İndir - Trakya Üniversitesi

RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1413
Ahmed Bâdî Efendi
Riyâz-ı Belde-i Edirne
20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edirne’si
2/2. Cilt
Mutasavvıflar • Yeniçeri Ağaları • Hattatlar • Şairler
Musiki Üstadları • Defterdarlar • Vergi Müdürleri
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ
1414 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Yrd. Doç. Dr. Niyazi ADIGÜZEL, 1975 yılında Rize’nin Kalkandere
İlçesinde dünyaya geldi. İlk Orta ve Lise eğitimini Rize ve Giresun’da
tamamladı. 1997 yılında Trakya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. 1998 yılından
itibaren Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde öğretmenlik ve yöneticilik
yaptı. Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde 2000 yılında
Yüksek Lisans ve 2008 yılında “Edirneli Ahmet Bâdî’nin Riyâz-ı
Belde-i Edirne Adlı Eserinin Tezkire Kısmı” adlı teziyle Doktorasını
tamamlayarak Edebiyat Doktoru unvanını aldı. 2009 yılında Kırklareli
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde
Öğretim Üyesi olarak göreve başladı. Halen aynı üniversitede görev
yapmaktadır. Daha önce basılmış bir kitabı ve çeşitli dergilerde
yayımlanmış makaleleri bulunan yazar, evli ve iki çocuk babasıdır.
Yrd. Doç. Dr. Raşit GÜNDOĞDU, 1963 yılında Kırıkkale’de doğdu.
1986 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. 1987
yılında Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde uzman yardımcılığı görevine
başladı. 1992 yılında Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü’nde Yüksek Lisans programını, 2000 yılında İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Doktora programını bitirdi.
2009 yılında Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’ndaki
görevinden ayrılarak Kırklareli Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü’ne Yardımcı Doçent olarak atandı. Halen bu göreve
devam etmektedir. Millet Yazma Eserler Kütüphanesi Kataloglarının
yeniden düzenlenmesi projesinde görev alan Gündoğdu’nun, çeşitli
yayınevlerinde yayınlanan kitaplarının yanı sıra Yedikıta Tarih ve
Kültür Dergisi’nde de makaleleri yayınlanmaktadır. Yazar evli ve üç
çocuk babasıdır.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1415
Ahmed Bâdî Efendi
Riyâz-ı Belde-i Edirne
20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edirnesi
2/2. Cilt
Mutasavvıflar • Yeniçeri Ağaları • Hattatlar • Şairler
Musiki Üstadları • Defterdarlar • Vergi Müdürleri
Hazırlayanlar
Yrd. Doç. Dr. Niyazi Adıgüzel
Yrd. Doç. Dr. Raşit Gündoğdu
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ
1416 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Trakya Üniversitesi Yayını: 148
Ahmed Bâdî Efendi
Riyâz-ı Belde-i Edirne
20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edirne’si
TRAKYA
ÜNİVERSİTESİ
Hazırlayanlar
Yrd. Doç. Dr. Niyazi Adıgüzel
Yrd. Doç. Dr. Raşit Gündoğdu
Yayın Yönetmeni
Mustafa Kirenci
Kapak Tasarımı
Davut Köse
Mizanpaj
Minyatür Ajans
Baskı-Cilt
Alioğlu Matbaacılık
Orta Mh. Fatin Rüştü S. 1-3A
Bayrampaşa/İSTANBUL
Tel: 0212 612 95 59
Matbaa Sertifika No: 11946
1. Baskı
Trakya Üniversitesi Yayını, No: 148, Mayıs 2014.
ISBN: 978-975-374-163-7 (Takım)
ISBN: 978-975-374-167-5 (2/2. cilt)
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sertifika No: 27408
© Bütün yayın hakları “Trakya Üniversitesi’ne aittir. Kaynak
gösterilerek tanıtım amacıyla ve araştırma için yapılacak kısa
alıntılar dışında, yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir şekilde kopya edilemez, elektronik ve mekanik yolla çoğaltılamaz
ve dağıtılamaz.
KÜTÜPHANE BİLGİ KARTI
Library Cataloging-in-Publication Data (CIP)
Ahmed Bâdî Efendi
Riyâz-ı Belde-i Edirne
20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edirne’si
Trakya Üniversitesi Rektörlüğü
Balkan Yerleşkesi / EDİRNE
Telefon : +90 (284) 236 49 81
Faks : +90 (284) 223 42 03
E-Posta: [email protected]
ISBN: 978-975-374-163-7 (Takım)
ISBN: 978-975-374-167-5 (2/2. cilt)
Cilt: 2/2 Sayfa: 1413-1936
1-Mutasavvuflar 2- Yeniçeri Ağaları 3- Hattatlar 4- Şairler
5- Musiki Üstadları 6- Defterdarlar 7- Vergi Müdürleri
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1417
İçindekiler
Ravzatü’l-Meşâyihu’t-Turuki’l-Aliyye
Der-Asr-ı Çelebi Sultân Mehmed Hân
1-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Şücâ‘addin El-Karamânî..................................................... 1445
Der-Asr-ı Sultân Murâd Hân-ı Sânî
2-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Muslihuddin......................................................................... 1445
3-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Hacı Bayrâm Velî................................................................. 1446
4- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Celâle’ddin Çelebi.............................................................. 1447
5- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Cemâleddin Çelebi............................................................ 1448
Der-Asr-ı Fâtih Sultân Mehmed Hân
6- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Emîr Ali................................................................................ 1448
7- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Muslihu’ddin....................................................................... 1449
8-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Mes‘ûd......................................................................................... 1449
Der-Asr-ı Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî
9-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Bedre’ddin.................................................................................. 1450
10-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Bâyezîd Halîfe............................................................................ 1450
11-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Ramazan Halîfe......................................................................... 1450
12- Ârif-i Bi’llâh Şeyh Mehmed Eş-Şehîr Bi-Gül Baba............................................ 1451
Der-Asr-ı Sultân Selîm Hân-ı Sânî
13-Eş-Şeyh Alâüddin Eş-Şehîr Bi-Cerrâhzâde Ârif-i Bi’llâh................................... 1452
14- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Bahrî Dede İbni Handân Ağa......................................... 1454
15- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Âşık....................................................................................... 1455
16-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Hasan Bin Hızır Bin Mehmed............................................... 1456
Der-Asr-ı Sultân Murâd Hân-ı Sâlis
17- Ârif-i Bi’llâh Şeyh Sinânüddin Yûsuf El-Hatîb.................................................... 1456
18-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Muslihu’ddin Mustafa Bin Eş-Şeyh Alâüddin Eş-Şehîr BiCerrâhzâde.................................................................................................................... 1457
19-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Abdü’lkerîm.......................................................................... 1460
20-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Vâlihî..................................................................................... 1460
21-Eş-Şeyh Pîr Ahmed Edirnevî.................................................................................... 1462
Der-Asr-ı Sultân Mehmed Hân-ı Sâlis
22-Eş-Şeyh Nûrullâh........................................................................................................ 1462
23-Eş-Şeyh Koyun Baba.................................................................................................. 1463
1418 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
24-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Mehmed................................................................................ 1463
Der-Asr-ı Sultân Ahmed Hân-ı Evvel
25-Eş-Şeyh Muhyiddin.................................................................................................... 1463
26-Eş-Şeyh Hasan İbni Eş-Şeyh Mehmed Çelebi İbni Eş-Şeyh Üsküdârî Mahmûd
Efendi............................................................................................................................. 1464
27-Eş-Şeyh Abdülazîz Sivâsî........................................................................................... 1465
28-Eş-Şeyh Kâsım Bin Mehmed El-Ömrî................................................................... 1465
29-Eş-Şeyh İbrâhim.......................................................................................................... 1466
Der-Asr-ı Devlet-i Sâniye-i Sultân Mustafa
30-Eş-Şeyh Ahmed Dizdarzâde..................................................................................... 1466
31-Eş-Şeyh Mahmûd........................................................................................................ 1466
Der-Asr-ı Sultân Murâd Hân-ı Râbi‘
32-Eş-Şeyh Mahmûd Bin Mehmed.............................................................................. 1467
33-Eş-Şeyh Veli Dede....................................................................................................... 1467
34-Eş-Şeyh Muslihuddin................................................................................................. 1468
Der-Asr-ı Mehmed Hân-ı Râbi‘
35-Eş-Şeyh Zeynelâbidîn İbni Eş-Şeyh Hüseyin........................................................ 1469
36-Eş-Şeyh Seyyid Nimetullah...................................................................................... 1469
37-Eş-Şeyh Mehmed İbni Veli Dede............................................................................ 1469
38-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Abdülbâkî............................................................................. 1470
39-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Saçlı İbrâhim Bin Mustafa Bin Abdurrahman.............. 1470
40-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Ahmed Neşâtî El-Mevlevî................................................. 1471
41-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Mehmed Sâdık El-Uşşâkî................................................... 1472
42-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Muhammed.......................................................................... 1473
Der-Asr-ı Sultân Süleymân Hân-ı Sânî
43-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh İbrâhim El-Gülşenî............................................................. 1473
Der-Asr-ı Sultân Ahmed Hân-ı Sânî
44-Eş-Şeyh Mûsâ Bin Eş-Şeyh Muslihuddin.............................................................. 1475
45-Eş-Şeyh Mehmed........................................................................................................ 1475
46-Eş-Şeyh Sırrı................................................................................................................. 1475
47-Eş-Şeyh Es-Seyyid Kutbuddîn................................................................................. 1476
Der-Asr-ı Mustafa Hân-ı Sânî
48-Eş-Şeyh Es-Seyyid Ali Bin Eş-Şeyh Es-Seyyid Kutbu’ddin................................ 1476
49-Eş-Şeyh Mehmed La‘lî............................................................................................... 1477
Der-Asr-ı Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis
50-Eş-Şeyh Abdülhayy Bin Eş-Şeyh Saçlı İbrâhim.................................................... 1478
51-Eş-Şeyh Abdülhay Bin Eş-Şeyh Hüseyin............................................................... 1479
52-Eş-Şeyh Rıdvân Bin Eş-Şeyh Mehmed................................................................... 1479
53-Eş-Şeyh Hâmid............................................................................................................ 1479
54-Eş-Şeyh Mustafa.......................................................................................................... 1480
55-Eş-Şeyh Mustafa El-Boluvî........................................................................................ 1481
56-Eş-Şeyh Mustafa Eş-Şehîr Bi-Serrâczâde............................................................... 1482
57-Eş-Şeyh Mehmed........................................................................................................ 1482
İÇİNDEKİLER 1419
58-Eş-Şeyh Mehmed Hamdi Eş-Şehîr Bi-Bağdâdî.................................................... 1482
59-Eş-Şeyh Mehmed Bin Eş-Şeyh Abdülazîz Es-Sivâsî............................................ 1483
Der-Asr-ı Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel....................................................................... 1483
60-Eş-Şeyh Enîs Dede...................................................................................................... 1483
61-Eş-Şeyh Enîs Dede...................................................................................................... 1483
62-Eş-Şeyh Sezâyî............................................................................................................. 1483
63-Eş-Şeyh İbrâhim El-Fıtriyyü’l-Buhârî..................................................................... 1484
64-Eş-Şeyh Abdullah Enîs.............................................................................................. 1484
65-Eş-Şeyh Cemâli Edirnevî........................................................................................... 1484
66-Eş-Şeyh Ali El-Kâdirî................................................................................................. 1484
67-Eş-Şeyh Mehmed Sâdık............................................................................................. 1484
Der-asr-ı Sultân Osmân Hân-ı Sâlis
68-Eş-Şeyh Müsellem....................................................................................................... 1485
69-Eş-Şeyh El-Hâc Ahmed............................................................................................. 1485
70-Eş-Şeyh Kıyâmî Seyyid Mustafa.............................................................................. 1486
71-Eş-Şeyh Mehmed Vefâ............................................................................................... 1486
72-Eş-Şeyh Abdurrahman............................................................................................... 1486
73-Eş-Şeyh İbrâhim Bin Ali Yazıcı................................................................................ 1486
74-Eş-Şeyh Ali Senâyî...................................................................................................... 1487
75-Es-Seyyid İsmâil Baba................................................................................................ 1487
Der-Asr-ı Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî
76-Eş-Şeyh El-Hâc Kâsım............................................................................................... 1488
77-Eş-Şeyh Kabûlî Mustafa............................................................................................ 1488
78-Eş-Şeyh El-Hâc Mehmed Sâdık............................................................................... 1488
Der-Asr-ı Sultân Abdü’lmecîd Hân
79-Eş-Şeyh Hâfız Ahmed Sünnârî................................................................................ 1488
Der-Asr-ı Sultân Abdülazîz Hân
80-Eş-Şeyh Nakşî Mustafa Dede................................................................................... 1489
81-Eş-Şeyh Dâvud............................................................................................................ 1489
82-Eş-Şeyh Ali................................................................................................................... 1490
83-Eş-Şeyh Yûsuf Bin Mehmed Bin İbrâhim.............................................................. 1490
Der-Asr-ı Sultân Abdülhamîd Hân-ı Sânî Hazretleri
84-Eş-Şeyh Mehmed Nûrî.............................................................................................. 1492
85-Eş-Şeyh Hâfız İsmâil Bin Hâfız Emin.................................................................... 1492
86-Eş-Şeyh Ali Seyfi......................................................................................................... 1492
87-Eş-Şeyh El-Hâc Ali Eşref Dede................................................................................ 1493
Ravza-i Ser-Bostâniyân-ı Hâssa
1-Süleymân Ağa................................................................................................................ 1497
2-Mustafa Ağa Gâzî.......................................................................................................... 1497
3-Koca Sinân Paşa............................................................................................................. 1498
4-Ali Ağa............................................................................................................................. 1499
5-Sinân Paşa....................................................................................................................... 1499
1420 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
6-Nasûh Ağa................................................................................................................... 1499
7-İsmâil Ağa.................................................................................................................... 1499
8-Ali Ağa Âşık................................................................................................................ 1499
9-İsmâil Ağa.................................................................................................................... 1499
10-Hüseyin Paşa................................................................................................................ 1500
11-Mehmed Ağa Salahorzâde........................................................................................ 1500
12-Ahmed Ağa.................................................................................................................. 1500
13-Ali Ağa.......................................................................................................................... 1500
14-Mehmed Ağa............................................................................................................... 1501
15-Ali Ağa.......................................................................................................................... 1501
16-Ahmed Ağa.................................................................................................................. 1501
17-Hasan Ağa.................................................................................................................... 1501
18-El-Hâc Ali Ağa............................................................................................................ 1501
19-Ahmed Ağa.................................................................................................................. 1502
20-Hüseyin Ağa................................................................................................................. 1502
21-El-Hâc Ahmed Paşa Sâniyen.................................................................................... 1502
22-El-Hâc Ali Ağa Sûhte Sâniyen................................................................................. 1503
23-El-Hâc Halîl Ağa......................................................................................................... 1503
24-El-Hâc Halîl Ağa......................................................................................................... 1503
25-Ahmed Bey................................................................................................................... 1503
26-Mehmed Paşa İbni İsmâil Paşa................................................................................. 1503
27-Ali Ağa.......................................................................................................................... 1504
28-Mehmed Paşa İbni İsmâil Paşa Sâniyen.................................................................. 1504
29-Ahmed Bey Sâlisen..................................................................................................... 1504
30-Mehmed Ağa............................................................................................................... 1504
31-Ali Ağa.......................................................................................................................... 1504
32-Mustafa Ağa................................................................................................................. 1504
33-Ali Ağa.......................................................................................................................... 1505
34-Süleymân Ağa.............................................................................................................. 1505
35-Ebûbekir Paşa.............................................................................................................. 1505
36-Yakup Ağa..................................................................................................................... 1505
37-İsmâil Ağa..................................................................................................................... 1505
38-El-Hâc Halîl Ağa......................................................................................................... 1506
39-İsmâil Ağa..................................................................................................................... 1506
40-Mehmed Ağa Haseki.................................................................................................. 1506
41-Mehmed Paşa............................................................................................................... 1507
42-El-Hâc Ahmed Ağa.................................................................................................... 1507
43-Ali Bey........................................................................................................................... 1507
44-Ömer Ağa..................................................................................................................... 1507
45-Ali Ağa.......................................................................................................................... 1507
46-Mehmed Ağa İbni Tâhir Ağa................................................................................... 1507
47-El-Hâc Süleymân......................................................................................................... 1508
48-Ahmed Ağa.................................................................................................................. 1508
49-Mustafa Kolçak............................................................................................................ 1508
İÇİNDEKİLER 1421
50-Hasan Ağa.................................................................................................................... 1508
51-Mehmed Ağa İbni Tâhir Ağa................................................................................... 1508
52-Osmân Ağa.................................................................................................................. 1508
53-Hüseyin Paşa Kut........................................................................................................ 1509
54-Ahmed Ağa.................................................................................................................. 1509
55-Mehmed Ağa İbni Tâhir Ağa Sâlisen..................................................................... 1509
56-Tâhir Ağa...................................................................................................................... 1509
57-İsmâil Ağa..................................................................................................................... 1510
58-Mehmed Ağa İbni Dağdeviren Süleymân Ağa..................................................... 1510
59-Mehmed Ağa............................................................................................................... 1511
60-Selîm Mehmed Paşa................................................................................................... 1511
61-Mustafa Ağa................................................................................................................. 1511
62-Süleymân Ağa.............................................................................................................. 1512
63-İbrâhim Ağa................................................................................................................. 1512
64-Dervîş Mehmed Bey................................................................................................... 1512
65-El-Hâc Abbâs Nâil Mehmed Bey............................................................................ 1512
Edirne Bostâniyân Ocağının Keyfiyet-i İhdâsı........................................................... 1513
Tertîb-i Nizâm-ı Dûdmân-ı Bostâniyân-ı Edirne....................................................... 1514
Muâyede-i Ser-bostâniyân-ı Hâssa................................................................................. 1515
Selîm Girây İbni Mehmed Girây................................................................................... 1515
Arslan Girây....................................................................................................................... 1516
Ravzatü Şüyûhu’l-Kurrâ
Mevlânâ Eş-Şeyh Mehmed Bin Mevlânâ Kutbuddin İznikî.................................... 1519
Eş-Şeyh Mehmed Hamdî................................................................................................ 1519
Eş-Şeyh Azîz...................................................................................................................... 1519
Eş-Şeyh Muslihuddin....................................................................................................... 1519
Eş-Şeyh Hasan................................................................................................................... 1519
Eş-Şeyh Hâfız Ahmed...................................................................................................... 1520
Eş-Şeyh Mustafa Halîfe................................................................................................... 1520
Eş-Şeyh Mehmed.............................................................................................................. 1520
Eş-Şeyh Ahmed Rüşdü.................................................................................................... 1520
Eş-Şeyh Hâfız Mehemmed............................................................................................. 1520
Eş-Şeyh Hâfız Mehmed Kevkeb.................................................................................... 1520
Eş-Şeyh Abdullah............................................................................................................. 1520
Eş-Şeyh Hâfız İbrâhim..................................................................................................... 1520
Eş-Şeyh El-Hâc Mehmed................................................................................................ 1520
Eş-Şeyh Seyyid Ahmed.................................................................................................... 1521
Eş-Şeyh Ali Dalkara......................................................................................................... 1521
Eş-Şeyh Ömer.................................................................................................................... 1521
Eş-Şeyh Hâfız Mehmed................................................................................................... 1521
Eş-Şeyh Mehmed.............................................................................................................. 1521
Eş-Şeyh Ebûbekir Halîfe................................................................................................. 1521
Eş-Şeyh Yûnus.................................................................................................................... 1521
Eş-Şeyh Halîl..................................................................................................................... 1521
1422 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Silsileleri Muntazaman Bulunabilen Şüyûh-i Kurrâ.................................................. 1521
Eş-Şeyh Osmân................................................................................................................. 1521
Eş-Şeyh Ali Kudsî............................................................................................................. 1522
Eş-Şeyh El-Hâc Mustafa.................................................................................................. 1522
Eş-Şeyh El-Hâc Mehmed El-Kâdirî Eş-Şehîr Bi-Ahi Baba...................................... 1522
Eş-Şeyh Ahmed Bin Bilâl Eş-Şehîr Bi-Koca Kurrâ.................................................... 1522
Eş-Şeyh Hâfız Ahmed Ez-Zihnî İbni Ömer El-İsakçavî........................................... 1522
Eş-Şeyh Hâfız Mestân El-Fevzî...................................................................................... 1522
Eş-Şeyh Hâfız Mehmed El-Hicâbî................................................................................ 1522
Eş-Şeyh Es-Seyyid Hâfız Ali El-Vahîd.......................................................................... 1523
Eş-Şeyh El-Hâc Hâfız Mahmûd En-Nûrî.................................................................... 1523
Eş-Şeyh Hâfız Mehmed Tâhir....................................................................................... 1523
Eş-Şeyh El-Hâc Hâfız Hüseyin Şerîf El-Hıfzî............................................................. 1523
Eş-Şeyh Hâfız Mehmed Medhî..................................................................................... 1523
Eş-Şeyh Hâfız Mehmed................................................................................................... 1523
Eş-Şeyh El-Hâc Hâfız Ali Er-Remzî............................................................................. 1523
Eş-Şeyh Hâfız Mehmed Sabrî........................................................................................ 1523
Eş-Şeyh Hâfız Ârif............................................................................................................ 1524
Eş-Şeyh Hâfız Hüseyin.................................................................................................... 1524
Eş-Şeyh Hâfız Abdüllatîf................................................................................................. 1524
Eş-Şeyh El-Hâc Hâfız Ârif.............................................................................................. 1524
Eş-Şeyh Hâfız Rif ‘at......................................................................................................... 1524
Eş-Şeyh Hâfız İsmâil......................................................................................................... 1524
Eş-Şeyh Hâfız Abdullâh.................................................................................................. 1525
Eş-Şeyh Hâfız Hayrî......................................................................................................... 1525
Eş-Şeyh Hâfız Mustafa..................................................................................................... 1525
Ravzatü’l-Hattâtîn
Konya Gazetesinin 9 Teşrîn-i Sâni 1315 Târihli ve 1438 Numaralı Nüshasında Hatt u
Kitâbetin Lüzûm-ı Taallüm ve Ehemmiyeti Hakkındaki Makalenin Fıkra-i Ahîresi
Bi’l-münâsebe bu Mecelleye Derc ü Tenmîk Edildi............................................... 1536
Kıyâmü’l-hikemiyyeti Bi’l-kalemi.................................................................................. 1538
Istılâhât-ı Hatt Üzere Kubûrîzâde ( Rahmî tahallüsün) Türkî Bir Gazeli ile Onun
Cevâbının Burada Zikri Münâsip Görülmekle Tahrîr Edilmiştir....................... 1539
Münîrî Efendi’nin Kubûrîzâde (Rahmî) Gazeline Söylediği Cevâb...................... 1539
Şeyh Mehmed Vahyî’nindir Kıta................................................................................... 1540
Müstakimzâde’nindir Kıta.............................................................................................. 1540
El-hattü Nısfü’l-ilm........................................................................................................... 1540
Silsiletü’l-Hattâtîn Târîh-i Vefâtı................................................................................... 1540
Târîh-i Vefâtı...................................................................................................................... 1541
Târîh-i Vefât....................................................................................................................... 1542
Vefâtına Edirneli Rüşdî’nin târihidir............................................................................. 1542
Silsile-i Kıbletü’l-Küttâb Şeyh Hamdullah (Tilke aşeretün kâmiletün)................ 1542
Hâfız Osmân Efendi Merhûmun Edirne’ye Taallük Eden Şâkirdânı Târîh-i Vefât.... 1543
Birinci Silsile...................................................................................................................... 1543
İÇİNDEKİLER 1423
Târîh-i Vefât....................................................................................................................... 1543
İkinci Silsile........................................................................................................................ 1543
Üçüncü Silsile.................................................................................................................... 1544
Dördüncü Silsile................................................................................................................ 1544
Mülûk-i Âl-i Osmân’dan Zuhûr Eden Hattâtîn
Sultân Murâd Hân-ı Sânî................................................................................................ 1544
Sultân Bâyezîd Hân-ı Velî............................................................................................... 1544
Sultân Süleymân-ı Muhibbî............................................................................................ 1544
Sultân Murâd Hân-ı Sâlis................................................................................................ 1544
Sultân Murâd Hân-ı Râbi‘............................................................................................... 1544
Sultân Süleymân Hân-ı Sânî........................................................................................... 1545
Sultân Mustafa Hân-ı Sânî.............................................................................................. 1545
Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis............................................................................................... 1545
Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis.............................................................................................. 1546
Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî............................................................................................ 1546
Edirne Şehrinde Zuhûr Edip Tercüme-i Hâllerine Veya Âsârına Dest-res Olunabilen Veyahut İcâzetnâmelerle Seng-i Mezârlarından Ahvâline Vukûf Hâsıl Edilen
Hattâtîn Hurûf-ı Teheccî Üzere Ber-vech-i Âtî Zikr Olunur............................... 1546
Harfü’l-Elif
İbrâhim Bin Ahmed......................................................................................................... 1546
Şeyh İbrâhim Bin Mehmed............................................................................................ 1546
Eş-Şeyh İbrâhim Bin Ali Yazıcı...................................................................................... 1547
İbrâhim................................................................................................................................ 1547
İbrâhim Vahîd Bin Yûnus................................................................................................ 1548
İbrâhim................................................................................................................................ 1548
İbrâhim................................................................................................................................ 1548
İbrâhim Edhem Es-Sırrî................................................................................................... 1548
İbrâhim Hulûsi.................................................................................................................. 1548
İbrâhim Nâmıkî................................................................................................................. 1549
İbrâhim Nâmıkî................................................................................................................. 1549
Ahmed................................................................................................................................. 1549
Ahmed................................................................................................................................. 1549
Eş-Şeyh Ahmed Efendi.................................................................................................... 1550
Ahmed................................................................................................................................. 1550
Ahmed................................................................................................................................. 1550
Ahmed................................................................................................................................. 1550
Ahmed................................................................................................................................. 1551
Ahmed................................................................................................................................. 1551
Ahmed................................................................................................................................. 1551
Ahmed bin Hacı Hasan................................................................................................... 1551
Ahmed................................................................................................................................. 1552
Ahmed................................................................................................................................. 1552
Ahmed................................................................................................................................. 1552
Ahmed................................................................................................................................. 1552
1424 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Ahmed................................................................................................................................. 1552
Seyyid Ahmed Hilmi Bin Seyyid Hüseyin Çelebi..................................................... 1553
Ahmed Hamdi................................................................................................................... 1553
Ahmed Hamdi................................................................................................................... 1553
Ahmed Zihnî..................................................................................................................... 1553
Ahmed Rüşdü.................................................................................................................... 1554
Ahmed Rüşdi..................................................................................................................... 1554
Ahmed Rüşdü.................................................................................................................... 1554
Ahmed Rızâî...................................................................................................................... 1554
Ahmed Rızâî...................................................................................................................... 1555
Ahmed Sâdık Bey İbni Süleymân Paşa......................................................................... 1555
Ahmed Sûfî........................................................................................................................ 1556
Ahmed İlmî........................................................................................................................ 1556
Ahmed Nûrî....................................................................................................................... 1556
İskender............................................................................................................................... 1556
İsmâil Bin Ahmed............................................................................................................. 1556
Seyyid İsmâil Efendi......................................................................................................... 1557
İsmâil................................................................................................................................... 1558
İsmâil Hakkı....................................................................................................................... 1558
İsmâil Reşâd....................................................................................................................... 1558
Emin.................................................................................................................................... 1558
Emin.................................................................................................................................... 1558
Harfü’l-Bâ
Bekir Reşâd......................................................................................................................... 1559
Harfü’t-Tâ
Tâib Mehmed İbni Mustafa........................................................................................... 1559
Tâbi‘î.................................................................................................................................... 1559
Harfü’l-Cim
Celâl Bey............................................................................................................................. 1559
Harfü’l-Hâ
Hüsâmî Dervîş Hasan...................................................................................................... 1560
Hasan İbni Ahmed........................................................................................................... 1560
Hasan................................................................................................................................... 1560
Hasan................................................................................................................................... 1560
Hasan Hüsnü..................................................................................................................... 1561
Hasan Hüsnü..................................................................................................................... 1561
Hasan Hüsni Bey.............................................................................................................. 1561
Hasan Hattî........................................................................................................................ 1561
Hasan Rızâî........................................................................................................................ 1561
Hasan Vâhid Bey İbni El-Hâc Muhsin Bey................................................................. 1562
Hasan Vasfi......................................................................................................................... 1562
Hasan Vasfî......................................................................................................................... 1563
Hüseyin İbni Ahmed........................................................................................................ 1563
İÇİNDEKİLER 1425
Hüseyin............................................................................................................................... 1564
Hüseyin............................................................................................................................... 1565
Hüseyin............................................................................................................................... 1565
Hüseyin............................................................................................................................... 1565
Eş-Şeyh Hüseyin............................................................................................................... 1565
