İletişim olgusunu yaşamın her alanında ve her aşamasında görmek

İletişim olgusunu yaşamın her alanında ve her aşamasında görmek mümkündür. İletişim, toplumsal yaşam içinde bulunan insanların
birbirleri ile olan ilişki ve etkileşiminde önemli bir rol oynamaktadır. Öncelikle, mesajı gönderen ya da başlatan vericiye, mesajın hedefi
olan alıcıya, aktarılan mesaja, mesajı ileten araca ve mesajın alıcı tarafından alınıp alınmadığının ölçümlemesi olan geri beslemeye ihtiyaç
vardır. İletişime ilişkin yapılan tanımlarda iki yaklaşım görülmektedir. Birincisi “Gönderici-Mesaj- Kanal-Alıcı çizgisel modeliyle karakterize
edilen” bir yaklaşımdır. Diğer bir yaklaşım ise karşılıklılık, ortak algılama ve paylaşma gibi unsurların altını çizmektedir.
İLETİŞİMİN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ
İletişim, Latince kökenli ‘communication’ sözcüğünün karşılığıdır. iletişim, belirli bir coğrafya parçasında aynı doğa koşulları içinde varlıklarını
sürdürmek için araç ve gereçleri bulunan, bunları belirli iş bölümü yöntemlerine göre kullanan, kendi aralarındaki bu iş bölümünden
kaynaklanan faklılaşmaları haklılaştırmak için çeşitli değerler ve inançlar üreterek toplumun farklı kesimlerini ortak üst kimlikler içinde
kaynaştırmayı amaçlayan insanların etkinliğidir. Türkçede ‘communication’a karşılık olarak önerilen ‘iletişim’ terimi, ‘bildirişim’ terimine
oranla daha çok kabul görmüş; haber ve haberleşme olgusunu da içine alacak şekilde daha yaygın bir kullanım alanı bulmuştur.
İletişim tek yönlü bir aktarım sürecinden çok daha fazla anlam içermekte ve karşılıklı bir ileti paylaşımını içeren akışkan bir süreç olarak
karşımıza çıkmaktadır. İletişim yalnızca iki birey arasında bir düşünce, bilgi ya da davranışın aktarılması biçiminde açıklanmaya
elverişli olmayan, karmaşık bir kültürel süreçtir. İletişim, simgeler aracılığıyla bir kişiden ya da gruptan diğerine bilginin, fikirlerin, tutumların
veya duyguların iletimidir. İletişim, sayesinde dünyayı anlamlı kıldığımız ve bu anlamı başkalarıyla paylaştığımız insani bir
süreçtir. Bir nevi bilgi aktarım süreci olan iletişim, kişinin kendini ifade edebilme gereksinimleri sonucunda ortaya çıkar. Bu yönüyle iletişim,
bireysel olduğu kadar toplumsal açıdan
da önemli işlevler yüklenmektedir. Bir sosyal yapı içinde iletişime ihtiyaç göstermeyen hiçbir iş
yoktur; çünkü iletişim, insanların birbirlerini anlamaları için gerekli- olan bir köprüdür. İletişim sadece bir ileti alışverişi değil, insanın
toplumsallaşma sürecinde ortak bir etkinlik biçimidir. Bir sosyal yapı içinde iletişime ihtiyaç göstermeyen hiçbir iş yoktur; çünkü iletişim,
insanların birbirlerini anlamaları için gerekli olan bir köprüdür. İletişimi, “kaynaktan alıcı veya alıcılara mesajın iletilmesi” olarak düşünmek
doğru olmayacaktır. Çünkü mesajı gönderen kişinin genellikle bir amacı vardır; mesaj doğrultusunda alıcının bir davranışta
bulunmasını bekler.




Kişi kendisiyle iletişim halindedir.
İletişim, iki veya daha fazla birey arasında gerçekleşir; diğer bir ifade ile sosyal bir ortaklık içinde gerçekleşir.
İletişim süreci devamlı ve karmaşık bir süreçtir; isteğe göre izole edilemez.
İletişim bir işlemdir, iş yapmadır veya davranıştır.
 İletişim semboliktir.
 İletişim maksatlıdır.
İLETİŞİM SÜRECİ VE ÖGELERİ
Tüm iletişim edim ve eylemleri çeşitli öğelerin bir arada bulunmasıyla işleyebilen bir süreçtir. En yalın anlatımla, bu süreçte üç temel
bileşen belirleyici işlev görür: Kaynak, kaynağın ürettiği ileti ve bu iletinin alıcısı ya da muhatabıdır.
Kaynak (Verici)
İletişim sürecinde kaynak, iletişimin konusunu ya doğrudan doğruya oluşturan ya da başkalarınca oluşturulmuş konuyu,
düşünceleri, görüşleri düzenleyen ve hedef kitleye gönderen kişi/kişiler veya kuruluşlardır. İletişimin istenilen düzeyde gerçekleşebilmesi
için kaynağın inandırıcı olması son derece önemlidir. Kaynak sadece, iletişim sürecinin önemli bir ögesi
olmakla kalmayıp mesajın
algılanması üzerinde de önemli bir role
sahiptir. Bu açıdan aynı mesaj, iki değişik kişi tarafından sunulduğunda, biri diğerinden daha
etkili olabilmektedir. İletişim kaynağının saygınlığın ötesinde, aynı zamanda güvenilir olması da gerekmektedir. Öte yandan güvenilirlik
birbirine bağlı iki etmene dayanmaktadır. İlki, kaynağa atfedilen uzmanlıktır. Zekâ, bilgi, olgunluk, profesyonel veya sosyal durum gibi
karakteristik özellikler bir bireyin ya da grubun uzmanlığına katkıda bulunmaktadır. İkinci bir faktör de kaynağa atfedilen
objektifliktir. Bunların yanında sosyal statü, dürüstlük ve samimiyet gibi unsurlar da kaynağının güvenirliliği noktasında üzerinde durulması
gereken özelliklerdir. Bu noktada kaynağın samimi davranışı, hedef kitle gözünde ‘içimizden biri’ imajını doğuracak; kaynağın
beğenilmesine ve sevilmesine neden olacaktır. Güven, dikkate almayı, mesajı daha dikkatli izlemeyi ve dolayısıyla iletişim sürecinde iknayı
etkilemektedir.
İyi bir iletişim için kaynağın taşıması gereken özellikler
 Kaynak bilgili olmalıdır
 Kaynak kodlama özelliğine sahip olmalıdır. Kaynak, alıcıya göndereceği mesajın nasıl kodlanacağını, sözlerin ve işaretlerin
anlamının ne olduğunu bilmelidir
 Kaynak düzlem ve rolüne uygun davranmalıdır. Kaynak bulunduğu düzleme uygun davranmalı, göndereceği mesaj ile statüsü ve rolü
arasında ilişki olmalıdır.
 Kaynak tanınmalıdır. Etkin bir iletişimin sağlanması için, alıcılar kaynağı tanımak ister.
 Kaynak doğru dili kullanmalıdır. Etkin ve tam bir iletişimin kurulabilmesi için kaynağın ses, yüz, beden sözcükler gibi sembolleri etkin
biçimde kullanması gerekir.
Mesaj
Mesaj, hedef kitle için bir uyarıcı olarak işlev gören sinyal ya da sinyaller bileşimi ve iletişim sürecinde aktarılan şeylerin bütünüdür.
Mesajlar sözlü olabileceği gibi sözsüz de olabilir. Mesaj içeriğini, “kaynağın amacını ifade
etmesinde seçilen
mesaj malzemesi”
olarak tanımlamak mümkündür. Mesaj tasarımlanırken temel amaç, hedef kitle üzerinde etki sağlamaktır. Etki, yoğun duygulanım sonucu
oluşan ve kişiyi ya da kitleyi harekete geçiren, motive eden güçtür. Dolayısıyla mesaj, etkisi oranında hedef kitle üzerindeki amacını
gerçekleştirir.
Kaynağın iletişim becerisi, tutumu, bilgisi, kültürü, toplumsal sistemdeki konumu ve seçici algısı hep belli seçimlerin belli biçimlerde
yapılmasını beraberinde getirmektedir. Konuşulan ya da yazılan kelimeler, bir grafik çizim, yüzün aldığı şekil, kolun bir hareketi iletişim
sürecinde mesajlara örnek olarak gösterilebilir.
Mesajın etkin iletişimi sağlayabilmesi, başka bir deyimle, hedefin olumlu geribildirimde (feedback) bulunmasını sağlayabilmesi
açısından taşıması gereken bazı şartlar vardır. Buna göre mesajlar,
 Hedefin bilgi, düşünce ve deneyimlerine
 Hedefin tutum, inanç ve değer yargılarına
 Hedefin ihtiyaç, istek ve amaçlarına
 Hedefin ilgi alanlarına
 Hedefin toplum içindeki rollerine ve konumuna uygun olursa hedeflenen amaca ulaşılabilir.
Mesaj, sözlü ya da sözsüz olabilir. Kaynak, kendi kullandığı kavramları, iletilebilecek bir mesaj şeklinde kodlar
 Mesaj anlaşılır olmalıdır. Anlaşılırlık, hem şekil hem de içerik açısından önemlidir.
 Mesaj açık olmalıdır. Kaynak, gönderdiği mesajla, alıcıdan ne istediğini açık bir şekilde belirtmelidir
 Mesaj doğru zamanda iletilmelidir. Her iletişim etkinliğinin bir yeri ve zamanı vardır. İletişim, ancak, mesajın içeriğine uygun zamanda
etkin olur.
 Mesaj uygun kanalı izlemelidir. İletişimin gerçekleştiği ortamda düzenlenmiş olan bir iletişim ağı vardır.
 Mesaj, kaynak ve alıcı arasında kalmalıdır. Mesaj, kaynaktan alıcıya ulaşıncaya kadar, değişik kişi ve kademelerden geçebilir
Kaynak tarafından kodlanarak gönderilen ve hedef kitle tarafından algılanarak anlamlandırılan mesaj sonucunda alıcının bilgi düzeyi, tutum
ve davranışlarında ortaya çıkan değişme ve gelişmeler, iletişimin etkisi olarak değerlendirilmektedir. Mesaj dilinin ortak olması, mesajın hem
alıcı hem de kaynak tarafından net ve anlaşılır bir biçimde algılanmasını sağlar.
Mesajın kaynaktan alıcıya ulaşması sırasında aktarıcılar, mesajın içeriğini gerektiği gibi kavramadan veya etkilendikleri biçimde bir ek
kaynak durumuna geçerek alıcıya ilave mesajlar gönderebilir. Bu durumda mesaj, kaynağın gönderdiğinin yanında, ilave
mesajlarla giydirilir. Alıcı, bu tür mesajla karşılaşınca, beklenmeyen davranışlar gösterebilir. Bu durumda asıl mesaj, gereği gibi
algılanmayabilir
etkileri üç ana grupta toplamak mümkündür:
 Alıcı kesimin bilgi düzeyindeki değişme
 Alıcının tutumunda görülen değişme
 Alıcının davranışlarında gözlemlenen değişme
Kodlama
Kodlama, kaynak tarafından iletinin sinyal hâline getirilmesi işlemini ifade etmektedir. Yani kodlama, bilginin, düşüncenin, duygunun iletime
uygun, hazır bir mesaj biçimine dönüştürülmesidir.
Dil, kodlama için en önemli basamağı oluşturmaktadır. Nesneleri, olguları ve olayları nasıl anlamlandıracağımızı bilemezsek, onlar
hakkında iletişimde bulunmamız güçleşmektedir.
Simge mesaja iletilmesi amacıyla verilen fiziksel biçimdir. Sinyalin içerik ya da anlamla hiçbir ilgisi olmayıp sadece mesajın fiziksel varlığını ya
da biçimini dile getirir
Göndericinin deneyim alanı alıcınınkiyle ne kadar çok örtüşürse, mesajın etkisi de o ölçüde olacaktır. Bu yüzden, sembollerin,
mesajı gönderen kaynak kadar, mesajın alıcısı tarafından da bilinmesi gerekmektedir.
Kodlama bir mesajın, iletişim kanallarının özelliklerine uygun olacak şekilde, bir simgeleştirme sistemi aracılığıyla fiziksel olarak iletilebilecek
veya taşınabilecek bir biçime çevrilmesidir. Basit bir el hareketinden, karmaşık matematik formülüne kadar çok geniş bir alanı kapsayabilir.
İletişimin etkinliği, mesajın alıcıya ulaşmasına değil, istenen biçimde ulaşmasına ve onda bir davranış değişikliği ortaya çıkarmasına bağlıdır.
Bilginin, düşüncenin, duygunun iletişime uygun, hazır bir mesaj haline getirilmesine kodlama denir. Mesajın yorumlanarak, anlamlı bir
şekilde algılanması sürecine kod-açma denir.
Kanal
Kanal, kaynak ve hedef kitle arasında yer alan ve simge ya da sembollere dönüşmüş iletinin akışını sağlayan yol, geçit olanak
tanımlanabilir. İster yüz yüze isterse kitle iletişiminde olsun kaynağın oluşturduğu iletinin alıcıya ulaşması için, başka deyişle, iletiyi
kaynaktan alıp paylaşması istenene iletebilmek için mutlaka bir kanala ihtiyaç duyulmaktadır. Kanal, mesajın göndericiden
alıcıya aktarıldığı yoldur veya mesajın göndericiden alıcıya iletildiği araçlardır.
Radyo ve televizyon gibi kitle iletişim kanallarıyla aktarılan mesajlar, o anda izlenip dinlenerek kavramayı gerektirdiğinden, tekrar izlenme
ya da dinlenme imkanı yoktur.
Gazete ve derginin aksine, radyo ve televizyon kanalıyla sunulan hareketli görüntü ve ses aracılığıyla ileti bir kez duyurulmakta,
görülmekte ve ardından kaybolmaktadır.
Kaynağın iletiyi sunduğu andan itibaren ileti üzerinde değişiklik yapma şansı bulunmamaktadır.
Hedef Kitle (Alıcı)
İletişim sürecinde üzerinde en çok durulması gereken konulardan biri hedef kitledir. Hedef kitle, mesajın ulaşması amaçlanan kişi ya da grup
olarak ön plana çıkmaktadır. Etkin bir iletişim, hedef tarafından kodun alındığı, çözüldüğü ve kaynağın verdiği anlam verildiği zaman ortaya
çıkar. Özellikle önyargı, alıcı ile hedef kitle arasındaki iletişimi etkileyen en önemli faktörlerden biridir.
Aktif bir dinleyici olabilmek için, alıcının; sessiz olması, önyargıların etkisinden uzak olması, vericinin mesajlarını almaya istekli
olması ve ona empati göstermesi gerekir.
Etkin bir iletişim için alıcının taşıması gereken bazı özellikler vardır;
 Alıcı mesajı algılayabilmelidir.
 Alıcının iletişime arzulu olması gerekir
 Alıcı bilgili olmalı ve bir geri besleme sistemine sahip olmalıdır
 Alıcı seçici olmamalıdır
 Alıcı, bulunduğu düzleme uyabilmelidir
 Alıcı, kaynak olma özelliği taşımalıdır
Alıcı mesajı aldığı zaman geri besleme sistemi ile mesajı tamamlayacak ve davranışı istenen zaman dilimi içerisinde gerçekleştirecektir. Alıcı,
geri besleme yeteneği oranında mesajı alabilir.
Geribildirim
İletişim sürecinde geri bildirim, kaynağın gönderdiği mesaja karşılık, hedef kitlenin verdiği cevap şeklinde tanımlanmaktadır. Kaynağın
kendisini ve mesajlarını değerlendirme olanağı sağlayan geri bildirim ‘olumlu’ ve ‘olumsuz’ olmaz üzere iki biçimde gerçekleşmektedir.
Alıcı, bir mesajın kodlarını çözdükten ve bu mesajı yorumladıktan sonra, kaynak konumuna geçer; yani artık kaynağın mesajını
cevaplandırmak amacı vardır; bu amaçla mesaj kodlayıp, kanal vasıtasıyla geri bildirimde bulunur.
Etkin bir geribildirim
 Kaynağa yardımcı olmayı amaçlar




Mesajın tam bir karşılığıdır
Zamanlaması tamdır
Kaynağın amacına ulaşmasını sağlayacak kadar açık ve seçiktir
Yapıcıdır ve davranış üzerinde durur
Etkin olmayan geribildirim ise
 Mesajın anlamını özel olarak içermez ve geneldir
 Mesajın anlamı ile doğrudan ilgisi yoktur
 Zamanlama itibariyle hatalıdır
 Kişiyi ve kişiliği vurgular
 Anlaşılamayacak kadar karmaşıktır
 Spekülasyonlara dayalıdır; veri ve bilgi içermez, yorum ağırlıklıdır
Geribildirim sadece karşılık verme biçiminde değil, aynı zamanda karşılık vermeyerek, mesajı çöpe atarak veya görmezden gelerek de
gerçekleştirilebilir.
Gürültü
En basit ifadesiyle gürültü, iletişim sürecinde değiş tokuş
edilen mesajlarda kaynak ve hedef kitle tarafından öngörülmemiş,
istenmeyen
ve iletişimin aksamasına ya da tümüyle engellenmesine neden olan ögelerdir. Özellikle kişilerarası iletişimde meydana
gelen aksaklıklarda psikolojik gürültünün payı büyüktür. Kişi, belirli konularda önyargılı olabilir ve bu önyargısından ötürü, belirli konularda
gönderilen mesajları yorumlarken anlam içeriğini farklı yönlere saptırabilir.
İletişim, en genel tanımıyla, bireyler arasında ortak simgeler sistemiyle gerçekleştirilen anlam ve bilgi alışverişidir. Dil, iletişimin en
temel aracıdır. İletişimde en önemli unsur olan dil doğru kullanılmazsa, söylenen şey, söylenmek istenen şey olmaz. Etkin bir
iletişimde doğru dil kullanımı son derece önemlidir. Kişiler, ortak dillerine dayanarak iletilerini aktarırlarken; toplumsal ve ekonomik yaşam
biçimine ve çevre koşullarına uygun yöntem ve araçlar kullanırlar.
İLETİŞİM VE DİL
İletişim ve dil, bütünleşik iki olgudur. Birini diğeri olmaksızın düşünmek olanaksızdır. Birinin var oluşu, diğerine doğrudan bağlı ve bağımlıdır.
Bu birliktelik, toplumsallık bağlamında değer bulur ve bireyler arasında gerçekleşir. Toplumsallaşma da doğal olarak dil ve iletişimle
kurulur.
Her dil kullanımı, mutlaka bu toplumsal anlamlar arasından yapılan düzenlenmiş seçmelerden oluşmaktadır.
Toplumsal düzen
içinde
kişilerin statülerinin ve konumlarının, onları bir yandan ‘biri’lerine bağlaması, öte yandan
‘diğer’lerinden ayırması iletişim yetilerine dayanmaktadır.
Toplumsal simge sistemi olduğu için dil, bir toplumun gelişmişlik düzeyini de yansıtır. Geri kalmış ülkelerde ya da dışa kapalı
toplumlarda, dilin yapısı oldukça basit ve kullanılan sözcük sayısı sınırlıdır.
Dil, iletişimin en temel aracıdır. İletişimde en önemli unsur olan dil, aktarmak isteneni doğru aktaramayınca, söylenen şey,
söylenmek istenen şey olmaz. Etkin bir iletişim için gerekli olan da doğru kullanılan dildir.
DİL VE İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR
İletişim süreci ve dile ilişkin olarak çeşitli kavramlar üzerinde durulması gerekmektedir. Bunlar: Düz anlam ve yan anlam,
simge, metafor ve metonomidir.
Düz Anlam ve Yan Anlam
İletişim sürecinde bağlamdan bağlama değişmeyen ve tüm okumalarda benzer bir sonuca varacak olan göstergelere düz
anlam denir. Buna mantıksal ya da nesnel anlam da denebilir. Bağlamdan bağlama farklılık gösterebilen ve farklı dizgelerde farklı anlam
bulabilen göstergelere ise yan anlam denir.
İnsanların ürünlere reklam diliyle dokundukları, anlam verdikleri dikkate alınırsa, her reklamın bildik reklamsal anlatısı onun düz
anlamı ya da birinci gösterileni ama ardıl düzeyde ürünü - açık ya da kapalı biçimde- söylemesi onun yan anlamı ya da ikinci gösterilenidir.
Simge
‘Terazi’ göstereninin ‘adalet’i simgelemesinin nedeni, terazi biçimindeki (görüntüsel) gösterenin,
gösterilen
düzeyinde
‘doğruyu
eğriyi tartma’ çağrışımlarıdır.
Simgeyi biraz daha iyi algılayabilmek için Pierce’ın görüntüsel gösterge (icon), belirti (index) ve simge (symbol) biçimindeki
üçlüğüne başvurmak gerekir. Görüntüsel gösterge, nesnesine benzer ya da nesnesi var olmasa bile nesnesiyle benzerlik ilişkisi kurabilir.
Simgesel dizge, gösteren ile gösterilen arasında -kısmen de olsa- nedenlilik ya da çağrışımsallık ilişkisi ortaya çıkarabilen,
toplumsal uzlaşıdan geçmiş göstergelerdir.
Metafor (Eğretileme) ve Metonomi (Düzdeğişmece)
Metaforda, dil aracılığıyla bir ‘şey’ işaret edilmekte; fakat aslında bambaşka bir düzleme gönderme yapılmaktadır. İletişim
sürecinde metaforlar, açık ifadelerden daha etkilidir ve okurun daha dikkatli katılımını gerekli kılmaktadır. İletişim sırasında konuşan
kişilerin, tümcelerin anlam alanlarının ötesinde, başka anlamlar taşıyan sezdirimlerde bulunması ve bu sezdirimin imgesel göstergeler
yoluyla iletilmesi metaforu doğurmaktadır. Metaforlar, gündelik deneyimlerimizi anlamlandırmaya yardımcı olmakta ve özellikle
sınıfsal farklılıkları betimlerken kendini göstermektedir.
Kapsül içindeki şeylere başka bir gözle bakmamızı sağlayan eğretilemeler sayesinde alternatif olanaklı dünyalara ilişkin
farkındalığımızı gittikçe arttırabiliriz. Metaforlar kültürümüzü oluşturan, biçimlendiren en temel dilsel bileşenlerdendir.
Eğretileme bir gerçeklik
düzleminden diğerine yer değiştirerek; düzdeğişmece ise
aynı
düzlemdeki
anlamları
birbirleriyle ilişkilendirerek işlemektedir.
Düzdeğişmecenin temel tanımı, bir parçanın bütünü temsil etmesini sağlamaktır. Jakopson’a göre, düzdeğişmeceler romanın,
eğretilemeler ise şiirin başat tarzıdır. Metonimide gerçekliğin, bir parçası bütünü temsil etmek için seçilmektedir. Gerçek yine
dolaylanmakta fakat bir kısmı metnin biçeminde kendini ele vermektedir. Metonimide metaforlara göre anlam kendini daha az çabayla
ele vermektedir.
KÜLTÜR VE İLETİŞİM
Kültür
bir ülkede, bölgede, sosyal grupta, firmada veya departmanlar/birimler arasında paylaşılan ortak değerler, beklentiler
ve normlar olarak tanımlanabilir.
Kültür belli bir grup insanın belli bir zaman veya yerde yaşattığı veya var ettiği davranışsal normları da kapsar. İletişim sürecinin
temelini, iletiyi üreten ve tüketen bireylerin üzerinde anlaştıkları ortak kavramların
bulunması oluşturmaktadır.
Sözcük olarak kültür, “bir toplumda geçerli olan ve gelenek hâlinde devam eden, her türlü duygu, düşüce, dil, sanat, yaşayış
unsurlarının tümü, belli bir konuda edinilmiş, geniş ve sistemli bilgi” şeklinde tarif edilmektedir. Kültür, en geniş sınırlarına
sosyolojik çerçevede ulaşmakta olup buradaki anlamıyla ‘bir yaşama biçimi’dir. Kavram olarak kültür, Latince ‘colere’den üretilmiştir.
Sözcük anlamı, ekin, sipariş, bakım demektir. 17. yüzyıldan itibaren doğa kavramı karşıtı olarak kullanılmaya başladı.
KÜLTÜR VE ÇEŞİTLERİ
İnsana yönelik bilgi, inanç ve davranışlar bütünü ile bu bütünün parçası olan maddi nesneler olarak tanımlanabilen kültür,
toplumsal yaşamı, dil, düşünce, gelenek, işaret sistemleri, kurumlar, yasalar, aletler, teknikler, sanat yapıtları gibi her türlü maddi ve
tinsel ürünleri kapsamına alır.
Belli bir literatür gerçekliğinde, kültürün çeşitli formlara ayrıldığı ve çeşitli ayrımların kültürün niteliği ve tanımı üzerinde
belirleyici olduğu kabul edilebilir bir gerçeklik olarak belirlenmiştir.
Folk Kültürü
‘Folk kültürü’, tarıma dayalı toplumlarda, üreticilerinin ve tüketicilerinin günlük deneyimlerinin ve kendi önceliklerinin sonucunda
kendiliğinden oluşan etnik özellikleri baskın, doğal bir kültürdür. Popüler kültür ya da kitle kültürü gibi metalaştırılmamış ve
rasyonalleştirilmemiştir.
Folk kültür, Sanayi Devrimi Sonrası, içeriğinde oluşan parçalanmalardan sonra, popüler kültüre kaynaklık etmiştir. Popüler
kültür bir bakıma günümüzde folk kültürünün aldığı bu yeni biçim olarak ifade edilebilir.
Folk kültürünün özellikleri şunlardır:
 En eski ve kırsal kesimin kültürüdür. Hâlen daha yaşamını sürdürmektedir.
 Biçimi basittir.





