GELiBOLU Rüzgarı Dergisi - gelibolu derneği resmi web sitesi

GELiBOLU Rüzgarı Dergisi
3 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
YIL: 4
SAYI: 15
MAYIS 2014
İMTİYAZ SAHİBİ
GELİBOLU DERNEĞİ ADINA
SÜLEYMAN TAŞ
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
SÜLEYMAN TAŞ
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
CELALETTİN KALKAN
GENEL YAYIN YÖNETMEN YARDIMCILARI
DUYGU KÜÇÜKYELKENCİ ALPER
BURCU ERDEM
DERGİ KOORDİNATÖRÜ
GÜNSELİ BAŞEL
YAYIN KURULU
MUSTAFA BAŞEL - AFET KORU AYALP
AYKUT ULUPINAR - EMİN ERDOĞAN
YALÇIN BAĞATIR
GRAFİK-TASARIM
c.a.n
YEREL TEMSİLCİLER
GELİBOLU: EROL OKUYUCU
ÇANAKKALE: ENDER ÇERDİK
BASKI-CİLT
BÜYÜK ANADOLU MEDYA GRUP LTD.ŞTİ.
İstanbul Cad. Elİf Sk. No: 7/188 İskitler - ANKARA
0312. 384 30 70
YAYIN İDARE MERKEZİ
Muciburrahman Cad. Özçelik İmaj İş Merkezi
No: 94 Kat:5 No: 3 ÇAYYOLU - ANKARA
İLETİŞİM
TEL: 0312. 240 03 33/1860
FAX: 0312. 225 16 01
WEB
www.geliboludernegi.com
www.yenigelibolugazetesi.com
ELEKTRONİK POSTA
[email protected]
www.facebook.com/geliboludernegi
3 Aylık, Yerel, Süreli Yayın
Basım Tarihi : Mayıs 2014
GELİBOLU DERNEĞİ’NE BAĞIŞLARINIZ İÇİN
BANKA HESAP NO.
İNGBANK Ümitköy/ANKARA Şb.
İBAN - TR28 0009 9008 2608 9100 1000 01
DERGİDE YAYINLANAN YAZILAN
SORUMLULUĞU YAZARIN KENDİSİNE AİTTİR.
ISSN: 2146-040X
2
3
EDİTÖRDEN / BİR “KISA” ÖYKÜ / BEN HARİÇ
Celâlettin KALKAN
TARİH / ÇANAKKALE ZAFERİ’NİN 99.NCU YILI
Tufan ERSOY
4
MAKALE / HAYALİMDEKİ GELİBOLU...
Afet KORU AYALP
TARİH / HISTORY / ORTAK BELLEĞİ VE TARİHİ İNŞAA
ETMEK / BUILDING COLLECTIVE MEMORY AND HISTORY
Haldun SOLMAZTÜRK
6
/ TÜRK KÜLTÜRÜNÜN KUDRETİ
10 ARAŞTIRMA
Mustafa BAŞEL
KİTAP / KARDEŞİMİN HİKÂYESİ
13
Begün DİNDAR KUTLU
/ HISTORY / HAYDİ BİRLİKTE ÖĞRENELİM /
14 TARİH
LET’S COME TO KNOW TOGETHER
/ AH O ESKİ GÜNLER!..
16 ANI
Sara KARA
GÜNCEL / GELİBOLU’DA SEÇİM
19
Yalçın BAGATIR
/ EY AŞŞŞKK !..
20 ARAŞTIRMA
Günseli BAŞEL
23 MAKALE / NEREYE GİDERSEM GİDEYİM?
M. Eser EKEN
TANITIM / GELİBOLU OSMANLI MUTFAĞI LOKANTASI
24
Emin ERDOĞAN
TURİZM / GELİBOLU’DA YAPMANIZ GEREKEN 34 ŞEY
26
Emin ERDOĞAN
/ “AMAN HAAA!..”
27 SANAT
Burcu ÖZERGENE
KÜLTÜR / KÜLTÜR VE AHLÂK
28
Tevfik UMUT
29 SERGİ / GELİBOLU KADINLAR DERNEĞİ
ÇİNİ ESERLERİ SERGİSİ
Afet Koru AYALP
/ CEVİZLİ KÖY
30 KÖYLERİMİZ
Nihat ENGİN
/ 18 MART ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİ
34 DUYURU
ETKİNLİKLERİ VE OKUYUCULARA DUYURU
35 NOSTALJİ / ESKİMEYEN DEFTER
ŞİİR / GELİBOLU’YA GEL
36
Gülhan GÜLER
36 HABER / DERNEKTEN HABERLER
GELİBOLU MUTFAĞI / CİĞER SARMA
38
Halime GETİR
Kapak Fotoğrafı : www.yesilcimen.net/imgz/118_mart_canakkale_zaferi_pl7pri.jpg
EDİTÖRDEN
B
HER İŞİN İÇİNE ‘’BEN’’ KATMAYIN
denlerle, DERNEK ve DERGİ ile
ir yaz daha yakalamak
üzereyiz. Daha nice yazlar
kendince hesaplaşma ihtiyacı
yakalayabilmek dileğiyle
duyan bir takım insanlar oldu.
hepinize gönüllerce selamlar
Hoş gördük. Ama, içlerinden
sevgiler sunarak başlıyorum
bazıları, DERNEĞİN böyle bir
sevgili gençler. Yalnızca gençler
ihtiyaç halinde olmadığını gödeğil; Dergimizi ve Derneğimizi
rünce, belli ki bu hareketten izleyen her yaştan tüm dostlarıgelecekte bir zarar görecekleri
mız çok iyi biliyorlar ki, sadece
vehmine kapıldı. Halbuki DERvermeye gönüllü olanların, hiç
NEĞİN siyasal hareket olmadıkimseden hiçbir şey koparmaya,
ğı, bir GELİBOLULUK hareketi
tırtıklamaya niyeti olmayanların
olduğu tüm sayılarımızın içebuluşma yeri olan bu hareket,
riğinde görülür. Yanlış anlaşılGELİBOLU DERNEĞİ, işte bu kamasın, hareketimiz siyasete
rakterine olan güveniniz sayeve siyasetçiye karşı değildir.
sinde her geçen yıl gönüllerde
Siyasi uğraşlar ülkeye, yöreye
büyüyor, gücü katlanıyor. Şükürhizmet etme sevdası içerir ve
ler olsun ki bu yıl da öyle oldu.
kutlanası insanlardır siyaset
Hareketin eksikliklerini, zayıfinsanları. Dediğimiz şu ki, BİZ
lıklarını da tartıştığımız gelenekbu hareketin içinde olduğuselleştirilmiş konsept toplantılaCelâlettin KALKAN
muz sürece SİYASETİN İÇİNDE
rını her ayın üçüncü Pazar günü
[email protected]
OLMAYACAĞIZ. Budur.
Ankara’da gerçekleştiriyoruz (saGelibolu’nun güzel insanladece paramız yok – şimdilik – ve başka bir eksiğimiz
rı, lütfen ‘’BEN’’ ci olan ve olmayanları ayırt etmekte
bulunmamakta hamdolsun). Gelibolulu olan / olmaözenli olmayı, GELİBOLULU DURUŞU nuzu güçlenyan (ama gönlünde mutlaka yoğun bir Gelibolu biridirmeyi ısrarla sürdürün. İnsanların ‘’öğrenme’’ hakkimi yaşatan) sınırlı ama değerli bir kadro ile buluşukını ve keyfini kullanmaya çalışırken karşılaşabileyoruz. Orada, en üst dereceden akademik unvanlara
ceği en insafsızca tuzağın ‘’ yanlışların doğruymuş
sahip ama son derece mütevazi güzel insanlar, çok
gibi ittirilmesi’’ tuzağı olduğunu akıldan çıkarmayın.
güçlü bilimsel donanımı olan bilim insanları, bize,
İçine ‘’yanlış’’ gizlenmiş doğrular, tamamen yanlış
Geliboluluğa birikimlerini sunuyorlar. Orada, devolanlardan katbe kat daha zehirlidir. Çünkü, yanlışı
lette, kamuda ve özel sektörde geçmişte ve halen
fark etmek çok zor değildir ama, doğrunun içine gizyüksek düzeylerde yöneticiliklerde bulunmuş insanlenmiş yanlışı benim diyen kolay beri fark edemez.
lar, cömertçe birikimlerini sunuyorlar. Katılımcıların
Yeterince gençseniz – ki ne güzel bir şey öyle olhepsi de, işin içine hiçbir ‘’BEN‘’ katılmamış dupdumak
- , gençliğinde bu tuzağa düşenlerden, büyükru yaklaşımlarıyla, karınca kararınca, GELİBOLULUK lerinizden,
canlı tanıklardan, bu tuzağın GELİBOüretimine mütevazi katkılar sağlamaya çalışıyorlar.
LULUĞA
verdiği
zararları bir ara dinleyin, öğrenin.
Hatta laf aramızda, hareketin ihtiyaç duyduğu tüm
Sevgili
gençler,
GELİBOLU
nun, artık onlardan, o bümali desteği de özveriyle sadece onlar karşılıyorlar.
yüğünüz
olan
kişilerden,
anne
ve babalarınızdan ve
Bunları neden mi anlatıyorum? Şundan. Geçende
onların
anne
ve
babalarından
daha çok ve fazla
lerde bir dostumla, kadim bir Gelibolulu dostumla
olarak
SİZİN
HAKKINIZ
olduğunu
bilin.
Ortaya konan
sohbetteyken, konu döndü dolaştı, geldi GELİBOLU
çabaların,
sürdürülen
tüm
gayretlerin,
bunlar her ne
DERNEĞİ’nin neler yaptığı sorusu eşliğindeki incekadar ‘’gençlik haklarını sizden daha önce kullanmış’’
den bir dokundurmayla, hareketin eleştirisine oturyaştakilerce dile getiriliyorsa da, SİZİN İÇİN, gelecekdu. Onunla da kalmadı, sadece hareketin kurumsal
teki sizin GELİBOLUNUZ için yapılmakta olduğunu
eleştirisine değil; harekete gönül vermiş bir takım
görmezden, bilmezden gelmeyin. Özgür ve özgün
isimlerin kişisel eleştirisine de geldi oturdu. Hem de
olmaya ömrünüzce özenin. Paylaşımcı olun. HER
lök gibi affedersiniz. Ama bu haksızlıktı. GerçeklerİŞİN İÇİNE ‘’BEN’’ KATMAYIN. ‘’BİZ’’ in de epeyce zevkli
le bağdaşmıyordu. Hiçbir şey vermeden almak için
keyifli olduğunu tadın. Tadın, bırakamayacaksınız.
yaşayanların konseptiydi bu yaklaşım. Ne yazık ki
öyle işte. Ben’ci ve insafsız. Eleştirme gibi gösterilen
Dergimizin bu sayısındaki yazımı, ümidimiz, gubozuculuk diyeceğim ama dilim varmıyor. Üzüldüm.
rurumuz, geleceğimiz olan GELİBOLU GENÇLERİNE
Dahası utandım dillendirdiği yanlışlardan. Çünkü
adıyorum. Sadece 19 Mayıslarda değil; yılın her güGeliboluluda vardır utanma. Söylemeden edemeyeceğim ama, biliyor musunuz, sonunda , yanımdan
nünde yüreklerinizde yaşattığınızı bildiğim 19 MAYIS
ayrılırken ben değil kendisi utandı o dostum. Sarılıp
ATATÜRKÜ ANMA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMINIZI bir
kucaklaştık hepsi bitti gitti.
kere daha gönülden kutluyorum.
Geçen yayın döneminin yerel seçim atmosferinde geçirilmiş olmasından da kaynaklanan neGözlerinizden öperim sevgili gençler.
2
www.geliboludernegi.com
ANILAR VE KÜLTÜR
SİNEMA SEYRETMEK BÜYÜK ZEVKTİR
Ö
Yazan : Süleyman TOKGÖZ
Em. Gazeteci. Basın Şeref Kartı sahibi
mrümün 65 yılında ilçede 4 çeşit iş yaratmak
için çaba sarf ettim.. Matbaa, yerel gazete,
spor ve sinemacılık..57 sene matbaa ve gazetecilik, 30 sene sinema 20 sene futbol…
Fırıncıoğlu Matbaası ile ilçede ilk matbaayı, Yeni
Gelibolu Gazetesi ile ilk yerel gazeteyi, Hürriyet sineması ile ilk yazlık sinemayı açtım. Geliboluspor’da
ise kalecilik yaptım
O zamanlar her yeniliğe şüphe ile bakıldı, bu
insanların sayısı 100 kişiyi belki geçmiyordu, sinek
küçük ama mide bulandırır misali.. Ben aldırmadım
bunlara. Çünkü siz yeter ki yapacağınız iyi işlere gönül verin ve çalışın o işler bütün zorluğa rağmen gelişir.
1960 yılında Yazlık Hürriyet sinemasını
açtım(Şimdi Salomon’un oğlu Rahmi’nin mağazasının olduğu yer). Yerel yönetim izin vermemişti. Dönemin 2 nci Kor. Kur.
Bşk. Albay Semih
Sancar’a
çıktım.
Kendisi ihtilal döneminin Kaymakam
Vekilliğini yapıyordu, Hancı Ali’nin kiracısı idi. Bizim mahallede oturuyordu.
Bana sinemayı aç
ismini de (Hürriyet)
koy demişti. 30 yıllık
sinemacılık hayatım
böyle başladı. Gümrükten çektiğim dönemin en iyi sinema
oynatıcı makinasına
sahiptim. Sinema
bileti 50 krş ama Belediye bilet başına
20 krş vergi alırdı.
Sinema ilçede çok
tutuldu. Para kazanamadım bu yüzden. Sinemayı Mayısın ortasında
açar, Okulların açılmasına yakın kapatırdık. Filmleri bir hafta gösterimde tutmak suretiyle kiralardık.
Hava yağışlı oldumu bu sizin için zarar demekti. Bu
yüzden gözümüz hep bulutlarda idi.
Hürriyet sineması, O dönemi yaşayan insanların hatıralarında bence önemli yer tutuyordur. 1000
kişilik sinemada hafta sonları 2 film birden oynatırdık ve sinema dolardı. Sezonun en güzel filmlerini
İstanbul seyircisi ile aynı zamana seyrettirdik. Sinema dışında İstanbul’dan gelen tiyatrolar ve ses sanatçılarına konser için sinemamı tahsis ederdim. Hiç
unutmam, bir keresinde 50 sanatçı THM ve TSM den
sabaha kadar süren konser vermişti. Bir süre sonra
ilçede öncülüğünü yaptığım bu alanda birçok sinemalarda açıldı. (Doğan,Mehtap, kışlık İkizler, Ordu-
www.facebook.com/geliboludernegi
evi yazlık, kışlık Atmaca v.b) Ama Hürriyet sineması
Trakya’nın bile en güzel ve ferah sineması idi. Çünkü
amfi sistemi gibi basamaklı yapmıştım. Birçoğu akabinde kapandı ama Hürriyet sineması 1985 yılına
kadar ayakta kaldı. Sonra sinemacılığı kışlık kapalı
mekanlarda sürdürdüm. Bu arada gazete çıkarmaya
da devam ediyordum. 2000 den sonra ilçede sinema kalmamıştı. 2005 yılında özel gayretlerim ile Tekirdağ’daki bir işletmeciye sinema salonu açtırdım.
2 yıl sürdü ve kapandı.Benim bu hayat öykümde
yanımda hep TAŞ ailesin çocukları vardı. En büyük
yardımcılarım onlardı. Rahmetli şehit Astsb Halit Taş
ile başlayan bireylerden Em. Asb. Soner Taş, Em. Kur.
Alb. Süleyman Taş ve Em. Hv. Alb. Ahmet Taş ın yardım ve gayretlerini hiç unutmam. Onlardaki saygı,
sevgi, ustalığı ve işe bağlılığı çok takdir etmişimdir.
Dönelim yine sinemaya. Son 20 yılda Amerikan
ve Avrupalı film yapımcıları Türkiye’deki sinema
salonlarını kiraladılar veya satın alarak sektöre hakim oldular. Bir süre Türk sineması bu yüzden zor
duruma düştü. Kısıtlı bütçelerle çektikleri filmleri
oynatacak salon bulamadılar. Bilet fiyatları da çok
yükselmişti. Halen de yüksektir. Bu pahalı biletlere rağmen sinema seyircisi artıyor. Türk sineması
da geliştikçe bu pastadan daha çok pay almaya ve
kaliteli film üretmeyi başardı. Sinema özellikle her
kesim için önemli eğlence ve kültür arenasıdır.
Bu nedenle, Her ilçede 2-3 sinema salonu olması
gerekiyor. Nihayet ilçemizde Belediye Başkanımız
Mustafa Özacar’ın gayreti ile daha çok yeni olarak
bir sinemaya kavuştuk. İlçemizde eski Halkevi sineması da açılmalı (Şimdiki Kız Meslek Lisesinin
Salonu).. Bu konuyu yetkililerin dikkatine sunmak
istedim. İlçemde yaptığım hizmetler karşısında
daima saygı ve sevgi gördüm. Bu nedenle değerli
Gelibolulu hemşehrilerime minnettarım.
3
ANILAR VE KÜLTÜR
Gelibolu özlemim
taşımış olan) olan İhsan ağabeyin adını da hemen
anmalıyım.
Gelibolu’ya, ikinci kez, evlendikten hemen sonra
Shakespeare “On ikinci Gece” adlı oyununda
eşimle birlikte ve birkaç yıl sonra da, ben kırk üçüoyunculardan birini şöyle söyletir: “Özlem er ya da
mü sürerken anneleriyle iki küçük kızımızı da alageç sallanır, eskir ve yiter gider.” Gelibolu deyince,
rak gelebildik. Evlendikten sonraki gelişte, hemen
bende öyle olmadı. Gene Shakespeare “Antonius ve
Hamza Bey Koyu’na. Çok küçükken sık gittiğimiz
Kleopatra”da der ki: “İçimde hiç bitmeyen bir hasret
yerdi. Masayı, sandalyeleri kur, karpuzları havuza at.
var.” İşte, şimdi oldu!
Ne soran var, ne eden. Ancak, yıllar sonra, çevresi
Az sayıda dünya kenti “kahraman” sıfatı kazankapatılmış; içi bol ağaçlı ama, kapısında silâhlı bir
mıştır. Gelibolu bunlardan önde geleni. Ben kahraer ‘giremezsiniz’ diye dayatıyor. Ne var ki, (SBF’den
manlığı bize şan vermiş, ama karşımızdakilere kaeski öğrencimiz) Gelibolu Kaymakamı ve (yedek
rabasan olmuş bu kentte doğdum. Eski nüfus cüzsubayken birliğinin Adapazarı ormanındaki manevdanıma babam şöyle yazmış:
rasında) tercümanlık görevini
“24 Nisan 1932’de, sabah, feyapmış olduğum korgeneral
nere bakan odada…” Ancak,
beni uzaktan hemen tanıyıp
ben daha doğmadan, görevle
çağırınca, sorun çözüldü…Bir
Gelibolu’ya gelen (Atatürk’ün
atasözünü biraz değiştirerek
İçişleri Bakanı ve CHP Genel
derim ki: “Dağların dumanı giMüfettişi) Şükrü Kaya bizim
der, bu özlem yok olmaz.”
evde hamile gördüğü anneBu özlemi bir ya da birme “oğlan olursa adını benimkaç
yazıya
sığdıramam.
kiyle kafiyeli ‘Türkkaya’ koyun”
Eğitimimin önemli bölüdemiş… Babamın işleri nemü İstanbul’da ve sondeniyle ben altı yaşındayken
ra Amerika’da geçti; döo kentten çıktık.
nüşte A.Ü. Siyasal Bilgiler
O günden bugüne denizFakültesi’ne
girdiğimden,
den girişte çift limanı, yokuş
bunca yıldır da Ankara’dayım.
boyunca çarşısı, sağında YaAma ilkokula daha gelmehudi mahallesi, ileride Franden önceki ilk birkaç yılım
sız gömütlüğü, eşi olmayan
Gelibolu’nun
maviliğinde
Hamza Bey Koyu, üstü açık
geçti. Göğü ve denizi hep açık
namazgâh, Bolayır’a giden
ve duru anımsıyorum. Ancak,
yol, beyaz boyalı Belediye,
birkaç Ramazan ayının art
yakınında (benim üçüncü sıarda Kışa rastladığı da aklımnıfı okuduğum) Namık Kemâl
da. Okula Gelibolu’da değil,
İlkokulu, güzel bahçeli Büyük
İstanbul’da Cağaloğlu’nda BiCami ve tam karşısında bizim
rinci İlkokulda başladım. Ama
(fener yakınındaki evden çıGelibolu’da hem öğretmenkıp) dört yanı bahçe içinde iki Savaş olasılığına karşı Gelibolu’ya gelerek sa- lerin, hem ordunun bir tür
katlı yeni evimiz, aşağı mahal- vunma önlemlerini denetleyen Maraşal Fevzi maskotuydum. Namık Kemâl
lede akrabalarımız (mühendis Çakmak’ın bu fotoğrafını Orduevine doğru yü- İlkokulunda beşinci sınıfı okuErsin Arıoğlu ve televizyonun rürken teyzem (sonra Avukat) Şukufe Hanımla tan Sabahat öğretmen benim
başarılı sunucusu Erkan Oyal’la birlikte çekmiştik.
de o sınıfa kayıt yaptırmadan
kardeş torunlarıyız), yukarıda
devam etmemi istedi. Beş yagöçmen evleri…ve daha bir sürü görüntü ikide-bir
şında bile değildim ama, her sabah Cami-i kebir Maaklıma gelir. Yeni evin arka pencerelerinden Yaz-Kış
hallesi, 1 sayılı evden siyah önlük ve beyaz yakayla
köpüklü deniz, ardında Çardak’la Lapseki görünürevden çıkar, yürüyerek yakındaki okula gider, öğdü. Lapseki’de eski Helen’in köle-doğmuş ünlü Storetmenin tam karşısında ilk sıradaki yerimi alır, ders
ik düşünürü Epiktetos’un bir okulu varmış. Önemli
dinler “kalk, bir şiir oku” dendiğinde isteneni hemen
olan şu ki, derslere kadınların da katılmasında ısraryapardım. Evde anneannem bana okuma-yazma ve
lıymış…Evimizin hemen dışında koca çeşmenin bir
biraz hesap öğrettiği için, İstanbul’da bir sınava girip
yanında Piri Reis anıtı, ötesinde yoğurtçu Azmi’de
birinci sınıfı atladım ve doğrudan ikiye yazıldım. Bu
tadına doyum olmayan peynir helvası… Konserve
nedenle, eğitimimin sonuna değin, sınıf arkadaşsardalyenin öncüsü Alaeddin Bey’i şimdi kaç kişi
larımdan sürekli olarak en az bir yaş küçüktüm. İlk
anımsayabilir? Ama ben bugün de onun adını taöğretmenim olan anneannem Rafet Hanım ve onun
şıyan konserve balığı alırım. Ailenin işinde otuz yılı
annesi (Kafkasya göçmeni Hurşit Kaptan’ın eşi) Sabaşkın çalışmış (ve beni de gece yarıları uzakta demirriye Hanım Gelibolu doğumludurlar.
