poster sunumları

POSTER SUNUMLARI
[PS-01]
Laparoskopide öğrenme eğrisinin başındaki cerrahlar için ideal ilk trokar girişi
nedir? Açık mı yoksa kapalı mı?
Mehmet Remzi Erdem, Ferdiun Şengör, Ömer Ergin Yücebaş, Ahmet Rüknettin Aslan, Çağatay
Tosun, Ömer Yüksel
Haydarpaşa Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul
Giriş: Bu çalışmamızda laparoskopik cerrahi planladığımız sıralı olarak randomize ettiğimiz 46
hastanın, akses süreleri ve giriş esnasında karşılaşılan komplikasyonlarından bahsedeceğiz.
Materyal-Metod: Bu çalışmamızda Ocak 2013-Mart2014'de uygulanan 46 transperitoneal
laparoskopik cerrahi vakamızı sunacağız. Vakalar sıralı şekilde randomize edilerek açık(Grup 1) ve
kapalı (Grup 2) akses yöntemleriyle giriş sağlandı.
Bulgular: Vakaların yaş ortalaması 54,7 (17-77) idi ve her iki grupta benzerdi (Grup 1: 53,1, Grup
2: 56,3). Vücüt kitle indeksi Grup 1'de 4 kişinin 30'un üzerinde iken, Grup 2'de 3 kişi idi. Geçirilmiş
cerrahi öyküsü olmayan 46 hastaya transperitoneal olarak 23 açık 24 kapalı giriş yapıldı. Bu
vakaların 26'üne böbrek tümörü nedeniyle radikal nefrektomi, 10'una afonksiyone böbrek nedeniyle
simple nefrektomi, 3'üne de semptomatik basit böbrek kistleri nedeniyle laparoskopik kist
eksizyonu uygulandı. Grup 1'de ilk 5 vakanın 2'sinde ilk trokar insizyonu gereğinden büyük
açıldığından sütürle kapatılamaya çalışılsa da geniş açıklıktan hava kaçağı önlenememiştir. Grup
2'dekilerin ilk 7'sinin 3'ünde transperitoneal alana girilmeden hava verildiğinden ciltaltına başarısız
girişler olmuştur. Hiçbir vakada giriş esnasında kanama ile karşılaşılmadı. Grup 1'de giriş süresi 349
sn iken Grup 2'de 312sn idi. Cerraha, işlem sırasında hangi yöntemle daha güvenli hsissettikleri
sorulduğunda açık yöntemi tercih etmiştir.
Sonuç: Öğrenme eğrisinin başındaki laparoskopistler için başarılı ve güvenli giriş bu işlemin devam
ettirilmesinde oldukça önem arz etmektedir. Olası organ ve damar yaralanması riski nedeniyle,
başlangıçta açık yöntemin kullanılması laparoskopi çabasının devam ettirilebilmesine katkı
sağlayacağını düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Laparoskopi, öğrenme eğrisi, ilk trokar girişi
[PS-02]
Olgu sunumu: Üreterorenoskopi sonrası renal hematom oluşumu
Mehmet Remzi Erdem, Ferdiun Şengör, Ömer Ergin Yücebaş, Ahmet Rüknettin Aslan, Çağatay
Tosun, Mehmet Akif Ramazanoğlu
Haydarpaşa Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul
GİRİŞ: Üroloji pratiğinde sukapsüler renal hematom vakaları çok nadir karşılaşılan durumlar
değildir. Renal travma, ekstrakorporal şokdalga ile taşkırma, anjiografik işlemler SRH'a neden
olabilmektedir. Ayrıca literatürde spontan olarak gelişen ve antikoagulan kullanımı, steroidal
olmayan antiinflamatuar ilaç kullanımı gibi nedenlere bağlı veya kontrolsüz hipertansiyondan dolayı
ortaya çıkan SRH vakaları bildirilmiştir. Yukarıda sayılan birçok faktör SRH'a neden olmasına
rağmen, endoskopik üreterorenal cerrahinin SRH ile ilişkisi net değildi.
Bu vakamızda, üreterorensokopi sonrası SRH gelişen ve bilinen ilaç kullanımı veya komorbiditesi
olmayan vakamızı sunuyoruz.
Vaka: 37 yaşında acil servise sağ yan ağrısı ile başvuran hasta, 2 gün öncesinde sağ üreter taşı
nedeniyle endoskopik üreter tedavisi olmuş, genel durumunun iyi olması üzerine taburculuğu
planlanmıştı. Hastanın sağ yan ağrısı ve yüksek ateşi nedeniyle yapılan tetkiklerinde hematokritinde
28'lere gerileme ve perirenal SRH olduğu görülen sağ böbrek boyutlarında artış izlendi. Hastanın
ameliyatında herhangi bir komplikasyon gelişmemesine rağmen DJ stent takılması esnasında olası
bir parenkimal saplanmaının yapmış olabileceği öngörülüp, DJ stent yeni bir stent ile değiştirildi.
Hastanın hematürisi 2. günde geriledi. Hemodinamisi stabil olan hasta 1 hafta yatak istirahati ve
geniş spektrumlu antibiyoterapi ile takip edildi. Hastanın bir hafta sonraki ultrasonunda hematomun
rezorbeolması üzerine yatak istirahatine evinde bir hafta daha devam etmesi önerisiyle taburcu
edildi. Ürteral stenti ise 2 hafta sonra çekildi.
Sonuç: Üreterorensokopi esnasında lazerin üreter ve böbrek parenkiminde hasar oluşturabileceği
ve konulan üreteral stentlerin renal parenkime saplanıp kanama riski yapabileceği akılda tutularak
minimal invazif cerrahi prensiplerden vazgeçmeden en az morbiditeyle operasyonları sonlandırmayı
planlamalıyız.
Anahtar Kelimeler: Üreterorenoskopi, renal hematom
[PS-03]
Olgu sunumu: Sistoskopide şaşırtan kitle: Uretral kitle mi? Fırsatçı bir
enfeksiyon mu?
Mehmet Remzi Erdem, Ferdiun Şengör, Ömer Ergin Yücebaş, Ahmet Rüknettin Aslan, Çağatay
Tosun, Kemal Topaloğlu, Mehmet Akif Ramazanoğlu
Haydarpaşa Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul
GİRİŞ:Uretroskopi esnasında karşılaşılan darlık, yapışıklık, benign ve neoplastik büyümeler olası
uretral patolojilerdir. Bunun yanında uretraya yabancı cismin çeşitli amaçlarla konması sonucunda
çıkarılamaması ve özellikle bayanlarda bu cisimlerin mesane içerisine kaçması durumları nadir de
olsa karşılaşılan sıradışı vakalardır.
Vakamız ALS hastası olması nedeniyle yatağa bağımlı olarak yaşayan ve uretroskopisinde
tanımlayamadığımız bir cisim tesbit ettiğimiz sıradışı bir olgudur.
Vaka: Sağ üreter taşı nedeniyle kliniğimize başvuran ve bilinen ALS hastalığı nedeniyle gerekli
şartlar hazırlanan erkek hastamız operasyona alındı. Hastanın alt ekstremite kontraktürleri
nedeniyle çok rahat olmasa da litotomi pozisyonu verildi. Üreteroreneskop ile anterior uretradan
girildiği esnada içeride top şeklinde beyaz renkli, uretrayı komplet kapayan bir kitle ile karşılaşıldı.
Cisim yabancı cisim forsepsiyle uretradan çekilmeye çalışıldı fakat çıkarılamadı. Ardından mesaneye
itildi. Mesane içerisinde yapının pamuk şeklinde yuvarlak bir yapıl olduğu, immobil düşkün bir hasta
olması nedeniyle fırsatçı bir fungal enfeksiyon olup olmadığı düşünüldü. Mesane içerisinden
rezektoskop yardımıyla yabancı cisimle tutularak çıkarıldı. Enfekte olabileceği düşünülerek
mikrobiyolojiye gönderildi. HAstanın URS'si tamamlandıktan sonra işlem sonlandırıldı. Hasta başı
viziti esnasında eşine durumu anlattığımızda hastanın idrar kaçırmamak için kendilerinden bir
pamuğu uretrasına koymalarını istediğini ve ameliyata çıkarken de bu pamuğu çıkarmadıklarını
öğrendik. Bunun üzerine planlanan kültür iptal edildi.
Sonuç: Ameliyat öncesi özellikle kendini ifade edemeyen hastaların yakınlarına vücutlarında hiçbir
yabancı madde bulnmaması gerektiği anlatılmalı ve idrar kaçırmamak için yaşlı popülasyonda
uygulanan uretraya pamuk tıkama işlemine karşı uyanık olmalıyız.
Anahtar Kelimeler: fırsatçı enfeksiyon, uretral kitle
[PS-04]
Üst üriner sistem taşlarında fleksibl üreterorenoskopi uygulamalarımız
İbrahim Karabulut1, Ercüment Keskin1, Adem Tok2, Ertuğrul Gazi Özbey3, Fatih Özkaya3, Fevzi
Bedir3
1
Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Erzurum
Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Ana Bilim Dalı, Zonguldak
3
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Ana Bilim Dalı, Erzurum
2
Amaç: İki cm’den küçük böbrek taşlarında ve üst üreter taşlarında RIRS (Retograde Intrarenal
Surgery) başarı ile uygulanmaktadır. Bu çalışmada kliniğimizde fleksibl üreterorenoskopi (fURS) ile
RIRS uyguladığımız 52 vakayı gözden geçirdik.
Hastalar ve Yöntem: Ocak 2013-Ocak 2014 tarihleri arasında RIRS uygulanan 52 hastanın (21
erkek, 31 kadın) verileri retrospektif olarak incelendi. Hastaların 44’ünde taş böbreğin değişik
kaliklerinde, 8 hastada ise proksimal üerterde idi. İşlem 8 F fURS ile yapıldı ve tüm hastalarda
erişim kılıfı kullanıldı. Taşlar 274µm çaplı Holmium:YAG lazer probu kul lanılarak kırıldı. Taş boyutu
1,5 cm’den büyük olan ve ameliyat süresi uzayan vakalarda, ameliyat sonrası double J (D-J)
kateter takıldı. Opak taşı olan hastalar ameliyat sonrası 1. günde Direkt Üriner Sistem Grafisi
(DÜSG) ile kontrol edildi. Tüm hastalar ameliyat sonrası 3. Ayda kontrastsız bilgisayarlı tomografi
ile değerlendirildi. Semptom oluşturmayan ve 2mm den küçük taşların kalması başarı olarak
değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 44,5 yıl (28-73), ortalama taş boyutu 14mm (5-26) idi. Tüm
hastalarda erişim kılıfı kullanıldı. 4 hastada ileri üreter darlığı nedeniyle kılıf yerleştirilemedi ve D-J
kateter konularak ameliyat 1 ay sonra yapıldı. Ortalama ameliyat süresi 55,4 dk (42-135),
ortalama floroskopi süresi 2,6 dk (0,5-4,6) idi. Hastaların 28’ine (%53,8) ameliyat sonrası D-J
kateter konuldu. Ortalama hastanede kalış süresi 1,8 gün (1-7) idi. Ameliyat sonrası 1 hastada
uzamış hematüri, 3 hastada paranteral antibiyoterapi gerektiren ateş görüldü. Ameliyat sonrası 3.
Ayda başarı oranı %78,8 (41 hasta) olarak hesaplandı.
Sonuç: Yeterli ekipman ve tecrübeye sahip merkezlerde fleksibl URS ile yapılan RIRS; makül başarı
ve komplikasyon oranları nedeni ile üst üriner sistemde güvenle uygulanabilir.
Anahtar Kelimeler: fleksibl üreterorenoskopi, üst üriner sistem taşı, RIRS
[PS-05]
Spinal Anestezi Altında Yapılan Perkütan Nefrolitotomi Sonuçlarımız
Serkan Altıntaş1, Ahmet Anaç1, Mehmet Salih Alar1, Ali Ferruh Akay2
1
2
ÖZEL VENİ VİDİ HASTANESİ DİYARBAKIR
ÖZEL PENDİK ŞİFA HASTANESİ İSTANBUL
Amaç: Perkütan nefrolitotomi (PCNL)taş cerrahisinde minimal invaziv yöntemlerden biridir. PCNL
çoğunlukla genel anestezi altında yapılması tercih edilir. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalarda
spinal anestezinin de iyi bir alternatif olduğu görülmüştür. Biz bu çalışmada retrospektif olarak,
spinal anestezi altında uyguladığımız perkütan nefrolitotomi sonuçlarımızı değerlendirmeyi
amaçladık.
Materyal-Metod: Haziran 2007 ile Aralık 2012 tarihleri arasında 263 erkek 272 kadın toplam 538
hastaya spinal anestezi altında perkütan nefrolitotomi uyguladık Nefroskop olarak 26F Storz
nefroskop, taş kırma işlemi için pnömotik litotriptör kullanıldı. İşlem sonrası nefrostomi olarak 1824F re-entry kateterler veya uygun hastalarda tüpsüz işlem gerçekleştirildi.
Bulgular: Yaşları 15-83 (ortalama 44.33) arasında değişen toplam 538 hastaya spinal anestezi
altında PCNL uygulanırken, ortalama operasyon süresi 53.64 dakikaydı. Ortalama taş boyutu
26.19mm olarak saptandı. Modifiye Clavien Sınıflamasına göre 87 komplikasyon görüldü. PCNL
yapılarak taşa müdahale edilen 538 hastanın işlem sonrası çekilen ultrasonografi ve/veya DÜSG’de
430 (% 79.9) hastada tam taşsızlık sağlandı.
Sonuç: Sonuç olarak PCNL spinal anestezi altında da yetişkin hastalarda genel anesteziye alternatif
olarak güvenli ve etkili bir yöntem olarak uygulanabilir.
Anahtar Kelimeler: Perkütan Nefrolitotomi, spinal anestezi, clavien sınıflaması
[PS-06]
Renal Hidatik Kistin Mikro-Perkütan Giriş Eşliğinde Endoskopik Tedavisi
Mustafa Kadıhasanoğlu1, Mete Kilciler2, Özcan Atahan2
1
2
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul
Medical Park Bursa Hastanesi, Üroloji Bölümü, Bursa
Giriş: Ekinokokus granulosus'un neden olduğu hidatik kist ülkemizde sık görülen bir sağlık problemi
olup ciddi morbidite taşımaktadır. Renal tutulumsa oldukça nadir olup tüm vakaların yaklaşık %24'ünü içermektedir. Renal kist hidatikte güncel tedavi yöntemi nefrektomi olarak kabul
edilmektedir. Bu bildiride mükro-perkütan giriş eşliğinde endoskopik olarak tedavi edilen renal kist
hidatik vakası sunulmaktadır.
Vaka: 3 ay boyunca sol yan ağrısı ve karın şişliği olan; özgeçmişinde ve soygeçmişinde herhangi bri
özelliği olmayan 44 yaşındaki kadın hastanın abdominal muayenesinde sol lomber bölgede ele
gelen kitle tespit edilmesi üzerine yapılan ultrasonografik incelemede 12x12 cm boyutlarında kistik
oluşum görülmüştür. Bunun üzerine çekilen kontrastlı abdominal BT'sinde8 cm boyutunda sol renal
kist hidatik (Şekil-A) tespit edilmiştir. Hastanın indirek hemaglütinasyon testi de E. granulosus için
pozitif bulunmuştur. Nefrektomiyi kabul etmeyen hastaya mikro-perkütan girişle endoskopik tedavi
ve sonrasında perkütan nefrostomi kateteri eşliğinde alkol ablasyon tedavisi uygulanmıştır.
Teknik:Genel anestezi altında 6F üreteral kateter yerleştirilmesinin ardından prone pozisyonda "all
seeing needle" eşliğinde skopi altında hidatik kistin posterior aksiller hattından direk görüş altında
giriş sağlandı ve veziküllerin dolu olduğu kist boşluğuna girildi. İğne içinden sensör kılavuz tel
gönderildi ve sonrasında Amplatz dilatatörlerle 30F'e kadar dilatasyon sağlandı. Nefroskopla
girilerek kist içeriği gerek yıkamayla gerekse de forsepsle tamamen boşaltıldı (Şekil-B). Sonrasında
"bugbee" koterle kist iç yüzeyi koterize edildi. Hastaya 28F perkütan nefrostomi kateteri konularak
işleme son verildi. Postoperatif 4 hafta boyunca haftada 2 defa kist içine 50 ml %96'lık alkol ve 50
ml salin verilerek ablasyon yapıldı. Hastanın kontrol amaçlı çekilen abdominopelvik BT'sinde kistin
tamamen yok olduğu gözlendi (Şekil-C ve D).
Sonuç: Renal kist hidatik tedavisinde mikro-perkütan girişle endoskopik tedavi ve sonrasında
perkütan nefrostomi kateterinden verilecek alkol ile yapılan ablasyon tedavisi nefrektomiye
alternatif olarak kullanılabilecek etkin, başarılı ve minimal invaziv bir tedavi yöntemidir.
Anahtar Kelimeler: mikro-perkütan, kist hidatik, alkol ablasyon
Şekil
Şekil: A: Hastanın preoperatif kontrastlı abdominal bilgisayarlı tomografisinde
renal kist hidatik görüntüsü. Multikistik oluşum kontrast tutmamaktadır. B:
Perkütan yöntemleçıkartılmış çok sayıda kız veziküllerin görüntüsü. C:
Operasyondan bir ay sonra çekilmiş kontrastsız ve D: kontrastlı abdominal
bilgisayarlı tomografide kistik yapının kaybolduğu görülmektedir.
[PS-07]
Twinkling Artefaktının Böbrek Taşlarının İn vivo Biyokimyasal Yapıları ile
İlişkilendirilmesi
Coşkun Kaya1, Turgut Dönmez1, Nevbahar Akçay Değirmenci2, Aydın Yenilmez1, Canan
Baydemir3, Barbaros Başeskioğlu1
1
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Üroloji A.D.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Radyoloji A.D.
3
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyoistatatistik A.D.
2
Amaç: Bu çalışmada böbrek taşlarının in vivo ortamda Renkli Doppler Ultrason ile elde edilen
Twinkling Artefaktı özellikleri ile kimyasal bileşimlerinin tahmini yapılmaya, Twinkling Artefaktın
oluşmasında ve şiddetinde etkili olabilecek faktörler ortaya konmaya çalışılmıştır.
Yöntem: Ağustos 2011 – Ağustos 2012 tarihleri arasında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp
Fakültesi Üroloji Bölümü’ne başvuran, yapılan tetkikler sonucunda 2 cm’den büyük böbrek taşı
saptanan ve daha önce taşlı böbreğe hiçbir ürolojik tedavi uygulanmayan, perkütan nefrolitotomi
ameliyatı için uygun endikasyonlara sahip 101 hasta çalışmaya dahil edildi. Her bir hastaya Renkli
Doppler Ultrasonografi yapılarak taşlar Twinkling Artefakatları açısından değerlendirildi. Tüm taşlar
Twinkling Artefakatları’na göre Grade 0,1 ve 2 olmak üzere 3 gruba ayrıldı. Tüm hastalara perkütan
nefrolitotomi operasyonu yapıldı. İşlem sonrası elde edilen tüm taşlar analize gönderildi.