Hüseyin Hâmid................................................................................................................. 1565
Hüseyin Hüsnü................................................................................................................. 1566
Hüseyin Şerîf El-Hıfzî..................................................................................................... 1566
Hüseyin Sûfî....................................................................................................................... 1566
Hüseyin Âtıf....................................................................................................................... 1566
Hüseyin Âkif...................................................................................................................... 1566
Harfü’l-Hâ
Halîl..................................................................................................................................... 1567
Halîl Seyyid........................................................................................................................ 1567
Halîl Halîmî....................................................................................................................... 1567
Halîl Niyâzî........................................................................................................................ 1567
Hayrî.................................................................................................................................... 1567
Hayrî.................................................................................................................................... 1568
Harfü’d-Dâl
Dâ‘î Mehmed..................................................................................................................... 1569
Dervîş Ali............................................................................................................................ 1569
Harfü’r-Râ
Râsim................................................................................................................................... 1569
Receb Bin Şabân Ağa....................................................................................................... 1569
Rızâ...................................................................................................................................... 1569
Harfü’z-Zâ
Zâhide Züleyhâ................................................................................................................. 1570
Zübeyde.............................................................................................................................. 1570
Harfü’s-sîn
Sihrî...................................................................................................................................... 1570
Sirâceddin Mehmed Bin Ömer Halebî........................................................................ 1570
Sadullâh............................................................................................................................... 1571
Sükûtî.................................................................................................................................. 1571
Selîm.................................................................................................................................... 1571
Süleymân............................................................................................................................ 1571
Seyyid Süleymân............................................................................................................... 1572
Süleymân............................................................................................................................ 1572
Süleymân Sabrî.................................................................................................................. 1572
Seyfüddin Bin İsmâil........................................................................................................ 1572
Sâlim Bey............................................................................................................................ 1572
Harfü’ş-Şın
Şerîf Hulûsî........................................................................................................................ 1572
Şerîf Remzî......................................................................................................................... 1573
1426 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Şerîf Fıtrî............................................................................................................................. 1573
Şuglî Ahmed Dede İbni Mehmed Emin...................................................................... 1573
Şît......................................................................................................................................... 1574
Harfü’s-Sâd
Sâdık.................................................................................................................................... 1574
Sâlih İbni Eyyüb................................................................................................................ 1574
Sâlih Bin Hasan Bin Sâlih............................................................................................... 1575
Subhî.................................................................................................................................... 1575
Harfü’t-Tâ
Tıflî...................................................................................................................................... 1575
Turhan Rüşdü.................................................................................................................... 1575
Harfü’l-Ayın
Abdülcelîl Bin Mustafa Râsim Bin Eş-Şeyh Abdurrahman..................................... 1575
Abdullah Bin İbrâhim...................................................................................................... 1575
Abdullâh............................................................................................................................. 1576
Seyyid Abdullah................................................................................................................ 1576
Şeyh Abdullah Enîs.......................................................................................................... 1577
Abdullah Reşâd İbni Mehmed İbni Hasan................................................................. 1577
Abdullah Rüşdi................................................................................................................. 1577
Abdullah Vefâyî................................................................................................................. 1577
Abdullah Efendi................................................................................................................ 1578
Abdüllatîf........................................................................................................................... 1578
Abülvâsi‘ Bin Mehmed.................................................................................................... 1578
Abdülvehhâb...................................................................................................................... 1579
Abdülvehhâb...................................................................................................................... 1579
Osmân Bin Ahmed Dede................................................................................................ 1579
Osmân Bin Hâfız Ahmed Er-Rızâî............................................................................... 1579
Osmân................................................................................................................................. 1580
Osmân Necâtî Bin Mûsâ Çelebi.................................................................................... 1580
İzzet...................................................................................................................................... 1580
Ali İbni Osmân.................................................................................................................. 1581
Seyyid Ali Efendi............................................................................................................... 1581
Şeyh Ali İbni Ahmed Bin Halîl..................................................................................... 1581
Ali......................................................................................................................................... 1582
Ali Reşîd.............................................................................................................................. 1582
Ali Remzi............................................................................................................................ 1582
Seyyid Ali Şükrü İbni İbrâhim İbiş Bin Tahtasakal Ser-Çavuş Osman Ağa............ 1582
Ali Sıdkî............................................................................................................................... 1582
Ali Medhî........................................................................................................................... 1583
Seyyid Ömer Bin Ahmed................................................................................................ 1583
Ömer Râkım Bin Râsim.................................................................................................. 1583
Ahdî..................................................................................................................................... 1583
İÇİNDEKİLER 1427
Harfü’l-Fâ
Fütûhî.................................................................................................................................. 1583
Seyyid Feyzullah................................................................................................................ 1583
Feyzullah............................................................................................................................. 1584
Feyzî..................................................................................................................................... 1584
Feyzî..................................................................................................................................... 1584
Harfü’l-Kâf
Kâsım Şükrü....................................................................................................................... 1584
Kabûlî Mustafa.................................................................................................................. 1584
Harfü’l-Kef
Kâmil................................................................................................................................... 1584
Kâmi Mehmed Efendi İbni Gülşenî Eş-Şeyh İbrâhim Efendi................................. 1585
Harfü’l-Lâm
Lâhikî.................................................................................................................................. 1585
Harfü’l-Mîm
Mecdüddîn......................................................................................................................... 1585
Mehmed.............................................................................................................................. 1585
Mehmed.............................................................................................................................. 1586
Mehmed.............................................................................................................................. 1586
Mehmed.............................................................................................................................. 1586
Seyyid Mehmed................................................................................................................. 1586
Seyyid Mehmed................................................................................................................. 1586
Seyyid Mehmed................................................................................................................. 1587
Seyyid Mehmed................................................................................................................. 1587
Seyyid Mehmed Bin Seyyid Ali..................................................................................... 1587
Seyyid Mehmed................................................................................................................. 1588
Şeyh Mehmed.................................................................................................................... 1588
Şeyh Mehmed İbni Şeyh Ali........................................................................................... 1588
Mehmed.............................................................................................................................. 1588
Mehmed.............................................................................................................................. 1588
Mehmed.............................................................................................................................. 1589
Mehmed.............................................................................................................................. 1589
Mehmed Edîb.................................................................................................................... 1589
Mehmed Edîb.................................................................................................................... 1589
Mehmed Edîb Bin Ali...................................................................................................... 1589
Mehmed Es‘ad Ağa........................................................................................................... 1590
Mehmed Emin Paşa İbni Yağlıkçı Yûsuf Ağa.............................................................. 1590
Mehmed Emin................................................................................................................... 1590
Mehmed Emin Belgradî.................................................................................................. 1590
Mehmed Emin................................................................................................................... 1590
Mehmed Emin Bin Ahmed............................................................................................ 1591
Mehmed Emin Bin Ahmed............................................................................................ 1591
Mehmed Emin Bin Halîl................................................................................................. 1591
1428 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Mehmed Emin................................................................................................................... 1592
Mehmed Emin Sa‘dî......................................................................................................... 1592
Mehmed Emin Bin Osmân............................................................................................. 1592
Mehmed Bin Hacı Ahmed.............................................................................................. 1592
Mehmed Bin El-Hâc Mustafa Efendi........................................................................... 1593
Mehmed Emin Fakîhî...................................................................................................... 1593
Mehmed Bin Hâfız İbrâhim........................................................................................... 1593
Mehmed Bin Osmân........................................................................................................ 1593
Mehmed Bin İbrâhim...................................................................................................... 1594
Mehmed Bin Hasan......................................................................................................... 1594
Mehmed.............................................................................................................................. 1594
Mehmed Bin Hacı Hasan................................................................................................ 1595
Mehmed.............................................................................................................................. 1595
Mehmed Bin Ali................................................................................................................ 1595
Mehmed Bin Ali................................................................................................................ 1595
Mehmed Bin Muhammedü’l-emîn............................................................................... 1595
Mehmed Bin Mahmûd.................................................................................................... 1596
Mehmed Bin Ferâmerz.................................................................................................... 1596
Mehmed Bin Mustafa...................................................................................................... 1596
Mehmed Refî‘î................................................................................................................... 1596
Mehmed Mührdâr............................................................................................................ 1596
Mehmed.............................................................................................................................. 1597
Mehmed Hicâbî................................................................................................................ 1597
Mehmed Hicâbî................................................................................................................ 1597
Mehmed Hilmî.................................................................................................................. 1597
Mehmed Dede................................................................................................................... 1597
Mehmed Râşid İbni Mustafa Efendi............................................................................. 1598
Mehmed Râkım................................................................................................................ 1598
Mehmed Rahmî................................................................................................................ 1598
Mehmed Rüşdi.................................................................................................................. 1598
Mehmed Rüşdi.................................................................................................................. 1598
Mehmed Refi‘.................................................................................................................... 1599
Mehmed Zühdü................................................................................................................ 1599
Mehmed Zühdü................................................................................................................ 1599
Mehmed Sâlim İbni Mehmed Râkım........................................................................... 1599
Şeyh Mehmed Sa‘dî.......................................................................................................... 1599
Mehmed Sa‘îdü’t-Tab‘î..................................................................................................... 1600
Mehmed Sa‘îdü’l-ferîd İbni Tâhir El-Müderris........................................................... 1600
Mehmed Şerîf.................................................................................................................... 1600
Mehmed Sâdık................................................................................................................... 1600
Mehmed Sâdık Es-Sıdkî.................................................................................................. 1601
Mehmed Hibrî.................................................................................................................. 1601
Mehmed.............................................................................................................................. 1601
Seyyid Mehmed Tâhir El-Hulûsî Bin Hacı Mustafa................................................. 1601
İÇİNDEKİLER 1429
Mehmed Tâhir.................................................................................................................. 1602
Seyyid Mehmed Ârif Bin Mustafa Râsim Bin Eş-Şeyh Abdurrahman.................. 1602
Mehmed Âsım................................................................................................................... 1602
Mehmed Ferîd................................................................................................................... 1602
Seyyid Mehmed Kâşif...................................................................................................... 1603
Derviş Mehmed Kevkeb.................................................................................................. 1603
Mehmed Muhib................................................................................................................ 1604
Mehmed Medhî................................................................................................................ 1605
Mehmed Mu‘tî................................................................................................................... 1605
Mehmed Necâti İbni Ahmed......................................................................................... 1605
Mehmed.............................................................................................................................. 1605
Seyyid Mehmed Vehbî..................................................................................................... 1606
Mahmûd Çelebi İbni Murâd.......................................................................................... 1606
Mahmûd............................................................................................................................. 1606
Mahmûd............................................................................................................................. 1606
Mahmûd............................................................................................................................. 1606
Mahmûd El-Hamîd Bin Mehmed Emin el-Müezzin................................................ 1607
Mahmûd Örfî.................................................................................................................... 1607
Mahmûd Nûrî.................................................................................................................... 1607
Muhyi’ddin Mehmed Bin Mehmed Bürdü‘î................................................................ 1607
Müsellem............................................................................................................................ 1608
Mustafa................................................................................................................................ 1608
Mustafa................................................................................................................................ 1608
Mustafa................................................................................................................................ 1608
Mustafa................................................................................................................................ 1609
Mustafa İbni Süleymân.................................................................................................... 1609
Şeyh Mustafa Dede İbni Mehmed Kethudâ............................................................... 1609
Mustafa İbni Mehmed..................................................................................................... 1610
Eş-Şeyh Mustafa................................................................................................................ 1610
Mustafa................................................................................................................................ 1610
Mustafa................................................................................................................................ 1610
Mustafa................................................................................................................................ 1610
Mustafa................................................................................................................................ 1611
Mustafa................................................................................................................................ 1611
Seyyid Mustafa................................................................................................................... 1611
Mustafa Tevfîk................................................................................................................... 1611
Şeyhu’l-Hattâtîn Mustafa Râsim Bin Abdurrahman ................................................ 1612
En-Nessâh Bi-Şeyhzâde................................................................................................... 1612
Mustafa Râsimî.................................................................................................................. 1612
Mustafa Subhî İbni Ali.................................................................................................... 1612
Mustafa Safâî...................................................................................................................... 1613
Mustafa İzzetî..................................................................................................................... 1613
Mustafa Kesbî.................................................................................................................... 1613
Mustafa Keşfî..................................................................................................................... 1613
1430 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Mustafa Medhî.................................................................................................................. 1614
Mustafa Himmetî............................................................................................................. 1614
Mustafa................................................................................................................................ 1614
Mu‘înî.................................................................................................................................. 1614
Memiş Mehmed................................................................................................................ 1614
Münîbî................................................................................................................................. 1615
Harfü’n-Nûn
Neşâtî Ahmed Dede......................................................................................................... 1615
Nasûh.................................................................................................................................. 1615
Nazîrâ.................................................................................................................................. 1615
Numan Enîs Bin Muhammedü’l-Hanefî El-Edirnevî Eş-Şehîr Bi-Hâcegân........ 1615
Numan................................................................................................................................ 1615
Nakşî Molla Mustafa........................................................................................................ 1616
Nüvîsî................................................................................................................................... 1616
Harfü’l-Vâv
Veysî Hâce.......................................................................................................................... 1616
Harfü’l-Yâ
Yahya Eş-Şükrü.................................................................................................................. 1617
Yahya Es-Sûfî...................................................................................................................... 1617
Yakup Paşa İbni İshak....................................................................................................... 1617
Yakup Râşid........................................................................................................................ 1617
Yûsuf-ı Rûmî...................................................................................................................... 1618
Yûsuf Efendi....................................................................................................................... 1618
Tuhfetü’l-Hattâtîn’den Me’hûz Ta‘lîk Hattâtları
Hüseyin Rızâî..................................................................................................................... 1618
Sâlih..................................................................................................................................... 1618
Mehmed Şehdî.................................................................................................................. 1619
Mehmed Hayri İbni Mustafa.......................................................................................... 1619
İcâzetnâmelerde Ketebe ve İmzâları Görülüp Terceme-i Hâllerine Dest-res Olunamayan Hattâtînin Esâmîsi Dahi Ber-vech-i Âtî Teberrüken Zabt u Kayd Edildi..1619
İbrâhim Edhem İbni Cerrâh Ahmed Ağa................................................................... 1619
İbrâhim Hakkı................................................................................................................... 1619
İbrâhim Hilmî................................................................................................................... 1619
İbrâhim Hilmî................................................................................................................... 1619
İbrâhim Râsimî.................................................................................................................. 1620
İbrâhim Fâikî..................................................................................................................... 1620
Ahmed................................................................................................................................. 1620
Ahmed................................................................................................................................. 1620
Ahmed................................................................................................................................. 1620
Ahmed Hamdi................................................................................................................... 1620
Ahmed Seyfî....................................................................................................................... 1620
Ahmed Necîb..................................................................................................................... 1620
Ahmed Nûrî....................................................................................................................... 1620
İÇİNDEKİLER 1431
Ahmed Vehbî..................................................................................................................... 1620
İsmâil Recâî........................................................................................................................ 1621
Eminü’z-Zekî..................................................................................................................... 1621
Hasan Hayrî....................................................................................................................... 1621
Hüseyin Rüşdü.................................................................................................................. 1621
Hüseyin Rüşdü.................................................................................................................. 1621
Hakkı................................................................................................................................... 1621
Halîl..................................................................................................................................... 1621
Halîl Lutfî........................................................................................................................... 1621
Halîl Yüsrî........................................................................................................................... 1621
Hayrullah Es-Sürûrî.......................................................................................................... 1621
[s.398] Süleymân Hasîb................................................................................................... 1621
Süleymân Sırrı.................................................................................................................... 1622
Süleymân Şükrü................................................................................................................ 1622
Şükrü Eş-Şevkî................................................................................................................... 1622
Sâlih..................................................................................................................................... 1622
Sâlih Şükrü İbni Abdullah.............................................................................................. 1622
Seyyid Sâlih Medhî........................................................................................................... 1622
Tâhiru’t-Tevfîkî................................................................................................................. 1622
Abdülkâdir Eş-Şükrü....................................................................................................... 1622
Abdî Es-Senâî.................................................................................................................... 1622
Osmân Zeki........................................................................................................................ 1622
Seyyid Osmân Necâtî....................................................................................................... 1622
Osmân Vehbî..................................................................................................................... 1622
Atâullah............................................................................................................................... 1623
Ali Hamdi........................................................................................................................... 1623
Ali Hamdi........................................................................................................................... 1623
Ali Sabri.............................................................................................................................. 1623
Ali Mâhir Et-Tevfîkî......................................................................................................... 1623
Ömer Hâmid..................................................................................................................... 1623
Ömer Yesârî........................................................................................................................ 1623
Îsâ Fâik................................................................................................................................. 1623
Kâsım Hattî........................................................................................................................ 1623
Seyyid Mehmed................................................................................................................. 1623
Seyyid Mehmed................................................................................................................. 1624
Mehmed Emin Rıfkı........................................................................................................ 1624
Mehmed.............................................................................................................................. 1624
Mehmed.............................................................................................................................. 1624
Mehmed.............................................................................................................................. 1624
Mehmed Hilmi.................................................................................................................. 1624
Mehmed Hayri.................................................................................................................. 1624
Mehmed Rif ‘atî................................................................................................................. 1624
Mehmed Remzi................................................................................................................. 1624
Mehmed Sa‘îd Er-Reşîd................................................................................................... 1624
1432 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Mehmed Sa‘îd Er-Rif ‘atî.................................................................................................. 1625
Mehmed Sa‘îd El-Fazlî..................................................................................................... 1625
Mehmed Şâkir................................................................................................................... 1625
Mehmed Şâkir Eş-Şükrü.................................................................................................. 1625
Mehmed Şükrü.................................................................................................................. 1625
Mehmed Şerîf.................................................................................................................... 1625
Mehmed Sâdık El-Attâr................................................................................................... 1625
Mehmed Tâhir Et-Tevfîkî............................................................................................... 1625
Mehmed Kâdir Eş-Şükrü................................................................................................ 1625
Muhammedü’l-Kâdirî Eş-Şehîr Bi-Ahi Baba.............................................................. 1625
Mehmed Kâmil El-Edîb.................................................................................................. 1626
Mehmed Necîb.................................................................................................................. 1626
Mehmed Nazîf................................................................................................................... 1626
Mehmed Nakşî.................................................................................................................. 1626
Mehmed Vehbi.................................................................................................................. 1626
Mehmed Yüsrî.................................................................................................................... 1626
Mahmûd Râsim................................................................................................................. 1626
Mustafa Bin Hâşim Bin Hâşimî El-Edirnevî............................................................... 1626
Seyyid Mustafa................................................................................................................... 1626
Mustafa................................................................................................................................ 1626
Mustafa................................................................................................................................ 1627
Mustafa................................................................................................................................ 1627
Mustafa Senâî İbni Mehmed Ağa.................................................................................. 1627
Mustafa Râsim................................................................................................................... 1627
Mustafa Râkım.................................................................................................................. 1627
Mustafa Şevki..................................................................................................................... 1627
Mustafa Sıdkı..................................................................................................................... 1627
Mustafa Fevzi..................................................................................................................... 1627
Mustafa Kâşif..................................................................................................................... 1627
Mustafa Medhi.................................................................................................................. 1627
Mustafa Himmetî............................................................................................................. 1627
Yahya.................................................................................................................................... 1627
Edirne’de ve Hâriçte El-yevm Ber-hayât Bulunan Edirneli Hattâtîn
Ahmed Rif ‘atî.................................................................................................................... 1628
Hüseyin Recâî.................................................................................................................... 1628
Şâkir..................................................................................................................................... 1628
Şevkî..................................................................................................................................... 1629
Ârif....................................................................................................................................... 1629
Ali Remzi............................................................................................................................ 1629
Mehmed Reşîd................................................................................................................... 1630
Mehmed Kâmil................................................................................................................. 1630
Mustafa Râsim................................................................................................................... 1630
Mustafa Fevzi..................................................................................................................... 1631
Mustafa................................................................................................................................ 1631
İÇİNDEKİLER 1433
Mustafa Bin El-Hâcc Hasan........................................................................................... 1631
İsmâil Bin Ahmed Yesârîzâde......................................................................................... 1631
Mehmed Atâullah Bey İbni Râsim Ebûbekir Paşa Edirnevî.................................... 1631
Edirne Hattâtlarının Birinci Silsilesinin İcâzetnâmesi Sûretidir............................. 1631
Edirne Hattâtlarının İkinci Silsilesinin İcâzetnâmesi Sûretidir............................... 1633
İkinci Silsilenin Diğer İcâzetnâmesi Sûretidir............................................................. 1634
Edirne Hattâtlarının Üçüncü Silsilesinin İcâzetnâmesi Sûretidir........................... 1635
İşbu İcâzetnâmeler 1242 Târihinden Sonra İhtisâr Edilmiş Olduğundan Bir Nüshasının Sûreti Teberrüken Derc Edildi.......................................................................... 1637
1267 Târihinde Ahzına Muvaffak Olduğum Ketebe-i Âcizânemin Sûretidir..... 1637
Sehî Bey............................................................................................................................... 1638
Şevkî..................................................................................................................................... 1638
Mehmed Bin Mahmûd Bin Yûnus El-Edirnevî.......................................................... 1639
Abdullâh Bin Mehmed Efendi Eş-Şehîr Bi-Müsellimzâde...................................... 1639
Mehmed Emin Bin İsmâil Es-Sabûnî............................................................................ 1639
Ravzatü’ş-Şu‘arâ
Velehû Sultân Bâyezîd Hân............................................................................................. 1644
Müessis-i sânî-i devlet-i aliyye-i Osmâniye Çelebi Sultan .................................................
