10. Sayı - Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği

CSR Turkey
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Dergisi • Temmuz - Ağustos 2013 • Sayı: 10 • ISSN 2147-6179
Değerli Okuyucular,
Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği
olarak bu yıl ilk defa İşbirlikleri, İnovasyon ve Etki
alanları dahilinde düzenlenen Avrupa Kurumsal
Sosyal Sorumluluk Ödül Programı ödül töreni
için 25 Haziran’da Brüksel’deydik. Avrupa
Komisyonu’ndan ödüllerini alan şirketleri bir kez
daha tebrik etmek istiyorum.
Fair Labour Association (Adil Çalışma Örgütü FLA) liderliğinde tekstil sektörü odaklı yürüttüğümüz
RESPECT projesi kapsamında, tedarik zincirinde
satın alma politikalarında yer alan kilit paydaşların,
aralarında kurdukları diyaloglarda yaratıcı yöntem
ve araçlar geliştirmesini amaçlıyoruz. Bu kapsamda
tekstil sektöründe faaliyet gösteren tedarikçi
firmalarla 25-26 Nisan 2013 tarihlerinde yapılan
eğitim sonuçlarını Eylül 2013’te sektördeki alıcımüşteri firmalarla paylaşacağız.
Kalkınma Bakanlığı tarafından desteklenen
festivalin bu yılki teması sosyal sorumluluktu.
Şirketler, öğrenciler arasında düzenlenen sosyal
sorumluluk proje yarışmasında, öğrencilerin farklı
proje fikirlerini dinleyerek değerlendirdi ve iyi
sosyal sorumluluk uygulamalarını motive etmek
için finansal destekte bulundu. Katılan şirketlere de
katkılarından dolayı çok teşekkür ediyoruz.
Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği
internet sitesi yenilendi. Sitemizdeki bilgileri
derleyerek, yeni yazılarla genişlettik ve siz
paydaşlarımızın beğenisine sunduk.
Son olarak her yıl büyük bir keyifle düzenlediğimiz
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Pazaryeri etkinliğinin
beşincisi 6 Aralık 2013 Cuma günü Kadir Has
Üniversitesi’nde düzenlenecek. Geçmiş yıllarda
olduğu gibi yine geniş katılımlı, faydalı bir
organizasyon olacağını düşünüyoruz.
Ayrıca bu yıl ilk defa destekçisi
olduğumuz GAPGENÇ Festival 10-13 Mayıs 2013
tarihlerinde Adıyaman’da yapıldı. GAP İdaresi
Gençlik Evleri tarafından her yıl düzenlenen ve
5
U
KSS ları
ama
l
u
g
y
Avrupa KSS Ödül Programı birincileri
Brüksel’de ödüllerini aldılar
Türkiye organizasyonunu Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği’nin (TKSSD) gerçekleştirdiği
Avrupa Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödül Programının birincileri olan firmalar 25 Haziran akşamı
Brüksel’de ödüllerini aldılar. TKSSD dernek yöneticilerinin de katıldığı törende, büyük ölçekli firmalar
kategorisi birincisi Bilim İlaç ve KOBİ kategorisi birincisi Doğan Organik ödüllerini Avrupa Komisyonu
yöneticilerinden aldılar.
T
örende bir konuşma yapan Avrupa
Komisyonu Sanayi ve Girişimcilikten
Sorumlu Başkan Yardımcısı Antonio Tajani,
“Ödül kazanan işbirliği projeleri Avrupa’nın en
iyi kurumsal sosyal sorumluluk örnekleridir.
Kurumsal sosyal sorumluluğa stratejik yaklaşım
göstermek, bu firmaların rekabet gücüne çok
olumlu katkı yapmaktadır. Ekonomik krizin
tüketici güvenini zedelediği bu dönemde bu ve
benzeri projeler ve işbirlikleri şirketleri, sosyal
ve çevresel sorumluluğun artırılması konusunda
cesaretlendirmektedir” dedi.
CSR Europe Grup Başkanı Celia Moore da ödül
kazanan firmalar için şunları söyledi: “Bir sonraki
adım bu başarılı işbirliklerini büyütmek ve benzeri
6
projelerin farklı alanlarda gerçekleştirilmesini
sağlamak olmalıdır.
2012 yılında başlatılan büyük ölçekli ve KOBİ
bazında iki farklı kategorideki şirketlerin en
az bir ticari olmayan kuruluş ile işbirliği içinde
gerçekleştirdiği projelerin katılabildiği bu ödül töreni
öncesinde tüm projeler katılımcılara sunuldu ve
detaylı bilgi paylaşımları gerçekleştirildi.
Kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarının
artırılması ve yaygınlaştırılmasını desteklemek
amacıyla Avrupa Komisyonu desteğiyle organize
edilen ödül programına katılan ve ödül alan tüm
projelerin, bu alanda çalışma yapmayı düşünen
kurumlara örnek olması bekleniyor.
Uyg
KSS
ulam
alar
Pfizer’den Sen Çok Yaşa!
Pfizer Türkiye, Türkiye’de sağlıklı ve mutlu
yaşlanmayı konu alan “Sen Çok Yaşa” projesini
hayata geçirdi. Bu kampanya ile Pfizer Türkiye,
toplumda, aileler içerisinde ve bireylerde sağlıklı
yaşama ve yaşlanma bilincini geliştirmeyi
hedefliyor. Bunun yanı sıra “yaş almak” hakkında
ortak bir diyalog oluşturarak duygu, düşünce
ve deneyimlerin paylaşılacağı herkese açık bir
platform yaratmayı amaçlıyor.
O
rta yaş üstü bireylerin dünya ülke
nüfuslarındaki oranı artarken, bireylerin
yaşlanma hakkında duygu ve düşüncelerini daha
çok konuşabilmesi ve mutlu bir yaşlılık dönemi için
hazırlanmaları giderek önem kazanıyor. Küresel
trendlere paralel olarak Türkiye’de 2033’te 65
yaş üstü kişi sayısının 14 yaş altı nüfusu geçmesi
bekleniyor. Pfizer Türkiye, “Sen Çok Yaşa” sloganı
altında bu projeyi hem sivil toplum örgütleri hem de
yerel yönetimlerle işbirliği yaparak çok yönlü ve çok
kanallı olarak yürütmeyi planlıyor.
İleriye bakmamız ve yaşlanan toplumun
ihtiyaçlarına uygun stratejilerle hareket ederek,
yaşlanan topluma hazırlanabilmemiz önemli.
“Sen Çok Yaşa” projesinin lansmanında konuşan
ve Türkiye’de ortalama ömrün uzamasıyla
nüfusumuzun giderek yaşlandığına vurgu yapan
Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölüm Başkanı
Prof. Dr. İsmail Tufan şunları söyledi: “2030-2040
yılları arasında ülkemizin caddelerinde 5 yaşındaki
çocuklardan çok 85 yaşındaki teyze ve amcaları
göreceğiz. Geleceğin yaşlıları, bilinçli, bilgili,
organize, ve politik gücünün farkında olacak. Bu
profilde istekleri için çatışmaya hazır, tüketim gücü
yüksek, kaliteli hizmet talep eden ve teknolojiyi
anlayarak kullanan eğitimli kişiler ağır basacak.
Daha çok insanın daha uzun süre yeryüzünde
kalmasını isteyen bir dünyada, yaşlıların
çoğalmasına şaşırmamak gerekir. Uzayan yaşam
süreleriyle yaşlıların çoğalması farklı sorunları da
beraberinde getirecektir. Bu bağlamda, Türkiye’nin
de birbirine bağlı olan gerontolojik stratejilere
ihtiyacı bulunmaktadır. Yaşlılık olgusunun içinde
yer alan sorunlu yönleri gerontolojik metodlarla
teşhis etmek ve yaşlanma olgusunu bütünsel
olarak algılamak gerekir. Bundan sonra ileriye
bakmamız ve yaşlanan toplumun ihtiyaçlarına
uygun stratejilerle hareket ederek, yaşlanan
topluma hazırlanabilmemiz önemlidir. Temel soru,
sosyal politikaların bu nüfus değişimine nasıl bir
hazırlık yapacağı veya nasıl bir değişim ortaya
koyacağıdır. Toplumun her kesimi, her sistemi
kendini bu değişime göre yapılandıracak. Eğitim,
sağlık, hukuk; bu sistemler kendi içlerinde ‘Yaşlılık
Sistem Ağını’ oluşturmak zorunda kalacaklardır.”
Yüzyılın Tanıklığı
P
rojeye destek veren ve Sen Çok Yaşa Belgeseli
“Yüzyılın Tanıklığı”na da imza atan gazeteci
Nebil Özgentürk: “Yeryüzünün en güzel doğasına
sahip ülkelerden biri olan Türkiye’nin dört bir
yanında sağlıklı ve kaygısız yaşayıp giden asırlık
insanlarla birlikte bir yolculuk yapmak muhteşemdi.
O yüz yaşını aşmış insanlardan, ‘uzun ömürleri’ne
dair, nasıl bir yöntem izlediklerine dair ve tabii
Cumhuriyet’in kuruluşu, öncesi ve sonrası
tanıklıklarına dair kısa da olsa sözler alabilmek de
anlamlıydı. Seri belgesel olarak hazan aylarında
7
ı
yayınlandığında bu hüzün dolu ama aslında
oldukça neşeli hikayeleri seyirci çok sevecek ve
kim bilir uzun yaşama dair nasıl tüyolar alacak”
dedi.
“İşimiz iyi ve uzun yaşatmak”
P
fizer Türkiye Kurumsal İlişkiler Direktörü Elif
Aral ise “Yaşam süreleri uzarken yaşam
kalitesinde de artış bekleniyor. Yaşlıları kendi
kabuklarına çekilen ve yardıma muhtaç kişiler
olarak görmek yerine, yaşama etkin bir biçimde
katılmaları ve buna uyum sağlamaları için
desteklenmeleri büyük önem taşıyor. Yaşlanmak
tüm insanların ortak noktası ve aslında yaptığımız
her seçim daha iyi ve daha uzun yaşamamız
üzerinde etkili olabiliyor. Biz Pfizer’de şuna
inanıyoruz: Sizin işiniz, hayalleriniz için çalışmak.
U
KSS ları
ama
ygul
Tetra Pak ve Migros’tan
interaktif Çevre Günü
aktivitesi
Migros ve Tetra Pak, Bahçeşehir Migros
ve Kartal Atalar Migros mağazalarında
gerçekleştirilecek ‘‘Küçük Şeyler Doğayı Yeniler’’
çevre etkinliği ile 5 Haziran Dünya Çevre
Günü’nü kutladı.
Ç
Bizim işimiz ise onlara ulaşacağınız kadar iyi
ve uzun yaşamanızı sağlamak. Sen Çok Yaşa
platformumuzla insanların daha iyi, dolu dolu ve
sağlıklı yaşamak için nelere ihtiyaç duyduklarını
anlamayı, hayatlarına daha çok yıl katmak için
neler yapabileceklerini onlara hatırlatmayı ve
birbirleriyle konuşmalarını sağlamayı hedefliyoruz.
Bu projeyle yaşamları daha fazla yıl, yılları daha
fazla yaşamla doldurmak için “Sen Çok Yaşa”
diyoruz. Yaşamı ve her yaşı tüm yönleriyle kabul
etmenin, yalnızca daha uzun değil, doyasıya
yaşamanın da önemine inanıyoruz. Bu proje
bizim adımıza devamlılığı olan, uzun vadeli bir
itibar projesidir. Önümüzdeki dönemde gerek sivil
toplum kuruluşlarıyla gerekse de yerel yönetimlerle
yapacağımız işbirlikleriyle projemizi çeşitlendirmeyi
planlıyoruz’’ diye konuştu.
ocuklara, 1 - 9 Haziran tarihleri boyunca geri
dönüşüm konusunda interaktif eğitimler verildi.
Tetra Pak’ın çevre ve özellikle de geri dönüşüm
bilincini artırmak için 2004’ten beri ilköğretim
okullarında yürüttüğü, 2011 yılında da içeriğini
yenilediği ‘‘Küçük Şeyler Doğayı Yeniler’’ eğitimleri
iki yıldır Migros mağazalarında öğrencilerle
buluşuyor. Uygulamalı eğitimlerde küçük çaba
ve dokunuşlarla doğanın nasıl korunabileceği
animasyon karakterler ile anlatıldı.
Migros Grubu ilk kez mağazalarında 2010
yılında devreye aldığı geri dönüşüm kiosku ile
müşterilerinin, geri dönüşüme katkıda bulunmak
amacıyla getirdikleri kağıt, metal, cam, plastik, pil
ve boş ambalaj malzemelerini bu kioskların ilgili
bölümlerine atılıp, geri dönüşüme kazandırılmasına
aracılık ediyor. Çevreci kiosklardan bugüne kadar 8
milyon adet atık toplandı.
50 binin üzerinde öğrenciyi eğittik
T
etra Pak Büyük Ortadoğu Bölgesi Geri
Dönüşüm Teknik Yöneticisi ve Tetra Pak
Türkiye ve Kafkaslar Çevre Müdürü Ferid
Ekmekcioğlu, ‘‘Küçük Şeyler Doğayı Yeniler’’
projesi sayesinde çocuklara geri dönüşümü ve
önemini uygulamalı olarak anlattıklarını söyledi.
Migros ile yaptıkları işbirliği ile bu eğitimleri okul
dışına da taşıdıklarını ifade eden Ekmekcioğlu,
“Projemizde iki çizgi karakter var; Kaşif ve Yaprak.
Bu iki sevimli arı, çocukların çevreye ve geri
dönüşüme yönelik merak ettiği sorulara yine
çocukların anlayacağı bir dille yanıt veriyor. Eğitim
içeriğinde enerji ve su tasarrufuna dikkat edilmesi;
yenilenebilir kaynakların ve bunlardan üretilmiş
malzemelerin kullanımına öncelik verilmesi;
ambalaj atıklarının değerli bir hammadde olduğunu
ve bunların yaş atıklardan ayrı toplanması konuları
ayrıntılı olarak anlatılıyor. Eğitimlerimizde uzman
eğitmenlerle çalışıyoruz. Okullara geri dönüşümü
uygulamalı olarak anlatabileceğimiz geri dönüşüm
setini kuruyoruz. Çocuklar içtikleri meyve suyu
veya süt kutusunu öğretmenleriyle birlikte kâğıda
dönüştürüyor. Projemizle bugüne kadar bir
milyonun üzerinde öğrenciye ulaştık” dedi.
Kurumsal Sosyal Sorumluluk
Pazaryeri Aralık 2013’te düzenlenecek
Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk
Pazaryeri etkinliğinin beşincisi 6 Aralık 2013
tarihinde İstanbul Kadir Has Üniversitesi’nde
düzenlenecek. C
SR Europe tarafından geliştirilen Pazaryeri
etkinliği modelinde şirketler, KSS çözümlerini
büyük bir fuar alanında diğer şirket, kamu ve sivil
toplum yöneticileri ile Avrupa KSS kuruluşları
yöneticilerine sunacak.
ekonomik, sosyal ve çevresel ihtiyaçlara çözüm
sağlamak amacıyla tüm paydaşları ile birlikte
hareket etme girişimi. İşletme 2023 girişimi, 2023
yılına kadar yüksek oranda istihdamı, verimliliği
ve sosyal dayanışmayı sağlamak amacı ile
kamu kuruluşlarının, şirketlerin ve sivil toplum
kuruluşlarının ortak girişimler ile kendi paylarına
düşen katkıyı yapması anlayışına dayanıyor.
Bu yılki tema, Türkiye’nin stratejik vizyonuna katkı
sağlamak amacında olan sorumlu şirketlerimizin,
uluslararası arenada örnek olacak kurumsal sosyal
sorumluluk çözümlerini göstermek amacı ile geçen
iki yılda olduğu gibi “İşletme 2023” olarak belirlendi.
Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği
(TKSSD), “Geleceğin Şirketleri” vizyonuyla
düzenleyeceği bu etkinlik ile kamunun, şirketlerin,
STK’ların ve akademik dünyanın birbirleri ile yakın
ilişki içinde çalışmalarını sağlamayı ve surumsal
sosyal sorumluluk alanında sağladığı gelişimi daha
da hızlandırmayı hedefliyor.
İşletme 2023, şirketlerin yaratıcı iş fikirleri
geliştirme, hem maliyetlerini düşürmek hem de
Bu yılki başlıklar CSR Europe metodolojisi ve
ISO26000 çerçevesinde belirlendi.
Kurumsal Hesapverebilirlik
Alımı
Çeşitlilik & Fırsat Eşitliği
KSS Stratejisi & Kurumsal
Çocuk & Zorla Çalıştırma
İş Sağlığı ve Güvenliği
Yönetim
Ayrımcılığı Önleme
İstihdam Uygulamaları
Raporlama
Örgütlenme Özgürlüğü
İnovasyon
Risk Yönetimi
Toplum
Girişimcilik
Ürün & Hizmetler
Toplum Katılımı
Dahil etme
Çevre
Paydaş katılımı
Tüketici
Atık & Kirlenme
Eğitim
Adil Ticaret
Kaynak Verimliliği
Sağlık
Tüketici Sağlık ve Güvenliği
Enerji & İklim Değişikliği
Yoksulluğu Azaltmaya Yönelik
Sürdürülebilir Tüketim
Çevre Koruması
Girişimler
Tüketici Hizmeti & Desteği
Biyoçeşitlilik
Ürün & Hizmetler
Veri Gizliliği
Ürün & Hizmetler
İş Uygulamaları
Fırsat Eşitliği
İnsan Hakları
İstihdam
Eğitim & Farkındalık
Tedarik Zinciri & Ürün-Hizmet
Eğitim
Pazaryerinde yer almak isteyen şirketlerin 4 Ekim
2013 tarihine kadar başvuru formunu doldurarak
Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği’ne
iletmesi gerekiyor.
Bunun yanı sıra pazaryerinde yer alan
Dernek uzmanlarının yapacağı değerlendirme
sonucunda 18 Ekim 2013 tarihinde etkinliğe
katılacak şirketler açıklanacak.
tarafından incelenecek ve üç farklı değerlendirme
şirketlerin katılımcılar ile paylaşacakları KSS
uygulamaları CSR Europe Ulusal Ortakları ve
KSS uzmanlarından oluşan Değerlendirme Kurulu
sonucunda katılımcı şirketlere ödülleri
dağıtılacak.
9
U
KSS ları
ama
l
u
g
y
VİKO’dan Çizgi Film Atölyesi
Kurumsal sosyal sorumluluk alanında örnek
çalışmalar yapan VİKO, yerel kalkınma projesi
kapsamında İbni Sina İlkokulu’nda açılışını
gerçekleştirdiği Karre Kids Çizgi Film Atölyesi
ile çocukların hayal dünyalarına aydınlık katan
bir projeye imza attı. VİKO, Türkiye’deki devlet
okullarında bir ilk olan Çizgi Film Atölyesi ile
çocukların yeteneklerinin, kendi çizimlerinden
oluşan animasyonlara dönüşmesini sağlayacak.
Ç
izgi filmler çocukları eğlendirirken hayal
dünyalarını da genişletiyor, onların
dünyalarında rahatlatma rolü kadar öğretme rolünü
de üstleniyor. Çünkü yaratıcılık düzeyi ve düşünme
sistemi yetişkinlerden çok daha farklı olan çocuklar,
çizgi filmleri izlerken kendilerini izlediklerinin
parçası haline getiriyor ve yaratıcılıklarını
geliştiriyor.
VİKO, Karre Kids adını verdiği Çizgi Film
Atölyesi’nin açılışını Sancaktepe Mülki Amirlerinin
katılımı ile gerçekleştirdi. Çocukların mutluluğunun
görülmeye değer olduğu açılışta, öğrenciler
tarafından hazırlanan ilk çizgi film kareleri
izleyicilerle buluştu.
VİKO’nun atölye eğitimini, ülkemizin önde gelen
animatörlerinden Havva Kangal Erdoğan veriyor.
2009 yılında İngilizce çizgi filmi ile Uluslararası
Medea Awards yarışmasında 254 başvuru
arasındaki en yaratıcı projeye imza atarak
“Yaratıcılık ve Yenilik” MEDEA ödülünü alan
Erdoğan’ın daha birçok ulusal ve uluslararası
başarısı bulunuyor. Havva Kangal Erdoğan’ın
yanı sıra animatör İrfan Ezgi Çelik de Çizgi
10
Film Atölyesi’nin eğitimci kadrosunda yer alıyor.
VİKO’nun, Sancaktepe’deki eğitim kalitesini
arttırmayı hedefleyerek hayata geçirdiği “Işığını
Paylaş Öğretmenim” yarışmasında birinciliği İbni
Sina İlkokulu’na getiren başarılı eğitimcilerden
Nurhayat Karakoç da proje koordinatörlüğünü
yürütüyor. Bu çalışma sonunda ortaya çıkacak ve
enerji verimliliğini konu alacak olan çizgi film ise
bölge okullarına dağıtılarak anaokulu öğrencilerinin
enerji verimliliği konusunda bilinçlenmesine katkı
sağlanacak. Böylelikle henüz ilkokul seviyesindeki
öğrenciler, ortaya çıkardıkları çizgi film ile önemli
bir sosyal sorumluluk projesine imza atmış olacak.
