(Brøndby): 17/3

Polisler de
şiddet
mağduru
Mart 2014
YIL: 16
SAYI: 114
AYLIK HABER VE KÜLTÜR GAZETESİ
WWW.BAHAR.DK
• 8’DE
Türkçe öğrenmek
daha kolay olacak
DANIMARKA TÜRKÇE AKADEMESI KURULDU
Türkçe öğretimi çalışmalarını bir çatı altında birleştirmek,
bu alanda çalışan bilim insanları ve öğretmenleri birlik
beraberlik altında bir araya getirerek ortak çalışmalar
yürütmek ve çeşitli problemlerin çözümüne katkı sağlamak
amacıyla Anadolu Dil ve Kültür Merkezi çatısı bünyesinde
Danimarka Türkçe Akademisi’nin kuruldu.
Yer; Danimarka Parlamentosu. Başbakan Helle
Thorning Schmidt ellerini birbirine kenetlemiş
karşısındaki milletvekillerinden ardı ardına gelen
sorulara cevap vermeye çalışıyor. İçinde bulunduğu
durumdan rahatsız olduğu zaman zaman belli olsa da
kendinden emin. • 25’TE
Türkçe Akademisi Yönetim Kurulu Başkanı Fatih
Doğan, Danimarka’da yaklaşık 65 bin Türkçe konuşan
olduğunu belirterek, Türkçe öğrenmenin önündeki
engellerden dolayı yeni nesilin dilini tam olarak
bilmeden büyüdüğünü söyledi. • 10’DA
4 | Bahar
Mart 2014
İnanç merkezinde mescit –
kilise yan yana olacak
BAHAR KOPENHAG
Danimarka’nın en büyük hastanelerinden
biri olan Herlev Hospital’de, örnek bir proje
hayata geçecek. Başkent Bölgesi emcümen
üyeleri, A.P. Möller ve Chastine Mc-Kinney
Möller Vakfı’nın 8 milyon kron bağışla yapılacak
kilise, cami ve diğer dinlerin kullacağı 300
metrekarelik Center for Fordybelse og Tro (CFT)
(Tefekkür ve İnanç Merkezi) onayladı. Başkent
Bölgesi Başkanı Sosyal Demokrat Partili Sophie
Haestorp Andersen, doğum ve ölüm gibi
sevinç ve hüznün yaşandığı hastahanelerinde
insanların huzur bulacağı mekanlara ihtiyaç
olduğunu belirterek, CTF ile bu ihtiyacın
giderileceğini söyledi. Başkent Bölgesi’nin tek
Türk kökenli encümen üyesi Özkan Koçak,
Herlev Hospital’e gelen çok sayıda Müslümanın namaz kılacak yer sıkıntısı yaşadığını,
yapılacak küçük mescit ile bu sorunun ortadan
kalkmasından dolayı mutlu olduğunu söyledi.
4 bin 500 çalışanı 22 değişik bölümüyle
Danimarka’nın en büyük hastahabelerinden
biri olan Herlev Hospital, mescit, kilise ve
diğer dinler için yapılacak 3 bölümlü Tefekkür
ve İnanç Merkezi’ne 2015 yılında kovuşacak.
Danimarka tarihinde ilk defa bir hastanede
hem kilise hem de mescit birlikte olacak.
Herlev Hospital’de 24 saat açık olan kilise
bulunuyordu. Fakat başta Müslümanlar olmak
üzere diğer dinlerden gerek hasta gerekse
de hasta yakınlarının ibadet edecekleri bir
mekan bulunmuyordu. Müslümanlar namazlarını hastanenin uygun köşelerinde kılıyordu.
Başkent Bölgesi encümen üyeleri Danimarka’nın en zengini A.P. Möller ve Chastine
Mc-Kinney Möller Vakfı’nın yaptığı yardımla
hayata geçecek mecit, kilise ve diğer dinler
için yapılacak 300 metrekarelik Tefekkür ve
İnanç Merkezi’ni onayladı. Henning Larsen
Mimarlık tarafından çizilen ibadet merkezi
projesinde 3 bölümden oluşacak. Mescit
ve kilise bölümüne ilaveten hiç bir dini
sembolün olmadığı 3. bir bölüm olacak. Bu
bölümde diğer din mensupları veya hiçbir
dine inanmayanlar tefekkür edip, inancının
gereğini yerine getirecek. Projenin 2015 yılında
bitmesi planlanıyor. Başkent Bölgesi Başkanı
Sophie Haestorp Andersen, hastahanelerde
sadece fiziki tedavinin yapılmadığını psikolojik tedavilerinde yerine getirildiğine işaret
ederek, ‘Ancak insanlar kendi inanç dünyalarını
yerine getirmek için ibadet merkezine ihtiyaç
duyuyorlardı. Bu merkez ile bu sorunu ortadan
kaldırmış olacağız’ dedi. Danimarka tarihinde
bir ilk olacak projeyi onaylayan isimler arasında
bulunan Başkent Bölgesi’nin tek Türk kökenli
encümeni Özkan Koçak,
yıllarca hastanenin bir
köşesinde namaz kılmak
zorunda kalan Müslümanların rahatça ibadet
edecekleri bir mescite
kavuşacak olmalarından
dolayı son derece mutlu
olduğunu söyledi. Özkan
Koçak, özellikle ölümcül
hastaların
manevi
ihtiyacının bu merkez
sayesinde giderileceğini
söyledi.
Herlev Hospital’de
yapılacak Tefekkür ve
İnanç Merkezi’nde bir imam ve papaz görev
yapacak. Başkent Bölgesi Meclisi’nde temsil
edilen partilerden sadece Danimarka Halk
Partisi, mescit ve kilisenin aynı büyüklükte
olmasından dolayı projeye karşı çıkarken, diğer
tüm partiler projeye evet oyu kullandı.
Türkiye
1
øre
(1)
/dk
95
øre
(1)
/dk
Cep telefonları
Sabit hatlar
Baǧlantı ücreti 99øre
Mevcut müşteriler yukarıdaki fiyatlardan yararlanmak için ACT SAVE yazıp 2525’e mesaj göndermelidirler
5
Şimdi Sadece
GB İİnternet
(2)
99DKK
Satın almak için: 4540 yazıp 3535’e mesaj gönderin
/30 gün
Her kredi yüklediǧinizde (3)
Lycamobile’dan Lycamobile’a SINIRSIZ Bedava ARAMA &SMS
ÜCRETSİZ SİM kart ve daha çok bilgi için www.lycamobile.dk ziyaret ediniz veya 70 14 55 56 arayınız
Buralarda bulunur
(1)Eksisterende kunder skal opt-in ved at sende en sms med ACT SAVE til 2525. De eksisterende kunder som blev tilmeldt før d.08.02.2014 som ikke opt-in vil blive krævet ved standard price. Opkald fra 1 øre/min. Opkaldsafgift: 99 øre.Tilgængelig fra 08/02/14 til 31/03/14. (2)Tilbud: Tilbuddet om
Lycamobile data pakker give dig adgang til Mobilt Internet i Danmark i 30 dage fra den dag købet sker. Alle data pakker vil blive automatisk gentegnet efter periodens udløb. Kunden skal sørge for den nødvendige saldo er til rådighed for at aktivere pakken. Data pakken kan købes med en engangsbetaling,
som betales fra kundernes optanknings saldo, eller bruge betalings kort via online køb hos www.lycamobile.dk. Forbrug ud over det tilbudte forbrug vil blive opkrævet på 0.39kr/MB.Surf - data pakker Lycamobile Surf (data pakke) giver kunderne mulighed for at få adgang til mobilt internet fra mobiltelefoner,
gyldighed i 30 dage inklusive datoen for aktivering. Data pakker kan købes via en engangsbetaling taget fra kundens optanknings saldo. Al anden brug af data vil blive opkrævet af standardsats på 99 øre / MB Vi vil automatisk forny din data pakke. Når den udløber - skal du sørge for at holde saldoen
på din konto oppe (vi vil minde dig om at du skal tanke op og giver dig mulighed for ikke at forny din pakke) gebyr for pakken vil blive trukket fra din taletids saldo på tidspunktet for automatisk fornyelse af pakken. Tilgængelig fra 28/01/2014 til 31/03/14. Ring til kundeservice på 3332 for at få hjælp eller
for at købe pakken. Dette tilbud kan ikke bruges i forbindelse med eksisterende og eventuelle nye Lycamobile pakke tilbud. (3) Nyd ubegrænset opkald og SMS til alle Lycamobile telefoner i Danmark. For at udnytte dette gode tilbud skal du som minimum tanke op en gang om måneden og så er all
opkald Lyca til Lyca gratis til slutningen af måneden.Inkluderet lande: Danmark Lycamobile. Ingen Opkaldsafgift. Tilgængelig til 31/03/14.
LM_DEN_266w X370HEIGHT_.indd 1
05/03/2014 09:28
6 | Bahar
Türkiye – Danimarka ilişkilerinin tarihi
250 yıllık bir geçmişe sahip. 14 Ekim
1756’da, Sultan III. Osman ve Kral V. Frederick
tarafından Dostluk ve Ticaret Antlaşması
imzalanmıştır. 1758’de Danimarka, Osmanlı
İmparatorluğu’na olağanüstü bir temsilci
atamış ve 35 konsolosluk açmıştır. İki ülke
arasındaki bu uzun tarihi geçmişe rağmen
iki ülke arasında ’devlet başkanı’ sıfatıyla ilk
ziyareti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gerçekleştirecek. Tahta 1972 yılında çıkan Kraliçe
Margrethe II’nin ilginç bir özelliği bulunuyor.
Kraliçe, bir ülkenin devlet başkanını sadece
bir kez ağırlıyor. Yani, Türkiye’den cumhurbaşkanı düzeyinde Danimarka’ya bir ziyaret
olması için ya Kraliçe Margrethe II’nin
görevde olmaması veya Türkiye’de yönetim
sisteminin tamamen değişmesi gerekiyor.
Kraliçe Margrethe II için Türkiye’nin ayrı
bir önemi var. Kraliçe, 10 Haziran 1967’de
Prens Henrik’le evlendikten sonra ’balayı’
için tercihini Türkiye’den yana kullanmış
biri. Beş haftalık tatilleri sırasında Kuşadası,
Marmaris, Antalya ve Alanya’yı arabayla
gezen Danimarka Kraliçesi tatilini, ’Çok şey
gördük ama daha görülecek şeyler olduğunu
biliyoruz. Genellikle arabayla seyahat ettik,
zamanımızın bir kısmını teknede de geçirdik.
Büyüleyici bir tatil olduğunu hatırlıyorum.
Karı-koca olarak ilk kez birlikte vakit geçirmenin keyfinin ötesinde çok büyüleyiciydi.
Çok güzeldi.’ sözleriyle anlatıyor.
İki ülke ilişkileri ’ticaret’le başladığından
olsa gerek ilişkilerde ticaret daima ön planda
Mart 2014
İki ülke ilişkileri ’ticaret’le başladığından olsa
gerek ilişkilerde ticaret daima ön planda
oldu. Ancak son 10 yılda ticari ilişkiler, siyasi
problemlerin gölgesinde kaldı. PKK’nın
yayın organı Roj TV’nin yayın lisansını
Danimarka’dan almasıyla başlayan süreç
oldukça ’sancılı’ geçti.
Hasan Cücük
[email protected]
Ticaretin gücü
oldu. Ancak son 10 yılda ticari ilişkiler, siyasi
problemlerin gölgesinde kaldı. PKK’nın
yayın organı Roj TV’nin yayın lisansını
Danimarka’dan almasıyla başlayan süreç
oldukça ’sancılı’ geçti. Roj TV’nin gölgesinin
düştüğü Türkiye – Danimarka ilişkilerine 30
Eylül 2005’te Jyllands Posten gazetesinde
yayınlanan Peygamber Efendimize (sas)
hakaret eden karikatürleri bir darbe daha
vurdu. Danimarka yönetiminin karikatürlere
sahip çıkması krizin derinleşmesini sağladı.
Karikatür Krizi, Anders Fogh Rasmussen’in
NATO genel sekreteri, Roj TV’nin ise mahkemenin yayın lisansını iptal etmesiyle son
buldu. İlişkiler tekrar ilk başladığı ticaret
boyutuna taşınmış oldu.
Fleks’te
çoğunluk
sağlandı
Sass, Fleks kredi için çoğunluğu sağladı.
İş ve Büyüme Bakanı Henrik Sass Larsen, F1
kredilerini kurtaracak planı kabul edilecek.
Bakanın geçtiğimiz hafta anlaşma partileri ile
yaptığı banka paketleri görüşmesinin ardından
bu sonuç çıktı. Sass, çoğunluk oylarını Liberal
Parti, Muhafazakar Parti ve Sosyalist Halk Parti
ile sağlamış oldu. Henrik Sass Larsen “Danimarka’daki reel kredi kuruluşlarını güvenilir hale
getirme konusunda anlaştık. Böylece tüm reel
kredi kuruluşlarını yeniden finanse edebileceğiz. Bu aynı zamanda, Danimarka’da daha
güvenli konutlar sağlayacağımız anlamına da
geliyor” dedi.
Danimarka küçük bir ülke olmasına
karşılık dünya çapında iş yapan dev firmalara
sahip. Lego, Vestas, Maersk, Grundfos,
Danfoss ve Novo Nordisk gibi ’küçük ülkenin
büyük firmaları’Türkiye’ye hatırı sayılır ihracat
yapıyor. 2001’den bu yana her yıl Danimarka’nın Türkiye’ye ihracatı yıllık bazda yüzde 11
oranında artış göstermiş. 2012’de Danimarka,
Türkiye’ye 4,1 milyar kronluk ihracat yaptı.
2013 rakamları henüz açıklanmadı ancak
veriler bir önceki yıla göre artışın yüzde 15
düzeyinde olacağını gösteriyor. Danimarka
için Türkiye hem yeni hem de büyük bir
Pazar. Bunda son 10 yılda büyüyen Türkiye
ekonomisinin rolü var. Son iki yılda Danimarka’dan yatırım bakanı düzeyinde iki ziyaretin
yapılması Türkiye’ye pazarından beklentinin
büyüklüğünü gösteriyor. Bakanlara çok
sayıda işadamı eşlik etmişti.
Geçtiğimiz yıl mart ayında Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’ın beraberinde çok
sayıda işadamı ile Danimarka’ya gelmesi iki
ülke arasındaki hem siyasi hem de ticari ilişkilerin daha ileriye gitmesini sağladı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ziyaretinde yine
ağırlıklı konu ticaret olacak. Cumhurbaşkanı
Gül beraberinde 60 işadamıyla gelecek.
Danimarka özellikle sağlık ve yeşil enerji
konularında Türkiye’ye ürün ve teknoloji
satmak istiyor.
İki ülke arasındaki ilişkilerinde Danimarka’da yaşayan 60 bin Türkiye kökenlinin
önemi büyük. Türkiye’den Danimarka’ya
yapılan ihracatta Türkiye kökenlilerin önemli
payı var. Danimarka piyasasında satılan kuru
gıda, sebze ve meyvede Türk girişimciler rol
oynuyor. Ancak, Türkiye kökenlilerin sahip
olduğu işyeri sayısının 2 bin 800 civarında
olmasına karşılık, ülke ölçeğinde iş yapan
büyük firmalara henüz sahip olunmaması,
Türkiye – Danimarka ticaretinde ibrenin 5,5
milyonluk ülke lehine olmasına yol açıyor.
Kraliçe Margrethe II’nin Danimarka’da
yaşayan Türklerin ülkeye çok iyi entegre
olduklarını anlattıp “Türkler söz konusu
olduğunda benim için en güzel şeylerden
biri, bize farklı sebzeler yemeyi öğretmeleri;
bizim bilmediğimiz meyveler, sebzeler.”
demesi ticarette artık sebze faslını geçmemiz
gerektiğini gösteriyor.
Mülteci merkezleri kapanıyor
Mülteci merkezleri birer birer kapanıyor. Memurların mülteci dosyalarını daha hızlı karara
bağlaması ve çoğu mültecinin ülkelerine geri gönderilmesi bir dizi mülteci merkezinin kapatılacağı anlamına geliyor. Giderek daha fazla mülteci merkezinin kapatılmasının nedeni ise, ülke
çapındaki mülteci merkezlerine daha seyrek başvuru yapılması. Yabancılar Kurulu, bu sebeple
belediyenin Rödby, Skive ve Frederikshavn’daki mülteci merkezlerini en kısa zamanda kapatacak.
Ayrıca Kızılhaç’ın Ebeltoft’taki mülteci merkezi, Stevns Sigerslev, Kuzey Sjaelland’teki Auderöd
mülteci merkezleri de kapatılmaya hazırlanıyor. Sonuncu mülteci merkezinin kapatılmasının
nedeni ise 2011 yılındaki belediye meclisinin anlaşmayı uzatmamasıydı. Söz konusu merkezlere
son birkaç ayda daha az başvuru geldi. 2013 yılının ilkbaharında 6.200 başvuru gelirken bugün
başvuru sayısı 5.300 civarına düşmüş durumda.
Skilte & Reklame
YK Skilte & Reklame
za
Byevenjs919P/ Hizolbæk
Tlf. 6065 9166
Robins
99
Tlf. 9999 99
L
G r
SIratione e
DEodeko skilt
Aut Gade
za
s Pizlbæ
Byen
k
Ho
svej 919 /
Robin
6
Tlf. 6065 916
Cvr. 23000007
ilt
sk
ys
e
N
V
M
g
Fla
r
T
TO induesdenuko
n
tio
a
r
o
ek
De r
Bild
Roll Up
O
OG r
L
- ne
G
N
n
I
TN
Ba
er
IL
SK oration
L
A ek
t
er
bring
i
v
r
er
inge
BYENS
KEBAB & PIZZA
Frokost tilbud
-
25,
35,-
Kl.
0
3.0
-1
Røræg med bacon og
cocktailpølser, toast med
ost og marmelade, yoghurt
med müsli, pandekage med
ahornsirup, frisk frugt,
rugbrød med ost, brød og smør,
vælg mellem
kaffe, the eller juice
ste
ns bed
Bye
99,-
brunch
Vinduesdekorationer
BYENS PIZZA
.00
10
8 | Bahar
Mart 2014
Polisler de şiddet mağduru
BAHAR KOPENHAG
Toplum hayatında en çok şikayet edilen
meslek çalışanlarının başında polisler gelir.
Kanunların verdiği yetki çerçevesinde
toplumda huzuru sağlamakla görevli olan
polisler,görevlerini yaparken çoğunlukla
vatandaşın tepkisiyle karşılaşır. Genelde polislerin ‘yanlı’ davrandığı ifade edilir. Devamlı
şikayet edilen polislerin, aslında her gün tehdit,
hakaret, taciz ve fiziki şiddete maruz kaldıkları
ortaya çıktı. Emniyet Genel Müdürlüğü, Polis
Federasyonu ile birlikte polislerin maruz
kaldıkları olumsuz durumları araştırdı. Ortaya
çıkan sonuca göre her gün 4 polis şiddete
uğruyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü ve Polis
Federasyonu’nun ortaklaşa hazırladığı rapora
göre, 2012 yılında ve 2013 yılının ilk yarısında
yaşanan polise şiddet ve taciz vaka sayısı 2
bin 381’i bulmaktadır. Bu olayların her birinde
polis ya da savcılık çalışanları tehdit edilmiş,
şiddete maruz kalmış, şiddete uğramış ya da
bir başka biçimde tacize uğramıştır.Bu oran, her
gün dörtten fazla memurun bir başka biçimde
tacize uğradığı anlamına geliyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü İnsan Kaynakları
Müdürü Anne Erlandsen yaptığı açıklamada,
‘Bu tür şeylerin oluyor olması kabul edilebilir
bir durum değil. Çalışanlarımız, sırf görevlerini
yerine getirebilmek adına, taciz, tehdit ve
şiddet gibi hususları kabul etmek zorunda
değildir. Ne mesai saatlerinde ne de mesaiden
sonra’ dedi. Bu konuda ilk defa bu kadar
kapsamlı bir araştırma yapılıyor.
Birçok polis memuru meslek dergisi Dansk
Politi’ye düşüncelerini anlattı. Bu röportajda
memurlar, hem mesai saatleri içinde hem de
dışında sıklıkla nasıl şiddete ve tacize uğradıklarını anlattı.
Kalundborg’lu bir polis memuru bir
keresinde neredeyse öldürülmek üzere
olduğunu anlattı. Aynı polis memuru on
yaşındaki kızının da tehditler aldığını belirterek
şunları anlattı: ‘Çete grubu Black Cobra’dan
birkaç kişi kızını yolda durdurmuş ve şunları
söylemiş; ‘Babanı dümdüz edeceğiz.’ Çete
üyeleri kıza daha sonra “zırhlının kızı” sopalının
kızı” diye taciz etmiş.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nde mesai
dışındaki tacizler de araştırıldı. Yapılan bu
araştırmada, polis memurlarının, mesai
dışındaki sürelerde 54 taciz, tehdit ve saldırı
vakasıyla karşılaştıklarını ortaya koydu.
Mesainin dışında yaşanan tehdit ya da taciz
vakalarında, saldırganlar genellikle polis
memurunu tanıyor oluyor. Birçok vakada,
saldırganlar genellikle bir çeteye üye olduğunu
tespit edildi. Bu tür tacizler genellikle, sözlü
olarak polis memurunun arkasından bağırma,
araçla takip etme, ya da yürüyerek takip etme,
dik dik bakma şeklinde meydana gelebiliyor.
Mesai dışında yaşanan olayların çoğunda amaç
intikam almak ve söz konusu memuru etkilemektir. Özellikle de polis memuru saldırganın
karıştığı bir suçu araştırma sürecindeyse bu
PARA HAVALESİ
Muhasebe ve Tercüme
ile ilgili
DUYURU
Muhasebe ve tercümanlık hizmetlerinin yanı sıra, 25 yıllık mesleki tecrübeleri
ve sizlerin güvenine dayanan para havalesi hizmetleri sayesinde Danimarka´nın
her köşesinden gönderebileceğiniz, dilediğiniz miktardaki havaleleriniz
SADECE 1 SAAT İÇİNDE *
50 kr.´dan başlayan fiyatlarla, tüm Türkiye´ye ulaştırılmaktadır.
İrtibat:
Pamir Kalkan
Serbest Muhasebeci / Yeminli Tercüman ve Mütercim
VEPA Revision & Rådgivning / T.A.C. - Transfer And Consulting
Trommesalen 1, 1. sal - 1614 København V (v. Hovedbanegården)
Tlf. 33 79 33 77 - Fax 33 79 33 37 - Mobil 20 66 20 99
www.muhasebe.dk
-
www.tercüme.dk
-
www.havale.dk
durum daha sık rastlanır hale geliyor. Yine
aynı rapora göre, yapılan tacizlerin çoğu
cadde ve şehirlerde, daha küçük bir kısmı ise
polis memurunun evinin yakınında meydana
geliyor.