Bulgular: 66(%65.3) tane kalsiyum oksalat taşı saptandı. Kalsiyum oksalat mono hidrat ise saf
veya mikst halde en çok saptanan (%78,2) kimyasal tür olduğu gözlendi. Taşın boyutu, kimyasal
yapıları, böbrekte hidronefroz varlığı, hastanın vücut kitle indeksi ve operasyon sonrası taşsızlık
durumu ile Twinkling artefakt arasındaki ilişki istatiksel olarak değerlendirildi. Twinkling artefaktın
taşın kimyasal yapısını tahmin etmeye yardımcı olmadığı, hastanın vücut kitle indeksi ve taşın
boyutu arttıkça Twinkling artefaktın şiddetlendiği saptandı.
Tartışma: Kilolu hastalar ile taş yükü fazla olan hastalarda Twinkling artefaktın güvenililirliğinin
yeterli olamayacağı ilk kez gösterilmiş oldu. Yapılacak geniş kapsamlı in vivo çalışmalar ile
Twinkling artefaktın üriner sistem taş hastalığı tanısındaki yerinin daha da netleşeceğini
düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Üriner sistem taşı, ultrasonografi, twinkling artefaktı
[PS-08]
Perkütan Nefrolitotomi sonuçlarını öngörmede Guy taş skoru kullanılabilir mi?
Barbaros Başeskioğlu, Aydın Yenilmez, Mehmet Yılmaz, Turgut Dönmez
Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı
Amaç: Perkütan nefrolitotomi sonuçlarını öngörmede Guy’ın taş skorunun yerini araştırmak.
Materyal-Metod: Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesine böbrek taşı nedeniyle başvuran ve
perkütan nefrolitotomi cerrahisi geçiren hastaların dataları retrospektif olarak analiz edildi. Taş
boyutu, taş lokalizasyonu, cerrahi süresi, komplikasyonlar ve postoperative yatış süreleri SPSS data
sistemine kaydedildi. Bütün hastalar, radyolojik görüntüleri incelenerek, Guy tarafından tanımlanan
sisteme göre skorlandı. Tüm hastalara klasik prone pozisyon yaklaşımlı perkütan cerrahi yapıldı.
Bulgular: Çalışmaya 107’si kadın (%40,2), 159’u erkek (%59,8) toplam 266 hasta dahil edildi.
Ortanca yaş 43 (15-71) idi. Guy Skoru arttıkça akses sayısı (p< 0,001), ameliyat süresi (p= 0,01),
transfüzyon oranı (p= 0,047) anlamlı olarak artarken taşsızlık oranı (p< 0,001) da anlamlı olarak
azaldığı görüldü. Postoperatif yatış süreleri ve enfeksiyon açısından fark yoktu (p>0,05).
Sonuç: Guy taş skoru, böbrek taşlarının perkütan cerrahisi öncesi giriş yeri ya da yerlerini
planlamada ve sonuçları öngörmede yararlı, kompleks görüntüleme yöntemlerine ihtiyaç
duymayan, uygulanabilirliği kolay bir yöntemdir.
Anahtar Kelimeler: perkütan nefrolitotomi, Guy taş skoru, komplikasyon
[PS-09]
2 cm'den küçük böbrek taşlarında Kılıfsız Retrograd İntra-Renal Cerrahi (RİRC)
uygun bir seçenektir
Barbaros Başeskioğlu, İyimser Üre, Ali Ülgen, Cavit Can, Aydın Yenilmez
Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı
Amaç: Bu çalışmanın amacı, 2 cm'den küçük böbrek taşlarının tedavisinde kılıfsız RİRC yönteminin
sonuçlarını ve güvenilirliğini araştırmaktır.
HASTA VE Yöntem: Son iki yıl içerisinde RİRC yapılan hastalardan elde edilen veriler retrospektif
olarak incelenmiştir. Taş büyüklüğü, EAU kılavuzlarına göre hesaplanmıştır. Toplam taş yükü,
birden fazla taşı olanlarda, her taşın ayrı ayrı büyüklüklerinin toplamıyla elde edilmiştir. RİRC,
prosedürün primer veya sekonder (başarısız vücut-dışı şok dalga litotripsisi sonrası) olmasına göre
sınıflandırılmıştır. Teknik olarak, Holmium lazerle eritme yöntemi kullanılmıştır. Taş fragmanları
tutulmamış ve çıkarılmamıştır. Taş fragmanlarının, bir şırınga yardımıyla yüksek basınçla irrige
edilerek pelvise yerleşmesi sağlanmıştır. Taşın temizlenmesi, tamamen taşsızlık veya <4mm rezidü
taş kalması olarak kabul edilmiştir.
Bulgular: 44 erkek (%51,8) ve 41 kadın (%48,2) olmak üzere 85 hasta çalışmaya dahil edilmiştir.
Ortanca yaş 49 (14-84) idi. 4 hastada bilateral taş mevcuttu (41 sol, 40 sağ renal ünitede). 40
(%47,1) hastaya işlem öncesi stent takılmıştı. 39 (%45,9) hastanın öyküsünde geçirilmiş ESWL
tedavisi vardı. Kliniğimizde RİRC ile tedavi edilen hastaların genel taşsızlık oranı %88,2 (75 hasta)
idi. İki hastada taşsızlık iki seansta sağlandı. Alt pol taşı olan 3 hastada yetersiz defleksiyona bağlı
teknik problem yaşandı. 52 (%61,2) hastaya postoperatif djs, 23 (%27,1) hastaya üreter kateteri
takılırken 10 (%11,8) hastada hiçbir diversiyon kullanılmadı. Enfeksiyon veya ateşle karşılaşılmadı.
5 (%0,05) hastada işlem sonrasındaki 3 haftalık süreçte renal kolik olduğu görüldü. ESWL
tedavisinin, işlem önce stent takılmasının, cinsiyet ve yaşın, taş temizlenmesinde etkisi yoktu. Alt
pol taşı olan 3 hastada defleksiyon problemi yaşamamıza rağmen, taş lokalizasyonunun da başarıya
etkisi olmadığı görüldü.
Sonuç: RİRC yapılırken üreteral giriş kılıfı kullanmanın güvenilirliği tartışmalıyken, 2 cm'den küçük
böbrek taşlarının tedavisinde kılıfsız RİRC'in kılıf komplikasyonlarından sakınmak adına uygun bir
yöntem olduğu söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: taş, fleksible üreterenoskopi, intrarenal cerrahi
[PS-10]
Renal transplantasyon sonrası postrenal patolojilerin erken tanı ve tedavisinde
endoürolojinin yeri
Ali Murat Gökçe1, Mehmet Remzi Erdem2, İzzet Titiz1
1
2
Haydarpaşa Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Haydarpaşa Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul
GİRİŞ: İmmünsüpressif ilaçlarda ve cerrahideki gelişmeler, böbrek nakilli hasta ve graft sağkalımını
artırmakla beraber, mesane çıkım obstrüksiyonun tanısındaki gecikmeler yüzünden, böbrek
fonksiyonunun bozulmasında postrenal nedenler de yer almaktadır. Bu çalışmada transplantasyon
sonrası mesane çıkım obstrüksiyonu ön tanısı alan ve tedavisi yapılan hastaların, graft fonksiyonları
ve tedavi sonrası kontrollerinde böbrek fonksiyonları değerlendirildi.
Materyal-Metod: 2004-2013 yılları arasında böbrek nakli yapılan erkek hastalar çalışmaya dahil
edildi. Bu hastalardan düzenli takipe gelenlere, AÜSS (Alt üriner sistem semptom) değerlendirme
amacıyla IPSS (International Prostate Symptom Score) sorgulama formu doldurulup üriner sistem
ultrasonografisi yapılarak postmiksiyonel rezidüel idrar miktarı ve prostat hacimlerine bakıldı. PSA
yüksekliği ve parmakla rektal muayenesinde şüpheli bulgusu olanlar çalışma dışı bırakıldı. PMR 100
cc üzerinde tesbit edilen hastalara üroflowmetri testi yapılarak Qmax(maksimum idrar akış hızı) ve
Qort (ortalama idrar akış hızı) değerlendirildi. Değerlendirmeler sonrası mesane çıkım
obstrüksiyonu öntanısı alan hastalara anestezi altında sistouretroskopi yapıldı. Darlık tesbit
edilenlere internal uretrotomi, iyi huylu prostat büyümesi görülenlere de TURP yapıldı. Hastların
postop 3. ve 6. ay takiplerinde kreatinin ve PMR değerleri ile IPSS skorları değerlendirildi.
Bulgular: Böbrek nakli olan 359 erkek hastaya ulaşılarak değerlendirme yapıldı. Bu hastalardan
mesane çıkım obstrüksiyon öntanısı olan ve kreatinin değerlerinde yükselme tesbit edilen 21
hastaya anestezi altında sistoskopi yapıldı, 4’ünde benign prostat hiperplazisi, 17’sinde ise uretra
darlığı gözlendi ve sırasıyla hastalara TURP(transuretral prostat rezeksiyonu) ve internal uretrotomi
uygulandı. Hastaların preop ve postop IPSS değerleri arasında belirgin düzelme gözlendi. Kreatinin
değerlerinde preoperatif (2,1±1,2) ve postoperatif 6.ay (1,5±0,8) değerleri arasında anlamlı
farklılık görüldü (p<0,05). Hastaların operasyon öncesi (228,6±97,2) ve sonrasında (36,7±17,4)
da yapılan PMR ölçümlerinde istatistiksel anlamlı farklılık izlendi (p<0,05).
Sonuçlar: Kronik böbrek yetmezliği nedeniyle böbrek nakli olan hastaların takipleri esnasında
kreatinin yükselmesi, eş zamanlı AÜSS'ye bakılarak, obstrüktif patolojiler değerlendirilmelidir.
Böylece önlenebilir bir böbrek yetmezliği erken aşamada fark edilerek kolaylıkla tedavi
edilebilmektedir.
Anahtar Kelimeler: böbrek nakli, uretra darlığı, benign prostat hiperplazisi
[PS-11]
<3 cm böbrek taşlarının cerrahi tedavisinde; retrograd flexible üreterorenoskopi
ve holmium laser litotripsi
İzak Dalva, Hakan Akan, Özdal Yıldız
Özel Bayındır Hastanesi Üroloji Bölümü Ankara
Giriş ve Objective: Endoskopik teknolojideki gelişmelere paralel olarak; böbrek taşlarının çoğu
flexible üreteroskopi ve Holmium laser (RIRS) ile tedavi edilmektedir. Bu çalışmada <3 cm kadar
olan böbrek taşlarında flexible üreterorenoskopi ve Holmium laser litotripsi uygulanan hastaları
irdeledik.
Metod: 2012-2014 yılları arası <3 cm böbrek taşı olan 75 hastaya flexible üreterorenoskopi ve
Holmıum laser litotripsi uyguladık. Litotripsi 7.2 F Storz Flex-X² üreterorenoskop (Karl-Storz) ve
200µ fiber kullanılarak 0.8-1 J enerji uygulayarak Sphinx Holmium laser ile yapılmıştır. Her vakada
9.5-11 üreteral Access sheath kullanılmış, her vakaya 4.8 F ürospiral yerleştirilmiştir. Hastalar bir
gece sondalı kalmışlardır.Ürospiral postop 5. günde çekilmiştir.<2 mm taş fragmanlarının olması
taşsızlık olarak kabul edilmiştir. Hastaların takipleri 1. Ve 3. ayda USG ile yapılmıştır.
Bulgular: Toplam 75 hastaya üreterorenoskopi ve Holmıum laser litotripsi uyguladık. Taş çapları 2.1
±1.2 cm idi.Operasyon süresi ortalama 124 dakika olarak hesaplanmıştır.Hospitalizasyon süresi
1.2±2.1 gün idi. Bir hastaya 2 defa RIRS gerekli olmuştur. Taşsızlık oranı 1. Ayda %90; 3 ayda
%93 idi. İki hastada <7 mm alt kalis taşları mevcut olup ultrasonografik takibi yapılmıştır.Bir
hastada üriner sepsis, 2 hastada üriner enfeksiyon ve ateş, 2 hastada perirenal hematom gelişmiş,
konservatif tedavi ile gerilemiştir.
Sonuç: Flexible üreteroskopi ve Holmıum laser litotipsi (RIRS) <3 cm böbrek taşları için minimal
invaziv tedavi seçeneğidir. Yüksek başarısı ve düşük morbiditesi nedeni ile özellikle Yüksek riskli
hastalarda da tercih edilecek alternatif tedavi seçeneğidir.
Anahtar Kelimeler: böbrek taşı, laser, ureterorenoskopi
[PS-12]
İKİ SANTİMETREDEN KÜÇÜK BÖBREK TAŞLARINDA EKSTRAKORPORAL SHOCK
DALGA LİTOTRİPSİ (ESWL), RETROGRAD İNTRARENAL CERRAHİ (RİRC) ve
MİKRO PERKÜTAN NEFROLİTOTOMİ (mPCNL) TEDAVİLERİNİN
DEGERLENDİRİLMESİ
Hüseyin Saygın, Gökhan Gökçe, Esat Korgalı, Fatih Mehmet Efe, Gökçe Dündar, Emin Yener
Gültekin, Semih Ayan
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı, Sivas
2013 yılında yayınlanan Avrupa Üroloji Derneği kılavuzuna göre 2 cm’den büyük böbrek taşlarının
tedavisinde ilk tercih standart PCNL, 2 cm’den küçük böbrek taşlarının tedavisinde ise ilk seçenek
ESWL ve diğer endoürolojik yaklaşımlar olarak bildirilmiştir. 10-20 mm arası alt kaliks taşlarında
ESWL'ye elverişli faktörler yoksa ilk tercih olarak endoürolojik girişimler önerilmektedir.
Çalışmamızda 2 cm’den küçük renal taşlı hastalara uyguladığımız RİRC, mPCNL ve ESWL girişimleri
sonrası, hastanede yatış süreleri, taşsızlık oranları, işlem esnasında maruz kaldıkları X-ray ve genel
anestezi alma süreleri, Visual Analog Skala değeri üzerine etkileri ve operasyon sonrası gelişen
komplikasyonları Modifiye Clavien Komplikasyon Skalası ile değerlendirdik.
Kliniğimize ürolitiazis semptomları ile başvuran hastaların taş büyüklüğü ve lokalizasyonu
abdominal bilgisayarlı tomografi ile değerlendirildi. İki santimetreden küçük renal taşlı 90 hasta,
taşın büyüklüğü ve lokalizasyonuna göre hasta onamı alınarak 1:1:1 olacak şekilde RIRC, ESWL,
Mikro PCNL grubu olarak randomize edildi. RIRC ve mPCNL işlemi aynı cerrah tarafından yapıldı.
Lokalizasyona göre taşsızlık oranlarımız birinci ayın sonunda, alt kaliks taşlarında ESWL’de %33,3,
RİRC’da %83,3, mPCNL’de ise %90,9 idi. Renal pelvis, orta ve üst kaliks lokalizasyonlu taşlardaki
başarı oranımız; ESWL’de %85,7, RİRC’da %94,4 ve mPCNL’de ise %94,7’dir. RİRC ve mPCNL
yapılan hastalar arasında hastanede yatış süresi yönünden fark bulunamamıştır. Çalışmamıza işlem
süresi yönünden ESWL’nin daha uzun olduğu görülmektedir. Hastaların ESWL tedavisinde anestezik
madde almamalarından dolayı anesteziye bağlı komplikasyonlar görülmemektedir. VAS skorları
ESWL grubunda daha yüksek olup, ağrılı bir işlem olduğu görülmektedir. Skopi süresine
bakıldığında gruplar arasında anlamlı bir farklılık belirlenmedi. İşlem öncesi ve işlem sonrası
hemoglobin değerlerinde düşüş mPCNL grubunda önemli bulundu (p<0,05). Modifiye Clavien
komplikasyon skalası yönünden değerlendirme yapıldığında gruplar arasında istatiksel olarak
anlamlı fark görülmemesine rağmen (p>0,05), mPCNL yapılan 2 hastada grup 3B komplikasyon
gelişti.
Sonuç olarak, 2 cm’den küçük renal taşlı hastalarda taşsızlık oranları açısından karşılaştırıldığında
RİRC ve mPCNL, ESWL ye oranla daha etkin yöntemlerdir. Yeni bir yöntem olan mPCNL’nin
güvenirlilik ve başarının daha sağlıklı değerlendirilebilmesi için daha geniş serilerle yapılmış
çalışmalara ihtiyaç vardır.
Anahtar Kelimeler: ESWL, RİRC, mPCNL
ESWL, RİRC ve mPCNL'nin taş boyutu, VAS değeri, işlem süresi ve taşsızlık
oranlarının karşılaştırılması
ESWL
RİRC
mPCNL
Taş Boyutu
1,05±0,27
1,20± 0,30
1,20±0,27
Alt kaliks taşlarındaki taşsızlık oranı
33,3%
83,3%
90,9%
Renal pelvis, üst ve orta kaliksteki taşsızlık oranı 85,7%
94,4%
94,7%
VAS değeri
5,00±1,23
3,23±0,62
3,17±0,83
İşlem süresi
66,00±27,74 48,00±18,59 42,33±10,40
[PS-13]
Bitlis Devlet Hastanesi’nde Yapılan İlk 70 Perkütan Nefrolitotomi Deneyimimiz;
Retrospektif Bir Analiz
Şahin Bağbancı1, Onur Dede2, Devrim Kayan3, Tezcan Sezgin4
1
Ahi Evran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kırşehir
Bitlis Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bitlis
3
Memorial Hastanesi, Üroloji Kliniği, Diyarbakır
4
Balıkesir Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Balıkesir
2
Amaç: Bu çalışmada,Bitlis Devlet Hastanesinde böbrek taşı nedeniyle (PCNL) yapılan ilk 70 vakayla
ilgili deneyimimizi paylaşmak amaçlanmıştır.
Materyal-Metod: Bu çalışmaya Mart 2011 ile Ocak 2013 tarihleri arasında Bitlis Devlet
Hastanesi’nde böbrek taşı nedeniyle PCNL yapılan 70 hasta alındı.Tüm hastalara preoperatif
dönemde görüntüleme tetkikleriyle değerlendirildiler.Taş yükü,taşların en uzun iki boyutuyla cm2
olarak hesaplandı.Tüm hastalara genel anestezi altında litotomi pozisyonunda taşlı böbrek ünitesine
5 Fr iki ucu açık üreter kateteri takılıp prone pozisyonunda akses yapıldı. Taşlar pnömotik litotriptör
ile kırılıp forseps yardımıyla temizlendi.İşlem sonunda tüm hastalara nelaton sonda nefrostomi tüpü
olarak yerleştirildi.Tüp ilk bir saat boyunca klempli tutuldu.Postop ikinci gün nefrostomisi
klemplenen hastalardan drenajı olmayanların nefrostomileri çekildi.Postop birinci ayda tüm hastalar
kontrole çağırıldılar.Hastaların verileri retrospektif olarak değerlendirilerek cerrahi süreleri,başarı
oranları,taşsızlık oranları,endotrakeal tüp takılmasından akses iğnesi girişine kadar olan sürenin
zaman içindeki değişimi, taş boyutları ile cerrahi süresi,cerrahi başarı ve taşsızlık oranları
arasındaki istatistiksel ilişki analiz edildi.Verilerin analizleri SPSS Version 21.0 ile yapıldı ve p<0,05
anlamlı olarak kabul edildi.