Her türlü duyu ya da gelenek aracılığıyla doğrudan aktarılabilen ya da iletilebilen bir yapıdadır.
Anonimdir.
İçinden çıktığı grubun değer yargılarını içerir ve iletir.
Genellikle herkes için parasızdır, metalaşmamıştır.
Cemaat içi bütünleştirici uygulamaları kapsar.




Yaratıcıdır.
Yerleşmiş geleneklerin kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlar.
Simgeleri törenseldir ve tekrara dayanır. Temel ilke, süreklilik, kapalılık ve istikrardır.
Sözsel iletişim kalıpları içinde üretilmektedir.

 Üreticilerinin uzmanlaşması gerekmemektedir. Üreticileri ile tüketicileri benzer özelliklere sahiptir.
 Kitle iletişim araçları tarafından ve kapitalizm tarafından tahrif edilmektedir.
 Halk dansları, masallar ve efsaneler, kırsal kesimin özelliklerini taşıyan birer folk kültürü ürünleridir.
Yüksek Kültür
‘Yüksek kültür’, ilk çağlardan bu yana seçkinlerin ürettiği ve kendi içlerinde tükettikleri ve kendi değer sistemlerinde en ‘mükkemmel’
olarak tanımladıkları kültürel bir oluşumdur.
Kitle izleyicileri muhtemelen birçok insandan ve birçok farklı zevk
standardından oluşmaktadır.
Yüksek kültürün özellikleri şunalrdır:
 Karmaşık bir biçimi ve beğenilmesinin estetik ölçütleri vardır.
 Genelde tüketicileri , yüksek eğitimli kişilerdir.
 Bilinen ve ünlü bir yaratıcısı vardır.
 Gündelik olanın üstüne çıkma amaçlanır,
tarihi ve coğrafi farklılıklar önemsenmez.
 İlk değerlendirilmesi yine yüksek beğeni sahibi gruplar ya da eleştirmenler topluluğunca yapılır.
 Ürün yaratıcısının yaratım süreciyle oluşturduğu bir düşünsel ve sanatsal çabayla ortaya çıkmıştır. Ancak tüketicilerin de bu
çabayı göstermesi zorunludur.
 Ürün pahalı ve değerlidir.
 Üretimi genellikle pazar tayin eder. Fakat, bu pazar diğer kültür formlarına kıyasla daha elit ve seçkin bir hedef kitleden
oluşmaktadır.
 Keşfedici, yaratıcı ve devrimci bir kültürdür.
 Kalıcıdır; yıllara ve değişime karşı dirençlidir.
 Genelde özgürlükçü ve demokratik bir içerik taşır. Genelde hâkim kültüre
muhaliftir.
 Teknolojiye mutlak bağımlı değildir.
 Yüksek kültürün oluşumu , toplumsallaşma sürecinde estetik bir kişisel zevkin ve önemli bir sosyal statünün simgesi konumundadır.
 Bale, opera ve klasik sanat statüsüne girebilen bütün sanat eserleri yüksek kültür olarak nitelendirilebilir
Kitle Kültürü
Kitle kültürü’, özellikle kitle iletişim araçlarının toplumlara hâkim olmasıyla ortaya çıkan bir kültür biçimidir.
Kitlesel bir üretimin sonucudur. Tamamen kitlelerin tüketimi için tasarlanmış ve genelde seri üretime dayanan bütün ürünler
(yiyecek, giyecek, TV programları vs.) kitle kültürünün bir temsilcisi sayılabilir.
Kitle kültürünün özellikleri şunlardır:
 Kitle kültürü standartlaşma talep eder; bu standartlaşma kitle kültürünün içeriğini homojenleşmeye zorlar.








Kültür, mümkün olan en geniş izleyici kitlesine satılan bir maldır.
Estetik bir forma sahip değildir.
İzleyicide pasif tutumu önerir, çaba göstermeme bir alışkanlık olur.
Manipüle edicidir ve gerektiğinde şiddeti de kullanır.
Yaratıcı değil, çoğaltıcı ve aktarıcıdır.
Klişelere yaslanır.
Kitleleri benzeştirmek amaçlanır.
Demokratik değildir, hatta içeriğinde totaliter öğeler beslemektedir.
 Tüketicilerin katılımı satın alıp almama ile sınırlıdır.
 Diğer kültürleri tehdit eder ve onları kitle kültürü içinde asimile etmek arzusundadır.
 Kültürel üretimde estetik beğeni, ticari başarının ardından gelir. Önemli olan ürünün satılıp satılmadığıdır. Tamamen kâr
amaçlıdır.
 Kalıcı değildir; sistem sürekli olarak değişime açıktır.
 Vasatlığı övüp, sıradanlığı yüceltebilir.
 Kitle iletişim araçlarıyla yayılır ve onlara bağımlıdır.
 Sistemin sınırları dâhilinde uzlaşımcıdır
Popüler Kültür
‘Popüler kültür’ terimi, İngilizce ‘people’ (halk) sözcüğünden türetilen
‘popular’ kelimesinden gelmektedir. Popüler kültür, ana hatlarıyla halk arasında yaygın olarak kullanılan/tercih edilen bir dizi gündelik
pratik olarak tanımlanabilir.
‘Popüler’ kavramı, önceleri halka ait anlamına gelen hukuki ve siyasal bir terim olarak kullanılmıştır. 16. yüzyılda örneğin popüler
hükümet deyimi, halk tarafından kurulan ve yönetilen bir siyasal sistem anlamına geliyordu.
Kültürel üretim sürecinin üç -tasarım, üretim ve tüketim- işlevinin yanına özellikle 20. yüzyılla birlikte yeni bir kavram gelmiştir: Dağıtım.
Dağıtım, günümüz sanat eserlerinin kitlelerle buluşması ve tüketilmesi için olmazsa olmaz koşullardan biri hâline gelmiştir.
Popüler kültürü, bir karşı kültür olarak tanımlamak doğru değildir; bu kültürün karşıtlığı ancak doğru okumalarda ve farklı
anlamlandırmada ortaya çıkabilmektedir.
Halkın arzına sunulan kitle kültürü ürünlerinin, tercih edilenleri popülerleşmiştir. Popüler metinlerin üretim sürecinde, halka yeniden
iletilmesini belirleyen/denetleyen araç, eserin ideolojisinin üzerinde belirleyicidir. Günümüz popüler kültürünün en önemli üretim kaynağı
kitle iletişim araçları, özellikle de televizyondur.
Popüler kültür iktidarın ürettiği bir kültür değil, daha çok iktidarın ürettiklerinden halkın yaptığı seçmecedir.
Toplumsal zeminde bütün kültür formları birbirleriyle mücadele içindedir. Kültürler sürekli olarak birbirlerinin alanına girmekte
ve kendi dinamikleriyle var olmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda etkilenme kaçınılmazdır. Popüler kültür diğer kültür formlarından farklı,
özgün bir kültürdür. Popüler kültür, folklorcülüğün reddidir. Geçmişin iç burukluğunu ve özlemini ekip biçen, sürekli dile getiren bir müze
kültürü de değildir.
Popüler kültürün özellikleri şunlardır:
 Sanayi Devrimi sonrasının kent kültürüdür.
 Her şeyden önce, halkın mevcut toplumsal durumuyla ilintili olmak




zorundadır.
Biçim olarak orta karmaşıklıktadır.
Aktarımı ya da iletimi, ortam ve teknoloji olarak dolaylıdır.
Bilinen bir kaynağı ya da üreticisi vardır.
Kültürel değerleri ve gelenekleri, yeni formüller biçiminde yansıtır.
 Ürün tüketiciye dönüktür.
 Herhangi bir sınıfın kültürü değildir. Daha çok alt ve orta tabakalarda karşılık bulmaktaysa da toplumun üst kesimlerinin
alışkanlıklarına da sızabilmektedir.
 Oldukça ucuza, fakat parayla elde edilir.
 Devrimci değil ilericidir. Mikro siyaset yapar.
Kendi varoluş koşullarını üretmez, elindekilerle yetinme sanatıdır.
Günceldir ve sürekli değişime uğrar.
Tüketimi, bilinçli bir tercihe (seçmeceye) dayanmaktadır.
Herkes
tarafından
aynı
algılanmaz,
dolayısıyla
tüketicilerin
farklı özelliklerinden dolayı
(yaş, cinsiyet, din, sınıf, ideoloji, vb.) çeşitli gruplara etkisi farklı olur.
 Çatışma kültürüdür ve diğer kültürlerle çatışma içerisindedir.
 Kitle kültürüne çok yakın bir çizgide seyreden ama içerisinde karşı duruş ve eleştiri potansiyeli taşıyan ürünler popüler kültürdür. Bu
nitelikleri taşıyan bir kitap, çizgi roman, TV dizisi, bir şarkı popüler kültür ürünü olabilir.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM
Kültür ve iletişim birbirinden ayrılamaz iki kavramdır. İletişim ve kültürün
‘anlamların sembolik değiş tokuşu’ olarak birbiriyle yakın ilişki içinde oldukları genel olarak kabul görmektedir. Kültürlerarası iletişim
genellikle farklı kültürlere mensup bireyler ya da gruplar arasında gerçekleşen iletişim faaliyetleri olarak tanımlanır. Hem kültürel hem de
iletişim yönü bulunan bu sorunların çözümünde temelde kültür bilimlerinin teorik birikiminden yararlanılmaktadır.
Günümüzde farklı kültürlerden insanlar günlük yaşamlarında birbirleriyle karşılıklı etkileşime girmektedir. Birçok ulusal devletin sınırları
içinde farklı kültürel ve etnik kökende insanlar bir arada yaşamaktadır. Farklı ekonomik, siyasal kültürel ve etnik kökende insanlar bir
arada yaşamaktadır.
Kültürlerarası İletişimi Etkileyen Faktörler
Normlar
Roller
Etnomerkezcilik: Birçok insan kendi kültürünü dünyanın merkezine koyar ve onu her şey için ölçüt olarak alır. Sosyal
bilimlerde ilk kez 1906 yılında W.G. Summer,
‘etnomerkezcilik’ kavramını geliştirmiştir
Belirsizlik ve Kaygı




Kalıp Düşünceler ve Önyargılar
SÖZLÜ İLETİŞİM
Sözlü iletişimde duygu ve düşünceler söz ile dil üzerinden aktarılır. Söz, sesin sembole dönüşmüş halidir. Dil kullanımında duygu ve
düşünceler sembollerle ifade edilir. Sözlü iletişim, insan iletişiminin temelini oluşturur; bu yüzden en yaygın iletişim biçimidir. Sözel
iletişim için konuşma dilinin, yani ses aygıtı aracılığıyla söz üretiminin gerçekleşmesi, ardından sözcelenen sessel birimin alımlanması, yani
işitilmesi zorunludur. Akciğerlerden gelen havanın konuşmacının ağzında (sıkıştırma, büzme, yuvarlama, havayı salıverme gibi…) çeşitli
boğumlanma işlemlerinden geçtikten sonra dinleyicinin kulağına ve oradan da imgelemine ulaşması sözel iletişimin çizgisel
görünümünü betimler. Sözlü iletişimde duygu ve düşünceler söz ile, dil üzerinden aktarılır. Söz, sesin sembole dönüşmüş halidir.
Sözlü iletişim, ‘dil ve dil-ötesi’ olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İnsanların
karşılıklı konuşmaları, hatta mektuplaşmaları ‘dille iletişim’ şeklinde kabul edilir. Konuşurken farkında olmaksızın ses tonunun
değişiklik göstermesi veya sesin titremesi niyet edilmemiş dil- ötesi davranışlardır.
Söz varlığı yerli ve yabancı sözcüklerden oluşur.
. En yaygın ve en etkili iletişim türlerinden olan sözlü iletişimin birtakım özellikleri vardır;
 Temel söz varlığının kullanılması: Sözlü iletişimin etkili olabilmesi, iletişimde bulunan kişinin dilinin -söz ya da yazı olarak- alıcı
tarafından anlaşılabilmesi için temel söz varlığının kullanılması gerekir.
 Yabancı sözcüklerin kullanılması: İletişimde bulunan kişinin ya da alıcının
‘yabancı sözcükleri’ kullanmalarının zorunlu olduğu durumlarda bu sözcüklerin anlamları yaygın olarak bilinmiyorsa, bu tür yabancı
sözcüklerin açıklanarak kullanılması gerekir.
Sözlü iletişimde mesajın içeriği ile onun eylem yeteneği arasında her zaman bire bir ilişki yoktur. Bir ifadenin eylem yeteneğini mesajın
kendisi belirlemez. Burada önemli olan, kaynağın kişiliğinin kabul düzeyidir. İnsanlar mesajı değerlendirirken, sadece içeriğini değil,
mesajı gönderenin kişiliğini de göz önünde bulundururlar. Sözlü iletişimde yanlış anlaşılma ihtimali sözsüz iletişime göre daha yüksektir.
Planlar, politikalar ve stratejilerle ilgili, sözlü iletişim uygun bir iletişim kanalı değildir.
Sözlü iletişim, bağlamsal koşullar nispetinde resmi veya resmiyet dışı olarak işleyebilir. Aile, dost, arkadaş ilişkileri daha çok
samimi bir şekilde yürürken, özellikle farklı örgütlerde, değişik pozisyonlarda gerçekleşen iletişim biçimleri resmi olarak tanımlanabilir.
Resmi olmayan sözlü iletişim doğal ve kendiliğinden işlerken, resmi sözlü iletişimde duruma ve koşula göre değişen uyulması gereken pek
çok kural vardır.
Sözlü ve sözsüz iletişim, alıcı bakımından bir anlam ortaya çıkarmak ve onu pekiştirmek amacıyla kullanılır.
SÖZSÜZ İLETİŞİM
Sözsüz iletişim iletişim sürecinde çoğu zaman, sözlü iletişimden daha yaygın bir türdür. Söze bağımlı kalmadan, söz dışı ögelerle gerçekleşen
bu iletişim edimi çoğu zaman sözlü iletişimden bile daha etkin olabilir. Toplumsal etkileşimlerin büyük bir bölümü, sözel olmayan
iletişimin kapsamına girmektedir. Sözsüz iletişim kültürden kültüre farklılık gösterir; dolayısıyla sözsüz iletişim ancak belirli bir kültürel yapı
içinde anlamını bulur. Sözsüz iletişim sözlü, yüz yüze yapılan iletişimin destekleyicisi, tarnamlayıcısı niteliğindedir. Genel olarak beden
hareketleri, jestler ve mimiklerle gerçekleştirilir.
Gündelik yaşamda çok sayıda uyaranın etkisinde olan insan, bilinçli ya da bilinçsiz olarak beden diline sık sık başvurur. Beden
dilini kullanmak kadar bunu yorumlamak da beceri ve duyarlılık ister. Bir araştırmaya göre, kişilerarası iletişimin % 75’inin beden diline
dayandığı saptanmıştır.
Sözsüz iletişim, yüzdeki anlamları, göz hareketlerini, duruşu, giyim-kuşamı, sesin özeliklerini içerir. Sözsüz iletişim, en ilkel
toplumsal davranış olarak tanımlanan beden dilinin ortak ifadesidir.
Değişik kültürde ve toplumlarda, beden diline yüklenen anlamlar farklılık gösterir. Beden dilinde dokunma, en ilkel toplumsal
davranıştır.
Jest ve Mimikler
Sözsüz iletişimde jest ve mimikler son derece belirleyici ögelerdir. Anlatım jestleri günlük iletişimin ilk temel işaretleridir.
Temel anlatım jestleri tüm kültürlerde ortaktır.
Baş, el, kol, bacak hareketlerini ifade eden jestler ile kaş, göz, burun, dudak hareketlerini ifade eden mimikler, insan dili gibi,
sonlu sayıda bedensel birimden sonsuz sayıda anlamlı birim üretme yeteneğini içlerinde barındırırlar.
İster iletişim niyetini gizlemek ister dışa vurmak için olsun, -isteyerek ya da istemeden yapılmış olması fark etmeksizin- ister
devingen ister devinimsiz olsun her bedensel duruş bir söz üretir.
Bedensel Temaslar
Sözsüz iletişim yollarından biri de bedensel temastır. Farklı bedensel temaslar kurarak karşımızdakine çeşitli mesajlar
vermeye çalışırız. Örneğin birisinin elini öpüp başımıza koyduğumuzda, onun bizden büyük/üstün olduğunu kabul ettiğimizi gösteririz. El
sıkıştığımızda, karşımızdakini kendimize -en azından bir ölçüde- eşit kabul ettiğimizi göstermiş oluruz.
Yüz yüze iletişimin ve birincil ilişki biçimlerinin egemen olduğu toplumlarda insanlar dokunmayla iletişim kurmaya daha çok
eğilimlidirler. Sözlü iletişim sırasında ortaya çıkan çatışmalar gibi, bedensel temastan kaynaklanan birtakım çatışmalar da gözlenebilir.
Özellikle mevcut toplumsal kurallara aykırı olan bedensel temaslar, kişiler arası çatışmalara yol açabilir.
Kıyafet ve Aksesuarlar
Sözsüz iletişimin bir diğer biçimi de giyim kuşam konusunda ortaya çıkar. Bedenin giyim kuşamla daha çekici hale getirilmesi,
kullanılan renkler, kadınlarda saç bakımı, giyim biçimi iletişim açısından oldukça önemlidir. Olumlu görüntü ya da kimlik, kullanılan giysi
BEireyse
ve aksesuarların girişilecek işe uygun olarak tercih edilmesinden geçer. Beden
dilinin
kurucu
öğeleri
olarak
kıyafetler amaçlanmış
ya
da amaçlanmamış bir sözü aktarır. Üzüntüyü belli eden, neşeyi ortaya çıkaran
sportif ya da piknik kıyafetleri, iş ortamlarındaki resmi kıyafetler, yine kişinin kimliği, sosyal statüsü, eğitim düzeyi, ruh hali gibi
bir dizi insanlık durumunu betimler. Hiçbir toplumsal zorunluluk yokmuş gibi görünse de çeşitli yaşam alanlarına uyum için o alanın
gereklerini yerine getirmek gerektiğine zaman zaman tanıklık ederiz.
Susma ya da Dinleme
Belirli sürelerle susma ya da konuşmama, önemli bir sözsüz iletişim edimi olarak değerlendirilebilir.
Mekan Kullanımı ya da İletişimsel Mesafe Alanı
Mekan kullanımı ya da iletişimsel mesafe alanı, sözsüz iletişimde bir diğer önemli alt başlıktır. Kişisel alan, toplumsal alan,
genel alan gibi bir dizi alan, insanlar arasında geçen ilişkilerde son derece işlevseldir. Psikolojik korunma alanları da denebilecek
bu özel alanlar ihlal edildiğinde huzursuzluk, sıkıntı, gerginlik, saldırganlık gibi bir dizi duygu ve tutum deği şikliği yaşanır. İnsanlar
kendi çevrelerinde oluşturdukları boş mekanlar yoluyla da iletişimde bulunurlar. Başka insanlara olan uzaklığımızı ayarlayarak, onlara uzak
ya da yakın durarak bazı mesajlar iletiriz. Mekanların kullanılış şekli, dostluğun bir göstergesi olabileceği gibi, statünün de
göstergesidir. Genelde önde olmak, yüksekte oturmak, sağda oturmak yüksek statü anlamına gelir.
Araçlar
Kişilerarası iletişimde mesaj iletmek için başvurduğumuz yollardan birisi de birtakım araçlar kullanmaktır. Rozetler ya da
takılar takarak, kokular sürerek, belirli kıyafetlere bürünerek çevremize çeşitli mesajlar iletebiliriz. Kullandığımız tüm araçlar çeşitli
anlamlar iletir ve kişilerarası iletişimde insanların birbirlerine nasıl davranacaklarını önemli ölçüde belirler.
Araç ve mekan kullanımı yoluyla statü belirtmek de mümkündür. Genelde insanların statüleri büyüdükçe masaları da büyür. Alt
kademelerdeki memurlar, mümkün olan en ufak masaları kullanırken, şefler biraz daha büyük, genel müdürler ve müsteşarlar ise en
büyük masaları kullanırlar. Büyük adamlar kişisel mekanlarını, bazen masalarla, bazen de protokol kurallarıyla korumaya çalışırlar.
YAZILI İLETİŞİM
Kültür tarihi açısından değerlendirildiğinde yazının çok uzun olmayan bir geçmişi vardır. İnsanoğlu zamanımızdan yaklaşık beş bin
yıl önce yazıyı bulduğunda bilginin belleğinde saklanmasında yardımcı olacak etkili bir aracı geliştirdiğinin ve önemli bir güç olduğunun
bilincindedir.
Sümerlerin kil
tablet
üzerine
yazıları
M.Ö.
4000
yılındadır. İskenderiye
Kütüphanesi’nin yapım yılı, M.Ö.130’dur. İlk Çin kitap baskıları M.S. 600 yılındadır. Mürekkep ve kağıdın Araplar tarafından
kullanımı da bu yıllardadır. Gutenberg’in ilkel baskı aracı ise 1453’te ancak ortaya çıkacaktır. Matbaanın bulunması, insan toplumlarının
bütün bireylerini, ortak yaşama iyice yaklaştırmış ve bir anlamda uygarlık yazı sayesinde ölçek olarak genişlemiştir.
Yazılı iletişim; mektuplar, memorandumlar, raporlar, özetler, makaleler, tutanaklar, basın bildirileri ile el yazısı, basılı notlar ve
bilgisayar ağı gibi bir elektronik ortamla gönderilen çeşitli yazılı mesajları içerir.
. Yazılı iletişim, sözlü iletişime göre, alıcının onu okuması, yorumlaması ve cevaplandırması nedeniyle, gecikmeli olarak kurulur. Yazılı
iletişimi yeniden düzenlemek ve onu sürekli korumak olanaklıdır.
GÖRSEL İLETİŞİM
Görsel iletişim, göz, görme ve görülebilir olan ile algının eşdüzeyli olarak birlikte gerçekleştirdikleri iletişim çabasıdır; görme
duyusunun fizyolojik, psikolojik ve çevresel olgularla birlikte görülebilir iletiyi alımlaması ve alımlayanın, iletişimsel edimin ögeleri
doğrultusunda gerekli (görsel, yazısal, sözel, sözel olmayan) araç ve kanalları kullanarak geribildirimde bulunması sürecidir. Görsel
iletişim, görselin ve/veya görünenin tek başına yeterli olmadığı, iletişimsel bir işlevle birlikle anılması gerektiği ve iletişimsel bir değer ifa
eden, bir başka ifadeyle görünür ile iletişimsel değerin birbirinden koparılamaz denli katıştığı iletişim türüdür.
Sözel
iletişimdeki ‘metin-anlatıcı-dinleyici’,
yazısalda ‘metin-okuyucu- dinleyici’ üçlüğüne dönüşmüş ve bu
dönüşüm aktarma ve algılama biçimlerini derinden etkilemiştir.
20. yüzyılla birlikte, görsel imgelerle dolu bir kültürün egemen olduğu dünyaya geçilmiştir. Çevremiz, gazete, dergi, afiş,
televizyon, sinema, video gibi araçlarla üretilen imgelerle çevrilidir. 20. yüzyıl başlarından itibaren kitle iletişim araçlarından radyo,
sinema ve televizyon aracılığıyla anlatı yapısı yine sözel boyuta dönüşmektedir. Herkesin bildiği bir sava göre; insanlar gördüklerine,
duyduklarından ya da okuduklarından daha fazla inanmaktadırlar. Görüntülü mesajlar, okumaya nazaran fazla bir zahmet gerektirmediği
için zihinde daha kolay çözümlenmektedir. İmgeler ayrıca, izleyicinin algılama boyutunda ilgisin ve dikkatini daima
canlı
tutmaktadır.
İki veya daha çok kişinin bir araya gelerek ya da bir takım araçlar yoluyla gerçekleştirdiği iletişime kişilerarası iletişim denir.
KİŞİLERARASI İLETİŞİM
Her insan yaşamını sürdürebilmek güdüsüyle önce kendisi, sonra çevresiyle iletişim kurar. Kişilerarası iletişim, bireyin kendisiyle
yaptığı içsel iletişimden farklı olarak iletişim sürecini bir ikinci kişinin dahil olmasıyla sürdürme çabasıdır. Kişilerarası iletişim, tam bir
iletişim olgusu ve sürecinin yer aldığı, insanlar arasında yapılan iletişimdir. Bunun için bir verici (gönderici), bir alıcı (hedef) olmak üzere en az
iki kişiye ihtiyaç vardır. Kodlama açısından, bir kodlayıcı (encoder), bir de kod açımlayıcı (decoder) olması gerekir. Kişilerarası iletişim,
günlük iletişimde en sık başvurulan iletişim türüdür. Kişilerarası iletişimde sıkça kullanılan iletişim aracı ‘dil’dir. Ancak, iletişimi sadece dile
indirgemek doğru değildir. Jestler, mimikler, bedensel ifadeler, suskunluk da birer iletişim aracıdır. Hayvanlar da birbirleriyle iletişim
halindedir. ‘Konuşma’, insana özgü bir edim olmakla birlikte, diğer objektif etkileşim biçimlerinden ayrılmaktadır. Yani ileti nakline ihtiyaç
duyulur. İnsanların birbirleriyle başarılı iletişim kurabilmeleri şu koşullara bağlıdır:
 Üst düzeyde güvenin olması
 Her bir tarafın kendi duygularını ve geçmişini rahatça ifade edebilmesi
 Taraflar arasında karşılıklı ilgi ya da hoşlanmanın olması
KİŞİLERARASI İLETİŞİMİN ETMENLERİ
Kişilerarası iletişimi belirleyen çeşitli etmenler vardır. Bunlar; psikolojik, sosyolojik, kültürel ve ekonomik etmenlerdir.
Psikolojik Etmenler
Kişilerarası iletişimin belki de en karmaşık belirleyicilerinden biridir. Hangi psikolojik koşulların kişileri ne tür iletişimsel edimlere
yönlendirdiğini anlayabilmek sanıldığından da zordur. En eşit düzeyli arkadaşlık ilişkileri olarak bilinen okul arkadaşlıklarında bile
kişilerden birinin diğerleri arasında çok daha öne çıktığı gözlemlenebilir.
Sosyolojik Etmenler
Kişilerarası iletişim bir yanıyla da sosyolojik bir olgudur. Toplumsallaşarak yaşamlarını sürdükleri toplumsal ortamın birtakım değerleri,
düşünüş ve hissediş biçimleri ya da bilinç yapılarını alırlar.
Kültürel Etmenler
İnsanlar, karşılıklı ilişki biçimlerini, tavır ve davranışlarını, aralarındaki her düzeydeki iletişimsel edimi, içerisinde yer aldıkları kültürel
ortama göre biçimlendirirler. Her kültürel ortamın kendine özgü bir iletişimsel iklimi vardır.
Ekonomik Etmenler
İnsan her şeyden önce yaşamını sürdürmek için birtakım maddi (biyolojik, fizyolojik, vb.) gereksinimlerini karşılamak zorundadır. Birey,
belli maddi koşullar içerisine doğar, belli ilişki ortamı içerisinde toplumsallaşır.
KİŞİLERARASI İLETİŞİMİN ÖZELLİKLERİ
Kişilerarası iletişimin, insan yaşamını düzenleyen, ilişkileri örgütleyen özellikleri bulunmaktadır. Planlılık, örgütlülük, süreklilik ve geçicilik bu
özelliklerin başında gelmektedir. Aynı zamanda sanallık, uyum ve çatışma, anındalık veya gecikmelilik, ödüllendirme ve cezalandırma,
empati, karşılıklı dinleme ve öznelerarasılık da kişilerarası iletişimin özellikleri arasında sıralanabilir
Planlılık
En rastlantısal ve kendiliğinden oluştuğunu düşündüğümüz iletişimsel edimler bile aslında bir takım planların sonucudur. Kişi,
kendi benliğinin ayırdına varmaya başladığı andan itibaren yaşamındaki bütün ilişkisel ve iletişimsel durumları kendi ‘ben’i ve
‘diğerleri’ ayrımı üzerine kurar.
Örgütlülük
İnsan, ıssız bir adada yaşamadığı sürece birtakım örgütlü yapıların içerisinde yer alır. Ailede konumlar ve roller belirlidir. Tüm aile
yapılarında fertler arasında hiyerarşik bir ilişki vardır ve iletişim de bu yapıda biçimlenir.
Süreklilik ve Geçicilik
Örgütlü toplum yapısı içerisinde yaşayan kişi, ait olduğu çevrede yaşamını sürdürmek için gönüllü veya zorunlu olarak belli bir sistem
içerisinde, düzenlilik ve süreklilik gösteren birtakım ilişkiler kurar. Kişi eğer, mensubu olduğu ailenin üyesi olmaktan hoşnut değilse ve bir
başka seçeneği de yoksa süreklilik, zorunluluk içerisinde yürütülür
Değiştirme veya Yinelemenin Olanaksızlığı
Bir ileti, kişiler arasında taşındıktan sonra, açık veya örtülü, belli veya belirsiz bir etki mutlaka ortaya çıkar. Bu etki bazen göndericinin
beklentileri doğrultusunda olur bazen de hiç beklenmedik biçimde gelişebilir.
Zorunluluk veya Gönüllülük
Kişilerarası iletişim zorunlu veya gönüllü olabilir. Sosyal birer varlık olan insanlar iletişimsel bir ağ içerisinde yaşarlar ve çevrelerindeki
insanlarla çok çeşitli düzeylerde zorunlu veya gönüllü ilişkiler kurmak zorunda kalırlar. Örneğin, ailenin çocuk bireyi, annesi ve babasıyla
iletişim kurmak zorundadır
Doğrudan veya Dolaylılık
İnsanlar yakın çevrelerindeki başka insanlarla genellikle yüz yüze, yani doğrudan iletişim kurmayı tercih ederler. Annenin, babanın,
çocukların iş dışı zamanlarda ya kendi odalarına kapanarak bilgisayar başında ya da televizyon karşısında bütün dikkatlerini ekrana
yoğunlaştırarak zaman geçirme biçimleri, günümüzde artık yadırganmamaktadır.
Eşdüzeylilik veya Hiyerarşi
Kişilerarası iletişim, bireyin içerisinde yer aldığı toplumsal kesimin (aile, grup, kurum, arkadaş çevresi vb.) sosyokültürel ve sosyo psikolojik
yapısına bağlı olarak daha eş düzeyli veya daha hiyerarşik olabilir. Buna iletişimin yatay ve dikey işleyişi de denir.
Zincirleme İşleyiş
Kişilerarası iletişimde zincirleme işleyiş, iki biçimde ortaya çıkar. Kişiler, iletileri kulaktan kulağa birbirlerine aktararak iletişimsel
işleyişin gerçekleşmesini sağlarlar. Kişilerarası iletişimin bu biçimdeki işleyişinin önemli bir kesitini dedikodu veya söylenti oluşturur.
Sanallık
Fısıltı gazetesi, çoğu zaman insanlar üzerinde tahmin edilemeyecek kadar büyük etkiler ortaya çıkarabilir.
Nerede olduğunuzu, o an ne yaptığınızı, ne yediğinizi, kimlerle konuştuğunuzu da yakınlarınız, sizi merak edenler yine bilgisayar ekranından
izleyebilmekteler. Birden çok kişi, aynı anda, aynı ekrandan birbirleriyle sohbet edebilmekte, iletişim kurabilmekteler.
Uyum ve Çatışma
Kişilerarası iletişim uyum ve çatışmalar üzerine kurulan bir iletişimsel işleyiştir. En yakın iki arkadaş bile keyifli bir sohbet niyetiyle bir
araya geldiklerinde konuşmanın akışı bir biçimde bir tartışmaya ve de çatışmaya doğru gidebilir Kişilerarası iletişimde uyumdan çok
çatışma
süreçleri yaşanır.
İletişimin Kişi veya İleti Odaklı Olması
Kişilerarası iletişimde zaman zaman iletinin kendisi, zaman zaman da kişiler ön plana çıkar. Kişiler, çoğu zaman yalnız olmaktansa zamanı
başkalarıyla geçirmeyi tercih ederler.
Anındalık veya Gecikmelilik
Bireyler kurmak istedikleri iletişimin niteliğine göre, aracılı veya aracısız olmak üzere ya anında ileti alışverişinde bulunurlar ya da ileti
gönderimi ile alımı arasına belli bir zaman kesiti girebilir. Birey, eşzamanlı ve uzamlı olarak bir araya gelip ileti alışverişini anında karşılıklı
olarak gerçekleştirebilir. Günümüz teknolojisi -telefon, internet vb.- farklı mekanlarda, aynı anda ileti alışverişini olanaklı kılmaktadır.
Kişilerarasıiletişimin önemli özelliklerinden biri deanındalık veya gecikmeliliktir.
Ödüllendirme ve Cezalandırma
Bireyin yaşamında çevresinden onay görmek, varlığına saygı duyulması, kendisine değer verilmesi en önemli ödüller arasında yer alır. Kişi
bebeklikten itibaren ortaya koyduğu tavır ve davranışlarla, iletişim biçimleriyle, çevreden onay görmeye çalışır.
Empati
Kişilerarası iletişimde empatinin
varlığı ya da yokluğu, iletişimsel
ilişkiden beklenen sonucun alınıp
alınmamasında önemli bir etkendir.
Karşılıklı Dinleme
Birey, arkadaşlarıyla, bir konuyu karşılıklı görüşmek, zihnindeki düşünceleri paylaşarak mantıklı öneriler almak için bir araya gelir. Günlük
yaşamda kişilerarası iletişimde konuşma, ama karşıdakini dinlememe, anlatma, ama karşıdakini anlamaya çalışmama yönündeki
eğilimlere çok sık rastlanmaktadır
Öznelerarasılık
Kişilerarası iletişimde özne ve nesne konumları sabit ve değişmez değildir. İki kişi bir araya gelerek sohbet etmeye başladığında iletişim,
konuşan ve dinleyen, dinleyen ve konuşan biçiminde döngüsel bir ilişki içerisinde sürdürülür. İletiyi gönderen kişi, hemen ardından,
gönderdiği iletinin açığa çıkardığı etkinin geri beslemesini alır ya da yeni bir iletinin alıcısı konumuna geçer.
Kişilerarası İletişimin Sözlü veya Sözsüz Olması
Kişilerin bir araya gelmeleri, sohbetleri, söyleşileri, telefonda konuşmaları, internet ortamında sözlü veya sözü yazıya aktararak ileti
alışverişinde bulunmaları günlük yaşamın akışı içerisinde kişilerarası iletişimin en ağırlıklı boyutunu oluşturur.
KİŞİLERARASI İLETİŞİMDE AMAÇLAR
İletişimin amacı, iletişim eyleminin gerçekleştiği mekâna göre çeşitlilik gösterir. Bu çeşitlilik kişiler arasındaki ilişkinin ve duygusal bağın
özelliklerine göre farklılaşabilir.
 İstekleri yerine getirme
 Zorunlu veya yapay olarak yaratılmış gereksinimleri giderme