Bütün bunların haricinde Facebook ve
Twitter gibi sosyal ağlar da büyük rol oynuyor.
Birçok vakada polis memurların Facebook’ta
nefret söylemleriyle hedef gösterildiği de
olmuştur. Emniyet Genel Müdürlüğü, şimdi
bu grupları kapatıp kapatamayacağına karara
bağlayacak. Emniyet Genel Müdürlüğü’nde
İnsan Kaynakları Müdürü Anne Erlandsen,
‘Sosyal medyada bu tür grupları nasıl kapatabileceğimize bakacağız. Bu tür şeylerin gelecekte
artacağını düşünüyoruz’ dedi.
Avukat
Kadir Erdoğmuş
Avukata gittiğinizde geç kalmış olmayın,
her türlü hukuki sorunlarınız için arayabilirsiniz.
Vindingevej 7 C • DK 4000 Roskilde
Tlf.: + 45 29 72 39 98 • Fax: + 45 59 43 39 98
Mail: [email protected]
BAĞLANTI
ÜCRETİ YOK!
SMS ile
satın alın
99kr.
120
Dakika Türkiye
konuşma paketi
Kontör yükle.
TR120 yaz.
5010'a SMS gönder.
MOBİL VE SABİT HAT DAHİL
+ Lebara’dan Lebara’ya sınırsız SMS
+ Lebara’dan Lebara’ya sınırsız konuşma
Aynı zamanda 21 ülke pakete dahil, örneğin: Almanya, İsveç, Norveç, Belçika, Fransa,
İsviçre, İngiltere, mobil ve sabit hatlar dahil.
SMS ile satın alın - Kontör yükleyin, TR120 yazın 5010'a SMS gönderin
Pakete dahil olan yurt dışı konuşma süresi sadece pakete dahil olan ülkelere geçerlidir. Konuşma paketi sadece 30 gün geçerlidir. Pakete dahil olan süre bittiğinde veya 30 günün sonunda paket otomatik olarak yenilenir. Bu nedenle, uygulamadan çıkmak
istiyorsaniz ”konuşma kodu*stop” yazıp 5010’a sms göndermeniz gerekir. Örneğin TR120*stop. Konuşma paketinin otomatik olarak yenilenmesi için hatınızda yeterli kredi olması gereklidir. Paket bittikden sonra 7 gün boyunca yenilenmeyi deneyecektir.
Sınırsız SMS FairUse policy’e dahildir. Her paketde max 3000 SMS diğer operatörlere ve max 3000 SMS Lebara’dan Lebara’ya gönderebilirsiniz. *Lebara’dan Lebara’ya sınırsız konuşma her kredi yüklediğinizde 30 gün boyunca geçerlidir.Lebara’dan
Lebara’ya sınırsız konuşma FairUse policy’e dahildir. Her paketde veya yüklemede max 3000 dakika konuşabilirsiniz. Detaylı bilgi www.lebara.dk.
Always by your side
DK4759P_3b_Turkish Poster_W266 x H370_060314.indd 1
lebara.dk
06/03/2014 12:30
10 | Bahar
Mart 2014
DANIMARKA TÜRKÇE AKADEMESI KURULDU
BAHAR KOPENHAG
Türkçe öğretimi çalışmalarını bir çatı altında
birleştirmek, bu alanda çalışan bilim insanları
ve öğretmenleri birlik beraberlik altında bir
araya getirerek ortak çalışmalar yürütmek ve
çeşitli problemlerin çözümüne katkı sağlamak
amacıyla Anadolu Dil ve Kültür Merkezi çatısı
bünyesinde Danimarka Türkçe Akademisi’nin
kuruldu. Türkçe Akademisi Yönetim Kurulu
Başkanı Fatih Doğan, Danimarka’da yaklaşık
65 bin Türkçe konuşan olduğunu belirterek,
Türkçe öğrenmenin önündeki engellerden
dolayı yeni nesilin dilini tam olarak bilmeden
büyüdüğünü söyledi. Fatih Doğan Danimarka
Türkçe Akademisi’nin vizyonunun; ‘Danimarka’da bilimsel temellerden beslenen etkin
çalışmalar yoluyla Türkçenin eğitim ve öğretim
faaliyetlerinin birlik ve beraberlik içinde
yürütülmesine ve başarıya ulaşmasına yön ve
destek veren bir bilim akademisi olmaktır’ diye
tanımladı.
Türkçe öğrenmek
daha kolay olacak
Danimarka Türkçe Akademisi’nin
amaçları
-Danimarka’da yürütülmekte olan Türkçe
öğretimi çalışmalarını bir çatı altında birleştirmek ve bu alanda çalışan bilim insanları ve
öğretmenleri birlik beraberlik altında bir araya
getirerek ortak çalışmalar yürütmek.
-Danimarka’da yürütülmekte olan Türkçe
öğretimi çalışmalarına bilimsel ilkeler doğrultusunda yön vermeye ve bilim temelli danışmanlık hizmeti sunmaya yönelik çalışmalar
yapmak.
-Bilim insanlarının çalışmalarını, güncel
gelişmeleri ve alanda ortaya koyulan yenilikleri
Türkçe öğretmenleri ve ilgili kişilerle paylaşmak
ve onların mesleki gelişimine katkı sağlamak.
-Danimarka’da anadili öğretiminin
öneminin anlaşılmasına ve ana dili faaliyetlerinin ikidillilik temelinde, bilimsel veriler
ışığında yapılandırılmasına destek olmak ve
rehberlik etmek.
-Avrupa’da ve Türkiye’deki Türkçenin
öğretimi ile ilgili çalışma yapan toplulukların
ve kurumların etkin bir ortağı olmak.
-Danimarka’daki Türkçe öğretimi faaliyetlerinin problemlerinin çözümünde ve aksaklıklarının giderilmesinde etkin görev almak ve
Danimarka’daki Türkçe öğretmenlerimizin sesi,
kulağı ve temsilcisi olmak.
- Danimarka’da ilgili kurumlarla temas
halinde olmak ve öğretmenlerimizden gelen
talep ve beklentileri yetkililerle paylaşmak.
-Yapılması planlanan tüm akademik, sosyal
ve kültürel faaliyetlere destek olmak, alanla
ilgili projeler hazırlayarak bunların yürütülmesini sağlamak.
-Türkçe öğretimi faaliyetlerinin amacına
uygun yürütülmesi için gerekli önlemleri almak
ve Danimarka Türkçe Akademisi’nin bilimsel ve
demokratik yapısını muhafaza etmek.
Danimarka Türkçe Akademisi’nin
temel görevi
Danimarka’da Türkçe eğitiminin bilimsel
ilkeler doğrultusunda yürütülmesi ve başarıya
ulaşması için, bilim insanları(alan uzmanları)
ve öğretmenler (alan uygulayıcıları) ile işbirliği
içinde, amaç ve stratejilere hizmet eden bir
yaklaşımla; -Danimarka Türkçe öğretimi faaliyetlerine
ortak bir çatı altında yön vermek, - Bütün etkileşenlere bilim temelli danışmanlık hizmeti vermek, - Türkçeyi ve anadilini sevdirmek ve gençlerimizi Türkçenin kullanımına özendirmek, - Toplumda Türkçenin anadili olarak
önemini benimsetmek, - Türkçenin işbirliği içinde hazırlanan ortak
bir müfredatla öğretilmesi için çalışmak, - Ulusal alanda Danimarka’yı temsil ederek
uluslararası bilimsel işbirliğini güçlendirmek.
Türkçe Akademisi Yönetim Kurulu
Fatih Doğan
Burak Zeki Denizhan
Kübra Yıldırım Kutlu
Hatice İlkay Kılıç
Derya Çakmak (Danca Eğitim Danışmanı)
Cömert Küçükakın (Okul Eğitim Danışmanı)
Akdemik Danışmalar
Prof. Dr. Cemal YILDIZ (Türkiye – Marmara
Üniversitesi)
Prof. Dr. Mehmet Ali AKINCI (Fransa – Rouen
Üniversitesi)
Prof. Dr. Necati DEMİR (Türkiye – Gazi
Üniversitesi)
Doç. Dr. Birsel KARAKOÇ (İsveç – Upsala
Üniversitesi)
Y. Ziya YEDİYILDIZ (Türkiye - MEB Avrupa
Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürü)
Rana SALEHOVA (Azerbaycan – Bakü
TÖMER Merkezi Koordinatörü)
Prof. Dr. Havva ENGİN (Almanya –
Heidelberg Üniversitesi)
Doç. Dr. Gıyasettin AYTAŞ (Türkiye – Gazi
Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Gülsüm AKBAŞ (Danimarka –
Kopenhag Üniversitesi)
Gülşat BİCAN (Danimarka – Kopenhag
Üniversitesi)
Prof. Dr. Firdevs GÜNEŞ (Türkiye – Bartın
Üniversitesi)
Prof. Dr. Hayati AKYOL (Türkiye – Gazi
Üniversitesi)
Doç. Dr. Belma HAZNEDAR (Türkiye –
Boğaziçi Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Gül Banu DUMAN (Türkiye –
Bülent Ecevit Üniversitesi)
PAYDAŞLAR
Fatih Üniversitesi TÖMER
Kopenhag Üniversitesi
AOF Danmark
12 | Bahar
Mart 2014
F E R H AT F I L I K Ç I ’ N I N AV U K AT I :
Çocukların sınırdışı
edilmesi büyük saçmalık
BAHAR KOPENHAG
Danimarka’da son haftalarda en çok
konuşulan konulardan biri sınırdışı edilecek
yabancı kökenli çocuklar. Köge’de oturan 18
yaşındaki Songül Yüksel’den sonra geçtiğimiz
hafta içerisinde Ferhat Filikçi’nin de sınırdışı
edileceğinin ortaya çıkması tartışmalara neden
oldu. Sosyal medya üzerinden tepkilerini
gösteren çok sayıda kişi Adalet Bakanı Karen
Haekkerup’dan konuya müdahale etmesini ve
sınırdışı kararını durdurmasını istedi.
Avrupa’da en sert yabancılar yasasına
sahip olan Danimarka, sık sık göçmen aileler
için birbirinden ağır kararlara imza atıyor. Çok
sayıda ailenin mevcut kanunlardan olumsuz
etkilendiği belirtiliyor. 24 yaş kuralı yüzünden
birçok aile İsveç’e taşınmak zorunda kalırken
bazıları da Türkiye’ye döndü. Diğer bir zorluk
ta hiç şüphesiz Danimarka’da yaşayanların
oturum izinlerinin uzatılmasıyla ilgili. Çok
sayıda göçmen oturumlarının ‘keyfi nedenlerle’ uzatılmadığını iddia ediyor. Aslında hem
AB kuralları hem de BM sözleşmeleri ailenin
korunması ve çocukların anne-babalarından
ayırılmaması konusunda son derece açık.
Ancak Danimarka, hukuk konularında AB
müktesebatına uymak zorunda olmadığı için
dilediği kanunu uygulamakta serbest. Bu
durum ister istemez göçmenlerin mağdur
olmasına neden oluyor.
18 yaşındaki Songül Yüksel ve 15 yaşındaki
Ferhat Filikçi bu anlamda önemli örnekler.
Zira her ikisinin de ailesinin Danimarka’ya
yaşadığı ifade ediliyor. Dolayısıyla Türkiye’ye
geri gönderilmeleri halinde zor durumda
kalacakları muhakkak. Bu yüzden çok sayıda
Danimarkalı da söz konusu sınırdışı kararına
karşı çıkıyor. Songül’ün okul arkadaşları sosyal
medya üzerinden kampanya başlattılar. Konu,
Adalet Bakanı Karen Haekkerup’un gündemine
de geldi. Geçtiğimiz hafta içerisinde Ferhat
ile ilgili bir açıklama yapan Haekkerup,
Köge’de oturan 18 yaşındaki Songül Yüksel’den sonra geçtiğimiz hafta içerisinde Ferhat Filikçi’nin de sınırdışı edileceği ortaya çıktı.
Ferhat’ın dosyasının masasına geldiğini, diğer
siyasi partilerin temsilcileriyle görüşüp karar
vereceğini söyledi.
Konuyla ilgili bir açıklama yapan Ferhat
Filikçi’nin avukatı Anders Christian Jensen ise,
sınırdışı kararı için “felaket” değerlendirmesini
yaptı. Çocukların sınırdışı yasalarına dahil
edilmemesi gerektiğini vurgulayan Jensen,
“Ferhat’ın babası ve 3 kardeşi Danimarka’da
yaşıyor. Türkiye’ye dönmesi durumunda ne
yapacak; kiminle yaşayacak? Kardeşlerinden
1 yıl sonra ülkeye geldi diye sınır dışı edilmesi
büyük saçmalık.” dedi.
Bu arada Ferhat’ın sınırdışı edilmesinde
Danimarka’ya diğer kardeşlerinden daha geç
getirilmiş olmasının etkili olduğu söyleniyor.
Mevcut kanunlara göre Danimarka’dan oturma
izni alan herhangi bir kişi, 18 yaşın altındaki
çocuklarını en geç 2 yıl içerisinde ülkeye
getirmek zorunda.
SF’in yeni
başkanı Pia
Olsen Dyhr
BAHAR KOPENHAG
Eski başkan Anette Vilhelmsen’in Dong Enerji firmasının Amerikalılara
satılmasının akabinde SF olarak koalisyon hükümetinden çekildiğini ve
kendisinin de başkanlıktan istifa ettiğini açıklamasının akabinde yapılan
başkanlık seçiminde SF’in yeni lideri Pia Olsen Dyhr oldu. Seçime rakipsiz
olarak giren Dhyr SF kurulduğu günden bu yana ilk kez seçime tek aday
olarak girip başkan seçilen ilk kişi oldu. Bu arada Vejle yaşayan genç SF’li
Peter Andersen Pia Olsen Dyhr’e karşı rakip olmak istese de aday olmak için
partililerden yeterli desteği alamayınca adaylıktan çekilmek zorunda kaldı.
Bazı partililerin başkanlık için adı geçse de Pia Olsen Dyhr seçime rakipsiz
katıldı ve partinin 7. başkanı oldu. 42 yaşındaki Dyhr’ün ilk görevi hiç şüphesiz
son dönemde yaşanan tartışmalardan sonra parti içerisinde yaşanan görüş
ayrılıklarını gidermek ve birlik beraberliği sağlamak olacak.
14 | Bahar
Mart 2014
Mahkemenin girişinde bir ışıklı
panoda o gün görülecek davaların
listesi vardı . O gün görülecek 15
davanın 12’sinin karşısında yabancı
isimler vardı. Davaların konularını
tek tek okudum; başta kavga şiddet,
dolandırıcılık,sahtekarlık, hırsızlık,
soygun ve uyuşturucu.
Hüseyin Araç
[email protected]
Gayret
Danimarka gazetelerinde en fazla
ilgimi çeken bölümlerden bir tanesi yüksek
okullarını veya sanat okullarını bitirenlerin
resimleri ve de isimleri konu eden haberlerdir. Resimde bize benzer birini görünce,
hele de resmin altında bizimkilerden
birinin adını ve soyadını görünce sevinir
mutlu olurum, onun gösterdiği başarıda
kendime pay çıkarır, ileriye geleceğimize
biraz daha umutlu bakarım.Hatta onları
onure etmek için, ailelerini kutlamak için,
bunu haberi kendi radyo programımın alır
yayınlarım.Bu resimlerde ve isimlerde en
fazla kızlarımızın yer aldığını görünce daha
da sevinirim. Çünkü bazıları bizlerin kızları
fazla okutmaya veya çalıştırmaya taraftar
olmadığımızı iddia ederler.
Ben şahsen son yıllarda Danimarka’nın
sayılı firmalarında örneğin Danfoss, Novo
Nordisk, Nordea, A.P Möller, Rigshospitalen, Üniversitet Hospitalen ve buna
benzer firmalarda görev alan gençlerimizi
gördükçe seviniyor, gurur duyuyorum.
Siyasi alanda, ticari alanda, spor alanında
başarı gösterenleri görünce göğsüm
kabarıyor onlarla gurur duyuyorum.
Peki bunlar yeterli mi diye sorarsanız?
Cevabım maalesef hayır olacak. Nedenini
sorarsanız? Buradaki tarihimize bakarsanız
40 seneyi geçmiş. Artık burada doğan
çocukların çocukları yetişti okula gidiyor
ve işe hazırlanıyor. Gönül isterki yukarıda
sözünü ettiğim gençlerin özel sektörde
ve kamu sektöründe sayıları dahada
artsın.Bir de şunu hatırlatmak isterim ki;
herkesin doktor, mühendis veya politikacı
olmasına gerek yok, Danimarka’da artık
marangozluk, elektrikçi, duvarcı, otomobil
tamircisi saygın birer meslek ve bir doktor
kadar para kazanma imkanınız var.
Bazı gençlerle konuşuyorum onlar
sorunlardan dertlerden, sıkıntılarda,
yabancı olmanın verdiği zorluklardan,
ayrımcılık olduğundan bahsediyorlar. Bu
gençlerin sorunlarını dinliyorum. Tabiki
ciddiye alıyorum, ama elinizi vicdanınız
üzerine koyun ve cevap verin bu sorunlar
hangi ülkede yok veya olmuyorki ? Bir
de sevgili gençler ve onların ebeveynleri;
hayat mücadele demektir. Evet sorunlar var.
Hemde zor ama imkansız değil, üstesinde
gelmek için çaba göstermek gerekir.
Ayrıca suçu devamlı olarak başkalarında ve sadece Danimarka’ya , Danimarka
toplumuna mal etmemek gerekir. Bu
olumsuzluklardan bizimkilerin hiçmi
kabahati yok ? Bence var. Geçen hafta
Aarhus’taki mahkemede jüri üyesi olarak
görevliydim. Mahkemenin girişinde bir
ışıklı panoda o gün görülecek davaların
listesi vardı . O gün görülecek 15 davanın
12’sinin karşısında yabancı isimler vardı.
Davaların konularını tek tek okudum; başta
kavga şiddet, dolandırıcılık,sahtekarlık,
hırsızlık, soygun ve uyuşturucu.
Evet, bazen böyle bir tablo ile karşılaşıyoruz ve bu kendini bilmezlerin işlediği
suçlardan , çıkan olumsuz haberlerden
dolayı bizlerde içinde olmak için tüm
yabancılar olumsuz şekilde etkileniyor
ve bu haberlerden dolayı hakkımızda
olumsuz düşüncelere sahip oluyorlar. Bu
maalesef bir gerçek.
Diyeceksiniz ki, bunda benim ve
bizim suçumuz nedir? Bir suçumuz yok
ama insanların ve toplumun bize karşı
haraket, tavır ve düşünceleri negatif şekilde
değişiyor. Değişmese yabancılara sert
tutumları ile tanınan Danimarka Halk Partisi
(DF) bu kadar bir yükseliş gösterebilir mi?
Bunun çaresi ne kadar zor olursa olsun,
basite kaçmamak, mücadele etmek , pes
etmemek ve GAYRET göstermektir. Hiçbir
şey kolay değil, başarıda zor, ama imkansız
değil.
Ha GAYRET
Hoşça ve dostça kalın
Konya usulü
Etli ekmek
Kopenhag Havalimanı
büyüyecek
Kastrup Havalimanı, Londra, Barcelona ya
da San Francisco gibi uzak yerlere gitmek için
oldukça uygun bir havaalimanı. Ancak, gelecekte
sunulacak imkanların yanında bugünkü
büyüklüğü aslında hiçbir şey. Havalimanı
büyütüldüğü takdirde, bugün yılda 24 milyon
yolcu taşıyabiliyorken, bu sayı büyümenin
ardından 40 milyona ulaşacak. Kopenhag
Havalimanı Müdürü Thomas Woldbye ”Tam net
bir plan olmamakla birlikte, işbirliği yapılarak bir
geliştirme planı söz konusu. Bunun için bugünkü
tempomuzda çalışamamızı mümkün kılacak
detaylı bir büyüme programı hazırladık” dedi.
Çocuk felci riski artıyor
Çocuk Felci Derneği; Danimarka’da çocuk felci
riskinin giderek artığini ifade etti. Danimarka’daki
çocuk felci riski o kadar arttı ki Danimarka’nın
yetkilileri, korkulan bu hastalığa karşı önlem
alınması gerektiğini duyurdu. Çocuk Felci, Trafik
Kazazedeleri Derneği’nin Başkanı Holger Kallehauge bu konuda önlem alınması gerektiğini
söyledi. Holger Kallehauge DR Haberleri’ne
yaptığı açıklamada “Hem kanalizasyon atıklarında
yapılacak ölçümleri artırmalı hem de ebeveynlere
çocuk felcine karşı çocuklarına aşı yaptırmaları
gerektiğini hatırlatmalıyız” dedi. Dernek Başkanı
son gelişmelerin ışığında bu açıklamaları yaptı.
Organ bağışı azalıyor
2013 yılı organ nakli bekleyen hastalar için
oldukça kötü bir yıl oldu. Organ bağışı için uygun
olan hayatını kaybetmiş donörlerin sayısı son
10 yılın en düşük seviyesindedir. Danimarka’da
organ bağışlarını koordine eden Organ Bağışı
Merkezi’nden Helle Haubro Andersen “Umarım
bu giderek artan bir durum olmaz” dedi. Şuan tam
469 kişi böbrek bekliyor. Kalp ve karaciğer gibi
organların aksine insanlar iki böbreğe sahip olarak
doğuyor. Vücut tek böbrekle hayatına devam
edebiliyor. Bu sebeple ailesine, arkadaşlarına ya
da tanıdıklarına böbrek vermek isteyenlerin sayısı
artıyor. Helle Haubro Andersen “Böbrek alanındaki
organ eksikliğimiz konusunda bir şeyler yapmak
gerçekten mümkün” dedi. Danimarka Organ
Bağışı Merkezi’ndeki bağışlar çoğunlukla
hayatını kaybetmiş insanlardan gelse de yine
de yeterli değildir. Helle Haubro Andersen “Bu
ihtiyacı tamamen karşılamak mümkün olmasa da,
hayattaki insanların bağışçı olmasını sağlamanın
iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum” dedi.
Büyük şehirlerde uyuşturucu
ölümleri artıyor
Uyuşturucu kaynaklı ölümler yalnızca başkent
Kopenhag’ın sorunu değil. Politiken’in haberine
göre bu 98 belediyeden 93’ünün ortak sorunu.
Bölge Merkezleri Derneği LVS ve sosyal bakımdan
zor durumda olanların derneği Svid’in 2013 yılına
ait raporlarından elde edilen veriler yayınlandı.
LVS’de görevli yönetici sekreter Cliff Kaltoft
Politiken’e yaptığı açıklamada; “Nüfusa oranla
Kopenhag uyuşturucudan ölenlerin listesinde
11. sırada yer alıyor. Uyuşturucudan ölenlerin
sayısının çok daha yüksek olduğu şehirler de var”
dedi.
Gençler arasında antidepresan
oranı düştü
Artık daha az çocuğa antidepresan veriliyor.
