DERGİ - tursab.org.tr

TÜRSAB
DERGİ
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği Association of Turkish Travel Agencies MART 2014 MARCH 345
ÇANAKKALE ZAFERİ’NİN
99. YILDÖNÜMÜ
99th AnnIversary of
Çanakkale VIctory
MARMARİS
Armutalan Kültür Merkezi Açıldı
Armutalan Cultural Center WAS OPENED
GARİBALDİ
İstanbul’a Yeni Bir Kütür Mabedi
A NEW CULTURAL TEMPLE IN İSTANBUL
SULTANHANI
Bozkırın En Güzel Kervansarayı
The most beautIful caravanseraI of
the steppes
BENİN
Afrika’nın En Küçük Ülkelerinden
ONE OF THE Smallest CountRIES In AfrIca
İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZELERİ KOLEKSİYONUNDAN
ÇİNİ MİHRAP
Erken Osmanlı Dönemi
çini sanatına hâkim olan
renkli sır tekniği ile yapılmış,
1432 tarihli Karamanoğlu
İbrahim Bey İmareti’ne ait
çini mihrap. Bitkisel ve
geometrik bezemeli
çini levhalardan oluşan mihrabın
kitabe panosunda, nesih hatla
Bakara Sûresi’nin
255. (Ayet-el Kürsî) ayeti,
kûfî hatla da 256. ve 257.
ayetleri yazılıdır.
Ana Sponsor
İstanbul Arkeoloji Müzeleri
TÜRSAB’ın desteğiyle yenileniyor
İstanbul Arkeoloji Müzeleri
Osman Hamdi Bey Yokuşu Sultanahmet İstanbul • Tel: 212 520 77 40 - 41 • www.istanbularkeoloji.gov.tr
HALL : 25
STAND : 137
Sayı 345
Mart 2014
Issue 345
2014 March
TÜRSAB
TÜRK‹YE SEYAHAT ACENTALARI B‹RL‹⁄‹
‹çindekiler
Contents
taraf›ndan ayl›k olarak yay›nlan›r
Published monthly by
ASSOCIATION OF TURKISH TRAVEL AGENCIES
Evliya Çelebi
Garibaldi Evi
Evliya Çelebi
Garibaldi House
ISSN 1300-3364
Yerel Süreli Yay›n
Local Periodical
6
Dünyayı Değiştiren Çanakkale Savaşları
Çanakkale Battle That Changed The World
TÜRSAB ad›na Sahibi
Owner on behalf of TÜRSAB
Başaran ULUSOY
12
Marmaris Armutalan Kültür Merkezi Açıldı
Marmaris Armutalan Cultural Center Opened
Sorumlu Yaz› ‹şleri Müdürü
Managing Editor
Feyyaz YALÇIN
TÜRSAB ad›na Yay›n Koordinatörü
Publication Coordinator on behalf of TÜRSAB
Arzu ÇENG‹L
18
Garibaldi Evi
Garibaldi House
Yayın Kurulu
Editorial Board
Başaran ULUSOY, Arzu ÇENGİL,
Hümeyra ÖZALP KONYAR,
Ayşim ALPMAN, Özgür AÇIKBAŞ,
Aylin ŞEN, Elif TÜRKÖLMEZ, Zafer AVŞAR,
Gökçe KÖSEOĞLU, Gülce ERHAN
BALTAOĞLU
24
Aksaray Sultanhanı
Aksaray Sultanhanı
30
Anadolu Lezzetleri (Çorum)
Tastes of Anatolia (Çorum)
34
Benin
Benin
40
Şeylerin Tarihi
History of Things
Çanakkale Zaferi
Marmaris Armutalan Kültür Merkezi
Çanakkale Victory
Marmaris Armutalan Cultural Center
Haber ve Görsel Koordinasyon
News and Visual Coordination
Özgür AÇIKBAŞ
44
Evliya Çelebi
Evliya Çelebi
48
Not defteri
Notebook
50
Osmanlı Saray Mücevheri
Ottoman Palace Jewelry
Grafik Uygulama
Graphical Implementation
Semih BÜYÜKKURT
Osmanlı Saray Mücevheri
Erdoba Elegance Otel
Ottoman Palace Jewelry
Erdoba Elegance Hotel
54
Erdoba Elegance Hotel
Convention Center
Baskı
Printing
Müka Matbaa
Bask› Tarihi
Print Date
Mart/March 2014
TÜRSAB
Tel: (0.212) 259 84 04
Faks: (0.212) 259 06 56
Esentepe Mah. Villa Cad. No: 7
Şişli-İstanbul/Türkiye
www.tursab.org.tr
e-mail:[email protected]
56
BYK Seçimleri
BYK Elections
58
TÜRSAB Haberler
TÜRSAB News
60
EXPO Haberler
EXPO News
62
THY Haberler
THY News
Görsel ve Editoryal Yönetim
Visual and Editorial Management
Hümeyra ÖZALP KONYAR
Aksaray Sultanhanı
Benin
Aksaray Sultanhanı
Benin
TÜRSAB DERG‹, Bas›n Konseyi üyesi olup, Bas›n
Meslek ‹lkeleri’ne uymaya söz vermiştir. TÜRSAB
DERG‹’de yay›nlanan yaz› ve fotoğraflardan kaynak
gösterilmeden al›nt› yap›lamaz.
TÜRSAB MAGAZINE is a member of the Turkish Press
Council and has resolved to abide by the Press Code of
Ethics. None of the articles and photographs published
in the TÜRSAB MAGAZINE maybe quoted without
mentioning of resource.
Başaran Ulusoy
TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkan›
The President of TÜRSAB
İNTERNET VE ACENTALAR
Hepinizin bildiği gibi 1618 sayılı yasanın yürürlüğe girmesi ile seyahat acentalığı faaliyetinde
bulunabilmek için TÜRSAB’a üyelik zorunlu kılındı. TÜRSAB da 28 Eylül 1972 tarihinde yürürlüğe
giren bu kanun ile kurulup, seyahat acentalarının
kuruluş işlemlerinden itibaren tüm işlemlerinde
yetkili kurum olarak faaliyet göstermeye başladı.
Yıllardır, meslek büyüklerim başta olmak üzere,
turizm sektörüne emek veren bizler de bu bayrağı layıkıyla taşımak için çok çalıştık.
2013 Yılı Temmuz ayında TÜRSAB bünyesinde
kurulan Kaçak Faaliyetleri Takip Departmanı ise
bu tarihten günümüze kadar internet üzerinde
6700’e yakın web sayfasının incelemesini tamamladı. İncelemeler sonrasında 353 kaçak faaliyet
yapan site hakkında işlem başlatıldı. Tespit edilen
kaçak faaliyetlerle ilgili ilk etapta bu faaliyetleri
yürütenlere Seyahat Acentası belgesi almaları
yönünde uyarı yapılırken bunu kabul etmeyenler
hakkında sitenin kapatılması yönünde hukuki
işlem başlatıldı.
Bizler TÜRSAB olarak, 70’li yıllardan günümüze
bu bayrağı hakettiği yere taşımak için çok çalıştık,
çalışmaya da devam ediyoruz. Bizler, belge sahibi
tüm acentaların açtıkları web sayfalarında belge
adını, belge numarasını ve TÜRSAB logosunu
kullanmalarını önemle rica ediyoruz.
Çünkü TÜRSAB olarak, öncelikli ilkemiz ülkemize
hizmet etmek, en önemli görevimizse insanımıza
güven veren bir hizmet anlayışıyla çalışmak.
INTERNET AND AGENCIES
As you all know, all travel agencies must be a
member of TÜRSAB according to law no 1618.
Founded based on this law of 28 September 1972,
TÜRSAB started to work as an certificated institution for all agency transactions starting from their
establishment stage. We - and in particular our
senior colleagues and others who make sacrifices
for the tourism sector - have tried to work diligently to be able to duly carry this flag. The Illegal Activities Monitoring Department, established within
the scope of TÜRSAB in July 2013, completed the
scrutinizing of about 6700 web pages on the net.
Following these examinations, prosecution cases
were brought against 353 illegal sites. At the first
stage, those agencies involved in illegal activities
without a certificate were warned about getting
a Travel Agency Certificate. Then, they were informed about legal action against those not obeying the rules. We, as TÜRSAB, from the 1970s to
the present day, have worked to carry this flag to
the place it deserves and our work is still ongoing.
We are strongly urging all certificated agencies to
use their certificate name, number and TÜRSAB
logo on their web pages.
Because, as TÜRSAB, our priority is to serve our
country, and our most important assignment is to
work with an approach which gives confidence to
our people.
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 3
akut.org.tr
twitter.com/AKUT_Dernegi
facebook.com/AKUT
AKUT yaz 2930’a gönder, 5TL bağış yap, bir hayat da sen kurtar!
18 Mart Şehitleri Anma Günü ve
Çanakkale Zaferi’nin 99. Yıldönümü
Kutlu Olsun!
DÜNYAYI DEĞİŞTİREN ÇANAKKALE SAVAŞLARI
ÇANAKKALE (DARDANELLES)
BATTLE THAT CHANGED THE WORLD
Have a happy 99th Anniversary of 18 March
Çanakkale Victory and Martyrs’ Day!
Rasim
Konyar
ısının
apar; baz ın
y
i
in
ih
r
nyan
lum ta
“Her top , öbürlerini ve dü
rih
yaptığı ta er”
ylı
tkil
İlber Orta
.
r
D
gidişini e
f.
o
r
P
6
TÜRSAB DERGİ | MART 2014
ry, but
kes histo others
a
m
y
it
n
ects
mmu
“Every co at some make aff
th
y
r
the histo rse of the world”
ylı
ou
İlber Orta
c
e
th
and
Prof. Dr.
Tarihçi İlber Ortaylı, Çanakkale Savaşları ve 18
Mart Zaferi için “Her toplum tarihini yapar;
bazısının yaptığı tarih, öbürlerini ve dünyanın
gidişini etkiler” diyor. Gerçekten de Çanakkale
Boğazı’nda 1914 Kasım’ından 18 Mart 1915’e
kadar süren ve zaferle biten bir dizi deniz
savaşıyla, gene 1915 Nisan’ından 1916 başlarına
kadar Gelibolu Yarımadası’nda yapılan kara
savaşları, dünyanın tarih ve coğrafyasını da
farklılaştırmıştı. Osmanlı ordularının Balkan
Savaşları’nda zedelenen prestijini de güçlendiren
bu zaferin etkisi Rusya’ya da uzanıyor. Boğazları
ele geçiremeyen Batılı devletler, Doğulu
müttefikleri Rusya’ya ulaşamayınca, Çarlık
Rusyası çökerken, 1917 devrimi yükselmiş.
Balkanlarda bu zafer Romanya, Yunanistan ve
İtalya’nın bir süre savaş dışında kalmalarını
sağlayıp, Arap ayaklanmalarını da bir yıl kadar
geciktirmişti. Birleşik Filo’nun Boğaz’da uğradığı
yenilgi, İngiltere ve Fransa’nın da prestijini
sarsmış; İngilizlerin, denizlerdeki tartışılmaz
üstünlüğü algısını ortadan kaldırmış ve bu da
onların sömürgelerinde bağımsızlık ve özgürlük
akımlarının doğuşuna yol açmıştı. Burada kimin
için dövüştüklerini sorgulayan Anzakların ülkesi
Avustralya ve Yeni Zelanda gibi...
Historian İlber Ortaylı says about the Çanakkale
Battle and 18 March Victory “Every community
makes its own history, but the history that some
make affects others and the course of the world.”
Indeed, a series of sea battles which lasted
from November 1914 to 18 March 1915 at the
Dardanelles Straits and came to an end with a
victory, and the land battles fought from April 1915
to early 1916 in the Gelibolu (Gallipoli) Peninsula
changed the history and geography of the world.
The impact of this battle, which restored the
Ottoman armies’ prestige lost in the Balkan Wars,
extends to Russia. Since Western Countries did not
seize the straits and their Eastern allies could not
reach Russia, Tsarist Russia collapsed in the 1917
Revolution. This victory won in the Balkans ensured
that Romania, Greece and Italy stayed out of the
war for a while, and delayed the Arab revolts one
year more. The allied fleet’s defeat at the Straits
shook England and France’s prestige by destroying
the perception of British’s undisputed dominance of
the seas. Thus it led to risings, independence and
freedom in their colonies. Just like in Australia and
New Zealand: the Anzac countries who questioned
why they fought here…
18 Mart’ın tarihimizdeki yeri
18 Mart 1915’den önce, Çanakkale’ye gelen
düşman donanmaları, güçlü bir direnişle
karşılaşacaklarını hiç düşünmüyor, dönemin en
modern savaş gemileri ve zırhlılarıyla tabyalardaki
Türk ordusunu top atışlarıyla bertaraf ederek,
iki gün içinde İstanbul’a ulaşmayı planlıyorlardı.
Nusret mayın gemisinin denize döşediği Rus
mayınları sayesinde Çanakkale’de çok kritik
bir gidiş, başarıyla sonuçlandı. Nusret’i diğer
orduların gemilerinden üstün yapan, “ölümüne”
bir cesaret, teknik, askeri disiplin ve özveriydi.
Nitekim, denizden geçemeyeceklerini anlayınca
kara savaşlarını başlatan düşman orduları karada
da durdurulmuş, “Çanakkale geçilmez” sözü böyle
ortaya çıkmıştı. Askeri, sivili, köylüsü, öğrencisi,
Türk halkı şehit düşmüş, fakat Çanakkale, direnişin
sembolü olmuştu. 18 Mart akşamı İstanbul ve
zafer haberinin ulaştığı bütün Türk şehirlerinde,
kasabalarında ve köylerinde evler bayraklarla
süslenmiş, aydınlatılmış ve şenlik yapılmıştı...
Historical Place of March 18
Our enemies’ armadas coming to the Dardanelles
never expected to find a powerful resistance and
planned to reach İstanbul within 2 days after
annihilating the Turkish Army with their cutting
edge battleships and cannons. However if it was not
for the Russian mines that the mine planting vessel
named Nusret planted under the sea, the course of
the war could have been very different. What made
Nusret superior to other nations’ ships was “a deadly
courage”, technique, military discipline and sacrifice.
Eventually, the enemy armies, who attacked on
land after realizing that they would not sail through
the straits, were stopped on land too, and thus the
phrase “They shall not pass at Çanakkale “ was
born. Çanakkale become a resistance symbol despite
the deaths of many soldiers, civilians, villagers,
students; that is, the Turkish nation was martyred.
On the evening of March 18, houses were decorated
with flags, illuminated with lanterns and processions
were held in İstanbul and other Turkish cities as
news of the victory spread...
“Çanakkale: Yeni Türkiye’nin önsözü”
TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy,
her yıl olduğu gibi geçen sene de 18 Mart
Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi’nin 98.
Yıldönümü vesilesiyle verdiği mesajı, “Çanakkale
Savaşları; bu dünyada eşi benzeri olmayan, her
yıl onlarca insanın atalarını saygıyla andığı tek
savaştır. Çanakkale, yeni Türkiye’nin önsözüdür”
diyerek bitirmişti. Gerçekten de Türkiye’nin
aydınlık yarınlara taşınması mücadelesinin kanla,
özveriyle, vatan aşkıyla yazılan “önsöz”ü olan
“Çanakkale: Preface of New Turkey”
Last year, as every year, TÜRSAB President Başaran
Ulusoy finished the message he gave on the occasion
of the 98th anniversary of the Çanakkale victory by
saying “The Dardanelles Battle is the only one for
which many people commemorate their ancestors
with a deep respect. Çanakkale is the preface of new
Turkey.” Indeed Çanakkale was a preface written
in blood, sacrifices and the love for home in the
struggle to carry Turkey to a better tomorrow. The
Gallipoli Peninsula National Historical Park - which
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 7
Çanakkale, ve savaşın bütün izleri
ile anıtlarını barındıran Gelibolu
Yarımadası Tarihi Milli Parkı her
yıl binlerce ziyaretçiyi kendine
çekmeye devam ediyor.
ANZAKLAR VE ÇANAKKALE
Çanakkale sadece ulusal tarihimizin değil, aynı zamanda dünya
tarihinin de anlamlı değer ve izlerini barındırıyor. Yeni Zelanda ve
Avustralya’dan gelip Çanakkale’de yenik düşmelerine rağmen bu
tarihi olayı unutmayan Anzaklar, onların çocukları ve torunları da
her yıl 25 Nisan’da; Gelibolu’da şafak vakti buluşup, kutsal kabul
ettikleri bu toprakları ziyaret ediyor, geçmişlerini ve şehitlerini
anıyor. “Anzak”, “Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu”;
“Australian and New Zealand Army Corps” sözcüklerinin baş
harflerinden oluşan, zaman içinde sadece o kolorduyu değil,
ulus için savaşı ve ölümü göze almayı da simgeleyen bir sözcük
olmuş. Kimileri de bunu gurur verici bir ortak soyadı gibi taşıyor.
Avustralya hükümetine
bağlı “AnzacSite.
Gov.au” resmi web
sitesi de Çanakkale
Savaşları, Çanakkale
Anıtı, Gelibolu, Anzak
Koyu ve Türk Anıtları
için özel olarak Türkçe
dilinde sayfalar içeriyor.
Turizm acentaları için
de çok ilginç bilgiler var!
ANZACS AND ÇANAKKALE
Çanakkale bears not only the meaningful values and marks of our national
history but also of world history. Anzacs from Australia, New Zealand have
not forgotten this historical event, even though they were defeated, and their
children, and grandchildren still visit. Every year on April 25 they come to
these sacred soils to commemorate their martyrs and their history, coming
together at dawn in Gallipoli. The word “Anzac” comes from the initials
“Australia and New Zealand Army Corps”. It not only defines the army
forces but
has, over time, become a symbol of dying for war
and for
the nation. Some people bear these letters just like
a proud surname.
The official Australian
Government web site “Anzacsite.
gov.au” includes Turkish pages
for the Dardanelles Battle, the
Dardanelles Monument, Gallipoli,
Anzac Bay and Turkish Monuments.
There is also very interesting
information for tourism agencies!
Anzak Şehitliği (üstte), Helles
Memorial (ortada) ve Anzak askerini
taşıyan Mehmetçik Heykeli (solda).
Anzac Martyrdom (above), Helles
Memorial (middle) Mehmetçik Statue,
which depicts an Anzac soldier
being carried by a Turkish Soldier
(Mehmetçik) (left).
8
TÜRSAB DERGİ | MART 2014
18 Mart Şehitleri Anıtı’nın
hikayesi
Yapımına 1952 yılında karar verilen
ve temeli 17 Nisan 1954 tarihinde
atılan Çanakkale Anıtı, 21 Ağustos
1960 tarihinde resmi olarak ziyarete
açılmıştı. O tarihten bu yana yarım
asırdan fazla zaman geçti ama daha
Gazi Mustafa Kemal Çanakkale Savaşı cephesinde (en üstte), Çanakkale Boğazı ve savaşa
gönderme yapan ünlü yazı (üstte) ve Hamidiye Tabyaları (altta).
Gazi (Veteran) Mustafa Kemal at the front in the Dardanelles battle (the top), Çanakkale Straits and
the famous inscription referring to the war (above) and Hamidiye Redoubts (below).
öncesi de var... Anıtın fikir babası, Atatürk’ün silah arkadaşı ve ilk askeri pilotu Emin
Nihat Sözeri. Gerekli fonu bir araya getirebilmek için onlarca yıl mücadele veren Sözeri,
sonunda 253 bin şehidin anısına, bu anıtı milletimize armağan etmişti.
1944 yılında bir proje yarışması açılmış, yarışmayı mimar Feridun Kip, Doğan Erginbaş,
İsmail Utkular ve mühendis Ertuğrul Barla’nın projelendirdiği eser kazanmıştı.
Anıtın finansal nedenlerden dolayı yapımı birkaç defa durdurulmuş, 15 Mart 1958’de
sadece gövdesi tamamlanabilen anıt için Milliyet gazetesi ülke çapında bağış kampanyası
başlatmıştı. Morto Limanı ile Çanakkale Boğazı girişi arasında bulunan Anıt’ın altında
Savaş Eserleri Müzesi, yanında Mehmetçik Anıtı ve Türk Şehitliği bulunuyor. 25x25 m bir
kaidede yer alan, 42 m uzunluğundaki 4 ayak üzerinde yükselen Anıt, 625 metrekarelik
bir alanı kapsıyor.
bears every mark of the battle and contains monuments - continues to attract
thousands of visitors every year.
The Story of the March 18 Martyrs
Çanakkale Monument, whose construction was decided in 1952 and whose
foundation was laid on 17 April 1954, was officially opened to visitors on 21
August 1960. More than half century has passed since that time.
The mastermind of the monument was Emin Nihat Sözeri, a brother in arms of
Atatürk and the first air force pilot. After struggling to raise the necessary funds
for many years, Mr. Sözeri presented this monument to our people in the memory
of our 253,000 beloved martyrs.
A work which was planned jointly by architects Feridun Kip, Doğan Erginbaş,
İsmail Utkular and the engineer Ertuğrul Barla won the competition held in 1944.
Construction of this monument would be stopped for a few times for economic
reasons, so Milliyet Newspaper started a nationwide fund-raising campaign on 15
March 1958 to complete the monument.
You can see Savaş Eserleri Müzesi (War Works Museum) below the Monument
situated between Morto Harbor and the entrance of Çanakkale Straits, and
Mehmetçik Anıtı ve Türk Şehitliği (Mehmetçik Monument and Turkish Martyrdom)
nearby. Situated on a 25x25 pedestal and resting on 4 42-metre columns, the
Monument covers of an area of 625 square meters.
NUSRET MAYIN GEMİSİ ŞİMDİ NEREDE?
2011 yılında İstanbul Tersanesi Komutanlığı’nda inşa edilen Nusret Mayın
Gemisi’nin bire bir ölçülerindeki “tıpkı yapımı” bugün Çanakkale Deniz Müzesi
Komutanlığı’nda sergileniyor.
Asıl adı Nusrat olan geminin kendisi ise 1962’de satışa çıkarılmış, Kaptan Nusret
adıyla kuru yük gemisi olarak hizmet vermiş. 1990 yılında Mersin açıklarında
alabora olan gemi, 1999’da bir grup gönüllü tarafından su yüzüne çıkarılmış.
2003 yılında Tarsus Belediyesi tarafından, Çanakkale Savaşları ile ilgili heykellerin
de yer aldığı bir çevre düzenlemesi ile anıt haline getirilmiş. Bir de son derece
ayrıntılı web sitesi yapılmış: nusratmayingemisi.com
WHERE IS THE NUSRET MINEPLANTER NOW?
“The exact simulation” of the
Nusret Mine planter on a one to
one scale, which was constructed
at the İstanbul Naval Shipyard
in 2011, is now on display at
Çanakkale Naval Museum. The
original ship, whose real name
is Nusrat, was on sale in 1962
after serving as a dry cargo
vessel. After she capsized off
Mersin in 1990, the original ship
was brought to the surface by a
group of volunteers in 1999. In
2003, she was represented in a
monument by Tarsus Municipality
which includes statues depicting
the Dardanelles Battle. Also a
very detailed web page is online:
nusratmayingemisi.com
Kanlısırt Siperleri (üstte). Kanlısırt Trenches (above).
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 9
GELİBOLU YARIMADASI TARİHİ MİLLİ PARKI
Gallıpolı Penınsula Natıonal Hıstorıcal Park
You can get to the Gallipoli Peninsula
National Historical Park, which is visited by
ten thousands of domestic and foreign tourists
every year, with the ferryboats run by GESTAŞ
and Kilitbahir leaving from downtown.
This area of 33 thousand hectares (81,544
acres) in Gelibolu, in every part of which the
marks of the war can be seen, sheds light on
Turkey’s recent history. Here are some routes
for a National Park trip generally favored by
tourism agencies.
• 4 Saatlik Gezi Güzergahı:
Kilitbahir Kalesi
Seyit Onbaşı Anıtı ve Mecidiye Tabyaları
Çanakkale Şehitler Abidesi
57. Alay Şehitliği
Conkbayırı, Atatürk Anıtı ve Siperleri
Kilitbahir Kalesi (en üstte),
Ertuğrul Siperleri (üstte) ve
57. Alay Anıtı (altta).
Kilitbahir Castle (the top),
Ertuğrul Trenches (above) and
57th Regiment Monument (below).
