geri sayım... - NUD

Ocak-Şubat-Mart 2015
Sayı 2
ISSN: 2148-807X
a
d
n
ı
r
a
l
a
t
o
k
r
e
Şek
.
.
.
m
ı
y
a
s
i
r
e
g
Haber
Röportaj
Şekerin kalbi Londra’da attı
Adana Çiftçiler Birliği Genel Sekreteri
Oana Çorat
Beslenme
ve Sağlık
Gıda teknolojileri, daha sağlıklı
yaşam talebiyle gelişiyor.
içindekiler
4
10
Ekonomi
FAO: 2014’te Dünya tahıl
üretiminde rekor
Haberler
Düşük maliyetli Avrupa şekeriyle rekabet zor...
14
26
Kapak
28
Bilimsel
Mısır şekeri daha fazla
acıkmamıza mı neden oluyor?
“Şeker kotalarında geri sayım”
Haber
18
Beslenme ve Sağlık
Gıda teknolojileri, daha sağlıklı yaşam talebiyle
gelişiyor.
30
Beslenme ve Sağlık
Röportaj
Şekerin Kalbi Londra’da attı
Gıda bağımlılığı değil
yeme bağımlılığı
22
Adana Çiftçiler
Birliği Genel Sekreteri Oana Çorat
31
Tarım ve Hayvancılık
Zararlılarla mücadele eden
böceklerden ekonomiye
43 milyon dolar katkı
Yayının Adı
: Koçan Dergisi
Yazı İşleri
: Kıvanç Yarangümeli, Mehmet Ali Çıtak
İmtiyaz Sahibi
: Nişasta ve Glikoz Üreticileri Derneği Adına Rint Akyüz
Grafik Tasarım
: Figen Kocaman
S. Yazı İşleri Müdürü
: Murat Tarakçıoğlu
Baskı
: Elma Teknik Basım, Matbaacılık Çatal Sokak No:11/A
İdare Merkezi
: Kısıklı Cad. Tekin Ak İş Merk. No:3/7 K:2 Üsküdar İstanbul
İçerik ve Tasarım
0 216 651 86 81
: Comart Kurumsal İletişim Hizmetleri Ltd. Şti.
Yayının Türü
Maltepe - ANKARA
Tel: 0312 229 92 65 Fax: 0312 231 67 06
: Yaygın, Süreli
Yayın Tarihi: Ocak 2015
Rint Akyüz
Nişasta ve Glikoz Üreticileri Derneği
Yönetim Kurulu Başkanı
Kotalı şeker politikalarında sona doğru…
Avrupa Birliği (AB) Ortak Tarım Politikasında bugüne kadar birçok alanda
reforma gitti. Bu reformlar sonrasında
başta ham madde olmak üzere dünya
piyasalarına sürdüğü gıda ürünlerinin
fiyatları düştü. ‘Bunun AB’ye geri dönüşü nedir?’ diye soracak olursanız;
AB’nin çok uzun süredir dünyanın en
büyük gıda ve içecek ürünleri ihracatçısı olmasını gösteririm. Dolayısıyla AB,
bu rekabetçi yapısını her alanında korumak istiyor.
Bugün Birliğin eski tarım politikalarından kalan iki istisna ise süt ve şeker
politikası. AB, üretimini kota ile sınırladığı bu ürünlerde; 2015 Mart ayı
itibariyle süt, 2017 Eylül ayı itibariyle
de şeker üretiminin önündeki engelleri
kaldırıyor. Dolayısıyla AB, bir anlamda
hem bu sektörlerin hem de AB gıda ve
içecek endüstrisinin elini ayağını bağlayan zincirlerden de kurtulmuş olacak.
Bu durum, Kasım ayında gerçekleştirilen ve bizim de NÜD olarak tüm
tartışmalarını yakından takip ettiğimiz
Uluslararası Şeker Örgütü’nün (ISO)
23. Konferansı’nın gündem maddelerinden biriydi. Dile getirilen en önemli
husus; AB’nin 1970 yıllarından bu yana
uyguladığı dışa kapalı, pancar ve şeker
üretiminin sübvanse edildiği şeker rejimini, dünya ile entegre hale getirmek
ve rekabetçi bir yapıya kavuşturmak
istediği oldu. AB bunu gerçekleştirmek
yolunda güçlü adımlar atıyor. Dolayısıyla 2017 yılında AB’deki kotalar
kalktığında şekerde kota uygulamasını
devam ettiren tek ülke olarak Türkiye
kalacak. Londra’daki toplantıları izleyen Şeker Kurumu Başkanı Hüsnü
Tekin; Türkiye şeker sektörünün dünya
ile rekabet edebilmesi açısından önünde hiçbir engel olmaması gerektiğini,
pazarı rekabete açmanın yolunun ise
devletin elindeki şeker fabrikalarının özelleştirilmesinden geçtiğini vurguladı.
Başkanın bu çok yerinde tespitine karşın, şeker piyasası ve özellikle
özelleştirmeler, bizim uzun yıllardır pozisyon almakta güçlük çektiğimiz bir
alan olmaya devam ediyor. Özelleştirmede çok önemli bir zaman kaybedildi.
Dolayısıyla, bugün 25 şeker fabrikası ve
diğer tesisleriyle birlikte Türkşeker’in
özelleştirme işlemlerine, farklı ve yatırımcıyı cezbedecek yeni bir stratejiyle
devam edilmesi gerekiyor. Bu noktada
bir öneri olarak, pancar işleme kotalarının satışı yoluyla ihaleye çıkılmasının,
bu fabrikalara olan ilgiyi yeniden artıracağını düşünüyorum.
Ancak piyasayı rekabete açmanın en
önemli unsuru, kotaların da kaldırılması konusudur. Var olan piyasa düzeni
ne yazık ki sektördeki rekabeti önleyici
niteliktedir. Bu konuda da AB örneğinde olduğu üzere, gereken adımların bir
an önce atılması gerektiğini düşünüyoruz. Eğer AB süreciyle eşzamanlı olarak
şeker sektörümüzde gerekli adımları
atmazsak, hem şeker sanayimiz hem
de bağlantılı olarak gıda sanayimiz
istenmedik piyasa şoklarına maruz kalabilir. Bunu söylerken, üretim yapımızın
AB’ye uyumlaştırılmasını kastetmiyorum. Zaten, Birliğin getirilerinden biri
de üye ülkelerin üretim yapılarının
çeşitliliğinden kaynaklanmakta. Türkiye’deki uygulamalarda farklılıklar
olması kaçınılmaz, çünkü her şeyden
önce piyasa yapılarımız farklıdır. Ancak
bu durum, tarımda verimlilik, çiftçimizin korunması ve sanayimizin rekabetçi
ve üretken hale gelmesini sağlayacak
tedbirlerin alınmasına yönelik yapısal
düzenlemelerin yapılmaması anlamına
da gelmemektedir. Aksi takdirde hem
mısır ve pancar üreticilerimiz, hem
şeker sanayimiz hem de başta gıda
sanayimiz olmak üzere pek çok sanayi kolu gelişmesini sürdüremeyecek,
rekabetçi yapısını koruyamayacak duruma gelecektir.
3
2
www.nud.org.tr
haberler
“Düşük maliyetli Avrupa şekeriyle
rekabet zor”
2014’te yaklaşık
6 milyon ton dane
mısır üretildi
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), bitkisel üretime ilişkin tahminleri içeren
2014 yılı Bitkisel Üretim İstatistikleri,
2014 verilerini açıkladı.
TÜİK’in belirlemelerine göre, 2013 yılında 63.7 milyon ton olan tahıllar ve
diğer bitkisel ürünlerde üretim miktarı, geçen yıl %6,6 azalarak 59.6 milyon
tona düştü. Meyvelerde 2014 yılı
üretimi %6,2 azalışla 17.1 milyon ton
olarak gerçekleşti. 2014 yılında artış
görülen tek bitkisel ürün grubu olan
sebzelerde ise bir önceki yıl 28.5 milyon ton olan üretim miktarı, %0,4 gibi
düşük bir oranda artarak 28.6 milyon
tona çıktı. Tahıl üretim miktarının bir
önceki yıla göre %12,7 oranında azalmayla yaklaşık 32.7 milyon ton olarak
gerçekleştiği 2014 yılında, üretim artışı
yaşanan tek tahıl cinsi mısır oldu. Geçen yıl dane mısır üretimi 2013 yılına
göre %0,8 oranında artışla yaklaşık 6
milyon ton olurken, buğday üretimi
%13,8 oranında azalışla 19 milyon ton,
arpa üretimi %20,3 oranında azalışla
6.3 milyon ton, çeltik üretimi %7.8 oranında azalışla 830 bin ton oldu.
Kayseri Şeker Fabrikası Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Akay,
Avrupa’ya göre Türkiye’de şeker
üretiminde maliyetlerin yüksek
olduğunu belirterek, 2017’de kotaların kaldırılmasıyla şeker sektörünün
düşük maliyetli Avrupa şekeriyle rekabette zorlanacağını söyledi.
Dünya
Gazetesi’nden
Hülya
Keskin’in haberine göre, 2017 yılına iyi hazırlanılmaması halinde,
Avrupa’da daha düşük maliyetlerle
üretilen şekerin Türkiye’de tercih
edileceğini vurgulayan Akay, şeker
sektörünün büyük bir darbe alacağını vurguladı. Devletin elindeki şeker
fabrikalarında düşük verim, yüksek
maliyetli üretime dikkat çeken Akay,
şunları kaydetti:
“Özelleştirme için daha önce yapılan
iki ihale iptal edildi. Bu fabrikaların
kapasiteleri az, üretim maliyetleri yüksek. Ülkedeki şeker fiyatlarını da
onlar belirliyor. Verimi ve kapasitesi düşük olan, yılda 10 gün çalışan
fabrikalar var. Yüksek maliyetler nedeniyle tüketici de yüksek bedellerle
şeker tüketmek zorunda kalıyor. Eğer
verimlilik dikkate alınacaksa, küçük
kapasiteli fabrikaların bazılarının devre
dışı kalması gerekli. 8’i özel, 33 şeker
fabrikasından 12-13’ü Türkiye’nin ihtiyacını karşılar. Türkiye, bir an önce
Avrupa ile arasındaki açığı kapatmalı.”
“Mısır Grubu”, Şanlıurfa’daydı
GAP TEYAP Şanlıurfa İl Koordinatörlüğü tarafından davet edilen “Sıcak
İklim Tahılları Gezici Çalışma Grubu”,
Şanlıurfa Ziraat Odası’nda mısır konulu bir toplantı yaptı.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bağlı Tarımsal Araştırmalar Genel
Müdürlüğüne bağlı çeşitli Enstitülerin yetkili ve uzmanlarından oluşan
ve bölgede yapılan mısır tarımı hakkında araştırma yapmak ve bölge
çiftçisinin karşılaştığı sorunları tespit
etmek üzere kente gelen 23 kişilik heyet, Şanlıurfa Ziraat Odası’nı da ziyaret
etti.
Toplantıda tarım alanlarında yaptıkları
inceleme gezileri hakkında bilgi veren
GTHB Tarımsal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü’nden Şube Müdürü Vicdan
Acar, program dahilinde bölge çiftçisinin sorunları, mısır tarımı araştırmaları
gibi konularda özel sektör ve tarım
paydaşı kurum ve kuruluşlarla görüş
alışverişinde bulunduklarını söyledi.
Şeker fiyatlarının önlenemez düşüşü!
Küresel piyasalarda şeker fiyatlarındaki düşüş, 2014 yılı Kasım ayında da
devam etti. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Şeker Fiyat Endeksi, Kasım
2014’te bir önceki aya göre 7,6 puan
(%3,2) gerileyerek, 230 puan seviyesinde oluştu. Şeker fiyatları, 2013 yılı
Kasım ayına göre ise yaklaşık %8 oranında daha düşük seyrediyor.