lemiş olan gemilerin merdivenlerinden kucağında
Eve her gün “Cumhuriyet” gazetesi alınırdı; hafta
Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV
4
www.geliboludernegi.com
ANILAR VE KÜLTÜR
3.Bir ulusal bayramda beyaz boyalı Belediye Başkanlığı balkonunda şiir okurken
ya subay ve askerlerimizle
sonları da benim için “Yavdoldu taştı. Gelibolu da
rutürk” dergisi. Bu yüzden,
askerle kaynıyordu. İçlerinilk söküp okuduğum sözcük
den Zihni üsteğmen beni
başlıktaki “Cumhuriyet”tir. İlk
neredeyse evlât edindi. Aikitap da Namık Kemâl’in “Valenin izniyle elimden tutar,
tan yahut Silistre”si. Anneanlokantaya götürür, beni
nem Yaz-Kış çırpıntılı ve uzakkonuştururdu. Genç bekâr
tan yer yer beyaz köpüklü Çasubayların belki de tümü
nakkale sularına bakan mutGelibolu’da evlendiler. Büfağımızda yemek yaparken,
yük teyzemi de tanıdığım
bu yapıtı bana baştan sona
en kibar ve düşünceli kişisesli okutmuştu. “Gönüllü
lerden biri olan (Trabzonlu)
zabit” İslâm Bey’in savaşta kıüsteğmen Saffet Bey istedi.
lıcı kırılır, sorardı bana: “Acaba
Mareşal Fevzi Çakmak’la
neden?” 1931 baskılı bu kitap
İsmet Paşa’yı da ilk kez
hâlâ bendedir. Şinasi ve Ziya
Gelibolu’da gördüm. Kara
Paşa’nın adını da ilk oradan
ordusunun başarısını manöğrendim. Namık Kemâl’in
ganın iyi yetişmesinde göşiirlerini okula yazılmadan
ren Mareşal “korugan” deönce kendi kendime ezberlinilen mitralyöz yuvalarının
yordum. Örneğin, “Namus ile
yerlerini kendi saptamak
irfanı yetişmez mi mükafat?/
için gelmişti. Kaldığı yeri
İkbâl yolu gerçi Kemâl’in kabildiğimizden, küçük teypanıktır/ Çok ak göremezGelibolu yılları
zemle birlikte evin önüne
sen de saçında, sakalında/
gidip fotoğrafını çekmişElminnetülillâh yüzü ak, alnı
tik. İnönü de geldiğinde, tüm Gelibolular iki limaaçıktır.” Ozanın mezarı yakında Bolayır’daydı. Oraya
nın çevresine doluştular ve onu getiren küçük bir
birkaç kez atla gittim. Atı sağlayan (yıllar sonra, eski
araç eski gümrük binasının önüne gelinceye değin
Milli Birlikçilerden Numan Esin’in kayınpederi olacak
halktan çıt çıkmadı, ama sürücünün yanından gri bir
olan ve) dedemin yeğeni (o zaman) genç üsteğmen
manevra elbisesiyle çıkıp görününce, yer yerinden
Ekrem Bey’di.
oynadı.
1939-45 savaşının başlama olasılığı karşısında,
Savaş endişesi nedeniyle, Gelibolu bir asker kenordumuzun önemli bölümü Trakya’ya kaydırılmışti oluverdi. O zaman (Arapçadan “toplantı yeri” antı. Tehlike olsa olsa Avrupa’dan, Hitler nazizmi ile
lamına) “mahfil” denen orduevi aynı zamanda bir
Mussolini faşizminden gelebilirdi. Bu yüzden, Trak-
www.facebook.com/geliboludernegi
5
ANILAR VE KÜLTÜR
kültür ve kaynaşma merkeziydi. Böylesine başka bir
merkez de hemen karşısındaki halkeviydi. Ben ilk
filmi oralarda gördüm, ilk tiyatro yapıtını oralarda
seyrettim. Her ikisinde de kitaplık, balo ve bilardo
salonları vardı. Bahçelerinde nişanlar, düğünler olurdu. O birlikteliğin birinde ön sırada oturan bir üsteğmen 1965’lerde Genel Kurmay İkinci Başkanı oldu.
Sonraki Genel Kurmay Başkanlarından Nuri
Yamut’u, o zaman Tümgeneral Muzaffer Tuğsavul’u
ve Tuğgeneral Cevdet Bilgişin’i Gelibolu’da tanıdım.
Beni oradaki ordunun maskotu yaparak asker terzisinde teğmen elbisesi diktirip ulusal bayramlarda
bana gece gündüz demeden şiir okutan onlardı.
Alıp beni birliklerine götürür, (tabancadan mitralyöze değin) silah talimi yaptırırlardı. Yıllar sonra,
Bilgişin’in kızı ve ailesiyle tanıştığımda, generalin
ayrıca çok iyi bir suluboya ressamı olduğunu duvarlarındaki örneklerden anladım. Benim meslekten
ilgi alanım Uluslararası İlişkiler olmakla birlikte, Türk
resmi üstüne (çoğu yabancı dilde ve yurt dışında olmak üzere) on bir kitabım yayımlandı.
Gelibolu’da her zaman daha dünmüş gibi anımsayacağım bir anım tüm isteyenlere ev ev dolaşıp
gazete ve dergi dağıtan Gelibolulu satıcının eşsiz
Atatürk’ün hastalığı sırasında, bir ara iyileştiğinde
Ailece Bolayır’da Namık Kemal mezarı başında. Ön sırada ninem, ben ve ablam arkada babam, teyzem, en arkada annem.
Sağdaki çift Gelibolunun doktoru.
6
Orduevi ile Halkevi arasındaki meydanda, bir ulusal
bayram nedeniyle şiir okurken, Arkadaki kişi şiiri yazmış
olan Ortaokul öğretmeniydi.
bu haberi sevinerek ve sokaklarda bağıra bağıra açıklayarak koşuşturmasıdır. O sesi bugün de duyuyorum.
Çarşının yukarıdan başladığı yerde dolaşarak beyaz
leblebi satan biri vardı. Biz çocuklar, yani ben, yakın
komşumuz Haşmet Bey’le Nedret Hanım’ın oğlu (cin
gibi akıllı) Engin ve Mektep Sokağının sonundaki komşumuz Avni Bey’in oğlu Ercan leblebicinin yakınından
geçerken, cebimize biraz leblebi koyar, para almazdı.
İstese de, bizde para yoktu zaten. Paraya gereksinim
de duymazdık. İlk altı yılım böyle bir Gelibolu’da geçti.
Her ailenin bir “misafir günü” vardı; bizimki Pazartesiydi. Tanıdıklar gece yatıya da gelirlerdi. Bir geceliğine değil, 3-4 günlüğüne, ya da haftalığına; gerçekte,
uzakta da oturmazlardı, kimi zaman bir öteki sokakta.
Biz eski Gelibolulular böyle komşuluğa alıştık. Hele bir
evde evlenecek kız varsa, çeyizi için birkaç hanım gider ve orada günlerce yorgan işlerlerdi. Bu gibi işlerde
iki kız kardeş Finnuriler çok özveriliydiler.
Gelibolu Balkan faşizminden kaçan Türk ve Müslüman ailelerin ilk uğrak yerlerindendi. Bulgaristan,
Romanya ya da Yunanistan’da tüm varlıklarını bırakıp
yalnız canlarını kurtarma derdinde olduklarından,
hiçbir şeyleri yoktu. Kimine “göçmen evleri” verildi.
Bakamadıkları çocuklarını göreceli olarak varlıklı yerli ailelere emanet ederlerdi. Bize de Gülsün, Gülter
ve Fatma adlarında ilki Romanya’dan ve öteki ikisi
Bulgaristan’dan üç küçük kız çocuğu bıraktılar. Ben
onlarla büyüdüm. Ayrı odalarda yatarlar, mutfak işinde yardımdan başka bir şey yapmazlardı. En büyükleri
olan Gülsüm’ü Gelibolu’da (genç ve yakışıklı) bir polis
istedi, verdiler. Biz ailece Gelibolu’dan çıkarken, bizim
evin eşyalarını da onun evine yollatmışlar…Benim
gözümde tutan Gelibolu budur.
www.geliboludernegi.com
GELİBOLU HAYALCİSİ
Sevgili memleketlilerim
Bunları size anlatmamÖncelikle
hepimize
geçmiş olsun. Büyük depdaki sebebim, ailelerin çorem kapımızda ve kapımıcuklarının meslek seçiminde
zı çalmaya başladı. Bizler
yanlarında olmaları. Öncelikle
geçmişimizden ders alkalıcı meslekler seçmelerinde,
mayı bilsek ne ala yoksa
temel konularda eğitim almabu sarsıntının ana deprem
larında, ana dillerinin yanında
olduğunu ve artçıların bizi
muhakkak bir lisanı cok iyi öğrahatlattığını
düşünüp
renmelerini sağlamalıyız.
yaşamaya devam ederiz.
Ükemin kanayan yarası
Tabi bizim gibi düşünenözel Üniversite tuzağına düşler vede konuşanlar halmemelerini özellikle tavsiye
kı galyana getiren ve de
ederim.Buralar tam bir para
korkutanlar oluyor. Varsın
tuzağı aman dikkatli olun. Çoolsun, belki içinizden biri
cuklarınızı geçmişi olan köklü
kulak asar da yaşam alanını
okullara yönlendirmeliyiz. Have ortak yaşam alanlarını
zırlık yılında muhakkak desdepreme karşı korunaklı
tek aldırın.Ailenin mesleğine
hale getirir. İşte ozaman
devam etmesine dikkat edin.
ne mutlu bize ve bizim gibi
Okuduğu yıllarda muhakkak
düşünenenlere.
bir büroda sıtaj yapmasını
Gelelim ana konumusağlayın, bunun için okuduza.. Gençlerin meslek seçiğu şehirde bu imkanı olmalı.
mi ve de üniversite sınav
sonuçlarının değerlendiKalacağı yerde uygun olmalı,
rilmesi hakkında yazacakbunun için en uygunu tanıdık
larıma. Ben sizlerin içinbir aile yanı desem öncelikle
den GELİBOLU LİSE’sinden
Afet KORU AYALP
gençler sonrada sizler karşı çımezun oldum. Mesleğimi
karsınız ama yine de siz bir düsevgili kuzenimin yönlenşünün. Aile değerlerini yaşaması başka nasıl sağlanır?.
dirmesi ile seçtim. İlk seçimim tam anlamıyla uçuk kaçık
Çocuklarımızın illa doktor mühendis olması gerekmiyor.
bir seçimdi. İş böyle olunca aile konuyu ele aldı iyide etHer meslek takdiri gerektirir, lakin dikkatli olmalıyız.İş
miş. Ben gencin kendi başına bir seçim yapabileceğine
imkanı olan meslekler her zaman geçerlidir. Kasabamın
kuşkuyla bakarım nede olsa tecrübem var. Çiftçi bir ailehangi meslek gurubunda meslek sahibine ihtiyacı var
den gelen yöremin kızı botanikçi olmak ister hele birde
araştırması muhak ki kasabamın görevlileri taraından
idealist ise. Ver elini doğu ilinde bir üniversite. Nerede
yapılmıştır.Bu araştırmaların sonucunu dikkate almalıyatılır? Nerede kalınır? Oralarda nasıl yaşanır? Tabi bunu
yız.
düşünmek başında kavak yelleri esen lise mezunu için
Sevgili ebeveynler bir araya gelip konunun müzahayal bile değil. Çalışır kazanır, bursumla okurum diyorkeresini
yapmanız ve ona göre karar vermeniz en iyisi,
sunuz da olmuyor. Bu idealist düşünce bana tam bir yıla
yoksa
diplomalı
işsizler kervanına katılan çocuklarınız
mal oldu. İkinci sınavın sonunda sevgili kuzenim bana
için
üzülmek
malesef
para etmiyor.
mimarlığı uygun gördü ve tercih sıralamamı yaptı.
Kısacası
yine
elele
vermenin tam zamanı. Açık mesİnanın mimar olarak sadece MİMAR SİNAN’ı bilen
leklere çocuklarımızı yönlendirin ki kasabamızdan beben, mesleğin okuluna başladığımda konuda kör cahilyin göçü olmasın. Ben kendi mesleğimle ilgili tüm sodim. Birde okulların açılmasından epey sonra derslere
rulara cevap vermeye hazırım.Mutlu zamanlar sevgili
başlamam tam bir komediydi. Gelin görün ki bugün
memleketlilerim.
mesleğimi severek yapıyorum.
www.facebook.com/geliboludernegi
7
KÜLTÜR DÜNYAMIZ
ANNELER GÜNÜ!...
“Dünya üzerinde gördüğünüz her şey kadınların ve annelerin eseridir!...ATATÜRK.”
Bu sabah gazetede bütün duygu dünyamı altüst eden bir reklam gördüm; “Anneniz için en güzel hediyeler bizde!..” diyordu. İnsanların duygularının sömürüldüğü ve incitildiği bu tür sunumlara
hep karşı çıkmama rağmen, bu reklam benim çok
ilgimi çekti. Reklamı yapılanlar gerçekten çok hoş
objelerdi ve beni yıllar öncesine, “annemle, ana-kız
ilişkisini dolu dolu yaşadığım o korunaklı, mutlu, cıvıltılı, sırtımda dünyaları taşırım nasılsa annem
var…” özgüveni içinde olduğum günlere götürdü.
Annem de hep çok güzel şeyleri severdi, bakımlı
bahçeler, şık giysiler, çiçekli porselenler, özenle dikilmiş perdeler, mobilyalar.. Oysa yaşam ona, var
olma telaşı ve çocuk yetiştirme gayreti içinde olan
bütün annelere olduğu gibi, çok sevdiği bu güzelliklerin ne yazık ki çok az bir kısmını sunmuştu. O
da bunu asla dert etmeden, “ elde edebildiğinin
daha fazlasını, biz çocukları için dilemişti ve hep
bu dileğin gerçek olması için çırpınıp durmuştu.” O yıllarda doğum gününden başka böyle özel
günler, kutlamalar çok az oluyordu galiba. Ama,
zaafları kullanarak tüketimi körükleyen ekonomik
düzen henüz bu kadar etkili değildi sanırım. “Bahçelerden toplanmış bir demet çiçek bile insanların, ayrıcalıklı olmanın keyfini ve mutluluğunu
yaşamasına yetiyordu!..” Annem için de en güzel
hediye, evlatlarının mutluluğu ve iyi olmaları tanrının inayetiyle sunulmuş bir lütuftu. Bizim analı-kızlı
olan yaşantımız da, hiçbir çıkarı, karşılığı olmaksızın,
sırf vermeye dayalı –ama ne yazık ki çoğu zaman tek
taraflı- dünyanın en yalın, en büyük sevgisiyle sarmalanmış, başkaları gibi yaşadığımız, sıradan ve çok
acıdır ki - hep burnumun direği sızlar- kısacık ömürlü bir ortaklıktı. Zamanı geri çeviren bir düzeneğim olsa, biran
bile duraksamadan onun; “hadi kızım, okula geç
kalacaksın, kalk kahvaltını yap!” diye hala kulağımda ünleyen sesinin olduğu o sabahlara dönerim. Hem de bazen arkadaşım Sevinç’in de katıldığı,
annemin gürül gürül yanan kuzinesinde hazırladığı
o dünyalara bedel
orta halli kahvaltıların sabahına.
Ve ona derim
ki; “ Anne seninle konuşacak ne
kadar çok şey var
biliyor musun?..
Hala sana söyleyemediklerim
ama kimselere de
söyleyemeyeceklerim mesela…”
derim. Ayrıca, bir
de sırf senin için
olan ama senin asla
duyamayacağının
8
Günseli BAŞEL
[email protected]
acı gerçeğiyle bütün dünyaya duyurmak istediklerim.. Ve anne derim:
Sen benim; “Sabır taşımda sert çeliğimsin,
acıdığımda can ilacım,sevdalarımda beyaz sütüm, adak mumum, çerağım, iki gözümsün!…”
“Ağustosta kurumuş topraklara yağan bereketim, yaprağımda her sabah terim, çöl gönlümde yediverenim, sedefim, ak incim, bitmez hazinemsin!…
“Kış ayazında boynuma doladığım yün şalımsın,
seymenin yeleğindeki nakışım, iğnenin ucundaki
oyamsın!...”
Karacaoğlan’dan Güzelleme’m , nihavendim, dokuz-sekizlik tınım…Bolerom, 9.senfonim, İstanbul’um,
O h r i ’m … Tü r k i yemsin!...”
“Güllü
lokumum, acı çikolatam, mavi rengim,
billur kahkaham;
canım
annemsin!..”
Sensiz geçen 30
yıl…Ahh..seninle
paylaşmak istediğim neler var neler!... Sana ilkönce
“ ama ben daha
büyümedim ki!..”
derim.
www.geliboludernegi.com
KÜLTÜR DÜNYAMIZ
Sen olmayınca hala yol ayrımlarında nereye
sapacağımı kestiremiyorum, bocalıyorum derim.
Anne, hani o yedi kral var ya, senin hep kendinden
fedakarlık edip, boyun eğerek barışık durduğun,
ben hala onların kimisiyle bazen küsüyorum ya derim, ben senin kadar sert çelik değilim, hala tökezlediğim oluyor, derim.. Ama gözün arkada kalmasın
be annecim derim, tökezleyince de bana uzanan
eller var… O ellere sımsıkı sarılıp, dimdik kalkabiliyorum bak, derim...Ben de senin gibi kahkahaları
seviyorum, deniz kıyılarını, dost meclislerini, güzel
giysileri, sinemayı... Senin yaşayamadığın bazı kolaylıklar da var benim yaşantımda derim, sen de; “E
e, çağın gereği be kızım!..” dersin, üstelik sevinirsin bilirim. Bir de derim ki; “Anne bana o kuzinede
bir dilim ekmek kızart, ama üstüne senin kokun
sinsin. Birde o yemeklerinin tarifini, sahi onların
içine ne katıyordun, sevgini değil mi?..”
Zaman yolculuğunu yapamadım ama gönlüm
rahat verir mi hiç? Şimdi bir Ankara- Çayyolu sabahının, ha gayret! bir öğlene dönüvereyim dediği
kuşluk vaktinde, elimde az şekerli bir kahve, sanki
karşımda oturuyormuşcasına; anne diyorum, seninle bir yerlere gidip, şöyle ana-kız, karşılıklı, hiç
keyif yaptık mı?.. Pek anımsamıyorum, ama ben
arabanın direksiyonundayken seni, o ne giyse yakışır hallerinle yanıma oturtturuyorum bazen, doğru deniz kıyısına… “Haydi diyorum; hani senin
sevdiğin gibi şöyle bakımlı, şık bir mekanda,
karşılıklı bir kahve içelim!.. Senin elinden çıkan
gibi olmaz eminim ama biz yine de öyleymiş
gibi yapalım, ha bu arada benim sana bir ufacık
hediyem var!.. Senin bana yaşattığın mutlu ve
korunaklı çocukluğumun her bir demini ilmek
ilmek dolayarak ördüğüm minnet ve hasret şalını, izin ver senin omuzlarına örteyim!..”
…Sonra da fincandan çıkan buğuda belli
belirsiz gördüğümü sandığım senin hayaline
bakarak “ANNELER GÜNÜN KUTLU OLSUN!” diyorum… (*)
…“Kurtuluş Savaşında İnebolu’dan, çocuğunun üstündeki yorganı alıp, yağan kardan zarar
görmesin diye kağnılarla taşıdığı cephaneyi
örterek, vatanın kurtuluşu için çocuğunu feda
eden Şerife Bacı ve tüm kahraman kadınların anısına!...”
(*)Gelibolu fotoğrafları arkadaşlarımın arşivinden.
Gelibolulu Deprem Gerçeğini Unutma-Tedbirini Al
www.facebook.com/geliboludernegi
9
BAŞKENTTEN-SANAT GELİBOLU SENFONİSİ
GELİBOLU SENFONİSİ
E. Tuğg. Haldun Solmaztürk
S
enfoniler, bilindiği üzere, belli bir biçimi ve
tek bir müzik karakteri olmayan, genelde orkestralar için bestelenen uzun yapıtlardır.
Avustralya ve Yeni Zelanda ‘devletlerinin’ ortak
girişimi olan Gelibolu Senfonisi on bölümden oluşuyor. Tümüyle ilgili ülkelerin milli bütçelerinden
finanse edilen bu iddialı eserle ilgili çalışmalar
yıllar önce başladı. Amaç, 2015 yılında, yani Gelibolu muharebelerinin yüzüncü yılında, bu muharebelerde ölenlerin anısına sıradışı bir müzik eseri
hediye etmek..
zac koyunda yapılan Şafak Törenlerinde oluyor.
2015 yılında tamamlanmış olacak senfoni, önce
Avustralya, Yeni Zelanda ve Türk müzisyenlerinden
oluşan bir karma orkestra tarafından, yine Anzac
koyunda sahnelenecek, sonra da üç ülkede turnelere çıkacak..
Geçtiğimiz 28 Nisan akşamı, Avustralya Büyükelçiliğinin davetlisi olarak Gelibolu Senfonisinin
dokuzuncu bölümünü Ankara Palas’ta dinleme,
gözlem yapma ve ilgililerle sohbet fırsatı buldum.