•2 Günlük Gezi Güzergahı:
Kilitbahir Köyü ve Kalesi
Seyit Onbaşı Anıtı ve Mecidiye Tabyaları
Soğanlıdere Şehitliği
Şahindere Şehitliği
Alçıtepe Köyü Bakı Terası
Kaymakam Yarbay Hasan Bey Şehitliği
Çanakkale Şehitler Abidesi
Seddülbahir Köyü
Yahya Çavuş Anıtı ve Şehitliği
Sargıyeri ve Hastane Şehitliği
Kabatepe Tanıtma Merkezi ve Müzesi
Anzak Koyu
Mehmetçiğe Saygı Anıtı
Kanlı Sırt Anıtı ve Kitabesi
57. Alay Şehitliği
Mehmet Çavuş Anıtı
Conkbayırı, Atatürk Anıtı, Siperler ve
Kitabeler
10 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
• A One Day Trip Route
Kilitbahir Village and Castle
Corporal Seyit Monument and Mecidiye
Redoubts
Şahindere Martyrdom
Alçıtepe Village Sargıyeri (Bandage-Place)
Martyrdom
• Çanakkale Martyrs’ Memorial
Sergeant Yahya Memorial and Martyrdom
Kabatepe
Anzac Bay
57th Regiment Martyrdom
Conkbayırı, Atatürk Memorial and Trenches
Her yıl, on binlerce yerli ve yabancı turistin
ziyaret ettiği Gelibolu Yarımadası Tarihi
Milli Parkı’na kent merkezinden GESTAŞ
ve Kilitbahir araba vapurlarıyla geçilebiliyor.
Savaşın izlerinin her yerde görülebildiği
Gelibolu’daki 33 bin hektarlık alan,
Türkiye’nin yakın tarihine ışık tutuyor.
Genellikle seyahat acentalarının düzenlediği
turların tercih edildiği Milli Park gezisi için
öneri güzergahlar:
• Bir Günlük Gezi Güzergahı:
Kilitbahir Köyü ve Kalesi
Seyit Onbaşı Anıtı ve Mecidiye Tabyaları
Şahindere Şehitliği
Alçıtepe Köyü Sargıyeri Şehitliği
Çanakkale Şehitler Abidesi
Yahya Çavuş Anıtı ve Şehitliği
Kabatepe
Anzak Koyu
57. Alay Şehitliği
Conkbayırı, Atatürk Anıtı ve Siperleri
• A 4 hour trip route:
Kilitbahir Castle
Corporal Seyit Monument and Mecidiye
Redoubts, Çanakkale Martyrs’ Memorial
57th Regiment Martyrdom
Conkbayırı, Atatürk Memorial and Trenches
Soğanlıdere Şehitliği (üstte),
Conk Bayırı (altta).
Soğanlıdere Martyrdom (above)
Conk Bayırı (below).
• A Two Day Trip Route
Kilitbahir Village and Castle
Corporal Seyit Monument and Mecidiye
Redoubts
Şahindere Martyrdom
Soğanlıdere Martyrdom
Alçıpete Village Bakı Terrace
Lt.Col Kaimakam Hasan Bey Martyrdom
Çanakkale Martyrs’ Memorial
Seddülbahir Village
Sergeant Yahya Memorial and Martyrdom
Sargıyeri and Hospital Martyrdom
Kabatepe Introduction Centre and Museum
Anzac Bay
The Homage Monument for Mehmetçik
(Turkish Soldier)
Kanlı Sırt (Bloody Ridge) Monument and
Inscription
57th Regiment Martyrdom
Sergeant Mehmet Monument
Conkbayırı, Atatürk Memorial and Trenches
 Özgür Açıkbaş
MARMARİS
ARMUTALAN KÜLTÜR MERKEZİ AÇILDI
TÜRSAB ve Armutalan
Belediyesi’nin iş birliğiyle
gerçekleşen Marmaris
Armutalan Kültür ve Kongre
Merkezi bölgede hem turizm
hem de yerleşik nüfus
için yepyeni bir alternatif
yaratacak.
12 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
MARMARİS ARMUTALAN
CULTURAL CENTER WAS OPENED
Marmaris Armutalan Culture and Congress
Center, constructed in cooperation with
TÜRSAB and Armutalan Municipality, will
create a fresh alternative for both tourism
and the area’s residents.
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 13
RAKAMLARLA MARMARİS
ARMUTALAN KÜLTÜR VE
KONGRE MERKEZİ
• Toplam inşaat alanı 3100 m2.
• Bodrum katında 600 m2 düğün salonu,
• 100 m2 nikah salonu ve mutfak.
• Zemin katta 6 adet işyeri, toplam 360 m2.
• 1. katta kafeterya, kütüphane, okuma salonu
ve ofisler.
• 2. katta 700 kişi kapasiteli toplantı salonu ve
fuaye alanı.
• 3. katta TÜRSAB Marmaris BYK Ofisi, BYK
Toplantı Salonu.
• Teras katında kokteyl alanı ve her katta bayan,
erkek ve engelli tuvaletleri.
ARMUTALAN CULTURE AND CONGRESS
CENTER WITH THE FIGURES
• Total construction area 3100 m2
• A 600 m2 wedding hall in the basement
• A 100 m2 wedding hall and a kitchen
• 6 work places in the basement covering
360 m2
• A cafeteria, a library and a reading room
and offices on the 1st floor
• A meeting hall with a 700-person capacity
and a foyer.
• TÜRSAB Marmaris BYK (Regional Executive
Board) office, and BYK Meeting Hall on the
3rd floor.
• A cocktail area on the terrace and
handicapped restrooms for females and
males on the every floor.
14 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
Armutalan Belediyesi’nin tahsis ettiği arazi üzerine, TÜRSAB tarafından inşa edilen ve yapımı yaklaşık iki
yıl süren Armutalan Kültür ve Kongre Merkezi törenle hizmete girdi. Açılışa Muğla Valisi Mustafa Hakan
Güvençer, TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy, Muğla Belediye Başkanı Osman Gürün,
Marmaris Kaymakamı Ali Galip Saral, Marmaris Belediye Başkanı Ali Acar, CHP İl Başkanı Mustafa
Öztürk, İlçe Daire Müdürleri, Aksaz Deniz Üs Komutanlığı temsilcileri, çok sayıda davetli ve vatandaş
katıldı. Açılış töreninde konuşan Muğla Valisi Mustafa Hakan Güvençer: “Bu eser milletin sevgi ve
özverisinin ortak ürünüdür”
diyerek başladığı konuşmasına şöyle devam etti:
“Daha güçlü bir Türkiye için ortak bir yürüyüş içerisindeyiz. Bu mukaddes yürüyüşte atılan her adım bu
yürüyüş için önemlidir. Bu adımlardan birinin coşkusunu paylaşmak için bir aradayız. Bu ortak gururu,
coşkuyu paylaşmak sonuçları büyütecek, bizleri hedefe çok daha yakınlaştıracaktır. Şahsım, Vilayetim,
tüm Muğla, Marmaris ve Armutalan halkı adına Başaran Ulusoy’a ve Muhammet Ünlü’ye böyle bir eser
yarattıkları için çok teşekkür ederim”
Başaran Ulusoy: “Ekmeğimiz ve itibarımız turizm”
TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy ise konuşmasında Marmaris’e kazandırılan eserin
özelliklerini aktardı ve özetle şunları söyledi:
“24 ay önce verdiğimiz sözü tuttuk. Çok amaçlı, çevreyle uyumlu, 3100 m2 toplam inşaat alanına
sahip, 700 kişilik konferans salonu olan, diğer salonlarıyla beraber bu güzel eseri Marmaris’e
kazandırmış olduk. Bu eserin kazandırılmasında bana en büyük desteği veren meslektaşlarıma ve
seyahat acentalarına teşekkür ediyorum. Bu eseri birlikte yaptık ve bitirdik. Bundan sonrası da sizlere
ait. Sizler düzenleyeceğiniz etkinliklerle ve konferanslarla bu tesise gelerek, tesisin yaşamasına katkı
sağlayacaksınız. Tesisi TÜRSAB ve Armutalan Belediyesi’nin iş birliğiyle yaptık ancak artık bu, bölgeye ait
bir merkez oldu. Ekmeğimiz ve itibarımız olan turizm Marmaris’te yeşerecek, yeşillenecek ve yaşayacak.”
TÜRSAB’a teşekkürler...
Törende söz alan Armutalan Belediye Başkanı Muhammet Ünlü ise TÜRSAB’a teşekkür ederek başladığı
konuşmasında şunları söyledi:
“Armutalan ve Marmaris’e yakışan güzel bir eser kazandırdığımıza inanıyorum. Bu eserin bu bölgeye
kazandırılmasında en büyük katkı TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy’undur. TÜRSAB yönetimi ve Başaran
Muğla Valisi Mustafa Hakan Güvençer (üstte solda),
TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy
(üstte ortada) ve Armutalan Belediye Başkanı
Muhammet Ünlü (üstte sağda). Muğla Belediye
Bandosu’nun konser verdiği açılışın ardından
katılımcılar merkezi gezdi (solda).
Muğla Governor Hakan Güvençer (upper left) TÜRSAB
President Başaran Ulusoy (upper right), Armutalan
Municipality Mayor Muhammet Ünlü (upper right),
Participants seen visiting the center after the concert
given by Muğla Municipality Band. (left).
Armutalan Culture and Congress Center, built in 2
years by TÜRSAB on land designated by Armutalan
Municipality, was put into service following the
inauguration. In the opening ceremony, Muğla
Governor Hakan Güvençer, TÜRSAB President
Başaran Ulusoy, Muğla Municipality Mayor Osman
Gürün, Marmaris Kaimakam (a district governor) Ali
Galip Saral, Marmaris Municipality Mayor Ali Acar,
Provincial Head of CHP (Republican’s People Party),
Aksaz Marine Base Command representatives and
many invitees and many citizens were amongst the
participants. Starting his speech with the words at
the inauguration, “This work is co-produced with
the people’s love and sacrifice,” Muğla Governor
Mustafa Hakan Güvençer continued as follows:
“We are walking together to create a more powerful
Turkey. Every step taken during this sacred walk is
important.
“We are here to share the enthusiasm of these steps.
Sharing this common pride and enthusiasm will
make the results bigger, and get us much closer
to the targets. On behalf of myself, my province,
Soldan; Armutalan Belediye Başkanı Muhammet Ünlü, İl Kültür Turizm Müdürü Kamil Özer, TÜRSAB Yönetim
Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy, Muğla Valisi Mustafa Hakan Güvençer, Muğla Belediye Başkanı Osman Gürün,
Marmaris Kaymakamı Ali Galip Saral.
From left: Armutalan Municipality Mayor Muhammet Ünlü, Kamil Özer, The Provincial Director of Culture and Tourism,
TÜRSAB President Başaran Ulusoy, Muğla Governor Mustafa Hakan Güvençer, Muğla Municipality Mayor Osman
Gürün, Marmaris Kaimakam Ali Galip Saral.
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 15
Ulusoy’a katkılarından dolayı şükranlarımı
sunuyorum. Bu eserin Marmaris’e ve bölgemize
büyük ekonomik katkısı olacağına, turizmin
çeşitlenmesi ve bölgemizin ve ülkemizin tanıtımına
büyük katkı sağlayacağına inanıyorum.”
Armutalan Belediyesi olarak tüzel kişiliklerinin 31
Mart itibariyle sona ereceğini de ifade eden Ünlü,
görevde bulunduğu 10 yıla yakın süre içerisinde
Armutalan ve bölgesine hizmet anlamında
büyük katkılar verdiklerini belirtti. Ünlü, sözlerini
şöyle bitirdi: “Bölgemizin ve beldemizin çağdaş
ve yaşanılabilir seviyeye çıkarılması için gece
gündüz demeden çalıştık. Bölgemizde engelli
kardeşlerimizin eğitim alabileceği ve çalışma
imkanı bulabileceği ‘Engelli Kafe’yi yaptık.
Bu zaman içerisinde yaptığımız çalışmalar ile
halkımızın yaşantısını kolaylaştırmak ve burada
yaşayan engelli kardeşlerimizin daha iyi bir yaşam
ve çalışma imkanlarına sahip olması için elimizden
gelen tüm gayreti gösterdik. Bu güzel eserlerin
tek başına yaratılması tabi ki mümkün değil.
Bu başarı ekip ve birlikte çalışmanın ürünüdür.
10 yıllık zaman zarfında belediye meclisi üyesi
arkadaşlarımızın da büyük destekleri olmuştur.
Emek ve çaba gösteren herkese çok teşekkür
ederim.” Açılış konuşmalarından sonra davetliler
Armutalan Kültür ve Kongre Merkezi’ni gezerek,
merkezin turizme ve yöreye getireceği katkı ile
işletimi konusunda fikir alışverişinde bulundular.
Açılış sırasında Muğla Valisi Mustafa Hakan Güvençer
TÜRSAB Marmaris BYK Başkanı İsmail N. Özbozdağ’a
katkılarından dolayı teşekkür plaketi verdi. Ayrıca
Armutalan Belediye Başkanı Muhammet Ünlü’de
TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy’a
Marmaris Armutalan Kültür Merkezi’nin yapımında
göstermiş oldukları destek için teşekkür plaketi verdi
(altta). 700 kişi kapasiteli toplantı salonu (sağda).
During the inauguration, Muğla Governor Mustafa
Hakan Güvençer gave a “thank you plaque” to İsmail N.
Özbozdağ, the Chairman of BYK for his contributions.
Moreover, Armutalan Municipality Mayor Muhammet Ünlü,
gave a “thank you plaque” to TÜRSAB President Başaran
Ulusoy for his support he gave during the construction
process of Marmaris Armutalan Culture Center. (below).
A meeting room with a 700-person capacity (right).
16 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
Marmaris and Armutalan People, I would like to
thank very much Başaran Ulusoy and Muhammet
Ünlü for creating such a great work.”
Başaran Ulusoy:
“Our Bread and Prestige are only tourism.”
As for TÜRSAB president Başaran Ulusoy, after
relating the features of the works brought in
Marmaris, he said briefly: “We kept our word that
we gave 24 months ago. We are honored to bring
to life this good work which is located on a plot of
3100 square meters, with a conference room for 700
people, and with other halls in Marmaris. I would like
to thank my colleagues and the travel agencies who
gave the biggest support to me during this process.
We all together created and finished this work. The
rest belongs to you. You will make contributions to
the facility to sustain it with the organizations and
conferences you will hold. Yes, we finalized this
facility in corroboration with Armutalan Municipality,
but this is a facility for this whole region now.
Tourism: Our bread and prestige will bloom, flourish
and live in Marmaris.”
Thanks to TÜRSAB...
Taking the floor at the ceremony, and starting
his speech with thanks to TÜRSAB Armutalan
Municipality Mayor Muhammet, Ünlü went on to
say that: “I believe, we brought a great work to
a deserving Marmaris. The biggest contribution
in bringing this work to our region came from
TÜRSAB President Başaran Ulusoy I am offering
my gratitude to TÜRSAB Board of Members and Mr.
Başaran Ulusoy for their contributions. I cherish
the hope that this work will bring a big economic
benefit to Marmaris and our region, and make a
huge contribution to the diversification of tourism,
and advertise our region and country.” Stating
that their legal entities will expire on March 31st,
Mr. Ünlü went on to say that they have made big
contributions to Armutalan and vicinity in the sense
of giving service during their approximately 10-year
period of administration. Mr. Ünlü finalized his
speech with these words: “We diligently worked
day and night to raise our region and district to a
higher, contemporary and livable level. We built the
“Handicapped Café” in which our handicapped people
can get education and find educational opportunities.
We pulled all the stops out to make our handicapped
brothers and sisters’ lives easier, help them find
much better working opportunities. Making these
things happen on one’s own is of course impossible.
This achievement is a product of working together.
Our city council member friends have greatly backed
us during this 10-year term. I would like to thank
everybody who endeavored to make this all possible.”
Following the opening speeches, invitees walked
around the Armutalan Culture and Congress Center,
and exchanged ideas about how this center would
contribute to tourism and region.
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 17
İSTANBUL’A YENİ BİR KÜLTÜR MABEDİ
GARİBALDİ EVİ
Adını İtalyan Birliği’nin
kurucusu Giuseppe
Garibaldi’den alan ve
Beyoğlu’nun en özgün
binalarından biri olan Garibaldi
Evi, TÜRSAB himayesinde
restore ediliyor. Türkiyeİtalya ilişkileri adına önemli bir
dostluk köprüsü oluşturan
proje, İstanbul’un kültür
hayatına da yeni bir boyut
katacak.
 Semih Büyükkurt & Sedat Bornovalı Arşivi
18 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
GARIBALDI HOUSE,
A NEW CULTURAL TEMPLE IN
ISTANBUL…
Garibaldi House, named after G Giuseppe
Garibaldi, the founder of the Italian
Society, and one of most authentic
buildings in İstanbul, is being restored
under the auspices of TÜRSAB. The
project which creates an important
bridge for friendship on behalf of TurkeyItaly relations is expected to bring a new
aspect to the cultural life of İstanbul.
19. yüzyıldan beri kültürel etkinliklere ev sahipliği yapan Beyoğlu’ndaki
Garibaldi Binası TÜRSAB himayesinde restore ediliyor. İtalyan Başkonsolosu
Gianluca Alberini’nin önerisi ve İtalyan İşçi Yardımlaşma Derneği’nin 47
üyesinin oybirliğiyle işletme hakları TÜRSAB’a verilen bina, halka açık bir
müze ve kültür evi olarak hizmet verecek. Casa Garibaldi (Garibaldi Evi)
projesinin koordinatörü Sedat Bornovalı’yla binanın geçmişini ve geleceğini
konuştuk.
 TÜRSAB DERGİ: Bize biraz Garibaldi Binası’nın tarihinden söz
edebilir misiniz? Bu binanın mimari ve kültürel özellikleri açısından
İstanbul için önemi nedir?
 SEDAT BORNOVALI: 1861 yılında Giuseppe Garibaldi tarafından kurulan
İtalya Birliği’nden 2 yıl sonra, İstanbul’daki İtalyan işçileri bir dernek çatısı
altında birleşmişler. 1884 yılında bugünkü arsalarını satın almış, hemen bir
yıl sonra da 1885 Kasım’ında binalarının açılışını yapmışlar. Bina bugünkü
haliyle 1909 restorasyonundan çıktığı günün çizgilerini taşıyor. İstanbul’un
19. yüzyıldaki son derece kozmopolit yapısını hatırlatırken, yurt dışından
ciddi göç alan ve önde gelen bir Avrupa başkenti olduğu gerçeğinin de altını
çiziyor. Ülkemizde ya da daha sonra başka yerlerde isim yapacak kişilerin bu
dernek çatısı altında toplandığını ve özellikle İstanbul’un çehresine damga
vurduklarını görüyoruz. 150 yıldır eksiksiz duran arşivleri çok önemli tarihsel
kaynak niteliği taşıyor. Bina heykel örnekleri başta olmak üzere önemli sanat
eserlerine de ev sahipliği yapıyor. Bunun dışında Beyoğlu binalarının ne
yazık ki sıklıkla başına gelen bir talihsizlik var; genellikle dış cepheleri biraz
eski hallerine benzer şekilde muhafaza ediliyor ancak iç mekânlar ve tefriş
tümüyle yitiriliyor. Büyük şans ve biraz da özen sonucu bizim iç mekânımız
da bir asır önceki haliyle değişmeden korunmuş.
 Sizin yolunuz bu binayla nasıl kesişti?
 Çok nadiren özel vesilelerle açılan ve her zaman gözümün önünde tozlu
ve dökük haliyle canlanan binada bazı etkinliklere katılma fırsatım olmuştu.
Bienal gibi vesilelerin dışında beni tabi ki en çok etkileyen Garibaldi’nin
torununun torunu Anita Garibaldi’nin burayı ziyaret ettiği gün, kendisiyle
Garibaldi Building, a host for cultural activities since
the 19th Century in Beyoğlu, is being restored under the
auspices of TÜRSAB. The building, of which operating
rights were transferred to TÜRSAB upon the suggestion
of Italian Consul General Gianluca Alberi and unanimity of votes of 47 members of Italian Workers Aiding
Association, will serve as a museum and culture house
open to the public. We talked about the past and the future of the building with Sedat Bornovalı, the coordinator of the Casa Garibaldi (Garibaldi House) Project.
 TÜRSAB MAGAZINE: Will you tell us a bit
about the history of the Garibaldi Building?
What is the importance of this building for
İstanbul in terms of architectural and cultural
features?
 SEDAT BORNOVALI: Italian workers in İstanbul came together under an
association’s roof 2 years after Giuseppe Garibaldi had established the Italian Society in 1861. One year after buying their present lot in 1884, in November 1885,
the workers carried out their building’s opening. In its present state, the building
still bears the marks of the period when it was restored in 1909. At the same time
that this edifice reminds us of the extremely cosmopolitan structure of society in
İstanbul of the 19th Century, it underscores Istanbul’s importance as a leading
European capital that received great immigrations from abroad. We know that
famous people (some who brought their fame with them and others who became famous here in our country) gathered under the roof of an association, and left their
marks on the silhouette of İstanbul. Their archives, preserved in full for 150 years,
are considered to be a very important historical source. It hosts in particular building and statue samples and other important art works. In addition to this, I want
to talk about a problem which is often experienced by Beyoğlu buildings. Although
their exteriors are generally preserved to resemble their former states, the interior
spaces and furnishings are being completely lost. Owing to good luck and our care,
our interior space has been preserved unchanged from what it was 100 years ago.
Giuseppe Garibaldi’nin doğumunun yüzüncü yılı anısına 1907 yılında yaptırılan büstü (solda), restorasyon öncesi salonlardan biri ve bir kapı detayı.
Garibaldi’s Bust, made in memory of his 100th anniversary in 1907. (left) One of its halls before restoration and a door detail.
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 19
aynı çatı altında bulunma keyfi ve şerefiydi. Sonra demir kapılar yine
kapandı ve büyük salonda yapılan birkaç etkinlik dışında yine kimseler o
engeli aşamadı. Yolumun son kesişmesi ise çok gurur verici şekilde oldu.
İtalya Başkonsolosu Sayın Gianluca Alberini hiç beklemediğim bir anda,
başka bir sohbet esnasında, derneğin ve binasının geleceğe taşınması için
dernek yönetimine öneride bulunacağını söyledi. Bu konuda görev kabul
edip edemeyeceğimi sordu. Evet yanıtımın beraberinde neler getireceğini hiç
düşünmeden hemen onay verdim.
 Binanın işletme haklarının TÜRSAB’da olması hakkında ne
düşünüyorsunuz?
 Sayın Başkonsolos’la en doğru kararın bu olacağı konusunda mutabakata
vardık. TÜRSAB Başkanı Sayın Başaran Ulusoy’un vizyonuna son derece
uygun bir girişim olduğundan hiç şüphe etmiyordum. Binlerce üye acentanın
de katacağı sinerji ile bugüne kadar neredeyse metruk duran bu binanın
İstanbul’un ve Beyoğlu’nun en merkezi noktasında bulunmasının getireceği
avantajlarla hemen kentin kültür, sanat ve turizm yaşamına en aktif şekilde
gireceğinden eminim. Nitekim daha restorasyon aşamasında bile binlerce
ziyaretçimiz oldu. Bunların önemli bir kısmı binayı ve hazinelerini, ayrıca
tarihsel arka planını daha iyi tanıyarak gruplarına anlatmayı arzu eden
turist rehberi meslektaşlarım. Diğer önemli bir kısım ise Türk ve İtalyan
akademisyenlerden oluşuyor. Daha önceleri hiç tanımadıkları bu tarih
hazinesine duydukları bilgi açlığını bir an önce doyurmaya çalışıyorlar. Çeşitli
vesilelerle ülkemize uğrayan İtalyan siyasetçilerin de mutlaka uğramayı
talep ettiği yerlerden biri haline geldi. Ünlü yazar Prof. Umberto Eco ise
muhtemelen en unutulmaz ziyaretçilerimiz arasında kalacak.
 Binanın restorasyon çalışmaları bittikten sonra, Garibaldi binasının
geleceği ile ilgili beklentileriniz neler?
 “Beklentilerim daha şimdiden karşılandı” dersem yanlış olmaz. Her
şeyden önemlisi; milli servetimizin parçası olan bu güzel binanın kentimizin
ve ziyaretçilerin yaşamının bir parçası olabilmesiydi. Daha şimdiden
gerçek oldu. Kapalı kalmış kitapların, el yazmalarının ve başka eserlerin
tanınmasıydı. Dijitalleştirme tamamlanmak üzere. Çok yakında hepsine
internetten erişim olacak. Sadece el yazısıyla tutulan kayıtlar 40 bin sayfa
kadar. Cumhurbaşkanımızın Roma’daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda İtalya
Cumhurbaşkanı ve yüzlerce seçkin davetli önünde binamızdan söz etmesi ise
tarifi çok zor bir şerefti. Sanırım kimse beklenti değil hayal olarak bile böyle
bir şeyi kolay kolay düşünmezdi.