Mehmed Hân Gâzî hazretlerinin münâcât ü nasîhata dâir ...............................................
olan manzûmeleridir ki Atâ Târihi’nden menkuldür. .............................................. 1644
Sultân Murâd Hân-ı Sânî İbni Çelebi Sultan Mehmed Hân .................................. 1645
Fâtîh-i Kostantiniyye Sultân Mehmed Hân-ı Sânî ibni Sultân Murâd Hân-ı Sânî. ... 1646
Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî İbni Fâtîh Sultân Mehmed Hân ................................... 1647
Yavuz Sultan Selîm Hân İbni Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî......................................... 1648
Sultân Süleymân Hân İbni Sultân Selîm Hân-ı Evvel .............................................. 1649
Sultân Selîm Hân-ı Sânî İbni Sultân Süleymân Hân ................................................ 1650
Atâ Târihinde bu gazel Yavuz Sultân Selîm’in olmak üzere mukayyettir ............ 1652
Sultân Murâd Hân-ı Sâlîs ibni Sultân Selîm Hân-ı Sânî .......................................... 1653
Fâtîh-i Eğri Sultân Mehmed Hân-ı Sâlîs ibni Sultân Murâd Hân-ı Sâlîs ............. 1653
Sultân Ahmed Hân-ı Evvel ibni Sultân Mehmed Hân-ı Sâlîs. ............................... 1654
Şehîd Sultân Osmân Hân-ı Sânî ibni Sultân Ahmed Hân-ı Evvel. ....................... 1654
Fâtîh-i Bağdâd Sultân Murâd Hân-ı Râbi‘ ibni Sultân Ahmed Hân ..................... 1655
Sultân Mustafa Hân-ı Sânî ibni Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘ ................................ 1655
Sultân Ahmed Hân-ı Sâlîs ibni Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘ ................................ 1656
Fâtîh-i Sâlis-i Belgrad Sultan Mahmûd Hân-ı Evvel ibni Sultân Mustafa Hân-ı Sânî ........1656
Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis ibni Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis .................................... 1657
Şehîd Sultân Selîm Hân-ı Sâlis ibni Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis ............................ 1657
Şehzâde Sultân Cem ibni Ebü’l-feth Sultân Mehmed Hân-ı Sânî.......................... 1658
Şâhî Şehzâde Bâyezîd ibni Sultân Süleymân Hân-ı Kânûnî.................................... 1659
Harfü’l-Elif
İbrâhim Gülşenî................................................................................................................ 1660
Mevlânâ ve Evlânâ Ahmed Şemsü’ddin Bin Süleymân Bin Kemâl Paşa................ 1660
Ahmed Paşa İbni Mevlânâ Veliyüddîn......................................................................... 1661
1434 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Ahmed Bey......................................................................................................................... 1663
Ahmed................................................................................................................................. 1664
Ahmed................................................................................................................................. 1664
Âzerî İbrahim Çelebi....................................................................................................... 1665
Elîfî....................................................................................................................................... 1667
Emrî Çelebi........................................................................................................................ 1667
Enîs Dede........................................................................................................................... 1671
Enîs Dede........................................................................................................................... 1675
Enîs Numan Bin Muhammedü’l-Hanefiyyu’l-Edirnevî............................................ 1675
Eş-Şehîr Bi-Hâcegân........................................................................................................ 1675
Ehlî....................................................................................................................................... 1676
Harfü’l-Bâ
Bâdî...................................................................................................................................... 1677
Bâkî...................................................................................................................................... 1680
Bâyezîd................................................................................................................................ 1680
Bahrî.................................................................................................................................... 1680
Bahşî.................................................................................................................................... 1680
Bedî‘î.................................................................................................................................... 1681
Bülendî................................................................................................................................ 1682
Behiştî.................................................................................................................................. 1682
Beyâzî.................................................................................................................................. 1682
Beyânî.................................................................................................................................. 1683
Pertev Efendi...................................................................................................................... 1683
Pertev Paşa.......................................................................................................................... 1685
Harfü’t-Tâ
Tâib...................................................................................................................................... 1688
Tâbi‘î.................................................................................................................................... 1689
Tahsin Bey.......................................................................................................................... 1690
Tevfik Bey........................................................................................................................... 1690
Tîgî Bey............................................................................................................................... 1691
Harfü’s-Sâ
Servet Bey........................................................................................................................... 1694
Senâyî................................................................................................................................... 1694
Harfü’l-Cim
Celîlî.................................................................................................................................... 1698
Cemâlî................................................................................................................................. 1699
[s.457] Civânî.................................................................................................................... 1701
Civânî-i Diger.................................................................................................................... 1701
Cevrî.................................................................................................................................... 1702
Çemenî................................................................................................................................ 1703
Harfü’l-Hâ
Hâfız.................................................................................................................................... 1703
Hâkimî................................................................................................................................ 1704
İÇİNDEKİLER 1435
Hibrî.................................................................................................................................... 1704
Hüsâmî................................................................................................................................ 1705
Hüsâmî-i Diger.................................................................................................................. 1706
Hüsnî................................................................................................................................... 1707
Hasîbî.................................................................................................................................. 1707
Hüseyin Çelebi.................................................................................................................. 1708
Hüseynî............................................................................................................................... 1708
Hıfzî..................................................................................................................................... 1709
Hakkî................................................................................................................................... 1710
Hilmî................................................................................................................................... 1710
Halîmî................................................................................................................................. 1710
Hamdiyyü’l-Bağdâdî........................................................................................................ 1711
Hamdî-i Diğer................................................................................................................... 1712
Harfü’l-Hâ
Hâtemî Bey......................................................................................................................... 1713
Hâlid.................................................................................................................................... 1714
Hâverî.................................................................................................................................. 1716
Hızrî Çelebi........................................................................................................................ 1717
Haffî..................................................................................................................................... 1718
Hulkî.................................................................................................................................... 1719
Hulûsî.................................................................................................................................. 1720
Hayâlî Bey.......................................................................................................................... 1720
Hayâlî.................................................................................................................................. 1723
Hayâlî.................................................................................................................................. 1723
Hayâlî Beyzâde.................................................................................................................. 1724
Hayrî.................................................................................................................................... 1726
Harfü’d-Dal
Dâ‘i....................................................................................................................................... 1728
Dânişî.................................................................................................................................. 1729
Derviş Çelebi..................................................................................................................... 1731
Destârî................................................................................................................................. 1731
Dem‘î................................................................................................................................... 1731
Harfü’r-Râ
Râhî...................................................................................................................................... 1732
Râzî...................................................................................................................................... 1732
Râzî...................................................................................................................................... 1732
Râzî...................................................................................................................................... 1734
Râsim................................................................................................................................... 1735
Re’fet.................................................................................................................................... 1736
Râmî.................................................................................................................................... 1736
Rahşî.................................................................................................................................... 1736
Rüşdî.................................................................................................................................... 1737
Rüşdî.................................................................................................................................... 1739
Rızâ...................................................................................................................................... 1740
1436 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Rızâ...................................................................................................................................... 1740
Rif ‘atî................................................................................................................................... 1742
Reşid Bey............................................................................................................................ 1742
Refî‘î..................................................................................................................................... 1743
Refîkî................................................................................................................................... 1743
Rindî.................................................................................................................................... 1744
Revânî.................................................................................................................................. 1745
Rûmî Bey............................................................................................................................ 1748
Rûmî-i Diğer...................................................................................................................... 1748
Harfü’z-Zâ
Zâhid................................................................................................................................... 1748
Zemânî................................................................................................................................ 1749
Zemânî-i Diğer.................................................................................................................. 1750
Harfü’s-Sîn
Sâgarî................................................................................................................................... 1750
Sâlikî.................................................................................................................................... 1752
Sâlikî-i Diğer...................................................................................................................... 1752
Sipâhî................................................................................................................................... 1752
Sihrî...................................................................................................................................... 1753
Sürûrî................................................................................................................................... 1754
Sırrî....................................................................................................................................... 1755
Sezâyî................................................................................................................................... 1755
Sezâyî-i Diğer..................................................................................................................... 1759
Sâmî..................................................................................................................................... 1759
Sa‘dî...................................................................................................................................... 1759
Su‘ûdî................................................................................................................................... 1761
Sa‘îdî..................................................................................................................................... 1761
Sükkerî................................................................................................................................. 1762
Selîsî..................................................................................................................................... 1762
Süvârî................................................................................................................................... 1763
Sevdâyî................................................................................................................................. 1763
Sûzî....................................................................................................................................... 1764
Sehî Bey............................................................................................................................... 1764
Seyrî İbni Nakkâş Muhammedü’l-Hâdî....................................................................... 1765
Seyfî..................................................................................................................................... 1766
Seyfî-i Diğer....................................................................................................................... 1767
Harfü’ş-Şîn
Şâdî....................................................................................................................................... 1767
Şâhidî................................................................................................................................... 1768
Şeref..................................................................................................................................... 1768
Şerîf...................................................................................................................................... 1769
Şu‘a‘î..................................................................................................................................... 1770
Şuglî..................................................................................................................................... 1770
Şifâyî.................................................................................................................................... 1771
İÇİNDEKİLER 1437
Şekîb.................................................................................................................................... 1772
Şevkî..................................................................................................................................... 1772
Şehîdî................................................................................................................................... 1773
Harfü’s-Sad
Sâdık Bey............................................................................................................................ 1774
Sâdık Efendi....................................................................................................................... 1775
Sâlih Efendi........................................................................................................................ 1775
Sâlih Baba........................................................................................................................... 1776
Sâni‘î.................................................................................................................................... 1777
Sabâyî................................................................................................................................... 1778
Sabâyîzâde........................................................................................................................... 1779
Sabâyî-i Diğer..................................................................................................................... 1779
Subhî.................................................................................................................................... 1780
Sabrî..................................................................................................................................... 1781
[s.508] Sıdkî....................................................................................................................... 1784
Sıfâtî..................................................................................................................................... 1784
Safhî..................................................................................................................................... 1784
Sun‘î..................................................................................................................................... 1784
Harfü’t-Tâ
Tal‘at.................................................................................................................................... 1785
Tal‘atî................................................................................................................................... 1785
Harfü’l-Ayn
Âtıf....................................................................................................................................... 1786
Âkif...................................................................................................................................... 1786
Abdü’lhay............................................................................................................................ 1787
Abdî..................................................................................................................................... 1788
Abdî..................................................................................................................................... 1788
Ubeydî................................................................................................................................. 1788
Itâbî...................................................................................................................................... 1790
Adnî..................................................................................................................................... 1791
İzârî...................................................................................................................................... 1792
Örfî...................................................................................................................................... 1793
İzzet...................................................................................................................................... 1796
İzzet...................................................................................................................................... 1797
Azmî.................................................................................................................................... 1799
Askerî................................................................................................................................... 1799
Atâî....................................................................................................................................... 1801
Atâî-i Diğer........................................................................................................................ 1802
İffetî...................................................................................................................................... 1802
Afvî...................................................................................................................................... 1803
Afîf....................................................................................................................................... 1803
İlmî Nâzik........................................................................................................................... 1804
İlmî....................................................................................................................................... 1806
İlmî....................................................................................................................................... 1807
1438 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
İlmî Mehmed Bin E’ş-Şeyh Halîl Bin Şeyh İsâ Bin Şeyh Mehmed........................ 1807
Ali Efendi............................................................................................................................ 1808
Ali Bahtî.............................................................................................................................. 1809
Ahdî..................................................................................................................................... 1809
Ahdî-i Diğer....................................................................................................................... 1809
Harfü’l-Gayın
Gâlib.................................................................................................................................... 1810
Garîbî................................................................................................................................... 1812
Harfü’l-Fâ
Fâtih Efendi........................................................................................................................ 1813
Fânî...................................................................................................................................... 1814
Fânî-i Diğer........................................................................................................................ 1814
Fâiz....................................................................................................................................... 1815
Fütûhî.................................................................................................................................. 1817
Fedâî.................................................................................................................................... 1818
Ferâgî................................................................................................................................... 1818
Ferîdî.................................................................................................................................... 1819
Fezâyî................................................................................................................................... 1819
Fazlî-i Leng......................................................................................................................... 1819
Fazlî-i Diğer........................................................................................................................ 1820
Fıtrî...................................................................................................................................... 1820
Fevrî..................................................................................................................................... 1821
Fikrî...................................................................................................................................... 1821
Feyzî..................................................................................................................................... 1822
Feyzî-i Diğer....................................................................................................................... 1822
Harfü’l-Kâf
Kâdirî................................................................................................................................... 1823
Kabâyî.................................................................................................................................. 1824
Kabûlî.................................................................................................................................. 1824
Kudsî.................................................................................................................................... 1825
Kıyâmî................................................................................................................................. 1826
Harfü’l-Kâf
Kâmî.................................................................................................................................... 1827
Kâmî.................................................................................................................................... 1829
Kâmî.................................................................................................................................... 1831
Kerîmî.................................................................................................................................. 1831
Kesbî.................................................................................................................................... 1831
Kesbî-i Diğer...................................................................................................................... 1833
Keşfî Bey............................................................................................................................. 1833
Keşfî-i Diğer....................................................................................................................... 1834
Güftî..................................................................................................................................... 1834
Güftî-i Diğer...................................................................................................................... 1834
Kenzî.................................................................................................................................... 1841
İÇİNDEKİLER 1439
Harfü’l-Lâm
Lebîb.................................................................................................................................... 1842
Lutfî..................................................................................................................................... 1842
Bâbü’l-Mîm
Misâlî Bey........................................................................................................................... 1843
Mecdî................................................................................................................................... 1845
Muhib.................................................................................................................................. 1847
Mahrem Dede.................................................................................................................... 1848
Mahvî................................................................................................................................... 1849
Muhyî.................................................................................................................................. 1849
Muhyî.................................................................................................................................. 1850
Mestî.................................................................................................................................... 1850
Müsellem............................................................................................................................ 1851
Muînî................................................................................................................................... 1854
Muînî-i Diğer..................................................................................................................... 1854
Münzî.................................................................................................................................. 1855
Münîbî................................................................................................................................. 1856
Münîrî................................................................................................................................. 1856
Mûnis Dede........................................................................................................................ 1856
Harfü’n-Nûn
Nâtık.................................................................................................................................... 1857
Necâti Bey........................................................................................................................... 1857
Necâtî-i Diğer.................................................................................................................... 1862
Necîb................................................................................................................................... 1862
Neşâti................................................................................................................................... 1864
Neş’et................................................................................................................................... 1867
Nasûhî................................................................................................................................. 1868
Nasîbî................................................................................................................................... 1869
Nutkî.................................................................................................................................... 1870
Nizâmî................................................................................................................................. 1870
Nazmî.................................................................................................................................. 1870
Nazîrâ.................................................................................................................................. 1873
Nazîm.................................................................................................................................. 1875
Naîmî................................................................................................................................... 1878
Nakşî.................................................................................................................................... 1878
Nükâtî................................................................................................................................. 1879
Nevâzî.................................................................................................................................. 1879
Nüvîsî................................................................................................................................... 1881
Nihânî................................................................................................................................. 1881
Nihânî-i Diğer................................................................................................................... 1882
Nühüft................................................................................................................................. 1883
1440 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Harfü’l-Vâv
Vâsiî..................................................................................................................................... 1884
Vâlihî................................................................................................................................... 1884
Vecdî.................................................................................................................................... 1885
Vücûdî................................................................................................................................. 1885
Visâlî.................................................................................................................................... 1886
Vasfî...................................................................................................................................... 1886
Vefâ...................................................................................................................................... 1887
Vehbî.................................................................................................................................... 1888
Vehbî-i Diğer...................................................................................................................... 1888
Harfü’l-Hâ’i
Hâtifî................................................................................................................................... 1890
Hâdî..................................................................................................................................... 1890
Hemdem............................................................................................................................. 1892
Harfü’l-Lâm Elîf
Lâhikî.................................................................................................................................. 1892
Lâhikî-i Diğer.................................................................................................................... 1893
Harfü’l-Yâ
Yakînî................................................................................................................................... 1893
Ârif Paşa.............................................................................................................................. 1896
Kudsî.................................................................................................................................... 1896
Kasım Paşa.......................................................................................................................... 1897
Fahrî..................................................................................................................................... 1897
Sûzî....................................................................................................................................... 1898
Subhî.................................................................................................................................... 1899
Feyzî..................................................................................................................................... 1899
Lafzî..................................................................................................................................... 1901
Nehrî.................................................................................................................................... 1902
Esrâr..................................................................................................................................... 1903
Harfü’z-Zâl
Zâkirî................................................................................................................................... 1903
Nushî................................................................................................................................... 1904
İbrâhîm................................................................................................................................ 1904
Abdî..................................................................................................................................... 1904
Ravza-i Urefâül-Edvâr Yani ̇ Mûsikî
İmâm-ı Sultânî İbrâhim Efendi...................................................................................... 1908
Ahmed Ağa El-Mehter..................................................................................................... 1909
Dervîş Alî-i Kudûm-zen.................................................................................................. 1909
Derviş Mustafa.................................................................................................................. 1910
Küçük Müezzin................................................................................................................. 1910
Musallî Efendi................................................................................................................... 1911
Hüseyin Efendi.................................................................................................................. 1912
Eş-şeyh Ali Bey.................................................................................................................. 1913
İÇİNDEKİLER 1441
Kadri Bey............................................................................................................................ 1913
Nizâme’ddin....................................................................................................................... 1914
Nakşî Mustafa Dede......................................................................................................... 1915
Yahya Nazîm Efendi......................................................................................................... 1915
Mevlânâ Hüseyin Kefevî................................................................................................. 1916
Ubeydî................................................................................................................................. 1917
Nutkî.................................................................................................................................... 1917
Ravza-i Defterdârân
Nûrî Efendi........................................................................................................................ 1921
Emin Efendi....................................................................................................................... 1921
Hacı Mehmed Münîb Efendi......................................................................................... 1921
Sa‘îd Efendi......................................................................................................................... 1921
Ârif Zeki Efendi................................................................................................................ 1921
Hacı Ferîd Efendi.............................................................................................................. 1921
Râsih Efendi....................................................................................................................... 1922
Tevfîk Efendi...................................................................................................................... 1922
Hacı Emin Bey................................................................................................................... 1922
Tâhir Efendi....................................................................................................................... 1922
Abdülhamid Bey............................................................................................................... 1922
Yakup Efendi...................................................................................................................... 1922
Tâhir Efendi....................................................................................................................... 1922
Seyfi Efendi........................................................................................................................ 1922
Ârif Efendi.......................................................................................................................... 1922
İbrâhim Efendi.................................................................................................................. 1923
Süleymân Sıdkî Efendi..................................................................................................... 1923
Refik Bey............................................................................................................................. 1923
Rif ‘at Efendi....................................................................................................................... 1923
Reşâd Efendi...................................................................................................................... 1923
Mehmed Sa‘îd Efendi....................................................................................................... 1923
Sadullah Mehmed Bey..................................................................................................... 1923
Hüsnü Efendi..................................................................................................................... 1924
Tâhir Efendi sâniyen........................................................................................................ 1924
Hüsnü Efendi sâniyen...................................................................................................... 1925
Mehmed Emin Efendi..................................................................................................... 1925
Hasan Tahsîn Efendi........................................................................................................ 1925
Mustafa Nâilî Efendi........................................................................................................ 1925
Rızâ Efendi......................................................................................................................... 1925
Mazhar Bey........................................................................................................................ 1925
Hayri Efendi....................................................................................................................... 1925
Refik Ahmed Bey.............................................................................................................. 1925
Râgıb Mehmed Bey İbni Edhem................................................................................... 1926
Mehmed Bey...................................................................................................................... 1926
Süleymân Fâik Bey............................................................................................................ 1926
Râgıb Mehmed Bey sâniyen........................................................................................... 1926
1442 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Rif ‘at Bey............................................................................................................................ 1926
Edhem İbrâhim Efendi.................................................................................................... 1927
Rif ‘at Bey............................................................................................................................ 1927
Mehmed Midhat Efendi İbni Hüseyin......................................................................... 1927
Ravza-i Müdîr-i Tahrîr ve Vergi ̇
Sâlih Efendi........................................................................................................................ 1931
Abdullah Kâmil................................................................................................................. 1931
Ahmed Bâdî Bin Mehmed Ağa...................................................................................... 1932
Abdü’lazîz Efendi.............................................................................................................. 1933
Emin Efendi....................................................................................................................... 1933
Şâkir Efendi........................................................................................................................ 1933
Reşid Bey............................................................................................................................ 1933
Sâdık Bey............................................................................................................................ 1934
Ahmed Bâdî....................................................................................................................... 1934
Emin Efendi....................................................................................................................... 1934
Hacı Hasan Rızâ Efendi.................................................................................................. 1934
Hüseyin Hüsnü Efendi.................................................................................................... 1934
Hüseyin Hüsnü Efendi.................................................................................................... 1934
Ahmed Bâdî....................................................................................................................... 1935
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1443
Ravzatü’l-Meşâyihu’t-Turuki’l-Aliyye
1444 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1445
[S.282] Der-Asr-ı Çelebi Sultân Mehmed Hân
1-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Şücâ‘addin El-Karamânî
Müşârunileyh hazretleri Şeyh Hâmid-i Kayserî hazretlerinin mürîdlerinden jülide-mûy ü meczûb-sıfat kimesne idi. Sultân Murâd Hân-ı Sânî
hazretlerinin zikri edebden hâriç bir mahalde ayağı kayıp helâk olacağı
bir zamânda elinden tutarak halâs edip gâib olmakla ferdâsı gün sulehâ-i
memleketi celb ve cemle gözden geçirip aralarında şeyh hazretlerini görünce hâlen merkad-i şerîfleri olan mahalde Tunca Nehri kurbunda bir mescit
ve zâviye binâ ettirip fukarâsına Murâdiye evkâfından ta‘âmiye ve vazîfe
tayin eyledi. Şeyh hazretleri kendisinin mezârı cihetindeki mihrâb duvarını kerpiç ile binâ edip her kerpiçi üçer ihlâs-ı şerîf ile yerine vaz‘ eyledi.
Badehû Sultân Süleymân Hân hazretleri zamân-ı saltanatlarında Edirne’yi
teşrîf buyurdukları esnâda ol mescidi tamir edip câmi-i şerîfe tahvîl eyledi.
(Câmi-i mezkûr şeyh hazretlerinin nâmlarına mensûb mahalle ve sokakta
2 numarada vâkidir) Hazret-i şeyhin kabr-i şerîflerindeki nokta taşında
[Hazret-i Şeyh Şücâ‘a’ddîn nevvera’llâhü merkadehu] ibâresi menkûş olup
târihi yoktur. Şeyh hazretleri ol mescidin mimârının vâkıasına girip İslâma
davet etmegin ferdâsı gün mimâr müslümân olmakla ismini Hidâyet tesmiye eyledi. Ta‘mîri esnâda zâviyede seccâde-nişîn olan Cerrahzâde Muslihuddin Efendi ki şeyh hazretlerinin neslindendir. Ol duvarın hedminden
sarf-ı nazar edip teberrüken ibkâ eyledi. Sicill-i Osmânî bu câmi-i şerîfi
Eskişehir’den on iki saat kadar ileride ufak bir karyede olup Abdurrahman
Gâzî’ye karîbdir arâzisi oraya vakftır demiştir. Heyhât.