Okullar enerji verimliliği için
yarıştı
D
ünyada doğal kaynaklar hızla tükeniyor,
çevre kirliliği her geçen gün artıyor ve
enerji için ödenen bedeller yükseliyor. Tüm bu
tabloya bakınca geleceği aydınlatmak için acilen
bir şeyler yapılması gerektiği ortaya çıkıyor.
Çevreyi korumak için enerji verimliliği konusunda
çocuklarımızı bilinçlendirmek üzere 2012 yılının
Nisan ayından bu yana ‘‘Aydınlık Bir Gelecek İçin
Okullarda Enerji Verimliliği’’ projesini yürüten VİKO,
enerji verimliliğinde yılın en başarılı okullarını
gerçekleştirilen törenle ödüllendirdi.
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız,
İlçe Milli Eğitim Müdürleri, eğitimciler ve VİKO
Yönetim Kurulu Üyeleri Selim Dağbaşı ve Zafer
Durmaz ile KSS Kurul Başkanı Gülay Selki’nin
katıldığı ödül töreni, Adile Sultan Sarayı’nda
gerçekleşti.
Enerji Verimliliğinde Yılın Örnek Okulu
Yarışması’nın birincisi Kağıthane Ticaret Odası
İlköğretim Okulu oldu. Yarışmanın ikincisi Beyoğlu
Galatasaray İlköğretim Okulu olurken üçüncülüğü
de Zeytinburnu Fatma Süslügil İlköğretim Okulu
kazandı. Jüri Özel Ödülü, Esenler 125. Yıl
İlköğretim Okulu’na giderken Esenyurt Yusuf Akdaş
Ortaokulu da mansiyon ödülü
Hepimizin sorumluluğu
Ö
dül töreninin açılış konuşmasını gerçekleştiren
VİKO KSS Kurul Başkanı Gülay SELKİ,
“Gelecek kuşaklara daha yaşanabilir bir dünya
bırakmak hepimizin sorumluluğu. Çünkü;
doğal kaynaklarımız hızla tükeniyor, çevre
kirleniyor, enerji için yüksek bedeller ödüyoruz.
Enerji verimliliği, gerek ülkemiz ve gerekse tüm
dünya için her geçen gün önem kazanan, gelecek
nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için
alınacak sorumlulukların da önceliğini belirleyen
bir kavram. Bu nedenle enerji verimliliği ve doğal
kaynakların bilinçli tüketimi konularında “Hepimiz
Sorumluyuz” anlayışı ile yaşam faaliyetlerimizi
yürütmek, sorumlu davranmak zorundayız” dedi.
Bugüne ve geleceğe değer
katmayı görev kabul ediyoruz
Ö
dül töreninde bir konuşma yapan VİKO
Yönetim Kurulu Üyesi Selim Dağbaşı ise
düşüncelerini “Sürdürülebilirliği kurumsal değeri
kabul eden VİKO olarak, gelecek nesillere daha
yaşanabilir bir dünya bırakmak için hayata
geçirdiğimiz projeler ile bugüne ve geleceğe
değer katmayı görev biliyoruz. Ürünlerimizden
tesis işletmemize, atık yönetimimizden kurumsal
sosyal sorumluluk projelerimize kadar tüm
süreçlerde, hepimiz sorumluyuz anlayışı ile faaliyet
gösteriyoruz. Aydınlık geleceğimizin teminatı olan
sevgili öğrencilere yönelik projelerde yer almaktan
ayrı bir mutluluk ve heyecan duyuyoruz” sözleriyle
ifade etti.
VİKO Çocuk Tiyatrosu 1 milyon
öğrenciye ulaşacak
V
İKO, 2012 Nisan ayında İstanbul Milli Eğitim
Müdürlüğü ile imzaladığı protokol ile hayata
geçirilen proje kapsamında bugüne kadar
İstanbul’daki ilk ve ortaokullarda görev yapan
1.450 eğitimci için enerji yöneticisi eğitimleri verdi.
Bu okullardaki öğrenciler için de enerji verimliliği
kulüpleri kuruldu. Öğrencilerin projeye aktif
katılımlarını ve eğlenirken öğrenmelerini sağlamak
amacı ile oluşturulan VİKO Çocuk Tiyatrosu’nun
sunduğu enerji verimliliği konulu oyunu 150.000
ilkokul öğrencisi izledi, Hedef ise 1.000.000
öğrenciye ulaşmak.
Her yıl okullarda uygulanarak enerji verimliliği
konusundaki sorumluluğun yerleşik bir bilinç haline
gelmesini amaçlayan proje, önümüzdeki süreçte
İstanbul’daki ilk ve ortaokulların enerji tüketiminde
yüzde 20’lik bir azalma gerçekleşmesine
katkıda bulunmayı amaçlıyor. Her öğretim yılı
sonunda ise projeye katılan okullar arasında
düzenlenecek yarışma ile projedeki örnek
okulların ödüllendirilmesi ve diğer okulların da
özendirilmesi hedefleniyor. Projenin ödül süreci
için bu yılki jüri üyeleri arasında EVD Enerji
Yönetim Kurulu Başkanı Ergin Kaya, Yıldız Teknik
Üniversitesi Öğretim Görevlileri Doç. Dr. Nur
Bekiroğlu ve Dr. Engin Ayçiçek ile İstanbul MEM
AR-GE Üyesi Orhan Ayyıldız ve Naim Düzgün
yer aldı. Jüri üyeleri, enerji verimliliğinde örnek
çalışmalar gerçekleştiren İstanbul’un 39 İlçe 1.sini
değerlendirdi ve sonunda 5 okul finale kaldı.
Finale kalan okullara ait çalışmalar saha ziyaretleri
ile yerinde incelendi. Okulların gerçekleştirdiği
çalışmalardan çok etkilendiklerini belirten Jüri
Başkanı ve EVD Enerji Yönetim Kurulu Başkanı
Ergin Kaya, “Enerji verimliliğinin önemi konulu
konuşmasında, ülke olarak enerjimizin yüzde
70’ini ithal eder durumdayız. Yapılan araştırmalara
göre sanayide ve konutlarda yüzde 40’a varan bir
enerji tasarrufu potansiyeli olduğu bilinmektedir.
VİKO’nun gerçekleştirdiği bu proje, özellikle
öğrencilerimiz üzerinde farkındalık oluşturmak
adına çok anlamlıdır” şeklinde konuştu.
7 Ağaç Ormanlarına 700 fidan
H
er yıl Dünya Çevre Günü’nde bölge okullarının
bahçelerinde ağaçlandırma faaliyetleri
yürüten VİKO, ÇEKÜL iş birliği ile gerçekleştirdiği
ağaçlandırma projesi ile 700 ağaçlık bir VİKO
Korusu oluşturdu. İzmir’in Ödemiş ilçesindeki 7
Ağaç Ormanlarında oluşturulan VİKO Korusu ile
yaklaşık 250 ton karbon emisyon azaltımı sağladı.
VİKO, tasarım aşamasından başlayarak üretim
ve kullanım sırasında, olumsuz çevresel etkileri
minimuma indirecek malzeme ve teknolojileri tercih
ediyor. Doğaya saygılı, ekolojik ve enerji tüketimini
azaltan endüstriyel tesisinde, enerji izleme ve bina
otomasyon sistemi ile enerji kayıpları izlenerek
gereksiz kullanımın önüne geçiliyor. ISO 14001
Çevre Yönetim Sistemi belgesine sahip olan VİKO,
atık yönetimi ile de atıkların kaynağında azaltılması
ve ekonomiye kazandırılmasıyla çevre kirliliğinin
önlenmesine destek oluyor.
11
U
KSS ları
ama
l
u
g
y
Hayata Devam Türkiye projesinin
4. etabı tamamlandı
Aksigorta ve AKUT’la 4 yılda 5.4 milyon kişi
“Hayata Devam” dedi
A
ksigorta’nın AKUT’la birlikte 2010 yılında
başlattığı “Hayata Devam Türkiye” kurumsal
sosyal sorumluluk projesinin 4. etabı tamamlandı.
1999 Marmara ve ardından yaşanan depremlerde,
afetler konusunda bilgi yetersizliğinin, kayıpları
daha da artırdığı gerçeğinden yola çıkılarak 5
yıllık bir kurumsal sosyal sorumluluk projesi olarak
tasarlanan “Hayata Devam Türkiye” projesinin 4.
etap maratonu sonunda toplamda 2.4 milyon kişi
“Hayata Devam” dedi.
“Hayata Devam Türkiye” tırının 2 ay boyunca
süren yolculuğuyla, toplam 23 il, 24 ilçede yaklaşık
1 milyon kişiye ulaşan Aksigorta, bilinçlendirme
çalışmalarını daha geniş kitlelere ulaştırabilmek için
sosyal medyada gerçekleştirdiği çalışmalarla da
1.4 milyon kişiyi bilgilendirdi.
Sosyal medya ile daha geniş
kitlelere ulaştırıldı
“H
ayata Devam Türkiye” projesinin
tamamlanan 4 etabı boyunca 52 il, 174
ilçede yaklaşık 4 milyon kişiye ulaşıldı. Gidilen
il ve ilçelerde doğal afetlerden önce alınması
gereken önlemler, afet sırasında ve sonrasında
yapılması gerekenler konusunda eğitimlerin
verildiği “Hayata Devam Türkiye” Projesi’nde,
tırı ziyaret eden vatandaşlara 3 boyutlu G Force
deprem simülatöründe 1999 yılında yaşanan 7,4
büyüklüğündeki Marmara Depremi yaşatılarak,
konunun önemine vurgu yapıldı. “Güvenli Oda”
ve “Güvenli Olmayan Oda” olarak iki farklı
bölümün bulunduğu tırda, eşyaları sabitlemek
gibi alınabilecek basit önlemlerin önemine dikkat
çekildi. 4 yılda toplam 700 bine yakın öğrenciye
ulaşılan kurumsal sosyal sorumluluk projesi
kapsamında halka 2.5 milyon adete yakın eğitim
kitapçığı dağıtıldı, 60 bin kilometre yol katedildi.
Bu yıl projeyi daha geniş kitlelere yaymak üzere
ilk kez sosyal medyaya da taşıyan Aksigorta,
Facebook kullanıcılarını “Afet Bilinci Kazandırır”
yarışması üzerinden sanal bir yolculuğa çıkardı.
Yarışmada, afetleri önleme, afet sırası ve
sonrasında yapılması gerekenler konusunda
yöneltilen sorular 120 bin kez cevaplandı.
Aksigorta, Facebook üzerinden girdiği içeriklerle de
1.4 milyon kişiye ulaştı.
4. etabı, her yıl olduğu gibi İstanbul’dan
başlayan projenin Beşiktaş ve Sarıyer ilçelerinde
gerçekleştirilen eğitim çalışmaları, Sakarya,
Düzce, Zonguldak, Bolu, Karabük, Bartın,
12
Kastamonu, Giresun, Rize, Artvin,
Erzurum, Bayburt, Gümüşhane,
Adıyaman, Kahramanmaraş,
Kırşehir, Kırıkkale, Karaman, Konya,
Afyon’da sürdürüldü. “Hayata Devam
Türkiye” tırı ve ekibi, 4. Etabını yine
İstanbul’da Sancaktepe ve Ümraniye
ilçelerinde gerçekleştirdiği eğitim
çalışmalarının ardından tamamladı.
Proje ikinci kez
ödüllendirildi
“H
ayata Devam Türkiye”
projesi 2.400 başvurunun yapıldığı SABRE
ödüllerinde finale kalarak, Türkiye’den Altın SABRE
2013 ödülünü alan proje oldu. “Hayata Devam
Türkiye” Projesi, Türkiye Halkla İlişkiler Derneği
tarafından verilen ve Türkiye’nin en prestijli ödülleri
arasında yer alan Altın Pusula Ödülleri’nde de 2012
yılında Kurumsal Sorumluluk-Eğitim kategorisinde
en iyi proje ödülünü almıştı.
Toplumun sadece yüzde 5’i
bilinçli ve hazırlıklı
T
ürkiye’nin yüzde 96’sının afet riski altında
olduğunu hatırlatan Aksigorta Genel Müdürü
Uğur Gülen, Aksigorta’nın araştırma şirketi
Nielsen’e yaptırdığı, Türkiye’nin bugüne kadar
afet bilinci konusunda gerçekleştirilmiş en
geniş kapsamlı araştırması olan “Afet Bilinci
Araştırması”nın, Türk toplumunda afet bilincinin
son derece düşük olduğunu ortaya koyduğunu
söyledi. 14 ilde 16-64 yaş grubuna dahil 1.212
kişi ile yapılan araştırmaya göre, Türkiye’de
her 100 kişiden sadece 5’inin kendini afet riski
altında gördüğünü, afet durumunda can ve mal
kaybına uğrayacağını düşündüğünü ve bunun için
hazırlıklı olduğunu belirten Gülen, her iki kişiden
birinin doğal afete, her 5 kişiden 2’sinin depreme
maruz kaldığını dile getirmesine rağmen, kendini
risk altında görenlerin oranının sadece yüzde 20
olduğunu söyledi.
AKUT Başkanı Nasuh Mahruki de “AKUT'un
varlık sebebi, acil durumlarda ve afetlerde can
kurtarmak olduğu kadar, bu konular hakkında
toplumumuzu bilinçlendirmek de aynı zamanda.
Türkiye'nin afetlere dayanıklı bir toplum ve
önlenebilir sebeplerle insanlarımızın artık ölmediği
bir ülke olması için yıllardır afetler ve acil durumlar
hakkında toplum bilinçlendirme çalışmalarımızı da
bir yandan artırarak sürdürüyoruz. Aksigorta ile
birlikte 4. yılını sürdürdüğümüz bu proje, AKUT'un
iki kez, Afet Eğitimi Tırlarımızla 81 ilimizin tamamını
ziyaret ettiğimiz projelerin ardından, bu kez ilçeler
bazında ve çok daha kapsamlı ve çok daha fazla
yurttaşımıza birebir ulaştığımız ve bilgi birikimimizi
paylaştığımız en güçlü projemiz oldu. 4 yıllık
turumuz sırasında vatandaşlarımızın böyle özel bir
çalışmaya ne kadar ihtiyaçlarının olduğunu gördük.
Aksigorta’ya afet eğitimi konusunda yaptığı öncülük
için teşekkür ediyorum” dedi.
11th INTECOL Congress of Ecology:
Into the next 100 years
18 Ağustos - 23 Ağustos 2013, Londra,İngiltere
Organizasyon:
British Ecological Society and INTECOL
13
KSS ri
e
leşil
y
ö
S
Sabancı Vakfı’nın çalışmaları
stratejik hayırseverlik olarak adlandırılmalı
Sabancı Vakfı Genel Müdürü Zerrin Koyunsağan, Vakfı ve çalışmalarını KSS Türkiye'ye anlattı.
Sabancı Vakfı’nın hayırseverlik yaklaşımını anlatır
mısınız?
Sabancı Vakfı, merhum Hacı Ömer Sabancı’nın
“Bu topraklardan kazandıklarımızı bu toprakların
insanlarıyla paylaşmak” felsefesini benimseyen
Sabancı kardeşler tarafından 1974 yılında
Adana’da kuruldu. Sabancı ailesinin bir vakıf
kurmaktaki amacı,
ailenin süregelen
hayır faaliyetlerini
kurumsallaştırmaktı.
Bu girişimlerinde en
büyük desteği ise
tüm mal varlığını
Vakfa bağışlayan
anneleri merhume
Sadıka Sabancı’dan
aldılar.
"
Sabancı Vakfı’nın
çalışmalarını
“stratejik
hayırseverlik” veya
dünyada kabul gören
adıyla “filantropi” ile
adlandırmak doğru
olur. Sabancı Vakfı
olarak, toplumsal
ihtiyaçları belirliyor
ve bu ihtiyaçların
giderilmesine
yönelik etkili
olabilecek yöntemleri
tespit ediyoruz. Toplumsal gelişmeye odaklı
projelere destek veriyor, bu çalışmaları yakından
takip ediyor, sonuçlarını değerlendiriyor ve
değerlendirme sonuçlarını dikkate alarak daha
etkin programlar geliştiriyoruz.
Kadın, genç ve
engelli alanlarındaki
problemlere kalıcı,
yenilikçi ve fark
yaratacak çözümler
üreten projeleri
destekliyoruz
2006 yılında
Vakfımızın İstanbul’a
taşınmasıyla yeni
bir dönem de başlamış oldu. Vakfımızın yeniden
yapılanma sürecinde kurumsal kapasitesini
artırmak için önemli yatırımlar yaptık, vakıf
stratejilerini belirleme, doğru insan kaynağını
oluşturma, gerekli teknolojik alt yapıları sağlama
ve süreçleri tanımlama çalışmalarına başladık.
Çalışmalarımız sonucunda Sabancı Vakfı’nı
“stratejik hayırseverlik” alanında fark yaratan
uygulamaları hayata geçiren bir kurum olarak
konumlandırmayı başardık.
Çoğu zaman, kurumsal sosyal sorumluluk ile
hayırseverlik kavramları karıştırılıyor, ikisinin
aynı şey olduğu düşünülüyor. Halbuki, ikisini
ayrıştıran önemli farklar var. Hayırseverlik,
gerçek kişilerin ve/veya kar amacı gütmeyen
tüzel kişiliklerin (dernek veya vakıf) özel gelirlerini
kamu yararına olmak şartıyla öncelik verdikleri
herhangi bir alana destek vermesi anlamına
14
geliyor. Kurumsal sosyal sorumluluk ise, kar amacı
güden şirketlerin yaptıkları iş nedeniyle hem kendi
iç operasyonlarına (fabrika, ofis, çalışanlar ve
tedarikçiler) hem de iş yaptıkları ortamlara (çevre
ve toplum) karşı sorumluluklarını yerine getirmek
için oluşturulan politikalar ve/veya bu doğrultuda
desteklenen faaliyetleri kapsıyor.
Yeniden yapılanma ve çalışmalarımızı, stratejik
hayırseverlik/filantropi kapsamında ele almaya
başladıktan sonra, var olma nedenimizi de,
toplumsal potansiyelin gelişimini sağlamak ve
toplumsal duyarlılık bilincini gelecek nesillere
aktarmak için özgün, yenilikçi ve kalıcı değerler
oluşturarak insanların hayatında fark yaratmak
olarak belirledik. Bu yaklaşım çerçevesinde, kalıcı
eserler, eğitim, burslar, ödüller ve kültür-sanat
alanlarında yürüttüğümüz faaliyetlerimizi; kadınlar,
gençler ve engellilerin toplumda eşit fırsatlara sahip
olmalarını ve topluma aktif olarak katılımlarını
destekleyen programlara odaklanarak genişlettik.
Vakfın farklı etki alanlarına yönelik çalışmaları var.
İşleyiş hakkında bilgi verir misiniz?
Özellikle kadın, genç ve engelli alanlarındaki
problemlere kalıcı, yenilikçi ve fark yaratacak
çözümler üreten projeleri destekliyoruz.
Desteklediğimiz projelerin, mevcut hizmetlerin
geliştirilmesi veya eksiklik olan alanlarda yeni
hizmet modelleri oluşturmalarına, ilgili alanlarda
çalışan kurumları güçlendirmelerine ve karar
alıcılar düzeyinde etki yaratmalarına da büyük
önem veriyoruz.
2006-2010 yılları arasında İçişleri Bakanlığı ve
Türkiye’deki tüm Birleşmiş Milletler kuruluşlarının
işbirliğiyle Birleşmiş Milletler Kadınların ve Kız
Çocuklarının İnsan Haklarının Korunması ve
Geliştirilmesi Ortak Programı’nı (BMOP) yürüttük.
Bu programın devamı niteliğindeki, Birleşmiş
Milletler Kadınların İnsan Haklarının Geliştirilmesi
Ortak Programı 2012 yılının son ayında başladı,
2015 yılının sonuna kadar devam edecek.
BMOP, kadının toplumsal yaşam içindeki rolünü
güçlendirmeyi, kadın hakları konusunda toplumsal
bir bilinç yaratmayı ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini
ortadan kaldırmayı hedefliyor. BMOP, Sabancı
Vakfı’nın finansal ve teknik desteği ile İçişleri
Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programı (UNDP), Birleşmiş Milletler Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlendirilmesi Birimi
(UN Women), Sabancı Üniversitesi ve Türkiye
Belediyeler Birliği işbirliğiyle yürütülüyor. 11
pilot ilde uygulanacak olan program, “Toplumsal
Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme”, “Sabancı Vakfı Hibe
Programı” ve lise öğretmenlerine “Mor Sertifika
Programı”nı kapsıyor.
Sabancı Vakfı olarak 2007 yılından bugüne kadar
uyguladığımız tüm Hibe Programları ile 62 projeye
6 milyon TL’yi aşan hibe desteği vererek 360
binden fazla insanın hayatına dokunduk.