Büyükelçiler James Larsen ve Taha MacPherson
ve eşleri misafirleri kapıda karşıladılar. Büyükelçi
Larsen henüz Mart ayında Türkiye’ye geldiğinden
Yeni Zelanda Büyükelçisi Sayın Taha MacPherson
Bu projeyi Avustralya Muharip Gaziler Bakanlığı
yürütüyor.. (Evet, Avustralya’da böyle bir bakanlık var.) Senfoni, Avustralya, Yeni Zelanda ve Türk
müziğinin örneklerini birbiriyle uyumlu bir şekilde
birleştirmeyi hedefliyor. Kolay değil ama yapılmaya çalışılan bu.. Üstelik tek tip ‘milli’ müzik olmadığı
gibi, yerel Maori, Aborjin gibi alt müzik kültürlerini
de temsil eden parçalara, örneklere yer verilmeye
çalışılıyor. Çalışmanın müzik direktörü Avustralyalı
Christopher Latham; ayrıca üç ülkeden toplam on
besteci görev almış; Türkiye’den Demir Demirkan,
Kamran İnce ve Ömer Faruk Tekbilek var.
Senfoninin, 2006 yılından başlayarak her yıl bir
bölümü besteleniyor ve sahneleniyor. İlk dinletiler
25 Nisan sabahları Gelibolu yarımadasındaki An-
10
onun için bu bir ilkti.(1) İki büyükelçi ve Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Naci Koru, geleneksel gaydacının arkasından birlikte salona girdiler ve konserden önce birer konuşma yaptılar.
Bu senfoniden söz ederken sıkça ‘kültür diplomasisi’ ifadesi kullanılıyor. Herşeyden önce bu kavramın tabiatı, başarılı olabilmesi için, en azından
kamuoyuna açık ortamlarda, kendisinden—mümkünse hiç—söz etmeden uygulanmasını gerektiriyor. Umarım bu dostça uyarı bazı kulaklara ulaşır
ve duyulur, anlaşılır. İkincisi, yine bu kavrama bağlı
olarak, yapılan uygulamanın, güdülen amaca ne
1. Avustralya’nın Ankara Büyükelçiliği Türkçe web
sayfasında hala görünen Büyükelçi Ian Biggs Mart 2014’te
görevini Büyükelçi James Larsen’a devretti.
www.geliboludernegi.com
BAŞKENTTEN-SANAT GELİBOLU SENFONİSİ
Avustralya Büyükelçisi Sayın James Larsen
Çünkü Avustralya Büyükelçiliği sadece, her yıl aynı
kadar hizmet ettiğinin zaman zaman irdelenmesi
cümlelerle, kısa ve yetersiz basın açıklamaları yapıihtiyacı.. Geçen yılki—sekizinci bölüm—konserden
yor, bilgi paylaşmıyor.
sonra Gelibolu’da 1915’teki muharebeler sırasında
İkincisi doğrudan ‘bizle’ ilgili.. Sayın Bakan Yarara bölgede meydana gelen bir olayın aktarılış şekdımcısının konuşması(2) görüleceği üzere sadece
line ilişkin hoşnutsuzluğumuzu Avustralya Büyü‘ondört’ satırdan oluşuyor. İlgili iki ülke on yıl önce
kelçiliğine duyurmuştuk. Bu yıl, o derece olmasa da
böyle bir karar almışlar, projeye kaynak ayırmışlar,
rahatsız edici bir başka gelişmeye şahit olduk.
başlatmışlar ve uygulamanın son aşamasına gel‘Türk’ müziği olarak klasik bir ‘arabesk’, ve de samişlerken, Türk hükümetinin ne yapmayı düşündece arabesk, sunuldu. Bu tip ‘müziğin’ Türkiye’de
düğünü, 2014 yılının ortasına gelmiş olmamıza
ve hatta Ortadoğu’nun farklı coğrafyalarında kabul
rağmen hiç kimse bilmiyor. Sayın Büyükelçiden
gördüğünün ve milyonlarca seveninin olduğuduymayı umuyorduk, ama sıradan, üstün-körü
nun elbetteki farkındayım ve insanların tercihleribir konuşma yaptı ve konserden sonra, herhalde
ne saygı duyuyorum. Ama Türkiye’de 1960’larda,
sorulara muhatap olmamak için, hemen ayrıldı.
1970’lerde büyük şehirlere göç eden kitlelerin deGelibolu’nun bizim için hiç mi önemi yok? ‘Biz’ ne
vasa sorunlarından kaçış limanı olarak sığındığı;
yapıyoruz?
kendine acıma, hayata küsme, kadere boyun eğme,
Gelibolu Senfonisi, Avustralya ve Yeni
hayatın güçlükleri karşısında acziyetini kabul ve
Zelanda’nın, elbette öncelikle kendi milli ihtiyaçpes etme eğilimlerini, tevekkülü, ‘babalara’ biatı,
ları için, 2015’e dönük olarak, milli bütçelerinden
sağlıksız hayranlığı temsil eden bu müzik türünün
ayırdıkları kaynaklar ve bu maksatla oluşturdukları
‘Türk’ müziği olarak tanıtılması ve alkışlanmasının
kurumlar ve kadrolar eliyle yürüttükleri projelerbu konsere katılan bir çok Türkü, benim gibi, son
den sadece biridir. Bunların örneklerini Gelibolu
derece rahatsız ettiğini gördüm. Yabancıların zaten
Rüzgarı’nda defalarca verdik, yazdık. Kendi ülke‘Arap’ imajıyla örtüşen Türk imajını destekleyen bu
mizde, ürettiğimiz ve çok sınırlı kaynaklarımızla yüperformansla bir sorunları olmadığını, hatta çok
rütmeye çalıştığımız bu tür projeler için ‘muhatap’
beğendiklerini tahmin edersiniz. Bu ‘önde gelen’
bile bulamamak çok üzücü..
bestecileri ve müzik türlerini kimler seçti, hangi
meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleriyle koordine edildi, yardımlaşıldı, Türk hükümeti ve Dışişleri
(2)http://www.mfa.gov.tr/speech-delivered-by-deputy-minBakanlığının bir rolü oldu mu, bunları bilmiyoruz.
ister-of-foreign-affairs-of-turkey_-ambassador-naci-koru-atthe-gallipoli-symphony-and-the-galli.en.mfa
www.facebook.com/geliboludernegi
11
ANILAR
Gelibolu da yaz mevsimi anıları
Ç
SON OLTACI
amcamızın oğlu Türkay Beyde
ocuk iken bazen denk gegeliyor.
lir görürdüm. Bir ipe dizilKeyifli, içi dolu dolu konuşmiş farklı cinsten balıkları
malarla Şehrin her yerini orada
gezerek satanları.
görebiliyorsunuz.
Bunlar OLTA BALIKCILARIYDI.
Ben orta tahsilimi Sanat
Tavsiyem Kamil Ulubay’ın çaOkulunda yaptım. Okulumuz
yından sizde için.
aşağı mahallede deniz kenarınBu kahvenin bir başka özel
da idi. (Şimdi o binada Görme
adamı: Kadeş Süleyman (SÜLEYEngellileri Okulu var) Okul BahMAN Zeyrek)
çesine çıkınca hemen kumsal
Kadeş Süleyman Amcamız.
olan sahil başlardı. İyi havalarda,
Bu yazıya isim veren son oltacı.
küçük bir sandal içersinde olta
(Geçen sayımızda Eski Defter
ile balık tutanlar ile serpme desayfamızda fotoğrafını yayınlanilen ağ ile balık avlayanları gömıştık)
rürdük. Sonraları bizim okulun
Süleyman amca, yılların yorEmin ERDOĞAN
önü de dâhil olmak üzere sahil
gunluğu vücuduna aksetmiş, en
Su ve İnşaat Mühendisi
( yalı) dolduruldu şimdi gezinieski Gelibolu’lardan.
Çanakkale ile Gelibolu Yardım
len yer haline geldi. Tabii bu işHer gün Sefanın kahvesine
ve Dayanışma Derneği Kurucusu
lemler sırasında Yalı İskelesi yok
geliyor.,İlerlemiş yaşına rağmen
Çanakkale Derneği Onursal Başkanı
oldu ve civarındaki balıklar da
Balık tutmak için gerekli olta tabaşka yerlere gittiler. Dolayısıyla
kımları yapıyor. SON OLTACI.
Olta ve serpme ağ atan balıkçıSüleyman Amcanın her gün
larda yok oldu.
yanına gelip muhakkak sohbet eden birde, Emekli
Bu yaz Gelibolu da iken Sefa Beyin kahvesine
Havacı Hasan Akan var.
gider oldum.
Bu sohbetlerinde bende bazen bulundum.
Sefa’nın kahvesini bilmem bilirmisiniz. Gelibolu’
Hasan Akan’a Süleyman Amca yı anlatalım, naya giderseniz muhakkak sade kahvesini ve Rize den
sıl olta bağlar, kaç çeşit olta var, eski oltacılar kimler,
özel getirdiği çaydan demlediği çayını muhakkak
hangi olta, hangi balığı yakalar. Bizim konuşmamız
içiniz ve Koruk Suyunu Şurubunu da tadınız.
halk ağzı bilimsel bir yanımız yok bu konuda, ama;
Kahve, dibek kahvesi ayarında İpekimsi içimli.
tecrübe var onu konuşturacağız. Hasan Akanla,
Çay, ağzınızda rahiya bırakan türden.
Önce niye Kadeş Süleyman derler sana diye sorKoruk suyu, ise tam organik. Bahçesine oturduduk.
ğunuzda, tepenizde sallanan koruklardan yapılma.
Bilenler bilir. Bizim Gelibolu iskelesine gelen KaAyrıca tam organik kavun ve karpuz da var. Sefa
deş Vapurumuz vardı. Kadeş vapurunun burnu diğer
Beyin kendi yetiştirdiği.
gemilere göre daha uzunmuş. Süleyman Amcamızı
Bu yaz kahvenin bahçesinde keyifli sohbetler
da Kadeş vapuruna benzetmişler ve Kadeş lakabını
oldu.
Şöyle;
Bir masa var, oturunca çay ve kahve içmek serbest. Para vermiyorsunuz. Bu masa Kamil Ulubay’ın
masası. Ne içerseniz içiniz ödentiyi o yapıyor. O yokken de Selçuk Kemerli yapıyor ödemeyi. Size ödettirmiyorlar. Bir nevi, Anadolu tabiri ile Ahiler masası.
Bu masada Gelibolu için günün konularını da konuşuyorsunuz. Çünkü kenti iyi bilenlerle oturuyorsunuz.
Kim bu masa müdavimleri; Mustafa Ulubay
amcamızın oğlu Hukukcu Kamil Ulubay, Alaaddin
Kemerli Amcamızın Torunu Selçuk Kemerli, Askeri
Hakim Rıfat abinin torunu Ercüment Bey, Selahattin
Kemerli abimizin kızı, Dalgıç Recai amcanın oğlu Aktemur Bey ve diğer hemşeriler, ara sıra Behçet Eceli
12
www.geliboludernegi.com
ANILAR
ismine eklemişler.
Niye Amca diyorum. Süleyman Amcamız, 1.Ağustos.1927 Gelibolu doğumlu ve hep Gelibolu’da.13
yaşından beri de Gelibolu civarı denizlerinde.
Bize oltalar konusunda anlattıkları:
1- Sinek oltası; İzmarit, İstavrit, İsparya tutulur.
2- Kısa Palalı Çapraz İğne Oltası; Mercan, Karagöz, Çupra, Sinarit.( Pullu ve yassı balık tutar);
3- Lüfer Oltası ; (Uzun Palalı düz. Çapraz değil)
Lüfer, Palamut, Torik. Tutar,
4- Çapari Oltası;( Uzun Palalı Düz iğne) İstavrit,
Lüfer, Palamut, Uskumru, Kolyoz.. (Çapari oltası çok
çeşitli olurmuş. Sıfırdan başlar 4noya kadar gider.
İğne adedine göre adlandırılır. En az 10 lu olur. En
çok (arzuya göre) 100 lü bile olabilir. Çok iğneli çapari oltasını kullanmak için marifet istendiğini söyledi,
Süleyman Amca.
Hasan Akan da 35 li çapari oltasını hep dolaştırdığını ve kullanmanın zor olduğunu ifade etti.
5- Parakat Takımı; Kalkan Kırlangıç, Mecan Sinarit, Levrek ve köpek Balığı, Parakat takımı levrek
için bir kulaç suya atılırmış.(Bir Kulaç 185 Cm dir)
6- En derin parakat oltası; Mercan ve Snarit ile
Mezgite atılır. ( 10 kulaçtır.) Köpek Balığıda bu oltaya
gelirmiş.
7- Kaşık Oltası :’’Rapala’’ Lüfer, Sinarit, levrek,
8- Kıbrıs Takımı; 10 lu Sinek veya Kısa Palalı
oltalar aralıksız yan yana bağlanır Kefal, levrek bu
takıma gelirmiş.Bizim bildiğimiz oltalar, eksikleriyle
bunlar. DEDİ ;Ve devam etti Kadeş Süleyman
Balığı yakalamak için şimdi misina var.Biz misinasız zamanlarda da Balık yakaladık.
Neydi misinamız?
Gelibolu da, Katanalar vardı. Askerin ağır topla-
rını çeken. Bu katanaların kuyruklarının kökünden
çekilen kılları büküp ( Bu kılı bükecek özel çıkrıklar
vardı) önce 3 kat bükülür. Tekrar 3 kat bükülürdü,
18 kata kadar bükülen bu kıllardan uzun kıl sicimler
yapılır. Balık avlanırdı.
Birde İngiliz sicimi vardı. Ucunda misina vardı.
Bize Japonya dan geliyordu.
Bu İngiliz sicimleride belli güne dayanırdı.
Pahalı idi.
Biz bulursak Katana kıl sicimleri tercih ederdik.
Sonraları Misinalar gelmeğe başladı rahat ettik.Süleyman Amca’ya şunu da sorduk. En büyük balığı
nerede yakaladın diye.
30-40 Kğ.lık LAGOS yakalamış,Saroz da.
Çardak ve Gelibolu nun Çankaya burnunda ve
Çamurlu Fener Civarında ise 15 Kğ.lık SİNARİT almış.
En iyi AKYA nın (LÜFER cinsi) Çankaya Burnunda
olduğunu söyledi. Ama şimdi SİNARİT yok, AKYA
yok.
Yok bu balıklar derken, üzüntüsünü tarif edemem, Sanki evladı gibi, bu balıklar.
Eski oltacıları SORDUK. O da şöyle sıraladı.
Bu oltacılar kürekli sandallarda oltacılık yaparlarmış.
Hatırladıkları;
ŞEVKİ DAYI, GAZİ MEHMET DAYI, KARA ALİ DAYI,
NAZMİ DAYI,
Dayı lakabı Gelibolu için önemli bir lakaptır.
Ruhları şad olsun.
Sayın okur;
Bir sanatın, bir ekmek teknesinin, son elemanı olarak Kadeş SÜLEYMAN’I Sefanın
Kahvesi’nde görebilirsiniz. Olta bağlar. Gönlü gani. Size ya çay ya kahve veya soğuk koruk suyu
ikram edecektir. O bir devrin son temsilcisi son fonomeni gibi. Yok olan bazı şeyleri hatırlatması bakımından da çok mukaddes.
Saygılarımla.
www.facebook.com/geliboludernegi
13
DİPLOMASİ
İNGİLTERE MİLLİ ANILAR ANZAC DAY AT THE
NATIONAL MEMORIAL
ARBORETUMUNDA
ARBORETUM IN BRITAIN
ANZAC GÜNÜ
G
A
elibolu
Derneğinin partneri Gallipoli
&
Dardanelles
International’ın bazı üyeleri, (İngiltere) Gallipoli
Derneği gibi başka bazı
kuruluşların da üyeleriyle birlikte, İngiltere Milli
Anılar
Arboretumundaki(1) (MAA) Anzac Günü
törenine katılmak üzere
Staffordshire’a gittiler. Gelibolu Anıtındaki bu tören Haldun Solmaztürk
her sene, on yıl önce bu
anıtı tasarlayan ve inşa eden Nadir İmamoğlu(2)
tarafından düzenlenir.
Arboretumlar, kelime anlamı olarak sadece
ağaçlardan oluşan bir ‘ağaç müzesidir’. Fakat zaman içinde ağaçlara ilave olarak başka bazı objeleri de içerecek şekilde gelişmişlerdir. MAA’nın kurucusu, bir dönem Ankara’da da görev yapmış olan
David Childs’dır. İngiltere’de yaşayan bir Türk mimar, Sayın İmamoğlu, yıllar önce burada Sumatra
Demiryolu temalı anıtı tasarlamak için davet edildiğinde kendisine “Gelibolu için de ayrılmış bir yer
olup olmadığını” sorar. Gerçekten de bu maksatla
ayrılmış bir yer vardır, hemen bu anıtı tasarlamak
için gönüllü olur. “Genç nesillerin ilgisini çekmek
için” (İmamoğlu 2014) modern malzemeleri kullanır ve ziyaretçilere Gelibolu yarımadasının tam
olarak nerede olduğunu, yerini, arazi yapısını, bitki
örtüsünü anlatmayı hedefler.
Gelibolu Anıtında, Gelibolu yarımadasının üçlü
yayvan çerçevelere oturtulmuş cam mozaikten bir
haritası ve yazılı dört plaket (birinde Atatürk’ün
1934 yılındaki ‘affetme’ mesajı vardır), savaşan askerleri temsilen 9 ölü meşe ağacı, dünyanın dört
bir tarafından gençleri buraya “Bu kadar huzurlu
bir yerde kanlı bir savaşa, Türk gençleriyle savaşmak için getiren” kaderi temsilen ağaçları birbirine
bağlayan bir zincir vardır. Gelibolu’nun yerel bitkilerinden dokuz meşe de (pırnal meşesi), her bir
ölü ağacın arkasına “umudu ve affetmeyi temsilen”
dikilmiştir. Anıt, 25 Nisan 2004’te, İngiltere Kraliçesi
IInci Elizabeth ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in mesaj gönderdikleri
bir törenle resmi olarak açıldı. Türk soprano Müge
Özel de Yunus Emre’den bir ilahi okudu. Gallipoli
number of members
of the Gallipoli &
Dardanelles International, partner association
of Gelibolu Dernegi, along
with members of other associations such as Gallipoli
Association (of the United
Kingdom) travelled up to
Staffordshire in England to
commemorate Anzac Day
at the National Memorial
Arboretum (NMA)(1). This
Simon Kleinig
event is held each year by
Nadir Imamoğlu(2) at the
Gallipoli Memorial which he conceived and designed
ten years ago.
Arboretums, in the strict sense of the word, are collections of trees only. But they have evolved in time to
include also other objects—in addition to trees. The
founder of the NMA is David Childs who once worked
in Ankara. Mr. Imamoglu, a Turkish architect who has
been living in UK, when he was invited there to design the Sumatra railway some years ago, “asked him
if there was plot put aside for Gallipoli” (Imamoglu
2014). There was one and he volunteered to design
the Gallipoli Memorial there. He used contemporary
materials to “draw the attention of younger generations” he explains, and wanted to tell the visitors where
exactly the Gallipoli peninsula was, its location, layout
and landscape.
The Gallipoli Memorial is composed of a treble
arched frame which holds a glass mosaic map of Gallipoli peninsula, four different plates each containing
different messages (including Ataturk’s speech of
forgiveness of 1934), 9 dead oak trees representing
soldiers who fought there, a chain running between
these trees representing ‘fate’ which brought young
men from all over the world “to fight young Turkish
men in a deadly conflict at such a peaceful location”.
Nine holm oaks, native of Gallipoli peninsula, were
planted behind each dead tree to “represent hope
and forgiveness”. The memorial was formally opened,
with messages from H.M. The Quenn and the Turkish
President Ahmet Necdet Sezer, on 25th April 2004. A
Turkish hymn from Yunus Emre was sung by Turkish
soprano Mrs. Müge Ozel. Gallipoli & Dardanelles International was there on 25th April 2014, ten years after
(1) http://www.thenma.org.uk/events/events-calendar/calendar-of-events/anzac-day-service/
(2) Gelibolu Anıtı hakkında ayrıntılı bilgi için bknz.
‘The Gallipoli Memorial at the National Memorial Arboretum’ by Nadir Imamoglu (2014). http://www.gallipoli-association.org/search-results?s=nadir%20imamoglu
(1) http://www.thenma.org.uk/events/events-calendar/
calendar-of-events/anzac-day-service/
(2) For details on the Gallipoli Memorial at NMA please see
‘The Gallipoli Memorial at the National Memorial Arboretum’
by Nadir Imamoglu (2014). http://www.gallipoli-association.
org/search-results?s=nadir%20imamoglu
14
www.geliboludernegi.com
DİPLOMASİ
& Dardanelles International, açılışından
on yıl sonra, 25 Nisan
2014’te oradaydı.
Kötü havaya ve tören boyunca devam
eden sağnak yağmura rağmen, büyük bir
kalabalık anıtın önünde vakur bir şekilde
durdu. Nadir İmamoğlu, Jan ve Roger
Pepper’in yardımlarıyla,
Gelibolu’nun öneminden söz etti, Mustafa
Kemal Atatürk’ün sözlerini okudu. Bir borucu, gelenek
olduğu üzere, ‘the Last Post’ ve ‘Reveille’ parçalarını çaldı, iki dakikalık saygı duruşu yapıldı ve anıta çelenkler
bırakıldı. G&DI adına çelengi Başkan John Crowe koydu.
Sonrasında, katılımcılar Ziyaretçi Merkezinin çatısı
altında, sıcak ve dostça bir ortamda çay, kahve içtiler
ve ikram edilen Anzac bisküilerinden yediler. Arboretum’daki 2014 Anzac Günü gerçekten tam anlamıyla
uluslararası bir etkinlikti. Ortak bir ilgi alanının birleştirdiği, İngiltere, Kanada, Türkiye, Yeni Zelanda ve
Avustralya’dan insanlar sıcak bir dostluk ortamında bulunmaktan mutluydular.
Çok uzaklarda, İngiltere’nin ortasında bir yerlerde, bir çok insanın uzun bir yola çıkmayı göze aldığını, soğuğa ve
yağmura rağmen,
neredeyse yüz yıl
önce Gelibolu’da
ölenleri andıklarını bilmek, insanı
etkiliyor ve yüreğini ısıtıyor. Bu
durum, yani bu
muharebelerin
anılarına adanmışlık duygusu, daha
güzel ve daha barışçı bir dünyanın
kurulabilmesi için
bizleri birbirimize
bağlıyor.
www.facebook.com/geliboludernegi
its opening.