FAO’nun açıklamasına göre, Kasım
ayında şeker fiyatlarında yaşanan
düşüşün temel nedeni,
dünyanın
en büyük üreticisi ve ihracatçısı Brezilya’daki şeker üretim bölgelerinde
yağışların yeniden başlaması. Bu du-
Şekerleme
Sektörünün Dubai
çıkarması
Dubai’de 2014 yılında sekizincisi düzenlenen Sweets & Snacks Middle East
2014 Fuarı, 8-11 Kasım 2014 tarihleri
arasında 38 ülkeden 231 firmanın katılımıyla gerçekleştirildi.
rum, ülkede uzun süredir devam eden
kuraklık nedeniyle oluşan endişeleri
azaltırken, üretimin neredeyse yarıya
inmesine rağmen ülkenin para birimi
Real bazında şeker fiyatlarının son dokuz yılın en düşük seviyelerine inmesi,
ülke ekonomisini zora soktu.
Brezilya’nın
şeker
üretiminde
%90’lık paya sahip Merkez Güney bölgesinde üretim, Kasım
ayının ikinci yarısı için 76 bin
200 tona düşerek geçen yılın aynı
dönemine göre %47 oranında azaldı.
Bu düşüşle birlikte bölge üretimi 32,5
milyon tonda kalarak, geçen yıla kıyasla %4,9’luk bir düşüş gösterdi.
verimini düşüren kuraklık nedeniyle,
işlenen kamış miktarı da, 2013 yılına
göre %40 azalarak 2014’te 15.57 milyon tona geriledi. Ancak Uluslararası
Şeker Örgütü ISO, kuraklığın etkilerine
rağmen işlenen kamış miktarının halen tahminlerin üzerinde olduğunu
açıkladı.
Brezilya şeker üretimindeki azalmanın
bir nedeni de, üretilen şeker kamışının %40’ından azının etanol yerine
şeker üretiminde kullanılması oldu.
2013 yılında bu oran %43,8’tü. Hasadın hızlanmasını sağlayan, ancak şeker
Kasım 2014’ün sonunda üretimin yavaşlamasının bir nedeni
de kamış bulamayan fabrikaların sezonu erken kapatması. 2013
yılında 73 fabrika sezonu kapatmışken, 2014 yılının aynı döneminde sayı
136’ya çıktı.
Tüm bu olumsuzlukların yanında Brezilya Reali de 2005’ten bu yana en
düşük seviyesini görerek fiyat baskısını artırdı. Brezilya ulusal para
biriminin dolar karşısında değer kaybetmesi, bu ülkenin büyük oyuncu
olduğu sektörlerdeki varlıkların da değer kaybetmelerine neden oluyor.
Ortadoğu ve Körfez ülkeleri ile Kuzey
Afrika ve Doğu Afrika ülkelerinden çok
sayıda iş adamı ziyaret etti. İşadamları
fuarda iş görüşmeleri de yaptılar.
Ekonomi Bakanlığı tarafından desteklenen fuara, milli katılım organizasyonu
kapsamında, ülkemizden şekerleme ve
atıştırmalık alanlarında faaliyet gösteren 19 firma ve Şekerleme Tanıtım
Grubu katılım sağlarken, 12 firma da
bireysel olarak fuara katıldı.
Fuardaki Türkiye alanını, başta S. Arabistan, Yemen, Katar olmak üzere
4
5
www.nud.org.tr
haberler
Avrupalı nişasta üreticilerinden Komisyon’a övgü
TİGEM’den dane mısır satışı
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü
(TİGEM) Ceylanpınar İşletmesi’nde üretilen 20 bin ton dane mısır, Şanlıurfa’da
ihaleyle satıldı.
Şanlıurfa Merkez, Beyazkule ve Gümüşsu işletmelerinde 2014 yılında üretilen 20 bin ton dane
mısırın satış ihalesi, çok sayıda alıcı firmanın katılımıyla Şanlıurfa Ticaret Borsası Buğday Pazarı’nda gerçekleştirildi.
80 parti halinde gerçekleştirilen ihalede, dane mısırın kilogramı 0,65 liradan işlem gördü.
Avrupa Nişasta Üreticileri Derneği Starch Europe (eski adıyla
AAF), Avrupa Komisyonu’nun kıtanın ekonomik yönden kalkınması için gösterdiği çabaları desteklediğini açıkladı.
Avrupa’da Endüstriyel Rönesans Bildirgesi, Komisyon’un
ekonomik büyümeyi engelleyen zayıflıkları aşma konusundaki kararlılığının göstergesi olarak değerlendirilmiş, Avrupa
Komisyonu’nun yeni başkanı Jean Claude Juncker, bu konuda
sektörün desteklenmesine öncelik vereceklerini belirtmişti.
Brüksel’de düzenlenen bir organizasyonda konuşan Starch
Europe Başkanı Gustav Deiters, önde gelen bir mısır, buğday
ve patates nişastası ve nişasta ürünleri üreticisi olan Avrupa
nişasta sektörünün, AB ekonomisine ciddi katkıları olduğunu söyledi. Komisyonun endüstriyel modernizasyon yolunda
yenilikçi yatırımlara, verimli kaynak kullanımına ve yeni teknolojilere verdiği değeri saygı ile karşıladıklarını belirten Deiters,
Endüstriyel Rönesans’ın, Avrupa endüstrisinin ve tüketicilerin
çıkarlarının yanında olduklarını kaydetti. Deiters, Avrupa nişasta sektörünün beklentilerini de şu şekilde sıraladı:
“2017’ye kadar AB şeker ve izoglukoz üreticileri arasında eşit
rekabet alanı sağlanması,
AB biyo-ekonomi stratejileri ve lider pazar girişiminin uygulamaya konulması,
Patates nişastası üreticileri arasında adaletli rekabete izin verilmesi,
AB yasalarına uyumdan kaynaklanan üretim maliyetlerinin
düşürülmesi,
Nişasta ürünleri için uygulanan ithalat vergilerinin devam etmesi,
AB ve üye ülkelerdeki sağlık ve beslenme politikalarının sağlam bilimsel temellere oturtulması.”
Toplantıda konuşan Starch Europe Genel Müdürü Jamie Fortescue de, “2017 sonunda Avrupa şeker rejiminin sonlanması
ile izoglukoz üretiminde artış beklenmesi yanında, biyoteknoloji bazlı ürünlerin öncüsü ve AB biyo-ekonomi stratejisinin
destekçisi olmamız nedeniyle ortak tutumumuz, AB’nin endüstriyel rönesans hedeflerine katkıda bulunma yönündedir.”
görüşünü dile getirdi.
Avrupa nişasta sektörü, 2013’te 22 milyon tonluk AB tarımsal
ürününü 10 milyon ton nişasta ve nişasta ürününe çevirmiş;
nişasta yan ürünlerinin 5 milyon tonu çeşitli gıda, yem ve endüstriyel uygulamalarda kullanılmıştı. Doğrudan 15 bin 600,
dolaylı olarak da 100 bin kişiye istihdam sağlayan sektörün
2013’te yaptığı Ar-Ge yatırımları 180 milyon avroya ulaşmıştı.
Çin, ABD’den GDO’lu mısır ve soya ithalatına izin verdi
Çin, ABD ile ilişkilerinde 2014’ün ikinci yarısında başlayan iyileşmenin bir yansıması olarak, daha önce bloke ettiği GDO’lu
mısır ve soya fasulyesi ithalatını onayladı. Reuters’in haberine göre, ABD Tarım Bakanı Tom Vilsack Aralık ayında yaptığı
açıklamada, Çin’in İsveçli Syngenta tarafından geliştirilen ve
ABD’de üretilen MIR 162 olarak bilinen GDO’lu Viptera mısırı
ile DuPont Pioneer ve Bayer CropsScience tarafından geliştirilen GDO’lu soya fasulyesi ithalatına onay verdiğini bildirdi.
Çinli yetkililer, dış menşeli GDO teknolojilerine aşırı bağımlı
hale gelme riskinden dolayı, GDO’lu ürünlerin ithalatına karşı
çekince gösteriyorlar. Çin Tarım Bakanı Han Changfu, Mayıs
2014’te yaptığı açıklamada, hükümetin gıda güvenliğini sağlamak için kendi GDO teknolojisini geliştirmesi gerektiğini
belirtmişti.
Analistler, Çin’in GDO’lu mısır ve soya ithalatı konusundaki kararını; Pekin ile Washington arasında Asya-Pasifi
Ekonomik İşbirliği (APEC) forumunda karbon emisyonunun
sınırlandırılması için işbirliğine gidilmesi ve teknoloji ürünlerine uygulanan vergilerin kaldırılmasına ilişkin uzlaşmayla
iki ülke ilişkilerinde gözlenen iyileşmenin son emaresi olarak
nitelendirdiler.
6
7
www.nud.org.tr
haberler
Tatlandırıcılar da Şeker Kurumu’nun takibinde!
kontrol edebilecek ve bunlardan numune alabilecek.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın
22 Ekim 2014 tarihli Resmi Gazete’de
yayımlanan “Şeker Kotalarının Düzenlenmesine İlişkin Yönetmelikte
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliği” ile Şeker Kurumu’na tatlandırıcıları
da piyasada izleme ve denetleme yetkisi verildi.
Yönetmeliğe göre, Şeker Kurumu, tatlılık vermek amacıyla kullanılan, tatlılık
derecesi yüksek sakarin, aspartam gibi
yüksek yoğunluklu tatlandırıcılar ile
şekerin yerine kullanılan ve şeker piyasasını etkileyen diğer şeker alternatifi
tatlandırıcıları piyasada izleyebilecek,
Kurum, bu görevleri yerine getirirken gerekli gördüğü her türlü bilgi ve
belgeyi şirketler ve bünyesindeki fabrikalar ile piyasada mal veya hizmet
üreten, pazarlayan ve satan gerçek
ve tüzel kişiler ile bunların her türlü
birliklerinden isteyebilecek. İstenen
bilgiler, kurumun belirleyeceği süre
içinde verilmek zorunda olacak.
Noksan, yanlış ya da yanıltıcı bilgi veya belge verilmesi, bilgi veya belgenin
belirlenen süre içinde ya da hiç verilmemesi veya yerinde incelemenin
engellenmesi ya da zorlaştırılması durumunda şirketlere, Şeker Kanunu’nun
ilgili maddesinde belirlenen idari
yaptırımlar uygulanacak. Kota tahsis
edilmemiş olan şirketler ile piyasada
mal veya hizmet üreten, pazarlayan
ve satan gerçek ve tüzel kişilere ve
bunların her türlü birliklerine bu hükmün uygulanmasında, ilgili
pazarlama yılında Şeker Kurulu tarafından en az kota
tahsis edilmiş olan şirketin A
kotası dikkate alınacak.
Şirketler, Şeker Kurulu’nun
kurmuş olduğu ölçüm sistemlerini etkileyecek yeni
bir hat tesis edemeyecek.
Şirketlerden tutulması
Glikozdan yeni bir ürün daha!
talep edilen her türlü defter, belge ve
kayıtların, kurumun belirlediği şekilde
tanzim edilerek, belirlenen dönemlerde bildirilmesi zorunlu olacak.
Şeker depolarının ve stoklarının kurulca belirlenen süre içerisinde kuruma
bildirilmemesi, eksik ya da yanlış bildirilmesi durumunda, bildirilmeyen veya
eksik ya da yanlış bildirilen miktar için
yine kanundaki cezalar uygulanacak.
Şirketlerin A ve B kotası dışında üretim
yapıp yapmadığının tespitinde, üretim
miktarı, ham madde, yardımcı malzeme, enerji sarfiyatı, yan ürünler, işçi
sayısı ve maaş bordrosu gibi üretilen
şeker miktarı ile ilgili tüm verilerden
yararlanılacak.
Sevk irsaliyesi ilgili mevzuatına uygun
ve eksiksiz olarak doldurulacak, bu
bilgiler kurulun belirleyeceği usul ve
esaslar dahilinde düzenli olarak kuruma bildirilecek.