Vakfımızın kuruluşundan bu yana geçen 39 yılda
Türkiye’ye kazandırdığımız 120’den fazla kalıcı
eser bulunuyor. Kurucusu olduğumuz Sabancı
Üniversitesinin yanı sıra, 39 eğitim kurumu, 19
öğrenci yurdu, 17 öğretmenevi, 17 kültür merkezi,
7 sağlık kurumu, 5 spor tesisi, 4 kütüphane, 8
sosyal tesis ve destek verdiğimiz diğer tesisleri
kalıcı eserlerimiz arasında sayabiliriz.
39 yıldır başarılı ve maddi desteğe ihtiyacı olan
üniversite öğrencisine burs vererek, gençlerin
eğitimlerine devam ederek kendi geleceklerini
yaratmalarına katkı sağlıyoruz. Bugüne kadar 37
binin üzerinde burs veren Sabancı Vakfı, her yıl
yaklaşık 380’i yeni öğrenci olmak üzere, toplamda
1300’den fazla üniversite öğrencisine üniversiteye
giriş bursu, kalkınmada öncelikli iller bursu, engelli
öğrenciler bursu ve Sabancı Vakfı-Vista bursu
olmak üzere 4 çeşit burs olanağı sunuyor.
Üç çeşit ödül programıyla da eğitim, sanat ve spor
dalındaki başarıları destekliyoruz. Bu alanlarda
başarılı olan kişileri teşvik ve takdir etmek amacıyla
her yıl verdiğimiz Eğitim, Sanat ve Spor Ödülleri;
Sakıp Sabancı, Dilek Sabancı ve Sabancı Vakfı’nın
kaynaklarından karşılanıyor. Bugüne kadar 1000’i
aşkın ödül verdik.
Kültür ve sanat alanında 20 yıl süreyle Türkiye
Halk Dansları Yarışması’nı destekledik ve 15 yıldır
Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali’ni
destekliyoruz. 2007 yılından bu yana Uluslararası
Ankara Müzik Festivali’ni Onur Üyesi olarak
destekliyoruz. 2006 yılından bu yana destek
verdiğimiz Mehtap Ar Çocuk Tiyatrosu, İstanbul
ve Anadolu’daki şehirlere giderek bugüne kadar
650 bin çocuğa ulaştı. Bunların dışında Metropolis
Antik Kenti kazı çalışmaları ile Şef Cem Mansur
yönetimindeki Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası
da Sabancı Vakfı’nın desteklediği kültür-sanat
faaliyetleri arasında bulunuyor.
Fark Yaratanlar projesini anlatır mısınız?
Amaçlanan ne idi? Sonuçları neler oldu?
“Fark Yaratanlar” programını 2009 yılının Ekim
ayında kamuoyu ile buluşturduk. Bu program ile
16
amacımız, sıra dışı kişilerin toplumda yarattıkları
olağanüstü etkileri anlatmak, toplumsal gelişmeye
katkıda bulunan çalışmaları görünür kılarak
insanlarda farkındalık uyandırmak, daha duyarlı
ve aktif vatandaş olmalarını teşvik ederek ilham
vermekti.
2009-2013 yılları arasında, dört sezon boyunca
halkın aday gösterdiği 1.120 başvuru arasından
Danışma Kurulumuzun seçtiği 100 “Fark Yaratan”ın
ilham veren hikayesi videoya çekildi ve ilk iki
yıl televizyonda, daha sonra internet ve sosyal
medya aracılığıyla yayınlandı. Fark Yaratanlar
programı; eğitimden çevreye, yurttaş katılımından
kültür-sanata birçok farklı alandaki başarı
hikayesini izleyicilerle buluşturdu. Fark Yaratan
olarak seçilenler, köylerdeki kız çocuklarını okula
kazandırdı, Down Sendromlu gençler için kafe açtı,
köy halkı için yeni iş modelleri geliştirdi, seyyar diş
üniteleriyle engellilerin diş tedavisini yaptı, imkânı
olmayan çocuklara müzik eğitimi verdi. Onlar, “Fark
Yaratanlar” programının da etkisiyle görünürlük
kazandılar, yeni işbirlikleri geliştirdiler, yeni gönüllü
ve bağışçıları aralarına kattılar ve çalışmalarını
yaygınlaştırma fırsatı buldular. Dört sezon boyunca,
yaklaşık 750 kişi ile röportaj yapıldı ve 87.000 km
yol kat edilerek çekimler tamamlandı. Program,
Türkiye ve yurtdışında internet ve sosyal medya
aracılığıyla 2,5 milyondan fazla video izlenme
rakamına ulaştı.
Biz Sabancı Vakfı olarak, Fark Yaratanlar
programıyla yarınları değiştirme gücüne sahip
olanları cesaretlendirerek teşvik ediyoruz. Daha
iyi yarınlar için sosyal girişimcilik ruhu taşıyan,
eski soruna yeni çözüm üreten, yaygınlaştırılabilir
çalışmalara imza atan “Fark Yaratanlar”ı herkes
öğrensin ve ilham alsın istiyoruz. Programımız
herkese cesaret verdi, ilham verdi, değişimi
yaratanların görünür olmasını sağladı.
Ayrıca, destek olmak isteyenlere fırsat verdi,
destekleyenleri artırdı.
Vakıf faaliyetleri nasıl ilerleyecek?
Sabancı Vakfı olarak, kadın, genç ve engelli
alanlarındaki çalışmalarımızı sürdürerek yarınlar
daha iyi olsun diye çalışmaya devam edeceğiz.
Hibe programlarımız, ödül programlarımız, kalıcı
eserlerimiz, kültür sanat alanındaki çalışmalarımız
ve burslarımızla toplumsal gelişimi desteklemeyi
sürdüreceğiz.
Uyg
KSS
ulam
alar
ı
Hayata Renk Ver Derneği,
fark yaratan bir gönüllülük örneği
Toplumumuz kanser ve uzun süreli tedavi
gerektiren hastalıklar konusunda bilinçsiz ve
önyargılı. Yüksek motivasyonun önemi bilimsel
olarak ispatlanmış olmasına rağmen kanser ve
diğer uzun süreli tedavi gerektiren hastalıklarla
mücadele eden çocukların motivasyonları
tıbbi tedavilerinin zorlukları ile baş etmeye
çalışırken genellikle ihmal edilen bir konu.
Çocuklara ihtiyaç duydukları psiko-sosyal
desteği sağlamak konusunda toplumla yeterli
bir bilinç düzeyi oluşabilmiş değil. Yaklaşık
500 kişinin katıldığı anket sonuçlarına göre
katılımcı yetişkinlerin %27’si ve 9-18 yaş
grubu okul çocuklarının %45’i, medikal maske
takan kanserli çocukların, bu maskeyi hastalık
bulaştırmamak için taktıklarını sanıyor ya da
hastalık bulaştırmadıklarını bildikleri halde uzak
durmayı tercih ettiklerini belirtiyorlar. Beşiktaş
Kaymakamlığı desteği ile proje olarak başlayıp
sosyal medya üzerinde büyüyerek gönüllülere
ulaşan Hayat Renk Ver Derneği kanser ve
diğer uzun süreli tedavi gerektiren hastalıklarla
mücadele eden çocuklar konusunda toplumda
farkındalık oluşturmak üzere yola çıktı.
10 bin çocuğun hayatı
renklenecek
K
anser tedavisi gören çocukların kullandığı
medikal maskeleri eğlenceli bir aksesuara
dönüştürebilmek ve bu çocukların psiko-sosyal
ihtiyaçları ile ilgili bir farkındalık oluşturmayı
hedefleyen bir grup gönüllünün Mart 3013’te
kurduğu Hayata Renk Ver Derneği kısa sürede
gerçekleştirdiği projelerle örnek çalışmalara imza
atarak gönüllülük konusunda fark yarattı.
Gönüllüler, ‘‘Renkli Umutlar’’ adını verdikleri proje
ile renkli ve desenli tasarımlarla oluşturdukları
özel maskeleri hasta çocuklara ücretsiz dağıtmayı,
tüm bunları yaparken de toplumda farkındalık
oluşturmayı amaçladılar. Her biri aynı zamanda
profesyonel iş yaşamında olan Dernek üyeleri
hızla artan çocukluk çağı kanser vakaları hakkında
toplumu bilinçlendirmek, hasta çocuk haklarına
dikkat çekmek, çocukların iyileşme süreçlerine
destekte bulunmak ve bu alanda etki yaratmak
misyonu ile uzun süreli tedavi gören 10.000
çocuğun hayatına renk vermeyi hedefliyor.
Gönüllüler el ele ilk hedef 100 bin
renkli maske
D
erneğin, toplum ve hasta çocuklar olmak
üzere iki temel unsur üzerine kurduğu ‘‘Renkli
Umutlar’’ projesi kapsamında üretilen özel
maskelerin, kanserli çocukların hayatına renk
vermek üzere kullanılması planlanıyor. ‘‘Renkli
Umutlar’’ projesinin öncelikli hedefi 100 bin renkli
ve desenli medikal maskenin üretimini sağlayarak,
17
maskeleri ilgili hastanelerin onkoloji servislerine
ücretsiz olarak dağıtmak. Daha da önemlisi bu
proje ile Türkiye’deki maske üreticilerinin dikkatini
çekip, yoğun talep alan renkli maskeleri ülkemizde
de tüm ihtiyaç sahiplerinin diledikleri zaman
ulaşabilecekleri duruma getirmek.
Projede sanat, iş ve spor dünyasından tanınmış
isimlerle görüşmelere devam ediliyor. Birçok ünlü
isim de maske tasarımlarına verdikleri destek ile bu
önemli projeye güç katıyor.
Herkesin hayata vereceği bir renk
vardır
D
erneğin toplumda değer ve fark yaratmayı
amaçlayan projelerinden bir diğeri ise
hastaların öncelikleri ve ihtiyaçlarını göz
önüne alarak tasarlanmış ‘‘Kök Hücre Bağışı
Bilinçlendirme’’ projesi. Hayata Renk Ver Derneği,
İstanbul Üniversitesi İlik Bankası Koordinatörü
Prof.Dr. Fatma Oğuz Savran ve Prof.Dr. Fikrettin
Şahin’in danışmanlığıyla yürüttüğü proje ile;
7’den 70’e bilinçlendirme
» Eğitimlerle toplumu konuyla ilgili bilinçlendirmek,
rojenin önemli diğer ayağı ise, tedavi sürecinde
hastanelerde uzun zaman geçiren çocuklara
toplumun dikkatini çekmek ve 7’den 70’e bilinç
seviyesini arttırmak. Programın amacı, uzun sureli
tedavi gören çocukların psiko-sosyal süreçlerine
destek olarak sosyal entegrasyonu kolaylaştırmak
ve çocuklara yüksek motivasyon sağlamak. Bu
program, konusunda uzman kişilerden oluşan
gönüllülerle, pilot hastane olarak seçilen İstanbul
Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Çocuk HematolojiOnkoloji Bilim Dalı bölümlerinde, 15 günlük
periyotlarla 6 ay boyunca devam edecek.
» Kök Hücre Bağışını özendirmek,
P
Verilen bilgiye göre, 3. uygulaması tamamlanmış
projede uygulamaya katılan çocukların program
gününde hastalık belirtilerinin görülme sıklığının
azaldığı görüldü.
Ortaokul ve liseye devam eden öğrencilere yönelik,
çocuk hastalıkları, uygun beslenme, kök hücre
bağışı, kanser hastalıkları ile ilgili farkındalık
edinmelerini sağlamak amacıyla planlanan
Farkındalık Eğitimleri Programı, 2013-2014 eğitim
yılında uygulanmak üzere hazırlanmış durumda.
Dernek ayrıca toplumun dikkatini çekmeye yönelik
kamu spotu ve çocuklar için çizgi film hazırlamayı
da planlanıyor.
18
Kök hücre donörü tedariği sürecinde gereken
tıbbi malzemeler için ayni yardım ihtiyacına dikkat
çekmek ve ihtiyaca destek olmayı hedefliyor.
Özellikle kurumsal şirketlere kök hücre bağışı
hakkında eğitimler vererek, eğitimin ardından
gönüllü olanların bağışlarını ilgili yerlere ulaştırma
ve kurumların gönüllü çalışanlarının bağış sarf
malzemesini temin etmelerini kapsayan proje ile
hem kök hücre bağışının önemi hem de giderlerinin
karşılanmasına çalışılıyor.
Her bir üyesi farklı yerlerden, farklı mesleklerden,
farklı sosyal statülere sahip insanlardan oluşan
Hayata Renk Ver Derneği gönüllüleri, hayata renk
verebileceklerini biliyorlar. Dernek gönüllüleri,
insanların çok üzüldükleri için hasta olmadıklarını
ama mutlu ve umutlu olmanın birçok ilaçtan
daha etkili olduğunu düşünerek toplumda örnek
bir çalışmaya imza atıyorlar ve herkesin hayata
verebileceği en az bir renk olduğunu düşünüyorlar.
www.hayatarenkver.com
https://twitter.com/HayataRenkVer
https://www.facebook.com/HayataRenkVerDernegi
Mak
ale
İnsanlık ve KSS için
yeni bir olanak:
Crowdsourcing - 2
Serdar Tunçer
G
ezi Parkı olaylarıyla başlayan ve Haziran
ayında yükselen bir hızla sosyal ağların ülke
gündemini nasıl değiştirdiğine ve yönettiğine hep
birlikte tanıklık ettik. Geleneksel medyaya oluşan
tepkiyle birlikte yeni medya araçları halk tarafından
artan bir hızla benimsendi. Yaşanan olaylarda bazı
şirketler boykot listelerinde yer alırken bazıları ise
göklere çıkarıldı. Hal böyleyken yaşanan bu sosyal
ağ devriminde şirketler ne yapmalı, nasıl pozisyon
almalı?
Twitter ve İnstagram’ı her 10 saniyede bir göz
atan, YouTube’da gezinen dijital kabileler ile
dijital göçmenler (benim de içinde bulunduğum
kuşak) aynı gezegendeler ama çok farklı
evrelerde yaşıyorlar. Y Kuşağı ile yaşadığımız ve
öngörmekte zorlandığımız Web 2.0 toplumsal ve
ticari dönüşümlerinin Z Kuşağı ile hangi boyutlara
geleceğini şimdiden düşünmekte fayda var. Çünkü
online toplulukların geleneksel kurumların yerini
alacağı günler uzak değil!
Bir önceki yazımızda “Toplum artık şirketlerden
sosyokültürel gelişimin motoru olarak davranmasını
bekliyor. Giderek daha çok sayıda müşteri
firmaları toplumsal ve sosyal konularda sunduğu
katkılara bakarak değerlendiriyor. Geleceğe
umutla bakmalarını sağlayan markaları
geleceğe taşıyacağını vaat ediyor” demiştik.
Göklere çıkartılan ya da boykot edilen şirketlere
baktığımızda Türkiye’de de artık tüketicilerin
tamamıyla olmasa bile sahaya indiğini
söyleyebiliriz. Ve yaşanan tüm süreç yeni medya
üzerinden yürüdü.
İşte tam da bu noktada Türkiye’yi etkileyen yeni
medya, onunla birlikte araçlarını ve hızla halkla iç
içe geçişini iyi okumak ve KSS projeleri açısından
tekrar değerlendirmek gerekiyor.
Protesto edilen birçok şirket sosyal medya
üzerinden yaşadıkları belki de ilk krizi yönetmek
durumunda kaldı. PR firmaları uzun süre iletişim
yapmadı ya da seslendikleri mecralar günlerin
sıcaklığını kaldıramayacak kadar atıl kaldı. Yani
iletişim yapılsa bile tek yönlü olacaktı. Çünkü
hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde ülke olarak
birçok ülkenin yıllarca süren bir süreçte aldığı
yolu biz sadece birkaç haftada aldık. Yaşanan bu
süreç şirketler açısından daha da hızlanacak gibi
görünüyor.
Yazar ve video oyunu geliştiricisi Marc Prensky,
internet döneminde reşit olan kuşağa “dijital
kabile” geri kalanımızı ise “dijital göçmen” olarak
tanımlıyor. Sosyal medyayla büyümüş, sürekli
internete bağlı, cep telefonu kameraları açık,
Ne yapmalı?
K
SS projenizin işlevli bir internet sayfası olması
yeterli değil. Sadece kriz anlarında değil
sosyal ağlarda bugünden itibaren mutlaka düzenli
şekilde paylaşımda bulunmalısınız. Çünkü Google
kişisel hafızamız ve evrensel kütüphanemiz olmuş
durumda. Kimse hatırlamasa bile Google hatırlar!
İtiraf etmek ve özür dilemek ruh için olduğu kadar
PR stratejiniz açısından da iyidir. Soysa medya
krizlerinde gördük ki itiraf etmek ve özür dilemeye
artık kendimizi alıştırmalıyız. Güçlü olanın değil
haklı olanın yanında olun. Aksi takdirde kibir,
önlenemez bir yangının fitili olabilir.
Markanızla ilgili yaşanan krizde ve normalleşme
sürecinde yani sonrasında en büyük yardımcınız
yürüttüğünüz KSS çalışmaları olacak. İkna
stratejileri içerisinde değerlendirildiğinde bir
yol haritanızın olmasında fayda var. Ve bu yol
haritasında mutlaka yeni medya ilk kalemlerden
olmalı. Hatta projenizi ilk elden yeni medya
olanakları üzerine inşa ederseniz geleceğe daha
hazırlıklı olursunuz.
19
KSS projelerinin şeffaf olması artık eskisinden de
önemli. İçeriğinden çok iletişim ve duyurusuna
para harcanmış bir KSS çalışması gelecekte
krize dönüşebilir. Projeyle ulaşılan kişi, davranış
değişikliği bilgilerinin yanı sıra harcama kalemlerini
de mutlaka görünür bir yerlerde ayrıntılı şekilde
duyurmalısınız. Okuyucuların yazar, yazarların
okuyucu olduğu bir dönemden geçtiğimizi
unutmayın.
Nasıl yapmalı?
İ
lk olarak sosyal ağlarda yürütülen çalışmaların
“sürdürülebilir” olması gerekiyor. Kimse
“merhaba” dedikten sonra ortalıktan kaybolan
birine güvenmez. Bunun için internette yürütülen
çalışmaları sürdürülebilirlik kriterleri açısından 2010
yılından beri değerlendiren SMI-Wizness Sosyal
Medya Sürdürülebilirlik Endeksi ve burada bulunan
U
ilk 10 firma, bu işin nasıl yapılması gerektiğini gayet
iyi gösteriyor. Bu endeksi takip etmenizi öneririm.
İkinci olarak ise KSS uygulamalarının geleceğinin
toplulukların ortak aklını internet üzerinden
yansıtan Crowdsourcing uygulamalarında olduğunu
dile getirmiştik. Topluluğun ortak aklıyla inovatif
çözümler sunan kapsamlı bir KSS aracı oluşuna
ABD’den güzel bir örnek var. SeeClickFix.com
internet üzerinden sokağına ve şehirlerine sahip
çıkanların uygulaması olarak başladı. Dileyen
herkes harita bazlı olarak siteye kırılmış bir bankı,
çocuk parkındaki bozuk kaydırağı ve boyasız
çürüyen köprüyü şikayet edebiliyor. Belediye ile
birlikte çalışan ve vatandaşların bu sıkıntılarını
anında çözen ve aynı platformlardan aynı hızla bu
çözümleri duyuran bir şirket düşünün. İşte KSS ve
PR’ın geleceği Crowdsourcing’de derken tam da
bunu kastediyoruz.
KSS ları
ama
ygul
Nestlé, kadınların iş dünyasında
daha yetkin olmasını destekleyen ilkelere imza attı
Nestlé, kadınların iş dünyasında daha fazla
görev almalarını desteklemek üzere BM
Küresel Hareketve BM Kadın Girişimciliği
tarafından oluşturulan ilkelere imza attı. Global
İş İlkeler’inde cinsiyet eşitliğini muhafaza etmeyi
önceliklendiren Nestlè’de çalışanlar arasındaki
cinsiyet dengesi oranı her geçen yıl artıyor.
B
M Küresel Hareket ve BM Kadın Girişimciliği
kapsamında, iş dünyasında cinsiyet eşitliğini
sağlamak için kadınların gücü ve yetkisinin
önemini vurgulayan yedi adım oluşturuldu.
Bu ilkelere göre; kadınların iş yaşamının her
kademesinde aktif olması, farklı sektörlerin
ekonomi aktivitelerinde bulunması, tedarik zincirinin
kitlelere ulaştırılmasında önemli rol oynamaları
destekleniyor.
20
Türkiye’de yüzde 50 oranında üst düzey kadın
çalışanı bulunan Nestlé, kadınları iş gücünde daha
aktif olmaları konusunda destekliyor. Nestlé’nin
kadın-erkek eşitliğini destekleyen ve dünya çapında
kadınların erken yaşlardan itibaren eğitim almasını
destekleyen aktiviteleri bulunuyor.
Kadınların yetkilendirilmesi,
başarıyı artırır
N
estlé CEO’su Paul Bulcke, cinsiyet eşitliği
ve kadınların yetkilendirilmesinin çok önemli
olduğuna vurgu yaparak şunları söyledi: “İyi bir
şirket olmak için kadınların yetkilendirilmesinin çok
önemli olduğunu düşünüyoruz. Cinsiyet eşitliğini
sağlayabilmek ve kadınlara eğitim olanaklarını
arttırmak için iş ile ilgili aktivite ve programlarımızı
güçlendirmek için kararlıyız.”