Bulgular: Bu çalışmayla ilgili hasta verileri tablo 1’de verilmiştir.Endotrakeal tüp takılması ile
perkütan akses ponksiyonuna başlanması arasındaki süre ilk 20 vakada ortalama 50,2 dk iken, son
50 vakada bu süre ortalama 36,8 dk olarak hesaplandı (Şekil-1).Taşsızlık oranımız %80 idi ve klinik
önemi olmayan (<4mm) fragman kalan böbrek üniteleri de başarı kabul edildiğinde toplam başarı
oranımız % 84,3 olarak saptandı.Rezidü fragmanı kalan toplam 11 hastadan 9’una ESWL tedavisi
uygulandı ve bu hastaların tamamında taşsızlık sağlandı.İki hasta ise önerilen ESWL tedavisini
kabul etmeyip takipten çıktılar.Cerrahi süresi ile taş boyutları arasında istatistiksel olarak anlamlı
(p<0,01) bir ilişki saptandı.Yapılan analizde taş boyutları ile hem başarı oranları arasında
(p<0,001) hem de taşsızlık oranları arasında (p<0,001) istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu
görüldü.
Sonuç: Ülkemizde böbrek taşı cerrahisinde büyük merkezlerde rutin bir cerrahi teknik haline gelmiş
olan PCNL, uygun eğitimi almış cerrahlar tarafından, yeterli teknik ekipman olması şartıyla taşra
hastanelerinde de uygulanabilecek bir cerrahi tekniktir.
Anahtar Kelimeler: Nefrolitiazis, Taşra Hastanesi
Şekil 1:Endotrakeal tüp takılması ile perkütan akses ponksiyonuna başlanması
arasındaki sürenin olgu sayısıyla değişimi
Endotrakeal tüp takılması ile perkütan akses ponksiyonuna başlanması arasındaki
sürenin olgu sayısıyla değişimini gösteren grafik
Hasta Verileri
Hasta Sayısı
70
Hasta Yaşı
Ort: 39,6
Kadın/Erkek
37/33
Taş Lokalizasyonu:
Alt kaliks
Pelvis
Pelvis ve Alt Kaliks
Pelvis ve Orta Kaliks
Pelvis,orta ve alt kaliks
Staghorn
Üst Kaliks
29(%41,4)
18(%25,7)
12(%17,1)
4(%5,7)
5(%7,1)
1(%1,4)
1(%1,4)
Taş yükü(cm2)
Ort: 6,88
Operasyon Süresi(dk)
Ort: 120
Postop Başarı Oranı
%84,3
Rezidü taş kalma oranı
%20
Kan transfüzyonu yapılan hasta sayısı 7(%10)
Postop ESWL
9(%15,7)
BMI
20-25:10(%14,3)
25-30:46(%65,7)
30<:14(%20)
Hastanede kalış süreleri(gün)
Ort:2,5(2-7)
Akses
subkostal
suprakostal
hem subkostal hem suprakostal
62(%88,6)
4(%5,7)
4(%5,7)
Tek akses yapılan hasta sayısı
66(%94,3)
Çift Akses yapılan hasta sayısı
4(%5,7)
Hasta verilerini içeren tablo
[PS-14]
Micro perkütan, makro hematom
Esat Korgalı, Aydemir Asdemir, Gökçe Dündar, Hüseyin Saygın, Fatih Mehmet Efe, Gökhan Gökçe,
Semih Ayan, Emin Yener Gültekin
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı
Giriş:
Minimal invazif tekniklerdeki gelişmeler, semptomatik böbrek taşlarının tedavisinde ürologlara çok
fazla seçenek sağlamaktadır. Perkütan nefrolitotomide (PCNL) kullanılan aletlerin küçülmesi
sonucunda 4,8 fr’lik iğne üzerinden kamera sistemi ile böbreğe girişin gözle görülerek sağlandığı ve
ince lazer probları ile taş kırmanın da aynı sistem üzerinden gerçekleştirildiği mikro perkütan
nefrolitotomi (mPCNL) yöntemi minimal invazif yöntemler arasında yerini almıştır. Tüm bu
girişimlerin amacı operasyon ve fluoroskopi süresini kısaltmak, dilatasyona bağlı komplikasyonları
önlemektir. Bu bildirimizin amacı minimal invazif yöntemler içinde yer alan mPCNL sonrasında da
ciddi komplikasyonlar gelişebileceğinin hatırlatılmasıdır.
Vaka:
ESWL sonrası fragmantasyon sağlanamayan ve semptomları devam eden 39 yaşında erkek hasta
sol renal alt kaliks taşı tanısıyla kliniğimize yatırılarak, sol mPCNL planlandı. mPCNL esnasında 4.8
fr’lik optik sistemle görüntü sağlanarak mPCNL iğnesi ile skopi altında sol alt kaliks taşına doğrudan
giriş sağlandı. Giriş esnasında herhangi bir kanama gözlenmedi. Böbreğe giriş sonrası taşın ESWL
etkisiyle birkaç parçaya ayrılmış olduğu görüldü. Yaklaşık 1x1x1 cm boyutundaki en büyük taş
parçası Ho:YAG lazer [8 Hz (6.4 W) 0.8 J 200 lm] litotriptör ile kırılarak ve tüm kırıntılar yıkanarak
üreteropelvik bileşkeye yönlendirildi. İşlem sonrasında iğne çıkış yerinde yoğun kanama olması
nedeni ile hastaya double j kateter yerleştirildi. Erken postoperatif 6. saat içinde hemoglobin
değerinin 16,8 gr/dl’den 9,6 gr/dl’ye düşmesi ve hastanın hemodinamisinin bozulması ( nabız
>100/dakika ve sistolik KB: <100 mmHg ) nedeniyle yapılan abdominal bilgisayarlı tomografi
görüntülerinde yaklaşık 18x10x9 cm boyutunda büyük bir retroperitoneal hematom tespit edildi ve
eksplorasyon kararı alındı. Retroperitoneal eksplorasyonda böbreğin alt kaliks bölgesindeki mPCNL
iğnesi giriş yerinde ~3 mm’lik bir kanama odağı tespit edildi. Kanama odağı 2/0 vicryl ile sütüre
edildi. Emilebilir hemostat, yenilenmiş okside selülöz (surgecell) kullanılarak kontrol altına alındı.
Eksplorasyondan sonra hastanın hemodinamisi stabil seyretti ve kan transfüzyonu ihtiyacı olmadı.
Postop 3. gün loj dreni çekilerek hasta taburcu edildi.
Sonuç:
Böbrek taşı tedavi seçeneklerinden mPCNL yöntemi her ne kadar minimal invazif bir yöntem olsa
da ciddi kanama komplikasyonlarına yol açabilmektedir. Bu durumun her zaman göz önünde
bulundurulması gerekir.
Anahtar Kelimeler: böbrek taşı, mPCNL, hematom
Şekil 1:
mPCNL sonrası makro hematom gelişen 39 yaşındaki erkek hasta,
[PS-15]
Pre operatif ekspulsif tedavi kullanımı taşın impakte olmasını etkiler mi?
Ahmet Şahan, Ferhat Talibzade, Asgar Garayev, İlker Tinay, Yılören Tanıdır, Ferruh Şimşek
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Ana Bilim Dalı, İstanbul
Amaç:
İmpakte üreter taşı endoskopik tedavi başarısını düşüren ve komplikasyonlara neden olan bir
durumdur. Bu çalışmamızda üreteroskopik taş cerrahisi öncesi alfa bloker kullanımının impakte taş
üzerine etkisini araştırmayı amaçladık.
Materyal-Metod:
2011-2013 tarihleri arasında üreter taşı nedeniyle endoürolojik cerrahi uygulanan 18 yaş üstü
hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. Hastalar önce ekspulsif tedavi olarak alfa bloker alan ve
almayan olarak iki gruba ayrıldıktan sonra bu gruplar kendi içerisinde değerlendirildi. Daha sonra
impakte taşı olan hastalar ve olmayan hastalar olarak iki ayrı gruba ayrılarak tekrar değerlendirildi.
Çalışma için değerlendirilmeye alınan parametreler cinsiyet, yaş, pre-operatif hidronefroz derecesi,
taş lokalizasyonu, taş boyutu, impakte taş varlığı, üreter stenti kullanımı, hastanede yatış süresi,
ikincil operasyon gereksinimi, nefrostomi takılması, taşsızlık oranları analiz edildi.
Bulgular:
Çalışmaya toplam 188 hasta alındı. Üreteroskopik taş cerrahisi öncesi ekspulsif tedavi oranı %19,9
(n=41) olarak saptandı. Çalışma grubundaki hastalarda ortalama alfa bloker kullanım süresi
35,5±11,7 gün olarak saptandı. Ekspulsif tedavi kullanan ve kullanmıyan hastalar arasında yaş,
cinsiyet, hidronefroz derecesi, taş lokalizasyonu, taş boyutu, hastanede yatış süresi, stent
kullanımı, taşsızlık oranı ve ikincil üreteroskopi gereksinimi açısından istatistiksel anlamlı fark tespit
edilmedi (Tablo 1). Ekspulsif tedavi kullananlarda (n=41) taşın impakte olma durumu (n=9) %22
olarak saptanırken, ekspulsif tedavi kulllanmayanlarda (n=147) taşın impakte olma durumu (n=14)
%9,5 olarak saptandı (p= 0,032). İmpakte taş olan hastalarda nefrostomi takılması ve ikincil
cerrahiye gitme durumu istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulunurken ilk cerrahi sonrası taşsızlık
oranları istatistiksel olarak anlamlı düşük bulundu (Tablo 2). Ancak impakte taşı olanlarda
hastanede yatış süresi, taş boyutu ve üreteral stent kullanımı arasında fark tespit edilmedi (Tablo
2).
Sonuç:
Üreter taşının impakte olması durumunda ikincil cerrahi gereksiniminin arttığı gözlenmiştir. İlginç
şekilde ekspulsif tedavinin taşın impakte olmasını önlemediği bilakis üreter taşına yönelik
uygulanan ekspulsif tedavi ile operasyonların ileri tarihlere ertelenmesinin taşların impakte
olmasına katkıda bulunduğu gözlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ekspulsif tedavi, İmpakte üreter taşı
Tablo 1:Ekspulsif tedavi almanın sosyodemografik durum, klinik durum ve
cerrahi başarısı üzerine etkileri verilmiştir.
* istatistiksel olarak anlamlı p<0,05
[PS-16]
Üreteral double J stentlerde bakteri kolonizasyonu anlamlımıdır ve önceden
tahmin edilebilir mi?
Ahmet Şahan, Ferhat Talibzade, Asgar Garayev, İlker Tinay, Yılören Tanıdır, Ferruh Şimşek
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Ana Bilim Dalı, İstanbul
Amaç:
Üreteral Double-J stent (ÜDJS) varlığında idrar tahlillerinde mikroskobik hematüri ve piyüri sık
rastlandığından enfeksiyon açısından anlamlı kabul edilmemektedir. Bu çalışmamızda ÜDJS
bakteriyel kolonizasyon varlığını ve idrar tahlilinin ÜDJS kültür sonuçlarını öngörmedeki etkinliğini
değerlendirdik.
Materyal-Metod:
Üreter taşı nedeniyle endoürolojik cerrahi sonrası ÜDJS takılan ve ÜDJS kültürü istenen erişkin
hastalar prospektif olarak değerlendirildi. Hastaların idrar kültürleri steril olan veya sterilizasyon
sağlanamayan hastalara ampirik antibiyotik tedavisi ile ÜDJSleri çekildi. Hastaların stent
çıkarılmadan yapılan idrar tahlilleri anlamlı lökosit varlığı (HPF' de 5), nitrit pozitifliği, lökosit
esteraz pozitifliği açısından değerlendirildi. İdrar tahlilindeki bulgularla stent kültürleri arasındaki
ilişki karşılaştırıldı.
Bulgular:
Ortalama yaşı 42±14 yıl olan 36’sı erkek, 16’sı kadın toplam 52 hasta değerlendirildi. ÜDJS
kültürlerinden 7 tanesinde (%13,4) bakteriyel kolonizasyon saptandı ve E. Fecalis (n=4), ESBL (+)
E.coli (n=2), MRSA (n=1) üremesi rapor edildi. ÜDJS’nin kalma süresi, stent kültüründe üremesi
olanlarda 79,2±54,8 gün iken üremesi olmayanlarda 50,3±32,0 gün idi (p=0,194). Üreme
saptanan 7 ÜDJS’in vücut inde kalma süresi 4 haftadan fazlaydı. Stent kültüründe üreme saptanan
ve saptanmayan hastaların ÜDJS çıkarılmadan yapılan idrar tahlili sonuçlarında gruplar arasında
fark saptanmadı (Tablo 1). ÜDJS kültüründe üremesi olan (n=7) hastaların antibiyogram
sonucunda Penisilin (n=4), Ampisilin (n=4), Tetrasiklin (n=3), İmipenem (n=2) ve Linezolid (n=1)
hassasiyeti saptandı. MRSA ve ESBL (+) üremesi olan hastaları dışarıda tuttuğumuzda Ampisilin ve
Tetrasiklin kombinasyon tedavisinin preoperatif dönemde kullanılması durumunda tüm üremesi
olan hastaları kapsayabileceği gözlendi. Çalışmaya alınan hiçbir hastanın ÜDJS çekilmesini takiben
aktif enfeksiyon tablosu ile hastaneye başvurmadığı gözlendi.
Sonuç ve Yorum:
Steril idrar kültürünün stent kolonizasyonunu ekarte edemediği, idrar tahlilinin kateter kültürünü
tahmin etmede yetersiz olduğu gözlendi. Bakteriyal kolonizasyonun 4 haftadan daha kısa sürede
gözlenmediği tespit edildi. Çıkarılan ÜDJS' lerin standart olarak kültüre gönderilmesinin
gerekmediği, postoperatif enfeksiyon bulguları olan hastalara ampirik Ampisilin-Tetrasiklin
başlanması gerektiği, ÜDJS 4 haftadan uzun tutulmasından kaçınılması gerektiği sonucuna varıldı.
Anahtar Kelimeler: enfeksiyon, double j stent, kolonizasyon
Çalışma ile ilgili tablo
[PS-17]
Retroperitoneoskopik Böbrek Kisti Dekortikasyonu Tüm Basit Böbrek Kistleri
İçin Uygulanabilir mi ?
Fatih Ataç1, Kenan Öztorun2, Can Aydın1
1
2
Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun
Niğde Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Niğde
Amaç: Bosniak tip I böbrek kistlerinin tedavisinde retroperitoneoskopik böbrek kisti dekortikasyonu
yönteminin etkinlik, güvenirlik ve klinik sonuçlarını incelemek. Primer veya sekonder tüm böbrek
kistleri açısından uygulanabilirliğini değerlendirmek.
Materyal-Metod: Çalışmaya temmuz 2012 ile ocak 2014 yılları arasında kliniğimizde semptomatik
basit böbrek kisti tanısı ile retroperitoneoskopik böbrek kisti dekortikasyonu uygulanan 35 hasta
alındı. Kist büyüklüğü tomografi görüntülerinden yapılan ölçümlerle saptandı. Bosniak tip I dışı
böbrek kistleri çalışmaya dahil edilmedi. Sonuçların değerlendirilmesinde kist lateralitesi,
büyüklüğü, yerleşim yeri, operasyon süresi ve geçirilmiş cerrahi öyküsü açısından karşılaştırma
yapıldı. Olguların en düşük takip süresi üç ay idi.
Bulgular: Başvuru sırasında bir hastada tekrarlayan hematüri, beş hastada kist basısına bağlı
hidronefroz ve diğer 29 hastada kist yerleşimine bağlı ve konservatif tedaviye yanıt vermeyen yan
ağrısı vardı. Ortalama kist çapı 84,2±17,2 mm idi ( 132 mm – 56 mm ). Hastaların 20’sinin sağ (25
kist %52), 15’inin sol (23 kist %48) böbrek yerleşimli kistleri mevcuttu. Kistlerin 11’i üst pol
(%22.9), 12’si orta pol (%25), 5’i parapelvik (%10.4), 19’u alt pol (%39.5) yerleşimliydi. Kistlerin
14’ü böbreğin anteriorunda, 8’i antero medialinde, 26’sı posteriorunda yer almaktaydı.Ortalama
operasyon süresi 40,1 ± 11,5 dakikaydı. 4 hastanın geçirilmiş böbrek cerrahisi, 3 hastanın da daha
önce perkütan kist aspirasyonu ve sklerozan madde enjeksiyonu uygulanması öyküsü mevcuttu. Bu
7 hastada ortalama operasyon süresi 54.2 ± 12 dakikaydı ve istatiksel anlamlı olarak uzun
saptandı.1 hastada postoperatif eritrosit süspansiyonu transfüzyonu ihtiyacı oldu. Kontrollerde 1
hastada operasyon öncesi boyutundan daha küçük boyutlu radyolojik nüks saptanırken
semptomatik nüks görülmedi.
Sonuç: Laparoskopik böbrek kisti cerrahisi nükslerin az olması, hasta konforunun yüksek olması,
morbidite ve mortalitesinin az olması gibi nedenlerle ilk tercih edilen yöntem halini almıştır.
Retroperitoneal yaklaşımın avantajı intraperitoneal organ yaralanma riskinin az olması ve
retroperitonun kanama ya da ürinom gibi komplikasyonlarda sınırlayıcı olmasıdır. Çalışmamızda
retroperitoneoskopik böbrek kisti dekotikasyonunun sekonder olgular da dahil olmak üzere tüm
hastalar için yeterli etkinlik ve güvenirlikte uygulanabilir olduğunu gözlemledik.
Anahtar Kelimeler: Bosniak tip I, Böbrek kisti, Retroperitoneoskopi
Preoperatif böbrek kisti görüntüsü
Hastalara ait özellikler
Cinsiyet
Erkek
Kadın
18
17
Taraf
Sağ
Sol
20 ( 25 kist % 52 )
15 ( 23 kist % 48 )
Kist çapı ( mm )
84.2 ( 132-56 )
Lokalizasyon
Üst
Orta
Alt
Parapelvik
11 ( % 22.9 )
12 ( % 25 )
19 ( % 39.5 )
5 ( % 10.4 )
Operasyon Endikasyonu
29 ( % 82.8 )
Ağrı
5 ( % 14.2 )
Toplayıcı sisteme bası
1(%3)
Tekrarlayan hematüri
Operasyon sürelerinin primer ve sekonder hastalar açısından karşılaştırılması
Primer
Sayı 28
Sekonder p
7
Süre 36.6 ± 8,3 54.2 ± 12 0.002
[PS-18]
Rahim İçi Araca Bağlı Mesanede Taşın Holmium Lazerle Endoskopik Tedavisi
Mücahit Kart1, Turgay Gülecen2, Ufuk Yavuz3, Mustafa Melih Çulha3
1
Banaz Devlet Hastanesi
Hakkari Devlet Hastanesi
3
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
2
Giriş:
Günümüzde Rahim İçi Araç (RİA) yüksek başarı ve düşük komplikasyon oranıyla en sık kullanılan
geri-dönüşümlü kontraseptif yöntemlerden biridir. RİA kullanımı, vajinit gibi basit bir rahatsızlığa
sebep olabileceği gibi sepsis ve buna bağlı ölüme kadar gidebilecek ciddi komplikasyonla da
sonuçlanabilir. Bununla beraber RİA'nın takılmasından belli bir süre sonra migrete olması ya da
takılma esnasında uterusun perforasyonu ve mesaneye geçmesi çok nadir rastlansa da yüksek
oranda taş oluşumu ile seyreder.