19 Eylül 2014 tarihli Resmi Gazete’de
yayımlanan Ham madde ve Şeker
Fiyatları Yönetmeliği’nde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmeliğe göre de,
şirketlerin sözleşme yapmaksızın veya
ekim alanı dışından Şeker Kurumu’nun
denetimi ve izni olmaksızın pancar
temin ettiklerinin tespiti halinde, bu
pancar C pancarı, bu pancardan üretilen şeker miktarı, A kotası üretim
miktarı tamamlansın veya tamamlanmasın C şekeri olarak kayda alınacak
ve A kotasından düşülecek.
Global Bioenergies Grubu, doğrudan fermantasyon yoluyla glikozdan
propilen üretimi yapmayı başardığını
açıkladı. Plastik üretiminde temel yapı
taşları arasında olan propilen, bu yöntemle ilk defa herhangi bir kimyasal
adım içermeden tamamıyla biyolojik
olarak üretilmiş oldu.
RubberWorld sitesindeki habere göre
firma, 2010 yılında izobutan ve 2014
yılı başında da butadien üretiminden
sonra laboratuvar ölçeğinde glikozdan propilen üretebilen tescilli bir
prototip geliştirdiğini açıkladı. Global Bioenergies İş Geliştirme Başkanı
Thomas Buhl, nafta parçalama kapasitesinde yaşanan düşüşle birlikte hafif
olefinler, özellikle de propilen üretimi
için değişik arayışlara girildiğini, bu
kapsamda biyo-propilen üretimi için
attıkları adımla daha iyi, sürdürülebilir
ve çevre dostu bir üretim yapısı oluşturulmasına katkıda bulunduklarını
ifade etti.
Etilenden sonra petrokimya endüstrisinde önemli bir yere sahip olan ve
yıllık 80 milyon metrik ton üretilen
propilenin, küresel ölçekte 100 milyar dolarlık bir piyasası bulunuyor.
Propilen şimdiye kadar yalnızca fosil
kaynaklardan üretilmekte ve esas olarak naftanın parçalanması yoluyla elde
edilmekteydi.
Bitki koruma ürünlerinde yeni düzenleme
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından hazırlanan “Bitki
Koruma Ürünlerinin Önerilmesi, Uygulanması ve Kayıt İşlemleri Hakkında
Yönetmelik”, 3 Aralık 2014
tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Bitkisel üretimde
kullanılan bitki koruma ürünlerinin (pestisit) uzman kişilerce
önerilmesi, uygulanması ve
gerekli kayıtlar tutularak güvenilir gıda
üretimi ve izlenebilirliğin sağlanması amacıyla çıkartılan yönetmelikle,
reçete uygulamasının geliştirilmesi,
profesyonel uygulayıcıların etkin kılınması ve risk bazlı bir yönetim sistemi
kurulması hedeflendi. Farklı yıllarda
yayınlanmış, aynı amaca hizmet eden
üç yönetmeliği yürürlükten kaldıran
Yönetmelik ile getirilen yenilik ve düzenlemeler şöyle:
“Reçete yazma yetkisi için merkezi sınav sistemi kaldırıldı. Ziraat
mühendisleri Bakanlık İl Müdürlüklerine başvurarak Bitki Koruma Ürünü
Reçete Yazma Yetki Belgesi
alabilecekler.
Yönetmeliğe tabi olacak bitkisel ürünler ve pestisitler
bakanlıkça risk esaslı olacak
şekilde her yıl yeniden belirlenerek,
Ocak ayında kamuoyuna duyurulacak.
Geçmişte ayrı olarak bulunan reçete,
kayıt defteri ve uygulama defteri tek bir
kayıt sitemi olan “Üretici Kayıt Defterinde” bir araya getirilerek basitleştirildi
ve izlenebilirlik kolaylaştırıldı.Biri ‘Bitki
Koruma Bölümü Mezunu”’olmak üzere en az iki ziraat mühendisi bulunan
ve teknik altyapısı uygun zirai ilaç bayi-
leri, ‘Yetkili Bitki Koruma Ofisi (YBKO)’
olabilecek. YBK Ofisleri, sözleşme
imzaladıkları üreticilere zararlı organizma teşhisi, reçete yazılması, BKÜ
uygulaması gibi hizmetleri sunacakları
gibi bitki koruma ürünlerini de satmaya devam edebilecekler.
Bitki Koruma Ürünlerinin uygulaması
esnasında üreticilerin zarar görmelerini engellemek, uygulama hatalarını
ve çevre üzerine olan riskleri azaltmak
için Bitki Koruma Ürünlerinin uzman
‘Profesyonel Uygulayıcılar’ tarafından
uygulanmasına yönelik gerekli düzenlemeler yapıldı.
Yönetmelik kapsamında yetkilendirilen kişilere ihbarı zorunlu olan zararlı
organizmaları
Bakanlığa bildirme
mecburiyeti getirildi.”
8
9
www.nud.org.tr
ekonomi
FAO: 2014’te Dünya Tahıl Üretiminde Rekor
İri taneli tahılların ticareti
10,7 milyon ton düşerek
148 milyon tona inebilir. Yüksek mısır üretimi
Son göstergelere göre
dünya tahıl üretimi 2014
yılında 2,5 milyar tonun
üzerine çıkarak tüm
zamanların rekorunu
kırıyor. Birleşmiş Milletler
Gıda ve Tarım Örgütü’nün
son Ürün Tahminleri ve
Gıda Durum Raporu’na
göre, Avrupa’da artan
verim ve ABD’de rekor
düzeyde mısır hasadı
sonucu tahıl rekoltesinin
2.532 milyar ton olması
bekleniyor.
Rekor üretimin 2014/15 döneminde
oluşması beklenen tüketimi geçeceği,
bu sayede stokların artarak 2000 yılından beri en yüksek seviyeye ulaşacağı
öngörülüyor. Böylelikle arz koşullarının
en önemli göstergesi olan stok/kullanım oranı da %25,2 ile 13 yıldır en
yüksek seviyesine ulaşacak.
Ancak raporda bazı ülkelerde iç çatışmalar, iklim şartları ve Ebola hastalığı
nedeniyle gıda güvencesi sorununun
arttığı da belirtiliyor. 29’u Afrika’da yer
alan 38 kadar ülkede gıda güvencesi
riski var. Bu ülkelerin başında Suriye
geliyor. FAO terk edilen tarım arazileri,
iş gücü yetersizliği, hasar gören enerji
santralleri ve kanallar yanında kuraklığın da etkisiyle üretimde ciddi bir
düşüş olacağını öngörüyor.
sonucu AB ithalatındaki
Mısır üretiminde Durum
Bunun da etkisiyle Kasım
Küresel iri taneli tahıl üretiminin
1 milyar 312 milyon ton olması
bekleniyor. Bunun 1 milyar 20 milyon
tonu mısır. Rekor üretim gören 2013’e
göre 2014’te %1 artış var. Bunda
en büyük pay, Amerika’daki rekor
üretim yanında AB ve Güney Afrika
bölgesindeki üretim artışının olacak.
ABD’de mısır hasadının 366 milyon tonu bulacağı tahmin ediliyor. Bu miktar
bir önceki yıla göre %3,5 oranında yüksek. Verimin yüksek olması, beklendiği
üzere daralan ekim alanlarından doğan kaybı karşıladı.
Avrupa’da ise üretim 120,4 milyon
tona ulaşarak, önceki yıla göre %3 oranında bir artış gösterecek. Bu artışın
kaynağı, artan ekim alanları ve olumlu
iklim koşulları ile Rusya Federasyonu
oldu. Ukrayna üretimindeki %15’lik
düşüş de bu sayede karşılandı.
Asya bölgesinde mısır üretimi Hindistan’daki %10 ve Çin’deki %1’lik
düşüşler nedeniyle önceki yıla göre %1
düşüş bunda etkili olacak.
2014’te ihracat fiyatlarında
geçen yılın aynı ayına göre
%11’lik bir azalma görüldü.
oranında azalarak 300,4 milyon ton
olacak. Düşüşün nedeni iklim koşulları
olacak.
Kuraklık Batı ve Doğu Afrika’yı vuracak.
Batı’da iklim koşulları yanında Ebola
salgını sonucunda %5 oranında olan
düşüş, Doğu’da da uzun süredir beklenen yağışların gelmemesi nedeniyle
%7 oranlarına varacak.
Güney yarım kürede mısır hasadı ise
bitti. Güney Amerika’da üretim başta
Brezilya hasadındaki azalma nedeniyle
önceki yılın rekor düzeyinin %3 altına
inerek 119,8 milyon tona geriledi. Güney Afrika Bölgesinde üretim %21 gibi
ciddi bir oranda artarak 27,4 milyon
10
11
www.nud.org.tr
ekonomi
Türkiye Ziraatçiler Derneği’nin 2014 yılı raporuna göre düşen üretimle birlikte fiyatı
%32 oranında artan yemlik mısır, hayvancılık sektörü üzerinde de baskı oluşturdu.
Türkiye’deki Gelişmeler
TÜİK verilerine göre Türkiye’nin tarım sektöründe 2013 yılının aynı dönemine göre oluşan
%4,9’luk daralma, büyüme verilerine -%0,78 oranında yansıdı. Daralmanın nedeni kuraklık
yanında girdi fiyatlarındaki artışın tarımsal üretimdeki karlılık oranını düşürmesi ve
sektörün cazibesini alması olarak değerlendirildi.
tona çıktı. En büyük artış Güney Afrika
Cumhuriyeti’nden kaynaklandı. Güney yarım kürenin en büyük üreticileri
Arjantin, Brezilya ve Güney Afrika’da
2015 sezonu ekimi başlamak üzere. İlk
tahminlere göre düşük fiyatlar ve çiftçilerin daha fazla gelir getiren ürünlere
yönelmesi ile ekim alanlarında bir daralma yaşanacak.
Tüketim ve Ticaret Tahminleri
FAO raporuna göre 2014/15 dönemi
tahıl tüketimi üretimin altında, 2465
milyon ton seviyesinde olacak. Bu seviye geçen yıla göre %2 oranında yüksek.
Bundaki önemli etkenlerden biri toplam yemlik kullanımın %3 oranında
artarak 876 milyon tona ulaşması olacak. Son tahminlerindeki artışta, AB ve
Meksika’da yemlik mısır kullanımındaki artış rol oynadı.
göre %57,6 oranında artan mısır fiyat
endeksi 2014’te bir önceki yıla göre
%26,8 oranında düşmüş oldu.
Gıda Güvencesi Endişeleri
İri taneli tahılların ticareti 10,7 milyon
ton düşerek 148 milyon tona inebilecek. Yüksek mısır üretimi sonucu
AB ithalatındaki düşüş, bunda etkili
olacak. Bunun da etkisiyle Kasım ayı
ihracat fiyatlarında geçen yılın aynı ayına göre %11’lik bir azalma görüldü.
ABD No.2 Yellow mısırın tonu Kasım
ayında 178 Dolar’dan işlem gördü.
Mısır fiyatları ABD’deki üretim artışı
yanında soya piyasasındaki yükselmeden de etkilendi. 2011’de önceki yıla
Raporda özellikle vurgulanan konu;
dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan
insanların gıdaya erişimlerindeki engeller. 2014’te özellikle Latin Amerika ve
Karayipler’de mısıra bağlı ekonomiler
oluşan kuraklık nedeniyle sıkıntılarla
karşılaşma riski içerisindeler. El Salvador, Guatemala, Haiti ve Honduras’ta
binlerce ailenin gıda güvencesinden
ciddi şekilde mahrum kalacağı belirtilerek bu konuda bulunulabilecek
girişimler tartışılıyor.
Rapora göre Türkiye’nin tahıl üretimi kötü hava koşulları nedeniyle
37,5 milyon tondan 32,9 milyon tona
düştü. Bu ciddi düşüş, AB ve Rusya
Federasyonu’ndaki üretim artışı ile
dengeleniyor. Geçen yıla göre %12 gibi
yüksek bir oranda olan bu düşüşe rağmen 2014 üretimi yine de son 5 yılın
ortalamasının %5 üzerinde seyrediyor.
