“Bayat Ekmekle Neler Yapılmaz ki?” Projesi

Arnold J. Toynbee ve Karşılaştırmalı Tarih
Ergenekon SAVRUN
Özet
Bu makalenin konusu geçtiğimiz yüzyıla (20. yy) damgasını vurmuş, en önemli bilim adamı ve
tarihçilerinden biri olan ünlü İngiliz tarihçi Arnold J. Toynbee’nin başlıca önemli eserlerini ve tarih
anlatımına kattığı, kendine has “Karşılaştırmalı” yöntemini ve yine kendi eserlerine ve kendisi
hakkında başka yazarlar ve akademisyenler tarafından yazılmış makalelere de başvurarak
anlatmaya çalılşacağız.
Anahtar Kelimeler: Toynbee, Tarih, Tarih Yazımı, Karşılaştırmalı Yöntem, Uygarlıkların
Karşılaştırılması.
Tonybee, 14 Nisan 1889'da Londra’da dünyaya geldi. Winchester, Balliol Koleji ve daha
sonraları öğretim kadrosu içinde yer alacağı Oxford'da eğitim gördü, I Dünya Savaşı çıktığında
ülkesinin edebiyatçılarından birçoğu gibi o da savaş bakanlığına bağlı propaganda bürosunda
çalıştırıldı Bu esnada birçok propaganda eserine imzasını attı. Bunların arasında o zamanlar
İngiliz imparatorluğu ile harp halinde bulunan Türkiye’yi ilgilendiren kitaplar (Mavi Kitap) da
bulunmaktaydı.
Daha sonraları, Londra Üniversitesi’nde ki Bizans ve Modern Yunan Dili, Edebiyatı ve Tarihi
üzerine Koraís kürsüsünün kurucu profesörü olarak göreve başladı 1921 yılında, mevcut
görevinden izin alarak "Manchester Guardian" adına Anadolu'daki Türk-Yunan savaşını yerinde
izledi ve Yunan birliklerinin giriştiği vahşet hareketlerini bu gazetenin okurlarına aktardı
Dönüşünde, Türkiye’de ve Yunanistan’da Batı Meselesi adlı eserini kaleme aldı. Bu kitap
Mustafa Kemal önderliğindeki Milli Türk Ordusunun Yunan kuvvetlerini bozguna uğratmalarının
hemen öncesinde, 1922 yılının yazında yayınlandı. Toynbee’nin bu yazıları ve Türklerin
davasına karşı giderek artan sempatisi Koraís kürsüsünün finansmanına katkıda bulunan Yunan
hükümetinin ve destekçilerinin tepkisini çekti baskı ve suçlamalardan bunalan Toynbee 1924
yılında kürsüden ayrıldı. Daha sonra, Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsünde 1955 yılında
emekli oluncaya dek çalışacak ve önemli eserlerini bu kurumda kaleme aldı. Yukarda
saydığımız eserlerinin dışında, dünya literatürne damgasını vurmuş başlıca eserleri ise; “Tarih
Bilinci, Bir Devletin Yeniden Doğuşu, Militarizmin Kökenleri, Medeniyet (Uygarlık) Yargılanıyor,
Hıristiyanlık ve Dünya Dinleri, Savaş ve Uygarlık”tır.
Öncelikle yazarımızın eserlerine değinerek, bu eserlerinde uyguladığı karşılaştırmaları ve farklı
yöntemleri tarihten ve kendisinden örnekler vererek ele alacağız. Bütün bunlara başlamadan
önce Karşılaştırmalı Tarih Yönteminie kısaca değineceğiz.
Karşılaştırmalı Tarih farklı toplumlardaki kurumları ve fikirleri analiz eder. Bir karşılaştırmalı
çalışma aynı zamanda farklı ülke ya da kentlerdeki bazı kurumları ya da fikirleri inceleyebilir.
Aynı ülkede ya da kentte farklı zamanlardaki özellikler de karşılaştırılabilir. Uygarlıklar, kurumlar,
toplumsal hareketler, devrimler, ideolojiler, üretim tarzları, kadın hareketleri, milliyetçilik,
aydınlanma, azınlıklar, göçmenler vb. Bir çok şey karşılaştırmalı tarihin konusudur.1
Yazar karşılaştırmalar yaptı diyebileceğimiz ve Türkiye’yi de yakından ilgilendiren, “Türkiye’de
ve Yunanisyan’da Batı Meselesi” adlı eserinde Türk-Yunan Savaşının (1919-1922) üçüncü
yılında Türkiye ve Yunanistan’a gelmiş ve altı ay kalmıştır. Bu zaman zarfında Yunan işgali
altında ki İzmiri, İnönü Savaşını ve Yunan ordusunun geri çekilirken gerçekleştirdiği mezalim ve
yıkımı bizzat kendisi görerek ve yaşayarak şahit olmuştur.
Eser Türk-Yunan mücadelesini karşılaştırmalı olarak birincil ağızdan ele almaktadır.
Kitap’ta; “ Yakın ve Ortadoğu satranç tahtası üzerindeki savaş sonrası (I. Dünya
Savaşı),problemini analiz etme denemesiydi. Bu analizi doğru yapmış olduğum taktirde Türkiye
ile Yunanistan’ın oynamakta olduğu özel roller aydınlatma imkanı bulmam gerekecektir. Canlı
taşlarla oynanan oyunlar insafsızca bir gösteri niteliği taşıyabilirler ve Yunanistan, yapmış
olduğu hatanın daha yarısındayken bir numaralı kurban haline gelivermişlerdi” der.2
Militarizm ve Kökenleri adlı kitabında ise, Toynbee Sparta’nın militer devlet sistemi, Asurluları,
Orta Çağın iki büyük lideri Charemagne ve Timur’u ve Kutsal Kitaplar da adı geçen ve birbirleri
ile mücadele eden Calut ve Hz. Davut’un hikayesi karşılaştırılmıştır.
