik yapılan yayınlarda görünürlüğü
yetersizdir. Başka bir ifadeyle medya okuryazarlığı eğitimi ile
ilgili yapılan yayınlarda; Türk medyasına yönelik yapılan ve toplumun (farklı katmanlarıyla birlikte) medya ile olan ilişkisini
ele alan çalışmaların dikkate alınmadığı görülmektedir.
Bununla birlikte teorik yayınların çoğunluğu (yukarıda çeviri
eserlerin azlığı eleştirisi unutulmamakla birlikte) her ne kadar
tercüme olmasa da içeriği incelendiğinde yapılan alıntılarla
nedeniyle tercüme ağırlıklı olarak nitelendirilebilir. Bu durumda Türkiye’de özgün bir medya okuryazarlığı eğitimi çerçevesinin oluşturulmasına engel teşkil etmektedir. Örneğin
konu alanının uzmanlarından biri medya okuryazarlığı eğitimi
yaklaşımlarından “korumacı yaklaşımı” yaptığı alıntılardaki
görüşlerin etkisiyle olumsuz ve kesinlikle uygulanamaz olarak
okuyucuya sunabilmektedir. Alıntı yaptığı yabancı medya
okuryazarlığı uzmanı medya okuryazarlığının yarım asırdan
fazla süredir uygulandığı bir ülkede yaşamakta ve bu ülkede halkın önemli bir kısmı, yetişkiniyle genciyle medya
okuryazarlığı eğitimi almaktadır. Yani vatandaşlarının önemli
bir kısmının bilinçli birer medya okuryazarı olduğu ileri sürülebilir. Böyle bir ülkenin medya okuryazarlığı eğitimcisinin tam
da söz edilen sebepten dolayı “korumacı yaklaşımı” eleştirmesi;
bunun karşılığında “yetkilendirici yaklaşımı” önermesi doğal
olsa gerek. Ancak Türkiye’de medya okuryazarlığı ortaokullarda açılan seçmeli bir ders yoluyla yaklaşık 7 yıldır verilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca bu yıllara kadar da vatandaşlarına
yönelik herhangi bir medya okuryazarlığı eğitimi faaliyeti
yürütmemiştir. Böyle bir ülkede yaşayan medya okuryazarlığı
eğitimi uzmanının (!) peşinen “korumacı yaklaşımı” reddetmesi
ve “yetkilendirici yaklaşımı” tek çözüm olarak sunması ne kadar
doğrudur ve ne kadar millidir? Hak ve özgürlükler temelinde
farklı yaklaşımlar bir arada kullanılamaz mı? Özetle bu iki husus Türkiye’nin özgün bir medya okuryazarlığı eğitimi çerçevesi
oluşturmasında ciddi engeller olarak görünmektedir.
Konu alanına göre yapılan analiz medya okuryazarlığı eğitiminin
durumuna ilişkin teorik bağlamda bu iki sorunu ortaya koymakla birlikte uygulama açısından da önemli sonuçlar çıkarmaya
katkı sağlamaktadır. Özellikle uygulamaya yönelik yapılan
çalışmaların artması, seçmeli medya okuryazarlığı dersine ve
bu dersin öğretim programına yönelik yapılan çalışmaların fazla olması olumlu gelişmeler olarak dikkat çekmektedir. Ayrıca
öğretmen eğitimi ve medya okuryazarlığı becerisinin ölçülmesi konusunda yapılan çalışmalar da uygulama sürecine katkı
anlamında örnek gösterilebilir. Uygulama bağlamında bu olumlu gelişmelerin yanı sıra bazı olumsuz sonuçlar da ortaya konulabilir. Örneğin bunlardan ilki okul öncesine, yükseköğretime,
yetişkin eğitimine ve medya çalışanlarına yönelik yapılan medya okuryazarlığı eğitimi çalışmalarının yetersiz olmasıdır.
Medya okuryazarı bir toplumdan söz edebilmek için uygulama
boyutunun hayat boyu öğrenme çerçevesince (okul öncesinden
yetişkin eğitimine kadar) eğitimin farklı kademelerini ve toplumun farklı kesimlerini (çocuklar, gençler, yetişkinler, yaşlılar,
öğretmenler, medya çalışanları vb.) kapsaması gerekmektedir.
Bir diğer olumsuz durum ise medya okuryazarlığının disiplinler
14
Medya Okuryazarlığı Eğitimine Yönelik Türkçe Yayınlar: Bir Bibliyografya Denemesi (5-15)
arası pencereden yeterince ele alınmamasıdır. Tablo II’de disiplinler arası çalışmalar fazla gibi görünse de alt başlıklar açısından
bakıldığında yetersiz olduğu anlaşılmaktadır. Sağlık eğitimi,
dil eğitimi, sanat eğitimi, vatandaşlık eğitimi, tarih eğitimi,
teknoloji eğitimi vb. bağlamlar yeterince ele alınamamakta
ve bu nedenle medya okuryazarlığı becerisini gerçek yaşamla
ilişkilendirerek öğretmek güçleşmektedir. Medya okuryazarlığı
eğitimini seçmeli bir ders yoluyla öğretmek bu disiplinler arası
bağlamların her birini görmezden gelmeye neden olmaktadır. Bu
dezavantaj yapılan çalışmalarda da kendini göstermektedir.
Konu alanına göre yapılan analiz sonuçlarıyla ilgili olarak
vurgulanması gereken iki önemli nokta daha bulunmaktadır.
Birincisi, yapılan ülke incelemeleri ve karşılaştırmalı ülke incelemeleridir ki bu dünyadaki mevcut tecrübeden istifade etme
iradesini göstermektedir. Türkiye’de medya okuryazarlığı
eğitiminin gelişimi açısından bunun önemli bir çaba olduğu
düşünülmektedir. İkinci önemli nokta da medya okuryazarlığı
politikaları başlığına ilişkin yapılan çalışmaların da sayısının
artmakta olduğudur. Bu durum devletin de medya okuryazarlığı
eğitimi ile yakından ilgilendiğini göstermektedir. Umut edilir ki
yakın gelecekte bu ilgi çemberine medya kuruluşları başta olmak üzere özel sektör de dâhil olur.
Sonuç olarak bu çalışmanın medya okuryazarlığı ile ilgilenen
akademisyenlere, uzmanlara, öğretmen adaylarına ve özellikle
de genç araştırmacılara katkı sağlayacağı ümit edilmektedir.
15
RUS RESSAM ZAHAROV’UN HATIRALARINDA İSTANBUL
Fatih ÜNAL 1
ÖZET
İvan Zaharov, Petersburglu sıradan bir ressamdır. 19. asır Rus aydın ve elitlerin yurtdışı modasına kapılarak, biraz da olumsuz şartları zorlayarak askeri bir gemide kendisine yer bulur ve 1849 yazında İstanbul’a gelir.İstanbul’a gelişi hayatının dönüm
noktasıdır. Çünkü birçok kimseye nasip olmayacak bir fırsatı İstanbul’da yakalayarak dönemin padişahı Abdülmecit tarafından
Çırağan Sarayı’nda kabul edilir ve şehzadelerin portrelerini yapmakla vazifelendirilir. Zaharov’un portreleri padişah, devlet
adamları ve İstanbul’daki sanat çevreleri tarafından beğenilir ve ilgiyle karşılanır. Yaptığı resimler karşılığında padişahtan yüklü
miktarda para ödülü alan Zaharov, bu parayla Yunanistan ve İtalya’ya seyahatler gerçekleştirir. Seyahatlerini tamamlayıp ülkesine döndüğünde artık meşhur bir ressamdır. Zaharov yaklaşık 4-5 ay kaldığı İstanbul’da resim çalışmaları yanı sıra başta
Çırağan Sarayı olmak üzere Boğaz’a, Büyükdere’ye, Galata ve Pera (Beyoğlu)’ya ait gözlem ve değerlendirmeler yapar. Osmanlı
padişahları tarafından huzura kabul edilen ve kendisine resim yaptırılan ilk Rus ressam olması bakımından Zaharov, Rus gezgin
sanatkârlar arasında ayrı bir yere sahiptir. Bu çalışmada onun İstanbul’a dair gözlem ve intibaları ortaya konulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Zaharov, Büyükdere, İstanbul, Çırağan, Galata, Pera
CONSTANTINOPLE IN RUSSIAN ARTIST ZAHAROV’S MEMORIES
ABSTRACT
İvan Zaharov was an ordinary artist form Petersburg. Since there was a travelling trend among Russian elite andi ntellectuals, he
had travelled to Constantinople in the summer of 1849 on deck of a navy ship despite his bad financial situtation. This had been a
turning point for his life. Because Ottoman Sultan Abdalmaceddid invited him to Ceragan Palace to paint his childeren’s portraits.
Zaharov’s portraits drew interest from sultan himself, Ottoman burocrats and artists. Zaharov had been paid well for his paintings by Sultan Abdalmaced and travelled to Greece and Italy witht hat money. Zaharov had became a famous artist on his return.
Besides, Zaharov’s painting feflects his memoirs about his days in Constantinople. In those memoirs he wrote his observations on
CeraganPalace, Bosbhorus, Buyukdere, Galata and Pera. Ivan Zaharov has an excptional place among Russian traveller artists
because he is the first Russian artist to hold audience in front of Ottoman Sultan and painted portraits of his children. In this study
Zaharov’sobservations and impressions about Constantinople were revealed.
Keywords: Zaharov, Buyukdere, Constantinople, Ceragan, Galata, Pera
GİRİŞ
Siyasi, dini ve iktisadi sebepler dolayısıyla İstanbul, Rusların
Bizans döneminden beri hep ilgi odağı oldu. Türkler tarafından
fethinden sonra da bu alaka artarak devam etti. Osmanlıların
yükselme döneminde İstanbul’da bulunan Ruslar ya siyasi münasebetler kurmak için çarları tarafından gönderilen diplomatlar ya da ticaret maksadıyla Osmanlı ülkesine gelen Rusyalı
tüccarlar idi. Bunlara hacı olmak maksadıyla yola çıkanları da
ilave etmek gerekir. Çünkü bu maksatla gelenler İstanbul’da
Hıristiyanlar için kutsal mekânları ziyaret ettikten sonra Afon
(Aynaroz)’u ve ardından Kudüs’ü ziyaret ederek hac vazifelerini yerine getiriyorlardı. Ülkelerine döndükten sonra İstanbul’a
ve Osmanlı ülkesine dair intibaları hac rehberi mahiyetinde dini
temalı olup çok renkli bilgiler sunmasa da Rus kamuoyunda
büyük alaka ve ciddi bilgi birikiminin oluşmasını sağlıyordu.
İstanbul’a dair Rus yerel matbuatına, tarihi, sosyo-kültürel, etnografik alanlarda Batı dillerinden Rusçaya çevrilen eserleri de
ilave etmek gerekir.
Osmanlı-Rus ilişkilerinin arttığı 18 ve 19. asırlarda geçici ya
da daimi maksatla İstanbul’a gelen elçilerin raporları her ne
kadar siyasi muhtevalı olsa da İstanbul’a ve Osmanlı ülkes-
ine dair bilgiler de ihtiva ediyordu. 19. asrın başlarından itibaren Rusya’daki siyasi, kültürel ve ekonomik gelişmelere paralel olarak çeşitli meslek gruplarından yurtdışı seyahatlerine
çıkanların sayısında patlama yaşandığı görüldü. Siyasi-diplomatik vazifeyle gönderilmiş olanlar dışında ressamlar, din adamları,
yazarlar, sanatçılar, bilim adamları, araştırmacılar, sıradan Rus
gezginler turistik maksatlarla İstanbul’da görülmeye başladı.
Batı dünyasında Bizans mirasına, antik Grek kültürüne alakanın
arttığı bu dönemlerde Rusya’dan Avrupa’ya yapılan seyahatlerin
güzergâhında İstanbul ve Atina başlıca duraklar haline geldi.
Rusların İstanbul’a ve Türkiye’ye alakasının artmasında hiç
şüphesiz Rusya’nın siyasi hedeflerinin rolü büyüktü. 18. asırdan
itibaren Rusya’nın yayılmacı politikalarının yönü Karadeniz’e,
Kafkaslara, Orta Asya’ya yönelik iken sonraki asırda Balkanlar
da buna ilave edildi. İstanbul ve Boğazlar Rusların bu hedeflerinin son halkası idi. İmparatorluklar başkenti, Doğu-Batı kültür
ve medeniyetinin buluştuğu dünyanın gözde mekânlarından biri
olarak İstanbul, bu dönemde sadece Rusların değil tümdünyanın
ilgi odağı idi. Batılı Rus gezginlerin ve sanatçıların en rahat
ulaşabileceği, Doğu’nun en görkemli ve gizemli dünyasının
başlangıcı sayılıyordu. Büyüleyici manzarası, padişah sarayları,
harem hayatına dair Batı’da yaygın fantastik kurgular İstanbul’a
____________________________________________________________________________________________________________________
1
Doç.Dr., Ordu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, [email protected].
İstanbul’a ve Türkiye’ye dair Rusya’daki matbuat hakkında kısa değerlendirmeler için bkz.,ElfineSibgatullina, “XIX.-XX. Yüzyıl Başında
Rusya’da Basılmış İstanbul’u Tanıtıcı Kitaplar”, 7. Uluslararası Türk Kültürü Kongresi Bildirileri-I İstanbul Tarihi: Medeniyetlerin Buluşma
Noktası Olarak İstanbul (5-10 Ekim 2009), TTK, Ankara. s. 3073-3078; A.D. Jeltyakov, “50 Yıllık Sürede (1917-1967), Leningrad’da Türkiye’nin
Tarih, Kültür ve Ekonomisinin Araştırılması”, Çev. İbrahim Şahin, Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2004, No 11-II, s.123-134.
16
Rus Ressam Zaharov’un Hatıralarında İstanbul (16-26)
gelen hemen her seyyahın belleğinde adeta “binbir gece
masalları’nın’’ yaşandığı bir diyar olarak yer almıştı. Her ne kadar şehrin içlerine, kenar mahallelerine girildiğinde sokakların
darlığı ve kirliliği, sürüler halinde dolaşan sokak köpekleri,
evlerin bakımsızlığı, çarşı pazarın karmaşası İstanbul algısını
olumsuz etkilese de şehrin siluetinin olağanüstülüğü konusunda
hemen her seyyah hemfikirdi.
Refah düzeyinin artması, bilim ve sanat hayatında yaşanan
büyük patlama Rusya’da yeni bir zümre ortaya çıkardı. Bunlar içerisinde bilhassa keşif tutkusuna yenik düşen ve heyecan
arayan sanatkârlar, yurtdışına çıkmaya, başka dünyaları görmeye, sanatlarına yeni açılımlar kazandırmaya yöneldi. Rusya’nın
meşhur ressamlarından Bryullev, 1834’de bir süre İstanbul’da
kalarak resimler yapmış; sanat aleminde “düşler ressamı/denizler ressamı” olarak ün salacak olan Ayvazovskiy, 1845’te
Grandük Konstantin Nikolayeviç’e refakat ederek ilk İstanbul
seyahatini gerçekleştirmişti ( Berezin, 1854:333; 2007: 609).
İstanbul’a gelmiş olan Rus aydınların ülkelerine döndükten
sonra bu rüya şehre dair yazıp çizdikleri sanat çevrelerinde tarifi
imkânsız alaka uyandırıyordu.
Zaharov, bunlar kadar şanslı değildi. Yurtdışına seyahat edebilecek maddi imkânlardan yoksundu. Yurtdışına çıkmak ve
İstanbul’a ulaşmak hayali kendi ifadesiyle “tedavisi mümkün
olmayan bir hastalık gibi’’ içini kemiriyordu. Ne var ki, hiç
beklemediği bir anda öyle bir fırsat doğdu ki, hazırlıksız bir
şekilde kendisini İstanbul’da buldu. Burada yakaladığı bir fırsatı
iyi değerlendiren ressam Zaharov daha sonra Yunanistan ve
İtalya’ya seyahatler gerçekleştirdi.
1-İvan Dimitriyeviç Zaharov’un Hayatı
Zaharov’un yaşamı ve eserleri hakkında kaynaklarda yer alan
bilgiler oldukça sınırlıdır. 1816’da Rusya’da doğmuş, 1838’de
Güzel Sanatlar Akademisi’nin derslerine dışarıdan katılmış,
1844’te ise ressamlık diploması almıştır.Zaharov kendi ülkesinde dahi çok tanınmayan bir portre ressamıdır. Resmin hemen
her dalı ile ilgilenmekle birlikte daha çok portre dalında eserler
vermiştir. Kemik üzerine minyatür resim denemeleri olmuştur.
Yaşadığı dönemde Rusya’da yeni bir moda sayılan “cam üzerine
resimler” de yaptığı bilinmektedir. Resim sanatı tekniğine vakıf
olduğu, minyatürlerini kopyalama yöntemiyle yaptığı, portrelerinin gayet açık ve doğru şekilde çizildiği, renkler açısından
güzel, ancak resim sanatı açısından biraz soğuk olduğu sanat
çevreleri tarafından dile getirilir (İbrahimzade vd., 2005: 6364). Zaharov’un henüz İstanbul’a gelmeden önce Çar II. Nikola
ve aile üyelerinin resimlerini yaptığını ve bu taş baskı resimleri İstanbul’a gelirken yanında getirdiğini, sarayda bir vesile
ile bu resimlerin başta padişah Abdülmecit ve çocukları olmak üzere saray mensupları tarafından görülmesini sağladığını
hatıralarından biliyoruz (Zaharov, 1854: 45-47).
Zaharov’un yaşamındaki şüphesiz en ilginç dönem kendisinin de
ifade ettiği gibi tamamen talihinin bir sonucu olarak İstanbul’a
gelişi ve hayal bile edemeyeceği bir şekilde saraya girerek portreler yaptığı dönemdir. Bu sırada II. Mahmut’un reformları
cılız da olsa etkisini göstermeye başlamış, Türkiye her alanda
Batılılaşma çabası içerisine girmişti. Osmanlı sarayı ve aristokrasisi kültürel değişim yaşıyordu. Osmanlı tahtında resme tutkun olduğu ve resim yaptığı bilinen bir padişah olan Abdülmecit
bulunuyordu ( Başbuğ, 2007: 603). Avrupa ve Rusya’daki res-
sam ve sanatkârların İstanbul’a olan ilgisi biraz da Osmanlı devletinin Batılılaşma eğilimleri ve dönemin padişahlarının sanata
alakalarıyla ilgili olsa gerektir. Sanat alanında görülen bu iyimser havanın etkisiyle Zaharov, çizdiği bu portrelerin yanı sıra
İstanbul’da iken yaptığı diğer resim ve eskizlerin sergilendiği
bir sergi açmaya da muvaffak olur. İstanbul’da Rusya
Sefarethanesi’nde açılan bu ilk resim sergisi Avrupa basınında
geniş yankı uyandırır. Zaharov’un bu çalışmaları karşılıksız
kalmaz ve Abdülmecit tarafından kendisine 25 bin piastr verilir.
Zaharov bu parayla İstanbul’dan sonra seyahatine Yunanistan ve
İtalya’da devam eder(Stolpyanski, 1916: 291-293).
Zaharov tüm seyahati boyuncabirçok ülkeyi görmüş, buralarda
sanatını icra etmiş, dahası herkese nasip olamayacak bir hayali
gerçekleştirerek Osmanlı padişahını tanımış, sarayda resimler
yaparak padişahın lûtfunu kazanmış biri olarak Petersburg’a
döndüğünde artan şöhreti, sanat çevrelerinde kıskançlıklara
da yol açar. Zaharov ülkesine döndüğünde, o zamanlar daha
yeni kurulmuş olan Passaj Galerisi’nde resim ve eskizlerinin
sergilendiği bir sergi açar. Rusya’da o zamana kadar sadece
Resim (Sanat) Akademisi tarafından sergi açılabildiğinden bu
alışılmamış durum sanat çevrelerinde geniş yankı uyandırır.
Zaharov’un bu sergisi Petersburg’da açılan ilk bireysel sergi
olur ve büyük bir ilgi toplar. Hayır amaçlı kullanılmak üzere
gümüş parayla 1 Ruble giriş ücreti konulur. Bir sanatsever bu
ücreti yüksek bulup SankpeterburgskiyVedomost gazetesinde
Zaharov’a açık mektup yayınlayarak Zaharov’danbu ücreti
düşürmesini rica eder ve imalı bir şekilde “Sultan tarafından
cömertçe ödüllendirilmiş olan ressamın paranın kıymetini
unutmuş olacağını” yazar (Stolpyanski, 1916: 291-293).
Açtığı bu sergiyle şöhreti daha da artan Zaharov 1852’de Resim
(Sanat) Akademisi’ne müracaat ederek akademiden iki ricada
bulunur.Bu ricaların ilki, İstanbul’da düzenlenen donanma
resmi töreninin tasvirini yapmak için çalışacağı bir mekan ve
parasal bir destek; ikincisi de akademiye üye olmaktı.Sanat Akademisi Kurulu onun her iki ricasını da çeşitli gerekçelerle geri
çevirir. Akademi’nin bu tutumu karşısında Zaharov kendisini
aşağılanmış ve hakarete uğramış hisseder. Bu yüzden akademiye
girmek için ısrarcı olmaz ve alaylı ressam olarak kalmayı yeğler.
Bundan sonraki hayatında resim çalışmaları yapmaya devam
eder. Bu arada seyahat hatıralarını da yayınlar.
Eserlerinden, okuyucusuna verdiği mesajlardan, karşılaştığı
olaylar karşısında duruş ve tavırlarından anlaşıldığı kadarıyla Zaharov kişilik olarak onurlu, dindar ve vatanperverdir. Ressamın
sonraki hayatı hakkında fazla bir şey bilinmiyor.
2-Odessa’dan İstanbul’a
Zaharov 12 Ağustos 1849’da Groznıy adlı Rus askerî gemisiyle Odessa limanından ayrılarak hayallerinin şehri İstanbul’a
doğru yola çıktı. Odessa-İstanbul arası yaklaşık iki gün sürüyordu. İstanbul’a gelen Rus gezginler seyahatlerini çoğunlukla
deniz yoluyla, Karadeniz üzerinden gerçekleştirdiğinden hemen
hepsindetehlikeli bir Karadeniz algısı vardı. Daha önce deniz
seyahatine çıkmamış olan Zaharov, bir yandan heyecanlı ve
şaşkın iken öte yandan ‘deniz hastalığı’ hakkında duymuş olduğu
korkunç hikayeler sebebiyle korku ve endişe içindeydi. Havanın
güzel olması, kaptan ve diğer askeri personelin ressama karşı
nazik tutumları ve hoşsohbetleri onun heyecanının yatışmasını
sağlar. Karanlık çöktüğünde ise korkuları yeniden canlanır.
____________________________________________________________________________________________________________________
3
Piastr o tarihlerde Türkiye’de, Mısır’da, Libya’da ve daha başka ülkelerde değişim aracı olarak kullanılan eski İspanyol parası.
17
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
Dalga sesleri ve askerlerin ayak sesleri dışında gemide sükunet hakimdir. Deniz bu sessizlikte ona daha da ürkütücü gelir.
Zaharovdüşüncelere dalar, kötü bir tablo hayal eder. Korkunç
bir düşünce, yerini başka bir korkunç düşünceye bırakır. Bu
halden kurtulmak için Tanrı’ya yalvarır ve battaniyesini başına
geçirerek uyumaya çalışır. Bu durumun ne kadar sürdüğünü
hatırlamayan Zaharov gözlerini açtığında artık sabah olmuştur.
Tayfalar güvertede çalışmaktadır. Kalkar, giyinir ve güverteye
çıkar. Çocukluğundan beri hakkında çok korkunç hikâye ve
masallar dinlediği Karadeniz’i, bu fırtınalı denizi, dikkatlice
seyreder. Ancak bu sırada deniz fırtınalı değildir. Gemide yine
sessizlik hâkimdir veaskerlerin rutin faaliyetleri devam etmektedir.
Zaharov bu şekilde bazen denizi seyredip derin düşüncelere
dalarak, bazen gemideki yaşlı bir Rus denizciden Türk-Rus
savaşlarındaki kahramanlık hikayelerinidinleyerek geçirdiği
iki günlük enteresan yolculuğun ardından akşam üzeri Boğazın
girişinde, Asya ve Avrupa kıyısındaki fenerler görünür. Rus
seyyahlar, kendilerinden önce İstanbul’a gelmiş olan gezgin ya
da diplomatların eserlerini, Avrupalı seyyahların hatıralarını;
Rusya’da İstanbul’a, Osmanlıya, genel olarak Şarka dair
yazılmış olan eserleri okuyarak yola çıktıkları için belli bir
önyargı sahibidirler. İstanbul onlara göre masalsı, gizemli, fantastik bir yerdir. Yolculuğun son gününde geminin güvertesinden hiç ayrılmayan Zaharov’un merak ve heyecanı İstanbul’a
yaklaştıkça tasvir edilemez boyutlara ulaşır.Zaharov o anki
duygularını şöyle anlatıyor:
“Türkiye’ye yaklaştıkça merakım da o derece artmaya başladı. Avrupa’yı
Asya’dan ayıran sihirli Boğaz’ın, gizemli haremleriyle muazzam sultan
saraylarının, haşin, sert yeniçerilerin, yüzleri kasvetli Türklerin, tarihi
Bizans’ın ve daha neler nelerin bulunduğu fantastik bir ülkeye gidiyordum. Bütün bunlar hayalimde aynen binbir gece masallarındaki
gibi olağanüstü bir tablo şeklinde canlandı. Gerçekten de gemi henüz
Boğaza girmeye başlamıştı ki, (deniz) fenerlerinin kırmızı, mavimsi
ışıkları parladı ve hoş bir koku yayıldı. Bu sihri tamamlamak için bütün
Boğazı aydınlatan ay göründü. Sanki bizi selamlıyordu. Suda yansıyan
gümüş ışınlarıyla bize konuksever ülkenin yolunu uzun uzun gösteriyordu. Bu ışınlar sayesinde Asya ve Avrupa’nın her iki sahilini, kalelerini, istihkâmlarını, etrafa dağılmış ışıkları belli belirsiz yanan küçük
köylerini açık bir şekilde görebildik (Zaharov, 1854: 5-6).
Boğaza giren Rus gemisinin ilk durağı Büyükdere oldu. Zira
yabancı sefirlerin bazılarının yazlık sefarethaneleri burada bulunuyordu. Rus sefirinin yazlık sefarethanesi de burada, hemen
sahilde bulunduğu için gerek diplomatik maksatla İstanbul’a
gelen Ruslar olsun gerekse sıradan gezginler ya da postalar
olsun deniz yoluyla gelenler Büyükdere’deki sefarethaneye
mutlaka uğruyordu. Zaharov’u getiren Groznıyadlı gemi de
Büyükdere’de Rusya sefareti önünde demir attı. Bu sırada vakit
geç olduğu için Zaharov geminin güvertesinden bakınca, sahilde
ışıkları yanan evlerin dışında belirgin bir şeyler göremediğini, ancak bazı evlerden piyano sesleri ve İtalyan aryaları duyulduğunu
yazıyor. Ancak ertesi gün sabah saat 7’de uyanıp penceresi sahile dönük kamarasından bakınca gördüklerine inanamadı ve
kendisini düşlerde zannetti. İlk dikkatini çeken muhteşem Boğaz
manzarası, yeşillikler, bağ bahçeler, sahilhaneler ve çeşitli milliyetlerden oluşan insan grupları idi. Gördüğü tabiat ve insan
manzaralarını Zaharov şöyle tasvir ediyor:
“Önümde harikulade bir panorama açıldı. Güney ülkelerine mahsus
yeşilliklerle kaplı, biri diğerinden yüksek dağlar, dağların yamaçlarında
harika bahçeler, üzüm bağları, ceviz, servi ve Murt (Myrtus/Mersin)
ağaçları. Ağaçların arasında değişik renk ve mimaride yapılmış olup
sarmaşıklarla ve asma dallarıyla sarılı konaklar ve evler görünüyor.
Sahil çizgisi boyunca elçilerin yazlık malikâneleri ve zengin tüccarların
konakları bulunuyor. Sabahın bu erken vaktinde sahilde farklı
kıyafetlerde yetişkin ve çocuklardan oluşan Türk, Ermeni, Rum insan
kümeleri, Türk ve Rum kızları göründü. Orada eğri kılıçlı kasvetli bir
Türk askeri yürüyor, tespih çeken, bıyıklı zayıf bir Rum, geniş örtülerle
yüzleri kapalı kadınlar gölge gibi yokuş tırmanıyor. Katırlı bir Sırp,
katırın her iki tarafındaki eyerde bakır kazanlar iliştirilmiş ve süt süt
diye bağırıyor. Avrupai kıyafetlere bürünmüş Türk askerleri geçiyor,
eşek üzerinde ayakları neredeyse yere değecek bir Ermeni tırıs gidiyor. Bu tabloya bakıp uzun süre yatakta yattım ve sonunda Türkiye’de
bulunduğumuzu, bütün bu gördüklerimin gerçek olduğunu idrak edince
derhal yataktan fırladım, giyindim ve etrafı tümüyle seyretmek için
güverteye çıktım” (Zaharov, 1854: 6-7).
Zaharov ve gemideki askerler güvertede etrafı seyredip
gördükleri üzerine sohbet ederken bir anda kayıklar etraflarını sarar ve Zaharov Türklerle ilk alışverişini burada yapar. Alışverişte
kullanılan paralar, alışveriş dili, biçimi ona oldukça ilginç gelir. Anlaşma dilinde karşılaşılan sorunları ve bu sorunların nasıl
halledildiğini şöyle anlatır:
“Subaylarla birlikte güvertede etrafı seyredip gördüğümüz yerler üzerine konuşurken gemiyi her taraftan kayıklar sardı. Şeftali, kayısı ve
üzüm dolu kayıklar ve her bir satıcı kısa aralıklarla, kimisi Türkçe,
kimisi Rumca ürünlerini pazarlıyor. Fakat bizden hiç kimse Türkçe
ve Rumca bilmediğinden alışverişte sıkıntı ortaya çıktı. Sorun devam
ederken bize doğru yaklaşan bir (Rus) tayfa “Efendim müsaade edin,
ben istediğiniz gibi alışveriş yapayım.” dedi. Biz ona kim ne kadar ne
istiyorsa söyledik. Tayfa satıcılardan birine yaklaştı ve “Hey ahbap,
buraya şu kadar elma, şu kadar üzüm vs. dedi ve aldatmak yok tamam
mı.” diye ilave etti. Satıcı tayfa tarafından söylenen istekleri tarttı ve
tayfadan Rus parası (tselkovıy) aldı ve tayfaya Türk parası (piastr) verdi. Tayfa paraları saydı. Kime ne kadar vereceğini denkleştirdi ve bize
verdi. Böylece tayfa aracılığıyla Türkiye ile ilk alışverişimizi yapmış
olduk”(Zaharov, 1854: 7-8).
Gemide yapılan bu ilk alışverişin ardından Zaharov, daha önce
İstanbul’da bulunan ve İstanbullu bazı Rumlarla ahbaplık kurmuş
olan yol arkadaşı subaylarla birlikte sahile çıkarak Rum ailelere
misafir olur.Zaharov girdikleri sokağı, misafir oldukları bir Rum
evini, evin dekorasyonunu, Rum aileyi, misafirlik adetlerini ve
yapılan ikramları büyük bir dikkatle izler ve mukayeseler yapar.
Ona göre, Türk ve Rum evleri Avrupalıların evlerine benzemez.
Üst katlar kirişlere dayalı olarak öne doğru çıkıntılıdır. Zaten dar
olan sokaklar sanki sundurmayla kapalı gibidir. Evler avlusuz
ve ocaksızdır. Evlerin içindeki tüm dekorasyon hemen hemen
her odada pencerelerin altına duvar boyunca çepeçevre kurulu
divanlardan oluşmaktadır.
“Odaya girdiğimizde divanlarda oturan kadınlar ve kızlar ayağa
kalktılar ve bizi Rumca ‘sosproskinokarie, ti kanis kala i sı’ şeklinde
selamladılar ve hatırımızı sordular. Biz ise ‘naşepoçtenie, kak
vaşezdorove?’ (Hürmetler ederiz! Siz nasılsınız?) şeklinde Rusça
karşılık verdik. Herkesle eğilerek selamlaşıp hal hatır sorduktan sonra
divana oturduk. Erkekler misafirlerle alakadar olmak için yanımıza
oturdular ve kuşkusuz pandomim üzerine sohbet başladı. Bu arada
kadınlar su dolu bardaklar ve reçel kavanozları konulmuş büyük bir
tepsiyle gelerek her bir misafire ikrama başladılar. Bu kaideleri bilen
subaylar birkaç kaşık reçel aldılar ve üstüne su içtiler. Bu duruma bakarak bende onlar gibi yaptım. Reçelin ardından kremasız kahve ikram
ettiler. Bu da soğuk su ile ikram edildi. Tatlı ve kahve ikramı adet olduğu
üzere her zaman su ile birlikte veriliyor. Bu adet sadece Türkiye’de ve
Yunanistan’da değil aynı zamanda İtalya’nın her tarafında da böyledir.
Biraz bekledikten sonra ikramların bittiğini anladık. Pandomim üzerine
yapılan sohbet de kesildi. Dolayısıyla şapkalarımızı aldık, vedalaştık
ve şehri, Yedi Kardeş ‘Semi Bratev’ vadisini, gezmeye gittik”(Zaharov,
1854: 9).
3-Büyükdere Çayırı- “Semi Bratev”
(Yedi Kardeş Vadisi)
18
Rus Ressam Zaharov’un Hatıralarında İstanbul (16-26)
Rusya’nın İstanbul’daki yazlık sefarethanesinin bulunduğu
yer olması dolayısıyla Büyükdere, İstanbul’a gelen Rusların
hatıralarında özel bir yere sahiptir. Büyükdere çayırı eskiden beri
İstanbul halkının eğlence ve mesire yerlerinden biridir. Osmanlı
padişahlarının da ilgi gösterdiği bu çayırda birçok av eğlenceleri
tertip edildiği, II. Mahmut’un dinlenmek, temiz hava almak için
buraya sık sık uğradığı ve burada Yeniçerilerin oynadığı “tokmak
oyunu’’ nu seyrettiği biliniyor. Derin vadi, Çayırbaşıadlarıyla
da bilinen bu mesire yeri muazzam çınarlarıyla da meşhurdur.