Suriye çevresindeki ülkeler olan Mısır, Irak, Ürdün, Lübnan ve Türkiye’ye
giriş yapan 3,3 milyon mültecinin de
Dünya Gıda Programı’nın yardımlarına rağmen stoklar üzerinde baskı
oluşturması bekleniyor. Raporda gıda
enflasyonunun Ağustos 2014’teki 14,4
seviyesinden Ekim 2014’te 12,6’ya
düştüğü belirtiliyor. Türkiye’nin tahıl
stoklarının ise 2013’teki 4,2 milyon ton
seviyesinden 5,2 milyon tona çıkacağı
öngörülüyor.
TÜİK verilerine göre Türkiye’nin tarım
sektöründe geçen yılın aynı dönemine
göre oluşan %4,9’luk daralma büyüme
verilerine -%0,78 oranında yansıdı.
Daralmanın nedeni kuraklık yanında
girdi fiyatlarındaki artışın tarımsal üretimdeki karlılık oranını düşürmesi
ve sektörün cazibesini alması olarak
değerlendirildi. Türkiye Ziraatçiler
Derneği’nin 2014 yılı raporunda göre
düşen üretimle birlikte fiyatı %32 oranında artan yemlik mısır, hayvancılık
sektörü üzerinde de baskı oluşturdu.
12
13
www.nud.org.tr
kapak
n
i
ç
i
ı
r
a
l
a
t
o
k
eker
Ş
Avrupa Şeker Sektörünün Görünümü
geri sayım...
Avrupa Birliği 2013 yılı Haziran ayında
yapılan toplantıda Ortak Tarım Politikasının revizyonu konusunda anlaşmaya
vardı. Bu anlaşmanın maddeleri arasında şeker kotalarının 2017’de sona
erdirilmesi kararı da yer aldı. Hem pancar şekeri hem nişasta bazlı şekerler
üzerindeki kota baskısının kalkmasının
sonuçları ne olacak?
Ortak Tarım Politikası
Avrupa’da son dönemde gıda konusundaki tartışmaların en önemli
bölümünü Ortak Tarım Politikası
(Common Agricultural Policy - CAP)
reformu oluşturuyor. Avrupa Birliği’nin
ortak tarımsal politikası olarak ortaya
koyulan CAP, tarımsal teşvikler, fiyat
müdahaleleri ve diğer koruyucu önlemleri içeren programların bir bütünü
olarak tanımlanıyor.
Temelleri 1957’de Roma Anlaşması
ile atılan ve o günden beri Avrupa ve
dünya tarımında görülen gelişmelerle
uyumlu olarak çeşitli revizyonlar geçiren CAP rejiminin amaçları, şu şekilde
özetleniyor:
Teknik gelişim ve iş gücü dahil tüm
üretim faktörlerinin en uygun şekilde
kullanılmasının sağlanması ile verimliliğin artırılması, tarım topluluğunun
adil yaşam standartlarına sahip olmasının sağlanması, pazarın kararlı
hale getirilmesi, arzın devamlılığının
sağlanması, tüketicilere uygun fiyatlı
gıdaların sağlanması.
Son derece akılcı görünen bu amaçlar,
tartışmaları da ateşliyor. Değişen üretim ve ticaret ortamında söz konusu
amaçların gerçekleştirilmesi ve sürdürülebilir olması, ancak bazı sektörlerde
yapılacak köklü değişikliklerle mümkün
olabiliyor. Ülkemizdeki ile benzerlik
gösteren Avrupa şeker sektörünün de
değişim zamanı gelen sektörlerden biri olduğu görüşü, son toplantı ile nihai
karara bağlanmış oldu.
Avrupa Birliği dünyanın en büyük pancar şekeri üreticisi. Toplam pancar
şekerinin %50’si AB’de üretiliyor. Rekabette en önde gelen üretici ülkeler ise
Fransa, Almanya, İngiltere ve Polonya.
Yürürlükte olan şeker kotalarının 13,3
milyon ton ile sınırlandırdığı üretim,
birlik üyesi 19 ülke tarafından paylaşılıyor. Bu miktarı geçen üretim ise Dünya
Ticaret Örgütü’nün belirlediği sınıra
kadar (1,35 milyon ton) ihraç edilebiliyor, biyoyakıt gibi diğer endüstriyel
uygulamalara aktarılıyor ya da gelecek
yılın kotasına mahsup edilebiliyor. Bunun yanı sıra AB’de 670 bin tonluk bir
de izoglokoz (nişasta bazlı şeker) kotası
da bulunuyor.
AB aynı zamanda önemli ham şeker ithalatçılarından da biri. İthal
edilen ham şeker, AB ülkelerindeki
şeker fabrikalarında işlenerek piyasaya sunuluyor. İthalatın büyük bölümü
Ekonomik Ortaklık Anlaşmalarına dahil Afrika, Karayipler ve Pasifik Grubu
ülkelerinden yapılıyor (%69). İthalatın
%18’lik bölümünü ise Orta Amerika,
Kolombiya, Peru ve Brezilya’dan gerçekleştirilen alımlar oluşturuyor.
dünya sakaroz fiyatları, Avrupa’daki fiyatlara göre oldukça düşük seyrediyor.
2014’ün Eylül ayında AB beyaz şeker
fiyatları ton başına 510 avroya yakın
iken, dünya fiyatları ton başına 340 avro civarında gerçekleşti.
Bu durum şeker üreticilerinden başka
önemli bir sektörü daha ilgilendirmektedir: Avrupa gıda endüstrisi.
Gıda Endüstrisinin Bakışı
Dünya Ticaret Örgütü’nün Avrupa
Birliği’nin şekerde damping yaptığı
yönündeki suçlaması sonucu 2006’da
şeker politikaları reformu yürürlüğe konulmuş, AB bu tarihten itibaren
uluslararası şeker piyasasında küçük
bir oyuncu haline gelmiştir. Brüksel’in
şeker üretim kotaları, AB pancar şekeri üretimini iç talebin sadece %85’i
ile sınırlandırmış, bu da bir dönem
dünyanın ikinci büyük şeker ihracatçısı
olan Avrupa’yı net ithalatçı konumuna
kaydırmıştır. Bu şekilde düşen üretim
ve artan fiyatlar, Avrupa gıda üreticilerini istikrar ve maliyet açısından zor
durumda bırakmaktadır.
sektörünün temsilcisi olan Avrupa
Şeker Kullanıcıları Komitesi CIUS, özellikle son yılda Avrupa ekonomisinin
yeniden ayağa kalktığına dikkat çekerek, bunun şeker tüketim miktarlarına
yansıyabileceğini, bu nedenle pazarın
düzenli olarak takip edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Avrupa yiyecek ve içecek üreticileri
en çok tedarik güvencesi konusunda
sıkıntı içerisinde olduklarını, ekonomik büyüme ve iş güvencesi için şeker
kotalarının kalkmasının şart olduğunu
vurgulamaktadır. Avrupa Nişasta Endüstrisi Derneği Starch Europe (eski
AAF) de benzer yönde bir açıklama ile
kotaların kalkması kararını desteklediğini bildirdi. Açıklamaya göre, AB şeker
rejimi ortak pazarın işlemesini engellemekte, izoglukoz (nişasta bazlı şeker)
talep olan bölgelerde ve gereken miktarlarda
üretilememektedir.
İzoglukoz Kotası
Yiyecek ve içecek endüstrisinin en
önemli girdilerinden biri de nişasta
bazlı şekerlerdir. Avrupa’da başta mısır
Avrupa’nın toplam şeker tüketiminin
%70’ini kapsayan yiyecek ve içecek
Gerek arz bolluğu, gerekse üretim
maliyetlerinin düşüklüğü nedeniyle
14
15
www.nud.org.tr
kapak
olmak üzere patates ve buğdaydan elde edilen nişasta kullanılarak üretilen
şekere ‘izoglukoz’ adı verilmektedir.
İzoglukoz glukoz ve fruktoz karışımını
ifade etmekte, glukoz şurupları ise bu
tanıma da, kota sınırlamasına da girmemektedir. Bu durum Avrupa şeker
rejimi ile Türkiye’deki uygulamayı ayıran en önemli detaylardan biridir. Bir
diğer detay da AB’de kota hesaplanması sırasında kristal şeker eşdeğeri
ağırlığın, Türkiye’de ise sulu piyasa ağırlığının dikkate alınmasıdır.
lirsiz faktörler. Ancak Starch Europe’a
göre pazar potansiyeli 2-3 milyon ton
civarında.
Kotalar Kalktığında Ne Olacak?
Halen AB şeker kotası izoglukoz üretimini, şeker kotasının yaklaşık %5’i ile
sınırlandırmaktadır. Bu miktar döneme göre 670-720 bin ton (kuru madde)
arasında değişmektedir. Starch Europe
Başkanı Jamie Fortescue, şeker kotalarının kaldırılması ile birlikte, uzun
vadede izoglukoz üretiminde dört katlık bir artış olacağını öngörüyor. Mısır
şekerinin her ülke pazarında tuttuğu
yer ayrı. Örneğin ABD’de şeker pazarının %50’si mısır şekerinden oluşuyor.
Bu Avrupa için olası bir gelecek olmasa da, Fortescue’ya göre
pazarın %20’sinin mısır şekeri olduğu Japonya örneği
Avrupa’ya rahatlıkla
uyarlanabilir.
Gelecek
yıllarda
Avrupa’da izoglukoz talebinin ne yönde
şekilleneceğini, hangi hızda artacağını tahmin etmek kolay değil. Burada
tüketicilerin ürünü ne kadar benimseyeceği, yiyecek ve içecek üreticilerinin
ne kadarının sakaroz kullanımından
nişasta bazlı şekerlere geçeceği be-
Avrupa’nın nişasta bazlı şeker konusunda gidişatını etkileyecek faktörler
bunlarla sınırlı kalmıyor. Artan ihtiyacın
karşılanması için mevcut fabrikaların
kapasitesinin artırılması ve yeni fabrikaların kurulması gerekli ve çoğu firma
henüz bu yönde yatırım yapma konusunda karar vermiş değil.
Avrupa Komisyonu da nişasta üreticileri ile paralel bir görüşte. Komisyon’un
2014 başında yayınladığı bir rapora
göre yıllık 600 bin ton olan izoglukoz
tüketiminin 2023 yılında 2,2 milyon
tona, ortalama 700 bin ton civarında
olan üretimin ise 2,4 milyon tona
yükselmesi bekleniyor.
Pancarın Geleceği
Buna karşın sakaroz
tüketiminin
2023’e kadar sadece
%3,9 oranında düşerek 17,1 milyon
tona gerileyeceği tahmin ediliyor.
İzoglukozun pazar payının Meksika ve
Kanada’daki %25 oranının altında kalacağı öngörülen raporda şu anda net
ithalatçı olan AB’nin kotaların kalkma-
sı ile ihtiyacı kadar sakaroz üretmeye
başlaması, hatta dönem dönem net
ihracatçı konumuna geçmesi bekleniyor. Komisyon raporunda, 2023’te
üretimin 15,6 milyon tondan 17,1 milyon tona yükselmesi ile ton başına 500
avrodan fazla olan fiyatların 400 avro
seviyesine inerek, küresel fiyatları yakalayacağı belirtiliyor.
Bağımsız analiz şirketi Rabobank’ın da
değerlendirmesi de bu yönde. Kotalar
kalktıktan sonra AB şeker üretiminin
%15 oranında büyüyeceğini öngören
Rabobank analisti Ruud Schers, bunda
en büyük payı %25 oranında büyüme ile Fransa’nın alacağını belirtiyor.
Schers’e göre, Avrupa Birliği 2017’de
1,37 milyon tonluk ihracat limitini kaldırarak üretimini artıracak ve bölge
pazarında belirleyici oyuncu konumuna gelecek.