Der-Asr-ı Sultân Murâd Hân-ı Sânî
2-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Muslihuddin
Müşârunileyh hazretleri Debbâğlar İmâmı demekle meşhûr olup
Enîsü’l-müsâmirîn ve Künhü’l-ahbâr beyânınca Şeyh İbni Vefâ hazretle-
1446 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
rinin şeyhidir. Şeyh Abdüllatîf Kudsî hazretleri bunlar hakkında lücec-i
hakîkatten bir bahrdır diye şehâdet etikleri Şakâyık’ta mezkûrdur. 847
târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ buyurmuşlardır. Merkad-i şerîfleri hâl-i
hayâtında imâmı oldukları mescid-i şerîf hatîresindedir. Kabri taşında
(hâzâ darîhu kutbu’l-ârifîn Muslihuddin Eş-şehîr bi-imâmü’d-debbâğân
847) ibâresi mastûrdur. Mescid-i mezkûr Ravzatü’t-tekâyâ’da Şeyh
Muslihuddin Efendi Tekkesi nâmıyla mezkûr olup Şeyh Şücâ‘addin
Mahallesi’nde Şeyh Muslihuddin Dergâhı Sokağı’nda (4) numarada vâkidir. Müşârunileyh bu mescitte otuz sene kadar imâmet etmiştir.
Ber-hayât oldukça hulâsa-i evkâtlarını ibâdât u tâata sarf edip ibtidâ-yı
şâmdan zuhûr-ı tebâşir-i bâma dek yüzer rekat namâz kılıp her iki rekatte
bir tecdîd-i vudû ederler idi.
Nazm
Der-âb-ı vuzû âb-ı Hızreş hemân
V’ez-ân âb mî şüst dest ez-cihân
Zât-ı fazâil-simâtları ulûm-ı zâhire vü bâtınaya mâlik olan ricâlullâhdan
bir merd-i sâlik idi. İrşâdnâme ismiyle müsemmâ bir risâle tahrîr edip Şeyh
Vefâzâde’ye ki Künhü’l-ahbâr beyânınca nâm-ı şerîfleri Şeyh Muslihuddin
Mustafa Vefâ İbni Ahmed Es-sadriyyu’l-konevî olup zamânında Vefâzâde
diye şöhret bulmuştur. Ona irsâl eylediği Tezyîl-i Şakâyık’ta mezkûrdur.
[s.283] 3-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Hacı Bayrâm Velî
Evliyâu’llâh-ı kirâmdandır. Ankara kurbunda (Solfasol) karyesinden
neş’etle ibtidâ ulûm-i zâhireyi ikmâl eyledikten sonra Ankara’da Melike
Hâtun’un binâ-gerdesi olan Kara Medrese demekle ma‘rûf olan medresede
müderris oldu. Zamân-ı ferâgat ve evân-ı terk-i uzlette Kayseriye’de Şeyh
Hâmid-i Aksarâyî hazretlerine intisâb ederek o vâsıta ile ulûm-ı bâtınada
dahi vâsıl-ı serhadd-i kemâl oldu. Ve şeyh-i müşârunileyhin Şâm-ı şerîf ve
Mekke-i Mükerreme’ye azîmetinde berâber bulunarak Aksaray’da vukû-ı
irtihâline değin yanından ayrılmadı. Hacı Bayrâm-ı Velî hazretlerinin bir
aralık mürîdleri nihâyet derecede çoğaldığından hasûdları cennetmekân
Gâzî Sultân Murâd Hân-ı Sânî hazretlerine bunun niyeti da‘vâ-yı saltanat
ve halkı ilkâ-yı vâdi-i tuğyân u dalâlettir demeleriyle Edirne’de huzûr-ı
pâdişâhiye ihzâr olundu ise de pâdişâh-ı ma‘ârif-penâh hazretleri gördüğü anda salâh u kemâline âgâh ve binâenaleyh Eski Câmi-i şerîfte kürsi-i
va‘z u nasîhata çıkararak kendisinden özr ü himmet-hâh oldular. Evvelce
sâika-i hasetle aleyhinde bulunan bir vezîr kurduğu dâm-ı gamz u tezvîrin
bu vechle te’sîr-i nâ-pezîr olduğunu görünce tedbîr-i diğere mürâcaat ya‘ni
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1447
müşârunileyhi tesmîm garazıyla konağına davet edip esnâ-yı musâhabette
bir kâse zehr sundu. Şeyh dahi (bunu biz içelim mazarratı size âit olsun)
diye içmekle vezîr derhal semt-i ademe irtihâl eyledi. Müşârunileyh ara sıra
tabl u nakkâre ve tuğ u alemle Ankara çarşı ve pazarında gezip toplayabildiği akçeyi bir takım aceze ve fukarâya dağıtır ve her sene ehl ü ıyâlinin
nafakası için bizzât burçak ekip biçip onunla iktifâ eyler idi. Târih-i rihleti olan (Milâdi 1429 ve Hicri 833) senesinden sonra altı nefer mürîdi
zuhûr ederek tarîk-i Bayrâmiye birkaç kol olmuş ve âyîn ve sülûkleri tenevvü‘ etmiştir. Müşârunileyhin üzerine çıkıp va‘z u nasîhat ettiği kürsü
ile ol mahalde [makâm-ı Hacı Bayrâm Velî] ibâresi Edirne’de Eski Câmi-i
şerîfin duvarında el-yevm mevcûttur. Şeyh-i müşârunileyh Sultân Murâd
Hân-ı Sânî hazretleri cânibinden vukû bulan davete icâbeten Edirne’ye
teşrîf buyurdukları esnâda Sâbûnî Mahallesi’nde kâin Veli Dede Dergâh-ı
şerîfinde misâfir olup orada bir erba‘în çıkardıkları mervîdir. Teberrüken
kayd edildi.
4- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Celâle’ddin Çelebi
Edirne’nin (1310) senesi sâlnâmesi beyânınca müşârunileyhin pederi
Emîr Âdil bin Salâhuddin bin Emîr Zâhid bin Çelebi Âbid bin Bahâüddin
bin Sultân Veled hazretleridir. Kendileri umrân-ı zâhire vü bâtınla fâiku’lakrân ve kerâmât ile müşârun bi’l-benân idi. Sefîne-i Mevleviye’nin
rivâyetine göre Kırım hânlarından Tatar Hân Sultân Murâd Hân hazretleriyle muhârabe etmek niyetiyle Edirne’nin Sarayiçi’ne karîb Maslahat
Deresi nâm mahalle [s.284] kadar gelip amâde-i harb idügi ma‘lûm oldu.
Rumeli fütühâtının evâili olmasından dolayı efrâd-ı müslimîn arasında
kıtâli müşârunileyh hazretleri ma‘kûl görmeyip bizzât imtihân arzusu tarafeynden beyân olunması üzerine hân-ı mûmâileyhin hâlen medfeni olan
mahalde ictimâ‘ olunmuş ve Ayı Deresi demekle ma‘rûf olan mahalden iki
Mevlevî dervîşi ellerindeki pây-bend ile hânın pây-ı esb-i hücûmunu bestebend-i idbâr eylediklerini hazret-i pâdişâh bi’l-müşâhade vüzerâya tebşîr
ve hemân üzerine hücûm etmesiyle atı ile berâber düşerek seri kat‘ edilmiştir. Hânın efrâd-ı maiyeti dahi dâire-i ita‘ate idhâl olunmuş ve pâdişâh-ı
müşârunileyh zâten Çelebi hazretlerinden arakiye-pûş olması hasebiyle
bu defa cilve-ger-i sâha-i imdâd olan inâyet-i hafiyyenin taraf-ı Mevlânâ-yı
Rûmî’den olduğunu derk edip edâ-yı şükr ü mahmideti esbâbının istihsâli
zımnında istihâre etmiş ve ma‘nâda mevlânâ-yı müşârunileyhden fukarâ
için bir hângâh inşâsı ârzusunu görmesiyle derhâl Murâdiye Mahallesi’nde
1448 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
vâki câmi-i şerîfi hângâh ve el-yevm Semâ‘hâne olan mahalli dahi köşk
olarak i‘mâr u ihyâ etmiştir. Ol vakit bir post-nişîn tayini Çelebi Efendi
hazretlerinden taleb ü iltimâsı olunup müşârunileyh Çelebi Celâleddin
mezkûr post-nişînliğe birinci defa olarak bi’t-tayin i‘zâm buyurulmuştur.
Çelebi-i müşârunileyh hazret-i pâdişâhın hayli zamân şeref-i sohbetleriyle
müşerref ve ziyâde mazhar-ı iltifâtı olup Karahisâr-ı Sâhib’de Güzle ve Kışlacık ve Çiftlik nâm karyeler dergâh-ı mezkûr fukarâsı ta‘âmiyesi için vakf
u tahsîs buyurulmuştur. Müşârunileyh biraz müddet sonra yani sekiz yüz
kırk üç târihinde terk-i âlem-i fânî edip câmi-i şerîf-i mezkûrun mihrâbı
önünde defîn-i hâk-i ıtr-nâk olmuştur.
5- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Cemâleddin Çelebi
Müşârunileyh Çelebi Celâle’ddin’den sonra Edirne Mevlevîhânesi’ne
post-nişîn tayin olunup müşârunileyhin küçük birâderidir. İlm ü kemâlde
yek-tâ sâhib-i kerâmet bir zât-ı sütûde-simât idi. Bir hayli müddet edâyı hizmet-i meşîhat ettikten sonra sekiz yüz elli sene-i hicriyesinde vefât
etmiş ve birâderleri Çelebi Celâleddin hazretlerinin merkad-i şerîfleri
yanında defn olunmuştur. (intehâ makâle-i sâl-nâme) Müşârunileyhimâ
Şeyh Çelebi Celâle’ddin ile birâderi Çelebi Cemâleddin’e dâir Cevdet
Târihi’nden me’hûz makâledir. Sultân Veled’in kuddise sırruhu dördüncü oğlu küçük Emîr Âdil’in oğlunun oğulları Abdülcelîl ve Abdülcemîl
birbirlerinin yerine Mısır hângâhına şeyh oldukları gibi yine Âdil’in kızının oğulları Celâleddin ve Cemâleddin dahi birbirinin yerine Edirne
Murâdiyesi’nde şeyh olup onların medfenleri Mısır’da birbirine muttasıl
olduğu gibi Edirne’de dahi iki birâder birbirine karîn olmuştur. Bundan
ağrebi Mısır’da Çelebi’nin fevti Edirne’de Celâl’in fevti gününe ve sâniyen
Mısır’da Cemîl’in fevti Edirne’de Cemâl’in fevti gününe tesâdüf etmiştir.
(intehâ)
[s.285] Der-Asr-ı Fâtih Sultân Mehmed Hân
6- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Emîr Ali
Me’hazlarımızda bu zâtın tafsîl-i ahvâline tesâdüf olunamadı. Lügât-ı
Târihiyye vü Coğrafiyye’de müşârunileyhin muhtasarca terceme-i hâli bervech-i âtîdir. (Emîr Ali) Meşâyih-i kirâmdandır. Ve feyzi (Takiyüddîn Ali
dostu) hazretlerindendir. Vefâtı (Milâdi 1384 ve Hicrî 786) târihindedir.
Fusûsu’l-hikem’e bir şerh ve (Esrâru’n-nokta) nâmında bir kitap yazdı de-
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1449
nilmiştir. (intehâ) Ancak Lügat-ı Târihiyye sâhibi müşârunileyhin târih-i
vefâtını tahkîk edememiş olduğu seng-i mezârındaki târihten müstebân
oluyor. Müşârunileyh sekiz yüz yetmiş yedi senesi Receb-i şerîfi evâsıtında
Edirne’de vefât etmekle Dâru’s-siyâde Mescid-i şerîfi hatîresinde mihrâb
önünde defn olunmuş ve seng-i mezârı âtîdeki makâlât ile menkûş bulunmuştur.
Baş taşının kabre nâzır cihetinde: Âde min dâri’l-gurûr ilâ dâri’ssürûr el-mevlâ en-nihrîru’r-rabbânî ve’l-hibru’n-nûrânî eş-şeyh.
Ayak taşının kabre nâzır cihetinde: Zû-fazlin ve kemâlin celiyyin
Mevlânâ mihnetü’d-dîn Emîr Ali men lâ yuhibbu ve yerzâ min makâmin
aliyyin.
Baş taşının hârice nâzır cihetinde: Fî evâsıti Recebi’l-esam mette‘ahü’llâhü teyemmünehü’l-etemmi sene seb‘a ve seb‘în ve semâne mie
(intehâ)
Hadâyiku’ş-şakâyık’ta Sultân Selîm-i kadîm asrı meşâyihi sırasında
940 hudûdunda vefât eden Şeyh Emîr Ali bin Hüseyin başkadır.
7- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Muslihu’ddin
İpsalalı’dır. Küçük Müderris demekle ma‘rûf idi. Kasaba-i mezkûrede
hücerât-ı kesîre binâ eyleyip ol hücrelerde sâkin olan talebeye ifâde eder
idi. Mu‘tâdı İpsala câmiinde tullâba ifâde etmek idi. Avâze-i celâil ü fazâili
ashâb-ı dîvânın sem‘-i şerîfine vâsıl oldukta sahn medresesini teklîf edip
orada ifâde eylemelerini emr ettiler. Kabûl etmeyip pâdişâhlar pâdişâhı
mâlikü’l-mülk hazretlerine mensûb olan Hudâyî medresede ders der iken
dünyâ pâdişâhının medresesinde ders demek kusûr ve tenezzüldür diye
muhakkikâne cevâb ifâze eyledi. Edirne’de vefât edip Debbâğlar imâmı
Şeyh Muslihuddin’in mezârı civârında defn olundu. Şakâyık hakîkat-i hâle
vâkıf olmadığından İpsala’da medfûndur dedi.
8-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Mes‘ûd
Evâil-i hâlinde tarîk-i tedrîste iken Halvetiyye’den Seyyid Yahyâ-yı
Şirvânî’nin üçüncü halîfesi Şeyh Alâüddin Rûmî nâm bir pîr-i azîz-i sâhib-i
temyîze irtibâtla tarîk-i tasavvufa sâlik ve tedrîcen rütbe-i irşâda mâlik oldukta mahmiye-i Edirne’de tavattun edip kerâmât-ı âliyât ile meşhûr oldu.
Evâhir-i ahd-i ebu’l-fethîde vefât edip Sultân Bâyezîd Hân Câmi-i şerîfi
civârında Tunca Nehri kenârında kendi nâmlarına mensûb olan zâviye
kurbunda defn olundu. Zâviye-i mezkûre Mihâlkoç Mahallesi’nde Sultân
1450 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Bâyezîd Caddesi’nde (15) numarada vâki Muslu Ağa’nın binâ-gerdesi olan
Mes‘ûdiye Câmi-i şerîfi olup tafsîli Ravzatü’l-cevâmi‘dedir. 1015 târihinde
Şeyh Mes‘ûd’un üzerine sakf binâ olunmuş ise de muahharen münhedim
olmuştur.
Der-Asr-ı Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî
9-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Bedre’ddin
Ki Bedreddin Baba demekle meşhûrdur. Şeyh İlâhî hulefâsındandır.
Şeyhinin vefâtından sonra Bedreddin Baba Edirne’de tavattun eyledi.
Halktan inkitâ‘ u uzlet ve kendi evine mülâzemet üzere oldu. Bi’l-cümle
esmâ-i tarîkin bedri ve erbâb-ı hakîkatin sadrı mürşîd-i enâm merci‘-i hâss
u âmm bir azîz idi.
[s.286] 10-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Bâyezîd Halîfe
Zühd ü verâ‘ ü takvâda Bâyezîd-i Sânî idi. Eâzım-ı meşâyih-i sâlifeden
ârif-i Rabbânî ve kutb-ı samedânî Şeyh Çelebi Halîfe’nin hizmetinde
tahsîl-i tarîkat ve tekmîl-i hakîkat edip mahrûse-i Edirne’de tavattun etmişler idi. 920 târîhinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle Kıyak Mezâristânı’nda
bâcder-hâne nâm mahalde kendileri için binâ olunup el-yevm eser-i binâ olmayan zâviyede medfûndur. O zâviyeyi pâdişâh şerbet-dârlarından Hamza
Bey bunlar için binâ edip bir karye vakf etmiştir. Şeyh Bâyezîd hazretlerinin matla‘u’l-envâr olan tab‘-ı güherbârlarından hakîkat ü mecâzî beytini
câmi eş‘âr dahi tâli‘ olup şuarâ ravzasındadır. Âsâr-ı ilmiyelerinden sûre-i
fâtiha-i şerîfeyi tefsîr ve Tûr-i Sînâ ve Secencelü’l-ervâh ismiyle müsemmâ
bir manzûm kitap ve Molla Câmî’nin Nusûs nâm kitâbını şerh eylemiştir.
11-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Ramazan Halîfe
Hacı Bayrâm-ı Velî tarîkinde savm-ı mücâhedeyi bi’l-itmâm hakîkate
vâsıl oldukta mahmiye-i Edirne’de tavattun edip vâdî-i gaflette olan
bîçâreleri hayli zamân tarîk-i müstakîme irşâda meşgûl olmuş idi. 926
târihinde azm-i riyâz-ı cinân edip Ağaç Pazarı semtinde Zincirli Kapı
Mahallesi’nde Alaca Çeşme Sokağı’nda (14) numaralı zâviyede defn
olunmuştur. Mervîdir ki ahd-i Bâyezîd Hânî’de bir sene aktâr-ı Edirne’den
âsâr-ı emtâr münkati‘ olup alâmet-i kaht ü galâ nümâyân oldukta Edirne ahâlisi istiskâ için birkaç defa duâya çıkıp karîn-i icâbet olmayınca
Şeyh Ramazan hazretlerini minbere çıkardılar. Henüz minberde iken bir
sehâb-ı nâ-mütenâhî peydâ olup rahmet-i ilâhî nâzil oldu.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1451
Beyt
Ger-dilet hâzır u tenet nûrest
Herçi hâhî bihâh destûrest
12- Ârif-i Bi’llâh Şeyh Mehmed Eş-Şehîr Bi-Gül Baba
Bu zâtın tercemesi Şakâyık’ta dâhil değildir. Enîsü’l-Müsâmirîn
beyânınca Gül Baba Zâviyesi’nde şeyh olan Hayâlîzâde merhûm
defterhâne-i hâkânîden merhûm Gül Baba’nın tafsîl-i ahvâlini mütezammın 1011 târihinde bir defter ihrâc ettirip bu terceme ondan ihrâc olundu.
Defterin mazmûnu bu ki müşârunileyh Gül Baba Ebu’l-feth Sultân Mehmed Hân’ın zamân-ı saltanatlarında Şirvan vilâyetinden İstanbul’a gelerek
nâmına Gül Mehmed Dede derler idi. İlm ü zühd ü takvâ ile meşhûr bir
azîz olmağın pâdişâh-ı müşârunileyh hazretlerinin İstanbul’da binâ eyledikleri câmi-i şerîfte sekiz sene tefsîr-i şerîf ve hadîs-i nebevî nakl eylediler.
Hazret-i pâdişâh dahi va‘zına hâzır olurlar idi. Ammâ hasbî va‘z edip vazîfe
kabûl etmemişler idi. Hattâ medâris-i semâniyeden biri teklîf buyurulduğu
hâlde onu dahi kabûl etmedi. Hazret-i pâdişâh bunlardan iki sene kadar
tefsîr ü hadîs u ulûm-i şer‘iye ta‘lîm etmişler idi. Ba‘de zamânin Ebu’l-feth
hazretleri mahrûse-i Edirne’ye teşrîflerinde bu zâtı dahi berâberlerinde getirip Câmi-i Atîk’te dahi iki sene va‘z u nasîhat eyledi. Bu esnâda hazret-i
Fâtih bir gün Karaca ve Korucu karyeleri etrâfına seyr-ü şikâra çıktığında Gül Mehmed Dede’yi dahi götürüp oralarda geşt ü güzâr eyler iken
Gül Mehmed Dede Korucu Köy nâm mevzi‘a ifrât derecede meyl edip
hazret-i pâdişâhtan vâki olan istirhâmı üzerine kendisine temlîk olundu.
Gül Mehmed Dede bâ-ruhsat-ı seniyye orada mütemekkin olup evlâdına
ve ba‘de’l-inkırâz ulemâya vakf eyledi. Hîn-i irtihâllerinde o mevzi‘de
defn olunup meşhûr u ma‘rûf ziyâret-gâh olmuş idi. İle’l-ân Edirne ahâlisi
eyyâm-ı sayfde ziyâretten hâlî olmazlar. İrtihâllerinden sonra veled-i sulbleri Hâfız makâmlarında mukîm olmuş idi. 1046 târihinde [s.287] şeyhi
İsmâil Efendi idi. Edirne şuarâsından Tîgî Bey merhûm Gül Baba vasfında
bu ebyâtı demiştir.
Nazm
Âşinâ-yı bahr-ı irfân u kerâmet Gül Baba
Rûşenâ-yı dîde-i ehl-i basîret Gül Baba
Âb-rû-yı hayl-i merdân-ı Buhârâdır özü
Cûybâr-ı menba‘-ı ayn-i velâyet Gül Baba
Dûdmân-ı nuhbe hem ser-çeşme-i âl-i Ali
Lü’lü-i lâlâ-yı ummân-ı siyâdet Gül Baba
1452 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Sâki-i kevser Gadîr-i Hum’da buldu iltifât
Eyledi bir göl kenârında ikâmet Gül Baba
Cân verip Gâzî Ebu’l-feth ile râh-ı aşkda
Tîgiyâ bulmuş bu menzilde şehâdet Gül Baba
Tîgî Bey merhûmun sûret-i defter manzûru olmamış olmalıdır ki nazmında Gül Mehmed Dede’yi Buharâ’dan olmak üzere zikr etmiştir. Gül
Baba’ya temlîk buyurulan bu arâzide müşârunileyhin merkadi kurbunda
cesîm ve oldukça amîk bir göl olduğundan mürûr-i zamân ile Gül lafzı göl
lafzına tahvîl u tahrîf olunarak elsine-i nâsda el-yevm Göl Baba denmekle
şöhret bulmuştur. (İntehâ) Tîgî Bey’in nazmına Örfî’nin nazîresi:
Nazm
Nâil-i eltâf-ı Hakk sâhib-i velâyet Gül Baba
Şârih-i ma‘nâ-yı esrâr-ı kerâmet Gül Baba
Zâhir u bâtında ârif her ulûmun remzîne
Mazhar-ı tevfîk-i Hakk ehl-i saâdet Gül Baba
Bü’l-feth Gâzîye olmuşlar muallim bir zamân
Eylemiş bi’l-âhare bunda ikâmet Gül Baba
Gülsitân-ı kabrinin etrâfı gülzâr-ı cinân
Bu mahalde gûyiyâ verd-i letâfet Gül Baba
Sırr-ı rûhâniyyeti bâkî değil mi Örfiyâ
Ettirir dâim ahâlîye ziyâfet Gül Baba
Eyle istimdâd rûhuna edüp hayr duâ
Örfiyâ tâ kim ede sana şefâat Gül Baba
Şimdi evvelki şerefi zâil olmuştur. Arâzisinin kısm-ı a‘zamının Karacaköy Çiftliği’ne gasben kalb u bel‘ edildiği mervîdir.
Der-Asr-ı Sultân Selîm Hân-ı Sânî
13-Eş-Şeyh Alâüddin Eş-Şehîr Bi-Cerrâhzâde Ârif-i Bi’llâh
Bayrâmî tarîki müntesiblerinden âtîde Sultân Murâd Hân-ı Sâlis asrı
meşâyihi sırasında tercemesi mezkûr Cerrâhzâde Şeyh Muslihudin Mustafa Efendi’nin pederidir. Şeyh-i müşârunileyh askerî zümresinden iken
905 târihinde Sultân Bâyezîd-i Velî ile İnebahtı Seferi’ne gidip avdetlerinde bir gün esnâ-yı râhda konak mahaline vusûl müyesser olmayıp gece
karanlıkta yağmur ve kar şiddetle yağdığı bir sırada çadır içinde oldukları
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1453
hâlde çadırlarını su basmış ve Karasu nehri dahi şiddetle tuğyân ederek
yollarını kesmiş olduğundan bir tarafa hareket kâbil değil idi.