İçlerinden bir tanesi, hakkında dolaşan rivayetler dolayısıyla
İstanbul’a gelen hemen herBatılı seyyahı Büyükdere’ye çekmiş
ve bu seyyahların hatıratlarında yer almış, şöhreti bu vesileyle Avrupa’ya yayılmıştır. I. Haçlı Seferi komutanı Godfroy de
Bouillon’un adına nispetle Avrupa’da platane de Godefroy de
Bouillon adıyla bilinen bu çınar yerli halk arasında Kırkağaç,
Büyükdere Çınarı ya da 7 ağaç gövdesinin birleşmesiyle oluşmuş
olduğundan Yedi Kardeş Çınarı olarak da bilinmektedir. Boyu
60 metre, kapladığı alan ise 112 metre kare olarak hesaplanan
bu ağacın 1000 yaşında olduğu, kimilerine göre ise daha abartılı
bir biçimde 2000 hatta 4000 yaşında olduğu ileri sürülür (Koçu,
1963: 3249-3255; Moltke, 1969: 67; Dethıer, 1993: 83). Zaharov İstanbul’da karaya ayak bastığı bu ilk gün, denizci subaylarla birlikte Büyükdere vadisini gezer. Yeryüzünün en meşhur,
en büyük ve en uzun ömürlü bu çınarın hikâyesinden dolayı Yedi
Kardeş Vadisi olarak adlandırılan Büyükdere vadisini anlatırken
Yedi Kardeş Çınarı hakkında duyduklarını da şöyle nakleder:
“Yedi Kardeş (Semi Bratev) vadisi, bu adı vadinin ortasında yalnız
başına duran büyük bir ağaçtan alıyor. Rivayetlere göre bu ağaç
Kudüs’ü kurtarmak için Filistin’e giden Haçlı ordusunun bu vadide
kamp kurdukları sırada karargâhlarının tam olarak bulunduğu noktada haçlı yedi kardeş tarafından dikilmiştir. Bunun gerçek olduğunu
kesin olarak söyleyemem. Ancak gerçekten de ağaç, tek bir kökten
farklı yönlere uzanan yedi gövde üzerinde yükseliyor. Ağacın altı küçük
peykeler ve tabureler konularak kahvehane haline getirilmiş. Kahvehanede kahve ve nargile ( bizde ‘kalyan’ olarak adlandırılıyor. Neden
böyle adlandırılıyor onu da bilmiyorum) dışında başka hiçbir şey bulunmuyor. Bu vadide haftada iki defa eğlence gezisi düzenleniyor. Cuma
günleri Müslümanlar, Pazar günleri ise Hıristiyanlar için. Türkiye’de
ilk gezimiz olması dolayısıyla bunu kutlamak için taburelere oturduk
ve kahve ve nargile rica ettik. Nargilemizi henüz yakmaya başlamıştık
ki kahveci bize küçük fincanlarda şekerli ve köpüklü kahve getirdi. Ancak olağanüstü lezzetli idi. Zira Türkiye’de en kaliteli Lübnan kahvesi
kullanılıyor”(Zaharov, 1854: 10-11).
Kahvelerinin ardından bir müddet vadide gezinti yapan Zaharov ve beraberindekiler Rus sefaretine doğru yola koyulurlar. Bu
esnada Büyükdere sahili satıcılarla, gezmeye çıkmış insanlarla
cıvıl cıvıldır. İlk defa İstanbul’a gelen bir yabancı için bu manzaralar oldukça ilginçtir.
“Sahilde tüm Büyükdere sakinleri dolaşıyordu. İlk defa gören gözler için bu görüntü olağanüstü enteresandı. Orada Asya ve Avrupa
birbirine karışıyordu. Dünyanın bu kısmının temsilcileri, her biri
kendi (milli) kıyafetlerinde, kendi tavrı tarzı içerisinde, kendi adetleriyle sahilde gezmek ve iskelelerde kurulmuş olan banklarda dinlenmek
için akşamları bir araya geliyorlar. Rumlar buraya ‘karaşamorojna,
zaslivoçka, zlimonçika!’ (kaymaklı dondurma, limonlu dondurma)
şeklinde Rusça bağırarak dondurma satmaya geliyorlar”(Zaharov,
1854: 11).
bu ayrıntılardan biri Galata bankerlerinden olup Baltacı adıyla
da bilinen İtalyan asıllı İstanbul Levantenlerinden Baltazzi’nin
Boğaz’daki yalısına misafir oluşudur . İstanbul’a geldiği ilk
günlerdir. Rus elçiliği sekreteri ile birlikte kayığa binerek
Baltacı’nın sayfiyesine doğru yola çıkarlar. Sahil boyunca
önünden geçtikleri köşk ve yalıları seyrederler. Sultanın birkaç
gün dinlenmek üzere haremiyle birlikte geldiği bağlar, bahçeler
ve gülistanlıklarıyla göz kamaştıran sultan sarayının (köşkünün)
önünden geçerler. Zaharov yol boyunca sekreterden Türkiye’de
meydana gelmiş olan olayları dinlediğinden vaktin nasıl
geçtiğini anlayamaz. Bu esnada kayık Baltacı konağının önüne
yaklaşmıştır. Boğazdaki yalılara çoğunlukla deniz yoluyla
gelindiğinden kıyıda yalıların önünde kayıkların sokulabileceği
girintiler bulunmaktadır. Kayıkçı, yolcularını kıyıya çıkardıktan
sonra kavurucu sıcaktan kurtulmak için kayığı böyle kuytu bir
yere çeker. Zaharov yalının sahibi Baltacı’yı, ailesini, yalıyı,
misafirlik kaidelerini, yapılan ikramları şöyle anlatıyor:
“İstanbul aristokrasisinin konakları içerisinde Baltacı Bey’in konağını
ilk sırada saymak mümkündür. Evin ve bahçenin diğer kısımlarında
yarı Avrupai, yarı Asyavari bir ihtişam ve şatafat gözlenmektedir. Eve
yaklaşınca bahçe kapısındaki bakır halkayı tıkırdattık. Kapılarda çan
bulunmuyor. Kapı o anda açıldı ve merdivenlere girdik. Orada bizi
Avrupai tarzda ve oldukça derli toplu giyinmiş bir hizmetçi karşıladı.
Bizi üçüncü kata, birkaç misafirin bulunduğu salona götürdü. Ev sahibi mükemmel görünümlü, Avrupai eğitim almış genç bir adamdı.
Saygıyla eğilerek bizimle selamlaştı ve buyur etti. Sekreter beni, kısa
bir süre önce Rusya’dan gelen biri diye takdim etti ve biz gösterilen
yere oturduk. Hemen o anda uzun çubuklu pipolar (çubuk) ve bakır
tepsiler getirildi. Bu tepsiler, halı yerine serilen hasırları kirletmemesi
ve yakmaması için zemine, pipoların (çubuk) altına konuyor. Hasırlar
kaliteli yapılmış, bizdeki gibi alelade değil. Konaklarda, camilerde ve
hatta sultan saraylarında yerlere döşeniyor. Biraz sohbetin ardından ev
sahibi bizi evlerin odalarını ve dekorasyonunu gösterdi. Bu esnada IX.
Papa Pie (Pius/Pio) tarafından hediye edilmiş olan iki adet Mark Avreli
ve Yuli Sezar’ın atlı bronz heykelciklerini gösterdi. Bu heykelcikler
Papa tarafından hediye edildiği için kıymetli, yoksa sanatsal bakımdan
o kadar da mükemmel değil”(Zaharov, 1854: 12).
Zaharov yalıyı gezdikten sonra Baltacı’nın eşiyle de tanışır.
Hanımefendi olağanüstü güzellikte zarif bir hanımdır. Kendisiyle bir müddet İstanbul üzerine sohbet ederler. Ardından ev sahibiyle vedalaşarak Büyükdere’ye dönerler.
Zaharov, Büyükdere’de kaldığı sıralarda zamanının çoğunu
İstanbul’un görülmeye değer mekânlarını gezerek geçirir.
İstanbul’a gelen yabancılar için en ilginç yerlerden biri olan
pazarları, kahvehaneleri, kaleleri ve istihkâmları gezer. Zaharov, Büyükdere’de birkaç gün daha gemide kalır. Daha sonra
da İstanbul’da sürekli ikamet edeceği yer olan Galata’ya geçer.
Galata’ya geçerken Boğaz’da yaptığı kısa yolculuk esnasında,
hava kapalı olmasına rağmen güverteden hiç ayrılmayarak
Boğaz’ın her iki yakasını büyük bir dikkatle seyreden Zaharov
gördüklerini ve duyduklarını ilginç yorumlar da katarak şöyle
anlatır:
“İstanbul’a 9 verst uzaklıkta Asya ve Avrupa taraflarında tarihi kaleler
göründü. Venedikliler tarafından mı yoksa Grekler (Rumlar) tarafından
mı yapıldı bunu kesin olarak söyleyemiyorum. Ancak onların kuleleri
(burçları) Moskova Kremlini’nin yuvarlak kuleleriyle büyük bir benzerlik gösteriyor. Asya tarafında, kalenin yakınında en yüksek noktada Sultan Mahmut tarafından yaptırılmış olan ve aynı zamanda bu padişahın
4-Baltacı’nın Yalısı
hayata gözlerini kapadığı yer olan saray bulunuyor. Bu saray çok geniş
Zaharov’un gözlemlerinde Boğaz manzaraları ve Boğaz değil, ancak gerçek manada Avrupai stilde yapılmış ve oldukça zarif
yaşantısına
dair dikkat çekici ayrıntılar da yer almaktadır. İşte bir saray. Bu saraydan İstanbul’un tüm çevresini görmek mümkündür.
____________________________________________________________________________________________________________________
4
Pandomim ya da Pantomim, düşünce ve duyguları müzik ya da çeşitli eşyalar eşliğinde bazen dansla bazen de vücut ve yüz hareketleriyle yansıtan
sözsüz oyundur. Mim sanatı adıyla da bilinir.
5
XVIII. yüzyılın son çeyreğinde inşa edildiği düşünülen bu yalı Baltacıoğlu Yalısı ya da Mısırlı Fuat Bey Yalısı adıyla bilinmektedir
19
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
Anlattıklarına göre Sultan Mahmut bu sarayı İstanbul’da olup biten
her şeyi tepeden görebilmek ve reformlar için en uygun planları buna
göre hazırlamak için bilhassa buraya yaptırmıştır”… “Boğazın her
iki yakasına serpiştirilmiş vezirlerin ve paşaların bağlık bahçelik
gülistanlık şatafatlı yazlıkları, çeşitli biçimlerde minareleriyle camilerin kubbeleri, kırmızı bayraklarıyla ve burnunda altınlı aslanlarıyla
askerî savaş gemileri hakkında fazla söze hacet yok. Asya tarafında
yine Sultan Mahmut tarafından yaptırılmış olan Beylerbeyi Sarayı’na
yaklaştığımız zaman, Ayasofya Camisi’yle, Sarayburnu Sarayı’yla,
diğer muazzam camileriyle, sayısız minareleriyle ve yine denizde seyreden sayısız ticaret gemileri ve farklı büyüklükte kayıklarıyla, Türkçe
‘Kız Kulessi’ adlandırılan ‘LeandrovaBaşnya’, PrensAdaları, ardında
ise Marmara Denizi ile uzaktan İstanbul panoraması… İşte böyle bir
tablo gözlerimizin önüne serildi”(Zaharov, 1854: 15-16).
5-Galata ve Pera (Beyoğlu)
Zaharov, Tophane’de yol arkadaşlarıyla vedalaşarak gemiden
ayrılır ve Galata’da bir otele yerleşir. Ertesi gün sabah erkenden
otelden çıkarak şehri; kahvehaneleri, berberleri ve başka şeyleri
görmek için gezilere başlar. Sarayları, camileri, derviş tekkelerini, tersaneyi, gemileri, kale ve istihkâmları, çarşı-pazarları,
işyerlerini dolaşır. Artık İstanbul’u daha yakından tanıyacak
ve İstanbul’un harika manzaralarının, muhteşem saray ve
yalılarının dışında, 19. asrın hemen her seyyahının dikkat çektiği
diğer yüzüyle karşılaşacaktır. Bunu şu sözlerle dile getirir:
“Eşsiz İstanbul manzarasının tadını çıkarmak ve herhangi bir gezginde
hayal kırıklığı yaratmamak için Boğaz’a gece girilmeli, sabahın erken saatlerinde İstanbul’a yaklaşarak onu etraflıca seyretmeli ve geri
dönülmeli. (İşte) o zaman gerçekten efsunlu şehri gördüğünü söylemek mümkündür. Ancak sahile çıkar çıkmaz o sihir! kayboluyor. Her
tarafta pislik, izdiham, evler ve dükkânlar düzensiz, sokaklar dar, eğri
büğrü, çok sapaklı ve tepeden tepeye uzanıyor. Tek kelimeyle söylemek gerekirse öyle bir labirent ki, ilk defasında kaybolmadan geçmek
imkansız.”(Zaharov, 1854: 15).
Galata ve Pera, Zaharov’un hatıralarında İstanbul’un enteresan
varoşlarındandır. Galata ve Pera’yı, Rus elçiliğini ve diğer sefarethaneleri şöyle anlatır:
“Tophane’ye varmadan, önümüzde Galata varoşu ve Pera açıldı. Sonuncusunda (Pera) tepenin yamacında harika büyük bir bina, daha
doğrusu bütün İstanbul’da Türkçe ‘Moskof Saray’ olarak adlandırılan
bir bina gördük. Bu bina öyle güzel bir yerde bulunuyor ki, oradan
Boğazın hemen hemen tüm çevresi, Üsküdar, Kadıköy ve hatta Prens
Adaları görünüyor. Rus sarayı büyük küçük herkes tarafından biliniyor. İlk karşılaştığınız insana ‘Moskof Saray’ nerede diye sorun hemen
o anda gösterir”(Zaharov, 1854: 17)….“Pera’da hemen hemen hiç
Türk evi yoktur. Hepsi Avrupaidir. Sefarethaneler ise, elçilerin evlerinin dışında her birinin kendi posta istasyonu, ticari kançılaryası,
tercümanlık dairesi bulunuyor. Pera’da yine çok sayıda taş yapılı büyük
ticaret binaları, sıra sıra oteller, kahvehaneler, İtalyan operalarının
sahnelendiği tiyatro, ahşap örgülü olmakla birlikte izleyicisi oldukça
düzenli bir sirk bulunuyor”(Zaharov, 1854: 18).
İstanbul’daki eğlence mekânlarına işaret eden Zaharov, bilhassa kışın gençlerin belirli bir ücret karşılığında gazinoda ya da
herhangi bir otelde tertiplenen cemiyet balolarına katıldıklarını
ve buralarda yere yığılana kadar dans ettiklerini söylüyor. Zaman zaman izlemeye gittiği İstanbul sirki, sirkteki ilginç karakterleri, göstericiler ve gösteri sonrasında halkın gezinti yaptığı
Pera Caddesi (Beyoğlu), kısaca Pera’da yaşam Rus gezginin
hatıralarında şöyle dile getiriliyor:
Buna rağmen sirkte mükemmel bir topluluk gösteri yapıyordu. Böyle
ziyaretlerimin birinde, henüz gösteri başlamadan önce sirke girdim
ve yerime oturdum. İzleyici azdı, gelenlerin çoğunluğu çocuktu. Sirkin
dağınık yerlerine yerleşmiş olan çocukların ellerinde sopa ve çubuklar vardı. Gelin görün ki, bunlar İstanbul alkışçıları imiş. Elleriyle
alkışlamak onlar için yeterli olmamış, bu yüzden ellerindeki sopa ve
çubukları şaklatıyorlar. Öyle bir gürültü ve çatırtı yükseliyor ki, insanın
sirkten kaçası gelir. Çocuklar oyuncunun rolünü iyi mi yoksa kötü mü
icra ettiğini ayırt edemiyorlar. Fakat oyuncunun her bir hareketinin
ardından çubuklarını şaklatarak alkışlamayı vazife sayıyorlar. Gösterilerin can alıcı yerinde ise artık uyumuş oluyorlar. Gösterilerin bittiği
ilan edilince derhal yeniden çubuklarına davranıyorlar. Buradaki sirkin göstericilerinden olup halkın büyük sevgisine mazhar olan kadın at
cambazlarından birisi Sinyora Jozefina’dır. Türk alkışçıların kulakları
sağır eden alkışlarına rağmen gösterilerin sonuna kadar bu fırtınaya
kahramanca dayandım. Sirkte gösteriler genellikle saat 10’da sona
eriyor ve halk doğrudan İstanbul’un en iyi caddelerinden Pera Caddesi (Beyoğlu) boyunca ellerinde fenerleriyle gezmeye çıkıyor. Pera
Caddesi’nde büyük zenginlerin evleri, çeşitli devlet binaları, bunların
arasında Rus ve Avusturya sefarethaneleri, daha ileride Rum patriğinin
evi, tiyatro, sirk, gösterişli mağazalar, kahvehaneler ve oteller bulunuyor. Tek kelimeyle söylemek gerekirse Pera Caddesi’nden bakınca
Müslüman bir memlekette yaşadığını unutman mümkün. Bir Avrupa
şehrinde de değilsin. Sadece caddede göze görünen kırmızı fesler
buranın bir Türk şehri olduğunu hatırlatır. Pera Caddesi oldukça uzun
bir cadde. Bu cadde topçu kışlasından başlıyor ve Boğaz sahilinde
sona eriyor. Fakat öylesine dar ki, sadece bir kolyaska geçebilir. İki
kolyaskanın karşılaşması durumunda ise hemen hemen hiçbir şekilde
geçme imkânları yoktur. Kaldı ki, caddede odun kesiliyor, kestane
pişiriliyor ve daha başka ticari işler yapılıyor. İşte bu yüzden buraya
hemen hemen hiç araç çıkmıyor. Hatta seçkin çevrelerin hanımları bile
mecburen yaya olarak caddeye çıkıyor”(Zaharov, 1854: 63-65).
6-Rus Ressam Osmanlı Sarayında
Zaharov’un hayatta iki emeli vardı. Biriİstanbul’u görmek,
diğeri de padişahın portresini yapmaktı. Zaharov’a göre İstanbul
mucizevî, olağanüstü bir şehirdir. Diğer Avrupa şehirlerinden
çok farklı olup orijinal bir yapısı vardır. Bu efsunlu şehre gelerek ilk emeli gerçekleşen Rus ressam, bu ikinci emelini
gerçekleştirmek için büyük bir çaba içerisine girer. Ancak bunun ne kadar zor olduğunun da farkındadır. Zira Avrupa’dan,
Rusya’dan İstanbul’a gelen birçok ressamın hayali padişah
resmi yapmaktır fakat birçoğu bunu başaramamıştır. 1834’te
İstanbul’da bir süre kalmış ve meşhur Rus ressamlarından Bryullov, çok istediği halde bu arzusuna erişememiştir. Zaharov,
bu emelini gerçekleştirebilmek için İstanbul’da büyük bir çaba
içerisine girecek, karşısına çıkan tüm fırsatları değerlendirecek,
hatta saraya girerek padişah ve çocuklarını, devlet adamlarını
yakından tanıyacaktır. Zaharov bu çabasını şöyle anlatıyor:
“Sultan, Peygamberin vekili olarak her Cuma ibadetini herhangi bir
camide gerçekleştirmekle yükümlü idi ve Sultanın Cuma’sı her zaman törensel nitelikte idi. Ben bunu dikkate aldım ve hiçbir Cuma’yı
kaçırmamaya başladım. Törenleri izledim ve onun yüz hatlarını ezberlemek için tüm tasavvur gücümü zorladım. Birinde yetişemediğimi bir
diğerinde tamamladım. Bu yeni resim teşebbüsüm yaklaşık bir ay devam etti ve portrem istediğim gibi sona yaklaştı”(Zaharov, 1854: 26).
Zaharov, Abdülmecit’i uzaktan gözlemleyerek yaptığı bu portrenin ardından padişahın at üzerinde bir resmini yapmaya karar
verir ve yine Cuma günlerini takip etmeye başlar. Bu sıralarda
padişaha yakın bazı kişilerle tanışır. Herkes tarafından büyük bir
beğeni kazanan bu ikinci portreyi tamamlayınca, padişahın bir
şekilde bunu görmesinin yollarını arar. Bu esnada İstanbul’da
Rus dilini çok iyi bilen, zaman zaman İstanbul gezilerine
“Sirk, rastgele tahtalardan birbirine tutturulmuş basit bir yapıdan
oluşuyordu. Mekân geniş, ferah ve giriş ücreti ucuzdu. Bizim paramızla
2 tane iki grivennik (1 grivennik 10 kopeklik) ya da 50 para ediyordu.
____________________________________________________________________________________________________________________
6
Verst, 1.06 km’ye eş eski uzunluk ölçüsü birimi.
7
Kolyaska bir adet kapısı, iki tarafında penceresi bulunan, kapalı ve iki hamal tarafından taşınan Avrupai binek sedyesi ya da ekipaj.
20
Rus Ressam Zaharov’un Hatıralarında İstanbul (16-26)
birlikte çıkacağı bir Rum ressamla tanışır. Gezmeye çıktıkları
bir cuma günü Donanma Bakanlığı’nda (Tersane-i Amire) tören
yapılacağını öğrenince bu töreni izlemenin bir yolunu ararlar.
Töreni izleyebilmek o kadar da kolay değildir. Tören yabancı
ziyaretçilere kapalıdır. Donanma Bakanlığı’nın etrafı duvarlarla
çevrili olduğu için uzaktan izlemenin de imkânı yoktur. Üstelik
Zaharov’unpadişahı yakından görmesi gerekmektedir. Bu engeli
aşmak için Rum dostuyla birlikte kararlı bir şekilde doğrudan
Tersane-i Amire Müşiri (Bahriye Nazırı/Donanma Bakanı) Süleyman Paşa’ya giderek ondan ricada bulunurlar. Süleyman Paşa
Avrupa görmüş, iyi tahsilli, Batı’ya dönük devlet adamlarından
biridir. Sonraları kendisiyle dost olacakları Süleyman Paşa
onların bu arzusunu geri çevirmez. Zaharov bu görüşmeyi şöyle
anlatıyor:
“O bizi nezaketle karşıladı, yanına oturttu ve hemen o anda
kahve ve tütün getirmelerini emretti. Benim, donanmaya
girmemize müsaade edilmesi, insanların daha az olduğu, sultana daha yakından bakabileceğim ve hazırladığım portredeki
eksiklikleri giderebileceğim uygun bir oturma yeri tahsis edilmesi yönündeki ricamı dinledi. Ben ona neredeyse tamamlanmış
olan portreyi gösterdim. Bu portre minyatürümsü idi ve oldukça küçük boyutlardaydı. Süleyman Paşa çok memnun kaldı ve
bana elçi olarak bulunduğu Paris’te bütün meşhur ressamların
atölyelerini ziyaret etmiş biri olarak böylesi küçük boyutlarda,
bu kadar bir benzerliği yakalayana rastlamadığını söyledi. O
anda donanmaya alınmamızı ve en uygun yerin seçilmesini
emretti”(Zaharov, 1854: 27).
Böylece Zaharov töreni izler, padişahı çok yakından görme
fırsatı bulur. Saltanat kayığıyla tören alanına gelen padişahı Türk
usulünce selamlar; ayağa kalkar, fötrünü çıkarır, elini göğsüne
ve başına götürerek padişaha selam verir. Zaharov padişahla ilk
karşılaşmasını şöyle anlatıyor:
“Sultan en fazla 8 sajen kadar bir mesafeden yanımızdan geçti. O bizi
fark etti ve iskeleye çıkarken kim olduğumuzu ve orada ne münasebetle bulunduğumuzu sordu. Sultanın refakatinde bulunan Süleyman
Paşa ona her şeyi etraflıca anlattı. Yapılan duanın ardından o (Süleyman Paşa) bana yaklaştı ve yanıma portreyi alarak Veziriazam Reşit
Paşa’ya gitmemi emretti”.
Böylece Zaharov’a sarayın kapıları aralanıyordu. Zaharov ertesi gün yanına iyi bir tercüman alarak Reşit Paşa’nın huzuruna
çıktı. Reşit Paşa Zaharov’aher şeyden haberdar olduğunu, portreyi sultana takdim etmesini, böylesi bir sürprizin padişahın
hoşuna gideceğini söyledi. Bir hafta sonraZaharov kaldığı otele
geldiğinde saraydan gelen görevlilerin kendisini aradıklarını
ve ertesi gün Zaharov’un hiçbir yere ayrılmamasını tembih
ettiklerini öğrendi. Heyecanından o geceyi adeta uyumadan
geçirdi. Sabah olup görevliler onu almaya geldiğinde ise aşırı
telaşlıydı; beraberinde götüreceği tercümanın adresini bilmiyordu. Ancakimdadına Rum bir ahbap yetişti. Tercüman sorununu
böylece halletmiş oldu. Ancak kafasında birçok soru vardı.
Nereye, niçin gidiyordu. Nasıl olacaktı… Saray görevlisinin
“Lütfen bizi takip edin” demesiyle yola koyuldular. İlk olarak
başkuluk ’un evine geldiler. Burada önceden hazırlanmış eyerli
atlara binerek sahile, oradan dakayıkla veziriazamın konağına
doğru devam ettiler. Ancak bu sırada veziriazam konakta değildi.
Saraya gitmişti. Onlar da saraya yöneldiler. Bu sırada sarayda
işlerini tamamlayarak konağına dönmekte olan veziriazamla
Zaharov karşılaştı ve aralarında geçen kısa konuşmada veziri-
azam, Zaharov’a üç gün sonra kışlık saray olan Çırağan Yalısına
gitmesini ve orada padişahın mabeyin kâtibi Saffet Efendi’yi
bulmasını söyledi. Sultan Abdülmecit, ailesiyle birlikte kısa
bir süre önce yazlık olarak kullandığı Beylerbeyi Sarayı’ndan,
kışlık ikametgahı olan Çırağan’a10 geçmiş bulunuyordu.
7-Zaharov Çırağan Sarayı’nda Abdülmecit’in Huzurunda
Zaharov veziriazam Reşit Paşa’yla yapılan bu kısa konuşmanın
ardından, belirlenen günde yanına iyi bir tercüman alarak
Çırağan yalısının yolunu tuttu. Orada Saffet Efendi’yi buldu.
Halen tam olarak niçin çağırıldığı konusunda kendisine bir
şey söylenmemişti. Sultan’ın kendisini huzura kabul edeceğini
hemen o anda öğrenince heyecanlanan Zaharov, telaştan ne
yapacağını şaşırdı. Zira bu durum, yabancı bir ressam için
alışılmamış bir durumdu. Zaharovsarayın kural ve kaidelerine
yabancıydı. Üstelik herhangi bir resmi vazifesi bulunmadan
koskoca bir cihan padişahının huzuruna çıkmak, olağanüstü bir
durumdu. Padişahın huzuruna çıktığı anı, o anki duygularını ve
aralarında geçen sohbeti,Zaharov şöyle anlatıyor:
“Al sana şimdi! “Bana niçin önceden söylemediniz” diye çığlık attım…
Sultanın huzuruna çıkmak! Şaka olsa gerek! Hiç değilse huzura nasıl
çıkacağımı, zât-ı şahânelerini nasıl selamlayacağımı öğretiniz bana…
Saffet Efendi gülümseyerek, endişelenmeyin, ressamların çara (hükümdara) takdim edildikleri gibi huzura kabul edileceksiniz dedi. Merdivenleri çıktık. Muhteşem dekore edilmiş bir salona girdik. Girişin tam
karşısında, ikinci odanın kapısında, oldukça sade giyimli bir adamın
durduğunu fark ettim. Dikkatli bakınca gördüm ki bu kişi sultanın ta
kendisi idi. Büyük oğlu Sultan Murat’la birlikte duruyordu. Saygılı
bir biçimde daha yakınına vardık, adet olduğu üzere selam kabilinde
hafifçe eğildik ve sultanın bize ne söyleyeceğini beklemeye başladık.
O ise selamlaşma sözlerini her zaman yabancılardan duymaya alışık
olduğundan meğerse söze başlamayı benden bekliyormuş. Birkaç saniye süren sessizliğin ardından meseleyi anladım ve tercümana dönerek,
‘Haşmetmeâblarının ve bütün vezirlerin bana karşı gösterdiği bu ilgiye
karşı şükran duygularımı nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum.’ diyerek
sözlerime başladım… Tercüman sözlerimi tercüme etti. Sultan minyatür
halinde üstelik gıyaben yapıp verdiğim portresi için duyduğu memnuniyeti ve şükranlarını ifade etti. Yanında duran genci göstererek ‘İşte bu
benim büyük oğlum. Onun portresini de yapmanı arzu ederdim. Zira
onun portresini henüz yapan olmadı.’ diye ilave etti. Bana gösterdikleri
bu lütuftan dolayı yeniden şükranlarımı ifade ettim ve bütün gücümle
bana verilecek vazifeleri tam manasıyla yerine getirmeye çalışacağıma
söz verdim”(Zaharov, 1854: 33-34).
Aralarında geçen bu konuşmanın ardından padişah, çarın ve
tüm ailesinin sağlık ve afiyetini sorduktan sonra, resim için ne
gerekiyorsa yapılması hususunda maiyetindekilere talimatlar
vermiştir. Zaharov padişahın huzurundan ayrılırken bir de küçük
kaza atlatmıştır. O anı şöyle anlatıyor:
“Nihayet kabul sona erdi. Sultanı daha fazla yormamak için eğilerek
selam vermeye başladım ve bu arada Saffet Efendi’ye baktım o da
eğilerek selam veriyor ve bunu yaparken aynı zamanda ağır ağır geri
çekiliyor. Burada kaidelerin böyle olduğunu düşünerek ben de, bizi
salonun ortasına kadar geçiren Sultan’a yüzüm dönük olarak geri
geri çekilmeye başladım. Tam orada bir kaide üzerinde büyük bir forfor vazo bulunuyormuş. O anda az kalsın bir şanssızlık yaşıyordum.
Bilmediğin bir mekânda ve geri geri çekilerek, arkamda ne olduğunu
bilemedim ve az daha vazoyu deviriyordum. Şansımıza tam orada
durmuştuk ki, Sultan ‘Ben bu vazoyu çok seviyorum. Çünkü o bana sizin
devletli imparatorunuz tarafından hediye edildi.’ diyerek bana vazoyu
gösterdi”(Zaharov, 1854: 34-35).
____________________________________________________________________________________________________________________
8
Sajen 2.13 metrelik uzunluk ölçü birimi.
9
Doğrusu başkarakulluk olup emniyet ve asayişi umuminin başıdır.
10
Bu saray Sultan II. Mahmut tarafından yaptırılmış olan Eski Çırağan Sarayı’dır. Abdülmecit’in kışlık olarak kullandığı bu saray sonraları onun
tarafından yıktırılacak ve kendisinden sonra tahta çıkan Sultan Abdülaziz tarafından yeniden yaptırılacaktır.
21
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
Sarayda bulunuşunu, Sultan’la tanışmasını ve aralarındaki sohbeti bu şekilde anlatan Zaharov, saraydan ayrıldıktan sonra derhal resim çalışmalarına başlar. Yapılacak resmin ebatları, profili,
resimde kullanılacak malzeme ve çalışma takvimi belirlenir.
Ertesi gün sarayın bu iş için tahsis edilen salonunda çalışmalar
başlar. Padişahın çocuklarının eğitimi için tahsis edilen o salona
Saffet Efendi refakatinde giren Zaharov, salonda gördüklerini
şöyle anlatıyor:
“Saffet Efendi’nin bizi götürdüğü çalışma salonunda Sultanın büyük
oğlu Murat ve küçük oğlu Hamit Efendiler ile kızı Fatma Sultan vardı.
Hamit Efendi ve Fatma Sultan her biri kendi hocasıyla ders halindeydi. Fakat Sultan Murat için bu saat resim seansı için belirlenmiş
olduğundan onun hocaları yoktu. Fakat Sultan Murat’ın yanında
olduğu gibi Hamit Efendi’nin yanında da lalalar ve cüceler vardı.
Lalaların görevi, yetiştirmelerine refakat etmekti ki, (şehzadeler) o olmadan hiçbir şey yapmaya teşebbüs edemezler, ya da kendi kafalarına
göre herhangi bir yere çıkamazlardı. Cüceler ise efendilerini komiklik yaparak eğlendirmekle vazifeliydi. Sadece Fatma Sultan yalnızdı.
Yanında ne lala, ne cüce, ne de herhangi bir kadın vardı”(Zaharov,
1854: 41-42).
Zaharov Saffet Efendi tarafından Sultan’ın çocuklarına tanıtıldı.
Çalışma yapacağı salonu dikkatlice inceledi. Salon bu çalışmalar
için yeterli büyüklükteydi. Salonda kırmızı çuha ile kaplı büyük
bir divan vardı. Duvarda büyük bir ayna asılıydı. Perdeler Avrupa modasına uygundu. Yerde serili olan kıymetli halının üzerinde, içerisinde kitap, defter ve diğer eğitim-öğretim araçlarının
muhafaza edildiği değişik desenlerde altın varakla işlenmiş
sandıklar bulunuyordu. İşe başlamak için tüm hazırlıklar yapıldı.
Bu cümleden olarak, Zaharov’un isteği üzerine bazı pencereler
kapatıldı. Masa ve iki sandalye getirildi. Sultan Murat sandalyeye oturtuldu. Şehzade Hamit ve Fatma Sultan ile birlikte orada
hazır bulunan hocalarının dikkatli ve meraklı bakışları altında
Zaharov çalışmalara başladı. Çalışma ancak bir saat sürdü. Zira
Zaharov daha çalışmanın başında Sultan Murat’ın hem uzun
süre aynı yerde hem de alışık olmadığı Avrupai tarzda oturmakta
zorlandığını fark etmişti. Bu yüzden çalışmayı uzun tutmadı.