Marex Specton şeker analisti Robin Shaw da, Avrupa’nın potansiyel
olarak belirsiz bir pazarı kararlı hale
getirebilecek esnekliğe sahip olduğunu söylüyor. Buna göre fiyatlar kötü
olduğunda üretimin 13 milyon tona
indiği, yüksek olduğunda ise 22 milyon
tona kadar çıkabildiği bir ortam oluşabilir. Bu değişimler maliyetleri düşük
ve rekabetçi fiyatlarla üretimlerini
artırabilen pancar çiftçisinin yararına
olabilir. Ancak oluşacak piyasa şartlarının özellikle Güney Avrupa’da yer alan
yüksek maliyetli üreticileri ticaretin dışına itebilir.
Öngörülere göre, üretimdeki artış,
ithalatta düşüşe neden olabilir. Ancak Komisyon net ihracatçı olmanın
ithalatın tamamı ile bitmesi anlamına
gelmediğini, mevsim etkilerine göre
bazı dönem ve bölgelerde ciddi miktarlarda ithalat ihtiyacı doğabileceğini
belirtiyor.
ABD, Meksika ve Çin gibi örneklere
bakıldığında, nişasta bazlı şekerlerin
pancar şekerinin yerini kolayca almış
olduğu görülebiliyor. Ancak AB’de izoglukoza olan gerçek talebi belirleyecek
olan sektör, içecek sektörü olacak.
Avrupa’da izoglukozun bağlı olacağı
diğer faktör de, fiyatları doğrudan etkileyen mısır ve buğday fiyatları olacak.
Tahıl fiyatlarında son 7 yıldır görülen
dalgalanmaların önümüzdeki dönemde de süreceği izoglukoz üreticilerinin
aklının bir köşesinde duracak.
http://ec.europa.eu/agriculture/sugar/in-
İhtimaller Olumlu Yönde
dex_en.htm
Pancar şekeri açısından zengin Fransa,
Almanya, İngiltere gibi bölgelerin aksine Doğu Avrupa nişasta bazlı şeker
üretiminde AB’de başı çekiyor. Araştırma şirketi Rabobank’ın analizine
göre, nişasta bazlı şekerler özellikle
nişasta açısından verimli ve sakaroz
açısından yetersiz ülkeler olan Macaristan, Romanya ve Bulgaristan gibi birlik
ülkelerinde yükselişe geçebilir. Bu yükselişin hızı ve miktarı ise belirtildiği gibi
şeker fiyatlarına, gıda üreticilerinin nişasta bazlı şekere geçme konusundaki
istekliliğine ve tüketicilerin tercihlerine
bağlı olacak.
http://www.starch.eu/
eu-starch-industry-statement-on-abolition-ofproduction-quotas-on-sugar-and-isoglucose/
http://www.ft.com/cms/s/0/5fd8023e-539911e4-929b-00144feab7de.html#axzz3LUJKO4at
http://www.foodnavigator.com/Market-Trends/
Will-European-sugar-users-switch-toisoglucose-when-quotas-end
http://www.bloomberg.com/news/2014-01-14/
eu-sweetener-demand-set-to-triple-as-quotasend-damps-sugar-use.html
https://www.rabobank.com/en/press/
search/2014/20140812-Rabobank-Report-EUIsoglucose-production-to-take-off-post-2017.
html
16
17
www.nud.org.tr
gündem
Şekerin kalbi Londra’da attı
Rint Akyüz
“Gıda sanayinin en önemli ham maddelerinden birisi şekeridir. AB gıda
sanayicileri tarafından rekabetçi fiyat-
NÜD Heyeti de Katılımcılar Arasındaydı
Dünya
şeker
sektörünün
liderleri, Kasım 2014’te yapılan Uluslararası Şeker Örgütü ISO’nun 23’üncü
toplantısında bir araya geldi. Şekerin
geleceğinin değerlendirildiği toplantılarda şeker kamışı ve pancarı üretici
örgütleri, şeker sanayicileri ve sektörün
paydaşları yer aldılar. Türkiye’yi resmi
olarak Pankobirlik’in temsil ettiği organizasyonda Nişasta ve Glikoz Üreticileri
Derneği de katılımcı olarak yer aldı. Şekerin geleceğinin masaya yatırıldığı ve
2 gün süren toplantılarda odaklanılan
konular sağlık ve üretim kotaları oldu.
ISO ve Dünya Pancar ve Kamış Üreticileri Birliği WABCG tarafından 25-26
Kasım tarihlerinde Londra’da düzenlenen toplantıda, mısır şekeri dahil
dünya şeker tüketiminin son yıllarda
azalmasına rağmen obezitede artış olduğuna dikkat çekildi.
Toplantıda ayrıca AB’de pancar ve
mısır şekerleri için uygulanan üretim
kotalarının 2017’de kaldırılmasının
dünya piyasalarına olası etkileri tartışıldı. Toplantıya tüm dünyadan şeker
pazarının paydaşları katıldı.
Nişasta ve Glikoz Üreticileri Derneği
(NÜD) Başkanı Rint Akyüz toplantılardan sonra yaptığı açıklamada, Avrupa
Komisyonu’nun kotaların kalkmasına
yönelik süreci çok iyi yönettiğini ifade
etti. Akyüz’e göre genel kanı, kotaların kalkması ile AB şeker üreticilerinin
serbest piyasa koşullarında rekabet
edeceği ve bu sayede sektörün ayakta kalabileceği doğrultusunda. AB’de
pancar ve mısır şekeri üretimine yönelik kota uygulamasının kalkmasını Türk
gıda sanayi açısından da değerlendiren Akyüz, 2017 yılından sonra kota
sisteminin sadece Türkiye’de uygulanıyor olacağını, kota kalktıktan sonra
AB iç piyasa fiyatlarının serbest piyasa
koşullarında şekillenerek dünya seviyelerine inebileceğini belirtti.
şekerin Türkiye’de çok daha yüksek
fiyattan tüketilmesi nedeniyle Türk
gıda sanayinin hem iç hem de dünya pazarlarındaki rekabetçi gücünün
giderek düşeceğinin altını çizdi. Türk
gıda sanayinin önümüzdeki birkaç yıl
içerisinde en büyük sektör olacağını
öngördüklerini ifade eden Akyüz, kota
uygulaması devam ettiği sürece gıda
sanayinin aynı ivme ile büyümesinin
mümkün olamayacağını da sözlerine
ekledi.
Şeker Kurumu Açıklaması
Akyüz, gıda sanayinin en önemli
ham maddelerinden birisinin şeker
olduğunu, AB gıda sanayicileri tarafından rekabetçi fiyatlarla kullanılan
Konferansa katılan Şeker Kurumu Başkanı Hüsnü Tekin ise toplantıya ilişkin
yaptığı değerlendirmede, AB’de kota
uygulamasının kaldırılması yönünde
larla kullanılan şeker, Türkiye’de çok
daha yüksek fiyattan tüketilmekte,
bu nedenle Türk gıda sanayinin hem
iç hem de dünya pazarlarındaki rekabetçi gücü giderek düşmektedir. Türk
gıda sanayinin önümüzdeki birkaç yıl
içerisinde en büyük sektör olacağını
öngörmekteyiz. Ancak kota uygulaması devam ettiği sürece gıda sanayinin
aynı ivme ile büyümesi mümkün olmayacaktır.”
başlatılan reform sürecini takip ettiklerini belirterek, Türkiye şeker
sektörünün dünya ile paralel geliştiğini ifade etti. Türkiye şeker sektörünün
dünya ile rekabet edebilmesi açısından
önünde hiçbir engel olmaması gerektiğini vurgulayan Tekin, AB’de devam
etmekte olan reform sürecinin son
aşamasını teşkil eden, kotaların
kaldırılmasıyla ilgili kararın netleşmesini müteakip, Türk Şeker Sanayine de
yansımalarının
değerlendirileceğini
kaydetti. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi konusuna da değinen Şeker
Kurumu Başkanı Hüsnü Tekin, sürecin
Özelleştirme İdaresi tarafından yürütüldüğünü ve Kurum olarak süreci
yakından takip ettiklerini bildirdi.
Şeker ve Sağlık
Toplantının ilk gününde şeker ve sağlık
konusundaki tartışmalar ele alındı. İlk
konuşmacı Czarnikow Group kıdemli
analisti Stephen Geldart, dünya medyasında şekerin alkol ve yağı geride
bırakarak en fazla tartışılan gıda maddesi haline geldiğini söyledi. Şekerin
çok eskiden beri sağlıklı beslenmede
18
19
www.nud.org.tr
gündem
Toplantının ikinci gününde düzenlenen AB panelinde,
kotaların kalkmasından sonra beklenen gelişmeler ele
alındı. Avrupa Komisyonu Tarım Genel Direktörlüğü,
Genel Direktör Yardımcısı Joost Korte, 2006’da yapılan AB
şeker reformunun şeker üreticilerini daha rekabetçi hale
getirdiğini, 2017’de kotaların kalkması ile rekabet şansının
küresel anlamda da gelişeceğini söyledi.
yer aldığını belirten Geldart, şekerin
önemini II. Dünya Savaşı’nda ilk karneye bağlanan gıda maddesi olması
ile örneklendirdi. Geldart, İngiltere’de
kişi başına düşen sakaroz tüketiminin
1970’lerden bu yana keskin bir düşüş
göstermesine rağmen obezite oranlarının durmadan arttığına dikkat çekti.
Verilere göre ABD’de ve Avustralya’da
şeker tüketimi en üst seviyesinden
%15 ve %17 oranlarında düşüş göstermiş de olsa, bu ülkelerde de 70’li
yıllardan beri kilo artışı devam etti.
Geldart bu artışları, refah düzeyindeki
ve gıda tüketimindeki yükselme ve insanı giderek hareketsizleştiren yaşam
koşullarına bağladı.
Hareketlilik Önemli
Günün ikinci konuşmacısı Sugar Nutrition’dan Dr. Alison Boyd
ise 1 gram yağın 9, alkolün 7, şekerin ise 4 kalori olduğuna dikkat çekti.
İngiliz Beslenme Bilimsel Danışma
Kurulu’nun araştırmalarına göre şeker
ile tip 2 diyabet ve kalp-damar has-
talıkları arasında ilişki bulunmadığını
belirten Boyd, şeker ya da herhangi
bir gıda maddesinin insanlarda bağımlılık yapmadığını, söz konusu olgunun
yeme bağımlılığı olduğunu sözlerine
ekledi. Boyd mısır şekeri ile sakaroz
arasında fark olmadığını belirterek,
gıdalarda şekerlerin azaltılmasının
her zaman daha düşük kalori anlamına gelmediğini söyledi. Dünya Sağlık
Örgütü’nün (WHO) eklenmiş şekerleri
günlük kalori alımının %5’ine indirme
önerisini doğrulayan Boyd, bu önerinin
temel aldığı çalışmanın ise yine WHO
tarafından düşük kaliteli olarak nitelendirildiğini de vurguladı. Dr. Boyd’a
göre kilo kontrolünde en önemli noktalar; toplam enerji alımını azaltmanın
yanı sıra hareket etmek yolu ile biriken
enerjiyi vücuttan atabilmek.
Avrupa Birliği’nde Kotalar
Toplantının ikinci gününde düzenlenen AB panelinde, yapılacak reform
sonrasında beklenen gelişmeler ele alındı. İlk konuşmacı, Avrupa Komisyonu
Tarım Genel Direktörlüğü, Genel Direktör Yardımcısı Joost Korte, 2006’da
yapılan AB şeker reformunun şeker
üreticilerini daha rekabetçi hale getirdiğini, 2017’de kotaların kalkması ile
rekabet şansının küresel anlamda da
gelişeceğini söyledi. Tarım danışmanlığı konusunda uzman İngiliz şirketi
LMC’nin Genel Müdürü Martin Todd
da 2017’den sonra üreticilerin üretimlerini artırabileceklerini, böylelikle
pancar şekeri, izoglukoz ve ithal şeker
arasında rekabetin sağlıklı bir seviyeye
gelebileceğini belirtti. Mısır şekerinin
Avrupa’da kullanılan ticari ismi izoglukoz ile aynı başlığı taşıyan konuşmada
ise üretimle ilgili verilere değinildi.