Kendini ve diğerlerini tanımlama
Kimlik oluşturma veya oluşturulmuş kimliğin devamlılığını sağlama
Herhangi bir nedenle birbirini anlamaya çalışma
İlişkiyi açıklama, önceden tahmin ve kontrol etme




İlişkiyi tanımlama, koruma, sürdürme, geliştirme veya onarma
Çatışmaları önleme veya çözme
İlişkiye başlama veya son verme
Sosyal bilgi kazanma

Örgütlü yapılarda süregelen egemenlik ve mücadele koşullarını çeşitli ölçülerde ve biçimlerde katılarak veya
katılmayarak destekleme veya değiştirme
 Ekonomik, siyasal ve kültürel üretimin ve ilişkilerin sürmesine ve değişmesine katılma
KİŞİLERARASI İLETİŞİM SÜRECİNDE İKNA
İkna edici iletişimin özellikleri bağlamında üzerinde durulması gereken bir nokta da, iletişimin yapıldığı ortam (çevre) ve onun özellikleridir.
Toplumsal yapı içinde kişiler, belirli ağlar içerisinde iletişim kurarlar. Bir takım rolleri, konumları, saygınlıkları (prestij) ve belirli işlevleri
bağlamında planlar yaparlar ve bu planlarını uygularlar.
İkna sürecinde hedef, edilgen durumdadır; iletişim sürecinde kaynağın gönderdiği iletiye maruz kalır.
 Kaynağın, ikna edici iletişimin doğrudan kendisine yönelmediğine, hatta onu tesadüfen aldığına inanması, iknanın etkisini azaltır,
 Alıcının kendi inanç ve tutumuna ne derece bağlı olduğu, bunları ne kadar
önemsediği iletiyi kabul veya reddetmesine göre belirlenir,
 Alıcının ileri sürülen görüşle aynı görüşte olup olmaması, konu hakkındaki bilgi düzeyi, eğitimi, zeka düzeyi ve kişilik
özellikleri iknanın etkisini belirler.
Ancak bir kişiden kitleye yönelik ikna girişimleri üzerine çalışmalar, yerini, son yıllarda giderek birebir etki girişimlerine
bırakmaktadır.
 Konuşmacıyı desteklemek amacıyla konuşmadan önce birkaç saniye beklenmesi
 Konuşmacının psikolojisine dikkat edilerek uygun davranış geliştirilmesi
 Konuşmacının hızlı, sakin veya yavaş tarzına uygun davranılması
 Yargılamaktan ve varsayım ifadelerinden kaçınılması
KİŞİLERARASI İLETİŞİM ÇEŞİTLERİ
Kişilerarası iletişimin kendi içinde nasıl sınıflandırılacağı yolunda, yerli ve yabancı literatürde çeşitli görüşler ortaya
konulmuştur.
KİŞİLERARASI İLETİŞİM ÇATIŞMALARI
Kişiler arasındaki yüz yüze iletişimde kimi zaman bireyler arasında karşılıklı olarak iletilen mesajların alımlanmasında
sıkıntı yaşanabilmektedir Kaynak ile hedef arasındaki eğitim, sosyal statü, yaş, cinsiyet, ideoloji, yaşam biçimi, kültürel aidiyet gibi çeşitli
değişkenler, çoğu kez hedeflenen amaçlarla bağdaşmayan bir iletişim akışını ortaya çıkarır.
 Biliş: Organizmanın algılamasında ve düşünmesinde yer alan zihinsel faaliyetlerin tümüne ‘biliş’ (cognition) denir.
Çevremizdeki insanlarla sağlıklı iletişim kurabilmek ve bunları sürdürebilmek için güçlü ve zengin bir bilişsel yaşantıya ihtiyacımız
vardır.
 Algı: Duyu organlarından beynimize ulaşan verilerin örgütlenmesi, yorumlanması, anlamlandırılması sürecine verilen
addır. Duyu organlarına ulaşan veriler, algılama olmaksızın tek başlarına fazla bir anlam ifade etmezler.
 Duygu: Kişilerarası iletişim çatışmalarına yol açabilecek faktörlerden birisi de kişilerin duygularıdır. Duygular, vücutta
gözlenen değişikliklerle tanımlanır
 Bilinçdışı: Psikanaliz’e göre, insanların bilinçdışlarında bulunan birtakım duygular, çatışmalar, onların görünürdeki
duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını yönlendirir.
 İhtiyaçlar: Psikolojide ‘güdü’, istekleri, ihtiyaçları, dürtüleri kapsayan genel bir kavramdır. Güdüler çoğunlukla iki ana
bölüme ayrılır: Açlık, susuzluk, cinsellik gibi fizyolojik kökenli güdülere ‘dürtü’ veya ‘birincil güdüler’ adı verilir. Merak,
başarma gibi daha üst düzeyde sayılabilecek güdülere ise ‘sosyal güdüler’ denir.
 Kişisel Faktörler: Kişilerarası iletişimde insanların yaşı, cinsiyeti, fiziksel görünümleri, tutum, biliş, benlik durumu gibi
kişisel özellikleri çatışmalara neden olan ya da bunları engelleyen unsurların başında gelmektedir.
 Kültürel Faktörler: Kültürün önemli bir unsuru olan dil, kişiler arasındaki iletişimi etkileme gücüne sahiptir.
 Roller: Kişilerarası iletişim çatışmalarının önemli kaynaklarından biri de kişilerin büründükleri rollerdir. Grup içinde belli
bir pozisyonda bulunan kişiden beklenen işe, yani davranışlara ise ‘rol’ denilmektedir.
 Sosyal ve Fiziksel Çevre: Sosyal ve fiziksel çevre, insan davranışlarını etkileme gücüne sahiptir.
Mesajın Niteliği: Bu mesajların niteliği yani taşıdıkları anlam, çatışmanın kaynağını oluşturur. Örneğin
doğruluğundan emin olduğumuz bir bilgiden farklı bir bilgi ileri sürerse onunla çatışabiliriz.
karşımızdaki kişi,
GİRİŞ
Kitle iletişimi, farklı türlerdeki mesajların, büyük ve dağınık bir kitleye, ileri teknoloji kullanılarak iletilmesidir. Kitle iletişiminde belirli bir
kaynaktan hedef kitleye iletilerin tek yönlü olarak gönderilmesi söz konusudur. Günümüzde kitle iletişim araçları daha çok medya olarak
tanımlanmaktadır. Medya Latincede ortam, araç anlamına gelen medium kelimesinin çoğulundan gelmiştir. Türk Dil Kurumu sözlüğüne
göre medya iletişim ortamı, iletişim araçları anlamına gelmektedir. Yaygın kullanımıyla medyayı kitle iletişim araçları (gazete, dergi,
radyo, televizyon ve internet) olarak tanımlamak mümkündür.
Bu bölümün amacı, kitle iletişiminin temel özelliklerini, ‘medya’ diye tanımlanan kitle iletişim araçlarının işlevlerini ve onlara dönük
eleştirileri açıklamaktır. İnsan yaşamındaki önemi gitgide belirginleşen medyanın doğru anlamlandırılması, etkin bir iletişim açısından son
derece gereklidir.
KİTLE İLETİŞİMİ
Toplumun tamamının ya da büyük bir kısmının alıcı konumunda olduğu - kitlelere yönelik- iletişime ‘kitle iletişimi’ denir. İletişim ile kitle
iletişimi kavramları arasındaki farklılığa bakıldığında, iletişim, insanlık tarihi kadar eski olan kavramdır; buna karşın kitle iletişimi, ancak
teknolojik gelişmelerin kitle iletişim araçlarını ortaya çıkarması ile ortaya çıkan bir olgudur.
Kitle iletişiminde, iletişimin kitle iletişim araçlarıyla aracılanan boyutu önem taşır. İletişim ve kitle iletişim kavramları, bu yöndeki gelişmeleri
anlama ve anlamlandırma amacına dönük olarak geliştirilmiştir. Kitle iletişimi ağırlıklı olarak kitle iletişim araçlarıyla dolayımlanmış iletişim
edimine karşılık gelmektedir.
İletişim edim ve işlemlerinin gerçekleştiği uzam, zaman, kişi ve araçlar, kitle iletişimini de bağlar ve doğal olarak kişilerarası ya da toplumsal
iletişim gibi kitle iletişimi de iletişimsel bir eylem olarak tanımlanır.
Kişilerarası iletişim
Kitle iletişim
özeldir
yüz yüzedir/araçsızdır
mekan ve zaman birdir
geribildirim gelişkindir
kaynak bireydir
kendine özgüdür/kişiseldir
hedefe yöneliktir
taraflar aynı haklara sahiptir
kamusaldır ve herkese açıktır
teknik araçlar aracılığıyla gerçekleşir/araçlıdır
mekan ve zaman farklıdır/uzaktır
geribildirim sınırlıdır
kaynak organizasyondur/örgüttür
kamu hizmeti niteliğindedir
dağınık dinleyiciye, izleyici kitlesine yönelik
kaynak otoriterdir
Kitle iletişimini diğer iletişim biçimlerinden ayıran en temel fark, ‘kitle’ (mass) kavramında saklıdır. Kitle, niceliksel anlamda ‘çokluğu’ ve
niteliksel anlamda da ‘belirsizliği’ anlatır.
Kitle iletişimi, kitle iletişim araçları kullanımıyla ileti üreten örgütlü insan faaliyetidir. Kitle iletişim sürecinde,
 Üretim ve tüketim için kullanılan ürün kısa dönemli tüketim ve uzun dönemli ideolojik egemenlik için üretilir,
 Yüksek derecede gelişmiş ve iş bölümüne ayrılmış resmi veya özel kurumlaşmayla bürokratlaşmış yapılar içinde üretilir,
 Bu üretimi, uzmanlaşmış medya profesyonelleri belli profesyonel beceri ve
teknikleri kullanarak yaparlar,
 Kuramsal olarak geri-iletişim olanağı belli toplumsal kurallar içinde vardır,
 Örgütsel faaliyetlerde ürün üretimi kesintisiz günlük rutin pratiklerle yürütülür.
Kitle iletişim teriminin ortaya koyduğu genel özellikler:
 Kitle iletişimi görece geniştir,
 İzler kitle çeşitli toplumsal kümelerden gelen ve çeşitli niteliklere sahip insanlardan oluşan ayrı türden bir topluluktur,
 İzler kitle kimliksiz bir topluluktur, yani izler kitle üyesi ile iletişimci genellikle
birbirlerini kişisel olarak tanımazlar,
 Kitle iletişimi kamusaldır, yani içeriği herkese açıktır,
 Kitle iletişim araçları kaynaktan uzakta bulunan, birbirlerinden de ayrı olarak konumlanmış çok sayıda insanla aynı anda ilişki kurabilir,
 Kitle iletişimi karmaşık biçimsel kurumları gerektirir,