“Kendi geniş, verimli ve işlenebilir Eurostas vadisi topraklarının, nüfus artışı için çok küçük
olduğunu anlayan Spartalılar, Chalcidienler Koentliler ya da Megarienler gibi, gözlerini denizlere
çevirmemişlerdir”.3
1
YALANSIZ, Nedim, Karşılaştırmalı Tarih: Tarih Öğretiminde Yeni Bir Yaklaşım.
2
TOYNBEE, Arnold J. Türkiye’de ve Yunanisyan’da Batı Meselesi, YEDİTEPE, Çev. Dr. ORAĞLI, Kadri, Mustafa, s. 73,
İstanbul, 2007
3
TOYNBEE, Arnold J., Militarizmin Kökenleri, PİRAMİT Yayınları, Çeviri DÜNDAR, Mehmet, s. 30, İstanbul 1989.
“ Asur militaristlerinin edilgin yanılgı ile suçlanamaması, utkuları üzerinde uyuyan Makedonya,
Roma ve Memlük savaş makineleri, yitimlerine yol açan kazaların nedeni olunca, çaresiz, uzun
süre oldukları yere bırakılmış, kullanılmaz duruma düşmüş ve çalışma dışında tutulmuştur”.4
“Nasıl Charlemagne, zorlu bir savaş uğruna gereksinim duyduğu tüm güçleri, Saksonlara karşı
yanında bulundurması gerekirken, Rhenan sınırı ötesinde, batı Hıristiyanlığının doğum yerinde,
Lombard ve Bavaroishlara karşı çevirerek, Aurasia’yı bitkin düşürdüyse, Timur da, gerçek görevi
Avrasya göçebelerine erinç getirmek olan önemsiz yedeklerini amaçsız İran, Irak, Hindistan,
Anadolu ve Suriye seferlerinde saçıp savurarak Amu-Derya’yı özdeş duruma uğrattı”.5
Yukarda verdiğimiz örneklerde de anlaşılacağı gibi, Toynbee kendisine has yorumu ile tarihe
damgasını vurmuş kralları, liderleri ve farklı uygarlıkları karşılaştırmalar yaparak okuyuculara
sunmaktadır. Ancak bir çok eserleri değerli olmakla beraber, bir çok bilim insanının da katılacağı
gibi en öeşhur ve kült eseri ‘Tarih Bilinci’ adlı yapıtırdır. Eser toplamda on iki cilt’den meydana
gelmektedir, ama günümüzde bu ciltler ya da bölümler birleştirilerek iki cilt halinde toplamıştır.
Tarih Bilinci adlı kitap’ta Toynbee dünya uygarlıklarını yirmi altı farklı sınıfıa ayırmıştır. Şimdi de
bu eserde ki, karşılaştırmalara ve Toynbee’nin tarih anlayışı ve yazımına kısaca değineceğiz.
Toynbee; “ Tarihin gidişini gözden geçirdikten sonra, kendi kendime “Tarih nedir, nasıl yazılır?
diye sormazsam, benim bu tarih incelemem eksik kalır. Sanıyorum ki tarih, kelimenin nesnel
anlamında, olayları art arda sıralanışı olsun. Bunun gibi, tarih yazmak da olayları anlatmak
değildir. Bütün gözlemciler gibi tarihçiler de gerçeği anlaşılabilir hale getirmek zorundadırlar. Bu
da onları neyin doğru, neyin anlamlı olduğu konusunda boyuna yargıya varmaya götürür.
Bunun için, sınıflandırma yapmak, olayları mukayeseli olarak incelemek gerekir; çünkü olaylar
aynı anda bir çok yollardan gelişmiştir. Görevlerinin anlamını tam olarak kavramış tarihçiler
kesin sonuca varmayı gözeten açıklamalar yapmak tehlikesindedirler ama, bence kendilerini
buna zorlamamalıdırlar. İnsanlar yeteneklerinin sınırlarına gore seçim yapmakta özgürdürler.
Ayrıca şuna inanırım ki tarihin bize öğrettiklerinden biri de insanların, elle tutulamazsa da
kendini belli eden bir insane üstü gerçek olduğunu bilerek seçmeler yapmasını öğrenmeleri
gerektiğidir” der, Tarih Bilinci adlı eserinde.6
4
TOYNBEE, Arnold J., Militarizmin Kökenleri, PİRAMİT Yayınları, Çev. DÜNDAR, Mehmet, s. 56, İstanbul 1989.
5
TOYNBEE, Arnold J., Militarizmin Kökenleri, PİRAMİT Yayınları, Çev. DÜNDAR, Mehmet, s. 74, İstanbul 1989.
6
TOYNBEE, Arnold J, Tarih Bilinci, Cilt 2, Bölüm 11, BATEŞ Yayınları, s. 503, İstanbul 1978.
Yazarımız, yukarda ki tarih yazımının nasıl yazılması gerektiğini açıklarken de, tarih yazımının
tabiri caizse klasik yazımdan kurtulması gerektiğini yani, belli bir zaman sıralamasına göre, basit
bir şekilde ele alınmasının anlamsız ve sıkıcı bir tarih anlatımı olacağını vurgulamaktadır. Tıpkı
birçok “Karşılaştırmalı Yöntemi” kullanan tarihçi, sosyolog ya da sosyal bilimler alanında ki bilim
insanları da Toynbee gibi birçok yerde klasik tarih yazımına ve yazıcılarının klasik yöntemlerine
karşı çıkmışlardır.