Söy
KSS
leşil
e
ri
İletişimciler ne diyor?
Türkiye, tarihe not düşülecek bir süreçten
geçiyor. Bu süreçte sınav veren bir kesim de
kurum/kuruluşlar. Yaşanan toplumsal hareketin
etkilerini, kurumsal sosyal sorumluluk yönünden
de ele almak adına iletişimcilere sorduk.
Katılımcılara teşekkürlerimizle…
Kurumsal sosyal sorumluluğun (KSS) kriz
dönemlerindeki seyrine ilişkin neler söylersiniz?
Arın Saydam - Bersay İletişim Grubu Yönetim
Kurulu Başkanı
KSS’nin konsept olarak
gelişimi 1950’lerden önce
bireysel filantropi ile başlar.
50’lerde şirket yöneticilerinin
karmaşık sosyal
problemlerin çözümüne
katkıda bulunmaları
gerektiğinden söz edilmesi
ile bu anlayış yavaş yavaş iş
dünyasına nüfuz eder. 1970’lerde kavram olarak
KSS hayatımıza girer. Daha sonra da bu kavramın
sosyal paydaşlık yaklaşımı ve sürdürülebilirlik
kavramlarıyla bir arada kullanılmasına tanık oluruz.
KSS’nin günümüzdeki en yerinde tanımı World
Business Council for Sustainable Development’ın
yaptığıdır: “İşletmelerin, çalışanlarının, ailelerinin,
yerel çevrelerinin ve toplumun yaşam kalitesini
artırırken etik davranmaya ve sürdürülebilir
ekonomik gelişmeye katkıda bulunmaya
adanmışlığı devam ettirmesi.”
Bu çerçevede kurumlar, kendi varoluş sebepleri
ile tutarlı, süreklilik arz eden, kurumun varlığını
sürdürmesine destek olacak, sosyal paydaşlarına
fayda sağlayacak, kendi faaliyet alanları ve stratejik
tercihleri çerçevesindeki öncelikli bir konuyu/alanı
tespit ederek, buraya yatırım yapabilirler.
KSS kısa vadeli değildir. O yüzden proje olarak
bakılmamalıdır. KSS, kurumun hem değerleri,
varoluş sebebi yani misyonu, kendi performansı
ve paydaşlarının beklentileri ile aradaki dengeyi
doğru kurmaktan geçer. Uzun vadeli bir toplumsal
yatırımdır. Dolayısıyla, mesleki etik anlayış
çerçevesinde kurumlar tarafından dönemsel bir
fırsat olarak görülmemeli ve toplumun vicdanı göz
önünde bulundurulmalıdır.
Bârika Göncü - Bilgi Üniversitesi Öğretim
Görevlisi & BG İletişim Ajans Başkanı
Bugün global anlamda bir
“kriz” dönemindeyiz. Mevcut
değerler sisteminin ve
elbette ekonomik ve finansal
sistemin; doğal çevrenin
korunması, gelir
dağılımındaki adaletsizlik,
istihdam politikaları, tedarik
zinciri uygulamaları gibi
alanlarda sorumlu politikalar geliştirilmesi yönünde
gözden geçirilmesi gereği ortada. Bu ortam,
kuruluşlara da KSS’yi stratejik bir araç olarak
kullanarak, geleceğe yönelik sürdürülebilir
politikalar geliştirmeleri için sayısız fırsat sunuyor.
Emine Çubukçu - Capitol Ogilvy PR Genel
Müdürü KSS bir süreç yönetimi
olarak zaten “kriz
öngörmeyi” ve “önlem
almayı” sağlayan bir sistem.
Doğal olarak da KSS, kriz
dönemlerinde akılcı bir bakış
açınız ve daha önceden
hazırladığınız sağlam
temelleriniz varsa en önemli
can simididir ve krizden tüm taraflara en az zarar
verecek şekilde çıkmanıza yardımcı olur. Geçmişe
baktığımızda bu tür süreçleri iyi yöneten markaların
kriz döneminden sonra bir KSS lideri olduğunu,
itibarlarını koruduğunu görebiliyoruz.
Asya Deniz Akyol - SuCSR Yönetici Ortağı
Yaşanacak olası risk
alanlarını öngörebilmek,
bunları bertaraf etmek, en
azından olası kurumsal
etkilerini en düşük seviyede
tutabilmek kurumsal sosyal
sorumluluk yaklaşımının
temel kazanımlarından
birisidir.
Paydaş ilişkilerinden başlayarak kurumların tüm
iş süreçlerinin şeffaf bir şekilde planlanması, olası
krizleri öngörme ve yönetme açısından kurumlara
avantaj sağlamaktadır.
Bir kurumun faaliyet gösterdiği alanda ve bu
alanın kapsamında iç ve dış paydaşlarının öncelik
ve beklentilerini anlaması ve bu beklentilere
yanıt verebilme çabası olumlu anlamda katkı
sağlamaktadır.
Kurumlar örneğinden gidilerek özetle söylenmesi
gereken, faaliyet alanınızda bir işi yaparken
mutlaka o işle ilgili öncelikli paydaşlarınızı dinleyin
ve çözümleri birlikte çıkarın. Bu kurumsal anlamda
itibar sağlarken, paydaşların da güvenini artırarak
süreçlerinizin verimli şekilde çalışmasına yardımcı
olacaktır.
Özünde, tüm doğal çevresel unsurlarına,
paydaşlarının ekonomik refahına ve insana
saygı temelli bir varoluş tarzını seçmiş olan, yani
çevresi ile birlikte var olmayı tercih etmiş olan
kurumların, her şeyden önce habitatının bizzat
kendisi tarafından, olası krizlere karşı korunacağı
bilinmelidir.
Henüz tecrübe ettiğimiz, toplumsal başkaldırı olarak
da tanımlayabileceğimiz bir ortamda şirketlerin
sosyal sorumlu davranış şekli nasıl olmalıdır?
Arın Saydam
Kesinlikle mevcut iletişim dilini değiştirmemelidir.
Bugüne kadar yapmış olduğu iletişim çalışmaları
ile tutarlı olacak şekilde hareket etmeye
devam etmelidir. Eğer toplumun markadan ya
da kurumdan bir beklentisi varsa mutlaka bu
gözlemlenmeli ve dinlenmelidir. Bu beklentileri
görmezden gelmek itibara kalıcı zararlar verebilir.
Aynı şekilde, eğer bir talep ya da beklenti yoksa,
talep varmış gibi davranarak hareket etmek de yine
toplum tarafından ‘samimiyetsiz’ bir aksiyon olarak
yorumlanabilir. Burada önemli nokta, kurumların
hali hazırda mutlaka kriz senaryoları ve kriz
aksiyon planları olmalıdır. Böylece ekonomik ya da
sosyal bir kriz olduğunda, kurumun hangi mesajları
vereceği, nasıl bir aksiyon alacağı belirli olacak
ve kriz anında hata yapma riskini azaltacaktır.
İletişimde süreklilik ve tutarlılık ilkeleri gereği, o
güne kadar verilen mesajlara paralel mesajlar
ve aksiyonlar alındığı taktirde; kriz esnasında
kurumsal bir vatandaş olarak hareket edilebilecek,
iletişim proaktif ve stratejik olarak yönetilebilecektir.
Bârika Göncü
Toplumu ve dolayısıyla tüm paydaşları etkileyen bu
türden toplumsal hareketlilikleri şirketlerin de çok
yakından izlemesi ve anlamaya çalışması beklenir.
Şirketler, tüketicilerinin de içinde olduğu geniş
paydaş yelpazesinin farklı alanlardaki taleplerini
daha iyi okuyabilmek için, kurumsal değerleri
ve kültürleri temelinde derinlikli bir bakış açısı
geliştirmelidir.
Emine Çubukçu Öncelikle, şirketlerin sosyal sorumlu davranışları
işlerinin faaliyetlerinin tüm zamana yayılan
önemli bir parçası olarak kabul edilmeli, sadece
kriz dönemlerinde akla gelmemeli. KSS’nin en
önemli bileşenlerinden olan “Community License
to Operate” toplumun işinizi sürdürebilmeniz için
size verdiği “ehliyet” olarak tanımlanabilir. Bu
ehliyeti almak için bir sınava girmezsiniz, bazen
bu ehliyeti almadan yola devam edebileceğinizi
de düşünebilirsiniz. Ancak günümüzde iletişim
teknolojilerinin hızla gelişmesi, toplumsal bilincin
yükselmesi gibi pek çok nedenden ötürü işinizi
sürdürebilmenizin bu ehliyete bağlı olduğunu kriz
yaşadıktan sonra fark eden kurumlar olabiliyor. Bu
tüm kurum ve kuruluşlar için geçerli. Bu ehliyeti
almak için geçtiğiniz sınavların başlıklarını kısaca
açıklamak gerekirse; dürüstlük, şeffaflık, topluma
duyarlı olmak, sosyal ve çevresel negatif etkilerinizi
azaltmak için çalışmalar yapmak şeklinde
sıralayabiliriz.
Asya Deniz Akyol
Kurumlar, toplumdan ayrı yapılar değildir. Nihai
noktada toplum kurumların en büyük ve en
kapsamlı paydaşlarıdır. Toplum, etki ve tepkiyi
en hızlı ve en somut şekilde geri döndürür.
Dolayısıyla toplumsal bir olaya karşı hassasiyetle
yaklaşmalıdır. Kurumsal anlamda bu tür olayları,
paydaş önceliklerini anlayarak kendine örnek
almalı, kurumsal bir öz değerlendirme yaparak
olası olumsuzlukların giderilmesi için bir fırsat
olarak görmelidir.
Bir kurumun sosyal sorumluluğa geçişi akut bir
durum değil, bir olgunluk durumudur. Kurumlar bu
anlayışa ya sahiptir ya da değildir. Bireylerden farklı
olarak, kurumlar tüm üretimleri, ürün ve hizmetleri
ile topluma karşı sorumludur.
Toplumsal olaylarda, kişiler, kurumlardan
aynı hassasiyet yaklaşımını bekleyebilirler.
Burada önemli olan kurumun KSS yaklaşımını
benimseyerek ve toplumsal duyarlılıkları göz önüne
alarak kendi habitatı için de yaklaşımını geliştirmeli
ve kamuoyuyla paylaşmalıdır.
Normal şartlar altında sosyal sorumlu
uygulamalarıyla var olmayan kuruluşların, kaos
ortamlarında KSS’ye yönlenmesinin inandırıcı/
tatmin edici olduğunu düşünüyor musunuz?
Arın Saydam
Hem bir vatandaş olarak hem de bir iletişim
profesyoneli olarak doğru ve etik bulmuyorum. KSS
adı altında yapmaya kalkıştıkları bu çalışmalar
zaten KSS ruhuna aykırıdır. Bunu da fırsatçılık
olarak adlandırabiliriz, KSS değil.
Bârika Göncü
Sosyal sorumluluk çerçevesinin sadece toplumsal
katkı temelli projelerden ibaret olmadığını
biliyoruz. Bugün kuruluşlar, çalışanlarına
nasıl davrandıklarından tedarik zincirlerindeki
sürdürülebilirlik politikalarına, doğal çevreyle ilgili
yaklaşımlarından kurumsal yönetim uygulamalarına
geniş bir yelpazede değerlendiriliyorlar. Kısa vadeli
ve konjonktürel sosyal sorumluluk uygulamalarının
sürdürülebilir olduğunu düşünmüyorum. Öte
yandan, toplumsal gelişmeleri yakından izlemek
ve gerekli refleksleri göstermek de kurumlardan
beklenen bir şey. Bu refleksleri KSS çerçevesinden
ayırmak gerekir.
Emine Çubukçu Elbette hayır… Bu tür davranışlara ya da
uygulamalara kimsenin inanması mümkün
değil. Ancak krizler her zaman olacaktır. Zararın
neresinden dönülse kârdır diye düşünürsek, KSS’yi
sadece toplumun gözünü boyamak ya da reklam/
pazarlama faaliyeti olarak görmeyen bir süreç
yönetimini kabul eden kurumların krizleri çok daha
güçlenerek atlatabileceklerini de kabul etmek
gerekir.
Asya Deniz Akyol
Kurumun ne kadar samimi olup olmadığını aslında
yine kamuoyu belirliyor. KSS, içselleştirilmeden, “ne
için” yapıldığı anlaşılmadan, sürdürülebilir öğeleri
taşımadan yalnızca bir iletişim etkinliği yaklaşımıyla
yapıldığında ki buna KSS demiyoruz, toplum
tarafından ayırt edilebiliyor.
Eğer ki bir kurum kaos dönemlerinde çare olarak
KSS’yi görüyor ise aslında doğru yolda demektir.
Yukarıda belirttiğim gibi bir kurumun sosyal
sorumluluk yaklaşımına geçişi akut olmamalıdır.
Kurumlar, bireylerden daha gelişkin bir hafızaya ve
geleceği tahmin yeteneğine sahip olmalıdır.
Kaos, yapısı gereği zaten süreğen bir durumdur,
hep vardır. Hatta, kaos teorisine göre doğayı
kaos yönetir. Günümüzün hızlı dünyasında kaosu
tetikleyen unsurların etkileri de daha çabuk
hissedilmekte, kurumların romantik düzenli yaşam
ortamları çabucak bozulabilmektedir.
Kurumsal sosyal sorumluluk anlayışı, aynı
zamanda kaos dinamiklerinin farkında ve kaos
güdümlü değişime hazırlıklı olmak ve bu değişim
hallerinde de sürekliliğini sağlayabilmek anlayışıdır.
Hep var olan kaosun, bazı sosyal hareketlenmeler
ile görmeyenlere kendisini gösterdiği zamanlarda,
kurumların KSS’ye yönelmesi anlaşılabilir bir
durumdur. Bu gibi kaos (veya kriz) durumlarında,
kurumların palyatif bir yaklaşımla KSS’ye
yöneldiği sıkça görülmüştür. Esas olan ise, bu
dönemlerde başlanan kurumsal sosyal sorumluluk
çalışmalarının, kurumun hafızasına işlenmesi ve
bir daha terk edilmemek üzere iş yapma tarzına
taşınması olmalıdır.
Toplumun tavır aldığı kurum/kuruluşların bundan
nasıl etkileneceğini öngörüyorsunuz?
Arın Saydam
Kriz olduğunda öncelikle hasarı ölçmek şarttır.
Markaların algı araştırması yapıp, hedef kitlelerinin
ve paydaşlarının ne yönde, nasıl ve hangi şiddette
etkilendiğine bakmaları gerekiyor. Marka, mevcut
marka değeri ve beğenisini kaybetmiş ancak satış
performansı devam ediyor olabilir. Ya da bir marka
böyle bir dönemde çok fazla beğenilmiş, sevilmiş
olabilir ancak bu durum satışa dönüşmemiş de
olabilir. Aslolan anlık satış kazancı/kaybından
ziyade, bir markanın en değerli varlığı olan
itibarının sürdürülebilir olmasıdır. Dolayısıyla,
itibara yönelik hasarın mutlaka ölçülmesi gerekir ki,
bu hasarın boyutuna göre hızla gerekli aksiyonlar
alınabilsin.
Bârika Göncü
Alınan tavırların kuruluşlar üzerindeki olası
etkilerinin orta ve uzun vadede değerlendirilmesi
gerekir. Şu anda bu değerlendirmeyi yapabilmek
için yeterli veriye ve bilgiye sahip değiliz. Öte
yandan, değişimi ve değişimle ilgili toplumsal
talepleri anlamaya çalışan kuruluşlarla, hiçbir
şey değişmemiş gibi yaşamaya devam eden
kuruluşların ayrışacağı bir süreç öngörebiliriz.
Emine Çubukçu Bu noktada belirleyici olabilecek çok fazla değişken
var aslında. Ancak KSS açısından bakarsak, bu
kurumların geçmişten gelen bir KSS zemini olup
olmadığı önemli kuşkusuz. Sağlam temeller söz
konusu olduğunda, toplumun tavrı nedeniyle
şirket sarsılsa da, kısa sürede toparlanır. Ancak
sürecin iyi yönetilmesi ve toplumun beklentilerinin
açık, şeffaf ve dürüst bir şekilde karşılanması
gerekir. Sorunu görmezden gelmek, masanın
altına süpürmek, samimiyetten uzak uygulamalarla
göz boyamaya çalışmak, dikkati başka tarafa
çekmeye çalışmak kurumlara çok zarar verir.
İletişim kanallarını açık tutmak, paydaş katılımına
önem verecek şekilde ilgili tarafların beklentilerinin
sorgulanması, sahada olmak, birebir paydaşın
görüşünü duymak, anlamak ve ona göre yanıt
verebilir olmak son derece önemli. Dinlemek ve
karşılıklı fayda sağlayacak çözümler üretmek bu
sürecin etkilerini en aza indirmede önemli bir rol
oynayacaktır.
Asya Deniz Akyol
Kurumların bunu ancak KSS yaklaşımıyla
çözebileceğine inanıyoruz. Ancak, bir diğer gerçek
var ki; çokça eleştirisini yaptığımız modernite,
unutmaya endeksli bir insan yaratmaktadır.
Bireylerin günlük yaşamlarında, güçlü inançlara
veya sağlam ideolojik temellere dayanmayan
inanışları unutmaya meyilli oldukları bilinmektedir.
Çağdaş düşünürler modernitenin toplumsal hafızayı
zayıflatan dinamikleri üzerine derin tartışmalar
içinde olduğunu ve bu konuda önemli araştırmalar
yapıldığını biliyoruz.
Özetle, kurumlar da insanlar gibi kendilerini
affettirebilir. Fakat bu, bireysel ilişkilerdeki gibi
bildiğimiz anlamda, bir hatanın telafisi şeklinde
olmayacaktır. Kurumlar bunu, ancak iş yapış
tarzlarını değiştirerek, değiştirdiklerini de kurumsal
bir duruş olarak göstererek sağlayabilirler.
Sürdürülebilir İş Buluşması 5. yılında
İş dünyasının liderleri sürdürülebilir iş dünyasının
geleceğini şekillendirmek, değişimi ve en yeni
gelişmeleri tartışmak, yeni düşünce sistemlerini
oluşturmak üzere Yeşil İş 2013’de buluşuyor.
Y
enilenebilir enerji, temiz teknoloji, enerji
verimliliği, sürdürülebilir inovasyon,
sürdürülebilir finansman, entegre raporlama,
karbon yönetimi, sürdürülebilir yaşam ve tüketim,
sürdürülebilir binalar, sürdürülebilir turizm etkinlikte
konuşulacak konulardan.
Ülkemizin en güçlü sürdürülebilirlik platformlarından
olan “Yeşil İş Green Business 2013” Ekim 2013`te
24
Swissotel İstanbul’da 5.yılında “Değişim Zamanı”
teması ile katılımcılarla buluşuyor.
Farklı sektörleri buluşturan Yeşil İş 2013`te iş
dünyasının liderleri, sürdürülebilir büyümenin
uzmanları, özel sektör, kamu sektörü, sivil toplum
ve akademisyenler gündemi değerlendirecek
ve iş modellerinin geleceğine şekil verecek
görüşlerini aktaracaklar. Sürdürülebilir gelecek
için; iş dünyasında son gelişmeler, uluslararası
modeller, yenilikler, yasal düzenlemeler, standartlar,
uygulamalar, teşvikler, mali ve mali olmayan riskler
ve fırsatlar, ulusal ve uluslararası konuşmacıların
katılımı ile paylaşılacak.
Mak
ale
Bireysel sorumluluğun izdüşümleri
Feride Doğan
B
ugün küreselleşmenin yayılmasıyla birlikte bazı
ülkelerde yaşanan işsizlik, finansal krizler ve/
veya insan hakları ihlalleri sonucu özellikle genç
kuşakta bir hareketlenme, başkaldırı başladığını
görüyoruz. Türkiye’de Gezi Parkı’yla başlayan
olaylar, dünyada Brezilya’yla devam ediyor ve bu
hareketlenmelerin önümüzdeki dönemlerde başka
ülkelerde de görülmesi muhtemel.
Her ülkenin kendine özgü sorunları ve çözümleri
olmakla birlikte, değişim isteyen bu kitlelerin
karşısına duvar örmek yerine çıkış nedenlerinin
iyi analiz edilmesi ve diyalog yollarının kurularak
iyileştirici politikaların geliştirilmesi gerekiyor.
Özellikle Türkiye’deki Gezi Parkı olaylarından sonra
karşımızda, kendine özgü üslup ve tavırlarıyla iyi
analiz edilmesi gereken bir kuşak var.
Ülke genelinde protesto gösterilerine dönüşen
bu eylemde, protestocular çoğunlukla 20’li ve
30’lu yaşlarda. Aralarında çalışanlar, işsiz ya da
öğrenciler var. Teknolojiyi en etkili şekilde kullanan
ve eğitim sisteminin en fazla içinde kalan bu kuşak
kendine özgü fikir ve değerler sistemine sahip.