 Bize biraz restorasyon çalışmaları hakkında bilgi verir
misiniz?
 Çok titiz bir ekip ve arka planda gönüllü
destek veren büyük bir akademisyen
ordusu ile yürütülen çalışmalarımız
sırasında her konuyu kendi
dalındaki en önemli uzmanlar
bir araya gelip değerlendiriyor.
 How did you meet with this building?
 I happened to participate in some activities in this building, which is opened
on very rare occasions, and I always dreamed of its dusty and shabby condition. Apart from some occasions such as biennials, what impressed me most
was of course the pleasure and honor of meeting with Garibaldi’s great-great
granddaughter Anita Garibaldi on that day under the same roof, at the time she
visited here. Later, the iron gates were closed again and nobody could overcome
that obstacle apart from some activities held there. My meeting with this building took place in a very proud way.
Italian Consul General Gianluca Alberi, during another conversation, unexpectedly told me that he would make a suggestion to the board members of the
association for carrying the association and its building to the future. He asked
me if I would undertake any task relating to the subject. Without hesitation
about what a yes answer would mean, I accepted it.
 What do you think about TÜRSAB getting the operating rights of
the building?
 The Consul General and I came to an agreement that this would be the
optimum decision. I was sure that this would be an enterprise which is most
fit to TÜRSAB President Başaran Ulusoy’s vision. I’m positive that this almost
derelict building will immediately bring a zealous energy into the cultural and
artistic life of the city, thanks to its central location in Beyoğlu and the synergy
thousands of members would create. Indeed, even during the restoration stage,
we received many visitors. Most of those visitors were tour guides who
desired to introduce this building and its treasures to their groups after
learning about its historical background. The other considerable part
of the visitors is Turk and Italian academicians. What they do is to
satisfy right away their hunger for information related to a historical
treasure they never tasted before. In time, this building has become
one of the places where Italian politicians, who come to turkey on
various occasions, absolutely want to stop by. As for Prof. Umberto
Eco, the famous writer will probably remain one of our most unforgettable visitors.
 After restoration, what would your expectations be about
the future of the building?
 I can say that our expectations were met already. What we wanted
is to enable this elegant building, a part of our national wealth,
Garibaldi 1861’de İtalya’nın birliğini sağladığında Savoy Hanedanı’nın
başında kral Vittorio Emanuele II vardı (soldaki iki büst), İtalya’nın
en büyük şairlerinden Dante’nin büstü (sağda) ve salonlardan bir
başka görünüm (üstte).
When Garibaldi ensured Italian Unity in 1861, Vittorio Amanuele II
was ruling Savoy Dynasty (two Busts at left). One of the greatest
poets of Italy, Dante’s Bust (right). Another image from the halls
(above).
20 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
Umberto Eco ile Sedat Bornovalı (sağda),
Garibaldi binasındaki belgeler ve eski
kitaplar (yanda ve altta), Hartmann
Schedel’in 1493 tarihli İstanbul gravürü.
Sedat Bornovalı with Umberto Eco (right).
Old books and some documents in
Garibaldi Building (side and below).
An İstanbul gravure made by Hartmann
Schedel in 1943.
UMBERTO ECO IS IN GARIBALDI BUILDING
World renowned Italian Writer Umberto Eco paid a visit to the Garibaldi Building during his
İstanbul travel. Mr. Bornovalı relates that visit as follows:
“It would not be exaggeration that his visit was one of those moments which definitely left
a mark in the annals of our project. Being a library fan as well as one of most significant
cultural envoys in the world, Mr. Eco had not even heard our building’s name during his visit
in 1998. As for his visit after our project started, as the first stop during his İstanbul trip, he
paid us a visit at 10:15 AM on a Sunday morning. Despite his old age, he fervently climbed
stairs extending two floors. He told us that he had a counterpart of İstanbul gravure in his
extraordinary library, but his copy was a colorless one, so he had to accept being defeated.”
UMBERTO ECO
GARİBALDİ
BİNASINDA
Dünyaca ünlü İtalyan yazar Umberto
Eco İstanbul ziyareti sırasında
Garibaldi Binası’nı da ziyaret etmişti.
Bornovalı o ziyareti şöyle anlatıyor:
“Ziyaretinin projemizin geçmişinde
kesinlikle iz bırakan anlardan biri
olduğunu söylemek zor olmaz.
Dünyanın en önemli kültür
insanlarından biri olmasının yanı sıra
yine bu doğasına uygun olarak bir
kütüphane tutkunu olan Eco, 1998
yılındaki İstanbul ziyaretinde binamızın
adını bile duymamış. Projemiz
başladıktan sonraki ziyaretinde
ise bir pazar sabahı saat 10:15’te
İstanbul gezisinin ilk durağı olarak
bizi ziyaret etti. Çok genç olmayan
yaşına rağmen iki kat merdivenimizi
büyük heyecanla çıktı. Arşivimizdeki
en keyifli eserlerden biri olan 1493
tarihli İstanbul gravürünün bir eşine
kendi olağanüstü kütüphanesinde de
sahip olduğunu ancak onunki renksiz
bir nüsha olduğu için bu konuda
yenilgiyi kabul etmesi gerektiğini de
dile getirdi.”
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 21
ULUSOY, İTALYA CUMHURBAŞKANI İLE GÖRÜŞTÜ
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ocak ayında İtalya’ya resmi bir ziyaret
gerçekleştirmiş, heyette TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy da yer almıştı.
Türk heyetinin onuruna verilen akşam yemeğinde İtalya Cumhurbaşkanı
Giorgio Napolitano, Başaran Ulusoy’un Garibaldi binasının restorasyon
çalışmalarına ilişkin aktardığı bilgileri büyük bir ilgi ile dinledi.
Resmi temaslar sırasında, konuşmasında İstanbul’daki Garibaldi binasından
da söz eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül için ise Garibaldi’nin tarihi
çalışma masasının örtüsü kaldırıldı ve Gül’ün Şeref Defteri’ni bu masada
imzalaması sağlandı.
MR. ULUSOY MET WITH THE ITALIAN PRIME MINISTER
President Abdullah Gül paid an official visit to Italy in January, and TÜRSAB President
Başaran Ulusoy was also amongst those who participated in the delegation.
At the dinner given in honor of the Turkish Delegation, Italian President Giorgio
Napolitano listened
attentively as Mr. Başaran
Ulusoy briefed him on the
restoration of the Garibaldi
Building.
During the official visit,
Abdullah Gül talked about
the Garibaldi Building in
İstanbul and Garibaldi’s
historical work table was
unveiled so that he could
write and sign the Book of
Honor.
Merkezimiz daha restorasyon aşamasından
başlayarak bir disiplinlerarası bilim platformu
haline geldi. Bazen akademisyenlerimizin mesai
saatleriyle çakışmasın diye gecenin geç saatlerinde
toplantılar yaptığımız dahi oluyor. Çalışmalar
bittiğinde bina hem özgün niteliğinden hiçbir şey
yitirmemiş hem de çağdaş gerekliliklerin hepsine
sahip bir yer olacak. Hem kendisi anıt eser
olarak gezilebilecek hem de barındıracağı geçici
etkinliklerle de ayrıca ziyaretçileri kendine çekecek.
 İstanbullular şu an burada böyle bir binanın
olduğunun farkında değil. Restorasyon
çalışmaları bittikten sonra burayı daha çok
insanın ziyaret edeceğine ve bu algının
değişeceğine inanıyor musunuz?
 Aksi mümkün değil. Tabi ki çok daha fazlası
olacak. Şu sırada sokakta dolaşan kişilerin burayı
fazla tanımaması olağan. Açıkçası şu anda henüz
bu tür bir çekicilik yaratmayı denemiş de değiliz.
22 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
Kanaat oluşturan gruplara tanıtıp restorasyon ve
araştırma sürecinde sadece bilimsel ve profesyonel
çevreyle sınırlı kalmaya çalıştık. Şimdilik akademik
dünya ve turizm profesyonelleri aşinalık kuruyor.
Halka açabileceğimiz anda tabi ki bu yaklaşımımız
çok daha genele yayılacak.
 İstanbul’da bulunan önemli tarihi yapılar
tek tek yıkılıyor. Dünya böyle kıymetli yerleri
korurken biz biraz hoyrat davranıyoruz. Bu
konuda ne düşünüyorsunuz?
 Ne yazık ki insan gibi yapılar da ölümsüz değil.
Ancak biraz özenle ömürler uzayabiliyor. Çok
hatalar yapılmış, haklısınız. Ancak yapılmış olan
hatalara üzülmek yerine elimizdekilerin kıymetini
bilip onların üzerine titresek bile herkese yetecek
kadar tarihi eserimiz var. Garibaldi projesi de
bu duyarlılığın bir yansıması olarak var olanı
korumaya, tanıtmaya ve paylaşmaya yöneliyor.
Garibaldi binasının restorasyon çalışmalarından
görüntüler, kütüphanesi, salonları, mobilya ve
sergilenen eserlerinden detaylar ile Garibaldi’nin
fotoğrafı.
Some moments from the restoration of the Garibaldi
Building, some details from its library, halls, furniture,
and works displayed as well as Garibaldi’s photo.
to be an indispensible part of the visitors’ life and our city. It’s been carried
out already. We desired those closed books to be opened, manuscripts and the
other works to be introduced. Making digital copies is almost done. All materials will be accessible via the Internet soon. Records only kept with handwriting
are about 40,000 pages. Our President’s remarks about our buildings in the
presence of the Italian President and the hundreds of distinguished guests at
the Presidential Place in Rome was an great honor. I think, nobody would have
imagined of such a thing.
 Will you tell us a little bit about restoration works?
 Our works are being painstakingly restored by a team supported by volunteers behind the scenes. Every subject is being evaluated by the experts in their
branches. Even starting from the restoration stage, our center has become an
interdisciplinary science platform. We are even holding some meetings at the
very late hours of the night so that our academicians’ working hours will not
overlap with the meetings. When those works are completed, the building will
transform into a place which has modern necessities without losing any of its
originality. People will visit it as monument-work, and the building will attract
many visitors for temporary activities held in it.
open it to the public, our understanding
will spread more in general sense.
 One by one, significant historical
edifices are demolished in Istanbul.
As the world preserves such valuable places, we act heedlessly. What
would you like to say about this?
 Unfortunately, like people, buildings
don’t last forever. Notwithstanding that,
their life can be extended with a bit more
care. You are right – many mistakes have
been made. Instead of being sad about the mistakes made, if we cherish what
we have, we can talk about many historical works. The Garibaldi Project too,
as a conveyance of this sensibility, is oriented to preserve, introduce and share
with the existing ones.
 Istanbul People are not aware of this building now. Do you think
that more people will visit here after the restoration and change this
perception?
 The opposite is impossible. Of course many more advances will take place.
It’s very normal that the people in the street don’t know about this place.
Frankly, we did not yet try to create an attraction. We just introduced it to
some groups who can create a perception, and stayed within the scientific and
professional circle during restoration and research process. At present, only
the academic world and tourism professionals are aware of this place. When we
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 23
24 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
SULTANHANI
B O Z K I R I N E N G Ü Z E L K E RVA N S A R AY I
Aksaray’da bulunan
Sultanhanı Alaeddin
Keykubat tarafından
yaptırılmış özel bir yapı.
Han, yapıldığı günkü
özelliklerini korumaya
devam ediyor...
Kentin tarihi hanlarını, Aksaray
İl Kültür ve Turizm Müdür Vekili
Mustafa Doğan ile İl Kültür ve
Turizm Müdürülüğü’nden
Ömer Ok’un derlediği bilgilerle
aktarıyoruz.
 Aksaray İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Arşivi
The most beautiful
caravanserai of the
steppes SULTANHANI
Situated in Aksaray, Sultanhanı (han
means inn) is an unusual edifice
constructed by Alaeddin Keykubat.
This caravanserai still bears the
features of the day it was built...
Here are the historical caravanserais
of the city. We’ll present them using
the information compiled by Mustafa
Doğan, Aksaray Provincial Culture
and Tourism Vice Director, and Ömer
Ok from the Provincial Culture and
Tourism Directorate.
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 25
İpek Yolu’nun önemli bir noktası olan Aksaray’ın Sultanhanı ilçesi
ziyaretçilerin ilgi odağı. Çünkü burada yüzlerce yıldır ayakta duran özel bir
yapı, Sultanhanı Kervansarayı, bulunuyor. 1229 yılında Selçuklu hükümdarı
Alaeddin Keykubat tarafından yaptırılan kervansaray dönemin ihtiyaçlarına
uygun olarak inşa edilmiş. Yazlık ve kışlık bölümler yolcuların rahat etmesi
için özel olarak tasarlanmış. Kervansarayın toplam alanı 4866 m2yi buluyor.
Bu özelliğiyle Sultanhanı Anadolu hanları içinde oldukça büyük bir han.
Sultanhanı’nın mimarisi ilgi çekici. Girişteki sivri kemerin hemen altında
“Elminnetül Lillah” yani “Kudret Allah’ındır” yazıyor. Uzun bir dehlizden
geçtikten sonra avluya varılıyor. Avlunun sol tarafında yolcular için
düzenlenmiş odalar, salonlar, iki hamam ve ambarlar var. Avlunun ortasında
dört kemer üzerine dayanmış bir mescit bulunur. Bu mescit Selçuklu süsleme
sanatının en güzel örneğini sergiler. Basık kemerli bir kapıdan girilince kışlık
kısma geçilir. Üstü tonozla örtülü bu kısım beş farklı odaya ayrılır. Ortadaki
sahanlık diğerlerinden daha büyük ve geniş.
Yoksul yolcular için ayakkabı
Sultanhanı’nda yatakhane ve aşhane, erzak ambarları, ticari eşya depoları,
yolcuların hayvanları için ahırlar, samanlıklar, yolcuların namaz kılmaları
için mescit, misafirlerin yıkanması için hamamlar, abdest almaları için
şadırvanlar, tedavileri için hastane ve eczane, ayakkabılarının tamiri ve
yoksul yolculara yenisinin yapılması için ayakkabıcı, hayvanları nallamak
için nalbant, bu teşkilat ve tesisleri idare edecek, gelir ve gider hesaplarını
yapacak divan (büro) ve memurları olduğu biliniyor.
Sultanhanı’nda hasta yolcuların iyileşene kadar tedavi edildiği, hayvanlarının
veteriner tarafından kontrol edildiği ve tedavi masraflarının vakıf tarafından
karşılandığı da biliniyor. Yaşlı ve yoksul yolcular handa ölürse, kefen
masrafları da vakıf gelirlerinden karşılanıyor.
Sultanhanı Kervansarayı’nda akşam olunca kapılar sıkıca kapatılır, görevliler
tarafından kandiller yakılırmış. Kapı kapandıktan sonra hiç kimse dışarıya
çıkarılmaz, fakat dışarıdan gelenler içeriye alınırmış. Şafak sökünce davullar
çalınır, herkes uyandıktan sonra hancı; “Ey ümmet-i Muhammed! Malınız,
canınız, elbiseleriniz ve atınız tamam mı?” diye sorar, herkes; “tamamdır,
Allahüteala hayır sahibine rahmet eylesin” diyerek Sultanhanı’nı kuran kişiye
dua ederlermiş. Herkes gerekli yol hazırlıklarını yaptıktan sonra kapılar
açılır, hancı misafirlere; “Gafil gitmeyin, herkesi arkadaş etmeyin, yürüyün,
Allah asan (kolay) getire” diye dua edip ve uyarılarda bulunduktan sonra
kervanlar uğurlanırmış.
İlyas Bey’i saklayan han
Barış zamanında ticari amaçlar için kullanılan Sultanhanı, savaş zamanında
o belde ahalisinin düşman hücumundan korunmak için sığındığı veya sefer
esnasında ordunun konakladığı bir yer olarak da kullanılmış. Bilhassa sınır
26 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
Aksaray’s Sultanhanı county lies at an important point on the Silk Road and
is an attraction center for visitors who come to see Sultanhanı Caravanserai, a
special building still standing after hundreds of years. The Caravanserai was
built by Seljuk Sultan Alaeddin Keykubat in 1229 to meet the needs of that
period. The summer and winter parts of the caravanserai were specially designed
to make travelers comfortable. The total area of the Caravanserai covers 4866
square meters. The Sultanhanı is considered to be quite a large caravanserai
compared to the other Anatolian inns.
Sultanhanı’s architectural structure is alluring. “Elminnetül Lillah” or “The Might
Belongs to God” is written just beneath the pointed arch at the entrance. Visitors
arrive in the yard after passing through a long corridor. On the left side of the
yard are rooms arranged for the travelers, halls, two baths and the storerooms.
A mescit (or small mosque) supported by 4 arches is located at the center of the
yard. This small mosque is a good example of Sejuck Ornamental Art. Entering
through a low arched gate, you come to the winter part. This part, covered with
a vault, is divided into 5 different rooms. The patio in the middle is larger and
bigger than the others.
Shoes for the poor travelers.
Sultanhanı had a bunkhouse, soup kitchen, cellars, warehouses for commercial
goods, stalls for travelers’ animals, haylofts, a mescit for travelers to pray,
şadırvanlar (fountains) for ablution, baths for travelers to take a shower, a
hospital and pharmacy, shoe repairs and a cobbler to make new shoes for poor
travelers, a blacksmith, a council and officials to manage these facilities and keep
the books.
It’s also known that medical treatment of poor travelers’ treatment was continued
until they recovered, their animals were examined by veterinarians and all
treatment costs were met by the foundation. If poor and old travelers died in the
Caravanserai, all funeral expenses would be covered by the foundation.
It’s said that when the dusk fell, the gates were closed tightly and candles were
lit by the attendants. After the gates were closed, nobody was allowed to go
outside, but those coming from outside were allowed in. When the dawn broke,
drums would play, everybody would wake up, and the innkeeper would ask “Ye
the Moslems! Are your goods, your life, clothes and horse OK?”. Then everybody
would pray for the founder of the Sultanhanı, saying “Yes, it’s OK. May Almighty
God bless the innkeeper.” Then, everyone made preparations for the trip, the
gates would open and then the innkeeper would pray to the guests saying “Don’t
go outside carelessly, make everyone a friend, may God make your tasks easy.”
The caravans would thus be seen off in this way.
The han protecting İlyas Bey
Sultanhanı was used for commercial purposes in peace time, but also as a hiding
place for the local residents to be protected from enemy’s raids or as an army
Enıgmatıc symbol ın
the caravanseraı
ALAYHAN’DAKİ
ESRARENGİZ
SEMBOL
There are many caravanserais in Aksaray. A striking lion
figure was found at Alayhan Caravanserai during the
restoration works. However, the meaning of this “one
headed two bodied lion figure”, which was located at
the entrance of the caravanserai dating back to the 12th
century, has not yet been discovered. There are different
theories about this interesting symbol which is only seen in Alayhan. The Seljuk-era Caravanserai lies at the 35th kilometer
on the Aksaray-Nevşehir Highway. Alayhan was built by Kılıçarslan II, an Anatolian Seljucks Sultan of the 12th Century,
and is one of most important caravansaries situated on the Silk Road. Though the figure of the lion is seen on some
works that the Turks created before and after accepting Islam, what makes this symbol different and special is that the
lion has one head but two bodies. Experts make different comments about this figure. Some assert that it shows that
the power of the State increased two-fold while others put forward that the lion symbolizes Kılıçarslan II (aslan means
lion in Turkish). A one-headed, two-bodied lion figure can also be seen in the Tirmiz Palace, built in south Uzbekistan in
the period of the Karakhanids. In Anatolia however, this figure is only found at Alayhan Caravanserai and this makes this
caravanserai unique. Usage of this figure as Aksaray’s symbol is also under discussion.
Aksaray’da pek çok kervansaray bulunuyor. Bunlardan
biri olan Alayhan Kervansarayı’nda bir süredir
devam eden restorasyon çalışmaları sırasında dikkat
çeken bir aslan figürü bulundu. 12. yüzyıldan kalma
kervansaray girişindeki “tek başlı çift gövdeli aslan
figürü”nün anlamı ise henüz çözülemedi. Anadolu’da
sadece Alayhan’da görülen bu ilginç sembolle ilgili
farklı görüşler ortaya atılıyor. Selçuklu Dönemi’nde
yaptırılan Kervansaray, Aksaray-Nevşehir karayolunun
35. kilometresinde yer alıyor. 12. yüzyılda Anadolu
Selçuklu Sultanı 2. Kılıçarslan Dönemi’nde yapılan
Alayhan İpek Yolu’ndaki en önemli kervansaraylardan
biri. Türkler’in İslamiyet’i kabulünden önce ve sonra
yaptıkları bazı eserlerde aslan figürü görülüyor ancak
buradaki sembolü özel ve farklı kılan, aslanın çift
gövdeli ve tek başlı olması. Uzmanlar tarafından bu
figürle ilgili farklı yorumlar yapılıyor. Devletin gücünün
iki katına çıkmasının yanı sıra 2. Kılıçarslan’ı sembolize
ettiği de öne sürülüyor. Karahanlılar Dönemi’nde
yapılan, Özbekistan’ın güneyindeki Tirmiz Sarayı’nda
da tek başlı çift gövdeli aslan figürü görülür. Ancak
Anadolu’da sadece Alayhan Kervansarayı’nda
karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla bu da kervansarayı çok
özel kılıyor. Bu figürün Aksaray’ın sembolü olarak
kullanılması da gündemde.
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 27
boylarına yakın kervansaraylar, hudut kalesi vazifesini görmüş. Sultanhanı;
kendisine 150 kadar askeriyle birlikte sığınan İlyas adlı kahraman bir
Türk beyini, hanı 20 bin askerle iki ay gibi uzun bir süre kuşatan Moğol
komutanı İrincin Noyan’a teslim etmeyerek, aşılması zor bir kale olduğunu
da göstermiş. Aynı zamanda Evkaf (Vakıflar) Nazırlığı da yapan Aksaraylı
ünlü tarihçi Kerimüddin Mahmud Aksaray-i, “Selçuklu Devletleri” isimli
eserinde kervanlara rahat vermeyen haydutlara engel olmak için harap
durumdaki bu hanı tamir ettirdiğini yazmış.
Ünlü mimar Muhammed bin Havlan el-Dımışki tarafından inşa edilen
bu hanın kapalı bölümünün taç kapısındaki kitabede “Yakılmak suretiyle
harap olduğu için bu mübarek kapı Kılıçarslan oğlu Ulu Sultan, din ve
dünyanın yardımcısı, fetih babası Keyhüsrev’in hükümdarlık günlerinde
-Allah saltanatını muhalled etsin- 667 yılında Sultan’ın mütevellisi zayıf
kulu, Allah’ın rahmetine muhtaç Hüseyin oğlu Sinacüddin Ahmet’in eliyle
yenilendi” yazıyor. Bu da hanın bir zamanlar önemli restorasyonlardan
geçtiğini gösteriyor. Bugün tamamen ayakta ve sapasağlam olan, tarihi İpek
Yolu’nun önemli noktası Sultanhanı geçmiş yüzyılların büyüsünü yansıtmaya
devam ediyor.
28 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
billet during campaigns. Particularly caravanserais near to borders were used
as border castles. Sultanhanı proved to be a hard castle to conquer when it
protected a heroic Turkish Bey named İlyas and his 150 soldiers. İlyas Bey and
his men were not handed over to the Mongolian Commander İrincin Noyan who
besieged the castle with 20,000 soldiers for 2 months. The famous historian,
Kerimüddin Mahmut Aksaray-i (of Aksaray) who also served as Vakıflar Nazırı (A
minister in foundations) wrote in his book “Selçuklu Devletleri” (Seljucks States)
that İlyas Bey had this Caravanserai, which was in ruins, repaired to stop the
brigands who always assaulted the caravans.
On the epitaph on the crown gate to the interior part of this inn built by famous
architect Muhammed bin Havlan el-Dımışki there is an inscription which reads “
Since it was ruined by fire, it has been renewed by favor of Sinacüddin Ahmet,
son of Hüseyin who seeks God’s mercy, a poor foundation officer of the Sultan in
667, in the reign of Keyhüsrev, the Sublime Sultan, son of reverend Kılıçarslan
and helper of the world and religion –May god make his rule eternalSultanhanı, an important point on the historical silk road which is safe and sound
today, continues to conveys the charm of past centuries.