Yapılan bu ilk çalışma henüz başlangıçtı, renkler ve resmin diğer
özellikleri henüz belirsizdi. Sultan Murat ise resmin bitince
nasıl olacağı konusunda sabırsızlanıyordu. Zaharov’un yanında
tamamlanmış resim olup olmadığını öğrenmek istedi. O anda
Zaharov’un çantasında Rusya’da iken yaptığı birkaç çalışması
bulunuyordu. Onların arasından imparatorun, imparatoriçenin
ve Büyük Knez Mihail Nikolayeviç’in taş basma portrelerini
çıkardı. Sultan Murat başta olmak üzere orada bulunan herkes
büyük bir heyecanla yaklaşarak bu resimlere bakmak istedi. Sadece Fatma Sultan divanda oturmaya devam ediyordu. Zaharov
o anları şöyle anlatıyor:
“Sadece Fatma Sultan yerinde kaldı. Çünkü kaideler erkek kardeşleri
gibi ona serbest hareket etme izni vermiyordu. Fakat onun yüz ifadesinden güçlü bir biçimde portrelere bakma arzusunu fark ettim ve hemen
o anda çantayı lalaya verdim ve tercümanıma çantayı Fatma Sultan’a
göstermesini ve resimleri ona ayrıntılı bir biçimde anlatmasını söyledim. Fatma Sultan bu duruma çok memnun oldu ve bakışlarıyla bana
teşekkür etti”(Zaharov, 1854: 46).
Murat ve Hamit Efendi’ler Büyük Knez’le ve Petersburg’la ilgili
merak ettikleri her şeyi Zaharov’a sorarlar. Çar ailesine ait bu
resimler Saffet Efendi tarafından padişaha da gösterilir. Zaharov bu ilk çalışması dolayısıyla 2-3 saat sarayda kalır. Sultanın
çocukları, rutin yaşamlarına renk kattığı, onlara yeni bir eğlence
sunduğu için Zaharov’un gelişinden oldukça memnundurlar.
Öyle ki, çalışma sonunda yalıdan ayrılan Zaharov’u gözden kayboluncaya kadar sarayın penceresinden izlemeye devam ederler.
8-Zaharov; Sultan Abdülmecit’i, Şehzadeleri ve
Osmanlı Devlet Adamlarını Anlatıyor
Zaharov, şehzade Murat’ın resmini yapmak için sarayın yollarını
aşındırdığı sırada başta padişah Abdülmecit olmak üzere,
şehzadeleri, kızı Fatma Sultan’ı ve devlet erkânını yakından
görme ve tanıma imkânı bulmuş, devletin ileri gelenleriyle
tanışmış, sanattan, siyasete kadar çeşitli konularda zaman zaman
onlarla sohbet etmiştir. Bu vesileyle onların fiziki özellikleri,
giyim-kuşamları; karakterleri, tavırları ve daha başka saray gözlemlerini notlarında ayrıntılı bir biçimde anlatır.Zaharov’un
notlarında anlattığına göre Abdülmecit bu sırada yaklaşık 35
yaşında bir görünüme sahiptir. Orta boyludur. Halim selim bir
çehresi vardır. Gözleri mavidir. Kaşları kısadır ve yay biçimindedir. Saçları koyu kumraldır ve oldukça gürdür. Sakalları
saçlarıyla aynı renkte olup, kısa ve tıraşlıdır. Siyah denebilecek
kadar koyu kahverengi gözlere sahip olması dışında, babasına
en çok benzeyen, 12 yaşındaki Şehzade Murat’tır (Zaharov,
1854:36).
Şehzade Hamit Efendi ise babasına pek benzemez. Yüz hatları
düzgündür. Ciddi ve düşünceli bir görünüme sahiptir. Onun
bu karakterini fark eden Zaharov, Hamit Efendi’ye ‘filozof’
yakıştırmasını yapmış ve yanında bulunan tercüman ressamın
bu yakıştırmasını o anda Şehzade’ye tercüme etmiştir.
Padişahın evlatları arasında en büyüğünün Fatma Sultan
olduğunu söyleyen Zaharov, onun 13 yaşında olduğunu ve
fiziki gelişimini hemen hemen tamamladığını belirtir (Zaharov,
1854:44).Anlattığına göre, Fatma Sultan’ın çehresi tümüyle bir
Asyalı tipinde değildi. Gözleri mavi, saçları ve kaşları kumraldı.
Saçları fazla uzun değildi, örülmemiş serbest bırakılmıştı ve bu
yüzden çehresinin bir kısmını kapatmıştı. Bundan dolayı Rus
ressam ilk bakışta onun yüz hatlarını tam olarak görememiş, ancak dikkatlice bakınca, düzgün çehresini; hoş, zarif ve kusursuz
burnunu ve dudaklarını fark etmiştir. Fatma Sultan’ın kıyafetleri
boldur ancak çok uzun değildir. Elbisesi, mor renkli atlas
kumaştan yapılmıştır ve elbisenin kollukları geniştir. Elbisesinin üzerinde koyu kırmızı renkli kadife ceket vardır.Ceketin
göğüsleri ve kısa yenleri gümüşle işlenmiştir. İpek şalvar giymiş
olan Fatma Sultan’ın ayağında ise altın ve ipek işlemeli, uçları
sivri, kıymetli pabuçları vardır. Başında ipek kumaştan, kenarları
altın yaldızlı kadifeyle işlenmiş kırmızı fes, fesin önünde ise kuş
tüyüne benzer pırlanta toka takılıdır (Zaharov, 1854: 43).
Devlet adamlarının resmi kıyafetlerini Rusya’daki Kazakların
(Kazaçi) kaftanlarına benzeten Zaharov, farklılığın sadece yaka
ve göğüslerde makam ve mevkileri dikkate alınarak işlenmiş
olan yaldızlı dikişler olduğunu belirtir. Devlet adamlarının
fesleriaynı biçimde olup sadece ipek püsküllerin renkleri
farklıdır. Sultan’ınki siyah, diğer tüm devlet adamlarınınki ise
lacivert renklidir (Zaharov, 1854: 39).
Zaharov, Osmanlı ve Doğu’nun diğer hükümdarları hakkında
____________________________________________________________________________________________________________________
11
1876’da tahta çıkan ve 93 gün tahtta kaldıktan sonra akli dengesini yitirdiği gerekçesiyle tahttan indirilen 33. Osmanlı padişahı V. Murat.
12
V. Murat’ın ardından 1876’da Osmanlı tahtına çıkan ve 1909’a kadar hüküm süren 34. Osmanlı padişahı II. Abdülhamit.
13
Zaharov Murat’ın yaşı konusunda yanılmıştır. Şehzade Murat 1840 doğumlu olup bu sırada 9 yaşındadır.
Kardeşi Hamit ise iki yaş küçük olup 7 yaşındadır.
14
Zaharov Fatma Sultanın yaşı konusunda da yanılmıştır. Fatma Sultan Murat’tan bir yaş büyük olup bu sırada 10 yaşındadır.
22
Rus Ressam Zaharov’un Hatıralarında İstanbul (16-26)
çoğu zaman Batılı oryantalist seyyahlar tarafından yapılan niteliksiz, sıradan, yaşlı, despot gibi yakıştırmaların aksine olumlu yaklaşım ortaya koyar. Ona göre Türk vezir ve Paşalarının
hemen hepsi gençtir ve nezaket sahibidir. Güzel sanatlardan siyasete kadar pek çok konuda fikir sahibi olan bu paşalar içinde
Rus ressamın en beğendiği üç kişiden ilki Nafia Nazırı (Amme
Hizmetleri ve Ziraat Nazırı) Feth Ali Paşa’dır. Kabiliyetli ve
kıvrak zekâlı Feth Ali Paşa birçok yabancı dile vakıftır. Ondan sonra Tevfik Paşa gelir. Sultanın saray ressamı olan Tevfik
Paşa, Paris ve Roma’da eğitim almıştır. Üçüncü kişi de ‘Gofmareşal’ rutbesine sahip olan Halil Efendi’dir. Zaharov bu üç
paşayla da sarayda tanışmış, bu paşaların evlerine misafir olacak kadar ahbaplık kurmuştur. Tanıştığı ilk devlet adamlarından
biri olan Bahriye Nazırı Süleyman Paşa uzun boylu, yakışıklı ve
iyi eğitim almış bir kişidir. Sadrazam Reşit Paşa’nın orta boylu,
sempatik, yaşına göre oldukça genç görünümlü, güler yüzlü ve
zeki olduğunu, insanda iyi bir idareci izlenimi uyandırdığını
belirten Zaharov, bu devlet adamları arasında en yakışıklısının,
padişahın damadı ve aynı zamanda Serasker olan Mehmet Ali
Paşa olduğunu söyler (Zaharov, 1854: 39-40).
sunun asker sayısı ve vaziyeti, Rus donanmasının durumuoldu.
9-Çırağan’da Siyasi Sohbetler
“Kazan’da ve Astrahan’da bulunmadım. Kırım’da ise bulundum diye
cevap verdim. Tatarların ne halde olduğunu ve nasıl yönetildiklerini
biliyorum. Onlar huzur ve barış içerisinde yaşıyorlar. İşleyebilecekleri
kadar toprak sahibi olabiliyorlar. Hatta sahibi oldukları toprakları
istediklerine satabiliyor ya da ipotek edebiliyorlar. Onların inanç
dokunulmazlıkları var. İstedikleri kadar cami ve mescit yapabiliyorlar. Hatta bazılarına hazineden ödenek dahi tahsis ediliyor. Yağma,
çatışma gibi önemli suçlara karışmış olanlar hariç - ki onlar ister Rus
ister Tatar olsun merhamet edilmiyor - kendi liderleri tarafından idare
ediliyorlar. Müftü ve molla sizdeki gibi bizde de aynı haklara sahip”
(Zaharov, 1854: 51-53).
İstanbul’un 19. asırdaki Rus misafirlerinin; ister sıradan gezgin
ister araştırmacı, bilim adamı, sanatçı olsun, hiçbirinin siyasete
kayıtsız kalmadığı görülmektedir. Ruslar yabancı bir ülkede nasıl
bir Rus imajı bıraktıklarına, ülkelerini nasıl onurlu bir şekilde
temsil ve müdafaa ettiklerine dair Rus kamuoyuna, okuyucu
kitlelerine, siyaset çevrelerine mesaj verme çabası içerisinde
olmuşlardır. Bu çerçevede, Rusların kendi hükümdarlarına sadık
oldukları, hem kendilerinin hem de sair milletlerin kanunlarına
saygılı oldukları; şahsi çıkarları için ülkesini, milletinifeda etmedikleri vurgulanır. Türk-Rus ilişkilerinin genelde çalkantılı
siyasi seyrine genel anlamda vakıf olan Rus gezginler bu
ilişkilerin tasvirinde Rusya’yı aklama gayreti içerisindedirler. Devlet ve siyaset işlerine dair çok fazla malumat verilmemekle birlikte Zaharov’un hatıralarında da siyasi yaklaşım ve
değerlendirmeleri bu yöndedir.
Zaharov, resim çalışmaları için saraya geldiğinde tercümanıyla
birlikte bir müddet mabeyinde bekletiliyor; burada kendisine
tütün, kahve, şerbet ikram ediliyor ve hazırlıklar tamamlanınca
çalışacağı salona götürülüyordu. Bu esnada mutadgörüşmeler
için saraya gelen devlet adamları da huzura çıkmadan evvel mabeyine uğrayıp bir müddet burada vakit geçirdiklerinden Zaharovhemen hepsini tanımıştı. Burada kaldığı süre boyunca devlet
adamlarıyla arasında siyasî, askerî konular da dahil olmak üzere
pek çok konuda ilginç diyaloglar cereyan etti. Bir sanat adamı
olduğu için bu konularla ilgili karşılaştığı soruları tuhaf karşılasa
da bu sorulara cevap vermekten geri durmadı. Zaharov’un
anlatım tarzına bakılırsa adeta sorgu havasındaydı. O ise onurlu
ve dik bir duruş sergileyerek bir diplomat gibi ülkesini ve milletini savundu.
Rusya’ya karşı İngiltere, Fransa ve Osmanlı Devletinin
yakınlaşması ve Kırım Savaşı’nın öncesinde her iki tarafın
genel algısını yansıtması bakımından bu siyasi konuşmalar dikkat çekicidir. Bu çerçevede ilk muhatap olduğu soru Rus ordu-
“Böyle bir soru bana tuhaf geldi. Çünkü ben bir asker değildim, sadece
ressamdım. Bu yüzden doğru cevap veremezdim. Fakat, bilmiyorum demeyi de bir nevi cehalet olarak gördüm.” diyen Zaharov paşalara
genel bir rakam vermeye karar verir ve Rusya’nın 1 milyon
muvazzaf, 1 milyon da yedek askeri bulunduğunu; gerek Rus
halkının gerekse askerin 10 yıl yetecek erzakının bulunduğunu,
askerin 10 yıl yetecek barut stokuna ve 6 milyon insanı teçhiz
edecek silaha, bol miktarda top ve mermiye sahip olduklarını
söyler. Rus askerinin moral bakımından da iddiaların aksine iyi
durumda olduğunu söyler. Türk-Rus ilişkilerinde Kafkaslar her
zaman öncelikli sorunlardan biri olmuştur. Bununla ilgili olarak
paşaların “Madem Rus ordusunun vaziyeti bu kadar iyi, o halde Rusya
şimdiye kadar Kafkasları neden zapt edemedi?” sorusunu da tuhaf
karşılayan Zaharov, “Kafkaslar zaten Rusya’nın hudutları dahilinde
bulunuyor. Her taraftan Rus şehir ve kaleleriyle çevrili, daha nasıl
zapt edilebilir ki?” diyerek şaşkınlığını ifade eder. Paşalar biraz
sustuktan sonra Zaharov’a son olarak Kırım’da, Kazan’da ya
da Astrahan’da bulunup bulunmadığını, Tatarların buralarda
ne halde olduğunu, nasıl yönetildiklerini, yönetimden memnun
olup olmadıklarını sorarlar. Zaharov verdiği cevapta şöyle der:
Zaharov’un İstanbul’a geldiği sırada Osmanlı-Rus ilişkileri,
Macar Mültecileri Problemi dolayısıyla gergin bir sürece
girmiş, bu arada Macaristan’daki olaylar Eflak-Boğdan’a da
sıçramıştı. Ayaklanmanın liderleri Layoş Koşut (LajosKossuth)
ve YuzefBema (JozefZachariasBem-Amurat Paşa) ile yapılan
müzakereler dolayısıyla Rus elçisi Osmanlı ile ilişkileri kesmiş
bulunuyordu. Çırağan’daki konuşmalar siyasi muhtevalı olunca Zaharov da bu meseleyle ilgili görüşlerini paşalara ifade
etmekten geri durmadı. Türk-Rus ilişkilerinin gerginleşmesinin
sorumlusunun Rusya olmadığını, üstü kapalı bir biçimde
de olsa tüm bunlara Batılı devletler ve onların İstanbul’daki
misyonlarının sebep olduğunu, Rusya’nın Türkiye üzerine gizli hesapları olmadığını, bu şer! odaklarının ilişkileri bozmak
için güya “Rusya Türkiye’yi işgal edecekmiş ve Müslümanları
Hıristiyanlaştıracakmış.” gibi asılsız propagandalar yaydıklarını
söyleyerek, ilişkileri düzeltmenin tek yolunun bunların tümünü
Türkiye’den kovmaktan geçtiğini söylemiştir (Zaharov, 1854:
53-54).
Tabi bu konuşmaların ne şekilde cereyan ettiği, tam olarak
nelerin konuşulduğu bilinmez; ancak Rusya’yı, Rus ordusunu,
yabancı bir memlekette, üstelik ilişkilerin her an bozulabileceği
bir ülkede nasıl savunduğu hakkında kendi okuyucu kitlesine
mesaj vermek istediği âşikârdır. Bu mesajlar sadece Osmanlı
devlet adamları karşısındaki duruşu ile sınırlı kalmaz, Batılı
____________________________________________________________________________________________________________________
15
Macarlar Avusturya’ya karşı Layoş Koşut ve YuzefBema liderliğinde ayaklanınca Avusturya Rusya’dan destek istemiş, Rus ordusu da Macarlar
üzerine yürüyünce Macarlar Osmanlı devletine sığınmıştı. Bir süre sonra olaylar Eflak-Boğdan’a da sıçrar. Ayaklananların oluşturduğu geçici
hükümet Rusya egemenliğinden çok Osmanlıya bağlı kalmak istediğinden, Osmanlı devleti ayaklananlarla anlaşma eğilimi gösterir. Bu durum
Osmanlı-Rus ilişkilerinin gerginleşmesine yol açar. Rusya Eflak-Boğdan’ın kuzey tarafını, Osmanlı orduları da ülkenin güneyini ele geçirir.
Sonrasında yapılan Petersburg Konvansiyonu ile Eflak-Boğdan anlaşmazlığı iki devlet arasında sorun olmaktan çıkar. Bkz., Enver Ziya Karal,
Osmanlı Tarihi V, TTK, Ankara 1983, s.213-217.
23
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
devlet temsilcilerine yönelik tavırlarıyla da aynı mesajlar verilir.
İngiliz aleyhinde okuyucu kitlesine mesaj verdiği başka bir olay
da İngiliz elçiliği tercümanının kendisini ziyareti dolayısıyla
anlatılmaktadır. Olay şöyle cereyan eder: Galata’da kaldığı
otel dairesinde bir sabah çalışırken ahbabı Konstaki ile birlikte
güzel giyimli bir beyefendi kendisini ziyarete gelir. Güzel giyimli bu kişi İngiliz elçiliği tercümanıdır. Zaharov’la tanışmak
ve onun yaptığı resimleri görmek ister. Zaharov onun bu arzusunu geri çevirmez. Tercüman resimleri hayranlıkla izler ve
övgü dolu sözlerinin ardından özellikle sultan çocuklarının ve
bilhassa şimdiye kadar kimsenin görmediği Fatma Sultan’ın
portrelerini İngiliz elçisiLordRedklif (Stratford De Redcliffe/
StratfordCanning)’e göstermek üzere yanına almak istediğini,
bunun mümkün olup olamayacağını sorar. Zaharov, “Yabancı
birilerinin eline sultan çocuklarının portrelerini vermeyi nezaketsizlik sayarım.” diyerek bu isteği geri çevirir ve “Şayet elçiniz
benim çalışmalarımı görmeyi çok arzu ediyorsa buraya gelmesinde bir sakınca yok.” diye ilave eder. Bu çıkışın ardından
tercümanZaharov’un kendisini yanlış anladığını, bu değerli
çalışmaların hak ettiği yerde sergilenmesi gerektiğini, bunun
yerinin Londra’da kraliyet ailesi olduğunu, LordRedklif’in tavassutuyla bunun sağlanabileceğini söylemek istediğini belirtir.
Zaharov, “Bu desteğiniz için teşekkür ederim. Ben bir Rus’um
ve Rus gibi düşünüyorum… Herkes kendi yoluna…” diyerek
İngiliz tercümanın teklifini reddettiği gibi onu kovmaktan da
beter eder (Zaharov, 1854: 55-57).
Bu tepki aslında tercümanın şahsında İngiltere elçisine sergilenen bir tavırdı. Zira İngiltere’nin en kurnaz diplomatlarından
biri olarak bilinen İngiliz elçisi Redklif, Rusya’da sevilmeyen
biriydi. Redklifdiplomatlığa atıldığında Petersburg’a tayin
edilmiş, Çar Nikola her nedense itimatnamesini reddetmiş ve
o zamandan beri Redklif Rusya’ya karşı tavır almıştı.Zaharov elçiye karşı bu tutumu ile İngilizler tarafından gelen cazip
teklifleri geri çevirerek Rusya’ya sadakatini ispatladığı gibi,
Rusya’da sevilmeyen İngiliz elçisine koyduğu tavrı Rus okuyucusuna aktarmış oluyordu.
10-Büyük Mezarlık (Bolşoy Kamp)
İstanbul’a gelen gezgin seyyahların uğradığı mekânlardan biri
şüphesiz kabristanlardır. Kabristanlar gezme, görme, eğlenme,
bedeni ve ruhu dinlendirme mekânları olarak İstanbul halkının
en gözde yerleri arasındadır. Bu bakımdan ister Müslüman ister
gayrimüslim olsun halk, belirli günlerde koyu servilerle kaplı,
tertemiz havasıyla insanlara büyük haz ve tefekkür imkânı veren
mezarlıklara akın eder. Ölülerle dirilerin buluştuğu kabristanlar gündelik yaşamla iç içe olduğundan İstanbul’daki yabancı
temsilcilerin ve turistlerin de mutlaka uğradığı, buralarda gözlemlerde bulunduğu, hafızalarında derin izler bıraktığı yerler
arasındadır. Yabancılar için başka bir toplumun sosyal hayatının,
yaşam ve ölüm algısının en iyi gözlemlenebildiği yerlerdendir.
Zaharov’un İstanbul’da bulunduğu sırada sık sık uğradığı
mezarlıklardan birisi Büyük Mezarlık ya da Avrupalıların Grand
champsdesmorts diye adlandırdığı Rum, Ermeni, Frenk, Türk
mezarlıklarıdır (Kömürciyan, 1988: 38, 242-244). Tophane’ye
inen vadinin üzerinde yer alan bu devasa mezarlık, birçok
yabancı gezginin anılarında zikredilir. 19. yüzyılın ortalarında
Türkiye’de uzun süre kalan ve Osmanlının sosyal ve gündelik hayatına dair kıymetli gözlemleri bulunan Ubucini’ye göre
bu mezarlık adeta bir parkı andırır ve sosyetenin güzel havalarda buluşma yeridir. Gezilen, sohbet edilen, sigara ve kahve
içilen, dondurma yenen bir mekândır. Boğazın ve İstanbul’un
en muhteşem seyirlik yerlerindendir (Ubucini, 1977: 87-88).
Zaharov bu mezarlıktanBüyük Mezarlık manasında Rusça
Bolşoy Kamp diye bahseder ve özellikle Pazar günleri mutlaka
bu mezarlığa gider. Zira o gün her zamankinden daha canlıdır.
Kabristan gezilerine katılan özellikle gayrimüslim hanımlara,
kıyafetlerine, tavırlarına dair gözlemlerini Zaharov şöyle anlatır:
“ Mezarlık düz bir alana yerleşmişti. Yol bir taraftan Büyükdere istikametine uzanıyor, diğer taraftan Boğaz sahiline iniyordu. Yol üzerindeki yüksek ve olağanüstü harika mevkilerde kahvehaneler bulunuyordu.
Oradan Avrupa sahilinin bir kısmı, Asya sahillerinin tamamı, Sultan
sarayları Çırağan ve Beylerbeyi sarayları görünüyordu. Boğaz’da
demirlemiş savaş ve ticaret gemileri, vapurlar, ileri beri seyreden
kayıklar vardır. Kahvehanelerin altında harika bahçeler, içerisinde
çeşitli ölçü ve biçimlerde mezar taşlarının yer aldığı orman gibi koyu
servi koruluğu bulunuyor. Altın yaldızla nakışlı bu anıtlar en kaliteli
beyaz mermerden yapılmış ve ağaçların arasında sanki gölge gibi bir
görünüp bir kayboluyor” (Zaharov, 1854: 57).
“ Pazar günleri kabristanlıkta geziler düzenleniyor. Bu gezilere Avrupai kesimin en seçkinleri katılıyor. Orada endamlı, güzel, fantastik,
sadece kadınlara özel bir cazibe katan oldukça şık kıyafetli güzel Ermeni ve Rum kızlarıyla karşılaşmak hiç de zor değil. Ermeni ve Türk
hanımların kıyafetleri hemen hemen birbirinin aynı. Sadece Ermeni
hanımları Türk hanımları gibi yüzlerinintamamını değil bir kısmını
örtüyorlar ve bir de sarı ökçesiz ayakkabılar yerine Avrupai modaya
uygun, geniş ancak çok uzun olmayan üst kıyafetlerine yakışan ve küçük
kibar ayaklarına hayranlıkla bakma imkânı veren botlar giyiyorlar. Yüzleri örtüyle yarı kapalı olan bu kadınlar çok düzgün ve hatta çekici.
Gerek erkekleri olsun gerekse hanımları olsun Ermeni halkı çok güzel.
Zengin ve genç Ermeniler daha büyük bir şıklık içerisindeler. Onlar tam
olarak Avrupai tarzda kıyafetler giyiyorlar. Son stil dikilen redingotlar, subyeli pantolonlar ve vazgeçilmez rugan ayakkabılar. Başlarında
ise küçük kırmızı fes bulunuyor. Rum ve Ermeni kostümlerinin dışında
bu gezilerde tüm Avrupai milletlerin kıyafetleriyle, şapkalar, paltolar,
burnuslar ve fraklarla karşılaşmak mümkün. Yine orada son moda arabalar görmek mümkün. Öyle arabalar ki İstanbul’un diğer kısımlarında
hiçbir zaman karşılaşamazsın. Çünkü bu şehirde yükseklere kurulmuş
olan sokaklar dar ve eğri büğrü. Büyük Mezarlık’ta gezi eğlencesi, yaz
vakitlerinde İstanbul’un tüm Avrupai sakinleri için denilebilir ki biricik mekândır. Fakat ne canlılığı ne de eğlencesi yönüyle hiçbir özelliği
yoktur. Bu gezilerde müzik ve diğer eğlence faaliyetleri yapılmaz. Halk
kâh o tarafa kâh bu tarafa yürüyüş yapar. Kimileri kahvehanelerde
taburelere oturup sigara ve çubuk içer kimileri kahve içer kimileri ise
İstanbul’un güzel kızlarını ve gelinlerini süzer” (Zaharov, 1854: 6263).
Kahvehanelerin yakınında bulunan Topçu Kışlası’nı ve her gün
güneş batımında orada yapılan töreni izlemeye giden Zaharov,
kahvehanede kahvesini yudumlarken hem töreni seyreder hem
de güneşin batışını izler ve bundan öylesine keyif alır ki kendisini adeta fantastik bir dünyada hisseder.
“Topçu Kışlası’nın karşısında, yolun öte tarafında etrafı duvarlarla çevrili bir tören alanı bulunuyor. Topçu uzmanları burada bir kez
bile göremedim. Sebebi belki de Türk askerlerinin top eğitimiyle çok
az uğraşmalarıdır. Her gün güneş batımında burada akşam duası
yapılıyor. İlk önce bütün askerler kışladan çıkarak tören alanına geliyorlar. Üzerlerinde mavi renkli, iliksiz ve kolsuz kaputlar bulunuyor.
Üç ya da dört sıra halinde diziliyorlar. Davul sesiyle birlikte törene
start veriliyor ve milli marş bandosu çalmaya başlıyor. Bandodan
sonra birkaç kişi dua okuyor, duanın son sözü bütün saflar tarafından
tekrar ediliyor. Daha sonra ‘padişahım çok yaşa’ nidalarının ardından
askerler kışlalarına dönüyorlar. Ben hemen hemen her akşam töreni
seyretmek ve hayranlıkla güneşin batışını izlemek için oraya giderim.
Kahvehanedeki tabureye oturup kendime kahve söyler ve iki saat boyunca karanlık tam çökene kadar güneşin ağır ağır tepelerin ardından
batışını, aydınlığın nasıl yavaş yavaş kaybolduğunu seyrederim ve
bütün tabiat derin bir rüyaya dalar. O hazzı tasvir etmem mümkün
değil.” (Zaharov, 1854: 58).
24
Rus Ressam Zaharov’un Hatıralarında İstanbul (16-26)
11-Galata’da Kiralık Katiller ve
Avukat Loski Cinayeti
ortasında gözlerimin önünde gerçekleştirilen bu kötü olayın ardından
İstanbul’un ücra sokaklarında gece değil gündüz bile yürümeyi
bıraktım” (Zaharov, 1854: 61).
İstanbul’da asayiş ve güvenlikle ilgili bazı anılarını anlatan
Zaharov, şehrin pek de tekin olmadığına işaret eder. Bu noktada İstanbul’a gelecek gezginler için bazı uyarılarda bulunur:
Tenha yerlerde dolaşılmaması, akşamları belirli bir saatten
sonra fenersiz dışarı çıkılmaması gibi… Aksi takdirde kişinin
makam ve mevkii ne olursa olsun karakolda sabahlamak zorunda kalacağını söyler.Zaharov mezarlık gezilerinde kiralık katillerle karşılaşması gibi yaşadığı bazı korku dolu maceralarını da
okuyucusuyla şöyle paylaşır.
12-İstanbul’da İlk Resim Sergisi
“Böyle akşamların birinde ticaret şirketinde çalışan bir dostumla tören
alanına gittim. Töreni izledikten sonra Büyük Mezarlık yanından geçerek
şehir dışına giden yol boyunca yürüyorduk. Sohbet ederek yürürken oldukça uzağa gitmiş olduğumuzu fark edemedik. Vakit oldukça
ilerlemiş, saat yaklaşık 10 olmuştu. Bu arada İstanbul’da saat 9’lardan
sonra çok istisnai durumlar dışında sokaklarda gezmek yasaklanıyor.
O durumda da mutlaka fener bulundurulmalı. Aksi takdirde makam ve
mevkiin ne olursa olsun, ya da dışarı çıkma sebebin ne kadar önemli
olursa olsun fark etmiyor, doğrudan karakola çekiyorlar. Bu durumu
ilk hatırlayan dostum oldu ve biz herhangi bir tütün dükkânından
-İstanbul’da kağıttan yapılmış fenerler kullanıyorlar ve bu fenerler 3
gümüş Kopek’e satılıyor- fener almak için derhal geri döndük. Henüz
köşeyi dönmemiştik ki, harap haldeki bir evin duvarlarının ardından bir
ışık göründüve ardından elinde fenerli Türk kıyafetli, büyük av bıçağına
benzer uzun hançerleri bulunan üç kişi çıkıverdi. Kim oldukları belirsiz
bu kişilerden birisi doğrudan bize yaklaştı ve feneri, boyu benimkinden
kısa olan dostumun yüzüne tuttu. Türkçe ve Rumcaya iyi derecede vakıf
olan dostum, moralini kaybetmedi ve gelen kişi ile eski bir dostuymuş
gibi konuşmaya başladı. Kendisini bir yerde görmüş olduğunu ancaknerede gördüğünü hatırlamadığını söyledi. Yabancı adam dostumun yüzüne dikkatlice baktıktan sonra karşılık verdi. Diğer ikisi bu
sırada büyük bir dikkatle kıpırdamadan az ötede beklediler. Sonunda
feneri tutan adam uzaklaştı ve biz eve döndük. Kıymetli dostum bana
‘bunların kim olduğunu biliyormusun?’ diye sordu. Ben ‘belli ki senin
tanışların’ diye cevap verdim. ‘Nerden benim tanışlarım. Ben onları hiç
tanımıyorum. Kıyafet ve silahlarından anladım ki bunlar kiralık katil’
dedi ve ‘iyi ki bizi aradıkları kişiye benzetmediler, aksi takdirde durumumuz vahimdi’ diye ekledi” (Zaharov, 1854: 58-59).
Bu olay üzerine Zaharov ve dostu, kışla istikametine doğru hızla
yürümeye başlarlar. Bu arada arkalarında elinde feneri ile başka
bir şahıs belirir. Adımlarını sıklaştırırlar. Ancak kışla yakınına
geldiklerinde onun bir eşkıya olmadığı hatta yanındaki dostunun bir ahbabı olduğu anlaşılınca onun fenerinin ışığı altında
yollarına devam ederek geceyi karakolda geçirmekten kurtulurlar. Bütün bu yaşadıkları ve duydukları Zaharov’a bir şaka
gibi gelmiş ve dostunun anlattığı “kiralık katil” olayına da pek
inanmamıştır. Ancak bu olaydan birkaç gün sonra Pera’dan
Galata’ya giderken, dar ve tenha bir sokakta, gündüz saat
12’de, gözlerinin önünde işlenen bir cinayet bu düşüncesini
değiştirmesine yol açar ve bu olaydan sonra İstanbul’da daha
dikkatli olmaya özen gösterir. Cinayeti anılarında anlatırken
Türkiye’de işlenen suçların cezai müeyyidelerine de temas eder:
“Karşımda 20 sajen (1 sajen 2.13m) uzaklıkta Avrupai kıyafetli bir
adam yukarı doğru çıkıyordu. Sokağı kesen köşeye gelmişti ki beklenmedik bir anda köşeden bir adam peyda oldu. Hançeri onun böğrüne
sapladı ve hemen o anda yok oldu. Yaralı adam zor bela çığlık atabildi
ve yere devrildi. Kısa süre sonra polisler geldiğinde yaralı zar zor nefes
alabiliyordu. Ertesi günü sabaha doğru zavallı adam hayata veda etti.
Ölen kişi meşhur avukat Loski idi. Onun ölümü hakkında sonradan
çeşitli Avrupa gazetelerinde haberler çıktı. Bu arada suçlu yakalandı
ve cezalandırıldı. Türkiye’de adam öldürme ile ilgili yargılama süreci
oldukça kısa. Şöyle ki suçlu derdest bir şekilde olay yerine getiriliyor
ve o anda infaz ediliyor. Suçlunun cesedi infaz edildiği yerde bir süre
bekletiliyor ve daha sonra ceset alınarak toprağa gömülüyor. Gündüz
25
Batılılaşmanın ağır aksak da olsa hemen her alanda etkisini
gösterdiği bu dönemde resim sanatı padişahlar tarafından
teşvik edilmiş ve himaye altına alınmıştır. Böyle bir dönemde
İstanbul’da bulunan Zaharov, resim alanında ilklere imza atmıştır.