Buna göre Avrupa nişasta ve tatlandırıcı sektörünce kullanılan 17 milyon
ton tahılın 10-11 milyon tonundan sıvı
şeker üretimi yapılırken, bu tahılların
sadece 1,5 milyon tonu izoglukoz üretiminde kullanılıyor.
Avrupa Şeker Üreticileri Komitesi Başkanı Johann Marihat ise
konuya olumsuz yaklaşımıyla toplantıda büyük tartışmalara neden oldu.
Marihat, AB’de şeker ithalatının yıllık
%8 oranında arttığını, referans ve piyasa fiyatlarının ise giderek düştüğünü
belirterek, kotaların kalkması ile büyük
bir çöküş yaşanacağını söyledi. Kotaların kalkacağı 2017’den sonra yaklaşık
600 bin ton kotasız şekerin AB’ye gireceğini savunan Marihat, piyasaların
bu miktarı kaldıramayacağını, Avrupa
Komisyonu’nun AB otomotiv sektörüne avantajlı pozisyon elde etmek için
şeker endüstrisini kurban ettiğini iddia
etti. Johann Marihat Brezilya’da doğal
maliyet avantajının yanında devletin
şeker kamışı sektörüne ciddi oranda
yardımları olduğunu ve devlet eli ile
gelişmiş bir etanol üretim programının
sürdürüldüğünü de vurguladı.
ISO tarafından düzenlenen Seminer’de
konuşulan diğer konular; sürdürülebilir şeker üretimi, yatırımlar ve ticaret
oldu. Toplantıda Brezilya’yı ele alan bir
panel de yer aldı.
20
21
www.nud.org.tr
röportaj
Oana ÇORAT
Adana Çiftçiler Birliği Genel Sekreteri
Hayali; tarımda
kendi kendine yeten bir ülke!
Adana Çiftçiler Birliği Genel
Sekreteri Oana Çorat; dünya
tarımındaki gelişmeleri
yakından takip eden,
sahip olduğu topraklarda
modern tarım tekniklerini
uygulayan bir isim. “ArGe ve biyoteknolojinin
önü açılmayan bir ülke,
körelmeye mahkûmdur.
Sürekli yeniliklerin takip
edilmesi, hem ülke hem de
işletmelerimiz açısından
çok önemli” diyen Çorat,
hayalini de, “Türkiye’nin
tarımda kendi kendine yeten
bir ülke haline gelmesi”
şeklinde özetliyor.
A
dana, Mersin, Osmaniye ve Hatay
illerini kapsayan Çukurova, sadece ülkemizdeki değil, dünyadaki tarıma
en elverişli alanlar arasında yer alan
önemli bir bölge.
Adana Çiftçiler Birliği ülkemizin en eski sivil toplum kuruluşlarından birisi.
Birliğin çalışmaları ve buradaki görevinizden bahseder misiniz?
Uygun iklim koşulları ile verimli tarım
arazilerinde birçok ürünün yetiştirildiği Çukurova’da, hem tarımsal üretimi
hem de bu ürünleri işleyen sanayinin
varlığıyla Adana’nın özel ve önemli bir
yeri var.
1930 yılında kurulan Adana Çiftçiler
Birliği, Cumhuriyet’ten sonra kurulan
ilk sivil toplum örgütü. Burada esas
amacımız; ürün gözetmeksizin tarım
sektöründe yaşanan sıkıntıları anlayıp,
değerlendirerek, çözüm önerileri ile
birlikte gerekli tüm resmi, gayri resmi
mercilere iletmektir.
Pamuk, mısır, tahıl üretimiyle öne
çıkan Adana’daki üreticileri çatısı
altında toplayan Adana Çiftçiler Birliği; 1930 yılında kurulmuş, Türkiye
Cumhuriyeti’nin ilk sivil toplum kuruluşu olarak öne çıkıyor.
Bilgilendirme toplantıları yapmak, paydaşları bir araya getirmek, ovamızın
sorunlarını yansıtan ses olmak, Birlik
olarak başlıca görevimizdir.
Adana Çiftçiler Birliği, kendisini sadece bir fikir platformu ya da bir arayış
grubu olarak değil; görüş, öneri ve çözümleriyle yaşanan sorunlara çözüm
üreten bir STK olarak konumlandırmış
durumda. Koçan olarak Birlik Genel
Sekreteri Oana Çorat ile Adana Çiftçiler Birliği’ni, tarımdaki ve tabii ki
tarıma dayalı sanayideki gelişmeleri
konuştuk.
Bir Adanalı olarak, tarımsal üretimde
ülkemizin önde gelen bölgelerinden
Çukurova’yı ve Çukurova’da çiftçi olmayı bize anlatır mısınız?
Çukurova’nın kendine has bolluğu ve
bereketi vardır. Yüksek teknolojinin
kullanıldığı, hatta hassas tarımın öncülüğünü yapan ovadır Çukurova.
Bir yandan verimli topraklarda bir yılda
22
23
www.nud.org.tr
röportaj
“Bilim odaklı çalışmalar, ülkemizde hem tarımsal
üretimin hem de tarıma dayalı sanayinin gelişmesinde
gerekli bilimsel altyapıyı sağlayacaktır. Yetkin bilim
adamlarımızın yurt dışına gitmek yerine ülkemizde
araştırmalarını sürdürmeleri, çok önemlidir.”
üretimi bildiğiniz kadar, yurt dışındaki
gelişmeleri de yakından izliyorsunuz.
Ziyaretlerinizdeki
gözlemlerinize,
araştırmalarınıza dayanarak, ülkemiz
tarımı bağlamındaki değerlendirmelerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Oana Çorat, pamuk, mısır, tahıl üretimiyle öne çıkan Adana’da Çiftçiler Birliği’nin Genel Sekreterliği’ni sürdürüyor.
birden fazla ürün almayı sağlayan iklim
koşulları üretime olumlu etki yapmakta, ancak diğer yandan aşırı sıcaklık ve
rutubet ne yazık ki zararlı popülasyonunu arttırmaktadır.
Bölgemizdeki topraklar, üretim bakımından yadsınamayacak kadar kaliteli
topraklardır. Kapalı sulama sistemi bu
ovaya tatbik edilirse, eminim ki Çukurova, tam anlamı ile örnek bir ova
haline gelecektir.
Rekoltesi günden güne artan mısır;
bölge için ne anlama geliyor?
Mısırın rekoltesi günden güne artıyor,
bu doğrudur, ancak maliyetler aynı
oranda maalesef artmamaktadır. Ha-
lihazırda tarla ziraatinde yüksek verim
ile birlikte en yüksek getiriyi sağlayan
ürün mısırdır.
Mısırın katma değer yaratan sanayi
alanı, şu an ovamızda hayvancılıkta
kullanılan silajdır.
Ancak mısır ziraatine tek taraflı bakmamak lazım. Diğer ürünlere nazaran
daha fazla su ve gübre talep eden mısır
bitkisi, zaman geçtikçe toprağı tek taraflı yormaktadır.
Mısır, nişasta sektöründe de kullanılmaktadır. Geriye kalan bölüm ise
kanatlı ve büyükbaş hayvan yetiştiriciliği için yem sektörünün kullanımına
sunulmaktadır.
Münavebe ekiminin, soya ve pamuk
gibi kazık köklü bitkilerin ekim nöbetine girmesi şarttır. Mısır üretiminde kök
hastalıkları ortaya çıkmaya başlamıştır
ve maalesef bunun zamanla artacağı
kanaatindeyim.
Alternatif enerjilerin daha da önem
kazanacağı gelecekte, Konya’da olduğu
gibi ethanol fabrikalarının mısırı kullanımı da mevzubahis olacaktır. Ancak
petrol fiyatlarının bu denli düşmesi,
mısır için böyle gıda alternatifini ortaya çıkartmayacaktır.
Mısırın getirisini, ekimini yaptığınız
diğer ürünlerle kıyaslar mısınız?
Türkiye’de ve bölgenizdeki tarımsal
Ülkemizde olsun, yurt dışında olsun
fuarları takip etmekteyim. Ülkemizin
tarımsal üretim teknolojileri yönünden
çok geride olduğunu söyleyemem.
Yurt dışında tarımda kullanılan teknoloji, işçilik maliyetlerinin yüksekliği ve
işletmelerde arazi büyüklüğünün yüksek olmasının mecburi yansımalarıdır.
Ülkemizde tarım arazilerinde toplulaştırma çalışmaları ve son olarak tarım
arazilerinin miras yoluyla bölünmesinin önüne geçilmesi amacıyla Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda
yapılan düzenlemelerle beraber, arazilerimiz bundan böyle küçülmeyecek
ve üretim için daha rasyonel işletmeler
haline gelecektir.
Tarımda mekanizasyon, Ar-Ge ve
biyoteknolojinin önemine inanan
birisi olduğunuzu biliyoruz. Bu kapsamda size özgü uygulamalarınızı,
geliştirdiğiniz yöntemleri ve hayalinizdeki tarımı anlatabilir misiniz?
Ar-Ge ve biyoteknolojinin önü açılmayan bir ülke, körelmeye mahkûmdur.
Sürekli yeniliklerin takip edilmesi, hem
ülke hem de işletmelerimiz açısından
çok önemlidir.
Ülkemizde artık daha bilinçli gübreleme yapılmaktadır. Çünkü uygun
gübreleme için gerekli toprak ve yaprak analizleri yapılmaktadır.
Zararlılarla, zirai ilaçlarla kimyasal
mücadele yerine biyolojik mücadele önem kazanmaktadır. Çünkü zararlılarla
mücadelede zirai ilaçların kullanımında artık ruhsatlı ilaç uygulaması ve
rezidü limit kısıtlamaları devrededir.
Daha teknolojik alet ve ekipmanların
kullanımı sayesinde daha az akaryakıt
sarf edilerek, daha verimli zirai üretim
öne çıkmaktadır.
Hayalim, Türkiye’nin tarımda kendi
kendine yeten bir ülke haline gelebilmesidir. Mümkün mertebe de sadece
biyolojik mücadele ile ziraat yapılarak
“Çukurova, üretim bakımından yadsınamayacak kadar kaliteli topraklara sahip.”
doğal dengenin korunması, doğal dengenin bozulduğu alanlarda da yeniden
bu dengenin oluşturulmasıdır.
Bir diğer hayalim, bir an evvel yeşil
enerjiye dönüşüm için gerekli alt yapıların hazırlanması ve bu alanda yetkin
bilim adamlarımızın yurt dışına gitmek
yerine ülkemizde kalıp, bizlerle kol kola
araştırmalarını sürdürmeleri ve bizleri
ileriye götürmeleridir.
Bilim odaklı çalışmalar, ülkemizde
hem tarımsal üretimin hem de tarıma
dayalı sanayinin gelişmesinde bize gerekli bilimsel alt yapıyı sağlayacaktır.
Bir yandan insanımız için yeterli üretimle sürdürülebilir gıda güvenliği ve
güvencesini sağlarken, diğer yandan
ülkemizin tarımsal ihracatını artırarak,
dünya ölçeğinde hak ettiği yeri alması
ve bu konumunu sürdürmesi için bilimin yol göstericiliğine ihtiyacımız var.
24
25
www.nud.org.tr
bilimsel
“Mısır şekeri daha fazla acıkmanıza mı
neden oluyor?”
Bu soru sağlıkla ilgili bir yazıda bu şekilde başlığa taşındığında, kendi cevabını da vermiş
oluyor. Yazının sadece başlığını okuyup geçen kişilerin aklında bu soru değil, yan yana iki
ifade kalıyor: “Mısır şekeri” ve “Daha fazla acıkmaya neden olmak”. Kaldı ki yazının içeriği
okunsa bile bu ifadelerin bilinçaltında birleştirilmesini engelleyecek bir veri sunulmuyor.