Tekrar Toynbee’nin yukarda ki açıklamalarına dönecek olursak, yazarımız kesin sonuca varmak
için, mantıklı bir biçimde olayları mukayeseli olarak ve sınıflandırmalar yapılarak anlatılmasını
ve tarih yazımının basitlikten kurtulmasını önlemek için tarihçilerin bu yönteme kendilerini
zorlamasını istemektedir.
Aynı kitabın altıncı bölümünün başlığı olan “ Uygarlıkların Karşılaştırmalı İncelemesi” kısmın da
ise karşılaştırmalı yöntemi şu verdiği örneklerle anlatmaktadır.
‘Şimdi uygarlığın tarihi için tamamlanmış bir örnek bulmuşken bunu kendi amacım için nasıl
kullanacağım? Bu amaç insanlığın başından geçen olayların genişlemesine bir incelemesini
derlemenin yollarını ve araçlarını araştırmaktır ve araştırmanın başından beri, tarihin tümünü
yazarın yaşadığı yer ve zamana toplayarak sunan alışılagelmiş tutumu yansımış bulunuyorum.
Bu tarihin tek yollu bir krokisini çizmeyi yadsımak anlamına gelir; çünkü insan ancak her şeyi
kendinde toplamakla tarihin tek yol izlediği konusunda kendini kandırabilir; ama tek yollu bir tarih
krokisi bir işe yaramaz. Karşılaştığımız fenomenlere ancak çok yollu krokiler uyabilir.
Ne var ki çok yollu bir krokide tek yollu krokide olmayan bir entelektüel sorun vardır. Verilmiş
bilgiyi derlemek. İnsan tek yol izledikçe böyle bir sorunla karşılaşmaz. Olayları bulunduğu gibi
alacaktır ve belli bir zaman sırası içinde bulacaktır. Zaman sırası hikâye anlatılırken olduğu gibi
hiç değiştirmeden yansıtılabilir. Ama gözlemci tek yol izlemekten vazgeçtiği anda karşısında
eşanlı bir sürü olay bulur. Bunlar tek bir hikâye anlatılır gibi ele alınamaz, çünkü tek bir zaman
sırası göstermezler’.7
Açıkça görülmektedir ki, İngiliz tarihçi, tarih yazımını hikaye anlatılır gibi anlatılmaktan ve
yazılmaktan kurtarmanın tek çaresini, tek yollu ve yalın yöntemden vaz geçilip, farklı kanalların
kullanıldığı bir tarihi önermektedir.
Toynbee şöyle devam etmektedir; ‘ Şimdi ayrı ayrı bir sürü hikaye, aralarında bir bağ kurularak
toplanılmalıdır ve bir hikaye anlatılırken başka bir hikaye daha anlatılamayacağına göre aradaki
bu bağ hikaye anlatı türünden farklı olmak zorundadır. Aynı anda meydana gelmiş iki ya da
daha fazla olaylar dizisi arasında bir bağ kurmak zorunda isek, bu bizim, bir konuyu aynı yönden
alan bir görüş edinmemizi gerektirir; bu da ‘ karşılaştımalı’ bir çalışmaya yol açar.
7
TOYNBEE, Arnold J, Tarih Bilinci, Cilt , Bölüm 6, BATEŞ Yayınları, s. 55, İstanbul 1978.
Bir çok örneğin ‘karşılaştırılarak’ incelenmesi, bunların tikel özelliklerini bir yana bırakıp,
aralarındaki benzerlik ve ayrılıklara dikkat ederek hepsinin birden uyduğu standart bir tip olup
olmadığını keşfetmeye çalışmak demektir. Ama ‘karşılaştırmamızdan’ emin olmak için, once
sürdürdüğümüz örneklerin bir ‘karşılaştırmaya uygun olup olmadığı konusunda da içimizin rahat
etmesi gerekir.
İşte kendi çıkarına yönelik ve saptırıcı tek yollu kroki yerine fenomenleri, çok yollu bir krokiyle
izlemey, seçtiğimiz an karşılaştığımız iki entellektüel işlem bunlardır; ve sanırım bir model
kurmak bize burada yardımcı olacaktır’ der.8
Klasik sistemde eğitim alan Toynbee, uygarlıklar tarihi ile ilgilenmiş ve özellikle Yunan ve Doğu
medeniyetleri üzerinde çalışmış bir felsefecidir. Toynbee, tarihçinin insan türünün birtakım temel
bölümlerinin yaşamlarını ele aldığı, toplum denen söz konusu varlıkları seçip incelediğini, bu
nedenle de tarih araştırmacısının toplumlar arasındaki ilişkileri yalnızca belli kavram ve
kategoriler altında incelediğini savunur. Yazar tarih görüşünü “Uygarlık Yargılanıyor” adlı
eserinde şu şekilde açıklamaktadır:
“Tarih görüşüm gerçekte tarihin küçük bir parçasıdır; ayrıca bana değil, daha çok başka
insanlara özgü bir tarihe aittir. Çünkü bilim adamının ömür boyu yaptığı iş, kendi kovasındaki
suyu başka sayısız kovanın besleyip büyüttüğü bilgi ırmağına eklemektir. Geçmişte edindiğimiz
tecrübe Tarihten başka bir şey değildir. Tarih dediğimiz zaman bütün insan ırkının geçirdiği
kolektif bir tecrübe anlarız. Her bir insanın kendi ömür boyunca teker teker edindiği tecrübe de
gerçek bir tarihtir. İnsanın özel hayatında olsun, toplum hayatında olsun tecrübenin yeri
büyüktür ve yerinde olarak ona çok itibar edilir. Çünkü tecrübe sayesinde daha iyi hükümler,
daha akıllıca kararlar verebiliriz. Belirli hareket yollarını geçerken ve kararlar verirken gök
bilginlerinin yıldızlar hakkında yaptıkları kesin hesaplamalardan değil kaba tahminlerden
faydalanırız.”9
Toynbee’nin tarih görüşünü belirleyen uygarlık tasavvuruna ilişkin bazı fikirleri ise şöyledir;
“Uygarlık dediğimiz eylemi başlatan birkaç toplumun, böylesine uzun bir aradan sonra,
yakınlarda yeniden, yepyeni ve sonu bilinmez bir eyleme girmelerinin anlamı neydi? İnsan
topluluklarının büyük çoğunluğunun hiç uyanmadıkları o uykudan onları uyandıran neydi?