İletişimciyle
izler
kitle
arasındaki
ilişki
izler
kitlelerin
kişisel
tanışıklığı olmayan, profesyonel iletişimci rolündeki kişiler
aracılığıyla kurulur,
 İletişim geri döndürülemezcesine tek yönlüdür ve izler kitlenin anında yanıt verme olasılığını
fiilen
dışlamaktadır,
böylelikle
iletişim sisteminde göndericiyle alıcı arasında keskin bir kutuplaşma söz konusudur,
 Kitle iletişim araçlarının ürünleri, hem fiziksel olarak hem de düşük maliyetli olması nedeniyle kolayca elde edilebilir.
Kişilerarası iletişimde kaynak özel kişi olmasına karşılık; kitle iletişimde kaynak tek bir insan değil, kitledir. Mesaj gönderen genellikle
profesyonel iletişimcidir. Diğer yandan, alıcı ve kaynak arasındaki ilişki tek yönlüdür. Tek kanaldan pek çok kişiye gönderim söz
konudur.
KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARI/MEDYA
Kitle iletişim araçları ya da bugünkü yaygın kullanılışı ile ‘medya’, kitlesel iletişimin yapıldığı araçlar topluluğunu kapsamaktadır. Bu
kapsama, tarihsel açıdan bakıldığında tiyatro, gazete, kitap, dergi, broşür gibi yazılı basın ile sinema, film, radyo, televizyon, plak, kaset,
videokaset, kompakt-disk ve Internet gibi iletişim teknolojisindeki gelişmelerin ürünü olan araçlar girmektedir.
Kitle iletişim araçları;




kavramların üretimi ve dağıtılmasını sağlar,
bireyleri kendine bağlar
bütüne açık olma özelliğine sahiptir
serbest tüketime arz edilir (bireyler için hiçbir sorumluluk yoktur; herkes katılabilir de katılmayı reddedebilir de),
 hizmet ve eğlence endüstrisini niteler (gelişkin bir endüstri kurulmuştur),
 her toplumda yasalarla düzenlenmektedir.
Medyanın insan hayatına girmesiyle birlikte, toplumsal yaşam, bu araçlar aracılığı ile algılanmaya başlamış ve doğal olarak bu
‘aracıların’ gerçekliğine bağımlı hale gelmiştir.
İletişim araçlarının gelişmesi ve haberleşmedeki imkanlar sayesinde artık dünyanın her yerine anında ulaşmak, orada yaşanan bir
gelişmeden naklen haberdar olmak mümkündür. Özellikle internetin hayatımızda geniş bir yer kaplamasıyla birlikte yakınlar uzak, uzaklar
da çok yakın hale gelmiştir. Kanadalı İletişim Bilimci Marshall McLuhan’ın yıllar önceki öngörüsü, dünyanın küresel olarak dönüşüme
uğraması, günümüzde medya sayesinde bizatihi tecrübe edilir hale gelmiştir.
MEDYANIN BAŞLICA İŞLEVLERİ
Medyanın toplumsal yaşamda oldukça önemli işlevleri vardır. Gelişen teknoloji sosyal yaşamda medyanın etkinliğini artırmakta ve insanların
daha fazla medyaya bağlanmasına neden olmaktadır. Medyanın başlıca işlevlerini, ‘haber ve bilgi verme’, ‘toplumsallaştırma’, ‘eğlendirme’,
‘denetim/eleştiri ve kamuoyu oluşturma’ ana hatlarıyla açıklamak mümkündür.
Haber ve Bilgi Verme
Medyanın en önemli işlevlerinden biri haber ve bilgi sunmasıdır. Modadan sağlığa, siyasetten ekonomiye pek çok alana ilişkin bilgi, medya
aracılığı ile geniş halk kesimlerine ulaşmaktadır.
Medyanın toplumsal yaşamda oldukça önemli işlevleri vardır. Gelişen teknoloji sosyal yaşamda medyanın etkinliğini artırmakta ve
insanların daha fazla medyaya bağlanmasına neden olmaktadır. Özetle medya, bilgi üretmekte ve sosyal yapının şekillenmesine önemli
ölçüde katkıda bulunmaktadır. Günlük yaşantımızı düzenlemekte, çevreyi algılamamızı sağlamakta ve böylelikle toplumsal yaşama uyum
sağlamamızı kolaylaştırmaktadır.
Eğlendirme
Medyanın en önemli işlevlerinden biri de insanları eğlendirerek, onların rahatlamasını ve daha mutlu olmalarını sağlamaktır. Gündelik
hayatın rutin işleyişi içinde yorulup sıkılan insanlar, ciddi haberlerden çok eğlendirici haber ya da programlarla vakit geçirmeyi
yeğlemektedirler ve en önemli eğlence kaynağı da şüphe yok ki medyadır.
Denetim/Eleştiri ve Kamuoyu Oluşturma
Medya kamusal bir görev ifa eder. Bu bağlamda özellikle de hükümeti, siyasi partileri, kamu kuruluşlarını, şirketleri, vs. kamu adına
denetleme ve eleştirme yetkisini elinde bulundurur. Bu özelliği medyaya dördüncü güç olma vasfını kazandırmıştır.
Denetim ve eleştiri, medyanın sorumluluğudur. Medya bu görevini yerine getirmezse, görevini eksik yapmış olur. Vatandaşın
hakkını savunma açısından görev yüklenen medya, tarihi boyunca pek çok kez iktidarlarla kamu yararı çerçevesinde mücadeleye
girişmiş ve bu özelliğiyle toplumsal hafızada derin bir saygıyı hak etmiştir.
Medya, aynı şekilde gerekli görülen durumlarda, toplumsal öncülük rolüyle kamuoyu oluşumuna aracılık eder. Bu noktada toplumun ve
kamunun vicdanı vazifesini görür. Medyanın toplumun ortak siyasi tutum ve görüşlere ulaşmasında rolü tartışılmazdır.Siyasal partilerle
vatandaşlar arasında bir aracı olan medya, demokrasilerde üç farklı işlevi yerine getirir.Bunların ilki, enformasyon işlevidir. İkinci
olarak medya, hükümetleri siyasal partileri halkın sorunları hakkında bilgilendirmek suretiyle ifade işlevini yerine getirir. Medyanın üçüncü
işlevi olan eleştirel işlev bir öncekiyle bağlantılıdır.
MEDYANIN EKONOMİK BOYUTU
Medya günümüzde, ekonomiyle iç içe geçmiş, önemli bir endüstriyel güçtür. Ayrılan kaynaklar, altyapı ve sabit sermaye yatırımları,
istihdam olanakları ve hasılası ile ulusal ekonomi içinde geniş bir ticaret ve sanayi sektörü ortaya çıkarmıştır.
Özellikle günümüzde medya oldukça pahalı bir iş kolu haline gelmiştir. Bu ortam, ancak çok ciddi sermaye birikimine sahip olan
kuruluşların yayıncılık yapabilmelerine olanak sağlamaktadır.
Medya kuruluşlarının en önemli gelir kaynağı reklamlardır. Reklam gelirlerini artırmak ve ekonomik açıdan sıkıntıya düşmemek için medya
kuruluşları, reklamverenlerle aralarını iyi tutmak isterler.
Medya, kendisine büyük güç veren bu işlevlerini yerine getirirken kamuya karşı olan sorumluluğunun bilincinde olmalı ve yayıncılık
ilkelerini sadece ticaretin yörüngesinde belirlememelidir.
Medya ekonomisi konusunda bir diğer önemli nokta da tekelleşmenin yol açtığı sorunlardır. Tekelleşen medya kuruluşları büyük
holdinglerin bünyelerine dahil olmakta ve o holdinglerin elindeki şirketlerden birine dönüşmektedir.
MEDYAYA DÖNÜK ELEŞTİRİLER
İnsanlar, toplumsal çevrelerini yorumlamak ve onlara tepki göstermek için kullandıkları imgeler, simgeler ve sözcükler için büyük ölçüde
medyaya bağımlıdır.Kimi araştırmacılar, kitle iletişim araçlarının sosyal hayat üzerinde etkilerinin ‘olumlu’ olduğunu savunurken; kimisi
‘olumsuz’, kimisi de ‘sınırlı’ olduğunu öne sürmektedir.
Medya üzerinde en fazla ağırlığını hissettiren, son aşamada ekonomik baskıdır ve bu durumda aracın var olan iktidar ilişkileri içerisinde
egemen ideolojinin pekiştirilmesinde etkin bir kültür endüstrisi olarak konumlanmaktadır.
Siyasal sistem içindeki çıkar dengeleri ve ülke çapında dağıtımı yapılan gazetelerin ve izlenebilen TV kanallarının birkaç kişinin elinde
toplanması, tek bir kişiye ekonomik bağımlılık dolayısıyla çalışanları olduğu kadar, kamuoyuna ulaşan mesajları
dolayısıyla medya
kurumlarının
yapısı
etkilemekte,
haberlerin kamuoyuna yansımasında giderek daha belirleyici olmaktadır.
Medya, doğrudan gerçeği aktarmaz; gerçekliği kendi yayın politikası doğrultusunda kodlar, yani gerçeği yeniden üretir. Bu kodlama işlemi,
‘temsil’ olarak adlandırılmaktadır.
İzleyicilere ekrandan gösterilen yapay dünya, tamamen doğalmış gibi sunulmakta ve bu şekilde algılanması tercih edilmektedir.
Medya hayat ilişkisi üzerine düşünen teorisyenler, bu yoğun birlikteliğin pek çok sakıncayı da beraberinde getirdiğini ileri sürmektedir.
Buradaki temel sorun, insanların çoğunun gerçekle kurgu arasındaki farkın ayrımına varamaması; farklı motivasyonlarla kurgulanmış
temsilin çoğu zaman hayatın kendisiymiş gibi algılamasıdır.
Internetin sunduğu ‘doğal olmayan dünya’da, hiçbir şey tesadüfi değildir; bu dünyayı deneyimleyen herkes, kurallarını başkalarının
koyduğu bir gerçekliğe dahil olur. Bu gerçeklik çoğu zaman yaşanan ‘çıplak’ gerçeğin üstünü örterek, toplumsal sorunlar yerine medyatik
dünyanın temsillerinin tartışmasını amaçlar.
Televizyonun yanı sıra, gitgide toplumun geniş kesimlerinde yaygınlaşan
internetin de hayatımıza girmesiyle, yaşamın kıyıda kalmış diğer alanları medya tarafından kuşatılmış, kültürümüz bu yeni aracın etkisiyle
ciddi oranda değişime uğramıştır.
En etkin kitle iletişim aracı, 1970’lere kadar radyo iken; günümüzde en yaygın kullanılan kitle iletişim aracı televizyon olmuştur.
Bilgisayar ve internet ise televizyonun yerini alabilecek bir araç olarak çoktan kendisini göstermeye başlamıştır.
GAZETE
İlk modern gazete diyebileceğimiz haber sayfaları, 1536’da Venedik’te ortaya çıkmış olup; öncelikle Venediklileri Osmanlı Devleti ile
olan savaştan haberdar etmek amacını güdüyordu. Gazetenin doğuşunda Avrupa’daki sermaye birikimi ve ticaretin gelişmesi etkili
olmuştur. Gazete okumak, kentli insan için bilgi-haber almanın en yaygın yolu olmasının yanı sıra ‘eğlendirici’ ve ‘oyalayıcı’ niteliği
olan bir serbest zaman etkinliği haline dönüşmüştür. 1824’te 47 bin olan Paris’teki gazete abonman sayısı, 1836’da 70 bine, 1846’da da
200 bine ulaşmıştır.
Magazin söylemi, gerçeği dolayımlamakta, böylelikle de kitleleri ‘eğlendirerek’, çoğu zaman da yaşanan gerçeğin gizlenmesine aracı
olarak, iktidar lehine yaşamsal bir rol oynamaktadır.
Bir kitle iletişim aracı olarak gazetenin özelliklerine bakıldığında, gazete, haber, bilgi, yorum ve reklam içeren, genellikle düşük maliyetli
kâğıt kullanılarak basılan ve dağıtımı yapılan bir yayımdır. Genel olarak yayımlandığı gibi, özel bir konu üzerinde de yayımlanabilir ve
genellikle günlük ya da haftalık olarak yayımlanır. En yaygın gazete şekli, günlük olarak yayımlanan ve insanları bilgilendirmek için güncel
konuları içerenlerdir. Bunlar politik, kültürel, finansal olayları, hava tahminlerini, magazin ve spor haberlerini içerir. Gazeteler,
anlatımı pekiştirmek için konuyla ilgili fotoğraflar ya da karikatüristler tarafından hazırlanan çizimler kullanırlar.
Toplumsal bilincin oluşmasında ve geliştirilmesinde önemli bir misyona sahip
olan gazeteler, genelde habere iki değişik yoldan yaklaşmaktadır. Haberciliğe daha ciddi yaklaşan gazeteler; okuyucularına dünyada olup
bitenlere ilişkin, olabildiğince fazla ve doğru bilgi vermek amacındadır. Magazin haberciliği diyebileceğimiz ikinci tür gazetecilik
anlayışında ise haberin eğlendirici yönü ön plana çıkarılır ve konular öyküleştirilerek sunulur.
Gazeteler 20. yüzyıl boyunca şöyle gruplandırılmaktadır:
 Kitle gazeteleri: Geniş kitlelere seslenmeyi amaçlayan, bu bakımdan da her türlü sosyo ekonomik düzeyde bulunan bireylere seslenen,
onların ilgisini çekecek zaman zaman ciddi sosyal ve siyasal haberlere ve bunları yorumlayan köşe yazarlarına yer veren gazetelerdir.
 Magazin gazeteleri: Bol resimli, büyük puntolarla, içinde sosyeteden hayat pahalılığına veya adliye haberlerine kadar geniş
yelpazade dikkat çeken içeriğin bulunduğu, çoğunlukla ciddi içerikli haberlerden yoksun, sansasyonel haberciliğin yapıldığı tabloid
türü gazetelerdir.
 Fikir gazeteleri: Magazin türü gazeteciliğin tersi bir yaklaşımla, içinde ciddi haberlerin yer aldığı, araştırmacı gazeteciliğin önemli
olduğu, güçlü kalemi olan köşe yazarlarının bulunduğu ve toplumun siyasal ve sosyal alanda olup bitenden haberdar edildiği gazete
türüdür
 Tematik gazeteler: 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra gelişen radyo ve özellikle televizyon yayınlarına kaptırılan okuyucusunu
yeniden kazanmak amacıyla belli konularda derinleşen, onların veremediği haber, köşe yazısı, yorum gibi çeşitli basılı yayın türlerinin yer
aldığı gazetelerdir.
20. yüzyılın son 10 yılında, Internetin yaygın olarak kullanılmaya başlamasıyla ‘Internet gazeteciliği’ gelişmiştir. Gazeteler, dergiler sanal
ortamda okuyucu ile ya da yeni bir kavram olarak ‘Internet okuyucusu’ ile buluşmaktadır.
DERGİ
Dergi, düzenli aralıklarla yayınlanan, değişik ilgi alanlarına hitap eden, deneme, makale, inceleme, araştırma ve eleştiri gibi yazı
başlıklarından oluşan, değişik edebi türleri ya da belirli konulara yönelik denemeleri içeren basılı yayınlardır. Dergiler değişik merkezlerde
basılır. Genellikle, ulusal çapta veya belirli bir meslek dalına dağıtımı yapılır. Dağıtım kanalları çoğu kez gazetelerle aynıdır. Yayın
frekansları bir yıl ile bir hafta arasında değişebilir.
Dergiler alanlarına göre, toplumu bilinçlendiren araçlarındandır. Bu dergi türleri;
 Güncel haber dergileri
 Sanat dergileri
 Magazin dergileri
 Gezi-seyahat dergileri
 Edebiyat dergileri
 Mizah dergileri
 Moda dergileri
 Coğrafya-turizm dergileri
 Spor dergileri olarak kategorize edebiliriz
RADYO
Dijital
iletişim sistemlerinden internet teknolojilerine kadar birçok alanda her geçen gün ortaya çıkan yenilikler kitle
iletişimin boyutlarını da değiştirmektedir. Radyo yayını, hertz dalgaları olarak da adlandırılan elektromanyetik dalgaların enerjisi
aracılığıyla sesin geniş kitlelere aktarılmasıdır. Tüketici sayısındaki bu artışa paralel olarak dünya ulusal, bölgesel ve yerel olmak üzere
sayısız radyo dalgaları ile kuşatılmıştır.
Bir iletişim aracı olarak radyonun günlük yaşantımızın bir parçası haline gelmesi, değişik ülkelerde birçok bilim adamının
farklı teknik buluşlarının sayesinde olmuştur. Radyo tekniği ile ilgili olarak yapılan ilk teknik buluş James Clerk Maxwell tarafından
1860 yılında olmuştur. Aynı yıllarda İngiltere’de Liverpool Üniversitesi’nde Oliver Lodge, Rusya’da Kronstadt Üniversitesi’nde S. A. Popoff
gibi bilim adamları da elektromanyetik dalgaların kullanımını ilerleten çalışmalar yaptılar. . 1907’de Lee De Forest’in ‘boşluk tüpü’nü
bulması, radyonun teknik buluşlarına yeni bir boyut kazandırmıştır. Avrupa’da ise ilk düzenli telsiz kullanımı 1914 yılında Almanya’da
gerçekleştirilmiştir. Radyonun bir kitle iletişim aracı olarak sürekli kullanılması, kamuya seslenen söz ve müzik yayınlarını yapması ise
1920’lerden sonradır. Sürekli ilk radyo vericisi 2 Kasım 1920’de ABD’de çalışmaya başlamıştır. KDKA adlı bir istasyonda seçim
haberleri ile başlayan yayını 500-200 arasında dinleyici takip etmiştir. Batı’da 1930 ve 1940’lı yıllarda, Türkiye’de ise özellikle 1950’lerde
radyodaki dramalar, bugünün pembe dizileri kadar ilgi görüyordu. Tarihsel süreç içerisinde değerlendirildiğinde radyonun aşağıda
sıralanan işlevler ve amaçlar için kullanıldığı söylenebilir:
 Devlet ve hükümetlerin, ulusal ve uluslararası alanda kendi ideolojilerini benimsetmeleri, yaymaları ya da pekiştirmeleri
 Başta üçüncü dünya ülkeleri olmak üzere pek çok ülkede eğitim amacıyla kullanılması
 Eğlence ve özel sektör ürünlerini pazarlama amaçlı kullanımı
 Bazı ülkelerin bağımsızlık savaşlarında kullanımı (ya da baskıcı rejimlere
karşı halkı bilgilendirme ve bilinçlendirme amaçlı kullanım)
 Farklı kültüre sahip toplulukların seslerini duyurmak ya da haklarını aramak ve kültürlerini yaşatmak amacıyla radyoyu
kullanmaları
 Günümüzde ise internetin kazandırdığı olanaklar sayesinde insanların kolayca radyo kurup kendilerini ifade etme
amacıyla kullanmaları söz konusudur .
Radyo bağlamında ortaya konulan dinleyici kitlesinin yapısı, dramatik katılımı ve yüz yüze iletişimi andırma özelliklerinin
yanı sıra aracın iki üstünlüğü daha sayılabilir. Bunlardan biri, bilindiği üzere, radyonun diğer araçlara göre daha hızlı bir haber
dağılımı sağlayabilmesi; diğeri ise, radyo dinleyen bireylerin kendilerini bir anda haberi dinleyen diğer insanların oluşturdukları
dev gibi bir grubun üyesi kimliğini hissetmesidir.
SİNEMA
Tarihsel olarak 19. yüzyılın sonlarına doğru sinema üretimi ve gösterimi ile ilgili teknik bulunmuş, ancak gelişimi 20. yüzyılın ilk yarısında
olmuş ve kısa sürede pek çok ülkede yaygınlaşmıştır. Sinema tarihinde sinema filmini ilk üreten ve gösterenler olarak farklı ülkelerde farklı
kişilerin adı geçer. Aynı tarihlerde Fransa’da, Almanya’da, İngiltere ve ABD’de gerek sinema filmi üretiminde, gerekse gösterim aracı ile
ilgili buluşların birden fazla olduğu bilinmektedir. İngiltere’de Louis Le Prince’in 1888 yılında Leeds, Yorkshire ve Roundhay Bahçe
Manzaraları adlı filmler, ilk film çekimleri olarak sayılır. ABD’de de sinema ile ilgili önemli bir gelişme olmuştur. 1893’te William Kennedy
Laurie Dickson tarafından ham film üretimi ile ilgili çalışmalar yapıldı. Sinemanın toplum üzerindeki en büyük etkisi, öncelikle
kitlesel iletişime ‘hareketli görselliği’ katmış olmasıdır.
1920’li yıllara kadar ‘ses’ kullanılamamıştır. Bir diğer ifade ile sinemanın ilk 30 yılı ‘sessiz sinema’ olarak tarihe geçmiştir. Sözlerin filme
eş zamanlı eklenerek (senkronize) film üretimi, yani ‘sesli sinema’ olgusu, sinemada önemli bir yenilik olarak kabul edilmelidir.
Sinemanın, kendinden önce topluma sunulan yazılı kitle iletişim aracı olan gazete ve dergiden, hatta kitaptan çok farklı yönleri vardır:
 Öncelikle, mesajları hareketli görüntü olarak vermiştir. İlk yıllarda üretim ve gösterim sessiz iken, daha sonra görüntü ve ses bir
arada sunulmuştur,
 İçerdiği konular farklıdır. Belgesel film dışında sinemanın içerdiği konular, öyküsel konular ya da öyküleştirilmiş belgelerdir.
 Sinema, üretimi açısından diğer kitle iletişim araçlarından sanatsal yönü ile de ayrılmakta; kimi yönleri ile 7. sanat olarak
adlandırılmaktadır.
 Çoğaltım ve gösterim, görüntü (video) bant tekniği ile yapılmaktadır. Sinema filminin gösterimi, özellikle bireysel kullanım
açısından video aracı ile yapılmaktadır.
 Gösterimi farklıdır. Toplumun sinema filmlerinden yararlanması, bu amaç için yapılmış kapalı ve açık mekanlara, sinema salonlarına
giderek, izlemesi ile olanaklıdır.
 Aynı anda geniş kitlelere yayılma özelliği yoktur
 Ekonomik
açıdan
bakıldığından,
sinema, geçen
yıllar içerisinde
bir endüstriye dönüşmüştür. Durağan görüntüyü devingen
hale getiren ve devingen görüntüyle anlatısını kuran sinema, kitlelerin değişim ve dönüşümünü gerçekleştiren kitle iletişim araçlarından
biridir. Doğası gereği izleyiciye sağladığı dikkat yoğunluğu diğer kitle iletişim araçlarına göre son derece fazladır
TELEVİZYON
Televizyonun bulunuşuna da radyoda olduğu gibi birçok bilim adamı katkıda bulunmuştur. 1800’lü yıllarda ortaya atılan fikirler,
1920’lerde hayata geçirilmiştir. İlk deneme yayınları İngiliz
bilim adamı Baird
tarafından Londra’daki laboratuarında,
çoğu bilim adamından oluşan 40 kadar konuğun önünde gerçekleştirilmiştir. Böylece 1945 yılında ilk tecimsel renkli yayıncılık Amerika’da
başlamıştır. Televizyonun ilk kez halka açık gösterisi, 13 Haziran 1925’te yapılmıştır. Charles Francis Jenkins, Anacostia’da Deniz
Kuvvetleri radyo istasyonunda, kurduğu bir vericiden, Washington Connictiut caddesindeki bir alıcıya görüntü iletmiştir.
TV programları değişen yayıncılık anlayışı içinde tecimsel baskıların artması ve televizyonların ticari bir işletme haline gelmesi nedeniyle
giderek çeşitlenirken; televizyonun temel işlevlerini amaç edinen ve zaman zaman bunları geliştiren bir anlayışla şekillenir.
Televizyon 20. yüzyılın en önemli kitle iletişim araçlarından biridir. Tüm kitle iletişim araçlarının özellikleri ayrı ayrı incelendiğinde televizyon
yapısı gereği diğerlerinden oldukça farklı bir yerde konumlandırılır. Çünkü televizyon, iletişim sürecinin en önemli öğelerinden biri olan
‘alıcı’ için çekici birçok özelliği içinde barındırması açısından oldukça etkileyicidir. Televizyon, kitle iletişim araçlarının en yaygını ve en
etkilisidir. Kitle iletişim araçları, 19. yüzyıl kitle toplumunun bir sonucudur. Fakat bu tarihten itibaren söz konusu araçlar, özellikle de
televizyon, sadece bir aktarıcı ya da toplumsal değişimin bir ‘etkileneni’ olarak değil, aynı zamanda ‘oluşturucusu’ olarak da sistem
içerisinde aktif bir işlev yüklenmiş ve günümüz toplumsal yapısının oluşumunda son derece belirleyici olmuştur.
 Bir iletişim ve eğlence ortamı olarak televizyon, kendisinden önce var olan iletişim ve eğlence ortamlarının hemen hemen
tümünde değişikliklere yol açmıştır.
 Bu iletişim, eğlence ve haber ortamlarını değiştirmenin yanı sıra televizyon, toplumsal iletişimdeki gücü nedeniyle kurum, aile ve
kültürel yaşantı gibi toplumsal dinamikleri de değiştirmiştir.
 Televizyon göze ve kulağa aynı anda hitap eden bir kitle iletişim aracıdır ve bu sayede bize sunduğu olaylar karşısındaki temel
görüşlerimiz, bu gerçeklerin sunuluş biçimi ve amacı çerçevesinde şekillenmekte, dolayısıyla birbirimiz ve dünya ile olan ilişkilerimiz
de bu temelde biçimlenmektedir.
 Televizyon kendine has özellikleri gereği, etkileşime açık bir düzeneğe sahip değildir ve bu özelliği kitleleri edilgenliğe itmiş, kültürel
ve psikolojik yetersizliklere zemin hazırlamıştır.
 Televizyon tüketim ekonomisinin vazgeçilmez bir unsurudur.
Televizyon hayatın her alanında ve anında insanoğlu için vazgeçilmez bir eğlence ve haber kaynağı haline gelmiştir. Dolayısıyla televizyon
karşısında geçirilen zaman her gün daha da artmış, birçok temel ve hayati ihtiyaç televizyon aracılığıyla giderilir hale gelmiştir
24 saat alışveriş, haber, eğlence, sinema tiyatro vb... birbirinden bağımsız yayın yapan birçok kanalın yayın hayatına atılması, değişen
yayıncılığın önemli birer örneğidir.
Gerçeğin bekçiliğini yaptığı iddiasındaki televizyon, aslında kendi ekonomi-politiği doğrultusunda paketlediği ‘televizyon gerçekliği’nin
savunusunu yapmakta ve çoğu zaman da ilgi çekici bulmadığı gerçeği, amacı doğrultusunda çiğnemekten, eğip bükmekten ya da
görmezden gelmekten geri durmamaktadır.
Televizyonda yer alan metinlerin olabildiğince eğlenceli ve tüketilebilir bir format doğrultusunda biçimlendirilmesi, çoğu zaman bu
metinlerin özgül gerçekliklerinin bile önünde konumlanmakta ve temsil sürecinde ciddi anlam kayıpları meydana gelebilmektedir. Nitekim
NBC Sports’un Başkanı, Dick Ebersol da, “önemli olan bir hikaye anlatmaktır; hatta kimin kazanıp kaybettiği bile o denli önemli değildir.
 Gerçeği yeniden üretir: Televizyon gerçeği değil, imal ettiği gerçekliği seyirciye iletir.
 İktidara bağımlıdır: Televizyon iktidar söyleminin etkin bir taşıyıcısıdır; siyasi ve ekonomik güç odaklarının güdümü altındadır.
 Ticaridir: Televizyonculuk, özünde ticaridir ve pazar mantığının kurallarına tabidir.
 İzlenme oranı mantığına sahiptir: Televizyon kuruluşları çok seyredilmenin ve bu gücün getireceği ticari başarının peşindedir.
 Akışa tabidir: Bütün televizyon programları, aynı bütünün bir parçasıdır ve durmaksızın akan bir televizyon kültürünün herhangi bir
parçasıdır.
 Kurgusaldır: Televizyonda yer alan her görüntü ancak bir kurgulama sürecinin ardından ekrana gelebilmektedir. Fakat televizyon
aynı zamanda bu kurgulama sürecini ekran
karşısındaki
izleyiciden
gizleyerek durumu doğallaştırmanın peşindedir.
 Birleştiricidir: Televizyon ele aldığı malzemeleri, parçalara ayırarak, yayınlanmaya uygun hale getirir ve kendi gerçekliğinden
koparır.
 Eğlencelidir: Neil Postman’ın sözleriyle eğlence, televizyondaki her türlü söylemin üst ideolojisidir . Bu bağlamda seyirciyi
eğlendirerek elde tutmak televizyonların öncelikli hedefidir.
 Dramatiktir:
Televizyon seyirciyi elde
tutmak
açısından tüm programlarında dramatik anlatım ile olayların
hikayeleştirilmesini tercih eder.
 Mit üretir: Televizyon en etkili mit üretim merkezidir.
 Magazin söylemini benimser: Televizyon, olayların ve olguların aktarımında neden-sonuç ilişkisi kurmak yerine olayları bağlamından
koparan ve içeriği hafifleştiren magazin söylemini tercih eder.
 Kişiseldir: Televizyon çalışanları, kişisel ve samimi bir dil kullanarak, seyircinin kendisini özel ve önemli hissetmesini sağlarlar.
 Aksiyondan hoşlanır: Ekran karşısındaki seyircinin dikkatini kaçırmamak ve heyecanı üst düzeyde tutmak açısından aksiyondan
vazgeçmez.
 Vasat beğeni hedeflenir: Televizyon hedef kitle olarak vasat beğeni düzeyini temel alır.
İNTERNET
İnternet için ilk adım, ABD Savunma Bakanlığı’nın, bilim ve teknolojinin orduya en iyi şekilde uygulanması amacıyla ARPA-NET
Projesi’ni (Advanced Research Project Agency-Network Project) başlatmasıyla atılmıştır . ABD Savunma Bakanlığı İleri Araştırma
Ajansı’nın 2 Eylül 1969 tarihinde başlattığı, dört bilgisayarı kapsayan küçük bir projeyle ARPA-NET kurulmuştur.
İnternetin dünya çapında hızla yaygınlaşmasının en önemli nedeni, güncel bilgilere en hızlı ve ucuz ulaşımı sağlamasıdır. Elektronik
iletişim araçlarının kültürü yaygınlaştırarak dünyayı ‘küresel bir köye’ dönüştüreceğini öne süren McLuhan, global köyde yaşadığımızı, bu
köyde her şeyin aynı anda
olduğunu, zaman ve yer kavramının yok olduğunu söyler.
Türkiye bugün, internet kullanımında dünyada 12. sırada bulunuyor ve bu kullanıcıların yaklaşık yüzde 95’i sosyal medyayı tercih
ediyor.
İnternetin haber yayımında sağladığı sınırsızlık (sütun, satır ya da süre olarak), coğrafi engelleri ortadan kaldırarak dünyanın
herhangi bir yerinden, herhangi bir zaman diliminde habere ulaşma imkânı sunması, webdeki haber sitelerinin her gün daha çok kişi
tarafından izlenmesine katkıda bulunmaktadır. İnternetteki haber sitelerinden birçoğuna ücretsiz erişim olanağı bulunması, farklı yaş ve
sosyo ekonomik düzeydeki
okurların haberlere erişimini yaygınlaştırmaktadır.
internet teknolojisi, kullanıcılarına şu avantajları sunmaktadır:
 Öncelikle internet bilgi arama için pek çok imkân sunmaktadır.
 Geleneksel
kitle
iletişim
araçları
insanların
davranış
seçeneklerini sınırlamakta ve onların
bilgiyi kullanmasını teşvik etmemektedir.
 İnternet kullanıcıları, bilgi kullanımlarını kontrol edebilmektedir
 İnternet, kullanıcılarının birbirleriyle doğrudan temas kurmak suretiyle mesajlara cevap vermelerine, mesajlarla ilgili diğer
bilgilerin aranmasına ya da başka şekilde tepki verilmesine fırsat tanımaktadır.
 İnternet üzerinden mesaj (enformasyon) göndermek diğer kitle iletişim araçlarına göre daha ucuz ve daha hızlı bir biçimde
gerçekleşmektedir.
 İnsanlar ‘mouse’a bir kez dokunmak suretiyle binlerce insana aynı anda mesaj gönderebilmektedir.
 İnternet teknolojisi mesajların sadece yazılı olarak değil, aynı zamanda görsel ve sesli olarak iletilmesine de olanak
tanımaktadır.
 İnternet aynı zamanda elektronik posta (e-mail) aracılığıyla kullanıcılar arasında anında mesaj gönderme, alma, okuma ve
yanıtlama gibi hizmetler sunan etkileşimli bir iletişime imkân tanımaktadır.
 Şirketler açısından değerlendirildiğinde son yıllarda oluşturulan web sayfaları aracılığıyla ürünlerin tanıtılması ve
pazarlanması olanaklı hale gelmiştir.
Son yılların en popüler konularından biri olan sosyal medya, insanları sosyalleştirirken aslında kendine bağımlı kılmakta ve onları
doğal ortamlarından kopararak ‘yeni’ bir sosyal gerçekliği tecrübe etmelerini sağlamaktadır.
Özellikle Facebook ve Twitter, kullanım yoğunluğu ve etki derecesi açısından diğerlerinden ayrılmakta ve insanları
sosyalleştirmenin yanı sıra sanal topluluklara dahil etmektedir.
Profilinizdeki fotoğraf, artık sizin kimliğinizdir. Yüzünüzü, mesleğinizi, isminizi, ilişkilerinizi kendiniz kurabilir, içinizdeki ‘olmak
istediğiniz kişi’ye ulaşabilirsiziniz.
GİRİŞ
Kurumsal iletişim, kuruluşların; devlet, bankalar, yatırımcılar ve kamuoyu gibi çeşitli hedef kitlelere yönelik, hedef kitlesini etkin duruma
getirerek, kurum ölçeğinde gerçekleştirdiği iletişim çabalarıdır. Kurumsal iletişim, kurumdaki tüm öğelerin kurumsal amaçlar doğrultusunda
etkileşimde bulunmasını sağlar ve kurumsal bütünlüğü gerçekleştirmek için de son derece önemli bir işlev görür.
Üst yöneticilerle ve iletişim uygulayıcıları tarafından stratejik toplumsal paydaşların iletişimi, stratejik kararların alındığı stratejik düşünme
sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıkar.
KURUMSAL İLETİŞİM KAVRAMI
Kurumsal iletişim, kuruluşların, devlet, bankalar, yatırımcılar ve kamuoyu gibi çeşitli hedef kitlelere yönelik, hedef kitlesini etkin duruma
getirerek, kurum niteliğinde gerçekleştirdiği iletişim çabaları olarak adlandırılmaktadır.
Genel olarak bakıldığında kurumsal iletişimin tecimsel ve tecimsel olmayan iki tür amacı vardır. Tecimsel amacı; ürünü temel alan iletişim
olarak, örneğin ürünün
tanınmışlığı, titiz, özenli
tutumu ve/veya önemli müşterilerin geribildirimleri gibi sebeplerle
gerçekleştirilebilir. Tecimsel olmayan amaç ise; kuruluşun imgesi ne denli iyi olursa olsun, satışların az olduğu durumlarda finansal durumun
iyileştirilmesi için, örneğin sendikalarla iletişim gibi yönelimler seçilerek ortaya konulabilmektedir. Kurumsal iletişim stratejisi, kuruluşun
iletişimine ve stratejik toplumsal paydaşlarıyla ilişki kurmaya yönelik bir eğilimi gösterir.
Kurumsal iletişim, şirketlerin bağımlı olduğu gruplarla ilişkilerini düzenlemek amacıyla içsel ve dışsal iletişim yöntemlerini etkin ve verimli
bir şekilde, uyum içerisinde kullanan idari bir
araçtır. Kurumsal iletişim konusunda dikkat edilmesi gereken bazı noktalar:

Kurumsal iletişim kuruluşta yönetim aracı olarak kullanılmalıdır. Planlama ve idarede kurumsal iletişim bir uzmanlık işi olarak
belirlenmeli, kavram uygulamada tüm kuruluş tarafından üstlenilmelidir. Koordinasyonu yüksek ölçüde verimlilik ve en az düzeyde
sürtüşme olacak şekilde yapılmalıdır.
 Başarılı kurumsal iletişimin temeli, hitap edilecek olan hedef grubunun kesin bir tanımıdır. Buna yalnızca müşteriler (ticaret ve tüketim)
değil, aynı zamanda görüş önderleri, yatırımcılar, rakipler, gazeteciler, çalışanlar, resmi makamlar vd. de dahildir.
 Önemli olan bir diğer nokta da, kurum temellerinin kesin olarak saptanmasıdır. Yazılı olarak ifade edilmiş ve herkese açık
olarak, davranış ve karar prensipleri belirlenmiş olmalıdır.
 Kurumsal
hedefler
kesin olarak
ifade
edilmeli ve
stratejik
olarak uygulanmalıdır. Bunun
için bir tedbir programı geliştirilmeli ve öncelikler saptanmalıdır. Bu aynı zamanda bir zaman/tarih saptamasını ve bir bütçe planlamasını
içermektedir.
 Kurumsal iletişim uygulamasında profesyonel yardım alınmalıdır. Burada sürekli sorumluluk için daha önceki danışmanın
görevlendirilmesi önerilmektedir.
 Kurumsal iletişimin etkisinin kontrol edilmesi için, bir değerlendirme kataloğu hazırlanmalıdır. Bu
iletişim tedbirlerinin
ortaya
çıkışı
ve
içeriksel birlikteliğinin dahili test edilmesi için önemlidir. Harici bir araştırma, en erken üç
sene sonra uygulanmalıdır. Çünkü bir tutum değişikliği asla kısa sürede başarılamaz.
KURUMSAL İLETİŞİM YÖNETİŞİMİ
Kurumsal iletişim, kurumun
hedef
kitlelerine yönelik tüm
iletişim çalışmalarını içerir. ‘Kurumsal iletişim yönetişimi’
tanımlamasındaki ‘yönetişim’ kavramı ise, kurumsal iletişimi tamamlayan bir fonksiyondadır. Yönetişim, herhangi bir kurumun kaynaklarına
hükmeden ve kullananların bu kaynakları nasıl bir açıklık, şeffaflık ve hesap verebilirlik içinde ve/veya hangi maksatla kullandıklarını ifade
etmektedir. Kısacası yönetişim, açık, şeffaf, hesap verebilirliği olan ve kuruma taraf olan tüm unsurların optimum çıkar bileşkesini ortaya
koyan yönetim tarzıdır. Kurumsal iletişim, doğası gereği bir yönetim aracıdır. Riel kurumsal iletişim tanımlaması da bunu doğrular
niteliktedir:
“Kurumsal iletişim, iç ve dış iletişimin bilinçli kullanılan tüm türlerinin, kurumun ilişki içerisinde olması gereken gruplarla olumlu bir
temel yaratacak şekilde olabildiğince etkin ve verimli bir şekilde uyumlaştırıldığı bir yönetim aracıdır”.
Yönetim iletişimi, kurum yöneticisinin gerçekleştirdiği iletişim faaliyetidir. Tecrübeli bir yönetim, iletişimi aşağıdaki amaçlara ulaşmak için
kullanır:
 Kuruluş içinde kuruluşun paylaşılan vizyonunu geliştirmek
 Kuruluş liderliğinde güven oluşumu ve bunun sürdürülebilirliği
 Süreç değişimini başlatmak ve yönetmek
 Çalışanların motivasyonunu sağlamak ve onları görevlendirmek
Ortak bir hedef doğrultusunda, kurumun kültür ve değerlerine uygun davranması beklenen çalışanlardan aynı zamanda kurumun varlığını
sürdürebilmesi ve büyümesi için gerekli çalışmaları desteklemeleri de istenir. Bu kadar büyük bir sorumluluk ve beklentinin geleneksel
iletişim yöntemleri ile karşılanması mümkün değildir. Yeni doğan ihtiyaçlara cevap verebilecek iç iletişimin özellikleri şu şekilde sıralanabilir:
 Tam ve doğru bilgi; serbestçe aşağı, yukarı ve yatay gidebilen bilgi




İşveren ve çalışanlar arasında güven ve itimat
Sağlıklı ve güvenli çalışma şartları
Dürüst ve tarafsız ödüllendirme
Çatışmasız çalışmanın devam etmesi
 Her çalışan için zamanının çoğunluğunda çalışma memnuniyeti
 Kurumuyla gurur duymak ve kurumun geleceği için iyi düşüncelere sahip olmak.
Bir kurum yöneticisinin en önemli görevleri, etkili kurum iletişimi geliştirmeye dayalıdır. Bu görevler kısaca şu başlıklar altında
sıralanabilir:
 Çalışanları motive etmek
 Açık bir vizyon sergilemek
 Büyüme için etkin bir strateji oluşturmak
 Ahlaki standartlar oluşturmak
 İyi bir yönetim ekibi oluşturmak
 Ortaklarının kazançlarını artırmak
KURUM KAVRAMI, İŞLEVLERİ VE ÖZELLİKLERİ
Kurumsallaşma çabası, insan eylemlerinin hemen hemen tamamında görülür. Issız bir çölde yaşayan bir insan bile eylemlerini
rutinleştirir, sürekli hale getirir yani kalıplaştırır. Kurumlaşma, düzenli dengeli ve bütünlük arz eden bir form ve yapının oluşması demektir.
Sosyolojik açıdan kurum, toplumda zamanla kabul görmüş kurallar bütünüdür. Aile, din, hukuk vs. kurumlara örnek teşkil eder.
Merkezileştirme, karar verme merciinin sorumluluğunun nerede bulunduğu ile ilgilidir. Bazı kurumlarda, karar verme yüksek derecede
merkezileştirilmiştir.
Zaman içerisinde ilkel olarak başlayan kurum oluşumları, günümüze gelindiğinde iş kollarına ait bütünleşmelerde en modern, stratejik
yüzünü göstermektedir.
KURUMSAL İMAJ
İmaj bir kimsenin, bir topluluğun veya kurumun kendisine ilişkin olarak başkası üzerinde ortaya çıkarmak istediği izlenimlerdir. İmaj,
kişilerin inanç, fikir, his ve izlenimleriyle oluşur. İmaj insanları belli tutum ve davranışlara sevk eder.
Kurum kimliğinin oluşturulması için düzenlenen örgüt felsefesi, örgütsel davranış ve örgütsel iletişim sonucunda oluşan kurum kimliği,
kurum imajını şekillendirmektedir.
Kısaca söylemek gerekirse, imaj bir kimsenin, bir topluluğun veya kurumun kendisine ilişkin olarak başkası üzerinde ortaya çıkarmak
istediği izlenimlerdir.
Kurumsal İmajın Önemi
. Kurum imajı, insanların o kuruma ait bir ürün\hizmetin alınıp alınmamasına karar verilirken kullandıkları bir değerlendirme biçimidir.
Kurum hakkında olumlu imaj edinen kişi, kurumu bir yakınına referans verebileceği gibi o kurum için çalışmaya da başlayabilir.
Kurum imajının işlevsel sonuçlarını şu başlıklar altında toplamak mümkündür:
 Geniş ve tanımlanabilir hedeflere ulaşabilmesi için işletmeye yol gösterir.
 İşletmenin kendisi ve müşterileri arasında çelişkili ve bazen çakışan ihtiyaçların dengelenmesini sağlar.
 Çok kültürlü takım çalışmasını ve eleman farklılığını değerlendirir.
 Bilgi ve yeteneklerin sürekli geliştirilmesine olanak tanır.
 İşletmenin marka, ürün ve hizmetlerine değer katar.
 Değişimin desteklendiği ve değişime ayak uydurulduğu bir ortam açığa çıkarır.
İyi’ imajına sahip olan işletmeler, kuruma ait bütün özelliklerin iyi olarak algılanması gibi bir avantaja sahip olurlar.
Kurumsal İmajı Etkileyen Unsurlar
Kurum imajının fonksiyonel bileşenleri, ölçülebilen somut unsurlarla ilgilidir. Bu unsurlar, yeni isim, logo ve sembollerdir. Duygusal bileşenler
ise daha çok psikolojik boyutlarla ilgilidir. Kurum imajı, kurumun ismi, mimarisi, mal/hizmet çeşitleri, geleneği, felsefesi gibi fiziksel ve
davranışsal unsurları da kapsamaktadır.
Kurum imajını etkileyen unsurların başında, çalışanlar, lider, müşteri memnuniyeti, satış sonrası hizmet, reklamlar, endüstriyel
ilişkiler, ambalaj, borsanın etkisi, fiziksel görüntü, kurumun muhatap olduğu soruları yanıtlama yöntemi sayılabilir . Kurum imajını etkileyen
bu başlıklara kısaca değinmek gerekirse,
 Çalışanlar kurumun, hedef kitleye görünen, yaşayan yüzüdür. Birçok durumda çalışanlar, hedef kitlenin muhatabıdır ve bu
yüzden genel algının çok önemli bir parçasını oluşturur.
 Lider, kurumun hedef kitleyle birebir iletişim kuran, görünen yüzüdür. Bu sebeple kurumun geleceğini, felsefesini, bakış açısını da
temsil eder. Bir anlamda lider kurumla özdeşleştirilir.
 Müşteri memnuniyeti, rekabetin artarak ürün ve hizmetlerin kalitesinden tüketicilerin gereksinimlerine geçmesiyle birlikte önem
kazanmıştır. Müşteri memnuniyeti
denildiğinde öncelikle beklentilerin tanımlanması anlaşılmaktadır. Hedef kitlenin beklentilerinin
belirlenmesini,
bu beklentilerin karşılanıp karşılanmadığı sorusu takip eder. Son olarak da, algısal olarak müşteride bu beğeninin
oluşup oluşmadığı incelenmelidir.
 Satış sonrası hizmet, müşteri memnuniyetiyle birlikte düşünülmelidir.
Müşterilerin memnun olması, satış sonunda verilen bilgilendirme ve
hizmetin kalitesiyle doğrusal bir orantıya sahiptir.
 Reklamlar, kurumun oluşturduğu ve kendini tanıtmak için kullandığı iletişim araçlarıdır. Reklamların kurum tarafından,
kendisini anlatmak için oluşturulmuş olması, reklam ve imaj arasında yakın bir ilişki kurulmasının önemli bir sebebidir.
 Endüstriyel ilişkiler, kurumun birinci derecede etkileşim içerisinde bulunduğu ve kurumun varlığı için önemli rol oynayan, çalışanlardan
dağıtımcılara kadar geniş bir gruptur. Birçok noktada endüstriyel ilişkide bulunulan gruplar, oluşturulmaya çalışılan imajın da kaynağını
oluşturur.
 Ambalaj, tüketicinin ürünle karşı karşıya gelmesiyle zihninde bir izlenim oluşturur. Bu yüzden ambalajın rengi, şekli, güvenli olup
olmadığı imaj oluşturma stratejileri açısından önem taşımaktadır.