Birkaç yıldır çocukların depresyon yaşaması
durumunda ilaç verilmesi eğiliminde gerileme
olduğu görülüyor. Böylece iki yıl üst üste çocuklarda kullanılan ilaçların oranında da düşüş
meydana gelmiş oldu. Sağlık Bakanlığı’ndan
elde edilen verilere göre, 2011 yılından 2013
yılına kadar, 18 yaşının altındaki ilaçla tedavi
edilen çocukların sayısı 6 bin 127’den 4 bin
966’ya geriledi. Bu gelişmenin en önemli nedeni
pratisyen hekimlerin ilaç yazma konusunda daha
iyi hale gelmiş olmaları. Ancak aslında çocuk ve
genç psikiyatrisinin yazması gereken ilaçların
yüzde 37’sini hala pratisyen hekimler yazıyor.
Metro inşaatı akşamlarda
devam edecek
Başkentteki metro çalışmalarının gece ve
akşam devam etmesine ilişkin yapılan tartışmalı
anlaşmalar, Doğa ve Çevre Şikayet Kurulu
tarafından geçersiz ilan edildi. Kurul kararını
okuyan Kopenhag Belediyesi, bu durumun
metro inşaatını fazla etkilemeyeceğini ifade etti.
Kopenhag Belediyesi’nden merkez şefi Hans
Christian Karsten “Bu karar, inşaat alanının büyük
bir kısmındaki inşaatların devam edeceği anlamına
geliyor” dedi. Doğa ve Çevre Şikayet Kurulu, bir
karar almadan önce Kopenhag Belediye Meclisinin bir çevre değerlendirme raporu hazırlaması
gerektiğini söyledi. Bu raporda, geç saatlerde en
fazla ne kadar gürültü yapılmasına izin verildiği
konusunda karar verilebilecekti. Ancak Kopenhag
Belediyesi bu durumun inşaatı fazla etkilemeyeceğini düşünüyor. Hans Christian Karsten “Bu
durumu inşaatı sekteye uğratacak bir şey olarak
görmüyorum” dedi. Kopenhag’ın şehir metrosu
mevcut plana göre 2018 yılında tamamlanacak.
Hastaneler hatalardan ders
almıyor
Hastaneler hatalarından ders alma konusunda
yetersiz kalmaya devam ediyor. 10 yıldır hastaneye
yatan hastaların daha güvenli olması için bir
dizi çalışma yapılıyordu. Ancak buna rağmen,
2013 yılında hekim ve hemşirelerin geçtiğimiz
yıl Hasta Denetimi’ne bildirdiği hataların tıpkı
geçtiğimiz yıllarla aynı olduğu ortaya konuldu.
Bu da neredeyse dört hastadan birine yanlış
ilaç verildiği anlamına geliyor. Sıklıkla yaşanan
diğer hatalarsa kaybolan test sonuçları ya da
ameliyatlarda beklenmedik durumların meydana
gelmesiydi.
ETLER
E
TLE
TL
ER SİZDEN,
SİZDEN,
N, HAZIRLAMASI BİZDEN
SAHİBİ: MOVINGMEDIA APS
LEZZET
FARKI
HER ÇARŞAMBA
VE PERŞEMBE
Hamsi günü
KARADENİZ
USULÜ
Diget 30 - 36 • 2600 Glostrup
Tlf: 43 44 10 15 • www.hunkar.dk
KÜNYE
YÖNETİM KURULU BAŞKANI : VEDATOĞUZ YAYIN EDİTÖRÜ: HASAN CÜCÜK
ADRES
HOLSBJERGVEJ 41 B,
2620 ALBERTSLUND
Tel: 70 20 69 70
www.bahar.dk
[email protected]
DANIŞMAN
BahattinKarataş
HABER MERKEZİ
EmreOğuz
KadirErdoğmuş
MıyaseBardakçı
GRAFİK TASARIM
Sebahattin Çelebi
REKLAM
HasanYıldırım
71 51 43 85
[email protected]
[email protected]
BASKI
OTM AVISTRYK
Gazetemizdeyayınlananyazıvehaberlerreferansgösterilerekkullanılabilir.Yayınlananreklamlarıniçeriğindengazetemizsorumludeğildir.
Hergün
09:45
18:30
www.irmaktv.com.tr
• D Smart Kanal 91 • Tivibu Kanal 130 • Teledünya Kanal 115
• Digitürk Kanal 65 • Frekans 12729 Horizontal 5/6 Symbol Rate: 30.000
facebook.com/irmaktv
twitter.com/irmaktv
youtube.com/irmaktv
16 | Bahar
Bu ülkenin kara lekesi olan, Avrupa’nın
en ağır yabancılar yasası, çirkin yüzünü
yine gösterdi. Son bir kaç haftadır bir kaç
yabancı gencin sınırdıșı edilmesi gündemde.
Okuduğu lisede fevkalade çalıșkan olan,
arkadașları tarafından sevilen ve tam
anlamıyla bu topluma uyum sağlamıș bir
genç bayanın ülkeyi terk etmesi gümdemdeyken konu medyaya yansıdı. Bu yansıma
üzerine dikkatler bir defa daha bu kara
lekeye döndü ve yoğun ilgiden dolayı olsa
gerek Adalet Bakanı olaya el attı ve sınırdıșı
edilmesini askıya aldı.
Benzeri bir çok olay var, ancak herkes
dosyasını klasik medyaya - gazete manșetlerine tașıyamıyor. Belkide medya her dosyayı
gündeme tașımıyor. Medyanın bir çesit filtresi
var sanki, o filtreden geçip gündeme girmeye
her dosya uygun değil galiba. Öte yandan
dosyalarda olan ince detayları bilmediğimiz
için genel bir eleștiri de yerinde olmaz.
Her dosyanın kendine has özellikleri
olabiliyor ve ona göre farklı kararlar verilebiliyor. Yabancılar yasasında hiç bir șey iki
kere iki dört değil diyebiliriz. Bir taraftan
șöyle olur, diğer taraftan böyle olur, dıșarıdan
bakıldığında birbirine çok benzeyen aynı
durumlarda farklı sonuçlar çıkabiliyor.
Medyaya yansıyan dosyaların içeriğini
bilmediğimiz için her çeșit yoruma açık
oluyor ve bazı durumlarda yanlıș temel
üzerinde tartıșma, yorum ve eleștiri yapmıș
olabiliyoruz. Medyaya yansıyan en fazla
sınır dıșı edilme olayları oluyor. İnsanlar
zorla gönderilmeden önce en son çareyi
gazetelere veya TV kanallarına bașvurup
derdini anlatıp çare arıyor. Bazı durumlarda
avukatlar sistemli ve bilinçli șekilde medyayı
kullanıyor ve müvekkiline yardımcı olmaya
çalıșıyor.
En sık șahit olduğumuz ve bir çok aileyi
çocuğundan ayıran uygulama aile birleșiminde çocukların 18 yaș sınırının 15 yașa
indirilmesi ve bunu da uygulamada 6 yașa
indirmesinden kaynaklanıyor. Örneğin
buradaki anne veya baba Türkiye´deki 15
yașından küçük çocuğunu buraya Danimarka’ya getirmek istiyor. Bu bașvuruya cevap
Mart 2014
Son olarak yasanın 22. maddesinde bulunan - kelime
anlamıyla - gerçek yurtdıșı
edilme (udvisning) maddesi
bulunuyor. Buna göre yurtdıșı
edilme șartları biraz zor diyebiliriz.
Kadir Erdoğmuş
[email protected]
Sınırdışı rezaleti
- eğer çocuk 6 yașından büyük ise - çocuk
buraya gelince bașarılı bir uyum (en vellykket
integration) sağlayamayacağı bahanesi ile
vize verilmiyor. Asıl mağdur eden ve kara leke
olan madde ve uygulama burada diyebiliriz.
Bu ülkede ikamet eden bir yabancının var
olan oturumunu kaybedip sınırdıșı edilmesi
ile buraya gelip belli bir süre burada ikamet
etmesine rağmen kalıcı oturma izni alamadığı
için gitmesine karar verilenler için de sınırdıșı
edilme tabiri genel olarak kullanılmakta.
Halbuki yasada farklı hukuki terimler
bulunmakta, örneğin bunlardan biri oturma
izninin düșmesi (bortfald), diğeri oturma
izninin alınması/iptali (inddragelse) ve kișinin
sınırdıșı edilmesi (udvisning). Bunların herbirinin olușması için farklı șartlar ve sonuçları
bulunmakta.
Oturma izninin kaybedilmesi/düșmesi ve
sonuç olarak ülkeyi terk etmek için yasanın
ilgili maddelerinde aranan șartların olușması
gerekiyor. En basit kural yabancılar yasasının
18b maddesinde bulunmakta. Buna göre
bir yabancının Danimarka vatandașlığına
geçmesi ile oturma izni düșer. Burada zorla
geri alma veya iptal edilme olmuyor. Bir
statü değisikliğinden dolayı var olan bir hak
kendiliğinden düşüyor.
Diğer bir ana kural 17. madde de, yabancı
kișinin buradaki ikametini, bașka bir ülkeye
daimi olarak, orada ikamet etmek için tașıyıp
gitmesi halinde buradaki oturumu düșer.
Aynı madde de belirtilen diğer ana bir kurala
göre, bir yabancının 6 ay devamlı olarak yurt
dışında kalması halinde oturumu düșer. Bu
iki durumda da zorla geri alma veya iptal
sözkonusu değil. Eğer kiși 2 yıldan fazla
oturma izni ile burada ikamet etmiș ise
12 ay sürekli yurt dıșında kalması halinde
oturma izni düșer. Bu süreye askerlik için
gidip orada kalmak sayılmıyor. Yani askerlik
yapmak için izin alınıp bașka ülkeye gidilir
ve sorunsuz geri dönülür. Bașka bir ana kural
ise 18 yașından küçük bir çocuğun okuluna
ve burada uyum ve yașamına engel olacak
șekilde bașka bir ülkede 3 ay sürekli kalırsa,
oturumu düșer.
Ana kural sayabileceğimiz ve bir çok
insanı mağdur eden madde yanbancılar
yasanın 19. maddesi. Buna göre, verilen
bir geçici oturma izninin verildiği șartlar
kaybolursa veya yanlıș bilgi veya șartlara
dayalı verilmiș ise o oturum iptal edilir, geri
alınır. Bu madde bir çok durumu kapsıyor
ve bir dönem en çok mağdur olanları evlilik
yapıp buraya gelenlerde görürdük. Süresiz
oturum alınamadan ayrılma veya boșanmadan dolayı gelen kișinin oturumu iptal
ediliyor ve geri gönderiliyordu, bu halen
böyle, ancak eskisi gibi fazla yeni gelen
olmadığı için belki sıkça karșılașmıyoruz. Bu
durumlarda bir șekilde kișinin çalıșması ile
Ankara Antlașması kapsamına dahil edip
yinede burada kalmasına imkan olabiliyor.
Son olarak yasanın 22. maddesinde
bulunan - kelime anlamıyla - gerçek yurtdıșı
edilme (udvisning) maddesi bulunuyor.
Buna göre yurtdıșı edilme șartları biraz zor
diyebiliriz. Burada normal yabancı olarak
9 yıl (bazı hallerde 5 yıl) ikamet etmiș biri
veya ilticacı olarak 8 yıl ikamet etmiș olan
biri bazı hallerde yurtdıșı edilebilirler. En
basit sebep kișinin 1 yıl hapis cezası alması
yeterli sebep. Bu uygulamaya göre her
davada özel ve somut bir değerlendirme ile
mahkeme tarafından karar verilir ve bir çok
müstesnai durumlar bulunmakta. Oturma
izninin düșmesi ve geri alınmasından dolayı
yurtdıșı edilmesi idari kararla Yabancılar
Dairesi (Udlændingestyrelsen) tarafından
yapılabiliyor. Öyle bir karara ilgili kurumlara
itiraz hakkımız var ve son olarak mahkemeye
gidilebiliriz.
Dolayısıyla gazete, TV ve sosyal medyaya
yansıyan yurtdıșı olaylarının detaylarını
bilmediğimiz için neden ve hangi sebeplerden dolayı öyle bir karar verildiğini
bilemeyiz ve yanlıș yorum yapmıș oluruz.
Hukuk devletinde bulunan prensiplere göre
idarenin veya bir alt mahkemenin verdiği
kararı bir üst idari kuruma veya mahkemeye
șikayet/itiraz etme imkanı bulunmakta.
Mağdur olduğuna inanan kișiler ilgili yerlere
itiraz edebilirler.
Bir not: Emekliler için erken yaz tatili
yaklașıyor, herkes plan yapıp bilet almakta.
Emekliler her yılki sancıyı çekmekteler ve
tatilde ne kadar kalabiliriz sorusu derneklerde
gündemde. Tekrarlamakta yarar görüyorum,
kimseden izin almadan, yalnızca Udbetaling
Danmark isimli kuruma bilgi vererek 5 ay 29
gün tatile gidilmesine bir engel bulunma-
H I N D I STA N ’DA N DA N I MA R K A’ YA B IR BAŞARI HIK AYESI:
Manu Sareen
EMRE OĞUZ
Ailesi, Manu henüz 3 yaşındayken Punjab’dan ayrılarak
Danimarka’ya taşındı. Yıl1970. O yıllarda Danimarka özellikle
ekonomide yaşadığı hızlı büyüme sonrasında oluşan istihdam
açığının ciddi bölümünü Türkiye’den gelen misafir işçilerden
karşılıyordu. Danimarka toplumu kendilerinden neredeyse
tamamen farklı bir kültürden gelen bu misafir işçilere, onlar
da Danimarka toplumuna adapte olmaya çalışıyordu. Manu
Sareen’in ailesi böyle bir ortamda Kopenhag’ın merkezindeki
Amager semtine yerleşti. Ailesi eğitime önem veriyordu ve
Sareen çalışkan bir öğrenciydi. Timesofİndia Gazetesi’ne
verdiği bir röportajda şöyle diyordu: ‘‘Ailem bana her zaman
çok sıkı çalışmam gerektiğini söyledi. Aileniz sizin iyi bir
eğitim almanız için çalışınca siz de kendinizi bir şekilde bunun
karşılığını vermek zorunda hissediyorsunuz.’’
Sareen okul dışında sosyal faaliyetlerde de aktif
biriydi. Siyasi çevrele adını ilkkez 1999 yılında Kopenhag
Belediyesi’nin Etik Konseyi’ne seçilmesiyle telaffuz etmeye
başladı. Danimarka’da sol bloğun nispeten küçük temsilcilerinden biri olan Radikal Parti’ye üye olmuştu. 2002 yılında
Kopenhag Belediye Encümenliğine seçildi. 35 yaşındaydı
ve bu onun dikkatleri üzerine toplamasına neden oldu.
Ancak daha yolun başında sayılırdı. Kopenhag’da yaptığı
çalışmalarla bir taraftan Danimarka siyasetinde adından söz
ettirmeye başlarken diğer taraftan Radikal Parti içerisindeki
konumunu sağlamlaştırdı. 2005 yılı genel seçimlerinde
partisi tarafından Vesterbro bölgesinden milletvekili adayı
gösterildi. Lone Dybkjær’in ardından en fazla oy alan 2.
aday oldu ve adı yedek vekiller listesinin başına yazıldı. 2011
yılındaki genel seçimler öncesinde Lone Dybkjær’in mazeret
belirterek vekillikten ayrılmasıyla Danimarka Parlamentosu’ndaki kariyeri resmen başlamış oldu. Seçimler öncesinde
Parlamento’da olmak ona etkili bir propaganda yapma şansı
verdi. 2011 seçimlerinde aldığı şahsi oylarla o güne kadar
hiçbir göçmen kökenli politikacının ulaşamadığı bir başarı
sergiledi ve Nörrebro bölgesinden milletvekili olarak seçildi.
Seçimlerde Margrethe Vestager liderliğindeki Radikal Parti
büyük bir başarı sergilemişti. 10 yıldır devam eden sağ blok
hükümeti seçimi kaybetmiş ve iktidardan çekilmek zorunda
kalmıştı. Bu Sosyal Demokrat Parti ve Sosyalist Halk Partisi ile
koalisyon anlaşması yapan Radikal Parti’ye hükümete girme
şansı vermişti. Aslında seçimler öncesinde Manu Sareen’in
bakan olup olamayacağı tartışma konusuydu. Ancak aldığı
şahsi oylar onun elini güçlendirmişti. Herkes hangi bakanlığın
ona verileceğini merak ediyordu. Sosyal Demokrat Parti,
Sosyalist Halk Partisi ve Radikal Parti arasında uzun süren
koalisyon pazarlıklarının ardından Manu Sareen’in Eşitlik ve
Kilise’den Sorumlu Bakanlık görevine getirildiği açıklandı.
Sareen’i Danimarka’da göçmen kökenli ilk bakan yapan bu
durum kamuoyunda tartışmalara neden oldu. Birçok kişi
Hindistan kökenli bir politikacının kiliseden sorumlu bakan
yapılmasını anlayamamıştı. Fakat o eleştirilere aldırmadan
hızla görevini yapmaya başladı.
Konya usulü
Etli ekmek
ETLER
E
TLE
TL
ER SİZ
SİZDEN,
DEN,
N, HAZIRLAMASI BİZDEN
LEZZET
FARKI
HER ÇARŞAMBA
VE PERŞEMBE
Hamsi günü
KARADENİZ
USULÜ
Diget 30 - 36 • 2600 Glostrup
Tlf: 43 44 10 15 • www.hunkar.dk
22 | Bahar
Mart 2014
AB Raporu: Yolsuzluk
önlenmezse büyür
AB’nin yolsuzluk raporu Türkiye’de belirli çevreler tarafından ağır aksak devam eden yolsuzluk operasyonunu etkilemek
ve yolsuzluğun kamuoyu tarafından normal birşey olarak kabul edilmesini sağlamak için kullanıldı. Oysa rapor tam tersine
yolsuzluğun ülke ekonomileri için ne kadar tehlikeli olduğunu gözler önüne seriyor.
EMRE OĞUZ
Türkiye son yılların en büyük yolsuzluk
iddialarıyla çalkalanırken Avrupa Komisyonu
kurulduğu yıldan bu yana hiç yapmadığı
birşey yaptı ve geçtiğimiz hafta içerisinde ilk
kez “Yolsuzlukla Mücadele Raporu” yayınladı.
Birçok uluslararası kuruluş tarafından dünyanın
en şeffaf bölgesi olduğu ifade edilen Avrupa’da
bu raporun yolsuzluğun ne kadar az olduğunu
teyit eder şekilde neticelenmesi beklenirdi.
Ancak öyle olmadı. Tam tersine yolsuzluğun
birçok AB ülkesinde son derece şaşırtıcı oranda
yaygın olduğunu söylüyordu rapor. Düzenlediği basın toplantısıyla sonuçları kamuoyuyla paylaşan Avrupa Birliği’nin İçişlerinden
Sorumlu Komisyon Üyesi Cecilia Malmström
bu durumu, “Avrupa’da yolsuzluktan arınmış
bir bölge yok” sözleriyle ifade etti.
Söz konusu rapor Türkiye’de belirli çevreler
tarafından ağır aksak devam eden yolsuzluk
operasyonunu etkilemek ve yolsuzluğun
kamuoyu tarafından normal birşey olarak
kabul edilmesini sağlamak için kullanıldı. Oysa
rapor tam tersine yolsuzluğun ülke ekonomileri için ne kadar tehlikeli olduğunu gözler
önüne seriyor. Türkiye gibi aday ülkeler rapor
kapsamında değerlendirilmese de yolsuzlukla
mücadele için alınması gereken önlemler
konusunda oldukça önemli tavsiyelerde
bulunuluyor.
Rapora göre Avrupalıların yüzde 76’sı
ülkesinde yolsuzluğun yaygın olduğunu
düşünüyor. Yolsuzluğun AB ekonomisine yıllık
zararı 120 milyar Eurodan fazla. Avrupa’da
son yıllarda etkili olan borç krizi yolsuzlukların
artmasında önemli bir etken. Avrupalıların
yüzde 56’sı da son üç yılda yolsuzluğun
arttığını düşünüyor. İtalya, Yunanistan, İspanya
ve Litvanya yolsuzluğun en yaygın olduğu
ülkeler. Bu ülkelerde hakın yüzde 95’inden
fazlası yolsuzluk yapıldığına inanıyor.
Avrupa Birliği resmi İstatistik Kurumu
Eurobaremetre tarafından yapılan iki farklı
kamuoyu anketinin verileri de paylaşıldığı
raporda yolsuzlukla mücadele konusunda en
sorunlu alanların kamu ihaleleri, siyasi partilerin finansmanı ve yerel yönetimlerin denetimi
olduğu belirtiliyor. Avrupa Birliği’nin gayrı
safi hasılasının (GDP) yüzde 20’sini oluşturan
kamu ihaleleri ve kamu mal ve hizmet alımlarının yolsuzluğa açık olduğunun belirtildiği
raporda, daha sıkı denetimlerin ve standartlar
getirilmesi tavsiye edilir.
Raporda altı çizilen konulardan biri
de yolsuzluk ile organize suçlar arasındaki
bağlantı. Organize suçların ciddi sorunlara
neden olduğu AB üyesi ülkelerde yolsuzluk,
söz konusu suçların kolaylaştırılmasına yardım
eden bir aracı olarak kullanılıyor. Organize
suç örgütleri hem yerel hem de ulusal bazda
hedeflerine ulaşmak için siyasi partileri
ve politikacıları kullanıyor. Kamu ihaleleri,
inşaatlar, bakım ve onarım işleri bu örgütler
tarafından üyelerine çıkar sağlamak için kullanılıyor. Europol’e göre AB genelindeki organize
suç örgütlerinin sayısı 3 binden fazla. Bunların
büyük bir bölümü iş dünyasından siyasete
kadar çok gelişmiş ağa sahip.
Ülkesinde Yolsuzluğun
Yaygın Olduğunu
Düşünenler
Yunanistan
İtalya
Litvanya
Çek Cumhuriyeti
İspanya
Hırvatistan
Romanya
Slovenya
Slovakya
Portekiz
Macaristan
Bulgaristan
Letonya
Malta
Polonya
İrlanda
Kıbrıs
Fransa
Belçika
Avusturya
Estonya
İngiltere
Hollanda
Almanya
İsveç
Lüksemburg
Finlandiya
Danimarka
AB Ortalaması
%99
%97
%95
%95
%95
%94
%93
%91
%90
%90
%89
%84
%83
%83
%82
%81
%78
%68
%67
%66
%65
%64
%61
%59
%44
%42
%29
%20
%76
Kaynak: Eurobarametre
Söz konusu durum; Avrupa’da faaliyet
gösteren firmalar için de son derece tehlikeli.
Birçoğu yolsuzluklar yüzünden iş kaybına
uğradığına inanıyor. Bu firmaların oranı yüzde
32. Bu durum bir taraftan piyasalardaki güvensizliği arttırırken diğer yandan ekonominin
yatırım potansiyelini kısıtlıyor.