Profesör Namier, 1920 yazında elime Oswald Spengler’in “Untertag des Abendlendes” adlı
eserini tutuşturana kadar bu soru, kafamın içinde dönüp duruyordu. Kitabı okumaya
başladığımda, bütün tarih sezgimi aydınlatan bir ışıkla karşılaşmış gibi oldum’ der.10
8
TOYNBEE, Arnold J, Tarih Bilinci, Cilt , Bölüm 6, BATEŞ Yayınları, s. 55, İstanbul 1978.
9
TOYNBEE, Arnold, Uygarlık Yargılanıyor, (Çev. Kasım Yargıcı), Mehmet Ali Yalman, Örgün Yayınları İstanbul, 2004,
s.9.
10
TOYNBEE, Arnold, Tarihin Faydası ve Değeri, (Çev. Doç. Dr. Ahmet E. Uysal), s.94.
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1031/12528.pdf
Ancak yazar Spengler’i dogmatik ve deterministik bulur. ve onu aşmaya çalışır. Tonynbee,
tarihsel inceleme için uygun alanın, zaman ve mekân içindeki sürekli tek tek olayların bir
betimlemesi (tasviri) yahut devletlerin ve siyasal heyetlerin ya da bir “birlik” olarak insanlığın bir
tarihi olmadığı savını, “tarih araştırmacılarının uğraşması gereken toplumsal atomlar devletler
değil, toplumlardır” biçiminde ortaya koyar.11
Ayrıca Toynbee, dinsel karakteristiklerle bölgesel ve kısmen de siyasal nitelikleri birleştirerek,
uygarlığı tarihsel incelemenin uygun bir konusu olarak görmekte ve uygarlığı da toplumun bir
türü olarak nitelemektedir.12
Böylece bir toplumsal tür ve var olma pratiği olan uygarlıklar yükselip alçalırken ve bu alçalışta
kendilerininkinden daha anlamlı amaçları olan başkalarına yol açarken, gerçekte sürekli ilerliyor
olabilirler. Bundan dolayı uygarlıklarının gerilemesinin neden olduğu acı ile elde edilen öğrenme,
pekâlâ bir plan içinde gelişen ilerlemenin en iyi yolu olabilir.13
Aslında Toynbee bu görüşü ile tarihe ve tarihsel sürece bir aşkınlık ve teolojik bir içerik
yüklemeye de çalışmaktadır. Konuya ilişkin “Tarihin Faydası ve Değeri” isimli kitabında yazar;
“Müslüman ve Hıristiyan tarih görüşleri zaman ve mekân sınırlarını aşmaktadır. Bu iki kardeş
dine göre tarih, Ademin yaratılması ile başlar ve kıyamet günü ile sona erer. Tarihin sınırları
teoloji ile birleşmektedir. Bu geniş tarih görüşünün elbette bu gün bizim için taşıdığı bir mana ve
fayda bulunabilir.
Zamanımızda binlerce seneden beri ayrı yaşadıktan sonra bütün insanlık aniden yaklaşmış ve
sıkı temas haline gelmiştir. Şimdi hem birbirimize yakın bulunuyoruz fakat hem de birbirimize
yabancıyız. Kafalarımızda ne olduğunu bilmediğimiz için birbirimizden korkuyoruz. Bildiğimiz tek
şey komşularımızın bir takım öldürücü silahlarla mücehhez olduğudur. Bugün bizi bekleyen en
acil iş birbirimizi tanımaktır. Bu, birbirimize güvenmenin ve birbirimizi sevmenin ilk adımını teşkil
edecektir. İster yok olmak, ister yaşamak için olsun, insanlığın birleşmesi lüzumu çağımızın en
önemli hareketidir. Diğer bir hareket ve önemli bir nokta da zengin azınlığın, fakir çoğunluğun
hayatını daha iyiye doğru götürmek için yapmakta olduğu gayrettir.
Dünya birliği bu da insanlığı sosyal saadete kavuşturacak dünya çapında bir harekettir. Bu
hareket, zamanımızın önemli hareketlerinden biridir. İnsan neslini yok etmekten vazgeçersek
belki asrımız tahripkâr Atom silâhlarının yayıldığı bir asır olarak değil fakat zengin azınlıkların
sosyal bir şuura sahip olmağa başladığı bir devir olarak tarihte yer alması muhtemeldir. Beşbin
senelik medeniyet tarihinde medeniyetin hemen bütün nimetlerinden küçük bir azınlık
11
12
TOYNBEE, Arnold,J. (2004), a.g.e. s.15.