Borsanın etkisi, destek niteliğindedir. Kurumun borsada yükselen değeri, kurum imajını desteklerken, düşüşe geçen hisseler ise
kurum imajı için olumsuzdur.
 Fiziksel görüntü, kurum kimliği içerisinde de incelenmektedir. Genel görüntüden kastedilen, bekleme salonundan bahçesine kadar
kurumun var olan genel fiziksel olanaklarıdır.
 Kurumun
muhatap
olduğu
soruları
yanıtlama
yöntemleri,
müşteri memnuniyeti ve satış
sonrası hizmetle paralel düşünülebilir. Kurumların hizmet verdikleri alanlara paralel olarak, karşılaşabilecekleri sorunlarında çeşitliliği
artmaktadır. Sorunlar ve bilgi alma isteği müşterileri kurumla iletişim içerisine girmeye zorlamakta ve kurumun bu iletişimi sağlama
yolları da kurumun imajını etkilemektedir.
Kurumsal itibar, rakipleriyle kıyaslandığında, bir kurumun tüm hedef kitlesine yönelik genel görüntüsünü oluşturan geçmiş aksiyonların ve
gelecek görüntüsünün algısal temsilidir.
 Pazar Açısından Kattığı Değer: İyi bir itibar, işletmeye pazar payının genişletmesi açısından da değer katmaktadır. Güçlü itibara
sahip şirketler, pazarda çok kolay yer bulmakta ve hedef kitleler tarafından hızla kabul görerek pazar paylarını genişletme fırsatı
bulmaktadırlar.
 İnsan Kaynağı Açısından Kattığı Değer: İyi bir itibara sahip olmak, yetenekli elemanları etkilemekte ve o kurum adına çalışmak için
teşvik etmektedir. Böylece yetenekli elemanlar, kurumun başarısı için çalışmakta ve sonuçta güçlü müşteri ilişkileri geliştirmektedirler.
Diğer yandan olumlu bir itibar, personel masraflarını azaltmaktadır. Çünkü yetenekli elemanlar genellikle itibarı iyi olan şirketlerde çalışmak
istemektedirler.
KURUM KİMLİĞİ VE TEMEL UNSURLARI
Bir ürünün tutunabilmesi için, mükemmel özelliklere sahip olması ve satış sonrası verilen hizmet yeterli olmamakta; reklam gibi iletişim
araçlarının desteğine başvurulması gerekmektedir.
Pazarlamada kurum kimliğine dikkat çeken Howard, kurum kimliği ve pazarlama ilişkisini şu şekilde değerlendirmektedir:
 Kurum kimliği, rekabette kurumları farklılaştırır.
 İşletme tarafından pazarlanan, dağıtılan ürünler için katma değer ortaya çıkarır.
 Artan rekabet ortamında değişen küresel pazarlarda başarılı olmak için müşteriyle iletişim ortamını sağlayan bir
mekanizma olarak kurum kimliği,
pazarlama açısından büyük öneme sahiptir.
Kurum kültürü konusunda yapılan araştırmaların tarihi oldukça eski dönemlere kadar uzanmakla birlikte, son 15 yıllık dönem içerisinde bu
olgu hızla gelişmiş ve önemi de artmıştır. Bunun en önemli nedenlerinden birisi yönetim teorisinde meydana gelen değişiklikler ve
gelişmelerdir.
Geleneksel Dönem: I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar süren bu dönem içerisinde kurum kimliği, kurum sahibinin kimliği ile
özdeşleşmiştir. Kurum kimliği ile ilgili her konuda kurumun sahibi belirleyici rol oynamaktadır.
Marka Tekniği Dönemi: Kurum kimliğinin ikinci gelişim dönemi, marka tekniği dönemi olarak tanımlanmaktadır. Bu süreç, iki dünya
savaşı arasında kalan dönemi ifade etmektedir.Bu dönemde, kurumun markasıyla bir bütün oluşturması ve bu bütünlüğün güvenle
ilişkilendirilmesi esastır. Kurumun güven veren bir markası varsa, kurum kimliğinin de güven verdiği düşünülmekteydi. Daha ileri gidilerek
markanın oluşumunun kurumun kimliği için olduğu öngörüsü yaygınlaşmıştır.
 Tasarım Dönemi: Tasarım ya da imaj dönemi olarak adlandırılan bu dönem, II. Dünya Savaşı’ndan başlayarak 1970’li yıllara kadar
uzanmaktadır. Bu dönemin geleneksel dönemden farkı, kurumun logosunun kurum kimliği oluşumuna etkisinin yanında, ürün tasarımı ve
pazarlamasının da ön plana çıkmasıdır.
 Stratejik Kurum Kimliği Dönemi: İletişim sürecinin açıklanması ve öneminin anlaşılması, çift yönlü iletişim anlayışını beraberinde
getirmiştir. Kurumlar, hedef kitlenin özelliklerine ve ihtiyaçlarına dikkat etmek zorundadır. Günümüzde kurumlar, hedef kitlenin
memnuniyeti, bilgilendirilme isteği vb. birçok konuda hedef kitlenin beklentilerini karşılamak zorundadır. Marka özellikleri, tasarım
yönetimi ve kurum çalışanları stratejik kurum kimliği açısından ayrı ayrı öneme sahiptir. Stratejik kurum kimliği dönemi, kurumsal
kimliğin oluşumunda bu unsurların bütüncül olarak uzun vadeli ele alınmasını hedeflemektedir. Kurumsal kimliğin oluşmasında etken
olan öğeler, günümüzün gelişen iletişim ortamında yetersiz kalmaktadır. Hedeflenenin uzun süreli bir başarı olması da bunda etkendir.
Stratejik kurum kimliği yaklaşımının bir diğer özelliği ise kurumsal kimliğin oluşumuna etki eden her bir öğenin kurum tarafından
benimsenmesi gerektiği, sadece dışsal bir imaj arayışı ile konuya yaklaşılamayacağı gerçeğidir.
Kurum Felsefesi
Kuruluşun gelişmesi ve ortaya çıkması için kuruluş yönetimin planlarını ve hedef düşünceleri ile işletme temellerini kapsar. Kurum felsefesi
kuruluşun sergileyeceği her türlü davranış için bir temel oluşturur. Bu davranış müşterilerle ilişkilerden kamuya karşı genel tutumlara değin
büyük bir yelpazeyi içerir. Kurum felsefesinin getirebileceği bakış açıları şunlardır:
 Ekonomik düzen ve kuruluşun toplumsal işlevine olan inanç
 Büyüme, rekabet ve teknik gelişmeye karşı olan tutum
 Kuruluş ve toplum içi kazancın rolü
 Çalışanlara ve hissedarlara karşı sorumluluk
 Kuruluşun ekonomik faaliyeti çerçevesinde kabul edilen faaliyet kuralları ve davranış normları
Kurum felsefesi, kuruluş çalışanlarına adeta bir ‘aile’nin fertleri oldukları duygusu geliştirmesinin yanında, olaylar karşısında temel
tutumların oluşumunu kolaylaştırır.
Açıklama fonksiyonu: Kurum felsefesi güven unsurunun vazgeçilmez bir ögesidir. Kurum herhangi bir sorunla karşılaştığında ya da
işleyişte bir risk ortaya çıktığında, kurum felsefesi riskin azaltılması veya sorunun çözümünde önemli roller üstlenmektedir.
Seçim
fonksiyonu:
Hedef
kitleler
nazarında kurumların
belirleyiciliğini sağlamaları yani hedef kitlelerin
kurumlarla ilgili seçimlerindeki kriterlerde özellikle yazılı kurum felsefesi belirleyici olmaktadır. Hedef kitlenin önem verdiği şeffaflık ilkesini
kurum felsefesinde barındıran ve aynı zamanda tüm uygulamalarında bunu bire bir görme imkanı sağlayan kurumların rekabet ortamında
ayakta kalması kolaylaşacaktır. Aynı pazardan pay almaya çalışan kurumların artmasıyla birlikte kurum felsefesindeki detaylar önem
kazanmakta ve belirleyiciliği artmaktadır.
Kurumsal Davranış
Örgütsel davranış yaklaşımına göre kimlik, çalışanların örgütle ilgili genel algısını anlatır. Genel olarak insan davranışlarına bakıldığında,
alışkanlık ya da benimsenmiş toplumsal normların yanı sıra davranışı, gereksinimlerin başlattığı ve amaçların yönlendirdiği söylenebilir.
Davranışlar, insanların eylem ve güdülerinin, öğrenme sürecinin, kişiliğinin, algılamalarının, tutum ve inançlarının etkisiyle; diğer taraftan,
kişinin üyesi bulunduğu toplumda kültür, sosyal sınıf, referans grubu ve aile gibi sosyo kültürel etkileriyle ortaya çıkar. Davranış, öğrenilen
bir süreçtir. Kurum çalışanları, ait oldukları kurumun kültürünü öğrenerek, kurumla ilgili karar alma ve davranış geliştirme süreçlerinde
uygulayacaklardır. Güdülenmenin davranış üzerinde önemli etkisi vardır. Kurum, çalışanlarından beklediği davranışları, motivasyon
aracılığıyla geliştirebilmektedir. Davranış, sosyal çevreden etkilenmektedir.
Kurumsal Tasarım
Kurumsal tasarım, yani kurum kimliğinin görsel cephesi, kurum kimliğinin en önemli parçasıdır. Kurum kimliği stratejisinin
belirlenmesi sürecinde kurumsal tasarım diğer öğelerle bir bütünlük içerisinde, kurumun görsel iletişimini oluşturur. Kurumsal tasarım,
kurumun görülen ve bir iletişim stratejisi çerçevesinde tasarlanan
tüm parçalarından oluşur.Kurumsal
tasarımın
üç
unsuru bulunmaktadır: Ürün, iletişim ve çevre tasarımı.
Ürün Tasarımı
Ürün, pazarlamanın temel öğelerinden birisidir. Özellikle 1930’lu yıllardan sonra global pazarda ürün tasarımında yenilikçilik ve kurumsal
strateji geliştirme büyük önem kazanmıştır. Ürünün ve tasarımının büyük önem kazanmasının sebeplerinden birisi de kurum ve marka
kimliğinin gelişimine sağladığı yarardır. Ürün tasarımı, kurum için tanımlanabilir ve fark edilebilir bir karakter oluşturmaktadır.
Ürün tasarımının fonksiyonlarını ve sağladığı özellikleri sıralamak gerekirse:
 Ürünün pazarlanacak olan özelliğini görselleştirir.
 Ürünün sembolik değerini iletir .
 Ürün ve hedef grup arasında bağ kurar.




Edinilmiş olan tecrübe niteliklerini belirtir.
Değer yargılarını etkiler.
Ürüne dönük anlık dikkat çekme ve olumlu yönlenme yapmaya yardımcı olur.
Rekabete karşı ürünü profillendirir.
 Ürünün gençleşmesine ve güncellik kazanmasına yardımcı olur.
Kurumun görsel iletişiminin çok önemli bir parçası olan ürün tasarımı, diğer tüm görsel iletişim öğeleriyle bağlantılı olması ve kurumun
belirgin özelliklerinin üründe yansıtılması gerekmektedir.
İletişim Tasarımı
Seçilecek yazının türünden rengine kadar sayılan ve sayılabilecek tüm unsurlar, hedef kitlenin algısını yakalamada ve kurumun
fark edilebilirliğini sağlamada etkin rol oynamaktadır.
İletişim tasarımı, kurumun iletişim araçlarının dizaynıdır. Bu iletişim araçları arasında kurumun tüm görsellerinde kullanılan kurum logosu,
kurum rengi, sembolü, yazı çeşidi, kartvizitleri vb. tüm basılı malzemeleri sayılabilir.
Çevre Tasarımı
Çevre tasarımı, kurumun mimarisi, vitrini, dış cephesi ve mağaza tasarımı gibi unsurları içine alır. Kurum mimarisi kurumla ilgili
olanların, o kurumdan edindikleri izlenim bakımından oldukça önemlidir. Kurumun dış dizaynının yanı sıra binanın işaretlenmesi ve
tabelalaşması, oryantasyon-yön bulma sistemi, binanın renkleri ve iç mimarisi dikkat edilmesi gereken diğer hususlardır.
KURUMSAL İLETİŞİMDE KULLANILAN ARAÇLAR
Reklamcılık
Kurumsal iletişimin bileşenleri arasında yer alan yönetim iletişimi ve pazarlama iletişimi, reklamdan farklı boyutlarda yararlanır. Ürünün
tanıtımı dışında
 kuruma yönelik olarak hedef kitlenin sempatisini kazanmak
 kurumsal itibarı artırmak
 imaj oluşturmaya destek olmak
 çeşitli aktiviteleri ve bu aktivitelerin haber olarak yayınlanması sağlamak
 karmaşık ayrıntıları duyurmak
 kriz dönemlerinde hedef kitleye gereken yer ve zamanda ulaşılmasını sağlamak
Kurumsal reklamcılık ise belirli başlıklar altında toplanabilir:
 Kurumsal imaj geliştirme amacına bağlı olarak kullanılan kurumsal reklamlar,
 Kriz dönemi stratejilerinde kamuoyuna kurumun görüş ve düşüncelerini iletme amacı taşıyan savunucu reklamlar,
 Açılış, yıl dönümü ya da kazanılan bir ödüle ilişkin duyuru reklamları,
 Toplumsal sorumluluk, kamu yararı ve çeşitli olay veya olguları destekleme faaliyetlerinde kurumun rolünü ortaya koyan açıklayıcı
reklamlar.
Halkla İlişkiler
Kurumlar halkla
ilişkiler
faaliyetleriyle,
günümüz koşullarına
ayak uydururken; bir yandan da sosyal paydaşlarla
ilişkilerini en üst düzeyde tutmaya çalışmaktadırlar. Bu bağlamda kurumsal iletişimde, halkla ilişkiler faaliyetlerine ihtiyaç
duyulmaktadır. Halkla ilişkiler aynı zamanda birçok hedef kitleyle iletişime olanak tanır. Bogner, kurumların, etkili ve ciddi halkla ilişkiler
çalışmalarıyla ulaşabilecekleri noktaları şu şekilde dile getirmiştir:
 Tanınmışlık derecesinin artırılması,





İmaj ya da kısmi imajın değiştirilmesi veya güçlendirilmesi,
Kurum imajının kamuoyunda ya da hedef kitlede yerleştirilmesi,
Güven ve inandırıcılığın artırılması,
İş yerindeki başarının ön koşulu olarak olumlu kanaat geliştirilmesi,
Örgüt ikliminin ve çalışanların motivasyonunun iyileştirilmesi,
 Müttefik ve sempatizanların ortaya çıkarılması,
 Medyada objektif ve olumlu haberlerin yayınlanması,
 Yasal mercilere, yasa koyucu ve diğer ortaklara dönük proje ve yatırımların
desteklenmesi,
 Sektör ve diğer alanlarda koşulların iyileştirilmesi,
 Kriz durumlarında kamunun nesnel ve anlayışlı bir davranış geliştirmesini sağlamak,
 Dedikodu ve iftiraların kurumsal itibarı zedelemesinin engellenmesi
Sponsorluk
Sponsorluk, karşılıklı olarak kabul edilmiş ticari faydaları sağlamak amacıyla, bir bireyi, organizasyonu, olayı ya da faaliyete dönük, ticari bir
kuruluş ya da hükümet tarafından ayni ya da nakdi desteğinin sağlanmasıdır. Kurumların sponsorluktan beklentileri:
 Büyük ölçekli sponsorluk faaliyetleri, büyüklük, yüksek finansal güç, uluslararası prestij gibi imaj ve değerlendirmelerle
sonuçlanabilmektedir.
 Sponsorluk faaliyetleriyle kurumlar, imaj transferini kullanarak, sponsor oldukları organizasyonun ya da takım veya sporcunun
başarısını bir noktada paylaşmak isterler.
 Sponsorluk, kurumların sosyal sorumluluklarını gösterme yollarından birisidir.
 Yeni kurulan işletmeler sponsorluk faaliyetleriyle, tanınırlılıklarını artırmak isterler.
 Kurumlar, sponsorluk faaliyetlerini imaj değiştirme aracı olarak kullanabilirler.
 Kurumlar, sponsorluk faaliyetleriyle ürünlerini medyada duyurmak isterler,
 Sponsorluk, sigara ve alkol gibi reklamı yasak olan bazı ürünleri üreten firmalarca, marka ve kurumsal imaj oluşturmada kullanılabilecek
bir iletişim aracıdır.
Bir iletişim fonksiyonu olarak halkla ilişkiler, kurum ve sosyal paydaşları arasında köprü görevi görmeyi amaçlar. Halkla ilişkilerin bir
iletişim unsuru olarak ya da pazarlama iletişim karmasının bir ögesi olarak farklı tanımlamalarına rastlamak mümkündür. Fakat bizim
halkla ilişkilere bakış açımız, halkla ilişkilerin pazarlama karmasının içerisinde bir öge olmasından öte, kurumun ya da kuruluşun bir yönetim
işlevi olarak halkla ilişkileri kullandığı yönündedir.
HALKLA İLİŞKİLER TANIMLARI
Bütün kurum ve kuruluşların çeşitli iletişim işlevleriyle yöneten- yönetilen ilişkilerini kapsayan halkla ilişkiler, çok değişik biçimlerde
tanımlanmaktadır. Halkla ilişkilerin geniş bir uygulama alanı bulması, getirilen tanımların çeşitlenmesine neden olmaktadır. Halkla ilişkiler
tanımlarında genel olarak karşılıklı ilişki, anlayış ve güven ortamı sağlama çabası vurgulanır.
 Bir yönetim fonksiyonudur.
 İletişim sürecidir.
 Kamuoyunu etkileme etkinliğidir.
 Halk toplulukları ile ilişkiler kurar.
 Kuruluşun sosyal sorumluluğu çerçevesinde yapılan bir etkinliktir
Halkla ilişkilerle ilgili yapılmış olan tanımların çokluğu, bu tanımların belirli bir sistematikte ele alınması ihtiyacını doğurmuştur. Ayla ve
Aydemir Okay;
Halkla ilişkiler tanımlarının üçlü bir gruplandırmasından söz etmek mümkündür. Bu gruplandırmaya göre halkla ilişkiler tanımları, tanımı
yapanın kaynağına göre (kaynak sistematiği), halkla ilişkileri başka alanlardan ayırarak açıklamaya çalışan (sınırlandırma sistematiği) ve
tanımın kapsadığı sistemi ortaya koyan (sistem sistematiği) olmak üzere sınıflandırılmışlardır.
Çevreyle ya da hedef kitlelerle iyi bir iletişim kurmanın iki önemli ölçütü;
kesinlik ve tutarlılıktır.
 Benimsenmiş iletişim ekseniyle bu ekseni betimlemek için yeğlenen konular arasındaki kesinlik ve tutarlık
 Ele alınan konu ya da konuları dile getiren iletilerle, iletileri aktarmak için kullanılan araçlar arasındaki kesinlik ve tutarlık
 Genel iletişim politikasıyla işletmenin ticari politikası arasındaki kesinlik ve tutarlık
 Halkı aydınlatmak ve onlara çalışmaları benimsetmek
 Halkta yönetime ilişkin olumlu davranışlar geliştirmek
 Halkın yönetimle olan ilişkilerinde işlerini kolaylaştırmak (danışmayı kolaylaştırma, bilgi verme gibi)
 Kararların isabet derecesini arttırmak için halktan bilgi almak
 Kanun ve kurallara uyulmasını sağlamak için bunlar hakkında halka aydınlatıcı bilgi vermek (trafik kuralları, yasaklar gibi)
 Halkla iş birliği sağlayarak hizmetlerin daha çabuk ve kolay görülmesini sağlamak (okul, hastane, yol yapımı, okul-aile birliği toplantısı)
 Halkın istek, dilek, tavsiye, telkin ve şikayetlerinden yapılan çalışmalarda, hazırlanan yasa, tüzük ve diğer tasarılardan yararlanmak,
aksaklıkların giderilmesi için yapılan çalışmalarda bunları değerlendirmek
 Özel ve kamu yararlarına cevap vermeye çalışmak ve herkesin kişiliğine hürmet ederek sosyal sorumluluk duygusu yaratmak
Halkla ilişkiler, kimlik ürün ya da hizmeti değerli kılmayı hedefleyerek, kuruluşların değişik kitleleriyle ayrıcalıklı ilişkiler kurmayı amaçlar.
Toplumsal açıdan halkla ilişkiler amaçları ise
 İkna etmek
 Satış yapmak
 Eğitmek
 Bilgilendirmek
şeklinde sıralanabilir.
HALKLA İLİŞKİLERİN TOPLUMSAL SORUMLULUK ANLAYIŞI
Toplumsal sorumluluk ve dürüstlük ilkesi halkla ilişkilerin felsefesini ortaya koyar.
Topluma karşı sorumluluk, tüketiciye kaliteli ürün ve hizmet sunmanın yanı sıra gerek iç gerekse dış çevrelerin gereksinimlerini
karşılama doğrultusunda bir dizi kültürel, sanatsal, bilimsel, eğitsel etkinlikler aracılığıyla topluma/toplumsal bilince katkıda bulunma
anlamı taşımaktadır.
Toplumsal sorumluluk kavramı içinde gelişen/değişen ticari yaşamda şirketlerin üstlenmesi gereken yeni yükümlülükleri;
 Ürünün yeterli miktarda, kalitede, fiyatta sunulması gerekir. Ayrıca yanıltıcı, şaşırtıcı reklam yerine gerçek bilgiler sunan bir
reklamcılık uygulanmalı, bir başka deyişle tüketici dost görülmelidir.
 Temiz ve sağlıklı bir çevre toplumun ödün veremeyeceği bir konudur.
 İşletmede çalışan iş görenler, birer araç olarak değil, amaç olarak irdelenmelidir.
 İşletmelerin endüstriyel ilişkiler politikasına yeni bir yön çizmesi gerekir
 Devlete karşı yükümlülükler yerine getirilmelidir.
 Toplumun eğitsel, sanatsal ve kültürel gelişimine işletmeler ilgisiz kalmamalıdır.
HALKLA İLİŞKİLERİN DÜRÜSTLÜK İLKESİ
Güven stratejilerine dayalı halkla ilişkiler çalışmaları, açıklığı ve şeffaf olmayı gerektirir; yalnız bir döneme özgü olarak yapılmayan halkla
ilişkiler program ve uygulamaları süreklilik arz ettiğinden, ilgili çevrelere güven duygusu veren dürüstlük ilkesi başat ilke olarak
kabul edinir. Kuruluşun açıklanması sakıncalı görülen çok özel sırları dışında hiçbir şey kamuoyundan saklanmamalıdır.
HALKLA İLİŞKİLER UYGULAMALARINDAKARŞILAŞILAN SORUNLAR
Halkla ilişkilerin uygulama aşamasında birtakım sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bu sorunların başında halkla ilişkilerin, uygulamanın özüne
inmeden sadece hedef kitlede iyi bir izlenim uyandırma amacını güttüğü yönündeki düşünce gelir. Halkla ilişkilerin karşılaştığı
sorunlardan bir diğeri ise bir yönetim işlevi olarak halkla ilişkilerin uygulama noktasında kendisini tepe yönetime anlatmasında yaşadığı
sıkıntılardır.
Teorik ve pratik olarak halkla ilişkilerin farklı coğrafya ve kültürlerde değişik yansımaları vardır. Amerika’da ortaya çıkma ve gelişme
süreciyle İngiltere’deki arasında fark vardır. Türkiye ve diğer dünya ülkelerinde var olan uygulamalarda çeşitlilik gösterir.
DÜNYADA HALKLA İLİŞKİLER
Eski Yunan ve Roma'da ilk tarihsel örneklerini yaşamıştır. Bilginlerin ve filozofların halkın önünde tartışmaları bir yandan halk ile
etkileşim ortamı yaratırken, öte yandan düşünülenlerin halk tarafından destek bulmasını sağlamıştır. O dönemde halkın düşüncesine
verilen değerin bir başka göstergesi de duvar ilanlarında kullanılan “Halkın sesi Hakkın sesidir”
Büyük İskender'in fethedilen ülkelerin yerel kıyafetlerini giymesi, işgal ettiği ülkede Kralın kızıyla evlenmesi; Roma İmparatorlarının, Rus
Çarlarının, Alman İmparatorlarının abideler yaptırmaları, edebiyatçılara destek olmaları gibi etkinlikler, yönetimin halkla
yakınlık kurmak, halkın sevgi, ilgi ve desteğini kazanmak isteğinin somut örnekleridir.
Halkla ilişkiler tarih boyunca çeşitli biçimlerde gerçekleşmiştir. Halkla ilişkilerin bugünkü anlamıyla ortaya çıkması içinse, 20.
yüzyılın gelmesini beklemek gerekmiştir.
ABD’de Halkla İlişkiler
Halkla İlişkiler terimini ilk kez Amerika Birleşik Devletleri üçüncü Başkanı Thomas Jefferson, 1802'de Birleşik Devletler’in dış
ilişkileriyle ilgili olarak 10. Kongre’ye gönderdiği bir mesajda kullanır
Terim, ayrıca, 1897 yılında Amerikan Demiryollarıyla ilgili olarak çıkarılan "Demiryolu Yıllığı"nda kullanılmıştır.
Halkla ilişkiler tarihinde, Ivy Lee ve Edward Bernays’la birlikte, halkla ilişkiler tekniklerinin kullanıldığı bir dönem başlamıştır. . İlk halkla
ilişkiler uzmanı olarak bilinen Lee, şirketteki işçilerin işi bırakmasıyla ilgili ortaya çıkan sorunları çözmeyi başarır. Yayınladığı küçük
broşürlerle halkla ilişkilerin ilk uygulama örneklerinden birini de vermiş olur. Lee, önceleri yaptığı işe tanıtım adını vermiş halkla
ilişkiler terimini ancak 1919’dan sonra kullanmaya başlamıştır.
Halkın bilgilendirilmesi gerektiği’ konusunda Rockfeller’ı da ikna eden Lee’nin, bir halkla ilişkiler manifestosu biçiminde kaleme
aldığı İlkeler Bildirgesi’ndeki;
 Kamu toplumdaki olaylardan mutlaka haberdar kılınmalıdır.
 Kamuoyunu bilgilendirmek için basınla ilişkiler sağlıklı biçimde yürütülmelidir.
 Bu tür ilişkiler kaliteli bir hizmetle desteklenmelidir
 Hizmetin denetlenmesi ve geliştirilmesi sağlanmalıdır.
Halkla ilişkilerde ikinci önemli isim Edward L. Bernays'dır
Bernays, 1919 yılında New York'ta açtığı kendi özel işyerini "publicity direction" (tanıtım yönetimi) olarak adlandırdı.
Bir yıl sonra "halkla ilişkiler danışmanlığı" sözünü benimsedi ve "Contact" adlı bir dergiyle bu yeni alanı açıklamaya çalıştı. 1923 yılında
Bernays halkla ilişkiler alanındaki ilk ünlü yapıtı Kamuoyunun Aydınlatılması (Crystallizing Public Opinion) başlıklı kitabını
yayımladı. Üniversitelerde ilk halkla ilişkiler dersini verdi.
Avrupa’da Halkla İlişkiler
Halkla İlişkiler yöntemlerine, İngiltere’de 1912’de L. George’un seçim kampanyalarında başvurulduğu görülür. Ancak terimin ilk
kullanılışı, 1932’ye rastlar. II. Dünya Savaşı’nda devletin yürüttüğü kampanyalar da Halkla İlişkiler mesleğinin yerleşmesine katkıda
bulunur. Hükümetin tanıtım çalışmaları 1946’da kurulan Merkez Enformasyon Bürosu (ICO) tarafından yürütülmeye başlanır.
İngiltere’de bu gelişmeler yaşanırken halkla ilişkilerin Avrupa’ya girişi asıl
1946’dan sonradır. II. Dünya Savaşı’nın sosyo ekonomik olarak perişan ettiği Avrupa’ya Marshall planıyla birlikte hızlıca giren halkla
ilişkiler, uygulanma düzeyinde gerek ülkelere gerekse kuruluşlara göre değişiklikler gösterir.
Basın Ajansı/Publicity Modeli: Basın ajansları ABD’de Western basınına meraklı okurlar için Calamity Jane, Bufallo Bill gibi pek
çok karakter yaratmıştır. Bunları yaratırken Batı Amerika’da toprak satışını arttırmak, politikacılar için kamuoyunun ilgi ve desteğini
toplamak için gerçekleri çarpıtmaktan kaçınmamıştır.
19. yüzyılda kamuoyunun kazanılması için her türlü uygulamadan yararlanan basın ajansları, iş dünyasından çok siyasal kampanyalar ve
şovlar için “manüplasyon” adı verilen tekniğin uygulayıcısı olmuşlardır
Basın ajansı modeli, önceden planlanmış reklamlarla halkın ilgisini çekmeye çalışırken; kamuoyu
bilgilendirme modeli, organizasyonla ilgili konularda kamuoyunu bilgilendirme uğraşısı içerisindedir.
Kamuoyu Bilgilendirme Modeli ve Ivy Lee (1877 – 1934): New York Central Railroad’un sahibi William Venderbilit’in kendisi ile
yapılan bir röportajda kullandığı “kamuoyu aydınlatılmalıdır” sözü 19. yüzyılda Ivy Lee’nin deklarasyonuyla birlikte iş dünyasının
halkla ilişkiler felsefesi olmuştur. Bu dönem hakkında yeterli değerlendirme yapmak için, Ivy Lee’nin uygulamaları ve halkla ilişkiler
anlayışı hakkında bilgi sahibi olmak yararlı olacaktır.
Ivy Lee’nin çalışmaları arasındaki en önemli uygulamalar; Antrasit kömür grevi, Pennsylvania demir yolu ve Rockfeller’a yaptığı
çalışmalardır
Demiryolu ücretlerinin yeniden gözden geçirilmesi için yasa koyucular ve kamuoyu önderlerinin desteğine başvuran Lee’nin uygulamaları
aynı zamanda lobicilik faaliyeti kapsamına da girmektedir
İki Yönlü Asimetrik Model ve Edward Bernays (1891 – 1994): Halkın
aydınlatılmasına yönelik, bilgi akışını sağlayan ve iki yönlü asimetrik modele uygunluk gösteren ilk uygulamalardan biri I. Dünya Savaşı
sonrasında Amerika Birleşik Devletleri’nin tutumu hakkında bilgi vermeye yönelik kurduğu CPI (Comitee on Public Information)'dır.
Lucky Strike sigaralarının üreticisi olan, The American Tobacco Company, sigara satışını arttırmak ve kamuya açık alanlarda sigara
içilmesini engelleyen yasaların kaldırılması için Bernays'la anlaşmıştır.
İki Yönlü Simetrik Model: İki Yönlü Simetrik Model’in savunucusunu belirtmek, yeni olmasının da etkisiyle diğerlerine nazaran daha
zordur. Genel olarak her halkla ilişkiler uygulayıcısının İki Yönlü Simetrik Modeli uyguladığını iddia etmesine rağmen Grunig'e göre bu
modelin asıl savunucuları halkla ilişkiler teorisyenleridir.
Türkiye’de Halkla İlişkiler
1962 yılında gerçekleştirilen MEHTAP projesinde ifade edilen bazı hususlar, Türkiye’de halkla ilişiler uygulamalarının temellerini
oluşturmuştur. 1962 yılında gerçekleştirilen Merkezi Hükümet Teşkilatı Araştırması Projesi’nde (MEHTAP), ‘Devlet kuruluşlarının her
kademesindeki çalışmalarda ve kararların alınmasında halkla yakın ilişki sağlamak zorunludur’ denilmektedir. Projede ayrıca, halkla
İlişkilerle ilgili şu satırlar yer almaktadır: ‘Türk idaresinde de çeşitli kademelerde, her kurumun bünyesine uygun olarak, halkla temas ve
dinleme usulleri kurmak gerekmektedir.
Özel sektörde halkla ilişkiler işleri 1970’li yıllara kadar reklam bölümleriyle karşılanmaktaydı. Bu yıllarda kamu sektörü yerinde sayarken,
özel sektörün halkla ilişkiler çalışmalarına başladığı göze çarpmaktadır.
Kamu kuruluşlarından ziyade özellikle şirketlerin değişimindeki temel unsur, farklı uzmanlık alanlarının şirketlere dahil olması ve spesifik
konularda profesyonelleşmiş çalışanların sayısındaki artıştır. Kurum içerisinde pek çok farklı görev üstlenen çalışanlar yerlerini tek bir
konuda yeterliliğe sahip kişilere bırakmaktadırlar.
Halkla ilişkiler birimleri kurumun içinde, bütünün bir parçası olabileceği gibi, dışarıdan da halkla ilişkiler ajansları yoluyla iletişim desteği
alınabilmektedir.
HALKLA İLİŞKİLERİN ÖRGÜTSEL YAPISI
Halkla ilişkiler, günümüzde artık sanayi, ekonomi, toplum, kültür, siyaset, vb. alanları kapsayan bütün ortamlarda, genel iletişim
stratejisi oluşturmak bakımından önemli rol oynamaktadır.
Kuruluş İçi Örgütlenme
Bir kurum ya da kuruluşta tepe yöneticisinden en alt birimdeki çalışana kadar herkes -bilinçli ya da bilinçsiz- halkla ilişkiler görevi yapar,
ancak sorumluluğu bizzat üstlenen, halkla ilişkiler çalışmalarını sistemli biçimde yürüten bir birimin yapılanması gerekmektedir.
Halkla İlişkiler Firmalarında Örgütlenme
Halkla ilişkileri kurum içinde örgütlemek, gerekli teknik donanım ve nitelikli/yeterli insan kaynağı göz önünde tutulduğunda ciddi bir bütçeyi
gerektirmektedir. Bu yüzden, kuruluşların, ayrıca, halkla ilişkiler politikalarını ve iletişim stratejilerini belirlerken serbest çalışan bir halkla
ilişkiler danışmanlık şirketinden de belirli bir ücret karşılığında yararlandıkları görülür.
Bir bağımsız halkla ilişkiler danışmanlık firması müşterinin bünyesindeki halkla ilişkiler birimi gibi çalışır. Sadece genel müdür ya da
kuruluşun halkla ilişkiler sorumlusu ile değil, pazarlama, insan kaynakları, reklam, müşteri servisleri, satış sonrası ilişkiler, endüstri ilişkileri,
yurt dışı ilişkiler gibi birimlerle de iletişim içindedir
Halkla ilişkiler birimindeki görev dağılımı, halkla ilişkiler biriminin kurum içinde konumlandığı yer kadar önemlidir.
Halkla İlişkiler Biriminin Sorumlulukları
Halkla ilişkiler, hedef kitlede tutum oluşturma, var olan tutumu değiştirme ya da tutumu pekiştirme amaçlı iletiler oluşturmaktadır.
 Basın bülteni/makale yazmak ve dağıtmak, basın listesi hazırlamak
 Basın konferansı, basın resepsiyonu ve basın gezisi düzenlemek
 Medya enformasyon servisi oluşturmak
 Yöneticiler için basın, radyo ve televizyonda mülakat olanakları yaratmak
 Fotoğraf konusunda sanatçılarla iş birliği içinde olmak ve fotoğraf bankası oluşturmak
 Personele yönelik gazete ya da dergi yayımlamak, video, slide gösterileri, duvar gazeteleri gibi yöntemlerle kuruluş içi iletişimi
sürdürmek
 Dağıtımcılar, tüketiciler, kullanımcılar yani dış hedef kitleye yönelik gazete ve dergi yayımlamak
 Yıllık raporları hazırlamak ve dağıtımını sağlamak, kuruluşta yeni işe başlayanlara yol göstermek amacıyla rehber kitapçıklar
düzenlemek
 Kuruluşun gelişim sürecini aktaran belgesel film gibi görsel işitsel araçlardan yararlanılmasına olanak hazırlamak
 Sergi ve gösteriler düzenlemek
 Kurumsal kimlik oluşturmak amacı ile logo, renk, basım sitili oluşturmak, özel giyim biçimi gibi konularda kuruluş tarzında bütünlük
sağlamak
 Sponsorluk konusunda karar vermek
 Kuruluşu gezmek isteyenlere ve basın mensuplarına yönelik kuruluş gezileri düzenlemek
 Gerekli yönetim toplantılarına katılmak ve ürün, pazarlama, satış ve diğer yöneticiler ile toplantılar yaparak eşgüdümü sağlamak
 Satış ve ortaklar toplantısında kuruluşu temsil etmek
 Eğer anlaşmalı danışman firma söz konusu ise iletişimi sağlamak
 Ticari birlik toplantılarında kuruluşu temsil etmek
 Halkla ilişkiler personeline eğitim olanağı sağlamak
 Kamuoyu araştırmaları yapmak ya da hedef kitleye ilişkin bilgi toplamak
 Reklam ajansı ile iş birliği içinde olmak
 Yeni birimler için resmi açılışlar düzenlemek
 Siyasi liderlerle iletişim kurmak ve geliştirmek
 Yabancı konukları ağırlamak, bu bağlamda kuruluş gezileri düzenlemek
 Yıldönümlerini kutlamak, ödül törenleri düzenlemek
 Basın kupürlerinin, radyo televizyon programlarının geri beslemesini almak ve dışardan gelecek diğer raporları incelemek
 Belirlenen amaçlar açısından sonuçları değerlendirmek
Halkla İlişkiler Uzmanının Nitelikleri
İletişim ve tanıtım etkinliklerini büyük sabır ve dikkatle sürdürmek durumunda olan bir halkla ilişkiler uzmanının başarılı
olabilmesi için çok yönlü nitelik ve yeteneklere sahip olması gerekir.
 Halkla İlişkiler uzmanı, insan ve toplum psikolojisi, sosyoloji, ekonomi, işletmecilik, hukuk ve genel kültür konularında bilgi sahibi
olmalı
 Etkili yazma, konuşma ve dinleme konularında bilgi sahibi olmalı
 Basın, yayın, halkla ilişkiler konusunda eğitim almış olmalı; iletişim alanında öğretim yapan bir yüksek okuldan mezun olmalı
 Yayın ve raporlama konusunda bilgili olmalı
 Gazetecilik konusunda deneyimli olmalı
 Yaratıcı, araştırıcı ve yenilikçi bir kişiliğe sahip olmalı
 Zor olmasına karşın işini sevmeli, karşılaştığı sorunlara karşı soğukkanlı, hoşgörülü ve sabırlı olmalı
 Önce kendisine, sonra başkalarına güvenmeli
 Halkla ilişkiler uzmanı en az bir yabancı dil bilmeli
 Karşı tarafa inanç ve ilgi sağlayacak bir dış görünüşe sahip olmalı, temiz ve düzgün giyinmeli, görgü kurallarını, toplum içinde nasıl
davranılması gerektiğini bilmeli
 Sevecen, sıcak bir davranış ve güler yüze sahip olmalıdır
o Planlama: Planlama kaynakların en verimli şekilde kullanılması için yapılır. Diğer bir değişle, kurum amacına koşarken bütün
kaynaklarını verimli olarak kullanmak zorundadır.
o Karar verme: Kurumla ilgili ihtimaller arasından bir tanesini seçme işidir. Kurum ya da kuruluşların yönetimleriyle karar verme
birbiriyle bütün oluşturmak zorundadır.
o Organizasyon: Kurumun gayesine ulaşabilmesi için gerekli olan bütün faaliyetlerin saptanması bunların sıralanması ve
gruplanması ile her grubun bir yöneticinin sorumluluğuna bırakılması ve yüklenen sorumlulukla orantılı olarak yeterli yetki devrinin
yapılması ve emir-kumanda ilişkilerinin yatay ve dikey olarak saptanması demektir.
o Çalışanları yapacakları işle kaynaştırmak ve görevlerin yürütülmesini takip etmek
o İstihdam ve eğitim: Çalışanların seçimi, işe alınması, verimli hale getirilmesi ve emekliye ayrılmasına kadar geçen sürede
yapılanlardır.
o Denetleme: Faaliyetlerin takip edilmesi, eksiklerin tespiti ve tamamlanması ve yanlışların düzeltilmesidir. Denetleme
sonunda planlara uyulup uyulmadığı gözden geçirilir.
Denetimin başlıca üç temel ögesi vardır
 Standartları saptamak
 Faaliyetleri standartlara göre ölçmek
 Planlardan ve standartlardan sapmaları düzeltmek
Halkla ilişkiler uzmanı, ister kurum içindeki örgütlenmede olsun ister kurum dışında herhangi bir ajans vasıtasıyla kuruluş için çalışıyor olsun
lider özelliklerine sahip olması beklenmektedir.
Halkla ilişkiler, kuruluş için mesajlar üretir. Kuruluş hakkında bilgilendirici mesajlar üreten halkla ilişkiler sürecinde hedef kitle, “mesajın
ulaşması amaçlanan kitle” olarak açıklanabilmektedir.
Halkla ilişkiler uzmanları çalışmalarında başarılı sonuçlar elde edebilmek için hedef kitlelerini tanımak zorundadırlar.
Halkla ilişkilerin öncelikli görevi hedef kitlenin özelliklerini belirlemek, bu bilgilere dayanarak mesajlar oluşturmak, mesajların iletileceği
iletişim kanallarını belirlemek, her hedef kitle için ihtiyaç duyulacak mali bütçeyi ortaya koymak ve bu bilgiler çerçevesinde kuruluş ve hedef
kitle arasındaki ilişkiyi yönetmektir.
HALKLA İLİŞKİLERDE HEDEF KİTLE
Halkla ilişkiler terimi hedef kitle kavramını da içinde barındırmaktadır. Halk, halkla ilişkilerin ulaşmak istediği topluluktur.
Bir kuruluşun kapısında duran bekçiden belediye başkanına, başbakandan, bayiler basın sendikasına kadar uzanabilmektedir. Hedef kitle
denildiğinde, bir toplum ya da toplulukta dinleyen, gören, okuyan, katılan, kısaca yaşayan bireyler ya da bir grup insan anlaşılır. Halkla
ilişkilerde iç ve dış hedef kitleler genel olarak ana başlıklarıyla şöyle sıralanır;
 Kuruluşta çalışanlar