Bizim olgumuz,RİA takılmasından sonra transvezikal migrasyon sonucu mesanede taş oluşumu ile
seyretmiştir.
Olgu:
44 yaşında bayan hasta 2 yıldır idrarda yanma ve aralıklı kanlı idrar yapma şikayetiyle tarafımıza
başvurdu.9 yıl önce RİA takılmış.Takılmasından 3 ay sonra gebelik olmuş. Jinekolojik muayenede
serviks ağzında RİA'nın iplerini görülmeyince spontan düştüğü belirtilmiş. Bu gebelik doğumla
sonuçlandıktan 40 gün sonra yeni bir RİA takılmış. Yapılan üriner sistem muayenede özelllik yok.
Kadın hastalıkları ve doğum konsültasyon muayenesi doğal. Tam idrar tahlili mikroskopide 10-12
eritrosit dışında normal.Ultrasonda mesanede 27 mm.lik ekojen görünüm izlendi. Bunun üzerine
lokal anestezi altında sistoskopi yapıldı. Mesane karşı duvar solda tavana yakın 3 cm. civarı taş ve
taşın asılı olduğu RİA'nın bir kısmı izlendi.Sistoskopi sonrası genel anestezi altında sistoskopik
litotripsi ve tutucu forcepsle kalan RİA'nın dışarı alınması planlandı ve 1 hafta sonra yapılan
operasyonda holmium lazer litotriptörle kırılan taş parçaları öncelikle dışarı alındı ardından forcepsle
başarılı bir şekilde RİA!nın intrvezikal ve ekstavezikal kısmı endoskopik olarak tek parça halinde
transüretral dışarı alındı. 3 ay sonra yapılan kontrolde şikayeti olmayan ve tam idrar tahlili normal
sınırlarda olan hastanın başarılı bir şekilde tedavi edildi.
Sonuç:
Beklenmedik gebelik, tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları, alt üriner sistem semptomları, mesane
taşı ve jinekolojik muayenede RİA iplerinin görülmemesi veya şüphesinde RİA perforasyonu ve
mesane migrasyonu ayırıcı tanıda akla getirilmelidir. Anamnez ve fizik muayene sonrası tanıda ilk
aşama direk grafi ve ardından migrasyon açısından transabdominal ya da vajinal ultrason
yapmaktır.Bu yöntemlerle komşu organ yaralanması şüphesi varsa bilgisayarlı tomoğrafi çekilmesi
daha detaylı bilgi verebilir. Tedavide endoskopik yöntemler öncelikli tercih olup, gerekli halde
laparoskopi hatta laparotomi de tercih edilebilir.
Anahtar Kelimeler: Endoskopik tedavi, Mesanede taş, Rahim İçi Araç
Holmium lazer litotripsi sonrası RİA ve taş parcaları
[PS-19]
Radikal Prostatektomi Sonrası Mesane Boynu Kontraktüründe Amplatz Balon
Dilatasyon
Mustafa Kadıhasanoğlu1, Mete Kilciler2, Özcan Atahan2
1
2
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul
Medical PArk Bursa Hastanesi, Üroloji Bölümü, Bursa
Giriş: Cerrahi tekniklerdeki tüm ilerlemelere rağmen mesane boynu kontraktürü (MBK) radikal
prostatektominin (RP) en sık görülen komplikasyonlarından biri olarak önemini korumaktadır.
Günümüzde gelişen tedavi yöntemleriyle beraber prevalansı %2-5'e kadar gerileyen MBK'nın
tedavisi mesane boynundaki darlığın transüretral yolla rezeke edilerek açılmasıdır. Bu bildiride bu
tedavi yöntemine alternatif olabilecek Amplatz balon dilatatörle mesane boynu dilatasyonu yapılan
vaka sunulmaktadır.
Vaka: Açık RP sonrası dördüncü ayda idrarda incelme şikayetiyle başvuran 55 yaşında erkek
hastanın idrar akım ölçümünde ortalama akım hızı 4 ml/sn, maksimal akım hızı 6 ml/sn ve grafisi
de üretra darlığıyla uyumlu olacak şekilde plato biçiminde izlenmiştir (Şekil-A). Bunun üzerine
hastaya çekilen üretrografisinde de mesane boynuna uyan lokalizasyonda darlık olduğu
görülmüştür (Şekil-B). Hastaya MBK ön tanısıyla üretrosistoskopi yapılmış ve sonrasında Amplatz
balon dilatasyon uygulanmıştır.
Teknik: Spinal anestezi altında 22 F sistoksopla yapılan üretroskopide mesane boynunun ring
içiminde yaklaşık 8 F geçişine izin verecek tarzda daraldığı görülmüştür. Daha sonra sensör kılavuz
tel gönderilerek sistoskop çıkarılmıştır. Skopi eşliğinde sensör kılavuz tel üzerinden NephroMax
yüksek basınçlı nefrostomi balon kateteri darlık tam ortasına gelecek şekilde gönderilmiştir. Daha
sonra inflatörle 20 atm basınçta 30 F genişliğe ulaşana kadar skopi kontrolünde şişirilmiştir (ŞekilC). Darlığın açıldığının görülmesinden sonra balon indirilip çıkartılmış ve yapılan üretroskopide 22 F
sistoskobun engelsiz biçimde mesaneye ulaştığı görülmüştür. Girişim sonrasında 5 gün 18 F silikon
sondayla takip edilen edilen hastanın kontrol idrar akım ölçümünde ortalama akım hızının 9
ml/sn'ye ve maksimal akım hızının da 12 ml'sn'ye çıktığı saptanmıştır (Şekil-D).
Sonuç: MBK'de Amplatz balon dilatatörle yapılan dilatasyon minimal invaziv bir tedavi yöntemi
olarak mesane boynu rezeksiyonuna alternatif bir seçenek olabilir.
Anahtar Kelimeler: Mesane boynu kontraktürü, radikal prostatektomi, Amplatz balon dilatasyon
Şekil
A: Operasyon öncesi idrar akım çalışması. B: Operasyon öncesi retrograd
üretrografi C:Amplatz balon dilatatörle yapılna dilastasyon D:Operasyon sonrası
idrar akım çalışması
[PS-20]
Perkütan Nefrolitotomide Komplikasyonlar
Ali Beytur, Fatih Oğuz, Ramazan Altıntaş, Cemal Taşdemir, Mehmet Levent Akbulut, Ali Güneş
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı, Malatya
Amaç: Mart 1998'den Mart 2014 sonuna dek kliniğimizde yapılan 2912 perkütan nefrolitotomi
işlemi, major komplikasyonları açısından değerlendirildi.
Gereç Yöntem: Perkütan nefrolitotomi işlemleri genel anestezi altında yapıldı. Supin pozisyonda
sistoskopi yapıldıktan sonra C kollu floroskopi eşliğinde üreter kateteri takıldı. Sonrasında hastalar
prone pozisyona alınarak floroskopi eşliğinde metal iğne ile böbreğe girildi. Amplatz renal dilatatör
setiyle veya balon dilatatörle dilatasyon sağlandı. İşlem sonrası renal kılıf içerisinden nefrostomi
kateteri yerleştirildi. Perkütan nefrolitotomi sonrası 4 mm'den küçük asemptomatik taşlar, klinik
önemsiz taş rezidüleri kabul edildi.
Bulgular: Toplam 2629 (%90.28) işlemde tam taşsızlık sağlandı. Vakaların 184’ünde (%6.32)
transfüzyon gerektiren kanama oluştu. Bu hastaların 13’ünde (%0.45) anjioembolizasyon
gerektiren kanama oldu. İşlemlerin 142'sinde (%4.88) DJ stent takıldı. Bu hastaların 36’sında
(%1.24) ürinom nedeniyle DJ stent takıldı. Toplam 24 olguda (%0.82) pnömotoraks oluştu. Bir
hastada (%0.03) kolon perforasyonu oluştu. Kolon perforasyonu olan hastada at nalı böbrek
anomalisi vardı. Ortalama nefrostomi süresi 2.8 gün ve ortalama hospitalizasyon süresi 3.5 gün
olarak hesaplandı.
Sonuç: Hastaların hastanede kısa kalış süresi, düşük tedavi maliyeti, açık böbrek taşı cerrahisine
oranla daha fazla hasta konforu ve hastaların gündelik hayatlarına daha erken dönmeleri ve daha
az komplikasyon oranları perkütan nefrolitotominin avantajlı yönleridir.
Anahtar Kelimeler: perkütan, nefrolitotomi, nefrolitiazis
[PS-21]
Laparoskopik vs açık nefron koruyucu cerrahi yapılan hastalarda yaşam kalitesi
Artan Koni, Burhan Özdemir, İbrahim Güven Kartal, Kubilay İnci, Haluk Özen, Cenk Yücel Bilen
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara
Amaç:
Renal kitle nedeniyle laparoskopik nefron koruyucu cerrahi (LNKC) vs açık nefron koruyucu cerrahi
(ANKC) yapılan hastaların yaşam kalitesi üzerindeki etkisini prospektif olarak değerlendirmek.
Yöntem:
Aralık 2007 - Aralık 2011 tarihleri arasında toplam 65 hastaya (E/K = 37/28), renal kitle nedeniyle
nefron koruyucu cerrahi (açık/laparoskopik = 45/20) yapılmıştır. Hastaların demografik bilgilerinin
yanında BMI, ASA skoru, renal kitlenin bilgileri de preoperatif olarak kaydedilmiş olup hastalar
1.grup (LNKC) ve 2.grup (ANKC) olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Hastaların yaşam kalitesini
değerlendirmek amacıyla SF-36 kısa formu kullanılmıştır. SF-36 kısa formu preoperatif dönemde,
postoperatif 1.ayda, 6.ayda ve 12.ayda hastalara doldurtulmuş olup veriler kaydedilmiştir.
Sonuçlar:
Hastaların ortalama yaşı, BMI ve ASA skoru sırasıyla; 53.78 (17-87), 28.52 (20.3-45.7) ve 1.39 (13) idi. Renal kitlelerin ortalama boyutları LNKC’de 26.4 mm ve ANKC’de 31.6 mm idi (P=0.244),
PADUA skoru LNKC’de 7.6 ve ANKC’de 6.9 idi (P=0.025). Ortalama operasyon süresi ve kan kaybı
sırasıyla LNKC’de 137.19 dk ve 55.26 cc; ANKC’de 133.4 dk (P=0.778) ve 202.8 cc idi (P=0.037).
Postoperatif dönemde ortalama VAS ağrı skoru LNKC’de 2.81; ANKC’de 4.9 idi (P=0.002). Oral alım
zamanı, dren çekilme zamanı, hastanede yatış süresi sırasıyla LNKC’de 15.71 saat, 1.94 gün ve
2.95 gün; ANKC’de 24 saat (P=0.002), 2.72 gün (P=0.003) ve 5.25 gün idi (P=0.000). Hastaların
preoperatif ve postoperatif dönemdeki yaşam kalitesi skorları tablo 1’de gösterilmiştir.
Tartışma:
Preoperatif dönemde, her iki grubun yaşam kalitesi fiziksel ve ağrı skorları arasında anlamlı bir fark
saptanmazken genel skorlar arasında LNKC lehine anlamlı bir fark saptanmıştır. Postoperatif 1.ayda
yaşam kalitesinin her üç skoru arasında LNKC lehine anlamlı bir fark ortaya çıkmaktadır.
Postoperatif 6.ayda yaşam kalitesi fiziksel ve genel skorları arasındaki fark kapanmasına rağmen
ağrı skorları arasında LPN lehine anlamlı bir fark görülmektedir. Postoperatif 12.aya gelindiğinde
her iki grubun yaşam kalitesi arasında önemli bir fark kalmamaktadır. Sonuç olarak LNKC,
postoperatif ağrısı daha az olup hastanede yatış süresini kısaltan ve yaşam kalitesini anlamlı olarak
daha az etkileyen etkin bir tedavi seçeneğidir.
Anahtar Kelimeler: Laparoskopi; nefron koruyucu cerrahi; yaşam kalitesi
Yaşam kalitesi sonuçları.
SF-36
Preop
(ort)
Postop 1.ay
(ort)
F
A
LNKC
82.89
81.84 71
ANKC
72.11
P
.107
değeri
G
Postop 6.ay
(ort)
F
A
69.47
77.26 68.16 81.33
70.27 57.98 42.93
.085
.006
.001
G
A
G
85.53 70.27 81.67
86
70.83
46.17 51.69 66.07
65.54 59
75.19
76.31 64.38
.000
.009
.420
.292
.006
F
Postop 12.ay
(ort)
A
.096
G
F
.068
.155
Hastaların demografik bilgileri ve cerrahi sonuçları.
Yatış
süresi
1.94 (0-3)
15.71
(6-24)
2.95 (14)
yaş
BMI
ASA
LNKC
55.5
(41-71)
29.3
(21.545.7)
1.33
(1-3)
7.6 (610)
137.19
(70-210)
ANKC
52.98
(17-87)
28.14
1.43
(20.3-38) (1-3)
6.9 (610)
133.4 (75- 202.8 (04.9 (00.14
2.72 (0-5)
280)
2000)
8)
24 (12- 5.25 (270)
15)
.647
.025
.778
.002
.601
VAS
CS(+)
skoru
Oral
alım
Ort.
P
.574
değeri
Kan
Op süresi
kaybı
Dren
çekilme
zamanı
PADUA
skoru
55.26 (02.81
0.15
300)
(0-6)
.037
.986 .002
.003
.000
[PS-22]
Laparoskopik parsiyel nefrektomide adjuvan hemostatik ajan kullanımının
avantajları
Artan Koni1, Burhan Özdemir1, Ahmet Güdeloğlu2, Mustafa Sertaç Yazici1, Kubilay İnci1, Cenk Yücel
Bilen1
1
2
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara
Ankara Memorial Hastanesi, Üroloji, Ankara
Amaç:
Laparoskopik parsiyel nefrektomi sırasında adjuvan hemostatik ajan kullanılan ile kullanılmayan
hastalarda komplikasyon farklarını ortaya koymak.
Materiyal ve Metod:
Mart 2004 – Mart 2014 arasında toplam 61 hastaya renal kitle nedeniyle laparoskopik parsiyel
nefrektomi (LPN) yapılmıştır. Dokuz hastada retroperitoneal, 52 hastada transperitoneal yaklaşım
uygulanmış olup aynı cerrah tarafından ve aynı teknik kullanılarak ameliyat edilmiştir. Renal kitle
çıkarılıp taban onarımı takiben adjuvan hemostatik ajan uygulandıktan sonra surgicell yerleştirilmiş
(1.grupta Tacho-sil, 2.grupta Floseal), 3.grupta sadece surgicell yerleştirilip parankim onarımı
yapılmıştır. Her 3 gruptaki hastaların preoperatif parametreleri ve kitlelerin özellikleri benzerdi.
Postoperatif dönemde her 3 grupta görülen komplikasyonlar kaydedilmiştir.
Sonuçlar:
Adjuvan hemostatik ajan kullanılan 54 hastanın 25’inde Tacho-sil, 29’unda Floseal kullanılmış,
7’sinde sadece surgicell uygulanmıştır. Adjuvan hemostatik ajan kullanılmayan 2 hastada
postoperatif komplikasyon gelişmiştir. Bir hastaya, postoperatif dönemde çekilen kontrol abdomen
tomografisi rekürrens olarak yorumlanması üzerine açık radikal nefrektomi uygulanmıştır; patolojik
inceleme sonucunda rekürrens olmadığı, arterio-venöz malformasyon olduğu anlaşılmıştır. Diğer
hastada hemorajik drenaj ve ileus tablosu gelişmiştir, Hb düşüklüğü nedeniyle 2 ünite kan
transfüzyonu yapılmıştır. Tacho-sil kullanılan grupta postoperatif komplikasyon görülmemiştir.
Floseal kullanılan 1 hastada postoperatif dönemde hemorajik drenaj olması üzerine 2 ünite kan
transfüzyonu yapılmıştır.
Tartışma:
LPN’de adjuvan hemostatik ajan kullanımı, kabul edilir düzeyde olsa da maliyeti yükseltmektedir.
Postoperatif dönemde görülen komplikasyonları önemli ölçüde azaltan bu ajanların kullanımı LPN’de
tercih edilmelidir. Adjuvan hemostatik ajanlar arasında Tacho-sil, komplikasyon anlamında en
yüksek faydayı sağlayan ajan olduğu görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Laparoskopi; adjuvan hemostatik ajan; parsiyel nefrektomi
[PS-23]
Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Kliniği Fleksibl Üreterorenoskopi
deneyimlerimiz
Muhammed Abdürrahim İmamoğlu, Serhat Tanık, Sebahattin Albayrak, Kürşad Zengin, Muhittin
Atar, Hasan Bakırtaş, Mesut Gürdal
Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Ana Bilim Dalı, Yozgat
Amaç: Üst üriner sistem taş hastalığı nedeni ile kliniğimizde fleksible üreterorenoskopi (FURS) +
laser litotripsi uygulanan olguların sonuçlarını paylaşmak.
Hastalar ve Yöntem: Kasım 2012 ve Ocak 2014 arasında, üst üriner sistem taş tanısı alan ve FURS
uygulanan 58’i erkek, 36’sı kadın ortanca yaşı 44 (19-74)yıl olan toplam 94 hastanın sonuçları
retrospektif olarak değerlendirildi. İşlem tüm hastalarda genel anestezi altında litotomi
pozisyonunda skopi eşliğinde uygulandı. Semi-rijit üreterorenoskop (RZ/8/9.8 charr, Tuttlingen,
Germany) ile tanısal üreterorenoskopi sonrası genellikle giriş kılıfı (12 f, 45 cm, Plastimed, Turkey)
yerleştirilerek gerçekleştirildi. Giriş kılıfı yerleştirilemeyen olgulara pasif dilatasyon amacı ile DJ
stent yerleştirilerek işlem 2. seansa ertelendi. Taş fragmantasyonunda lazer litotriptör (Stone Light,
Mountain View, CA, Quanta System, Group, Italy) kullanıldı. İşlem sonunda obsrüksiyon ihtimali
olan veya tek böbrek olan hastalara DJ stent yerleştirildi. Hastalar işlem sonrası 1. ayda direk
üriner sistem grafisi, USG veya taş protokolü CT ile kontrol edildi. 4 mm’den küçük asemptomatik
fragmanlar taşsızlık kriterleri olarak kabul edildi.
Bulgular: Taşların 49’u böbrek pelvisi, 25’i alt pol, 20’si ise diğer (multıple, orta veya üst kaliks)
lokalizasyonlarda idi. 53 hastanın taşı sağ 41 hastanın ise sol böbrekte idi. Hastaların ortalama taş
boyutu 120 mm2 (28-360) idi. Olguların 79’unda (%84) taşsızlık sağlandı. Taşsızlık oranlarını
etkileyen parametreler lokalizasyon (p= 0.002) ve taş boyutu (p<0.001) olarak saptandı. Olguların
ortalama skopi süresi 11 ± 2 saniye, operasyon süresi 53 ± 10 dakika idi. 83(% 88) olguya DJ
stent yerleştirildi, 71 hastaya 1 seans, 23 hastaya ise 2 seans işlem uygulandı. Hastaların ortalama
hastanede kalış süresi 1.08 ± 0,2 gündü. 20 (%21.3) hastada hematüri, ateş, renal kolik ve
enfeksiyon gibi Clavien grade I-II komplikasyonlar izlendi ve uygun konservatif tedavi ile sorunlar
giderildi.