SOROKIN Pitirim A., Bir Bunalım Çağında Toplum Felsefeleri, (Çev. Mete Tunçay), Göçebe Yay, İstanbul, 1997,
s.146.
13
TOYNBEE, Arnold, (2004), a.g.e., s.20.
faydalanmıştır. Çoğunluk zahmetine katlanmış fakat ondan faydalanamamıştır…” diyerek belirli
teolojik öğelere tarih anlatımı içerisinde göndermeler yapmıştır.14
Ayrıca Toynbee, tarihe ve tarihçiye, toplumsal barışın ve ötekini anlamanın gerçekleşmesi için
bir görev de biçmektedir. Bu durumu şu şekilde açılamıştır;
“…İnsanı içinde bulunduğu anda tanıyamayız. Onu tanıyabilmemiz için onun nasıl olup da şimdi
içinde bulunduğu duruma geldiğini bilmemiz lâzımdır. Şahıslar hakkında söylediğim bu şeyler
milletler medeniyetler ve dinler için de söylenebilir. Bunları tanımak için de, bu günkü
durumlarıyla beraber, tarihlerini de bilmemiz gerekir. Zamanımızda tarih öğrenmemiz için pek
önemli şeyler vardır. Bu gün tarihin vazifelerinden biri de insan ırkının, soyunun bölümleri
arasında uzlaştırıcı bir rol oynamaktır. Tarihçi çeşitli ırkları, onların tarihlerin birbirlerine
öğretmekle yaklaştırabilir. Birçok milletler, medeniyetler ve dinler artık tek bir toplum olarak
birleşmektedir. Bu müşterek topluma giren her millet insanlığın müşterek hazinesini
zenginleştirmektedir. Her biri kendi tarihini getiriyor yani her biri kendi tecrübelerini ve başarısını
getiriyor. Birbirimizin bu müşterek.15
Toynbee, uygarlıkların hareketlerini devresel ve tekrarlanıcı olabileceğini belirtmiş ve sürekli
olarak yukarı doğru bir hareket olarak nitelemiştir. Tarihi ve bütün tarihsel süreci “teolojik bakış
açısıyla” görmesinden dolayı da bilimsel bir alan olan tarihsel bilgininin sekülerliğini zaman
zaman esnetmiştir.16
Buraya kadar olan kısımda, Arnold Toynbee’nin kitaplarını ve söylediklerini referans alarak
anlatmaya çalıştık. Şimdi de İlk dönem Tarih anlatımı ve yazımın dan kısaca bahsederek
Toynbee’nin kimlerden ve hangi ekolden etkilendiğini ve karşılaştırmalı tarih anlatımını ele
alacağız.
Evrenin ve insanın döngüsel seyrine ilişkin mitolojik belirlemelerle birlik- te Antik Yunan
döneminde tarihin ilk kez mitolojik açıklamalardan arındırılması çabasına da rastlarız. Bu türde
ilk yapıt, Heredotos’a aittir. Daha sonra Thuky- dides, “Peloponnes Savaşı ile ilgili yapıtında,
kurgusal diyaloglar kullanmasına karşın, olayların incelenmesinde bazı yöntem ve teknikler de
geliştirmiştir. Bir büt- ün olarak bakıldığında, Eski Yunan tarihçiliği, önceki dönemlerden farklı
14
TOYNBEE , Arnold , Tarihin Faydası ve Değeri, (Çev. Doç. Dr. Ahmet E. Uysal),
15
TOYNBEE , Arnold , Tarihin Faydası ve Değeri, (Çev. Doç. Dr. Ahmet E. Uysal), s.100. Bkz.
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1031/12528.pdf
16
Pitirim A. Sorokin, (1997), a.g.e. s.154.
olarak, insan etkinlikleri üzerinde şekillenmiştir. Yunanlılar tarafından başlatılan tarih yazıcılığı
geleneği, daha sonra Romalı tarihçiler tarafından devam ettirilmiştir. Bunlar arasında Polybios,
Thukydides gibi gibi önemli tarihçiler de vardır. Tarih yazımcılığı geleneğinin ilk nüvelerini
oluşturan bu türde çabalar daha sonra gelişerek bu güne kadar gelmişlerdir. Biz burada tarih
yazımcılığı geleneğinden çok bir tarih metafiziği olarak değerlendirebileceğimiz görüşler
üzerinde duracağımız için bu konuda ayrıntıya girmeyeceğiz. Tarih metafiziğinin temel
kavramlarından olan döngüsellik, içinde tarih bil- incinin kendini göstermeye başladığı farklı bir
bakış açısıyla da işlenmiştir. Bu bakış açısı, uygarlıkları canlı organizmalar gibi, doğan, büyüyen
ve ölen varlıklar biçi- minde ele alıp işleyen bir tasarıya dayanır. Burada süreç, evrenin kurulup
yıkılması olarak değil, belirli bir uygarlık ya da kültürün ortaya çıkışı ve yıkılışı olarak ele alınıp
işlenmiştir. Kültürleri birer organizma olarak ele alan kuramcılardan ilki İbni Haldun’dur. İbni
Haldun, Mukaddime’sinde, her şeyin kesintisiz bir süreklilikle hareket, oluşma, gelişme ve
değişme halinde olduğunu, basit öğelerden başlayarak her aşamadaki canlı ve cansız
unsurların dönüşmeye hazırlık evresi geçirdikleri ve dönüştüklerini, şeylerin ve varlıkların
birbiriyle ilgili ve ilintili olduğunu ve bütün ilişkilerin belirli bir düzen içinde yürüdüğünü
kuramsallaştırmıştır.17