Avrupa’da yolsuzluklar konusunda İtalya
açık ara önde. Geçmişte defalarca yolsuzluk
skandallarıyla çalkalanan İtalya’da bir yılda
yapılan yolsuzluk bütün AB ülkelerinin
toplamının yarısı kadar. Bu durum İtalya’yan
firmalarına olan güveni sarstığı gibi genelde
AB ekonomisine de ciddi zararlar veriyor.
Rapora göre İtalya’da yolsuzluk yılda 60 milyar
Euro ile gayri safi milli hasılanın yüzde 4’üne
ulaştı. İtalya hükümeti geçtiğimiz dönemde
yolsuzlukla mücadele kapsamında bir dizi
yasayı hayata geçirmişti. Ancak bu yasaların
da beklenen etkiyi yaptığını söylemek çok zor.
Zira raporda söz konusu yasaların özellikle
zaman aşımı, para aklama, vergi kaçakçılığı gibi
suçlarla mücadelede boşluklar bıraktığı dolayısıyla yetersiz kaldığı vurgulanıyor. İtalya’nın
eleştirildiği diğer konular ise; siyasi partilerin
illegal finansmanı ve para karşılığı oy satın
alarak seçimlere hile karıştırmak. AB raporunun
açıklanmasının akabinde bir açıklama yapan
İtalya Başbakanı Enrico Letta, söz konusu
raporu eleştirmediği gibi Brüksel’in yolsuzluk
ve yasalara uygunluk konusunda İtalya’nın da
dahil olduğu ülkeleri yerden yere vurmasının
doğru olduğunu söyledi. Letta, “Bu konuda
çalışmalar yapacağız ve birkaç gün içerisinde
sonuçlarını göreceksiniz” dedi. Cumhurbaşkanı
Giorgio Napolitano ise “İtalya’nın kendi hataları
var ancak bunları düzeltmek için atılan adımlar
da var” demekle yetindi.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü Avrupa Bölge
Direktörü Anne Koch’a göre ise yolsuzluğun
yaygın olması Avrupa’daki siyasi başıboşluğu
gösteriyor. Yolsuzluğa bulaşan kamu kuruluşları
insanların kamu kurum ve kuruluşlarına olan
güvenini tahrip ettiğini belirten Koch, bunun
son derece tehlikeli birşey olduğunu vurguluyor.
Mart 2014
FOTO: Ayşe Arı
23 | Bahar
Aynı sahnede üç
kültür buluştu
BAHAR KOPENHAG
’Önce insan’ sloganıyla faaliyet gösteren
Dialog Forum Derneği, Danimarka’da bir
ilke imza atarak Müslüman, Hiristiyan ve
Musevi kültürlerini bir sahnede buluşturdu.
Danimarka’nın resmi kanalı DR’nin ünlü konser
salonunda ’Birlikte Yaşam’ organizasyonunda
semazenler, Gospel korusu ve Yahudi müzik
grubu Trio Klezmer sahne aldı.
Danimarka’da farklı kimlik ve kültürlere
yönelik yaptığı faaliyetlerle takdir toplayan
Dialog Forum Derneği’nin ’Birlikte Yaşam’ temalı
programı büyük ilgi gördü. DR’nin dünyaca
ünlü konser salonu ilk kez üç semavi dinin
müziklerinin aynı sahnede buluşmasına şahit
oldu. Dialog Forum Derneği Başkanı Mustafa
Gezen, dernek olarak ’önce insan’ deyip, farklı
kültür ve kimlikte olan kişilerle insanlık ortak
paydasında buluştuklarını söyledi.
Dialog Forum Derneği’nin ’Birlikte Yaşam’
programında ilk olarak Yahudi halk dans grubu
Hora –Debka Nirkado sahne aldı. Daha sonra
Hıristiyan müzik grubu Gospel korusunun
seslendirdiği eserler beğeni topladı. Yahudi
müzik grubu Trio Klezmer’in ardından sahneye
İstanbul’dan gelen semazen grubu çıktı.
Mevlana’nın asırlar öncesinden gelen mesajını
Danimarka’da salonu dolduran binlerce kişiye
ulaştıran semazen grubunun sema gösterisi
binlerce kişi tarafından pür dikkat seyredildi.
Semazenlerin gösterisinden sonra salondan
adeta alkış tufanı koptu. İstanbul’dan gelen
semazen ekibinin Odense ve Arhus’ta yaptığı
programlara da ilgi oldukça fazla oldu. Arhus’ta
programa Belediye Başkanı Jakob Bundgaard’a
katıldı.
Tatarlılar Dayanışma
Gecesi’nde hasret
giderdiler
Kopenhag ve çevresinde yaşayan Uşak’ın
Tatar kasabasından gelen vatandaşlarımızın
kurduğu Tatar Dayanışma Derneği tarafından
her yıl geleneksel olarak düzenlenen 25. Tatar
Dayanışma Gecesi büyük bir katılımla Kopenhag’daki Nazar Düğün Salonu’nda gerçekleşti.
13 yıldır düzenlenen Tatar Dayanışma
Gecesi’ne Odense’den katılan Türk Halk
Müziği sanatçısı Leyla Can Dönmez söylediği
birbirinden güzel türkülerle renk kattı. Uşaklı
sanatçı ‘Arslan Sağdıcım’ Naim Akbaş da
gecede sahne alarak söylediği birbirinden
güzel türkülere Tatarlı vatandaşlarımıza
unutulmaz anlar yaşattı. Danimarka’da 2 bin
kadar, Norveç’te ise 400 kadar Tatarlı hemşeh-
rilerinin yaşadığını belirten Tatar Dayanışma
Derneği Başkanı Aytekin Arık, “25. Dayanışma
Gecemiz’e Danimarka’nın farklı yerlerinden
gelerek teşrif efen hemşehrilerimize teşekkürlerimizi sunuyorum. Dayanışma Gecemiz
ilerleyen yıllarda da geleneksel olarak, sizlerin
de teşrifleriyle devam edecektir.” dedi.
Programda, Kopenhag Büyükelçiliği
Emniyet Müşaviri Cuma Ali Aydın ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Müşaviri Ali Rıza Önay da
konuşma yaparak, Tatar Dayanışma Derneği’ni
Dayanışma Gecesi’nden dolayı kutlayarak,
böyle bir gecenin gerçekleşmesinde emeği
geçenlere teşekkür ettiler.
Yakında ehliyetler 75 yaşına
kadar geçerli olacak
Cep telefonu kredi kartlarının
yerini alacak
Hükümet, 70 yaşına giren ve hala araba
kullanmak isteyen herkesin, ehliyetlerinin
yenilenmesi için doktor kontrolüne girmesi
şartında değişikliğe gidiyor. Hükümete
göre, yaşlı sürücülerin ehliyetleri 75 yaşına
kadar geçerli olmalı. Sosyal Demokratlar’ın
sözcüsü Trine Bramsen, “Günümüzde insan
ömrünün daha uzun olduğu gerçeğini göz
önünde bulundurmalıyız. Önceki yıllara göre
insanlar kendilerine daha iyi bakıyorlar ve
bu yüzden ehliyet yenileme yaşı da tabii ki
ileriye çekilmeli” dedi. Adalet Bakanlığı kısa
süre önce Sağlık Kurumu’ndan hükümetin
bu isteğini değerlendirmesini istedi. Sağlık
Kurumu onay verdiği takdirde hükümet
bu değişikliği yürürlüğe sokacak. Trine
Bramsen, “Yaşlı insanları kazaya kurban
vermemek adına Sağlık Kurumu’ndan onay
almamız şart” dedi.
Resmi yazışmalar anlaşılmıyor
Belediyelerin resmi yazışma şekli o
kadar kötü ki Danimarkalılar, belediyeden
gönderilen mesajları anlamakta oldukça
zorluk çekiyor. Kamu Hesapları Komitesi,
belediyelerin vatandaşlarla iletişim kurma
yöntemini tatmin edici bulmuyor. Çünkü
birçok durumda insanlar, gönderilen
yazılarda kullanılan anlaşılması güç dil ve
yazı şekli yüzünden sahip olunan hakları
ve sosyal yardım alınmasıyla ilgili hususları
anlayamıyor. Kamu Hesapları Komitesi
sosyal hizmetlerinin hazırladığı yeni raporda
bu durum açıkça belirtiliyor. Danimarkalı uzmanlara göre, gelecekte
ödemelerinizi telefonunuzla yapabileceksiniz.
Telekomünikasyon analisti ve IT alanında
danışman şirketin genel müdürü Torben
Rune, “Beklentim, mobil ödeme sisteminin
uzun vadede hem nakit hem de kart şeklinde
günümüzdeki ödeme sisteminin yerine
geçmesi” dedi. Bazı mobil operatör şirketleri,
cep telefonu aracılığıyla çalışan yeni bir
ödeme şekli olan PAII’yı tanıttı. Bu yöntem
ödeme sistemini tamamen değiştirecek.
Mobil ödeme sistemi, ödeme konusuna ilişkin
yapılan düzenlemelerde kredi kartı ve nakit
para yerine kullanlabilecek en iyi çözümdür.
24 | Bahar
Mart 2014
Lykketoft’un Gazze ziyaretine İsrail engeli
BAHAR KOPENHAG
Danimarka Parlamentosu Başkanı Mogens
Lykketoft’un Gazze ziyaretinin İsrail hükümeti
tarafından engellenmesi kamuoyunda tartışmalara neden oldu. Başta Lykketoft’un kendisi
olmak üzere birçok kişi İsrail yönetimini eleştirdi.
Öte yandan İsrail yönetimi tarafından yapılan
açıklamada Lykketoft’un ziyaretinde Filistinli
yetkililerle görüşüp İsrailli yetkililerle görüşmeyecek olması ziyaretin engellenmesine
neden olarak gösterildi. Ancak Lykketoft,
Danimarka medyasına yaptığı açıklamada İsrail
Meclis Başkanı’ndan da ziyaret kapsamında
randevu talep edildiğini ancak kendisinin
vaktinin müsait olmadığı gerekçesiyle
randevu talebini geri çevirdiğini söyledi. İsrail
hükümetini eleştiren Lykketoft, kendisi Meclis
Başkanı olmasına rağmen İsrail Meclis Başkan
Yardımcısı’ndan da randevu talep edildiğini
ancak bu talebin de reddedildiğini söyledi.
Geçmişte Dışişleri Bakanlığı da yapmış olan
ve Sosyal Demokrat Parti’nin önde gelen
isimlerinden biri olan Mogens Lykketoft,
normalde 9-11 Şubat tarihleri arasında
Gazze’ye gitmeyi planlıyordu. Dışişleri
Bakanlığı’nın koordinesinde gerçekleştirilmesi planlanan ziyarette Batı Şeria’da
Filistin Lideri Mahmud Abbas ile görüşecekti.
RSIF’den işadamlarına
‘yenilikçi adımlar’ semineri
KOPENHAG BAHAR
Danimarka-Türkiye İş Dünyası Federasyonu’nun da (DATİFED) kurucu üyelerinden olan
Region Sjælland İværksætter Forening (RSIF),
Albertslund’da işadamlara yönelik düzenlediği
seminerde Teknoloji Enstitüsü’nden Erik W.
Hallgren’i konuk etti. Seminerin konusu
firma sahibi olan işadamlarının daha büyük
başarılara imza atmaları için yenilikçi adımlar
ve fikirler üretmenin önemiydi.
Programda açılış konuşması yapan RSIF
Genel Sekreteri Ali Kartal, katılımcılara RSIF
hakkında bilgi verdi ve derneğin 2,5 sene önce
kurulduğundan beri, şimdiye kadar düzenlemiş
olduğu programlar hakkında bir sunum yaptı.
Prorama katılan Albertslund Belediye
Başkan Yardımcısı Mehmet Küçükakın da kısa
konuşmasında, Türkiye kökenli işadamlarının
Danimarka toplumuna ve ekonomisine verdiği
katkıların önemine değinerek, başarıların
daha da artamasından hiç şüphe duymadığını
ifade etti. Seminere konuşmacı olarak katılan
Teknoloji Enstitüsü’nden Erik W. Hallgren,
işadamların ilgisini çeken bir sunum gerçekleştirdi. Firma olarak, gelişmek için hangi yenilikçi
adımları atmanın, aynı sektörde bulunan diğer
firmalar arasında sizi farklı kılmanın ve özelliklerinizin öne çıkması için yeni projeler üretmenin
önemini vurgulayarak, bu konularda Teknoloji
Enstitüsü kurumu olarak işadamlarının sorunlarını çözmeye ve yardımcı olmaya çalıştıklarını
belirtti.
25 | Bahar
Mart 2014
Başbakan’dan hesap sormak
EMRE OĞUZ
Yer; Danimarka Parlamentosu. Başbakan
Helle Thorning Schmidt ellerini birbirine
kenetlemiş karşısındaki milletvekillerinden
ardı ardına gelen sorulara cevap vermeye
çalışıyor. İçinde bulunduğu durumdan
rahatsız olduğu zaman zaman belli olsa da
kendinden emin. Kesin bir dille konuşuyor:
‘‘Sözlerime söz konusu bilgiyi haftalarca
sakladığıma dair mesnetsiz suçlamaları
tamamıyla redderek başlamak istiyorum.
Gizlediğim yada arka plana ittiğim hiçbirşey
yok!’’
Geçtiğimiz aylarda patlak veren ve
önce Danimarka İstihbarat Teşkilatı (PET)
Başkanı Peter Scharf’ın ardından ise Adalet
Bakanı Morten Bördskov’u koltuğundan
eden istihbarat skandalından bahsediyor.
Kendisinin söz konusu skandalın bir parçası
olmadığını ve konuyla ilgili herhangi bir
bilgisi olmadığını anlatmaya çalışıyor. Onu
bu konuda sorularıyla terletenler ise; çoğu
muhalif partilere mensup milletvekilleri.
Başta PET tarafından yasadışı bir şekilde
takip edildiği ve resmi programı üzerinde
manipülasyon yapıldığı ortaya çıkan aşırı
sağcı politikacı Pia Kjearsgaard olmak üzere
bazıları Başbakan Schmidt’in söz konusu
yasadışı takiplerin bir parçası olduğunu
düşünüyor. Bu yüzden sorular oldukça sert.
Kendisinden istifa etmesini isteyenler bile
var. Fakat o, buna rağmen sorulan bütün
sorulara olanca açıklığıyla cevap vermeye
gayret ediyor. Kendisini sorularıyla sıkıştıran
milletvekillerini, ‘uluslararası komploların
maşası olmakla’ yada ‘paralel devletin
uzantıları’ olmakla suçlamıyor. Böyle birşeyin
kendisine yarardan çok zarar getireceğinin
pekala farkında. Öte yandan ‘gündeminin
yoğunluğu, yurt dışı programlarının varlığı
ve çalışma süresinin kısıtlı olması’ gibi
bahanelerle söz konusu sorgudan kaçmaya
da çalışmıyor. Kanunen böyle bir hakkı
yok çünkü. O koltuğa oturup karşısındaki
milletvekillerinin sorularına cevap vermeye
mecbur. ‘Bir ‘parlamento sorgusu’ geçiriyor
zira. Verdiği cevaplarla sadece karşısındaki
milletvekillerini değil ekranları başında
bu ender yaşanan siyasi olayı takip eden
izleyicileri de ikna etmesi politik kariyeri
açısından oldukça mühim. Vereceği yanlış bir
cevap telafisi mümkün olmayan sorunlara yol
açabilir. Sorgu, çeşitli televizyonlar tarafından
canlı yayınlanıyor.
Yürütmenin başı olan Başbakan Schmidt’in böylesine hoyratça sorgulanmasının
Danimarka kamuoyunda ciddi bir rahatsızlığa neden olduğunu söylemek çok zor.
Tam tersine bundan memnun gözüküyorlar.
Her ne kadar kendisi son seçimlerde yüzde
önemli bir başarı elde ederek iktidara
gelen güçlü bir partinin (Sosyal Demokrat
Parti) lideri olsa da halk, böylesi sorguların
demokrasi için bir kazanç olduğuna inanıyor.
Bu yaklaşım genel olarak medyaya da hakim.
Çünkü ertesi ülkenin önde gelen gazetelerinden biri olan Berlingske’nin editöryal
yazısında Başbakan Schmidt’in ‘istifa etmesi
gerektiği’ savunuluyor. Bir diğeri Politiken,
Başbakan Schmidt’in Parlamento tarafından
sorgulanmasında herhangi bir sakınca
olmadığını yazarken Ekstra Bladet Gazetesi
ise işi biraz daha ileri götürerek Başbakan
Schmidt’in özel sektörde çalışıyor olsaydı
kovulmuş olacağını yazıyor. Başbakan
onları ikna edememiş anlaşılan. Esasen bu
gazetelerden ikisi Başbakan Schmidt’in
başında bulunduğu Sosyal Demokrat
Parti çizgisinde yayınlarıyla tanınıyor. Buna
rağmen Başbakan’ı istifaya davet etmekten
çekinmiyorlar. Türkiye’deki medya yapısını
kanıksamış insanlara çok ilginç gelecek ama
0nların bu tavrı da diğer gazeteler tarafından
eleştirilmiyor. Başbakan’ı istifaya çağırdıkları
için ülkenin birlik ve beraberliğini bozmakla
yada vatan hainliğiyle suçlanmıyorlar.
Başbakan Helle Thorhing Schmidt hala
görevinin başında. Erken seçim olmaması
halinde 2015’e kadar da devam edecek.
Birçoklarının Mandela’nın cenaze töreninde
ABD Başkanı Barack Obama ve İngiltere
Başbakanı David Cameroon ile çektiği
tartışmalı fotoğraftan hatırladığı Başbakan
Shmidt, Danimarka’da Parlamento sorgusuyla karşı karşıya kalan ilk Başbakan değil.
Kendisinden önce bu görevi yürüten
Lars Lökke Rasmussen ve Anders Fogh
Rasmussen de benzer sorgulara muhatap
olmuştu.
26 | Bahar
Mart 2014
Yoksul Somali’nin ışığı oldular
KAMİL ARLI
Kara Kıta’nın yoksul ülkelerinden
Somali’de bugünlerde terör ve fakirliğin
ortasında taze ümitler yeşeriyor. Türk
girişimcilerin açtığı okullar ve Kimse Yok Mu
Derneği’nin yardımlarıyla ülke halkının
yaraları sarılmaya çalışılıyor.
Somali’de ilk durağımız başkent
Mogadişu. Harabeyi andıran Aden
Abdulle Uluslararası Havalimanı’ndan
şehir merkezine doğru ilerlerken,
halkın yaşadığı yoksulluğa şahit
oluyoruz. Bakımsız caddeler ve enkaz
haline dönmüş evler sıralanıyor. Şehir
merkezine ulaştığımızda ‘Türk Nil
Akademisi’ yazısı görülüyor. Somali’de
2011 yılında Anadolu insanının
destekleriyle açılmış dört Türk okulu
bulunuyor. Bu okullarda 20’nin üzerinde
Türk öğretmen görev yapıyor. Okulların
etrafında bekleyen eli silahlı askerler
dikkat çekiyor. Bu askerlerin güvenlik
gerekçesiyle Türk okulları tarafından
tutulan Somalili askerler olduğunu
öğreniyoruz. Okulları yaklaşık 35 paralı
asker koruyor. Öğretmenler okul dışına
çıkarken, bir araç dolusu asker onlara
eşlik ediyor. Ülkede hemen her gün patlayan
bombalar Somali insanı üzerinden büyük bir
güvenlik riski oluşturmuş. Ülkede yabancı
olarak yaşayan hemen herkes askerlerin
koruması altında dolaşıyor. Anadolu insanının Afrika’ya yaptığı gönül
yatırımlarını yerinde görmek için gittiğimiz
başkent Mogadişu, 20 yıllık iç savaştan
yorgun düşmüş bir şehir görünümünde.
9 milyon nüfusa sahip Somali’de kıtlık ve
yoksulluk had safhada. İç savaşın 1988’den
beri yer yer devam ettiği ülkede hemen her
gün bir bomba patlıyor. İstikrarsızlığın en
büyük nedeni El-Kaide bağlantılı El-Şabab
terör örgütü. El-Şabab en son Türkiye’nin
Somali Büyükelçiliği’ne saldırarak bir Türk
özel harekât polisini şehit etmişti. Bizler de
Somali’deyken iki bombalı saldırıya tanıklık
ediyoruz. Örgüt, kandırdıkları insanları belirli
bir süre eğitimden geçirdikten sonra canlı
bomba olarak kullanıyor. Özellikle cuma
günleri bu insanlar camilerde kendilerini
patlatarak, orada ölen insanlarla birlikte
cennete gideceklerine inanıyor. Güvenlik
Türk Lisesi, Kıblenuma İlköğretim Okulu,
Kıblenuma Kız ve Somaliland Vifak Türk
okullarında modern teknik eğitim imkânlarıyla üç farklı dilde eğitim görüyor. Normal
derslerin İngilizce anlatıldığı okullarda öğrenciler Somalice ve Türkçe dersler alıyor. Terör
riskinin had safhada olduğu ülkede yaşanan
bu gelişmeler yapılan dış yardımların
önündeki en büyük engel olarak görülüyor.
Hatta bu gelişmelerden dolayı Somalili
bazı siyasilerin komşu ülkelerde yaşadığını
öğreniyoruz.
Somali’de bulunan Türk okulları iki yıl gibi
kısa bir süre önce kurulmasına rağmen aldığı
madalyalarla adından söz ettiriyor. Somali
Nil Eğitim Kurumları, son iki yılda uluslararası
olimpiyatlarda 22 madalya kazanmış. Terör
ve kıtlık pençesinden kurtulamayan ülkede
eğitim sistemi büyük bir çöküntü yaşamış.
Devlet okullarında okuyan öğrencilerin çoğu
derslik ve sınıf eksikliği dolayısıyla eğitimlerini
harabeye dönmüş binalarda ve çadırlarda
yapıyor.
Somalili çocuklar, Mogadişu Bedir
olaylarının eksik olmadığı ülkede kazanılan
başarılar Somali halkına moral olurken,
bu Kara Kıta ülkesi geleceğe daha umutla
bakıyor. Bedir Türk Okulu Genel Müdürü Bilal
Köse, Somali’de 2011 yılında 40 öğrenci ve
iki tane kiralık binada eğitim öğretim faaliyetlerine başladıklarını söylüyor: “Mogadişu
Bedir Türk Lisesi geçen sene Tanzanya‘da
17 ülkenin katıldığı Informatrix Africa 2013
Bilgisayar Olimpiyatları’nda, Kısa Film dalında
‘Her Gün Bir Güneş Doğar’ projesiyle altın
madalya kazandı. Elde edilen bu madalya,
Somali‘nin uluslararası alanda kazandığı ilk
başarıydı.”