İlk defa bir resim sergisi açılması ve Osmanlı Hanedanı’ndan bir
hanımın ilk defa resminin yapılıp sergilenmesinde Zaharov’un
imzası bulunur.
Bir Rus ressamın, bir süredir padişahın sarayında çocuklarının
portrelerini yapması İstanbul’da yerli yabancı sanat ve siyaset çevrelerinde konuşulan konulardan biri olur. Bu portreleri
görmek isteyenlerin sayısı çoğalınca Zaharov, bir sergi açmaya karar verir. Böylece Rusya sefiri vasıtasıyla sefarethanede
herkese açık bir sergi düzenlenir. Ressamın İstanbul’da yaptığı
resimlerle birlikte Şehzade Murat, Şehzade Hamit ve Fatma
Sultan’ın resimleri de burada sergilenir. İlk defa Osmanlı
hanedanından bir hanımın portresi olması bakımından Fatma
Sultan’ın portresi bunlar arasında en ilgi çekici olanıdır. Avrupa
basınında geniş yankı uyandıran bu sergiden Osmanlı çevrelerinin de memnun kaldığı anlaşılmaktadır. Sergi kapandıktan
sonra Zaharov portreleri saraya götürmüştür. Ancak padişah
bu sırada rahatsız olduğundan onunla görüşememiştir. Saffet
Efendi Zaharov’apadişahın portreleri beğendiğini, teşekkür etmek üzere kendisini görevlendirdiğini söyleyerek emekleri için
Abdülmecit tarafından takdir edilen 25 bin kuruşu Zaharov’a
takdim etmiştir. Tercümanların her ikisine de 1000’er Ruble verilmiştir. Zaharov, Saffet Paşa’yla vedalaşarak saraydan
ayrılmıştır (İbrahimzadev.d., 2005: 73).
Yaklaşık 4,5 ay İstanbul’da bulunanZaharov, 24 Aralık 1849’da
bir Fransız gemisiyle İstanbul’dan ayrılmıştır. Sire adasında bir
müddet karantinada kaldıktan sonra seyahatine Yunanistan istikametinde devam etmiştir. Pire’de, Atina’da ve gezdiği diğer
yerlerde resimler yapmış; buralara dair gözlemlerini ve anılarını
ülkesine döndükten sonra hatıralarında yayınlamıştır.
SONUÇ
Zaharov’un İstanbul’a dair dikkate değer intibaları Büyükdere
hakkında verdiği bilgilerle başlar. Büyükdere vadisi ve meşhur
Büyükdere Çınarı’na dair anlattıkları daha önce birçok seyyahın
anlattıklarıyla benzerlik gösterse de verdiği ilginç detaylar dikkat çekicidir. İstanbul’un yerli Rumlarının ve levantenlerin
yaşantısından sunduğu kesitler, evler, malikâneler, bilhassa
dekorasyonlar, âdet ve geleneklere dair gözlem ve yorumları,
o dönem Osmanlı toplumunun gayrimüslimlerinin hayatını
yansıtması bakımından önemlidir. Zaharov’un gözlemlerinde
Galata ve Pera, İstanbul’un bambaşka bir mekânıdır. Burası
elçilik ve ticaret binaları, otelleri, sokakları, mağazaları, kahvehaneleri, eğlence hayatı ile ne bir İslam muhiti ne de tam
manasıyla bir Avrupai muhittir. Pera’nın eğlence dünyası içerisinde Zaharov’un zaman zaman ziyaret ettiği sirke, sirkin izleyicilerine, cambazlara dair verdiği bilgiler oldukça enteresandır.
Zaharov’u diğer Rus seyyahlarından farklı kılan hiç şüphesiz
onun bir resim sanatçısı oluşu ve Osmanlı sarayında yaptığı
resim çalışmalarıdır. Bu vesileyle Padişah Abdülmecit’i,
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
şehzade ve sultanları, dönemin devlet adamlarını yakından
tanımış olmasından dolayı, onlara dair verdiği bilgiler, gözlem
ve değerlendirmeleri onun hatıralarının en önemli ve orijinal
kısımlarını teşkil eder. Padişahla tanışması, huzura kabul edilişi,
teşrifata dair verdiği bilgiler, padişahla aralarında geçen diyaloglar oldukça ilginçtir. Zaharov’un Eski Çırağan Sarayı’na,
Şehzade Murat ve Hamit Efendiler ile Fatma Sultan’a dair
verdiği bilgiler, onların şahsiyetleri, fiziki özellikleri, giyim
kuşamları, eğitimleri, tavırları, bir ressam gözüyle ayrıntılı
biçimde gözler önüne serilmiştir.
Dönemin Osmanlı devlet adamlarını yakından tanıma fırsatı
bulmuş olan Zaharov hatıralarında onlardan bahsederken isimlerini, vazifelerini, maharetlerini, fiziki ve şahsi özelliklerini belirtir. Sanat ve siyasete dair onlarla yaptığı sohbet ve diyaloglar,
dönemin devlet adamlarının Rusya algısını ortaya koyması
bakımından önemlidir. Bu çerçevede Osmanlı devlet adamlarının
Kafkaslara, Kırım, Kazan, Astrahan ülkelerine; buralarda
yaşayan Müslüman Türk kavimlerinin siyasî, dinî, içtimaî vaziyetlerine dikkat çekmeleri oldukça anlamlıdır. Zaharov’un TürkRus siyasi ilişkilerine dair vermek istediği mesaj Rusya’nın
Osmanlı devletine karşı herhangi bir düşmanca tutum ve
davranışının olmadığı, meydana gelmiş olan anlaşmazlıkların
Avrupa devletlerinden ve onların İstanbul’daki temsilcilerinin
hile ve entrikalarından kaynaklandığı yönündedir.
Ruslar kendilerini Batı-Hıristiyan kültür ve medeniyetinin bir parçası saydıklarından Batılı seyyah ve gezginlerin anlatımlarında görülen oryantalist yaklaşım, AsyalıAvrupalı vurgusu çok güçlü olmamakla birlikte Zaharov’un
anlatımında da göze çarpar. Zaharov zaman zaman Osmanlıdaki
modernleşme ve Batılılaşma olgusuna göndermeler yapar, askeri ve sosyal reformların etkilerine dikkat çeker. Türklerin bunu
başarmakta zorlandığını vurgular. Örneğin ona göre sahilde göze
çarpan askerlerin kıyafetleri, silahları, Avrupai tarzdadır; ancak
Avrupa usulü askeri eğitimden yoksundurlar. Zaharov Şehzade
Murat’ın resmini yaparken onu Avrupai bir sandalyeye oturtur
ancak Şehzade’nin bir süre sonra alışık olmadığı bu oturma biçiminden sıkıldığını, bunda zorlandığını gözlemler ve çalışmayı
bırakmak zorunda kalır. Osmanlı gayrimüslimleri Batılılaşma ve
modernleşme konusunda daha başarılı görülür. Rum ve Ermeniler Avrupai modayı takip ederler. Ermeni hanımlar kıyafetleriyle,
şıklıklarıyla, endam ve güzellikleriyle cezbedici bulunur. Gayrimüslimler Avrupa modasını takip ederek redingotlar, şapkalar,
subyeli pantolonlar, fraklar ve rugan ayakkabılar giyerler. Levantenlerin ihtişamı yarı Avrupai yarı Asyalı görülür. Ev sahibinin
Avrupai eğitim aldığı, hizmetçinin dahi Avrupai tarzda giyindiği
vurgulanır. Bunun dışında Zaharov’un Batılı gezginlerin birçoğu
gibi Türkiye’ye, Türklere ya da Doğu’ya karşı önyargılı olmayıp,
gördüklerini olduğu gibi anlatma çabasında olduğu söylenebilir.
Netice olarak Zaharov’un İstanbul’a ve Osmanlıya dair izlenimleri olumlu olup Rus kamuoyunda Türkiye’ye karşı müspet algı
oluşturmuştur. Onun seyahat notları Rusyalı bir sanatçı bakışıyla
19. asır Türkiyesine perde aralamaktadır.
ikagoKnyazyaKonstantinaNikolayeviça v 1845 godu, Sanktpeterburg.
Dethıer, P.A. (1993). Boğaziçi ve İstanbul, Ümit Öztürk (Çev.).İstanbul:
Eren.
Eremya Çelebi, K. (1988). İstanbul Tarihi XVII. Asırda İstanbul,
HrandD. Andreasyan-KevorkPamukciyan (Haz.). İstanbul.
İbrahimzade, K. Natalya, G. VeOrhan, U. (2005). “Sultan Abdülmecit
ve Rus Ressam İvan Zaharov”, Sanat Tarihi Defterleri, İstanbul.
Jeltyakov, A.D. (2004). “50 Yıllık Sürede (1917-1967), Leningrad’da
Türkiye’nin Tarih, Kültür ve Ekonomisinin Araştırılması”, İbrahim
Şahin (Çev.)Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, No 11-II.
Karal, E. Z. (1983). Osmanlı Tarihi V, Ankara: T.T.K.
Koçu, R. E. (1963). İstanbul Ansiklopedisi, c.6, İstanbul.
Moltke, H. V. (1969).Türkiye Mektupları, İstanbul: Remzi.
Sibgatullina, E. (5-10 Ekim 2009). “XIX.-XX. Yüzyıl Başında Rusya’da
Basılmış İstanbul’u Tanıtıcı Kitaplar”, 7. Uluslararası Türk Kültürü
Kongresi Bildirileri-I İstanbul Tarihi: Medeniyetlerin Buluşma Noktası
Olarak İstanbul, Ankara: T.T.K.
Stolpyanskiy, P. (1916). “Zaharov İvan Dmitriyeviç”, RusskiyBiografiçeskiySlovar, (Haz.). Jabokritskiy-Zyalovskiy, Petrograd.
Ubucini, F.H.A. (1977). 1855’de Türkiye, Ayda Düz (Çev.). I.cilt,
İstanbul: Tercüman 1001 Temel Eser.
Zaharov, İ. (1854). PutevıyaZapiskiRusskagoHudojnikaİ. Zaharova,
SobrannıyaVoVremyaPuteşestvıya Po Rossii, Turtzii, Gretzii, İtalii i
Germanii, Sanktpeterburg.
Ek/1 - Fatma Sultan
KAYNAKÇA
Başbuğ, F. (2007). “Düşler Ressamı Ayvazovski ve Üsküdar”, Üsküdar
Sempozyumu V, c.II, İstanbul.
Berezin, İ. (1854).PoseşenieTsaregradskihDostoprimeçatelnosteyvoVre
myaPrebıvaniya v Konstantinopole Ego İmperatorskagoVısoçestvaVel
16Zaharov, PutevıyaZapiski, s.40.
26
RE-ENACTING AMERICA:
CASE STUDIES IN TRANSFORMATİON OF CULTURAL REPRESENTATION1
Işıl ÖZCAN2
ABSTRACT
How a nation understands itself and how such understandings are evaluated by critics and thinkers yield myriad definitions of a
national culture. With an eye to the abundant ways of creating and representing national culture, this study looks at four recent examples of American Studies scholarship and the argument focuses on two questions: if there were such a thing as American national
culture, where, exactly, would we find it within the messiness of everyday cultural practices: and, what could the cluster of practices
called American national culture mean for Americans and for the scholar representing them?
Keywords: American national culture, Michael Kammen, George Lipsitz, Greil Marcus, Tom Lutz.
YENİDEN SAHNELENEN AMERİKA:
DEĞİŞEN KÜLTÜR TEMSİLİ ÖRNEKLERİ
ÖZET
Bir milletin kendini nasıl tanımladığına ve bu tanımlamanın eleştirmenler tarafından nasıl değerlendirildiğine bakıldığında, milli
kültürün pek çok farklı tanımı ortaya çıkar. Milli kültürün oluşma ve temsil edilme örnekleri üzerine yoğunlaşan bu çalışma, dört
çağdaş Amerikan Etütleri çalışmasını inceler ve tartışma iki problem çerçevesinde şekillenir: eğer Amerikan milli kültürü diye bir
olgu var ise, bunu gündelik hayatın karmaşıklığı içinde nerede bulabiliriz: Amerikan milli kültürünü oluşturan uygulamaların tümü
Amerikalılar için ve eleştirmenler için ne iade eder?
Anahtar Kelimeler: Amerikan milli kültürü, Michael Kammen, George Lipsitz, Greil Marcus, Tom Lutz.
INTRODUCTION
Notwithstanding the plurality of the United States of America,
the discipline of American Studies continues its efforts to define
American national culture and character. The field, of course, has
undergone many transformations with regard to the ideological
ends and means of such definitions; from the founding texts of
the Myth and Symbol school to the recent works of New Americanists, American Studies has turned from celebration to critique
of exceptionalism. With that in mind, what America is might be
a difficult question to tackle for further reasons. For one thing,
nation as a category has been dissolving for quite some time
in critical discourse and making it difficult to treat nation as a
distinct and determinate entity . Another matter is the scope and
definition of America. Following Lawrence Buell’s suggestion
that we deploy the term America as “the cultural entity” and the
United States as “the political unit” (Buell, 1996, p. 88), this
study attempts at dealing with one among many ways of American Studies’ ventures into the definition of America and investigates the ways in which we can arrive at a distinctly “American”
character without re-endorsing American exceptionalism.
The contention of this study is that approaching a category as
ever-changing and ever-forming as national culture from myriad
viewpoints may offer valuable insights into the make-up of a nation. In fact, the abundance of definitions of and suggestions for
American national character as seen in four American Studies
texts that this study analyzes may attest to the relentless makings
and re-makings of a nation. In other words, this study discuss-
es some recent studies of the American character and national
culture by covering four American Studies books with distinct
subject matters and different theories and methodologies. Michael Kammen, Greil Marcus, George Lipsitz, and Tom Lutz
represent America from their selected standpoints and offer redefinitions of America.
AMERICA IN ART
In Visual Shock, A History of Art Controversies in American Culture (2006), Michael Kammenlooks at American public art from
the 1830s to the early twenty-first century. In Kammen’s picture, America is a place where public art is one of the main sites
where the democratic national character isre-enacted,confirmed,
andre-built. Heated debates may take place when Americans
think that they are not represented appropriately in art.Their
concerns may range from the size and style of works of art, the
adequate representation of the uniqueness of the nation, historical accuracy, and the fairness of public funding. For example,
sincesome Americans considerednon-European aesthetic a key
component of the American national narrative, they criticized
thestatue of George Washington built in 1839.The difficult question was one of style: how should “the father” of the country
be represented? As a classical god, or as a loved and respected
American statesman? The sculptor, Horatio Greenough, chose
to place a Washington-like head on a half-naked Greco-Roman
body. While the statue became a favorite target for public insults,
more charitable critics referred to it as George Jupiter Washington. For many Americans, the style was pretentious and
____________________________________________________________________________________________________________________
1
An earlier version of this study was presented in American Studies Association of Turkey 33rd Annual American Studies Conference, Adapting
America/America Adapted.
2
Arş.Gör.Dr., Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Dokuz Eylül Üniversitesi, [email protected]
3
The recent work on Trans-National American Studies and Post-National American Studies is a case in point. See especially Rowe (2000). See
Kaplan (2002) for a discussion of American national identity to the extent that it is shaped by U.S. international affairs.
27
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
un-American. Ironically,The Washington Monument (1855), despite its fusion of Egyptian and Greek styles, wasreceived by
most people as characteristically American, perhaps because, as
Kammen suggests, it was big and simple, like ancient monuments. With The Washington Monument, Americans have built
the tallest structure in the world and “big was beautiful because
national competitiveness made it a point of pride” (Kammen,
2006, p.17).
In the early twentieth century, American patriotism did not approve of modern art. Many believed that itwas imposed upon
America by Europe and that it was based on a chaotic sensibility
that produced art for art’s sake. Those who affirmed modernism
wished to turn attention away from Europe and concentrate it on
American art. Modernism aroused fear of disorder in America
where art was for the public, not for art’s sake. Autonomous,
enigmatic, non-representational art could lead to social chaos
and cultural collapse; it could not provide society with a model
of harmonious order. Representational public art in the form of
murals during the New Deal period was capable of such harmonious order. The most popular murals were those that recreated the “moments of genesis” and development of a particular
community or gave historical highlights of the national story of
the formation of the United States of America (Kammen, 2006,
p.125).
This formula failed in some instances. When Anton Refregier
depicted the history of California with 27 panelsin San Francisco’s Rincon Post Office in 1948, the historical accuracy of his
murals was publicly challenged. The local community did not
wish to be reminded of the role of the Chinese workers in the
construction of the transcontinental railroad, or the tragic labor
strikes of the past. His depictions of European immigration and
of pioneers populating the state after the mid-nineteenth century
were also disliked. Critics talked about the depiction of the California Indians as defiant victims in contrast to the warlike and
cruel appearance of the Spanish and English explorers. Refregier’s vision ran counter to the public’s self-image, and in1953,he
was put on trial for slandering the state’s pioneers as well asfor
communist propaganda due to his apparent sympathy for labor.
Both the artwork and its version of history were put on trial and
the result was that both were publicly corrected.
Indecency in art was perhaps the single most important cause
for public concern. Ironically, Hiram Power’s plaster sculpture (later copied in marble and subsequently mass produced in
miniature for sale to the public) depicted a young and chaste
nude called “The Greek Slave” (1841) (Kammen, 2006, p.56).
She was justified in her nudity, according to Northern viewers,
since she was holding a rosary which seemed to mean that she
was a naked African slave who had become a Christian and an
American deserving liberation from her inhuman degradation
by Southern whites. However, the “conscious sensuality”of a
sculptureto be exhibited at the World’s Columbian Exposition
in 1893, Rodin’s The Kiss (1886), led to its being placed by the
Chicago fair authorities within an inner chamber the admission
into which required personal application and special permission
(Kammen, 2006, p.58). In this case, conventional middle-class
morality could not come up with a redeeming story as it did in
“The Greek Slave” to justify the display of obscenity, that is, two
naked figures kissing in public. Such response further crystallizes American perception in art in contrast to Europe: “in terms
of long-standing transatlantic differences, the United States remained squeamish about nudity and ‘decency’ in art (and in art
classes) long after they came to be taken for granted in Europe,”
where artistic “insensitivity” meant art’s depiction of “cruelty
and death” or it’s “sheer ugliness” in contrast to the American
definition of insensitive, “offensive” art as dealing with “sex or
sexuality” (Kammen, 2006, p.354, 374).
Michael Kammen does not give us a history of art in America.
Instead, he examines America’s public discourse over public
art because, for him, such discourse illustrates the change in
the public perception of the role of and expectations from art in
American democracy. Nearly all the art controversies Kammen
discusses begin with a pluralism and end in a consensus that
leads to censorship or alteration in accordance with the ideology
and cultural values of the times. Kammen’s method is to trace
the rhetoric of democracy that pervades these debates, to demonstrate the degree to which “public art discourse had become
a site of struggle over the meaning of democracy” (Kammen,
2006, p.240). The problem seems to be that, in America, the
democratization of art and society are assessed with the same
criterion: consensus.
If we see the democratization of art as the public affirmation of
the legitimacy of art’s irreducible ambiguity, the possibility of
multiple meanings, and the validation of pluralism in judgment,
then, the public’s quest for consensus-building contradicts such
artistic democracy. Because, the consensus that solves art controversies usually removes, restricts, alters, or destroys art if the
majority will feel better. That is to say, the public rejects ambiguity. The taxpaying citizens become in this way non-professional
critics who also have a vote on what they pay for. In the consensus they form, art becomes adapted to their demands, thereby
violating the artists’ freedom of expression. Perhaps most important of all, aesthetics does not really matter in Kammen’s
analyses. An arena of conflict between high art and the middle
class, art controversies position the artists as dissenters, as creators of the radical, the revisionary, and the public as the arbiter of
taste, propriety, and the truth. Consensual democratization of art
adapts American art to the middle-class perspective and American public’s self-perception cannot easily be reconciled with the
artists’ perception of America.
AMERICA IN MUSIC
The second book of this analysis is Footsteps in the Dark: The
Hidden Histories of Popular Music (2007) by George Lipsitz.
Lipsitzlooks at the past two decades in America and argues that
the history of multicultural Americais inadequately registeredin
official records. He presents the history of popular music, both
as cultural practice and as industry, as an alternative archive.
The popular musical expressions of this period reflect and shape
important historical realities. The shared memories, experiences,
____________________________________________________________________________________________________________________
4
All four writers are authoritative scholars of American culture and history. For instance, Kammen is the recipient of the 1973 Pulitzer Prize for
History for his People of Paradox: An Inquiry Concerning the Origins of American Civilization (1972) and Marcus is the writer of the renowned
Lipstick Traces: A Secret History of the Twentieth Century (1989). Lipsitz is a pioneer in black studies and sociology, and Lutz, an influential
cultural critic, is currently the editor of the Los Angeles Review of Books.
5
See Kammen’s 1999 book American Culture and American Tastes for his discussions of the American national taste in relation to consumer culture.
28
Re-enacting America: Case Studies in the Transformation of Cultural Representation (27-32)
and aspirations of ordinary people, whose perspectives rarely
appear in formal history, appear in their full and truthful complexity in popular music.
It would suffice to mention two case studies from the book. The
first considers the banda music of rural Mexico and Mexican
identity in the U.S. In the early 1990s, at a time when working-class Mexican-Americans and migrant Mexicans faced an
extraordinarily difficult time in the U.S., Mexico’s rural banda
music became popular in Los Angeles radios. With tuba and
bass drums, these largely instrumental songs became hits among
Mexicans and Mexican-Americans. The sudden success of
banda did not stem from its lyrics which rarely addressed explicitly political and social issues. It was through the practices
that accompanied the music, such as dance routines and dress
codes, that banda reflected and shaped new social relations and
identities in an essentially hostile environment. Mexicans and
the Mexican-Americans initially formed separate dancing clubs,
and only later began to get together in larger parties. By creating physical spaces through dress and performance, banda “affirmed an intense affiliation with regional identities and Mexican cultural nationalism” and became a movement that “helped
young people to address the issue of being Mexican”(Lipsitz,
2007, p.63). It turned into an act of solidarity where Mexicans
“celebrated their origins and flaunted their identities in the face
of hate crimes and harsh policing, low-wage labor and unsafe
working conditions” (Lipsitz, 2007, p.58).
It would suffice to mention two case studies from the book. The
first considers the banda music of rural Mexico and Mexican
identity in the U.S. In the early 1990s, at a time when working-class Mexican-Americans and migrant Mexicans faced an
extraordinarily difficult time in the U.S., Mexico’s rural banda
music became popular in Los Angeles radios. With tuba and
bass drums, these largely instrumental songs became hits among
Mexicans and Mexican-Americans. The sudden success of
banda did not stem from its lyrics which rarely addressed explicitly political and social issues. It was through the practices
that accompanied the music, such as dance routines and dress
codes, that banda reflected and shaped new social relations and
identities in an essentially hostile environment. Mexicans and
the Mexican-Americans initially formed separate dancing clubs,
and only later began to get together in larger parties. By creating physical spaces through dress and performance, banda “affirmed an intense affiliation with regional identities and Mexican cultural nationalism” and became a movement that “helped
young people to address the issue of being Mexican”(Lipsitz,
2007, p.63). It turned into an act of solidarity where Mexicans
“celebrated their origins and flaunted their identities in the face
of hate crimes and harsh policing, low-wage labor and unsafe
working conditions” (Lipsitz, 2007, p.58).
The second example concerns the multiple social functions
Lipsitz ascribes to music: its role as an archive of urban history, as a repository of regret and resentment, as a mechanism
for making the memories of the past a useful and creative part
of the present. Ry Cooder’s 2005 album Chavez Ravine is one
example. The Chavez Ravine of the album’s title was one of
the neighborhoods in Los Angeles razed by urban renewal projects in the mid-1990s, leaving the residents displaced, dispossessed, disinherited. For Lipsitz, the album is a great example of
an American Studies work; first, due to its collaborations with
29
artists who have first-hand accounts of urban renewal and who
offer different perspectives on the matter, and second, due to
Cooder’s meticulous and extensive research about actual events
of urban renewal.
The songs on the album echo the dynamism of the barrio before
urban renewal. They honor the vernacular culture of the streets.
They report the bittersweet history of Latinos and Asians living
together in Los Angeles. They reveal the sad memories of the
former Chaves Ravine residents who still try to locate within and
around the newly built baseball stadium where their homes used
to stand. For Lipsitz, these songs testify to the persistence and
power of collective memory and the utility of music as a repository of social history.
Rap and hip hop manifest the social functions of music, too.
In the late 1990s, there was a crusade against rap and hip hop.
In legislative hearings, these genres were held responsible for
youth crime, drug use, and hostility toward the police, misogyny, obscenity, and social disintegration in Black communities.
The music’s defenders claimed that rappers reported and recorded what they had seen with their own eyes. As “underground
street reporters,” they told the truth about the devastation caused
by deindustrialization and disinvestment in inner-city communities, about the effects of economic restructuring, the failure
to enforce civil rights law, the pervasiveness of police brutality
(Lipsitz, 2007, p.166). For Lipsitz, the hearings took social realities out of their contexts; hid their causes and consequences by
making them matters of personal and private morality. Criticizing rap music enabled conservatives and their allies to run away
from their own responsibilities for today’s social problems.
What Lipsitz finds significant is that pop songs demonstrate the
dialogic nature of culture. As “surface manifestations of long
and largely unrecorded histories,” pop songs exhibit an “ongoing conversation with the past “and“ mark the present as history”
by registering changes as they happen (Lipsitz, 2007, p.xxiv).
Lipsitz’s method in this book is to look at the popular as the
source of the radical, the plural, as the site of cultural struggle.
Within the popular, there is no consensus, no conformism: there
is only dissensus and cultural contestation. While the middle
class suppresses social memory, the popular brings them out,
uninhibited. Lipsitz disrupts consensus America by uncovering
America’s underground multicultural history in popular music.
AMERICA IN POPULAR CULTURE
AND POLITICAL RHETORIC
The third book of this discussion is The Shape of Things to
Come, Prophecy and the American Voice (2006) by Greil Marcus. Marcus’s America is a land of promises and betrayals. As
the New Jerusalem, Americans entered a covenant with God and
decided to create a perfect community, “the city upon a hill.”
Like the Israelites, they knew that God would be their judge if
they betrayed their covenant. However, “as the country took
shape and announced itself a nation, the ground shifted. America
became a country that was a nation because it had made a covenant with itself. It made certain promises about who its citizens
might be, how they might live, and for what purposes” (Marcus,
2006, p.11). In the absence of God who will judge the nation,
“passing that judgment on America became everyone’s burden
and liberation” (Marcus, 2006, p.8). If the country betrayed its
promises, it would betray itself; each citizen would find
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
himselfor herself betrayed by every other. The sense of betrayal
produced American prophetic figures who prophecy one thing:
“as God once judged the Children of Israel, America has to judge
itself” (Marcus, 2006, p.12). The prophets of America repeated
over and over the story of America as the Promised Land, or, as
the land of betrayed promises. Their voice was of truth, but also
of paranoia and dread.
According to Marcus, there are three landmark speeches that
created the American rhetoric of apocalyptic times: John Winthrop’s sermon on board the Arbella(1630), Abraham Lincoln’s
Second Inaugural (1865), and Martin Luther King’s address
to the March on Washington (1963). As the nation’s founding
prophets, they told that America constantly needs to re-focus on
its exceptional mission, which is to fulfill its destiny as God’s
people, or risk total doom. On board the Arbella in 1630, John
Winthrop spoke of salvation and delight, of ruin and damnation.
In 1865, when Abraham Lincoln delivered his Second Inaugural, he returned to the foreboding of the Puritans and retold “the
American story and its guilt” (Marcus, 2006, p.28). He envisioned a punishment for the many sins of slavery and warned
of the danger America will face from within. In 1963, Martin
Luther King wanted to “renew the nation by leading it to finally
keep the promises it had broken” (Marcus, 2006, p.31). King
repeated “Winthrop’s ancient, forgotten call for a people knit
together as one, as members of the same body” (Marcus, 2006,
p.32). His dream of liberty was the founding promise of the nation but it was as broken as it remained real.
These three landmark speeches warned of ruin and damnation, of the danger America will face from within, and the urgency of renewing “the nation by leading it to finally keep the
promises it had broken” (Marcus, 2006, p.31). Their prophecies “judge[d] the nation, call[ed] on each member to judge it
in turn” (34).To these landmark speeches we might add Barack
Obama’s acceptance speech at the Democratic National Convention in 2008. The speech fell on the forty-fifth anniversary of
Martin Luther King’s speech and defined the present as “one
of those defining moments”: “The American promise has been
threatened once more” warned Obama, “this election is our
chance to keep the American promise alive . . .it’s time for us
to change America”(Obama, 2008, n.pag.). In prophetic words,
Obama urged Americans to “pledge once more to march into
the future”(Obama, 2008, n.pag.). The promises of the past, the
betrayals of the present, and the utopia of the future are woven
together in this latest prophecy.
According to Marcus,the prophetic discourse of national salvation and national damnation has become increasingly rare in
political speech. In art and literature, as well as in certain areas
of popular culture, however, the prophetic impetus continues to
judge the country. In other words, what was once part of political speech has now become the story the artists pursue: in
the works of Philip Roth, Allen Ginsberg, David Lynch, in the
faces and gestures of the actor Bill Pullman and actress Sheryl Lee, in the music of Corin Tucker’s band Heavens to Betsy
and of David Thomas’s art-punk band Pere Ubu, artist-prophets
have been foretelling doom because America has broken its
side of the covenant. Popular culture, with its prophetic eyes,
judges the country. For example, according to Marcus, the films
of David Lynch show that ordinary life in America is riddled
with perversion underneath a fraudulent, yet elaborately woven,
surface of civilization. Seemingly saved, yet actually damned,
Lynch’s America, as it appears in Lost Highway (1997), for ex-
ample, is not so much“ a place for self-invention but for selfdisplacement” and crisis, in the manner of schizophrenia and
paranoia(Marcus, 2006, p.143). For Marcus, one place where
we can read the predicament of America in Lynch films is the
faces of the characters. In Lost Highway, the face of the character played by the actor Bill Pullman is “a nihilist kingdom where
anything can happen and nothing can be said”(Marcus, 2006,
p.142). The actor’s “blocked gestures,” his almost meaningless
and ordinary face tell stories of ruin, of betrayal(Marcus, 2006,
p.15). His face is America: there is no safe place to stand, no
words that aren’t already lies, and no promises that can remain
unbroken. There is even a re-enactment of a Puritan drama on
his face: “an America defined not by hope but by fear, not by
reason but by paranoia, not by mastery but by sin, crime and
error”(Marcus, 2006, p.138).
In line with this, in The Human Stain(2001) and American Pastoral(1997), Philip Roth connects the American individual’s personal drama to the nation’s drama by exposing the secrets that
lie at the root of American identity (Marcus, 2006, p.96). Roth’s
characters, Coleman Silk and Swede Levovare examples of how
“the burden of creating a new nation shifts into the thrilling, terrifying obligation to create a new self” (Marcus, 2006, p.100).
According to Marcus, Coleman Silk’s attempts to re-invent himself in defiance of racial and social limitations and categorizations must be understood as heroic. His success, however, was
also a blindness to the changes in American social history. What
he represses and transforms returns as resentment and revenge,
and eventually threatens to categorize him in accordance with
new pieties of the times. Thus, Silk’s attempt at transcendence,
his promise of carefree freedom and happiness fail. And when
Swede Levov’s American Dream fails in American Pastoral, the
failure is not only his: it is a betrayal, by everybody, of America
itself. Betrayals of promises create the national drama, the engine of American history: for Roth, a sense of inevitable doom
becomes the quintessential American identity.
Obviously, Marcus’s concept of prophecy is not one in the sense
of predicting the future. For Marcus, the prophets of America
“were not there to predict the future . . . prophecy has more to
do with the past than the future” (Marcus, 2006, p.11). America’s future belongs to the fulfillment of the promises of the past.
This makes America’s covenant one that “the past made with the
future” and that “every present maintains with both the future
and the past” (Marcus, 2006, p.8). Therefore, American prophecy refers “always backward and forward to the New Jerusalem, somewhere in the past, somewhere in the future” (Marcus,
2006, p.25). For Marcus, avant-garde and mainstream art and
literature, as well as popular cultural phenomena, can still be
usefully understood within the framework of that tired paradigm
described by the phrases: national promise, national prophecy,
national guilt, national redemption, national hope, national utopia.
AMERICA IN ATTITUDES TO
WORKING AND IDLING
Finally, in his 2006bookDoing Nothing: A History of Loafers,
Loungers, Slackers and Bums in America, Tom Lutz analyzes
America’s complexly distorted perceptions on work and idling.
Lutz uses the figure of the slacker as a lens to examine the socioeconomic and psychological changes from the early republic
to the present day. Lutz adapts American history to the slacker
30
Re-enacting America: Case Studies in the Transformation of Cultural Representation (27-32)
perspective which defines and re-defines what it means to be an
American when major social changes take place. In this account,
the right to do nothing becomes another inalienable American
right and the slacker becomes the necessary twin of the selfmade American man. Lutz reminds us that, in America, work is
considered “the prime moral imperative”(Lutz, 2006, p.10). Yet,
if we look at America from the perspective of the slacker, we
discover versions of the American work ethic that tend toward
the slacker ethic.
In America, work is considered “the prime moral imperative”
due to the Protestant work-ethic. The Puritans established the
notion of the calling, and this “basic life task, a chosen field of
endeavor ordained by God” has been central to American culture since the beginning (Lutz, 2006, p.26). In colonial America,
work was the highest calling on the one hand, the lowest degradation on the other. It was a custom to exploit New England
through bondage (slaves, indentured servants). By the time of
the Revolution, rebellion against the symbolic father of England
was followed by rebellion against fathers and their Puritan work
ethic. For Lutz, “the work ethic Ben Franklin espoused in his
Poor Richard epigrams and described in his autobiography was
more than anything a program for making one’s way in a world
devoid of authority” (Lutz, 2006, p.58). Franklin had major conflicts with his father about becoming tradesman or a man of letters. In his daily life, Ben Franklin had plenty of leisure time in
contrast to the famous daily schedule he envisioned for a rigorous cultivation of the virtues for regular, regulated work. He was
notorious for his daily “air baths” (Lutz, 2006, p.74) which consisted of lying uncovered and naked on a bed for an hour. John
Adams, who worked with Franklin, complained about Franklin’s
long salon afternoons, his fancy late suppers, and his lack of
interest in work. For Adams, Franklin was punctual only at one
thing: noting down the constant dinner invitations in his pocket
notebook and attending them.