ANADOLU LEZZETLERİ
tastes of anatolia
Ç
ORUM
 Rasim Konyar
ANADOLU TARİHİNİN BAŞLANGICI
Yaşam kültürü zincirinin
mutfaktaki halkaları
gastronomi turizmini de öne
çıkartıyor. Çorum,
Hitit kimliğine de sahip
çıkarak, bu alanda yol alan
sayılı illerimizden…
Avrupa Birliği, Türkiye’yi beklete dursun, kimi bilim insanları, Avrupa
kültürünün, bu kıtaya göç eden Anadolu Taş Devri halkından kaynaklandığı
tezini iştiyakla savunuyor. Alman Helmut Uhlig, “Avrupa’nın Anası Anadolu”
kitabında bu tezi antropoloji, arkeoloji, etnoloji ve teoloji yardımı ile
derinleştirerek ilk ortaya koyanlardan. Çatalhöyük’ten yola çıkıp, Hattuşa’da
uzun bir mola veren Uhlig’e bakılırsa, neredeyse her taşın altından, Hattiler
ile bilinen en eski Hint-Avrupa dilini konuşan ve Anadolu’da 9 yüzyıl hüküm
süren Hitit uygarlığının izleri çıkıyor. İşte Hititler’in başkenti Hattuşa’ya,
Alacahöyük, Boğazkale ve Şapinuva’ya ev sahipliği yapan Çorum, böylesi
önemli bir uygarlığın mirasçısı.
Hitit Yolu ve Kızılırmak Havzası Gastronomi Yürüyüş Yolu
Çorum’un “Hitit Yolu”ndan sonra başlattığı “Kızılırmak Havzası Çorum
Gastronomi ve Yürüyüş Rotası” (gastronomiyolu.com) projesi, havzanın
kültürel, tarihsel ve doğal güzelliklerini, geleneksel ve özgün yemek
kültürüyle harmanlandığı bir eko turizm çalışması. Proje gastronomi
turizminin hemen tüm ihtiyaçlarına başarıyla cevap veriyor. Çorum’un
başarısı bu projelerle sınırlı değil. Sivil mimari mirası konakları onarıp yerel
mutfak ile bağdaştıran, Osmanlı kültürünü de dışlamayan Çorum’da, uzun
zamandır kamu, yerel, özel, sivil işbirlikleri ve akademisyenlerin desteği ile
yapılan Hititoloji kongreleri, araştırmalar, yayınlar, yemek yarışmaları gibi
yan etkinlikler kararlılıkla sürdürülüyor. Bu konuda yapılan alan çalışmalarına
30 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
THE BEGINNING OF ANATOLIAN
HISTORY
The rings in the chain of culture
are advancing gastronomy
tourism. Çorum, which also
claims its Hittite identity, is
one of our leading provinces
that are moving forward in this
sense…
Despite the European Union keeping
Turkey waiting, some scientists
passionately assert that the European
culture is based on Anatolian Stone Age People.
In his book “Avrupa’nın Anası Anadolu” (Anatolia,
the mother of Europe), the German Helmut Uhlig
was one of the first scholars to put this argument
forward. In presenting this thesis, he made use of
anthropology, archeology, ethnology and theology
supported by detailed research. According to Uhlig
- who sets off from Çatalhöyük and takes a long
rest in Hattusa - the footprints of the Hattis and the
Hittites, who spoke the oldest Indo-European language
known and reigned over Anatolia for 9 centuries, are
seen almost under every rock. Indeed Çorum, which
was home to Hattusa, the capital of Hittites, Alacahöyük,
Boğazkale and Şapinuva, has inherited an important
civilization.
Hittite Road, Kızılırmak Basin Gastronomy Walking Road
Kızılırmak Basin Çorum Gastronomy and Walking Road
(gastronomiyolu.com) project, started by Çorum Province after
the “Hittite Road” project, is an ecotourism work which blends the
basin’s cultural, historical, and natural beauties with a traditional
and unique cuisine culture. The project meets almost all the criteria of
dayalı bir de ödüllü kitap var ki
şimdi ona daha yakından bakalım…
“Çorum Mutfağına Güzelleme”
Çorum Valilerinden Nurullah Çakır
ile araştırmacı yazar Nilhan Aras,
uzmanlar ve Çorumlularla elele vermiş,
kapsamlı bir etnografik alan çalışmasını takiben “Çorum
Mutfağına Güzelleme”yi ortaya çıkarmış. Ahmet Uhri, Ersin
Demirel, Nedim Atilla, Eyüp Kemal Sevinç, İbrahim Gösterir,
Ülkü Menşure Solak, Asuman Albayrak, Arif Bilgin, Ahmet
Örs, Mustafa Serdar Çorumlu, Artun Ünsal, Nihal Kadıoğlu
Çevik, Aylin Öney Tan, metinleriyle kitaba ışık tutmuş. Editör
Nilhan Aras, 500 kaynak kişiyle konuşmuş, yemek tariflerini
derlemiş, 150’sini de kitaba koymuş. Sonuçta ortaya bir
yemek kitabından çok öte; son derece değerli bir mutfak
kültürü envanteri çıkmış.
Kitap, dünyada yemek kitapları Oscarı olarak bilinen
“Gourmand Dünyanın En İyileri” ödülleri kapsamında
Türkiye’nin “En İyi Yerel Mutfak Kitabı Ödülü”nü aldı. Aynı
biçimde Asuman Albayrak, Ahmet Ohri ve Ülkü M. Solak’ın
içeriği ile daha önce de yine Metro Yayınları’ndan çıkan
“Deneysel Bir Arkeoloji Çalışması Olarak Hitit Mutfağı” kitabı
da Gourmand ödülü almıştı.
Hitit ve Çorum Mutfağı
Çorum Arkeoloji Müzesi’nde bulunan Hitit Dönemi erzak
küpleri, ocak ayakları, çanaklar, gaga ağızlı ya da sade
testiler, çaydanlıklar, süzgeçler Hitit ülkesinin gelişkin bir
gastronomy tourism. The achievement of Çorum is not limited to this. As a province, Çorum is
renovating the mansions inherited from civil architecture and harmonizing local cuisine without
shunning Ottoman culture. Furthermore, Hittitology congresses are being held with local, private
and civil collaboration and the support of academics, research, publications and side activities
such as meal competitions. There is also a prize-winning book based on these studies …let’s
take a look at it.
“Çorum Mutfağına Güzelleme” (In praise of Çorum cuisine)
Nurullah Çakır, one of the former Governors of Çorum, investigative writer Nilhan Aras, some
experts and Çorum residents have hand in hand created “Çorum Mutfağına Güzelleme” in the
wake of a very extensive ethnographic field study. Ahmet Uhri, Ersin Demirel, Nedim Atilla,
Hattuşa’nın kapısını
bekleyen aslanlardan biri
(sol sayfa), Çorum’un ünlü
restoranı Katipler Konağı
kapısı ve salonu ile Hattuşa
örenyeri (üstte). Alacahöyük
Müzesi’nde sergilenen eserlerden:
Frig uygarlığına ait Demir Çağı İçki
Kabı (üstte), Çaydanlık (solda), Ocak
Ayağı (ortada) ve Gaga Ağızlı Testi
(sağda).
One of the lions guarding the gate of
the Hattusa (left page), Katipler Konağı
with its gate and hall, and Hattusa
Ruins (upper) Some works exhibited in
Alacahöyük Museum: Iron Age Vessel
from the Phrygian Civilization (upper)
Kettle (left) Furnace Leg (Middle) and
Beak mouthed Jug (right).
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 31
İSKİLİP DOLMASI
“Tek kazanda mükellef bir şölen, İskilip Dolması:
Anadolu Muftağı’ndan Yaratıcı bir Pişirme Yöntemi”
Aylin Öney Tan, Çorum Mutfağına Güzelleme
için yazdığı İskilip Dolması yazısına böyle atmış
başlığı. İskilip ya da Ca Dolması tek bir tencerede
bütün bir ziyafeti pişirmeyi olanaklı kılan yaratıcı
bir yemek. Et, kazanda ağır ağır pişerken, onun
üstünde, “ca” denen bir bez torbaya konulan
pirinç de etin buharıyla pişip pilav oluyor. 12 saat
süren pişirme sırasında kapağı hamurla sıvanan
kazan ilkel bir düdüklü tencereye dönüşüyor. Aşçılar
kısık olması gereken odun ateşini kontrol için gece nöbet
tutuyor. Aylin Öney Tan’a göre çok az mutfak aracı ve malzeme ile çok sayıda insanı ağırlamak için İskilip halkının bir yaratıcılık
örneği olan bu yemek, teknolojiye de ilham verecek ve belki de
tüm aletleri tek bir alette birleştiren yepyeni bir pişirme aleti icat
edilecek. Bu arada İskilip Belediyesi’nin gurur duydukları bu yemeğin
coğrafi işaretini aldığını da belirtelim.
İSKİLİP DOLMASI
“A consummate feast in only one cauldron, İskilip Dolması (Stuffed): A Creative Cooking Method from Anatolian Cuisine”.
This is the headline that Aylin Öney Tan gave to the essay she wrote entitled “İskilip Dolması”in the book “Çorum Mutfağına
Güzelleme”. İskilip or Ca Dolması is a creative dish which ensures a whole feast in only one cauldron. As the meat slowly stews
in the cauldron, the rice is slowly steamed above it in a cloth bag called a “ca”. The cauldron’s lid is sealed with dough during
the 12 hours of cooking and becomes a primitive pressure cooker. Cooks are on guard at night to check that the wood fire is
low. Aylin Önen Tan thinks that this meal was created by the İskilip people in order to host many guests with the minimum of
tools and ingredients, and that this dish inspired culinary technology so that a brand new cooking device combining all utensils
was invented. İskilip Municipality has obtained the geographic naming rights this dish which they are proud of.
mutfak kültürüne de sahip olduğunun birer kanıtı.
Yazılı tabletlerdeki bilgilere göre Hititlerin yiyecek
hazırlama ve tüketim biçimleri de bugünkü
Çorum mutfağına çok benziyor. Bunları bir
araya toplayan Asuman Albayrak’a göre onlar
da tahılları un ve tane olarak kullanıyor; başak
halindeyken toplayıp, ateşte kavurarak tüketiyor,
Çorum’un “Çatal Aşı” çorbası ve keşkek benzeri
yemekler yapıyor, Osmancık, Kargı, Oğuzlar
ilçelerinde yenen çevirme kebap ve soğuk etleri
benzer biçimde hazırlıyorlarmış.
Hem Hititliler’de hem bugünkü Çorum’da sakatata
verilen önem, yiyecekleri toprağa gömerek
saklama, meyvalardan sirke, pekmez, şurup, turşu
kurma, 100’den fazla çeşitte ve doğal mayalı
ekmek yapımı, yabani fıstık, badem yetiştirme,
meşe palamudu külünü yemeklerde kullanma,
diğer ortak özelliklerden bazıları. Şimdi mesele,
bu ayrıcalığı gelenekten geleceğe doğru taşımak,
bunu da yerliye yabancıya güzelce duyurmak olsa
gerek ki Çorumlular da bunun gayet bilincinde
gözüküyor...
32 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
YAPMADAN DÖNMEYİN
• Çorum’da Hitit Yolu Gastronomi
ve Yürüyüş Yolu’nu ve Katipler
Konağı gibi lezzet durağı lokantaları
keşfetmeden,
• 94 yıldan sonra Boğazköy Müzesi’ne
dönen tarihi “Boğazköy Sfenksi” ile
tanışmadan,
• Çatal Aşı, Sirkeli Cacık, Madımak, Meyvalı
Turşu, kuru ve sulu Çorum Mantısı, Keşkek,
Dodurga, Karpuz, Elma turşuları, Çorum
Ketesi, Yanıç, Oğmaç, Kargı Tulum Peyniri,
Pekmez Peltesi, Hedik, Karaçuval Helvası, Gül Burma
ve Has Baklava ve sanatlı bir şekilde biçimlendirilmiş bir
tür un kurabiyesi olan Şekerleme’yi, güzel koksun diye
kabukları çeyiz sandıklarına konulan İskilip’in elmasını ve
İskilip Dolması’nı tatmadan,
• Meşhur Çorum Leblebisi, Osmancık ve Kargı pirinci,
Yoncalı yolluğu, İskilip ağaç oyma işleri, Eski Alibey
dokumaları almadan dönmeyin.
Eyüp Kemal Sevinç, İbrahim Gösterir, Ülkü
Menşure Solak, Asuman Albayrak, Arif Bilgin,
Ahmet Örs, Mustafa Serdar Çorumlu, Artun Ünsal,
Nihal Kadıoğlu Çevik and Aylin Öney Tan are
amongst those who contributed with their texts.
Nihan Aras, the editor of the book, compiled
recipes after speaking with 500 sources and
included 150 of them in the book. The result was
much more than a cookbook: it was an extremely
important kitchen culture inventory. The book
was awarded “ Best Local Kicthen Book Prize” in
Şapinuva-Ortaköy kazılarında ortaya çıkan dev
boyutlardaki yiyecek ve içecek küpleri (altta).
Katipler Konağı’nda ikram edilen cacık ve turşu
çeşitleri (sol alt köşede).
Sağ sayfa: Lüle Sıkma (Gül Burma) Baklava ile
Şekerleme (sol üst köşede), Katipler Konağı (sağda) ve
Peynirli Dürüm ile Çatal Aşı (altta).
Giant sized food and drink jars unearthed at the
Şapinuva -Ortaköy excavations (below).
Cacık and pickles assortments offered at Katipler Konağı
(bottom left corner).
Right page: Lüle Sıkma (a kind of dessert) Baklava
and Şekerleme (top left corner) Katipler Konağı (right)
Peynirli Dürüm and Çatal Aşı (bottom).
Don’t Leave WIthout
• Discovering the Hittite Road,
Gastronomy Walking Road
and restaurants such as
Katipler Konağı
• Visiting historic “Boğazköy Sphinx”
which became “Boğazköy Museum”
after 94 years.
• Tasting Çatal Aşı, Cacık with Vinegar,
Madımak, Pickle with Fruit, Watery Çorum
Mantı, Keşkek, Dodurga, Apple Prickles, Çorum Pie,
Yanıç, Hedik and similar unique meals as well as a
sweet named “şekerleme” a kind of stylishly shaped
cookie and İskilip Apple peelings put into a wedding
chest for a delicious aroma.
• Buying famous Çorum Roasted Chickpeas, Osmancı
and Kargı Rice, Yoncalı rug, İskilip Wood carving works,
Old Alibey weavings.
the “Gourmand Best
of the World” awards,
which is known as the
Oscars of the cookbooks.
“Deneysel Bir Arkeloloji
Çalışması Olarak Hitit
Mutfağı” (Hittite Kitchen as
an Experimental Archeological
Study) compiled by Asuman
Albayrak, Ahmet Ohri and Ülkü M. Solak
also won a Gourmand Prize award.
Hittite and Çorum Cuisine
Supply jars from the Hittite Age, furnace legs,
earthen wares, beak mouthed or plain jugs, kettles,
filters: they are all proof that the Hittite Country has a refined cuisine culture.
According to the information on inscribed tablets, Hittite food preparation and
consumption styles very much resemble Çorum’s cuisine today. According
to Asuman Albayrak who put them together, the Hittites used cereal both as
flour and grain. They consumed it after harvesting and searing in fire. They
also cooked some dishes similar to Çorum’s “Çatal Aşı” soup and Keşkek and
prepared çevirme kebap (kebap roasted by turning) and cold meats eaten
similarly today in Osmancık and Kargı Oğuzlar counties. Both the Hittites
and Çorum people today give great importance to giblets. Storing food by
burying it underground, making vinegar, molasses, syrup from fruit, pickling,
baking more than 100 kinds of natural yeasted bread, breeding wild peanuts,
almonds, and using the ash of the nutgall in cooking meals are some of
the other common features. Now, our duty is to carry this exclusivity from
tradition to the future, introduce this to both foreigners and local people.
Actually, Çorum People seem to be well aware of this...
ÇATAL AŞI
MALZEME:
1 su bardağı yeşil mercimek, 1 su bardağı çekilmiş yarma,1 baş orta boy soğan, 3 yemek kaşığı
tereyağı, 2 su bardağı et suyu, 7 su bardağı su, 1 tatlı kaşığı kuru nane, 1 çay kaşığı tuz.
YAPILIŞI:
• Yıkanmış mercimek, soğuk suda, azaldıkça su eklenerek iyice pişirilir, kırmızı rengini vermesi sağlanır.
• Yıkanmış yarma, tuz ve et suyu eklenir. İnce doğranmış soğanlar tereyağında pembeleşene dek
kavrulup nane eklenerek sos yapılır.
• Çorbaya servis sırasında bu sos dökülür. (Bu yemeğin püf noktası mercimeğin rengini bırakması için soğuk
suyla haşlamasında. Bazıları da soğanlar kavrulunca onları da çorbaya ekliyor. Çatal Aşı genellikle çökelekli
dürüm eşliğinde yeniyor.)
ÇATAL AŞI
IndIgredIents
1 glass of green lentils, 1 glass of ground cracked wheat, a medium size onion, 3 table spoons of butter,
2 glasses of broth, 7 glasses of water, 1 dessertspoon of dried mint, 1 teaspoon of salt
Method:
Cook washed lentils well in the cold water by adding water as it evaporates. This gives its red colour. Add
washed cracked wheat, salt and broth. Fry finely chopped onions until brown, then add dried mint until it
becomes a sauce.
This sauce is poured on the soup when it’s served. (The trick in making this meal is to boil the lentils with
cold water, so that the colour separates). Some prefer to add the onions to the soup when they get brown.
Çatal Aşı is generally eaten with çökelek (a unique cheese) stuffed bread.
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 33
Ben Bir Benin Vatandaşıyım...
Eski adı Dahomey olan Batı Afrika’nın bu küçük ve ilginç ülkesini,
Benin Fahri Konsolosu Orhan Kural anlatıyor...
I am a Citizen of Benin
Orhan Kural, Benin Honorary Consul, is telling us
about one of West Africa’s small and interesting
country, formerly named Dahomey...
 Shutterstock & Orhan Kural Arşivi & Wikipedia
Benin’in Ganvie köyünden görüntüler ile
Beninli bir kadın (Shutterstock, Anton_Ivanov).
Some images of Ganvie Village in Benin, a woman
from Benin (Shutterstock, Anton_Ivanov).
34 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
Benin, eski adı Dahomey... Orta Afrika’da, Togo, Nijerya,
Burkina Faso ve Nijer’in komşusu. Afrika’nın en az tanınan
ve en küçük ülkelerinden biri... Türkiye Gezginler Kulübü
Kurucu Başkanı ve İTÜ Maden Fakültesi Öğretim Üyesi
Orhan Kural, aynı zamanda Benin Cumhuriyeti İstanbul
Fahri Konsolosu. Gelin bu ilginç ülkeyi “Ben bir Benin
Vatandaşıyım” diyen Orhan Kural’ın aktardığı bilgilerle
tanıyalım...
 TÜRSAB DERGİ: Siz, Benin’in fahri konsolosusunuz.
Bize, Türkiye’nin pek tanımadığı bir ülke olan Benin’i
anlatır mısınız?
 Üç kardeş üç krallık kurdu bu topraklarda. Bunlardan en
güçlüsü ve hırslısı Dahomey idi. Benin, 1899’da Fransızların
egemenliğine geçtiğinde, Dahomey Krallığı 1625’ten beri
bu topraklarda hüküm sürüyordu. 17. ve 18. yüzyıllarda
yerli halkının çoğu köle olarak toplandığı için buralara “Köle
Kıyısı” adı verildi. Fransız Batı Afrikası’nın bir parçası olan Benin, diğer
komşu ülkeler gibi 1960 yılında bağımsızlığını kazandı. 1975 yılında
ülkenin lideri olan Karekou Mattheur, isim değiştirerek bu ufak ülkeye
“Benin” dedi. Asker kökenli Kérékou Benin’i 40 yıl yönettikten sonra,
2006 yılında ekonomi dalında uzman Dr. Yayi Bonni halkın oyu ile
Devlet Başkanı olarak göreve başladı ve ikinci dönem tekrar seçildi.
Batı Afrika’nın en küçük ülkelerinden biridir. Ama aynı zamanda 300
milyon nüfuslu Orta Afrika’nın giriş kapısıdır.
 Ülkede hangi dil konuşuluyor? Fransızca mı hakim?
 En fazla kullanılan yerel dil “Fon” dilidir. Fetişizmin ve Vudu
inançlarının doğduğu coğrafyadır. Bugün ise Vudu geleneği en yaygın
Benin... its former name was Dahomey...
is the neighbor of Togo, Nigeria, Burkina
Faso and Niger in Central Africa and
one of those less known and small
countries... Orhan Kural, the Founding
Chairman of the Turkey Travelers Club,
Lecturer at the İTÜ’s Faculty of Mines
(İstanbul Technical University), is also
Benin Honorary Consul in İstanbul. Let’s get to know this interesting country
through the anecdotes by Orhan Kural who says “I am a Citizen of Benin”...
 TÜRSAB Magazine: You are Benin Honorary Consul. Will you tell
us about Benin which not well known in Turkey.
 Three brothers established a kingdom in the land occupied today by Benin.
The most powerful and ambitious was Dahomey. The Kingdom of Dahomey
reigned over these soils from 1625 until Benin came into the dominion of
the French in 1899. These places were called “Slave Shore” because most of
the indigenous people of Benin were captured as slaves in the 17th and 18th
Centuries. Benin, being a part of French West Africa, just like other neighboring countries, gained its independence in 1960. In 1975, Mathieu Kérékou, the
leader of the country, renamed it “Benin.” After Mathieu Kérékou, originally a
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 35
BENİN CUMHURİYETİ
Başkent: Porto Novo
En Büyük Kenti: Cotonou
Nüfus: 6.769.914
Yüzölçümü: 112.622 kilometrekare
Kişi Başına Düşen Milli Gelir: 1.451 USD
Resmi Dil: Fransızca
Para Birimi: Afrika Frankı, CFA (Sekiz Afrika
Ülkesinin Ortak Para Birimi)
Komşuları: Togo, Nijerya, Burkina Faso ve Nijer.
İklim: Ekvatoral iklim hakimdir.
Ulaşım: Air France’ın her Pazartesi, Çarşamba,
Cuma ve Pazar günleri tek aktarmalı, ParisCotonou ya da Paris-Lagos -Cotonou olarak iki
aktarmalı uçuşları var.
Türk Havayolları ile doğrudan Accra’ya (Gana)
uçularak, Togo üzerinden, 8 saatlik karayolu ile
Cotonou’ya ulaşmak da mümkün.
http://www.beninfk.com
BENIN REPUBLIC
Capital: Porto Novo
The Biggest City: Cotonou
Population: 6,769,914
Surface: 112,622 km2 (27829502 acres)
Per Capita Income: $1451
Official Language: French
Currency: Africa Frank (CFA) (Common Currency
of 8 Africa countries)
Neighbors: Togo, Nigeria, Burkina Faso and Niger
Climate: Equatorial climates dominate
Transportation: One connecting flight of
Air France, Paris Cotonou, or 2 connecting
flights Paris-Lagos-Cotonou on every Monday,
Wednesday, Friday and Sunday. From turkey, it’s
only possible to arrive at Cotonou by first flying
with Turkish Airlines to Accra (Ghana), and then
driving for 8 hours through Togo.
http://www.beninfk.com
36 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
bu ülkede uygulanmakta. Benin mutfağı
Fransız etkisi ile bölgenin en iyisi olarak
şöhret yapmıştır. Benin ekonomisi, transit
ticaret ve tarım ağırlıklı bir yapı sergiler.
Palmiye yağı, pamuk, yerfıstığı ve kahve
gibi ürünler yurtdışına satılmakla birlikte,
kuraklık yüzünden üretim düzensiz bir yapıya
sahiptir. Benin’de ticaret yapan Lübnanlı
bir grup bulunmakta. Vudu pazarında hayal
edebileceğiniz her tür hayvanın başı, organları
ve derileri satılıyor. Filler, aslanlar, timsahlar…
1980 yıllarında ortaya çıkarılan petrol
yataklarından elde edilen petrol, bugün ihraç
edilmektedir.
 Benin’de nereleri gezdiniz? Bize biraz
“Yüzen Köy Ganvie”den bahseder misiniz?
 Ganvie köyünü, Fon ve Dahomey krallıkları
askerlerinin öfkesinden korkan köy halkı,
Benin köylerinin geleneksel evleri (üstte), Zoungbodji
Anıtı (üstte), Quidah Bazilikası (sağda).
Sağ sayfa: Vudu dansçıları (üstte), Vudu sembolleri
resmeden kadınlar, fetiş pazarlarında satılan ürünler
ve Vudu boyalı köy evleri.
Traditional Benin Houses (above), Zoungbodji Monument
(above), Quidah Basilica (right).