Beyit
Şeb-i târîk u bîm-i mevc ü girdâbî çünîn hâ’il
Kücâ dânend hâl-i mâ sebük-bârân-ı sâhilhâ
Mazmûnu hasbihâl-i pür-melâl olup göz gözü görmek kâbil olmayan
o karanlık gecede Karasu Köprüsü’nün başına kadar gelinebilmiş ise de
etrâfı su aldığından ne ileriye azîmet ve ne geriye avdet kâbil olmayıp üstüne bindiği at ile berâber gark u helâk olmak rû-nümâ olduğundan her
husûsda olduğu gibi bu bâbda dahi müneccî-i hakîkî olan zât-ı ecell-i a‘lâya
tazarru‘ ve niyâzdan başka çâre olmadığı anlaşılarak dest-i recâ dergâh-ı
ulûhiyyete kaldırılmış ve o hâlde arkadan bir sadâ işitilip atf-ı nazar olundukta ehl-i seferden biri kendisini semt-i selâmete davet ettiğini görmesiyle
hemân ol tarafa gidip köprüye vusûlünde delîl-i merkûme peyrev olarak
bir müddet gittikten sonra necât emâreleri müşâhade olundukta delîl olan
zât semt-i maksûda işâretle gözden nihân olur. Şeyh-i müşârunileyh dahi ol
varta-i hevl-nâkdan halâs olarak [s.288] Edirne’ye geldikte ni‘met-i halâs
için şükr-gûyâ ve ol rehber-i Hızr-ı hidâyetin hâlinden hayrân iken sâkin
olduğu mahalle içinde bir hânede cem‘iyyet hiss edip sebebini su’âl eder.
Hazret-i pâdişâhın şeyhi sâhibü’l-kerâmât İskilibî Muhyiddin Mehmed
Efendi hazretlerini davet edip meclis-i va‘zlarıyla teşerrüf ve enfâs-ı tayyibeleriyle teberrük kasd ettik meclisimize siz dahi gelebilirsiniz cevâbını almasıyla derhâl davete icâbetle dâhil-i sohbet olarak şeyhine nazar ettikte ol
gece mübtelâ olduğu varta-i helâkdan halâs eden rehber-i ferruh olduğunu
anlamasıyla meclisin hitâmına kadar sabr eder. Badehû hazret-i azîzi tenhâ
bulup ayağına düşer. Ve Karasu ma‘berinden garkdan halâs buyurduğunuz
bendenizim diye arz-ı hâl eyler. Şeyh-i ârif o sözden ızhâr-ı tagayyür ve
ifşâ-yı sırdan işrâb-ı celâl ü tekeddür edip vukû-ı hâli bi’l-külliye inkâr ve
kuvvet-i vâhimeye tâbi‘ olup iftirâ eyleme diye arz-ı gubâr eyler. Ol âşık-ı
sâdık bu mukaddimâttan memnû‘ olmayıp arz-ı niyâz eder ki bu bendenin
yakîni teşkîk-i müşekkek ile zâil ve re’y-i rezîni mugâlata-i tecâhül-i ârif
ile mütehavvil olmaz. Min-ba‘d lutf-ı sâbıka inâyet-i lâhıka ricâ ederim.
Karîne-i hâl ol tâlib-i inâyet-i aliyyenin hüsn-i irâdetini ve feyz-i terbiyete kemâl-i kâbiliyetini müşâhade eyledikte bezl-i lutf u inâyet ve ihfâ-i
esrâr-ı ricâl ile tavsiyet buyurdular. Ol günden âfitâb-ı cân-sûz-ı aşk-ı
ilâhî derûnuna tâb ve cezebât-ı şu‘â‘-ı muhabbet dâlel-i dil-i ser-gerdânına
kullâb salıp dâ‘î-i hidâyete icâbet ve huzûr-ı azîzde tevbe vü inâbet eyleyip
1454 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
cân u dilden mürîd ve füyüzât-ı aliyyelerinden müstefîd olmuş idi. Ba‘de
zamânin hazret-i Şeyh Muhyiddin vatanları olan İskilib’e avdet ettikten
sonra hulefâsından Şeyh Muslihuddin Sirozî Edirne’ye gelerek ikâmet
edip cenâb-ı Alâüddin bir zamân da onların hizmetlerinde bulunmuş ve
şeyh-i müşârunileyh azîzlerini ziyâret kasdıyla Edirne’den İskilib’e azîmet
etmekle onlara refâkat ederek o dahi gitmiş ve kendilerinde muhabbet-i ehl
ü iyâl ve alâka-i mansıb u mâl kalmamış idi. Bir kaç sene hizmet-i azîzde
müştagil-i riyâzât u mücâhedât olup nâil-i murâd ve murahhas bi’l-irşâd
oldukta Edirne’ye avdetle Şeyh Şücâ‘uddin Zâviyesi’nde seccâde-nişîn
ü mübâşir-i irşâd-ı tâlibîn olmuşlar idi. Sinn-i şerîfleri yüz seneye karîb
oldukda icâbet-i davet-i dergâh-ı mücîb etmişler idi. Zâviye-i mezkûre
sâhasında medfûndur. Zeyl-i Şakâyık’ta Şeyh Muhyiddin-i İskilibî’nin
tercemesinde müşârunileyh Şeyh Alâüddîn’in bazı kerâmâtı mezkûrdur.
14- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Bahrî Dede İbni Handân Ağa
Hadâyiku’l-Hakâyık beyânınca mahmiye-i Edirne’de karîn-i neşv
ü nemâ ve habâb-âsâ tâc-ı Edhemî ile cilve-nümâ olup Koğacı Dede
Zâviyesi’nde seccâde-nişîn badehû mahrûse-i Bursa’da vâki Murâdiye
Tekkesi’nde tekke-zen-i izz ü temkîn olmuş idi. Orada idmân-ı kemâl-i
uzlet u tebettül ve savm-ı visâl-i kanâ‘at u tevekkül üzere sübha-şümâr u
eyyâm u leyâl iken 974 senesi evâsıtında gavta-hâr-ı bahr-ı rahmet olmuş
idi. Bursa’da zâviyesi sâhasında medfûn ve ziyâretgâh-ı ehl-i derûndur.
Müşârunileyh kerâmât-ı celîle ile meşhûr bahr-ı deryâ-yı kerâmât âteşefrûz-ı riyâzât u mücâhedât dâire-i Melâmiye’de kutb-ı sâbit-kadem
melek-hısâl ferişte-hilâl âdem idi. Mervîdir ki gâhî lihye vü şâribini belki
müjgân u hâcibini serâpâ tırâş ve derûn-ı zâhir-bîn-i inkâr-âyîne her birin
hâtır-hırâş edermiş. Ve hedef-i tîr-i ta‘n olmak için ihtiyâr ederim der imiş.
Hikâyet olunur ki Bursa’da Hibe Halîfe derler bir merd-i sâde-dil gubâr-ı
dahl-i melâmetle ol bahr-i kerâmeti mütekeddir ü münfa‘il kılıp bî-ihtiyâr
bedduâ eyledikte maraz-ı fâlice mübtelâ olmuş badehû şeyhin ayağına düşüp isti‘fâ etmekle duâ edip fi’l-hâl maraz-ı hâilden rehâ bulmuş. Sultân
Süleymân Hân Sigetvâr Seferi’ne azîmet eyledikte bin flori gönderip şeyhi
davet ve hemrâh olmalarına ızhâr-ı rağbet ederler. Şeyh-i müşârunileyh
ol meblağı zâhiren kabûl eyleyip kimse âgâh olmaksızın bir mahalle defn
eder ve mevkib-i şâhî ile gazâ-i mezbûre gider. Muhâsara-i kale esnâsında
fetihle tebşîr ve esnâ-i harb u nizâlde rûhânî tedbîr edip [s.289] ba‘de’lkufûl Bursa’ya vusûl buldukta meblağ-ı mezbûru ihrâc ve mahalline irsâl
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1455
ve nakd-i cânı teslîm-i hazîne-i zü’l-celâl eder. Güldeste-i Belîğ nâm Bursa
Târihi’nde şuarâ sırasında müşârunileyh Bursalı olmak üzere mukayyettir.
Mahdûmu Bostân Çelebi’dir.
15- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Âşık
Nâmı Muhammed’dir. Edirne’ye iki saat mesâfede ve Ada nâhiyesi
dâhilinde kâin Ahur köyünde doğmuştur. 923 târihinde Sultân Selîm-i
Kadîm hazretleriyle feth-i Mısır’da hâzır olup meclis-i Gülşenî’ye dâhil
oldukta şeyh-i kerîm ile güft ü gû esnâsında kulağına bir kere hû deyip
ol nefesin te’sîrinden âteş-i pinhân-ı isti‘dâdı müşta‘il ve şu‘le-i hevâ-ger-i
cünûnu şevki tâk-ı dimâğa vâsıl olup te’sîr-i cezbe-i ilâhiye ile ser ü pâ bürehne kûh ve deşti geşt eylemeğe âgâz ve bu beyti ser-sühan-ı dîvân-ı râz
eyledi.
Beyit
Ser-i kûyına sehv ile nola bassa kadem âşık
Ser ü pâ fikrin etmez neylesin hem mest ü hem âşık
Bi’l-âhare Edirne huccâcı azîzden bir halîfe ricâ ettiklerinde hemşehriniz Âşık’ı gönderelim deyip ol sâat Âşık Dede hû diye nidâ-yı davet eyledikte fi’l-hâl lebbeyk-zenân-ı icâbet olur. El-hâletü hâzihi mûy-i jâlidesini
tırâş ve kisve-i dervîşâne ile hâzır-ı baş ederler. Rufekâsı ile Edirne’ye gelip
Süleymaniye Küçük Pazarı’nda Şâh Melek Zâviyesi’ne nâzil ve mütesaddî-i
kat‘-i merâtib ü menâzil olup ol harâbe-zârı iyhâ ve gülşen-i dil-güşâ-yı
etkıyâ eder. Ol âşık-ı sâdık mânend-i sahîfe-i subh sîmâyı nakş-ı sevâddan
sâde levh ü hâlî ve rind-i âşık-pîşe-i lâübâli iken te’sîr-i nefes-i pîr ile vâsıl-ı
derece-i tefsîr ve ser-halka-i erbâb-ı va‘z u tezkîr olup nakl-i mesnevî ve
ders-i manevî ile uşşâkı behre-yâb ve teşne-lebân-ı vâdi-i muhabbeti feyz-i
mâü’l-hayât-ı sermedî ile sîrâb ettiler. Ol târihte harem-i hâs-ı sultânîden
çıkmış Kemâl Bey nâm merd-i sipâhî ve Vardârî Abdülkerîm Efendi nâm
merd-i ilâhi ahbâbından olup binâ-i zâviyede Âşık Efendi’ye hizmetkâr
ve yâr-ı gâr-ı vefâdâr olurlar. İkisine dahi birer kuyu kazmak emr eyleyip
Kemâl Bey’in kazdığı çâh-ı amîki kenîf eyleyip mâldâr olmasına himmet ederler. Kerîm Efendi’nin hazır eylediği çâh menba‘-ı hoş-güvâr olmağın mahzen-i selsâl-ı latîf edip masdar-ı âsâr-ı ma‘ârif olmasına işâret
ederler. Fi’l-hakîka hâl bu minvâl üzere karâr ve muvâfık-ı takdîr olmakla
faysal-kâr bulur. 975 senesinde teslîm-i vedî‘a-i hayât ve tevdî‘-i dehr-i bîsebât eyledi. Zâviyesi sâhasında medfûn ve ziyâretgâh-ı ehl-i derûndur.
Azîz-i müşârunileyh ilm ü irfânla meşhûr-ı âlemiyân metâ‘-ı muhabbet-i
ilâhiyenin âşıkı ve şâhid-i şühûd-ı irfânın âşık u sâdıkı gülşen-i vecd ü
1456 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
hâlin mîr-i âşıkânı ve nihâl-i ışk-ı dil-âvîzin âşık-ı bî-cânı meyhâne-i şevkın
sâkin-i uzlet-gedesi ve tekyegâh-ı terk ü tecrîdin dedesi idi. Sandukalarında Ravzatü’ş-şuarâ’da mezkûru’t-terceme Şeyh Vefâ Efendi’nin bu ebyâtı
mastûrdur. Ancak semiyy-i Hayderî ifâdesinden ismine vukûfu olmadığı
anlaşılıyor.
Nazm
Hazret-i Âşık Efendi ol semiyy-i Hayderî
Kıl ziyâret ravzasın al bûy-ı verd-i ahmerî
Sırr-ı pâkine teveccüh eyle her dem ey Vefâ
Olmak istersen hakîkat feyz-i sırr-ı Gülşenî
16-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Hasan Bin Hızır Bin Mehmed
Mahmiye-i Edirne’den bedîdâr ve Hasan Dede demekle şöhret-şi‘âr
olmuş idi. İntisâb-ı mukaddimât-ı fünûn ve iktisâb-ı levâzım-ı mefrûz u
mesnûn ettikten sonra Sünbül Sinân Efendi’den inâbet badehû Merkez
Efendi’ye hizmet edip Mısr-ı Kâhire’ye hicret ve İbrâhim Gülşenî hazretlerinden tekmîl-i tarîkat eylemiş idi. Badehû Şam-ı şerîfte ikâmet ve ihtiyâr-ı
künc-i uzlet edip 976 târihinde âlem-i kudse rihlet [s.290] eyledi. Azîz-i
mesfûr ser-çeşme-i feyz-i mevfûr keşf ü kerâmet ile meşhûr-i âfâk kesîrü’ssamt u dâimü’l-istiğrâk ekseriya nergis-i gülşen-i bâsıraları nâ-güşûde ve
kayd-ı ta‘ayyün-i hestîden âsûde vazîfe vü zâviye kabûlünden şânı âlî keşf-i
ahvâl-i nâsı hasîse-i zât-ı bî-misâli idi. Mervîdir ki bir gün hilâl-i sohbette
buyururlar ki âsitâneden fülan maslahata fülan kimse tayin olundu. Allâhü
a‘lem fülan gün fülan hey’ette vâsıl olur deyip esvâb ü devâbbı a‘yân ve
elvânı ile tayin eder. Fi’l-hakîka tayin ettiği a‘yân bilâ-ziyâde vü lâ-noksân
mir’ât-ı şühûdda ayân olur. Ve bazı icâbetten nakl olunur ki menkûhası
olan afîfe-i za‘îfe hâmil iken bî-vakt u nâ-hengâm kuzu arzusuyla azîze
keşf-i merâm eder. Muktezâ-yı şefkat üzere hâline merhamet edip kıblegâh-ı gaybe teveccüh ederler. Bir saat mürûrundan sonra kapı açılıp bir
bere-i firişteh-nihâd dâhil-i savma‘a-i irşâd olur. Ve’l-uhdetü ale’r-râvî. Kezâ
fî Hadâyiku’l-hakâyık.
Der-Asr-ı Sultân Murâd Hân-ı Sâlis
17- Ârif-i Bi’llâh Şeyh Sinânüddin Yûsuf El-Hatîb
Edirneli’dir. Kemâlât-ı ilmiyeyi tahsîl ü tekmîl ettikten sonra tarîk-i
sa‘âdet-refîke sâlik olup ser-halka-i kavâbil ü imâme-i sübha-i emâsil olmuş
iken tarîkten ferâğ ve âbrîz-i muhabbet-i ilâhiyeyi kâlıb-ı kalbe ifrâğ eyle-
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1457
yip bazı meşâyih-i kirâma hizmet ve tekmîl-i âdâb-ı tarîkat ile Üç Şerefeli
Câmii’nde mutasarrıf-ı imâmet u hitâbet ve şem‘-i nûr-efşân-ı mihrâb-ı
tâ‘at u ibâdet olmuş idi. Ol hâlat üzere iken 982 senesi evâhirinde irtihâl
eyledi. Müşârunileyh kemâl-i fazl u takvâ vü kerâmât ile meşhûr ve zâhir
u bâtını ma‘mûr bir zât idi. Müftü Ebu’ssuûd Efendi’ye Edirne’den fetvâ
geldikçe Edirne’de Sinân Çelebi gibi bir fâzıl var iken halk niçin zahmed
çekip hâricten fetvâya muhtâc olurlar der imiş.
18-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Muslihu’ddin Mustafa Bin Eş-Şeyh Alâüddin
Eş-Şehîr Bi-Cerrâhzâde
Zât-ı kerâmet-simâtlarının hilâl-i vücûdu matla‘-ı dâru’n-nasr Edirne’den bedîdâr olup 991 Saferinde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olarak
tahsîl-i kemâl ve Edirne’nin Câmi-i Atîk müderrisi Mevlânâ Lutfu’llah
Bin Şücâ‘a’ddin hizmetlerinden metn-i miftâhı kırâ’at u ikmâl eyledikten
sonra pederleri Şeyh Alâüddin’den ve Şeyh Abdurrahîm Müeyyedî’den
ahz-ı yed-i inâbetle tarîk-i tasavvufa sâlik ve ba‘de mücâhedâti’l-kesîre
kümmel-i evliyâu’llâhdan olup tâlib-i ma‘ârif-i ilâhiye olan âşıkları irşâda
mâlik olmağın pederleri makâmına Edirne’de Şeyh Şücâ‘addin Zâviyesi’ne
şeyh olmuşlar idi. Mervîdir ki evâil-i hâlinde ulûm-i zâhire ile iştigâlinden
nâşî tarîk-i tasavvufu münkir idiler. Bir gece bir hücrede bazı ehibbâsıyla
akd-i cem‘iyyet ve musâhabet u müsâmeretten sonra ehl-i meclis hâb-ı
râhata vardığı bir zamânda savb-ı semâdan bir sayha-i garîbe peydâ olarak
o sırada gâyet cesîm bir taş cem‘iyethâneleri sakfını kırarak hücre içerisine düşüp gâib ü nâ-bedîd olmuş ve ehl-i meclis kâmilen uykudan bîdâr
olup keyfiyeti suâl ettiklerinde bir netîce hâsıl edemediklerinden dolayı
onlar tekrâr uykuya varıp Muslihu’ddin hazretlerini kemâl-i dehşetlerinden
nâşî uyku tutmadı. Meclis-i mezkûrdan vâlih ü hayrân derece-i nihâyede
meslûbü’l-akl ü ser-gerdân oldukları hâlde hânelerine gelirler ve bi’l-cümle
elbise-i fâhirelerini satıp üryân kalırlar. Pederleri nush u pend edip tarîk-i
sûfiyeye sevk eyledikçe i‘râzla mukâbele ve huşûnetle mu‘âmele ederler idi.
O esnâda gözlerinden perde-i gaflet ref ‘ olup ahvâl-i ehl-i kubûra muttali‘
olurlar. Ya‘ni mevtâyı makâbire ihyâ gibi oturmuş müşâhade ederler imiş.
Atâyî merhûm Hadâyiku’l-hakâyık’ta râvîye atfen der ki keyfiyet-i keşf-i
kubûru kendilerinden suâl ettim buyurdular ki mevtâyı makâbirde ihyâ
gibi oturmuş [s.291] müşâhade ederdim. Kiminin kabri vâsi‘ ü pür-nûr
kendi ferah u fahûr. Kimi dîk-i makâmdan dil-teng ve rencûr-ı mübtelâ-yı
zulmet ü deycûr. Kiminin kabri kürre-i haddâdân gibi pür-devr. Kiminin
1458 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
makâmı âteş-dân-ı şerâr-âlûd kimi gâyet za‘fla bî-tâb kimi devre-i kebâb
mutasaddî-i inkılâb u ızdırâb benimle mükâleme edip duâ ricâ ederler idi.
Ben dahi hâllerinden istihbâr ve esbâb-ı mevt ü vedâ‘ı sevâb u akâblarından
istifsâr ederdim. (intehâ makâle-i Atâyî) Enîsü’l-müsâmirîn bu keyfiyeti
nazmen beyân etmiş olduğundan aynen nakl edildi.
Nazm
Kiminin makberesi dopdolu nûr
Kabri vüs‘atte işi zevk u sürûr
Merkadi ravza-i rıdvân olmuş
Hemdemi hûr ile gılmân olmuş
Gark olup rahmet-i Hakka bedeni
Nûr-ı mahz olmuş anın cümle teni
Kiminin za‘f ile hâli düşvâr
Kiminin makberesi dopdolu nâr
Kiminin dûd ile kabri meleân
El-ıyâz ey keremi çok rahmân
Söyleyip her birisi hâlin ana
İster idi dil ü cân ile duâ
O esnâda kendisini gâh İstanbul’da ve gâh Bursa’da ve gâh emkine-i
ba‘îdede görüp halktan gelen ta‘âmda necâset ve adem-i tahâret müşâhade
etmekle eklden âciz idi. Bu hâl yedi ay kadar devâm edip bir gece pederi
hânesinde âlem-i menâmda iken bir şahs-ı nûrânî zâhir olarak elinden tutup ömründe görüp işitmemiş olduğu mevâzi‘-i garîbe vü acîbeyi müşâhade
ettirdikten sonra bir büyük dağ eteğine götürür. Orada sâkin olmuş bir pîr
görüp ve hemrâhı olan şahs-ı nûrânî ana selâm verip hamden lillâhi Teâlâ
sizi arar idik mülâkî olduk diyerek kelâma ibtidâr ve kendisine işâret ile
pîrin önünde yer gösterip oturmuş ve ol zât eline yapışıp avucunun içine
bir alâmet vaz‘ etmiş ve badehû diğer bir şahsı dahi götürmüşler ol pîr kendisine eylemiş olduğu vaz‘ı ona dahi eyleyip badehû ikisini birden yanında
ateş ile memlû bir hâneye idhâl ile kapısını kapamış ve o ateş-i cân-sûz
bunların içinde dışında yakmadık bir yer bırakmadıktan sonra kapıyı açıp
bunları taşra çıkarmış ve derhâl delîl olan şahs-ı nûrânî zâhir ve elinden
tutup kendisini yine aldığı yere götürüp bırakmış sabah olunca vukû-ı hâli
pederi Şeyh Alâüddin’e tamâmiyle hikâye ettikte ol dest-gîr olan şahs-ı
nûrânî câzibe-i hidâyet ve ol nâr-ı bâhirü’t-te’sîr âteş-i aşk u muhabbettir
diye ta‘bîr ve karîben dâhil-i pota-i ilâhiye ve tasfiye-i kurs-i reddiye edersin
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1459
diye tebşîr eylemiş. Fi’l-vâki o geceden sonra hâlât-ı mebhûse zâil olmakla
yüz tutup tarîke incizâb-ı küllî mukaddimeleri zuhûr etmiştir. Ve’l-hâsıl
Şeyh Muslihu’ddin Efendi hazretleri Şeyh Şücâ‘ Zâviyesi’ne şeyh olduktan
sonra bir zamân da İstanbul’da Şeyh Yâfi‘î Zâviyesi’ne nakl edip yedi sene
mürûrunda yine Edirne’deki zâviye-i mevrûselerine gelerek Hadâyiku’lhakâyık ve Enîsü’l-müsâmirîn beyânınca 983 Muharreminde hatâir-i
dâra’l-ünse intikâl etmekle Şeyh Şücâ‘a’ddin Zâviyesi hatîresinde defn
olunmuş ve nokta taşı olan seng-i mezârı (hazret-i Şeyh Mustafa Efendi
kuddise sırruh) ibâresiyle menkûş bulunmuştur. Kabri taşında târîh-i vefâtı
982’dir. Hikâye: Ahizâde Mehmed Efendi Edirne’de Câmi-i Atîk müderrisi iken bir gün hânesine bir dervîş varıp zâtınız karîben Hayrabolu’da
Rüstem Paşa Medresesi’ne müderris olacaksınız fülan gün haberi gelir diyerek ihsân niyâz eder. Ahizâde herifin gâibden haber verişine sıkılarak bir
müddet sonra işin sebeb-i husûlunu sorar. Dervîş [s.292] cevâbında ben
Cerrahzâde Muslihu’ddin Efendi’nin ahbâbından kesîrü’l-ıyâl bir fakîrim
kendilerine hâl-i iftikârımdan bahs ettim cevaplarında bu gece aleyhi’ssalâtü ve’s-selâm efendimizin meclis-i âlîlerine duhûl ettim bana Câmi-i
Atîk müderrisi Muhyiddin Hayrabolu’da Rüstem Paşa Medresesi’ne müderris oldu fülan gün haberi gelir var tebşîr eyle sana ihsân eder buyurdular.