Türkiye’de ve dünyada bu nesille ilgili yapılan
araştırmalara bakıldığında, bireysel ve toplumsal
özgürlük talep eden, otorite ve hükümetlere
eleştirel tavır alan, farklı fikir, cinsiyet, milliyet,
kültür ve değerlere daha toleranslı ve açık olan,
sosyal değişime ve yeniliğe açık, sorumluluk
alan bireylerden oluşan bir tablo çiziliyor. Çarpıcı
çıktılardan bir tanesi de hayata ve yaptıkları işe
sonuç odaklı değil, süreç odaklı bakmaları. Aslında
bu kitleyi 20’li, 30’lu yaşlarla kısıtlamak yerine,
yukarıda belirtilen benzer fikir ve değer sistemine
sahip olan her kişinin bu kuşağa ait olduğu
söylenebilir.
Bireylerin elindeki en önemli iki güç, seçimde
kullanılacakları oy ve satın alacakları ürün/
hizmeti belirlemektir. Bu olaylar sürecinde yalnız
olmadıklarını, büyük kitleler haline gelebileceklerini
gören bireyler hafife alınmayacak bir tüketici
ve seçmen yüzdesini oluşturuyor. Bu alanlar
kapsamında oluşacak girişimlerde bireyler
arasında belirli bir konsensus sağlanırsa, kısa ve
orta vadede ekonomide ve seçimlerde bu etkileri
görmek mümkün olacak.
Hakları için yürüyen, bu süreçte spesifik pek çok
konu hakkında farkındalığı artan bireylerin bir
kısmı, seslerini farklı mecralarda duyurmanın
yollarını aramaya da başlıyor. İyi bir yaşam tarzının
ötesinde, bulundukları bölgeye, ülkeye ve dünyaya
daha faydalı olabilmek, büyük bir amacın parçası
olmak için yeni arayışlar içerisine giren bireylerin
özellikle sivil topluma ilgisi artıyor. Bu ilginin devam
etmesiyle, yakın zamanda sivil toplum sektöründe
gönüllü ve profesyonel çalışan sayısının artacağı
beklenebilir. Gençlerden beslenerek yenilikçi ve
etkisi yüksek uygulamalarını arttırması da sivil
toplum sektörünü güçlendirecektir. Önümüzdeki
dönemlerde belki de gençler ve kadınlar üzerine
daha fazla uygulama göreceğiz.
Bireysel farkındalığın bu kadar yüksek olduğu
bir dönemde, kişilerin bulundukları ya da
bulunacakları kurumlarda da aynı sorumluluk
bilincini görmek istemeleri ise kaçınılmaz gibi.
Özel sektör de bu kapsamda, uzun bir süredir bu
kuşağı analiz ediyor. Kendine güvenen, hakkını
daha çok arayan, sorgulayan, yenilikçi, mobbing
gibi işyerinde yaşanabilecek pek çok insan hakkı
ihlalinin farkında, sosyal haklarını bilen, sosyal
sorumlu, çalışan bireylerin artmasıyla şirketler de
politikalarını değiştirme aşamasında. 21. yüzyıla
ayak uydurarak kendi yenilikçi iş modellerini
oluşturan şirketler bu eğitimli kitleyi daha fazla
çekecek gibi gözüküyor.
Eğer bu süreç kurumlar tarafından doğru analiz
edilip, iyi bir şekilde yönetilirse dünyamız için
sürdürülebilir politika ve sistemlerin geliştirilmesi
mümkün. Tabii ‘‘sürdürülebilir kalkınma’’ alanıyla
ilgili gençlere yönelik yeni öğrenme metodları ve
yaklaşımların geliştirilmesi için eğitim kurumlarına
da görev düşüyor. Kim bilir Adam Smith’in
görünmez eli bu sefer gerçekten kurumsal sosyal
sorumluluğa işaret ediyordur.
25
Mak
ale
Sosyal sermaye
Ali Ercan Özgür
Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Dernegi Genel Sekreteri
T
ürkiye’nin kuruluşundan bu yana en çok
yatırım yapılan alanlarından biri eğitim. Eğitim
sistemleri, 100 yıla yakındır hep bir tartışma konusu
ve netameli bir alan.
Eksikleri ile yetersizlikleri ile dünden bugüne
eleştirilen eğitim alanının, özellikle son 30 yıldır
Türkiye’nin kalkınma ve gelişme eksenlerine
baktığımızda yetişmiş insan kaynağı, hizmet
kalitesi, gelişen girişimcilik ile önemli bir kapasite
artışı gösterdi. Özel sektör, kamu ve sivil toplumda
görülen gelişmiş insan kaynağı yapısı da bunun
temel bir göstergesi.
Bunun yanında kurumsal sosyal sorumluluğun
gelişmesinde, Türkiye’ye özgü hayırseverlik
uygulamalarında eğitimin de en önemli alan olması
ve birçok şirketin eğitim kurumlarının inşasından,
burslara ve yurt yapımından öğretmen yetiştirmeye
kadar birçok alanda sosyal sorumluluk çalışması
yürütmesi de bu alanı geliştirdi.
Bu açıdan bakıldığında sosyal sermaye eğitim
kapasitesi ile sivil topluma katılım, kurumlar arası
artan işbirliği ile bireylerin güçlendiği ve iletişim
ağları ile daha yakın işbirlikleri yaptığı bir alanı
içeriyor. Bu kapsamda sosyal katılım, bireyler
ve bireylerin kurumlarla ilişkileri artan eğitim ile
değişiyor.
Dr. Emre Erdoğan, sosyal sermaye ile güven
arasındaki bağa vurgu yaparak, özellikle de bireyler
arası ağların toplumsal ilişkileri güçlendirici yönü
temelinde sosyal sermayeyi tanımlıyor.1
Bu kapsamda yapılan araştırmasında Dr. Erdoğan,
genelleştirilmiş güven derecesi yüksek gençlerin
sosyal katılımda daha çok rol aldığını aktarıyor.
1 http://www.urbanhobbit.net/PDF/Sosyal%20Sermaye_
emre%20erdogan.pdf
Bu kapsamda özellikle nüfus kuşaklarının 33 yılda
bir yeni bir nesil değişimini kabul ettikleri görülüyor.2
Bu bağlamda 1980 askeri darbesi sonrası geçen 33
yıl sonrasında, bugün hem özel sektör hem kamu
hem de sivil toplum için yeni bir kuşak mevcut.
Sorgulayan, nedenleri arayan bir kuşak olarak
İngilizce ‘‘Why?’’ sorusundan türetilen Y kuşağı,
önemli bir kuşak değişimin göstergesi olarak öne
çıktı.
Birleşmiş Milletlerin 2008 yılında yayınladığı
Türkiye Gençlik Raporu’nu hatırlamak çok önemli3.
Bu raporda, Türkiye’nin 100 yılda bir yakalanan
fırsat penceresi kuşağını yakaladığını söylenmekte
ve bu 15 yıllık sürecin çok değerli, verimli
kullanılması önerilmekte. Bu açıdan özellikle
genç neslin artan eğitim düzeyi, sosyal sermaye
kapasitesi ve sosyal katılım beklentisi yeni bir
döneme girildiğinin işaretidir.
Ekonomist Nassim Nicholas Taleb, Siyah Kuğu
kitabında dünyadaki ekonomik krizlerden farklı
birçok beklenmedik değişimi Siyah Kuğu örneği
ile aktarıyor. Siyah Kuğu örneği, Avustralya kıtası
bulunana kadar dünyada kuğuların hep beyaz
olarak kabul edildiğini ve kimsenin kuğuların siyah
da olabileceğini hesaplamadığını aktarıyor.
Bu açıdan Türkiye’de son yıllarda artan katılım
talebi, genç nüfusun formal ve enformel yollardan
artan eğitim düzeyi, teknoloji kullanım becerisi,
internet ve sosyal medyanın yeni bir dil ve eğitim
aracı olarak öne çıkmasıyla Y kuşağının eğitim
alanından iş dünyasına kadar yayılması farklı bir
toplumsal süreç oluşturdu. Bu nedenle belki birçok
eğitimci, ekonomist, piyasa araştırmacısının,
2 http://www.mumma.org/DNA.htm
3 http://www.undp.org.tr/pressclippings/2008/3/ab_
haber_220308.pdf
şirketin ve kamunun bir kuşak değişimi, bir pazar
süreci olarak kabul ettikleri bu yeni kuşak artık bir
siyah kuğu olarak literatüre girdi.
Tıpkı Avustralya’da siyah kuğunun bulunması ile
karşılaşılan durum gibi, bu yeni duruma dair artık
tüm eski kabul edilmiş yaklaşımlar, politikalar,
reklam yöntemleri, eğitim sistemi, pazarlama
uygulamaları, sosyal sorumluluk projeleri farklı bir
bakış ve yöntem ile ele alınmalıdır. Türkiye bu yeni
süreç ile aslında dünyada da ülkelerin 100 yılda bir
yakaladığı fırsat penceresini yakalayan ülke olarak
geliştireceği uygulamalar ile örnek yaklaşımlar
sunma fırsatını da elde etti.
Bu sürecin Türkiye’nin nüfus dinamikleri açısından
ortaya çıkan fırsat penceresi temelinde bir siyah
kuğu olarak kabul edilmesi ve yenilikçi yöntemlerle
çarpan etkileri artacak sosyal kalkınma örneğine
dönüşmesi en temel dileğimizdir. Bu amaçla
kurumların, bireylerle ilişkisi ve kurumlar arası
ilişkileri iyi yönetişim ilkeleri temelinde ele alması
ve katılımcı yöntemlerle geliştirilmesi bekleniyor.
Bu kapsamda özel sektörün de müşteri ilişkilerini
paydaş ilişkileri temelinde kurgulaması ve yanında
çalışanları, hissedarları, ofis komşuları, tedarik
zincirleri ile yeni bir ilişki modeli kurgulaması
önemlidir.
Bu yeni ilişki modelinin stratejik bir kurumsal
sosyal sorumluluk yaklaşımı ile ele alınması ve
kurgulanması şirketler için son derece önemli.
Ancak şirketler kadar sivil toplum kuruluşları
ve kamunun da sosyal sorumluluk ve kamuoyu
diplomasisi uygulamalarını arttırması ve yenilemesi
gerekiyor.
Uyg
KSS
ulam
a
ları
Tekstil sektöründe sorumlu satın alma
konuşulacak
2011’de başlayan RESPECT projesi, Avrupa
Birliği Leonardo da Vinci programı tarafından
desteklenen iki yılık bir proje. RESPECT Projesi
Fair Labor Association (Adil Çalışma Derneği FLA), kurumsal sosyal sorumluluk uzmanlarını,
mesleki eğitim uzmanlarını, tedarikçiler ve
sivil toplum kuruluşlarını temsil eden 8 Avrupa
kurumundan oluşan bir koalisyon tarafından
yönetiliyor.
sektörü özelinde bir brifing ve atölye çalışması
yapacak. Çalışma, 11 Eylül 2013 tarihinde
İstanbul’da Kadir Has Üniversitesi’nde olacak.
Dernek yetkilileri seminerin amacının, RESPECT
projesini tanıtmak ve sonuçları sunmak, firmaların
tedarikçilerle olan işbirliklerinin geliştirilmesi
konusunda fikir üretmek, seminer ve atölye
çalışması içeriklerini test etmek ve geliştirmek
olduğunu belirtiyor.
P
Katılımcılar için
Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği,
Türkiye’deki tekstil üreticilerinde daha sorumlu
satın alma yöntemlerini geliştirmek amacıyla tekstil
Seminer Dili: Türkçe
roje, tedarik zincirinde satın alma politikalarında
yer alan kilit paydaşların birbirleriyle
kurdukları diyaloglarda yaratıcı yöntem ve araçlar
geliştirmesini amaçlıyor.
Şirketteki pozisyon: Satın Alma/ İnsan Kaynakları
/Sosyal Sorumluluk/Denetim / İletişim/ Stratejik
Planlama Müdürleri
27
Mak
ale
Toplumsal birer vatandaş olarak şirketlerin
kişilikleri ve Gezi Parkı olayları
Berkay Orhaner
M
edeniyet ticaret sayesinde gelişti. Önceleri mal
değiş tokuşu olarak yapılan ticaret, özellikle
16 ve 17. yüzyıllardan itibaren merkantilizmin
gelişmesiyle birlikte sadece kâr amacıyla yapılır
hale geldi. Deniz aşırı kaynaklara ulaşmak
isteyen ticaret kolonileri, dünyanın ilk büyük
şirketlerini kurdu. Bu şirketlerin etkinlikleri, Fransız
Devrimi’nden Rönesans’a kadar birçok önemli
siyasi, toplumsal ve kültürel olayı tetikledi. Bu süreç
günümüzü etkilemeye hâlâ devam ediyor. Tüm
dünya tek ve bütünleşik bir pazar alanına, bireylerin
ise bu pazarda alışveriş yaparak hayatlarını devam
ettirebilen canlılara doğru yaşadığı dönüşüm
hızla devam ediyor. Bu açıdan bakılırsa, belki de
küreselleşmenin de en büyük sebepleri arasında
“kâr amaçlı ticaret” olduğunu söylemek mümkün.
Ortaklıklar (şirketler), önce ticaretin sonra da
toplumsal yaşamın merkezi örgütlenme modeli
haline geldiler. Büyük oranda kaynak tüketebilen,
üretimlerini ve sağladıkları hizmetleri hiç
durmaksızın çeşitlendirip geliştiren şirketler, tüm
dünyaya şekil veren merkezi bir güç hâline geldiler.
Bir yandan özel sektör olanca hızıyla büyümeye
ve özgürleşmeye devam ederken, diğer yandan
siyasi kurumlar, şirketler üzerindeki etkilerini büyük
oranda yitirdiler. Özellikle soğuk savaş sonrasında
devletlerin piyasalar üzerindeki varlıklarını
azaltmasıyla şirketler dünya üzerindeki en etkin
kuruluşlar oldular.
Peki, aldıkları kararlarla binlerce kişinin hayatını
etkileyebilen, çok büyük oranda doğal ve toplumsal
kaynak tüketebilen şirketlerin sorumlu oldukları tek
konu kâr-zarar dengesi için uğraşmak mıdır?
Dünya üzerinde beş milyondan fazla çalışanı
olan bir perakende zincirinin veya onlarca ülkenin
doğalgaz ihtiyacını sağlayan dev bir enerji şirketinin
tek derdi kâr-zarar denkliği midir? Belki de
28
kurumsal sosyal sorumluluk kavramı, şirketlerin kâr
-zarar ekseninden çok daha fazlasını düşünmesi
gerektiğini anlatan bir çağrı olarak yorumlanmalıdır.
Ters taraftan düşünmek de mümkün olabilir.
Şirketler kendilerine daha belirgin bir pazar
kurabilmek veya belirli konularda daha avantajlı
olabilmek için “etliye sütlüye karışmayan” şirket
görünümünden çıkıp, belli konularda “taraf”
olmak isteyebilirler. Özellikle siyasi açıdan taraf
olmak, şirketler açısından büyük avantajlar
veya dezavantajlar oluşturabilir. Yıllarca ABD’de
mühendis olarak çalışmış bir tanıdığım, uçak
sektöründe çalışan mühendislerin seçimlere göre
hareket ettiğini anlatmıştı. Seçimleri Demokratlar
kazanırsa herkes Boeing’te, Cumhuriyetçiler
kazanırsa herkes General Dynamics’te çalışmak
istermiş. Çünkü büyük ihalelerin hükümete yakın
olan şirketler tarafından kazanılacağına inanılırmış.
Elbette bizler, kurumsal sosyal sorumluluk
kavramıyla şirketlerin kâr -zarar ekseni
saplantısından kurtulup, siyasi olarak taraf
olmalarını kast etmiyoruz. KSS, şirketlerin
kendilerini sorumlu bir vatandaş gibi görmeleri
anlamına gelmelidir. Böylece şirketler, kendi
konuları, etki alanları ve pazarlarını göz önünde
bulundurarak toplumu, çevreyi ve ekonomiyi
destekleyebilir, artı değer yaratabilirler. Böylece
KSS, hem şirketler için uzun dönemli bir
sürdürülebilirlik stratejisidir, hem de toplumun -artık
dünyanın en muktedir kuruluşları haline gelmiş
olan- şirketlerden haklı bir beklentisidir.
Perakende ürün veya hizmet satan şirketlerin
toplumsal açıdan daha çok ön planda bulundukları
bir gerçektir. Her gün sokakta gördüğümüz,
ürünlerini kullandığımız ve hizmetlerinden sıklıkla
yararlandığımız şirketleri, bireysel hayatlarımızın
daha çok içinde görür, bu şirketlerin kurumsal
davranışlarını daha fazla önemseriz. Bu şirketleri,
sadece ürün ve hizmetlerinin niteliğiyle değil,
toplumsal ve çevresel davranışlarıyla da takip
ederiz.
Türkiye ve dünyanın gündemini sarsan Taksim
Gezi Parkı’nda başlayan olaylar, toplumsal birer
vatandaş olarak şirket kişiliklerinin ne kadar
önemli olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Kârzarar eksenli hareket etmekten öte, toplumla
ilişkisini daha derinlikli bir anlayışla kuran, böylece
kendisine bir “kişilik” oluşturabilmiş şirketler, kriz
ortamını yönetebilmekte daha başarılı oldular.
Gezi Parkı olaylarıyla ortaya çıkan olağanüstü
ortam, kitlelerin şirketleri nasıl algıladığını aşırı
uçlarda ortaya koyduğu bir deneyim yaşattı.
Olayların en hararetli şekilde yaşandığı 31 Mayıs
günü gözlemleyebildiğim kadarıyla, yüzlerce
dükkânın bulunduğu İstiklal Caddesi’ndeki
açık mağazaların sayısı bir elin parmaklarını
geçmiyordu. Olayların oluşturduğu hararetle,
neredeyse tüm dükkânların kepenklerine sprey
boyalarla çeşitli sloganlar yazılmıştı. Özellikle
uluslararası şirketlerin şubelerinin kepenklerinde
daha ağır ifadeler bulunuyordu. İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Başkanı’nın sahibi olduğu muhallebici
dükkânına ciddi zarar verilmişti. Diğer yandan
kitap satan mağazaların camlarına hiç slogan
yazılmamış, bu mağazalara hiç zarar verilmemiş
olması dikkate değerdi.
Sosyal medya üzerinden de şirketlerin gezi parkı
olaylarına verdiği tepkiler yargılandı. Olaylar başlar
başlamaz mağazalarını kapatan birçok firma
yasaklı markalar listesine alındı. Diğer yandan hem
İstanbul’da, hem de Gezi Parkı ile ilgili protestoların
gerçekleştiği diğer pek çok ilde, kapılarını
yaralanan ve yardıma ihtiyaç duyan kişilere açan
birçok küçük esnaf dükkânı ve mağaza, özellikle
protestoları destekleyen kişilerin sempatisini
kazandı.
Uluslararası bir kahve zincirinin, protestolar
sırasında kapılarını kapattığına dair iddiayı
kamuoyuna yaptığı bir duyuruyla tekzip etmesi,
hatta ilkyardım konusunda eğitimli personeliyle
ihtiyaç duyan kişilere olaylar sırasında yardım
edildiğini açıklaması, bu küresel şirketin kriz
ortamındaki kimliğini ne kadar önemsediğini
ortaya koyuyordu. Ayrıca toplum vicdanı, olayların
yaşandığı merkezlerdeki esnafın durumuna karşı
kayıtsız kalmadı. Sosyal medyada sık sık olayların
meydana geldiği yerdeki dükkânlardan alışveriş
yapılması çağrısında bulunuldu. Ankara’da bindiğim
bir taksinin sürücüsü, kendisi de protestoları
destekliyor olmasına rağmen, Kızılay’daki esnafın
işlerinin durmuş olmasını üzüntüyle karşılıyordu.
Toplumun, şirketlerin kimliklerini ve kâr-zarar
eksenli hareket etmelerinden başka ne gibi
etkinlikler içinde olduklarını sadece olağanüstü
durumlarda sorgulaması, şüphesiz KSS
farkındalığının ülkemizde hâlen yeterince
gelişmediğini gösteriyor. Türkiye’nin uluslararası
ilişkilerinde sorun yaşadığı bir ülkenin mallarının
bir anda boykota uğraması veya sorun yaşanan
ülkelere ait gibi algılanan markaların protesto
edilmesi, toplumun anlık heyecanlarla ortaya
koyduğu tepkilerden meydana gelirken, şirketlerin
kurumsal sorumluluğu hakkında yeterli ve kalıcı bir
yaklaşım sunmuyor.
Günümüzde şirketler ne sadece bir ülkeye, ne tek
bir bir bakış açısına, ne de belirli bir siyasi eğilime
endekslenebilir. Şirketler çok farklı paydaşlarla çok
boyutlu bir düzeyde ilişki kuran, oldukça karmaşık
“tüzel kişilikler”dir. Bizlere düşen, hayatımıza etki
eden bu kişilikleri daha derinlikli bir bakış açısıyla
değerlendirerek hareket etmektir. Şirketler ise
sıklıkla inkâr etmek istedikleri bir gerçekle Gezi
Parkı olayları sonrasında bir kez daha karşılaştılar:
Şirketler, asla sadece ticaret yapan kuruluşlar
değildir.