Sonuç: FURS böbrek taşı tedavisinde son yıllarda yaygınlaşmış, minimal invaziv, düşük
komplikasyon oranlarına sahip, güvenli ve etkili bir tedavi yöntemidir.
Anahtar Kelimeler: Fleksible üreterorenoskopi, lazer litotripsi, ESWL
[PS-24]
İkinci Basamak Sağlık Kuruluşunda 211 Olgudan Oluşan Perkütan Nefrolitotomi
Deneyimimiz
Kenan Öztorun1, Fatih Ataç2, Can Aydın2, Mevlüt Ahmet Özgenç2
1
2
Niğde Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Niğde
Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun
Amaç: Günümüzde artık böbrek taşı cerrahi tedavisinde standart hale gelen perkütan nefrolitotomi
operasyonunun, ikinci basamak sağlık kuruluşlarında da yeterli etkinlik ve güvenlikle
uygulanabilirliğini değerlendirebilmek.
Materyal-Metod: Temmuz 2012 ve Şubat 2014 tarihleri arasında, kliniğimizde üst üriner sistem taş
hastalığına yönelik olarak perkütan nefrolitotomi operasyonu uygulanan 211 hastanın dosyası
retrospektif olarak analiz edildi. Tüm hastalardan operasyon öncesi rutin tetkikler yapılmış ve
operasyon hakkında bilgilendirilerek yazılı onam formları alınmıştı. Operasyona alınan tüm
olgularda idrar kültürü sterildi. Cerrahi işlem litotomi pozisyonunda operasyon uygulanacak taraf
üretere 6 Fr iki ucu açık üreter kateteri yerleştirilmesi sonrası tüm hastalarda prone pozisyonda
gerçekleştirildi ve dilatasyon için Amplatz renal dilatatör setler kullanıldı.
Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 46.7 ± 14.1 (15-82) yıl idi. 31 Hastada daha önce geçirilmiş taş
cerrahisi, 18 hastada ise ESWL öyküsü mevcuttu. Operasyonların 95’i sağ, 116’sı sol böbreğe
uygulandı. Olguların 2’si atnalı böbreğe, 1’i çift toplayıcı sisteme sahipti ve 1’inde de rotasyon
anomalisi mevcuttu. Ayrıca 1 hastanında soliter böbreğe bulunmakta idi. Olgularda erkek/kadın
oranı 1.3 idi. Ortalama taş yükü 6.2 ± 3.9 cm2 ve operasyon süresi 78.9 ± 23.6 dk idi. İşlemlerin
çoğunda subkostal ve tek giriş yapıldı. Taş lokalizasyonlarına göre başarı oranları Tablo-1’de
özetlenmiştir. Genel olarak başarı oranı %95.1 olarak saptandı. Başarı oranı izole pelvis ve izole
kaliks taşlarında daha yüksek iken, birden fazla kaliksi dolduran ve staghorn taşlarda daha düşük
idi. Olguların hiçbirinde açık cerrahiye geçme ihtiyacı olmadı. Genel başarı, ek girişim ve
komplikasyon oranları Tablo-2’de gösterilmiştir. 1 hastada pnömotoraksa bağlı göğüs tüpü
takılması gerekliliği, 2 hastadada uzayan kanama nedenli girişimsel radyoloji kliniğince
anjioembolizasyon yapılması gerekliliği olmuştur. Kontrollerde geç dönem kanama ve diğer
komplikasyonlar izlenmedi.
Sonuç: Çalışmamız sonuçlarına dayanarak, PCNL operasyonunun yeterli donanım ve deneyim
varlığında, taşın boyutundan ve yerleşiminden bağımsız olarak böbrek taşlarının girişimsel
tedavisinde güvenli, etkin ve kabul edilebilir komplikasyon oranlarıyla ikinci basamak sağlık
kurumlarında da ilk tercih olarak kullanılabileceği kanısına varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Böbrek taşı, Perkütan nefrolitotomi
Taş lokalizasyonlarına göre başarı oranları
Hastaya ait özellikler
Sayı
Başarı
Böbrek anomalisi
Atnalı böbrek
Rotasyon anomalisi
Çift toplayıcı sistem
Soliter böbrek
2 ( %1 )
1 ( %0.5 )
1 ( %0.5 )
1 ( %0.5 )
2 ( %100 )
1 ( %100 )
1 ( %100 )
1 ( %100 )
Taş yerleşimi
107 ( %50.7 ) 106 ( %99.1 )
İzole pelvis veya izole kaliks
Birden fazla kaliksi dolduran 104 ( %49.3 ) 95 ( %91.3 )
Primer
162 ( %76.8 ) 158 ( %95 )
Sekonder
49 ( %23.2 )
47 ( %96 )
Genel başarı, ek girişim ve komplikasyon oranları
Tam taşsızlık
201 ( %95.3 )
Double J stent
7 ( %3.3 )
Üreterorenoskopi
3 ( %1.4 )
Rezidü ( > 4mm )
10 ( %4.7 )
Ateş ( > 38.2 C )
3 ( %1.4 )
Eritrosit transfüzyonu gerektiren kanama 19 ( %9 )
Pnömo-hemotoraks
1 ( %0.47 )
Vasküler komplikasyon
2 ( %0.94 )
[PS-25]
Çocuk hastalarda üreter taşlarınının tedavisininde üreteroskopik pnömotik
litotripsi deneyimlerimiz
Serkan Altıntas1, Mehmet Salih Alar1, Ahmet Anaç2, Ali Ferruh Akay3
1
Özel Veni Vidi Hastanesi, Üroloji Ana Bilim Dalı, Diyarbakır
Özel Veni Vidi Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı,Diyarbakır
3
Özel Pendik Şifa Hastanesi, Üroloji Ana Bilim Dalı, İstanbul
2
Amaç: Kliniğimizde çocukluk çağında üreter taşı tanısı almış ve üreteroskopik pnömatik litotripsi
(URS-PL) yapılmış olan hastalarımızdaki sonuçlarımızı geriye dönük olarak inceledik. Pediatrik
hastalarda üreter taşlarında URS-PL’nin etkinliğini ve güvenilirliğini değerlendirdik.
Gereç-Yöntem: Ocak 2009-Mart 2014 tarihleri arasında kliniğimizde üreter taşı tanısıyla URS-PL
uygulanan 50 hasta retrospektif olarak incelendi. Üreteroskopi için 8.5F/10F’lik rijid üreteroskop
(Storz, Germany), pnömotik litotripsi için ise Elmed-Vibrolith (Ankara, Türkiye) marka cihaz
kullanıldı. Hastaların hepsine işlem sonunda D-J kateter takıldı. Hastaların taştan temizlenme ve
komplikasyon oranları incelendi.
Bulgular: Olguların 21’i erkek (%42), 29’u kız çocuktu (%58). Hastaların yaş ortalaması 10,36±3,7
(3-16) yıl olarak bulundu. Hastaların ortalama taş boyutu 8.4±2.6 mm idi. Taşların 38 tanesi distal
(%76), 2 tanesi orta (%4), 10 tanesi (%20) proksimal üreter taşıydı. Ortalama D-J kateter süresi
25,1±29 gündü(12-90 gün). Hastalarımızın 44’ünün (%88) taşları URS-PL ile başarılı bir şekilde
temizlendi. Taşın proksimal migrasyonu nedeniyle 3 hastaya (%6) tekrar URS-PL, 1 hastaya da
ESWL (extracorporeal shock wave lithotripsy) yapıldı. 2 hasta da üreteral darlığın URS ile
geçilememesi üzerine D_J stent takılıp 1 ay sonra ikinci seans URS-PL yapıldı. Vakaların hiç birinde
peroperatif komplikasyon nedeniyle açık cerrahiye geçilmedi.
Sonuç: URS-PL, çocuklarda üreter taşlarının tedavisinde uygulanabilecek, etkin ve güvenli bir
yöntemdir.
Anahtar Kelimeler: Üreteroskopi, pediatrik hastalar, pnömotik litotripsi
[PS-26]
At Nalı Böbrekte Perkütan Nefrolitotomi
Sedat Öner1, Mehmet Hakan Üstün1, Mustafa Murat Aydos1, Muhammed Maşuk Okumuş3, Metin
Kılıç1, Sinan Avcı2, Abdullah Erdoğan1, Murat Şambel1
1
Şevket Yılmaz Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bursa
Çekirge Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bursa
3
Hakkari Askeri Hastanesi, Üroloji Kliniği, Hakkari
2
Giriş: At nalı böbrek anomalisi en sık görülen konjenital böbrek anomalisidir. At nalı böbrekte
perkütan nefrolitotomi (PNL), böbreğin aşağıda ve ortada yer alması, toplayıcı sistemin konumu ve
anormal damar yapısı nedeniyle farklılık arzetmektedir.Bu çalışmamızda kliniğimizde 48 at nalı
böbrekli hastaya yapılan perkütan nefrolitotomi (PNL) vakasının sonuçları sunulmuştur.
Materyal-Metod: Kasım 2003-Ekim 2013 tarihleri arasında yaş ortalaması 43.27 yıl (21-71) olan 48
(6 kadın, 42 erkek) at nalı böbrekli hastaya (20 sağ, 28 sol) PNL yapılmıştır. Böbreklerin 38’i
primer(%79.1), 5’i sekonder (%10,4), 4’ü tersiyer (%8,3), 1’i quarternerdir (%2). Tüm hastalara
amplatz dilatasyon yapılmış, pnömotik ve ultrasonik litotriptörler kullanılmıştır.
Bulgular: İki boyuttan hesaplanan ortalama taş alanı 607,6 mm2 dir (88–2695). Anestezi süresi
ortalama 95,44dk (45–185), ameliyat süresi ortalama 53,86 dk (15–150) olarak gerçekleşmiştir.
Vaka başına 1.37 renal akses (1-4) yapılmıştır (16 üst pol, 27 orta pol, 16 alt pol). PNL sonrası
taşsızlık 41 böbrekte (%85,4) sağlanmıştır. Hastalarda herhangi bir komplikasyon gözlenmemiştir.
Hiçbir hastaya kan transfüzyonu yapılmamıştır. Hastaların nefrostomili geçirdikleri süre 2,5 gün (27) ve yatış süreleri 3,5 gün (2-15) olmuştur.
Sonuç: PNL at nalı böbrekli hastalarda da güvenle uygulanabilmektedir. Ancak operasyon sırasında
böbreklerin farklı konumu göz önünde bulundurulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: At nalı böbrek, perkütan nefrolitotomi
[PS-27]
Proksimal Üreter Taşları Tedavisinde Perkütan Nefrolitotomi
Sedat Öner1, Mustafa Murat Aydos1, Mehmet Hakan Üstün1, Metin Kılıç1, Volkan Tüysüz2, Sinan
Avcı2, Abdullah Erdoğan1, Kadir Acıbucu1
1
2
Şevket Yılmaz Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bursa
Çekirge Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bursa
Giriş: Proksimal üreter taşlarının tedavisinde ESWL, rijit veya esnek üreteroskopi, perkütan
nefrolitotomi (PNL), laporoskopik üreterolitotomi ve açık cerrahi uygulanabilecek yöntemlerdir. Bu
çalışmada kliniğimizde perkütan nefrolitotomi ile tedavi edilen proksimal üreter taşlı hastaların
sonuçları sunulmuştur.
Materyal-Metod: Ocak 2004–Ekim 2013 tarihleri arasında yaş ortalaması 47,2 yıl (4-74) olan 95
hastaya (29 kadın, 66 erkek) proksimal üreter taşı nedeniyle PNL yapılmıştır. Üreteroskopik
litotripsi ile tedavisi çok uzun zaman alacağı öngörülen büyük üreter taşı olan, ESWL’ ye yanıtsız
veya uygun olmayan veya beraberinde böbrek taşı da olan hastalar tercih edilmiştir. 20 hastaya
epidural, 75 hastaya genel anestezi uygulanmıştır. Hastaların hepsinde önce üreteroskopi yapılmış
ve taşlar böbreğe itilmiştir. 1 hastaya 20F amplatz, 1 hastaya 24F amplatz ve 93 hastaya 30F
amplatz dilatasyon yapılmış, litotriptör olarak pnömotik ve ultrasonik litotriptörler kullanılmıştır
Bulgular: İki boyuttan hesaplanan ortalama taş alanı 265,3 mm2 dir (50-1556). Anestezi süresi
ortalama 88,3 dk (30–270), ameliyat süresi ortalama 47,78 dk (20–160) olarak gerçekleşmiştir. 82
hastaya 1 renal akses, 12 hastaya 2 renal akses, 1 hastaya 3 renal akses yapılmıştır. Ortalama
9028 cc serum fizyolojik (3000–27000) kullanılmıştır. PNL sonrası taşsızlık 86 böbrekte (%90,5)
sağlanmıştır. 4 mm’den küçük rezidü fragmanlar klinik önemsiz kabul edildiğinde başarı oranı
%98,9 (94/95) olmuştur. 9 hastaya (%9,4) kan transfüzyonu yapılmıştır. Hastalarda herhangi bir
komplikasyon görülmemiştir. Hastaların nefrostomili geçirdikleri süre 2,23 gün (1-6) ve yatış
süreleri 2,91 gün (1-10) olmuştur.
Sonuç: Proksimal üreter taşlarının tedavisinde PNL yüksek başarı oranı, kısalmış operasyon süresi
ve düşük komplikasyon oranları nedeniyle tercih edilebilecek bir tedavi yöntemidir.
Üreterorenoskopiye oranla daha invaziv olması, düşük oranda olsa da kan transfüzyonu
gerekebilmesi, hastanede kalma süresinin uzaması ve postoperatif daha düşük hasta konforu bu
yöntemin dezavantajları olarak gözükmektedir.
Anahtar Kelimeler: Proksimal Üreter Taşları, Perkütan Nefrolitotomi
[PS-28]
Çocuk Hastalarda Perkütan Nefrolitotomi
Sedat Öner1, Mehmet Hakan Üstün1, Mustafa Murat Aydos1, Metin Kılıç1, Serdar Geylan1, Murat
Şambel1, Abdullah Erdoğan1, Sinan Avcı2
1
2
Şevket Yılmaz Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bursa
Çekirge Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bursa
Giriş: Perkütan nefrolitotomi (PNL) böbrek taşlarının tedavisinde yaygın olarak kullanılan minimal
invaziv bir yöntemdir. Erişkin hastalarda yeterli deneyim oluştuktan sonra çocuk hastalarda da
sıklıkla uygulanır hale gelmiştir. Bu çalışmada kliniğimizde çocuk hastalara yapılan PNL vakalarının
sonuçları sunulmuştur.
Materyal-Metod: Kasım 2003-Ekim 2013 tarihleri arasında 70 çocuk hastaya (26 kız, 44 erkek) PNL
yapılmıştır. Çoğunlukla erişkin nefroskop ve enstrümanları kullanıldığından uygun vücut
büyüklüğünde ve yeterli hidronefrozu olan çocuklara PNL uygulanmıştır. Yaş ortalaması 11.8 yıldır
(3-16). 34’ ü sol, 36’si sağ böbrektir. Böbreklerin 63’ü primer (% 90), 7’si sekonderdir (%10). 63
hastaya 30F, 1 hastaya 20F, 1 hastaya da 22F, 5 hastaya 24F amplatz dilatasyon yapılmıştır. 20 F,
22F ve 24F dilatasyon yapılan hastada üreterorenoskop kullanılmıştır.
Bulgular: İki boyuttan hesaplanan ortalama taş alanı 427,5 mm2 dir (50-2500). Anestezi süresi
ortalama 92,79 dk (45-165), cerrahi süre ortalama 52,6 dk (15-115) olarak gerçekleşmiştir.
Ortalama 9170 cc sıvı (3000-21000) kullanılmıştır. Vaka başına 1.33 akses (1-4) yapılmış,
ortalama 5,64 dk floroskopi (1.2-21,4 dk) kullanılmıştır. Akses oluşturulma esnasında herhangi bir
problem yaşanmamıştır. PNL sonrası tam taşsızlık 58 hastada (%82,8) sağlanmıştır. 11 hastada
(%15,7) 4 mm’den küçük klinik önemsiz fragmanlar kalmıştır. 1 hastada da başarısız olunmuştur.
12 hastaya (%17,1) kan transfüzyonu yapılmıştır. Hiçbir hastada major komplikasyon
görülmemiştir. Hastaların nefrostomili geçirdikleri süre 2.5 gün (0-5) ve yatış süreleri 3.3 gün (2-8)
olmuştur.
Sonuç: PNL erişkinde kullanılan ekipmanlarla, çocuk hastalarda da benzer başarı ve komplikasyon
oranlarıyla yapılabilmektedir. Ancak hasta seçimine dikkat edilmeli, vücut büyüklüğü ve hidronefroz
derecesi yeterli olan hastalar seçilmelidir. Çok küçük çocuklarda pediatrik boy ekipmanlar
kullanarak PNL yapmak uygun olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Çocuk, Böbrek Taşı, Perkütan Nefrolitotomi
[PS-29]
Bursa Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi Perkütan Nefrolitotomi
Deneyimi
Sedat Öner1, Mustafa Murat Aydos1, Mehmet Hakan Üstün1, Sinan Avcı2, Metin Kılıç1, Abdullah
Erdoğan1, Volkan Tüysüz2, Serdar Geylan1
1
2
Şevket Yılmaz Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bursa
Çekirge Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bursa
Giriş: Perkütan nefrolitotomi (PNL) böbrek taşlarının tedavisinde yaygın olarak kullanılan bir
yöntemdir. Bu çalışmada kliniğimizde yapılan 2280 PNL vakasından elde edilen sonuçlar
sunulmuştur.
Materyal-Metod: Kasım 2003–Ekim 2013 tarihleri arasında yaş ortalaması 45,8 yıl (3-83) olan 2280
hastaya (933 kadın, 1347 erkek) (1117 sağ, 1163 sol) PNL yapılmıştır. PNL 212 vakada (%9,2)
staghorn taş, 56 vakada (%2,4) soliter böbrek ve 48 vakada (%2,1) atnalı böbreğe uygulanmıştır.
Vakaların 70’i (%3’ü) çocuktur (3-16 yaş). Böbreklerin 1856’i primer (%81,4), 358’i sekonder
(%15.7), 59’u tersiyer(%2,55), 7’si quarternerdir (%0,35). Hastaların hepsinde amplatz dilatasyon
yapılmıştır.
Bulgular: İki boyuttan hesaplanan ortalama taş alanı 707,7 mm2 dir (20–9500). Anestezi süresi
ortalama 89,7 dk (30–355), ameliyat süresi ortalama 55,7 dk (15–520) olarak gerçekleşmiştir.
Vaka başına 1.39 renal akses (1-7) yapılmıştır. Ortalama 10500 cc sıvı (1000–50000) kullanılmıştır.