Ben de size ihbâr ettim demesiyle Ahizâde Muhyiddin Efendi bir miktar
şey ihsân eder ve yevm-i mu‘ayyende ifâdesi de zuhûr eyler. Hikâye: Yine
Ahizâde Efendi Edirne’de müderris iken bazı köylere gitmeleri îcâb edip
mevsimin ziyâde harâreti ve yollarda suyun nedreti cihetle Efendi hazretleri yolu şaşırıp ve susuzluktan pek ziyâde sıkılıp muhayyer kalmış iken
orada bir zât zuhûr eder. Arkasından indirdiği torbadan birkaç karpuz çıkarıp Cerrâhzâde Muslihu’ddin Efendi selâm etti bu karpuzları yiyip def ‘-i
harâret etsinler ve fülân tarafa azîmet edip ba‘demâ delilsiz yola gitmesinler
deyip karpuzları önlerine yuvarlar. Ahizâde Efendi ızhâr-ı memnûniyetle
şeyhin ikâmetgâhını suâl eyler. O zât dahi şu karşıki dağın ardında çiftliği
vardır yaz günlerinde orada otururlar ben de orada hizmet ederim. Demincek harem dâiresinden çıkıp zâtınız için fülân mahalde yolunu gâib eyledi.
Susuzluktan ziyâde zahmeti vardır. Birkaç karpuz götürünüz de harâretini
def ‘ ve yolu dahi ta‘rîf ediniz buyurdular. Fakîr dahi geldim diyerek hatm-i
kelâm eyledi.
1460 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
19-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Abdü’lkerîm
Şeyh Âşık Çelebi yerine Süleymâniye Küçük Pazarı’nda vâki Şâh Melek Zâviyesi’ne (el-yevm Sezâyî Dergâhı derler) seccâde-nişîn ve halîfe-i
sâhib-i temkîn olmuş idi. Nice yıllar irşâd-ı ibâd ve terbiyet-i erbâb-ı rüşd
ü sedâd edip 992 senesinde hayr-bâd-ı dehr-i bî-bünyâd eylediler. Zâviye-i
mezkûrede Âşık Efendi cenbinde defn olunmuştur. Bu mısra‘ târîh-i
intikâlleridir.
Mısra
Oldu Kerîm Efendiye dâru’l-cinân makâm
Kerîm Efendi’nin aslı Vardarî’dir. Kendileri maden-i ilm ü maârif ve
mahzen-i letâif ü zarâif melek-haslet mazanne-i kerâmât idi. Sandûkalarında
Veli Dede Tekkesi şeyhi Vefâ Efendi’nin bu ebyâtı mastûrdur.
Nazm
Şeyh-i sânî hazret-i Abdü’lkerîm
Menba‘-ı feyz idi ol kalb-i selîm
Gel Vefâ dergâhına yüz sür anın
Tâ olasın mazhar-ı lutf-ı rahîm
Abdülkerîm Efendi’nin mahdûmu Şeyh Sâdık Efendi dahi pederi yanında medfûn ve sandukasında bu ebyât mastûrdur.
Nazm
Hazret-i Abdü’lkerîmin zâdesi
Şeyh-i sâdık oldu vaktın zübdesi
Türbesin eyle ziyâret ey Vefâ
Diler isen gide kalbin gussası
Abdülkerîm Efendi Âşık Çelebi’den müstahleftir. Vakâyi‘u’l-fudalâ
beyânınca Abdü’lkerîm Efendi’nin yerine halîfeleri Sırrî Mehmed Efendi
post-nişîn olup onların yerlerine de Es-Seyyid Kutub Efendi onların yerine de mahdûmları Es-Seyyid Ali Efendi onun yerine de Sırrî Mehmed
Efendi’den müstahlef La‘lî Mehmed Efendi şeyh olmuştur. Tercemeleri
mahallerinde mezkûrdur. Sırrî Mehmed Efendi’nin Şeyh İbrâhim Efendi
nâmında bir halîfesi daha vardır ki 1100 târihinde Edirne’de vefât etmiştir.
Kaddese’llâhü esrârehüm.
20-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Vâlihî
Edirnelidir. Kurtzâde demekle ma‘rûftur. Şehîr-i dânişmend ve emsâli
miyânında bî-mânend iken mısr-ı Kâhire’ye azîmet ve ârzû-yı tarîkat-ı
erbâb-ı hakîkat edip Gülşenîzâde Seyyit Hayâlî hizmetlerinden [s.293]
cûyende-i murâd u fuâd ve me’zûn bi’l-irşâd olmuş idi. Badehû Edirne’de
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1461
vâ‘iz ve müzekkir ve muhaddis ve müfessir olup enfâs-ı pür-sûzu meclis-i
va‘z u nasîhini germ ü âhendilân-ı şeddâd-ı hilkat-i nerm etmekle asrında misâl-i Asma‘î vü Câhız hempâye-i Hüseyin Vâ‘iz olmagın Edirne’de
Sultân Selîm Câmii binâ olundukta bunlar en evvel kürsi-nişîn-i va‘z u
nasîhat olmuş idi. 994 Zilkadesinin yirminci sülâsa günü irtihâl-i dâr-ı
ukbâ etmekle Tunca Nehri kenârında vâki Şeyh Sücâ‘addin Zâviyesi hatiresinde defn olunmuştur. İrtihâline çok târîh demişler ise de cümleden
biri hem-mahlasları Üsküblü Vâlihî tarafından (Mâte kutbü’l-ârifîn)’dir.
Merhûm-ı müşârunileyh dilberân-ı sîm-berâna mâil âşık-meşreb deryâdil bir fâzıl-ı kâmil olup Vâlihî mahlasıyla eş‘ârı dahi olmakla Ravzatu’şşuarâda zikr olunmuştur. Menkûldür ki bir gün kürside va‘z ederken mâil
olduğu bir dilber-i dil-sitân ile rakîb-i girân-cân-ı musâhabet-künân câmie
duhûl edip tâ kürsi mukâbelesinde ku‘ûd u bî-tekellüfâne musâhabete şürû‘
edince
Mısra
Gayr ile görsem seni gayret helâk eyler beni
Mefhûmunca vâ‘iz efendinin sabr u karârı kalmayıp halt kelâm ederek
âhir ihtiyârı elden giderek hemân kürsiden aşağı sıçrayıp bir sikkîn-i keskîn
ile rakîb-i bed-âyînin üzerine hücûm eder rakibin mukâbeleye mecâli olmayıp hemân üftân ü hîzân kapıdan dışarıya çıkınca vâ‘iz efendi yerine
gelip va‘z u nasîhate meşgûl olurlar
Beyt Âşıkın hâlât-ı vecdin ihtiyârî sanmanız
Dil-rübâlar şîvesi âdemde koymaz ihtiyâr
Ve yine nakl olunur ki bir gün câmiden çıkarken tâlib-i ma‘rifet bir
civân-ı mâh-tal‘at teberrük kasd eyleyip yaşmakların döndürür Vâlihî
Efendi ol hûb-ı nâzenîne vâlihâne nigâh edip “benüm sultânum şimden
sonra biz bunu başımuza giymek göründi” diye latîfe eder. Ve yine mervîdir
ki 971 târîhinde bir vâ‘iz-i bed-hû ile mâcerâları olmakla ol esnâda nefy-i
beled fermân olunup Edirneli Emrî Çelebi hasmı hakkında ta‘miye tarîki
ile bu târîhi demiştir:
Emriyâ bu bir aceb târîh olur
Vâ‘izin başın keserse şâhımuz
Lutfî Târîhinde (hâtıra) Cum‘a günü okunan hutbeler mevâ‘ız-ı
dîniyeden ibâret olup lisâna âşinâ olmayan cemâ‘at-i müslimînin istifâdeleri
için selâtîn-i mâziye-i Osmâniye te’sîsine muvaffak oldukları cevâmi‘-i
şerîfeye mahsûsan muntazam ve âlî kürsiler vaz‘ıyla sulehâ-yı ulemâ-yı
1462 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
benâmdan muvazzaf olarak kürsü şeyhleri ve Cum‘a vâ‘izleri nasb ü tayinini i‘tiyâd buyurmuşlar idi. İşbu şeyh efendilerin vazîfesi namâzdan
sonra kürsülere çıkıp o gün okunan hutbeyi Türkîye tercüme ve zamân ü
makâma münâsib mevâ‘ız-ı dünyeviye vü dîniye vü ledünniye ile ümmet-i
merhûmenin terbiyelerine himmet ve saltanat-ı seniyyenin da‘vât-ı hayriyesine muvâzabet etmektir. Ne büyük hizmet ve ne büyük âdettir ki
cemâ‘at-i mevcûde miyânında bulunan sunûf ve tabakât-ı beşeriye derecât-ı
kâbiliyetlerine ilcâât-ı vakt ü zamâna göre îfâ-yı farîza-i gazâ vü cihâda
teşvîk ü tergîb ü te‘âvün ü tenâsur-ı islâmiyeyi “kellimü’n-nâse alâ kadri
ukûlihim”1 tarîkasıyla ezhân-ı müstemi‘îne arz u tefhîm ü tertîb eylerler.
Bu zevâtın ehemmiyet-i mevki‘iyeleri ol kadar mu‘azzezdir ki Hüdâî Azîz
Mahmûd Efendi ve cenâb-ı Nasûhî kaddesellahu sirrahume’l-âlî hazerâtı
gibi aktâb-ı zamândan zevât-ı kudsiyyet-sıfât gelmişlerdir ki ile’l-ân
gülbang-i mahabbetleri tanîn-endâz-ı kulûb-ı ehl-i îmândır. (intehâ)
21-Eş-Şeyh Pîr Ahmed Edirnevî
Pîr Ali Dede halîfesidir. Tarîkat-i aliyye-i Bayramiyye’dendir. 1000
târihinde fevt olup [s.294] Dersaâdet’te Defterdâr Câmii mukâbilinde
medfûndur.
Der-Asr-ı Sultân Mehmed Hân-ı Sâlis
22-Eş-Şeyh Nûrullâh
Me’hazlarımızda terceme-i hâline dest-res olunamadı. 1011 târihinde
vefât etmekle Üç Şerefeli Câmi-i şerîfi kabristânında medfûn ve nakş-ı
seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur.
Rihlet etti cihân-ı fânîden
Kutb-ı âfâk Şeyh Nûru’llah
İrci‘î emri sırrın anlayuben
Davetu’llâhı bildi ol âgâh
Sâlik-i râh-ı Hakk olup gitti
Diyerek lâ ilâhe illellâh
Kudsiyân kabrini edüp pür-nûr
Rûhunu şâd ede resûlu’llâh
Dedi fevtin görünce bir ârif
Şimdi cânâna erdi Nûru’llâh
1
İnsanlara aklının aldığı kadar konuşun.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1463
23-Eş-Şeyh Koyun Baba
Nâmı Mehmed’dir. Örfî Ağa Târihçesi beyânınca Nakşibendî tarîki
meşâyihinden Seyyid Ali-i Semerkandî me’zûnlarından meczûb-i ilâhi
bir zât olup 1012 târihinde vefât etmekle Kasab Abdülazîz Mahallesi’nde
Kanlı Pınar’da Altûnîzâde Sokağı’nın ikinci numarasında vâki nâmına
mensûb olan tekke sâhasında türbe-i mahsûsada defn olunmuş ve şuarâ-yı
asriyeden Mamazâde Hâdî Efendi bu târihi demiştir.
Mısra
Dehr kassâbı Koyun Baba’yı kurbân eyledi
Azîz-i mûmâileyh Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel hazretlerinden
âlem-i manada üç defa tekkesinin tamirini ricâ etmekle 1165’te esâsından
hedmle ittisâline müceddeden bir de câmi-i şerîf ilâvesiyle inşâ ettirilmiştir. Ravzatü’t-tekâyâ’ya mürâcaat buyurula.
24-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Mehmed
Tırhalalı’dır. Dizdârzâde demekle meşhûrdur. Edirne kadısı
Ağazâde’den mülâzim ve Dimetoka’da ve mahâll-i sâirede vâki medâris-i
ilmiyede ifâdeye müdâvim olup kırk akçe ile Hasköy’de Mahmûd Paşa
Medresesi’nden munfasıl iken meşreb-i fenâdan hisse-dâr ve bazı meşâyih-i
Nakşibendiyye’den nakş-hân-ı sahîfe-i esrâr olmağın tarîkden ferâğ ve
kâlıb-ı kalbine âbrîz-i muhabbet-i ilâhîyi ifrâğ edip 994 senesi hilâlinde
Edirneli Vâlihî Efendi yerine Sultân Selîm Câmi-i şerîfinde va‘iz ve müfessir ve Dâru’l-hadîs’te muhaddis ü müzekkir olmuş idi. Badehû bir vâ‘iz ile
vâki olan mu‘ârazalarından dolayı bazı kibârın arzı ile Edirne kadısı tarafından azl edilmekle sılasına avdet ve bir çok seneler ikâmet ettikten sonra
Üngürüs Muhârebesi’ne müteveccihen Edirne’ye gelmiş olan vezîrâzam
İbrâhim Paşa’dan şeyh-i müşârunileyhin Edirne’de mahall-i kadîmine
i‘âdesini Edirne ahâlisi niyâz etmekle bi’l-müsâade Edirne’de Sultân Selîm
Câmi-i şerîfinde tekrâr va‘iz-i kürsi-nişîn ve mesned-efrûz-ı izz ü temkîn
olmuş ve o hâl üzere imrâr-ı eyyâm u leyâl eylemekte iken 1008 senesi
Muharreminde vefât eylemiştir. Tafsîl-i ahvâli Hadâyiku’l-hakâyık’tadır.
Der-Asr-ı Sultân Ahmed Hân-ı Evvel
25-Eş-Şeyh Muhyiddin
Dâru’n-nasr Edirne’den bedîdâr ve Ekmekçizâde unvanıyla şöhretşi‘âr olmuş idi. Ulûm-ı nâfi‘ayı tahsîl ve levâzım-ı isti‘dâdı tekmîl ettikten
sonra tarîk-i zühd ü salâha âzim ve kütüb-i meşâyih mütâla‘asına müdâvim
1464 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
bulunmuş idi. 981 târihinde Edirne kadısı olan Çivizâde Mevlânâ Mehmed Efendi bir gün câmi-i şerîfte istimâ‘-ı hutbe ederken sâhib-i tercemeyi
elinde bir kitâb ile mütâla‘aya meşgûl görüp ba‘de edâi’s-salât tâlib-i ilm
olmak mülâhazasıyla davet [s.295] edip dersinden suâl ederler ve kitâbını
görmek isterler. Bunlar dahi Şeyh-i Ekber hazretlerinin Fusûsu’dur diye
cevap vermesiyle mevlânâ-yı müşârunileyh kütüb-i meşâyihe inkâr ile
meşhûr-ı müteverri‘ u müteşerri‘ olmagın fi’l-hâl imtihân için bunları mahkemeye ihzâr ve yegân yegân mahâll-i müte‘addidesinden istifsâr
edip buyururlar ki görelim sen bu kitabın ehli misin. Eğer mukallid isen
kitâbı elinden alıp tevbe verelim. Bunlar dahi kitâb-ı mezbûrun gâmız-ı
mahallerini tahkîk ve hasbe’l-imkân şer‘-i şerîfe tatbîk eyledikte dağdağa-i
teftîş ve müzâyaka-i tenfîrden halâs ve mazhar-ı iltifât-ı hâsı olup badehû
birâderleri mesbûku’t-terceme Ahmed Paşa Mısır defterdârı olmak takrîbi
ile diyâr-ı Mısır’a azîmet ve edâ-i hacc ü ziyâretten sonra Kâhire-i tâhirede
ikâmet eyleyip Gülşenîzâde Seyyid Ali Safvetî’den bey‘at ederler hizmet-i
aliyyelerinde nâil-i murâd ve hazret-i azîze merreten ba‘de uhrâ dâmâd olup
hilâfet rütbesine fâiz ve şeref-i meşîhat ü irşâdı hâiz olurlar. 1014 senesi
dâhilinde dâire-i vücûddan hâric ve evc-i illiyyîne âric olmuş idi. Zâviye-i
Gülşenî’de mütevâri-i hâk-i fenâ ve mânend-i gülbün-i hazân-resîde gars-ı
hatîre-i bihişt-âsâdır. Azîz-i merkûm güldeste-bend-i ma‘ârif u ulûm şiir u
inşâya kâdir hakkâk-i cevâhir-i nevâdir nükte-senc-i tâze ve lügaz vâdisinde
sâhib-i tarz idi. Lisânu’t-tayr gibi Bâlîbilen nâmı ile bir lügat ihdâs eyleyip vird-i zebân-ı bî-gerân u nev-hevesân ve meşgale-i bîhûde-pesendân-ı
nâfile-nüvîsân olmuş idi. Mesela baklavaya unzurlava ve kazana kızan
ve kazmaya kazan gibi. Ve-kıs aleyh. Muhyî mahlasıyla eş‘ârı Ravzatü’şşuarâ’dadır.
26-Eş-Şeyh Hasan İbni Eş-Şeyh Mehmed Çelebi İbni Eş-Şeyh
Üsküdârî Mahmûd Efendi
Üsküdârî Azîz Hüdâyî Mahmûd Efendi hazretlerinin hafîdidir.
Azîz-i müşârunileyh hazretleri sâhib-i tercemeyi Dizdârzâde Şeyh Ahmed Efendi’den mukaddem Edirne’ye göndermiş olduğu hafîdi sâhib-i
terceme Edirne’de Mezîd Bey Mahallesi’nde tavattun etmiş ve Mezîd Bey
Mescid-i şerîfinde minber vaz‘ıyla câmiye tahvîl ederek orada Celvetî âyîn-i
şerîfi icrâ eylemekte bulunmuş idi. 1014 senesi Cümâdilâhiresinin yirmi
sekizinci günü vefât etmekle câmi-i mezkûr sâhasında defn olunmuştur.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1465
27-Eş-Şeyh Abdülazîz Sivâsî
Tarîk-i Halvetî şeyhidir. İrşâd için Edirne’ye gelerek Sarıca Paşa
Mahallesi’nde Çukur Çeşme Sokağı’nda (15) numarada nâmına mensûb
olan zâviyede ikâmet eylemiş idi. 1015 Zilhiccesinde irtihâl-i halvethâne-i ukbâ etmekle zâviyesi hatîresinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı
bu târîh-i mevzûndur.
Târîh
Şeyh-i âlem kutb-i hayl-i evliyâ
Mazhar-ı eltâf-ı Allâhü’s-samed
Ya‘ni Sivâsî Efendi hazreti
K’olmuş idi Rûma irşâdı sened
Tekye-i âlemden etti rihleti
Geçti dünyâdan o pîr-i mu‘teber
İntikâl edüp meh-i Zilhiccede
Buldu huccâcın sevâbın bî-aded
Bir fütâde dedi târîhin anın
Gitti vaktın kutbu Sivâsî meded
Seng-i mezârındaki târih-i vefâtı (1015) ise de târîh mısraının noktalı hurûfâtı 1042 olup bir adedi düştüğü hâlde (1041) kaldığına nazaran bu zât 1049 târihinde vefât eden Sivâsî Abdülmecîd Efendi’nin ya
birâderi veyahut akrabâsından biri olması zann olunur.
28-Eş-Şeyh Kâsım Bin Mehmed El-Ömrî
Müşârunileyh Derûn-i Hisâr’da Kilise Câmi-i şerîfi demekle ma‘rûf
olan câmiin hatîbi ve ittisâlinde Kanber Ayağı denilen zâviyenin şeyhidir. Me’hazlarımızda terceme-i hâline dest-res olunamamış [s.296] ise
de Hadâyiku’ş-şakâyık’ta Sultân Süleymân Hân-ı Evvel ulemâsı sırasında
tercemesi muharrer ve Sultân Mehmed Hân Câmi-i şerîfinin hatîbi olup
920 senesi Zilhiccesinde itmâm-ı merâm eylemiş olduğu hikâye olunan
Mevlânâ Sürmelizâde Mehmed Bin Mehmed Bin Mehmed El-Ömrî ElAdvî nâm zâtın hafîdi olması zann olunur. 1016 senesi Cümâdilûlâsının
onuncu Pazar günü irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle câmi-i mezkûr pîşgâhında
vâki kabristânda medfûn ve seng-i mezârı (Şeyh Kâsım Bin Mehmedü’lÖmriyyüel-münzeviyyi li-zâviyeti hâze’l-câmii’ş-şerîf leylete’l-ehad’el-âşir
min şehri Cümâdilûlâ 1016) ibâresiyle menkûştur.
1466 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
29-Eş-Şeyh İbrâhim
Tarîk-i Uşşâkî meşâyihinden Karamânî Şeyh demekle ma‘rûf Mustafa Efendi’nin halîfesidir. Çoban Ali Efendi Tekkesi nâm-ı diğerle Pazar
Tekkesi bidâyeten bu zât için binâ olunup orada icrâ-yı âyîn-i tarîk eyler idi. 1024 târihinde vefât etmekle tekkesi sâhasında sokak üzerindeki
pencere kurbunda defn olunup üzerine ahşaptan türbe yapılmış ise de
mürûr-i zamân ile münhedim olmuştur.
Der-Asr-ı Devlet-i Sâniye-i Sultân Mustafa
30-Eş-Şeyh Ahmed Dizdarzâde
Karamân nâm-ı diğerle Lârendeli’dir. Dizdarzâde demekle meşhûrdur.
Şeyhulislâm Çivizâde Efendi’den mülâzemetle devr-i medâris ve akd-i
mecâlis ederek kırk akçe ile İstanbul’da Cânbâziye Medresesi’nden ma‘zûl
iken 1004 târihinde şâkirdi Hattât Mahmûd Efendi Diyarbakır defterdârı
oldukta hem-rikâb-ı mahdûm-ı mahmûdü’l-hısâl ve ol aktârda müfettiş-i
emvâl olmuş idi. Avdetlerinde Üsküdârî Azîz Mahmûd Efendi’den inâbet
ve hizmetlerinde tekmîl-i tarîkat etmişler idi. 1012 târihinde hilâfetle
İzmir’de cây-gîr olup 1015 hilâlinde Edirne’ye nakl olundular. Edirne’de
câmi-i şerîf ve hângâh inşâ ettirip resm-i irşâdı ifşâ etmişler idi. Cuma
günleri hitâbet edip hamîslerde Eski Câmi-i şerîfte halka-beste-i cem‘iyet
olur idi. Meşgale-i irşâd u tezkîr ve nakl-i hadîs ü tefsîr ile güzârende-i
eyyâm u leyâl iken 1032 Cümâdilâhiresi âhirinde intikâl eyledi. Binâ eylediği zâviye sâhasında defn olunup yerlerine Halîl Efendi seccâde-nişîn-i
irşâd oldu. Azîz-i müşârunileyh umde-i meşâyih-i Rûm vecîh ü vakûr
zâhir u bâtını ma‘mûr mürşid-i kâmil ve müteşerri‘ âbid ü zâhid ü müteverri‘ idi. Bu hângâh el-yevm Saçlı İbrâhim Efendi Dergâh-ı şerîfi denmekle ma‘rûftur.