Fotoğraf Açıklamaları
Olayların yoğunlaştığı 31 Mayıs’ta, İstiklal
Caddesi’ndeki mağazaların birçoğu zarar
görmemek için kapandı. Daha çok küçük
esnaflardan oluşan, ara sokaklardaki az sayıdaki
dükkân iş yapmaya ve olaylardan zarar görenlere
yardım etmeye çalıştı.
Kriz durumlarında dahi girişimci seyyar satıcılar
varlıklarını sürdürebiliyorlar.
U
KSS ları
ama
l
u
g
y
Bahçeşehir Koleji, sosyal sorumluluk bilinci
kuvvetli bireyler yetiştirmeyi amaçlıyor
Bahçeşehir Koleji, iyi bir eğitimin toplum bilinciyle bütünleşmediğinde eksik kaldığını kabul eden
eğitim anlayışıyla öğrencilerinin sosyal sorumluluk bilinci kuvvetli bireyler olarak yetişmesine özen
gösteriyor.
B
ahçeşehir Koleji Kurumsal İletişim ve
Pazarlamadan sorumlu Genel Müdür
Yardımcısı Özlem Dağ, Bahçeşehir Koleji
öğrencileri tarafından gerçekleştirilen kurumsal
sosyal sorumluluk projelerine ilişkin şunları
söyledi: ‘‘Sosyal sorumluluk bilinci, okulumuzda
her kademeden öğrenciye özenle aktarılıyor ve
Bahçeşehir Kolejinde okuyan her öğrenci sosyal
sorumluluk bilinci taşıyan çalışmalar yapıyor.
Öğrencilerimiz, yenilikçi ve çözüm odaklı düşünce
sistemlerini birlikte hareket etme alışkanlığı
ile birleştirerek birçok başarıya imza atıyorlar.
Organizasyondan teknik konulara kadar her
aşamasında bizzat Bahçeşehir Koleji öğrencileri
tarafından hazırlanan etkinlikler sonunda elde
edilen gelirler çeşitli kurumsal sosyal sorumluluk
projelerinde kullanılıyor.
Gezici Bilim Müzesi
B
ahçeşehir Koleji Fen ve Teknoloji Lisesi
öğretmen ve öğrencileri, Gezici Bilim Müzesi
adıyla önemli bir kurumsal sosyal sorumluluk
projesi gerçekleştirerek, çocukları bilim ile
buluşturuyor.
Türkiye genelindeki okullarında açtığı Bilim
Müzeleriyle bilimin başlangıç noktası olan Gezici
Bilim Müzesi; Adana,Mersin, İskenderun, Denizli,
Ankara, İzmir, Samsun, Bursa, Balıkesir, Bandırma,
Burhaniye/Körfez, Edirne, Gaziantep, Kayseri,
Kocaeli, Diyarbakır, Şanlıurfa, Alanya, Antalya,
Manavgat olmak üzere birçok il ve ilçede çocuklarla
buluştu. İçinde bulunan 25 ayrı istasyon ile bilim
tüm çocuklara en ilgi çekici şekilde tanıtıldı.
Proje, Nisan, Mayıs, Haziran aylarında Türkiye
yollarında uzun bir yolculuğa çıkarak binlerce
çocuğa ve velilerine bilimin parlak ışığını taşıdı.
Bahçeşehir Koleji olarak bundan sonrada birçok
kurumsal sosyal sorumluluk projesinin öncüsü
olacaklarını dile getiren Özlem Dağ, önümüzdeki
dönemde sloganını Bahçeşehir Koleji öğrencilerinin
belirleyeceği ‘‘Barış’’ konulu sosyal sorumluluk
projesini hayata geçirecekleri bilgisini verdi.
Uyg
KSS
ulam
alar
ı
Total projeleri toplumsal dayanışma, çevre,
kültürel mirasa saygı odaklı
Total İnsan Kaynakları ve İdari İşler Direktörü Ayşe Ürgen, Total Oil Türkiye’nin sürdürülebilir gelişim
faaliyetlerini ’toplumsal dayanışma’, ‘çevreyi koruma’ ve ’kültürel mirasa saygı’ başlıkları altında
topladıklarını söyledi.
Ü
rgen, kurumun faaliyetlerine ilişkin şu bilgileri
verdi:
Toplumsal Dayanışma Projeleri:
Total Eğitime Destek
“2007-2008 eğitim öğretim yılında hayata geçen
‘Total Eğitime Destek’ projesi kapsamında Total,
tesislerinin bulunduğu illerden başlayarak,
ilköğretim okullarının öncelikli ihtiyaçlarını
(bilgisayar laboratuarları, kütüphane, yemekhane,
oyun parkı, ana sınıfı) karşılamakta ve yenileme
(okul binasının boyanması, tuvaletlerin ve sınıfların
yenilenmesi vs) çalışmaları yapmakta. Bugüne
kadar toplam 9 şehirde okul yenilemelerinde
bulunuldu. 2012 yılında ise Sakarya, Karasu
Konacık Köyü İlkokulu yenilendi. Ulaşılan toplam
öğrenci sayısı 2500.
2007-2012 yılları arasında yenilenen okullar:
Sakarya Konacık Köyü İlkokulu, Adana Kozan
Yeniköy İlk Okulu, Kahramanmaraş Merkez Kemalli
Köyü İlkokulu, Antalya Demre, Çevreli Köyü
İlköğretim Okulu, Samsun Kutlukent İlköğretim
Okulu, Gaziantep Beylerbeyi, Beylerbeyi İlköğretim
Okulu, İzmir Aliağa Fatih İlköğretim Okulu, İzmit
Gebze Dilovası, Kayapınar İlköğretim Okulu,
Ankara Sarayköy, Sarayköy İlkokulu”
Total Yaz Okulu
“2007 yılı itibari ile başlatılan ‘Total Yaz Okulu’
projesi kapsamında, her yıl 4 farklı üniversiteden
birer öğrenci enerji ile ilgili konuları analiz etmek
ve tartışmak amacı ile Paris’te ağırlanmakta. Daha
sonra bu öğrencilerimize şirketimizde staj imkânı
sağlayarak edindikleri teorik bilgileri iş hayatında
kullanma fırsatını veriyoruz.
2007 yılından itibaren toplam 24 Türk öğrencimizin
Paris’teki Yaz Okulu’na katılmasını sağladık. Bu
sene de 4 farklı üniversiteden seçeceğimiz 1’er
öğrenciyi Paris’e göndereceğiz. Bu sene sonu
itibariyle toplam 28 öğrenci programa katılmış
olacak.”
Total ve GSU İşbirliği
“Total Grubu, toplumsal politikaları ve yerel
yetenekleri güçlendirmeyi amaçlayan insan
kaynakları stratejileri doğrultusunda, faaliyette
bulunduğu ülkelerdeki üniversitelerle işbirliği
gerçekleştiriyor.
Üniversitelerle Ortaklık adı verilen bu çalışma
kapsamında, Total’in deneyimli çalışanları
tarafından üniversite öğrencilerine konferanslar
veriliyor. Yapılacak sunumlar, vaka çalışmaları ve
düzenlenecek mesleki bilgilendirme toplantılarının
yanı sıra öğrencilere, staj, sponsorluk, burs ve
Total Grubu tarafından organize edilen seminerlere
katılım olanakları da sunuluyor.
Bu proje kapsamında, Total Oil Türkiye A.Ş. Galatasaray Üniversitesi ile 15 Mart 2013 Cuma
günü düzenlenen törenle bir işbirliği sözleşmesi
imzaladı.
Sokakta İlk Adımlar
“Yollarda daha güvenli davranış alışkanlıkları
kazanmış bireyleri geleceğe kazandırmak
amacıyla, Total Oil Türkiye, 2005-2006 ilköğretim
yılı itibariyle, Renault ile birlikte ‘Sokakta İlk
31
Adımlar’ yol güvenliği Projesini yürütmekte.
2011 - 2012 eğitim öğretim yılı ile 10. senesine
giren proje kapsamında 2012 sonu itibari ile 41
ilde 1 milyon 200 bini aşkın öğrenci yol güvenliği
eğitimi almış oldu. Bundan sonraki 10 yıl için
hedef 5 milyon ilköğretim 4. sınıf öğrencisini yol
güvenliği ve çevreci ulaşım konusunda eğitmek.
2011 - 2012 öğretim yılı itibariyle, lise öğrencilerini
çevrelerindeki ulaşım ve yol güvenliği sorunları için
harekete geçirmeyi hedefleyen ‘Sizin Fikriniz Sizin
Projeniz’ yarışması hayata geçti.”
Total Gönüllü Takımı
“Sürdürülebilir Gelişim konusunda sadece maddi
destek sağlamakla kalmayan Total Oil Türkiye, aynı
zamanda bu konuya tüm çalışanlarıyla manevi
destek veriyor. 2007 yılından bu yana faaliyet
gösteren Total Gönüllü Takımı, sürdürülebilir
gelişim projeleri tasarlayan, yöneten ve uygulayan
gönüllü Total çalışanlarından oluşan bir grup.
Öncelliğin projelere mümkün olduğunca çok
çalışanı dahil etmek olduğu yapıda, her aşamada
tüm çalışanların desteği alınıyor. Gerçekleştirilmesi
planlanan projeler için ayrı ekipler kurulurken her
ekip için bir sorumlu belirleniyor. Yıllık aksiyon planı
doğrultusunda çalışan ekipler ayda bir toplanıyor.
32
Total Gönüllü Takımı’nın 2012
faaliyetleri:
Kızılay ile Kan Bağışı Organizasyonu / - 27
Kasım 2012
TOÇEV ile Sakarya Karasu, Konacık Köyü
İlkokulu‘nun Açılışında Etkinlikler - 1 Kasım 2012
(ana sınıfına oyuncak yerleştirme, oyun oynama,
ağaç dikimi, fotoğraf çekimi, yüz boyama ve okulun
kitaplığına kitap yerleştirme gibi etkinlikler)
Smyrna Antik Kenti ve İzmir Tarih ve Sanat Müze
Gezisi (Aliağa Gazi İlköğretim Okulu 5. Sınıf
öğrencileri ile) - 23 Mayıs 2012
Aliağa Terminali Teknik Gezisi (Aliağa Meslek
Lisesi 10. ve 11. Sınıfı öğrencileri ile) - 4 Haziran
2012
Giysi ve Oyuncak Bağış Organizasyonu - 27
Temmuz 2012
UNICEF işbirliği ile İzmir Kiraz, Yatılı İlköğretim
Bölge Okulu’na Müzik Odası Projesi - 18 Ekim
2012”
Feminizasyon
“Total Oil Türkiye ‘de kadın çalışanların toplam
çalışanlara oranı % 26, Total Oil Türkiye Yönetim
Komitesi’ndeki kadın üst düzey yöneticilerin toplam
yöneticilere oranı %38.”
İstihdama Katkı
“Total Oil Türkiye’de çalışan 366 personelin yanı
sıra Total istasyonlarında ve müteahhitlerimizde
yaklaşık 10.000 çalışan bulunmakta.”
Çevreyi Koruma Projeleri:
Total’in Yeni Çevreci İstasyon Görsel Kimlik
Projesi
“Total’in Türkiye’deki yeni görsel kimlikli ilk
istasyonu 10 Temmuz ‘da açılan Yakacık Petrol.
Bugün itibari ile Total’in Türkiye’deki yeni görsel
kimliğine sahip istasyon sayısı 96’ya ulaştı. Total
Türkiye yeni imajlı istasyon adedi açısından Total
Grubu’na göre çok daha önde. 5 yıllık bir değişim
programı çerçevesinde Total, Türkiye’deki bütün
istasyonlarını yeni görsel kimliği ile giydirecek.
Total’in hedefi istasyon ağı kimliğini daha çağdaş
bir hale getirerek, enerji tasarrufu sağlayan
malzemeleri kullanarak güçlendirmek ve açtığı
perakende satış noktalarını şehir hayatında göze
çarpmayan, yeni renk kodu ile yerel çevre ile
uyumlu bir hale getirmek.
Total’in yeni istasyon görsel kimliği yenilikçi ve farklı
(gölge sağlayan şeffaf kanopi), yeni renk kodu ile
yerel çevre ile uyumlu ve çevreye duyarlı özellikleri
ile öne çıkıyor.
Total, istasyonlarında kullanılmaya başlanan
yeni görsel kimlik kapsamında, kullanılan geri
dönüşümlü malzemelerle çevreye daha duyarlı.
İstasyonlarda ısı yalıtımı sağlayan, yağmur suyu
biriktiren ve bu suyun geri dönüşümünü sağlayan
mekanizmalar ile sensörlü ışıklar kullanarak enerji
israfının önüne geçen çevre dostu mekanizmalar
oluşturuldu. Ayrıca kullanılan malzemelerde
mümkün olduğunca düşük karbon bulunmasına
dikkat edildi.”
Total Akıllı Telefon Uygulaması - Yakıt Tasarruf
İpuçları
“2012 yılında hayata geçen Total Akıllı Telefon
Uygulamasıyla yakıt tasarruf ipuçlarına yer vererek
kullanıcıların bilinçlendirilmesi amaçlandı.”
EcoServices Kampanyası
“2012 Ocak - Şubat aylarında gerçekleştirilen
kampanya kapsamında, istasyonlarımızda
verdiğimiz yakıt tasarruf tavsiyeleri ile
müşterilerimizin kazançlı çıkmasını sağladık ve
doğanın korunmasına katkıda bulunuldu.”
Kültürel Mirasa Saygı Projesi:
Smyrna Antik Kent Kazı Sponsorluğu
“Total, faaliyet gösterdiği ülkelerin kültürel
yaşamının bir parçası haline geliyor. Bu nedenle
2008 yılından itibaren İzmir’de yürütülen
Smyrna Antik Kenti arkeolojik kazı çalışmalarını
desteklemekte. Total, bu ortaklık ile arkeologların,
İzmir’in şehir merkezinde bulunan bu eşsiz antik
bölgedeki çalışmalarını desteklemenin yanı sıra
ülkenin üçüncü büyük kentinin kültürel mirasının da
önemini vurgulamayı amaçlamakta.”
33
KSS ri
e
leşil
y
ö
S
Annelerin yanında olduğumuzu
hissettirmeye çalışıyoruz
Philips Tüketici Ürünleri
Genel Müdürü Elvan
Özkal ile kuruluşun
kurumsal sosyal
sorumluluk uygulamaları
üzerine söyleştik.
Philips AVENT’in kurumsal sosyal sorumluluk odaklı
çalışmaları hakkında bilgi verir misiniz?
Philips AVENT olarak, gerçekleştirdiğimiz
tüm projelerde ortak bir amacımız var; anne
adaylarına, annelere ve babalara doğru bilgileri
ulaştırmak, keyifli ama zor olan bebek sahibi
olma süreçlerinde onları uzmanlarla buluşturmak
ve sadece ürünlerimizle değil profesyonel
öneriler, farklı etkinlikler ve hizmetlerimiz ile
de onların bebekleriyle sağlıklı ve mutlu bir
hayat geçirmelerine yardımcı olup hayatlarını
kolaylaştırmak. Çünkü hamilelik ve ebeveynlik
dönemlerinin hem heyecanlı hem de zorlayıcı
bir dönem olduğunu biliyoruz. Sağlıklı ve mutlu
bir hamilelik dönemi geçirmek, bebeği dünyaya
geldikten sonra da her şeyi en bilinçli ve en doğru
şekilde yapmak isteyen, bunun için de bir desteğe
ihtiyaç duyan annelerin, Philips AVENT olarak
yanlarında olduğumuzu hissetirecek projeler
gerçekleştirmeye özen gösteriyoruz.
Bu bakış açısıyla gerçekleştirdiğimiz ilk KSS
projemiz, 2012 yılında başlattığımız Philips AVENT
Anne Okulu oldu. Anne Okulu’ndaki ana temamız,
farklı konularda uzman isimleri anne, anne adayları
ve babalarla buluşturarak, bu süreçte ihtiyaçları
olabilecek konulara yer vermekti.
2012 yılında başladığımız Philips AVENT Anne
Okulu projemizde ilk uzman olarak da Ayşe Öner ile
çalıştık. “Emzirme” temasıyla gerçekleştirdiğimizilk
eğitimde katılımcılara; “Normal doğum mu
yapmalıyım? Nasıl emzireceğim? Hangi ürünleri
almam gerekli? Sterilizatör/Pompa gerekli mi? Beni
34
neler bekliyor? Bebeğimle bağ kurabilecekmiyim?”
gibi soruların yanıtlarını vermeye çalıştık. Doğru
ve etkili şekilde emzirmenin önemli noktalarını
katılımcılarla paylaştık.
Bu programda, doğum sonrası süreçte emzirme
ile ilgili yapılması gerekenler, yaşanılan sıkıntıları
aşmak için profesyonel öneriler, kullanılması
gereken ürünler paylaşıldı.
Projenin ikinci fazında gerçekleştirdiğimiz eğitim
programında, dünya çapında son derece önemli
bir kariyere sahip olan, Psikolog-Yazar ve Eğitim
Uzmanı Aletha Solter, annelerimizle birlikte oldu.
İçeriği kısaca özetlemek gerekirse; bebeklerinin
neden ağladığını bir türlü çözemeyip de kendini
güçsüz, kızgın, sinirli, yetersiz, çaresiz hisseden
anneye/ebeveyne nasıl davranmaları, neleri
bilmeleri gerektiğini bu eğitimimizde sunduk.
Ağlamanın nedenlerive bu nedenler ekseninde
bebekleriyle kuracakları ilişki, bu seminerin
konusunu oluşturuyordu. ‘‘Bebeğiniz neden stres
yaşıyor, travma kaynakları nelerdir, bu sinyalleri
nasıl tanıyacak ve nasıl ayırt edeceksiniz, iyileştirici
dokunuş/tutuş nedir, bebeğinizin, gerginliğini
içinden atmasına nasıl yardım edersiniz’’ gibi
soruların cevapları Anne Okulu’nun ikinci fazında
katılımcı annelerle paylaşılmış oldu.
Her iki eğitim programının da son derece yararlı
ve farklı olduğunu düşünüyoruz. Anne Okulu’muza
toplamda yüz üzerinde anne, anne adayı ve hatta
baba katıldı. Sosyal medya, özellikle de Twitter
sayesinde daha de geniş bir kitleye ulaştık,
okulumuza katılamayan annelere içerikleri bu
yöntemle anında ulaştırmış olduk. Etkinliğimiz
öncesinde, sırasında ve sonrasında yaptığımız
takip iletişimleri sayesinde sosyal medyada 360
bin civarında kişiye ulaştık. Facebook üzerinden
yaptığımız iletişimler 200 bin, Twitter canlı
yayınımız 160 bin civarında kişiye ulaştı. Ayrıca
eğitim notlarını www.hamileveanne.com adlı
bloğumuzda da paylaşarak, yaydık. Şimdi de Anne
Okulu projemize online olarak devam ediyoruz.
Güncel olarak devam eden proje/projelerinizi anlatır
mısınız? Hedef ve sonuçlarına ilişkin bilgi verir
misiniz?
Şu an Anne Okulu projemizi online olarak hayata
geçiriyoruz. Philips AVENT Türkiye’nin www.
facebook.com/PhilipsAventTR adresinden ulaşılan
Facebook sayfası üzerinden gerçekleştirilen bu
projede Ayşe Öner, birbirinden farklı videolar ile
anne adaylarına ve yeni annelere ulaşacak ilk
uzmanımız. 26 saatlik bir eğitim programının yer
alacağı videolarda, hamilelikte yaşanan fiziksel
ve psikolojik değişimlerden, yenidoğan bebekler
ile ilgili bilgilere, bebek ve çocuklar için ilkyardım
bilgilerinden doğum anına ve bebek odası
hazırlığına kadar kapsamlı konular yer alacak. Bu
videolar ile anne adayları ve anneler, merak ettikleri
her türlü sorunun yanıtını alabilecek.
Ayrıca 2011 yılı sonunda kurduğumuz Philips
Avent bloğunda yeni doğum yapacak ya da doğum
yapan annelerimize ulaşıyoruz. Philips Avent
Annesi, güncel anne ve bebek konularını, katıldığı
eğitimlerin notlarını ve annelikle ilgili öğrendiklerini
paylaşıyor.
Bundan sonrası için planlanmış KSS projeleriniz/
uygulamalarınız var mıdır? Nelerdir?
Online Anne Okulu projemiz, tüm yıl boyunca
devam edecek. Önümüzdeki diğer dönemlerde
de yine işin uzmanları ile ebeveynleri bir araya
getirecek ve onları doğru bilgilendirme hedefi
taşıyacak projelerimize devam edeceğiz. İnternetin
üzerinden gerçekleştirdiğimiz projeler, annelere
ulaşma açısından çok daha verimli oluyor. Biz de
bu platformun tüm imkânlarından yararlanarak
mümkün olduğunca geniş bir kitleye faydalı olmak
istiyoruz.