Right Page: Voodoo Dancers (above), women picturing
Voodoo figures, products sold at fetish market and village
houses painted in Voodoo style.
soldier, ruled Benin for 40 years, Dr. Yayi Bonni, an
economics expert, took office as President in 2006
and was reelected by popular vote for a second
term. Though being one of the smallest countries of
West Africa, Benin is also the gateway to Central
Africa with a population of 300 million.
 What language is spoken there?
Is French dominant in Benin?
 The most common language is “Fon,” a local
language. It’s the geography where the faiths of
“Fetishism and Voodoo” were born. Benin is where
the Voodoo tradition is seen most commonly today.
Benin cuisine is very famous as the best in the
region thanks to French influence. Benin’s economic
structure consists mainly of transit trade and
agriculture. Notwithstanding that some products
such as palm oil, cotton, peanut and coffee are sold
abroad, production is irregular owing to drought.
There is a significant group of Lebanese who trade
in Benin. Every imaginable kind of animal head,
organ and skin is sold in the Voodoo market.
Examples are elephants, lions, crocodiles... The oil
extracted from the reserves discovered in the 1980s
are being exported today.
 What parts of Benin did you visit? Would
you tell us a bit about “Ganvie, the Swimming
Village?”
 Ganvie Village was established in the 17th Century
by the villagers who were afraid of the fury of the
Fon and Dahomey Kingdoms’ soldiers and seeking
protection. In that period, soldiers would avoid entering into the water owing to some religious beliefs.
Ganvie, the so-called Venice of Africa with its population of 12,000, spread to a considerably large area
in time. It’s a full-fledged village with its school, post
office, hospital and general store. Even they created
gardens around the houses. The only vehicle used
here is the “boat.” The depth of the lake reaches up
to 2 meters.
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 37
“korunma” amacıyla 17. yüzyılda kurmuş. O dönemde
askerler dini nedenlerle suya girmekten kaçınırlarmış.
On iki bin nüfusu ile Afrika’nın Venedik’i olarak anılan
Ganvie, zaman içinde oldukça geniş bir alana yayılmış.
Okulu, postanesi, hastanesi, bakkalı ile tam teşekküllü
bir köy burası. Hatta evlerinin etrafında bahçeler bile
oluşturmuşlar. Burada kullanılan tek araç “kayık”. Gölün
derinliği iki metreyi buluyor.
 “Benin’e gidince mutlaka görün” dediğiniz bir
yer var mı?
 Cotonou’daki Dantokpa Pazarı ile El Sanatları
Merkezi, tüm rehber kitaplar tarafından “gezilmesi
gereken yerler” olarak tavsiye ediliyor. Jonquet
kıyılarında çok sayıda bar, gece kulübü ve restoran
bulacaksınız. Benin’de başta inşaat olmak üzere bazı önemli sektörlere
de Çinliler hâkim.
 Benin’de vudu geleneğinden bahseder misiniz?
 Vuduların Kutsal Ormanı’na giriyoruz. Koca bir erkeklik uzvu ile
bereket tanrısı “Leda”, bugün bir simge olan üzerine çiviler çakılı
“Çakatu”, fırtına, şimşek, yağmur ve adalet tanrısı “Çangü”, hala kralın
ruhunu taşıdığına inanılan kutsal ağaç “Irona”, tek ayağı ile kötü ruhları
kovan “Kumandan Tanrı”, “her gördüğünü öldürme” deyip avcının
tüfeğine sarılan “Yılan Tanrı” ve daha niceleri parkın içinde karşımıza
çıkıyor. Dünyada bir diğer örneği olmayan Yılanlar Tapınağı’nın
kapısında bizi gözlerinden korku ve öfke okunan, suratlarındaki 10
yara izi ile kolayca tanınan yılan tarikatına ait gençler karşılıyor. Her
Kasım ayında mabedin girişinde bir keçi kurban edilirmiş. Bu merasim
sırasında kullanılan Hindistancevizi yağının sarı izlerini duvarlarda
Beninli çocuklar (Shutterstock, Anton_Ivanov),
(üstte), Kabul töreninde Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, Benin Devlet Başkanı ve
konuklar, Orhan Kural (üst sıra, soldan
dördüncü).
Sağ sayfa: Ganvie’de Stilt köyü (üstte) ve
Ganvie pazarı (altta).
Benin Children (Shutterstock, Anton_Ivanov)
(above) President Abdullah Gül, President of
Benin and the guests, at the Initiation Ceremony,
Oran Kural (above row, 4th from the left).
Right Page: Stilt Village, Ganvie (above) and
Ganvie Bazaar (below).
 When going to Benin, is there any place you strongly recommend to be
seen?
 Dantokpa Market and the Hand Crafts Center in Cotonou are recommended by all
travel books as “must-see places”. You will find lots of night clubs, and restaurants at
the shore of Jonquet. Many important business sectors are dominated by the Chinese
in Benin, particularly the construction sector,
 Would you mention about Voodoo tradition in Benin?
 We are entering the Sacred Forest of Voodoos. We are facing a huge phallus and
“Leda” the fertility god; “Çakatu”, today’s symbol with nails driven into it; “Çangü”,
the storm, lighting, rain and justice god; “Irona,” a sacred tree still believed to contain
the king’s soul; “Commander God,” who kicks out the evils with his one foot; “Snake
God,” who holds on to the hunter’s gun saying “don’t kill everything you see” and
many more in the park. At the entrance of the Snakes Temple, which is unprecedented
bugün bile görmek mümkün. Bu mabedin bir odasında kıvrılmış çok
sayıda piton yılanı ile dilek mağarasından başka bir şey görmedik.
Yılanlar gece mabetten ayrılıp, sabah ise geri dönerlermiş. Benin
nüfusunun yüzde 55’inin katıldığı Vudu ayinlerinde tamburun o
sihirli ezgileriyle rengârenk kıyafetlerine bürünmüş inanmışlar, transa
geçiyorlar, hiç bir yorgunluk hissetmeden dansları saatlerce sürüyor.
Ölü evlerine ziyarete gidiliyor. Amaç Tanrı’ya sevgiyi ispatlamak. Zaten
“Vudum” aslında “ruh” demek. Vudu dini atalarına ve doğaya saygı
duyar ve bunu da ayinlerle duyurur. Nijerya sınırına yakın olan 180
bin nüfuslu Porto Novo’da koloni döneminin o esrarlı havasını teneffüs
edebilirsiniz. Brezilya stilindeki süslü kiliseye bazı eklemeler yaparak
camiye dönüştürmüşler.
 Benin’in İstanbul temsilcisi olmak nasıl bir duygu?
 Benim gençlik hayallerimden biri de “hariciye”de okuyup günün
birinde bir coğrafyada elçi olmaktı. Bir bakıma bu tutkum yerine
geldi. Mutluyum. Gerçi Türkiye’de yaşayan Beninli sayısı genellikle
öğrencilerle sınırlı. Ama konsolosluk binamız Tarihî Yarımada’da
geleneksel bir Osmanlı evi yapısındadır. Hatta birçok filmde de
gösterildi. Fahri konsolosluk görevlerimiz arasında ülkemizi ziyaret
eden Benin heyetleri ile ilgilenmek, iki ülke arasındaki ticaret hacmini
artırmak, çerçeve anlaşmaları ile askeri, sportif ve kültürel alanlarda
işbirliği yapmak, karşılıklı fuarlara katılmak ve turizmi canlandırmak
var. Benin Devlet Başkanı Dr. Yayi Bonni’yi de iki defa Türkiye’de
ağırladık...
in the world, some young people from the Snake Order, easily recognizable due to 10
scars on their fierce and full of fear faces, meet us. Every November in the past, a
goat would be sacrificed at the entrance of the temple. It’s possible to see today the
yellow traces of the coconut oil used during this ceremony. We did not see anything
but many pythons coiled in one room of the temple and a wishing cave. According to
what we were told, snakes leave the temple at night and come back in the morning.
In those Voodoo rituals, in which 55 percent of Benin People participate, believers in
colorful garments go into a trance and dance for hours accompanied by the magic
beats of the drums without getting tired. They pay visits to funeral homes. The aim is
to prove their love of God. Actually “Voodoom” means “soul.” Believers in the Voodoo
religion pay homage to their ancestors and nature, and display this through their
rituals. You can feel the mysterious air of the colonial period in Porto Novo, a city of
180,000, near the border with Nigeria. They have transformed the Brazilian style
decorated church into a mosque with some alterations.
 How does it feel to be a representative of İstanbul to Benin?
 One of my childhood dreams was to be an ambassador one day, after attending the
Ministry of Foreign Affairs. In one sense, my passion was met. I’m happy. In fact, the
number of Benin citizens living in Turkey today is limited to students. But, our consulate building is built in the traditional Ottoman style and located on the Historical Peninsula. Even it has been shown in many movies too. To receive the Benin delegates
who visit our country, to increase the volume of trade between our two countries, to
cooperate in military, athletic and cultural spheres with the outline agreements, to
participate in fairs mutually, and to stimulate tourism are among the duties of our
honorary consulate. We received Benin President Dr. Yayi Bonni twice in Turkey.
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 39
ŞEYLERİN TARİHİ
history of things
HAVA DURUMUNU
ŞEMSİYEDEN ÖĞRENECEKSİNİZ!
 Shutterstock&Wikipedia
Sıcaktan korunmak için...
Yağmurdan korunmak için...
Modaya uymak için...
Şemsiye, tarih boyunca pek çok
şekilde kullanıldı. Ama yakın
gelecekte, size hava durumunu da
bildirecek. Navigasyon aleti gibi yol
da gösterecek.
40 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
YOU WILL LEARN HOW THE
WHEATHER FORECASTING IS FROM
AN UNBRELLA
To protect from the heat… to protect from the
rain… for the fashion… The umbrella was used in
many ways during the history. But in the immediate
future it will be able to notify you of the current
weather forecast, even direct you like a navigation
devise.
Bir şemsiye, olsa olsa ne kadar pahalı
olabilir sizce? Zorlamadan söyleyelim:
Dünyanın en pahalı şemsiyesi 50
bin dolara satılıyor. Yani 100 bin
küsur liraya. Şemsiye, adı üstünde
dolar milyarderlerinin alışveriş ettiği
Billionaire Couture’un Londra’da açtığı
yeni mağazasında satışa sunuldu.
Fiyatının nedeni ise, timsah derisinden
yapılmış ve bir “tasarım ürünü” olması.
Evinden çıkıp arabasına binen,
arabadan inip ofisine veya bir başka
mekâna gidenlerin artık şemsiye
kullanmadığı ortada. Şemsiye, yollarda
yürüyenler için. Bu yüzden, lüks
tüketicilerine şemsiye satabilmek için
böyle lüks, hatta ultra-lüks ürünler tasarlanıyor.
Palmiye yapraklarından bugüne, uzun ve ilginç bir yolculuk, değil mi!
Güneşi durduran eşya
Şemsiyenin tarihinin bundan 4 bin yıl öncesine dayandığı sanılıyor. İlk
olarak Mezopotamya’da bir rütbenin ya da bir ayrıcalığın simgesi olarak
kullanılmaya başlandı. İşlevi de farklıydı. Bu ilk şemsiyeler Mezopotamyalıları
yağmurdan değil, güneşi bol olan topraklarda yakıcı güneşten korumak için
kullanılıyordu.
Şemsiyeler yüzyıllar boyu hep güneşten korunmak için kullanıldı. Hatta
İngilizce’de şemsiye anlamındaki “umbrella” sözcüğü, latince gölge anlamına
gelen “umbra” sözcüğünden türedi. Şemsiyenin ilk zamanlardaki bir diğer
adı da “parasol” du. Parasol kelimesindeki “para” durdurmak, “sol” kelimesi
ise güneş ışığı anlamında. Yani, adını yine güneşi durdurmaktan aldı.
Bizim dilimize Arapça’dan giren “şemsiye” sözcüğünün kökeni de,
Şems=Güneş!
Tanrı’nın kalkanı
MÖ 1200 yıllarına gelindiğinde şemsiye Mısırlılarda dini bir anlam kazandı.
Mısırlılar gökyüzünün Tanrı’nın vücudundan yapılmış, dünyayı koruyan
bir şemsiye olduğuna inanıyorlardı. Başlarının üzerinde taşıdıkları şemsiye
yüksek ahlak simgesiydi.
Şemsiyeyi yağmura karşı ilk kullananlar Çinliler olmuştu. Kağıttan yapılan
şemsiyeleri su geçirmemesi için
reçine ile tabakalamışlardı.
Romalılar şemsiye kültürünü
Mısırlılardan aldılar. Ama
şemsiyeyi hep kadınsı bir simge
olarak gördüler. Şemsiye erkekler
tarafından hiç kullanılmadı.
Gupta İmparatorluğu döneminde şemsiyeli
kadın (MS 4-6. yy) (sol üstte), Londra’daki ünlü
James Smith & Sons şemsiye dükkanı (sağ
üstte), Edward Manet’nin 1881 yılında yaptığı
Şemsiyeli Kadın tablosu (üstte) ve 1882 tarihli
“La petite soeur par Hector Malot” ilüstrasyon
kitabından bavul ve şemsiye çizimleri (üstte)
ile 1911 tarihli “Die Frau als Hausärztin”den
şemsiyeli kadın çizimleri (sağda).
The lady with an umbrella in the reign of Gupta
Empire (4th -6th Centuries AD) (upper left), The
famous James Smith & Sons umbrella shop in
London (upper right), “The Lady with Umbrella”
a painting by Edward Manet in 1881 (above)
and suitcase and umbrella sketches from the
illustration book “La petite soeur par Hector
Malot” (1882) (above) as well as The Lady with
Umbrella sketches from “Die Frau als Hausärztin”
(1911) (right).
How expensive would an
umbrella be at most? Let’s say
it now without bothering you:
The most expensive umbrella in
the world is being sold for $50
thousand, which means 100,000
Turkish Liras. The umbrella is
offered for sale in the new store
that the Billionaire Couture
opened in London.
The store’s name says it all: this
is where billionaires shop! The
reason for this expensive price is
that it’s been manufactured from
the crocodile skin and “a design
production.”
It’s evident that people who
leave their homes, get in their
cars, get out of their cars and
go to their offices or somewhere
else are not using umbrellas any
more. Umbrellas are only for people
walking in the street. Therefore, luxury
or ultra luxury products are designed
to sell umbrellas to high income
consumers. It’s a very long and amazing voyage from the palmate leaves to the
present day, isn’t it?
The Item that stops the Sun
The history of the umbrella is estimated to go back 4,000
years. It began to be used as a symbol of a rank or privilege
for the first time in Mesopotamia. Its function was also
different than now. These early umbrellas were used not
to protect the Mesopotamians from the rain but from the
scorching sun in a land full of rays from the sun. Umbrellas
were used as protection from the sun over the centuries.
Even the word “umbrella” in English derived from the Latin
word “umbra” meaning shadow. Another name of the
umbrella at the early times was “parasol.” Part of “para”
in the word means “stop” and “sol” means sun. That is,
its name came from “stopping the sun.” As for our own
language, Turkish, şemsiye is umbrella and came
from the Arabic word “şems,” meaning sun.
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 41
God’s Shield
By the 1200s B.C, “umbrella” gained
a religious meaning in Egypt. The
Egyptians believed that the sky is an
umbrella which is made out of God’s
body and protects the world. The
umbrella they bear on their heads was
a symbol of a higher morality. It was
the Chinese who used for the first time
the umbrella for rain. They coated the
umbrellas made out of paper with a
resin for waterproofing.
Romans inherited the umbrella culture
from the Egyptians. But they always
considered the umbrella as a feminine
symbol. Umbrellas were never used
by men, but women would like much
the umbrella as an ornament. Plus
it protected their white skins which
separated them from the slaves and
farmers working in the fields. Thus,
the umbrella was demanded much by
the nobles in Rome. Later on, it was
discovered that umbrellas made out of
oily paper and papyrus could be used for rain. Some distinguished ladies of Rome,
Athena, and the Anatolian soils always took their umbrellas when they went to
watch theatre plays.
Kadınlarsa, şemsiyeyi bir süs olarak çok beğenmişti. Üstelik, onları kölelerden
ve tarlada çalışan çiftçilerden ayıran beyaz tenlerini koruyordu. Bu yüzden
şemsiye Roma’da asiller arasında büyük rağbet gördü. Sonrasında yağlı
kağıttan, papirüsten yapılmış şemsiyelerin yağmura karşı da kullanılabileceği
keşfedildi.
Roma’da, Atina’da, Anadolu topraklarındaki tiyatrolarda seçkin kadınlar
şemsiyelerini yanlarından ayırmaz olmuşlardı.
Siyah şemsiye sahnede
Şemsiyenin Batı dünyasında yaygınlaşması 16. yüzyılın sonlarıdır. Faslı
bir gezgin ve yazar olan Janas Hanway (1712-1786) şemsiyeyi Londra’da
kullanarak aksesuarın tanınmasını sağlamıştı. Şemsiye, bu nedenle
başlangıçta “Hanway” olarak adlandırıldı.
Bu döneme dair bir başka ilginç not da, yine İngilizler deyince akla gelen
“siyah şemsiye”nin doğuşuydu. Şemsiyelerin yapıldığı kumaşlar, suya karşı
akışkanlık kazandırmak için yağlanıyordu. Bir tür petrol türevi olan yağ
yüzünden kumaşlar zamanla kararıyor, kirli siyah bir renk alıyordu. Soruna o
günlerin teknolojisi ile çare bulunamayınca, kumaş daha baştan siyah olarak
seçildi. Soylu ve varlıklı İngilizlerin vazgeçilmez aksesuarı “siyah şemsiye”
de böylece tarih sahnesine çıktı. Giderek öyle bir statü simgesi oldu ki,
teknolojik çözümlere rağmen siyah renkten vazgeçilmedi.
Daha hafif… Daha şık…
Siyah, varlığını korusa da, ilerleyen teknoloji şemsiyeyi çok etkiledi. Her
şeyden önce el yapımı şemsiyelerin yerini seri üretim aldı. 1830 yılında
Londra’da “James Smith and Sons” adlı şirket, bu konuda öncü oldu.
Yeni şemsiyeler hafiflemeye de başladı. Saplarının yapımında ahşap tercih
edildi. 1800’lerin sonlarına doğru da alüminyum, plastik, titanyum gibi çok
daha hafif materyaller kullanılır oldu. Tabi kumaş seçenekleri zenginleşti.
Naylonun bulunmasıyla yağmurun şemsiye üzerinden akıp gitmesi sorun
olmaktan çıktı.
Hâlâ geniş kitlelere uzak bir nesneydi şemsiye. Ancak ülkeden ülkeye,
42 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
Black Umbrella Took the Stage
The spread of the umbrella in the western world falls at the end of the 16th century.
Janas Hanway (1712-86), a Moroccan traveler and writer, led the way for the
umbrella being introduced by carrying it in London. That’s why the umbrella was
named after “Hanway” in the beginning. Another interesting note during this period
was the birth of the Black Umbrella, which is remembered when speaking of the
British. The cloth from which umbrellas were made would be oiled in order to repel
water. Owing to the kind of petroleum from which the oil was derived, the fabric
would become a dirty black color in time. Since there wasn’t a good solution for this
problem with the technology of that time, black cloth was selected from the very
beginning. Thus, the “Black Umbrella,” an indispensable item for blue blood British,
took the stage of the history. The black umbrella gradually became such a status
symbol that the black color maintained its popularity despite new technological
solutions.
Lighter and More Chic
Though the black color sustained its existence, advancing technology very
much affected the production of umbrellas. Above all, mass production replaced
handmade umbrellas. In London a company named “James Smith and Sons” was
a pioneer in the subject in 1830. New umbrellas began to be lighter. The preferred
material for making handles was wood. Towards the end of the 1800s, lighter
materials such as aluminum, plastic, and titanium began to be used. Of course,
fabric choices also increased in time. With the invention of the nylon, flowing the
rain over the umbrella was no longer a problem.
But, the umbrella was still an item out of reach for ordinary people. However, from
country to country, it slowly began to be known, and become a fashion on the
European Continent. As for İstanbul, the umbrella began to be seen in our daily life
after a British citizen named Robenson began to manufacture them in 1882. Ladies
would carry little chic models used as accessories in recreation areas, and clerks
would be seen strolling in Pera with umbrellas that looked like canes... People of the
Ottoman era included the umbrella in their daily life despite keeping a distance with
it. Suddenly, the umbrella became widespread at the crossroads of its own history.
İspanya’nın Madrid kentinde şemsiyelerle
gerçekleştirilen bir sokak festivali (sol sayfa, sol başta)
ve MÖ 3. yy’da Çin İmparatoru’nu koruyan şemsiyeli
Teracota askerleri (sağda).
A street festival held with umbrellas in Madrid, Spain
(Left Page, at the left end) and Terracotta soldiers with
umbrellas, who guard the Chinese Empire in 3rd century
BC (right).
Avrupa kıtasında tanınıp moda olmaya başlamıştı.
İstanbul’da ise, 1882 yılında Robenson adlı bir
İngiliz’in üretime başlamasıyla hayatımıza girdi.
Kadınların mesire yerlerinde, daha çok aksesuar
gibi kullandığı şık, küçük modellerle… Pera’da
gezmeye çıkan Katiplerin bastonu andıran
şemsiyeleri… Osmanlı, belli bir mesafeyle de olsa
şemsiyeyi hayatına kattı.
Kendi tarihinin o kavşağında, şemsiye bir yandan
yaygınlaştı… Bir yandan da kumaş seçenekleri,
modelleri ve hatta “boyu” ile büyük bir değişime
uğradı.
Japon şemsiyesi
20. yüzyılın başında, sahneye başta Japonlar
olmak üzere Uzak Doğulu üreticiler çıkmaya
başladı. Kısa sürede de ucuz iş gücü yüzünden
pazar payını artırdı. Bunun üzerine, Avrupa’daki
şemsiye fabrikaları birer birer kapanmaya başladı.
Sahneyi Japonlara bıraktı.
Şemsiye, Japon kültüründe hep özel bir öneme
sahip olmuştu. Yüzyıllar öncesine uzanan
resimlerde kadınlar geleneksel giysileri ve
şemsiyeleri ile tasvir edildi.
Dayanıklı ve su geçirmeyen kağıttan yapılma
şemsiyeler, yüzyıllardır kullanılıyordu zaten.
Yeni teknolojiye uyarlanması hiç de zor olmadı.
Japonya, özellikle kapanınca boyu kısalan ve
çantalara sığan şemsiyeleriyle dünyayı fethetti.
Hepsi bu kadar değil. Japonlar, bu ilginç
nesnenin renkli tarihine şimdi bambaşka bir boyut
kazandırıyor.
Henüz deneysel aşamada. Çünkü henüz maliyeti
düşürülemedi. Ancak, her eşyada olduğu gibi,
mutlaka maliyet düşürülecek ve “uzay çağı
şemsiyeleri” yakında sokaklara çıkacaktır.
Uzay Çağı şemsiyeleri
Japonlar, şemsiyenin iç kısmını “içbükey
bir bilgisayar ekranı” gibi tasarladı. Nasıl ki
günümüzde, stadyumlardaki dev ekranlara
görüntüler verilebiliyorsa, aynı tekniğin şemsiyede
de mümkün olduğu görüldü.
Böylece, şemsiyenin ucundaki minicik bir “alıcı”
ile istenen bilgi şemsiyenin içine aktarılabiliyordu.
Örneğin, gideceğiniz yerdeki hava durumu…
Yağmur yağıp yağmadığı gibi işe yarar bilgiler…
Çok meraklısı iseniz, tabi gözünüzü yoldan
ayırmamak kaydıyla, borsa verileri…
Bu teknoloji ile, şemsiyeyi bir “navigasyon” cihazı
gibi kullanmak da mümkün olacak. Şemsiyedeki
veriler sizi gideceğiniz yere yönlendirecek.
Kısacası, bu mütevazı nesne, yüzyıllardır olduğu
gibi yine “ihtiyaç” olmayı sürdürecek.
At the same time, it underwent a big change with its
many choices, models, and sizes.
Japanese Umbrellas
At the beginning of the 20th century, Japanese
manufacturers in particular and Far Eastern
producers began to appear on the scene. These
producers succeeded in increasing their market
share thanks to their cheap workforces. As a result,
umbrella factories in Europe began to be closed one
by one, leaving the stage to the Japanese.
The umbrella always had a special importance in
Japanese culture. Women were depicted with their
traditional garments and umbrellas in pictures which
date back many centuries. Durable umbrellas made
out of waterproof paper had already been used over
the centuries. Adaptating them to the new technology
was not difficult at all. The Japanese managed to
conquer the whole world in particular with folding
umbrellas that were small enough to fit into bags
when folded. Not finished yet, the Japanese are
occupied nowadays with bringing a new aspect to
the colorful history of this interesting item. The new
design is in an experimental stage now, because its
cost cannot be reduced yet. Notwithstanding this,
as is the case with every product, its cost will be
absolutely reduced and “space age umbrellas,” if you
like, will start to be seen in the streets before long.