O bu ilişkiyi toplumsal yapıya da taşır. Uygarlıkların gelişimini geçirdikleri evreler bakımından bir
kuramsallaştırma çabasına girişen İbni Haldun, uygarlıkların ortaya çıkışlarından yıkılışlarına
kadar geçen süreci beş döneme ayırmıştır. İlkel kültür, kültürün ilk evresini oluşturur. Bu evrede
insan yalnızca temel gereksinimlerini karşılar. Sonraki evre kent kültürüdür, öncekine göre daha
gelişmiş bir kültürdür. Bu kültür yoğun insan kalabalıklarına sahiptir ve bu yüzden yeniliklere
açıktır. Bu evrede işbölümü sağlanmış ve yeni yeni şeylerin üretilmesi kolaylaşmıştır. Bununla
birlikte bozulmanın tohumları da atılmaya başlanmıştır. İlk evredeki saflık ve basitlik son evrede
yerini karmaşık bir düzene bırakır. Giderek karmaşıklaşan ilişkiler ağı içinde uygarlık yozlaşarak
geri- lemeye başlar ve sonunda yıkılır.18 Böylece tüm tarihsel süreç, uygarlıkların, sonu
olmayan, durmadan yinelenen dönemlerinden oluşmaktadır. Bu kuramın diğer bir savunucusu,
İbni Haldun’dan etkilendiği söylenen Giambattista Vico’dur. Vico’nun tarih anlayışı, tarihçinin
genel olarak tarihsel bilginin nasıl olanaklı olduğu soru- sunu yanıtlamasıyla ilgilidir. Bu soruyu
yanıtladığında, tarihçi, o döneme kadar çözülememiş tarihsel sorunları çözme işine kalkışabilir.
Bu da bir takım kural ve yöntemleri gerektirir. Collingwood’un, Vico’nun kendi tarihsel yöntemi
hakkında oluşturmuş olduğu kurallardan ilki olan “Kimi tarihsel dönemlerin başka dönem- lerde
yeniden ortaya çıkan aynı genel özellikleri vardır. Böylece iki farklı dönemin aynı özelliklerinden
yola çıkılarak, birinden ötekine çıkarımlar yapılabilir” kuralı, onun tarihin döngüsel bir seyir
izlediğine olan inancının bir sonucudur.19 Bundan ötürü, uygarlıkların tıpkı bir insan gibi,
çocukluk, gençlik ve yaşlılık çağlarından geçtiğini belirten Vico’nun, bir anlamda insanın ahlaki
olgunluk derecelerine göre bu çağları saptadığını görürüz. Bunlar; önce tanrıların çağı, sonra
kahramanların çağı ve en sonunda da insanların çağı olarak üçe ayrılır. Tarihin amacı yükseliş
17
Hassan Ümit, İbn Haldun: Metodu ve Siyaset Teorisi, Sevinç Matbaası, Ankara, 1982, s.136.
18
İbni Haldun, Mukaddime, (çev.: Zakir Kadiri Ugan), MEB, İstanbul, 1986.
19
Collingwood, R. G., Tarih Tasarımı, (çev.: Kurtuluş Dinçer) Ara Yayıncılık, İstanbul, 1990, s.81.
ve batıştır.20 Bu dönüş, her ulusun doğumu, yükselmesi, ilerlemesi ve çökmesine karşılık gelen
sonsuz ideal bir tarihsel yapının özetidir.
Benzer görüşler 20.yy’da da yaygın olarak etkisini sürdürmüştür. Örneğin Spengler ve Toynbee
gibi filozoflar bu düşüncenin birer temsilcisi olarak, özellikle uygarlıklarla ilgili olmak üzere,
önemli çözümlemelere girişmişlerdir. Spengler, tarihi, kültürler dediği kendi kendine yeten
bireysel birimlerin ardı ardına gelişi olarak tanımlar. Her kültürün kendine özgü bir yapısı
vardır.21
Dünya tarihi, bu kültürlerin birer organizma olarak gelişimlerinin ve dönüşümlerinin yaşam
öykülerinden oluşmaktadır. Bu yaşam, onların doğumlarından, büyümelerinden ve ölmelerinden
ibaret olan sonsuz bir yaşamdır. Bütün kültürlerin bir organizmadakine benzer özdeş bir yaşam
dönemi olmasından ötürü, her bir kültür bir diğerine benzer. İlkel bir toplumun barbarlığı ile
başlayan süreç sonunda gelişerek uygarlığa yükselir. Uygarlık kültürlerin önlenemez yazgısıdır;
değiştirilemeyen sonucudur ve tekrar tekrar hep ona varılır. Uygarlık aşamasına gelen
toplumlar, yaşama arzularını tüket- tikleri için çözülmeye başlarlar ve sonunda çökerler. Bu
çöküş bütün tarihsel sürecin özüdür.22
Bütün kültürler için başlangıçtan sonuca bu süreç, değişmeyen belli bir zaman evresinde
gerçekleşir. Aynı şekilde, Toynbee de, tarihsel incelemenin alanını, toplumlar ve bunun uzantısı
olarak da uygarlıklar olarak ifade etmiştir. Dünya tarihinde bir uygarlık olarak kendini göstermiş
olan toplumların karşılaştırmalı bir incelemesine girişen Toynbee için önemli olan şey,
“uygarlıkların neden ve nasıl doğduklarını; neden ve nasıl geliştiklerini ve neden ve nasıl
yıkıldıklarını” bulup çıkartmaktır. Ona göre, uygarlıkların ortaya ortaya çıkışının iki nedeni vardır:
yaratıcı bir grup ve elverişli bir ortam. Bu koşullara sahip her toplum uygarlık yaratabilecektir.