U
KSS ları
ama
l
u
g
y
Turuncu Damla Tasarruf Eğitimleri başladı
ING Bank, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü himayesinde, ilkokul 3 ve 4. sınıflara yönelik yürütülecek
olan tasarruf odaklı finansal okuryazarlık eğitimi, modeli itibarıyla Türkiye’de bir ilki teşkil edecek.
K
oç Üniversitesi’nin içerik ve ölçümleme, REC
Türkiye’nin (Bölgesel Çevre Merkezi) saha
koordinasyonu konusundaki destekleriyle ve PSİ
Gelişim, Eğitim ve Araştırma Merkezi’nin pedagojik
danışmanlığında gerçekleştirilen “Turuncu Damla”
projesinin ilk yılında 5 bin öğrenciye ulaşılması
hedefleniyor.
Kamu-özel sektör, sivil toplum,
üniversite işbirliği
“T
uruncu Damla” projesinin hayata
geçirilmesine yönelik protokol, ING Bank
Genel Müdürü Pınar Abay, İstanbul İl Milli Eğitim
Müdürü Dr. Muammer Yıldız, Koç Üniversitesi
Rektörü Prof. Dr. Umran İnan ve REC Türkiye
Türkiye Direktörü Dr. Sibel Sezer Eralp tarafından
imzalandı.
ING Bank Genel Müdürü Pınar Abay, protokol
imza töreninde yaptığı konuşmada Türkiye
ekonomisinin istikrarlı büyümesinin önündeki
temel problemlerden birisi olan tasarruf açığının
giderilmesi ve tasarruf seviyelerinin artırılabilmesi
amacıyla kurumsal sosyal sorumluluk yatırımlarını
tasarruf odaklı finansal okuryazarlık konusunda
yapma kararı aldıklarını belirterek, programın
ilkokul 3. ve 4. sınıfları kapsamasının iki temel
nedeni olduğunun altını çizdi.
Abay, “Projeye başlamadan önce çok ciddi ön
hazırlık çalışmaları yaptık. Ders programları
ile uyumlu bir içerik çalışması gerçekleştirmek
amacıyla tüm müfredatı baştan sona taradık.
İlkokul 3. sınıftan itibaren çocuklarımızın
müfredatına uygun bazı kavramların girdiğini ve
ileriki birkaç yılda da bu kavramların pekiştiğini
gördük. Diğer yandan, gerçekleştirdiğimiz
36
araştırmalarla bu kadar erken yaşlarda yapılacak
çalışmaların çocukların gelecekteki davranışlarında
çok etkili olduğunu gözlemledik.
Turuncu Damla projesi, gerek eğitim içeriği gerekse
modeli itibarıyla çok farklı bir sosyal sorumluluk
projesi ve bu projenin Türkiye’de bir örnek teşkil
edeceğini düşünüyoruz. İçerik, Koç Üniversitesi
akademisyenleri tarafından oluşturulurken, o yaş
çocuklarına en uygun dile çevrilmesi amacıyla PSİ
Gelişim, Eğitim ve Araştırma Merkezi’nden Feriha
Dildar öncülüğünde Mine Kayraklı ve Bengi Keskin
tarafından alanında uzman pedagog ve çocuk
psikolog grubu tarafından üzerinde ciddi çalışıldı.
En önemlisi, tasarruf eğitimini bizzat kendileri
verecek olan yaklaşık 50 sınıf öğretmeni ciddi
bir eğitimden geçirildi ve bu eğitimlerde içerikler
hep beraber incelendi, onların geribildirimleriyle
geliştirildi’’ dedi.
Öğretmenler eşliğinde, uzun
soluklu bir proje
8
hafta sürecek programda, Koç Üniversitesi
akademisyenleri ve öğrencileri tarafından
ciddi bir ölçümleme ve etki analizi çalışması
yapılacak, sonuçlar projenin çok önemli bir çıktısı
olarak uluslararası platformlarda temsil edilecek.
Eğitimin maksimum düzeyde faydalı olabilmesi
için okullarda doğal öğrenme ortamını mümkün
olduğunca bozmamaya çalıştıklarını belirten Pınar
Abay, uzun soluklu bir içeriği, uzmanların görüşleri
ile çocuklara en uygun dil ve formatta ve bizzat
kendi öğretmenleri tarafından verecek bir model
üzerine çalıştıklarını ve gelinen noktada bu projenin
tasarruf eğitimi konusunda dış ülkelere de model
olabilecek içeriğe sahip olduğunu söyledi.
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız
da yaptığı konuşmada, “Turuncu Damla Projesinin
en önemli yanı, bugünün çocukları yarının büyükleri
olacak yavrularımıza tasarruf bilincini öğreterek
ihtiyaç ve isteklerini ayırt etmelerini sağlamasıdır.
Bugünden tasarruf yapmayı öğrenecek olan
çocuklarımız aile bütçesine katkı sunacak ve
yetişkin birer birey olduklarında da çocuklukta
kazandıkları davranışları günlük yaşamlarında
kullanacaklardır. Proje ortaklarımız ING Bank’a,
Koç Üniversitesi’ne ve REC Türkiye ‘ye teşekkür
ederim. Projeye gönüllü olarak destek sunan tüm
öğretmenlerime verdikleri emekler için teşekkür
ederim.” dedi.
verilecek eğitim öncesi 45 sınıf öğretmeni proje
içeriğine ilişkin eğitimden geçirildi. Tasarruf
bilincinin sınıf öğretmenleri aracılığıyla öğrencilere
hikâyeler, diyaloglar, soru–cevap ve tartışma
yöntem ve teknikleri ile anlatılmasını kapsayan
proje kapsamında eğitimlere 15 Nisan’da başlandı.
Projedeki eğitim metodolojisi, çocuklara yaratıcı,
yansıtıcı ve eleştirel düşünme, yorum yapma,
çıkarımda bulunma, basit hesaplama ve bütçeleme
gibi beceriler kazandırmayı amaçlarken liderlik,
inisiyatif alma, empati kurma alanlarındaki gelişime
yönelik teknikleri de içinde barındırıyor. Proje,
akademik çalışmalar ile de destekleniyor.
Projenin akademik ortağı, Koç Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Umran İnan ise ”Ülkemiz ekonomisine
uzun vadede çok büyük katkılarının olacağını
düşündüğümüz bu projenin bilimsel ve eğitsel
altyapısının oluşturulmasına ve çocuklarımıza
akıllı tasarruf bilincinin kazandırılmasına öncülük
ettiğimiz için mutluluk duyuyoruz. Eğitimler
esnasında ve sonunda üniversitemiz öncülüğünde
gerçekleştirilecek düzenli etki değerlendirme
analizleri ile gerek ülkemizdeki gerekse dünyadaki
pek çok finansal okuryazarlık projesinden
farklılaşacağına inanıyoruz. Ölçümlerimizde
finansal okuryazarlık eğitimlerinin çocuklar
üzerindeki kısa ve uzun vadeli sonuçlarını da
değerlendirebileceğiz” diye konuştu.
Turuncu Damla uluslararası
platformda tanıtıldı
Odaklanılacak temalar
“T
uruncu Damla” kapsamında verilecek
tasarruf eğitimi, kısıtlı kaynak algısı ve
bütçeleme, tasarruf yapma ve akıllı alışveriş,
cezbedici ürüne karşı tasarruf yapma, sabırlı olma,
isteklerini bekletme ve plan yapma, grup kararları
alma temalarından oluşuyor.
Her temaya yönelik tasarlanan hikâyeler
kapsamında elde edilmesi hedeflenen kazanımlar
ise planlamadan, istekleri bekletmeye, harcama ve
birikim kavramını tanımlamaktan, bilinçli tüketime;
örnek para biriktirme davranışını aktarmaktan,
mevcut imkânları tutumlu değerlendirmeye;
ihtiyaçlar ile istekleri ayırt etmekten seçimleri
öncelikli ihtiyaçlar üzerinden yapmaya kadar birçok
alanda ufuk açarak çocukları bilinçlendirecek.
Akademik olarak destekleniyor
P
roje kapsamında, 2012-2013 döneminde ilk
olarak İstanbul’da 12 bölgede, toplam 15
okulda, ilkokul 3. sınıfta yer alan yaklaşık 2000
çocuğa tasarruf konusunda bilgilendirme ve
bilinçlendirme eğitimleri verilecek. Öğrencilere
I
NG Bank, Child & Youth Finance International
(CYFI) tarafından düzenlenen II. CYFI Zirvesi’ne,
çocuklarda tasarruf bilincini artırmaya yönelik ve
modeli itibariyle Türkiye’de bir ilk olan finansal
okuryazarlık projesi “Turuncu Damla” ile katıldı.
Türkiye’nin lider tasarruf bankası olmayı
hedefleyen ING Bank, Sermaye Piyasası
Kurulu’nun ev sahipliğinde, Borsa İstanbul’un
ana sponsorluğunda, T.C. Merkez Bankası,
İstanbul Takas ve Saklama Bankası, Merkezi
Kayıt Kuruluşu, Türkiye Sermaye Piyasası Aracı
Kuruluşları Birliği’nin katkılarıyla Child & Youth
Finance International (CYFI) tarafından düzenlenen
II. CYFI Zirvesi kapsamında çocuklarda tasarruf
bilincini artırmaya yönelik ve modeli itibariyle
Türkiye’de bir ilk olan “Turuncu Damla” projesini
tanıttı.
Dünyanın dört bir yanından finansal eğitim ile
ilgilenen katılımcıları buluşturan zirve kapsamında,
Türkiye’ye gelen 108 çocuk ve genç, ilk olarak 7
Mayıs’ta eğitim çalışmaları ve aktiviteler için Borsa
İstanbul’da toplandılar ve açılış seansı gongunu
çaldılar.
ING Grubu, 2005 yılından bu yana UNICEF
işbirliği ile yaklaşık 800 bin çocuğun geleceğine
ve eğitimlerine destek vererek, 23 milyon
Avro’nun üzerinde 50 milyon TL kaynak yarattı.
Sadece 2012 yılında ise çalışanlar ve müşterilerin
katkılarıyla yaklaşık 3 milyon Euro, 6 milyon TL
kaynak sağlandı. Çocuklarda tasarruf bilincinin
oluşturulmasına yönelik çalışanları tarafından
gerçekleştirilen eğitim programları kapsamında ise
34 bin gönüllü çalışan 190 saatin üzerinde eğitim
verildi.
37
Mak
ale
Birinci sınıf demokrasi için sivil toplum sektörü
Dr. Duygu Erten
TURKECO İnşaat ve Enerji Genel Müdürü / Bogaziçi Üniversitesi
Mühendislik Fakültesi - Part-time Ögretim Üyesi
21. yüzyıla bir isim vermem istenseydi internet yüzyılı derdim. Çünkü başta uluslararası ilişkiler olmak
üzere her türlü ilişkide devrim yarattı. Altını çizmek istediğim konu internet sayesinde uluslararası
ilişkilerin gittikçe daha çok “sivil”leşmesi, devlet dışı bir kimlik kazanması. Artık tüm dünyada yaşanan
olaylar minik bir cep telefonu kaydıyla bile sansürsüz internete konabiliyor. Ancak daha da güçlü ve
akıllı bir mecra var ki o da Sivil Toplum Örgütleri.
S
ivil toplum, örgütlü toplum demektir. Bir
toplumda demokrasinin çalışmasına sivil
topluluklar nabız tutar ve onların ne kadar
demokratik olup olmadıklarını gözlemlemek bize
o ülkedeki demokrasinin kalitesi ile ilgili fikir verir.
Bireyciliğin ve demokrasinin çok geliştiği 21.
yüzyılda, en büyük güç sivil topluluklardır. Artık
ben yaptım oldu tarzında yönetim anlayışı veya
üyelere danışmadan verilen diktatörvari kararlar
eskisi kadar etkili olamıyor, tepki görüyor.
Üniversiteler başta olmak üzere, toplumun tüm
katmanlarında “sivil inisiyatif” gibi kavramların
tartışılır olması 3. sektör hareketinin giderek
güçlendiğini gösteriyor. Üniversiteler bu konuda
dersler açıyor ve departmanlar, enstitüler kuruyor.
3. sektör, devlet ve iş dünyası dışındaki
kuruluşların oluşturduğu, kar gütmeyen (non
profit) ve devlet dışı (non-governmental) kalan
sektör. Yani ülkemizde vakıflar ve derneklerin
oluşturduğu sektör. Aslında çoğu zaman diğer iki
sektörden gelen temsilcilerden oluşsa da, STK’ların
yönetişiminden sorumlu yönetim kurulu üyelerinin
bireysel ve temsil ettikleri kurumların çıkarlarının
ikinci plana atılması gerekiyor.
Ancak, Yönetim Kurulu temsilci çıkarları ile sivil
toplumun temsil ettiği diğer üyelerin çıkarlarının
zaman zaman örtüşmemesi, üyelerin STK
Yönetiminin aldığı kararlara katılım isteğinin
artması ve teknolojik gelişmeler STK’ların katılımcı
demokrasi ile yönetilmelerini daha da önemli hale
getiriyor. Uluslararası kuruluşlar ve sivil toplum
38
örgütleri toplumsal kararların alınmasında yönetim
kurulu üyeleriyle birlikte rol alacak komiteler
oluşturuyorlar. Açıklık, şeffaflık, katılımcılık, hesap
verebilirlik, performans ve etkinlik konularında
sürekli kendini sorgulayan sistemler oturtulmaya
çalışılıyor.
Kurumsallaşmayı becerebilmiş STK’larda her yeni
dönemde yönetim kurulunun bir bölümü yenileniyor.
Böylelikle, bir yandan kurumsal hafızada devamlılık
sağlanırken, diğer yandan yönetimde yer almak
isteyen üyelere de fırsat tanınıyor. Uluslararası
sivil toplum örgütleri, uyulması gerekli standartların
ortaya konulmasında ve doğru bilgilerin
toplanıp yayılmasında, çözümler üretilmesinde
ve en önemlisi katılımcı demokrasinin hayata
geçirilmesinde liderlik yapıyorlar. Artık STK’lar bilgi
bankacılığında, iş dünyası ve kamunun bilinçli
gelişimini sağlamada önemli oyuncular.
USGBC (U.S. Green Building Council), 1993
yılında halen Kurucu Başkanı ve CEO’su olarak
görev yapan Rick Fedrizzi, Mike Italiano, and
David Gottfried adında üç genç arkadaş tarafından
Amerika’da kuruldu. Bu derneği kurmadan
kimse bu genç arkadaşların adını bilmezdi. Onlar
meşhur ve varlıklı iş adamları veya tanınmış kamu
görevlileride değillerdi. Yalnızca yeşil binalara
sonsuz inançları olan ve değerleri olan insanlardı.
Kar gütmeyen ve 40 şirket temsilcisi tarafından
kurulan bu organizasyonun bugün Amerika’da 77
şubesi, 13,000 üye şirketi ve dünyaya yayılmış
196,000 LEED akreditasyonlu profesyonel üyesi
var.
140’a ulaştı. ÇEDBİK, uluslararası network’ünü
Türkiye’ye taşıyarak LEED, BREEAM ve DGNB
gibi kurumlarla iyi niyet anlaşmaları yapıp bu
kurumların Türkiye’deki yetkili eğitimcisi ve
muhatabı oldu. ÇEDBİK’in yaşaması derneğin
verdiği eğitimlerden, üye aidatlarından ve
konferanslardan elde edilen gelirlerden sağlanıyor.
Bu nedenle her bir üyenin katkısı ve koyduğu katkı
karşılığında aldığı eşit muamele ve aynı şekilde
üyelerinde derneğe rakip oluşturacak şekilde
davranmamaları çok önemli.
Örneğin, bugün genç dimağların çevre konusunda
ki farkındalığını bu ülkede senelerdir başta TEMA
gibi örgütlerin verdiği mücadeleye borçluyuz.
Devlet tarafında kamu kaynaklarıyla yapılacak
olan her yapı için halkın görüşünün alınacağı bir
sistem oturtulması adına STK’lar üzerinden bilgi ve
görgüye dayalı girişimler devlet adamları tarafından
dikkate alınmalıdır. Yoksa gittikçe bilinçlenen
toplumlarda itirazlar, protestoların ötesine yapıcı
bir şekilde taşınamayacaktır. Önemli olan inancınız
olan konularda uzlaşabilebilmek ve demokratik
haklar için barışcıl platformlar yaratmaktır ki bunun
da yolu kamu kararlarıyla en rahat muhatap olacak
sivil toplumu desteklemektir.
Bu örgütün tek amacı, bina sektöründeki
sürdürülebilir dönüşümü sağlamak ve gelecek
nesillere inşaat sektörü olarak verilen zararı
minimuma indirmek. Hatta bu kurumun ABD’de
yarattığı pozitif değişime imrenen uluslar, kendi
ülkelerinde birer birer Yeşil Bina Konseylerini
kurduklarından ilk kurulan 8 konseyden Dünya Yeşil
Binalar Konseyi (WGBC) ortaya çıktı. Ne mutlu bu
insiyatifi kuranlara ve bugünlere getirenlere.
Bu nedenle ÇEDBİK ve diğer çevre örgütleri
çevre konusunda ki çalışmalarında sonuna kadar
desteklenmeli ve katılımcı ve bilinçli bir vatandaş
olmayı üyesi olduğumuz derneklere taşımalı.
Yıllar sonra bugünlere baktığımızda, temizlenmiş
arazilere yapılan binalar, bisiklet yolları, yeşil
çatılarda geçirilen öğle paydosları, yağmur sularıyla
yeşillenen bahçeler, kompost gübresiyle yetişen
organik sebze ve meyvalarla büyüyen bir çocuk için
verdiğiniz savaşın kahramanı SİZ olacaksınız.
Türkiye’de ise, USGBC’nin ve diğer konseylerin
adımlarını izleyerek aynı network içerisinde
kurduğumuz Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği
(ÇEDBİK) var. 2007’den bu yana üye sayısı ancak
21. yüzyılda ülkenizde demokrasinin doğru işlemesi
için göstereceğiniz sosyal sorumluluk, STK’ları
sahiplenmek ve kurumsal yönetilmesine katkı veren
üyeler olmaktır.
Dr. Duygu Erten, 2007-2011 yılları arasında Koç ve Sabancı Üniversiteleri İşletme Fakültelerinde 3.
Sektör Kuruluşlarının Yönetimi derslerini verdi ve Boğaziçi Mezunlar Derneğinin Kalite Ödülünü aldığı
2005 senesinde 3. sektör kuruluşlarından sorumlu Yönetim Kurulu üyesi olarak görev aldı. İnşaat ve
çevre alanında doktorası olan ve 2007’de ÇEDBİK’in kuruluşunda da liderlik eden Erten halen Boğaziçi
Mühendislik Fakültesinde Sürdürülebilir Binalar alanında dersler vermekte, ÇEDBİK Başkan yardımcılığı
başta olmak üzere birçok kuruluşta Yönetim Kurulu üyesi olarak gönüllü görev almaktadır. Erten 2010’dan
beri sürdürülebilir binalar konusunda çalışan TURKECO şirketinin kurucu yöneticisidir.
39
U
KSS ları
ama
l
u
g
y
Sağlıkta Sosyal Sorumluluk
Ödülleri 2013 sahiplerini buldu
Sağlık Gönüllüleri-Türkiye’nin (SGT) her yıl
verdiği Sağlıkta Sosyal Sorumluluk Ödüllerinin
yedincisi bu yıl da sahiplerini buldu. 25
Haziran’da Ankara Ramada Plaza Otel’de
yapılan ödül törenine sağlık sektörünün
temsilcileri katıldı.
S
ağlık Gönüllüleri-Türkiye Yönetim Kurulu
Başkanı Oğuz Engiz, gecenin açılışında
yaptığı konuşmada, “Bu yıl yedincisini
gerçekleştirdiğimiz, ‘Kadın ve Üreme Sağlığı’nın
ele alındığı ödül sürecimizde bu alanda başarılı
projeler gerçekleştiren kuruluşlar ile başarılı
hizmetler yapmış kişileri ödüllendirdik. SGT olarak
kadının bütünsel sağlığını ele alan çağdaş ve
yaratıcı projeler üretilmesi gerekliliğine inanıyoruz.
Bu yolla ülkemizde kadının bütünsel sağlığı
ve varlığına yönelik tüm ülke genelinde önemi
gelişmeler kaydetmiş olacağız. Ödül vermeye
başladığımız 2007 yılından bugüne kadar
sağlıkla ilgili sosyal sorumluluk projelerinde artış
gözlemleniyor, ancak daha fazla projeye ihtiyaç
var” dedi.