To illustrate with literary examples, Lutz writes that Washington
Irving’s “Rip Van Winkle” is “the best-known American literary take” on industry and slacking. Winkle’s sleep represents
America’s fondest fantasies of escaping the nuisances of everyday life, the new world of “profitable labor”. He also represents
the nation’s deepest fears of losing life altogether by not working and staying behind in oblivion in a fast changing world. For
Lutz, these are America’s defining pathologies: excessive working and reckless idling. Similarly, Melville writes one of the biggest paeans to slackerdom in “Bartleby, the Scrivener” (1853).
For Lutz, Bartleby is the prototype of the modern slacker who
becomes a slacker because of the circumstances. He prefers not
to because he realizes that industrial labor is repetitive, boring,
seemingly pointless and there might not be a difference between
doing it or not doing it.
In this account, Thoreauemerges as “one of the great mid-nineteenth-century loafers” amid the nation’s manic, obsessive-compulsive workaholic syndromes (Lutz, 2006, p.37). He rejects
alienated labor and moves to Brook Farm to “find good, solid,
satisfying labor in hoeing his own beans and building his own
room” (Lutz, 2006, p.37). In Walden (1854), he “rails against
working for a living and praises the study of nature, a study his
neighbors mistake for idleness” in the middle of industrial fervor
(Lutz, 2006, p.17). Likewise, Whitman praises “loafing, lounging, and idling as the royal road to social and aesthetic pleasure
and fulfillment” (23). At the start of “Song of Myself” Whitman
31
writes, “I loafe and invite my soul, I lean and loaf at my ease
observing a summer grass” (qtd. in Lutz, 2006, p.23). Whitman
even pictures a nation of loafers. “Only think of it,” writes Whitman, “an entire kingdom of loafers! Adam was a loafer, and so
were all the philosophers” (qtd. in Lutz,2006, p.23).
In the late nineteenth century, work and idling defined the classes. Industrial workers asserted their right to leisure and demanded shorter working hours in their excessively regimented schedule. However, the upper-middle-class claimed that they were the
real victims of overwork, the pace of modern, and industrial life.
They were diagnosed with Neurasthenia, an authentic American
disease. The cure for the debilitated bourgeoisie was a medically
sanctioned period of pure slackerhood. After World War I, the
nature of work ethic changed and Neurasthenia switched classes.
In the 1920s, work meant feeling good and “the hedonistic work
ethic” was born (Lutz, 2006, p.117). Jobs became something
like “secular religion” where one may find “personal identity,
salvation, purpose, and direction” (Hunnicuttqtd. in Lutz, 2006,
p.118). Nonmanual workers like writers and intellectuals prescribed rest to the now-Neurasthenic working class and praised
industriousness for their own class.“[M]iddle-class men would
become Neurasthenic only if they didn’t get enough work as
machines replaced them. Neurasthenia could now be cured by
the happiness, self-sufficiency, and dignity one could find only
in one’s work” (2006, p.193). For Lutz, the bored and nervous
characters in Fitzgerald’s The Great Gatsby(1925) suffer from
the “conspicuous near absence” of meaningful work in their
lives and the novel is “nostalgic” for “honest work” that brings
pleasure (2006, p.199).
In the1950s and the 1960s, doing nothing was an attack on conformity, “a political and a philosophical project [,] . . . a repudiation of desire itself” (Lutz, 2006, p.41). Striving destroyed the
world with forms of violence, pollution, tyranny, corruption, and
doing nothing was wisdom. Tom Lutz himself was one of those
who believed that “America’s success was the cause of a global
crisis, and that to take part in it was evil [,] . . .refusing to work
in this huge, evil machine was a moral victory” (Lutz, 2006,
pp.43,44). The 1890s and 1990s were the golden age of slacker
narratives in which the slackers acted as “idling mirror images”
of Information Age workers (Lutz, 2006, p.283). These slackers
claimed to have as much “self-expression, self-fulfillment, dignity, and autonomy” as the high-fly traders (Lutz, 2006, p.289).
As for the America of the millennium, “mainstream culture is
deeply infused with slacker variations, from Seinfeldian shows
about nothing to celebrity Buddhism, and from South Park’s
loafer children to the election and reelection of a president with
a well-noted distaste for diligence, a spotty employment record,
and the most extensive vacation schedule of anyone who has
ever held the office” (Lutz, 2006, p.51).
In this discussion, Lutz shows that the slacker ethic is as much
part of America at this point in history as the vaunted work ethic.
In fact, they are the two sides of the same coin, because each
offers a basis for identity in terms attitude to work. Both the
slacker ethic and the work ethic define who we are with what we
do; define how we feel about ourselves with how we feel about
our jobs. So, in the slacker ethic, “to decide whether to work or
be idle is a question not just of whether we do something or not,
but of what kind of person we decide we are, or find ourselves
to be” (Lutz, 2006, p.73). Being a slacker in a culture obsessed
with purpose, pragmatism, and productivity is having a countercultural identity. Moreover, behind the slacker’s
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
self-absolution from worldly success and bourgeois desires lies
a sense of loss: “a loss of innocence, a loss of ideals, a loss of
purpose” (Lutz, 2006, p.54). The boredom, the depression, the
exhaustion of the slacker signify that the country feels the same
way about many of its values. However, the enduring success
of the slacker shows that America is not coming to conclusions:
the culture avoids conclusions, embraces its own contradictions,
and bathes them in laughter in the sympathetic slacker figures of
entertainment.
CONCLUSION
To conclude, accounts of American national culture that Kammen, Lipsitz, Marcus, and Lutz present us attest to the inexhaustible ways of understanding a nation and a culture. Not
uniform nor definite, cultural practices of everyday life and the
many forms of art may constitute affirmations and re-enactments
through dissensus the multiform national culture of America. As
the range of these scholars’ interests expand to include various
sites of cultural practices, our ways of understanding American
national culture increase. Kammen’s focus on America’s public discourse over public art illustrates the change in the public
perception of the role of and expectations from art in American democracy. The art controversies Kammen studies may be
fuelled by a belief in pluralism yet most end in a consensus that
leads to censorship or alteration that reinforce the dominant ideology and cultural values. By tracing the rhetoric of democracy
that pervades such debates, Kammen demonstrates the degree to
which “public art discourse had become a site of struggle over
the meaning of democracy,” albeit one that assesses art and society through the sole criterion of consensus. (Kammen, 2006,
p.240).Lipsitz, too, deploys art’s force to crystallize the contours
of some pervasive consensus and re-discovers multicultural
America’s most reliable official records through popular music
which functions as an archive of urban history and as a repository of social history. In other words, Lipsitz interrupts America’s
consensus through a reading of America’s popular music as the
nation’s underground multicultural history. Marcus’s tracing of
the rhetoric of national salvation and national damnation from
colonial period to the present offers another sense of American
history that is made and remade by the ironically refreshing
paradigms of betrayal and doom: the American national drama
is one that is revitalized as long as it is threatened with doom.
For Lutz, similarly, the transformation of the slacker is always
the American self in the making; cherished or damned, idleness
defines American character as does the principled worker. The
many ways a national culture forms and reforms itself, when
unpacked in such multifaceted ways, attest to nothing but the essential occupation of a nation to define itself in ever new ways.
Laying bare the ins and outs of such occupation is one of the
primary tasks of the discipline of American Studies.
Lipsitz, G. (2007).Footsteps in the Dark: The Hidden Histories
of Popular Music, University of Minnesota Press: Minneapolis.
Lutz, T. (2006).Doing Nothing: A History of Loafers, Loungers,
Slackers and Bums in America, New York: Farrar, Straus and
Giroux.
Marcus, G. (2006). The Shape of Things to Come, Prophecy and
the American Voice, New York: Picador.
Obama, B. (2008). Democratic National Convention Speech.
Access: http://www.zimbio.com/Democratic+National+Conven
tion+Speech+Transcripts/articles/17/2008+Barack+Obama+Co
nvention+Speech+Transcript.
Rowe, J. C. (2000). Ed. Post-Nationalist American Studies,
Berkeley: University of California Press.
REFERENCES
Buell, L. (1996). “Are We Post-American Studies?” in Field
Work: Sites in Literary and cultural Studies, Eds. Garber, M.,
Paul B. F., Walkowitz, R. L., New York: Picador, pp.87-93.
Kammen, M. (1996).American Culture, American Tastes: Social
Change and the 20th Century, New York: Alfred A. Knopf.
Kammen, M. (2006).Visual Shock, A History of Art Controversies in American Culture, New York: Vintage.
Kaplan, A. (2002). The Anarchy of Empire in the Making of
U.S. Culture, Massachusetts: Harvard University Press.
32
BAROK DÖNEM PİYANO ESERLERİNE YÖNELİK GÜÇLÜK DÜZEYİ ALGI
ÖLÇEĞİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI
ÖZET
İzzet YÜCETOKER1
Nezihe ŞENTÜRK2
Güçlük düzeyi algı ölçeği, müzik bölümü öğrencilerinin barok eserlerin teknik davranışlarında yaşadıkları güçlüklere çözüm bulabilmeleri, eserleri seslendirmeden önce hazır bulunuşluk düzeylerini belirleyebilmeleri ve barok dönem eserleri ile ilgili diğer
çalışmalara katkı sağlayacağı amacıyla geliştirilmiştir. İlk ölçek, ilgili alan yazın taranarak,eserlerin teknik ve müzikalite göstergeleri incelenerek 42 madde halinde hazırlanmıştır. Bu maddeler piyano eğitimi alanı ile ilgilenen akademisyenlere görüş geçerliliği
için sunulmuş ve görüşleri alınmıştır. 42 maddeden oluşan ölçeğin faktör analizine uygunluğunu belirlemek amacıyla Kaiser –
Meyer – Olkin ve Bartlett testleri yapılmıştır. Faktör analizi sonucunda işlemeyen 13 madde ölçekten çıkarılmış ve geriye kalan 29 madde ölçeğe alınmıştır. Döndürme işlemi sonucunda ölçekte üç faktör oluşmuştur. Bu faktörler, “teknik boyutta yaşanan
güçlükler” 21 madde, “müzikalite boyutunda yaşanan güçlükler” 5 madde ve “eserin genel yapısında yaşanan güçlükler” 3 maddedir. Bu aşamadan sonra çalışmada Cronbach Alpha iç güvenilirlik katsayısı hesaplanmış ve .924 olarak bulunmuştur. Araştırmada
belirlenen üç faktörün öz değerleri belirtildikten sonra ölçeğin toplam test korelasyon değerleri tablolar halinde gösterilmiştir.
Güçlük düzeyi algı ölçeği, istatistiksel analizler sonucunda geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğu sonucuna varılmış ve bu sonuçlar
doğrultusunda önerilere yer verilmiştir.
Anahtar Kelimeler:Barok Dönem, Piyano Eğitimi, Repertuar, Güçlük Düzeyi Algı Ölçeği.
DIFFICULTY LEVEL OF PERCEPTION SCALE INTO BAROQUE PERIOD
FOR PIANO WORKS: VALIDITY AND RELIABILITY STUDY
ABSTRACT
Level of difficulty Perception Scale, colleges of education fine arts education department of music education students in the baroque
works of art behavior they have experienced difficulties, musicality size of their difficulties and work’s overall structure while performing their difficulties against the solutions they can find, works voiceover before the level of readiness to detect and baroque
works related to other work was developed in order to contribute. The first scale, related literature and broque literature screening instrument made by forming, in other areas examined 42 substances were prepared in literacy. These substances academics
interested in the field of piano training provided for the validity of opinions and views were taken. The scale consists of 42 items for
factor analysis to determine the suitability Kaiser - Meyer - Olkin and Bartlett tests were conducted. As a result of factor analysis
of 13 items inoperative and the remaining 29 items from the scale, the scale has been removed. The scale factors in the third rotation are formed. These factors, “the technical difficulties of size” 21 material “in size, difficulties musicality” and Article 5 “of the
difficulties in the overall structure of the work” is 3 items. After this stage, study, Cronbach’s alpha internal reliability coefficients
were calculated and were found to be .894.In the study identified three factors stated core values of the scale after total correlation
values shown in the tables. Perception of the level of difficulty scale, as a result of statistical analysis concluded that a reliable and
valid scale and these results are in line with the recommendations given.
Key Words: the Baroque Period, Piano Education, Repertoire, Difficulty Level of Perception Scale.
GİRİŞ
Barok dönem, müzik tarihinde diğer dönemler gibi belirli bir tarih kesitini kapsayan ve kendisine has belirli özellikleri içerisinde
bulunduran bir dönemdir. Bu dönem ilgili kaynaklarda 1600 ile
1750 yılları arasında kalan bir zamanı belirtmektedir. Selanik
(1996:68)’e göre barok sözcüğü “Portekizce Barocco sözcüğü
ile akrabadır ve garip biçimli inci anlamını taşımaktadır. Bu
anlamı dışında barok teriminin müzikteki anlamı ise anlatımda
ayrıntılara dek inen ağırbaşlı ve görkemli bir üslubu biçimlendirir” şeklindedir.
Barok dönemde çok fazla besteci yetişmiş ve çalgı müziği için
eserler bestelemişlerdir.Tuşlu çalgılar için eserler besteleyen
bestecilerin genellikle o dönemin ünlü çalgısı olan klavsen için
beste yaptıkları bilinmektedir. Ekinci ve Demirtaş (2013:240)’e
göre barok döneminin popüler çalgısı klavsen, bugün bildiğimiz
piyanoya çok benzese de mekanizma, ses rengi ve çalış tekniği
bakımından piyanodan tamamen farklıdır. Piyanoda sesin
gürlüğünü azaltmak ve çoğaltmak mümkün iken, klavsende
bunu yapmak mümkün değildir. Bugün piyanoda icra edilen
barok döneminde bestelenmiş yapıtların büyük bir çoğunluğu
aslında klavsen için bestelenen yapıtlardır.
Klavsen için bestelenen yapıtlar daha sonraları yayınevleri,
piyanistler ve notistler tarafından piyano çalgısı için
düzenlenmişlerdir. Düzenlenen bu eserler günümüzde konser
repertuarlarında ve piyano eğitiminde kullanıldığı görülmektedir.
Piyano eğitimi, çalgı eğitiminin alt dallarından birini ifade etmektedir. Günay ve Uçan (1980: 8)’in keman eğitimi tanımından
yola çıkılarak piyano eğitimi, piyano öğretimi yoluyla bireylerin bilişsel, duyuşsal ve devinişsel davranışlarında, kendi
yaşantısı yoluyla değişiklikler meydana getirme süreci olarak
tanımlanabilir.
____________________________________________________________________________________________________________________
1
Arş. Gör.,Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü, [email protected]
2
Prof. Dr., Gazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi,[email protected]
33
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
Piyano eğitimi tüm dünyada kabul görmüş bir çalgı eğitimi
olarak düşünülmektedir. Ülkemizde ise piyano eğitimi, üniversitelere bağlı müzik bölümlerinin yanında özel dersler ve müzik
dershaneleri aracılığıyla da gösterilmektedir. Kutluk (1996:4)’a
göre piyano eğitiminin fakültelerdezorunlu ders olarak verilmesinin bazı nedenleri bulunmaktadır. Bu nedenler şunlardır:
1: Piyano çalan bir kişi çoksesliliği kavrama, deşifre, müziksel
işitme, armoni, biçim yönünden bilgilendirme gibi müziğin çok
önemli alanlarında gelişme olanağı bulur.
2: Piyanonun kendine yeten bir solo çalgısı olmasının yanı sıra,
başka çalgılara ya da insan seslerine eşlik yapmakta kullanılan
bir eşlik çalgısı olması eğitsel müzik öğretimindeki önemini
artırmaktadır.
Her eğitim alanında olduğu gibi piyano eğitiminde de materyal
kullanımı önemli bir yere sahiptir. Öğretici, öğrencinin çalacağı
eserleri doğru ve hedefe uygun seçmeli, öğrencilerin bilişsel,
duyuşsal ve psikomotor özelliklerini göz ardı etmeden öğretim
basamakları oluşturmalıdır. Gökbudak (2013:5)’a göre eser seçimi “Öğrencilerin öğrenme durumları, yetenek seviyeleri gibi bireysel farklılıkların yanında öğretmen faktörü, çalışma olanakları
ve disiplinleri gibi nedenlerden hedeflenen basamakların altına
ya da üstüne çıkılması gerektirmektedir”. Bu tanımdan yola
çıkılarak hedeflenmiş olan piyano repertuarı kişinin belirli özelliklerine göre değişim gösterir olarak ifade edilebilir.
Ülkemizdeki konservatuarlarda, güzel sanatlar fakültelerinde,
eğitim fakültelerine bağlı müzik öğretmenliği bölümlerinde ve
güzel sanatlar liseleri ders programlarında piyano eğitimi dersinin var olduğu görülmektedir.Bu fakülte ve okullarda öğrenim
gören müzik öğrencilerinin piyano repertuarlarında klasik
batı müziğinin her dönemine ait eserlere yer verilmektedir.
Öğretmenler, öğrencilerden bu dönem eserlerinden biri olan barok
dönem eserlerinin stil özelliklerini yansıtmaları ve tanımaları
beklenmektedir. Ancak klavsen için yazılan bu eserler piyano
ile çalındığında, eserlerin çalış stilleri veteknik davranışları
öğrencilere zor gelmektedir. “Türkiye de mesleki müzik eğitimi
veren kurumlardaki öğrencilerinin, piyano eğitiminde barok
dönemin stil özelliklerini istenilen düzeyde kavrayamadıkları ve
bu döneme ait eserleri seslendirirken beklenen düzeyde performans sergileyemedikleri gözlenmiştir. Öğrencilerin çalıştıkları
barok dönemi piyano eserlerine yönelik bilişsel ve beceri düzeylerinin yeterli olmadığı düşünülmektedir.” Ekinci ve Demirtaş
(2013:241). Öğrencilerin bilişsel ve beceri düzeylerinin bu eserleri seslendirmelerinde yeterli olmadığı düşünüldüğünde öğretim
elemanlarının bu sorunları çözmeleri gerekmektedir.
Öğretim elemanlarının öğrencilerin barok dönem eserlerini
seslendirmedeki bilişsel ve davranışsal yetersizliklerini ölçebilecek belirli bir ölçeğin olmadığı tespit edilmiştir. Bu nedenle bu
araştırmada, öğrencilerin, barok eserlerdeki teknik davranışları
hangi düzeyde gerçekleştirdiğini tespit etmek için bir ölçeğe
ihtiyaç olduğu düşünülerek “barok dönem eserlerine yönelik
algı ölçeği” geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bu ölçek, öğrencilerin
barok eserlerini seslendirmeden önce teknik ve müzikalite
davranışlarına yönelik algılılarını, hangi becerilerin eksik
olduklarını belirlemek ve bu becerilere yönelik eser tespit etmek
açısından önemli olduğu düşünülmektedir.
Öğrencilerin barok eserlerine yönelik güçlük düzeylerini
ölçebilmek için geliştirilen bu ölçekte ilk olarak barok dönem literatürü taranmıştır. Tarama sonucunda elde edilen
verilerin değerlendirilmesi sonucu bu alana yönelik soru listesi oluşturulmuştur. Oluşturulan listedeki sorular Türk Dili ve
Edebiyatı alanında uzman akademisyenlere kapsam ve görüş
geçerliliği için sunulmuş ve uzmanların görüşleri doğrultusunda
42 maddelik ilk proto-tip ölçek oluşturulmuştur. Beşli likert
tipinde olan ölçeğin geçerlik ve güvenirlik çalışması için Niğde
Üniversitesi ve Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi müzik
eğitimi anabilim dalındaöğrenim gören 281 sayıda öğrenci
grubuna uygulanmıştır. Ölçekteki seçenekler; “tamamen” için 5,
“oldukça” için 4, “biraz” için 3, kısmen” için 2 ve “hiç” için 1
şeklinde sıralanarak puanlanmıştır. Ölçekteki soruların, olumsuz
ya da olumlu olarak gruplandırılmasına özenle dikkat edilmiştir.
Böylelikle proto-tip ölçekten alınabilecek en yüksek puan 210
olurken, en düşük puan ise 42’dir. Proto-tip ölçeğin uygulanması
sonucu yapı geçerliliğinin sağlanması amacıyla faktör analizi
yapılmıştır. “Faktör analizi, gözlemlenen çok sayıdaki değişken
içerisinden gruplandırılmış temel değişkenler ya da faktörler tanımlayarak değişken sayısını azaltmak için yapılır” (Ural,
Kılıç, s.281:2006). Ölçeğin faktör analizine uygunluğunu kontrol etmek amacıyla 281 öğrenciden toplanan verilerin analizi
yapılmış ve analiz sonuçlarına göre KMO (Kaiser – Meyer –
Olkin Measure of Sampling Adeqacy) değeri .850, Bartlett testi
ise 1.179 olarak bulunmuştur. Yapılan ilk analizin sonucunda
iki faktör arasındaki yük değerleri 1 den küçük olan maddeler
işlemeyen maddeler olarak kabul edilerek ölçekten 13 madde
çıkarılmıştır. Böylelikle barok dönem eserlerine yönelik güçlük
düzeyi algı ölçeği 29 madde olarak müzik eğitimi bölümü
öğrencilerine uygulanmıştır.
Barok Eserlerine Yönelik Güçlük Düzeyi Algı Ölçeği, 281
öğrencinin görüşlerine dayalı olarak toplanan veriler bilgisayar
paket programı SPSS 16.0 kullanılarak analiz edilmiştir. Faktör
analizi yöntemlerinden döndürülmemiş ve asal eksenlere göre
döndürülmüş temel bileşenler analizinden yararlanılmıştır. Analiz sonuçlarına göre faktör yükü .450 den büyük olan maddeler
işleyen maddeler olarak seçilmiştir. Geçerlik analizlerinden
sonra ölçeğin güvenirlik çalışması yapılmıştır. Güvenirlik için
Cronbach Alpha tekniğinden yararlanılarak iç tutarlılık katsayısı
bulunmuştur. Cranbach Alpha, ölçeğin tümü ve ölçeğin her bir
alt boyutu için iç tutarlılık anlamında kullanılan bir güvenirlik
katsayısı hesaplama biçimidir. (Büyüköztürk, 2005). Ölçekte yer
alan maddelerin ayırt ediciliklerini belirlemek amacıyla madde
– toplam test korelasyonları incelenmiş ve ölçek faktörlerinin
belirlenmesinde faktör öz değer hesaplamaları yapılmıştır.
(Adıgüzel, 2011).
Güçlük Düzeyi Algı Ölçeğine ilişkin yapılan faktör analizi
işlemleri sonucunda asal eksenlere göre döndürülmüş ve temel
bileşenler analizi yapılmıştır. Yapılan döndürme analizi sonucunda dört faktör belirlenmiştir. Belirlenen faktörler ve bu faktörlerin maddeleri tablo 1’de gösterilmiştir.
Tablo 1. Ölçeği Oluşturan Alt Faktörler ve Maddeler
YÖNTEM
34
Barok Dönem Piyano Eserlerine Yönelik Güçlük Düzeyi Algı Ölçeği: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması(33-37)
Tablo 1’de ölçeği oluşturan maddelerin kaç faktör altında
toplandığı ve bu maddelerin ilgili faktörlere göre dağılımı yer
almaktadır. Ölçeğin 11, 12, 24, 10, 13, 27, 28, 21, 16, 20, 30, 2, 4,
5, 29, 17, 15, 1, 9, 31 ve 6. soruları birinci faktörde, 1, 26, 5, 23,
ve 14. soruları ikinci faktörde ve son olarak 19, 8 ve 18. soruları
ise üçüncü faktörde bulunmaktadır. Yapılan ölçümlerde analiz
edilen 29 maddenin öz değeri 1’den büyük üç ana faktör altında
toplandığı görülmektedir. Bu dört faktör toplam varyansın
%46,475’ini açıklamaktadır. Birinci faktör toplam varyansın
%17,072’sini, ikinci faktör toplam varyansın %16,358’ini,
üçüncü faktör toplam varyansın %15, 310’unu ve dördüncü
faktör ise toplam varyansın %12,645’ini açıklamaktadır. Faktör
analizi sonucu ölçekte yer alan 29 soruya yönelik ortaya çıkan
üç ana başlık aşağıdaki gibi adlandırılmıştır.
• Eserlerin teknik davranışlarında yaşanan güçlükler
• Eserlerin müzikalite boyutunda yaşanan güçlükler
• Eserlerin genel yapısını seslendirirken yaşanan güçlükler
BULGULAR VE YORUM
Ölçeğin Geçerliğine İlişkin Bulgular ve Yorum
Bu bölümde 31 sorudan oluşan güçlük düzeyi algı ölçeğinin
geçerlik ve güvenirlik ölçümü sonuçlarına ve bu sonuçlara ait
yorumlara yer verilmiştir. Elde edilen sonuçlar tablolar halinde
gösterilmiştir. Tablolar ve yorumlar birleştirilerek ölçeğin geçerlik ve güvenirliği değerlendirilmiştir.
Tablo 2.KMO (Kaiser – Meyer – Olkin) Bartlett’sSphericity
Testi Sonuçları
Tablo 2’ye göre, güçlük düzeyi algı ölçeğinin yapı geçerliğini test
etmek için veriler üzerinde ilk olarak KMO ve Bartlett test analizleri yapılmış ve KMO= 0, 894; Bartlett testi değeri ise x²=3,898
p=0,000 olarak belirlenmiştir. Bartlett’sSphericity anlamlılık
değerinin .05’ten küçük olması korelasyon matrisinden faktör çıkarılabileceğini göstermektedir. (Çokluk, Şekercioğlu ve
Büyüköztürk, 2010). KMO değerinin de .60 dan yüksek olması
Bartlett’in anlamlı olduğunu göstermektedir. Böylelikle KMO
ve Bartlett testi değerlerine bakıldığında ölçeğin anlamlı bir
ölçek olduğu ve bu ölçekten faktör çıkarılabilir olduğu görülmektedir.
Tablo 3.
Ölçeği Oluşturan Maddelerin Faktör Analizi Sonuçları
35
Tablo 3’de güçlük düzeyi algı ölçeğinin döndürme öncesi ve
sonrası faktör yükleri verilmiştir. Döndürme öncesi faktör yük
değerleri .424 ile .750 arasında, döndürme sonrasında ise .410
ile .767 arasında değiştiği görülmektedir. Faktörlerin madde faktör yük değerleri ayrı ayrı incelendiğinde; birinci faktörün .477
ile .744 arasında, ikinci faktörün .410 ile .731 arasında ve son
olarak üçüncü faktörün .645 ile .767 arasında değiştiği görülmektedir.
Tablo 4.Sorulara Ait Madde Toplam Korelasyonları
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
Tablo 4’de görüldüğü gibi sorulara ait madde toplam korelasyon katsayıları birinci faktör için . 349 ile . 616; ikinci faktör için .311 ile .576; üçüncü faktör için .519 ile .6822 arasında
değişmektedir. Her bir madde, faktörün geneli ile anlamlı ve
pozitif ilişki içermektedir. (p<0,001). Bu katsayılar her bir maddenin geçerlik katsayısı olup faktörün bütünü ile tutarlılığını; bir
başka ifade ile faktörün genel amacına hizmet edebilme düzeyini ifade etmektedir. (Carminesi ve Zeller, 1982; Parasuraman,
Zeithaml ve Berry, 1988 ve Yüksel, 2009’dan Akt. Korkmaz,
Ö., Yeşil, R. 2011).
Ölçeğin Güvenirliğine İlişkin Bulgular ve Yorum
Ölçeğin güvenirliğini hesaplamak için veriler üzerinde güvenirlik analizleri yapılmıştır. Yapılan analizler ve bulguları aşağıda
gösterilmiştir.
Tablo 5.Faktörlere Göre Güvenirlik Analizi Sonuçları
Tablo 5’ya göre ölçeğe ilişkin yapılan güvenirlik
hesaplamalarında, ölçeğin bütün olarak güvenirlik katsayısı
.924 olarak belirlenmiştir. Bunun yanında ölçeğin her bir alt
boyutuna güvenirlik analizi uygulanmıştır. Analiz sonuçlarına
göre, birinci faktör güvenirlik katsayısı . 932, ikinci faktör
güvenirlik katsayısı .738, üçüncü faktör güvenirlik katsayısı .
695 olarak bulunmuştur. Bayram (2004)’e göre Cronbach Alpha değerlerinin .700’ün üzerinde olması güvenirlik için yeterli
olduğu kabul edilmektedir. Bu sonuçlara göre Güçlük Düzeyi
Algı ölçeğinin hem alt boyutları hem de genel yapısının yeterli
bir şekilde güvenilir olduğu söylenebilir.
Tablo 7. Soruların Her Biri ile Ölçeğin Bütünü Arasındaki
Analizlerin Sonuçları
SONUÇLAR VE TARTIŞMA
Bu çalışmada, barok eserlerine yönelik güçlük düzeyi algı
ölçeği geliştirme aşamaları anlatılmıştır. Bu amaçla ölçeğin
geliştirilmesinde araştırmanın örneklemini Niğde Üniversitesi
Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalından ve Necmettin Erbakan Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Eğitimi
Anabilim Dalında öğrenim gören 281 öğrenci oluşturmaktadır.
Bu öğrencilerin 120’si Niğde Üniversitesi müzik öğretmenliği
bölümünde, 161’i ise Necmettin Erbakan Üniversitesi müzik
öğretmenliği bölümünde öğrenim görmektedir. Ölçek, barok
eserleri güçlük düzeyleri üzerine yapılmış çalışmalar yardımıyla
ve alan literatür taraması yardımıyla güçlük düzeylerine yönelik soru listesi oluşturulmuştur. Oluşturulan listedeki sorular
Türk Dili ve Edebiyatı alanında uzman akademisyenlere kapsam ve görüş geçerliliği için sunulmuş ve uzmanların görüşleri
doğrultusunda 42 maddelik ilk proto-tip ölçek oluşturulmuştur.
Oluşturulan ölçeğin faktör analizine uygunluğunu belirlemek
amacıyla yapılan analizde KMO değeri .850, Bartlett testi ise
1.179 olarak bulunmuştur. Yapılan ilk analizin sonucunda iki
faktör arasındaki yük değerleri .1 den küçük olan maddeler
işlemeyen maddeler olarak kabul edilerek ölçekten 13 madde
çıkarılmış, 29 madde işleyen madde olarak ölçeğe alınmıştır.
Yapılan döndürme analizi sonucunda KMO testi .894 çıkmış
olup, ölçekte üç faktör oluşmuştur. Buna göre; “eserlerin teknik
davranışlarında yaşanan güçlükler” 21 madde, “eserlerin müzikalite boyutunda yaşanan güçlükler” 5 madde ve “eserlerin
genel yapısını seslendirirken yaşanan güçlükler”ise 3 maddeden
oluşmaktadır. Döndürme öncesi faktör yük değerleri .424 ile
.753 arasında, döndürme sonrasında ise .410 ile .767 arasında
değiştiği görülmektedir. Ölçeğin genel Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı.924 olarak bulunmuştur. Güçlük Düzeyi Algı
Ölçeğinde yer alan maddelerin ayırt ediciliklerini belirlemek amacıyla yapılan madde – toplam toplam test korelasyon
değerinin.311 ile .622 arasında değiştiği sonucuna varılmıştır.
Sonuç olarak, “Güçlük Düzeyi Algı Ölçeği’nin geliştirilmesinde
döndürme öncesi ve sonrası yapılan analizler sonucuna
bakıldığında önemli derecede farklılık görülmektedir. Bu
farklılık ölçeğin güvenilirliğini artırılması yönündedir. Böylece
hazırlanan ölçeğin geliştirilmesinde, tüm analizler sonucunda
ulaşılan değerler ölçeğin yeterli düzeyde geçerli ve güvenilir
olduğunu göstermektedir. Hazırlanan ölçeğin, konservatuarlarda, güzel sanatlar fakültesi müzik bölümlerinde, eğitim fakülteleri müzik öğretmenliği bölümlerinde ve güzel sanatlar liseleri
müzik bölümlerinde öğrencilerin hazır bulunuşluk düzeylerini
ölçmek için kullanılabilir. Ayrıca öğrencilerin barok eserlerinde yaşadıkları güçlükleri önceden tespit ederek hangi teknik
davranışlarda eksikliklerini belirleyip eksik olduğu davranışlara
uygun eserler vermek için kullanılması önerilmektedir.
NOT: Bu çalışma, Gazi Üniversitesi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsünde Prof. Nezihe Şentürk Danışmanlığında,
İzzet Yücetoker tarafından hazırlanmakta olan doktora tezinden
yararlanılarak hazırlanmıştır.
KAYNAKÇA
Selanik, C. (1996). Müzik Sanatının Tarihsel Serüveni, Ankara:
Doruk Yayımcılık.
Ekinci, H. ve Demirtaş, H. O. (2013). Barok Dönemi Piyano
Eserlerini Yorumlamada Karşılaşılan Sorunlara İlişkin Müzik
Öğretmeni Adaylarının Görüşleri, E – Journal of New World
Sciences Academy, ISSN: 1306 – 3111/1308 – 7290.
Günay, E. ve Uçan, A. (1980). Çevreden Evrene Keman Eğitimi
I, Ankara: Dağarcık Yayınları.
Kutluk, Ö. (1996). Okul Şarkılarına Piyano İle Eşlik Yapabilme
Becerisinin Geliştirilmesi Üzerine Bir Çalışma, Konya:
36
Barok Dönem Piyano Eserlerine Yönelik Güçlük Düzeyi Algı Ölçeği: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması(33-37)
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi.