Ortalama floroskopi süresi 5,44 dakika (0,3-45,3 dk) olmuştur. PNL sonrası taşsızlık 1929 böbrekte
(%84,6) sağlanmıştır. 4 mm’den küçük rezidiv fragmanlar klinik önemsiz kabul edildiğinde başarı
oranı %96,8 (2209/2280) olmuştur. 291 hastaya (%12,7) kan transfüzyonu yapılmıştır. Major
komplikasyon olarak 31 hastada (%1,3) uzamış idrar drenajı, 37 hastada (%1,7) plevral
yaralanma, 16 hastada (%0,85) perirenal hematom, 7 hastada (%0,4) arteriyel embolizasyon
gerektiren kanama, 4 hastada (%0,2) kolon perforasyonu ve 4 hastada (%0,2) ciddi ürosepsis
görülmüştür. Prosedür sonucunda 3 vaka (%0,17) (biri kontrol edilemeyen kanama,ikisi ciddi
ürosepsis nedeniyle) kaybedilmiştir. Hastaların nefrostomili geçirdikleri süre 2,5 gün (1-12) ve yatış
süreleri 3,24 gün (1-25) olmuştur.
Sonuç: PNL böbrek taşlarının tedavisinde açık cerrahi gereksinimini azaltan, hastalar için daha
konforlu, minimal invazif ve başarılı bir yöntemdir.
Anahtar Kelimeler: Böbrek Taşı, Perkütan Nefrolitotomi
[PS-30]
Staghorn Böbrek Taşlarının Tedavisinde Perkütan Nefrolitotomi
Sedat Öner1, Mehmet Hakan Üstün1, Mustafa Murat Aydos1, Metin Kılıç1, Abdullah Erdoğan1, Sinan
Avcı2, Volkan Tüysüz2, Murat Şambel1
1
2
Şevket Yılmaz Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bursa
Çekirge Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bursa
Giriş: Staghorn böbrek taşlarının tedavisinde perkütan nefrolitotomi (PNL), kombine tedaviler (PNLESWL, PNL-PNL, PNL-ESWL-PNL) ve açık cerrahi uygulanabilecek yöntemlerdir. Bu çalışmada
kliniğimizde PNL ile tedavi edilen staghorn taşlı hastaların sonuçları sunulmuştur.
Materyal-Metod: Kasım 2003– Ekim 2013 tarihleri arasında yaş ortalaması 48,1 yıl (5-74) olan 212
hastaya ( 90 kadın, 122 erkek) staghorn böbrek taşı nedeniyle PNL yapılmıştır (90 sağ, 122 sol).
Böbreklerin 180’i primer (%84,9), 27’si sekonder (%12,7), 4’ü tersiyer, (%1,8), 1’i (% 0,4)
quarternerdir. Tüm hastalara amplatz dilatasyon yapılmıştır.
Bulgular: İki boyuttan hesaplanan ortalama taş alanı 2024 mm2 dir (80–9500). Anestezi süresi
ortalama 102,7 dk (45–360), ameliyat süresi ortalama 73,9 dk (15–300) olarak gerçekleşmiştir.
Vaka başına 2,1 renal akses (1-7) yapılmıştır. Ortalama 15940 cc serum fizyolojik (1800–45000)
kullanılmıştır. PNL sonrası taşsızlık 144 böbrekte (%67,9) sağlanmıştır. 4 mm’den küçük rezidiv
fragmanlar klinik önemsiz kabul edildiğinde başarı oranı %91,5 (194/212) olmuştur. 53 hastaya
(%25) kan transfüzyonu yapılmıştır. İki hastada embolizasyon gerektiren kanama (%0,9), 4
hastada da konservatif tedavi ile düzelen hidrotoraks (%1,8) dışında majör komplikasyon
görülmemiştir. Hastaların nefrostomili geçirdikleri süre 2,88 gün (1-12) ve yatış süreleri 3,7 gün
(1-25) olmuştur.
Sonuç: Staghorn taşların tedavisinde PNL kabul edilebilir başarı oranıyla (%91,5) tercih edilebilecek
bir tedavi yöntemidir. Kan transfüzyonu oranı staghorn olmayan taşlara göre yüksek olmakla
beraber minimal invaziv olması ve hastanede kalış süresinin az olması bu yöntemin avantajları
olarak gözükmektedir.
Anahtar Kelimeler: Staghorn Böbrek Taşı, Perkütan Nefrolitotomi
[PS-31]
Soliter Böbrekli Taş Hastalarında Perkütan Nefrolitotomi
Sedat Öner, Mustafa Murat Aydos, Mehmet Hakan Üstün, Metin Kılıç, Murat Şambel, Abdullah
Erdoğan, Serdar Geylan, İdris Nas
Şevket Yılmaz Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bursa
Giriş: Başlangıçta seçilmiş vakalara uygulanan perkütan nefrolitotomi (PNL) ameliyatı günümüzde
soliter böbrekten staghorn taşlı böbreklere kadar geniş bir yelpazede yapılabilmektedir. Bu
çalışmada soliter böbrekli taş hastalarında PNL sonuçları ve böbrek fonksiyonlarına erken dönemde
olan etkileri değerlendirilmiştir.
Materyal-Metod: Kasım 2003- Ekim 2013 tarihleri arasında yaş ortalaması 41,7 yıl (21-83) olan 56
soliter böbrekli hastaya (20 kadın, 36 erkek) böbrek taşı nedeniyle PNL yapılmıştır (28 sağ, 28 sol).
Böbreklerin 39’u primer (%69,6), 13’ü sekonder (%23,2) ve 4’ü tersiyerdir (%7,1). Tüm hastalara
amplatz dilatasyon yapılmıştır. Hastaların preoperatif ve erken postoperatif böbrek fonksiyonları
değerlendirilmiş, PNL ameliyatının böbrek fonksiyonları üzerine etkisi araştırılmıştır.
Bulgular: İki boyuttan hesaplanan ortalama taş alanı 1001 mm2 dir (91–6175). Anestezi süresi
ortalama 105,7 dk (55–360), ameliyat süresi ortalama 68,2 dk (15–300) olarak gerçekleşmiştir.
Vaka başına 1.48 renal akses (1-6) yapılmıştır. Ortalama 11842 cc sıvı (3000–42000) kullanılmıştır.
PNL sonrası taşsızlık 47 böbrekte (%83,9) sağlanmıştır. 10 hastaya (%17,8) kan transfüzyonu
yapılmıştır. Bunun dışında herhangi bir komplikasyon görülmemiştir. Hastaların nefrostomili
geçirdikleri süre 2,59 gün (1-6) ve yatış süreleri 3.68 gün (1-7) olmuştur. Hastaların preoperatif
ortalama BUN/kreatinin değerleri 31,65 mg/dl ve1.30 mg/dl iken erken postoperatif değerleri 31,45
mg/dl ve 1.44 mg/dl olmuş, anlamlı farklılık görülmemiştir.
Sonuç: Soliter böbrekli taş hastalarında PNL ameliyatı iki böbrekli hastalardakine benzer başarı ve
komplikasyon oranlarıyla uygulanabilen bir yöntemdir. Bu ameliyatın böbrek fonksiyonlarına erken
dönemde kötü bir etkisi izlenmemiştir.
Anahtar Kelimeler: Soliter Böbrek, Perkütan Nefrolitotomi
[PS-32]
Üreteral Double J Kateter Uygulamalarının Alt Üriner Sistem Semptomları Ve
Cinsel Fonksiyonlar Üzerine Etkileri
Mustafa Murat Aydos1, Osman Gençoğlu2, Sedat Öner1, Mehmet Hakan Üstün1, Metin Kılıç1,
Abdullah Erdoğan1, Murat Şambel1, Serdar Geylan1
1
2
Şevket Yılmaz Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bursa
Yüksekova Devlet Hastanesi, Hakkari
Amaç: Bu çalışmamızda double j kateter uygulamalarının olgularda alt üriner sistem
semptomlarının görülme sıklığını arttırıp arttırmadığı, hayat kalitesi ve cinsel fonksiyonlar üzerine
etkisinin olup olmadığı araştırıldı.
Gereç-Yöntem: Çalışmaya üreter taşı ve böbrek taşı tedavisi esnasında unilateral double-J kateter
uygulanan toplam 70 olgu (26 kadın, 44 erkek) alındı. Olguların tümü cinsel olarak aktifti. Akut
üriner sistem infeksiyonu, ürogenital sistem tümörü, geçirilmiş ürogenital sistem cerrahisi öyküsü,
nörojenik mesane, üretra darlığı, mesane taşı, aşırı aktif mesane, kronik prostatit ve benign prostat
hiperplazisi bulunan, diabeti olan, nörolojik hastalığı bulunan olgular çalışmaya alınmadı. Tüm
olgulara double j katater uygulamadan önce IPSS, OABq, erkekler için IIEF ile kadınlar için FSFI
değerlendirme formları dolduruldu ve skorları belirlendi. İşlemden 3 hafta sonra IPSS, OABq ve IIEF
veya FSFI formları yeniden dolduruldu ve skorlar işlem öncesi sonuçlar ile karşılaştırıldı.
Bulgular: Çalışmaya alınan 44 erkek olgunun yaş ortalaması 43.91±11,332 yıl olarak tespit edildi.
26 kadın olgunun yaş ortalaması 35,36±11,064 olarak tespit edildi. Tüm olgular
değerlendirildiğinde double j kateter uygulanan olgularda işlem sonrası toplam IPSS ve toplam
OABq skorları işlem öncesine göre istatistiksel olarak anlamlı bir artış gösterdiler. Tüm erkek
olgular değerlendirildiğinde IIEF-t skorunda istatistiksel olarak anlamlı bir azalma vardı. IIEF’nin alt
alanları olan uyarılma, koitus memnuniyeti, orgazm, istek ve genel memnuniyet ayrı ayrı
değerlendirildiğinde de hepsinde yine istatistiksel olarak anlamlı bir azalma olduğu görüldü. Tüm
kadın olgular değerlendirildiğinde FSFI-t skorunda istatistiksel olarak anlamlı bir azalma mevcuttu.
FSFI’ın alt alanları olan cinsel istek, uyarılma, kayganlaşma, orgazm, genel memnuniyet ve ağrı
ayrı ayrı değerlendirildiğinde de hepsinde yine istatistiksel olarak anlamlı bir azalma olduğu
görüldü.
Sonuç: Double j kateter uygulanan olgularda IPSS ve OABq skorlarında artış görülmekte yani alt
üriner sistem semptomlarının görülme sıklığı artmaktadır. Ayrıca double j kateter uygulanan
erkeklerde ve kadınlarda sırasıyla toplam IIEF ve FSFI skorlarında azalma yani cinsel fonksiyonlar
olumsuz yönde etkilenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Üreteral Double J Kateter, Alt Üriner Sistem Semptomları, Cinsel Fonksiyonlar
[PS-33]
Perkütan Nefrolitotomi Komplikasyonları Ve Komplikasyon Oluşumunu Etkileyen
Faktörler
Sedat Öner1, Muhammed Maşuk Okumuş3, Mustafa Murat Aydos1, Mehmet Hakan Üstün1, Metin
Kılıç1, Sinan Avcı2, Volkan Tüysüz2, Serdar Geylan1
1
Şevket Yılmaz Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bursa
Çekirge Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bursa
3
Hakkari Askeri Hastanesi, Üroloji Kliniği, Hakkari
2
Giriş: Böbrek taşlarının tedavisinde perkütan nefrolitotomi (PNL) minimal invaziv bir yöntem
olmasına rağmen ölümle sonuçlanabilecek ciddi komplikasyonlarada neden olabilmektedir.Bu
çalışmada kliniğimizde uygulanan PNL ameliyatlarında görülen komplikasyonlar ve bunlara neden
olabilecek parametreler değerlendirilmiştir.
Materyal-Metod: Aralık 2002 ile Haziran 2011 tarihleri arasında yapılan 1750 PNL vakası
retrospektif olarak değerlendirildi. Komplikasyonlar major(exitus, ürosepsis, kolon organ
yaralanması, embolizasyon gerektirecek kanama) ve minör(transfüzyon, ateş, uzamış idrar drenajı)
olarak sınıflandırılmış ve görülme sıklıkları değerlendirilmiştir. Bu komplikasyonlara neden
olabilecek faktörler olarak yaş, cinsiyet, taşın boyutu ve lokalizasyonu,staghorn taş varlığı, soliter
böbrek varlığı, akses yeri(üst, orta,alt ve multpl kaliks) akses sayısı, suprakostal giriş varlığı,
hidronefroz varlığı, taşın non-opak olup olmaması, geçirilmiş operasyon varlığı, kreatinin yüksekliği,
operasyon süresi ve cerrahi tecrübe gibi faktörler değerlendirilmiştir.
Bulgular: 1750 PCNL olgusunda görülen komplikasyonlar tabloda gösterilmiştir.
Bu komplikasyonları oluşturabilecek faktörlerin değerlendirilmesinde multpl kaliks girişi, suprakostal
giriş, operasyon süresi, cerrahi deneyimin azlığı, staghorn taş varlığı, soliter böbrek varlığı, azalmış
böbrek fonksiyonları anlamlı olarak bulunmuştur.
Sonuç: Perkütan nefrolitotomi minimal bir cerrahi olmakla beraber ciddi komplikasyonlarında
olabileceği ve multpl kalisiyel giriş, suprakostal akses, azalmış böbrek fonksiyonları, deneyim
eksiskliği, soliter böbrek ve staghorn taş varlığının bu komplikasyonları arttırabileceği
unutulmamalıdır.
Anahtar Kelimeler: Perkütan Nefrolitotomi Komplikasyonları, Komplikasyon Oluşumunu Etkileyen
Faktörler
Komplikasyonları etkileyen faktörler
1750 PCNL olgusunda görülen komplikasyonlar
MAJÖR KOMPLİKASYONLAR
MİNÖR KOMPLİKASYONLAR
Mortalite n:4 (%0,22)
Transfüzyon n:221 (%12,6)
Ürosepsis n:3 (%0,17)
Ateş n:78 (%4,4)
Plevral Yaralanma n:32 (%1,8)
Uzamış İdrar Drenajı n:28 (%1,6)
Kolon Yaralanması n:4 (%0,22)
Arteriyal Embolizasyon n:7 (%0,4)
Perirenal Hematom n:17 (%0,9)
Açık Cerrahi Gereksinimi n:1 (%0,02)
TOPLAM N:69(%4,8)
TOPLAM N:327 (%18,6)
[PS-34]
Üreter alt uç taşını flebolitten ayırmak için önerilen tomografik bulgular halen
geçerliliklerini koruyor mu?
Yılören Tanıdır, Ahmet Şahan, Asgar Garayev, Mehmet Kazım Asutay, İlker Tinay, Ferruh Şimşek
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç:
Kontrastsız abdominopelvik bilgisayarlı tomografi (BT) incelemesi üreter alt uç taşlarını
flebolitlerden ayırt etmede her zaman yeterli değildir. Bu çalışmamızda pelvik opasiteler ile taşı
ayırt etmekte kullanımını önerilen çeşitli BT bulgularının ve parametrelerinin günümüzde
geçerliliğini araştırdık.
Materyal-Metod:
Kliniğimizde üreter alt uç taşı nedeniyle 2011-2013 yılları arasında üreteroskopik görüntü altında
laser litotripsi uyguladığımız erişkin hastaları değerlendirmeye aldık. Bu hastalardan hem BT’ lerine
ulaşılanlar hem de eş zamanlı üreter taşı ve fleboliti olan hastalar çalışma grubu olarak alındı. Bu
retrospektif çalışmada tüm BT’ler 3 ürolog tarafından eş zamanlı değerlendirildi. Siemens samatom
16 slice BT ile yapılan 5 mm.’lik BT kesitleri aksiyal, koronal ve sagital planlarda değerlendirildi.
Gözlemciler opasiteleri şu 5 başlıktan birinin altında yorumlandı: “kesinlikle taş”, “taş emin
değilim”, “taş-flebolit olabilir”, “flebolit emin değilim”, “kesinlikle flebolit”. Taş-flebolit ayrımı için
literatürde önerilen şu 5 tomografi bulgusu her hasta için değerlendirildi: “Opasitenin oval şekilde
olması”, “üreterin takip edilebilmesi”, “üreteral obstrüksiyona ikincil renal pelviste dilatasyon gibi
bulguların olması”, “doku halkası varlığı”, “kuyruklu yıldız bulgusu varlığı”, “merkezi solukluk
işareti”.
Bulgular:
Üreter alt uç taşlarının %76,9’u kesinlikle taş olarak değerlendirilirken flebolitlerin sadece %44,2’si
kesinlikle flebolit olarak yorumlandı. Tüm hastaların 29’ unda (%57,8) flebolit için ve 12’ sinde
(%23,1) taş için opasitenin seçiminde kesin görüş verilemedi (Tablo 1). Doku halkası işareti
taşlarda istatistiksel olarak anlamlı bulunurken, kuyruklu yıldız işareti, ovallik, merkezi solukluk
işareti flebolitlerde istatistiksel olarak anlamlı bulundu (Tablo 2). Üreteral obstrüksiyona ikincil
bulgular, tomografik kesitlerde üreterin takip edilebilmesi başlıkları taş ve flebolit arasında istatistiki
anlamlı bir fark göstermedi. Lojistik regresyon analizinde kuyruklu yıldız işareti ve ovallik taş tanısı
koymada istatiksel olarak anlamlı bulundu (Tablo 3).
Sonuç:
Günümüzde, kontrastsız abdominopelvik BT değerlendirmesinde, taş–flebolit ayrımı için
kullanılması önerilen yalnız şu iki bulgu halen geçerliliğini korumaktadır: 1- Ovallik; 2- Kuyruklu
yıldız işareti
Anahtar Kelimeler: üreter taşı, flebolit, bilgisayarlı tomografi
Çalışma ile ilgili tablolar
[PS-35]
Gereksiz Cerrahiden Korunmak İçin Bir İpucu: Düşük Yoğunluk ve Hacim İçeren
Tomografik Opasitelerden Uzak Durmalı!
Yılören Tanıdır, Ahmet Şahan, Asgar Garayev, Mehmet Kazım Asutay, İlker Tinay, Ferruh Şimşek
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç:
Kontrastsız abdominopelvik bilgisayarlı tomografi (BT) üriner sistem taş hastalığı tanısında altın
standart olarak kullanılan ancak üreter alt uç taşı ile fleboliti ayırt etmede zaman zaman yetersiz
kalan bir görüntüleme yöntemidir. Üreter distal kesim lokalizasyonunda taş hastalığının kesin tanısı
için ya kontrast içeren ek görüntüleme yöntemlerine yada endoskopik girişim yöntemlerine
başvurmak gerekebilir. Bu çalışmamızda pelvis yerleşimli opasitelerde taş ve flebolit ayrımını
yapabilmek için BT’ deki opasitenin hounsfield ünitesi (HU) olarak yoğunluğunu ve hacmini
kullanmayı amaçladık.