‘Kimse Yok Mu, Somali’yi inşa ediyor’
2011 yılından itibaren toplam 495 öğrencinin Türkiye’de eğitim, ulaşım, barınma ve
sağlık giderleri karşılayan Kimse Yok Mu,
Başkent Mogadişu’da maliyeti yaklaşık 15
milyon TL’yi bulan bir kompleks içinde tam
teşekküllü bir hastaneyi okul, yurt, aşevi, 12
daire ve 3 konut ile birlikte Somalili yardıma
muhtaç insanların hizmetine sunmuş. Yaklaşık
2 ay önce hizmete açılan Deva Eğitim
ve Araştırma Hastanesi’nde günde
yüzlerce hasta muayene ediliyor.
Kimse Yok Mu kompleksi içindeki
aşevinde ise yıllık 60 bin kişiye sıcak
yemek dağıtılması hedefleniyor.
Somalili siyasi ve bürokratlar,
derneğin faaliyetlerini yakından takip
ediyor. Türkiye Somali Büyükelçiliği
Eğitim ve Kültür Ataşesi Abdulaziz
Abdirahman Hasan, Türkiye’ye
gönderilen Somalili çocukların
Türkiye-Somali ilişkilerine çok büyük
katkı sağlayacağını düşündüğünü
belirterek, “Somali’nin geleceğini
bu çocuklarda görüyoruz.” diyor.
Somali Milletvekili ve eski Denizcilik
Bakanı Mualim Ali Adem Adow,
Türk insanının ve Kimse Yok Mu’nun
Somali’de yaptıkları yardımlarla
ülkenin gelişmesine büyük katkı
sağladığını anlatıyor: “Kimse Yok Mu
Somali’yi tekrar inşa ediyor. Türk yardım
kuruluşları ülkemize büyük yardımda
bulundu. Somali halkı yardımlarınızı hiçbir
zaman unutmayacak.”
Mogadişu İl Sağlık Müdürü Osman
Omar Abdi ise derneğin Somali’de kıtlık
döneminden beri var olduğunu belirterek,
“Ülkemizde çok güzel işler yapıyorlar. Bunun
en güzel örneği derneğin inşa ettiği Deva
Hastanesi. Bu hastane tedavi için yurtdışına
çıkmamızı önemli ölçüde azaltacak.” diyor.
Kimse Yok Mu ve Türk okulları Somali’nin
kalkınmasına yardımcı olmaya aralıksız
devam ediyor. Yerli ve yabancı herkesin
takdirini kazanan gönül insanları, Somali’nin
geleceğine katkı sağlıyor. Somali adına son
yıllarda kararan umutlar, Kimse Yok Mu ve
Türk okulları sayesinden tekrar yeşeriyor.
27 | Bahar
Mart 2014
Yeniden evlenmek
sadakatsizlik mi?
Eşini kaybeden insanlar hayatlarına devam etmek için bir süre
sonra yeni bir yol arkadaşı arayışına çıkar. Ancak bu isteklerini dile
getirdiklerinde çoğu zaman toplum ve çocuklarının ciddi boyutlara
varan tepkileriyle karşılaşırlar. Bu tepkinin sebebi kimi zaman sahip
oldukları mala ortak çıkacağını düşünen evlatlar olur kimi zaman da
‘hatıraya saygısızlık’ gibi görüp ayıplayan toplum.
eden eşin hatırasına saygısızlık olarak dönüyor. Kendi hanımı ve çocuklarıyla sefer yalnızlıklarını gidermek, paylaşımda
BAHAR KARAMAN APAK vefat
düşünülmesi. Evlenmek isteyen kişi hem ilgilenmeye başlayınca anne ya da baba ikinci bulunmak adına onlardan gizli arkadaşlıklar
Eşi vefat eden insanların en büyük ikilemidir yeniden evlenip evlenmemek. Hem
kendine bir yol arkadaşı ve yeni bir hayat
kurmak isterken hem de tekrar bir insana
alışabilmek ve çocuklarına iyi bir ebeveyn
olup olmayacağı düşüncesi tereddütte bırakır
onları. Tüm bunların yanında bir de toplum
baskısı eklenir. El âlem ne der, eşimin hatırasına
saygısızlık olarak görülür mü vs… ki çoğu
zaman da olaylar bu şekilde gelişir. Yeni bir
hayat kurma kararı vermiş bir insan önce
çocuklarının, ardından toplumun tepkisiyle
karşılaşır. Uzman psikolog Ezgi Aydın Bal, bu
tepkinin belirleyicisinin evlenmek isteyen
kişinin cinsiyeti olduğuna dikkat çekiyor:
“Evlenmek isteyen kişi kadınsa evlenmemesi
yönündeki toplum baskısı daha çok oluyor.
Çünkü kadınların hem kendi işlerini kendisinin yapabilmesi hem de hayatına ikinci bir
partneri hiçbir koşulda sokmaması bekleniyor. Ancak evlenmek isteyen kişi erkekse ev işi ve
kişisel bakım gibi konularda bir kadın eline
ihtiyaç duyduğunun düşünülmesinden dolayı baskının şiddeti biraz daha azalıyor.” Bal, söz
konusu çocuklar olduğunda da bu tepkinin
sebebini vefat eden anne-babanın hatırasına
saygısızlık olarak düşünülmesine ve mal
paylaşımı kaygısına bağlıyor.
Bu sürecin belki de en hassas konusu
çocukları hem de toplum tarafından sık sık bu
söyleme maruz kalıyor. Aile danışmanı Fatma
Taş bu düşüncenin yanlış olduğunu ancak
yeniden evlenmek için de belli bir sürenin
geçmesi gerektiğini söylüyor: “Hayat devam
ediyor. Bu bir gerçek. O yüzden böyle bir
yargıda bulunmak doğru değil. Fakat yeniden
evlenmek için de çok acele etmemek gerekir.
Eşinin vefatından iki ay sonra evlenenlere de
şahit oluyoruz. Anneanne ya da babaanneler
torunları ortada kalmasın diye apar topar
çocuklarını yeniden evlendirmeye kalkıyor.
Ardından hatalı evlilikler yapılıyor. Psikolojide
yas sürecini altı ay olarak kabul ediyoruz. Tabii
ki kişiye göre bu değişir. Kimisinin bir yıl da
sürer. Ardından yeniden biriyle tanışmak onu
çocuklara kabul ettirmek derken bu süreç iki,
üç yılı bulabiliyor.”
‘Biz sana bakarız’ vaadi zamanla
etkisini kaybediyor
Anne ya da babasını kaybeden çocuklar
dönemin vermiş olduğu duygusallıkla geride
kalan aile bireyine yeniden evlenme düşüncesinin gereksizliğinin gereksizliğine ikna edip,
ona en iyi şekilde bakabilme vaadi veriyor.
Fatma Taş, çoğu zaman bu vaat gerçekleşse de
zamanla herkesin kendi kabuğuna çekildiğini
anlatıyor: “Kişi zamanla kendi önceliklerine
plana atılıyor, bakımı zayıflıyor. Duygusal
olarak da yalnız olduğu için bağışıklık sistemi
zayıflıyor ve çok çabuk hastalıklara yakalanıyor.
Bu sefer evlatlar anne ve babaların sadece
hastalıklarıyla ilgilenmek zorunda kalıyor.” Taş,
eşi vefat eden bir birey çocukları tarafından
ne kadar iyi bakılırsa bakılsın duygusal boşluğunun da dolmayacağı kanaatinde: “Evlenmek
isteyenlere evlilik yolunun açılması gerekiyor.
Çünkü eş dostluktur, arkadaşlıktır, birlikte
büyümek ve birlikte yaşlanmaktır. Eşinizle
paylaştığınız çoğu şeyi çocuklarınızla paylaşamazsınız.”
Çocukların ve toplumun tepkisiyle karşılaşmamak için de yeniden evlilik sürecinin iyi
yönetilmesi gerekiyor. Aile danışmanı Fatma
Taş bu süreçte evlenmek isteyen anne ya da
babaların çocuklarını karşılarına alıp yumuşak
bir dille içinde bulundukları ruh halini anlatmaları gerektiğini söylüyor: “Çocuklara doğru
kelimelerle yeniden evlenmek istediklerini,
yalnızlığın zor olduğunu anlatmaları gerekiyor.
Bu süreci en güzel sizin desteğinizle atlatırım,
yanımda olmanızı bana yardımcı olmanızı
istiyorum demeleri gerekiyor.” Çocukların da
empati kurmaları gerektiğini düşünen Taş,
verilen büyük tepkilerin daha kötü sonuçlar
doğuracağı görüşünde: “Evlenme konusunda
çocuklarından tepki gören bireyler bu
kuruyor. Daha sonra bu bir şekilde ortaya
çıktığında bu sefer ebeveynler ve çocuklar
arasında çok daha aşılmaz problemlere
yol açabiliyor. Çocukların buna sebebiyet
vermemesi gerekir.”
28 | Bahar
Mart 2014
TUĞBA ÖCEK
Osmanlı Devleti’nin kozmopolitliği,
hoşgörüsü ve adaleti ile birlikte yasaklarını
da hatırlayabiliriz: İçki, tütün, kahve yasağı ve
sansür hemen herkesin aklına ilk gelen yasaklar
arasında. Ama öyle yasaklar da var ki, “Bunun
nesi yasakmış?” dedirtecek cinsten. Osmanlı’da
meğer sakız çiğnemekten ata binmeye, kız
kaçırmadan çoban ihracına kadar birçok ‘vaka’
yasak çerçevesindeymiş. Devlet-i Âl-i Osman’ın
bu enteresan ve karanlıkta kalmış yasakları
yazar Nermin Taylan’ın “Osmanlı’da Yasaklar”
kitabıyla gün yüzüne çıkıyor.
Osmanlı Devleti yasakçı bir devlet miydi?
Yazar Nermin Taylan’a göre Osmanlı yasakçı
bir devlet değil, tam tersine gerekli olduğu
için yasaklar koymuş. Taylan, “Yasakçı olmayan
bir devlet yoktur. Osmanlı Devleti’nde de
toplumun düzenini bozan ve halkın sağlığını
etkileyen pek çok şeyi devlet yasaklamıştır.
Bunlar arasında bazen trajik, bazen de
bizi güldüren yasaklar her daim olmuştur.
Ancak bunların büyük bir kısmı, çoğu
zaman gereklidir.” diyor.
İşte bu yasaklardan bazıları:
Sakız: 18. yüzyılın sonlarına doğru
devlet sınırları içerisinde her türlü sakız
ve sakız cinsinin satışı yasaklanıyor. Hatta
mecliste verilen bir karar üzerine halkın
ellerinde bulunan sakızın belediyelerce
alınıp imha edilmesi için çalışmalar
yapılıyor.
Dellak bahşiş için müşteriyi göz
hapsinde tutmaya: Osmanlı’da hamama
giren terler mi bilinmez ama hamamdan
çıkanın terlediği kesin. Tellaklar hamamdan
çıkan müşteri ücretini öderken gözünün içine
bakarmış fazladan bahşiş versin diye. Bu bazı
kimseler üzerinde işe yarıyor. Bir dönem sonra
değnekçilik gibi zoraki bir mevzuat olmuş ve
durum saraya ulaşmış. 1640 yılında yayımlanan
bir fermanda dönemin padişahı 1’inci İbrahim
hamam kural ve kaidelerini belirtiyor:
“Hamama gusül için girenden bir akçe alına,
kise için gidenden iki akçe alına, hamamcıya
mürüvetten ziyade veren olursa men olunmaz.
Müşteri, mürüvetten dellak ve natıra akçe
verdik te hamamcı ücretini yine verir. Müşteri
bilhassa fukara ve diğer garipleri misafirler
mürüvetten akçe vermedikçe, dellak ve natır
akçe talep etmeyeler. Dellak müşteriyi tıraş
ettik de boynuna peştamal tuta ki, teri müşteri
üzerine akmaya. Müşteriye riayet olunup, pak
ve kuru peştamal ve silecek verile. Dellak ve
natır müşteri çıktık da bahşiş için müşteriyi göz
hapsine almayalar…”
Kadınlar Eyüp’te kaymakçı dükkânına
gitmeye: Eyüp, Osmanlı’da manevi yönü ve
tarihi kadar süt ve süt ürünleriyle de bilinirdi.
Hatta kaymakçı dükkânları çok meşhurdu.
Sevgililerin buluşma mekânı dendiğinde akla
gelen kafe, çay bahçesi ve muhallebicinin
karşılığı Osmanlı’da bu dükkanlar idi. Eyüp
Sultan’ı ziyaret etme bahanesiyle tarihi semte
Osmanlı’da
ilginç
yasaklar
Osmanlı’yı nasıl bilirdiniz sorusuna herkesin vereceği
cevap farklı. Kimisine göre hoşgörü ve adaletiyle üç
kıtaya hükmeden bir devlet. Kimisine göre ise sansürü,
baskısı eksik olmayan bir idare. Peki ya Osmanlı’da
kadınların kaymakçı dükkanına gitmesi ve imamların
nikah kıymasının memnu olduğunu biliyor muydunuz?
İşte “Aman bunun nesi yasakmış?” dedirten ilginç
Osmanlı yasakları…
gelen
kadınlar
burada sevgilileri ile
buluşurdu. Bu durum
çabuk fark edilmiş olacak ki
1573 yılında kadı efendiye hitaben
gönderilen bir yasağa konu oldu:
“Kaymakçı dükkânlarına bazı nisa taifesi
kaymak yemek bahanesi ile girip, oturup
namahremle cem olup, hilafi şer işleri vardır
diye bildirmişsin; bu bapta ihmal caiz değildir.
Kadınlar kaymakçı dükkânına gitmeyecektir.
Gelen kadınların kaymakçı dükkânlarına
alınmamasını dükkân sahiplerine şiddetle
tembih et. Tembihini dinlemeyen ve dükkânına
kadın müşteri alan dükkân sahibini muhkem
cezaya çarptır!”
Yağlı kayık: 3’üncü Selim döneminde
kadınların yağlı kayığa -dönemin Boğaz’daki
yolcu kayığı- binmesi mesele haline geliyor.
Çünkü kaymakçı dükkânları gibi yağlı kayıklar
da sevgililerle buluşma mekanı. Karşıya
geçmek yaklaşık bir, bir buçuk saat sürüyor.
Bu gidişin dönüşü de var tabii. Durum saraya
kadar gidince bir hatt-ı hümayunla kadınların yanlarında aileden bir erkek olmaksızın
kadınların yalnız başlarına yağlı kayığa binmesi
yasaklanıyor. Sık sık da Kayıkçılar Kâhyası’na,
Bostancıbaşı’ya emirler veriliyor. Yolcuların da
evlilik senetlerine bakılıyor.
Cuma günü eşeklere yük yüklemek: Tatil
kavramının olmadığı zamanlarda Osmanlı
topraklarında yaşayan eşekler oldukça
şanslıymış. Zira haftada bir gün de olsa devletlüler eşek taifesine izin vermiş. Cuma mübarek
gün olduğu için hayvanlara eziyet etmemek
istemişler.
Çoban ihracı: Bir dönem Osmanlı toprakları
dışına şeker ihracı, kahvenin İstanbul dışına
çıkması yasaklanıyor. Benzer
bir durum 1899 yılında Adana’daki susamın,
1890’da da Diyarbakır’daki zahirenin başına
geliyor. 1862’de Yunanistan’a, 1874’te Halep
dışına ve 1877’de Mısır dışındaki yerlere
hayvan ihracı men ediliyor. Zaman zaman
kuraklık gibi sebeplerle üretim ülke içindeki
talebi karşılayamadığı zaman ihracata sınırlandırma getiriliyor. Kahve, şeker, zahire normal de
çobanlara ihraç yasağı ne oluyor. Çobanların da
kuraklıktan etkilenip etkilenmediği bilinmez
ama yazar Nermin Taylan’a göre Osmanlı’da
“Eve lazım olan camiye haramdır.” anlayışı
bulunuyor. Çoban ihracı da buna benziyor.
19. yüzyılda Rumeli’den başka şehirlere çoban
ihracı yasaklanıyor. İnsan nereye gitmiş bu
Rumeli’nin çobanları da yasak gelmiş diye de
merak etmeden duramıyor.
Kur’an-ı Kerim’in gramofonla dinlenmesi:
1914 yılında bazı salavatlar, ezan ve Kur’an-ı
Kerim surelerinin plaklara dolumu başlıyor.
Fakat kahvehaneler ve meyhaneler gibi
münasip olmayan yerlerde gelişigüzel bir
şekilde dinlenebileceği için Kur’an ayetlerinin plaklara doldurulması ve gramofonla
dinlenmesi yasaklanıyor. İmamların nikah kıyması: Osmanlı’da
nikahın kadı huzurunda ya da kadının
görevlendirdiği bir imam tarafından kıyılması
gerekiyor. Taşradaki imamların veya kişilerin
nikah kıymasına da izin verilmiyor. Kadı
tarafından
g ö re v l e n d i r i l e n
imam evlenecek kızı ve
erkeği karşısına alıp şahitler
ve velileri huzurunda nikah
akitlerini yapıyor ve nikah akdi senedini
veriyor. Günümüzdeki gibi belgede önce kızın
sonra erkeğin anne ve babasının ismi, kızın
ve erkeğin ismi ve şahitlerin ismi ve imzaları
bulunuyor. Osmanlı Devleti de önce kadından
başlıyor. Hariçte insanların nikah kıymaları
da yasaklanıyor. Taylan, “Kadınların mağdur
olmalarının önüne geçilmek istenmiştir. Çünkü
şehirde evli olup taşraya gelip tekrar evlenenler
oluyor. Hâlbuki şehirde kadı siciline bakıldığı
zaman adamın evli olduğu ortaya çıkıyor.”
diyor. Ayrıca Taylan’a göre nikah cüzdanının
Avrupa’nın çıkardığı zannedilse de temeli
Osmanlı’da bulunuyor.
En katı cezalar yiyecek ve içecek konusunda:
Özellikle yiyecek ve içecek konusunda hiçbir
şekilde kadıların afları yok. Uymayanlar kürek
ve falaka gibi cezalara çarptırılıyor. Halkın hem
ucuz hem de iyi buğdaydan yapılmış ekmek
yiyebilmesi için sık sık denetimler yapılıyor.
Çünkü ekmek halkın ana gıda maddesi olarak
görülüyor. Ayrıca et ve diğer yiyeceklerde
muhtesipler esnafın narh fiyatlarına uyup
uymadığını denetliyor.
Osmanlı Türkçesi dersleri veren Taylan,
Osmanlı arşivlerinde diğer kitapları için
araştırma yaparken zaman zaman sansür,
kadınlara uygulanan yasaklarla karşılaşmış.
‘Başka neler var?’ diyerek başlamış Osmanlı’daki yasakları araştırmaya. Yaklaşık üç yıllık
yoğun bir çalışmanın sonucu olarak da arşivde
bulunan 170 milyondan fazla belgeden 4 bin
500’ünü taramış.
29 | Bahar
Mart 2014
Romatizma yaşlı hastalığı mı?
MERVE TUNÇEL
Romatizma genelde yaşlı hastalığı olarak
bilinir. Oysaki romatizmal hastalıkların ne yaşı
var ne de tek çeşidi. Kireçlenme ve iltihaplı
türleri olan bu rahatsızlık, çocuklarda bile
görülebiliyor. Hastaların sosyal hayatlarını
etkiliyor, hatta ömürlerini kısaltabiliyor.
Romatizma deyince akla ilkin mütemadiyen dizlerindeki ağrıdan yakınan yaşlı teyze
ve amcalar geliyor. Oysa romatizmal hastalıklar
tek çeşit değil. Kireçlenme tarzında olabileceği
gibi iltihaplı türleri de var. Üstelik gençlerde
hatta çocuklarda dahi görülebilen türleri var.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi,
Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı ve
Romatoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ömer
Kuru, romatizmal hastalıkları, “7’den 70’e her
yaştan insanda görülebilen ve sebep olduğu
belirtiler (ağrı, şişlik...) nedeniyle hastaların
sağlıklarını olduğu kadar sosyal hayatlarını
önemli ölçüde etkileyen ve hatta yaşam
sürelerini kısaltabilen hastalıklar.” olarak tanımlıyor. En sık görülen romatizmal hastalıklardan
olan romatoid artrit dışında ankilozan spondilit,
sedef romatizması, Behçet hastalığı, ailevi
Akdeniz ateşi, sistemik lupus eritematozus
(SLE), gut gibi romatizmal hastalıkların tanı ve
tedavisi romatologlar tarafından yapılıyor.
Bu grup içinde en sık rastlanan romatoid
artrit (RA), bağışıklık sisteminin başta eklemler
olmak üzere vücuttaki dokularda hasara neden
olması sonucu ortaya çıkan ve kalıcı sakatlığa
sebep olabilen kronik bir hastalıktır. Eklemlerde
ağrı, şişlik, katılık ve hareket kaybına neden
olabilir. Görülme sıklığı en çok 30-50 yaşları
arasında olmasına rağmen çocuklarda ve hatta
gençlerde de görülebiliyor. Yine sık görülen
hastalıklardan bir diğeri ankilozan spondilit
(AS) yani bel kemiğiyle kalça kemiği arasındaki
eklemin iltihaplanmasını ifade eden kronik bir
romatizmal hastalık. İstirahatle geçmeyen bel
ve boyun ağrıları, sertleşmesi ve halsizlik en
önemli belirtilerinden.
Romatizma TV yayında!
Romatizmal hastalıklar arttıkça bu konudaki
kafa karışıklığı da artıyor. Hekime ulaşmayı
kolaylaştırmak ve hastalıklar hakkında her türlü
detaylı bilgiyi almak için yeni bir internet sitesi
var. Siteye www.romatizmatv.com adresinden
ulaşmak mümkün. Sitede, 300’e yakın soru
çeşitli üniversitelerden öğretim üyeleri
tarafından kısa videolar şeklinde yanıtlanıyor.
Herkesin erişimine açık ve ücretsiz olan sitenin
çıkış öyküsünü Türkiye Romatoloji Derneği
Romatizma TV Koordinatörü Doç. Dr. Timuçin
Kaşifoğlu şöyle özetliyor: “Ülkemizde sayısı
200’ü geçmeyen romatoloji uzmanına karşılık,
milyonlarca romatizma hastası var. Doktora
kısıtlı erişimi olabilen bu hastalar internette
kafa karıştırıcı ya da doğru olmayan bilgilerle
karşılaşıyorlardı. Türkiye Romatoloji Derneği,
bu kafa karışıklığını önlemek için Romatizma
TV isimli internet sitesini hazırladı.”
Bilinmesi gerekenler
Kaplıcalar herkese iyi gelir mi?
Pek çok termal tesisin ilanlarında veya tesis
girişinde iyi geldiği romatizmal hastalıkların
listeleri bile bulunuyor. Ancak romatizmayla
ilgili sık sorulan soruları cevaplayan Eskişehir
Osmangazi Üniversitesi Romatoloji Bilim
Dalı İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Timuçin
Kaşifoğlu’na göre gerçek tam olarak böyle
değil. Özellikle de iltihaplı romatizmal hastalıkları olan hastalar bu tür merkezlere gittiğinde
şikâyetleri daha da artabilir. Bu tür termal
merkezler kireçlenme olarak da bilinen iltihaplı
olmayan eklem romatizmalarının tedavisinde
işe yarayabilir.