Gökbudak, S. (2013). Piyano Eğitiminde Öğretim Eserleri ve
Basamakları, Piyano Öğretiminde Pedagojik Yaklaşımlar, Ankara: Pegem Akademi Yayınları.
Ural, A., Kılıç, İ. (2006), Bilimsel Araştırma Süreci ve SPP İle
Veri Analizi, 2. baskı Detay Yayıncılık, Ankara
Büyüköztürk, Ş. (2004), Sosyal Bilimler İçin Veri Analizi El
Kitabı, 4. Basım, Ankara, Pegem A yayıncılık.
Adıgüzel, A. (2011), Bilgi Okuryazarlığı Ölçeğinin Geliştirilmesi.
Diyarbakır: Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi
Dergisi.
Çokluk, O., Şekercioğlu, G., ve Büyüköztürk, Ş., (2010), Sosyal Bilimler İçin Çok Değişkenli İstatistik: SPSS VE Lirsel
Uygulamaları. Pegem A yayıncılık
Carmines, e.g, Zeller, R. A. (1982). ReliabilityandValidityAssesment, 5th ed. Beverly Hills: Sage Publications Inc.
Korkmaz, Ö., Yeşil, R. (2011), Medya ve Televizyon Okuryazarlık
Düzeyleri Ölçeği Geçerlilik ve Güvenirlik Çalışması, Uluslar
arası İnsan Bilimleri Dergisi, ISSN: 1303 – 5134, Cilt, 8, Sayı:2.
Bayram, N. (2004), Sosyal Bilimlerde SPSS İle Veri Analizi,
Bursa, Ezgi Kitabevi.
37
ÖFKE TEMASINI İÇEREN İLKOKUL DÖRDÜNCÜ SINIF REHBERLİK VE
PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK PROGRAMININ KAPSAMLI GELİŞİMSEL
MODEL GELİŞTİRME ÇALIŞMASI1
Seher BAYAT2
Ömer KARAMAN3
ÖZET
Bu çalışmada ilkokullarda uygulanabilecek örnek kapsamlı gelişimsel psikolojik danışma ve rehberlik modeline uygun eğitim
programı geliştirmek amaçlanmıştır. Çalışmada literatür taraması yöntemi kullanılmıştır. Örnek program sistem yaklaşımı temel
alınarak hazırlanmıştır. İlkokul dördüncü sınıflarda Mart ayı ilkokul programı ile bütünleştirilen “Öfke” temasını içeren örnek
program; ilkokul programında yer alan Türkçe, Beden Eğitimi, Sosyal Bilgiler, Fen ve Teknoloji, Görsel Sanatlar dersleri ile
ilişkilendirilerek kazanım, içerik, yapılabilecek etkinlik ve değerlendirme çalışmaları ile birlikte tablolarda sunulmuştur.
Anahtar Kelimler: Kapsamlı Gelişimsel Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Program Geliştirme, Sınıf Rehberlik Programı.
INCLUDED ANGER THEME FOR PRIMARY 4TH GRADERS GUIDANCE AND
COUNSELING CURRICULUM DEVELOPMENT STUDY WITHIN THE COMPREHENSIVE DEVELOPMENTAL MODEL
ABSTRACT
In the study, it is aimed to develop a curriculum which is compatible with developmental psychological counseling and guidance
model which might be widely applicable in the primary school. Literature examining method was used in the study. The model
curriculum was prepared by basing on “system approach”. The model curriculum, which included ‘anger theme’ and integrated
into the fourth grade primary school classes’ curriculum in March month section, is presented in the tables by relating to; Turkish,
Physical Education, Social Studies, Science and Technology, Art lessons, and also along with the acquisitions, content, applicable
activities and evaluation studies.
Key Words: Comprehensive Guidance and Counseling Curriculum, Curriculum Development, Class Counseling Curriculum.
GİRİŞ
Psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri dünyada ve bunun
paralelinde ülkemizde birçok değişiklikler geçirmiştir. Picard
(2002) son yirmi yıldaki eğitim reformlarının, öğrencilerin
ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kaldığını bu nedenle kapsamlı
gelişimsel psikolojik danışma ve rehberlik modeline dayanan bir
çerçeve programının hazırlanmasının gerektiğini vurgulamıştır.
Çünkü kapsamlı gelişimsel psikolojik danışma ve rehberlik modeli öğrencilerin yanı sıra okul yönetimine, velilere, öğretmene,
yerel eğitim yöneticilerine, rehberlik servisine, işgücü piyasası
ve endüstriye büyük yararlar sağlar. Öğrenciye sağladığı yararlar akademik başarı, mesleki gelişim, problem çözme ve karar verme yeteneğinin gelişimi, kendini tanıma ve etkili iletişim
becerilerini kazanımlar olarak sıralanabilir. Öğretmene sağladığı
yararlar ise öğrenci ihtiyaçlarını ve yetkinliklerini destekleme
ile akademik başarıları artırmadaki fonksiyonlarıdır (Bates ve
ark. 1999). Bunların yanısıra kapsamlı psikolojik danışma ve
rehberlik programı öğrencilerin ihtiyaçları ve okulun amaçları
doğrultusunda öncelikleri belirleme, izlenebilirlik, müfredatla
uyum, temel yeterliliklerinin değerlendirilmesi ve zaman yönetimi konularında etkilidir (Gybers,2001).
Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı, son yıllarda gelişimsel
yaklaşım, okul müfredatlarında yer almıştır. Buna göre birey
sürekli gelişim halindedir ve her gelişim döneminde gelişim
görevlerini başarması gerekmektedir ve bir gelişim dönemini
başarı ile geçirenler daha sonraki gelişim döneminin görevlerini
daha iyi başaracaktır (Cobia ve Henderson, 2007,Aktaran; Terzi
ve ark,2011). Bu doğrultuda Türk Eğitim Sistemi “Kapsamlı
Gelişimsel Psikolojik Danışma ve Rehberlik Modeli” temelli müfredat değişikliklerine 2006 yılında ilköğretim ve orta
öğretim kurumlarında başlamıştır (Yeşilyaprak, 2009).
Cobia ve Henderson (2007) kapsamlı gelişimsel psikolojik
danışma ve rehberlik programının öğrencilerin kişisel/sosyal,
eğitsel ve kariyer becerilerinin gelişimini desteklemek, sorumlu
ve üretici bireyler olmalarını sağlamak için tasarlanmış rehberlik aktivitelerini ve yapılandırılmış grup yaşantılarını içermesi
gerektiğini belirtmişlerdir (Terzi ve ark,2011). Diğer taraftan
Myrick (1997) kapsamlı gelişimsel psikolojik danışma ve rehberlik programının oluşturulması ve yürütülmesinde, bütün
öğrencileri içermesi, etkin planlama yapılması, ardışık ve esnek
olarak yapılandırılması, tüm eğitim sisteminin tamamlayıcı bir
parçası olması, bütün okul personelinin katılımının sağlanması,
öğrencilerin etkili ve yeterli öğrenmelerine katkı vermesi ve iyi
yetişmiş profesyonel psikolojik danışmanlara gerek duyulması
ilkelerini sıralamıştır (Terzi ve ark,2011). Nazlı (2005)
kapsamlı gelişimsel psikolojik danışma ve rehberlik programını
öğrencilerin gelişimlerini bir program çerçevesinde destekleyen,
____________________________________________________________________________________________________________________
1
Bu çalışmanın bir bölümü 7-9 Mayıs 2014 tarihlerinde, Gaziantep Üniversitesi’nde düzenlenen 3. Ulusal Eğitim Programları ve Öğretim Kongresinde sunulmuştur.
2
Yrd. Doç. Dr., Ordu Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, [email protected]
3
Yrd. Doç. Dr., Ordu Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, [email protected]
38
Öfke Temasını İçeren İlkokul Dördüncü Sınıf Rehberlik ve
Psikolojik Danışmanlık Programının Kapsamlı Gelişimsel Model Geliştirme Çalışması (38-45)
bilgi, beceri ve yeterliliklerini kazandırmaya çalışan uygulama
biçimi olarak tanımlamıştır. Fakat ülkemizde programı oluşturma
ve uygulama sürecinde problemler meydana gelmiştir. Terzi ve
arkadaşları (2011) kapsamlı gelişimsel psikolojik danışma ve
rehberlik programlarının değerlendirilmesine yönelik yaptıkları
çalışmada; programın içeriğinin yetersiz olduğu, personelin
uygulamada güçlükler yaşadığı ve tüm okul personelinin uygulamada aktif yer almadığı ile ilgili verilere ulaşmıştır. Benzer
olarak Nazlı (2008) yaptığı araştırmada rehber öğretmenlerin ve
sınıf rehber öğretmenlerinin gelişimsel psikolojik danışma ve
rehberlik anlayışını benimsedikleri fakat uygulamada güçlükler
yaşadıklarını, bu nedenle hizmetiçi eğitimlere gereksinim
duyduklarını belirlemiştir.
İlkokullarda rehberlik programlarının uygulanmasına yönelik
iki hafta ara ile 1 rehberlik ders saati Talim ve Terbiye Kurulunun 20.07.2010 tarihli ve 75 sayılı kararı ile kaldırılmıştır.
Ülkemizde 2006 yılında uygulanmaya başlanılan kapsamlı
gelişimsel psikolojik danışma ve rehberlik modelinde ise rehberlik saatine yönelik sınıf rehber öğretmenleri ile rehber
öğretmenlerin uyguladıkları etkinlikler yer almaktadır (MEB,
2006). Yeni uygulama ile etkinlik uygulamalarının tümü
kaldırılmıştır. Çalışma meydana gelen bu belirsizliğe yönelik
çözüm önerisi getirmeyi amaçlamaktadır.
İlkokullarda rehberlik saatinin kaldırılması ve bu nedenle rehberlik programının ilköğretim programı ile bütünleşmesi,
eğitim programının etkin bir şekilde düzenlenmesini gerektirmektedir. Çalışmanın amacı, kapsamlı gelişimsel rehberlik
anlayışa uygun, bu anlayışa model olabilecek 4. sınıf ilköğretim
öğretim programı ile bütünleşmiş program önerisi geliştirmektir.
Demirel (2010),ilkokullarda psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerinin, öğrencilerin gelişim özelliklerine uygunluk
göstermesi için; okula alışma ve gelişim isteği uyandıran bir sınıf
havası oluşturması, sağlıklı toplumsallaşmayı gerçekleştirmesi,
öğrencileri tanıma ve kendilerini tanımalarına yardımcı olması
ve eğitsel rehberlik ile psikolojik danışma etkinliklerini içermesi gerektiğini belirtmiştir. Bu doğrultuda kapsamlı gelişimsel
rehberlik anlayışa uygun şekilde “Öfke” temasının, bir aylık
4. Sınıf ilköğretim programı ile bütünleştirilmesi ve yeniden
yapılandırması amaçlanmıştır.
YÖNTEM
Mevcut 4. sınıf ilköğretim programı ile bütünleştirilen “öfke”
temasına dayanan çalışmada, alanyazın tarama yöntemi
kullanılmıştır. Bu doğrultudaprogram geliştirmede yaygın
olarak kullanılanSistem Yaklaşımı Modeli, Taba Modeli, Tyler Modeli, Taba-Tyler modeli, Rasyonel Planlama Modeli,
Durumsal Model, Süreç Yaklaşımı modeli ve MEB program
geliştirme modelleriincelenmiştir. Çalışmada Sistem Yaklaşımı
esasına dayanan Wulf ve Schave (1984) tarafından geliştirilen
program geliştirme modeli uygulanmıştır. Sistem yaklaşımı,
bilgisayar sistemlerinin yaygın¬laşmasıyla birlikte öne çıkmaya
başlamıştır. Buna göre, çok basitçe, girdi¬ler bir işlem süreci sonucunda çıktılara dönüşür. Çıktılar, bir geri besleme mekanizması
aracılığı ile bir sonraki adımda sisteme tekrar girebilir. Bu yaklaşım, eğitime uygulandığında Ralph Tyler (1949) tarafın¬dan
ileri sürülen ürün yaklaşımı ve Lawren¬ce Stenhouse (1975)
ile özdeşleştirilen süreç yaklaşımının her ikisini de içeren daha
bütüncül bir bakış açısı getirmektedir (Acun, 2011).
Bu modelde öncelikle “Ne öğretelim?” sorusunun cevabı
39
doğrultusunda program içeriği belirlenmekte ve daha sonra amaçlar oluşturulmaktadır. Amaçlar, Bloom (1999)
tarafından önerilen aşamalı sınıflamadaki, sistematik yaklaşım
temelindeyapılandırılmaktadır. Ayrıca amaçlar davranış cinsinden ifade edilmekte ve bu davranışları kazandıracak öğrenme
ortamlarını düzenlemek için ders planları ve öğretim materyalleri hazırlanmakta ve uygun öğrenme ortamlarının nasıl
oluşturulacağı ortaya konmaktadır. Modelinson aşaması olan
değerlendirme ise öğrenme durumlarına dayalı olarak farklı birçok şekilde yapılmaktadır(Demirel,2004; Büyükkaragöz,1997).
Bu çalışmada hedef- davranış yerine var olan programda
kazanım ifadeleri yer aldığı için kazanım yazılmıştır.
PROGRAMIN GELİŞTİRME AŞAMALARI
Program Geliştirme Komisyonunun Belirlenmesi: Komisyon eğitim programları ve öğretimi alan uzmanı, psikolojik
danışmanlık ve rehberlik alan uzmanı, sınıf öğretmeni, beden
eğitimi öğretmeni ve görsel sanat kültürü öğretmenlerinden
oluşturulmuştur.
Programın İçeriğinin Belirlenmesi: 4. Sınıf İlköğretim
programına bir aylık bir süre ile entegre edilecek olan sınıf rehberlik programı kapsamında “Öfke” temasının işlenmesine karar verilmiştir. İçeriğin düzenlenmesinde sarmal programlama
yaklaşımı esas alınmıştır. Bu tip programda içerik doğrusal bir
sıra izlemez. Daha önce öğrenilmiş konular genişletilerek tekrar
edilebilir (Demirel:2004).
Komisyon tarafından hazırlanan içeriğin düzenlenme ve
sıralanma aşamaları şöyledir;
1.
Öğrencilerin gelişimsel yaş özellikleri doğrultusunda
şu sorular analiz edilmiştir; Öfke nedir? Öfkenin vücut ve ruh
sağlığına zararları nelerdir? Öfkemizi uygun bir dille nasıl ifade
ederiz? Öfkemizi nasıl kontrol ederiz? Çocuklarda öfkenin nedenleri nelerdir?
2.
Var olan 4. Sınıf İlköğretim programında Sosyal Bilgiler, Görsel Sanatlar Kültürü, Fen ve Teknoloji, Beden Eğitimi
ve Türkçe öğretim programları kazanım, içerik ve programda
önerilen etkinlikler açısından incelenmiştir.
3.
Sınıf rehberlik programı hafta, ders ve konu bağlamında
planlanmış ve kazanımlara yönelik etkinlikler düzenlenmiştir.
Diğer taraftan etkinliklerde kullanılacak yöntem ve teknikler,
materyaller ve değerlendirme süreci belirlenmiştir.
4.
Sarmal program yaklaşımı gereği bir derste teorik
olarak verilen konu diğer bir derste uygulamaya yönelik olarak
genişletilmiştir.
Programın Geliştirilmesi: Bu aşamada kapsamlı gelişimsel
psikolojik danışma ve rehberlikmodelinegöre yapılandırılarak,
4. Sınıf ilköğretim öğretim programı ile bütünleştirilmiş ve program önerisi geliştirilmiştir. Program geliştirme planı çerçevesinde yapılan çalışmalar Tablo 1.’de verilmiştir.
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
Tablo 1.Programı Geliştirmede İzlenen Aşamalar
Aşama
Problemin tanımı
İşlem
Amacın belirlenmesi: Gelişimsel rehberlik anlayışına uygun sınıf rehberlik programı geliştirilmesi
bağlamında “Öfke” temasını bir aylık 4. Sınıf ilköğretim programı ile bütünleştirilmesi amaçlanmıştır.
Programın genel hedefi, öfke duygusunu tanıma, öfke duygusunu uygun bir dille ifade edebilme ve
öfkeyi kontrol altına alabilme becerisinin geliştirilmesidir.
Amaçların davranışa dönüştürülmesi: Programın genel amacı doğrultusunda komisyon üyelerince
kazanımlar yazılmıştır.
Gelişme
Uygun ders planlarının yazılması: Kazanımlar ve içerik çerçevesinde yapılacak etkinlikler
planlanmıştır.
Öğretim materyallerinin geliştirilmesi: etkinliklerde kullanılacak olan, sunu, video, broşür, afiş,
çalışma yaprakları vb. gibi öğretim materyalleri geliştirilmiştir.
Öğrenme ortamının desenlenmesi: Planlanan etkinliklerin uygulanabilmesi için ders öğretmenleri
ile etkinliklerin uygulanmasındaki adımlar hakkında bilgilendirme toplantıları yapılmış, geliştirilen
öğretim materyalleri tanıtılmış, kullanacakları yöntem ve teknikler planlanmıştır.
Sonuçların değerlendirilmesi: Program başlamadan önce öğrencilere uygulanacak olan saldırganlık
Değerlendirme
ölçeği ile program sonunda uygulanacak olan saldırganlık ölçeğinden alınan puanlar arasındaki
anlamlı farkın hesaplanması, her bir etkinliğin kendi içinde değerlendirilme sonuçlarının analizi,
program sonunda öğretmenler ile programın etkiliği hakkında görüşme yapılması,
Sürekli dönüt sağlanması:
Çalışma Planı:Programın uygulanmasında izlenecek çalışma planı Tablo 2.’de sunulmuştur.
Tablo 2. Programın Uygulanmasında İzlenecek Çalışma Planı
40
Öfke Temasını İçeren İlkokul Dördüncü Sınıf Rehberlik ve
Psikolojik Danışmanlık Programının Kapsamlı Gelişimsel Model Geliştirme Çalışması (38-45)
İlkokul dördüncü sınıflarda Mart ayı ilkokul programı ile
bütünleştirilen “Öfke” temasını içeren örnek program; ilkokul
programında yer alan Türkçe, Beden Eğitimi, Sosyal Bilgiler,
Fen ve Teknoloji, Görsel Sanatlar derslerinin kazanımları ile
ilişkilendirilerek kazanım, içerik, yapılabilecek etkinlik ve
değerlendirme çalışmaları ile birlikte tablolarda sunulmuştur.
Beden Eğitimi dersi ilişkilendirilen sınıf rehberlik programı
Tablo3’de, Sosyal Bilgiler dersi ilişkilendirilen sınıf rehberlik
programı Tablo 4.’de, Fen ve Teknoloji dersi ilişkilendirilen
sınıf rehberlik programı Tablo 5.’de, Türkçe dersi ilişkilendirilen
sınıf rehberlik programı Tablo 6.’da, Görsel Sanatlar dersi
ilişkilendirilen sınıf rehberlik programı Tablo 7.’de sunulmuştur.
Tablo 3. Beden Eğitimi Dersi ile Bütünleştirilen Sınıf Rehberlik Programı
41
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
Tablo 4. Sosyal BilgilerDersi ile BütünleştirilenSınıf Rehberlik Programı
Tablo 5. Fen ve Teknoloji Dersi ile BütünleştirilenSınıf Rehberlik Programı
42
Öfke Temasını İçeren İlkokul Dördüncü Sınıf Rehberlik ve
Psikolojik Danışmanlık Programının Kapsamlı Gelişimsel Model Geliştirme Çalışması (38-45)
Tablo 6. Türkçe Dersi ile BütünleştirilenSınıf Rehberlik Programı
43
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
Tablo 7. Görsel Sanatlar ile Bütünleştirilen Sınıf Rehberlik Programı
SONUÇ
Sonuç olarak, öfke ve öfke kontrolü konulu rehberlik çalışması
ilköğretim 4. Sınıf Mart ayı eğitim programında yer alan Fen
ve Teknoloji, Beden Eğitimi, Görsel Sanatlar Kültürü, Sosyal
Bilgiler ve Türkçe dersleri ile bütünleştirilmiştir. Ayrıca Mart
ayı içerisine yer alan belirli gün ve haftalardan Yeşilay Haftası
ve Dünya Kadınlar Günü ile ilgili etkinlikler Öfke ve Kontrolü ile ilişkilendirilmiştir. Diğer taraftan veli eğitim programı
oluşturulmuş ve okulun tüm personelinin ortak çalışmasına
yönelik stratejik plan çalışması yapılmıştır. Böylece bir aylık
bir süreçte öğrencilerde öfke kontrolüne yönelik kazanımlara
ulaşılabileceği varsayılmıştır.
Kapsamlı gelişimsel psikolojik danışma ve rehberlik modelinde,
okul türüne ve sınıf düzeyine göre program oluşturma, sürecin tümünün temelini oluşturur ve bu nedenle en önemli faktörüdür. Çünkü programda eğitim yaşantısı içerisinde okulun
çevresi, yönetim, eğitim çalışanları, veli ve diğer personel yer
almalıdır. Ayrıca program okuldaki eğitsel kulüplere, kutlanacak
belirli gün ve haftalar ile öğretim programına düzenli bir şekilde
yerleştirilmelidir. Bu karmaşık fakat düzenli bir şekilde yürütülmesi gereken programı oluşturmak da farklı disiplinlerin ortak
çalışmasını gerektirir. Çalışma eğitim programları ve öğretimi,
sınıf öğretmenliği ve rehberlik ve psikolojik danışma alan
uzmanları ile birlikte gerçekleştirilmiştir. Böylece programın
uygulanmasının ve belirlenen hedeflere ulaşımının daha güçlü
olarak gerçekleşeceği düşünülmüştür.
Çalışmada ön test ve son test değerlendirme araçları olarak
”Saldırganlık Ölçeği” kullanılabilir. Ayrıca uygulamayı yapacak öğretmenlere ve sınıfın velilerine bilgilendirici toplantılar
yapılarak ve memnuniyet anketleri ile süreç analiz edilebilir.
Literatürde (Demirel, 2010; Terzi, E. Tekinalp ve Leuwerke, 2011) kapsamlı gelişimsel rehberlik programının
değerlendirildiği çalışmalarda da programın uygulamasındaki
güçlüklere dikkat çekilmektedir. Bu çalışmada makro hedef
olarak, ülkemizde uygulanmaya çalışılan kapsamlı gelişimsel
psikolojik danışma ve rehberlik modelinin etkililiğini artırmaya
yönelik, örnek bir temalı çalışma modeli sunulmuştur. Ayrıca
mikro hedef açısından, bir aylık süreçte “öfke ve öfke kontrolü”
konusunda, öğrencilerin davranışlarında anlamlı bir değişikliğin
olacağı varsayılmaktadır.
KAYNAKÇA
Acun, R. (2011). Sistem yaklaşımıyla tarihte program geliştirme.
Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri,11 (2),823-838
Bates C, Abernethy G, Branford-Jackson A. Brantley G. (1999).
The South Carolina comprehensive developmental guidance and
counseling program model.South Carolina Department of Education, Columbia, 14.
Bloom, B. S. (1979). İnsan nitelikleri ve okulda öğrenme. Ankara: Milli Eğitim Basımevi.
Büyükkaragöz, S. (1997). Program Geliştirme “Kaynak Metinler”, Konya: Kuzucular Ofset.
Demirel M. (2010). İlköğretim ve ortaöğretim kurumları sınıf
rehberlik programının değerlendirilmesi. Eğitim ve Bilim, 35
(156): 46-60.
Demirel, Ö. (2004). Eğitimde program geliştirme. Ankara:
Pegem A Yayıncılık.
Gysbers Norman C, Henderson P.(2001).Comprehensive guidance and counseling programs: a rich history and a bright future.
Professional School Counseling, 4 (4), 11-246.
MEB. (2006). İlköğretim ve Ortaöğretim Kurumları Sınıf Rehberlik Programı.
Nazlı s. (2005) Kapsamlı gelişimsel rehberlik ve psikolojik
danışma programları.(2. Baskı ). Ankara: Anı Yayıncılık.
Nazlı s. (2008) Öğretmenlerin değişen rehberlik hizmetlerini ve
kendi rollerini algılamaları. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,11(20), 11-25
Picard J. C. (2002). Louisiana model for comprehensive guidance and counseling.Louisiana StateDepartment of Education.
May,11,34.
Stenhouse, L. (1975). An introductiontocurriculumresearchanddevelopment.London: Heineman. Terzi Ş, Ergüner Tekinalp
44
Öfke Temasını İçeren İlkokul Dördüncü Sınıf Rehberlik ve
Psikolojik Danışmanlık Programının Kapsamlı Gelişimsel Model Geliştirme Çalışması (38-45)
B, Leuwerke W. (2011). Psikolojik danışmanların okul psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri modeline dayalı olarak
geliştirilen kapsamlı psikolojik danışma ve rehberlik programını
değerlendirmeleri. Pegem Eğitim ve Öğretim Dergisi.1(1):51-60
Tyler, R. W. (1949). Basic principles of curriculumandinstruction. Chicago: University of Chicago Press.
Wulf, K.M andSchave.(1984). Curriculumdesign: A handbookforeducators. California: Scott, ForesmanandCo.
Yeşilyaprak B. (2009). Türkiye’de psikolojik danışma ve rehberlik alanının geleceği: yeni açılımlar ve öngörüler. Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi. 42(1):193-213
45
HİSSE SENEDİ FİYATLARINI ETKİLEYEN TEMEL MAKROEKONOMİK
FAKTÖRLERİN BİST 1OO ENDEKSİ’NE ETKİSİNİN ÖLÇÜMLENMESİ
Selçuk BALI1
Mehmet Ozan CİNEL2
Ali Haydar GÜNDAY3
ÖZET
Ekonominin göstergelerinden biri olarak da borsa endeksleri kabul edilmektedir. İşte bu noktada endeksin seviyesinde etkili olan
temel makroekonomik faktörleri ve söz konusu faktörlerin endeksi etkileme yönü ile derecesini bilmek başarılı bir yatırım stratejisi
için oldukça önemli hale gelmektedir. Çalışmanın temel amacı, söz konusu faktörlerin BIST 100 Endeksi’ne etkisinin ölçümlenmesidir. Çalışmada, BIST 100 Endeksi ile temel makroekonomik faktörler arasındaki ilişki “Çoklu Doğrusal Regresyon Modeli”
kullanılarak incelenmiş ve veri seti olarak Ocak 2003 - Mayıs 2013 dönemine ait aylık veriler kullanılmış olup, olağan şartlarda
BIST 100 Endeksi’nin döviz kurlarından etkilenmediği değerlendirildiğinden uygulamaya alınmamıştır.
Anahtar Kelimeler: BIST 100 Endeksi, Çoklu Doğrusal Regresyon Modeli, GSYIH, Sanayi Üretim Endeksi
COMPUTATION OF THE EFFECTS OF BASIC MACROECONOMIC
FACTORS WHICH AFFECT THE SHARE PRICES TO XU 100 INDEX
ABSTRACT
Stock market indexes are accepted among the indicators of economy. At this point in order to have a successful investment strategy
it is important to know the the basic macroeconomic factors which are effective at the level of the index and also the degree and
the influence direction of these factors. The basic aim of this study is the computation of the effects of these factors to XU 100 Index.
In the study, the relation between XU 100 Index and basic macroeconomic factors is analyzed with “Multiple Regression Method”
and as the data set the monthly data of January 2003-May2013 period is used, The Exchange rates are not included to the practice
since it is evaluated that in normal conditions XU 100 Index is not influenced by exchange rates.
Keywords: XU 100 Index, Multiple Regression Model, GDP, Industry Production Index
GİRİŞ
Borsa endeksleri ekonominin göstergelerinden biri olarak kabul edilmekte ve hisse senedi fiyatları ekonominin ve işletme
performansının bir yansıması olarak görülmektedir. Hisse
senetleri diğer yatırım araçlarına nazaran daha yüksek risk
taşımakta, buna karşılık da daha yüksek getiri sağlamaktadır.
İşte bu noktada, hisse senedi fiyatlarını etkileyen makroekonomik faktörleri ve söz konusu faktörlerin etkileme yönünü
bilmek başarılı bir yatırım stratejisi için oldukça önemli bir hal
almaktadır.
Çalışmanın amacı, BIST 100’de işlem gören hisse senetlerinin
fiyatları ile makroekonomik faktörler arasındaki ilişkiyi incelemek ve söz konusu faktörlerin BIST 100 Endeksi’ne etkisinin
ölçümlenmesidir.
Çalışmada, BIST 100 Endeksi ile temel makroekonomik faktörler arasındaki ilişki “Çoklu Doğrusal Regresyon Modeli”
kullanılarak incelenmiştir. Veri seti olarak, Ocak 2003 - Mayıs
2013 dönemine ait aylık veriler kullanılmıştır. Bağımlı değişken
olarak BIST 100 Endeksi’nin kapanış fiyatı, bağımsız değişkenler
olarak da Faiz Oranı (FO), Para Arzı (M2), Enflasyon (TÜFE),
Sanayi Üretim Endeksi (SÜE) ve Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla
(GSYIH) alınmıştır. Olağan şartlarda BIST 100 Endeksi’nin
döviz kurlarından etkilenmediği değerlendirildiğinden uygulamaya alınmamıştır.
1. Hisse Senetlerinin Ekonomi Açısından Önemi
Hisse senetleri mülkiyet hakkı sağlayan menkul değerlerdir.
Hisse senetleri esas olarak anonim şirketler tarafından ihraç
edilmekte ve söz konusu senetleri alan yatırımcılar ortaklık
hakkı kazanmaktadır.
Hisse senedi piyasalarının bir ülkenin ekonomik gelişiminde çok
büyük katkıları vardır. Bu piyasalar yolu ile şirketler önemli tutarda öz kaynak sağlarken ülkeye de yurtdışı piyasalardan döviz
girişi olur.
Hisse senetleri, geniş halk kitlelerinin küçük tasarruflarını büyük
işletmeler için bir araya getirerek hızlı bir kalkınma için gerekli
sermaye birikimini sağlar.
Hisse senetleri, üretim araçlarının ve iktisadi işletmelerin mülkiyetini geniş halk topluluklarına dağıtmak suretiyle refahı geniş
bir tabana yayarlar ve daha dengeli bir gelir dağılımı sağlarlar.
Hisse senetleri, halkı ekonomik kararlarda az çok söz sahibi yaparak demokrasinin iktisadi yanını tamamlarlar.
Hisse senetleri, halkın tasarruflarına ek gelir sağlarken bunu faiz
yoluyla değil enflasyona karşı dayanıklı, enflasyonla birlikte
değerlenen bir yatırım yoluyla sağlar, hem yatırım hem de gelirinin değerini enflasyona karşı korur (Karan, 2011, s. 313).
____________________________________________________________________________________________________________________
1
Doç. Dr., Ordu Üniversitesi, Ünye İİBF, İşletme Bölümü, Muhasebe ve Finansman ABD, [email protected]
2
Öğr. Gör., Ordu Üniversitesi, Sosyal Bilimler MYO, Yönetim ve Organizasyon Bölümü, [email protected]
3
Türk Silahlı Kuvvetleri, Ankara
46
2. Hisse Senedi Fiyatlarını Etkileyen Temel Makroekonomik Faktörler
Hisse senedi fiyatlarını etkileyen faktörler genel olarak
makroekonomik ve mikroekonomik faktörler olarak
sınıflandırılmaktadır. Makroekonomik faktörler uygulamada
değişken olarak ele alınmış ve bu bölümde çok kısa bir şekilde
açıklanmaya çalışılmıştır. Mikroekonomik faktörler ise, genel
olarak işletme düzeyinde ortaya çıkabilecek faktörler olarak
ifade edilmektedir.
2.1. Faiz Oranı
Faiz oranları, para ve sermaye piyasası arasındaki dengeyi
sağlayan oranlardır. Fon arz ve talebindeki değişiklikler faiz
oranının yükselmesine ya da düşmesine neden olmaktadır. Eğer
piyasada bir fon açığı varsa yani fona olan talep fazla ise piyasadan fon çekebilmek için faiz oranları yükselir, fon fazlası var ise
faiz oranları düşmektedir (Ceylan, 1995, s. 20).
Hisse senedi piyasası, faiz oranındaki değişikliklere karşı
duyarlı bir yapıya sahiptir. Faiz oranlarındaki değişiklikler hisse
senedi fiyatına, değişikliğin tersi yönünde yansımaktadır. Yani
piyasa faiz oranları arttıkça hisse senedi fiyatı düşmekte, faiz
oranları düştükçe hisse senedi fiyatı artmaktadır Faiz oranına,
para arzı ve enflasyonda meydana gelen değişiklikler doğrudan
etki etmektedir. Para arzında herhangi bir sebeple meydana gelen bir artış; para piyasası vasıtasıyla faiz oranının düşmesine
neden olacaktır. Faiz oranı ile hisse senetleri arasındaki negatif
fonksiyonel bir ilişkiden dolayı; faiz oranının düşmesi hisse
senedi fiyatının yükselmesine neden olacaktır. Ekonomide para
arzında meydana gelen bir azalışta ise faiz oranları yükselmeye başlayacak ve hisse senetlerine olan talep azalacak, hisse
senedine yatırım yapmak isteyen yatırımcılar alternatif yatırım
araçları bulacaklardır. Faiz oranlarının yükselmesi hisse sentlerinden elde edilecek olan gelirlerin cari değerini azaltacak ve
hisse senedi fiyatlarının düşmesine neden olacaktır. Yatırımcılar
bu düşüşün yaygınlaşması endişesi ile daha fazla zarar etmemek için sahip oldukları hisse senetlerini biran önce ellerinden
çıkaracaklardır (Kanalıcı, 1997, s. 58-59).
2.2. Para Arzı (M2)
Para arzında meydana gelen değişmelerde en belirgin güç T.C.
Merkez Bankası’nın elinde olup, para arzı söz konusu kurum
tarafından belirlenmektedir.