Materyal-Metod:
Kliniğimizde üreter alt uç taşı nedeniyle 2011-2013 yılları arasında üreteroskopik görüntü altında
laser litotripsi uyguladığımız erişkin hastaları değerlendirmeye aldık. Bu hastalardan hem BT’ lerine
ulaşılanlar hem de eş zamanlı üreter taşı ve fleboliti olan hastalar çalışma grubu olarak alındı. Bu
retrospektif çalışmada tüm BT’ler 3 ürolog tarafından eş zamanlı değerlendirildi. Siemens samatom
16 slice BT ile yapılan 5 mm.’lik BT kesitleri aksiyal, koronal ve sagital planlarda değerlendirildi. Taş
ya da flebolit olduğu üreteroskopik cerrahi ile doğrulanmış olan hastalarda opasitenin maksimum
yoğunluk derecesi (HU) ve taş hacmi (mm3) hesaplandı. Opasitenin maksimum yoğunluğu ve
haciminin üreter alt uç taşını öngörmedeki tanısal karar verdirici özellikleri “Receiver Operating
Characteric” (ROC) eğrisinde analizi edildi. Anlamlı eşik değeri varlığında bu eşik değerlerinin
duyarlılığı ve özgüllüğü hesaplandı.
Bulgular:
Çalışmaya alınan 52 hastanın ROC analizinde, BT’ nin pelvik kesitinde saptanan opasiteler için
hacim ve maksimum yoğunluk dereceleri, üreter alt uç taşı ile fleboliti ayırt etmede tanısal olarak
anlamlı bulunmuştur. Taş/flebolit ayrımı için eşik değer hacimde 327 mm3 ( AUC:0,956 %95
GA:0.75,1.0, p:0,001 ) (Şekil 1) maksimum yoğunlukta 643 HU (AUC:921 %95GA:0.75, 0.93,
p:0,001) (Şekil 2) olarak saptandı. Hastaların tümünde (n=52) flebolit hacminin 327 mm3’den
küçük olduğu, flebolitlerin sadece %7,7’sinde taş yoğunluğunun 643 HU’dan fazla olduğu gözlendi.
Taşların%75’inin 327 mm3den büyük olduğu ve %75’inin 643 HU’dan yoğun olduğu saptandı
(Tablo 1)
Sonuç ve Yorum:
Abdominopelvik BT’de saptanan düşük yoğunluklu ve küçük hacimli opasiteler klinik bulgular
eşliğinde öncelikle flebolit lehine değerlendirilmelidir. Bu opasiteler taş olsa dahi düşme
potansiyelleri yüksek olduğu için tedavi amaçlı yaklaşımdan kaçınılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Hounsfield ünitesi, üriner sistem taşı, bilgisayarlı tomografi
Çalışma ile ilgili tablo ve grafikler
[PS-36]
ESWL ile Tedavi Edilen Renal Pelvis Taşlarında Stent Kullanımının Etkinliği
Çağatay Doğan, Burak Özkan, Gülce Ecem Can, Nejat Tansu, Nur Ahmet Erözenci, Bülent Önal
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç:
Bu çalışmada ESWL ile tedavi edilen pelvis renalis taşlarında üreteral stent kullanımının etkinliğini
araştırmayı planladık. Ayrıca stentli ve stentsiz hastaların komplikasyon ve sonuçlarını
karşılaştırdık.
Gereç-Yöntem:
1992-2008 yılları arasında renal pelvis yerleşimli taşı olan 1361 hasta çalışmaya dahil edildi. Taş
yükü düz grafide taş boyutunun santimetrekare (cm2) olarak hesaplanmasıyla tespit edildi ve
hastalar taş yüküne göre <1 cm2 (grup1), 1-2 cm2 (grup 2) ve >2 cm2 olmak üzere üç gruba
yarıldı. Ayrıca ESWL tedavisi öncesi hastalar stent kullanmına göre her grupta stentli ve stentsiz
olmak üzere iki gruba ayrıldı. İstatistiki analizde chi-square, Fisher’s exact and Mann-Whitney U
testleri kullanıldı. Gruplar arasında tedavinin etkinliği (EQ) spesifik formül kullanılarak hesaplandı.
Bulgular:
Taş boyutuna göre grup 1, 2 ve 3’te sırasıyla 514, 530 ve 317 hasta vardı. Üreteral stent grup 1’de
30 (%6), grup 2’de 44 (%8) ve grup 3’te ise 104 (%33) hastada kullanıldı. Steinstrasse oranlarına
bakıldığında stentli ve stentsiz gruplar arasında istatistiki anlamlı fark saptanmadı. Taşsızlık oranı
grup 2 ve 3’te stentszi hastalarda istatistiki olarak anlamlı yüksek bulundu. EQ değerleri stentsiz,
stentli ve grubun genelinde sırasıyla grup 1’de %64, %46 ve %63.7, grup 2’de %52, %30 ve %49,
grup 3’te ise %52, %30 ve %49 olarak hesaplandı.
Sonuç:
Sonuç olarak renal pelvis taşlarında ESWL öncesi üreteral stent kullanılmayan hastalarda başarı
oranı daha yüksektir. ESWL öncesi ureteral stent kullanımı seçilmiş hasta grubunda kullanılabilir
olmasına rağmen steinstrasse oranları stentli ve stentsiz hasta gruplarında farklı bulunmamıştır.
Anahtar Kelimeler: ESWL, üreteral stent kullanımı, pelvis renalis taşları
[PS-37]
Uşak Banaz Devlet Hastanesinde bph için alfa bloker tedavi sonrası TUR-P
yapılan hastalarda medikal tedavi ve cerrahi tedavi sonuçlarının karşılaştırmalı
analizi
Mücahit Kart1, Seyfettin Çiftçi2, Ufuk Yavuz2, Nazım Mutlu2
1
2
Banaz Devlet Hastanesi
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Amaç: Benign prostat hiperplazisi(BPH) için alfa bloker(AB) tedavi alıp, yeterli memnuniyeti
olmayan veya yetersiz üroflov(UF) hızı nedeniyle cerrahi önerilen ve opere edilen hastalarda
medikal tedavi ve cerrahi tedavi başarısını hasta memnuniyeti ve UF ile değerlendirmek.
Gereç-Yöntem: Banaz Devlet Hastanesine 2013 ve 2014 yıllarında alt üriner sistem semptomlarıyla
(AÜSS) başvurup yapılan anamnez, fizik muayene, PSA, üriner ultrason(US) ve UF sonrası BPH
tanısı konan, en az 1 aylık alfa bloker(AB) tedaviden veya mevcut AB tedavinin değiştirilmesinden 1
ay sonra bakılan UF'da yeterli artış olmayan (UF'de azami akış hızı 10 mm/sn'yi aşmayan) ya da AB
tedaviden memnuniyeti yetersiz ve prostat hacmi 100 grama kadar olan 60 hastaya monopolar
TUR-P uygulandı. Post operatif üretral kateter çekilmesi sonrası her hastaya UF kontrolü yapıldı ve
1 ay sonra patoloji sonuçlarını almak için geldiklerinde AÜSS açısından post operatif
memnuniyetleri, medikal tedaviye kıyasla daha iyi olup olmamaları açısından sorgulanarak subjektif
değerlendirildi. Ayrıca TUR-P sonrası idrar ortalama akış hızının(V ort), AB tedavi almadan ya da
değiştirilmeden önceki Vort 'a oranı ile AB tedavi altındaki Vort'nın AB'siz Vort'a oranlarının birbirine
bağıl oranına bakılarak cerrahi tedaviyle medikal tedavi başarısı karşılaştırıldı. Çalışmada başvuru
esnasında üretral kateterli olanlar (üriner retansiyona bağlı), BPH yanında intraoperatif üretral
darlık ve/veya mesanede taşı tanısı alanlar ile post operatif patolojide prostat karsinomu tespit
edilenler çalışma dışı bırakıldı.
Bulgular: 60 BPH ön tanılı hastanın 2 tanesinde intraoperatif mesanede taş, 5 tanesinde üretral
darlık ve 1 tanesinde darlık ve taş tespit edildi. Bu vakalara ilaveten post operatif patolojide prostat
kanseri gelen 2 adet vakanın da dışlanmasından sonra kalan 50 BPH vakası çalışmamıza dahil
edildi.Bu 50 vakanın yaşları ortalaması 63,62 (42-83), PSA ortalama 1,85 (0,29-6,47), prostat
hacmi ortalama 44 ml(20-82) tespit edildi. Vakaların 49'unda medikal tedaviye göre TUR-P
cerrahisinden daha memnun oldukları 1 ay sonraki kontrollerinden sözlü olarak tespit edildi buna
ilaveten UF hızlarının bağıl karşılaştırılmasından TUR-P cerrahisinin medikal tedaviden ortalama
2,31(0,59-5,88) kat daha başarılı olduğu çalışmamızda tespit edildi.
Sonuç: BPH için alfa bloker tedavi sonrası cerrahiye giden hastalarda; TUR-P cerrahisi, alfa bloker
tedaviye kıyasla hem subjektif olarak hem de objektif olarak daha iyi sonuçlar vermektedir.
Anahtar Kelimeler: alfa-bloker, BPH, TUR-P
[PS-38]
Üreter taşlarında ESWL sonuçlarımız; 2836 hasta ile tek merkezde 12 senelik
deneyim
Murat Demirbaş1, Ahmet Cevdet Köse2
1
2
Bursa Şevket Yılmaz Eğitim Araştırma Hastanesi
Bursa ACK Ürotaş ESWL Merkezi
Amaç: Üreter taşlarında, vücut dışı şok dalgası (ESWL) tedavisinin etkinliğini göstermek amacı ile
tek merkezde yapılan geriye yönelik 12 senelik tedavi sonuçları incelenmiştir.
Yöntem-Gereçler: Haziran 1999 - Mart 2011 tarihleri arasında tek üreter taşı olan ve ESWL tedavisi
uygulanan 2836 hasta retrospektif olarak incelenmiştir. Sadece 5-15 mm. boyutunda ve radyoopak
taşı olan hastalar çalışmaya dahil edilmiştir. Tüm uygulamalar aynı ürolog tarafından (ACK)
yapılmıştır. ESWL tedavisi, proksimal üreter taşlarına supin pozisyonda, orta ve distal üreter
taşlarına modifiye pron pozisyonunda uygulanmıştır. 3 seans sonrası sebat eden radyolojik taş
görüntüsü, başarısız tedavi olarak kabul edilmiştir.
Bulgular: ESWL tedavi başarısı proksimal üreter taşlarında %85.1, orta ve distal üreter taşlarında
sırasıyla %83.9 ve %88.4 olarak bulunmuştur (p=.257). 10 mm. den küçük taşlarda proksimal orta
ve distal üreter taşlarında başarı %90, %85.8 ve % 90.4 iken (p=.07), 10 mm.den büyük taşlarda
bu oranlar %75.3, %81.3 ve %81.6 bulunmuştur (p=.09).
Sonuçlar: ESWL ile üreterin herhangi bir lokalizasyonundaki 5-15 mm. boyutlarındaki taş tedavisi,
endoürolojideki baş döndüren gelişmelere rağmen halen uygun ve başarılı bir tedavi yöntemidir.
Anahtar Kelimeler: ESWL, üreter taşı
Başarılı ve başarısız grupların demografik ve değişik taş parametrelerine göre
sonuçlarının dağılımı
Başarılı
Başarısız
p
Erkek
1842 (%74.7)
268 (%72.4)
.371
Kadın
624 (%25.3)
102 (%27.6)
40.4±12.5
42.7±12.1
.003
Proksimal üreter
742 (%85.1)
129 (%14.8)
.257
Orta üreter
262 (%83.9)
50 (%16)
Distal üreter
1462 (%88.4)
191 (%11.5)
Sağ
1117 (%85.5)
189 (%14.4)
Sol
1349 (%88.1)
181 (%11.8)
526 (%90)
58 (%10)
Proks. üreter >= 10 mm.
216 (%75.3)
71(%24.7)
Orta üreter <= 10 mm.
158 (%85.8)
26 (%14.2)
Orta üreter >= 10 mm.
104(%81.3)
24 (%18.7)
Distal üreter taşı <= 10 mm.
1160 (%90.4)
123 (%9.6)
Distal üreter taşı >= 10 mm.
302 (%81.6)
68 (%18.4)
Ortalama maksimum taş
çapı mm.
9.5 ± 2.66
(5-15)
10.86 ± 2.56
(5-15)
<=.001
Ortalama şok dalga sayısı
3084.06 ± 1866.46 (110-13400)
5186.92 ± 2404.22 (800- 13700)
<=.001
Cinsiyet
Ortalama Yaş
Taş Lokalizasyonu
Taraf
Taş Boyutu ve Lokalizasyonu Proks. üreter <= 10 mm.
.039
<=.001
[PS-39]
Mesane Herniasyonu Olgu Sunumu ve Laparoskopik Onarımı
Fatih Ataç1, Kenan Öztorun2, Ender Özden3
1
Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun
Niğde Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Niğde
3
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Üroloji AD, Samsun
2
Amaç: Mesanenin inguinal kanal içerisine herniasyonu tüm inguinal hernili olguların %1-3’ünde
görülür. İnguinal herni operasyonu sırasında gelişebilecek komplikasyonları önlemek açısından ve
nadiren de olsa üriner obstrüksiyona neden olması sebebiyle tespit edilmesi önem taşımaktadır.
Olgu: 57 yaşında erkek hasta, AÜSS, renal kist öyküsü ve sağ lomber ağrı ile üroloji polikliniğine
başvurdu. AÜSS'nin bir süredir kullandığı alfa bloker tedaviye rağmen rahatlamadığı öğrenildi.
FM'de sağ KVAH dışında anormal bulgu saptanmadı. Böbrek fonksiyon testleri ve PSA değeri normal
sınırlarda idi. Üroflowmetri eğrisi obstruktif paternli idi. Sağ lomber ağrıya yönelik yapılan taş
protokollü BT’de sağ inguinal kanalda mesane hernisi şüphesi izlendi. Herni kesesinin içeriğini ve
mesaneyi daha iyi değerlendirmek amacıyla çekilen BT sistogramda mesanenin sağ inguinal kanala
doğru herniye olduğu izlendi. Bunun üzerine hastaya laparoskopik ekstraperitoneal olarak, inguinal
kanal internal ağzını tamamen kapatacak şekilde prostetik yama kullanılarak mesane hernisi
onarımı yapıldı.
Tartışma: Mesane herniasyonu genellikle yaşlı erkek hastalarda ve genellikle sağ tarafta daha sık
görülmektedir. Prostat hipertrofisi, perisistit ve mesane duvarının prevezikal yağ dokusuna
adezyonu ile obdominal duvarın yaşla zayıflaması bu eğilimi yaratır. Hastalar genellikle
asemptomatik olup nadiren dizüri, miksiyonda zorlanma, çift veya çatallı işeme veya herniye kısma
basarak işemeyi kolaylaştırma gibi yakınmalarla başvurabilirler
İnguinal mesane herniasyonunda üç ana kategori tanımlanmıştır. Bu sınıflandırma, herniye mesane
ile parietal periton ilişkisine göre yapılmıştır: paraperitoneal,ekstraperitoneal ve intraperitoneal
form. En sık paraperitoneal form ile karşılaşılır. Bu formda mesane herniasyonu inguinal veya
femoral kanala olabilir.
Preoperatif mesane herniasyonu şüphesi olduğunda, küçük bir hasta grubunda sistografi ve
sistoskopi ile tanı doğrulanmaktadır. Mesane herniasyonunun sıkı istmusu sistoskopun herniye
mesane kısmına geçişini, sistografide kontrast maddenin bu alana pasajını engelleyebilir. Bu
durumda da tanı preoperatif olarak USG, BT veya MRG ile konulabilir.
Mesane herniasyonunun tedavisi cerrahidir. Mesane hernilerinin torsiyon, strangülasyon,
perforasyon, herniye alanda taş ve/veya tümör, hidronefroz, böbrek yetersizliği gibi
komplikasyonları olabilir. Komplikasyonların ciddiyeti göz önüne alındığında operasyon öncesi
tanının önemi artmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Laparoskopik herniorafi, Mesane hernisi
Koronal BT sistogram kesitinde inguinal kanala doğru herniye olan mesane
[PS-40]
Vücut dışı şok dalga taş kırma tedavi başarısı üzerine anksiyetenin etkisi
Oktay Üçer1, Erol Ozan2, Fatih Ekren3, Talha Müezzinoğlu1
1
Celal Bayar Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, Manisa
Celal Bayar Üniversitesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, Manisa
3
Özel Batı Üroloji Dal Merkezi, Manisa
2
Amaç: Vücut dışı şok dalga taş kırma (ESWL) öncesi hastanın anksiyetesini değerlendirmek,
anksiyete şiddeti ile ESWL sırasındaki ağrı düzeyini karşılaştırmak ve ESWL’nin tedavi başarısı
üzerine anksiyete ve ağrının bağımsız etkilerini araştırmak.
Materyal-Metod: ESWL planlanan 150 hasta ve 30 sağlıklı kişi çalışmaya alınacaktır. Tüm
katılımcılar Durumluk-Sürekli Kaygı envanteri (STAI ) anksiyete formu dolduracak. Hasta grubunda
STAI formu her seans için ayrı doldurulacak. Ayrıca hasta grubunda her seans için vuruş şiddeti
11Kv ve 15Kv olduğunda ve seans sonunda genel vizüel ağrı skalası (VAS) değerlendirilecektir.
Seanslar arasında VAS ve STAI değerleri açısından karşılaştırma yapılacaktır. Son olarak ESWL
tedavi başarısı üzerine ağrının ve anksiyetenin etkisi değerlendirilecektir. Sağlıklı kontrol grubu ise
çalışmaya başlarken değerlendirilecektir.
Bulgular: Çalışmamızın ESWL’si tamamlanmış 11 hastalık verileri değerlendirildi. Hastalarda seans
sayısı ilerledikçe anksiyetelerinin ve ağrı derecelerinin azaldığı saptandı. 1., 2. ve 3. seanslar öncesi
STAI değerleri sırası ile 37, 32 ve 29 idi.
Sonuç: Çalışmamızın erken ve sınırlı verileri hastaların işlem hakkındaki bilgi ve tecrübeleri arttıkça
anksiyete ve ağrılarının azaldığını düşündürmüştür.
Anahtar Kelimeler: Eswl, ağrı, anksiyete
[PS-41]
Erişkinlerde geçirilmis renal cerrahiler ESWL sonuçlarını ve komplikasyon
oranlarını etkiler mi?
Mehmet Hamza Gültekin, Beril Tülü, Gamze Gül Güleç, Fethi Ahmet Türegün, Nejat Tansu, Bülent
Önal
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakultesi,Üroloji Ana Bilim Dalı,İstanbul
Amaç: Erişkin yaş grubunda aynı böbrekte önceden taş tedavisi hikayesi olan hastalarda
ekstrakorporeal şok dalgası ile litotripsi (ESWL) tedavisi sonuçlarını değerlendirmek.