31-Eş-Şeyh Mahmûd
Me’hazlarımızda müşârunileyhin terceme-i hâline tesâdüf olunamamış ise de Ravzatü’t-tekâyâ ve Zevâyâ’da zikr olunan Hızırlık ve Vâ‘iz
Mahmûd Efendi tekkelerinde va‘z u nasîhat ile meşgûl bulunan zât olması
zann olunur. Vâ‘iz Mahmûd Efendi Zâviyesi’nin târihinden de bu zât olması istidlâl olunmaktadır. 1049 târihinde irtihâl edip Yahya Bey Mescid-i
şerîfi sâhasında mihrâb önünde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i
mevzûndur.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1467
Târîh
Bu gün ol hazret-i Mahmûd Efendi nâgâh
Davet-i Hakka gidip oldu cihândan nâbûd
İrci‘î âyetini gûş edicek hâtiften
Cân atıp cânib-i Mevlâya dedi yâ ma‘bûd
Okuyup fâtiha rûhuna duâ eyleyelim
Ola kim rahmet ede Hakk ola andan hoşnûd
İşitip mevtini Tarzî dedi târihi için
Sana cennette makâm ola makâm-ı mahmûd 1049
[s.297] Der-Asr-ı Sultân Murâd Hân-ı Râbi‘
32-Eş-Şeyh Mahmûd Bin Mehmed
Saçlı Mahmûd demekle ma‘rûftur. Gelibolu etrâfında bürûz ve ulûm-ı
ma‘âriften feth-i künûz edip danişmend olduktan sonra Konya’da seccâdenişîn-i irşâd olan Ezelîzâde hizmetlerine (Ezelîzâde’nin nâmı Abdurrahman Bin İbrâhim’dir. 972 Zilhiccesinde vefât edip Konya’da Mevlânâ
Celâleddin-i Rûmî hazretlerinin türbe-i şerîfeleri civârında medfûndur.)
vâsıl ve etvâr-ı sülûkten bazı mertebeye nâil olmuş iken cezbe-i ilâhiyeye
mazhar olup başı kaba yalın ayak abdâl olmuştur. Ve mahmûd-ı âsâr-ı tayin
kılınıp Saçlı Mahmûd Dede demekle şöhret-şi‘âr olmuş idi. Kırk sene miktarı Un Kapanı’na karîb bir mektep köşesinde (Un Kapanı denilen mahal
Tahtakale’de Kilise Câmi-i şerîfi kurbunda el-yevm Eski Kapan denmekle
ma‘rûftur.) sâkin olup me’mûl-i murâd olmuş idi. Badehû vezîrâzam Gürcü
Mehmed Paşa ibrâmıyla câme vü destâr giymek ihtiyâr eyledi. Evâhir-i
ömründe erbâb-ı dîvândan Cebeciler kâtibi Tüfenkçizâde ile üns ü ülfet
edip ziyâde hem-sohbet olmuş idi. 1043 senesi Rebiulevvelinde intikâl eyledi. Mukaddemâ sâkin olduğu mekteb sâhasında medfûndur. [Mekteb-i
mezkûr Tahtakale’de Kilise Câmii kurbunda el-yevm arsadır. Seng-i mezârı
o arsanın vasatında el-hâletü hâzihi mevcûd olup Nakşî Şeyh Mahmûd
Bin Mehmed ve târih-i vefâtı 1032] olmak üzere muharrerdir. Azîz-i
müşârunileyh mu‘tekid u kibâr-ı halk-ı Rûm ve ulemâ ve vüzerâ miyânında
mu‘azzez ü nazar-gâh-ı selâtîn idi. Sinni doksanı mütecâviz belki ıkd-ı âşir
idi. Rahmetu’llâhi aleyh. Hadâyiku’l-hakâyık’ın matbû‘ nüshasında nâmı
Mehmed Dede’dir.
33-Eş-Şeyh Veli Dede
Me’hazlarımızda terceme-i hâline tesâdüf olunamamış ve tahkîkâttan
dahi hüviyeti anlaşılamamış ise de seng-i mezârına nazaran tarîk-i Gülşenî
1468 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
meşâyih-i kirâmından kutb-ı dâru’n-nasr u nâdiru’l-asr Veli Dede Efendi idügi münfehim olmuştur. 1043 târihinde vefât etmekle şeyhi olduğu nâmına mensûb tekke kurbunda ve Lârî Câmi-i şerîfinin mihrâbı
pîşgâhında vâki türbe-i mahsûsasında medfûndur.
34-Eş-Şeyh Muslihuddin
Enîsü’l-müsâmirîn beyânınca şeyh-i mûmâileyh Karabulut Mahallesi’nde
kâin Pazar Tekkesi’nin sâhasında medfûn bulunan Şeyh İbrâhim Uşşâkî’nin
halîfesi olup Çizmeci Şeyhi demekle şöhret bulmuştur. Şâ‘ir-i meşhûr Tîgî
Bey’in hânesini alıp kendileri için zâviye yapmış ve 1046 târihinde vafât etmiştir. (intehâ) Hadâyiku’l-hakâyık’ta silsile-i meşâyih-i Halvetiye zikrinde
Edirne’de Muslihuddin Uşşâkî Ümm-i Sinân halîfeleridir. Bunlara resm-i
mahsûs sâimu’d-dehr olmaktır ki tarîklerinde ziyâde ale’l-mahsûsdur demiştir. Mukârin-i sıhhat olan Enîsü’l-müsâmirîn ifâdesidir. Mûmâileyh zâviyesi
sâhasında vâki türbe-i mahsûsada defn olunmakla vefâtına Ravzatü’ş-şuarâ’da
tercemesi mezkûr Bostânzâde Âzerî Çelebi bu târihi demiştir.
Târîh
Şeyh-i kâmil pîr-i rûşen-dil melâzü’s-sâlikîn
Âh Efendim Muslihu’ddînim cihândan gitti âh
Sâl-i fevtin bilmege tâliblere hâtif dedi
Halvetî (1046) lafzı ana târîh olur bî-iştibâh
Bu târîh dahi müridlerinden Ravzatü’ş-şuarâ’da mesbûku’zzikr Nevâzî’nindir.
Târîh-i Diğer
Ol azîz-i mısr kurb-ı hazret-i yezdân-ı pâk
Nâmı gibi muslihu’ddîn idi bî-çün ü çerâ
Sicn-i me’men idügin bildi cihânın âkıbet
Âlem-i ukbâya azm etti olup kurb-ı Hudâ
[s.298]
Dedi târîhin Nevâzî âh u feryâd eyleyip
Âh kim ettin azîzim azm-i iklîm-i bekâ
Bu iki târîh dahi Ravzatü’ş-şuarâ’da tercemesi mesbûk Hulûsî
Bey’indir.
Mısra
Eyledi eyvâh nâgeh kutb-ı âlem irtihâl 1046
Mısra
(Gitti kutbu uşşâkın ) 1046
Mahdûmları Mûsa Dede dahi Kıyak Caddesi’nde Amcazâde Hüseyin Paşa’nın çeşmesi ittisalindeki türbede medfûndur.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1469
Der-Asr-ı Mehmed Hân-ı Râbi‘
35-Eş-Şeyh Zeynelâbidîn İbni Eş-Şeyh Hüseyin
Me’hazlarımızda bu zâtın terceme-i hâline tesâdüf olunamadı. 1062
târihinde vefât etmekle İstanbul yolunda Nâzır Çeşmesi Kabristânı’nda
Kavak Kapı cihetinde medfûndur.
36-Eş-Şeyh Seyyid Nimetullah
Mûmâileyh Edirne şehrinin nakîbü’l-eşrâfı ve Şeyh Fazlullah Efendi Tekkesi’nin şeyhidir. 1067 târihinde irtihâl etmekle İstanbul yolunda
Nâzır Çeşmesi Kabristânı’nda türbeler cihetinde medfûn ve nakş-ı seng-i
mezârı bu târîh-i mevzûndur.
Târîh
Dilâ ol eşref-i âl-i Muhammed
Olup müştâk-ı vasl-ı karyetu’llâh
Cihân u cânı terk etti hemândem
Erişti ana feyz-i rahmetu’llâh
Melâik eyleyip rûhunu tervîc
Ede kabrini pür-nûr anın Allâh
Görünce kudsiyân fevtin dediler
Makâm-ı kudse nâil Nimetu’llâh 1067
37-Eş-Şeyh Mehmed İbni Veli Dede
Edirne’den zuhûr ve tahsîl-i ilm ü irfâna sarf-ı nukûd-ı sinîn ü şühûr
ettikten sonra tarîk-i Gülşenî meşâyihinden Süleymâniye Küçük Pazarı’nda
vâki Şâh Melek Zâviyesi meşâyihinden Kutb Efendi’den ahz-ı yed-i inâbet
ve kesb-i âdâb-ı tarîke bezl-i himmet eyleyip pederi makâmında şeyh olmuş
idi. Bu hâl ile imrâr-ı eyyâm u leyâl eylemekte iken 1070 târihinde vefât
edip Lârî Câmi-i şerîfi kurbunda pederleri türbesinde defn olunmuştur.
Şâ‘ir-i meşhûr Mehmed Kâmî Efendi’nin pederleri Şeyh İbrâhim Gülşenî
hazretleri bu zâttan tarîke icâzet almışlardır. Vakâyi‘u’l-fudalâ beyânınca
sâhib-i terceme Kutb Efendi’den onlar dahi Hamdi Efendi’den onlar dahi
Seyyid Sâlih Efendi’den onlar dahi pederleri Seyyid İbrâhim Efendi ibni
seyyid Hasan Efendi’den onlar dahi enişteleri Şeyh Muhyiddin Efendi’den
onlar dahi kayınpederleri Seyyid Hasan Efendi’den onlar dahi büyük
birâderleri Şeyh Ali Safvetî Efendi’den onlar dahi pederleri Seyyid Ahmed
Hayâlî Efendi’den onlar dahi peder-i âlî-nazarları Eş-Şeyh İbrâhim Gülşenî
hazretlerinden feyz-yâb olmuşlardır. (intehâ)
1470 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
38-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Abdülbâkî
Tarîkat-ı aliyye-i Celvetiyye meşâyih-i kirâmından olup Zen Firûz
Mahallesi’nde Ayvalı Göl Caddesi’nde el-yevm arsa hâlinde bulunan
on dört numaralı Celvetî dergâh-ı şerîfinin şeyhi ve bânîsidir. Tefsîr-i
Rûhu’l-beyân sâhibi Bursa’da medfûn ârif-i bi’llâh eş-şeyh İsmâil Hakkı-i
Aydosî bidâyeten bu zât-ı şerîfin terbiye-i mürşidânelerine dehâlet buyurmuşlardır. Sultân Murâd Hân-ı Râbi‘ asrı evâhirinde vefât etmekle Uzun
Mezarlık’ta Huysuz Baba Türbesi pîşgâhında Gülşenî Şeyh İbrâhim
Efendi’nin kabri ittisâlinde medfûn ve kabrinde hutûttan ârî nokta taşları
merkûzdur. Şeyhleri Atpazârî Şeyh Osmân Fazlı Efendi hazretleridir.
39-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Saçlı İbrâhim Bin Mustafa Bin Abdurrahman
Pederleri hünkâr solaklarından İznikmidli Abdurrahmanzâde Mustafa Çelebi’dir ki evâhir-i hâllerinde tarîkat-i Nakşibendiye’ye sülûk etmiştir.
Şeyh-i müşârunileyh (1000) târîhinde İstanbul’da Sırt Hamamı kurbunda
vâsıl-ı serhadd-i vücûd ve ser-nihâde-i pîş-gâh-ı âlem-i şühûd olmuşlar idi.
[s.299] (1005) târîhinde pederleri intikâlinden sonra mu‘allim-i Sultân
Ahmed Hân-ı Evvel Horpeşteli Mustafa Efendi’nin terbiyelerine duhûl ve
mukaddimât-ı ulûmu onlardan iz‘ân u kabûl edip üstâdları mahdûmunu
hazîne odasına idhâl etmeleriyle bunlar dahi ol şerefe îsâl olmuşlar idi.
Bir müddet sonra hass odaya tayin olundular. On sene kadar harem-i
pâdişâhîde tahsîl-i ma‘ârif ü ulûm eyleyip yevmen mine’l-eyyâm Sultân
Ahmed Hân hazretleri Üsküdârî Şeyh Mahmûd Efendi hazretlerini sarây-ı
hümâyûna davet edip mazhar-ı ikrâm-ı tâm oldukların sâhib-i terceme
müşâhede etmekle ol sâ‘at kalbinde hazret-i Azîz’e mahabbet hâsıl olup
hazret-i pâdişâhtan me’zûnen ve şeyh-i müşârunileyh hazretleriyle ma‘an
âsitâne-i Azîz’e dâhil olduklarından sonra bey‘at ü inâbetleriyle müşerref
olmuşlar idi. (1035) târîhinde Silistre kasabasına halîfe nasb olunup (1048)
Şevvâlinde seccâde-nişîn-i azîz olan Mük‘ad Ahmed Efendi’nin Silistre’ye
tayiniyle mahmiye-i Edirne’de şeyh Halîl Efendi mahlûlünden Dizdârzâde
Zâviyesine nakl buyurmuşlar idi. Badehû uhdesine Edirne’de Sultân Selîm
Câmi-i şerîfi va‘ziyesi dahi tevcîh buyurulup güzârende-i eyyâm iken bin
yetmiş bir Recebinin yirminci sülâsâ günü mu‘tâd-ı kadîmleri üzere salât-ı
subhu edâ murâd ettiklerinde farzın ikinci rek‘atinde andelîb-i nâtıkaları
beste-dem ve per-zenân-ı âlem-i adem oldular. Ehibbâlarından Nâilî Çelebi bu-gûne târîh demiştir.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1471
Mısra
Yöneldi Saçlı İbrâhîm Efendim kurb-ı Mevlâya
Zâviye-i mezkûre pîşgâhında türbe-i mahsûsada defn olundu.
Mahlûl olan câmi-i şerîf va‘ziyesiyle Dizdârzâde Zâviyesi post-nişînliği
ile mahdûmları eş-şeyh Abdülhay Efendi’ye tevcîh buyuruldu. Şeyh-i
müşârunileyh mukaddimât-ı ilmiye ile meşhûr ulûm-ı zâhire ve fünûn-ı
bâtınaya şâmil mürşid-i kâmil ü mükemmel envâr-ı ilâhiyeye müstağrak mazhar-ı tecelliyât-ı Hakk idi. Sıdkî mahlasıyla ilâhiyâtı Ravzatü’şşuarâ’dadır.
40-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Ahmed Neşâtî El-Mevlevî
Gülbün-i vücûdu hâk-i pâk-i Edirne’den zâhir ve Neşâtî mahlasıyla
mecma‘ı mazâhir olup tahsîl-i ma‘ârif-i ilmiye ve tekmîl-i âdâb-ı resmiye
eyledikte küberâ-i Mevleviyeden Gelibolu Mevlevihânesi’nde seccâdenişîn-i irşâd olan Ağazâde Şeyh Mehmed Efendi hizmetlerine vâsıl ve
şeref-i bey‘atlerine nâil olup bir müddet hizmetlerinde kıyâma âgâz ettikten sonra irşâd-ı erbâb-ı isti‘dâda mücâz olmuşlar idi. Safâyi Tezkiresi
beyânınca bir çok zamân seyâhatten sonra (1081) târîhinde Osmân Dede
mahlûlünden maskat-ı re’sleri olan mahrûse-i Edirne Mevlevihânesi’nde
seccâde-nişîn ü şeyh-i güzîn olduklarında ehibbâlarından Ammeci Rüşdi
Ahmed Efendi bu târîhi demiştir.
Târîh Gûş edüp erbâb-ı dil böyle dedi târîhini
Oldu yümnile Neşâtî Mevlevîye râhber
(Şevvâl 1085)’te âzim-i âlem-i ervâh ve târik-i memleket-i eşbâh olup
zâviyeleri kurbunda Murâdiye Câmi-i şerîfi kabristânında medfûn ve
nakş-ı seng-i mezârı mûmâileyh Rüşdi Efendi ile İmâm Dervîş İbrâhîm
Vehbî Çelebi’nin söylemiş oldukları âtî sûretleri murakkam iki târîh-i
mevzûndur.
Târîh Bezm-i ukbâya Neşâtî çekilüb dünyâdan
Eyledi şevkile azm-i harem-i dâr-ı selâm
Çemen-i gülşen-i adn içre edüp işretler
Neşve-yâb-ı mey-i kevser ola cennette müdâm
Fevtin gûş edicek Rüşdî dedi târîhin
Bezm-i gülzâr-ı na‘îm ola Neşâtî’ye makâm
Bu dahi İmâm Vehbî Çelebi’nin dediği târîhtir.
1472 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Târîh [s.300]
Gürûh-ı âşıkâna şeyh-i irşâd
Azîz ü muhterem merhûm u mağfûr
Bilip fânî cihân-ı bî-bekâyı
Bekâya azm edüp oldukda mestûr
Dem-i fevtine Vehbî dedi târîh
Ola Ahmed Neşâtî merkadin nûr
Fasîh Dede dahi bu târîhi demiştir.
Târîh Fasîhâ dediler mâtem-keşân fevti târîhin
Neşâtî gitmek ile eyledi mahzûn ahbâbı
Meşhûr Nazîm dahi bu târîhi demiştir.
Târîh Nazîmâ gûş edüp fevtin dedim feryâd edüp târîh
Ola rûh-ı Neşâtî andelîb-i Sidre vü Tûbâ
Rüşdî Ahmed Efendi’nin târîh-i diğeri
Fevtine anun denildi târîh
Bu câm-ı dehrin gitti Neşâtı
Velehû Gitti bir ehl-i hüner dedüm anun târîhin
Eyledi azm-i cinân terk edüp ol dünyâyı
Velehû Gitti bir ehl-i hüner dedüm anun târîhini
Bezm-gâh-ı âlemin hâlâ Neşâtı gitdi âh
Âsâr-ı ilmiyelerinden Kavâ‘id-i Dürriye nâm lügatleri ve manzûm
Hilye-i Enbiyâları ve Kavâ‘id-i ilmü’l-Fürs nâm risâleleri ve Örfî-i
Fahhâr’ın Kasâidine münakkah bir şerh-i latîfleri vardır. Neşâtî mahlasıyla eş‘ârı Ravzatü’ş-şuarâ’da ve nâm-ı nâmîleri Ravzatü’l-hattâtîn’de
mezkûrdur.
41-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Mehmed Sâdık El-Uşşâkî
Edirneli ve Uşşâkî tarîki şeyhidir. Me’hazlarımızda bu zâtın terceme-i
hâline tesâdüf olunamadı. 1094 târihinde irtihâl-i dâr-ı ukbâ etmekle Zindânaltı’nda Tatar Hân Kabristânı’nda Dâru’l-hadîs’e giden cadde üzerinde medfûndur. Gülşenî şeyhi Hasan Sezâyî Efendi hazretleri
rûhâniyetlerinden istimdâd-ı feyz ile 1122 târihinde söylemiş olduğu
âtiyü’z-zikr târihi bir memmer pâreye hâkk ile eski kabir taşının yanına
vaz‘ ettirmiştir.
Târîh
Kutb-ı âlem şeyh Uşşâkî o hem-nâm-ı habîb
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1473
Vâsıl olmuştur hakîkat ilminin esrârına
Zulmet-i unsurdan evvel yirmi bir yıl kurtulup
Mazhar olmuştu o zât-ı pâk-i Hakk envârına
Râh-ı Hakka halkı irşâd eyledi bâ-emr-i Hakk
Devrini tekmîl edüp gitti bekâ gülzârına
Feyz-i istimdâd ile dedim Sezâyî târîhin
Hû deyip Sâdık Efendi gitti vahdet dârına
Târîh noktalı harflerden çıkar.
42-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Muhammed
Buhûrî tarîkinin pîri olduğu mervîdir. Me’hazlarımızda tercemesi bulunamadı. (Ramazan 1095) vefât edip Kıyak’ta Bürüncekci Câmii
sâhasında mihrâb önünde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i
mevzûndur.
Târîh
Cüneyd-i dehr Muhammed Efendi pîr-i tarîk
Nice zamân olup irşâd mesnedinde mukîm
Meh-i sıyâmda azm eyledi bu fânîden
Cinânda iyd-i visâl-i Hudâdan ola besîm
Düşünce hâke bir ehl-i fenâ dedim târîh
Ede Muhammed Efendi şemîm-i ıtr-ı na‘îm 1095
[s.301] Der-Asr-ı Sultân Süleymân Hân-ı Sânî
43-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh İbrâhim El-Gülşenî
Mehâmmü’l-Fukahâ müellifi Mevlânâ Mehmed Kâmî Efendi’nin
pederidir. Manisa’da sâkin Semerci Dede demekle şehîr bir pîr-i rûşenzamîrin veled-i hayrü’l-halef-i hıred-mendi tarîk-i Gülşenî’den Dervîş
İbrâhîm Efendi’dir. Eğri Fâtîhi Sultân Mehmed Hân şehzâdelikleri hâlinde
Manisa’da mutasarrıf-ı imâret iken gülberg-i mîzâc-ı latîfleri hazân-zede-i
hastegî oldukta ol pîr-i rûşen-zamîrin te’sîr-i nefes-i bür’ü’s-sâ‘alarından
şifâ-yâb olurlardı. Badehû serîr-ârâ-yı cihândârî olup Eğri Seferi’ne
teveccüh-i hümâyûnları esnâda Edirne’de mîzâc-ı letâfet-imtizâcları şikest
oldukta “Semerci Dedeciğim gel beni oku” diye hatt-ı hümâyûn irsâliyle
Edirne’ye davet olunmuş idi. Ol takrîble Edirne’de ikâmet ve teehhül etmekle 1007 târîhinde sâhib-i terceme sâha-i vücûda vaz‘-ı kadem eyleyip
sinn-i temyîze resîde olduklarında meşâmm-ı cânlarına bûy-ı fenâ vezân
1474 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
olmakla tarîkat-i aliyyenin birine intisâb ve ol zevkten neşne-yâb olmak
ârzûsuyla halvet-serâ-yı hâbda azîmet-güzîn ve tarîkat-i istihâlede encâmbîn olduklarında kendilerin bir sahrâ-yı pehnâda görüp mânend-i serv-i
revân üç alem nümâyân olup her birinin altında bir pîr-i rûşen-zamîr
ve verâlarında dervîşân-ı kesîr zâhir oldu. Meğer ol pîrlerin biri hazret-i
Mevlânâ ve biri Hacı Bektâşi Velî ve biri Şeyh İbrâhîm Gülşenî hazerâtı
idi. Mülâkî olduklarında hazret-i Mevlânâ ile Hacı Bektâş-ı Velî Şeyh
İbrâhîm Gülşenî’ye “bu dervîş sizin hem-nâmınızdır size münâsibtir”
diye işâret etmeleriyle onlar dahi “gel oğul” diye iltifât gösterip dest-bûs-ı
bey‘atleriyle müşerref olurlar. Hâbdan bîdâr olduklarında Edirne’de sâkin
tarîk-i Gülşenî meşâyihinden Veli Dedezâde Şeyh Mehmed Efendi’den
ahz-ı dest-i inâbet ve dâhil-i halka-i cem‘iyyet olmuş idi. Bir müddet sonra İstanbul’a gidip Emîr Buhârî şeyhi Es-seyyid Fazlu’llahü’n-Nakşibendî
ile üç sene mikdârı sohbetten sonra bir def ‘a râcilen ve bir def ‘â râkiben
ihrâm-bend-i azîmet-i beytu’llâhi’l-harâm ve edâ-yı nüsk-i islâm etmişler idi. Badehû ârzû-yı seyâhât ile “er-refîku sümme’t-tarîk”2 mazmûnuna
binâen Bağdâd’ta Dervîş Kâni‘î nâm bir merd-i hudâ-yı refîk olup
İsfahân’da Şeyh Bahâü’ddin nâmında melâmiyeden bir merd-i kâmilin sohbeti ârzûsuyla memâlik-i Acem’i tamâmen geşt ü güzâr ettikten sonra yine
cânib-i gül-zemîn-i Edirne’ye vâsıl olduklarında çirkâb-ı ülfet-i dünyâdan
dâmen-keşîde olup otuz sene mikdârı uzlet-güzîn ü seccâde-nişîn olmuşlar idi. Bu hâl üzere sübha-şümâr-ı eyyâm ü leyâl iken 1100 târîhinde dâr-ı
fenâdan rıhlet ü âlem-i ukbâya azîmet eyleyip tarâvet-şiken-i gülşen-i
hayât ve kadem-zen-i gülistân-ı cennât-ı âliyât oldular. Edirne’de Uzun
Kaldırım’da Huysuz Baba Türbesi karşısında Uzun Mezarlık’ta Celvetî
şeyhi Abdülbâkî Efendi’nin kabri ittisâlinde defn olundular. Kabrinde
hutûtdan ârî nokta tâşları merkûzdur. Necl-i necîbleri Kâmî Mehmed
Efendi hazretleri ber vech-i ta‘miye bu gûne târîh demişlerdir.
Târîh Pîr-i rûşen-dil ü dervîş-nihâd İbrâhîm
İntikâl eyleyicek derd ile giryân oldum
Âh pey-der-pey mir’ât-ı zamîrimde görüp
Âkıbet iki gözüm yaş ile dolmuş buldum
Târîhin tarîk-i istihrâcı. İki def ‘a âh lafzı ki pey-der-pey ola tasarrufta
âhın peyi ki hâ der pey olunca (5511) olur. Mir’ât-ı zamîrde aks olunca (1155) gözler dolunca (1100) olmak üzere tasarruf kılınmıştır. Sinn-i
2
Önce arkadaş sonra yol.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1475
şerîfleri doksan üçe bâliğ olmuş idi. Kerâmât-ı aliyye ile meşhûr bir pîr-i
mu‘ammer-i mübârek-nefes nice tâlibîne [s.302] müderris-i müteşerri‘
ve riyâzet-i i‘tiyâd idi. Mahlastan ârî İbrâhim ismiyle eş‘ârı Ravzatü’şşuarâ’dadır.