Para arzındaki artış oranı yüksek ise kredi olarak borç verilebilecek para miktarındaki fazlalıktan dolayı piyasa faiz oranları
düşecektir. Bunun yanı sıra para arzındaki yüksek artış oranı
firmaların faaliyetlerinde bir artışa neden olacak böylece
ekonominin büyümesi sağlanacaktır. Bu da hisse senetleri
fiyatlarında artışa neden olacaktır. Ayrıca yüksek para arzı enflasyona neden olarak faiz oranlarını artıracak dolayısı ile para
arzındaki artış nedeniyle ortaya çıkan hisse senedi fiyatlarındaki
artış, enflasyonu kontrol etmek amacı ile uygulanan kısıtlamalar
nedeniyle olumsuz etkilenecektir (Durukan, 1999, s. 27).
2.3. Sanayi Üretim Endeksi (SÜE)
Sanayi Üretim Endeksi, TÜİK’in açıkladığı istatistikler arasında
yer alan endekslerden birisidir. Sanayi üretim endeksi sanayi
sektöründe yer alan şirketlerin üretimlerinin bir göstergesidir.
Daha da detaya girersek; sanayi üretim endeksi hesaplanması,
2005 yılındaki sanayi üretimini 100 birim kabul edip, her yıldaki
47
Hisse Senedi Fiyatlarını Etkileyen Temel Makroekonomik Faktörlerin
Bist 1oo Endeksi’ne Etkisinin Ölçümlenmesi (46-50)
toplam üretimin 2005 yılına göre kıyaslanmasıdır.
Sanayi üretim endeksi hesaplamasına imalat, madencilik, elektrik
üretim ve dağıtımı sektörleri dahil edilir. Belirlenen şirketlerin
üretim miktarları alınarak hesaplama yapılır. Türkiye’deki tüm
şirketler endeks hesaplanırken değerlendirilmeye alınmaz, bu
imkansızdır zaten. Ancak Türkiye’deki toplam üretimin büyük
çoğunluğunu oluşturan şirketlerin üretimleri hesaplanır, bu da
aşağı yukarı Türkiye geneli için aynı rakamı ifade eder.
Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış sanayi üretim
endeksi ise, sanayi üretim endeksinin normalizasyon yapılması
ile elde edilir. Yani o ay içindeki tatil günlerinin fazlalığı (bayram tatiller vs.) ihmal edilir ve o günlerde de üretim yapılmış
gibi kabul edilir.
Sanayi üretim endeksinin önemi, ülke ekonomisi için önemli
bir gösterge olmasından kaynaklanır. Sanayi üretim endeksinin
artması demek, daha fazla üretim yapılması ve ülke ekonomisinin büyümesi demektir. Sanayi üretim endeksindeki artış,
ülke ekonomisi büyüyor olduğu yönünde yorumlanır.
Ekonomik faaliyetin firma kazançları üzerindeki etkisinden
dolayı, hisse senedi fiyatlarını etkilediği savunulmaktadır. Başka
bir değiş ile artan üretim beklenen nakit akışlarını artırarak,
hisse senedi fiyatlarını artırıcı etkiye sahip olmaktadır (Durukan,
1999, s. 26).
2.4. Enflasyon (TÜFE)
Enflasyon, fiyatlar genel seviyesinin sürekli ve hissedilir bir
şekilde yükselmesi şeklinde tarif edilebilir. Fiyatlar genel seviyesindeki değişiklikler, hisse senedi fiyatlarını farklı şekillerde
etkilemektedir. Yüksek enflasyon, reel faizlerin yükselmesi ile
bir yandan mali piyasanın etkin çalışmasını diğer yandan ise
üretime yönelik yatırımların yapılmasını önlemektedir. Ekonomik belirsizlik ve oynaklıklar artmakta, fiyat beklentileri yükselmektedir (İnsel, 2001, s. 50).
Fiyatlar genel seviyesindeki hızlı bir artış ve bunun uzun süre
devam etmesi durumu yatırımlarda azalmaya sebep olacaktır.
Şirketlerin satışlarında düşme görülecek ve bunu üretimdeki
azalma takip edecektir. Şirketin kazançları bu unsurlara bağlı
olarak düşmeye başlayacaktır. Daha az kazanç elde eden şirketin
ortaklara dağıtması beklenen temettü miktarı da az olacaktır.
Yüksek bir oranda bulunan enflasyon sonuçta hisse senedinin
fiyatının düşmesine neden olacaktır.
2.5. Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYİH)
GSYİH, Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH)’dan farklı olarak, bir
ülke sınırları içerisinde belli bir zaman içinde, üretilen tüm nihai
mal ve hizmetlerin para birimi cinsinden değeridir. Sürdürülebilir bir ekonomik büyümeden söz edilebiliyorsa; büyüme hızının
yüksek olduğu bir yılda, yatırımlar ve ihracatın duraklaması gibi
bir durum söz konusu olmaz.
GSYİH = Tüketim + Yatırım + Devlet Harcamaları +
(İhracat - İthalat)
Yukarıdaki eşitlikte, tüketim ve yatırım, nihai mal ve hizmetler
için yapılan harcamalardır. Eşitliğin ihracat eksi ithalat kısmı ise
harcamaların yurt içinde üretilmemiş kısmını (ithalat) düşüp,
yurt içi üretimin içeride tüketilmemiş kısmını (ihracat)
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
eklemek suretiyle dengeler. İktisatçılar (Keynes’ten bu yana),
genel tüketim kavramını, özel tüketim ve kamu sektörü tüketimi olmak üzere ikiye bölmeyi tercih etmişlerdir. Bu nedenle
GSYİH şu şekilde ifade edilir.
GSYİH = Özel Tüketim + Yatırım + Devlet Harcamaları +
Net İhracat
3. Uygulama
Çalışmanın bu bölümünde, hisse senedi ve makroekonomik
faktörler arasındaki ilişki, Çoklu Doğrusal Regresyon Modeli
kullanılarak açıklanmaya çalışılmıştır.
3.1. Veri Seti
Uygulamada veri seti Ocak 2003 - Mayıs 2013 dönemi için aylık
verilerden oluşmaktadır. Bu aşamada, BIST 100 Endeksi bağımlı
değişken olarak kullanılmıştır. Bağımsız değişkenler olarak;
hazine bonosu, faiz oranı, para arzı (M2), sanayi üretim endeksi
(SÜE), enflasyon (TÜFE) ve GSYIH fiyatları alınmıştır. Veriler
T.C. Merkez Bankası resmi internet sayfasından temin edilmiştir.
Kullanılan veriler aylık olarak ve ay sonları itibarı ile dikkate
alınmış, BIST 100 Endeksi’nin kapanış fiyatları kullanılmış ve
veriler SPSS 17 Paket Programı ile analiz edilmiştir.
3.2. Çoklu Doğrusal Regresyon Modeli
Regresyon analizi; veriler kullanılarak “bağımlı değişken”
ile “açıklayıcı değişken veya değişkenler” olarak adlandırılan
bağımsız değişken veya değişkenler arasındaki ilişkiyi ele
almaktadır.
Regresyon analizi, bilinen bulgulardan, bilinmeyen gelecekteki
olaylarla ilgili tahminler yapılmasına imkân verir. Sonuçların
tahmin edilmesini ve değişkenler arasındaki ilişkileri açıklamak
için kullanışlı bir tekniktir.
Regresyon analizi genel olarak aşağıdaki sorulara cevap aramada kullanılabilir:
- Bağımlı değişkendeki değişimin önemli bir kısmı bağımsız
değişkenlerce açılanabilir mi?
- Bağımlı değişkendeki değişimin ne kadarı bağımsız
değişkenlerce açıklanabilir?
- Değişkenler arasında ne tür bir ilişki vardır?
- Bağımlı değişkene ait ileriye dönük değerleri tahmin etmek
mümkün müdür?
- Belirli şartların kontrol edilmesi durumunda spesifik bir değişken
veya değişkenler grubunun diğer değişken veya değişkenler üzerindeki etkileri nedir ve bu etki nasıl değerlendirilmektedir?
Bir bağımlı değişken ve birden fazla bağımsız değişkenin yer
aldığı regresyon analizine de çok değişkenli regresyon analizi
denilmektedir. Çok değişkenli regresyon analizinde bağımsız
değişkenler eşzamanlı olarak bağımlı değişkendeki değişimi
açıklamaya çalışmaktadır (Altunışık vd., 2010, s. 231-238).
Çoklu doğrusal regresyon modeli genel bir formülle şu şekilde
gösterilebilir:
Yi = a + b1X + b2X + ………… + bnXn + ε
Yi: Bağımlı değişken
Χi: Bağımsız değişken
a ve bi regresyon katsayılarıdır.
a katsayısı regresyon doğrusunun dikey ekseni kestiği noktayı
veya bağımsız değişkene ait değerin sıfır olması durumunda
bağımlı değişkenin aldığı değeri göstermektedir.
bi katsayısı, Xi değişkeninin nispi etkisini veya bağımlı değişkeni
açıklama kabiliyetini gösterir.
ε Hata terimi’dir.
R (multiple R) Çoklu Korelasyon (ilgileşim) Katsayısı: Bir
bağımlı değişkendeki değişim ile aynı anda ele alınan birden
fazla bağımsız değişkendeki değişim arasındaki ilişkinin derecesini göstermektedir. Yani bağımlı değişken ile bağımsız
değişkendeki korelasyonun bir göstergesidir.
R2, birlikte ele alınan bir grup bağımsız değişkendeki değişimin
bağımlı değişkendeki değişimin ne kadarını% açıkladığının bir
ölçüsüdür.
β (Beta) Katsayısı: Her bir bağımsız değişkene aittir ve diğer
bağımsız değişkenlerin etkisi sabit tutularak söz konusu
değişkenin bağımlı değişkeni belirleme etkisini ifade eder. β
katsayısının işareti söz konusu değişkenle bağımlı değişken
arasındaki ilişkinin yönünü göstermektedir.
β değeri modelde yer alan değişkenler arasında açıklayıcılık
açısından sağlıklı karşılaştırma yapmaya imkân vermektedir.
β değerine karşılık gelen t değeri ve buna tekabül eden anlamlılık
derecesi Sig. Kısmı’nda verilmektedir. Anlamlılık seviyesinin
%5 seviyesinde 0.05’ten küçük olması durumunda söz konusu
değişkenin modelin açıklanmasında önemli katkı sağlayacağı
değerlendirilir.
F Testi: Regresyon analizinde sabit parametre dışındaki tüm
parametrelerin bir bütün olarak anlamlılıklarını sınamak için “F
Testi” kullanılmaktadır. Bu test ile bütün bağımsız değişkenlerin
birlikte bağımlı değişkeni açıklama gücüne sahip olup olmadığı
belirlenmeye çalışılmaktadır. Yani modelin anlamlı olup
olmadığını incelemek için kullanılmaktadır.
3.3. Çoklu Regresyon Modeli’nde Hipotez Testleri
Regresyon denklemi yardımı ile bağımsız değişkenin bağımlı
değişkeni ne oranda etkilediği anlaşılabilmektedir. Birden
fazla değişkene bağlı olan konularda çoklu regresyon modeli kullanılmaktadır (Greene, 2003, s. 7-12). Çoklu regresyon
modelinde H0 hipotezi tüm regresyon katsayılarının sıfıra eşit
olduğu (H0: β1 = β2 = ……. = βp = 0) şeklinde kurulurken, H1
hipotezi en az bir βi’nin sıfırdan farklı olduğu şeklinde kurulur.
Parametrelerin tek tek istatistiksel olarak anlamlılığı için t testi
ve modelin bir bütün olarak anlamlılığı için ise F testine bakılır.
Çalışmada kullanılan SPSS programında uygulama sonucunda
elde edilen veriler ve sonuçların yorumları aşağıda belirtilmiştir.
Araştırmada çoklu regresyon analizi kullanılmış olup, değişken
seçiminde ise standard metot (enter) kullanılmıştır. Söz konusu metotta bağımsız değişkenlerin tamamı aynı anda modele dâhil edilmektedir. Araştırmada kullanılan değişkenlere
ait tanımlayıcı istatistikler Tablo 1’de yer almakta olup, BIST
100 Endeksi bağımlı değişken olarak kullanılmıştır. Bağımsız
değişken olaraksa; Faiz Oranları, Tüketici Fiyat Endeksi, Para
Arzı (M2), Sanayi Üretim Endeksi ve Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla
(GSYIH) yer almaktadır.
Tablo 2’de, modele dâhil edilen değişkenlerin aritmetik ortalama
ve standart sapmaları yer almaktadır. Tabloda görüldüğü üzere;
GSYIH’nın 2,93731E11ve M2’nin 8,03562E7 olarak bulunan
standart sapmaları çok yüksek çıkmıştır.
48
Hisse Senedi Fiyatlarını Etkileyen Temel Makroekonomik Faktörlerin
Bist 1oo Endeksi’ne Etkisinin Ölçümlenmesi (46-50)
Söz konusu çoklu korelasyon matrisi ile bağımlı değişken olan
BIST 100 Endeksi ile bağımsız değişkenler olan Enflasyon,
GSYIH, Faiz, M2 ve SUE değişkenlerinin her birisi ile olan
korelasyonun yanında, bağımsız değişkenlerin birbirleri ile
olan korelasyonu Tablo 3’te gösterilmektedir. Burada bağımsız
değişkenler arasındaki yüksek korelasyonlara dikkat edilmelidir (**). Çünkü bu söz konusu değişkenlerin benzer bilgileri sağlaması sonucunu oluşturacağından her bir değişkenin
değerini ayrıştırmak zorlaşmaktadır. Bu değerin düşük olması
analiz sonuçlarının daha doğru ve güvenilir olarak elde edilmesi
bakımından tercih edilmektedir.
Başka bir deyişle BIST 100’deki değişimlerin yaklaşık %75’i
bağımsız değişkenlerce açıklanabilmektedir.
Tablo 1. Değişken Seçiminde Kullanılan Metot
Tablo 5’te yer alan bilgiler çerçevesinde F = 49,924 ve p < 0.01
olması nedeni ile bu örnekte bağımlı değişken olan BIST 100 ile
bağımsız değişkenler arasında doğrusal bir ilişki bulunmaktadır.
Yani söz konusu model bağımlı değişkeni açıklamada önemli
bir katkı sağlamaktadır. Bağımlı değişken olan BIST 100
Endeksi’nin açıklanmasında bağımsız değişkenlerin etkisi
olduğunu gösteren regresyon modeli istatiksel olarak anlamlı
bulunmuştur.
Model
Variables
Entered
Variables
Removed
Method
1
ENF., GSYIH, FAIZ,
M2, SUE a
-
Enter
a. All requested variables entered
Tablo 6’da bağımsız değişkenlerin katsayıları ve anlamlılık
dereceleri yer almaktadır. Her bir bağımsız değişkenin etkisini değerlendirmek için Coefficients kısmına bakılmaktadır.
Bağımsız değişkenlerden GSYIH ve enflasyon hariç diğer
bağımsız değişkenlerin BIST 100 Endeksi’ni açıklamada istatiksel olarak anlamlı olduğu Tablo 6’dan anlaşılmaktadır (GSYIH
için p = 0,332 ve Enflasyon için p = 0,07 iken SUE için p < 0,01,
Enflasyon, M2 ve Faiz için p < 0,05’dir.
Tablo 2. Tanımlayıcı İstatistikler
Mean
Std. Deviation
N
BIST 100
33199,3548
13307,37010
125
ENF.
132,1202
23,55560
125
GSYIH
2,3128E12
2,93731E11
125
FAIZ
23,3069
6,76365
125
M2
SUE
1,7958E8
126,8575
8,03562E7
17,72110
125
125
Pearson
Correlation
ENF
GSYIH
FAIZ
M2
BIST100
1,000
ENF.
0,725
1,000
GSYIH
0,746
0,643
1,000
FAIZ
- 0,658
- 0,611
- 0,546
1,000
M2
0,741
0,995**
0,655
- 0,611
1,000
0,539
0,170
0,012*
SUE
0,407
0,006*
SUE
R
R2
Adjusted
R2
Std. Error of the
Estimate
1
0,869a
0,755
0,747
6786,97258
Change Statistics
R2
Change
F
Change
df1
df2
0,755
49,924
5
125
Sig. F
DW
Change
0,000
0,424
a. Predictors: (Constant), SUE, ENF, FAIZ, GSYIH, M2
b. Dependent Variable: BIST 100
Tablo 5. F Testi
ANOVAb
Model
1,000
Bağımlı değişken ile bağımsız değişken arasındaki “çoklu korelasyon katsayısı (multiple) R” ile verilmiş olup söz konusu değer
0,869’dır. Bu değer “R2 (R Square)’nin” kareköküdür. Söz konusu katsayı bağımlı değişken ile bütün bağımsız değişkenler
arasındaki ilişkiyi verir.
Tanımlayıcılık katsayısı R2 doğrusal modelin uyum iyiliğinin
en yaygın ölçüm biçimidir. Söz konusu katsayı bağımlı
değişkendeki değişimin ne kadarının bağımsız değişkenler
tarafından açıklandığını ifade eder. Bu durum regresyon modelinin açıklayıcılık gücünün iyi bir göstergesidir. Bütün gözlemler
regresyon doğrusu üzerinde yer alırsa R2 = 1 olur (Akgül, 2005,
s. 333). Tablo 4 ve 5’te görüldüğü üzere R2 = 0,755’tir ve bu
katsayı bağımlı değişken olan BIST 100 ile bağımsız değişkenler
arasında kuvvetli bir doğrusal ilişkinin olduğunu ifade eder.
49
Model
Tablo 4. Model Özetib
Tablo 3. Çoklu Korelasyon Matrisi
BIST
100
Örneklem R2, modelin evrene ne kadar uyduğu ile ilgili iyimser bir tahmindir. Genellikle model içinden alınan örnekleme
uyduğu gibi evrene uymaz. Bu sebepten dolayı düzeltilmiş R2
olarak ifade edilen değer, R2’nin düzeltilmesi yoluyla modelin
evrene uyum iyiliğini daha iyi yansıtmak amacıyla kullanılır.
Düzeltilmiş R2, BIST 100 verisi ile çıktıda “Adjusted R Square”
adı altında verilmiş olup söz konusu değer 0,747’dir ve bu değer
daha gerçekçidir.
1
Sum of
Squares
Df
Mean
Square
F
Sig.
Regression
1,150E10
5
2,300E9
49,924
Residual
3,731E9
125
4,606E7
Total
1,523E10
126
a. Predictors: (Constant), SUE, ENF, FAIZ, GSYIH, M2
b. Dependent Variable: BIST 100
0,000a
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
Tablo 6. Katsayılara
Model
Unstandardized Coefficients
Standardized
Coefficients
Beta
95,0% Confidence Interval for β
T
Sig.
1,277
0,205
-20403,064
93599,905
Lower Bound
Collinearity Statistics
β
Std. Error
Upper Bound
Tolerance VIF
(Constant)
36598,420
28648,478
ENF
-600,805
326,734
- 1,063
-1,839
0,070
-1250,904
49,294
0,009
110,592
GSYIH
4,599E-9
0,000
0,102
0,976
0,332
0,000
0,000
0,279
3,579
FAIZ
-454,165
141,495
- 0,231
-3,210
0,002**
-735,695
-172,635
0,585
1,710
M2
,000
0,000
1,588
2,700
0,008**
0,000
0,000
0,009
114,400
SUE
226,235
58,134
0,301
3,892
0,000*
110,566
341,903
0,505
1,981
1
a. Dependent Variable: BIST 100
*p < 0,01 ve **p < 0,05
Negatif β değeri bağımlı değişken olan BIST 100 ile bağımsız
değişkenler arasında negatif bir ilişkinin olduğunu, pozitif β değeri ise bağımlı değişken olan BIST 100 ile bağımsız
değişkenler arasında pozitif bir ilişkinin olduğunu göstermektedir.
BIST 100 verisi kullanılarak “BIST 100” için tahmin edilen
örneklem regresyon eşitliği şöyle ifade edilebilir:
BIST 100 = 36598,420 - 600,805 ENF + 4,599E-9 GSYIH 454,165 FAIZ + 0,000 M2 + 226,235 SUE
Çoklu regresyon analizinde β’nın altındaki katsayılar kısmi regresyon katsayılarıdır ve diğer bağımsız değişkenin etkisi sabit
tutulduğunda bağımsız değişken ile bağımlı değişken arasındaki
ilişkinin ölçüsüdür.
Tahmin modelini standardize edilmiş katsayılarla tekrar ifade
edilecek olursa;
BIST 100 = - 1,063 ENF + 0,102 GSYIH - 0,231 FAİZ + 1,588
M2 + 0,301SUE
Parametreler her bir bağımsız değişken diğer bağımsız
değişkenler sabit tutulmak kaydıyla şu şekilde yorumlanabilir:
Enflasyon (TÜFE) değişkenindeki bir birimlik değişime karşılık
BIST 100 değişkeninde meydana gelecek değişim ters yönde
600,805 birimdir.
GSYIH değişkenindeki bir birimlik değişime karşılık BIST 100
değişkeninde meydana gelecek değişim aynı yönde 4,599E-9
birimdir.
Faiz değişkenindeki bir birimlik değişime karşılık BIST 100
değişkeninde meydana gelecek değişim ters yönde - 454,165
birimdir.
M2 (para arzı) değişkenindeki bir birimlik değişime karşılık
BIST 100 değişkeninde bir değişikliğin meydana gelmesi
beklenmemektedir.
SUE (sanayi üretim endeksi) değişkenindeki bir birimlik
değişime karşılık BIST 100 değişkeninde meydana gelecek
değişim aynı yönde 226,235 birimdir.
SONUÇ
Çalışmada, hisse senedi fiyatları ile makroekonomik faktörler
arasındaki ilişki incelenmiştir. Bağımlı değişken olarak BIST
100 Endeksi, bağımsız değişkenler olaraksa Faiz Oranları,
Tüketici Fiyat Endeksi, Para Arzı (M2), Sanayi Üretim Endeksi
ve Gayri Safi Yurt içi Hâsıla (GSYIH) ele alınmıştır. Veri seti
Ocak 2003 - Mayıs 2013 dönemini kapsamaktadır. Hisse senedi
fiyatları ile ilişki Çoklu Doğrusal Regresyon Modeli kullanılarak
açıklanmaya çalışılmıştır.
Bütün bağımsız değişkenler, Çoklu Doğrusal Regresyon
Modeli’nde, %5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel olarak Enflasyon ve Faiz Oranı ile BIST 100 Endeksi arasında negatif bir
ilişki, GSYIH ve Sanayi Üretim Endeksi ile BIST 100 Endeksi arasında pozitif bir ilişki olduğu ve Para Arzı ile BIST 100
Endeksi arasında da bir ilişki olmadığı tespit edilmiştir.
KAYNAKÇA
Akgül, A. ve Çevik, O. (2005). SPSS’te İşletme Yönetimi
Uygulamaları. Ankara: Kişisel Yayınlar.
Altunışık, R., Çoşkun, R., Yıldırım, E. ve Bayraktaroğlu,
S. (2010). Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri - SPSS
Uygulamalı. 6. Baskı, Sakarya: Sakarya Kitabevi.
Ceylan, A. ve Korkmaz, T. (1995). Borsa’da Uygulamalı Portföy
Yönetimi. Bursa: Ekin Kitabevi.
Durukan, M.B. (1999). İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda
Makro Ekonomik Değişkenlerin Hisse Senedi Fiyatlarına Etkisi.
İMKB Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 11, 19-48.
Grene, W.H. (2003). Econometric Analysis. 5th Ed., New Jersey: Prentice Hall.
İnsel, A. (2001). Türkiye Ekonomisinde Göstergeler Arası
İlişkiler ve Enflasyon Analizi. İktisat İşletme Finans Dergisi,
Mayıs, 43-59.
Kanalıcı, H. (1997). Hisse Senedi Fiyatlarının Tespiti ve Tesir
Eden Faktörler. Ankara: SPK Yayınları, Yayın No: 77.
Karan, M.B. (2011). Yatırım Analizi ve Portföy Yönetimi. Ankara: Gazi Kitabevi.
50
ÖRGÜTSEL ADALET VE KAYTARMA DAVRANIŞLARI
Yeter DEMİR USLU1
Mustafa Fedai ÇAVUŞ2
ÖZET
Günümüzde başarıyı hedefleyen her işletme, çalışanlarına güvenmek ve çalışanlarına karşı cömert olmak durumundadır.
Çalışanlar arasındaki işbirliği ve dayanışmanın, işletmenin başarısı için zorunlu olduğu yapılan araştırmalarla kanıtlanmaktadır.
İşletmenin başarısı aynı zamanda çalışanların aynı hedefi paylaşmalarına ve birbirlerini tamamlamalarına bağlıdır. Nitekim ekip
çalışmalarının işletmelerde çok daha fazla yer tutması sonucunda sosyal kaytarmanın önüne geçmek yöneticiler açısından zorunluluk arz etmektedir. Sosyal kaytarma, grup üyesi olarak harcanan çabanın bireylerin tek tek harcayacağı çabadan daha az olmasıdır.
Sosyal kaytarmanın yapılan araştırmalar sonucunda, bireyler, sosyal kurumlar ve toplumlar için olumsuz sonuçlar oluşturabilecek
bir sosyal hastalık olduğu ortaya konulmuştur. Söz konusu sosyal hastalığın çözümlenmesinde ise örgütsel adalet algısının ve
uygulamalarının rolü olabileceği düşünülerek hazırlanan bu çalışmada, örgütsel adalet algısının sosyal kaytarma davranışını
önemli oranda açıkladığı görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Sosyal kaytarma, örgütsel adalet, işten kaytarma, siber kaytarma
ORGANIZATIONAL JUSTICE AND LOAFING BEHAVIORS
ABSTRACT
Nowadays, each business which targets achievement have to trustand be generous toward sits employees.It is proven in researchs
that employee scooperation and solidarity are compulsary for the company’s success. Also, business success depend on employees
share the same target and complement each other. To prevent social idleness as a result of team work stake part a lot more in business, is a necessity for executives. Social idleness is the effort of individuals as a member of a group is less than the effort of individuals as individualy. The results of researchs demonstrate that socialidleness is a social disease might form negative consequences
for individuals, socialin stitutions and society. In the study it is assumed that organizational just iceperceptions and practices might
have role in resolving the social illness and it is revealed that socials lacking behaviour widely explained by organizational justice
perceptions.
Key Words: Socialloafing, organizationaljustice, swingthelead, syberloafing.
GİRİŞ
Çalışanların performanslarının artırılması belki de iş hayatının
en önemli uğraş alanlarından birisi olmuştur. Çalışanların iş
hayatında davranışlarını etkileyen pek çok unsur bulunmakla birlikte bunlar içerisinde en başta gelenlerden birisi adalet algısıdır
ve örgütsel davranış yazınında önemli bir yer almaya başlamıştır
(Cropanzano ve Randall, 1993, Nadiri ve Tanova, 2010).
İş yerinde yöneticilerin çalışanlara veya işe yönelik almış
oldukları kararlar ve yapmış oldukları uygulamaların çalışamalar
tarafından nasıl algılandığı ve değerlendirildiğini kapsayan adalet, çalışanın bu algı çerçevesinde örgüte ve çalışanlarına karşı
tutunacağı tavrı önemli ölçüde etkilemektedir. Örgütsel adalet
algısının bireysel ve örgütsel düzeyde önemli sonuçları olduğu
yapılan çalışmalarda görülmektedir (Luo vd., 2013; Johnson vd.
2006).
Bu çalışma örgütsel adalet algısının çalışanların sosyal ve siber
kaytarmaları üzerinde bir etkisi olup olmadığının tespit edilmesi ve olumsuz etkiler görülüyor ise bu etkilerin azaltılmasına
yönelik yönetsel ve örgütsel faaliyetlerin ortaya konmasını
amaçlamaktadır.
ÖRGÜTSEL ADALET VE SOSYAL KAYTARMA
İLE İLGİLİ KURAMSAL ÇERÇEVE
Adalet kavramı, tarihin başlangıcından
günümüze kadar araştırmacıların, filozofların ve bilim
insanlarının odaklandığı bir konu olmuştur. Tarihin en eski
dönemlerine kadar geri gidildiğinde Aristo’dan 17. yüzyılda
Locke ve Hobbes’in araştırmalarına ve 19’uncu yüzyılda Mill’in
çalışmalarına kadar adalet kavramının normatif bir olgu olarak
ele alındığı görülmektedir. Tarihin başlangıcından beri söz konusu olan adalet, bir düşünürden diğerine göre farklılık gösteren
göreli bir kavramdır. Bunun sebeplerinden biri; bireysel yargıların
farklılık göstermesi, diğeri ise ideal olan adalete ulaşmaya
yönelik çabadır. Adalet; doğruluk, dürüstlük, eşitlik, hak, hak
yemezlik, hakkaniyet ölçülerine uyma, meşruluk, tarafsızlık,
insaniyet ve iyilik gibi kavramlarla eşdeğerlik ve benzerlikler
gösterir (Karaman, 2009: 5). Greenberg’e (1990) göre örgütsel
adalet, çalışanların örgüt içindeki adaleti algılamalarıdır. Örgütsel adalet, sosyal adalet kavramının örgütlere uyarlanmış halidir
(Eğilmezkol, 2011:8) ve adalet kavramı örgütlerde ödeme, ödül
sistemleri, özendirme vb. kaynakların dağıtımıyla ilgili olarak
günümüzde değer kazanmış olan bir kavramdır (Titrek, 2009:
552).
____________________________________________________________________________________________________________________
1
Doç. Dr. Ordu Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü, [email protected]
2
Doç. Dr. Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi, İİBF, Yönetim Bilişim Sistemleri Bölümü, [email protected]
51
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
Sosyal kaytarma; bireyin grupla birlikte çalışırken,
yalnız başına çalışırken daha az üretken olma eğilimini ifade
etmektedir (Harcum ve Badura, 1990: 629). Sosyal kaytarma;
bireyin tek başına çalışmasının aksine grup olarak çalışıldığında
oluşmakta ve bireyin grupta kendini saklama çabası üzerine kurulu olmaktadır.
azalması ve takımda çok çaba gösteren bireylerin çaba göstermeyen bireylerle eşit şartlarda değerlendirilmesi başarılı bireylerin çalışma azimlerini gölgede bırakmaktadır. Bu durumda da
örgütte yer alan takımlarda koordinasyon kaybı gözlenecektir.
Sosyal kaytarma, “Ringelmann Etkisi” olarak da bilinmektedir (Schermerhorn vd., 2008: 172; Witte, 1989: 147).
1920’lerin sonlarında Max Ringelmann, yapmış olduğu halat
çekme deneyinde aylaklık olarak bilinen kaytarma kavramını
ilk defa ifade etmiştir. Ringelmann yaptığı deneyde, grubun
verimliliğinin, bireylerin tek başlarınayken gösterdikleri verimliliklerden yola çıkılarak hesaplanan toplamdan daha düşük
olduğunu bulmuştur (Harkins ve Petty, 1982: 1214).
Örneklem
Araştırmanın evrenini iki devlet üniversitesinde akademik ve
idari kadroda çalışan 109 personel oluşturmaktadır. Katılımcıların
45 (%41.3)’i kadın, 64 (%58.7)’ü erkek, 46 (%42.2)’sı akademik, 63 (%57.8)’ü idari personeldir. Katılımcıların demografik
durumları Tablo1’de görülmektedir.
Ringelmann’ın deneyinde; kişiler tek başlarınayken halatı ortalama 63 kg’lık bir kuvvetle çekmektedirler. Aynı kişilerden
oluşan 3 kişilik bir grup halatı çektiğinde, ortalama kuvvet 53
kg olmaktadır. Grubun 8 kişi olması durumunda da grubun
ortalaması 31 kg’a düşmüştür. Ringelmann, grubun çabasının en
azından, grup üyelerinin tek başlarına bulunduklarında gösterdikleri çabaların toplamına eşit olacağını beklemekteydi. Fakat
araştırmanın sonuçları Ringelmann’ın beklentileri doğrultusunda
olmamıştır (Robbins ve Judge, 2011: 326). Steiner’a göre aradaki bu tutarsızlık, koordinasyon kaybından ve/veya bireysel çabalardaki azalmadan kaynaklanmaktadır (Harkins ve Petty, 1982:
1214). Latane vd. (1979: 823-826) tarafından yapılan deneyde
de erkek öğrencilerden ellerini çırparak mümkün olabildiği kadar ses çıkarmaları istenmiştir. Denekler yalnızken, iki, dört ve
altı kişilik gruplardayken ellerini çırparak ses çıkartmışlardır.
Sonuçta; deneklerin yalnız olarak çıkardıkları sesin iki, dört
ve altı kişilik gruplarda çıkardıkları sesten çok fazla olduğu
görülmüştür. Gruptaki kişi sayısı arttıkça, deneklerin her birinin
çıkardığı gürültü azalmıştır (Kağıtçıbaşı, 2008: 301).
Bireylerin, sosyal kaytarma davranışı sergileme nedenleri
aşağıdaki şekilde sıralanabilir (Hitt vd., 2009: 383-384; Moorhead ve Griffin, 2010: 235; McShane ve VonGlinow, 2010: 238;
Robbins ve Coulter, 2009: 255; Karau ve Williams, 1997: 156;
Earley, 1989: 565-566; Plaks ve Higgins, 2000: 962):
-
İnsanlar grup içinde çalışırken harcadıkları çabanın
gözden kaybolup gideceğini düşünebilirler.
-
Grup üyeleri, kendi bireysel çıktılarının tespit edilebilir
olduğunu düşünmeyebilirler.
-
Kişiler, gruptaki diğer kişilerin kaytarma davranışı
göstereceklerini düşünebilirler ve bu yüzden de kendi çabalarını
azaltarak eşitlik sağlayabilirler.
-
Grup
üyeleri,
üzerlerine
düşen
görevleri
yapmadıklarında oluşacak eksikliği grubun diğer üyelerinin
kapatacağını varsayabilirler.