Kuruluşun çevresindeki topluluk
Ham madde, ürün ve hizmet sağlayanlar (tedarikçiler)
Finans kuruluşları, bankalar ve yatırımcılar
Dağıtıcılar
 Müşteriler, tüketiciler ve ürünü kullananlar
 Siyasiler, basın ve kamuoyu önderleri
 İleriye dönük olarak yeni nesil
Kurumlar etkileşim içerisinde olma sıklığına göre hedef kitlelerini, birincil hedef kitleler, ikincil hedef kitleler gibi gruplandırmaya tabi
tutmaktadırlar.
İç Hedef Kitleler
Kuruluşun halkla ilişkiler çalışmalarında muhatap olduğu ve öncelenmesi gereken en yakın hedef kitle iç hedef kitledir. İç hedef kitlenin
ihmali ya da fazla önemsenmemesi dış çevreyle yapılan bütün halkla ilişkiler çalışmalarını boşa çıkarabilecektir. Halkla ilişkiler politikalarının
iç hedef kitlede olumlu bir izlenim yaratması, bir anlamda iç sorunlarını çözmüş, kendine güvenen bir kuruluşun dışarıya da rahatlıkla
açılabilmesini kolaylaştıracaktır.
İç hedef kitleyle kurulan iletişimde öncelikli amaç, kurum içinde istenilen diyalog ortamının oluşturulmasıdır.
Kuruluş Çalışanları
Bir kuruluşta hedef kitle olarak çalışanlar deyince, tepe yöneticilerden, sekreterler, şube müdürleri, memurlar, şefler, işgörenlere kadar
farklı ücret ve statüde çalışan bütün personel (ve aileleri) akla gelir.
İç hedef kitleler bağlamında, kuruluş çalışanlarıyla iletişimin öncelikli olarak ele alınması gerekir. Gerek iş verimliliğini sağlayan gerekse
kurumun dışarıda temsilciliğini yapan çalışanlar, hedef kitlenin önemli bir birimini oluştururlar.
Ortaklar
Kuruluş çok ortaklı bir şirket biçiminde kurulmuş ise yılda bir kez düzenlenen genel kurul toplantıları dışında bilgi alma olanağı bulunmayan
ortakları, çalışmalar, alınan yeni kararlar, gelişmeler, geleceğe ilişkin projeler konusunda bilgilendirmek halkla ilişkilerin sorumluluk alanına
girer.
Dağıtıcılar
Dağıtıcılar, komisyoncu, simsar, perakendeci, dükkan sahibi, muhasebe bürosu, hediye katalogu hazırlayanlar, ithalat ve ihracatçılar gibi
ürüne üretici ile tüketici arasında geçen aşamalarda muhatap olanların tümüdür.
Sendikalar
Sendikalar, çalışanların ekonomik ve sosyal haklarını koruyan ve savunan, deyim yerindeyse, kuruluşlar üzerinde denetim işlevi
gören kurumlardır
Dış hedef kitleler, iç hedef kitlelerle karşılaştırıldığında daha büyük bir kitleyi oluşturmaktadır. İşveren ve işgören arasında zaman zaman
ortaya çıkan görüş ayrılıkları grevi gündeme getirebilecek ve kuruluşu zarara uğratabilecektir.
Sendikaları kuruluşun bir parçası gibi görmeyen, onlara bilgi verme gereği duymayan ve sendikaları hiçe sayan kuruluş yönetimi sık sık
sızlanmalarla ve işçi direnişleriyle karşılanır.
Dış Hedef Kitleler
Kuruluşların mesajlarını iletecekleri dış hedef kitleleri basından bankalara, siyasal partilerden derneklere kadar çok çeşitlilik gösterir. Geniş
bir yelpazeyi kapsayan dış hedef kitleler, kuruluşun toplumsal kabulü açısından önem taşımaktadır
Tüketiciler
Tüketiciler, kullanıcılar ya da genel anlamda müşteriler, kuruluşların kendi ticari ya da ekonomik gelişimleri için önceliklidir. Ürün ve
hizmetleriyle tüketicisine ulaşan kuruluşlar, sundukları kalitede doyurucu bir düzey yakaladıklarında beklentileri karşılanmış yeni
tüketiciler yaratma ya da yeni pazarlar oluşturma olanağına kavuşurlar. Kendini müşterisinin yerine koyabilen halkla ilişkiler uzmanları
müşterilerinin de haklarını kollayan başarılı bir iletişim ortamına adım atarlar. Kurum, her bir dış hedef kitle için ayrı bir strateji oluşturmak
zorundadır.
Rakipler
Bir kuruluş çevresinde etkinliklerini sürdüren tüm örgütler, birbirlerinin rakipleri durumundadırlar.
Bir kuruluş, rekabet ortamında bir yandan diğer kuruluşların kendisine yönelttikleri olumsuz iletilerle yarışmak, diğer yandan da kendi işleyişi
hakkında yayınladığı bilgilerin ve eylemlerin yerindeliğini kanıtlamak durumundadır.
Kuruluşlar yaşamlarını ve olumlu kimliklerini sürdürebilmek için kaliteli ürün ve hizmet sunmak zorundadırlar.
Tedarikçiler
Kuruluşlar yaşamlarını ve olumlu kimliklerini sürdürebilmek için kaliteli ürün ve hizmet sunmak zorundadırlar. Kalite sürekliliğini sağlamak
için kuruluşa gereken düzenli ham madde ve hizmet girdilerinin sağlanması gerekmektedir.
Toplumsal Çevre
Her kuruluşun yakın ve uzak çevresiyle ilişki kurması gereği tartışmasızdır. Bireyler çevreleriyle nasıl ilişkiler yürütüyorlarsa, kuruluşlar da
çevreleriyle benzer ilişkilere girerler.
Kuruluşun çevresiyle olan ilişkileri, yapısına bağlıdır. Bu nedenle yerel yönetimler, nükleer santral, fabrika, araştırma laboratuarı, hapishane,
hastane, havaalanı, liman vb. gibi faaliyet alanları farklı kuruluşlar aynı yörede yerleşmiş olsa bile, gereksinim duydukları iletişim biçimi ve
yöntemler birbirinden farklıdır.
Finans Piyasası
Kuruluşlar zaman zaman kendi öz kaynakları yetersiz olduğu durumlarla karşılaşır. Saygın bir kimliği bulunan kuruluşlar sermaye
arayışlarında bir sermaye kaynağını yanında bulmakta güçlük çekmezler. Ama finans çevreleriyle oluşan bu güven ortamı halkla ilişkiler
birimlerinin önerileri doğrultusunda çok önceden ve sürekli olarak geliştirilen ilişkilerle sağlanabilir.
Kamuoyu Önderleri
Kamuoyu önderleri yaptıkları yorumlarla, açıkladıkları düşünceleriyle kamuoyunun görüşlerini değiştirebilen, yönlendirebilen, etkileyebilen
kişilerdir. Hedef kitlelere ulaştırılacak bir iletinin ya da yeni bir projenin kabulü biraz da kamuoyu önderleriyle iyi iletişim kurmaktan
geçer.
Basın
Basınla ilişkilerin, halkla ilişkiler çalışmalarının %40’lık bir bölümünü oluşturduğu varsayılır. Medya ile ilişkiler diğer hedef kitleler ile
ilişkileri etkilemesinden dolayı kurumlar için önemlidir
HALKLA İLİŞKİLER SÜRECİ
Halkla ilişkiler süreci dört aşamadan oluşur: Araştırma, planlama, uygulama ve değerlendirme. Yoğun bir çalışmayı gerektiren araştırma,
öncelikle hedef kitle konusunda bilgi toplamaya dayalıdır.
Belirlenmiş hedef kitleye yönelik olarak düzenlenecek halkla ilişkiler etkinliği araştırmada elde edilecek veriler ve sorunun tanımlanması
doğrultusunda planlanır. Mesajların nasıl iletileceğinin planlaması gerçekleştirildikten sonra, öngörülen program iletişim araçları ve
yöntemleri saptanarak uygulamaya alınır
Araştırma ya da Sorunu Tanımlama
Halkla ilişkilerde araştırma, bir kurum ya da kuruluş hakkında halkın ya da kitlenin ne düşündüğünü ortaya koymak ve var olan tutumu
bu doğrultuda yeniden düzenlemek için yapılan bir etkinliktir.
Halkla ilişkiler çalışmasında hedef kitlenin özellikleri, eğilimleri, görüş ve düşünceleri bilinmedikçe; hazırlanacak program, terzinin
giydireceği kişiyi görmeden diktiği elbiseye benzer; sonra elbise o kişiye dar ya da bol gelebilir
o Çevreyi izleme amaçlı araştırmalar: Kurum üzerinde etkili olabilecek sosyal olayları, kurumun çevresini oluşturan
kamuoyundaki eğilimleri ve kamuoyunun kurumun kimliğini etkileyen olumlu ya da olumsuz düşüncelerini gözlemleyerek ortaya
çıkarmak amacıyla yapılan araştırmalardır.
o Kimlik araştırmaları: Kurumun iç çevrelerinin (çalışanlar) ve dış çevrelerinin (müşteriler, bayiler, ortaklar, vb.) kurum
hakkında ne düşündüğünü ortaya çıkarmak için yapılır. Bu nedenle düşüncelerini ortaya çıkarıcı anketler düzenlenir ve verilen yanıtların
değerlendirilmesi, kurumun kimliğini göstermeye yeterlidir.
o İletişim araştırmaları: Kurumun iç ve dış iletişimi için kullandığı kurum gazetesi, bülteni ya da yıllık raporlar gibi belirli
araçların olumlu sonuç verip vermediğini, kaç kişi tarafından okunduğunu, bu yayınlarda kurumla ilgili haberlerin hangi içerikle
verildiğini, okunabilirliği ve anlaşılabilirliğini ortaya çıkarmak için yapılan araştırmalardır.
o Sosyal sorumlulukla ilgili araştırmalar: Kamu yararına yapılan spor, sanat, eğitim, kültür gibi etkinlikleri toplumun nasıl
karşıladığını, yapılanların toplumca yeterli bulunup bulunmadığını ortaya çıkarmaya yönelik araştırmalardır.
Planlama ve Programlama
Planlama, bilindiği gibi, ileride yapılacak çalışmaları düzenli ve verimli bir biçimde yürütebilmek için araştırmada toplanan bilgiler ışığında
önceden kararlar alınmasıdır. Kuruluşlarda stratejik planlar ve taktik planlar olmak üzere genellikle iki tür planlama çalışması yapılır.
Halkla ilişkilerde planlama süreci ana başlıklarıyla şöyle verilebilir :
 Sorunun tanımlanması
 Durum değerlendirmesi
 Halkla ilişkiler programının sonul hedeflerinin belirlenmesi
 Halkla ilişkiler programının hedef aldığı kitlelerin belirlenmesi ve çözümlenmesi
 Her hedef kitle için amaçların saptanması  Etkinlik ve iletişim programının hazırlanması
 Programın değerlendirilmesi
 Program uygulama planlarının hazırlanması
Uygulama ya da Yürütme
Bir halkla ilişkiler programı planlanıp hazır duruma getirildikten sonra programın yürütülmesi halkla ilişkiler sürecinin uygulama kısmını
oluşturur. Planlama aşamasında her şey kağıt üzerinde durağan ve devinimsizken, uygulama adımında çevreye açılacağından her şey
dinamik ve devingendir; küçücük bir aksaklığın bile bir çuval inciri berbat edebileceği bir ortamla karşı karşıya kalındığından kurumun tepe
yöneticileri dahil bütün halkla ilişkiler çalışanlarının üstün ve bilinçli katkılarının bulunması programın başarıyla uygulanabilmesi için ön
koşuldur.
Programı Değerlendirme
Halkla ilişkiler etkinliğinin ve programının planlandığı gibi hedef kitlelere uygulamada ulaştırılıp ulaştırılmadığını test etmek için son aşamada
değerlendirme yapılır. Ancak bu aşamada nesnel verilere ulaşmak oldukça zordur. Örneğin kuruluşla ilgili basında çıkan haberlerin
sıklığından çok, okuyucunun bu haberlerden ne kadar etkilendiğini değerlendirmek kolay değildir.
Açıklıkla söylenebilir ki, bir halkla ilişkiler programıyla hedef kitlelere mesaj iletilirken, programın tamamlanmasından sonra bu kitlelerin
ne düşündüğü, iletilerin ne şekilde algılandıkları ve bunlara gösterilen tepkiler, geribildirimin (feedback) kendisidir. Maliyet açısından pahalı
olmayan değerlendirme, yakın çevreyle yapılacak yüz yüze iletişime bağlı olarak dar bir alanda gerçekleşebilir. Hedef kitlenin verilen iletiden
ne denli etkilendiğinin araştırılması ancak kamuoyu araştırmalarıyla olanaklıdır.
o İş edimi: Bir çalışmaya halkla ilişkiler çalışması denilebilmesi için ortada verimlilik esaslarına göre üretilmiş kaliteli ve yararlı bir ürün
ya da hizmet olmalıdır.
o Etik edim: Halkla ilişkiler çalışması, söz konusu ürün ya da hizmetle ya da ondan ayrı etkinliklerle, doğrudan kuruma bir çıkar
sağlamadan, yalnızca toplumsal sorumluluk bilinciyle kamu yararı sağlayan bir etkinlik olmalıdır.
o İletişim edimi: Halkla ilişkilerde bu iki edim yerine getirildikten sonra, yapılanların ileti verilmek istenen hedef kişi, kurum ve
gruplara iletişim teknikleriyle iletilmesi ya da onlardan ileti alınması gerekir
HALKLA İLİŞKİLER YÖNTEM VE ARAÇLARI
Halkla ilişkiler çalışma ve etkinlikleri gerçekleştirilirken kullanılan araçlar, genel olarak yazılı araçlar, sözlü araçlar, görsel-işitsel araçlar olarak
sıralanabilir
Yüz Yüze ve Kitlesel İletişim
Halkla ilişkiler iletişim olgusundan ayrı düşünülemez. Bu, “halkla ilişkiler salt bir iletişimdir” anlamına gelmemekle birlikte, amacı bir ileti
iletimi olan halkla ilişkilerin iletişim olgu ve sürecinin dışında tutulamayacağı anlamına gelir
Halkla ilişkiler uygulamalarında, örgütün iletişimde bulunmak istediği kişi ve gruplarla yüz yüze ilişkiler kurarak, belirli bir konuyu anlatmak
ve grubu o konuda olumlu düşünce ve eyleme yöneltmek amaçlanmaktadır. Yüz yüze ilişkilerde, mesajın iletilebilmesi için doğrudan
iletişim çabaları gösterilmektedir
“Kitle iletişimi”, kamuya yönelik tek yönlü mesajın üretilmesi ve var olan tüm araçlar kullanılarak dağıtılması anlamına gelmektedir. Kitle
iletişimi, kuşkusuz yüz yüze iletişimden oldukça farklıdır.
Konuşma ve Görüşme
Halkla ilişkilerde başvurulan sözlü iletişim araçlarının temelinde konuşma ve karşılıklı görüşme yatar. Halkla ilişkiler uzmanı ya da konuşmacı
iletişimin iki yönlü işlevini bünyesinde barındıran bu aracı kullanarak iletisini aktarırken dikkat etmesi gereken bazı noktalar vardır. Şöyle
ki; başkalarıyla konuşurken sabırlı, nazik ve güler yüzlü olmalı; karşısındaki insanın eğitim ve statüsüne göre bir davranış içine girmeli;
karşısındaki kişi üzerinde olumlu bir kimlik yaratmalı; konuşurken karmaşık anlatımlardan uzak, sade ve anlaşılır bir dil kullanmalı, argodan
kaçınmalı
Telefonla görüşme sırasında da konuşmacı yukarıda belirttiğimiz tutumlara özen göstererek nezaket içerisinde davranmalıdır. Telefonun
zil sesine gereken çabuklukta yanıt verilmeli, arayan uzun süre bekletilmemelidir
Toplantı
Halkla ilişkiler çalışmaları ve/veya etkinlikleri kapsamında belirlenmiş bir konuda halkın ya da hedef kitlenin ilgisini çekmek, onları
bilgilendirmek zaman zaman da görüşlerini ve önerilerini almak için toplantılar düzenlenir
Toplantı ve konferans gibi organizasyonlar genellikle kurumun hedef kitlesinin dikkatini çekebilme amacıyla gerçekleştirilir
Toplantıların uygun yer ve zaman göz önüne alınarak tarihlendirilmesi ve kamuoyuna önceden duyurulması gerekir. Toplantı
konusuyla ilgili çalışmaların, konuşmacıların öz geçmişlerinin, konuşma metinlerinin ve görsel malzemelerin çoğaltılıp dağıtılması etkinliğin
izlenmesini kolaylaştıracaktır
Konferans
Konferans, hedef kitleye belirli bir sürede iletilerin ya da çeşitli düşünce ve görüşlerin aktarılması amacıyla düzenlenir. Dinleyicilerle
konuşmacı arasında doğrudan bir diyalog kurulamadığı için iletilmek istenen mesajın ne denli alındığının ölçülmesi oldukça zordur
Seminer
Genellikle bir kaç gün ve bir kaç oturum süren seminerler, konferanslara kıyasla çok daha uzun bir zaman dilimini kapsar. Kurum ya da
kuruluşlar toplumsal sorumluluk anlayışları çerçevesinde bu tür toplantıları ya kendileri düzenler ya da düzenlemek isteyenlere destek
verebilirler. Konferans, panel, seminer ve sempozyum hedef kitlenin yapısına ve ele alınacak konuya göre farklılık gösteren etkinliklerdir
Sempozyum
Sempozyumlar hedef kitlenin ya da halkın ilgilendiği konu ya da konularla ilgili olarak, uzmanların ya da yetkililerin kendi aralarında
düzenlediği bir toplantı türüdür. Uzun dönemde hedef kitleye örgütünü tanıtma ve olumlu bir kimlik taşıma
çabası içindeki halkla ilişkiler çalışmaları bu tür etkinliklerden yararlanır; en azından kısa dönemde katılımcılar arasında sıcak bir yakınlık
ortamının oluşması bile, etkinliğin başarıya ulaşması açısından önemlidir.
Panel
Paneller belirlenmiş bir konuda, konuyla ilgili kimselerin dinleyiciler önünde yaptıkları tartışmalı toplantılardır. Çok yönlü iletişim
sürecinde yerini alan paneller, bir konudaki değişik görüş ve değer yargılarının ortaya çıkardığı anlaşmazlıkları gidermek, sorunları
çözümlemek ve konuyu açıklığa kavuşturabilmek için düzenlenir.
Sergiler
Bir halkla ilişkiler aracı olarak sergiler, kurum ya da kuruluşu tanıtmak ve ürün ya da hizmeti duyurmak için düzenlenir.
Halkla ilişkiler etkinlikleri açısından genellikle kuruluşun saygınlığını arttırmak, alıcılara kuruluşun yapıp ettikleri ya da yapacakları
konusunda ayrıntılı bilgi vermek amacı güden sergilerin etkili, çarpıcı ve akıllarda kalıcı kılınabilmesi için kullanılan görsel malzemenin
olabildiğince açık olması gerekir.
o Sürekli sergiler, genellikle kuruluşların kendi yerleşim alanlarında,
merkezlerinde bulunur. Süreklidirler. Her zaman ziyaret edilebilir ve ziyaretçilerle kuruluş arasında sürekli bir ilişki kurulmuş olur.
o Geçici sergiler, belli bir süre için açılır. Bu süre içinde kuruluşlar, çalışmalarını sergilerler. Bu tür sergiler bazı önemli günlere
denk getirilebilir. Bunların düzenlenme biçimi tecimsel nitelikteki fuarların düzenlenmesine çok benzer.
o Gezici sergiler, aktif niteliktedir. Halkın bulunduğu yere götürülecek şeylerin, yer değiştirmeye elverişli teknik nitelikleri olması
gereklidir. Böylece her değişiklik, o bölge halkı için bir enformasyon kampanyası fırsatı yaratır. Gezici sergilerin maliyeti yüksek olsa da çok
etkili olduğu kuşkusuzdur.
o Uluslararası sergiler, çok çeşitli ürünlerin gösterilmesini amaçlıyorsa genel niteliktedir. Belirli alanlarda ve belirli konulardaki
ürünler sergileniyorsa, bunlar özel nitelikte, uzmanlaşmış sergilerdir.
Panolar
Halkla ilişkiler etkinliklerinde kullanılan panolar, tanıtma ve açıklama amacıyla hazırlanmış, üzerine yazı, resim, fotoğraf, şema,
grafiklerin yerleştirildiği ayaklı ya da sabit duran tablo ya da levhalardır.
Fuarlar
Fuarlar alıcılarla satıcıların yüz yüze geldiği, ulusal ve uluslararası düzeyde oldukça yaygın olarak yapılan halkla ilişkiler etkinliğidir. Ulusal
fuarlarda firmayla ürünü, uluslararası fuarlarda ülkeyle ürünleri ziyaretçilerin dikkatine sunulur. Bu tür etkinliklerde amaç, izleyenlerin
özelliklerini dikkate alarak, doğru iletiler vermek ve böylelikle örgütün amaçlarına uygun tanıtımı gerçekleştirmektir. Fuarlar
düzenlenirken zamanlamanın iyi yapılması büyük önem taşır
Festivaller
Etkili iletişim sağlayan festivaller günümüzde giderek yaygınlaşmaktadır. Ülkemizde sayıları giderek artan festivallerin zaman zaman
amacı içinde yapılıp yapılmadığı da doğrusu yanıt isteyen sorulardandır
Festival etkinliklerinin hazırlanması oldukça zor ve harcamalar ise oldukça fazladır. Bu yüzden belirli kuruluşlarla ya da kişilerle iş birliği
yapılması gerekir.
Yarışmalar
Yarışmalar, değişik kitlesel oluşumların dikkatini kuruluş üzerine çekmek üzere düşünülmüş etkinliklerdendir. Katılanlar arasında dereceye
girenlere ödül verilmesi, yarışmaya olan ilgiyi arttıracak ve yarışmanın ciddiyetini gösterecektir
Açılış-Yıl Dönümü Törenleri
Açılışlar, yıl dönümü kutlamaları, ağırlama, uğurlama gibi törenler de halkla ilişkiler kapsamında değerlendirilebilir. Açılış; bir kuruluşun
ilk kez hizmete girişi dolayısıyla ya da bir ürünün ilk kez
pazara sürülüşü nedeniyle yapılan bir halkla ilişkiler etkinliğidir. Yıl dönümü kutlamaları ise, bir kuruluşun ilk kez çalışmaya başladığı günün
ya da kuruluş açısından önemli bir günün yıl dönümlerinde yapılan kutlamalardır. Açılış ve yıl dönümü etkinlikleri titiz bir çalışma ile
planlanmalı; kimlerin davet edileceği, programın yeri, zamanı ve senaryosu önceden belirlenmelidir.
Yazılı ve Basılı Araçlar
Halkla ilişkiler etkinlikleri çerçevesinde, kuruluşun çalışmalarını gerek iç gerekse dış hedef kitlelere ulaştırmak ve gelişmeleri/yenilikleri
bildirmek amacıyla kitapçık, broşür, afiş, pankart, bülten, yıllık vb. gibi çeşitli yazılı duyurum araçları kullanılır.
Kitapçıklar
Halkla ilişkiler etkinlikleri çerçevesinde değerlendirilen kitapçıklar, işlevleri açısından broşürlerden ayrı tutulmazlar; yine personel
politikalarını duyurmak, çalışanları çeşitli konularda bilgilendirmek ve eğitmek, kuruluşun tanıtımını yapmak, saygınlığını arttırmak
gibi amaçlara yönelik olarak hazırlanırlar. Kitapçıklar, kesin bir sayfa sayısı belirtilemese de, genellikle 16 sayfayı aşan yayımlardır.
Broşürde haberin nasıl yer alacağı görsel malzemelerin nasıl kullanılacağının denetimi halkla ilişkiler sorumlusuna aittir.
Broşürler
Kuruluşların çalışmalarını duyurmak amacıyla hazırlanan broşürlerdeki ürün ya da hizmet haberleri, kuruluşla ilgili gazete ve dergilerde
çıkan/sıkıştırılan haberlerden daha etkilidir.
Broşür, genellikle 8-16 sayfalı, çok bilgi içeren, farklı boyutta ve farklı katlama biçimleriyle, çekici tasarımlarıyla çoğu kez parlak
kağıda renkli olarak basılan bir tanıtım aracıdır
Bültenler
Bültenler, kuruluş içine ya da dışına yönelik olarak hazırlanabilen basılı iletişim araçlarındandır. Geniş kitleye ulaşma olanağı bulunan
bültenler, kuruluşa ilişkin haberleri kuruluş çalışanlarına ya da kuruluş dışındaki ilgili kişi ya da kurumlara (müşteriler, bayiler, dağıtımcılar,
ortaklar, hükümet, kamu görevlileri, yerel yönetimler vb.) kesintisiz biçimde ulaştırmayı amaçlar; on beş günlük, aylık, iki aylık olarak
belirli bir takvime bağlanarak yayımlanır.
Dağıtılan bültenler kuruluşun görüntüsü ve kimliği açısından önemli bir etki yaratacağından halkla ilişkiler amaçlarına en uygun iletişim
araçları arasında konumlandırılabilir.
Gazeteler
Gazeteler, bültenler gibi hem kuruluş çalışanlarıyla hem de kuruluşun ilişkili bulunduğu kurum ya da müşterilerle ilişkileri geliştirmek
amacıyla kullanılan çok yaygın halkla ilişkiler aracıdır
Kuruluş çalışanlarının sorunlarına yansız yaklaşan gazetenin sütunlarında bir gün kendi fotoğrafını görmeleri ya da ücretlerine yapılması
düşünülen artışı okumaları, hem yönetimle aralarındaki güvenirliği pekiştirecek hem de dış kitlenin bu sıcak ve uyumlu çalışma ortamını
görmeleri sağlanmış olacaktır.
Dergiler
Halkla ilişkilerde kullanılan dergiler, diğer basılı araçlar gibi, kuruluşların etkinliklerini hedef kitlelere aktarmada çok sık başvurulan, ancak
gazetelere göre daha geniş zaman dilimlerinde hazırlanan yayın türüdür.
Dergilerde çekiciliği arttırmak için, kuruluş haberlerine yer verme oranı çok düşük tutulmalı, reklamdan kesinlikle kaçınılmalı ve bol
fotoğraflı röportajlara, uzun ve sıkıcı olmayan yazılara yer verilmelidir
Yıllıklar
Yıllıklar, kuruluşun yıllık çalışmalarını kronolojik sırayla özetleyen, bu çalışmalar hakkında bilgi veren kitaplardır. Bu kitaplar kuruluş hakkında
bilgi edinmek isteyen kişileri aydınlatıcı her türlü bilgiyi kapsarlar
Raporlar (Tutanaklar)
Kuruluşlar, ürün ve hizmet kapsamında yıl boyunca yapılan etkinlikleri ve geleceğe ilişkin projelerini kamuoyuna ve hedef kitlelere
ayrıntılarıyla duyurmak ve onların değerlendirmelerine sunmak amacıyla yıllık raporlar hazırlarlar. Yıllık raporlar, biçimsel açıdan broşür ya
da kitapçık boyutlarında olabileceği gibi, gazete boyutu taşıyanları da vardır.
Mektuplar
Mektuplar, kişilerarası iletişimde ve daha çok bireysel düzlemde tek kişiye yönelik olarak kullanılan etkin bir yazılı iletişim aracıdır.
Ulaşılacak kişi ya da kişilere mektuba ilişkin özel yazım kurallarına uyularak saygı, içtenlik ve nezaket gösterilmelidir.
Kurumların kendilerini tanıtabildikleri her mecra halkla ilişkiler için bir uygulama alanıdır.
Afiş ve Pankartlar
Halkla ilişkiler etkinliklerinde genellikle belirgin olan hedef kitle, afiş ve pankart kapsamında belirsizdir. Tanınmayan geniş
kitlelere iletinin ulaştırılması amacıyla hazırlanan afiş ve pankartlar, alıcı kitlelerin sürekli devinim durumunda olduğu genel alanlara asılır
ya da yapıştırılır. Afiş ve pankartlar herkesin rahatlıkla görebileceği duvar, billboard, vitrin, pano gibi yerlere asılacağından, tanıtımı
yapılacak ürün ya da hizmetin kısa, öz ve anlaşılması kolay anlatımlarla yansıtılması ve oluşturulacak çerçeveye kuruluşun kimliğini
çabucak algılatan ögelerin yerleştirilmesi uygun düşecektir
KRİZ NEDİR?
Kriz olağandışı gelişen tüm durumları kapsar. Düzeni bozucu durumlar, işleyişi aksatan olaylar ve işletmeyi zor durumda bırakan tüm
sorunlar birer kriz olarak değerlendirilebilir. Önemli olan kurumların herhangi bir olayı kriz olarak kabul edebilmeleri ve bu doğrultuda
strateji geliştirilmesidir.
Krizleri normal durumlardan ayıran özellikler şu şekilde sıralanabilir :
 Kuruluşun üst düzeydeki hedeflerini ve hatta kuruluşun varlığını tehdit etmesi
 Önceden başarı ya da başarısızlığa götüren önleme mekanizmalarının işlemez hale gelmesi
 Bazı krizlerin ortaya çıkmasının ani olması, bazılarının ise uzun dönemde meydana gelmesi
 Acil müdahalenin gerekli olması ve zaman baskısının mevcudiyeti