Eğer bu koşullara sahip değilse, o toplum uygarlık-altı düzeyde kalacaktır. Toynbee, uygarlık
oluşturmanın mekanizmasını “meydan okuma” ve “tepki” terimleriyle açıklamıştır. Buna göre,
elverişli bir ortamın varlığı topluma bir ‘meydan okuma’dır. Yaratıcı grup, bu meydan okumaya
başarılı bir biçimde yanıt vererek, gereksinimleri karşılar. Böylece, süreç içinde diyalektik
etkileşimler sonucu, toplum uygarlık aşamasına girer.23 Ancak bu etkileşim neden ve sonuç
ilişkisinde olduğu gibi gelişmez. Neden ve sonuçta benzer nedenler benzer sonuçları
doğururken, meydan okuma ve tepkide meydan okumalar aynı olsa da tepkiler aynı kalmaz.
Durumdan duruma değişebilir. Bu yüzden toplumsal tepkiler önceden tahmin edilemezler.
Görüldüğü gibi, kültür döngüsü kuramlarının gerisinde, insanın dünya tarihi diyebileceğimiz bir
sürece bütüncül bir biçimde bakması ve olan biten her şey hakkında bağıntılar kurarak belli bir
çerçeve içinde olguları açıklamak istemesi yatmaktadır. Süreç içinde çeşitli biçimler alsa bile,
tarihsel tasarımlar doğal olayların gözlemlenmesinden çıkarılan belli bir ritim duygusuna
20
21
Caponigri, A. Robert, Time and Idea - The Theory of History in Giambattista Vico, London, 1953, s.s.122-129.
Collingwood, a.g.e., s.185.
Spengler, Oswald. The Decline of The West, tr. Charles Francis Atkinson, London, 1954, s.3.
23
Toynbee, Arnold J., Tarih Bilinci, Bateş Yayınları, İstanbul, 1978, s.105.
22
dayanmaktadır. Doğada belirli aralıklarla ortaya çıkan benzer durumların insanların dikkatini
çekmesiyle birlikte, toplumsal yapıda da evreler saptamak olanaklı hale gelmiş ve bu
evrenselleştirme tarihsel süreci anlamanın biricik yolu olmuştur. Collingwood’un da belirttiği gibi,
döngüsel tarih tasarımları, tarihsel bilginin sınırlarını çizme arzusunun bir sonucudur. Tarihsel
olay durumlarının bütünlüklü bir biçimde tanılanması ve ifade edilmesi çabasıdır. Bu da olgucu
bir tutum alış olarak kendini gösterir.
Olay ve olguların genel çizgilerindeki benzerliklerden yola çıkarak onları sınıflandırmak ve
aralarında ilişkiler kurarak tarihin niteliğini ve yönünü saptamak arzusu, her- hangi bir tarihsel
bilgiye sahip olan herkes için, onun kendini tekrar edip durduğu gibi bir sanıya kapılmasına
neden olabilir. Ancak asıl sorun bu döngülerin kesin işleyişlerini belirlemeye kalkınca kendini
gösterir ve bu belirlemeyi yapanların asla aynı fikirde olmadıkları görülür. Bu da bizi bir gerçeklik
sorununun içine taşır.24
19. Yüz Yıla gelene kadar ağızdan ağza veya bizzat tanık olunan insani olayların anlatımı
şeklinde cereyan eden tarih, bu yüzyılda bilimsel ve evrensel kurallara kavuşmuştur. Doğası
gereği insani olayları konu edinmiş olan sosyolojiyle tarih biliminin yolları da bu noktada
kesişmiş ve her iki bilim birbirini tamamlayan iki olgu haline gelmiştir. İşte bu ilişkiyi inceleyen
tarihçi ve yazarlardan biri olan Arnold Toynbee’nin, Anglo–Sakson dünyanın kendisine sunduğu
toplumsallaşma pratiklerinden geçmiş, modern ve klasik eğitim almış, özellikle Ortadoğu
uygarlıklarını tanımaya çalışmış ve tarihsel bilginin üretilmesine hizmet etmiş bir bilim adamı
olduğu düşünülmektedir.
Toynbee’de tarihin sosyolojik anlamı; tek klişe bir şablondan ibaret değildir. Toynbee’ye göre
tarih ve sosyoloji akarsu gibi dinamiktir. Böylece toplum ve tarih yerinde durmaz akarsu gibi
hareketlidir ve bu hareket suyun içerisindeki minareler ve en küçük canlı yapısına kadar iner.
Toynbee, tarihi sosyolojinin (toplumbilim) süzgeciyle ele alır ve her tarihi olayı; birey, toplum ve
toplumsal yapının paradigmaları ve diyalektiği ile birlikte değerlendirir. Toynbee’nin tarih ve
toplumbilim anlayışında; sosyoloji olmadan tarih, tarih olmadan da sosyoloji olamaz ve sosyoloji
olmadan tarihin dinamikleri eksik kalır. Toynbee’ye göre tarih ve toplumbilim birbirlerini
tamamlayan ve aynı zamanda birbirlerinin diyalektiği olan iki olgudur.