Sağlıkta Sosyal Sorumluluk Ödülleri 2013’de ödüle layık bulunan kişi ve kuruluşlar:
Üreme Sağlığı Alanına Sunduğu Bilimsel
Katkılar Dolayısıyla Özel Ödül
Yaşam Boyu Başarı Ödülü
Prof. Dr. Ömer Özkan
Prof. Dr. Ali Ayhan
Prof. Dr. Münire Erman Akar
Üreme Sağlığına En Fazla Katkı Yapan Bilim
İnsanı Ödülü
Prof. Dr. Timur Gürgan
40
Kadın Sağlığı Alanında Sosyal Sorumluluklarını
En İyi Yerine Getiren Sivil Toplum Kuruluşu Ödülü
Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği
Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği
Üreme Sağlığına En Fazla Katkı Yapan Bilim
İnsanı Ödülü
Prof. Dr. Semra Kahraman
Prof. Dr. Mustafa Bahçeci
Üreme Sağlığına En Fazla Katkı Yapan Bilim
İnsanı Ödülü
Prof. Dr. Semra Kahraman
Prof. Dr. Mustafa Bahçeci
Sosyal Sorumluluklarını En İyi yerine Getiren
Kuruluş
PM Group
“Tüpe Sıkışmış Umutlar” Tiyatrosu
Sorumluluk Özel Ödülü
Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı
“Güvenli Annelik” projesi
Üreme Sağlığı Alanına Sunduğu Katkılardan
Dolayı Başarı Ödülü
Prof. Dr. Bülent Urman
Kadın Sağlığı Alanında En Başarılı Kamu Sağlık
Kuruluşu Ödülü Sağlık Bakanlığı
Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı
Sosyal Sorumluluklarını En İyi yerine Getiren
Sağlık Kuruluşu Ödülü
MSD Türkiye
“Anneler için MSD” projesi
Üreme Sağlığı Alanında Sosyal Sorumluluk Özel
Ödülü
Bayer
“Kontrol Noktası” projesi
Kadın Sağlığı Alanında Geliştirdiği
“Biliyorum” Projesi ile Teşvik Ödülü
Liv Hospital, Ulus
41
KSS ri
e
leşil
y
ö
S
KYK Eğitim Tırı,
17 bin ustaya ulaşmayı hedefledi
KYK Yapı Kimyasalları Yönetim Kurulu Başkanı
Onur Sürmeli ile şirketin verdiği eğitimleri
konuştuk.
ustalar kulübe üye yapılarak, kendilerine 10 bin
TL tutarında ferdi kaza sigortası poliçesi hediye
ediliyor.
Sosyal sorumluluk kapsamında gerçekleştirdiğiniz
eğitimler ile ilgili bilgi verir misiniz?
KYK Eğitim Tırı 2012 yılında yaklaşık 15 bin ustaya
eğitim verdi, bu yılki hedefini 200 farklı noktada 17
bin ustaya ulaşmak olarak belirledik.
KYK Eğitim Tırı ile ülkemizin dört bir yanında
eğitim faaliyetlerinde bulunuyoruz. KYK Eğitim
Tırı’nda gerçekleştirilen seminerler ile uygulamacı
ustalar, yaşadıkları illerde ziyaret edilerek ürün
ve uygulama bilgileri aktarılıyor. KYK’nın eğitim
faaliyetlerinin diğer bir parçası olan Eğitim Otobüsü
ise ilçe merkezlerini dolaşarak benzer faaliyetleri
bu merkezlerde sürdürüyor. Eğitim Tırı’nda görev
yapan uzman personel, KYK ürün gamında
yer alan seramik yapıştırıcıları, derz dolguları,
teknik yapıştırıcılar, su yalıtım ürünleri, sıvalar,
yüzey hazırlama astarları, tamir harçları ve katkı
malzemelerinin yanı sıra dış cephe ısı yalıtım
sistemi Mantotherm’in doğru uygulama şekillerini
ustalara aktarıyor. Ürün standartlarına da değinilen
eğitimler kapsamında ayrıca doğru ürünlerin satın
alın alınması hakkında bilgiler verilerek ustaların
görüş ve önerileri alınıyor. Eğitimde son olarak,
daha önce KYK Usta Kulübü’ne üye olmayan
2013 yılındaki eğitimler Haziran ayının başından
bu yana turuna devam ediyor ve bu tur Temmuz
ayında da sürecek. Tır, otobüs ve otellerde
gerçekleştirdiğimiz çalışmalar, birçok kente
yayılmış durumda. Şimdiye kadar Niğde, Ereğli,
Şeydişehir, Beyşehir, Kayşeri, Akşehir, Konya,
Ankara gibi il ve ilçeler eğitim çalışmalarımızı
gerçekleştirdiğimiz yerler oldu.
Uygulama nasıl ilerleyecek?
Önümüzdeki günlerde, Eğitim Tırı’mız ve Eğitim
Otobüsü’müz, Silifke, Anamur, Mersin, Tarsus,
Ceyhan, Adana, İskenderun, Kilis, Hatay,
Gaziantep, Kahramanmaraş, Mardin, Batman,
Bingöl, Malatya, Erzincan, Erzurum, Trabzon
gibi birçok kentte olacak ve eğitim çalışmalarını
sürdürecek.
TARİH
TIR
OTOBÜS
OTEL
01 Haziran 2013 Cumartesi
Niğde-150
03 Haziran 2013 Pazartesi
Kulu 30
Kayseri - 300
04 Haziran 2013 Salı
Eskil 15 - Cihanbeyli 30
Kayseri - 300
05 Haziran 2013 Çarşamba
Ereğli 40
Akşehir - 100
06 Haziran 2013 Perşembe
Yunak 25 - Yalvaç 40
Konya - 200
07 Haziran 2013 Cuma
Beyşehir 40 - Seydişehir 25
Ankara - 250
Mersin
08 Haziran 2013 Cumartesi
10 Haziran 2013 Pazartesi
Silifke
Anamur
11 Haziran 2013 Salı
Tarsus
Kozan
12 Haziran 2013 Çarşamba
Ceyhan
Dörtyol
Adana
13 Haziran 2013 Perşembe
Kadirli
İskenderun
Adana
14 Haziran 2013 Cuma
Osmaniye
İslahiye
17 Haziran 2013 Pazartesi
Denizciler
Kilis
18 Haziran 2013 Salı
Hatay
19 Haziran 2013 Çarşamba
G.Antep
20 Haziran 2013 Perşembe
K.Maraş
21 Haziran 2013 Cuma
Adıyaman
22 Haziran 2013 Cumartesi
Şanlıurfa
23 Haziran 2013 Pazar
24 Haziran 2013 Pazartesi
Nusaybin
25 Haziran 2013 Salı
Mardin
26 Haziran 2013 Çarşamba
Batman
27 Haziran 2013 Perşembe
Bingöl
28 Haziran 2013 Cuma
Malatya
29 Haziran 2013 Cumartesi
Elbistan
Diyarbakır
Siirt
Elazığ
30 Haziran 2013 Pazar
01 Temmuz 2013 Pazartesi
Erzincan
02 Temmuz 2013 Salı
Erzurum
03 Temmuz 2013 Çarşamba
Bayburt
04 Temmuz 2013 Perşembe
Trabzon
05 Temmuz 2013 Cuma
Giresun
06 Temmuz 2013 Cumartesi
Ordu
07 Temmuz 2013 Pazar
Samsun
43
U
KSS ları
ama
l
u
g
y
Ford’dan
9 ilde 9 adet engelli dostu okul
Ford Otosan, Koç
Holding tarafından
yürütülen ve tüm Koç
şirketleri ile bayilerinin
desteklediği “Ülkem
İçin Engel Tanımıyorum”
kurumsal sosyal
sorumluluk kampanyası
kapsamında, 9 farklı ildeki
9 okulu engelli öğrenciler
için uygun hale getirmek
üzere yenileyecek.
F
ord, 9 farklı ilde anaokulu veya bir ilköğretim
okulunda tekerlekli sandalye için rampa, engelli
tuvaleti, tutunma trabzanı gibi engelli öğrencilerin
ihtiyaçlarına göre yenilemeler yapacak.
Tadilat için seçilen okulda, Alternatif Yaşam Derneği
(AYDER) tarafından katılımcılara engellilerle ilgili
farkındalık eğitimi verilecek. Farkındalık eğitimi; iş
veya sosyal hayatta engellilerin yaşam kalitelerinin
iyileştirilmesine destek olacak uygulamalarda rol
model olmayı ve engelliler konusunda toplumsal
bilinç ve duyarlılık oluşturmayı amaçlıyor.
SuCSR’a, Altın Pusula
Eğitim Kategorisi Ödülü
1992’de kurulan ve Türkiye’nin model olmuş
önemli toplumsal projelerini hayata geçiren
SuCSR, Türkiye ve uluslararası alanda aldığı
ödüllere bir yenisini daha ekledi.
S
uCSR, Garanti Emeklilik ve Hayat A.Ş.
adına gerçekleştirdiği “İşimiz Okumak” KSS
Projesiyle, Türkiye Halkla İlişkiler Derneği’nin
(TÜHİD) bu yıl 12.’sini düzenlediği Altın Pusula
Halkla İlişkiler Ödülleri’nin, Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Eğitim Kategorisinde sahibi oldu.
Uyg
KSS
ulam
alar
ı
Proje, Garanti Emeklilik ve Hayat, İstanbul İl Milli
Eğitim Müdürlüğü ve Boğaziçi Üniversitesi’nin
işbirliğiyle, okul saatleri dışında para kazanmak
için çalışan ilköğretim öğrencilerini başta sokaklar
olmak üzere çalıştıkları işyerlerini bırakarak okula
dönmelerini sağlamak amacıyla 2010 yılından bu
yana sürdürülüyor. Bugüne kadar 32 okulda 3.100
öğrenci ve velilerine ulaşan proje kapsamında,
305 çocuk, yaklaşık 650 gönüllünün de desteğiyle
çalışmayı bırakarak okullarına döndüler.
BİLGİ
Genç Sosyal Girişimci
Ödülleri’ne başvurular başladı
KS
Üniv S
ersi
te
Toplumda pozitif değişim yaratmak isteyen gençleri desteklemek ve güçlendirmek üzere bu yıl
dördüncü kez düzenlenen BİLGİ Genç Sosyal Girişimci Ödülleri’ne başvurular başladı. Türkiye’de
yaşayan 18-29 yaş arasındaki tüm genç sosyal girişimcilere açık olan yarışmanın son başvuru tarihi
29 Ekim 2013.
B
İLGİ Genç Sosyal Girişimci Ödülleri, içinde
bulundukları toplum için pozitif değişimin
liderliğini üstlenen gençlere destek olmaya ve
güçlendirmeye devam ediyor. International Youth
Foundation (Uluslararası Gençlik Vakfı), Sylvan/
Laureate Foundation (Sylvan/Laureate Vakfı) ve
Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) işbirliği
ile hayata geçirilen ve İstanbul Bilgi Üniversitesi
tarafından yürütülen BİLGİ Genç Sosyal Girişimci
Ödülleri’yle girişimci gençlerin organizasyonel ve
sosyal alanlarda liderlik becerilerini geliştirmeleri
teşvik ediliyor. Daha önceki yıllarda olduğu gibi
bu yıl da yarışmada finale kalan 10 adaya 3.500
Amerikan Doları maddi/nakdi destek verilecek ve
bu adaylar Youthactionnet®, tarafından yapılan
“Küresel Genç Sosyal Girişimciler” programına da
katılma hakkı kazanacak.
Yarışma, mevcut bir projenin/organizasyonun
kurucusu/kurucu ortağı ya da bir organizasyon
adına proje lideri olan gençleri hedefliyor.
Sürdürülebilir olması planlanan ödüllerle, aynı
zamanda bilgi ve tecrübelerini birbiriyle paylaşan
ve her yıl daha da büyüyen bir sosyal girişimci ağı
oluşturulması için çalışılıyor. Seçilen genç sosyal
girişimciler, liderlik vasıflarının geliştirilmesi ve
topluma sağladıkları faydanın sürdürülebilmesi için
mentor desteği de alıyor.
Başvuru süreci
BİLGİ Genç Sosyal Girişimci Ödülleri’ne başvurular
www.bilgiggo.org adresinden yapılabiliyor. Online
başvuru formunda talep edilen kişisel bilgiler ve
proje ile ilgili detaylar BİLGİ Genç Sosyal Girişimci
Ödülleri Değerlendirme Komitelerinin dikkatine
sunulacak ve adaylar mülakattan geçirilecek. 5
Kasım 2013 tarihinde açıklanacak 20 yarı finalist
için 9-10 Kasım 2013’te liderlik, dinamik birebir
öğrenme, işbirliği ve gençler arasında vizyon
paylaşımı eğitimleri düzenlenecek. 12 Kasım
2013’te 10 finalistin açıklanmasının ardından 9
Aralık 2013’te finalist eğitimleri gerçekleşecek
ve ödüller 12 Aralık 2013’teki törende sahiplerini
bulacak.
45
U
KSS ları
ama
l
u
g
y
Çalışan Gönüllülüğü Gününde
HSBC çalışanlarından destek
HSBC Türkiye’den 590 gönüllü, Çalışan Gönüllülüğü Günü’nde Türkiye’nin pek çok farklı noktasında
çeşitli sosyal sorumluluk projelerine imza attı
Ç
alışan Gönüllülüğü Günü’nde HSBC Türkiye,
590 gönüllü çalışanının katılımıyla 8000 kişiye
ulaşan projeler gerçekleştirdi.
HSBC Erzincan Şubesi, her yıl tekrarlanan örnek
örnek ağaçlandırma çalışmasıyla bu yıl Orman
İşletme Müdürlüğü ile birlikte Erzincan Merkez Milli
Egemenlik Kent Ormanı’na, yaklaşık 500 adet ağaç
dikti. Şube çalışanlarına Ertuğrul Gazi Anadolu
Lisesi 10.sınıf öğrencileri de destek oldu. Projeye
150 kişi katıldı.
Çalışan Gönüllülüğü Günü çerçevesinde
gerçekleştirilen bir başka proje ise HSBC Bilgi
İşlem Ekibi gönüllülerinin TOÇEV işbirliği ile
gerçekleştirdiği Arnavutköy Habibler’deki Şehit
Çavuş Selçuk Gürdal Yatılı İlköğretim Bölge
Okulu’nu ziyareti idi. Çocuklarla birlikte keyifli
vakit geçiren gönüllüler TOÇEV’den satın aldıkları
kitapları, YİBO’da bulunan 190 çocuğa hediye etti.
HSBC Gönüllüleri, Kardeş Okullar Projesi
kapsamında da Rize Hüseyin Sarıoğlu Okulu’nun
kullanılmayacak durumda olan yemekhanesinin
bakım ve onarımı gerçekleştirdiler. Okul
yemekhanesinin bakım ve onarımı HSBC
Rize şubesinin organizasyonu ve desteği ile
gerçekleştirildi.
HSBC Türkiye Çevre Gönüllüleri ise yurt genelinde
kıyı temizliği için harekete geçti. Kıyı temizliği
sırasında bulundukları ildeki HSBC şubelerinde
çalışanların ve belediyelerin de desteğini alan
gönüllüler Trabzon, Alaçatı, Ankara Gölbaşı,
Büyükçekmece, Mudanya ve Fethiye’de
buluştular. Her yaştan çevreciyi buluşturan bu
anlamlı etkinliğe yaklaşık 300 gönüllü destek verdi.
46
Uyg
KSS
ulam
alar
ı
Otizmden fotomodelliğe
Kiğılı, sosyal sorumluluk kampanyası kapsamında katalog çekimlerinde otizmli bir çocuğa yer verdi.
K
iğılı, üvey annesinin desteği ile dört ay gibi
kısa bir sürede iyileşme gösteren Ayberk Aksu,
Kiğılı katalog çekimlerinde yer aldı. 15 yaşındaki
Otizm’li Ayberk, katalog çekimlerinde profesyonel
modeller gibi Kiğılı kıyafetleri ile poz verdi.
Otizmde erken tanı çok önemli ve çocuğun otistik
olduğunun anlaşılması önemli bir süreç. Erken fark
edilmeyle çocuğun, zamanında özel eğitim, tıbbi
tedavi ve ilgili hizmetleri alması sağlanıyor. Yani
erken tanı, eğitimin ve tedavinin olumlu ve hızlı
sonuç vermesi açısından önemli. 15 yaşındaki üvey
oğlunu sevgi ve ilgi ile hayata döndüren Naciye
Torunlar Aksu, oğlunun yüzde 98 olan otizmini
yüzde 20’lere indirerek 4 ayda oğlunun yaşantısını
değiştirdi.
Otizmli çocuklar göz teması kuramadıkları için
modellik yapmaları da zor. Otizmli çocukların
aksine insanlarla göz teması kurarak tüm tabuları
yıkan Ayberk’in yaşadığı mutluluk gözlerinden
okunuyordu.
söyleyen Aksu konuyla ilgili şunları
söyledi:
“Ayberk ile 1.5 yıl önce tanıştım. Ayberk’i
gördüğümde Otizm hakkında bilgim yoktu ama
sorumluluğum ve sevgim vardı. Ayberk’i doktora
götürdüğümde artık çok geç ilaç tedavisine
başlayalım yanıtını aldığımda hemen araştırma
yapmaya başladım. Rusça, Fransızca ve İngilizce
kaynaklardan otizmi araştırdım. 15 gün boyunca
24 saat onu izleyerek dünyasına girmeye çalıştım.
Gözleriyle temas kurdum, sevdiği her şeyi yaptım.
Konuşamıyor ama biz birbirimize bakarak artık ne
demek istediğimizi anlıyoruz. Onu sadece koşulsuz
sevgi ve ilgi bu duruma getirdi. 4 ay gibi kısa
bir sürede birbirimizden çok fazla şey öğrendik.
Kiğılı’dan Ayberk’e modellik teklifi geldiğinde çok
Kendi deyimiyle “çakma anne” olan Naciye hanım,
kısa bir süre önce üvey oğlu Ayberk’in otizmli
olduğunu öğrenerek, eğitim sürecini kontrol altına
alır. 4-5 ay gibi kısa bir sürede Ayberk’in ağır otistik
belirtilerini sevgi ve kararlılıkla ortadan kaldırarak
onu kendi dünyasına çekerek yeniden hayata
döndürür. 13 yaşındaki Ayberk’in yaşamında
devrimsel nitelikte bir değişim ve dönüşümün
oluşmasına öncülük eden Aksu, oğlu ile birlikte
çok büyük başarılara imza atmaya hazırlanıyor.
Ayberk’in diğer yaşıtlarından farkı, okuyamıyor
ve konuşamıyor olması. Bunun dışında bütün
yönergeleri koşulsuz yerine getiriyor. Dünya yüzme
şampiyonalarına hazırlanan Ayberk, aynı zamanda
piyano, golf ve yüzmede de çok yetenekli.
Ayberk’in bu duruma gelmesinde akademik bilgi
ve maddi olanakların hiçbir yerinin olmadığını
47
sevindik, Ayberk’te çok heyecanlandı. Birlikte evde
çalışmalar yaptık, birbirimize poz verdik. Otizmli
çocukların göz teması kuramadıklarından dolayı
modellik yapması çok zordur. Kiğılı sayesinde
Ayberk’le kendimize daha da güvenimiz geldi ve
bir başarıya daha imza attık. Bize tanıdığı bu fırsat
ve yaşattığı harika gün için Kiğılı’ya çok teşekkür
ediyoruz.”
Kiğılı Halkla İlişkiler Müdürü Didem Paktimur
da, “Ayberk’in hikayesini dinlediğimde çok
etkilendim. Ayberk gibi yüzde 98 Otizm’li bir
çocuğun topluma kazandırılmış olması gerçekten
mucize. Hele ki hiç umut yok denildikten sonra.
Kiğılı ile neler yapabileceğimizi düşündük. Ayberk
hem çok yakışıklı, hem de fiziği çok düzgün.
Standartlara da çok uygun. Biz de Kiğılı olarak
katalog çekimlerimizde Ayberk’i kullanarak, bu
başarısını herkese göstermek istedik. Çekimlerde
fotomodeller gibi poz vererek, bizi de çok şaşırttı.
Kiğılı olarak her zaman Ayberk’e destek vermek
için yanında olacağız” dedi.
Altın Pusula Ödülleri verildi
Türkiye Halkla İlişkiler Derneği (TÜHİD) tarafından bu sene on ikincisi gerçekleştirilen Altın Pusula
Halkla İlişkiler Ödülleri’ni kazanan proje ve kuruluşlar, 27 Haziran Perşembe akşamı, Haliç Kongre
Merkezi’nde gerçekleştirilen ödül töreninde açıklandı.
‘‘Kurumsal Sorumluluk’’ alanında ödül alan şirketler şöyle oldu:
Eg itim
İşimiz Okumak
t
lilik ve Haya
Garanti Emek
A.Ş.
Su Danışmanlık
t
Kültür & Sana
nkası Sanat
Türkiye İş Ba
er vasyonu ve
Eserleri Kons
Laboratuarı
nu
Restorasyo
nkası
Türkiye İş Ba
işkiler
MPR Halk la İl
Çevre
şem
nüşüm Muhte
MÖP: Geri Dö
Olacak
Şehitkam
il Bele d iy
esi
Mark&Ma
rk İletişi
m Danışm
alıgı
Sag lık
Akılcı İla
ç Kullanım
ı
Ab d i İbra
him
Ünite İle
tişim
Diger
Telefon K
ütüp hane
si
Türk Tele
ko m
Effect Ha
lk la İlişk
iler
48