Space Age Umbrellas
The Japanese designed the internal part of the
umbrella just like a concave computer screen.
Using the same technology as big screens found in
stadiums, desired information can be transmitted
to the inside of an umbrella via a tiny receptor
located on the tip of umbrella. For instance, weather
conditions of the place where you want to go... Useful
information like whether it will be rainy... Stock
market data if you are so curious about it, provided
that you must keep your eye on the road. Using
umbrellas like a navigation apparatus will be possible
with this technology. Data on your umbrella will
direct you where you want to go. Soon, this humble
item will again become “a need” for people as it has
been for centuries.
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 43
ÇOK YÖNLÜ,
ÇOK İŞLEVLİ,
ÇOK YAZAN,
ÇOK GEZEN,
ÇOK BİLEN...
403 Yaşında Bir Dünya Kültür Mirası:
EVLİYA ÇELEBİ
A VERSATILE, MULTIFUNCTIONAL
PERSON WHO WRITES MUCH,
TRAVELS MUCH, KNOWS MUCH...
A 403 years World Culture Heritage:
EVLİYA ÇELEBİ
44 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
İstanbul ile başlayan, Anadolu’ya ve
sonra dünyaya uzanan gözlemleri
ile 17. yy’ın en büyük gezgini Evliya
Çelebi’nin yazı ile ilişkisi duvar
yazıları; “hak” ile başlıyor. O aynı
zamanda usta bir hakkâk ve hattat!
Geçtiği yerlerdeki camilere, hamamlara hatta kimi yaşlı ağaç gövdelerine bıraktığı 30 dolayında duvar
yazısı olduğunu Seyahatname’de de
belirtmiş. Yaşamı boyunca ona verilen bazı görevlerden dolayı asker,
subay, memur, bürokrat, yönetici
ve elçi olduğu da biliniyor. Gene de
onun “Seyahatname”de şifrelenen
“tarihçi”, “edebiyatçı”, “belgeselci”,
“müzisyen”, “gurme yazarı” hatta
“magazinci” kimlikleri öne çıkıyor.
Çelebi ve mübalağa
Yazılarındaki olağandışılıklar, doğaüstülükler ve mübalağa bilimsel
bir kaynak olarak küçümsenmesine yol açsa da esaslı bir tarih kaynağı
olarak Çelebi’ye gönderme yapmadan da pek geçilemez. Evliya Çelebi
uzmanı Prof. Dankoff, sık sık onun bu özelliğini çok sevdiğini vurgularken
Çelebi’nin rüyalarının bile gerçekten görülmüş değil, kurgulanmış olabileceğine dikkat çeken ve “yazdığı metin güzelliğini mübalâğalarından ve
subjektifliğinden alır” diyen yazar Beşir Ayvazoğlu “mübalağa”nın Evliya
Çelebi’nin üslûp özelliği olduğunu söyleyenlerdendir.
Evliya Çelebi’nin harita ve seyahat yaklaşımı
Evliya Çelebi, harita ile seyahat ilişkisinin önemini, en çok Nil’in kaynağını
görmek amacıyla çıktığı fakat kaynağa ulaşamadan farklı rotalar izlemek
zorunda kaldığı Mısır yolculuğunda farketmiş. Nitekim Batlamyus’un
dünyayı “ilim ve akıl” gücüyle anlatmasına karşılık, “Yeni Dünya’yı keşfeden Padre ve Kolon (Kolombus) adlı rahiplerin haritalarının çok güvenilir”
olduğunu özellikle vurgulamış.
Nuran Tezcan, “Evliya Çelebi’nin Belgesel İzleri” başlıklı makalesinde şöyle
söylüyor:
“Çelebi, daha önce coğrafyacıların Sudan tarafına sıcaktan ulaşamadığını,
bu bölgenin bilinmediğini, dolayısıyla kendisinin üstadı Nakkaş Hükmizâde
Alî Beg’den öğrendiği üzere seyahati esnasında resmetmiş olduğu kaleleri,
şehirleri, nehir, dağ ve gölleri, Nil ve Fûncistân seyahatini tamamladıktan
sonra, Papamunta (resimli ilk dünya haritası Mappamundi) gibi haritada
göstermeyi amaçladığını belirtmiş.”
The most sublime traveler of the
17th century was Evliya Çelebi. His
observations started from İstanbul
and extended to Anatolia and to the
world. His relation to writing starts
from the engraved mural writings . He
was a master “engraver” and a “calligraphist.” Çelebi mentioned in his
10 volume “Seyahatname” (“book of
travels”) that he left behind about 30
mural writings on the mosques, public
baths, even old tree trunks where he
travelled. Owing to some duties given
to him during his lifetime, he is also
known as soldier, officer, bureaucrat,
administrator and ambassador. However, his other identities documented
in the Seyahatname such as “historian,” “man of letters,” “documentarian,” “musician,” “gourmet,” even
“magazine writer” also stand out.
Çelebi and Exaggeration
Even though some extraordinary, supernatural things and exaggerations,
which he related, undermine his work as a scientific source, one cannot ignore
references to his Seyahatname. Prof. Dankoff, an expert on Evliya Çelebi,
often underscores that he very much likes this feature of Çelebi’s. The writer
Beşir Ayvazoğlu notes that Çelebi’s dreams had not been real but fabricated
and adds that “the text he wrote owes its beauty to those exaggerations and
subjectivity. Exaggeration is his writing style.”
Evliya Çelebi’s Map and Travel Approach
Evliya Çelebi mostly noticed the importance of the relationship of maps and
travel during his travels in Egypt. He set off to find the Nile’s source but, without a map, had to follow several routes that failed to reach to the source.
Çelebi particularly stressed that Batlamyus interprets the world with “the
power of science and mind,” and the reliability of the “maps of the priests
named Padre and Colon (Colombus) who discovered the New World.”
Nurcan Tezcan says much in her essay titled “Evliya Çelebi’s
Documental
Marks” such as: “After reaching the region of Sudan, previously undiscovered
by geographers because of the heat, Evliya Çelebi stated that his aim was
to show those cities, castles, rivers, mountains and the lakes through the
illustrations of his travels. He gave thanks to his master Nakkaş (Muralist)
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 45
Hükmizade Ali Beg who taught him by using maps
like Papamunta (the first illustrated world map,
Mappamundi) after Çelebi finished his Nil and
Funcistan travels.”
“Nil’in Bilgileri Üzerine Benzersiz İnci”
Çelebi’nin Nil seyahatinden sonra hazırlanmış
olan bir harita var ve bu belge, 18. yy’dan
bu yana Vatikan Kütüphanesi’nde koruma
altında. 2011’de, sadece küçük bir bölümün
özel izinle Türk basınına gösterilen haritanın
uzunluğu 6 metre. Kaba bir bez üzerine çizilmiş
olan haritada kuzey ve güney ters yönde olup
üstte Nil’in kaynağı, altta Nil deltası görülüyor.
Seyahatname’nin 10’uncu cildindeki tasvirlerin
de yer aldığı haritanın Evliya Çelebi’nin gözetiminde hazırlandığı kanıtlanmış. Esasen ciddi bir
restorasyona muhtaç olduğu için hâlâ Vatikan
Kütüphanesi’nin arşivinde saklanan bu harita,
“Evliya Çelebi uzmanı” iki bilim insanı, Robert
Dankoff ve Nuran Tezcan sayesinde erişilebilir
kılınmış. Dankoff ve Tezcan, “Nil’in Bilgileri
Üzerine Benzersiz İnci (Dürr-i bî-misîl în ahbâr-ı
Nîl)” adını taşıyan bu haritayı, Seyahatnâme ile
karşılaştırarak doğumunun 400. yılında Evliyâ’ya
sunulmuş güzel bir armağan olarak basılmasını
sağlamışlar.
Nitekim Nil haritasından sonra Marmara
Üniversitesi’nden bir ekip de onun Nil haritasından daha önce yaptığı bilinen Dicle-Fırat, Yukarı
Mezopotamya haritasının izini sürmüş ve haritayı
Suudi Arabistan’da bulmuştu.
Kimbilir, belki de Çelebi haritalarından daha
fazla var ve bir yerlerde keşfedilmeyi bekliyorlar. Onlar keşfedilmeyi bekleye dursun, bizler
için Seyahatname, keşfedildikçe tad alınacak 10
ciltlik bir hazine hâlâ. Sözümüzü noktalamadan
önce Seyahatname’nin Latin alfabesi ve bugünkü
Türkçe ile anlaşılır kılınarak basılmasına yaşamını adamış, editörlüğünü de yapmış Dr. Yücel
Dağlı’yı da rahmet ve şükranla analım...
Unprecedented Pearl on Nil’s Knowledge
A map prepared after Çelebi’s Nil travel has been
preserved in the Vatican Library since the 18th
Century. The length of this map is 6 meters. A
small part was shown to the Turkish Press under
the auspices of a private permission in 2011. In
the map, drawn on a coarse cloth, north and south
are mistakenly reversed: the main source of the
Nile is seen above and the delta is shown below.
It’s been proven that the map, which also includes
descriptions in the 10th volume of the Seyahatname, was prepared under the guidance of Evliya
Çelebi.
The map, currently preserved in the archive of the
Vatican Library since it needs a serious restoration, was made available thanks to the valuable
efforts of Robert Dankoff and Nurcan Tezcan, two
scholars and experts on Evliya Çelebi.
After comparing it with Seyahatname, Dankoff
and Tezcan enabled this map titled “Unprecedented Pearl on Nil’s Knowledge” (Dürr-i bî-misîl în
ahbâr-ı Nîl) to be published as a gift to Evliya on
his 400th birth anniversary. Indeed, after the Nile
map, a team from Marmara University tracked
and found the Tigris-Euphrates Upper Mesopotamia Map in Saudi Arabia, which is known to have
been made by Çelebi before the Nil Map.
Who knows? More Çelebi Maps might be waiting
somewhere else to be discovered. Let them wait
to be discovered, but the Seyahatname is still a
treasury of 10 volumes of which the more you discover, the more you relish. Before saying my last
word, let’s remember gratefully Dr. Yücel Dağlı
who dedicated his life to publishing Seyahatname
d in Latin Alphabets by rendering it understandable with present Turkish...
EVLİYA ÇELEBİ’NİN DÜNYASI: HARİTA KOLEKSİYONU
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Evliya Çelebi’nin yalnızca 2011’de değil, gelecek yıllarda da anılması,
yaşatılması ve eserinden yararlanılabilmesi amacıyla onun gezdiği yerleri, özellikleri ve ziyaret tarihleri ile
belirten 30’a yakın sayıda harita hazırlattı. Evliya Çelebi’nin seyahat ettiği tüm coğrafyayı kapsayan, biri
yetişkinlere diğeri çocuklara yönelik olarak hazırlanan 27 parçalık “Evliya Çelebi’nin Dünyası” adı verilen
bu kartografik çalışma, o tarihten beri gerek yurtiçinde gerek yurtdışında sergileniyor...
EVLİYA ÇELEBİ’S WORLD MAP COLLECTION
Evliya Çelebi’nin Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan
Seyahatnamesi’nin kapağı, el yazmasından bir örnek
ve Vatikan Kütüphanesi.
Cover of the book titled Seyahatname by Evliya Çelebi,
which was published by Yapı Kredi Yayınları.
A sample from the manuscript, and Vatican Library.
46 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
The Ministry of Culture and Tourism had “about 30 maps, which show the places he visited with dates and
features, prepared so that he not only will be remembered, embalmed, and whose works will be benefited in
2011 but also in the years to come. This cartographic work, which covers the whole geography that Evliya Çelebi
traveled through, is called “Evliya Çelebi’s World” and it consists of 27 pieces. It was released in two versions, one
oriented to adults, the other to children and has been on display domestically and abroad since then.
NOT DEFTERİ
notebook
Falda Balık Çıktı!
TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy,
hemen her konuşmasında “kıyılarımızın ve denizin
turizmdeki önemini” vurguluyor, “Denizlerimizde balık
tükeniyor” diyor. Biraz da bunun verdiği ilhamla bu
sayımızda notları, balıktan seçtik. Hem de çok renkli,
çok ilginç bilgilerle…
• “Balina köpekbalığı” dünyanın en büyük balığı. Ağırlığı 14 tondan fazla.
Biz insanlar için ürkütücü bir büyüklükte olmasına rağmen, çok zararsızlar.
Genelde planktonlarla beslenirler. Dünyanın en küçük balık türü ise
Trimmatom namus denilen Hint Okyanusu’nda yaşayan bir kaya balığıdır.
Tam büyüklüğe ulaştığında boyu yaklaşık 2 milimetre olur.
• Bazı balıklar uçabilir! Uçan balıklar yan yüzgeçlerini kanat olarak
kullanarak suyun yüzeyinde süzülürler. 2,5, hatta 5 metre yükseğe...
• Dünyada en çok bulunan balık, küçük tatlı su balığı olan ışıldak
balığıdır. Bilim adamları, ışıldak balıklarının sayısının trilyonlara ulaştığını
tahmin etmektedir.
• Köpek balığı denince aklımıza ilk gelen Jaws olur, değil mi!.. Nedeni de
elbette, Steven Spielberg’in yönettiği, neredeyse hemen hemen herkesin
izlediği film. “Çene” anlamına gelen Jaws, ABD Kongre Kütüphanesi
tarafından “kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli” filmler arasına dahil
edildi. Ve “dünyanın en ünlü balığı” oldu!
• Sinemanın bir de “sevimli balığı” var: Kayıp Balık Nemo. Amerika’da
2003’te gösterime girdiğinde ilk üç günde 70 milyon dolar hasılat yapmış
ve o zamana dek bir animasyon filmi için en iyi açılış rekorunu kırmıştı…
Nitekim, 2004 Oscarlarında “en iyi canlandırma” ödülünü almıştı.
48 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
A fortune teller said there is a fish in
your future
TÜRSAB President Başaran Ulusoy
underlines “the importance of our
shores and sea in tourism” in
almost every speech. Inspired by
this, we decided to pick out our
notes about fish, moreover,
with very interesting and
colorful facts.
• The “Whale Shark” is the biggest fish in the world. It weights more than 14
tons. Despite their frightening size, they are completely harmless. They generally
eat plankton. As for the smallest fish species in the world, we find a rockfish
called Trimmatom Namus, which lives in the Indian Ocean. It’s about to 2 mms
when it is completely grown.
• Some fish can fly! Using their side fins, flying fish can soar above the surface of
the water. They go up 2,5 to even 5 meters high…
• The most common fish in the world is the Spothead Lantern Fish, a little
fresh-water fish. Scientists estimate that the number of this fish reaches into the
trillions.
• When speaking about sharks, the first thing that comes to our mind is of course
Jaws! Isn’t it? The reason for this is of course that movie which was directed by
• Balık, zodyağın da son burcu. 20 Şubat
ile 20 Mart arasında doğan Balıklar,
genel olarak “duygusal” yapılarıyla bilinir.
Ama, bu burcun ünlülerini okuyunca,
özelliklerine “dehâ”yı da eklemek
gerektiğini düşünceksiniz: Albert Einstein,
Antonio Vivaldi, Frederic Chopin, Victor
Hugo, John Steinbeck, Michelangelo,
Alexander Graham Bell, Salvador Dali…
Ve bazı kaynaklara göre 13 Mart günü
doğan Mustafa Kemal Atatürk.
• Burçlara inanmıyor musunuz? Peki ya
rüya tabirlerine? Rüyada balık görmek
“hayırlı bir şey olacağının” habercisidir.
Balık daima “kısmet” diye yorumlanır.
Canlı balık görmek de, aşkta ve işte
şansın açılacağını
gösterir.
• İnançtan söz etmişken… Türkiye’de
bir de “kutsal olduğuna” inanılan
balıklar var. Şanlıurfa’da Balıklıgöl,
İbrahim Peygamber’in ateşe atıldığında
düştüğü yer olarak bilinir. İbrahim Peygamber,
Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu
tepeden ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından ateşe “Ey
ateş, İbrahim’e karşı serin ve selamet ol!” emri verilir. Bu emir üzerine ateş
suya, odunlar ise balığa dönüşür.
Steven Spielberg and watched almost by everyone. Meaning “chins,” the movie
“Jaws” was included by the US Library of Congress in its list of “historically,
esthetically and culturally important movies.” So it won the title of “the most
famous fish of the world!”
• The cinema also has “a likeable fish:” Nemo! When the movie “Finding Nemo”
was released in the USA in 2003, it grossed $70 million, beating the opening
record within 3 days as an animation until then... Indeed the movie won the “Best
Animation Oscar” in 2004.
• The fish named Pisces is also the last horoscope sign in the Zodiac. Pisces,
born between February 20 and March 20, are known as “emotional” people. But
when you hear of the famous ones of this sign, you’ll think to add “prodigy” to
their features: Albert Einstein, Antonio Vivaldi, Frederic Chopin, Victor Hugo,
John Steinbeck, Michelangelo, Alexander Graham Bell, Salvador Dali... And
Mustafa Kemal Atatürk, who was born on March 13, according to some sources.
• Don’t you believe in horoscopes? So what about dream interpretations?
Seeing a fish in a dream heralds the happening of “a good thing.” Fish always
is interpreted as “good fortune.” Seeing live fish shows that your chances will
increase in love and business.
• Speaking of belief... There are some fish “considered to be sacred” in Turkey
too. Balıklıgöl (a lake full of fish) in Şanlıurfa is known as the place where
Prophet Abraham fell when thrown into the fire. Prophet Abraham was thrown by
Nimrod into the fire from the hill where the present castle is located. Meanwhile,
Almighty God ordered the fire saying “Ye Fire! Be calm and peaceful for
Abraham.” Upon this order, fire became water, woods became fish.
Uçan balık (solda), Urfa’nın kutsal balıkları (sol üstte), Nemo (sağ üstte), balina
köpek balığı (ortada) ve köpek balığı (altta).
Flying fish (left), Sacred Fish of Urfa (upper left), Nemo (upper right), Whale Shark
(middle) and shark (below).
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 49
“Osmanlı Saray Mücevheri-Mücevher
Üzerinden Tarihi Okumak”, Prof. Dr. Gül
İrepoğlu. BKG (Bilkent Kültür Girişimi)
Yayınları, 359 sayfa.
“Osmanlı Saray Mücevheri- Mücevher Üzerinden
Tarihi Okumak” by ”, Prof. Dr. Gül İrepoğlu. BKG
(Bilkent Kültür Girişimi) Publishings 359 pp.
 Osmanlı Saray Mücevheri kitabı arşivi
OSMANLI SARAY MÜCEVHERİ
MÜCEVHER ÜZERİNDEN TARİH OKUMAK
PROF. DR.
GÜL İREPOĞLU’NUN
İKİNCİ BASKISINI YAPAN
KİTABI OSMANLI’NIN GÖZ
KAMAŞTIRAN HAZİNESİNİ
ANLATIYOR.
OTTOMAN PALACE
JEWELRY
READING HISTORY
THROUGH JEWELRY
PROF. DR. GÜL İREPOĞLU'S BOOK,
WHICH IS IN ITS SECOND EDITION,
TELLS US ABOUT THE DAZZLING
TREASURE OF THE OTTOMANS.
Topkapı Sarayı Müzesi’nden; Dörtgen Zümrütlü
Sorguç (sağ üstte), Fatih Sultan Mehmet ve
takıları (sağda).
From Topkapı Palace Museum: Crest with the
Tetragon Emerald (upper right), Sultan Mehmed
the Conquer and his jewellery (right).
50 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
Bir tarafta 600 yıllık bir imparatorluğun tarihi,
bir tarafta saray mücevherleri. Öyle bir kitap
düşünün ki bu iki alanı birleştirip, mücevher
üzerinden tarihe bir ayna tutsun! İşte mimar, sanat
tarihçi, akademisyen ve yazar Gül İrepoğlu’nun
“Osmanlı Saray Mücevheri-Mücevher Üzerinden
Tarihi Okumak” başlıklı kitabı, böyle bir kitap.
Üstelik, kitap ülkemizde benzer çaptakilerin pek
de sık yakalayamadığı bir başarıyla kısa sürede
ikinci baskısını yaptı. Aynı kitabın ABD, New
York Metropolitan Müzesi’nde satılan İngilizce
versiyonu da kısa sürede tükendi…
Okurla yüzyüze iletişim kurmak…
İrepoğlu’nun çok az yazarda bulunan bir başka
özelliği de kitapları için düzenlenen sohbet
toplantılarına sık sık bizzat katılması. “Osmanlı
Saray Mücevheri konusunda o kadar çok konuşma
yaptım ki hepsini sayamadım doğrusu” diyen
İrepoğlu, “okurla yüzyüze iletişim” konusunda
şunları söylüyor:
“Kitap yazmanın en muhteşem getirisi,
yazdıklarınızı anlayıp değerini bildiğini size ileten
okuyuculara sahip olabilmektir. Osmanlı Saray
Mücevheri kitabımla bağlantılı konuşmalarım
sırasında dinleyicilerin bakışlarından,
dikkatlerinden, hatta vücut dillerinden konuyla
kurdukları sıcak bağı okuduğumda daha şevkle
anlatırım, hatta coşarım.
Her konuşmanın dinleyici kitlesi farklıdır;
örneğin geçtiğimiz Nisan ayında New York ve
Washington DC’de yaptığım dört konuşmanın
her biri farklı kitleler içindi ve en çok New York
Bard College’de, öğretim üyeleri ve doktora
öğrencilerine verdiğim konferans sonrası oluşan
entelektüel ortamın tadını çıkardım. Öte yandan
On one hand, the history of a 600-year Empire, on
the other hand, palace jewels. Just imagine a book
which combines these two spheres and holds a
mirror to history using jewels! Here is such a book:
“Osmanlı Saray Mücevheri- Mücevher Üzerinden
Tarihi Okumak” (Imperial Ottoman JewelryReading History Through Jewelry) by art historian,
academic, architect and writer Gül İrepoğlu.
Moreover, this book was soon published as a
second edition, gaining great successes which
similar books could not. The English version of the
same book, which is on sale in NY Metropolitan
Museum, quickly sold out too…
Topkapı Sarayı Müzesi’nden; Elmas sorguç (solda),
Sultan I.Abdülhamit (ortada), Sultan Abdülmecit
(sağda), Gelin Başı İğnesi (altta) ve Gelin Sorgucu
(en altta).
From Topkapı Palace Museum: Diamond Crest (Left),
Sultan Abdulhamit I (middle), Sultan Abdulmecit (right)
Bridal Hair Pin (below) and Bridal Crest (bottom).
Communicating with the reader face to face...
A further feature of İrepoğlu which is rarely
observed in other writers is her frequent
participation in discussion meetings held for her
books. Stating “I made so many speeches about
the Ottoman Palace Jewels that I could not count
them all”, she remarks on communication with
the reader face to face as follows: “The most
important return from writing a book is to have
readers who understand what you mean in your
book and feedback. During my conversations
relating to my book “Osmanlı Saray Mücevheri”,
when I notice from their looks, attention, and even
their body languages the cordial connection they
have established with the subject, I begin to talk
more enthusiastically and fervently. The intended
audience is different for every speech. For example,
each of the four speeches that I made in April in
New York and Washington DC was for different
people. I most relished the intellectual atmosphere
after the conference I gave for the lecturers, and
postgraduate students at Bard College in NY. On
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 51
Soldan sağa: Kanuni Levnî-Silsilenâme, Sultan III. Mustafa, Sultan I. Abdülhamit ve Kanuni’nin Taçlı
Gravürü, Agostino Veneziano, 1535, MET, The Elisha Whittelsey Coll.
Altta: Sultan III. Ahmet, Levnî-Silsilenâme, Tuğralı Sorguç ve detayı.
From left to right: Kanuni, Levni Silsilename (a kind of genealogy) Sultan Mustafa III, Sultan Abdülhamid I,
and the gravure of Kanuni (the Magnificent Suleiman) with crown. Agostino Veneziano, 1535, MET, The Elisha
Whittelsey Coll. Below: Sultan Ahmet III, Levni Silsilename, The crest with tughra and its detail.