Endişe, stres, gerilim ve panik gibi faktörlerin bir arada bulunması
Yöneticiler üzerinde de gerilim yaratması
İşletmenin imajını tehlikeye düşürmesi
İşletme üzerinde basın, medya ve kamuoyu baskısının oluşması
Bazı durumları fırsat haline dönüştürebilmek için işletmelerin suni krizler yaratabilme ihtimali
Krizin hem olumlu hem de olumsuz yönlerinin bulunması
Kriz, gerek kamu gerekse özel kesimde kuruluşların, beklemedikleri bir an ve olağanüstü bir
dönemde yaşayabilecekleri, kuruluş kimliği açısından kamuoyunu olumsuz yönde etkileyebilecek sıra dışı ve yaralayıcı sorunlardır.
KRİZ DÖNEMLERİNDE HALKLA İLİŞKİLER
Kuruluşların beklenmeyen bir zamanda, istenmeyen ve çözümü acillik gerektiren bir durumla karşılaşmaları halinde kriz durumu söz
konusu olur. Kuruluşun saygınlığının sarsılması, sorunun çözümlenmesi için sürenin son derece sınırlı olması ve kuruluş tarafından
beklenmeyen zamanda oluşması, krizi belirleyen üç koşuldur
Kriz Yönetimi
Kriz yönetimi, beklenmedik bir anda ortaya çıkan ve kötü sonuçlar doğurması muhtemel bir durumda, yani kriz anında, kurumun
kimliğinin yara almaması, hedef kitleleriyle iletişiminin zedelenmemesi için yapılan bilinçli ve programlı halkla ilişkiler
çalışmalarıdır
Kriz ekibinin amaçlarını kısaca şöyle belirlemek olanaklıdır :
 Basınla iyi ilişkiler geliştirmek
 Basını yönlendirmek ve benzer işi yapan firmaların stratejilerini izlemek
 Potansiyel krizi belirleyerek senaryolar geliştirmek
Dünyada halkla ilişkiler alanında önde gelen firmalardan Hill & Knowlton, kriz yönetimi ile ilgili “10 altın kural” sunar. Başlıkları
altında bu kurallar şu şekilde sıralanabilir:
 Sorumluluğu üstlenin




Olumsuz kimlik ile kriz arasındaki farkı yakalayın ve yanıtlarını buna göre düzenleyin
Yanıt sürecinde araştırmalardan yararlanın
Başkalarının sizin adınıza konuşmasını sağlayın
Basını düşmanınız değil, müttefikiniz gibi görün





Mahkemeye verildiğinizi varsayın
Web ortamından gözünüzü ayırmayın
İlginizi, duyarlılığınızı ve empatinizi kanıtlayın
İlk 24 saati çok ciddiye alın
Şimdiden kriz yönetimi programınızı hazırlayın.
Kriz yönetiminde olası en olumsuz koşullar öncelenerek planlanmış etkin bir iletişim senaryosunun, kuşkusuz, yalnızca basın ile kurulacak
iyi ilişkilerle sağlanmayacağı kesindir.
Her hedef kitleyle değişik yol ve biçimlerde iletişim kurulacak olmasına karşın, onlara gönderilecek iletilerin birbiriyle
çelişmemesine, tutarlı olmasına son derece özen ve dikkat göstermek gerekir
Kriz Planı
Kriz ekibi, hiç kullanılma gereği duyulmayacak olsa bile, olası bir kriz durumunda uygulanmak üzere bir kriz iletişim planına sahip
olmalıdır
Krizin üstesinden gelebilmek için bilgi üretimi ve bunun en üst düzey yetkililer tarafından ilgili kişilerle paylaşımı etkin bir
rol oynar. Zamana karşı yarış, kriz planının “sosu” olmaktadır. Kriz planının Şekil 10.1.’de görüldüğü gibi üç temel ayağı vardır:
 Kriz komitesini oluşturmak
 Bilgi üretimini harekete geçirmek
 Sözcüleri belirlemek
Kriz Dönemlerinde Algılama Yönetimi
Özellikle 1980’li yıllardan sonra halkla ilişkiler uygulamaları arasında adından sıkça bahsedilen kriz yönetimi (Okay ve Okay,
2005:416) kurumun iletişim stratejileri içerisinde bulunması zorunlu uygulamalardan birisidir. Kurumların herhangi bir krizle
karşılaşmaması ileride karşılaşacağı ya da karşılaşmayacağına bir garanti olmadığının bilincinde olması gereken her kurumun, hazırladığı
bir kriz planının olma zorunluluğu vardır.
Kriz sonunda algıların bu krizin başarıyla atlatıldığı yönünde olması temel amaçtır.
Kriz yönetimini planlamanın önemi üzerinde ısrarla durulurken, planlama sürecinde öne çıkan beş etkene dikkat edilmesi gerektiği
ifade edilmekte ve etkenler şu şekilde sıralanmaktadır :
 Her insan riski farklı algılar.
 Her insanda var olan temel tutumların değişmesi zordur.
 Kişiler riskleri belirler, değerlendirir, çıkarlarıyla karşılaştırır ve buna göre seçim yaparlar.
 Risk konusunda bilgi kaynaklarının güvenirliliği göz önünde bulundurulmalıdır.
 Duygusal semboller bilimsel gerçeklerden daha inandırıcı olabilir.
Kriz durumlarında gruplaşmaların fazla olduğu ve kitlelerin bireylerden daha farklı düşünüp hareket ettikleri
unutulmamalıdır.
Halkla İlişkilerde Proaktif ve Reaktif İletişim Süreci
Halkla ilişkilerin tanımında vurgu yapılan önemli bir nokta, uzun vadeli bir iletişim stratejisi olduğudur. Bu yüzden halkla ilişkiler kriz
durumlarında sorunu çözen bir birim değil, fırsat yaratan, tutum oluşturan, geleceğe yönelik vizyon ve misyon belirleyip bu çerçevede
uygulamalarını gerçekleştiren bir birimdir. Halkla ilişkiler uzmanları uzun vadeli iletişim stratejileri belirlemelerine rağmen kısa vadede
çözüm bulmak zorunda oldukları ve kısa bir zaman dilimde bir iletişim stratejisi gerçekleştirmek zorunda oldukları durumlarla da
karşılaşacaklardır. Proaktif halkla ilişkiler kuruluşun güçlü yönlerine odaklanarak istenilen itibarı oluşturmaya yönelik çalışmalarda
bulunurken, reaktif halkla ilişkiler kuruluşun çoğu zaman zayıf yönlerinden dolayı ortaya çıkabilecek sorunların çözümünde kullanılan bir
yöntemdir. Proaktif iletişimde halkla ilişkiler görevlisi kurumun arzu ettiği ve planladığı hedeflerine ulaşmak için yapılması gerekenleri
sıralayarak iletişim stratejisini oluşturur. Proaktif halkla ilişkilerin en büyük avantajı halkla ilişkiler çalışanının kuruluş içerisinde iletişimle
ilgili her tür konuya hakim olmasıdır.
Kuruluşlar her ne kadar çeşitli sorunlara karşı hazırlıklı olmaya çalışsa da tahmin edilemeyecek problemlerle karşılaşabilir ve bunların
çözümüne ilişkin anlık reaksiyonlarda da bulunması gerekebilir. Bu yüzden kuruluşlar, proaktif iletişim kadar reaktif iletişim sürecine
de gerek duyabilmektedirler. Kriz atlatıldıktan sonra, durum çalışanlara, hissedarlara, mali çevrelere, tüketicilere, medyaya, diğer ilgili
çevrelere ayrıntılı bilgi, belge ve bulguları içeren bir rapor
eşliğinde sunulmalıdır