Türkiye’de sıkça örneği görülüyor ama
bunların kaynağı genellikle yabancı
siteler. Yukarıdaki başlığı veren site
de ABD’de halkın merak ettiği tıbbi
konular hakkında bilgi ve resmi olmayan tavsiyeler almak için kullandıkları
WebMD (İnternet Doktoru olarak çevrilebilir) sitesi.
“Mısır şekeri” ifadesini içeren bu başlıkla başlayan yazı, hemen ardından
“Yeni bir araştırmaya göre fruktoz
(yiyecek ve içeceklerin birçoğunda
bulunan bir çeşit şeker) fazla yemeye
teşvik edebilir” şeklinde devam ediyor.
Araştırma, mısır şekeri yanında pancar
şekerini de oluşturan iki bileşenin, yani
fruktoz ve glukozun karşılaştırılmasından ibaret. Deneklere glukoz ya da
fruktoz içeren içecekler verilerek beyin
tepkileri manyetik rezonans yöntemi
ile izlenmiş, ancak pancar şekeri sakaroz ya da mısır şekeri HFCS’nin etkileri
karşılaştırılmamış. Çalışmanın sonucu
da fruktoz ile daha geç doyulduğu,
bunun obeziteye neden olabileceği
şeklinde yorumlanmış. Peki, bunun
mısır şekeri ile isim dışında ilgisi var
mı? Varsa, yarısı fruktozdan oluşan
pancar şekeri ile benzer ilgiden neden
bahsedilmemiş?
Mısır şekerinin iki türü %42 ve %55
oranlarında, yani %50 oranında fruktoz içeren pancar şekerinden daha
az ya da daha fazla miktarda fruktoz
içerebilir. Ancak iki şeker genel olarak
eşdeğer içerikte olarak kabul edilmektedir. Zaten bağlantıya tıklayarak
izlenen yazının ikinci sayfasında, çalışmanın başında yer alan Dr. Kathleen
Page’in bu minvaldeki sözlerine de yer
verilmiş:
“Mevcut bulgular başlangıç aşamasındadır. Mamul gıdalarda şekerlerin
açlığı ne şekilde etkilediği ve obezite
riski konusunda bir sonuca varmak
için daha fazla çalışma yapılması gerekmekte... Fruktozun ve glukozun
HFCS’de de sofra şekerinde de yaklaşık aynı oranlarda bulunduğunun altını
çizmek önemli. Henüz beynin HFCS’ye,
glukoz veya sakaroza (sofra şekerine)
gösterdiğinden farklı bir tepki gösterip, göstermediğini bilmiyoruz.”
Bilimsel hataları esprili bir dille ortaya
koymayı amaçlayan junkscience.com
sitesi ise bu sözlere kinayeli bir cevap
vermiş: “Öyle görünüyor ki yine de
yanıltıcı bir manşet atmaya yetecek
kadar şey biliyoruz.”
İşin subjektif yorumlama ve manipülasyon kısmı bir tarafa bırakıldığında
ise bilimsel veriler tüm açıklığı ile karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda en kısa
ve öz derlemelerden biri Amerikan
Tarım Bakanlığı, Tarım Araştırmaları
Servisi’nden Dr. David M. Klurfeld ile
aralarında konunun uzmanlarından
Dr. James M. Rippe’nin de bulunduğu
ekip arkadaşları tarafından yayınlanan
görüş bildirisi.
“Yüksek fruktozlu mısır şurubunun
obezite sebebi olduğu yönünde kanıt
eksikliği” başlığını taşıyan yazı HFCS,
diğer adıyla mısır şekeri ve hakkındaki
iddiaların kısa tarihçesini veriyor.
35 yıl boyunca herhangi bir sorunla
bağdaştırılmayan
mısır şekeri 2004 yılında Bray, Popkin ve
Nielsen tarafından yayınlanan bir yazıda obezite ile arasında
potansiyel bir bağ olabileceği iddiası
ile bir anda tartışmaların odak noktası haline geliyor. Bray ve arkadaşları
iddialarını, mısır şekeri tüketimi ile obezite artışının aynı döneme denk
gelmesine bağlıyor. Bu çıkarım sadece ‘ekolojik yanılgı’ denilen istatistiki
hatanın bir örneği olsa da iddialar ve
tartışmalar bu makale sonrasında
ciddi oranda artıyor, saf fruktozun
glukozla karşılaştırılmasına dayanan
çalışmalarla endişeler körükleniyor.
Mısır şekerinin başına gelen bir diğer
talihsizlik ise İngilizce adında geçen
geçen “yüksek fruktoz” ifadesi oluyor.
Ancak günümüzde mısır şekerinin
obeziteye kendine özgü bir katkısı
olduğu görüşü çoğu araştırmacıya anlamsız gelmektedir. Fruktoz ve glukoz
neredeyse hiçbir zaman tek başlarına
tüketilmedikleri için fruktozun glukoz
ile karşılaştırıldığı çalışmaların insan
beslenmesine uyarlanması ikna edici
olmamaktadır.
Benzer oranda fruktoz içeren sakaroz (%50) ve mısır şekeri (%42-55)
benzer şekilde sindirilmekte ve metabolizmaya girmektedir. Sakaroz
yapısında fruktoz ve glukoz arasında
olan bağ sindirim sisteminde
hızla parçalanmakta,
bu bileşenler serbest
halde kana karışmaktadırlar.
Geçtiğimiz 10 yılda yapılan klinik araştırmalarda mısır şekeri ve
sofra şekerinin metabolik göstergelere
etkisi arasında bir fark görülememiştir. Bunun yanında son 10 yılda mısır
şekeri tüketiminde görülen düşüşün obezite görülme sıklığında herhangi bir
değişime yol açmaması da iki olgunun
paralellik gösterdiği iddiasını çürütmektedir. Bunu G. Harvey Anderson
en iyi şekilde özetlemiştir:
“İçeceklerdeki sakaroz yerine mısır şekeri kullanılmasının obezitede
nedensel bir rol oynadığı hipotezi bunların bileşimi, biyolojik aktiviteleri veya
gıda tüketimine etkilerince desteklenmemektedir. Hipotez ters şekilde, yani
içeceklerdeki mısır şekeri yerine sakaroz kullanılmasının obezite sorununa
çözüm olacağı şeklinde ifade edilseydi
sonuç daha açık görülürdü. Daha basit
bir anlatımla, sakaroz içeren içeceklere dönüşün obezite sorunu için akılcı
bir çözüm olacağı yönünde bir önerme
doğrudan reddedilirdi.”
Bu konuda bilimsel tartışmalar sona
ermiş gibi görünse de toplumsal tartışma henüz sona ermedi. İnternette yer
alan ve hatalı bilgiler içeren binlerce
bağlantı yanında bazı gıda üreticilerinin de reklam amacıyla bu konudaki
temelsiz iddiaları destekleyecek şekilde tavır almaları, mısır şekerini obezite
tartışmalarının odağında tutuyor. Bu
konudaki gerçekler halka ulaştıkça
tartışmaların obezitenin daha olası
nedenlerine yönelmesi bekleniyor.
26
27
www.nud.org.tr
beslenme ve sağlık
Gıda teknolojileri,
daha sağlıklı yaşam talebiyle gelişiyor
Gıda
endüstrisi, toplumun yeterli ve dengeli beslenme ile
daha sağlıklı bir yaşam sürme talebine, gıda teknolojilerindeki
gelişmeler ile karşılık veriyor. Bu kapsamda gıda üretiminde katkı
maddelerinin, tarımsal üretimde ise biyoteknoloji yöntemlerinin
kullanımının güvenilir olduğu bildirildi.
Sağlık ve beslenme ilişkisi, Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu,
Herkes İçin Sağlık Derneği ile Beslenme Eğitimi ve Araştırma Vakfı
(BESVAK) tarafından 12-14 Kasım 2014
tarihlerinde düzenlenen İstanbul Sağlık ve Beslenme Bienali’nde ele alındı.
Bienal’in açılışında konuşan Gazi Üniversitesi Rektörü ve Herkes İçin Sağlık
Derneği Başkanı Prof. Dr. Süleyman
Büyükberber, beslenme, gıda ve sağlık
ilişkisi konusunda medyada yer alan
birçok haberin bilimsellikten uzak olduğunu, akademik unvana sahip bazı
kişilerin de uzmanı olmadıkları halde
yaptıkları açıklamalarla halkı infiale
sürüklediklerini söyledi. Büyükberber,
“Bizlere, yani sağlık, beslenme ve
gıdanın uzmanlarına düşen, bu temelsiz iddia ve ithamlara karşı toplumu,
bilimsel temelde doğru bilgilerle ay-
dınlatmaktır. Çünkü bugün bilgi kirliliği
üzerine oluşturulmuş şehir efsaneleri
ve mitler; kişinin hatta giderek toplumun bedensel, ruhsal ve sosyal iyilik
halini tehdit etmektedir. Beslenme ile
ilgili sorunların çözümünde birtakım
yasaklamalar yerine, sistemli ve sürdürülebilir bir yaklaşımı ortaya koymak
gereklidir.” diye konuştu.
BESVAK Başkanı Prof. Dr. Ayşe Baysal
da, medyada yer bulan “Şunu yemeyin, bunu yiyin” gibi önerilere dikkat
çekti, “Bu önerilerle, toplumda ileriki yıllarda çok önemli sağlık sorunları
oluşabilecek.” uyarısında bulundu.
Herkesin gıda, beslenme ve sağlık
konusunda yorum yapma hakkını kendisinde gördüğünü vurgulayan Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda ve
Kontrol Genel Müdürü Prof. Dr. İrfan
Erol ise “Doğru bilgilerin aktarılma-
sında üniversite öğretim
üyelerimize, konunun paydaşı kuruluşlara çok önemli
görevler düşüyor.” dedi. Bienalin
“2030
Yılında
Dünya”
başlıklı ilk oturumunda konuşan Mc
Larty Enstitüsü’nden Eric Trachtenberg, 2050 yılına kadar gıda
üretiminin %70 artırılması gerektiğine
işaret ederek, “İnsanların gıda güvenliği konusunda artan kaygılarına karşı
yapılacak şey, bilime sadık kalmaktır.”
dedi. Avrupa ile ABD’nin gıda güvenliği yaklaşımlarındaki farklılığa dikkat
çeken Trachtenberg, “Amerika’da güvenli gıdaya erişimi sağlayacak ürünleri
istiyoruz. Avrupa ise biyogüvenlik konusunda yasakçı.” ifadelerini kullandı.
“Kötü yemek yok, aktif olunmalı”
“Sağlık ve Beslenme Stratejileri” oturumunda konuşan Avrupa Komisyonu
Sağlık Belirteçleri Bölüm Başkanı
Philip Roux ise
beslenmede
kültürel farklılıklara dikkat çekti.
Roux, “Kötü yemek’ diye bir şey
yok.
Önemli
olan aktif olmak.
‘Bir gün beslenmeden, ertesi gün aktif olmaktan bahsedelim’ diye bir şey
yok.” diye konuştu.
Prof. Dr. Aziz Ekşi de, “Tuzu azaltalım,
şekeri azaltalım’ demek, yasakçı, bana
göre tek taraflı bir yaklaşım. Tütünü,
alkolü yasaklayabilirsiniz ama gıdayı
yasaklamanın kolay olmayacağını düşünmek lazım. Çünkü yaşamak için
gıda almamız gerekiyor. Gıda sanayini
içine almayan bir stratejiyle sorunu
çözmek mümkün değil.” diye konuştu.