Yöntem: Kliniğimizde Mart 1992 ve Şubat 2008 tarihleri arasında erişkinlerde 2261 renal ünite
(RUs) ESWL ile tedavi edildi.Bütün ESWL seansları aynı ürolog (N.T.) tarafından aynı ESWL
cihazı(Siemens Lithostar lithotripter) ile gerçekleştirildi. Hastaların yaş, cinsiyet, önceki taş tedavisi,
böbrek anomalisi, tek böbrek, taş lokalizasyonu, taş yükü, yardımcı işlemler, anestezi uygulaması,
ESWL enerji düzeyi, ESWL şok dalgaları sayısı, ESWL seans sayısı, tedavi sonuçları,
komplikasyonlar, oluşan taş yolu lokalizasyonu ve taş yolu tedavisi verileri kaydedildi.(Tablo 1)
Bulgular: Son bir yıl içinde böbrek taşı hastalığı için açık cerrahi ya da perkütan nefrolitotripsi
(PCNL) ile tedavi edilen 138 hasta doğru sonuçlara ulaşabilmek amacıyla çalışma dışı
bırakıldı.Sonuç olarak 2123 RUs çalışmaya dahil edildi. Hastalar daha önce aynı böbrekten cerrahi
müdahale geçirmemiş(1. grup ) ve geçirmiş(2. grup) hastalar olarak 2 gruba ayırılarak
karşılaştırıldı. 2. grupta 258 RUs açık cerrahi, 26 RUs PCNL geçirmiş hasta bulunmaktaydı.1. Grup
ile 2. Grup ESWL sonrası başarı oranları %73.2’ye karşı %62.2 olup aradaki fark istatistiksel olarak
anlamlı bulundu (p=0.000).Taş lokalizasyonu ve taş yükü bağımsız faktörler olarak kabul edilerek
yapılan alt grup analizlerinde <1 cm alt kaliks taşlarının ESWL tedavisinde başarı oranları %52.4 ile
%69.0 olup istatistiksel anlamlı olarak görüldü(p=0.012).İki grup arasında komplikasyonlar
açısından anlamlı bir farklılık görülmemiştir(12.0% vs. 8.8%, p=0.281)(Tablo 2)
Sonuç: Çalışmamızda önceden aynı böbrekte taş tedavisi hikayesi olan hastaların ESWL tedavisi
sonrası başarı oranı, daha önce taş tedavisi olmamış olan hastalarla karşılaştırıldığında düşük
bulunmuştur. Ayrıca yaptığımız alt grup analizlerinde 1 cm altında alt kaliks lokalizasyonlu taşların
tedavisinde 2. grup başarı oranı istatistiksel olarak düşük bulunmuştur. Bu durumun geçirilmiş
böbrek cerrahisine bağlı parankim ve toplayıcı sistem hasarına bağlı olabileceğini düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: ESWL, önceki cerrahi, taşsızlık oranı
Tablo 1
Tablo 2
Pelvis
<1
2. grup
1. grup
2. grup
1. grup
2. grup
1. grup
2. grup
315
(87.5%)
29
(87.9%)
64
(70.3%)
10
(74.0%)
69
(73.4%)
6
(66.7%)
200
(69.0%)
33
(52.4%)
316
(79.4%)
p=0.793
32
(80.0%)
p=0.928
>2
Alt Kaliks
1. grup
p=0.950
1.12.0
Orta
Kaliks
Üst Kaliks
176
(68.8%)
p=0.630
18
(64.3%)
36
(70.6%)
p=0.664
3 (42.9%)
15
(71.4%)
p=0.143
p=0.698
12
(40.0%)
2 (25.0%) 4 (50%)
p=0.435
p=1.000
p=0.012
4
(80.0%)
106
(59.9%)
25
(50.0%)
p=0.211
1 (50%)
33 (52.4%)
p=0.759
14
(56.0%)
[PS-42]
Çocuklarda Geçirilmiş Taş Tedavisi ESWL Sonuçlarını ve Komplikasyonlarını
Etkiler Mi?
Fethi Ahmet Türegün1, Gamze Gül Güleç2, Beril Tülü2, Mehmet Hamza Gültekin1, Çağatay Doğan1,
Nur Ahmet Erözenci1, Bülent Önal1
1
2
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Üroloji Ana Bilim Dalı, İstanbul
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Amaçlar: Daha önce geçirilmiş taş tedavisinin pediatrik hastalarda ESWL sonuçlarını ve
komplikasyonlarını etkileyip etkilemediği araştırıldı.
Gereç ve Yöntemler: Mart 1992 ve Şubat 2008 tarihleri arasında kliniğimizde ESWL tedavisi alan
17 yaş ve altı 394 pediatrik hastanın bilgileri retrospektif olarak incelendi. Hastalar daha önce taş
tedavisi almayanlar (primer) ve alanlar (sekonder) olmak üzere 2 gruba ayrıldı. Sekonder gruptaki
38 hastanın 24 üne açık cerrahi, 11 ine ESWL tedavisi ve 3 üne PCNL uygulandı. Primer ve
sekonder grupların karşılaştırılmasında kullanılan parametreler cinsiyet, yaş ortalaması, renal
anomali, soliter böbrek, taş lokalizasyonu, taş bölümü, taş yükü, ESWL tedavisinin ortalama şok
sayısı, ortalama enerji düzeyi, tedavide kullanılan yardımcı prosedürler, anestezi kullanımı,
komplikasyonlar, komplikasyonların tedavisi, taş yolu ve ESWL tedavisinin taşsızlık oranlarıydı.
ESWL tedavisi tek bir ürolog tarafından aynı ESWL cihazıyla (Siemens Medizinische Technik,
Erlangen, Germany) uygulandı. 2 grup yaş ve taş lokasyonuna göre matching istatiksel analiz ile
karşılaştırıldı.
Bulgular: Matching analiz sonrası 161 hasta değerlendirildi. 123 hasta primer grupta; 38 hasta
sekonder grupta bulunmaktaydı. Medyan taş yükü 0,8 cm2 (0.2-16) idi ve hastalar için kullanılan
şok dalgaları ve enerji ortalama sayısı sırasıyla 1.600 ve 17.2 kV, oldu. Taşsızlık oranları primer
grupta %75,6; sekonder grupta %55.3 saptandı. Her iki grup arasında taşsızlık oranları istatistiksel
olarak anlamlı bulundu.
Sonuç: Bizim çalışmamızda, önceden aynı tarafa uygulanan taş tedavisinin, çocukluklarda ESWL
tedavisinin başarısını etkilediği izlenmiştir. Başarı oranındaki bu farklılık önceki tedavi girişimleri
sonrası böbrek ve retrorenal skar dokusu gelişimi ve toplayıcı sistemdeki bozulma nedeniyle
olabilir.
Anahtar Kelimeler: böbrek taşı, ESWL, pediatrik taş hastalığı
[PS-43]
Retrograd İntrarenal Cerrahi Deneyimlerimiz
Binhan Kağan Aktaş, Süleyman Bulut, Cüneyt Özden, Cevdet Serkan Gökkaya, Güven Erbay,
Süleyman Tağcı, Mehmet Murat Baykam, Ali Memiş
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji-B Kliniği, Ankara
Amaç: Retrograd intrarenal cerrahi (RIRS) operasyonu kliniğimizde Ocak 2013 tarihinden itibaren
yapılmaktadır. Amacımız ilk RIRS deneyim ve sonuçlarımızı paylaşmaktır.
Gereç-Yöntem: Ocak 2013 ve Mart 2014 tarihleri arasında primer RIRS operasyonu uyguladığımız
toplam 65 hastanın kayıtları geriye dönük olarak değerlendirildi. Taşların lokalizasyonu direkt üriner
sistem grafisi, ultrasonografi ve kontrastsız ve/veya kontrastlı abdominopelvik bilgisayarlı tomografi
ile belirlendi. Operasyonlarda 11,5F üreteral giriş kılıfı kullanıldı. Kılıf yerleştirilmesi canlı skopi
görüntüsü altında gerçekleştirildi. Operasyonlar sonlandırılmadan önce tüm hastalara 6F double-J
stent ve foley sonda yerleştirildi.
Bulgular: Hastalarımızın tümü erişkin yaş grubundaydı. Erkek/kadın oranı 40/25’di. Ortalama yaş
46,1 ± 15,3 yıl (18-85)’dı. Hastaların 2’sinde (% 3,1) üst, 9’unda (% 13,8) alt pol kaliks, 38’inde
(% 58,5) pelvis ve 16’sında (% 24,6) multikalisiyel yerleşimli taşlar mevcuttu. Ortalama taş boyutu
14,35 ± 5,60 mm (5-29) olup, hastaların 14’ünde (% 21,5) toplam taş büyüklüğü < 1 cm iken,
43’ünde (% 66,2) 1-2 cm, 8’inde (% 12,3) 2-3 cm arasında idi. 65 hastanın 11’inde (% 16,9) ilk
denemede darlık nedeniyle üreteral giriş kılıfı yerleştirilemediği için double-J stent takılarak RIRS
operasyonları 15 gün ertelendikten sonra gerçekleştirildi. Ortalama operasyon süresi 66,5 ± 15,3
dk (30-95) idi. Hastaların foley sondaları post-operatif (post-op) 1. gün, double-J stentleri post-op
~ 14. gün çekildi. Double-J stent çekimi sonrasında 40 hastada (% 61,5) taşsızlık sağlanırken, 25
hastada (% 38,5) rezidü taş kaldı (> 4mm, obstrüktif, enfeksiyöz ve semptomatik taş parçaları
“klinik önemli rezidü” kabul edilmiştir). Bu hastalara rezidü taşların lokalizasyonuna uygun tedavi
önerildi. Post-op dönemde 8 hastamızda şiddetli kolik ağrı, 5 hastamızda ek antibiyotik gerektiren
>= 38° ateş, 3 hastamızda irrigasyonla <24 saat sürede açılan hematüri izlendi. Bunların dışındaki
hastalar post-op 1. günde taburcu edildi. Taş lokalizasyonu ile post-op rezidü taş varlığı arasında
ilişki saptanmadı (p = 0,32). Taş boyutu ile operasyon süresi (p = 0,004) ve rezidü taş varlığı (p =
0,006) arasında 2-3 cm taşlardan kaynaklanan anlamlı ilişki tespit edildi.
Sonuç: Bulgularımız RIRS’nin düşük morbiditeye sahip minimal invaziv bir girişim olduğunu ve > 2
cm taşlarda post-op taşsızlık oranının düşük olduğunu göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Retrograd intrarenal cerrrahi, böbrek taşı, komplikasyon
Toplam taş büyüklüğü ile post-op rezidü taş varlığı ve operasyon süresi
arasındaki ilişki
< 1 cm
(n = 14)
1-2 cm
(n = 43)
2-3 cm
(n = 8)
P
Rezidü taş varlığı
n (%)
3 (% 21,4) 15 (% 34,9) 7 (% 87,5) 0,006*
Operasyon süresi (dk)
55,4 ± 11,2 69,4 ± 15,5 70,6 ± 12,1
0,004**
(40 - 80)
(30 - 95)
(60 - 90)
*Ki-kare testi ** Kruskal-Wallis testi
[PS-44]
Retrograd intrarenal cerrahi çağında 2 cm den küçük böbrek taşları tedavisinde,
şok dalga litotripsi ve retrograd intrarenal cerrahi Dışkapı deneyimi
Hikmet Topaloğlu1, Nihat Karakoyunlu1, Hakkı Uğur Özok1, Levent Sağnak1, Sercan Sarı1, Harun
Özdemir1, Hamit Ersoy2
1
2
SB Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara
Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Ana Bilim Dalı, Çorum
Amaç:
Minimal invaziv cerrahi teknolojisindeki hızlı gelişme, 2cm den küçük böbrek taşlarına yaklaşımı
dramatik biçimde değiştirmiştir. Bu çalışmada, kliniğimizde fleksibl üreterorenoskopinin böbrek taşı
tedavisinde kullanıma girmesiyle birlikte yıllar içinde, şok dalga litotripsi (SWL) ve retrograd
intrarenal cerrahi (RIRS) ile taş tedavisi arasındaki değişimin karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Gereç-Yöntem:
Kliniğimizde Ocak 2011 ve Aralık 2013 tarihleri arasında SWL yapılan taş olguları geriye dönük
olarak yıllara göre tasnif edildi. Buna karşılık kliniğimizde, RIRS ile tedavi edilen ilk taş olgusunun
operasyon tarihi olan Şubat 2012’den Aralık 2013’e kadar RIRS ile tedavi edilen taş olguları da
geriye dönük olarak tespit edildi. Yıllara göre, SWL olgularında ki değişim, RIRS ile tedavi edilen taş
olgularındaki değişim ve toplam taş olgularındaki değişim yüzdesel olarak karşılaştırıldı.
Sonuçlar:
Yıllara göre SWL olgularındaki düşmeye karşılık, RIRS ile tedavi edilen taş olgularının sayısında bir
artış olduğu gözlendi. Toplam taş olgularında ise yıllara göre belirgin bir artış izlenmedi (Şekil 1).
SWL olgularında 2011-2012 yıllarında azalma %30 (sırasıyla 568 ve 382) ve 2012-2013 yılları
arasında azalma ise %55 (sırasıyla 382 ve 172) olup progresif olarak bir düşme vardı. RIRS
olgularında 2012-2013 yılları arasında artış % 101 (sırasıyla 213 ve 429) idi. Toplam taş
olgularında ise 2011 ve 2013 yılları arasında %6 artış gözlendi (sırasıyla 568 ve 601).
Tartışma:
Fleksibl URS teknolojisindeki hızlı gelişme, 2 cmden küçük böbrek taşlarındaki SWL ihtiyacını
dramatik biçimde düşürmektedir. Dışkapı pratiğinde güncel fiyat stratejisinde dahi 2 cm den küçük
taş tedavisinde RIRS tedavisinin ilk seçenek olmaya başladığı gözlenmektedir.
Anahtar Kelimeler: böbrek, fleksibl, taş
Olgu sayılarında yıllara göre değişim
[PS-45]
Pediatrik olgularda robotik yardımlı laparoskopik cerrahi deneyimlerimiz
Veli Yalçın1, Burak Özkan2, Enis Rauf Coşkuner2
1
2
Acıbadem Bakırköy Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul
Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Ana Bilim Dalı, İstanbul
Günümüzde robotik yardımlı laparoskopik (RYL) cerrahi bir çok ürolojik olguda başarı ile ve artan
oranlarda kullanılmaktadır. Tekniğin daha fazla uygulanması neticesinde pediatrik ürolojik
problemlerde de kullanım söz konusu olmuştur. RYL’nin özellikleri, bu teknolojiye rekonstrüktif
ürolojik cerrahi girişim gerektiren doğumsal anomalilerde kullanım açısından avantaj
sağlamaktadır. Günümüzde pediatrik vakalarda daha çok piyeloplasti, nefroüreterektomi ve
heminefrektomi gibi kullanım alanları bulunan RYL’nin giderek daha fazla uygulanım alanı bulacağı
bir gerçektir. Bizde bu posterimizde pediatrik vakalarda gerçekleştirdiğimiz RYL cerrahi
uygulamaları olan üreterektomi ile birlikte üst pol heminefrektomisi, unblok nefroüreterektomi ile
birlikte divertikülektomi ve at nalı böbrekte transmezokolik piyeloplasti deneyimlerimizi paylaşmayı
amaçlıyoruz.
OLGU 1: At Nalı Böbrekte RYL Transmezokolik Dismembered piyeloplasti.
Üreteropelvik bileşke darlığı saptanan 7 yaşındaki erkek çocukta RYL transmezokolik piyeloplasti
planlandı. İşlem Da Vinci Sİ (Intuitive Surgical Systems, CA, USA) cerrahi sistemi kullanılarak
gerçekleştirildi. İşlemden önce sistoskopi yapıldı ve sol üretere double j kateter skopi kontrolü
altında yerleştirildi. Operasyon 4 port kullanılarak transmezokolik olarak gerçekleştirildi.
Çaprazlayan damar varlığı saptandı ve Dismembered piyeloplasti yapıldı.
OLGU 2: RYL UN BLOK NEFROÜRETEREKTOMİ VE DİVERTİKÜLEKTOMİ:
Sağ atrofik böbrek ve mesane sağ tarafta divertikül saptanan 8 yaşında kız çocuğuna RYL un blok
nefroüreterektomi ve divertikülektomi planlandı.
İşlem öncesinde sistoskopi yapılan hastanın mesane sağ tarafında geniş bir ağızla birleşim gösteren
divertikülü görüldü. Üreter orifisinin bu tarafta kör sonlandığı anlaşıldı. Operasyon uygun
pozisyonda ve 4 port kullanılarak Da Vinci Sİ (Intuitive Surgical Systems, CA, USA) kullanılarak
gerçekleştirildi.
OLGU 3: RYL HEMİNEFROÜRETEREKTOMİ
Sağ böbrekte çift toplayıcı sistem, sağ böbrek üst polde fonksiyon kaybı ve böbrek üst polünü
drene eden üreterde tam obstrüksiyon saptanan 9 yaşında kız çocuğuna RYL
heminefroüreterektomi planlandı.
İşlem öncesinde sistoskopi yapıldı ve sağ böbrek üst polünü drene eden üreterin kör sonlandığı
anlaşıldı. Daha sonra uygun pozisyonda yine 4 port kullanılarak Da Vinci Si (Intuitive Surgical
Systems, CA, USA) sistemi kullanılarak operasyon gerçekleştirildi.
[PS-46]
Çocuk Yaş Grubunda Üst Üriner Sistem Patolojilerinde Laparoskopik Tedavi:
Omü Deneyimi
Fatih Ataç1, Ender Özden2, Yakup Bostancı2, Yaşar Issı2, Cengiz Beyaz2, Şaban Sarıkaya2
1
2
Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Üroloji AD
Amaç: Kliniğimizde çocuk yaş grubundaki üst üriner sistem patolojilerinde laparoskopi deneyimimizi
sunmayı amaçladık.
Gereç-Yöntem: Ağustos 2009 – Nisan 2014 tarihleri arasında 30 nefrektomi, 44 piyeloplasti ve 2
piyelolitotomi olmak üzere toplam 76 hastaya laparoskopik renal cerrahi girişim uygulandı.
Nefrektomi yapılan 30 olgu incelendiğinde; VUR nefropatisi ve tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu
nedeniyle 16 hastaya nefroüreterektomi, 3 hastaya heminefrektomi, 10 hastaya nonfonksiyone
böbrek nedeniyle basit nefrektomi, 1 hastaya da renal kitle nedeniyle parsiyel nefrektomi yapıldı.
Piyeloplasti yapılan olguların bir tanesi hariç “Anderson Hynes” tekniği ile yapıldı. 29 olguda
miniport yöntemi kullanıldı ve bir tanesi soliter renal üniteye yapıldı. 10 olguda transmezokolik
piyeloplasti yapıldı. Hastaların preoperatif demografik, klinik ve laboratuvar değerleri Tablo 1’de
verilmiştir. Heminefrektomi, pyeloplasti ve taş cerrahisi yapılan hastalara peroperatif üreteral
kateter takıldı.
Bulgular: Hastaların peroperatif ve postoperatif verileri Tablo 2’de gösterildi. Nefrektomi yapılan
hastaların ortalama böbrek boyutu 58,9±17,9 (30-100) mm idi. Pyeloplasti olgularından 2
tanesinde postoperatif erken dönemde idrar ekstravazasyonu, 3 olguda idrar yolu enfeksiyonu
gözlendi. Postoperatif 3. ayda yapılan MAG3 renal sintigrafi sonuçlarına göre 1 olgu hariç hiçbir
hastada obstrüksiyon izlenmedi. Obstrüksiyonun kısmen devam ettiği belirtilen 1 olguda ise,
ultrasonografik ve klinik olarak 18 aylık izlemde problem yaşanmadı.
Sonuç: Pediatrik yaş grubunda renal patolojilerin cerrahi tedavisinde laparoskopik girişimler,
deneyimin artışına paralel olarak artan sayıda ve erişkinlerde olduğu kadar güvenle kullanım
alanına girmektedir.
Anahtar Kelimeler: Laparoskopi, transmezokolik, miniport
Tablo 1, Tablo 2