PADİŞAHLAR VE
İHTİŞAMLI SORGUÇLARI
PadIshahs and theIr splendId crests
Prof. İrepoğlu touches on the importance and magnificence of
the Padishah’s crests. The Ottoman Crests were symbols of
Prof. İrepoğlu kitabında padişah sorguçlarının ihtişamı ve önemine
magnificence and might. Even though a Padishah does not wear
de değiniyor. Osmanlı’da sorguç, ihtişamın ve kudretin temsilcisiydi.
it, it used to represent Power, and it would be placed at the
Padişahın başında taşınmasa bile iktidarı temsil ederdi ve ölümde
head of the coffin to accompany him in death, along with the
de ona eşlik etmek üzere cenazelerde tabutun başına yerleştirilir
sarcophagus in the shrines.
ve türbelerde sanduka başına konurdu. İrepoğlu’nun kaleminden
Some quotes relating to crests from İrepoğlu’s pen:
sorguçlara dair kısa alıntılar:
It’s said that it became a symbol of taking over the sultanate
• Kanuni Sultan Süleyman’ın tahta çıkarken serpuş üzerine iki sorguç
after Suleiman the Magnificent wore 2 crests for his ascension
takarak bunun saltanatı devralma geleneğinin bir simgesi haline getirdiği
to the throne...
söylenir...
• It’s seen that the size and beauty of the crests vary depending
• Padişah sorguçlarının boyutunun ve görkeminin takılan vesileye göre
on the reason for which they are worn; a crest at ceremonies
değişebildiği görülür; törenlerdeki sorguçla günlük yaşamda kullandıkları
can differ from the ones used in daily life or the crest they wear
veya sefere giderken taktıkları farklı farklı sorguçlar olabilir...
when going to war...
• Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Dairesi’nin en dikkat çeken
• We can see Kaşıkçı (spoonmaker) Diamond, one of the most
parçalarından Kaşıkçı Elması, Sultan I. Abdülhamit’in sorgucu olarak
salient pieces from Topkapı Palace Museum Treasury Chamber
karşımıza çıkar ve Topkapı Sarayı Müzesi koleksiyonunda bulunan
as Abdülhamid I’s crest and it competes with the Sultan - so to
yağlıboya portredeki gönkemli görünümüyle adeta hükümdarla yarışır...
speak - with its splendid appearance in the oil portrait in the
• Tavernier, hazinedarbaşının kendisine anlattıklarına dayanarak
Topkapı Palace Museum collection...
Hazine’de irili ufaklı yüz elliden fazla sorguç bulunduğunu belirtir
• Based on what the Head Treasurer himself says, Tavernier
ve padişahın küçük olanları sefer sırasında, çok daha gösterişli
reports that there are more than 150 crests in different sizes in
olan büyükleriniyse bir törende ya da İstanbul’u gezerken, gücünü
the Treasury Chamber. He relates that the Sultan wears small ones during campaigns, and wears the large
sergilemek amacıyla taktığını aktarır...
and more ornate ones at ceremonies or when strolling through İstanbul to display his power...
• Fatih Sultan Mehmet döneminde askerlerin başlıklarında telli
• In the reign of Fatih the Conquer, it’s known that some soldiers formed a visual shield standing around
yünlerden sorguçlarla padişahın çevresinde durarak görsel bir kalkan
the Sultan with their crests made out of wool mixed with threads... The term “broom crest” is used for
oluşturdukları bilinir... “Süpürge Sorguç” terimi bunlar için kullanılır...
these.
• 18. yy sorguçlarında görülen yuvaların ve yan zincirlerin Hint
• The similarity of the nests and side chains seen in the 18th century crests to Indian jewels reminds us
mücevherine olan benzerliği bu tür sorguçların Hindkârî olarak
that these crests have been defined as Hindkari
tanımlanmış olabileceğini düşündürür...
(Indian Style)
• Kanuni Sultan Süleyman için Alvise Gritti’nin öncülüğünde Venedikli • The helmet-crown which was designed by Venetian
kuyumcular tarafından hazırlanan ve günümüzde ancak resimlerde
jewelers under the guidance of Alvise Gritti for
görülebilen miğfer-tacınsa bir benzeri yoktur. Padişahın, tepesinde
Suleiman the Magnificent is seen only in pictures
hilal biçimli bir sorguç yuvasından yükselen uzun tüyünden başka üst
today and was an unprecedented and unique item.
üste oturan dört tacın üzerindeki inanılmaz
This jewel has a long plume rising from a crescent
irilikte 12 karatlık incileriyle, elmaslı alınlığı ve
shaped hole, amazingly large pearls and 12 carats
enseliğiyle, üzerindeki 50 elmas, 47 yakut, 27
on 4 crowns located successively each other, 50
zümrüt, 49 inci ve iri tek turkuazıyla, kadife kaplı diamonds, 47 rubies, 27 emeralds, 49 pearls, and one
abanoz mahfazasındaki 144 bin düka altını değer large turquoise. It was preserved in its velvet ebony
biçilen bu pahalı mücevheri satın almayı kabul
case and valued at 144,000 duka golds. By buying
etmesi, bir Avrupalı hükümdar göstergesinin
this very expensive jewel, the Sultan may have been
kendi kavramlarına uygulanmış halini, gelecekteki pointing out that a future European ruler could act
tasarılarının bir uzantısı olarak görmesi olmalıdır... this way...
yine New York’ta pek geniş
bir uluslararası yelpazede
konferanslara yer veren 92Y
isimli yerdeki konuşmamı
daha genel bilgiler
üzerine kurdum,
sorular da yine
genel bilgilerle ilgili
geldi. Washington’da
ise hem
Türklerin, hem
de tarihle ilgili
Amerikalıların
soru yağmuru
neredeyse
konferansların
kendisi kadar sürdü.
Bir de her ülkeye
göre üzerinde durulan
soruların farklılaşması ilginç gelir bana, örneğin
Almanya’da merak edilenle Macaristan’da,
ya da Yunanistan’da merak edilen farklıdır,
yahut Pakistan’da konferansları izlemek için
başka şehirlerden gelen kuyumcuların ilgisi
bambaşkadır... O kadar çok konuşma yaptım ki...
Düşündüm de, sanırım bu konuda yurt içinde
yaklaşık 30-40, yurt dışında yaklaşık 20 konferans
vermişimdir.”
Topkapı Sarayı Müzesi’nden; Murassa Çin porseleni
fincanlar (solda), Mücevherli kadın, Konstantin
Kapıdağlı (sol altta) ve Murassa ahşap yazı kutusu
(sağda).
From Topkapı Palace Museum:
Jeweled Chinese cups (left) Woman with Jewel.
Konstantin Kapıdağlı (below left) and wooden jeweled
writing chest (right) .
the other hand, I prepared my presentation on more
general facts at a place named 92Y, which hosts
global conferences in an international spectrum,
and the questions posed to me were about those
general facts. In Washington, the torrent of
questions asked by both Turks and Americans who
are interested in history almost lasted as long as
the conferences did. One more interesting thing is
that the questions posed differ in every different
country. For example what is wondered about in
Germany differs from what’s pondered in Hungary,
or Greece. Or, the interest of the jewelers coming
from other cities to listen to the conferences in
Pakistan is completely different than the others… I
made so many speeches that… I think, I must have
attended 30-40 conferences domestically, and 20
abroad.”
EN GÖZDE ARMAĞAN:
MÜCEVHER
Prof. Dr. Gül İrepoğlu kitabında, Osmanlı padişahlarının
sadrazamlarına, harem kadınlarına ve çevresinde
ödüllendirmek istediği kişilere mücevher armağan
etmesinin bir gelenek olduğunu yazıyor ve pek çok
örnek aktarıyor. İşte bunlardan bir kaçı...
• Sultan IV. Murat’ın 1628 yılında Erzurum’dan zaferle
dönen Sadrazam Hüsrev Paşa’yı ödüllendirmek üzere
verdiği sorguçları Naîmâ şöyle anlatır:
“Ol gün Hüsrev Paşa’nın şan ve şöhretinin
büyüklüğünü, alayının azametini görenler hayret içinde
kaldı. Gördüğü hizmet karşılığında, cenab-ı padişah tarafından ikram olarak gönderilen iki toplu mücevher
sorguç ki, mücevvezesinin (padişah ve yüksek memurlar tarafından giyilen yüksek kavuk) biri sağ tarafında, biri
sol tarafında konmuş olup, pırıltısı güneş ışığına karşı gözleri kamaştırırdı. Padişahın ihsan ettiği murassa kılıç dahi
yanında idi...”
• Padişahlar sıkça mücevheri armağan olarak verdikleri gibi, padişaha çeşitli vesilelerle mücevherler sunulması
da gelenektendir. Armağan vermek, yani eski terimle “pişkeş çekmek”, özellikle söz konusu olan mücevherse,
karşılığını bulmuştur; 1700 yılında Hassa Çuhadarı Ali Ağa, kendisine armağan edilen Arnavud Köyü’ndeki yalıya
padişahı davet ederek bir şölen vermiş, ardından hünkara başka armağanlar yanında bir donanmış at, necef
bir kaşıkla necef bir kase ve bir altın saat sunmuş, Sultan II. Mustafa bu armağanlardan çok hoşlanarak kendi
sırtındaki çuha kaplı samur erkân kürkünü çıkararak ağaya giydirmiştir...
• Sultan Abdülmecit’in Harem’de çok keyif aldığı bir saz meclisinin ardından hazinedarına getirttiği
mücevherleri Harem kadınlarına “Bu gecenin yadigârı” diyerek kendi elleriyle takması da mücevherle ifade
bulan bir takdir yoludur...
• Sultan Abdülhamit, sadrazamı Sait Paşa’nın kızları saraya geldiğinde onlara küpeler, bilezikler, broşlar armağan
ettirmiş, paşanın haremi doğum yaptığında bir taç ve gerdanlık yollayarak iltifat etmiştir...
• Nevrûz dolayısıyla da mücevher armağan edildiği anlaşılır; 17. yüzyılın sonunda İbşir Paşa sadrazamlığa
getirildiğinde Nevrûz pişkeşiyle sadrazamlık pişkeşini birleştirerek çok gösterişli armağanlar hazırlatmıştır...
THE FAVORITE GIFT: JEWELS
Prof. Dr. Gül İrepoğlu says in her book that Ottoman Padishahs presenting jewels to their grand viziers, harem
women and favorite people was a tradition and she gives some examples. Here are a few of them...
• Naima (a Turkish Historian) describes the crests that Sultan Murat VI gave to his Grand Vizier Hüsrev Pasha on
his triumphant return from the Erzurum campaign:
“Whoever saw the greatness of fame and glory of Hüsrev Pasha that day was astonished. In return for the services
rendered, he was sent 2 crests by the Padisah and these crests were put on both sides of his dazzling mücevveze
(a high turban worn by padisah and high ranking officials). The sword encrusted with gems that the Padisah gave
him is on him too...”
• The padisahs gave the jewels as present and, likewise, offering some gems and jewels to the padisahs in some
cases is a tradition too. When giving a present, that is “peşkeş çekmek” (make a present) to use an old Turkish
phrase, a jewel is the perfect gift. Inviting the Padisah to the mansion presented to him in Arnavutköy in 1700,
Hassa Footman Ali Agha, held a feast for the Padisah, and afterwards he gave the Padisah a spoon made of
crystallized quartz, a crystallized quartz bowl, and a golden watch as well as a harnessed horse. In return, very
impressed with these gifts, Sultan Mustafa II, on the spot, clothed Agha with his weasel fur covered with broadcloth.
• Saying “these will remind you of this night” Sultan Abdulmecit made his treasurer fetch jewels with which,
accompanied by music, he adorned the harem women he was so fond of. This is another way of showing
admiration by offering jewels...
• Sultan Abdülhamid presented ear rings, bracelets and brooches to Sait Pasha’s daughters when they come to the
Court, and praised him by sending a crown and a necklace when one of the Pasha’s harem gave birth...
• It’s known that presenting jewels is related to Nevruz. When İbşir Pasha was assigned grand vizier at the end of
17th century, he made his servants prepare gorgeous presents by combining Nevruz pişke (pişke: gift) with grand
viziership pişke...
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 53
Güneydoğu Anadolu’nun masal kenti Mardin’de
özel olarak tasarlanmış muhteşem bir otel:
ERDOBA
ELEGANCE HOTEL CONVENTION CENTER
 Erdoba Elegance Hotel Arşivi
A magnificent, exclusively designed hotel in
a fabulous city in Southeast Anatolia,
ERDOBA ELEGANCE HOTEL CONVENTION CENTER
Mardin’in ilk 5 yıldızlı oteli olan Erdoba Elegance Hotel Convention Center,
şehrin tam merkezinde, Batı konforuyla Doğu misafirperverliğini buluşturan
eşsiz bir konaklama tesisi. Yılın 12 ayı hizmet veren otel; Güneydoğu’nun
benzersiz atmosferinde; iş, turizm, eğlence amaçlı gezilere durak oluyor.
21 bin m2 kapalı alana sahip olan otelin 220 odası var. Son derece titiz tasarlanmış 213 oda ve çok özel 7 suit ile geniş bir yelpazede hizmet veriyor.
Kongre merkezi
Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük kongre merkezi olarak
dikkatleri üzerine çeken Erdoba, modern 5 yıldız mükemmelliği ile iş yükünü eğlenceli hale getiriyor. Tüm organizasyonları mükemmel bir etkinliğe
dönüştüren tesis, profesyonel bir anlayışla kongre turizminde de iddialı
olduğunu kanıtlıyor.
Bölünebilme özelliğine sahip en büyüğü 600 kişilik 10 adet toplantı salonu
ve geniş fuaye alanı farklı organizasyonlara imkan sağlarken, toplantı salonuna bitişik özel mutfağı hızlı servis imkanı sunuyor. Konferans, toplantı,
seminer gibi organizasyonların düzenlendiği şık ve göz alıcı atmosfere,
gelişmiş teknolojik ekipmanlar ve geniş bir teknik altyapı eşlik ediyor.
En mutlu anlar
Konuklarının özel davetleri ve en mutlu anları için de pek çok alternatif
sunan Erdoba Elegance; düğün, nişan gibi özel davetlerin de mükemmel
adresi. Bu alanda çeşitli organizasyonlara ev sahipliği yapan Erdoba Elegance, Havuzbaşı’nda oturma düzeni ile 1000 kişilik davetlere imza atıyor.
Profesyonel ekibi, iddialı mutfağı, misafirlerinin isteği doğrultusunda hazırlanmış özel menüleri ile düğün ve davetlerin seçkin adresi konumunda.
Güne keyifli bir başlangıç yapmak ya da günün yorgunluğunu atmak için
kapalı yüzme havuzundan, fitness salonuna, Türk hamamından, saunaya,
Fin hamamından, soğuk duşlara ve masaja kadar her türlü hizmetin sunulduğu “Elegance Club” ise ayrıcalıklı hizmet almak isteyenler için ideal bir
ortam sunuyor.
www.erdobaelegance.com
54 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
Located in central Mardin, this first 5-star hotel, Erdoba Elegance Hotel Convention Center is a unique resort where western comfort meets oriental hospitality.
The hotel is open 12 months a year, has a unique atmosphere, and is a stop for
business, tourism and entertainment trips. It is located on an area of 21,000
square meters and has 220 rooms. It provides a wide range of services with its
213 meticulously designed rooms and 7 very private suits.
Convention Centre
Erdoba, which attracts great attention as the biggest congress center of East
and Southeast Anatolia, lightens the work load thanks to its 5-star perfection.
Combining all organizations into a perfect activity, this facility, which is based
on a professional approach, has proved that it’s impressive in congress tourism too. It provides opportunities for different organizations with its 10 divisible
meeting halls (the largest of which has a capacity of 600 people) and with a large
foyer area, its special kitchen near the meeting rooms offers very quick service.
Cutting edge technological equipment and an extensive technical infrastructure
are accompanied by a dazzling atmosphere in which events such as conferences,
meetings, and seminars are held
The happiest moments
Offering a lot of choices for private events and for guests’ happiest moments of
the guests, Erdoba Elegance is also a perfect address for private occasions such
as weddings and engagements. Erdoba Elegance, which hosts many organizations
in this area, stands out with poolside seating arrangements for 1000. Thanks to
its professional staff, impressive cuisine and customer oriented special menus,
it’s a distinguished address for weddings and private parties. If you want a happy
start to the day, and need to relax “Elegance Club” provides an ideal environment
with every kind of service from indoor swimming pool to fitness center, Turkish
bath to sauna, Finnish sauna to cold showers and massage services.
www.erdobaelegance.com
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 55
TÜRSAB BÖLGESEL YÜRÜTME KURULLARI
SEÇİMLER DEVAM EDİYOR
TÜRSAB Yönetim Kurulu Kararı ile yeniden
yapılandırılan BYK’ların sayısı 21’den 36’ya
çıkarıldı. 17 Ocak 2013 tarihinde başlayan seçim
süreci hala devam ediyor.
TÜRSAB REGIONAL EXECUTIVE BOARDS
ELECTIONS ARE CONTINUING
The number of BYKs (Regional Executive Boards) which were restructured
by the decision of the Board of Directors went to 36 from 21. The election
process that started on 17 January 2013 is still going on.
Türkiye genelinde acenta sayılarının artması, bölge ihtiyaçlarının çeşitlenmesi ve
yerinde hizmet verilmesinin kolaylaştırılması amacıyla Bölgesel Yürütme Kurulları
yeniden yapılandırıldı ve TÜRSAB İç
Tüzüğü’nün 85. maddesi gereği seçim süreci başlatıldı. Böylece tüzüğün 51. ve 77.
maddeleri ile “TÜRSAB Bölgesel Yürütme
Kurulları’nın Seçimi ile Çalışma Usul ve
Esasları Yönetmeliği”nin, “Bölgesel Kurul
Toplantısı ve Seçimler” başlığı altında
yer alan 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13. ve
14. maddelerine uygun olarak seçimler
gerçekleştirilmeye başlandı.
BYK seçimleri ile ilgili olarak TÜRSAB
Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy
şunları söyledi: “Türkiye genelinde 21
olan Bölgesel Yürütme Kurulu sayısını
36’ya çıkardık. Gelecekte turizm açısından önem oluşturacak bölgeleri büyük bir
titizlikle ayrı ayrı ele aldık. Tüm acentalarımıza birlik ve beraberlik içerisinde yola
çıkmayı öneriyorum. Bilimsel turizmin
geleceğinin konuşulacağı ortamlarda bir
araya gelebilmeyi temenni ediyorum. Biz
TÜRSAB olarak sizlere her türlü imkanı
sağlamaya çalışıyoruz; bundan sonra
da hizmeti ayağa taşıyan bir anlayış
izleyeceğiz.” TÜRSAB Genel Sekreteri
Çetin Gürcün ise “Tüm BYK’ların, başta
Türk turizm sektörüne ve TÜRSAB’a çok
büyük katkılar sağlayacağını düşünüyorum. BYK’lar mesleki anlamda, eğitim ve
sorunların yerinde çözümü için önemli
oluşumlardır. Tüm meslektaşlarımıza
başarılar diliyorum” dedi.
Regional Executive Boards were restructured because of the augmentation of the agencies
and the diversification of the regional needs and with the purpose of facilitating the delivery
of services at the spot all across Turkey. Thus, the election process was started pursuant to
the 85th Article of TÜRSAB Internal Regulation. So, the elections in question were started to
be carried out complying with the 51st and 77th articles of Internal Regulation and the 5th, 6th,
7th, 8th, 9th, 10th, 11th, 12th, 13th and 14th Articles specified under the title of “Regional Board
Meetings and Elections” of “TÜRSAB Regional Executive Boards’ Election and Working
Procedures and Principles Regulation.” TÜRSAB President Başaran Ulusoy said relating to
the BYK elections: “We increased the number of BYKs from 21 to 36 all across Turkey. We
meticulously evaluated some regions which would become important centers in the future.
I advised our all agencies to set off in unity and solidarity. I hope that we’ll meet in some
environments in which the future of scientific tourism will be discussed. We, as TÜRSAB,
try to provide every kind of opportunity to you, and will continue to work with an approach
to carry the service at the feet of our costumers.” As for Çetin Gürcün, Secretary General of
TÜRSAB, “I believe that all BYKs will bring huge contributions particularly to the Turkish
tourism sector and to TÜRSAB too. BYKs in the vocational sense are very important entities
for solving problems locally. I wish success for our all colleagues.”
Diğer BYK’larımızın seçimleri tamamlandığında, Nisan sayımızda yer vereceğiz.
We will inform you about our other BYKs in our April issue, after they are completed.
56 TÜRSAB DERGİ | MART 2014
BYK, YENİ YÜRÜTME KURULU ÜYELERİ
BYK, NEW EXECUTIVE BOARD MEMBERS
ERCİYES BYK
Fatih Özköse (Alvis Turizm), Yusuf Postallı (Postallı
Turizm), Tuba Altmışyedioğlu (Tilda Turizm), Fikret
Altuner (Btt Turizm) Ahmet Akı (Şahika Turizm),
Mehmet Yıldız (Tunagür Turizm), Ahmet Çalık
(Kasseria Travel), Ziya Sayıcı (Sivas Turizm), Halit
İnaltekin (Çavuşoğlu Turizm).
İsmail Özbozdağ (Dorado Turizm), Özgür Ertem
(Diana Turizm), Özlem Önel (Lemar Turizm), Mustafa
Erdoğan (G’day Turizm), Şenay Tokmak (Kyklopes
Turizm), Bülent Didin (Travego Travel Market),
Menderes Sarıgül (Mavi Çizgi Turizm), Halil Yaltırık
(Resort Turizm), Mustafa Atasoy (Sundance Turizm).
BATI AKDENİZ BYK
Süleyman Kaya (Light Turizm), Salih Taşçı (Evergreen
Turizm), Turgut Kahya (Travellers World Turizm),
Abdullah Koyuncu (Telmessos Turizm), Mehmet
Çobanoğlu (Kaunos Turizm), Metin Öncül (Brave
Turizm), Ertuğrul Gürkan (Fethiye Lovers Turizm),
Fethi Kemal Öztürk (Latebreaks Turizm), Ramazan
Güneş (Kalgay Turizm).
BOĞAZİÇİ BYK
İbrahim Ulus (Haktur Turizm), Emel Çağlayan
(Worldwide Travel Services), Nilgün Oktay (Nevege
Turizm), Ertan Demirbaş (M.T.I Travel), Tolga
Özbabacan (S.T.H Travel), Metin Pişirici (Apt Tur),
Fatih Çamlıca (Burgundy Anthusa Travel), Burak Güçlü
(39 Turizm), Salih Zeki Salihoğlu (Bright Travel).
DOĞU ANADOLU BYK
Abdullah Tunçdemir (Ayanıs Turizm), Haldun
Türkoğlu (Sardur Turizm), Taner Baskın (Gever
Turizm), Bayram Laçin (Bozova Turizm), Ömer
Öngel (Süphan Turizm) Cevdet Özgökçe (Ch
Özgökçe Turizm), Harika Doğaç (Butterfly Travel).
İSTANBUL ASYA BYK
Selim Okur (Darni Turizm), Yiğit Arsu (Lion Turizm),
Eşref Şentürk (Birey Turizm), Veli Koca (Vetam
Turizm), Kubilay Demirsöz (Fora Turizm), Yamaç
Ongan, (Achill Turizm), Cemal Çiçek (Ay-Mc
Turizm), Serap Değirmenci, (Tamgör Turizm), Sedad
Başalan (Özcivelek Turizm).
İSTANBUL AVRUPA BYK
İbrahim Halil Kalay (Aruşa Turizm), Bedirhan Bayka
(Sky Turizm), Cengiz Samancı (Avro Tours), Selma
Güner (Asama Turizm), M. Mustafa Karatepe (Mihar
Turizm), İlker Pişirici (Pi-Tur Turizm), Gökalp Yak
(Gökalp Yak Turizm), Yıldırım Taş (Turizm Atölyesi),
Hamit Tahan (Alamo Turizm).
MARMARİS BYK
ORTA ANADOLU BYK
KAPADOKYA BYK
Muammer Sak (Argeus Turizm), Mehmet Keçeci
(Yama Turizm), Coşkun Kırtıl (Rock City Turizm),
Sabahat Duran (Peerless Turizm), Ahmet Küçükyıldız
(Hit The Road Turizm), Bilal Coşkun (Grand Daily
Turizm), Ali Dede Coşkuner (Anahita Turizm),
Muttalip Aldemir (Andromeda Turizm), Ayhan Eroğlu
(Great Turizm).
KUŞADASI BYK
Fahrettin Çiçek (Peninsula Turizm), Gökhan Aydın (Anker Turizm), Volkan Yırtımcı (Tayf Turizm), Nejat
Bahçeli (Sun&Fun Turizm), Aktay Sert (Brookside
Turizm), Mustafa Uçar (Kon-Mer Turizm), Funda
Yılmaz (Lavinia Turizm), Kazım Okuyucu
(Kevser Turizm), Ali Kuluyever (Cruiseksper).