-
Birçok kişinin bir görev üzerinde çalışması halinde,
bazı kişiler kendilerinin ve yapacakları katkıların gerekli ve
önemli olmadığını düşünebilirler.
-
Grup sadece tek bir çıktı üretiyorsa bireyler daha az
çaba gösterebilirler.
Sosyal kaytarmanın sonuçları arasında yer alan en önemli olgu,
genel olarak grup performansının düşmesi şeklindedir. Bununla
bağlantılı olarak takım üyelerinin kurdukları iletişim süreçlerinin sağlıksızlığı ve böylelikle ortaya çıkan güvensizlik olgusu
de söz konusu sonuçlar arasında sayılabilir. Motivasyonun
MATERYAL VE METOT
Tablo 1: Katılımcıların demografik durumları
Demografik faktörler
Cinsiyet
Yaş
Eğitim
Kadro
Çalışma
süresi
Frekans
Yüzde
Kadın
45
41,3
Erkek
64
58,7
18-25
5
4,6
26-30
21
19,3
31-35
36-40
41-50
51ve üstü
Lise
MYO
Lisans
Lisansüstü
İdari
Akademik
0-5
6-10
11-15
16-20
21 ve üstü
34
31
14
4
4
14
36
55
46
63
28
40
19
10
12
31,2
28,4
12,8
3,7
3,7
12,8
33,0
50,5
42,2
57,8
25,7
36,7
17,4
9,2
11,0
Veri Toplama Aracı
Veri toplama aracı olarak anket kullanılmıştır. Anket dört
bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde katılımcıların demografik niteliklerinin tespitine yönelik bilgileri edinmek
amacıyla hazırlanmış sorular yer alırken, ikinci bölümde Hoy
ve Tarter(2004)’ın on ifadeden oluşan ve Beşli Likert (1-Kesinlikle katılmıyorum. 5-Kesinlikle katılıyorum) ile değerlendirilen
örgütsel adalet ölçeği kullanılmıştır. Yüksek ortalama, örgütsel adalet algısının olumlu yönde olduğunu ifade etmektedir.
Üçüncü bölümde George (1992) tarafından oluşturulan anketin daha anlaşılabilir hale getirilmesiyle oluşturulan on dört
ifade içeren sosyal kaytarma davranışına yönelik sorular yer
almaktadır. Dördüncü bölümde ise siber kaytarma davranışlarını
değerlendirmek amacıyla Blanchard ve Henle(2008)’den alınan
yirmi iki maddelik ölçeğe iki madde daha eklenerek oluşturulan
ölçek kullanılmıştır. Sosyal ve siber kaytarma ölçekleri de beşli
Likert (1-Kesinlikle katılmıyorum. 5-Kesinlikle katılıyorum)
kullanılarak değerlendirilmiştir. Her iki ölçekte yüksek ortalamalar kaytarmanın yüksek olduğunu göstermektedir.
52
Örgütsel Adalet Ve Kaytarma Davranışları (51-54)
Analizler ve Bulgular
Çalışmada örgütsel adalet algısı ile sosyal kaytarma ve siber kaytarma arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığı araştırılmıştır. Bu
kapsamda öncelikle faktör ve güvenilirlik analizleri yapılmıştır.
Örgütsel adalet ölçeği için yapılan faktör analizi, tek aktörlü ve
toplam varyansın %61’ini açıklayan bir yapı göstermektedir.
Ölçeğin güvenilirliği,92 olarak bulunmuştur.
Yapmış olduğumuz analiz sonucunda sosyal kaytarma ölçeğinin
faktör yükleri düşük olan 4 maddesi çıkarıldıktan sonra, tek faktörlü, toplam varyansın %45’ini açıklayan ve 82 güvenilirliğe
sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Siber kaytarma ölçeği için
yaptığımız faktör analizinde de tek faktörlü, toplam varyansın
%59’unu açıklayan bir yapı ve ölçeğin güvenilirliği 97 olarak
elde edilmiştir.
Değişkenler arasındaki ilişkileri ortaya koymak amacıyla korelasyon ve regresyon analizleri yapılmıştır. Korelasyon analizi
sonuçları Tablo 2’de görülmektedir. Analiz sonuçları göstermektedir ki örgütsel adalet ile sosyal kaytarma(-.398 ve p<0.05) ve
siber kaytarma (-.188 ve p<0.01) davranışları arasında negatif
yönlü bir ilişki bulunmaktadır.
Tablo 2: Örgütsel adalet, sosyal kaytarma ve siber kaytarma
korelasyon analizi
Örgütsel
adalet
Sosyal
kaytarma
Örgütsel adalet
1
Sosyal kaytarma
-,398**
1
Siber kaytarma
-,188*
,397**
Siber kaytarma
1
** Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed).
* Correlation is significant at the 0.05 level (2-tailed).
Örgütsel adalet algısının sosyal kaytarma ve siber kaytarma üzerindeki etkisini görmek amacıyla regresyon analizi yapılmıştır.
Tablo 3’de örgütsel adalet ve sosyal kaytarma ilişkisine yönelik
analiz sonuçları görülmektedir. Analiz sonucu göstermektedir ki,
örgütsel adalet, sosyal kaytarma davranışını %15(AdjR2=.15)
seviyesinde açıklamaktadır.
Tablo 3:Örgütsel adalet ve sosyal kaytarma regresyon
analizi sonuçları
Model
(Constant)
Örgütsel
adalet
Unstandardized
Coefficients
B
Std.
Error
-5,177E-17
,088
-,398
,089
Standardized
Coefficients
Beta
-,398
a. Bağımlı değişken: sosyal kaytarma, p<0.00
53
t
Sig.
,000
1,000
-4,494
,000
Örgütsel adalet ve siber kaytarma arasındaki ilişkinin şiddetini
ölçmek için yapılan regresyon analizi sonuçları Tablo 4’te yer
almaktadır. Analiz sonuçlarını göre modelin açıklayıcılığı(AdjR2
=0.26) oldukça düşüktür. Bununla birlikte örgütsel adalet ve siber kaytarma arasında ters yönlü bir ilişki olduğu görülmektedir.
Tablo 4:Örgütsel adalet ve sosyal kaytarma regresyon analizi sonuçları
(Constant)
Model
(Constant)
Örgütsel
adalet
a.
Unstandardized
Coefficients
B
Std.
Error
-1,284E-17
,095
-,188
,095
Standardized
Coefficients
Beta
-,188
t
Sig.
,000
1,000
-1,984
,050
Bağımlı değişken: siber kaytarma, p<0.05
SONUÇ VE ÖNERİLER
Araştırma kapsamında; değerlendirilen çalışanların örgütsel
adalet algıları ile sosyal kaytarma ve siber kaytarma davranışları
arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığı araştırılmıştır.
Araştırmanın sonucunda, sosyal kaytarma davranışı ile çalışılan
kadro arasında istatistikî olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır.
Yine sosyal kaytarma davranışı ile cinsiyet arasında da anlamlı
bir ilişkiye rastlanmamıştır. Sosyal kaytarma davranışına eğitim
düzeyi açısından baktığımızda en çok kaytarma davranışının
ön lisans mezunlarında olduğu gözlenmiştir. Yine örgütsel adalet algısının sosyal kaytarma ve siber kaytarma üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla yapılan regresyon analizi sonucunda
örgütsel adalet algısının sosyal kaytarma davranışını önemli
oranda açıkladığı görülmektedir. İletişim ve internet teknolojisindeki hızlı gelişmelerle beraber artık çalışanların performans
kayıplarını takip etmek ve bunun için gerekli önlemleri almak ve
bununla birlikte örgütsel adalet algısını güçlendirmek profesyonel uygulamaların gereği olarak düşünülmektedir. Özellikle
de ekip çalışmalarının zorunlu olduğu örgütlerde bu takibi yapmak gerek yönetim gerekse yöneticiler açısından hayati önem
taşımaktadır. Söz konusu süreçte kullanılacak araçlar, sosyal
kaytarmayı meydana getiren unsurların içinde gizlenmektedir.
Kısaca özetlersek sosyal kaytarma, örgütlerde performans
kayıplarına, motivasyon kaybına ve verimlilikte azalmaya sebep olmaktadır. Özellikle grup çalışmalarının ön planda olduğu
örgütlerde, sosyal kaytarmanın irdelenmesi, önlemler alınması
ve konuya bilinçli bir şekilde yaklaşılması örgütün devamlılığı
açısından büyük önem teşkil etmektedir (Liden, 2004: 27).
Sosyal kaytarmanın etkilerini önlemek veya sınırlamak
amacıyla, bir takım lideri takımını hedeflere doğru yönlendirme
noktasında ve ekip üyelerinin çabalarını yönetmede aşağıda
sıralanan yöntemleri kullanabilir(Cox, vd. 2000: 75, Brooks,
Ammons 2004: 49).
•
Davranış kuralları geliştirmek,
•
Uygun grup boyutları oluşturmak,
•
Bireysel sorumluluklar vermek,
•
Grup sadakatini teşvik etmek,
•
Ekip sözleşmesi oluşturmak,
•
Tamamlayıcı ekip üyelerini belirlemek,
•
Görevleri tanımlamak,
•
İletişime önem vermek.
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 08 - 09 - 2014
KAYNAKLAR
Blanchard, A. &Henle, C. (2008). Correlates of Different Forms
of Cyberloafing: The Role of NormsandExternalLocus of Control. Computers in Human Behavior, 24(3), 1067–1084.
Cropanzano, R., and Randall, M. L. (1993). Injustice and work
behavior: A historical review. In Cropanzano, R. (ed.),Justice in
the Workplace: Approaching Fairness in Human Resource Management, Erlbaum, Hillsdale, NJ.
Earley, P. C. (1989). “SocialLoafingandCollectivism: A Comparison of the United StatesandthePeople’sRepublic of China”,
AdministrativeScienceQuarterly, 34, ss. 565-581.
Eğilmezkol, G. (2011). Çalışma Yaşamında Örgütsel Adalet ve
Örgütsel Bağlılık: Bir Kamu Bankasındaki Çalışanların Örgütsel
Adalet ve Örgütsel Bağlılık Algılamalarının Analizine Yönelik
Bir Çalışma, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
George, J., M. (1992). Extrinsicandintrinsicorigins of perceivedsocialloafing in organizations.Academy of Management Journal, 35(1), 191-202.
Greenberg, J. (1990). Organizationaljustice: Yesterday, today,
andtomorrow. Journal of Management, 16(2), 399-432.
Fifth Edition, McGraw-Hill International Edition, TheMcGrawHilCompanies, Inc., New York.
Nadiri H. ve Tanova C. (2010). An investigation of the role of
justice in turnover intentions, job satisfaction, and organizational
citizenship behavior in hospitality industry, International Journal
of Hospitality Management, 29 (1), ss. 33–41
Plaks, J. E. ve Higgins, E. T. (2000), “PragmaticUse of Stereotyping in Teamwork: SocialLoafingandCompensation as a Function of Inferred Partner-Situation Fit”, Journal of PersonalityandSocialPsychology, 79 (6), ss. 962-974.
Robbins, S. P. ve Judge, T. A. (2011), OrganizationalBehavior,
Fourteenth Edition, Global Edition, PearsonEducation, Inc.,
New Jersey
Robbins, S. P. ve Coulter, M. (2009), Management, Tenth Edition, Pearson International Edition, PearsonEducation, Inc.,
New Jersey.
Schermerhorn, Jr., J. R., Hunt, J. G., Osborn, R. N. (2008), OrganizationalBehavior, 10th Edition, John Wiley&Sons, Inc.,
USA.
Titrek, O. (2009). “Okul Türlerine Göre Okullardaki Örgütsel
Adalet Düzeyi”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, S. 6 (2),
s. 551-573
Witte, E. H. (1989), “Köhler Rediscovered: the anti-RingelmannEffect”, EuropeanJournal of SocialPsychology, 19, ss. 147-154.
Harcum, E. R. ve Badura, L. L. (1990), “SocialLoafing as Responseto an Appraisal of AppropriateEffort”, TheJournal of Psychology, 124 (6), ss. 629-637.
Harkins, S. G. ve Petty, R. E. (1982), “Effects of TaskDifficultyandTaskUniqueness on SocialLoafing”, Journal of PersonalityandSocialPsychology, 43 (6), ss. 1214-1229.
Hitt, M. A., Miller, C. C., Colella, A. (2009), OrganizationalBehavior: A Strategic Approach, Second Edition, John
Wiley&Sons, Inc., USA.
Hoy, W. K. &Tarter, C. J. (2004). Organizationaljustice in
schools: nojusticewithouttrust. InternationalJournal of Educational Management, 18, 250-259.
Johnson R.E., Selenta C., Lord R.G. (2006), When organizational justice and the self-concept meet: consequences for the
organization and its members, Organizational Behavior and Human Decision Processes, 99 (2), ss. 175–201
Kağıtçıbaşı, Ç. (2008), Günümüzde İnsan ve İnsanlar: Sosyal
Psikolojiye Giriş, 11. Basım, Evrim Yayınevi ve Bilgisayar San.
Tic. Ltd. Şti.,İstanbul.
Karau, S. J. ve Williams, K. D. (1997), TheEffects of GroupCohesiveness on SocialLoafingandSocial Compensation, Group
Dynamics: Theory, Research, andPractice, 1 (2), ss. 156-168.
Karaman, P. Örgütsel Adalet Algısı ile Tükenmişlik Arasındaki
İlişkinin İncelenmesine Yönelik Öğretmenler Üzerinde Bir
Uygulama (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul,
Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2009
Luo, Z. Qu, H. ve Marnburg, E.(2013). Justice perceptions and
drives of hotel employee social loafing behavior, International
journal of hospitality management, 33, ss. 456-464
Moorhead, G. ve Griffin, R. W. (2010), OrganizationalBehavior:
Managing People andOrganizations, Ninth Edition, International Edition, South-Western, Cengage Learning, China
McShane, S. L. ve VonGlinow, M. A. (2010), OrganizationalBehavior: Emerging Knowledge andPracticeforthe Real World,
54
Dergi Hakkında
ORDU ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
(OÜSBAD) /ISSN: 1309 - 9302
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü tarafından
yayınlanan Sosyal Bilimler Araştırmalar Dergisi yayın
hayatına 2010’da yılda iki sayı olarak başlamıştır. Dergi 2014
itibariyle Mart, Temmuz, Kasım olmak üzere yılda üç sayı
olarak yayınlanacaktır. Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi,
uluslararası hakemli ve çevrimiçi akademik bir dergidir.
Dergi; iktisat, işletme, maliye, sosyal politika, çalışma ilişkileri,
siyaset bilimi, kamu yönetimi, uluslararası ilişkiler, hukuk,
davranış bilimleri, tarih, sanat tarihi, arkeoloji, Türk dili ve
edebiyatı, eğitim bilimleri, tarih, coğrafya, iletişim bilimleri,
sosyoloji, felsefe, antropoloji, sanat ve tasarım, yabancı diller
ve edebiyatları, dil bilimalanlarında üretilen Türkçe ve İngilizce
çalışmaları ve araştırmaları yayınlayarak Türkiye’de bu alandaki
birikime katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
Dergiye;araştırma makaleleri, sosyal bilimler alanında farklı
disiplinlerde üretilen kitapların ve bilimsel etkinliklerin
değerlendirilmeleri, tartışma-derleme, çeviri ve kitap tanıtımıeleştirileri türünden metinler yazım kurallarına uygun olmak
koşuluyla gönderilebilir. Değerlendirilmek üzere dergiye
gönderilen çalışmalar konusuna göre alandan iki hakemin
değerlendirmesine sunulur. Kitap ve bilimsel etkinlikler ile ilgili yazılar hakem değerlendirme sürecine girmez. Gönderilen
makalelerde fotoğraf, grafik, tablo ve harita gibi görsel malzemeye yer verilmişse, bunların ayrı bir dosya olarak başvuru
CD’sine veya e-postaya eklenmesi gerekmektedir.
Yazıların Değerlendirilme Süreci
Dergiye gönderilen yazılar Yayın Kurulu tarafından biçim
ve içerik açısından ön değerlendirmeden geçirilir. Kurulun
onayladığı yazılar alanıyla ilgili iki hakemin değerlendirilmesine
sunulur. Hakem değerlendirmesinin sonucunda iki hakemden
de olumlu rapor alan yazılar yayımlanır. Hakem raporlarından
biri olumlu diğeri olumsuz ise, yazı üçüncü bir hakeme gönderilir. Üçüncü hakem tarafından da olumsuz görüş bildirilen yazı
yayınlanamaz. Hakemlere yazar adı gönderilmez ve hakemlerin
isimleri gizli tutulur.
Hakem değerlendirmesi sonucu, varsa istenilen değişiklik ve düzeltmeler ile birlikte yazarlara bildirilir. Düzeltme ve değişiklik
istenmesi durumunda yazarlar, yazı ile ilgili kararın kendilerine bildirilmesinden itibaren en geç 15 gün içerisinde yazıyı
yaptıkları düzeltmelere ilişkin raporlarıyla birlikte düzeltilmiş
olarak, düzenledikleri telif-devir sözleşmesi ile dergi iletişim
adresine gönderirler. Yazarlar hakemlerin eleştiri ve düzeltmelerinde katılmadıkları hususlar varsa gerekçeleriyle birlikte itiraz
etme hakkına sahiptirler. Düzeltmeler için yazara verilen sürenin
aşılması durumunda yazı bir sonraki sayı için değerlendirmeye
alınır. Yayınlanması kabul edilmeyen yazılar yazarlara iade
edilmez.
Dergi Politikası
Dergiye gönderilen yazıların başka hiçbir yerde yayınlanmamış
olması ya da yayın için değerlendirme aşamasında bulunmaması
gerekmektedir. Yayınlanan yazıların her türlü sorumluluğu
yazar(lar)ına aittir. Yayın için kabul edilen yazıların yayın
hakkı, yayınlanan yazıların da her türlü telif hakkı dergiye aittir. Dergide yayınlanan yazılardan kaynak gösterilmeden alıntı
55
yapılamaz. Dergide yayımlanmak üzere kabul edilen yazılar,
“Yayın Hakkı Telif Devri Sözleşmesi”nin yazarlar tarafından
imzalanması ile dergide yayınlanmaya hak kazanır.
Yazı Teslim Kuralları
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler
Araştırmaları Dergisine gönderilen yazılar, referans sistemi,
dipnot gösterme biçimi ve kaynakça düzenlenmesinde American
Psychological Association (APA) stilinde hazırlanmalıdır.
Başlık; İçerik ile uyumlu olmalı, yazıların ve özetlerin üzerinde,
sadece yazının başlığı bulunmalı, yazar adı yer almamalıdır.
Ayrı bir kapak sayfasında yazarlar, isimlerini, tam ve açık kurum adreslerini, telefon ve faks numaralarını ve elektronik posta
adreslerini bildirmelidirler. Bu bilgiler, hakemlere gönderilmeyecektir.
Öz; Gönderilen makalelerde 100 kelimeyi geçmeyen Türkçe
ve İngilizce Öz (Abstract), en fazla beş anahtar kelime (hem
İngilizce hem Türkçeleri) olmalıdır. Bir toplantıda tebliğ edilmiş
ancak yayımlanmamış olan bildirilerde toplantının adı, tarihi ve
yeri belirtilmelidir.
Ana metin; 10 punto ile 1.5 satır aralığında yazılıp, 6.000- 9.000
sözcük arasında olmalı ve Times New Roman yazı karakteri
kullanılmalıdır. Sayfa kenarlarında 3’er cm boşluk bırakılmalı
ve sayfalar numaralandırılmalıdır. Metin içinde vurgulanması
gereken kısımlar koyu (kalın) değil eğik harflerle (italik)
yazılmalıdır. Alıntılar tırnak içerisinde verilmeli, beş satırdan
az alıntılar satır arasında, beş satırdan uzun alıntılar ise satırın
sağından ve solundan 1.5 cm içeride blok halinde ve 1 satır
aralığıyla 1 punto küçük yazılmalıdır. Bölüm başlıkları; yazı,
giriş bölümüyle ikinci sayfadan başlamalı ve uygun bölümlere
ayrılmalıdır.
Notasyon ve Kısaltmalar; ilgili bilim alanının standart notasyon ve kısaltmaları olmalı veya metin içinde ilk geçtiği yerde
tanımlanmalıdır. Gerekli durumlarda, notasyon ve kısaltmalar
Giriş bölümünde veya bu bölümü izleyen ayrı bir bölüm içinde
verilebilir.
Şekiller ve Tablolar; tüm çizimler, haritalar, grafikler,
fotoğraflar vb. şekil olarak değerlendirilmelidir. Şekiller, ardışık
olarak numaralandırılmalıdır. Bunlara metin içinde “Şekil
1.” şeklinde atıfta bulunulmalıdır. Her bir şekil için uygun bir
başlık kullanılmalı ve başlık şeklin altına numarasıyla birlikte
yazılmalıdır. Tablolar ardışık olarak numaralandırılmalıdır.
Tablolara metin içinde numaralarıyla “Tablo 1.” şeklinde atıfta
bulunulmalıdır. Her bir tablo için uygun bir başlık kullanılmalı
ve bu başlık tablonun üzerine numarasıyla birlikte yazılmalıdır.
Metin İçinde Başka Eserlere Yapılan Atıflar;
• Yazar soyadı, yıl ve sayfa kullanılarak “(Yazar, 1999, s.113)”
şeklinde yapılmalıdır.
• İki yazarlı eserlerde iki yazarın soyadı “(Yazar ve Yazar, 2000,
s.120)” şeklinde kullanılmalıdır.
• Daha çok yazarlı eserler, yalnızca ilk yazarın soyadı verilerek “Yazar vd.” şeklinde ve yine benzer biçimde yıl ve sayfa
numarası yazılarak kullanılmalıdır.
• İlk yazarı aynı olan eserlerde sıralamayı belirlemek için
sırasıyla ikinci ve daha sonra gelen yazarların soyadları
kullanılmalıdır.
• Tüm yazarları aynı olan eserler yılına göre eskiden yeniye
doğru sıralanmalıdır.
• Tüm yazarları ve yılları aynı olan eserler ise yılın sonuna
eklenen küçük harfler kullanılarak “1999a” ve “1999b”
şeklinde birbirlerinden ayrılmalıdır.
• İlk yazarı ve yılı aynı olan üç ve daha fazla yazarlı eserler de
aynı şekilde ayrılmalıdır.
• Metnin tümü, ara başlıklar dâhil, son notlar (endnote) hariç,
iki satır aralıkla yazılır.
• Metinde paragraflar sola yaslı olarak başlatılır.
• Metin içinde kitap, dergi ve film, TV programı adları italik yazılır. Örneğin, Siyaset Meydanı programında (…).
Ayrıca yeni veya teknik bir terim metin içinde ilk geçtiği
anda italik yazılabilir, sonrasında italik yazılmaz. Örneğin,
1990’lardan sonra alımlama çalışmaları Türkiye’de de artış
göstermiştir. İngilizcede yaygın olan ifadeler ve kısaltmaları
italik yazmayınız. Örneğin, a priori, vis-a-vis vb… Metinde bir
ifadeyi daha çok vurgulamak amacıyla italik yapmayınız.
• Sayıların kullanımı: Cümlelere başlarken sayısal ifadeler
sözcük olarak verilir. Örneğin: Elli iki tezden yirmisi (…)
metin analizi üzerineydi, kalan 10 tanesi üretim süreçlerinin
ekonomi politiği ile ilgiliydi.
• Bir ifadeyi aniden kesintiye uğratacak bir bilgi veriliyorsa,
çift çizgi kullanılır. Örneğin: Bu iki katılımcı – biri ilk gruptan
diğeri ikinci gruptan seçilmişlerdi- ayrı ayrı test edildiler.
• Metinde dipnotlar, ilgili olduğu sayfada numaralandırılarak
verilir; metin sonuna konulmaz.
• Metinde sadece tek ek var ise Ek olarak italik
başlıklandırılabilir ve metinde böyle yer alabilir. Birden çok
ek var ise Ek A, Ek B biçiminde harflendirilerek sıralanabilir.
Metin sonunda yer alan bu eklere başlıkları verilmelidir. Ana
metinde etiketleri ile belirtilmelidir. Örneğin: Türkiye’de
yapılmış haber konusundaki doktora tezlerinin ve master tezlerinin konu dağılımına bakıldığında (Ek A ve Ek B), 1990’lardan
itibaren bunların çoğunun temsil, ideoloji ve söylem meselelerine odaklandığı görülmektedir.
Kaynakça
• Kaynakçada tüm yazarların soyadları ve diğer adlarının ilk
harfleri yer almalıdır. Kaynaklar aşağıdaki örneklere uygun
olarak yazılmalıdır.
• Kaynakçada aynı yazarın çok sayıda kaynağı varsa, kaynaklar eskiden yeni tarihe doğru sıralanarak yazılır. Aynı tarihli
kaynaklarda harf ile sıralama yapılır. Örneğin: 2000a, 2000b.
• Dergilerin varsa DOİ numaraları yazılır. Örneğin: Anderson,
A. K. (2005). Affective Influences on the Attentional Dynamics
Supporting Awareness. Journal of Experimental Psychology:
General, 154, 258–281. doi:10.1037/0096- 3445.134.2.258
Yoksa url numaraları yazılır. Örneğin Fe: Feminist eleştiri dergisi url’si. http://cins.ankara.edu.tr/cansun.html
• Klasik eserlerin (Marx, Freud gibi) özgün tarihleri biliniyorsa
kaynağın sonunda şu şekilde verilir: (Özgün eser 1846 tarihlidir)
• Aynı soyadlı yazarlardan, yayını daha eski tarihli olsa bile
adının ilk harfi alfabetik olarak önce gelen kaynakçada önce
belirtilir. Örneğin: Köker, E. (1998). Politikanın İletişimi
İletişimin Politikası, Ankara: Vadi. Köker, L. (2007). Hukuk
Reformları Sürecinde Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu. İnsan
Hakları Haberciliği, (der.) Sevda Alankuş, İstanbul: IPS Vakfı.
• Kitap ve raporların kaynakçada gösteriminde önce
yayınlandığı yer ve sonra kitabevi, yayınevi adı, ‘kitabevi’,
‘yayınevi’, ‘yay.’ vb. ekler belirtilmeksizin verilir. Örneğin:
Ankara: İmge
London, UK:Routledge
İstanbul: Konrad Adenauer Vakfı.
Tek yazarlı kitap
Balı, S. (2012). Egzotik Opsiyonlar-İşleyiş ve FiyatlamaMATLAB®Kodları ile.İstanbul: Çatı Kitapları.
Philip Kolker, R. (1999). Yalnızlık Sineması- Penn, Kubrick,
Coppola, Scorsese, Spielberg, Altman. Ertan Yılmaz (Çev.).
Ankara: Öteki.
Çok yazarlı kitap
Güneri Fırlar, B. ve Yeygel Çakır, S. (2004). Sanal Ortamda
Bütünleşik Pazarlama İletişimi. İzmir: Ege Üniversitesi Basım
Evi.
Atabek, N. ve Dağtaş, E. (1998).Kamuoyu ve İletişim.
Eskişehir: Anadolu Üni. Yay.
Editörlü kitap
Ata, B. (Ed.) (2008). Bilim, Teknoloji ve Sosyal Değişme.
Pegem Akademi Yayıncılık:Ankara.
Editörlü kitapta bölüm
Uluç, G., Yılmaz, M. ve Işıkdağ, Ü. (2009). Blogs and Forums
in a Presidential Election Process in Turkey. Fiordo, R. ve
Dumova, T. (Ed.). Handbook of Research on Social Interaction
Technologies and Collaboration Software: Concepts and Trends
içinde (ss. 372-382). Hershey-New York: IGI Global Publications.
Sadece elektronik basılı kitap
O’Keefe, E. (n.d.). Egoism & thecnsts in Western values.
Erişim http://www.onlineoriginals.com/showitem.asplitem I
135
Kitabın elektronik versiyonu
Freud, S. (1953). The method of interpreting dreams: An
analysis of a specimendream. J. Strachey (Ed. & Trans.),
The standart edition of the complete psychological works of
Sigmund Freud (Vol. 4, pp. 96-121).http://books.google.com/
books (Özgün eser 1900 tarihlidir)
Shotton, M. A (1989). Computer addiction? A study of computer dependency [DX
Reader version]. Retrieved from http://www.ebookstore.tandf.
co.uk/html/index.asp
Schiraldi, G. R. (2001). The post-traumaticstressdisordersourcebook: A guide
To healing, recovery, and growth [Adobe Digital Editions version].doi: 1 0.1036/0071393722
Elektronik adresten yararlanılan kaynak
kaynağın erişilebileceği URL verilir.
URL: http://www.bianet.org/bianet/toplum/119375-avatar-insozde-solculugu-uzerine.
Elektronik makaleler
Varsa digital object identifier (DOI) numarası belirtilmelidir.
Von Ledebur, S. C. (2007). Optimizing knowledge transfer by
new employees in
companies. Knowledge Management Research & Practice.
Advance online
publication. doi: 1 0.1 057/palgrave.kmrp.8500141.
Elektronik gazete makaleleri
Çetin, Ö. (2010, 21 Ocak). Televizyon alışkanlıklarımız IPTV
ile değişecek. www.hurriyet.com.tr.
Kitaptan çevrilmiş bölüm
Kaynakça:
Weber, M. (1958). The Protestan Ethic and The Spirit of Capitalism. T. Parsons (Çev.). New York: Charles Scribner’s Son.
(İlk baskı. 1904-1905).
Metin İçindeyse: (Weber, 1904-1905/1958)
56
Rapor ve teknik makaleler
Gencel Bek, M. (1998). Mediscape Turkey 2000 (Report No.
2). Ankara: BAYAUM.
Dergiden tek yazarlı makale
Öksüz, O. (2007). Kamuoyu Oluşum Sürecinde Basın-Siyaset
Etkileşiminin Etik Açıdan Değerlendirilmesi: “Kıbrıs Müzakerelerinin Hürriyet Gazetesi’nde Sunumu”. Selçuk İletişim
Dergisi, 5(1), 66-81.
Dergiden çok yazarlı makale
Yımaz, M.,Işıkdağ Ü., (2011). Reflections on the 2008 U.S.
Presidential Election in the Turkish Blogosphere. International
Journal of Interactive Communication Systems and Technologies, 1 (2), 68-71.
Elektronik dergiden makale
Conway, P. (2003). Truth and reconciliation: The road not taken
in
Nambia. Online Journal of Peace and Conflict Resolution, 5
(1).
(varsa doi numarası, yoksa URL verilir. Örneğin; URL: http://
www.trinstitute.org/ojpcr/5_1conway.htm
Kaynağa ait sayfanın adresi (URL) ya da varsa sadece doi
numarası yeterlidir.
Yazarı belli olmayan editör yazısı
Editorial: “What is a disaster” and why does this question matter? [Editorial].
(2006). Journal of Contingencies and Crisis Management, 14,
1-2.
Yazarı belli olmayan gazete ve dergi yazıları için
The United States and the Americas: One History in Two
Halves. (2003, 13 Aralık). Economist, 36.
Strong after chocks continues in California. (2003, 26 Aralık).
New York Times [Ulusal Baskı.]. s.23.
Metin İçindeyse: (United States and the Americas, 2003)
(Strongaftershock, 2003)
Tanıtım yazıları
Orr, H. A. (2003, 14 Ağustos). What’s not in yourgenes? [Review of the book Nature via nurture: Genes, experience, and
what makes us human]. New York Review of Books, 50, 38-40.
Basılmamış tezler, posterler, bildiriler
YÖK Tez Merkezi’nden indirilmiş ise URL adresi de künye
bilgileri sonuna verilir.
Sarı, E. (2008). Kültür Kimlik ve Politika: Mardin’de
Kültürlerarasılık. (Yayımlanmamış doktora tezi). Ankara Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Ansiklopediler
Balkans: History. (1987). Encyclopaedia Britannica içinde (15.
Baskı. Cilt. 14, s. 570-588). Chicago: Encyclopaedia Britannica.
Metin İçindeyse: (Balkans: History, 1987).
Sözlükler
Gerrymander. (2003). Merriam-Webster’s collegiate dictionary
(11.Baskı). Springfield, MA: Merriam-Webster’s.
Metin İçindeyse: (Gerrymander, 2003).
Görüşme
Arroyo, Gloria Macapagal. (2003). A time for Prayer. Michael Schuman ile söyleşi. Time. 28 Temmuz 2003. Erişim
Tarihi 13 Ocak 2004, http://www.times.com/time/nation/article/0,8599,471205,00.html
Televizyon programı
Kaynakça gösterimi: Long, T. (Yazar), ve Moore, S. D. (Yönetmen). (2002). Bart vs. Lisa vs. 3. Sınıf [Televizyon Dizisi]. B.
Oakley ve J. Weinstein (Yapımcı), Simpsonlar içinde. Bölüm:
1403 F55079. Fox.
57
Metin İçinde gösterimi: (Simpsonlar, 2002)
Film
Huston, J. (Yönetmen/Senaryo Yazarı). (1941). Malta Şahini
[Film]. U.S.: Warner.
Metin İçindeyse: (Malta Şahini, 1941)
Fotoğraf
Adams, Ansel. (1927). Monolith, the face of Half Dome, Yosemite National Park [Fotoğraf]. Art Institute, Chicago.
Metin İçindeyse: (Adams, 1927)
Yazıların Gönderilmesi
Belirtilen ilkelere uygun olarak hazırlanmış yazılar, internet
üzerinden derginin web sayfasındaki makale gönderme sistemi
kullanılarak elektronik ortama yüklenmelidir.
ORDU ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
Cumhuriyet Yerleşkesi, Cumhuriyet Mah. P.K: 52200 Eğitim Fak.
Kat:1 Sosyal Bilimler Enstitüsü Merkez/ORDU/TÜRKİYE
Tel : 0452 234 50 10 / 1016 - Müdüriyet Özel Kalem 1776
Faks
: (0452) 226 52 31
Mail
: [email protected]
Web
: sbe.odu.edu.tr