Toynbee’nin en çok eleştirilen tarafı ise tarih ve medeniyet çalışmalarında Arnold Toynbee’de
özellikle Anglikan Hıristiyanlığı’nın etkilerini görmek mümkündür. Bu etkiden dolayı bir bakıma
Toynbee tarihsel bakış açısında kaderci bir anlayışında temsilcisidir. Ancak yine de Toynbee’nin
ürettiği tarihsel bilgiler, genel olarak Hıristiyan – Batı dünya algısını yansıtan ama o dönemde
olabildiği kadar da nesnellik taşıyan bir görünüme sahiptir. Özellikle yaşadığı dönemde hâkim
olan batılı oryantalist ve emperyalist bakış açılarından oldukça uzaktır. Türkiye’nin
modernleşmesini incelediği “Türkiye ve Avrupa” isimli çalışmasında yazarın nesnel davranmaya
çalıştığı söylenebilir. Ancak uygarlıkların geleceği konusunda ulaştığı çıkarımlar, içinde yetiştiği
24
Collingwood, a.g.e., s.167.
batı epistemolojisinin sınırlılıklarından muaf değildir. Buna ilave olarak tarihi ve tarih yazımı
pratiğini dini bir teleoloji ile açıklamaya çalışmasının, tarih yazımında olması gereken bilimsellik
halinin ötelenmesine neden olduğu da söylenebilir.
Ancak hiç şüphesiz Arnold J. Toynbee yakın geçmişimizin ve günümüzün en önemli tarihçi ve
sosyologlarındandır. Uygarlıkların Karşılaştırılması belki de daha önce hiç kimsenin yapmadığı
şekilde yirmi altıya ayırmıştır ve bunları yaparken de bir birleri ile olan benzerliklerini ve
farklılıklarını kendine has bilgi birikimi ve tecrübesiyle karşılaştırmıştır. Böylece de insanlık
tarihine tıpkı birçok eseri gibi, eşsiz bir eser daha miras bırakmıştır.
KAYNAKÇA
1.) YALANSIZ, Nedim, Karşılaştırmalı Tarih: Tarih Öğretiminde Yeni Bir Yaklaşım.
2.)
TOYNBEE, Arnold J. Türkiye’de ve Yunanisyan’da Batı Meselesi, YEDİTEPE, Çev. Dr.
ORAĞLI, Kadri, Mustafa, s. 73, İstanbul, 2007.
3.) TOYNBEE, Arnold J., Militarizmin Kökenleri, PİRAMİT Yayınları, Çeviri DÜNDAR,
Mehmet, s. 30, İstanbul 1989.
4.) TOYNBEE, Arnold J., Militarizmin Kökenleri, PİRAMİT Yayınları, Çev. DÜNDAR,
Mehmet, s. 56, İstanbul 1989.
5.) TOYNBEE, Arnold J., Militarizmin Kökenleri, PİRAMİT Yayınları, Çev. DÜNDAR,
Mehmet, s. 74, İstanbul 1989.
6.) TOYNBEE, Arnold J, Tarih Bilinci, Cilt 2, Bölüm 11, BATEŞ Yayınları, s. 503, İstanbul
1978.
7.) TOYNBEE, Arnold J, Tarih Bilinci, Cilt, Bölüm 6, BATEŞ Yayınları, s. 55, İstanbul 1978.
8.) TOYNBEE, Arnold J, Tarih Bilinci, Cilt, Bölüm 6, BATEŞ Yayınları, s. 55, İstanbul 1978.
9.) TOYNBEE, Arnold J, Uygarlık Yargılanıyor, (Çev: Kasım Yargıcı), Mehmet Ali Yalman,
Örgün Yayınları İstanbul, 2004, s.9.
10.)
TOYNBEE, Arnold J. Tarihin Faydası ve Değeri, (Çev. Doç. Dr. Ahmet E. Uysal),
s.94. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1031/12528.pdf
11.)
TOYNBEE, Arnold,J. (2004), a.g.e. s.15.
12.)
PİTİRİM A.Sokorin, Bir Bunalım Çağında Toplum Felsefeleri, (Çev. Mete
Tunçay), Göçebe Yay, İstanbul, 1997, s.146.
13.)
14.)
TOYNBEE, Arnold, (2004), a.g.e. s.20.
TOYNBEE, Arnold J. Tarihin Faydası ve Değeri, (Çev. Doç. Dr. Ahmet E. Uysal)
15.)
TOYNBEE, Arnold J.Tarihin Faydası ve Değeri, (Çev. Doç. Dr. Ahmet E. Uysal),
s.100. Bkz. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1031/12528.pdf
16.)
PİTİRİM A. Sorokin, (1997), a.g.e. s.154.
17.)
HASSAN, Ümit, İbn Haldun: Metodu ve Siyaset Teorisi, Sevinç Matbaası,
Ankara, 1982, s.136.
18.)
İBN-İ Haldun, Mukaddime, (çev: Zakir Kadiri Ugan), MEB, İstanbul, 1986.
19.)
COLLİNGWOOD, R. G. Tarih Tasarımı, (çev: Kurtuluş Dinçer) Ara Yayıncılık,
İstanbul, 1990, s.81.
20.)
CAPONİGRİ, A. Robert, Time and Idea - The Theory of History in Giambattista
Vico, London, 1953, s.s.122-129.
21.)
COLLİNGWOOD, a.g.e., s.185.
22.)
SPENGLER, Oswald. The Decline of The West, tr. Charles Francis Atkinson,
London, 1954, s.3.
23.)
TOYNBEE, Arnold J, Tarih Bilinci, Bateş Yayınları, İstanbul, 1978, s.105.
24.)
COLLİNGWOOD, a.g.e. s.167.