MANAVGAT-SİDE BYK
Ahmet Özden (Traum Turizm), Muhammed Yalçın
(Diana Turizm), Yusuf Ziya Köseoğlu (Fundgrube
Turizm), Rıdvan Atik (Correct Turizm), Kemal
Akyıldız (Kokpit Turizm), Celal Çetin (Wunder Reisen
Turizm), Mehmet Uslu (Phantom Turizm), Mehmet
Ekim (Talent Reisen), Hakkı Öncül (Schöner Reisen).
Ercan M. Durmuş (Agm Ankara Gezi Merkezi
Turizm), Selami Haşimoğlu (Ayder Turizm), C. Engin
Şahin (Akahan Turizm), Okan Gökbayır (Repino
Turizm), Pınar Balandı Berberoğlu (Anri Turizm),
Çetin Kanoğlu (V. Viya Turizm), Uğur Köknar (Lucky
Turizm), Akın Şakul (Delegation Turizm), Ömer
Yaşartürk (Glida Turizm).
PERA BYK
Gökhan Özkan (Deep Nature Travel), İlker Türkel
(Işıl Tur), Günnür Gündüz Ayar (More Travel),
Burcu Deligöz (Mavaret House Travel), Ferial Orhan
(Albaker Turizm), Ümit Yaşar Toprak (Sonarex
Turizm), Onur Şenoğul (A.u. Turizm), Uğur Kurt
(Ejder Turizm), Saadettin Erdinç (Navigatour Turizm).
TOPKAPI BYK
Mustafa Şahinoğlu (Şahinoğlu Turizm), Ekrem Usta
(Fez Travel), Gürkan Özcan (She Turizm), Ayfer
Kuralay (Geos Turizm), Zeki Aydoslu (Timeks
Turizm), Enver Beyazyüz (Mysia Travel), Şener Yiğit
(Esdanbul Travel), Ahmet Erdem (Koraltan Turizm),
Gül Derya Köroğlu (Pride Travel).
YEDİGÖLLER BYK
Kadir Genç (Genç Turizm), Aytekin Şahinbaş (Kalde
Turizm), Recep Topal (İzmit Gürkan Turizm), Cafer
Kurt (Kurtlar Turizm), Ali Bakırtaş (Tafi Turizm),
Serdar Sarı (Giba Turizm), Fatih Sarıoğlu (Kocaeli
Turizm), Suat Akın (Avt Turizm), Ruhi Karaalp
(Heykel Turizm).
Gerçekleşen BYK
seçimlerinden görüntüler.
Some images from Regional
Executive Boards elections.
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 57
TÜRSAB
h a b e r le r...
Cooperation with Bulgaria
BULGARİSTAN İLE İŞBİRLİĞİ
30 Ocak 2014 tarihinde düzenlenen, Bulgaristan ve Türk temsilcilerinin hazır bulunduğu bir toplantıda, iki ülke arasındaki işbirliği olanakları değerlendirildi. Toplantının ana
gündem maddeleri arasında, turizm dalındaki ortak paydalar, iki ülke arasında öğrenci
değişimleri ve 4-7 Aralık 2014 tarihleri arasında yapılacak olan Travel Turkey İzmir
Turizm Fuar ve Konferansı’na ilişkin hazırlık konuları yer aldı.
Bulgaristan Turizmden Sorumlu Bakan Yardımcısı Branimir Botev ile Bulgaristan
İstanbul Ticari Konsolosu Toşko Tomov’un da bulunduğu toplantıya, TÜRSAB adına
Kurumsal İlişkiler Departmanı temsilcileri katıldı.
GENOVA
TANITIMI
At a meeting held on 30 January 2014
with the participation of Turkish and
Bulgarian representatives, cooperation opportunities between
the two countries were discussed. The
common points of tourism, student
exchanges between the two countries
and preparations for the Travel Turkey
İzmir Tourism Fair and Conference to be
held between 4-7 December 2014 were
amongst the main topics of the meeting’s
agenda. In the meeting, at which Branimir
Botev, Vice Minister of Tourism, Toşko
Tomov, the Bulgaria Commercial Consul to
İstanbul were present, the representatives
from Corporate Affairs Department
participated on behalf of TÜRSAB.
Introducing Genova
At an event held in İstanbul in a
collaboration with THY, Genova
Alba Travel and Genova Sestri
Levante Hotels, suggestions relating
to “Genova destination starting from
Turkey” were evaluated.
First, a presentation was made at
the dinner held on 29 January 2014
at Nişantaşı DiVine Restaurant and
“outgoing” agencies who accept
Genova as a destination, or want to
accept it, were informed about the
topic.
THY, Genova Alba Travel ve
Genova Sestri Levante Hotels
işbirliğinde İstanbul’da düzenlenen
bir organizasyonda “Türkiye çıkışlı
Genova destinasyonu” için öneriler
görüşüldü. 29 Ocak 2014 tarihinde,
Nişantaşı DiVine Restoran’da
düzenlenen yemekli toplantıda önce
bir sunum yapıldı ve Genova’yı
destinasyon olarak tanıyan veya
tanımak isteyen “outgoing”
acentalara bilgi aktarıldı.
 TÜRSAB Arşivi
İRAN HEYETİNİ
AĞIRLADIK
TÜRSAB Genel Merkezi bu kez İranlı
turizmcilerden oluşan bir heyeti
ağırladı. İran İslam Cumhuriyeti İstanbul
Başkonsolosluğu’nun talebiyle, 31 Ocak
2014 tarihinde düzenlenen toplantıda
iki ülke arasında gerçekleştirilecek
işbirliği olanakları görüşüldü.
İranlı heyet temcilcilerinin yanısıra İran
destinasyonuna ilgi gösteren Türk acenta
temsilcilerinin katıldığı toplantıda
TÜRSAB Başkan Danışmanı Nurdan
Üstman da vardı.
We hosted The Iranian Delegation
TÜRSAB Headquarters welcomed a delegation consisting of Iranian tourism
professionals. Cooperation opportunities were discussed at the meeting held on 31
January 2014 at the request of the Iran Islam Republic’s Istanbul Consulate General.
As well as Iranian representatives, the meeting was attended by representatives of
Turkish agencies interested in Iran as a destination and by Nurdan Üstman, TÜRSAB
President’s advisor.
DRV’YE Almanya
dışından ilk üye
Türkiye’den
Almanya Seyahat Birliği Yurtdışı Turizm
Komisyonu üyeliğine seçilen Hikmet Atilla
DRV’de Türk turizmini temsil edecek.
Almanya Seyahat Birliği (DRV), toplam 11
bin üyeye sahip, dünya seyahat endüstrisinin
en büyük meslek örgütlerinden biri. Birliğin
bünyesinde Yurtdışı Turizm Komisyonu’na, ilk
defa Almanya dışından bir üye seçildi. Birliğin
Yönetim Kurulu kararı ile Yurtdışı Turizm
Komisyonu’na seçilen, Didim’de faaliyet gösteren Raffinesse Travel’ın sahibi ve Didim Ticaret
Odası Meclis Üyesi Hikmet Atilla.
Alınan bu kararla DRV tarihine geçen Hikmet
Atilla, bundan sonraki çalışmalarında hem
ülkemizi temsil edecek, hem de Türk turizminin
tanıtımına katkı sağlayacak.
Raffinesse Travel sahibi ve Didim Ticaret Odası Meclis Üyesi Hikmet Atilla DRV
üyeliği ile ilgi olarak şunları söyledi:
“Yurtdışı Turizm Komisyonu’ndaki görevim Almanya’da faaliyet gösteren tur operatörlerine ve seyahat acentelerine Türkiye turizminde olan gelişmeleri aktarmak
olacaktır. Almanya turizm pazarında Türkiye’yi daha ileri noktalara taşımak için
çaba sarf edeceğim. Turizmin yaygınlaştırılması ve turizmin deniz, kum, güneş
algısının yanında diğer turizm özelliklerine de dikkatin çekilmesi konularında
çalışmalarım olacak. Hem Türkiye turizm sektöründeki tecrübemi aktaracağım,
hem de sorunsuz bir turizmin gelişimi için katkıda bulanacağım. Bu arada Türkiye turizmi ile diğer ülkelerin turizmi arasındaki farkındalığı da değerlendirme fırsatı yakalamak ve DRV’nin Türkiye turizmine bakışını değerlendirmek görevlerim
arasında olacaktır.”
ANADOLUJET’ten
YENİ KAMPANYA
Ekonomik ve konforlu seyahatin kapılarını açan AnadoluJet, yüzde 50
indirimli “İkinci Bahar” ve “Çocuk-Gençlik” kampanyası düzenliyor. 20
Şubat’ta başlayan kampanya 15 Nisan tarihine kadar devam edecek ve
Kıbrıs dahil tüm AnadoluJet uçuşlarında geçerli olacak. AnadoluJet tarafından yayınlanan basın bülteninde kampanya şöyle tanıtılıyor:
“Halkın havayolu AnadoluJet, yediden yetmişe herkesi en uygun fiyatlarla
uçurmaya devam ediyor. Hem yaşadığı dünyayı fazlası ile merak eden
minikleri ve gençleri; hem de onlarla birlikte ikinci baharını yaşayan
65 yaş üstü yetişkinleri unutmayan AnadoluJet, yepyeni bir kampanya
başlatıyor.
AnadoluJet’in farklı yaş gruplarına hitap eden yüzde 50 indirimli “İkinci
Bahar” ve “Çocuk-Gençlik” kampanyası; 2-12 yaş arası çocukları, 13-24
yaş arası gençleri ve 65 yaş üzeri yetişkinleri kapsıyor.
20 Şubat-15 Nisan tarihleri arasındaki Kıbrıs dahil tüm AnadoluJet uçuşlarında geçerli olacak kampanyalı uçak biletleri; 10 Şubat tarihinde satışa
çıkacak ve 15 Nisan’a kadar devam edecek.” AnadoluJet, uçuşları ve
kampanyaları ile ilgili ayrıntılı bilgiye www.anadolujet.com resmi internet
sitesinden ve 444 2 538 numaralı çağrı merkezinden ulaşılabiliyor.
The First DRV Member outside
Germany is from Turkey
Hikmet Atilla, elected as a member of the
German Travel Association Foreign Commission,
will represent Turkish tourism at DRV.
The German Travel Association (DRV in German) with
its 11,000 members is one of the biggest vocational
organizations in the tourism industry. For the first time,
a member outside Germany was elected to the association’s Foreign Tourism Commission. This member,
elected by the decision of the Board of Directors, is
Atilla Kaya, owner of Rafinesse Travel in Didim, and a
member of Didim Chamber of Commerce Council. Going
down in history with this decision, Hikmet Atilla will
both represent our country and make a contribution to
the promotion of tourism in his future efforts. Atilla Kaya briefly spoke about his
DRV membership:
“My responsibility at the Foreign Tourism Commission is to convey the advances
taking place in Turkish tourism to tour operators and travel agencies working
in Germany. I’ll strive to raise Turkey to higher levels in the tourism market in
Germany. I will get involved in the efforts to spread tourism, and focus people on
other features of tourism apart from sea, sand and sun. I’ll share my experience
in the tourism sector, and make a contribution towards the improvement of a
smooth running tourism system. I’ll also find opportunities to evaluate the differences in approaches between Turkey and other countries, and assess how DRV
considers Turkish Tourism”
A NEW CAMPAIGN FROM ANADOLUJET
Opening the gate to economic and comfortable travel, AnadoluJet is starting
a 50% discounted “İkinci Bahar” (a term used to describe middle-age) and
“Child-Youth” campaign. The campaign kicks off on February 20 and will continue until April 15. It will apply to all AnadoluJet flights including Cyprus.
The campaign is introduced in the news bulletin issued by AnadoluJet:
“AnadoluJet, the people’s airline, is continuing to fly everyone from 7 to 70 at
the most competitive prices. The new campaign does not forget small children
and youths who wonder about the world they live in as well as adults over 65
and in their “second spring”. The 50% discounted “İkinci Bahar” and “ChildYouth” campaign targets various age groups, covering kids between 2-12,
youths 13-24 and adults over 65.
Discounted air tickets for all AnadoluJet flights including Cyprus between
February 20 and April 15 go on sale on 10 February and will continue to be
on sale until 15 April.”
More detailed information about the campaign can be obtained from the official site “www.anadolujet.com and the call center on 444 2 538
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 59
Gölü’nde
EXPO EXPO
Yalıtım Hızlandı
h a b e r le r...
EXPO 2016 Antalya’da gölet ve sedde üzerinde devam eden yalıtım çalışmalarında
yüzde 35’lik bölüm tamamlandı.
EXPO 2016 Antalya alanında ağaçlandırma
çalışmaları devam ederken, Expo Gölü ve
sedde üzerine yapılan membran kaplama
işlemi büyük bir hızla devam ediyor. Alanda yapılacak toplam membran kaplama
işleminde yüzde 35’lik bölüm tamamlandı.
Expo Gölü’nde toplam 90 bin metrekare
membran kaplama yapılacak. Bunun yaklaşık yüzde 14’lik bölümünü oluşturan 12 bin
500 metrekaresi tamamlandı. Sedde üzerine toplamda yapılacak 35 bin metrekarelik
kaplamanın ise yüzde 90’lık bölümünü
oluşturan 32 bin metrekaresi bitirildi.
Ayrıca, EXPO 2016 Antalya alanında
bulunan idari binanın restorasyon çalışması da devam ediyor. Hizmet binası olarak
kullanılacak binada Aralık ayında başlayan çalışmaların Mart ayı sonunda tamamlanması hedefleniyor.
Isolation works accelerated at the EXPO Lake
 Expo Arşivi
Thirty five percent of the isolation work ongoing on the banks and the pond has been
completed.
As afforestation is continuing in the EXPO 2016 area, the membrane-covering process
on the banks and the pond continues at a great pace. Thirty five percent of the
membrane-covering process to be done in the area is complete.
Totally, 90,000 m2 (or 22 Acres) membrane covering will be carried out at the EXPO
Lake. 12500 m2 - about 14 percent of it – is finished already. 32,000 m2 which is 90
percent of the total 35,000 m2, has been completed. In addition to this, the restoration
of the administrative building at the EXPO 2016 site is continuing. Works started
in December in the building, which will be a service building, are being targeted for
completion at the end of March.
Kaymakam Mehmet
Baygül’den Ziyaret
Döşemealtı Kaymakamı Mehmet
Baygül, EXPO 2016 Antalya
Ajansı’nı ziyaret etti.
EXPO 2016 Antalya Ajansı Genel
Sekreteri Selami Gülay, yapılan
çalışmalarla ilgili Kaymakam
Mehmet Baygül’e bilgi verdi ve
EXPO 2016 Antalya’nın sembol
çiçeği Şakayık’ı sundu.
A visit by Kaimakam
Mehmet Baygül
Mehmet Baygül, Döşemealtı District
Kaimakam, paid a visit to the EXPO
2016 Antalya Agency. Selami Gülay,
the Secretary General of EXPO
2016 Antalya Agency, informed
Kaimakam Mehmet Baygül about the
efforts made and presented him the
peony, the flower symbol of EXPO.
EXPO 2016
ANTALYA
AJANSI
14. YÖNETİM
KURULU
TOPLANDI
Yönetim Kurulu
Toplantısı’ndan
sonra “Tarım ve
İnsan” konulu
fotoğraf sergisi
açıldı.
Yönetim Kurulu Toplantısı’ndan sonra “Tarım ve İnsan” konulu fotoğraf sergisi açıldı. EXPO 2016
Antalya Ajansı 14. Yönetim Kurulu Toplantısı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı ve EXPO 2016
Antalya Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı M. Mehdi Eker başkanlığında gerçekleşti. Yönetim Kurulu
toplantısı sonrası Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından bu yıl 5’incisi gerçekleşen “Tarım ve İnsan” konulu fotoğraf yarışmasında dereceye giden fotoğrafların yer aldığı serginin açılışı
yapıldı. 40 adet fotoğrafın bulunduğu serginin açılışını Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı M.
Mehdi Eker, Antalya Valisi ve EXPO 2016 Antalya Ajansı Yönetim Kurulu Başkan Vekili Sebahattin
Öztürk, EXPO 2016 Antalya Ajansı Yönetim Kurulu üyeleri birlikte yaptı.
The EXPO 2016 Antalya Agency
14TH BOARD OF DIRECTORS ASSEMBLED
After the Meeting of the Board of Directors,
a photograph exhibition with the theme
“Agriculture and Man” was opened.
The EXPO 2016 Antalya Agency 14th Meeting of the Board of
Directors, headed by Mehdi Eker, Minister of Food, Agriculture
and Livestock was held. The opening of the photo exhibition in
which 40 pictures are displayed was carried out jointly by Mehdi
Eker, Minister of Food, Agriculture and Livestock, Sebahattin
Öztürk, the Governor of Antalya and the Vice President of the
Executive Board of EXPO 2016 Antalya Agency, and Antalya
Agency Board of Directors Members.
Gülay ve Tigem ANBİRLİK’te
EXPO 2016 Antalya Ajansı Genel Sekreteri Selami Gülay ve TİGEM
Boztepe Tarım İşletmeleri Müdürü Olcay Akın’la birlikte Antalya
Pamuk ve Narenciye Tarım Satış Kooperatifleri Birliği (ANTBİRLİK)
Genel Müdürü Atilla Deniz’i ziyaret etti. Genel Sekreter Gülay,
ziyaretlerde EXPO 2016 Antalya çalışmaları hakkında bilgi verdi.
Mr. Gülay and Tigem in
ANBİRLİK
Selami Gülay, the Secretary General
of EXPO 2016 Antalya Agency
visited Olcay Akın, the Director
of TİGEM Boztepe Agriculture
Enterprises, and Atilla Deniz, the
General Director of Antalya Cotton
and Citrus Sales Cooperatives Union
(ANTBİRLİK). During these visits,
Secretary General Selami Gülay
updated the directors on the works
at EXPO 2016 Antalya.
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 61
THY
BİRLİKTE FARKLIYIZ
 THY Arşivi ve Shutterstock
h a b e r le r...
TOGETHER WE ARE DIFFERENT
Her sene
dünya
genelinden
Türk Hava
Yolları
yöneticilerini
bir araya
getiren
yönetim zirvesi
tamamlandı.
The annual
management
summit that
brings together
Turkish Airlines
managers from
around the world
has ended.
Türk Hava Yolları'nın dünya çapında 600
yöneticisinin bir araya gelerek 2013 yılını
değerlendirdikleri ve 2014 yılının hedeflerini tartıştıkları zirvede bu sene ana tema,
"Birlikte Farklıyız" olarak belirlendi.
Yönetim Zirvesi’ne başta Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türk Hava Yolları
Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Başkanı
Hamdi Topçu, Türk Hava Yolları Genel
Müdürü Doç. Dr. Temel Kotil, Türk Hava
Yolları Yönetim Kurulu üyeleri ve Türk
Hava Yolları iştiraklerinin ve yurt içi - yurt
dışı destinasyonlarının idarecileri olmak
üzere 600’e yakın yönetici katıldı.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yaptığı
konuşmada "Türkiye ve Türk Hava Yolları
birlikte çok yol kat etti. Tüm çalışanlarınızın desteğiyle başarılarınızı devam
ettireceğinize yürekten inanıyorum." dedi.
Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu ve İcra
Komitesi Başkanı Hamdi Topçu, 2013’te
Türk Hava Yolları'nın yüzde 20 büyümeyi başardığını dile getirerek bu başarıda
emeği geçen tüm çalışanlara teşekkür etti.
Konuşmasına 2014 hedeflerini anlatarak
devam eden Topçu "Türk Hava Yolları 2014 yılında hassas bir dönemden
geçecek. Gerçekten global bir şirket olma
hedefimizi ilerilere taşımak istiyorsak
daha çok çalışmalı ve rakiplerimizden çok
daha iyi işler ortaya çıkarmalıyız.” dedi.
MASTERS OF COMMUNICATIONS IN ISTANBUL
The third meeting of Turkish Airlines' international organization, Social Trippin', which
provides an opportunity for generating and exchanging ideas about issues of interest to
aviation, took place recently in Istanbul. For information about the event, where creative
ideas for giving passengers the perfect flight experience were presented under the rubric
"The Future of Aviation", visit the website at http://www.socialtrippinistanbul.com.
“Together We are Different” was the
theme at this year’s summit, where 600
Turkish Airlines managers from around
the world came together to assess 2013
and discuss targets for 2014. Close to 600
managers took part in summit, among
them Finance Minister Mehmet Şimşek,
Turkish Airlines’ Chairman of the Board
and Executive Committee Hamdi Topçu,
Turkish Airlines’ President and CEO
Temel Kotil, Ph.D., members of Turkish
Airlines’ Board of Directors, managers
of the domestic - international destinations and airline’s subsidiaries. Speaking
at the meeting, Finance Minister Mehmet Şimşek said, “Turkey and Turkish
Airlines have come a long way together.
I wholeheartedly believe you will sustain
that success with the support of all your
employees.” Chairman of the Board and
Executive Committee Hamdi Topçu in
his talk drew attention to Turkish Airlines’
20% growth in 2013 and thanked all
employees whose efforts contributed
to that success. Topçu, who went on to
define the targets for 2014, said, “Turkish
Airlines is facing a critical period in 2014.
If we want to move forward toward our
goal of being a truly global company, we
have to work even harder and do better
than our competitors. We are going to
continue to move this company forward.”
İLETİŞİM
USTALARI
İSTANBUL'DAYDI
Havacılığa dair birçok konu ile ilgili fikir
üretimi ve farklı görüş alışverişine olanak
sağlayan Türk Hava Yolları'nın uluslararası organizasyonu Social Trippin’ üçüncü
buluşmasını İstanbul'da gerçekleştirdi.
"Havacılığın Geleceği" ana başlığı altında
yolcuların uçuş deneyimini mükemmelleştirmek için yaratıcı fikirlerin sunulduğu
etkinliğe dair detaylı bilgi için www.socialtrippinistanbul.com web sitesini ziyaret
edebilirsiniz.
TourIstanbul’a
İLGİ BÜYÜYOR
Türk Hava Yolları’nın dış hattan dış hata seyahat
eden transit yolcularını İngilizce rehber eşliğinde
İstanbul’un tarihi ve turistik mekânlarında keyifli bir
yolculuğa çıkaran TourIstanbul, 2013 yılında yaklaşık
olarak 16 bin yolcuya hizmet ederek büyümesini sürdürdü. TourIstanbul’a ait detaylı ve güncel program
akışına www.istanbulinhours.com web sitesinden
ulaşabilirsiniz.
INTEREST is GROWING in
TourIstanbul
TourIstanbul takes transit passengers on Turkish
Airlines’ international routes on an enjoyable jaunt to
Istanbul’s historic and touristic sites in the company
of an English-speaking guide. The service, which
served some 16,000 passengers in 2013, continues to
expand. The daily schedule and further information
about TourIstanbul are available over the website
www.istanbulinhours.com
SİNOP UÇUŞLARI
BAŞLIYOR
Pist bakım ve onarım çalışmaları nedeniyle bir yıldır
kapalı olan Sinop Havalimanı'nın tekrar hizmete
girmesiyle birlikte Türk Hava Yolları Sinop uçuşlarına
yeniden başladı. Haftanın yedi günü boyunca yapılan karşılıklı seferler hakkında detaylı bilgi edinmek
ve bilet satın almak için www.turkishairlines.com
web adresini ziyaret edebilirsiniz.
SİNOP FLIGHTS GET
UNDER WAY
Turkish Airlines recently resumed flights to Sinop
following the reopening of Sinop Airport which had
been closed for a year due to runway maintenance
and repairs. Tickets and further information about the
airline’s daily turnabout flights are available over the
website www.turkishairlines.com
SELFSHOT İLE YILDIZLARA KATILIN
Kobe ve Messi'nin büyük ses getiren Selfie ShootOut serüvenine ortak olma şansı iPhone'unuzda.
Selfshot iPhone uygulaması ile reklam filminin geçtiği destinasyonları arka plan olarak kullanıp
fotoğrafınızı çekebilir, sosyal medyada yayınlayabilirsiniz. Sosyal medyada en büyük ilgiyi gören
fotoğraf ise sahibine gidiş dönüş uçak bileti kazandıracak.
JOIN THE STARS WITH SELFSHOT
You have a chance now to join in Kobe and Messi’s wildly popular Selfie Shootout from your own
iPhone! With the Self Shot iPhone app, you can snap a photo of yourself using the destinations in the
advertising film as background and post them on social media. The photo that gets the most hits will
win its owner a roundtrip ticket on Turkish Airlines.
TÜRSAB DERGİ | MART 2014 63