Despite
inclement weather which
saw rain showers
persist throughout
the service, a large
crowd attended the
Memorial in the solemnity of the occasion. Nadir Imamoglu,
assisted by Jan and
Roger Pepper, spoke
of the importance of
Gallipoli and recited
the words of Mustafa
Kemal Atatürk. A bugler, as usual, played the ‘Last Post’
and ‘Reveille’ and a two-minute silence was observed
and wreaths were laid at the memorial. President John
Crowe laid a wreath on behalf of G&DI.
Afterwards, the crowd retired to the warmth and
shelter of the Visitor Centre where tea, coffee and
Anzac biscuits were served in a friendly atmosphere. Anzac Day 2014 at the Arboretum was a truly international affair, with people present from Britain,
Canada, Turkey, New Zealand and Australia — all
enjoying the warm fellowship of a shared common
interest.
It is very heart-warming and moving to know
that many people, far away, somewhere in the middle of the United
Kingdom, cared
for traveling long
distances
and
stood the rain
and cold weather
to remember all
those fell almost
a hundred years
ago at Gallipoli.
This dedication
to the memory
of this campaign
is the link which
connects us to build a better, more
peaceful world.
15
YAKIN TARİHİMİZDEN
NURİ YAMUT ANITI
uri YAMUT Anıtı, Ecabat İlçesi Alçıtepe Köyüne yaklaşık 3 km mesafede, Zığındere’nin
tir. Yüksekliği 8.5 m. olan Anıt, Saroz Körfezine hakim
bir yerde ve bahçesi büyük çam ağaçlarıyla kaplıdır.
Savaşın üzerinden 28 yıl geçmesine rağmen
maalesef defnedilemeyen ve bu bölgede mevcut
haliyle kalan şehitlerimizin çürüyen kısımlarından
bir kolu olan Keçi
Deresi batısında
Silahendaz yamaçlarındadır. 28 Haziran – 5 Temmuz
1915 tarihlerinde
İngilizlerle yaşanan
Zığındere Muharebeleri, Çanakkale
muharebelerinin
en kanlı çarpışmalarını teşkil etmiştir. Anıtın bulunduğu Keçi Deresi civarında çok şiddetli
çarpışmalar meydana gelmiş, bu
çarpışmalarda Türk
birlikleri şehit ve
yaralı olmak üzere
“15.883’ askerini
k aybetmiştir.1.5
km.genişlikteki bir
bölgede 5 tane tümenle muharebe
eden Alman Weber
Paşa, Liman Von Saders’in taarruz ısrarlarına yeterince cevap veremediğinden görevinden alınmış ve
yerine Esat Paşa’nın kardeşi Vehip Paşa getirilmiştir.
Bölgede hayatını kaybeden askerlerimizden çoğunun bedenleri, ön hatlar arasındaki insansız bölgede
açıkta kalmıştır. Şehitlerimiz, Düşman Kara birlikleri
Komutanı (Britanya Seferi Kuvvetler Komutanı) General Hamilton burada gerçekleşen savaşlar sırasında
ateşkes yapma teklifimizi geri çevirdiği için muharebelerin sona erdiği 9 Ocak 1916 tarihine kadar savaşın
etkisinden dolayı toplanıp gömülememişlerdir.
General Hamilton 3 Temmuz tarihli günlüğünde
“Düşman subayları(Türk subayları); çok üstün vasıflı
kişiler, ellerinde kılıçları erlerinin önünde bize doğru
koşuyorlar ve birliklerinin cesaretini perçinliyorlar.
Fakat ateşimize dayanamayıp çok zaiyat veriyorlardı.
Geri çekildiklerinde arazinin üzeri iki sıra Türk cesetleriyle doluydu” demektedir.
Arazide bulunan kimliği meçhul şehitlerimize ait
bu kemikler, 1943 yılında 2.nci Kolordu Komutanlığı
yapan Nuri YAMUT Paşa tarafından toplatılmış ve bunları toplu halde gömdürerek üzerlerine bir anıt yaptırılmıştır. Anıtın mimarı Asım KÖMÜRCÜOĞLU’dur.
Kaidesi 17x15 m. ebatlarındadır. Dış çevre duvarı
41.80x37.20 m.ebatlarında ve 1.555 m2 alana sahip-
geriye kalan kemikleri, 1943 yılında şehitlerimizle
birlikte Çanakkale’de savaşan, onların silah arkadaşı
olan zamanın 2’nci Kolordu Komutanı Nuri YAMUT
tarafından verilen emirle araziden toplananarak anıtın ortasında bulunan mermer lahitin altına gömülmüştür. Savaş öncesi Rum köyü iken boşaltılan ve
1935’li yıllarda Bulgaristan ve Romanya’dan bölgeye gelip yerleşen Alçıtepe(eski ismi Kirte) köylülerinin ifadelerine göre, harmanda demet taşıma işinde
kullanılan kanatlı öküz arabaları ile 80 araba şehit
kemiği toplanmış ve bu anıtın altına gömülmüştür.
Anıtın içindeki mermer kapak,kemiklerin konduğu
yerin üstüdür.
Anıt bulunduğu yer nokta itibari ile müttefik kuvvetlerinin en sağ noktasını teşkil ediyordu. Ayrıca bu
bölge Seddülbahir bölgesinde siperlerin birbirine
en çok yaklaştığı nokta olmakla beraber lağım faaliyetlerinin de en çok olduğu bölgedir. Zaten anıtın
karşısında ki tarlada İngilizlerin erken patlatmış olduğu lağımın çöküntüsü de görülmektedir.
Bu anıt yarımada Cesarettepe’deki 19’ncu Tüm.
Anıtı’ndan(şimdiki adı Mehmet Çavuş Anıtı) sonraki
ilk özel anıttır. Nuri YAMUT Paşa’nın bu anıtı yaptırmak için İstanbul’daki iki evini sattığı söylenir. 99 yıl önce vatanı ve milleti için canından olan
ve bu uğurda analara evlat acısı yaşatan çocuklarını
E. Alb. Nihat ENGİN
N
16
www.geliboludernegi.com
YAKIN TARİHİMİZDEN
babasız, eşlerini kocasız bırakan bütün şehitlerimizi
rahmetle anıyoruz.Ruhları şad olsun.
Ayrıca 2009 yılında bu Anıtın doğu yanına, 10
dönümlük alana Şehitler Sırtı Şehitliği ile onun güney kısmına Sarı Tepe Şehitliği yapılmıştır.
Nuri Yamut Paşa Kimdir:
1890’da Selanik’te doğdu,1908 yılında teğmen
rütbesi ile Harp Okulu’ndan mezun oldu. Manastır
6’ncı Kolordu 50’nci Alay 3’ncü Bölükte iken 1912
yılında Balkan Savaşında esir düştü. Esaret dönüşü,
1913’te Harp Akademisi’ne girdi. 1 yıl okuduktan
sonra tahsili bırakarak Orduya katıldı. Balkan Savaşı
ve I. Dünya Savaşı’na katıldı. 1919’da tekrar başladığı akademi tahsilini 1920’de bitirerek Kurmay oldu.
Aynı tarihte Anadolu’ya geçerek Kurtuluş Savaşı’nda
yer aldı. İstiklal Savaşı’na katıldı ve İstiklal Madalyası
kazandı. 1935 yılına kadar çeşitli karargâh ve birlikler ile Afganistan’da görev yaptı.
1935 yılında tuğgeneral, 1936 yılında tümgeneral, 1939 yılında korgeneral ve 1945 yılında
orgeneralliğe yükseldi. Tuğgeneral rütbesi ile
9’ncu Tümen Komutanlığı, Tümgeneral rütbesi
ile 9’ncu ve 57’nci Tümen Komutanlığı, Korgeneral rütbesi ile 2’nci ve 12’nci Kolordu Komutanlığı, Orgeneral rütbesi ile 2’nci ve 1’nci Ordu
Komutanlığı görevlerinde bulundu.
3 Ocak 1949 tarihinde Kara Kuvvetleri
Komutanlığı’na atandı. 1 Temmuz 1949 tarihine kadar aynı zamanda Genelkurmay Başkan Vekilliği gö-
revini de yürüttü. 6 Haziran 1950 tarihinde atandığı
6’ncı Genelkurmay Başkanlığı görevinden 10 Nisan
1954 tarihinde kendi isteği ile emekli oldu.
TBMM X. ve XI. Dönem İstanbul Milletvekiliği
yaptı. Milletvekili iken 27 Mayıs Darbesi sonrası tutuklandı. Tutuklamayı yapan subaylar tarafından
dövüldü. Daha sonra Yassıada Yargılamaları sırasında kendisine yapılan işkencelere daha fazla dayanamayarak 5 Haziran 1961’ de vefat etti.
Gelibolulu Deprem Gerçeğini Unutma-Tedbirini Al
www.facebook.com/geliboludernegi
17
YAKIN TARİHİMİZDEN
KIBRIS BARIŞ HAREKATI
BİR YIL DÖNÜMÜ-BİR ANI
“BENİ BIRAKMA KOMUTANIM!”
20
Temmuz 1974 Kıbrıs
değil,sessizlik ürkütücüdür artık…
Barış Harekatı’na, ÜsÇünkü; her sesin ayrı bir anlamı
teğmen rütbesiyle Bolu Komanvardır muharebede. Havan mermido Tugayı’nda Komando Bölük
sinin havada çıkardığı ses başka,
Komutanı olarak katıldım.
topunki başka, makineli tüfeğinki
…Harekatın üçüncü güdaha başkadır. “Düşmanını alnınnüydü. Beşparmaklar ve kuzey
dan vuran askerin sevinç narası
eteklerinde şiddetli çarpışmalar
başka,arkadaşının vurulup düşsürüyor, düşman hakim arazide
tüğünü gören askerin kin dolu
olduğu için, birliklerimizi yoğun
haykırışı ise bambaşkadır!…”
havan ve topçu atışlarıyla tesir
Zaman bir sel gibi aktığından,
altına alıyordu. Hele Beşparöğle olduğunu, güneşin bir çöl gümaklar üzerindeki 1023 rakımlı
neşi gibi tepemize dikildiğini netepede bulunan ileri gözetleden sonra anlıyoruz; çünkü fırsat
yiciyle bütün bölgeyi kontrol
bulup da atıştırılan peksimet ve
edebilecek
konumdaydı.
keçiboynuzundan ötürü susuzluk
(E) Albay Mustafa BAŞEL
Zaman zaman, tek timi bile
iyice kendini hissettirmektedir.
[email protected]
hedef seçip, sıçramalarını
Yaz aylarında Kıbrıs çok sıcaktır.
ateş kaydırarak takip ettikleKuyular bile kurur bu mevsimde…
ri bile görülmüştür.
Hele Temmuz ve Ağustos aylarında,sıcaklık adeta
Gecenin karanlığından yararlanarak, gerekli taktik
bir alev dalgası gibi yalar yüzleri.Buna uçakların nadüzen içerisinde Beşparmaklar’dan kuzeye, eteklere
palm bombalarıyla çıkarttığı yangınlar da eklenince,
indik. Sabahleyin, gün doğmadan başlayacak taarruAnadolu’nun serin yaylalarından gelenlerin alışması
zun saatini bekliyoruz.Zaman ölü,zaman durgun!..O
da bir hayli zor olur.
her vakit sel gibi akan zamanı gösteren saatin yelko****
vanı bile dönmüyor sanki..
Asıl hedefe 300-400 m. mesafe kalmıştı. Hedef
Derken,taarruz zamanı geldi… Bölüğüm büyük
“Top Mevzii” adını verdiğimiz, içinde çok sayıda Rum
bir sessizlik içerisinde ilerlemeye başladı.Güneşin ilk
cephaneliğinin bulunduğu, oldukça hakim bir tepe
ışıkları yüksek tepelere vurarak,ışık gölge oyunları ile
üzerine konuşlanmış “Mavromadis Kampı” idi.
sessizliği daha da korkunç hale getiriyordu. Ama böyle bir anda bile herkes tek vücut olmuş ve tek bir şey
düşünüyordu; ”Daha önceki görevler gibi bunu da
başarmak, yeni görevler için hayatta kalmak!…”
Muharebe; bazen zamanın durduğu, bazen da
durmasını çok istediğimiz zamanın inadına akıp gittiği
bir olaylar zinciri… Öyle bir an geliyor ki, sessizlikten
eser kalmıyor… Her yanı silah sesleri sarıyor. Kulakları
sağır eden, sinirleri yıpratan havan,top ve makineli tüfek sesleri… Koşan, duran ve bağıran;vurulan,düşen
ve haykıran insan sesleri…Bundan sonra sesler
3.KOMD.BÖLÜK KOMUTANI
ÜSTEĞMEN MUSTAFA BAŞEL
18
www.geliboludernegi.com
YAKIN TARİHİMİZDEN
GAZİ ONB. CEMİL VE ARKADAŞLARININ
YZB. MUSTAFA BAŞEL’İ İLK ZİYARETİ
(20 TEMMUZ 1976/BOLU)
Ray üzerinde hareket edebilen bir topun bile olduğu bu tepe, çepeçevre hazırlammış irtibat hendekleri
ve beton mevzilere yerleştirilmiş 12.7 mm. uçaksavar makinalı tüfekleriyle çok iyi korunmaktaydı. Hem
de Cenevre Savaş Sözleşmesi’ne göre bu makineli
tüfeklerin canlı hedeflere karşı kullanılması kesinlikle
yasaklanmışken…
Biz hedefe yaklaştıkça düşmanın ateş baskısı iyice artıyor, havan ve makineli tüfek atışları daha da
şiddetleniyordu. Uçaksavar mermilerinin etkisi ise
korkunçtu, isabet ettiği yaşlı keçiboynuzu veya zeytin ağaçlarından “şırrak!” diye el kadar büyük yongalar kopartıyor,üstelik manevra yapan takımlarımızı
da yan ateşine alıyordu. Bu cehennemde, biz hedefe adım adım yaklaştıkça,hedef bizden uzaklaşıyordu sanki… Güneş tepemizde olanca yakıcılığı ile
dikilmiş,alev alev sıcaklık salıyor,susuzluk ve yorgunluğa patlayan mermilerin ve yanan ağaçların sıcaklığı
da ekleniyordu...
“Kolumdaki saat 14.00’ü gösteriyor…Hedefin
ele geçirilmesi an meselesi…” diye düşünüyorum.
Takımlarımla yaptığım telsiz görüşmelerinden gelişmenin sevindirici, başarının yakın olduğunu anlıyorum. Bir huzur kaplıyor içimi…
Şimdi 1.nci KomandoTakım bölgesinde, hedefe bir
dil gibi uzanan tepeciklerden birinin üzerindeyim. Buradan daha iyi görüyorum gelişmeleri. Emirler veren,
astlarını gayrete getiren, onlarla aynı şartları yaşayan
subaylarım, astsubaylarım…Emirleri yerine getirmek
için heyecanla koşan,sıçrayan,mevzi değiştiren ve gözünü budaktan esirgemeyen askerlerim…
www.facebook.com/geliboludernegi
“…Hedefte hala mavi renkli bir bayrak dalgalanıyor… Daha da kabarıyor hedefi ele geçirme isteğim… Çünkü burada;barış ve özgürlük adına şanlı
“Ay-yıldızlı Albayrağım “ dalgalanmalıydı!...”
****
“Ah!...Yandım!..” diye bir ses duyuyorum. O da
ne?.Habercim iki büklüm yere yıkıldı.Karnından vurulmuştu Onbaşı Cemilim…Yarası da oldukça ağırdı.İlk yardım yapılırken teselliye çalıştım. Sırtındaki
telsizi başka bir ere verdim. Görev devam etmeliydi.
Görev;belirtilen zaman içinde hedefin ele geçirilmesiydi. Komşu birliklerin emniyeti de bu görevin
başarılmasına bağlıydı… Hafif yaralı bir eri yanına
bırakıp;“ Arkadaşın karnından yaralı, sakın su
içirme!... “ diye sıkı sıkı tembih ettim. Oradan uzaklaşırken Cemil’in; “Beni burada bırakma Komutanım!.” diyen sesini duydum. “…Beni burada bırakma
komutanım,Bolu’da, dağda, bayırda hep senin yanındaydım, ben seni hiç bırakmadım, sen de beni
bırakma… ” Belli ki büyük bir panik içindeydi, onu
bırakırsam yalnız öleceğini sanmış, bu duyguyla acısını bile unutmuştu. Oracıkta, birlikte olduğu ve babasının yerine koyduğu komutanının,yani benim, o ölüp
giderken yanında olamıyacağımı sanmıştı belki de.
Oysa biz hep bir kaderi paylaşmamış mıydık, hepimiz
birimiz birimiz hepimiz için diye andiçmemiş miydik?..
Ancak,benim ilgilenmem gereken 200 tane daha
Cemil’im vardı. . Yoluma devam etmek zorundaydım
ve öyle yaptım.Kısa bir süre sonra sedyeci erlerin gelip
Cemil’i ve diğer yaralıları tahliye ettiklerini öğrendim.
Ancak, Onbaşı Cemil’in “beni bırakma!.”diyen sesi
hala kulaklarımdaydı; “komutanım,beni bırakma!..”
Bölüğümün üstün gayretiyle hedefimiz ele
geçirilmişti.Biliyorduk ki; Zafer gayrete aşıktır!...
Aradan günler geçti… Yaralılarımız oldu, şehitlerimiz
oldu…Ama Cemil’in sesi bir türlü gitmiyordu kulaklarımdan!... Acıyla kıvranan,boncuk boncuk terleyen
bir yüz ve hep “Beni bırakma komutanım!” diyen acı
dolu bir ses…
Aradan çok kısa bir zaman geçmişti.O çok direnen
tahkimli mevzi bizimdi artık.Rum bayrağını indirip
yerine çektiğimiz “ay-yıldızlı” şanlı bayrağımızın
VE…MAVİ BAYRAK YERİNE
AY-YILDIZLI AL BAYRAĞIMIZIN ÇEKİLİŞİ!..
19
YAKIN TARİHİMİZDEN
dalgalanışını görmek ise büyük bir mutluluktu. Ancak
bizim için buruk bir başarıydı. Bedeli; ne yazık ki,üç
şehit,dokuz yaralıydı…
****
Sahi,Cemil ne olmuştu?.. Ağır yaralı olarak
Anavatan’a gönderilen Cemil’den değişik haberler geliyordu. Bir gün “ kurtulmuş” diye gelen haber bir
müddet sonra “bitkisel hayata girmiş” diye geliyor,
başka bir gün de” kaybettik” diye… Aslında kurtulmuştu ve “Ankara GATA’da yatmaktaydı” Cemil…
****
Sanırım 4-5 ay sonra görevli olarak Anavatan’a
geldim. Ankara’ya iner inmez ilk işim Gülhane’ye
gitmek oldu. Onbaşı Cemil’i buldum.
Çaycı
yapmışlar… Haber vermeden giriyorum çay ocağına,
yavaşça kulağından tutuyorum…Ve “Ben seni hiç
bırakır mıydım Cemil?” diyorum… Beni karşısında
gören Cemil şaşkın, Cemil sevinçli… Cemil ne yapacağını bilemez durumda… Ellerime sarılıyor, ellerimi
öpüyor. Gözyaşlarıyla ıslanan elimden ağladığını
hissediyorum. Kesik kesik devam ediyor;”Acıdan…
acıdandı komutanım… Acıdan ne söylediğimi bilemedim… Beni bağışla komutanım… Sen benim
büyüğümsün…Sen benim babamsın… ve hep
öyle kalacaksın!...”
****
20Temmuz 1976…Bolu… Habercim sivil bir ziyaretçimin olduğunu haber veriyor. Gelmesini söylüyorum. Ve…uzun saçlarıyla tertemiz giyimli çakı gibi
bir delikanlı saygıyla giriyor odama… Karşımda Rizeli
Onbaşı Cemil!… Yalnız değilmiş,özellikle bu günü
BNB.MUSTAFA BAŞEL’E TSK.KIBRIS ÜSTÜN
CESARET VE FERAGAT MADALYASI (ALTIN) TEVDİ
TÖRENİ ( 1984-LEFKOŞA/KIBRIS )
seçmişler, arkadaşlarıyla birlikte ziyaretime gelmişler;
Adapazarı’ndan Beytullah ve Salih, Konya’dan
Cengiz,İstanbul’dan Hüseyin,İzmit’ten Çetin,Sivas’tan
Kadir..Mersin’den Yunus,Kayseri’den Himmet…
Dokuz kişiyle başlayan sevgi, saygı ve ahde vefa
yüklü bu anlamlı ziyaretler –aradan 40 yıl geçmesine
rağmen- her yıl artarak devam etmektedir.
Ulu önder Atatürk; “Dünyanın hiçbir ordusunda
yüreği seninkinden daha saf,seninkinden daha
temiz bir askere rastgelinmemiştir!.. “ diye “Mehmetçiği” tarif etmemiş miydi?...
KIBRIS GAZİLERİNİN EMEKLİ.ALB.MUSTAFA BAŞEL’İ ZİYARET ANISI (25 NİSAN 2014/BOLU)
20
www.geliboludernegi.com
DERNEK VE YAŞAM
GELİBOLU DERNEĞİ’NİN GELiBOLU DERNEGi
ADOPTED A NEW EMBLEM
YENİ AMBLEMİ
Gelibolu Derneği 2009
The dominant colour of the
E. Tuğg. Haldun Solmaztürk
yılında kuruldu ve bu
Gelibolu Dernegi emblem
yıl beşinci yaşını kutlais ‘blue’, representing clear,
dı. Derneğin başlangıçtan itibaren bir logosu vardı. sunny skies over Gelibolu town and the Gelibolu
Ama, hem Gelibolu’nun ve Gelibolu halkının özellik- peninsula and hope for a bright future. The colour of
lerini, hem de ‘Gelibolu’ ismiyle özdeşleşmiş tarihi the Aegean Sea, Dardanelles and the Marmara Sea
anlatan yeni ve daha güzel bir ambleme olan ihtiyaç surrounding the area is turquoise, bespeaking their
her zaman hissedildi ve dernek içinde konuşuldu. crystal clear waters.
Şimdi, sonunda bu gerçekleşti.
G
eliştirme sürecinde, önce, bir grup alternatifler
hazırlandı ve amblemin rengi, şekli, temsil ettiği özellikler ve taşıyacağı mesajlar açısından
görüş bildirmeleri için dernek üyeleriyle paylaşıldı.