Romatizma öldürür mü?
Bazı romatizmal hastalıklar beyin, kalp,
akciğer gibi organları etkileyebilir. Tanı ve
tedavide gecikildiğinde ciddi sakatlık veya
ölüme yol açabilir. Bu nedenle romatizmal
hastalıkla ilişkili yakınmaları olan kişilerin
romatoloji uzmanlarınca değerlendirilmesi
önemli.
Her bel ağrısı bel fıtığı mıdır?
Dinlenmekle geçmeyen hatta daha
kötüleşen ve genç yaşlardaki bireylerde
başlayan bel ağrısı bel fıtığı dışındaki nedenlerle ilişkili olabilir. Özellikle genç hastalarda bel
ağrısı ankilozan spondilit denilen ve omurgayı
etkileyebilen bir hastalığın bulgusu olabilir.
Romatizmal hastalıklar genetik mi?
Bu sorunun tek bir cevabı yok aslında.
Bazı romatizmal hastalıklar açısından ailesel
yatkınlık önemli. Ailesel geçişin en belirgin
olduğu romatizmal hastalık grubu ankilozan
spondilit. Bu hastalıkta bile ailesel risk %
10-30 civarında. Aile bireylerinde romatizmal
hastalığı olan birisinin olması, diğer aile fertlerinde küçük bir risk artışına yol açabilir.
Tekrarlayan ağız yaraları neyin belirtisi?
Behçet hastalığının en önemli yakınmalarından biri aft denilen ağız yaraları. Bu tür ağız
yaraları başka hastalıklarda da görülse bile
Behçet hastalığının olabileceği unutulmamalı.
Çünkü Behçet hastalığı, dünya üzerinde en
fazla Türkiye’de görülüyor. Behçet hastalarında
ağız yaraları dışında, cinsel organ yaraları,
körlüğe yol açabilen göz iltihaplanmaları,
damar tıkanıklıkları da görülebilir.
31 | Bahar
Mart 2014
Türbülans uçak
düşürür mü?
gelir. Ayrıca yükseklerde batıdan
MUSTAFA GÜN meydana
doğuya doğru dünyanın çevresinde hareket
‘Hava boşluğu’ olarak bilinen türbülansı
kısaca, ‘gökyüzündeki sıcak ve soğuk havanın
yer değiştirmesi ya da rüzgârın etkisiyle
bulutlarda meydana gelen hareketlilik’
şeklinde tanımlayabiliriz. Burada havanın
hareketi söz konusu olduğundan türbülansa
giren uçakta sarsıntı yaşanabilir, kulağımıza
rahatsız edici sesler gelebilir ve kanatlar aşağıyukarı esneyebilir. Şiddetli türbülanslarda
ise uçakta ciddi hasar da yaşanabilir. Tüm
olumsuzluklara rağmen Cumhurbaşkanı
Gül’ün de dediği gibi gökyüzünde meydana
gelen türbülanslarda düşen uçak kaydı
bulunmuyor. Gök gürültülü ve fırtınalı bölgelerdeki türbülanslar, radarlardan fark edilir.
Pilot, yolcuların da konforunu düşünerek
rotasını değiştiremiyorsa radar sisteminin
yardımıyla en az şiddetteki türbülans bölgesinden uçmaya çalışır. Ancak açık hava türbülansı radara yakalanmaz. En tehlikeli olarak
bilinen bu tip türbülanslar, genelde havanın
dikey şekilde yükseldiği dağ yakınlarında
eden jet stream diye
bilinen ve saatte 400
kilometre hıza ulaşan
rüzgâr da, açık hava
türbülansına neden
olur. Bir diğer açık
hava türbülansı çeşidi,
‘uyanış türbülansı veya
girdaptan kurtulma
türbülansı’ da, radarda görünmez. Kısa ama
etkili türbülanslardır.
Kanatlara yakın oturun
Türbülans sırasında yaşanan şiddetli
sarsıntı, başta uçuş korkusu bulunanların
yanı sıra hemen her yolcuyu tedirgin eder.
Bu yüzden türbülans sırasında daha az
sıkıntı yaşamak istiyorsanız bazı tedbirler
almayı unutmayın. Mesela uçağın merkezinde yer alan kanatlara yakın koltuklarda
oturun. Diğer bölgeler daha esnek hareket
ettiğinden türbülans sırasında daha çok
sarsıntı yaşayabilirsiniz. Emniyet kemerinizi
bağlı tutun ve ikaz dışında asla çözmeyin.
Yaralanmalar, türbülans esnasında sağa sola
dağılan eşyalardan da kaynaklanabilir. Bu
yüzden çatal-bıçak gibi kesici ve delici aletler,
cam şişe ve bardak gibi kırılabilir eşyaların
dışında sıcak içeceklerinizi de
muhafaza etmeniz gerekir. Şiddetli
bir sarsıntıyı dikkate alarak, olası
bir çarpmadan korunmak için
koltuk tepsinizi de kullanmadığınız
müddetçe kapalı tutun.
Uçaklardaki klimalardan
kaynaklanan kabindeki kuru
hava, susuzluğa ve baş ağrısına
yol açabilir. Bu da türbülans
esnasında sağlıklı düşünemeyip
heyecanlanmanıza neden olur. Bu
yüzden su içmeyi unutmayın. Panik
halindeyken, yavaş ve derin nefes
alarak tedirginliğinizi üzerinizden
atabilirsiniz. Türbülans sırasında
koltuk tutacaklarını sıkıca tutmayın
ve vücudunuzu kasmayın. Panik
halindeyseniz veya korkuyorsanız, kabin
memurlarını izleyin. Onlar sakinse demek ki
korkacak bir şey yoktur. Gözlerinizi kapatıp
müzik dinleyin. Şarkı sözlerine dikkat etmeye
çalışın, kitap okuyun. Arkadaşınızla seyahat
ediyorsanız oyunlar oynamaya çalışın. 32 | Bahar
Mart 2014
Sadece gerçek olana ağlarım
ALİ PEKTAŞ
Gökhan Türkmen, özgün tarzıyla dikkat
çeken isimlerden. Müzisyen bugüne kadar
yapılmış en geniş repertuarlı albüm çalışması
‘En Baştan’ı dinleyicilerle buluşturdu.
Yeni albümünü konuştuğumuz Türkmen,
ülkemizdeki sanat algısı ve sanata verilen
değerden oldukça rahatsız.
Yeni albümünüzün adı En Baştan. Bir
kinayesi var mı?
Bu bir kinaye değil aslında. Benim için
gerçekten öyle olduğunu hissettiğim için
ismini öyle koydum. Şu zamana kadar
yaptığım işlerin her zaman arkasındayım.
Bu albümün her şeyi ile kendim ilgilendim.
Ve çok iyi bir ekip çalışması oldu. Bu albüm
kaygısız ve hiçbir şey düşünmeden kendimiz
için yaptığımız bir albüm. Şarkıları çok özenle
seçtik. Şu an müzik piyasasına girsem bu
albümle girerdim dediğim için adı En Baştan.
Gerçek anlamda kendinizi ifade ettiğiniz ilk
albüm yani…
Evet. Şu zamana kadar öğrendim, tecrübe
kazandım, piyasayı tanıdım, nasıl yapılması
gerektiğini öğrendim. Tüm bunların hepsi bir
araya geldi. Dolu dolu eğitimli ve tecrübeli
bir şekilde hazırlandığım ilk albümüm bu
aslında. İki yıllık bir düşünce ve hazırlanma
altyapısı var. Büyük bir yaşanmışlık var bu
çalışmamda. Orkestram ve bütün ekip büyük
emek verdi. Şu zamana kadar albümde farklı
sahnede farklı bir Gökhan Türkmen vardı.
Bu albümde hem sahnede hem albümde
aynı adam oldum. Albümün her şeyi canlı.
Elektronik hiçbir şey yok. Öte yandan şarkıları
özenle seçtik. Bu şarkı çok tutar insanlar çok
sever diye bir şarkı koymadık. Her şarkının bir
yaşanmışlığı var.
Çok hızlı bir tüketimin yaşandığı bir müzik
piyasasında böyle bir albüm yapmak risk
değil mi?
Bu albümdeki 13 şarkının hepsi benim
için hittir. Gücümün yettiğince hepsini
insanlara ulaştırmaya çalışırım. Bu albümde
elimden geldiğince klip çekmeye çalışacağım.
Hedefim on klip çekmek. Çok şükür hâlâ ilk
yaptığım şarkılar çalınıyor ve klipleri yayınlanıyor. İnsanlar severek ve bıkmadan dinliyor.
Ömürlük şarkılar yapmak gerekiyor. Ben bunu
yaptığıma inanıyorum. Bu da güzelmiş bunu
da albüme koyayım dediğim bir şarkı yok.
Bazen şarkı yapıyorum. Bazılarına göre o şarkı
çok hittir. Satsam çok para kazanabilirim. Ama
ben o şarkıyı kaydetmiyorum bile.
Ürettiğiniz müzikte en önemli şey nedir sizin
için?
Samimiyet. Ben ve ekibim hiçbir zaman
sahte olmadık, sahte insanları da sevmedik.
Sahte insanları da hemen algıladık. Sahte
olanları kendimizden uzaklaştırdık. Bu refleks
gibi bir şey aslında.
Ama genelde sahte ve sanal bir dünyada
yaşıyoruz. Siz kendinizi bu dünyadan nasıl
koruyorsunuz?
Normal yaşamaya çalışıyorum. Her zaman
da öyle yaşayacağım. O yaşantıdan ne kadar
koparsanız o zaman üretememeye başlarsınız gibi geliyor bana. İnsanlara ne kadar
tepeden bakarsanız o kadar uzaklaşırsınız.
Uzaklaşırsanız da insanların yaşadıklarına
ortak olamazsınız. Duygulardan uzaklaşır ve
kendinizi yaşarsınız. Görmek, yaşamak ve
insanları tanımak lazım. Bunlar sizi besleyen
şeyler. Bunlar olunca kendinizi sanal ve sahte
şeylerden uzaklaştırıyorsunuz.
Adınızın önüne hep ‘duygusal ve romantik
şarkıların yorumcusu’ sıfatı getiriliyor.
Gerçekten böyle bir adam mıdır Gökhan
Türkmen?
Genelde realist bir insanım. Benim için bir
şey gerçek olmalı. İzlediğim bir filmde dahi bir
gerçeklik olmalı. Ağlarken bile gerçek olana
ağlarım. Her ağlayana ağlamam, gerçekten
karşımdaki insan ya da gördüklerim samimi
ve gerçekse ona ağlarım. Bu duygusallıktan
kazanıyor, hem her yerde geziyor, hayat onun.”
diyor. Öyle baktığı zaman onun için inanılmaz
bir hayat. Ama benim penceremden bakıldığında belki zor bir hayat. Bu işi yaptığıma hiçbir
zaman lanet etmedim. Bu kadar insanın sorum-
ziyade duyarlılıkla ilgili bir durum. Samimi bir
şey gördüğümde etkileniyorum. Benim için en
önemli olan şey samimiyet.
Sürekli göz önünde olan bir sanatçı değilsiniz.
Bu haliniz bazen insanlara tepeden bakıyormuşsunuz gibi bir his oluşturuyor…
Bu birazcık nasıl yaşadığınızla ilgili bir
durum. Ben çekingen ve utangaç bir adamım.
Karşı taraftaki insanlar bunu algılayamayabilir.
Albüm çıkardı havalara girdi gibi bir algı oluşabilir. Bu önyargıyı kırmak gerek. Karşındaki
insanın ne yaşadığını bilmiyorsun. Seni yaptığın
meslekle bağdaştırıp ne ukala adam dememek
gerekir. Belki adam konuşmayı sevmiyor, belki
çekingen bir adam. Onu tanımadan ya da
sormadan bilemezsiniz.
Bu yorumlar aslında biraz ünlenen her kişi için
yapılıyor Türkiye’de…
Bu bizim meslekte daha da fazla oluyor.
İster istemez bir kıskançlık durumu var. “Ne
güzel, adam hem güzel bir iş yapıyor, hem para
luluğunu taşımak, bu kadar insana kendini
beğendirmek işini benim gibi yapan bir insan
için çok zor. Çünkü ben işimi çok önemsiyorum.
Bir sonraki işim daha iyi olmalı diyorum. Bu
büyük bir sorumluluk. Böyle düşündüğüm için
benim için zor bir hayat. Ama bundan şikayetçi
değilim. Mutluyum. Bu işi yapmak benim için
inanılmaz bir şey.
Sizin gibi düşünen birinin bu piyasada
tutunması zor değil mi?
Aslında çok zor bir iş değil ama Türkiye’de
çok zor. Çünkü maalesef eğitim seviyemiz çok
düşük, sanata olan ilgimiz ve sanatçıya olan
saygımız çok zayıf. Bazen çok garip şeylerle
karşılaşıyorum. Benimle sohbet edecek kadar
yakınımda olup da beni hiç görmüyormuş gibi
benim hakkımda konuşup gülüşen insanlara
rastlıyorum. Çok saygısızca bir durum. Bazen
bu ülkede bu işi yaptığım için üzülüyorum.
Keşke bu işi başka bir ülkede sanata değer
verilen başka bir yerde yapsaydım diyorum.
Bu durumun ortaya çıkmasında sanatçıların
da suçu yok mu?
Tabii ki vardır. Hayranlarını kandıran çok
isim var maalesef. Ama bu benim olduğum bir
yerde benimle ilgili saçma sapan bir muhabbet
çevirmelerini gerektirmiyor. Ben bir sanatçıyım
ve saygı duyulması gerektiğini düşünüyorum.
Ben çünkü saygı duyulan bir iş yapıyorum.
Herkes gibi yapmıyorum bu işi. Emeğim var,
düzgün bir iş yapmaya çalışıyorum, örnek
olmaya çalışıyorum. Sorumluluklarımın farkındayım. Ben böyle yaşıyorum bu yüzden saygı
duyulması gereken bir insanım. Bu yüzden
saygısızca bakışıp gülüşmeleri kaldıramıyorum. Ben bunu hak etmiyorum.
Peki bu durumun değişeceğini düşünüyor
musunuz?
Bizim gibi benim gibi adamaların
gerçekten sanat için bir şeyler yapmasıyla
değişir. İşimiz sadece ünlü olmak para
kazanmak değil diyen insanların çoğalmasıyla
değişebilir. Biz öğretmek zorundayız. Sanatın
nasıl olması gerektiğini nasıl yapılması gerektiğini, önemli bir şey olduğunu öğretmek
zorundayım. Ben bunun için uğraşıyorum.
Bir nevi Don Kişot’luk yapıyorsunuz yani…
Birilerinin yaptığı bana göre endüstri, sanat
falan değil. Birileri bu işi para kazanmak için
yapıyor. Ben bu işi birilerine gerçekten sanatsal
değeri olan güzel bir şeyler verebilmek için
yapıyorum. Benden bir şey alınması için, örnek
olmak için yapıyorum. Beni kendine örnek
alan genç müzisyenlere taşın altına elimi
soktuğumu göstermek istiyorum. Bulduğum
şansı düzgün kullanmaya çalışıyorum. Nasıl
olsa beni dinlerler diye insanlara istemediğim
bir şeyi veremem. Bu benim hayata bakışımla
ilgili bir durum.
Son zamanlarda toplumsal olaylarla ilgili
sanatçıların tutumu eleştiriliyor. Siz de
bundan nasibinizi aldınız mı?
Twitter’da şarkımı paylaşıyorum. Bu
zamanda şarkı mı paylaşılır diye eleştirenler
oluyor. Ben ne yapacağım? Konuşsan kabahat
oluyor, sussan kabahat oluyor. Siyasi görüşün
olsa kabahat, olmasa kabahat. Sonuçta en iyi
yaptığım şeyi paylaşıyorum. O yüzden Türkiye’de bu işi yapmak zor. Ne yaparsanız yapın
eleştiriliyorsunuz. Hep mesul sizsiniz. Benim
zaten hayat adına bir duruşum var. Bunu bilen
biliyor. Ben buyum şuyum diye insanların
gözüne sokmaya gerek yok ki. Ben zaten
şarkı söyleyerek tepkimi veriyorum. Sürekli
eleştirme noktasındayız. Benim neye kızdığımı
üzüldüğümü biliyor musun? Hakkımda hiçbir
şey bilmeden böyle nasıl konuşuyorsun?
Sanatçı kanaat önderi görüş bildirmeli midir?
Bu memlekette siyasetçiler bir şey yapamıyorken çıkıp ben mi bir şey yapacağım? Ben
şarkı yapıyorum. Yapabildiğim en iyi şey
ve bunu paylaşacağım. Çıkıp da ülke bir
konu hakkında bu böyle olmalı şöyle olmalı
diyemem. Aklım ona yetse çıkıp siyasetçi
olurdum. İnsanlar benim şarkılarımı dinleyip
huzur bulsunlar istiyorum. Bunun için hayata
geldiğime inanıyorum. Benim sorumluluğum
bu. Protest müzik sanatçısı değilim. Kendi
halinde düzgün bir şekilde müzik yapmaya
çalışan hümanist bir adamım.
Müzik piyasasına atıldıktan bugüne kadar
hayatınızda neler değişti?
Çok şey değişmedi aslında. Sekiz yıl önce
nasılsam şimdi de öyleyim. Aslında sen değil
karşı taraf değişiyor. Önyargılar oluşuyor.
Yoğunluktan ötürü konuşamadığın zamanlar
açamadığın telefonlar oluyor. O an konuşmak
istemiyorsun. Yalnız kalmak istediğin anlar
oluyor. İnsanlar bunu farklı algılıyor. Onun
dışında bir güvensizlik oluşuyor. Yeni tanıştığın birine güvenemiyorsun. Birlikte olduğun
insanları daha iyi seçmek zorunda kalıyorsun.
33 | Bahar
Krize kalp dayanmıyor
MERVE TUNÇEL
Mısır’da düzenlenen Uluslararası Tekvando Şampiyonası’nda Türk sporcu Seyithan Akbalık’ın ani ölümü uzun süre
konuşuldu. Zira müsabaka esnasında kalp krizi geçiren genç
tekvandocu henüz 21 yaşındaydı. İşin garibi fenalaşarak yere
yığıldığı esnada hiç kimse kalp krizi geçirdiğini anlamadı bile.
Öyle ki o esnada hakem Akbalık’ın rakibini galip ilan etmekte
bir mahzur görmedi. Kalp krizi tam da bu olayda olduğu gibi
hiç belirti vermeden gelebiliyor. Ancak bazen de çeşitli öncü
sinyaller gönderdiğinden önlem almak mümkün olabiliyor.
Göğüste ağrı ve yanma varsa…
Anadolu Sağlık Merkezi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Gürsel
Ateş kalp krizini “kalp atar damarında, aniden gelişen
tıkanıklığın neden olduğu kalp kası nekrozu, yani ölmesi”
olarak tanımlıyor. En çok 65 yaş ve üstü kadın ve erkekte
görülmekle birlikte, daha erken yaşlarda da rastlanıyor. 2013
verilerine göre kalp krizinden ölüm oranı erkeklerde kadınlara
göre iki kat fazla. Kalp krizinin en önemli belirtisi göğüste
baskı tarzında ağrı, yanma ve ağırlık şikayeti. Bu tabloya
huzursuzluk, sol kolda uyuşma, nefes darlığı, baş dönmesi,
göz kararması, kusma, sırt ağrısı, çene, boğaz ve kulak ağrıları
da eşlik edebiliyor. Hissedilen bu şikayetler kalp kasının
beslenmesinin bozulduğunun işareti. Kan alımı bozulan alan
15-20 dk içerisinde tekrar yeterli kan akımına kavuşamazsa
kalp kası yavaş yavaş ölmeye başlıyor. Ve nihayetinde kalp
krizi gerçekleşiyor.
Korku, heyecan ve sinir tetikliyor
Kalp krizinin başlıca nedeni damar sertliğinin ilerlemesi.
Damar sertliğini artıran başlıca faktörlerse diyabet, hipertansiyon, sigara kullanımı ve kötü beslenme alışkanlıkları.
Genetik olarak yatkınlık faktörü de önemli. Kolesterol, şeker,
metabolizma ve pıhtılaşma bozuklukları başlıca genetik
yatkınlıklardan. Yıllar içerisinde biriken damar sertliğini
saran kapsülün yırtılması kalp krizini tetikliyor. Kapsülün
yırtılmasına; korku, heyecan, sinirlenmek gibi duygusal
stres durumlarının yanı sıra aşırı, ani egzersiz ve hareketler
de neden olabiliyor. Kalp krizinde tedavi tıkalı damarın hızlı
bir şekilde açılarak kan akımının tekrar sağlanması esasına
dayanıyor. En etkili tedavi ilk 12 saat içerisinde tıkalı damarın
balon ve stent kullanılarak açılması. Böyle bir imkan olmadığı
durumlarda pıhtı eritici ilaçlarla da kan akımı tekrar sağlanabiliyor. Kesin çözümse damar sertliğinin kontrol altına alınması
ve plakların çatlama ve yırtılmasının önlenmesi. Bunun için
damar sertliği yoğunluğu ölçülerek ilerlemesi önce kontrol
altına alınmalı; sonra da durdurulmaya çalışılmalı. Bazen kişi
hastaneye saatler hatta günler sonra gidiyor ve kalp krizi
geçirdiği sonradan anlaşılıyor. Oysa kalp krizi tedavisi ne kadar
erken yapılırsa o kadar kalp hücresinin hayatta kalmasını
sağlıyor. 6. saatten sonra damarın beslediği alandaki kalp
hücrelerinin çoğunluğu ölmüş oluyor. Kaybın büyüklüğüne
bağlı olarak kalp kasılma gücünü kaybediyor. Bu bazen önemli
kalp yetersizliğine neden olabilir. Ölmek üzere olan kalp kası
bazen ritim problemleri üretebilir, bazen de bütünlüğünü
kaybederek kalpte yırtılmalara neden olabilir.
Mart 2014
Kriz anında bunları yapın!
Olası bir kriz anında yapılması gereken, kriz geçiren kişinin
en kısa zamanda aspirin çiğnemesini sağlamak. Hastanın
sadece aspirin çiğnemesi bile kalp krizinden ölümleri %22
oranında azaltabiliyor. Daha sonra yapılacak iş, hastayı en
yakın sağlık kuruluşuna götürmek. Hasta hiçbir zaman kendi
kullandığı araç ile sağlık merkezine gitmeye çalışmamalı,
çünkü direksiyon başındayken oluşacak ritim problemi
hem kendisini hem de etrafındakileri risk altına sokar. Hasta
ritminde bozulma veya kalp atışlarında azalma hissediyorsa
güçlü şekilde öksürmesi hastaneye ulaşana kadar ritmi
korumasına yardımcı olur.