“Değişen Dünya, Gelişen Teknolojiler”
oturumundaki sunumunda medyadaki haberlere dikkat çeken Onkolog
Prof. Dr. İsmail Çelik ise “Kanserin nedenlerinden tütün, diyet, kalori alımı,
alkol gibi unsurlar unutturulmak isteniyor, beslenme öne çıkartılıyor.”
dedi. Genetiği değiştirilmiş gıdaların
kanser riskini artırdığına dair bilimsel bulgu olmadığını kaydeden Çelik,
“Keşke kanserli hücreye giderek yok
eden bir GDO olsaydı da bunu kullansaydık.” dedi. Biyoteknolojinin en
geniş anlamıyla canlı organizmaları
kullanarak yeni ürünler elde edilmesi olduğunu belirten Prof. Dr. Selim
Çetiner ise bilimsel analizlerin, onay
verilen GDO’ların en az klasik ürünler
kadar güvenli olduğunu ortaya koyduğunu, uluslararası kuruluşların son 18
yıldır üretilen GDO’ların bir alerji ya da
rahatsızlığa yol açmadığını bildirdiğini
kaydetti. Çetiner, GDO karşıtları tarafından bir korku stratejisi izlendiğini
belirterek, Biyogüvenlik Kanunu’nun
AB müktesebatı ile uyumlu hale getirilmesi gerektiğini söyledi.
Ulusal Gıda Teknoloji Platformu Başkanı Prof. Dr. Vural Gökmen de, tatlı
yemeyi seven insanın önüne tatlı bir
ürün koymak gerektiğini, endüstrinin
de bunu yaptığını kaydetti.
28
29
www.nud.org.tr
beslenme ve sağlık
“Gıda bağımlılığı” değil
“Yeme bağımlılığı”
Gıda bağımlılığı son zamanlarda birçok yeme bozukluğunun açıklanması
için kullanılan bir terim haline geldi.
Gıda bağımlılığı çerçevesinde odak
noktasına yerleştirilen gıda bileşenlerinin en önemlisi ise şeker oldu. Bunu
öne süren kişilerin iddiası, gıdalardaki
şekerin ve özellikle de şekerin daha
tatlı bileşeni olan fruktozun bağımlılık yaptığı ve insanları
fazla yemek yemeye
yönlendirdiği. Bu
iddianın temellerini insanların
neden fruktoz yönünden çok zengin
meyveleri tüketme konusunda bağımlılık geliştirmediğini
sorgulamakla mümkün, ancak konuyu
kişiselleştirmemek için bilimsel çalışmalara atıf yapmak daha etkili olabilir.
Bu bilimsel çalışmaların sonuncusu
Almanya’daki Essen Üniversitesi’nde
gerçekleştirilerek Neuroscience &
Biobehavioral Reviews dergisinde yayınlandı. Aralarında Türk bilim insanı
Özgür Albayrak’ın da bulunduğu bilimsel ekip, çalışmalarında öncelikle
bağımlılığın bir tanımını ortaya koyuyor, daha sonra da gıdaların içerisindeki
maddelere gösterilen tepkiyle yeme
eylemini karşılaştırıyor. Araştırmada
özellikle şeker, yağ ve tuza olası bağımlılıklar mercek altına alındı. Çalışmanın
sonucunda bu maddelerin bağımlılık
yarattığı yönünde bir kanıt olmaması
nedeniyle “gıda bağımlılığı” teriminin
hatalı olduğu belirtiliyor. Grup bunun
yerine, yeme eyleminin yarattığı bağımlılık etkilerini vurgulayarak, “yeme
bağımlılığı” terimini öneriyor.
Konuyla ilgili açıklama yapan psikiyatrist Özgür Albayrak, fareler üzerinde
gerçekleştirilen deneylerde şeker
şurubunun
bağımlılık
yaptığının
gözlemlendiğini, ancak
insanlarda aynı etkinin
oluşmadığını ifade etti. Bu durum hayvan deneylerinde elde edilen
sonuçların doğrudan insanlara uyarlanamayacağının da bir göstergesi oldu.
diklerimizin miktarı ile ilgili. Genel
kanı günümüzde eskiye göre çok daha fazla yiyecek tüketildiği. Stanford
Üniversitesi’nden Dr. Uri Ladabaum
ise bunun tersini söylüyor. Amerika’da
tutulan en önemli sağlık istatistiklerinden biri olan NHANES programındaki
verileri inceleyen Ladabaum, 1988 ve
2010’daki beslenme miktarlarını karşılaştırdı. Sonuçlar, günümüzde 20 yıl
öncesindekinden daha fazla yemediğimizi gösteriyor.
Dr. Ladabaum fazla yiyor olabileceğimizi, ancak kalori
alımımızın hızla artmadığını söylüyor. Yani 1988’de
de önceki yıllara göre
çok fazla ka-
lori alıyor olabiliriz, ancak günümüzle
aradaki en önemli fark fiziksel aktivite olarak ortaya çıkıyor. 1998’de
Amerikan halkının %80-90 arası boş
zamanlarında herhangi bir fiziksel aktivite yaptığını söylerken, günümüzde
toplumun %50’den fazla bir kesimi hiçbir şekilde aktif olmadığını belirtiyor.
Ladabaum’a göre bu oran daha yüksek, çünkü insanların yaptıkları işleri
gözlerinde büyütme eğiliminde olduğu biliniyor.
Aktif olmayan kesim sadece günün büyük bölümünde masa başında oturan
orta yaşlı çalışanları değil, gençleri de
içeriyor. Tüm yaş gruplarında hareketsizlik artmış durumda, ancak en büyük
artış 18-39 yaş arasında görülmekte. Bu yaş grubunda hiçbir aktivitesi
olmayan beyaz ve siyahi ırktan kadın-
ların sayısı geçen yıllar içerisinde 3
katına çıkmış durumda. Erkeklerde
bu oran biraz daha fazla. Ladabaum,
bu durumun yine de aşırı yiyecek tüketmeyi aklamayacağını vurguluyor:
“Bazı arkadaşlarım konuyu ‘oburluk
mu tembellik mi?’ noktasına getirmekte. Ancak A ya da B şeklinde basit bir
çözüm arayanlar bulamayacak, çünkü
açıkça her ikisi de sorunun parçası.”
Lousiana Eyalet Üniversitesi’nden
Dr. Tim Church’de yetersiz aktivite sorununun değişen iş ortamı ile
daha da üst seviyeye çekildiğini belirtiyor. Church’e göre, 1960’larda her
iki Amerikalıdan biri fiziksel aktivite
gerektiren bir işte çalışmaktaydı. 2008
yılına gelindiğinde çok az insan sürekli
oturmayı gerektirmeyen işlerde çalışır
oldu. Araştırmalarda her beş Amerikalıdan birinin hareketli bir işe sahip
olduğunun ortaya çıktığını söyleyen
Church, asıl miktarın 10’da 1 civarında
olduğunu düşündüğünü ekliyor.
Church çalışmalarında erkeklerin eskiye oranla günde 140, kadınların 120
kilokalori daha az harcadıklarını ortaya
koymuş. Bu miktarlar az gibi görünse
de her gün tekrar tekrar tüketildiğinde
birikiyor. Peki, masa başı işte çalışanların ne yapması gerek? Church, iş
yerinde hareketliliği kısıtlı olan bu kişilerin iş sonrasında aktif olmalarını
öneriyor. Günde yarım saat, normal
bir tempoda yürümenin 140 kilokalori
harcamaya eşdeğer olduğunu belirten
Dr. Church, daha sağlıklı olmak isteyen
insanların yaşam tarzlarını değiştirmek
için atabilecekleri adımların bu kadar
basit olduğunun da altını çiziyor.
h t t p : / / w w w. n p r. o r g / b l o g s / h e alth/2014/08/04/336337337/
what-makes-us-fat-is-it-eating-toomuch-or-moving-too-little
Söz konusu çalışma, yeme bağımlılığının madde bağımlılığından farklı olarak
bir alışkanlık olduğunu gösteren birçok
araştırmadan en sonuncusu. Dolayısıyla, daha önce gıdalarda yıllardır yer
alan bazı bileşenlere atfedilen obezite
gibi rahatsızlıklara yönelik araştırma
ve önlemlerde yeme alışkanlığının
dikkate alınması, çözüme varılması yönünden olumlu bir adım olacak.
Bu arada bir diğer tartışma da ye-
30
31
www.nud.org.tr
Tarım ve Hayvancılık
Zararlılarla mücadele eden böceklerden…
Ekonomiye 43 milyon dolar katkı!
Tarım alanlarındaki
zararlılara karşı kimyasal
mücadeleye alternatif
olarak böceklerle
yürütülen biyolojik
mücadele, çevreye dost bir
yöntem olmasının yanı sıra
ekonomiye de 43 milyon
dolar katkı sağladı.
Kimyasal mücadeleye alternatif biyolojik mücadele ile bitki zararlıları, yine
doğal düşmanları böcekler tarafından
bertaraf edilebiliyor. Bu mücadele
sadece faydalı böceklerin üretilip salınmasını değil, doğada mevcut olan
faydalı organizmaların korunmasını da
içeriyor.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından kitle üretimi yapılarak
üreticinin hizmetine sunulan bu doğal
silahlar, özellikle turunçgil, mısır ve
buğday zararlılarında kullanılıyor. Ajan
ya da avcı olarak da adlandırılan böceklerin üretimi 2003 yılında 7 milyon
700 bin iken, 2013 yılında bu rakam
yaklaşık 19 milyon oldu.
Zararlılarla mücadele için tarlalara salımı yapılan ajan böcekler sayesinde
kimyasal ilaç kullanımı önemli ölçüde
azalırken, turunçgil torbalı koşnili, turunçgil beyaz sineği, turunçgil unlu
biti ve mısır kurdu zararlılarına karşı
uygulanan biyolojik mücadele, ülke
ekonomisine toplam 43 milyon dolar
katkıda bulundu.
2006 yılında Bakanlığın uçakla ilaçlamayı yasaklamasıyla birlikte daha
da önem kazanan biyolojik mücadele, çiftçilerin ilaçlama maliyetlerini
%50’ye kadar düşürebiliyor. Örneğin
Çukurova’da mısır kurduna karşı uygulanan biyolojik mücadeleyle birlikte
hem maliyetler düşürülürken hem de
gelecek yıllarda ilaçsız mısır üretiminin
yapılması hedefleniyor. Yine organik
tarımda da yaygın olarak kullanılan
biyolojik mücadelenin yaygınlaştırılmasını hedefleyen Bakanlık, üreticilere
bu konuda çeşitli desteklemelerde de
bulunuyor.
Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve
Trakya bölgesindeki ekim alanlarında
sıkça görülen ve hububat alanlarına
büyük zarar veren süneye karşı 2006
yılında başlatılan doğaya böcek bırakma çalışmaları kapsamında, toplam
84 milyon 204 bin parazit üretimi
yapılarak, doğaya bırakıldı. Faydalı böceklerin daha uygun eko sistemde
Çukurova’da mısırkurduna
karşı yapılan biyolojik
mücadeleyle birlikte
maliyetler düşürülürken,
gelecek yıllarda ilaçsız
mısır üretiminin yapılması
hedefleniyor.
yaşamaları için de 2004 yılından itibaren 6 milyon 400 bin fidan dikildi.
Faydalı böceklerin doğaya bırakılmasıyla birlikte doğal denge yeniden
sağlanarak, %90 oranında ekonomik
zarar önlendi. Orta Anadolu bölgesinde
zarar eşiğinin düşürülmesiyle birlikte süne emgi oranları ortalama %1’e
düştü. Böylece kimyasal mücadele,
böcekler yumurtadayken en az etkilendikleri dönemde ve faydalılara
yan etkisi en düşük olan yer aletleri
ile yapılabildi. Faydalı böcekler için
oluşturulan yeşil alanlarla birlikte faydalıların etkinliği daha da artırılarak
biyolojik mücadelenin devamlılığı da
sağlandı.
Kimyasalların miktarının düşmesi doğal dengeyi sağlarken, sadece 2014
yılında 2,3 milyon dekar alanda kimyasal mücadele yapılmayarak, Türkiye
ekonomisine 9.2 milyon dolar kazandırıldı. Biyolojik mücadele çalışmaları
sonucunda ürün kalitesi, buna bağlı
olarak da ürün fiyatları da yükseldi.
32
www.nud.org.tr
www.kocandergi.com
çiftçimizin emeğine değer katıyoruz...