Birkaç gün içinde şaşırtıcı bir oranda, ellinin üzerinde
görüş alındı. Yine de ambleme son şeklinin verilebilmesi için bir ay süreyle, Ankara’da Neon Laser’in bilgisayar ekranlarında, bir ekip tarafından saatlerce çalışılması gerekti. İşte sonuçta ortaya bu amblem çıktı..
Gelibolu Derneği’nin ambleminin hakim rengi
‘mavi’ Gelibolu’nun ve yarımadanın üzerindeki güneşli gökyüzünü ve aydınlık bir geleceğe olan umudu temsil ediyor. Bölgeyi dört bir yandan çeviren
Ege, Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizinin rengi,
tertemiz sularını yansıtan ‘turkuaz’.
Süngü hücumuna kalkmaya hazırlanan Türk askeri, 1915’te işgale karşı duran ve düşmanı mağlup
etmeyi başaran Türk ordusunu temsil ediyor. Türk
bayrağı, ordusunun arkasında duran ve destekleyen, güçlü ‘ordu-millet’ kavramıyla ordusuyla özdeşleşen Türk milletini gösteriyor. ‘Mehmetçik’ silueti
için Conkbayırı’ndaki heykelden esinlenilmiştir.
Altındaki kayalar ve dalgalarla ‘deniz feneri’, kasabanın tarihi ve kimliğiyle özdeşleşmiş olan Gelibolu feneridir. Aynı zamanda, Gelibolu Derneği’nin
temel hedeflerinden birini temsil eder: genç nesilleri eğitmek, onları ‘aydınlatmak’.. Kırmızı gelincik, Gelibolu kasabasının coğrafi mevkiini ve
hem Gelibolu halkının barışseverliğini hem de
şehitlere saygıyı temsil eder.
Yeşil zeytin yaprakları Gelibolu Derneğinin,
Gelibolu muharebelerine bugün nasıl baktığını, bu
muharebelerin eski düşmanlara olan husumetin
beslenmesi için değil, yeni dostlarla, barışçı ilişkilere
dayalı kalıcı bir barışın tesisi için çaba gösteren herkesle işbirliğine hazır olunduğunu gösterir. Bütün
dünyanın tanıdığı İngilizce ‘Gallipoli’ ismi, Gelibolu
Derneği’nin, ortak anma ve eğitim yönünde, dostluğun gerçek anlamına dayalı uluslararası işbirliği
arayışını anlatır.
Amblem, üç-kişilik bir ekip tarafından—Cihangir
Ekinci, Utku İnan ve Fatih Alper—bir hediye olarak
hazırlandı ve çalışmanın genel koordinasyonunu
Haldun Solmaztürk yaptı.
www.facebook.com/geliboludernegi
T
he Turkish soldier ready to charge with its bayonet fixed symbolizes the Turkish army which
stood against invasion in 1915 and succeeded
in defeating it. The Turkish flag is the Turkish nation
standing behind its army, supporting it and becoming associated with its army by the deeply-felt notion of ‘nation in arms’. The ‘Mehmetcik’ silhouette
has been inspired by the statue at Conkbayiri.
The light house, with rocks and waves below, is
the Gelibolu light-house associated with the town’s
history and identity. It also represents one of the key
aims of Gelibolu Dernegi: educating younger generations—enlightening them. The poppy itself represents the geographical location of the Gelibolu
town and symbolizes both peace-loving character
of the Gelibolu people and also respect for fallensoldiers.
Green olive leaves display the perception of the
Gallipoli campaign today, by Gelibolu Dernegi, not
as a series of battles as a basis for feeding animosity against former
enemies but for
rather seeking
co o p e rat i o n
with
new
friends for
establishing lasting
peace based
on a search
for peaceful
relations with
all.
The universally
known name of ‘Gallipoli’ in English carries
the message for international cooperation
sought by the Gelibolu Dernegi based on a true
meaning of friendship towards common remembrance and education.
The logo was produced by a three-men designer
team—Cihangir Ekinci, Utku Inan and Fatih Alper—
as a ‘gift’, and overall coordination was carried out
by Haldun Solmaztürk.
21
ŞİİR
İÇ LİMANDA BİR TEKNE
Beni özlersen, demiştim. Ararsan.
Tekneye bak
Bakmadın.
Uzadıkça uzadı, belli ki yollar gözünde,
Yolum.
Halbuki başını çevirsen oradaydım. İç limanda.
Bakmadın.
Gelir de bulamazsan diye. Tekneden. Yıllar var dışarı adımımı atmadım.
Sen. Attın.
Tekneli resmi duvara astım. İçinde ben. Dışında hayallerim.
Bir de, gelmeyen sen,
Tekne
İç limanda,
Kalakaldık
Sabahlara kadar, bana bakıp bakıp ağladık resimde
Ben.. ve öteki sen
Tekne limanda, liman en içimde
Resmi astım tekneye
Ömrümü astım
Kendimi astım
Tam ağlarken.
Gelmedin. Görmedin.
Bir tek gören,
Öteki sen …
Celalettin KALKAN
22
www.geliboludernegi.com
GENÇ KALEMLERİMİZ
Koltuk Sevdası
Geçenlerde internette lider
Amerika’da yapılan bir araşve müdür arasındaki farkları sıratırmada “Sizi en çok ne mutlu
layan bir yazı okumuştum. Madeder?” sorusuna deneklerin çodelerden biri “Müdür hep ben
ğunun “Başarı” yanıtını verdiği
der, lider biz der.” idi. Bir lider, o
görülmüş. Bu soruyu Türkiye’de
koltuğun şirket var oldukça oraiş hayatının güzide beyaz yakada bulunacağının ve şirketin de
lılarına sorsak “Başarı” yanıtını
tüm çalışanların katkısıyla var
verirken “Kısmetse / Hayırlısı / İnş
olacağının farkındadır. Bu bilinçcnm ya!” da diyeceklerine emite olunmadığı sürece, Türkiye’de
nim!
kurumsal başarının bireysel baDonanımlı bir çalışan mısınız?
şarıdan geçtiğini izah etmek
Bilin ki, amiriniz özgüven yoksugerçekten zor…
nu bir insansa sizi sindirmeye çaToplumda önce “insana delışacaktır. Bu davranışının sebepğer vermek” kavramı oluşmalı ki,
lerinden biri “koltuk sevdası” dır.
bağlantılı tüm kavramlara geçiş
“Ya günün birinde, bu lanet olası
mümkün olabilsin. Aynı şekilde,
donanımlı eleman benim koltubireyin toplum kavramını kenğuma talip olmak isterse” diye içi
di değerleri arasına eklemesi
içini yerken, size hak ettiğiniz deBegüm DİNDAR KUTLU
gerekir. Türkiye’de zaten kabul
ğeri vermesi bir yana dursun, [email protected]
görememiş olan İnsan Kaynaksan gibi davranmasını beklediğiları birimine yaptığınız “Artık bu
niz hergün ayrı bir hayal kırıklığı
eziyeti biri görse!” sitemleri de boşa gider. İsmen
yaşarsınız. Bu haksızlığa yandığınız yetmiyormuş
sizin bir kaynak olduğunuzu belirtir; ama sonuca
gibi, içinizden sürekli “Ben bunun için mi okudum
baktığınızda gördüğünüz değerle doğal bir kaybu kadar?” sorularını yanıtsız bırakmanın getirdinağa verilen değer arasında uçurum vardır.
ği belirsizlik duygusu sizi yiyip bitirir. Sizinle aynı
Bu psikolojik terörün sona ermesi için çoğu kuunvana sahip olanlarla aranızda çifte standart uyrumun önünde kat etmesi gereken daha çok uzun
gulanmasına akıl sır erdirmeye çalışmanız halinde
bir yol var; ama toplumsal bilincin gelişen nesille
ise kalan son beyin hücreleriniz de tükenecektir.
daha hızlı oluşacağına inanıyorum. Türkiye, tüm
Oysa iyi bir yönetici, vasıflı vasıfsız tüm eledünyada yapılan araştırma ve geliştirmelerin samanlarının bir şirketi kâra geçirmek için orada
dece teknolojide değil yönetim sistemlerinde de
bulunduğunu; her elemanının kapasitesine, ilgiyapılabildiğini anlamış bir ülke olacak. Bizler de,
sine ve yeteneğine göre görev vererek hem kenoturulan koltuğun ve/veya sahip olunan unvanın
disinin hem de çalışanının iş yükünü azaltacağını,
bir araç, elde edilen sonucun ise bir amaç olduğubu sayede işlerinin çok daha verimli sonuçlanacanu anladığımız günlere “Hoş geldin!” diyeceğimiz
ğını bilir. Bu yapılanlar bir yerde birlik ruhu oluşan için mücadele etmeye devam edeceğiz.
turmak ve imece usulü çalışmak anlamına gelir.
www.facebook.com/geliboludernegi
23
FOTORAĞRAFÇILIK
24
www.geliboludernegi.com
FOTORAĞRAFÇILIK
www.facebook.com/geliboludernegi
25
DERNEKTEN
GELİBOLU DERNEĞİ BBC RADYO/TV
İLE İŞBİRLİĞİNE GİDİYOR...
G
dütlü ve mesafeli durmalarına yol
elibolu Derneği, Çanakkale muaçıyor.
harebelerinin 100. Yılı etkinlikleri
Geçtiğimiz günlerde bu ançerçevesinde yapımını planladığı
lamda önemli bir gelişme oldu.
‘Uluslararası Gelibolu Belgeseli’ için İngiBBC internet sitesinin Birinci
liz Yayın Kuruluşu BBC ile işbirliğine gidiDünya Savaşı editörü olan Tim
yor.
Plyming, Uluslararası Gelibolu
Bilindiği gibi Dernek, deneyimli yöBelgeseli’ni 1. Dünya Savaşı web
netmen Sian Kevill’in yapım yönetmenlisitesinde, ayrıca BBC’nin konuya
ğini üstlendiği bu filmle ilgili senaryo ve
ilişkin yayın yapan radyo ve teleön çalışmalarını geçen yıl tamamlamıştı.
vizyon programlarında gösterme
Yapım ekibi iki kez Türkiye’ye gelerek Çakararı aldıklarını açıkladı. Böylece
nakkale 18 Mart Üniversitesi’ni, Gelibolu
Gelibolu Belgeseli, çok büyük bir
Belediye Başkanı Mustafa Özacar ve diğer
izleyici kitlesine ulaşma imkanı
yerel yöneticileri, özel müzeleri ziyaret
bulacak.
etmişler, halkla konuşmuşlar, muharebe
Her türlü hazırlığı yapılmeydanlarında ön çekimler de yapmışSian kevIll
mış, hem Türkiye’nin, hem de
lardı.
Gelibolu’nun tanıtılmasına büyük
Sian Kevill, BBC’de 24 yıl gibi uzun
katkısı olacak bu sıradışı projeye yetkili makamların
bir süre çalıştı. En son 2010 yılında ayrılmadan önce
bir an önce hakettiği desteği vermelerini bekliyoruz.
BBC’nin uluslararası yayın yapan, 200’den fazla ülkede izlenebilen ve yüzmilyonlarca izleyicisi olan ‘World
News’ programının direktörüydü. Gelibolu Derneği,
Gelibolu Belgeselini Sian Kevill’in MAKE World Media
yapım şirketiyle yapacak.
Filmin 2015 yılı başında yayına hazır olması arzu
ediliyor. Başlangıçta 1 saatlik bir belgesel olarak düşünülen film, kaynak temininin gecikmesi ve zamanın da azalması nedeniyle yarım saate düşürüldü ve
bütçesi de küçültüldü. Şimdi başta Çanakkale Valiliği
olmak üzere, ilgili kurumların destek kararları bekleniyor. Türk milli makamlarının kararlarındaki gecikme,
bu projeye—ve benzeri başka projelere—ilgi gösteren yabancı ülkelerin ve özel kurumların da teredİlk tanklar (BBC World War At Home)
1nci Dünya Savaşının ilk uçakları (BBC World War 1 At Home)
26
www.geliboludernegi.com
EĞİTİMCİDEN
Dün, Dünde Kaldı; Bugün, Yarını
Düşünme ve Oluşturma Zamanı
B
gibi saçma ve yersiz soruların kafair yerel seçimi daha geride
bıraktık; dün yaşananlar,
ları karıştırmasına izin vermeden ve
her ne yaşandı ise dün de
bütünüyle hoşgörüyle açık olunkaldı. Bugün, yarını düşünme ve
malı her paylaşıma.
oluşturma için akıllı olma, akıllı
Alanlarında yeterlilik sahibi, ilgiadımlar atma zamanı.
li alanlarda deneyim sahibi ve işin
Önde gelen üç büyük siyasi
uzmanı olan kişilerden, yine hiçbir
partinin, birbirinden kıymetli üç
komplekse düşmeden faydalangüzel insanı, üç güzel temsilcisi,
manın yolları aranmalı.
Gelibolu’muzu daha iyi bir nok“ Şunun bu hesabı var, bunun
taya taşıma adına zor bir yarış
niyeti başka” gibi kısır ve sonuverdi. Zaman zaman eleştirilerin
cunda hiçbir yere vardırmayacak
ölçüsü de kaçmış olabilir, küçük
anlamsız çıkarım ve varsayımlarla
incinmeler, incitilmeler de yaşanhareket etmeden; tamamen Gemış olunabilir. Dedik ya bu bir
libolu’muzun aydınlık yarınlarını
Yalçın BAĞATIR
yarıştı ve bitti.
oluşturmak için adımlar atılmasının
Her ne yaşandı ise mazide
çok daha yararlı olacağı düşünceyerini bulmalı ve bugünlere asla taşınmamalı. Tabii
sindeyim, haddim olmayarak. Gelibolu’muz, sıradan
eğer amaç, Gelibolu, Gelibolu’ya hizmet ise…
bir yerleşim yeri değildir, olmamalıdır. Tarihten gelen
Aday adayları da dahil olmak üzere, herkesin gamisyonu, sahip olduğu mistik değerleri ve coğrafi
yesi ortak idi: “ Daha çağdaş, daha yaşanılabilir, her
pozisyonu ile her şekilde öne çıkarılmalı, hak ettiği
yönü ile daha temiz bir Gelibolu.”
zirvede yerini bir an önce almalıdır.
Bundan kuşkusu olan var mı ?
Herkes üzerine düşeni fazlası ile yapmalı, yerel
Olmamalı, diye düşünüyorum. Adaylar projeleri,
yönetim bu konuda her fikre açık olmalıdır. Unutulvaatleri ile görücüye çıktılar. Ülke genelinde yaşamamalıdır ki; “ Mezarlıklar kendilerini vazgeçilmez
nanların da etkisi oldu kuşkusuz yapılan seçimde
sanan kişilerin kabirleri ile doludur. ” Mimari tarihiama adayların projeleri, ön plandaydı.
mizin en büyük ismi Mimar Sinan’ın Selimiye Camii
Seçimin galibine şimdilerde büyük bir görev
inşaatı sırasında yaşadığı bir olay akıllardan hiç ama
düşmekte. Var ise kırgınlıkları
hiç çıkarılmamalıdır.
ortadan kaldırmak, herkesi kuKoca Sinan’ın yanına bir
caklamak birinci görevi olmalı,
gün
bir küçük çocuk yaklaşır.
seçilmiş başkanın.
Bir
minareyi
işaret ederek; “ Şu
Kendisine oy veren ya da
minare
eğik
olmuş”
der. Büyük
vermeyen ayrımı yapmadan,
usta
etrafındakilerden
birkaç
kendisine yakışır şekilde, her
kişiye,
çocuğun
gösterdiği
mizamanki gülümseyen yüzüyle
nareye
bir
ip
bağlanması
ister.
ve asla hiçbir şekilde kibire kaArdından da bağlanan ipi, üç
pılmadan, etrafında her zaman
– beş kişiye çektirir ve çocuğa
olacak olan bazı tiplerin deyim
dönerek sorar: “ Nasıl şimdi
yerinde ise gazına gelmeden,
düzeldi mi ? ” Tarihin gördüğü
“ Acaba bunun nasıl bir amacı
bu büyük mimarın bir çocuğun
var ” diye düşünmeden ve büikna edilmesine ihtiyacı mı vartünüyle hoşgörü çizgisi içeridır ?
sinde hareket etmelidir.
Önemli olan, hiç kimsenin
Başkanın bu ilçemizdeki
kafasında
soru işareti bırakmaikinci dönemidir. İlk dönem için yapılamayan bazı
dan,
olabildiğince
fazla
kişinin
ortak
görüşü ile, yine
şeylerin bu ikinci dönem için bir açıklaması, bir saolabildiğince fazla kişinin katılımı ve desteği ile güvunusu olamaz. Zaman, icraat zamanıdır, iş üretme
zelliklere daha da güzellik katabilmektir. Bu şekilde
zamanıdır. Gelibolu, bir an önce olması gerektiği
atılacak adımlar ve bu adımlar sayesinde elde edilenoktaya her açıdan ulaştırılmalıdır.
cek kazanımlar kuşkusuz çok daha anlamlı olacaktır.
Amaç, sadece bu olacaksa, hedefe ulaşmak da
Haddimi aşıp, boyumdan büyük laflar ettim ise,
kolay olacaktır. Üretilecek projelerde taraf olan herbağışlanmam temennisi ile…
kesin desteğini, fikrini almanın işi kolaylaştıracağı
Yarınların inşasında ve güzelliklerin ortaya çıkarıldüşüncesindeyim, naçizane. Ardında hiçbir art niyet
aramadan, “ Acaba, bu işten nasıl bir çıkarı olabilir ? ”
masında hep birlikte yürümek umuduyla.
www.facebook.com/geliboludernegi
27
RÜZGARIN GETİRDİKLERİ
18 MAYIS 2014 Gelibolu da tanyeri ağarırken;
Öyle masum ve öyle tatlıdır ki SAGelibolu esnafına az da olsa
BAH GÜNEŞİNİN habercisi tanyerinin
katma değer yaratıyorsunuz geağarması;
zerken, yüzerken.
Bir renk cümbüşüdür. Her dakika
Diğer yerlere bıraktığınız nedeğişen Güneş ışıklarının tanyerinde
malar ile Gelibolu ya az da olsa
parıldaması.
katkı sağlıyorsunuz.
Ben sabahları erken kalkarım. Gelibolu daki evimizin konumu, Sabah
Güne erken başlamak, bize
Güneşini Marmara Adası üzerinden ve
yapmamız gereken her şeyi hızdeniz içersinden doğarken, akşam gülıca yapıp günü erkenden yaşaneşini de Tayfur Köyü tepelerinden bayabilme ve hayattan zaman katarken görmemize vesile oluyor.
zanma fikrini getirir.
Evimizin bu temaşaya müsait olmaHayal kurma, plan yapma,
sı, beni güzel duygular sarmalına gögünün ne getireceği muhasebetürdüğü gibi doyumsuz bir heyecana
si duygusunu bizde oluşturur.
itiyor.
Bir Arap atasözü şöyle der.
Emin ERDOĞAN
Su ve İnşaat Mühendisi
Mayıs ayında Gelibolu daydım. Şu
GEÇMİŞ BİR RÜYA, GELECEK İSE
Çanakkale ile Gelibolu Yardım
sıralar tatlı bir bahar esintisi ortalığı
BİR DİLEKTİR.
ve Dayanışma Derneği Kurucusu
kaplıyor.
Erken Kalkma ile geleceğiniÇanakkale Derneği Onursal Başkanı
Yakmayan ama insanın içini ısıtan
ze dilekler tutarsınız. İşte bu diGüneş ışıkları Boğazın girişinde deli deli
leklerin tutulma zamanı, Hayal
akan kıpırdaşan suları üzerinde birbirlezamanı ve hüzünlenme maziye
riyle adeta kovalamaca oynuyorlar
dalma zamanıdır. Erken saatler.
Bu güzel havalarda Gelibolu yu Gelibolu yapan şeyHava bu saatlerde daha puslu desem değil, dumanler de bu tabloda yerini alıyor.
lı desem değil kıvamındadır.
Deniz üzerinde uçuşup suya dalan martılar ve YuSanki havada asılı kalmış nemli kum taneciklerinin
nuslar, birbirlerinin içine akmak istercesine sarmaş doarkasından, önce mavimtırak, sonra sarımtırak ve sonlaş deniz kenarında yürüyen genç aşıklar ile ‘‘Bana ne
ra kızılımsı bir renk, bir film müziğinin nağmeleri gibi
yazdan bahardan/ Bana ne boradan kardan/Aşağıdan
doğar, SABAH GÜNEŞİ GELİBOLU da.
yukarıdan / Yolun sonu görünüyor’’ türküsü dizelerinBöyle seyirlerde, Bolca düşünüp, hayaller kuruyor,
de yerini bulanlar.
mazi ile hesaplaşıp geleceğime dilekler sıralıyorum.
Sabahları Güneşin doğuşunu yakalamağa bayılıyoDurup dururken efkârlanıp, durup dururken sinirrum.
leniyorum VE Nasılda büyüdüm ben, nasıl bugünlere
Yakalama saatindeki duyguyu, güneşin o müthiş
geldim diyorum. Hayatımı güzel geçirip inanılmaz
uyanışını kaçıran insanlar adına nasıl dertlenirim anlagüçlü bir hisle, yürekten inanarak bugünüme hamd ve
tamam.
şükürler ediyorum.
Çok hoşuma gider, erkenden yollarda, sahilde deŞansıma şükrediyorum.
niz kenarında olmak, hava sıcak, soğuk veya sakin,
Ben ve arkadaşlarımın veya Gelibolu nun çokluk
rüzgârlı her nasıl ise öyle içime çekmek.
halkı gibi Küçük burjuva ailesinin çocukları olarak okuHerkes kalksın, görsün istiyorum Gelibolu nun bu
yup, meslek sahibi olmamıza, şükrediyorum.
güzelliğini.
Şükür çok büyük bir derdimiz yok. Ama; Gelibolu
Derin derin nefes alsın. Her nefes alışlarını da Geliyu kendimize az da olsa dert etmişiz.
bolu yu görmeyenler, gelmeyenler adına yapsınlar.