Belirtisiz kriz “gizli kalp’’
Normal bir kalp krizinde görülen göğüs ağrısı, nefes
darlığı gibi belirtiler vermeyen, ‘gizli kalp hastalığı’ ani ve
beklenmeyen kalp krizlerine neden oluyor. Anadolu Sağlık
Merkezi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Gürsel Ateş, hastalıkta erken
teşhisin önemine dikkat çekerek “teşhis için hiçbir rahatsızlığınız olmasa da düzenli hekim kontrolünden geçin”
diyor. Kalp krizinin en önemli belirtisi ağrılarken literatürde
‘‘sessiz iskemi’’ olarak bilinen Gizli Kalp Hastalığı hiçbir
belirti vermeden ilerliyor. Hastalığın ilerlemesinde önemli
rolü olan diyabet, tansiyon yüksekliği, kolesterol yüksekliği
gibi şikayetleri bulunan kişilerin düzenli kontrol altında
olması gerektiğini söyleyen Kardiyoloji Uzmanı Ateş’e göre,
sigara kullananların ve 65 yaş üzerindeki herkesin risk
grubunda olduğunu söylüyor. Diyabet ya da ailesinde kalp
hastalığı olan ve sigara kullanan kişiler erken teşhis için
mutlaka efor testi, 24 saatlik kalp ritim ve çarpıntı ölçümü,
bilgisayarlı tomografi ve stres testi yaptırmalı. Yapılan testler
sonucunda ‘sessiz iskemi’ olup olmadığı anlaşılabiliyor. Gizli
kalp hastalığının erkeklerde 45 yaşından sonra, kadınlarda
ise menopozdan sonra görülme sıklığı artıyor. Ailesinde
birinci dereceden erkek yakınlarında 55 yaşından önce,
kadın yakınlarında ise 65 yaşından önce kalp krizi geçiren
varsa dikkatli olmakta fayda var. Zira bu durum kişide kalp
hastalığı riskini artırıyor.
Danimarka’da evlilikler azaldı,
boşanmalar arttı
kadar yükselmesinin ana sebeplerinden biri insan-
BAHAR KOPENHAG ların bu işlemi internet üzerinden gerçekleştirebiliyor
Danimarka’da aile kurumu alarm vermeye devam
ediyor. Danimarka İstatiktik Enstitüsü verilerine göre;
2013 yılında boşananların sayısı bir önceki yıla göre
yüzde 20 artış gösterdi. Boşanma sayısında görülen
artışta 1 Temmuz 2013’te yürürlüe giren internet
üzerinden boşanma imkanıda önemli bir etken
oldu. İstatistik verilere göre; 2012’de 30 bin 292 çift
evliliklerini sonlandırdı. Bu rakam 2013’te yüzde 20’lik
artışla 36 bin 449’a ulaştı. 2012 yılı boşanmaların
en yüksek olduğu yıllardan biri olmasıyla dikkat
çekmişti. Boşanma rakamları artarken, evlilik rakamlarında düşüş görüldü. 2013’te evlenenlerin rakamı
51 bin 358 oldu. Bu rakam bir önceki yıla göre yüzde
4’lük bir düşüş anlamına geliyor.
Danimarka İstatistik Enstitüsü sözcüsü Carsten
Ulrik Zangenberg’e göre, boşanma oranlarının bu
olmalarıdır. Boşanma avukatı Mette Haulund ise,
boşanma oranlarının bu hızlı yükselişi yaşanan mali
krizle bağlantısı olduğunu savunarak şunları söyled;
’Birçok insan parasal problemlerini çözüp ekonomik
açıdan daha iyi bir hale geldikten sonra bireysel
yaşamlarını karşılayabileceklerini düşünüp ayrılıyorlar. Geçtiğimiz günlerde uzunca bir süredir bir
aileyi kriz döneminde ayakta tutmaya çalışan bir grup
da en sonunda bu çabasından vazgeçti’. Boşanma
oranının en çok görüldüğü yer ise Bornholm oldu.
Verilere göre 2013 yılında Bornholm’de ikamet eden
275 kişi boşanmış durumda. Bu oran bir önceki yıla
göre yüzde 30’lık bir artıuşa tekabül ediyor. 1 Temmuz
2013’de çiftler insanlar 6 aylık ayrılma dönemini es
geçebilecekleri NemID sistemi aracılığıyla online
olarak boşanabiliyorlar.
34 | Bahar
Mart 2014
,
l
i
ğ
e
d
n
e
t
k
e
b
ö
g
ı
r
a
İnsanl
z
u
r
o
y
ü
r
ü
d
l
ü
g
n
e
d
n
beyi
latan Sürgün İnek’te
an
ni
si
ye
ka
hi
in
eğ
in
r
bi
ığı için sürgün edilen
rd
kı
ü
ün
st
bü
rk
tü
ta
yleyecekleri var.
A
sö
a
ir
t’t
da
ba
Şu
ğa
lu
28
cu
,
n
un
kı
oy
as
B
ve
i
m
Cezm
r. Baskın’ın fil
köyün muhtarını oynuyo
Kendi halinde bir aktörüm
AYHAN HÜLAGÜ - ÜSAME ARI (FOTO)
Bir inekle başrolü paylaşmak nasıl bir
deneyimdi?
Valla Sarıkız çok güzel oynamış. Bakışları,
duruşu, rengi çok güzel. Çok da sevimli. Bir
ineği bu kadar seveceğim aklımın ucundan
geçmezdi.
Kaprissiz bir oyuncu değil mi?
Öyle. (Gülüşmeler) Herkes işini yapıyor,
kimsenin kimseye kapris yapmaya hakkı yok.
Kaprisli oyuncuların psikolojik problemleri
olduğuna inanıyorum. Sen de, set çalışanı da
işini yapıyor. Kapris kime? Dünyayı kurtaracak
bir iş yapmıyoruz ki. Hiçbir zaman tiyatro,
sinemayla devrim olmuyor. İnsanların kafalarda
birtakım düşünce filizlenmeleri meydana
getirebiliyorsak, bir şeyler vererek eğlendirebiliyorsak ne mutlu bize.
Sürgün İnek’in figüranını al, diziye başrol
olarak koy. Maşallah…
Yıldızları sıraya dizmek, bir yerlere dağıtmak
yapımcının işi. Reyting meselesi. Ama filmde
Filmografiniz komedi filmleriyle dolu.
Nedendir?
Sinema sektörünün kolaycılığı, yapımcıların riske girmek istemişinden kaynaklanıyor.
Aktör her şeyi oynar. Cesaret ve riske ihtiyacımız var. Öyle olursa şaşırtıcılıklar fazlalaşabilir. Bazı rolleri idari maslahat anlamında
kabul ediyoruz. Yeter artık komedi oynamak
istemiyorum diyecek cesareti gösteremediğimiz oluyor. Bana komedi olmayan roller
de verin, görün bakalım Cezmi’nin performansını.
Reddettiğiniz projeler nelerdir?
Sulu cırtlak bir komedide istemeyebiliyorsun. Sırf afişte ismim olsun diye bana
rol veriyorlar. Yerime bana verilen paranın
dörtte biriyle sıradan birini oynatabilirler. Öyle
olunca Cezmi’nin performansına ihtiyacınız
yok diyebiliyorsun. Sadece ciddi filmlerde
oynayanlara komedide rol verin performanslarını, sadece sesiyle veya fotoğraf vererek
oynayanların o hallerini görelim.
Güldürmek ağlatmaktan zordur derler.
Neden?
Bence ikisi de zor. İnsanın ruhunun derinliklerine inip kendi duygularınızı aktarmak
kolay değil. Düşene, yanlış konuşana da
gülünüyor ama beyinle güldürmek zor.
Türkiye’de bir göbekten gülme var, bir de
beyinden. Sadece günlük sıkıntılarını atmak
için gülenler göbekten güler, düşünen
insan beyniyle algılar, yargılar ve onunla
güler. Gülmek, bir beyin fonksiyonudur.
Seyirci Sürgün İnek’ten çıktığında “Baskıların
insanları nasıl korkaklaştırdığını, toplumun
kimyasını nasıl bozduğunu gördüm.” demesi
ayrı, herkes mutluymuş gibi kahkahalar
atması, hayvan gibi yaşıyorlar, küfürden başka
cümleleri yok diye sinemadan çıkıyorsa bu
başka bir şey.
Mesaj Recep İvedik’e mi?
İsimler üzerine gitmiyorum. Türkiye’de
hâlâ insanlar fakir fukaraysa, cehaletten
ötürü kabalıklar yapıyorsa burada düşünmek
gerekirken bu insanın kabalıklarına ve
cehaletine gülmek bence cehaletin en
büyüğüdür.
Dizi sektörünün sömürü üzerine kurulu
olduğunu söylüyorsunuz ama sürekli
dizilerdesiniz. Bu çelişki değil mi?
Evet çelişki. Hepimiz çelişkiler yumağıyız.
Artısı, eksisiyle… Bir terziyseniz kupon bir
elbise de dikersiniz, konfeksiyon da. Kupon
dikecek ekonomik gücü kazanmak için biraz
konfeksiyon dikmek gerekiyor. Dizilerden
karnımızı doyuruyoruz. Cahil insanlar
yaratmak için diziler de yapılıyor, düzgünleri
reyting almıyor, bitiyor. Sulu cırtlaklarda
oynamıyorum.
Bugüne kadar hiç reklam filminde oynamamışsınız.
Galiba bende mal satacak surat yok. Ya da
o kadar popüler değilim. Kendi halinde işini
yapan bir aktörüm.
politik, sanatsal reyting yapacak oyuncu yok
aslında. Reyting de çok soyut bir kavram. Daha
çok magazinde görünürsen, rezaletin varsa,
aykırı ve terssen reyting konusu oluyor. Çok hoş
değil. Dünyada magazin, kültür sanat etkinliklerini duyurmak için var, biz de ‘kim-nerede-ne
yapıyor’la ilgilenmiyor. İnsanı küçültmekten
başka bir şeye yaramıyor.
Çok dertli konuştunuz.
Yaşım, yapım, dünya görüşüm gereği
magazinsel biri değilim. Evde yaşıyorum,
mümkün olduğunca çirkin duruma
düşmemeye çalışıyorum. İnsanlar gazeteye
çıkmak için rezaletler yaratıyorlar. Bundan yana
değilim.
Nasıl muhtar olduğunuzu dinleyelim...
Muhtar toplumda hiç fark edilmeyen
insanlardan biri. Sıradan insanların ekranda
görünmesi, iç dünyalarını yansıtmak bana
çok heyecan veriyor. Çünkü zenginlerin,
fakirlerin yaşamı çok ekstrem örnekler. Bunları
istediğiniz gibi sömürebilirsiniz. Kolay…
Görmezden gelinen karakterleri birey olarak
sunmak önemli. Muhtarın omurgasızlığı beni
35 | Bahar
Mart 2014
“Karadeniz
şivesini annemden
öğrendim”
Bizum Hoca adlı yeni bir filminiz yolda.
Karadeniz’de dini para ile terazilemeyen,
vicdanı ve tanrı sevgisiyle yaşayan, olaylara
objektif bakan bir insanın doğaya yapılan
hasarı (HES) önlemek için gösterdiği bir
direniş filmi. İnsanın dindar olup olmaması
seyircinin nazarında bir şey ifade etmez
bence. Karakterimiz hocadan önce insan.
Çevre kirliliğine karşı mücadele eden biriyle
işimize, cebimize bakalım diyenlerin çelişkisini anlatıyor.
Hangi ara çektiniz?
Sonbaharda. Dizi olmadığı için bu aralar
rahatım. Mizahı yerli yerinde bir film oldu.
Çerçeveleri doğru çizilmiş, doğru mesaj veren
ve güldüren bir yapım.
Karadeniz şivesi cebinizde var mıydı?
Annem Karadenizli. O bir avantaj.
Anneannemi yıllarca dinledim. Bir yöre
insanını oynamak için oralı olmana gerek
yok. Gözlem yapıyoruz, yörenin insanını
konuşturup öğreniyoruz. Vurgularını, müzikalitelerini dinleyip biçimlendiriyoruz. Büyük
yeteneğimden kaynaklanan bir şey değil.
Osmanlı’da yaşıyor olsaydık, bütün halkların
dillerini kullanmamız gerekiyordu.
Sinemamızdaki imam profili üçkâğıtçı,
güven duyulmayan kişi. Neden böyle?
Dindarların halk üzerinde Allah korkusuyla inşa ettikleri baskı ve Allah korkusu
olmayan imamların çoğunluğundan kaynaklanıyor. Gerçek dindarlardan oluşan bir grup
olmadığının belirtisi bence.
Ali Sürmeli, bunun Cumhuriyet projesi
olduğunu söylemişti.
Ülkelerin sistem değiştirmesi büyük
devrimlerdir. Burada bazı insanların canı
yanabilir. Bazı gereksinimler böyle kararlar
alınmasına, yöneticileri sevk etmiş olabilir.
Padişahlığı devirmeye kalkışıyorsunuz, bu
insanlar padişahtan yana tavır alıyorsa o
insanların bertaraf edilmesi doğrudur. Bütün
devrimlerde böyle olmuştur.
Herkesi bir torbaya koyup damgalamayı
vicdanınız kabul ediyor mu?
çok heyecanlandırdı. Bu detayların kişiselleştirilmesi üzerine kurulu bir oyunculuk yapım var.
Karakter oluştururken hayatınıza dokunan
kişilerden ne kadar besleniyorsunuz?
Gözlemi seviyorum ama gördüğümü de
taklit etmem. Yeni karakterler yaratmayı, kendi
enstrümanımla o melodiyi çalmayı seviyorum.
Muhtar nedir? Köyde yaşayan bir adam. Kıvrımlarını, senaryoya bağlı kalarak zik zaklarını ben
yaratmalıyım. Onlar olmazsa karton tipten
öteye geçmiyor.
Seti konuşunca her daim ‘çok eğlendik, keyifliydi’ diyorlar. Siz ne diyorsunuz?
Klişe bunlar. Sinir olduğun biriyle iyi bir
dostu oynayabilirsin. Dünya görüşün bir
olmayan biriyle arkadaş olur, sevmediğin bir
kadına ‘seni çok seviyorum’ deyip onu öpebilirsin. Eğlendik ne demek? 40-45 derecede
güneşin altında çalıştık, terledik. Çalışma
ortamı orada da aynı, burada da aynı. Hasan
Kaçan, yağmur altındaki sahnede o kadar
ıslandı ki, ardından iki gün yattı. Bu eğlenmek
midir? Çalıştık. İşimizi yapmanın keyfi vardı.
Lak lak, şak şak denince, artistler hem çok para
Bunun bir ölçeği yok. Laik bir ülke olmanın
kararını verdiysek (kararı veren Meclis’te
hocalar da vardı) kurunun yanında yaş da
yanıyor doğal olarak. Devrimler önce kendi
evlatlarını yiyor. Devrim oluyorsa böyle bir
durum olacak. Şimdi laikler tu kaka olmuyor
mu? Sadece dindarlar doğru düzgün insanlar
olarak algılanıyor. Başbakan laikleri ‘başı açık,
ahlaken düşük, içki içen vatan hainleri’ olarak
nitelendiriyor. Öyle bir şey var mı?
Komünisttim, sosyalist oldum
80’lerdeki devrimci profilinizden uzaklaştığınızı düşündüğünüz oluyor mu?
Zaman zaman. Eskiden çok az kazanıyordum, şimdi daha büyük bir evde
yaşıyorum. Giyimime, kuşamıma daha dikkat
ediyorum. Komünizim, bir çocukluk hastalığıdır. Gençken komünist, yaşlandıktan sonra
sosyalist olmayana şaşkınlıkla bakmak lazım.
Şimdi gerçek bir sosyalistim.
Komünizm parayı bulana kadar sürer denir.
Öyle değil. Kafanızda eşitlikçi, özgürlükçü
değerler varsa para sizi değiştirmez. Parayı
bulunca insanlarla paylaşmayı daha çok
öğreniyorsun. Yanımızda insanlar çalıştırıyoruz, hakkını vererek sosyalizmimize devam
ediyoruz.
Lüks yaşamanızı arkadaşlarınız yadırgamıyor mu?
Niye yadırgasın. Herkes için aynı yaşam
şartları olsun diye sosyalist olduk.
Değiştirmek istediğiniz sistemin bir parçası
olmuşsunuz.
Asla. Sosyalizm dünyadaki en adil
ekonomik, iyi yönetim sistemidir. Doğru
uygulanırsa. Herkesin eşit olduğu bir dünya
için inanırız, onu isteriz. Zenginleşince bir
şoför tutma şansın oluyor, bir kişiye daha
ekmek veriyorsun. Evinde çalıştıracak bir
hanım-bey alıyorsun. Kötü bir şey mi? Şimdi
bağcılık yapıyorum, yanımda beş kişi çalışıyor.
O bağları alacak kadar param olmasaydı,
onların evlerine ekmek götürmesine imkân
tanıyamazdım.
kazanıyor hem de eğleniyorlar sanıyorlar. Sanki
birbirimize sürekli fıkralar anlatıyoruz. Yok öyle.
Filmde ustalar da rol aldı, genç kuşak da.
Kuşak çatışması yaşandı mı?
Benim gibi arada kalan bir kuşak herkesle
çok iyi uyum sağlıyor. Abilerle çok güzel
diyaloglarda bulundum, hatıralarını dinledim.
Gençler eski gençler değil. Gezi öncesi onları
okumazlar, esprisizler diye bilirdim ama öyle
değil. Çok yetenekliler. Kendilerine has bir
dünyaları var, onu çok güzel işlerine yansıtabiliyorlar. Soyut düşüncenin somut hale gelişi
konusunda onlardan öğreneceğimiz çok şey
var.
Ön plana çıkanlar kimler?
Biri Fırat (Tanış). Çok güzel, rahat oynamış.
Marazi, kasabalı delikanlının sıkıntılarını
çok güzel yansıtmış. Düşünsel ve psikolojik
olarak rolüne iyi adapte olmuş. Bir filmde hiç
tanınmamış bir oyuncunun yıldızlaştığını da
görebilirsiniz ama yıldız diyebilmeniz için çok
para kazanan, magazinsel, reytingi olması
gerekmiyor. Fırat, o yıldızlardan biri.
Kendir yağı kansere çare değil
sayısı olduğunu açıkladı. 2012 yılından 2013
yılına kadar Danimarka’daki genel doğurganlık
oranı, kişi başına 1.73’den 1.67’ye düştü. Bu
durum, şu anda doğurganlığın 24 yıldan beri
en düşük seviyede olduğunu gösteriyor. BRF
Kredit Analist Şefi Mikkel Hoegh, bunun birçok
sebebinin olabileceğini söyledi ve rakamlar
üzerinde yorum yapmaya devam ederek, “Bu
rakamların iki sebebi var. Birincisi, genç jenerasyonun daha az çocuğu olacak ve ikincisi,
çocuğu olan kadınlar öncekine göre daha az
çocuğa sahip olacaklar” diye yazdı. Mikkel
Hoegh, doğum sayısında ekonpmik krizinde
etkili olacağına işaret ederek, “Bu olayın
sebebi, insanların dünyaya çocuk getirmeye
pek istekli olmadığı ekonomik gelişmeler
yüzünden olabilir. Benzer oranları geçmişte
de görmüştük; ekonominin iyileşmesi ile
doğum oranlarında ani artış olabildiği gibi tam
tersi durumlar da söz konusu olabiliyor” dedi.
Her ne kadar kanıtlanmış olmasa da kendir
otu Danimarka’da kanseri tedavi edeceği
vaadiyle satılıyor. Son çare olarak, yasa dışı
olan kendir yağını kullanan kanser hastalarının sayısı gün geçtikçe artıyor. Ancak P1
Belgesel bilimsel verileri incelediğinde böyle
bir belgenin olmadığı ortaya çıktı. Yine de
Danimarka’daki kendir yağı üreticilerinden
biri olan Henrik Veincenty, ürünü tereddüt
etmeden satıyor. P1 Belgesel’in radyo programında şunları söyledi: “Şüphesiz, kanser
hücrelerinden kurtulabiliriz. Kendir yağını
kullanan insanlarda bunu gözlemlemek
mümkün, kendir yağı kanserli hücreleri hızlı
bir şekilde yok ediyor.” Kendir yağı, Christiania
ve başka küçük dükkânların dışında da yasa dışı
olarak satılıyor. Bu dükkanlar ayrıca marihuana
yetiştirmek için gerekli malzemeleri de satıyor.
Ayrıca internetten kendir yağının kansere karşı
iyileştirici etkilerini de okuyabilirsiniz. Allan
Frankel 30 yıl boyunca doktorluk yaptı ve
resmi olarak 2006 yılından beri hastalarına
kendir yağını ilaç olarak öneriyor. Kendisine
Amerika’nın “ot doktoru” deniyor, Santa
Monica’da bir kliniği var ve kendirin ilaç olarak
kullanılması gerektiği fikrini de destekliyor.
Ancak kendir yağının kanseri iyileştirebileceği
fikrine katılmıyor. Allan Frankel, “Kendir yağının
kanseri tedavi edebileceğini iddia edenler
kısaca “şarlatanlar”dır. Kendir yağı kullanan
hastalardan mümkün olduğunca fazlasını
görmelisiniz. Bu yağı yüksek dozda kullanan
hastalarla karşılaştım, en başta kendilerini çok
iyi hissetseler de sonrasında yaşamlarını yitiriyorlar. Bu kesinlikle kanserin çaresi değil” dedi. Danimarkalılar çocuk sahibi
olmuyor
Danimarka İstatistik Enstitüsü, 2013’te
55 bin 873 çocuk doğduğunu, bu rakamın
1989 yılından beri görülen en düşük doğum
36 | Bahar
Mart 2014
I K AY E S I
IŞTE BU FOTOĞRAFIN H
REYHAN GÜL
“Belediyesporuz ama belediye
başkanı hiçbir zaman varlığını
hissettirmedi bize. Bizde herkes kendi
uzmanlık alanında rahat ve özgür bir
şekilde çalışır ve karar verebilir. Yöneticilerin futbola bakışı çok farklı. Yani burada
her şey olması gerektiği gibi.”
Son yılların en başarılı teknik direktörlerinden biri Hamza Hamzaoğlu.
Öyle ya, küme düşme hattındaki Akhisar
Belediyespor’u şampiyonluğa taşımakla
kalmadı tarihinde ilk defa ikinci ligden
Süper Lig’e çıkma mutluluğunu da yaşattı.
Ancak Hamza Hoca bu başarıya gölge
düşmesin, takıma nazar değmesin diye
son derece temkinli. Futbolculara ve hatta
kendisine bile basına konuşma yasağı
koymuş. Haftalar öncesinden kararlaştırdığımız için bize hayır diyemiyor. Futbolcuları
bu durumdan habersiz olduğu için fotoğraf
çekimlerinin bile toplu yapılmasını rica ediyor.