Çünkü ruhumuz yeni bir şeyler yapmak dilek ve isBen anlamıyorum, Gelibolu lu olup da Yazları Geteği ile dolu.
libolu da yaşamamayı. Hem kendinize hemde esnafa
Bizler halkın içinde bulunduğu şeyleri kendimize
faydalı oluyorsunuz Gelibolu ya gelince.
dert ediyoruz. Biz Gelibolu lu Ankara da bulunanlar,
28
www.geliboludernegi.com
RÜZGARIN GETİRDİKLERİ
önce biz konuşmadan Halkın konuşmalarını dinlemek
gerektiğine inanıyoruz.
Gelibolu da insanlar çok farklı değil.
Başörtülü kızla mini etekli kız arasında gösterildiği
gibi uçurumlar yok. Gördüm ki;
Hemen hepsi (bu Mayıs ayı tatilimde daha iyi gördüm) bir yuva kurmak için çabalıyorlar.
Her ikisi de çocuklarını iyi bir okulda okutarak, biri
belki Avrupa ya, biri belki Umreye göndermek istiyor.
Ama aynı şeyi yapıyorlar. İkiside oturup aynı müziği dinleyebiliyor, aynı filmi seyrediyorlar.
Bunlar Gelibolu nun ortak paydaları.
Hepimizin bu ortak paydaya saygı göstermemizin
şart olduğuna da inanıyorum.
Bu inanışları perçinleyen girişimleri Gençlerin Kurduğu DEĞİŞİM DERNEĞİNDE gördüm. Küçük bir dernek evinde her türlü genç her türlü kültürel eğitimi
yapabiliyor. İleriki sayılarımızda dernek hakkında yazacağım.
Çünkü Dernek Kurmak idare etmek ve yaşatmak
zordur. Dernekler verici insanların, hiçbir menfaat gözetmeden bir çıkara hizmet etmeden iş yapan kişilerin yeridir.
Çünkü muhatabı halktır.
Bizler bu anlayışla, halkı eleştirmiyoruz. Bulgura
nohuda kömüre koştu diye eleştirmiyoruz. Onu anlamağa çalışıyoruz. Eğer bir avuç zengin yaratıp, her
olanağı onların önüne sererseniz, halkın sorunlarıyla
temsili olarak bile ilgilenmezseniz, denetimin gevşek
olduğu belediyeler devletin yerini doldurursa..
Örneğin sağlık sorununu bir türlü çözemediyseniz, halk yapabileceği tek şeyi yapar VE ALLAHA
sığınır. Allaha sığınmak için de bulduğu en kestirme
yol olan cemaatlere gider. İslami organizasyonlara
sığınır… Hele orada birey olmanın keyfini yaşarsa…
Sağlıktan barınmaya, ısınmadan yemeğe bir yığın
sorunu oralarda çözüme kavuşturursa… Onu kimse
yoldan çeviremez… Bu dünyanın her tarafında böyle olur.
Bu sabah Ve yine deniz kenarına gittim.
Güneş ışınlarının denize vurduğu sıralarda İki Bayat
ekmek aldım. Denize Bayat ekmek atmak için. Denize
ekmekleri parçalayarak attım. Sonra hiçbir şeye şikâyet
etmeyen Kefallerin ekmeğe üşüşmelerini bekledim.
Geldiler.
Denizin benzersiz gülümseyişi ile balıkların nasıl
yaşam savaşı verdiklerini görerek güneşi denizi ve balıkları seyrettim.
Ve çok güzel susarak, Kulağımdaki çınlamayı dinledim. O çınlamalar bana;
Sen sen ol;
Yaşamak için kalbi davul gibi çalmayanlardan uzak
dur.
Çünkü onlar şikâyet kutusunun başında durular.
İnsan buldular mı başlarlar dedikoduya, ispiyona,
Onu buna, bunu ona çekiştirmeye.
Sen sen ol;
GÖZLERİNDE IŞILTILARLA GELEÇEĞE BAKANLARDAN OL. Gelibolu yu çok seviyorum.
Saygılarımla
Gelibolulu Deprem Gerçeğini Unutma-Tedbirini Al
www.facebook.com/geliboludernegi
29
GELİBOLU VE TARİH
Gelibolu kahırhanesi (!)
K
üçücük yerleşim alanına ve az bir nüfusa
sahip olmakla birlikte belki de hakkında
en çok yazı yazılan ilçelerimizden biridir
Gelibolu… Ege’den esen sert rüzgârlara karşı
Gelibolu insanının yüreği gemicilerin şefkat
barınağı olmuş; geçmişte zengin gül, meyve
ve sebze bahçelerine sahip olsa da deniz ürünlerinin çeşitliliğiyle ünlenmiştir bu şirin yöre...
yer olmuş. İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında, Ege
Adalarında ve Balkanlarda bulunan kalelere ait topların barut ihtiyacını karşılamış; marangozluk işleri,
kepçecilik, kovacılık, dokumacılık gibi kârhanelerin
(atölyelerin) artmasını sağlamış.
Barut çalmak ve kaçak şekilde satmak hastalık
haline gelmiş bir ara Gelibolu’da. Barutun konacağı,
karılacağı ve nakledileceği araç ve yardımcı malzemeler arasında sayılan 85 adet ağaç çanak ve 27
adet karaağaç tekne ve su kovası yaptırıldığına ve
bedellerinin tamamen ödendiğine dair yazılar bu
çalışmaları teyit etmektedir.4
Gün olmuş şiddetli yağmurlar yağmış, baruthanenin birçok duvarı ve Gılmanan-ı Acemiyan Kışlalarının bazı yerleri yıkılmış. Tamir için alelhesap üç
bin kuruş gönderilmiş; ancak işin bitiminde kontrol
edilmek üzere harcama defterlerinin İstanbul’a gönderilmesi istenmiş.5
Sefer zamanlarında ise kalyonlar için levendan
(deniz askerleri) deposu olarak görülen Gelibolu’da
deniz askeri temin etmek üzere;
“Berren ve bahren sefer vukuu mukarrer (karadan
18’inci yüzyıl boyunca büyük bir askeri tesis
olarak hizmet sunan baruthane, halkın istihdam
edilmesine ve Gelibolu’da ticari hareketliliğin artmasına neden olduğu gibi, liman işlerinde yoğunluğu
ve ilçe ekonomisinde zenginliği öne çıkarmıştır. Ee,
tabii bu kadar meyvesi olunca taşlayanı, haşlayanı
çok olmuş Gelibolu’nun; nazara gelmiş Gelibolu...
Bu yazıda ilçenin zenginlik kaynağı Baruthane
ürünlerinin nakliyatını yapan sandalcıları, sandalcıların rotalarını ve deniz fenerlerini göreceğiz. Gelibolu, önce Çanakkale’nin arka bahçesi olmuş. Kale-i
Sultaniye’deki topları hareket ettirmek için Lapseki
kazasına tabi Güreci köyünde yaptırılırmış tomruk ve
kösküler (küskü).
Bu
tomrukların
nakliye bedeli, Gelibolu Gümrüğü Mukataası malından
verilirmiş.1
Nakliyat denizden yapılıyormuş
ama kıyı ve seyir
emniyeti için inşa
edilen deniz fenerlerinin
bazen
ihmal, bazen umursamazlık ve bazen
de zamansız ortaya
çıkan arızalar nedeniyle işlevlerini yerine getirememesi
kazaların
ortaya
çıkmasına sebep
Evlerde
dokuma yapılan basit
Evlerde dokuma yapılan basit tezgâhlar
tezgâhlar oluyormuş.
Gelibolu’nun Cenkkaya denilen yerinde geve denizden yapılması
celeyin deniz fenerini yakmayan fenerci tebdil
Kararlaştırılan bir sefer) olmasına binaen Akdeniz
edilmiş (değiştirilmiş).2 Lapseki’de Bayramderesi,
ve Karadeniz’e
Gelibolu’da Namazgah, Çetinkaya ve liman ağzında
çıkarılacak külliyetli miktardaki İnce Donanma gebulunan fener bekçilerine yeni tahsisatlar bağlana3
mileri
için üç beş gün
rak fenercilik cazip hale getirilmek istenmiş.
zarfında
Bandırma’dan 500 ve Gelibolu’dan 200
Gelibolu’nun Baruthanesi ise sadece barut üreten
kalyoncu
levendanı
tedarik
bir tesis olmayıp her başı sıkışanın gözünü diktiği bir
30
www.geliboludernegi.com
GELİBOLU VE TARİH
edilerek tersaneye gönderilmesi!”6 şeklinde emirler yazılmış.
Sefer zamanlarında yerinden oynatılan
Gelibolu insanı, Osmanlı bürokrasisinin
tayin gördüğü dönemlerde eşya yükleme
ve taşıma işlerinde çalışarak harçlık kazanmıştır. Mora muhassıllığı ve muhafızlığına tayin olunan eski Sivas Valisi Osman
Paşa’nın Mora’ya gitmesi için maiyetine
Gümülcine taraflarından 200 beygir tahsis edilmiş. Bunların 140 tanesini vekili
yanına almış. Geriye kalan 60 beygir de
Paşa’nın Gelibolu’da bulunan eşyalarının
Mora’ya taşınması için kullanılmış.7
Dardanel’in kuytu koyları gemilere
barınak olma imkânı sağladıkça kıyılara
fener konması için yeni girişimler başlatılmış. Aslında babadan oğula geçen bir
meslekmiş fenercilik.8 Lapseki’nin Bayram
Deresi mevkiinde bir deniz feneri inşa ettiren Gelibolulu Şeyh Mehmed Efendi, birkaç
yıl sonra görev yapamaz hale gelen
fenerin
tamirini
de yaptırmış. Gece
yanması gereken
fanusa bir yakıcı
tayin edilerek zeytinyağı bahası Gelibolu Gümrüğü’nce
karşılanmış.9
Gelibolu’da Çinkaya
denen yerdeki fener Gelibolu Ayanı
Kalyoncuzade
Gemilerde kullanılan meşin su kovası
Gemilerde kullanılan meşin su kovası
Mustafa tarafından tamir ettirilmiş.10
Gelibolu, zenginliğin ve ticaretin odağı oldukça
haksız kazanç peşinde koşmak isteyen dağlı eşkıya, kem gözlerini bu şirin limana çevirmiş. Özellikle 1793 yılında Gelibolu’ya musallat olan Malkara,
İlbasan ve Keşan taraflarındaki dağlı eşkıyanın def’i
ve izalesi (püskürtülmesi ve yok edilmesi) için Biga
Mütesellimi Sarımzade’ye, yanına bin asker alması
ve Gelibolu yakasına geçmesi emri verilmiş. BolayırGelibolu Berzahı’nın dar olması kaçış imkânı sağlamadığından Gelibolu’ya saldırmaya cesaret edemeyen eşkıya, 1799’dan itibaren daha geniş kaçış alanlarına sahip Tekirdağ bölgesini tercih eder olmuş.
İnecik ve Işıklar köylerine tahassun ederek (sığınarak) halkın emniyet ve rahatını ihlâl eden eşkıyanın takip ve tenkili (izlenmesi ve tepelenmesi) için11
Evreşe ve Şehirköy ayanlarının harp ve darb erbabı
(eli silah tutanlar) ile Uçmakdere ve Semtlü köylerine gitmeleri konusunda Gelibolu kadısı bir ilam
göndermek zorunda kalmış...12
Olaylara karşı Gelibolu askerle takviye edilmiş
ama kahır hiç bitmemiş. Dağlı eşkıyasına mukabele
için Anadolu’dan getirtilip konuşlandırılacak birliklerin ve mühimmatının yer sorunu ortaya çıkıyormuş.
www.facebook.com/geliboludernegi
Gelibolu-Bolayır arası
Gelibolu ahalisinin hâsılsız (faydasız) ve birtakım
balıkçı kayıkçı makulesi (takımı) fukaradan ibaret
olduğu, gelecek birlikler için erzakı bu halkın karşılayamayacağı ve bir nüzül emini (konakçı görevlisi) gönderilmesi istenmiş.13
Kahır bu kadar mı olur? Kışın şiddetinden, karın çokluğundan ve yağmurdan ekser mahsûlatın
(çok miktarda ürün) hasara uğradığını söyleyen
halk, nısf vergilerin tehirini (vergilerin yarısının
ertelenmesi) ve tohumluk olarak zahire tevzi‘ini
(tohumluk buğday dağıtılması) talep etmiş.14
1860 yılında İstanbul’daki 141 hanelik Dağıstan
muhaciri Gelibolu sancağının Dukakin Çiftliği’ne
gönderilmiş ve burada iskâna tabi tutulmuşlar.15
Nüfus arttıkça geçim sıkıntısı insanları kural tanımamaya itmiş. Gelibolu dağlarında kontrolsüz ve
kaçak ağaç kesimleri başlamış.16
1864’te yaşanan kuraklığın17 sonunda gelen
yağmurla evlerin cam ve kiremitleri hasar görmüş.18 1873’te sel ve yağmur nedeniyle hasara
uğrayan Edirne-Dedeağaç demiryolu onarım sırasında Gelibolu’ya tahvili ve Anadolu-Aydın hattına
bağlanması düşünülmüş.19
Eee, şirin köşe Gelibolu! Bu kadar nimet ve güzelliğe sahip olursan bunun külfetine de katlanacaksın
tabii. Kim dedi sana bu kadar güzel ol diye?
Kaynaklar
1. BOA 16/Ca/1096 Hicri, Dosya: 838, Gömlek: 35772
2. BOA 20/Z/1127 Hicri, Dosya: 45, Gömlek: 2126
3. BOA 29/R/1136 Hicri, Dosya: 86, Gömlek: 4128
4. BOA 27/Z/1143 Hicri, Dosya: 626, Gömlek: 26431
5. BOA 02/R/1176 Hicri, Dosya: 681, Gömlek: 28622
6. BOA 08/Ra/1184 Hicri, Dosya: 167, Gömlek: 7858
7. BOA 15/M/1185 Hicri, Dosya: 159, Gömlek: 7932
8. BOA 19/N/1143 Hicri, Dosya: 14, Gömlek: 1264
9. BOA 07/Ca/1188 Hicri, Dosya: 258, Gömlek: 11925
10. BOA 11/S/1195 Hicri, Dosya: 254, Gömlek: 11747
11.BOA 13/Za/1214 Hicri, Dosya: 70, Gömlek: 3495
12. BOA 23/Za/1214 Hicri, Dosya: 74, Gömlek: 3655
13. BOA 13/C/1221 Hicri, Dosya: 151, Gömlek: 6355
14. BOA 06/Za/1267 Hicri, Dosya: 407, Gömlek: 16676
15. BOA 29/R/1277 Hicri, Dosya: 439, Gömlek:19469/M (Miladi: 14 Kasım 1860)
16. BOA 05/B/1277 Hicri, Dosya: 206, Gömlek: 36
17. BOA 27/L/1280 Hicri, Dosya: 296, Gömlek: 21 (Miladi: 05 Nisan 1864)
18. BOA 21/Ra/1281 Hicri, Dosya: 682, Gömlek: 13
19. BOA 03/M/1290 Hicri, Dosya: 449, Gömlek: 14 (Miladi: 03 Mart 1873)
31
KÖYLERİMİZ
Gelibolu’nun şirin köylerinden:
KARAİNEBEYLİ KÖYÜ
Halkın genellikle “Karnebel” olarak isimlendirdiği Karainebeyli
Köyü, Gelibolu nun 35 km. batısındaki en eski yerli(gacal)
köylerindendir. XIV.yy.da Karesi Türkmenlerinin gelip yerleştiği
Karnebel Köyü, yarımadanın kuzey batı hattını oluşturan ve
Saros Körfezine paralel seyreden vadi şeridinde, Fındıklı,
Değirmendüzü ve Tayfur köylerinin uzantısında olup, devamında
da Ecabat’a bağlı olan Beşyol ve Küçük Anafarta Köyleri vardır.
Gelibolu’nun en batıdaki köyüdür.
32
www.geliboludernegi.com
KÖYLERİMİZ
E. Alb. Nihat ENGİN
G
elibolu-Eceabat yolun yaklaşık 17’nci
km. sindeki Gelibolu Tersanesinin kuzeyinden-yanından köy yoluna girilir ve
Cumalı ve Tayfur köyü içinden geçilerek ulaşılır. Yolu asfalt ancak köy içi maalesef stabilizetopraktır. Ece Tepesi’nin batı eteğinde geniş bir
ovaya nazır olarak konuşlanmış ve yeşillikler
arasında bulunan bir köydür. Kuzeyinde Saroz
Körfezi, kuzey doğusunda Tayfur Köyü, doğusunda Ilgardere Köyü, güneyinde Kumköy, batısında da Beşyol Köyü bulunmaktadır.
Türk’lerin Anadolu’dan Avrupa’ya geçişi sonrasında, Halil Ece Bey’in Gelibolu Yarımadası’nı
işgal etmesiyle Kara Nebi isimli Yörük beyi aile
efradıyla Balıkesir(Karesi Beyliği) bölgesinden
gelerek bugünkü Halil Ece Bey mezarının olduğu yere ilk yerleşenlerce kurulan ve yaklaşık altı
yüz elli yıllık tarihe sahip yerli, yörük-türkmen
köyüdür. Karesi Beyliği sülalesi, 11’nci yüzyılda
kurulmuş bir Türkmen beyliği olan Danişmendlilere dayanmaktadır.
Köye daha sonra Kazak ve Kırım Tatarlarından oluşan Çerkezlerle, 1930’lu yıllarda Balkan
muhacırlarından da gelip yerleşenler olmuştur.
Köy sonradan şimdiki yerine taşınmıştır. Bölgeye Karesi Beyliğinden aynı dönemde gelen diğer yakın yerli köyler; Büyük ve Küçük Anafarta
Köyleri, Beşyol, Kumköy,Yalova, Yolağzı, Ilgardere ve Pazarlı Köyleridir.
Osmanlı Sultanı Orhan Gazi zamanında;
Osmanlı Beyliğine ilk katılan Karesi Beyliği’nin
o zamandaki mevcut deniz gücünden de faydalanan Avrupa Fatihi Gazi Süleyman Paşa’nın
Komutanı Halil Ece Bey, Avrupa kıtasına ilk adımı Maydos’a (Eceabat’a) atmış ve bu yöreleri
fethetmiştir. Eceabat(Ece Bey tarafından abat
edildiğinden), Ece Ovası ve Saroz’daki Ece Limanı isimlerini hep Halil Ece Bey’den almıştır.
Yöre halkına Ece Kavmi de denmektedir.Her yıl
Mayıs-Haziran döneminde Ece Bey’in mezarı
bölgesinde(Ece Bey Tepesi) halk toplanır, mevlit
www.facebook.com/geliboludernegi
okunur, pilavlı-ayranlı-tatlılı ikramlarla kutlamalar yapılır ve bu gelenek yıllardır uygulanır.
Ece Bey Tepesi doğu yönü dışında her tarafa
çok güzel bir manzaraya sahiptir. Bazı efsaneler
halk arasında söylenerek bugünlere kadar gelmiştir. Bunlardan biri; Ece Bey’in türbesinin yakınında ve köyü gören kayaların üzerinde atının
nal izi olduğu, aynı nal izinden bir de 10-15 km.
batıdaki Turşun Köy(Beşyol) KayalıTepe’de de
var olduğudur. Diğeri ise; Ece Bey Tepesindeki kayalar arasında var olduğu söylenen dilek
taşının arasından geçenlerin dileklerinin kabul
olduğu, geçemeyenler için ise kayanın sıkıştığı
ve dileklerinin kabul olmayacağı kabul edilir.
Bir diğer söylenti de; Ece Bey Tepesi ile Kalaycı
Dede arasında zaman zaman parlak-nur gibi bir
ışık görünmekte olduğudur.
Karainebeyli Köyünün eski evleri genellikle
taş evler olup, çoğu iki katlıdır. Artık bir kısmı maalesef yıkılmaya yüz tutmuştur. Evlerin yapımında ağaç ve taş ana malzeme olarak kullanılmıştır. Yenilenen evler ise her yerde olduğu gibi demir, tuğla ve beton ana malzemeleriyle(karkas)
inşa edilmektedir. Yörük köyü olması dolayısıyla,
Anadolu köylerinde yaygın olan köy fırını, köy
çeşmesi, köy çamaşırhanesi, köy hamamı gibi
ortak tesisler yıllarca kulanılmış ancak bunlardan hamam, cami ve bir kahvehane hala ayaktadır,
Köyde XVI.yy.dan kalan mütevazi bir külliyenin 1562 yılında yapılmış çeşmesi, 1572 yılında yapılan hamamı ve 1582 yılında Hacı Murat
Efendi tarafından yapılan-yaptırılan ve 1864’de
tamir gören yaklaşık 150 kişi kapasiteli bir camisi vardır.Cami ve çeşme onarımlarla asıl özelliklerini yitirmiş ancak hamam orijinaldir.Hacı Murat Efendi’nin türbesi de cami avlusu içindedir.
Ayrıca 1899 yılında yapılan, geniş ve ağaçlı
bir bahçeye sahip, tavanı ahşap süslemeli ve geleneksel tarihi özellikler taşıyan yaklaşık 50 m2
kapalı alanlı bir kahvehanesi vardır. Giriş kapısı
üzerinde mermer üzerine orijinal haliyle Arapça
olarak, sol tarafında da Türkçe olarak tercüme
edilmiş şekliyle şöyle yazar:
MAŞALLAH
Bir Vakf inşa eyledim
Eceabat’ta yoktur benzeri,
Kahvecilerin Piri Şehşazeli
Tarih:15 Nisan 1315
Köyde öğrenci sayısı az olduğundan diğer köylerde olduğu gibi mevcut okul maalesef kapalıdır.
İlköğretim ve lise öğrencileri, taşımalı sistemle Gelibolu’daki okullara götürülüp getirilmektedir. 3-4
civarında da üniversitede okuyan öğrenci vardır.
Köyün okulu çoğu köylerde olduğu gibi maalesef
bakımsız kalmış durumdadır.
Köyde eskiden yapılan ve yıllarca kullanılan bir
de hamam vardır ki, tarihi özelliği bozulmamış ve
suyu bağlandığında hala kullanılacak durumdadır.
33
KÖYLERİMİZ
Çocukların eğitimi için bazı aileler kasaba ve şehirlere giderken, ekonomik sıkıntılar da gençlerin
köyden çıkmalarına sebep olmuş ve bir çoğu iş bulmak için Trakya’nın Lüleburgaz, Çorlu ve Çerkezköy
bölgelerine gitmişlerdir.
Nüfus 20-30 yıl önce yaklaşık 600-700 civarındayken şimdi 350 kadardır. Hane sayısı da 150 civarındadır. Köyün toplam arazisi 53 bin dönümdür; bunun
15 bin dönümü ekilir arazi, 600 dönümü köye ait tarla, 400 dönümü mera ve otlak, geriye kalan yaklaşık 37 bin dönümü de orman arazisidir.
1950’li yıllara kadar Karnebel, zengin ve o zamanın ekonomisi iyi olan
köylerinden biriymiş. Karainebeyli
Köyü, eskiden değirmenleri ile de
meşhur olmuş bir köydür. O zamanlarda köyde iki su değirmeni ile beş yel değirmeni varmış.
Yaklaşık 30 yıl öncesine kadar kulanılmakta iken un fabrikası statüsünde değerlendirilerek vergiye tabi tutulduğundan ve teknoloji
ürünü biçerdöverler gelince kapatılan bu değirmenler bugün faal olmasa
da ciddi manada hasarlarına rağmen hala
ayaktadır ve sahip çıkılması gereken köyün önemli
kültür değerlerindendir. Eğer onarım görmez ise bu
önemli tarihsel değerler maalesef yok olacaktır. Köyün eski muhtarı Eyüp DİNÇER su değirmenlerinden
birini yıllarca işleten kişidir.
Köyde eskiden hayvancılık çok yaygınmış ancak
zamanla insan nüfusu gibi hayvan miktarı da azalmış. Örneğin büyükbaş hayvan miktarı yaklaşık 300
civarında olup çok fazla değişmezken, küçükbaş
34
hayvan miktarı 100 binlerden 4 binlere gerilemiş.
Arazi hayvancılığa müsait olduğu için eskiden kış dönemlerinde köye Malkara
ve Keşan bölgesinden 3’er-5’er bin
davarlarıyla gelenler olurmuş. Süt
bol olduğu için yoğurdu, ayranı,
yağı, loru ve peyniri de hem bol
hem de ünlüymüş. Mandıracılık
o zaman daha da yaygınmış ve
3-4 tane mandıra varmış. Şimdi
Gelibolu’da inşaatlar yapan ve
2013 yılı ortalarına kadar ENGİN
Market olarak da faaliyet yürüten
ve kaşar peyniri ile meşhurlaşmış
“Engin Süt Ürünleri” tesisi-fabrikası
bulunmaktadır(2013’de ara verse de bu
veya gelecek yıllarda üretime devam edeceği
ifade edilmiştir). Köyde ayrıca “yanıç” denen soğan
ve ışpanak böreği-pidesi ile lorla yapılan “gece böreği”, ve hammaddesi tuzlanmamış peynir olan ”peynir
helvası” yaygın olarak yapılmaktadır.
Yaklaşık 50 yıl öncesine kadar kesme taşlar ve arnavut kaldırımları ile döşenmiş sokakları olduğu halde köyün bugün kanalizasyonu ve buna bağlı olarak
da parke-asfalt yol gibi kaplamaları maalesef yoktur.
Elektriği 1974 de, PTT şubesi 1979’da gelen(artık
yok) köyün Sağlık Ocağı olmamış, acil sağlık hizmetleri ebe ile sağlanmıştır. Şimdi ise sağlık hizmeti
Gelibolu’dan gelen doktor ve hemşirelerle oluşturulan gezici ekiplerle sağlanmaktadır.
Köyün önemli zenginliği denebilecek Koyun Limanı ve İncirli Limanı ile buralardaki dalyanlar balikçılık yapanlarca kullanılmaktadır. Yaklaşık 20 hane
çiftçiliğe ilaveten balıkçılık yapmaktadır. Tutulan balıklar mesafenin yakınlığı ve tüketim kapasitesinin
yüksek olmasından dolayı genellikle Çanakkale ve
Ecabat’ta satılmaktadır. Gelibolu’dan da bazan alıma
gelenler olduğu söylenmiştir.
www.geliboludernegi.com
KÖYLERİMİZ
Köyde geçim genellikle tarımla sağlanmaktadır
ve tahıl ile sebzecilik yapılmaktadır. Eskiden tahıl
yanında pamuk ve susam yaygınken şimdi tahılla
beraber ayçiçeği, domates, biber, patlıcan ve kuru
fasulye gibi sebzecilik ağırlık kazanmıştır. Meyvecilik azdır, zira pazarlamak zor olmaktadır. Yaklaşık
her hanede bir traktör mevcuttur. Bunun dışında 50
civarında kamyonet ve özel araç vardır.
Eskiden köyde bağcılık ve zeytincilik de yaygınmış. Pekmez ve şarap yapılan 5 adet şaraphane,
susam(şırlan) yağı çıkartılan 4-5 adet yağhane, 1
marangoz atölyesi, 1 motor tamir atölyesi, 1 yem ve
un ticarethanesi, 1 pamuk ve tahıl işletme atölyesi,1 dondurma salonu, 3 bakkal, 5 kahvehane ve bir
de düğün salonu varmış. Şimdi ise ihtiyaçları karşılayacak; 3 Bakkal, 3 kahvehane ile çiftçilik yapan
köylülerin pulluk, tırmık vb.işlerini yapan 1 demirci
atölyesi mevcuttur.
Ayrıca Su Ürünleri ve Tarımsal Kalkınma Koop
olmak üzere 2 adet Kooperatif vardır ve faaliyetlerini sürdürmektedirler. Tarımsal Kalkınma Koop.Bşk.
lığı yapan Hakkı VAROL’da benim çok sevdiğim eski
askerimdir.
Köy, Çanakkale savaşlarında hem intikal ve ikmal
yolu olarak hem de lojistik üs olarak kullanılmıştır.
Köyün batısında kalan düzlük arazi, özellikle Balkan
savaşından Çanakkale cephesine gelen askerlerin
geçici olarak konakladığı yerdir. Savaş boyunca burada; ekmek fırınları ekmek üretmişler, savaş bölgesine intikal eden kıt’alar(askerler) burada mola
www.facebook.com/geliboludernegi
vermişler, konaklamışlar, çeşmelerinden su ikmali
yapmışlar, silah-teçhizat ve malzeme bakım ve onarımları ile şehadete ermenin son hazırlıklarını yapmışlardır.
Dergimizin 1’nci sayısında yer verilmiş olan
ve1925’te Karainebeyli Köyü’nde doğup, 2010 yılında kalp yetmezliğinden İstanbul’da vefat eden
Türkiye çapında meşhur olmuş şair Arif DAMAR ile
Karainebeyli köyünde doğup büyüyen ve TC Merkez bankasında çalışan, 1959 yılında da Almanya’ya
giderek burada çalışmalarını sürdüren bayan Müşerref AKARÇAY bu köyün en önemli şahsiyetlerindendir. Ayrıca1961 yılında Türk işçilerinin Avrupa’ya
gönderilmesine ilişkin protokolün imzalanmasına
öncülük eden Dr.Selahattin SÖZERİ, tahsil hayatına
bu köyde başlayan bir kişidir.
Bugün Gelibolu’da yaşayan ve bilinen Karainebeyli’lerden; yakın zamanda vefat eden Mehmet
ENGİN’i ve İnşaat firması sahibi oğlu Temel ile torunu inşaat mühendisi Barış’ı, emlakçılık yapan ve
altın takıları seven Hafız ÖZTÜRK ve kardeşi Aygaz bayii sahibi Hüseyin ÖZTÜRK’ü, tüccar Hasan
DİLMAÇ’ı, “dede bakkal” olarak isim yapmış Hasan
ÖNDER’i, esnaf Ali-Ahmet TARIMAN’ı, sanayide zirai aletler satan Necat ve Necati TARIMAN Kardeşleri, kasaplardan Basri Akar (Akar Kasap) ve Osman
GÜLEN(Gülen Kasap) ile Hüseyin AKAR(Meydan
Kasap) ve eniştem-bacanağım E.Asb.Süleyman
SEZGİN ile balık malzemeleri satan kardeşi Turgay
SEZGİN’i sayabiliriz.
Bölgede ormanın bol olması nedeniyle özellikle
tarlalara zarar verdiği için domuz avcılığı yapılmakta, ayrıca mevsimsel olarak tavşan, üveyik, bıldırcın
da avlanabilmektedir.
35
KÖYLERİMİZ
Köy insanları
çalışkan, misafirperver, candan,
yumuşak mizaçlı
ve kavgası-gürültüsü
olmayan kişiler olup,
çoğu birbiriyle
akrabadırlar. Köyün eski sakinleri Balıkesir yöresinden geldiği için EGE kültürünü yaşamaktadırlar. Düğünler eskiden yakın zamana kadar çarşamba günü
başlayıp pazar günü bitecek şekilde davullu-zurnalı
yapılmaktaydı. Bayanlar; düğünlerin birinci gününde kat urba denen şalvar, ikinci günü kareli atlas üç
etekli, üçüncü gün demiryolu üç etekli, dördüncü
gün bindallı, son gün de serbest tarzda olmak üzere her gün-akşam değişik elbiseler giymekteydiler.
Erkekler de ahretlik gezme, düğün traşı, kuru getirme gibi adetlerle eski gelenekleri yaşamaktaydılar.
Halen köyde yapılan düğünler; biri kına gecesi olmak üzere iki gün sürse de bu tarz giyimler devam
36
etmekte ve eski
yerli-yörük kültürü yaşanmaktadır. Oyunlarında hem bayanlar
hem
erkekler
diğer oyunların
yanında
harmandalı vb. zeybek oyunları oynamaktadırlar. Bu
düğünler yukarıda bahsedilen yerli komşu köylerde
de halen yaşanmaktadır.
Genç kızların okuduğu bazı maniler şöyledir:
-Karainebeyli minaresi,Yanıyor idaresi,
Oğlu beni seviyor, ne karışır annesi.
-Saçlara bak saçlara, örmüyorlar sevdiğim,
Seni bana münasip, görmüyorlar sevdiğim.
-Başımdaki saçımı, beşer beşer örmüşler,
Akşam rüyamda gördüm, beni sana vermişler.
Köyde 8-10 yıl önce eski gelenekleri ve kültürü
yaşatmak maksatlı olarak Ersin KAHYAOĞLU tarafından köylü kızlarının organize edilmesiyle oluşturulan bir folklor ekibi varmış ve talep olduğunda Gelibolu ve Çanakkale’ye folklorik oyunlar için
gitmekteymişler, ancak zaman ilerledikçe kızlar
evlenince ekip maalesef dağılmış. Bu gelenekler
halen köyde yapılan düğünlerde yaşanmakta ve
yukarıda belirtilen yerli giysiler giyilmeye devam
edilmektedir. Her hanede de neredeyse bu giysiler mevcuttur ve artık tarihi değerlere sahiptir.
Gelecekte; bir gecelik kasaba düğünleri insanlara yavan gelmeye başladığında kimbilir! belki
bir gün çocuklarımız kendimize ait olan bu kültür
değerlerimizi görsel medya dışında, bizzat kendi
gözüyle görmek-yaşamak isterse Karnebel Köyü’ndeki bir düğüne gelip bu mutluluğu yaşama
şansına sahip olabilir.
www.geliboludernegi.com
ÖRGÜTLÜ VE GÜÇLÜ GELİBOLU
DUYURU
GELİBOLUNUN DEĞİŞİMİ İÇİN GÜÇLÜ BİR STK:
GELİBOLU DEĞİŞİM DERNEĞİ
G
Y.Hande TAŞ
Bilkent Üniversitesi
elibolunun Sivil Toplum Gücüne inanan
gençleri, Deniz Çankara’nın başkanlığında geçen yıl Gelibolu Değişim Derneği’ni
kurdular. Dernek bir sanat atölyesi kurarak gençleri kültür ve sanata yakın tutabilmek amacı ile faaliyetlerini sürdürdü.Dernekte eğitmen olarak
görev yapan Ezel Çağlayan, Derneğin gençlere, 6-12 yaş grubu
çocuklara ve sanata ilgi duyanlara
hizmet ettiğini belirterek «Dernek bünyesinde oluşturduğumuz
tiyatro, oyuncukluk alanında kendini geliştirmek isteyen, tiyatroya ilgi
duyan ve bu yeteneği gizli kalıp ön
yargılarla ertelenen gençlere ve çocuklarımıza
bir fırsat sunmuştur dedi .
Tiyatro, 17 Mayıs›ta sergiledikleri Entrikalı
Dolap Komedyası oyunu ile büyük beğeni topladı.Yunus Emre Gümüş’ün Yazdığı oyunu sahneye koyan Gelibolu’nun en başarılı sivil toplum
örgütlerinden Değişim Derneğinin Tiyatro Topluluğu Gelibolu’da yaşadığımız sanat susuzluğunu gidermek için elinden geleni yapıyor.
www.facebook.com/geliboludernegi
. Bir yardım kampanyası oluyor en
önde onlar gidiyorlar, kurs diyorsunuz
onlar açıyor, tiyatro diyorsunuz onlar
yapıyor. Hem de karşılığını yeterince
görmeden emek, zaman ve para harcayarak. Deniz’in içindeki coşkuyu ve
heyecanı takdir ediyoruz.. Gelibolu›da bazı kesimlerin Hiç bir şey yapmadan kenardan bol bol
laf söyleyenler yerine risk alıp üretenlerin yanında olmanızı öneriyoruz. Gelibolu Değişim Derneği, lösemi hastası
olan Cumhuriyet Anadolu Lisesi 9. Sınıf öğrencisi Bilge Savaş’ın ilik nakli ameliyatı için “Bilge
için..” adını verdikleri bir bağış kampanyasını
başlatmıştı. Tebrikler size.... 37
NOSTALJİ
KÜLTÜR VE YAŞAM
SEVGİ ÜZERİNE
İnsan sevgisi bütün yasaların temelini oluşturur.
Çirkinlikteki güzelliği görmeyen ne bilsin güzel
denen şeydeki çirkinliği.
ZEN
Değerli Okuyucu;
Gelibolu Rüzgarı’nın bu sayısında, uğraşı alanı
ne olursa olsun karşılıklı tarafların birbirlerine adeta düşman gözüyle baktığı, ayyuka çıkan kadın ve
çocuk cinayetlerinin kanıksanmaya başlandığı, stadyumların Roma dönemi arenalarına döndüğü, yazılı
ve görsel medyanın içimizi karartan haberlerle dolup taştığı günümüzde en çok ihtiyacımız olan şey
“sevgi” üzerine bir şeyler yazmak istedim. Ancak,
yazıyı okurken hayal kırıklığına uğramamak için,
okuyacaklarınızın romantik sevgi ile uzaktan yakından alakası olmadığını, yazıda “Gerçek Sevgi” nin ele
alındığını başlangıçta belirtmek isterim.
Bazılarımız elma severken bazılarımız portakalı, bazılarımız tatlıyı severken bazılarımız acıyı, çoğumuz rakıyı severken bazılarımız şarabı severiz.
Chopin’i sevenimiz olduğu gibi Dede Efendi’yi sevenimiz de vardır. Ama bizim anlatmak istediğimiz
sevginin başka bir anlamı olsa gerektir. Sözlük anlamlarını bir tarafa bırakırsak, Spinoza’ya göre sevgi
dıştan bir nedenin bedeni etkilerken bıraktığı sevinçtir. Erick Fromm sevgiyi, “kişinin kendi bütünlüğünü ve bireyselliğini koruyarak geliştirdiği birliktir.
Sevgi, kişiyi diğer insanlardan ayıran engelleri ortadan kaldıran, diğer insanlarla birleştiren, insanın
elindeki etkin bir güçtür.” şeklide tarif eder.
Yazıma yukarıdaki sevgi tariflerini çoğaltarak
başlamayı düşündüm önce. Ama sonradan sanki
bu tanımı herkesin kendisine bırakmanın daha uygun olacağı düşüncesine kapıldım. Bırakayım okurlarım kendi
duygularına ve gönüllerindeki
heyecanlarına,
titreşimlerine
göre sevgiyi tanımlasınlar dedim. Bilimsel anlamda sevginin
anlatımını öne alıp, bunu mistik
anlamda sevgi anlatımı ile sürdürmeyi yeğledim. Bu bağlamda Dr. Scott Peck’in “Az Seçilen
Yol” kitabından geniş ölçüde yararlandım. Böylece ünlü bir psikoloğun gözüyle konuya biraz
daha derinlik katabileceğimi ve
değişik bir açıdan bakabileceğimizi düşündüm.
BİLİMSEL ANLAMDA
SEVGİ
Dr. Peck, kitabının giriş bölümünde akıl ile ruh arasında bir
fark görmediğini, bunun içinde
zihinsel tekâmül ile ruhsal tekamül süreçleri arasında bir ayrım
38
Tevfik UMUT
yapmadığını ifade ediyor. İnsanın ruhsal tekâmül
aracının disiplin olduğunu ancak bu disiplinin gerisinde yatan, yani disiplin için gerekli enerjiyi ve dürtüyü sağlayan şeyin sevgi olduğuna inanıyor. Sevginin sözcüklerle ifade edilemeyecek, ölçülemeyecek,
ya da sınırlandırılamayacak kadar büyük ve derin
olduğunu belirtip, incelenemez olanı incelemeye,
bilinmez olanı bilmeye kalkıştığının ve bu gizemle
oynamaya başlayacağının bilincinde olduğunu vurguluyor.
Yazara göre Sevgi; insanın kendisinin ve bir başkasının ruhsal tekâmülünü desteklemek amacıyla
benliğini genişletme arzusudur. Sevginin belirgin
özelliklerini şu şekilde özetlemek
mümkündür;
 Sevgi başkalarına duyulan
sevgiyle birlikte kendimize duyduğumuz sevgiyi de kapsar.
 Kendimizi sevmezsek başkalarını sevemeyiz. Bu aynen
kendimizöz disipline sahip değilsek çocuklarımıza da disiplin
sahibi olmayı öğretemeyişimize
benzer.. Kendi gücümüzü beslemezsek başkaları için güç kaynağı olamayız. Sevme egoyu küçülten, törpüleyen, düzene sokan
en önemli etkendir.
 Sevgi şaşılacak derecede
dairesel (dönücü) bir süreçtir.
Çünkü insanın benliğini genişletmesisüreci bir tekamül sürecidir.
İnsanın sınırlarını genişletmesi
çaba ister. İnsan sınırlarını ancak
www.geliboludernegi.com
KÜLTÜR VE YAŞAM
bu sınırların ötesine geçebilirse genişletir. Bu da, yani
sevgi de çaba ve
emek isteyen bir
iştir. Değer yeni bir
değer yaratır. Sevgi sevgiyi doğurur ve gerçekten
sevenler sevginin
karşılıklı dansıyla
ileri doğru daha
hızlı, daha hızlı dönerler.
Sevme isteği, sevmek değildir. Sevgi bir irade olayıdır, yani sevgide
hem niyet hem de
eylem vardır. Sevgi bir etkinliktir, bir şeyin
içinde olmaktır. Sevgi kişinin bütünlüğünü,
bireyselliğini yitirmeden birleştirmesidir.
Bir psikolojik görüşe göre, insan kendisi dışında
bir objeye ancak libidinal enerji (cinsel içgüdüsel
enerji) ile bağlanabilir. Libidinal enerji ile bağlandığımız şeyleri severek ve onlar için sınırlarımızı genişleterek geçen yıllar boyunca yavaş yavaş benliğimizi
genişletiriz; dış dünyayı iç dünyamıza alırız ve benlik
sınırlarımızı büyütür, esnetir ve inceltiriz. Bu yolla
kendimizi ne kadar genişletirsek o kadar çok severiz
ve benliğimizle dünya arasındaki fark o denli bulanıklaşır. Artık kendimizi dünya ile bir tutar, onunla
özdeşleşiriz.
Bilgeliğe giden yol, yetişkinlikten geçer. Kolay ve
kestirme bir yoldur. Benlik sınırları yumuşamadan
www.facebook.com/geliboludernegi
önce sertleşmelidir. Önce bir kimlik edinilmelidir ki,
daha sonra bu aşılabilsin. İnsan kendini kaybetmeden önce bulmak zorundadır. Gerçek ruhsal tekâmül
ancak gerçek sevgiyi sürekli olarak yaşamakla ve uygulamakla elde edilebilir. Sevginin tek gerçek hedefi
ruhsal tekâmül, ya da insanın tekâmülüdür.
Bazı psikologlar, evcil hayvanlara ve bize tam bağımlı kişilere karşı duyduğumuz sevgiyi aslında içgüdüsel bir davranış; romantik sevgiyi yalancı bir sevgi
türü olarak tanımlıyorlar. Bu tür sevgilerin, sorumluluk ve saygıdan yoksun bir sevgi olduğuna dikkat
çekiyor, tanımaya, fantezi ve hayal gücünün gerçeğe
dönüşmesine karşı olduğunu vurguluyorlar.
Romantik değil, gerçek sevgi ile duygu arasındaki
bağa bakarsak, gerçekte özde yatanın duygusal değil iradi olduğu, insanın üzerinde düşünerek vardığı
ve onu bağlayan bir karar olduğu sonucuna varırız.
Tıpkı iyi ile kötü gibi, sevgi ve sevgisizlik de öznel değil nesnel olaylardır.
Sevgi cesaret gerektirir. Benliğimizi genişlettiğimizde, deyim yerindeyse, benliğimiz yeni ve bilinmeyen bir bölgeye girmiş olur. Kendimizde yeni ve
farklı biri oluruz. Değişiriz. Değişim; her şeyi farklı
bir şekilde yapmanın yarattığı duygudaima korkutucudur. İşte cesaret o korkuya rağmen o eylemde
bulunabilmektir. Bu alanda ruhsal tekamül ve dolayısıyla da sevgi, daima cesaret ister ve risk içerir.
Biraz bilimselliğe kaçarak sevgiyi incelemeye
çalıştığımız bu bölümde öz disiplinin sevgi temelinden başlayarak geliştiğini gördük. Ama bu
sevginin kendisinin nereden geldiği sorusuna yanıt bulamadık. Açıkça bellidir ki sevginin bilimsel
anlamda henüz tartışılmamış ve anlaşılması zor
boyutları vardır. Esasen bunların bilimsel olarak
sosyobiyoloji ve psikoloji ilmince tam olarak yanıtlanabileceğini de sanmıyorum. İş gene felsefeye ve
Büyük Gizemin öğrencileri olan mistiklere düşmektedir. Sevginin bu mistik boyutunu da gelecek sayımızda tasavvufta sevgiye yer vererek incelemeye
çalışacağız. Hoşça kalınız.