Röportajı kendisiyle yaptığımız için çekimler
sırasında önde durması konusunda ısrarcı
oluyoruz, zar zor kabul ediyor ama arkadan
futbolcular patlatıyor espriyi. “Hocam hani
takımın önüne geçmek yoktu?” Hamza Hoca
karizmayı çizdirmemek adına altta kalmıyor
ve grup halinde dizilmiş takımın en arkasına
geçerek bir poz daha çekmemizi istiyor.
Mütevazı takımın mütevazı hocası Hamza
Hamzaoğlu ile hiç de mütevazı olmayan
başarısını, hedeflerini ve Akhisar’daki hayatını
konuştuk.
4-2 sonuçla Trabzonspor’a kendi sahasında
Hocam hani
ön planda
?
n
ı
t
k
a
c
a
y
a
m
l
o
ilk yenilgisini yaşattınız.
Geçtiğimiz sezon da 3-0 yendiniz. Nedir bu
Trabzon’un Akhisar uğursuzluğu? Bilemiyorum sanırım şansımız tutuyor
Trabzonspor’a. Bugüne kadar 4 maç yaptık.
Deplasmandaki maç hariç hepsini kazandık.
3 büyükler içinde yalnızca Fenerbahçe’yi
yenemediniz demek ki sizin de Fener uğursuzluğunuz var.
(Gülüyor) Kazanmak istiyoruz ama iki yıldır
nasip olmadı. Önümüzdeki maçta belki ama
böyle maçlar zor tabii.
3 yıl önce takımın başına geçtiniz. O sene
Akhisar Belediyespor, tarihinde ilk defa Süper
Lig’e yükseldi. Şu anda takımın seyrine baktığımızda zirveyi zorluyor.
Başarıda
da başarısızlıkta da mutlaka herkesin az ya
da çok payı vardır. Elimden geldiğince katkı
sağlamaya çalışıyorum. Takımın oluşturulmasında, oyuncu transferleri ya da sahaya
sürülmesinde etkim büyük. Her takımın teknik
direktörünün ne kadar payı varsa benim
de o kadar payım var. Takımla iyi entegre
olduğumuzu düşünüyorum. Şu anda her
şey yolunda. Oyuncularımın hepsinden
memnunum.
Ya onlar sizden?
Bunu onlara sormanız lazım.
Bir röportajınızda günün birinde G.Saray’ın
başına geçeceğim diyorsunuz. Yakın plandaki
hedefiniz bu mu?
Geçeceğim diye bir şey söylememişimdir.
Tabii ki günün birinde Galatasaray’ı çalıştırmak isterim ama günün birinde yurtdışında
bir takımı da çalıştırmak isterim. Hedeflerim
ihtiras derecesinde değil. Burada da yapacak
çok şey var. Şimdilik bunları hayata geçirmeyi
arzu ediyorum. İlerleyen zamanlarda elbette
kariyerimi daha iyi duruma getirmek isterim.
Mütevazı bir kulüpte çok başarılı olmak mı,
büyük bir kulüpte ortalama bir antrenör
olmak mı? Daha iyi kulüplerde çalışmak daha iyisini
yapmak isterim. Ama yine de mütevazı bir
takımı alıp iyi yerlere getirmek beni daha
çok mutlu eder.
Bu yüzden mi Fatih Terim’in Galatasaray’da
yardımcısı olma teklifini kabul etmediniz?
Yanlış anlaşılmış. Ahmet abinin (Çakır)
röportajında çıktı sanırım. Fatih Hoca o
pozisyon için beni düşünmüş ama ben
Akhisar Belediyespor ile anlaşınca söylememiş. Yani resmi bir teklif olmadı. Bir görüşmemizde laf arasında dile getirdi.
Anlaşma öncesinde teklif edilse sonuç yine
aynı mı olurdu peki?
Galatasaray sevdam hâlâ devam ediyor
ama burada kendi başıma aldığım bir yol var.
İyi de gidiyorum.
Galatasaray’a gelirsem tek gelirim diyorsunuz
yani…
Bunu da söyleyemem. Şartlar… Şu anda
milli takımda Fatih Hoca’yla beraber çalışıyoruz.
Nasıl anlaşabiliyor musunuz?
Fatih Hoca anlaşılmayacak biri değil. Çok
deneyimli, bilgili. Kendisinden çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim. Beraber çalışmaktan da
mutluyum.
37 | Bahar
Akhisar gibi bir kulüp bulabilmek kolay değil diyorsunuz.
Huzurluyum burada. İşime karışan yok. Sorgulayan yok.
Kulüp başkanını mı kastediyorsunuz?
Evet. Belediyesporuz ama belediye başkanı hiçbir
zaman varlığını hissettirmedi bize. Bizde herkes kendi
uzmanlık alanında rahat ve özgür bir şekilde çalışır ve
karar verebilir. Yöneticilerin futbola bakışı çok farklı.
Yani burada her şey olması gerektiği gibi.
Böylesi kurumsal bir yapı büyük kulüpler de bile yok.
Başkanlar her şeye müdahil ve çok fazla ön planda…
Böyle olunca işler rahat bir şekilde yürütülebiliyor.
Bu işin sahada kalması için sahada olan insanların ön
planda olması gerekiyor.
Aziz Yıldırım’ın eline mikrofonu alıp taraftarı
azarlama, sahaya inme icraatlarını hatırlayacak
olursak…
Belki şartlardan ötürü bu şekilde davranmak
zorunda kalıyor ama Avrupa’da kulüp başkanları ön
planda olmaz. Bana göre de doğrusu bu. Sonuçta
yaptığımız iş futbol.
Böyle bir başkanla çalışabilir miydiniz?
Ben işimi rahat yapmayı severim ve karışılmasından hiç hoşlanmayan bir yapıya sahibim. Karıştırmam da. Bilemiyorum belki biz olsak karışmazlardı.
Belki de orada da karışmıyorlardır. İçinde değilim.
Büyük kulüplerde farklı dengeler var. Burası gibi
olmasını bekleyemeyiz.
Abdullah Avcı’nın 18 maçta 6 galibiyet 4 beraberlik
alması çok eleştirildi. Size göre bu başarısız bir tablo
mu yoksa Avcı sabırsızlığa mı maruz kaldı?
Sabırsızlık ülkemizin genelinde var. Başarılı olamayışımızın temel nedeni bu. Ayrıca başarı kriterleri çok
farklı. Neye göre başarılı neye göre başarısız. Elimizde
her sene Avrupa Şampiyonası’na Dünya Kupası’na
katılan bir milli takım mı var? Ne bekliyoruz? Yeni bir
düzen zaman istiyor. İnandığınız bir antrenör getirmişseniz sabırlı olmak zorundasınız. Kendisine zaman
tanımak ve yardımcı olmak lazımdı ama yapılmadı.
Fatih Hoca istediği oyun düzenini sahaya yansıtabildi mi peki?
Çok kısa bir dönemdir milli takımın başında
olmasına rağmen oynadığımız maçların hepsinde
milli takımın farkı ortaya çıktı.
Uzun yıllar geçti ama şu sıralar şucu bucu şeklinde
yaftalamalar gündemde olduğu için sormak
istiyorum. Galatasaray’dan ‘tarikatçı’ olduğunuz
gerekçesiyle uzaklaştırıldığınız söylendi. Doğru mu?
Bu söylentiler hep oldu ama asıl sebebini hiçbir
zaman bilemeyeceğim. Çünkü kimse çıkıp bana
seni şu sebepten dolayı gönderdik demedi. Belki
de performansımdan memnun değillerdi bilemiyorum.Allah’a inancım sonsuz ancak hiçbir tarikata
mensup değilim. Ama bu vatana hizmet eden, -inancı
görüşü ne olursa olsun- fiili olmasa da gönülden
desteklemeye çalışırım. İnsanların inançlarını özgürce
yaşamasından yanayım.
Çocukları paylaştık, oğlum benimle kızım
annesiyle kalıyor
Gümülcine’den Türkiye’ye 7 yaşınızdayken iltica
etmişsiniz. İlkokula Türkiye’de mi başladınız?
Hayır. Bir sene orada gittim.
Yunanca’yı hatırlıyor musunuz?
Hiç öğrenmedim ki. Oradaki okul da Türk
okuluydu. Ailem de bilmez. Hatta Yunanlılar daha
çok Türkçe biliyordu.
Yunanca öğrenemezsek Türkçe öğretiriz gibi
olmuş…
(Gülüyor) Aynen. Osmanlı asırlarca hüküm
sürmüş. Onların etkilenmesi normal.
İsminiz soy isminizden mi mülhem?
Hayır. Yunanistan’dayken soyadımız yoktu. Baba
ismini kullanıyorduk. Burada okula kaydolurken
öğretmenim soyadımı sordu. Babam olmadığını
ve oradayken baba adını kullandığımızı söyledi.
Dedemin adı Hamza’ymış babamın Ahmet. Babamı
Hamza oğlu Ahmet diye çağırırlarmış. O yüzden bana
da Ahmet oğlu Hamza derlerdi. Öğretmen madem
dedesinin adı Hamza o halde soyadı Hamzaoğlu
olsun dedi. Öyle kaldı.
Aileniz de Manisa’da mı yaşıyor?
Eşimle çocukları paylaştık. Kızım annesiyle İstanbul’da, oğlum burada benimle yaşıyor. Sık sık gidip
geliyoruz.
Mart 2014
K A Z A N M AYA K I L I T L I T E K N I K A D A M :
Diego Simeone
Milli oyuncumuz Arda Turan’ın takımı Atletico Madrid bu sezon ortaya koyduğu
başarılı futbolla La Liga’nın zirvesine yerleşti. Başarıda aslan payı Arjantinli teknik
adam Diego Simeone’ye ait.
BAHAR KOPENHAG
Yıllardır Real Madrid’in gölgesinde kalan Altetico Madrid’in
teknik direktörlük koltuğuna Arjantinli Diego Simeone oturduğunda tarihler 23 Aralık 2011’i gösteriyordu. Şampiyonluğun
Barcelona ile Real Madrid arasında el değiştirdiği La Liga’da Diego
Simeone’nin Atletico’nun başına geçmesine çoğu kimse aldırış
etmedi. Ancak, Simeone daha imzanın mürekkebi kurumadan
iddialı demeçler vermeye başlamıştı. Oyuncu olarak Atletico
formasıyla şampiyonluk yaşadığı 1995-96 sezonuna atıfta
bulunuyor, ‘Neden aynı günleri yaşamayalım’ diye soruyordu.
Ama en ateşli Atletico Madrid taraftarı bile onun hayallerine pek
ihtimal vermiyordu.
Atletico Madrid, futbol tarihinin nadir gördüğü bir olayın
kahramanı. 1974 yılında oynanan Avrupa Şampiyon Kulüpler
Kupası finalinde Bayern Münih karşısında uzatma devrelerinin
119. dakikasına 1-0 önde girmişlerdi. Maçı kazandık havasına
kapılıp kalesini bir taraftarın imza vermek için terk eden Miguel
Reina’nın hatasını değerlendiren Bayern Münihli oyuncular için
boş kaleye gol atmak zor olmamıştı. O yıllarda geçerli olan kural
gereği beraberlik sonucunda yeni bir maç daha oynandı. İki gün
sonraki maçı Alman ekibi 4-0 kazanıp kupayı alırken, Atletico
Madrid için düşüş başladı. Takımın önadı ‘Atletico’ yerine bu
tarihten sonra ‘El pupas’ (Uğursuz kuş) kullanılmaya başlandı.
1987’de işadamı Jesus Gil’in başkan olmasıyla Atletico için yeni
bir döneme kapı açıldı. ‘Çılgın kişiliği’ ile dikkat çeken Jesus Gil’in
başkanlığında, Teknik Direktör Rodamir Antiç’in yönetiminde
Atletico Madrid 1995-96 sezonunda lig ve kupa şampiyonluğunu
kazanıyordu. O yıldaki bu başarının mimarlarından biri kaptan
Dieogo Simeone’ydi. Uzun yıllar sonra gelen bu şampiyonluğun
üzerinden sadece 4 yıl geçtikten sonra A. Madrid ligden düştü.
Sonraki yıllarda Fernando Torres, Christian Vieri, David de Gea,
Diego Forlan, Sergio Agüero, Maxi Rodriguez ve Simao gibi
yıldızları parlatan kulüp bu yıldızları elinde tutmayı başaramadı.
2000’li yıllarda sıradan bir görüntü çizen Alletico’nun sıradışı
başarısı 2010 yılında UEFA Avrupa Ligi kupasını kazanarak geldi.
Ancak Avrupa’da gelen bu başarı lige yansımadı. Özellikle Real
Madrid karşısında 10 yılda oynayan tüm maçların kaybedilmesiyle kulüp başkanı Enrique Cerezo ‘artık değişim zamanı’ diyerek
kulübün başına eski kaptanları Diego Simeone’yi getirdi. Açıkçası
Başkan Cerezo’nun bu tercihi ‘değişimden’ ziyade alınan
kötü sonuçlardan dolayı taraftarın ‘öfkesinden’ kaçma
olarak yorumlandı. Altetico taraftarı için Simeone’nin
yeri farklıydı. Tribünler eski kaptanlarına büyük saygı
duyuyorlardı. Başkan Cerezo, Simeone’ye takımı
teslim etmeyi 2006 yılında kafasına koyduğunu
çeşitli çevrelerde dile getirdi. Lakin o yıllarda tek
engel ‘yaşının genç ve tecrübesiz’ olmasıydı. Simeone, kariyerini ülkesinde sonlandırmak
için Arjantin’e dönerken, Başkan Cerezo adım
adım onu takip ediyordu.
Futbolu bıraktıktan sonra Racing
Club’te teknik adamlık eşofmanlarını giyen Simeone’nin
başarı grafiği Estudiantes’e
24 yıl sonra kupa kazandırması ve 2008’te River
Plate son şampiyonluğunu yaşatmasıyla
zirveye çıktı. River
Plate’yi şampiyon
yaptığı
yılın
ertesinde sezon
başında gelen
kötü sonuçlarla
kapıya konulan
Simeone, köklü
kulübün iki
sezon sonra lig
düşmesinde en
çok suçlanan
isimdi. San
L o r e n z o ’d a
geçen kısa süreli teknik adamlıktan sonra Simeone ‘artık
Avrupa’ya açılma vakti geldi’ diyerek rotasını İtalya’ya çevirirken,
yeni takımın adı Catania’ydı.
Ligden düşmesine kesin gözüyle bakılan Catania’yı ligde
tutan ve başarılı sonuçlar aldıran Simeone yeniden rüştünü
ispat etmeyi başardı. Atletico Başkanı Cerezo, yıllardır kafasında
düşündüğü planı hayata geçirerek Aralık 2011’de takımı eski
kaptanına teslim etti.
Simeone, futbolculuk yıllarında teknik kapasitesinden
ziyade hırsı ile dikkati çeken bir isimdi. Sahada 90 dakika
boyunca mücadele etmesiyle biliniyordu. Sert futbolu tercih
eden Arjantinli’nin zaman zaman rakiplerini ağır şekilde sakatlığı
da oluyordu. Athletic Bilbao’lu Julen Guerreros’u feci şekilde
sakatlamasıyla uzun süre rakip takımların taraftarlarınca protesto
edilmişti. Yine 1998 Dünya Kupası’nda İngiltere ile oynadıkları
maçta David Beckham’ı ‘numara’ yapıp oyundan attırmasıyla
uzun süre gündeme oturtuştu.
Diego Simeone, göreve geldiğinde ‘boşvermişliğin’ hakim
olduğu bir takım buldu. Ligin Real Madrid ile Barcelona arasında
parsellendiği bir ortamda Atleticolu oyuncuların motive edilmesi
oldukça zordu. Öncelikle takıma ‘kazanma ruhunu’ aşılayan
Simeone’nin katı kuralı; takım için kendini feda etmeydi.
Sahada canını dişine katıp yüzde 100 mücadele etmeyen
hiçbir oyuncunun yeri garanti değildi. Fedakarlıkta bulunmayan
anlayış göstermeyen Simeone, bu katı
oyuncuya
kuralı dışında herşeyi oyuncularıyla
tartışmaya açan bir anlayışa da
sahipti.
Atletico Madrid, hem
defansta hem de hücumda
rakiplerine korku salan
bir takım olmayı başardı.
Oyuncular arası yardımlaşmanın üst düzey olması
dikkatlerden kaçmadı. Saha
kenarında oyuncularını sürekli
motive eden bir teknik adamın varlığı
yıllardır
kaybolan özgüvenin tekrar kazanılmasını
sağladı.
Diego Simeone, başarısının ilk meyvesini 2012’de
UEFA Avrupa Ligi finalinde Ahtletic Bilbao takımını
3-0 yenerek alıyordu. Süper Kupa finalinde bu
kez Chelsea’yı 4-1 gibi tarihi bir skorla geçen
Simeone’nin oyuncuları Real Madrid karşısında
10 yılı aşkındır yaşadıkları hezimete, Kral Kupası
finalinde hem de Santiago Bernabeu’da rakiplerini yenerek son verdiler.
Atletico Madrid, 2013-14 sezonu başlarken
takımın yıldız oyuncusu Radamel Falcao’yu
Rus milyarder Dimitri Rybolovlev’in sahibi
olduğu Monaca’ya sattı. Avrupa’nın en
iyi forvetlerinden arasında adı ilk
sıralarda anılan Falcao’nun elden
çıkartılması kimilerine göre Atletico
Madrid’in ‘şampiyonluk’ iddiasını
satması olarak tanımlandı. Ancak
unutulan Simeone faktörüydü.
Falcao’nun satılmasına evet
diyen Arjantinli teknik adam
yıldız oyuncumuz Arda Turan’ın
satılmasına asla vize vermeyeceğini yönetime net bir şekilde
ifade etti. Falcao’dan boşalan
boşluğu Diego Costa ve Barcelona’dan alınan David Villa ile
dolduran Simeone’nin, bu
yeni takımı lige fırtına gibi bir
giriş yaptı. Son iki yılda elde
edilen başarının mimarı 43
yaşındaki Diego Simeone,
bakalım lig sonunda
Atletico’yu mutlu sona
ulaştırabilecek mi?
38 | Bahar
Mart 2014
Efsane teknik adam
hayatını kaybetti
milli otuncular tatil için değişik ülkelere gittiği
Avrupa Şampiyonu olan Ricard Möller Nielsen
dolayı bireysel olarak bu listeye kabul edildi.
teknik patron Ricard Möller Nieşsen, ’plajdan
topladığı’ oyuncular şampiyona kadrosunu
kurmuştu. Futbol otoritelerine göre, Danimarka
şampiyonanın en zayıf ülkesiydi. Bu duruma
sadece otoriteler değil milli oyuncularda
inanıyordu. Çoğu oyuncu gruptan çıkamayacaklarına emin olduğu için grup maçları
sonunda tatiline kaldığı yerden devam etmek
için rezervasyonlarını yaptırmıştı. Ricard Möller
Nielsen, plajdan topladığı öğrencileriyle önce
gruptan çıkmayı başardı. Ardından yarı finalde
Fransa’yı, finalde de Almanya’yı 26 Haziran’da
2-0’lık skorla geçerek ülke tarihinin en büyük
başarına imza attı. Plajdan toplama takımla
oluyordu. 1995 yılında Kral Fahd Kupası
finalinde ise Arjantin’i 2-0 yenerek bir başka
kupayı ülkesine getirdi. 1990-96 Danimarka,
1996-99 Finlandiya, 1999-2002 İsrail milli
takımlarını çalıştıran Ricard Möller Nielsen,
teknik adamlık kariyerine son noktayı 2003’te
Kolding takımını çalıştırdıktan sonra koydu.
Richard Möller Nielsen ölümünden kısa bir
süre önce kendisini çok mutlu eden, Futbolun
Onur Listesi’ne bireysel olarak kabul edildiği
haberini öğrendi. Ricardo’nun 1992 yılında
altın madalya kazandığı Danimarka takımıyla
birlikte Onur Listesi’ne üyeliği bulunuyor ancak
şimdi Danimarka futboluna yaptığı katkılardan
adına ödülünü eski oyuncusu ünlü kaleci Peter
Schmeichel alacak.
1934 doğumlu Möller Nielsen 2013 yazında
hastalanmasının üzerine Odense Universitesi
Hastanesi’ne kaldırıldı. Ardından kanser
tedavisine başlandı ancak ne kemoterapi
ne de radyoterapi iyileşmesini sağlayamadı.
Ricardo’nun ölmesi futbol dünyasında şok
etkisi yaptı. 1992 Avrupa Şampiyonası kupasını
birlikte kaldırdıkları oyuncular en çok üzülenlerin başında geldi.
BAHAR KOPENHAG bir ortamda gelen bu davetle kolları sıvayan artık tüm dünyanın tanıdığı bir teknik adam Ödül törenini görmeden vefat eden Ricardo
Danimarka Milli Takımı’nın kazandığı en
büyük başarı olan 1992 Avrupa Şampiyonluğu’nun mimarı olan ünlü teknik adam Ricard
Möller Nielsen 76 yaşında hayatını kaybetti.
Yaklaşık 6 önce rahatsızlanan Möller Nielsen,
kaldırıldığı hastanede kanser teşhisi konmuştu.
Halk arasında ’Ricardo’ lakabıyla çağrılan Möller
Nielsen’in ölümü futbol dünyasını yasa boğdu.
İsveç’in ev sahipliği yaptığı 1992 Avrupa
Şampiyonası’na katılma hakkı elde eden Yugoslavya çıkan iç savaştan dolayı UEFA tarafından
diskalifiye edilince şampiyonun başlamasına
sayılı günler kala Danimarka grupta 2. olduğu
için katılma hakkı elde etti. Liglerin tatil olmuş,
DET KOSTER KUN
3.050 kr.* (taxi)
BLIV
TAXICHAUFFØR
OG TAGER KUN
5 UGER
Næste holdstart:
DAG (Brøndby): 17/3 og 7/4
AFTEN (Frederiksberg): 24/3
DET KOSTER KUN
3.660 kr.* (bus)
OG TAGER KUN
6 UGER
Næste holdstart:
DAG (Brøndby): 24/3 og 7/4
AFTEN (Brøndby): 17/3
Kontakt os:
telefon 43 425 425
eller find os på www.tuc.dk
BLIV
BUSCHAUFFØR
TUC A/S, Kirkebjerg Parkvej 7, 2605 Brøndby
Kirkebjerg Parkvej 7, 2605 Brøndby
* AMU-mål 40531 Personbefordring med bus og 46927 Personbefordring med taxi, er underlagt den til enhver tid gældende AMU-lovgivning. AMU-tilskuddet er
betinget af, at kursisten er i arbejde, og ikke har en videregående uddannelse (enkelte undtagelser - ring for information). Minimums-deltagerantal er 10. Ovenstående
uddannelser udbydes i Region Hovedstaden. For målgruppe og yderligere info - se www.tuc.dk