39
GEZİ VE KÜLTÜR
TARİHİ DEMİRYOLU İSTASYON
BİNASI KONUŞABİLSEYDİ
Faruk TOSUN
Em.P.Kur.Alb.
Gelibolu Derneği Üyesi
e-mail: [email protected]
“….İstasyonda bir kadın durmuş, gelene geçene :- Benim Ahmet’i gördünüz mü ? diyor.
Hangi Ahmed’i? Yüzbin Ahmed’in hangisini?
Yırtık basmasının altından kolunu çıkararak, trenin gideceği yolun , İstanbul yolunun
aksini gösteriyor:Bu tarafa gitmişti,diyor.
O tarafa ? Aden’e mi , Medine’ye mi, Kanal’a
mı, Sarıkamış’a mı, Bağdat’a mı?.....
Hayır..Hiç birimiz Ahmed’ini görmedik.
Fakat Ahmed’in her şeyi gördü. Allah’ın
Muhammed’e bile anlatmadığı cehennemi gördü.
Anadolu Ahmed’ini soruyor… Ahmed’i
ne için harcadığımızı bir söyleyebilsek,
onu övünderecek bir haber verebilsek…
Fakat biz Ahmed’i kumarda kaybettik!
olu
Negev
veya
eskilerin deyimi ile
Necev çölünün giriş kapısı sayılan ve
Osmanlı’nın Birinci
Dünya Savaşı yıllarında, stratejik konumu
itibariyle önemli bir
ikmal merkezi olan
Berşeva’ya
(Be’er
Sheva – o zamanki
adıyla Bir es Seba)
düşenler , geçmişte bir çok Ahmed’in
soluklandığı , günümüzde modern binaların arasında kalmış tarihi bir
İstasyon binasını ziyaret edebilirler. Hicaz demiryolunun önemli bir istasyonu ve yakın tarihimizin tanıklarından biri olan şimdilerde mahzun ama mağrur bu
bina siz çok şeyler anlatacaktır. Hem belki de bir nebze de olsa yalnızlığını giderecek ve size Anadolu’dan
Türkiye’den haber (pek iç açıcı olmasa da) haber soracaktır.
Bu bina , bir zamanlar Kanal Cephesine ve
Arabistan çöllerine asker , silah , yiyecek ve malzeme
sevkinde kullanılmış yaşlı
bir demiryolu
binasıdır. Çevresinde kendisi
ile belki de aynı
yaşta okaliptus ve palmiye
ağaçları , önünde içi toprak
dolmuş küçük
bir havuzu ile
birlikte size çok
şey anlatacaktır. Kapıları kapalı olduğu için
camlarından içeriye bir göz atarsanız, rahatlıkla İstasyon Komutanının, yazıcıların ve emniyetle görevli askerlerin odaları, koğuşları hakkında fikir yürütebilirsiniz. Şehrin adından da anlaşılacağı gibi çölün sıcağını
hafifletecek “Rüzgarın bir defa da olsa Esmesini” içinden geçirenlerin biraz olsun serinleyebilmek için o küçük havuzun başında toplandıklarını, bitmeyen savaşı
ve anılarını anlattıklarını, memleket özlemi içersinde
belki de işitecekleri tren düdüğünü, Anadolu’nun sesini, sabırsızca beklediklerini hayal edebilirsiniz.
Y
40
( Zeytindağı – Falih Rıfkı ATAY)
www.geliboludernegi.com
GEZİ VE KÜLTÜR
Geçtiğimiz yıllarda (2002 yılında) yanına beklediği bir arkadaşı nihayet gelmiştir. Be-er Sheva
Belediyesi ile Türkiye Cumhuriyeti Tel-Aviv Büyükelçiliği ve Askeri Ataşeliği’nin gayretleriyle , o
bölgede İngilizler’e ve Anzaklar’a karşı çarpışan
ve şehit olan kahraman Türk Askerlerinin adına
www.facebook.com/geliboludernegi
bir anıt inşa edilmiştir. Önünde dalgalanan Ayyıldızlı bayrak ve kitabesi ile iki arkadaş, çölden
gelen akşam serinliğinde geçmişe ve Anavatan’a
olan özlemlerini gidermekte , belki de uzunca bir
zamandır neden tren düdüğü işitmediklerini birbirlerine sormaktadırlar…
41
GEZİ VE KÜLTÜR
KÜBA
Gülnur BALKAN
Merhaba,
Sizlere yeni bir seyahat anısı daha; “KÜBA”
Küba Karayipler’ in en büyük adasıdır. Kristof Kolomb 1492’de adaya çıktığında Kiboni Yerlilerinin de
aralarında bulunduğu halk burada yaşıyordu. Ancak 1511 yılında Diego Velazquez 300 İspanyol ile
buraya gelip, yerli halkı köleleştirmek istedi. Ayrıca
Hristiyan olmaya zorladı. Avrupa kökenli hastalıkları da taşıyıp getirdiklerinden yerli nüfus 150.000’
den 3.000’e kadar indi. 16. Yüzyıla kadar önemsiz
bir İspanyol sömürgesi olmasına rağmen Havana ve
Santiago de Cuba gibi liman kentleri İngiliz ve Fransız’lara karşı kaleler inşa etmek zorunda kaldı.17.
yüzyılda ise ticaret gemilerinin ( özellikle Avrupa’ya
altın götüren ) mola yeri oldu ve bu nedenden dolayı İngilizler adayı ele geçirdiler ancak 1762’de Amerika’daki Florida karşılığında İspanyollara geri verdiler.
Ticaret diğer sömürgelere
kayınca
Küba’da tütün ve şeker
endüstrisi kuruldu.18.
ve 19. yüzyılda ucuz
iş gücünü karşılamak
amacıyla Afrika’dan köleler getirildi.
“Criollo” olarak bilinen Küba’da doğup
büyümüş İspanyollar,
şeker kamışı çiftliklerinin sahipleri olmalarına rağmen yönetimde
söz sahibi olamadılar.
1868’de kendisi çiftlik
sahibi olmasına rağ-
42
men Carlos Manuel de Cespedes bağımsızlık bildirgesi yazarak kölelerini azalt dedi ve bağımsızlık
bilincinin temelini attı. 1895 yılında Jose Marti bir
sonraki ve en önemli başkaldırının liderliğini üstlendi. Küba’da hemen her şehirde heykelini görmek
mümkündür.
19. yüzyıldan itibaren adanın stratejik önemi ve
şeker endüstrisindeki yeri dolayısıyla ABD Küba’nın
iç işlerine karışmaya başladı. 1950’lerde halkın
%60’ının açlık sınırının altında olmasına rağmen
milyonerleri birçok ülkeden fazlaydı. Adaya “denizaşı Las Vegas” deniyordu.
26 Temmuz 1953’te isyancılar Santiago de Cuba’daki Moncada Kışlası’na saldırı düzenliyorlar
ancak başaramıyorlardı. Castro mahkemede “Tarih
beni aklayacaktır” diye bir savunma yaptı ve böylece
halkın ilgisini fazlası ile çekti. İki yıl hapiste kalan ve
aftan yararlanıp hapisten çıkan Castro Meksika’ya
geçti. Burada Che Guevara ile tanışıp, 81 gerilla ile
beraber Granma adlı yatla Küba’ya çıktılar. Böylece 1
ocak 1959’da zaferi ilan
edinceye kadar mücadele ettiler.
Castro döneminde; araziler, fabrikalar,
kamu kurumları kamulaştırıldı. Parasız eğitim
ve sağlık hakları için
kapsamlı programlar
yürütüldü. Mutlak güç
sahibi ve merkezileşmiş hükümet herkesi memnun etmedi.
1959-1962 yılları arası
200.000 Kübalı ülkeden
ayrıldı. ABD şirketlerinin zarar etmesi nedeni
www.geliboludernegi.com
GEZİ VE KÜLTÜR
ile ABD Castro’yu
devirmek
istedi
ama başaramadı.
Bu olaydan sonra 1980’lerin sonunda
ticaretin
çoğunu Rusya ile
yaparak
komünist olduğunu ilan
etti. 1980’lerden
sonra yavaş yavaş
ekonomik açıdan
yumuşamaya başladı. 2008 yılında
Castro’nun
hastalanması sonrası
kardeşi Raul ülkenin devlet başkanı
oldu.
Che Guevara;
Meksika’da Fidel
Castro ile tanıştıktan 10 yıl boyunca
sağ kolu olarak kalmıştır. 1965’te Küba’dan ayrılmış
ve 1967’de Bolivya’da öldürülmüştür. Anıt mezarı
Küba’da Santa Clara’dadır.
Küba hakkındaki kısa bilgiden sonra gezimize
geçelim. Herşeyden önce Küba denince aklı puro,
şeker kamışından elde edilen rom içkisi ve müzik
gelmektedir.
Gezimiz başkent Havana’dan başladı. Yüzyıllardan beri devam eden gelenekte saat:21’de yapılan
top atışı ile şehrin giriş çıkış kapıları ( 2 kapı var) kapatılıyormuş. Bu gelenek turistik gösteri olarak devam ediyor. İlk gördüğümüz bu gösteri idi.
Ertesi gün ilk iş Atatürk büstünü gördük. Tarihi
eski şehir merkezini gezdik. Unesco Dünya Mirası
Listesi’ne alınan eski şehirde yıkıma pek rastlanmıyor. Restorasyon çalışmaları devam ediyor. Parlamento binası çevresi, Katedral Meydanı, Silahlar
Meydanı vs. dolaştık. Devrim sonucu Havana’da
kalmaya devam eden ünlü Amerikalı yazar Ernest
Hemingway’in herzaman gittiği Floritida Barını ve
kaldığı otel odasını ( müze olmuş) ve kaldığı evi ziyaret ettik. Modern Havana’yı gezdik. Dikkatimizi
çeken insanların üst başının çok iyi olması ve her taraftan müzik seslerinin duyulmasıydı.
Ertesi günü Pinar Del Rio şehrine gittik.
Havana’nın batısında yer alan şehrin en göz alıcı
www.facebook.com/geliboludernegi
kısmı Vinales Vadisi’ndeki tütün tarlaları ve kireç taşı
oluşumları idi. Ayrıca kayalıklar üzerine yapılan insan oluşumunu anlatan dev boyuttaki resim ilginçti.
Ayrıca İndigo Mağara’larındaki tekne turu da hoştu.
Ertesi günü Trinidad’a doğru hareket ettik. Yolda
Montemar Milli Parkı’nda bulunan La Boca Timsah
Çiftliği’ni ve Hazine Lagunu’nda tekne turu yaptık.
Timsah eti ikram ettiler. Santa Clara’ya uğrayıp Che
Guevara’nın anıt mezarını ziyaret ettik. Daha sonra
Unesco Dünya Mirası olan Cienfuegos şehrine gittik.
Güneyin incisi olarak bilinen şehir Fransız kolonistler tarafından kurulan tek şehirdir. Şehri gezdikten
sonra Trinidad’a doğru devam ettik.
Ertesi günü Küba’nın müze şehri olarak anılan
Trinidad şehrini gezdik. İspanyol ve Karayip mimarisinin mükemmel uyumunu yansıtan şehir 1514’te
kurulmuştur.
Ertesi sabah Pilon’a doğru hareket ettik. Yolda ilk
yerleşim yerlerinden biri olan Sancti Spiritus şehrini
ziyaret ettikten sonra Dünya Mirası olan diğer şehir
Camaguey’i gezdik.
Daha sonra Fidel Castro ve arkadaşlarının devrimi başlatmak için çıktıkları sahilleri ziyaret ettik. Akşam Pilon’a vardık.
Ertesi günü Bayamo şehrini ziyaret edip Santiago
de Cuba’ya vardık. Santiago de Cuba Küba’nın ikinci en büyük şehridir. Kentte Afro-Küba geleneklerinin etkisi büyük. 1514’te kurulan şehir 1533’e kadar
adanın başkenti olmuştur. “Kahraman Şehir” olarak
anılan şehir 1950’lerde devrimci mücadeledeki rolü
ile yeniden önem kazanmıştır. Castro burada Moncada Karargahına saldırmıştır. Şimdi müze ve okuldur. Castro 1 ocak 1959’da zaferini Santiago’nun ana
meydanında ilan etmiştir. Şehri gezmek epey vakit
almaktadır.
Ertesi günü uçakla Havana’ya hareket ettik gezemediğimiz yerleri gezip, akşam “eski arabalara” binerek meşhur Tropicana Show ‘a gittik. Show görülmeye değerdi. Ertesi günü Küba’ya veda ettik.
43
ARAŞTIRMA
Dernekten haberler
Gelibolu Derneği Avustralya’nın Yeni Ankara Büyükelçisine
Hoş Geldiniz Ziyaretinde Bulundu
G
elibolu Derneği yönetimi, Bşk. Yrd. Prof.
Dr. Ümit Bağrıaçık, Yazman Günseli Başel, Gelibolu Rüzgarı Dergisi Editörü E.
Tuğg. Celalettin Kalkan ve 100 ncü yıl etkinlikleri
koordinatörü E. Tuğg. Haldun Solmaztürk ile birlikte
geçtiğimiz cuma günü Avustralya›nın yeni Ankara
Büyükelçisi James Larsen›i makamında ziyaret ederek hoş geldiniz dedi. Dernek Bşk Süleyman Taş’ın
G
yurtdışında bulunaması nedeniyle katılamadığı
ziyarette, Gelibolu Derneği›nin faaliyetleri Büyükelçiye anlatıldı. Büyükelçi Larsen›de şahsımızda bütün
Gelibolululara selam ve saygılarını iletti. Gelibolu
Derneğinin faaliyetlerinde destek olacaklarını ve ilgi
ile takip edeceklerini belirtti. Büyükelçiye Dernekçe
hoşgeldin şildi takdim edildi. Ayrıca yöresel balık
konservemiz ve Zafer peynir helvası hediye edildi.
Ankaradaki Geliboluluları Topladık
elibolu Derneği Ankara’daki Geliboluluları bir
araya getirerek bu gruptan sinerji yaratmaya
çalışıyor. 1 Nisan salı günü, Dernek Yönetim
Kurulu Üyesi Emin Erdoğan tarafından Kentpark AVM
de düzenlene öğle tanışma yemeğine Gelibolulu
çalışan gençlerimizden bir grubu katıldı. Katılanlar,H.
Cüneyt Eroğlu,Çağrı BALKAN, Serhat Köseoğlu,
Mustafa Yılmaz, Figen Sarıtaş, Orhan Gürel,Işılay
Işıktaş Sava, Koray Onay,Aziz Eroğlu ve Gözde Acar
Aşar olup ilk kez biraraya geldiler. Yemeğe Dernek
Ynt. Krl Üyesi Mehmet Küçükyelkenci ile Genel
SekreterGünseli Başel de katıldı.
Gelibolu Derneği Ankarada Çanakkale Zaferi Etkinliği Düzenledi
9
9 ncı yılını kutladığımız Çanakkale Zaferi için
bütün ülkede olduğu gibi Ankara’da yaşayan
Geliboluluların kurduğu Gelibolu Derneği Başkent Ankara’da bir etkinlik düzenledi.Etkinlikte hem-
44
şehrimiz Prof Dr. Türkaya Ataöv Ermeni meselesini
anlatırken Prof Dr. Seçil Karal Akgünve E. Tuğg. Haldun Solmaztürk 1915 Osmanlı coğrafyasında gelişen
olayları Çanakkale Zaferi ile birlikte değerlendirdiler.
www.geliboludernegi.com
ARAŞTIRMA
Dursun Paşaya
Hoşgeldiniz Yemeği
G
elibolu Derneği Yönetim Kurulu, Onursal Üyesi E. Korg Dursun Bak’ın SANKO
daki görevinden ayrılıp Ankara’ya yerleşmesi nedeniyle 03 Mayıs Pazar günü Hacettepe Üniversitesi Sosyal Tesislerinde kendisine
hoş geldiniz Brunch verdi.
Bruncha yine Onursal üyelerden E.Vali Orhan
KIRLI, E. Gnr. Celalettin Kalkan, Günseli Başel, Ümit
Bağrıaçık, Emin Erdoğan ve Dernek Bşk Süleyman
Taş eşleri ile birlikte katıldı.
18 Mart Günü Derneğimiz Atamızın Huzuruna Çıktı
G
elibolu Derneği olarak bu yıl ilk defa
Anıtkabir’de Atamızın mozelesine çelenk koyduk. Çok gurulandık
Mehmetçik Vakfı Genel
Müdürlüğünü Ziyaret Ettik
www.facebook.com/geliboludernegi
45
DERNEK VE YAŞAM
AVUSTRALYA BÜYÜKELÇİLİĞİNDEN JEST
Ç
anakkale Zaferinin önümüzdeki yıl kutlanacak olan 100 ncü yıl etkinliklerine
odaklanan Gelibolu Derneği’ne Avustralya
Büyükelçiliği’nden zarif bir jest yapıldı.
Büyükelçilik Gazi İşleri Bakanlığı Müsteşarı Matt
McKeon, Dernek Başkanı Süleyman TAŞ ‘a Anzak
Günü için her sene özel olarak üretilen bir mont
takdim etti.
Montla birlikte gönderdiği mektupta, Derneğin
bu güne kadar sürekli göstermiş olduğu desteğe minnetlerini ifade etti.Müsteşar mektubunda
‹›Umarım bu montu giydiğinizde dostluğumuzu ve
işbirliğimizi hatırlarsınız. Özellikle Çanakkale Savaşlarının 100 ncü yıldönümünün yaklaştığı bu zamanlarda, ileride de sizinle ve ekibinizle çalışmak bizleri
mutlu edecektir’’ dedi
ÇİĞDEM İLE DERYA DÜNYA EVİNE GİRDİ
Yönetim Kurulu üyemiz Mehmet Küçükyelkenci, 24.Mayıs.2014
günü, Ankara’da yapılan düğün ile oğlunu evlendirdi. Çiğdem ve
Derya’ya bir ömür boyu mutluluklar dileriz.
46
www.geliboludernegi.com
ARAŞTIRMA
HAYIRLI OLSUN
Geliboluyu bir 5 yıl daha yönetecek Belediye Başkanı Mustafa Özacar ve Belediye Meclis üyelerine hayırlı olsun.
dondurmacı yarım sayfa_Layout 1 02.06.2013 21:46 Page 1
Emlakta 40 Yıllık Tecrübe ve Güven...
dondurmacı yarım sayfa_Layout 1 02.06.2013 21:46 Page 1
DONDURMACILAR EMLAK
Emlakta 40 Yıllık Tecrübe ve Güven...
DONDURMACILAR EMLAK
GELİBOLU VE ÇEVRESİNDE
SAHİL ARSALARI,
- ÇİFTLİKARAZİLERİ
ARAZİLERİ
GELİBOLU VE ÇEVRESİNDE
SAHİL ARSALARI,
- ÇİFTLİK
ŞEHİR
İÇİNDE
KAT
KARŞILIĞI
ARSALAR
SATILIK
İŞ
YERİ
VE
LÜKS
DAİRELER
KOOPERATİF
YERLERİ - VİLLALAR
ŞEHİR İÇİNDE KAT KARŞILIĞI ARSALAR - SATILIK İŞ YERİ VE LÜKS DAİRELER
SAROZ KÖRFEZİ -MARMARA DENİZİ - GÜNEYLİ-BOLAYIR-KORUKÖY-KAVAK-EVREŞE -ADİLHAN - SÜTLÜCE- BURHANLI-ILGARDERE-DEMİRTEPE-CENNETKOYDA
GELİBOLU
VE ÇEVRESİNDE
SAHİL ARSALARI,
- ÇİFTLİK
ARAZİLERİ
KOOPERATİF
YERLERİ
- VİLLALAR
İMARLI ARSALAR
- TARLALAR
- YAZLIKLAR.
ŞEHİR
İÇİNDE
KATDENİZİ
KARŞILIĞI
ARSALAR - SATILIK İŞ YERİ VE-ADİLHAN
LÜKS DAİRELER
- KOOPERATİF YERLERİ - VİLLALAR
SAROZ
KÖRFEZİ
-MARMARA
- GÜNEYLİ-BOLAYIR-KORUKÖY-KAVAK-EVREŞE
- SÜTLÜCE- BURHANLI-ILGARDERE-DEMİRTEPE-CENNETKOY’DA
SAROZ KÖRFEZİ -MARMARA DENİZİ - GÜNEYLİ-BOLAYIR-KORUKÖY-KAVAK-EVREŞE -ADİLHAN - SÜTLÜCE- BURHANLI-ILGARDERE-DEMİRTEPE-CENNETKOYDA
İMARLI İMARLI
ARSALAR
- TARLALAR
- YAZLIKLAR.
ARSALAR
- TARLALAR - YAZLIKLAR.
Burhan DONDURMACI
0535-985 37 96
Burhan DONDURMACI
37 96
40 YILDIR 0535-985
DEĞİŞMEYEN
ADRESİNİZ
Polis KarakoluADRESİNİZ
Yanı No. 6
40 YILDIREski
DEĞİŞMEYEN
GELİBOLU
ÇANAKKALE
Eski Polis
Karakolu- Yanı
No. 6
TEL:GELİBOLU
0286.5661834
FAX: 0286. 5661319
- ÇANAKKALE
www.dondurmacilaremlak.com
TEL: 0286.5661834
FAX: 0286. 5661319
www.dondurmacilaremlak.com
47
ARAŞTIRMA
İNŞAAT EMLAK SANAYİİ TİCARET LTD. ŞTİ.
GÖNCER AYALP MÜHENDİSLİK LTD. ŞTİ.
Bahçe Düzenleme - İSTANBUL
Restorasyon Çalışmaları Gelibolu - ÇANAKKALE
Swiss Otel - ANKARA
Abdi İpekçi Spor Salonu-İSTANBUL
İELEV 125. YIL İ. Ö. Okulu - İSTANBUL
Yeni Galata Köprüsü - İSTANBUL
LEVENT Mahallesi Karanfil Caddesi
Bambu Sokak No: 5
34330 Levent - Beşiktaş / İSTANBUL
E-Posta : [email protected]
E-Posta : [email protected]
48
19 Mayıs Atatürk’ü
Anma Gençlik ve Spor
Bayramımızın ulusumuza
kutlu olsun
Tel : (0212) 269 08 15 - 16
(0212) 268 72 83
Faks: (0212) 270 51 77
Cep : (0533) 448 68 71
(0533) 813 10 36
www.geliboludernegi.com