Der-Asr-ı Sultân Ahmed Hân-ı Sânî
44-Eş-Şeyh Mûsâ Bin Eş-Şeyh Muslihuddin
Tarîk-i Uşşâkî meşâyihinden Çizmeci Şeyh demekle meşhûr sâbıku’tterceme Muslihuddin Efendi’nin mahdûmu olup 1046 târihinde pederi
makâmına şeyh olmuştur. Elsine-i nâsda Mûsâ Baba demekle meşhûrdur.
Bin yüz hilâlinde vefât etmekle Üsküfçü Hızır Mahallesinde Kıyak
Caddesi’nde 218 numaralı türbe-i mahsûsada medfûndur.
45-Eş-Şeyh Mehmed
Bağdâdî’dir. İmâm-ı A‘zam hazretlerinin sülâle-i tâhirelerinden olup
seyâhat tarîkiyle Edirne’ye gelerek 1104 târihinde Edirne’de vefât etmekle Murâdiye Câmi-i şerîfi sâhasında mihrâb kurbunda medfûn ve nakş-ı
seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur.
Târîh
Sâkin-i Bağdâd İmâm-ı A‘zam ol şân-ı azîm
Şeyh Muhammed nesl-i pâkinden olup tab‘-ı selîm
Edrine şehrinde erip çün ana dest-i ecel
Gitti rûhu cennete cismi kalıp bunda mukîm
Cümle havrâ-i behiştî okuyup târîhini
Dediler kim oldu me’vâ ana cennâtü’n-na‘îm
46-Eş-Şeyh Sırrı
Nâmı Mehemmed’dir. Gülbün-i vücûdu hâk-i pâk-i Edirne’den
nümâyân ve Şeyh Sırrı Efendi demekle ma‘lûm-ı erbâb-ı irfân olup ba‘de
tekmîli’l-isti‘dâd e‘izze-i tarîkat-i Gülşeniye’den sâbıku’t-terceme Eş-Şeyh
Abdülkerîm Efendi’den ahz-ı yed-i inâbet ve etvâr-ı seb‘a tekmîline himmet eyleyip hizmetleriyle şeref-yâb badehû ahz-ı icâzetle kâm-yâb olduktan sonra mürşidlerinin irtihâline mebnî Şâh Melek Zâviyesi’nde kâin
makâmlarına şeyh olmuşlar idi. Zâviye-i mezkûre hatîresinde medfûn ise
de târîh-i vefâtı anlaşılamadı. Sandukalarında Şeyh Vefâ Efendi’nin bu
ebyâtı muharrerdir.
1476 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Nazm
Ol semiyy-i hazret-i fahr-i rüsül
Ya‘ni Sırrî ârif-i sırr-ı Hudâ
Yâd-ı nâmı ile edenler duâ
Nâil-i maksûdu olur bî-riyâ
Gülşenî hazretlerinin himmeti
Sırra vâsıl eylemişti onları
47-Eş-Şeyh Es-Seyyid Kutbuddîn
Edirne’de vâsıl-ı sâhil-i vücûd ve dest-res-i dâmen-i şühûd olup rütbe-i
isti‘dâda pâ-nihâde olduklarında Gülşenî meşâyih-i kirâmından Hamdî
Efendi’den ahz-ı yed-i inâbet ve kesb-i âdâb-ı tarîkate bezl-i himmet eyleyip
nâil-i icâzet olduktan sonra mürşidlerinin vefâtında Şâh Melek Zâviyesi’nde
kâin makâmlarında şeyh olmuş idi. Zâviye-i mezkûre hatîresinde medfûn
ise de târîh-i vefâtı anlaşılamadı. Sandukalarında Şeyh Vefâ Efendi’nin bu
ebyâtı mastûrdur.
Nazm
Şeyh Kutbuddin Efendi mazhar-ı esrâr olup
Sâlikânı etti irşâd sâhib-i âsâr olup
Vâkıf-ı ilm-i ledünnî olmak istersen Vefâ
Eyle istimdâd-ı tâmmı zâir-i ebrâr olup
Der-Asr-ı Mustafa Hân-ı Sânî
48-Eş-Şeyh Es-Seyyid Ali Bin Eş-Şeyh Es-Seyyid Kutbu’ddin
Mahrûse-i Edirne’de Gülşenî Zâviyesi’nde seccâde-nişîn-i irşâd
olan Eş-Şeyh Es-Seyyid Kutbu’ddin Efendi’nin mahdûmu Es-Seyyid Ali
Efendi’dir. Edirne’de tayy-ı merâhil-i adem ve sahn-ı vücûda vaz‘-ı kadem
eyleyip ulûm-i zâhirede nâil-i murâd ve dâhil-i halka-i erbâb-ı isti‘dâd olduktan sonra vâlid-i mâcidlerinden inâbet ve tekmîl-i âdâb-ı tarîkat eyleyip
vâlidleri intikâl-i dâr-ı âhiret ettikte zâviyelerinde seccâde-nişîn-i meşîhat
olmuşlar idi. Ol buk‘a-i celîlede irşâd-ı erbâb-ı isti‘dâd üzere iken (1106) senesi hilâlinde intikâl [s.303] ve âlem-i ukbâya irtihâl eylediklerinde Kâmî
Mehmed Efendi bu târîhi demiştir.
Târîh
Şeyhzâde necl-i kutbu’l-ârifîn
Yad edüp bezm-i elest-i evveli
Şebnem-âsâ oldu bîtâb-ı visâl
Olıcak şems-i hakîkat münceli
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1477
Âsitân-ı Gülşenî’nin çok zamân
Olmuş idi pîşvâ-yı ekmeli
Gûş edüp fevtin dedüm târîhini
Mâte Seyyid Gülşenî Molla Ali
Zâviyeleri hatîresinde medfûn ve sandukalarında Müsellem
Efendizâde Şeyh Vefâ Efendi’nin bu ebyâtı menkûştur.
Nazm
Zâde-i kutb idi bî-reyb Şeyh Aliyy-i Gülşenî
Zâhir u bâtında seyyid sâhib-i kudret velî
Sırr-ı pâkine teveccüh ile sa‘y et subh u şâm
Ey Vefâ kılmak dilersen levh-i kalbin müncelî
Mahlûl olan zâviyelerinde Şeyh La‘lî Mehmed Efendi seccâde-güster-i
meşîhat oldu. Azîz-i merhûm dâhil-i idâd-ı erbâb-ı fuhûm ma‘den-i sadâkat
mazanne-i kerâmet dervîş-i mütevâzi‘ sâlih-i müteşerri‘ idi.
49-Eş-Şeyh Mehmed La‘lî
Gülbün-i vücûdu hâk-i pâk-i Kastamonu’dan bedîdâr ve La‘lî Mehmed Efendi demekle şöhret-şi‘âr olup iktisâb-ı ilm ü ma‘ârif ve iktitâf-ı
şükûfe-zâr-ı letâif ü zarâif ettikten sonra meşâmm-ı cânı istinşâk-ı bûy-ı
fenâ ve hâristân-ı dâru’l-ınânın gülberg-i âmâlinden istiğnâ etmegin
terk-i tecrîd semtini ihtiyâr edip mahmiye-i Edirne’ye vusûl ve Gülşenî
Zâviyesi’nde seccâde-nişîn-i tarîkat olan Sırrî Şeyh Mehmed Efendi’nin
meclis-i şerîflerine duhûl ile nice zamân hizmetlerinden tahsîl-i merâm
ve merâtib-i âdâb-ı tevhîdi tamâm eylediler. Şeyhleri terk-i âlem-i sûret
eyleyip yerlerine Kutb Efendi şeyh oldukta bunlar Edirne’den İstanbul’a
hicret ve meşâyih-i tarîkat-ı Halvetiye’den Koca Mustafa Paşa Zâviyesi’nde
seccâde-nişîn-i irşâd olan Es-seyyid Alâüddin Efendi’den dahi inâbet ile
bir müddet zâviye-i mezbûrede ikâmet etmişler idi. Badehû âzim-i hacc-ı
beytu’llâhü’l-harâm ve ziyâret-i ravza-i hazret-i fahru’l-enâm edip ba‘de’lkufûl Edirne’ye vusûllerinden sonra Gülşenî Zâviyesi’nde seccâde-güster-i
meşîhat olan Kutb Efendizâde Es-seyyid Ali Efendi’nin 1106 târihinde
dâr-ı bekâya irtihâllerine mebnî makâmlarında seccâde-nişîn-i hilâfet oldular. Bu hâl üzere sübha-şümâr-ı eyyâm u leyâl iken 1112 Zilhiccesinde
intikâl ve riyâz-ı kudse irtihâllerinde zâviyeleri sâhasında medfûn ve sene-i
vefâtları Kâmî Mehmed Efendi’nin mîzâb-ı hâmelerinden çekîde olan bu
târîh-i mevzûndur.
1478 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Târîh
Dirîgâ yine hemnâm-ı Muhammed şeyh-i rûşen-dil
Tarîk-i Gülşenînin pîşvâsı hazret-i La‘lî
Koyup bu tekye-gâh-ı bî-bekâyı eyledi rihlet
Olunca rûh-ı pâkı âlem-i envâra müsta‘lî
Dedim gûş eyleyince irtihâlin Kâmiyâ târîh
Medet koptu nihâl-i Gülşenîden bir gül-i la‘lî
Bu mısra dahi müşârunileyh Kâmî Efendi’nin ber-vech-i ta‘miye
târih-i diğeridir.
Mısra
Nihâl-i Gülşenîden koptu hayfâ bir gül-i la‘lî
Bir gül kopmadan maksat mısrâ‘-ı târihten elli bir adedi iskâttır. Sinleri yüz on seneye bâliğ olduğu mervîdir. Mahlûl olan zâviyeleri kendi
terbiyet-gerdeleri olan Câbî Dede demekle şehîr Hasan Sezâyî Efendi’ye
tevcîh olundu. Azîz-i müşârunileyh Mehmed La‘lî Efendi iffet ü salâh-ı
hâl ile muhammer-i hulûk mahmûdu’l-hısâl âbid-i sâhib-i hâl idi. Evâil-i
hâllerinde la‘l yapmakla me’lûf olduklarından La‘lî Efendi demekle meşhûr
olmuşlar idi.
Der-Asr-ı Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis
50-Eş-Şeyh Abdülhayy Bin Eş-Şeyh Saçlı İbrâhim
Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘ asrı meşâyihi sırasında mesbûku’tterceme [s.304] tarîkat-ı Celvetiye meşâyihinden Eş-şeyh Saçlı İbrahîm
Efendi’nin mahdûmudur. Gülbün-i vücûdu hâk-i pâk-i Edirne’den bedîd
ü nâil-i rütbe-i dâniş [ü] vedîd olup sermâye-i tab‘-ı mâderzâd ile vâsıl-ı
nisâb-ı isti‘dâd olduktan sonra vâlid-i mâcidleri sebebiyle levâzım-ı ilm
ü ma‘rifet ve tekmîl-i erbâb-ı tarîkat eyleyip bir müddet sonra Kızanlık
Kasabası’nda Eş-şeyh Alâüddîn Efendi Zâviyesi’ne şeyh nasb u tayin olunmuşlar idi. 1071 Recebinde pederleri mahlûlünden maskat-ı re’sleri olan
mahrûse-i Edirne’de Sultân Selîm-i Cedîd câmi-i şerîfi va‘ziyesi tevcîh olunup zâviyelerinde dahi seccâde-nişîn-i irşâd olmuşlar idi. 1097 Şevvâlinde
Kadızâde mahdûmu Şeyh Mustafa Efendi mahlûlünden İstanbul’da Kadırga Limanı’nda vâki Mehmed Paşa Zâviyesi’ne nakl olunup 1099 târîhinde
Vânî Efendizâde Es-seyyid Mahmûd Efendi yerine Bahçekapısı dâhilinde
Vâlide-i Sultân Mehmed Hân câmi-i şerîfi va‘ziyesi dahi ihsân olundu.
1103 Saferinde Şeyh Selâmi Ali Efendi mahlûlünden medîne-i Üsküdâr’da
kâin şeyh Mahmûd Efendi âsitânelerinde mürşid-i râh-ı hakîkat ve kürsi-
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1479
nişîn-i va‘z u nasîhat oldular. Bu hâl üzere 1117 Recebinin yirmi dokuzuncu isneyn gecesi terk-i cihân-ı fânî ve azm-i bekâ-yı câvidânî ettiklerinde
medîne-i Üsküdâr’da Mehmed Bey türbesinde defn olundular. Azîz-i
müşârunileyh talâkat-ı lisân ve selâkat-ı beyân ile meşhûr ehl-i takvâ ve
müteverri‘ tâbi‘-i sünnet ve müteşerri‘ kürsi-nişîn-i va‘z u tezkîr ü gühernisâr-ı hadîs ü tefsîr zahr-ı kalbden tahkîke kâdir meclis-i va‘zı hirmen-i
cevâhir ü nevâdir mazanne-i kerâmet pîr-i sâhib-i himmet idi. Mahlastan
ârî Abdülhayy ismiyle ilâhiyât-ı manzûmeleri Ravzatü’ş-şuarâ’dadır.
51-Eş-Şeyh Abdülhay Bin Eş-Şeyh Hüseyin
Me’hazlarımızda terceme-i hâllerine tesâdüf olunamadı. 1118
târihinde irtihâl ve âlem-i câvidânîye intikâl etmekle Zindanaltı’nda
Eskicizâde Mevlânâ El-hâc Ali Efendi’nin kabri kurbunda defn olunmuştur.
52-Eş-Şeyh Rıdvân Bin Eş-Şeyh Mehmed
Edirne’de Eski Câmi vâ‘izi iken vefât etmiş olan Deli Vâ‘iz demekle
meşhûr Şeyh Mehmed Efendi’nin mahdûmudur. Tahsîl-i ilm ü kemâle
müdâvim ve mecâlis-i ulemâya mülâzim olarak tarîk-i meşîhate sülûk ile
Edirne’nin bazı cevâmi‘inde kürsi-nişîn-i va‘z u nasîhat olmuş ve Câmi-i
Atîk vâ‘izi iken Hasan Paşa refâkatiyle 1115 senesi Edirne Vak‘a-i müellimesinde cumhûr-ı İstanbul nezdine azîmet etmiş idi. Muahharen Sultân
Selîm Câmii vâizi olup 1125’te vefât eyledi. Yerine Sultân Abdülhamid
Hân-ı Evvel asrı meşâyihi sırasında tercemesi mezkûr oğlu Abdu’rrahman
Efendi şeyh olmuş ve muahharen Üç Şerefeli va‘ziyesine nakl ettirilmiştir.
Mûmâileyh Abdurrahman Efendi ile mahdûmu Râsim Mustafa ve hafîdi
Abdülcelîl ve Seyyid Mehmed Ârif ’in tercemeleri Ravzatü’l-hattâtîn’de ve
diğer hafîdi Âkif ’in tercemesi de Ravzatu’ş-şuarâ’dadır.
53-Eş-Şeyh Hâmid
Attar Hacı Halîl Mahallesi’nde Germekapı Caddesi’nde nâmına
mensûb olan Uşşâkî Tekkesi’nin bânîsi ve şeyhidir. Mûmâileyh tarîk-i
mezkûr meşâyihinden Gümülcineli Şeyh Osmân Efendi’ye bi’l-intisâb
tekmîl-i âdâb-ı tarîkatle nâil-i mertebe-i icâzet olduktan sonra meskenlerine mahsûs olan hânelerini zâviyeye tahvîl ile irşâd-ı ibâd ile iştigâl ve
ol hâl ile imrâr-ı eyyâm u leyâl eylemekte iken 1126 târihinde şeref-sâdır
olan irci‘î emr-i şerîfine lebbeyk-zen-i icâbetle irtihâl-i dâr-ı âhiret etmekle Zindânaltı’nda Tatar Hân Kabristânı’nda Germekapı Caddesi’nde
1480 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
arabahâneler ittisâlinde Zindan Sokağı cephesinde medfûn ve nakş-ı seng-i
mezârı tarîk-i mezkûr meşâyihinden Cemâlî Efendi’nin dediği târîh-i
mevzûndur.
Târîh
Hazret-i Hâmid Efendi zümre-i Uşşâkîden
Çekti bu kesretten elin düştü vahdet eline
[s.305]
Râh-ı Hakda rehnümâsı Şeyh Osmân hazreti
Hem-civâra cezb etti döndü hâli hâline
İbtidâ sâl-i Muharrem gurresidir rihleti
Kırdı unsur bendini yol buldu dostun vaslına
Göçmesin keşf eyleyip verdi mukaddem ol haber
Cân atıp fermân-ber oldu davet-i Hakk kâline
Fezkürûnî dedi Kur’ânın içinde çünkü Hakk
Hakkı zikr etti ecel hamrı erince diline
Hüsn-i hâl-i rihletine kondu târîhi anın
Son nefes Allah çeküben gitti Hâmid aslına
54-Eş-Şeyh Mustafa
Kutbu’l-ârifîn Nova şeyhi Üsküdârî Eş-şeyh El-hâc Mustafa Efendi
hazretleri otuz sene kadar Bosna sarâyında temekkün ve gâh Mostar ve
Nova kasabalarında meks ü tavattun eyledikten sonra 1096 târihinde
Edirne’ye hicret ve vefâtına dek ferş-i seccâde-i meks ü ikâmet eylemiş
idi. Ber-vech-i mezkûr evâil-i senede mahsûr olan Budin ve Kamaniçe kalelerinin muhâsaraları mütemâdî ve âyâ keyfiyet-i hâl neye müncerr olur
diye desîse-i âkıbet-i kâr halecân-ı tab‘-ı hümâyûna bâdî olmakla şehinşâh-ı
gayûr hazretleri bir gün azîz-i müşârunileyh ile görüşüp meâl-i hâlden
su’âl buyurduklarında iki kaleden dahi düşman-i dîn nevmîdi-i teshîr ile
münhezimen ric‘at eyleyeceklerini tebşîr eyledi. Badehû müşârunileyhin
kelâm-ı mezkûru vâkia mutâbık zuhûr edip hâlen zâhiren rûh-ı pürfütûhleri tebdîl-i âşiyân ve bu dâr-ı garûrdan azm-i ravza-i rıdvân eyledi.
Târîh-i intikâlleri 1127 târih-i hicriyesidir. Hâce İvaz Mahallesi’nde Horozlu Caddesi’nde vâki Yeni Tekke demekle ma‘rûf dergâh-ı şerîfteki türbe-i
mahsûsada medfûn olup dergâh-ı şerîf-i mezkûr dahi nâm-ı nâmîlerine
binâ olunmuştur. Vefâtlarına Gülşenîzâde Mehmed Kâmî Efendi bu târihi
demiştir.
Târîh
Ol vâ‘iz-i ferîd-i asr Şeyh Mustafa
Eslâfın ittikâ ile olmuştu peyrevi
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1481
Âsâr-ı zühdü idi ki envâr-ı va‘zının
Huzzâr-ı meclis üzre ayân idi pertevi
Va‘zına dil-firîb idi şâhenşeh-i zamân
Oldukça gâhi encümen-ârâ-yı Hüsrevi
Gûş eyleyince fevtini târîh için dedim
Kürsi-nişîn-i meclis-i adn ola Bosnevî
55-Eş-Şeyh Mustafa El-Boluvî
Tarîk-i Halvetî meşâyih-i kirâmından Edirne’de Süle Çelebi
Mahallesi’nde kâin Şâh Kadın Tekkesi şeyhidir. 1129 târihinde Edirne’de
irtihâl-i halvet-hâne-i ukbâ edip Tarlakapı’da tekkesi kurbunda vâki Süle
Çelebi Câmi-i şerîfi sâhasında medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı Uşşâkî şeyhi Cemâlî Efendi’nin dediği târîh-i mevzûndur.
Târîh
Hazret-i Şeyh Mustafa pîr-i tarîk-i Halvetî
Nice sâl olmuş idi râhına anın reh-nümâ
Sığmadı anın kemâli çün cihân-ı fânîye
Anın içün koyup anı eyledi azm-i bekâ
Rabb-i izzet kabrini pür-nûr ede tâ haşre dek
Rûhunu takdîs ede hem lutf-ı fazlıyla Hudâ
Çıktı ikilik rüsûmundan dedim târîhini
Bu fenâdan gitti âlem kutbu Hacı Mustafa
Lügat-ı Târihiyye vü Coğrafiyye’de tarîk-i aliyyeyi ta‘dâd ettiği sırada yirmi beşinci numaraya müsâdif bulunan Seyyid Mustafa El-Bekrî
Es-Sıddîkî hazretlerinin vasfında diyor ki tarîkat-ı aliyye-i Bekriye Seyyid
Mustafa El-Bekrî Es-Sıddîkî hazretlerine mensûbdur ve diyâr-ı Arap’ta
tarîkat-ı aliyye-i Halvetiyye’yi neşr eder bu zât-ı âlî-kadrdır. Ve şeyhleri
Mısrî Hacı Baba demekle ma‘rûf ve Edirne’de medfûn Şeyh Mustafa ElBoluvî olup bu dahi Karabaş Veli hazretlerinden ve onlar da İsmâil Çorumî
ve Şeyh Ömeru’l-fuâdî ve Şeyh Muhyiddin vâsıtalarıyla Hacı Şabân-ı Velî
hazretlerinden ahz-ı nisbet buyurmuşlardır. (intehâ) [s.306] Şu hâle göre
müşârunileyh Şeyh Mustafa Efendi hazretleri Seyyid Mustafa El-Bekrî hazretlerinin şeyhleri olduğu anlaşılıyor. Ve yine mezkûr Lügat-i Târihiyye’de
(Tı) harfinde (Doğânî Hacı Baba) ki şeyh-i müşârun iley hazretleridir.
Tercemesinde diyor ki Üsküdar’da Doğancı Başı idi. Muahharen uhdesine Şâm-ı şerîf kul kethüdâlığı tevcîh olunduğu esnâda cümlesinden vaz
geçip meşâyih-i kirâmdan Karabaş denmekle meşhûr Hacı Ali Efendi’ye
1482 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
arz-ı inâbet ve birlikte hacc-ı şerîfe azîmet edip avdetlerinde Mısır şeyhi
yolda vefât etmekle müşârunileyh Şeyh Ali Efendi tarafından vukû bulan
işâret üzerine Mısır’da kalıp tarîk-i irşâda sarf-ı himmet ve muhaddisîn ü
ulemâdan bir çok zevâta i‘tâ-yı hilâfet eyledi. Ve bir müddet sonra Edirne’ye
hicret ederek orada ilâ âhiri’l-ömr zâviye-nişîn-i irşâd oldu. Tâlib-i nasîhat
olanlara (dâimâ kendini yok cenâb-ı Hakk’ı var bil ve kendi yokluğunu
cenâb-ı Hakk’tan bil) diye buyururlar idi. (intehâ) Lügat-i mezkûrede
târîh-i vefâtları 1129 yazılacak iken sehven 1029 yazılmış olmakla tashîh
edildi.
56-Eş-Şeyh Mustafa Eş-Şehîr Bi-Serrâczâde
Me’hazlarımızda terceme-i hâline tesâdüf olunamadı. 1132 târihinde
vefât etmekle Câmi-i Atîk’in Çömlekçiler Kapısı cephesinde vâki mektep
sâhasında defn edilmiştir.
57-Eş-Şeyh Mehmed
Edirne’de İbrâhim Paşa Câmi-i şerîfi vâ‘izidir. 1134 târihinde irtihâl-i
dâr-ı bekâ etmekle İstanbul yolunda Seyyid Celâlî Türbesi kurbunda
medfûndur.
58-Eş-Şeyh Mehmed Hamdi Eş-Şehîr Bi-Bağdâdî
Maskat-ı re’si Edirne şehri ise de Bağdâdî demekle şöhret bulmuştur. Tarîkat-i aliyye-i Uşşâkiye meşâyihinden Gümülcineli Şeyh Osmân
Efendi’den ahz-ı yed-i inâbet ve dâhil-i cem‘iyyetle tekmîl-i âdâb-ı tarîkat
ederek irşâd-ı erbâb-ı isti‘dâda icâzet almışlar idi. 1136 târîhinde irtihâl-i
dâr-ı ukbâ etmekle İstanbul yolunda Seyyid Celâlî Türbesi cephesinde vâki
kabristânın Tarlakapı cihetinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı türbe-gerdeleri Eş-şeyh Cemâlî Efendi’nin söylemiş olduğu bu târîh-i mevzûndur.
Târîh Hazret-i şeyhu’ş-şuyûh-ı kâmilân
Şeyh Mehemmed ol veliyy-i muhterem
Zümre-i Uşşâkîden ol pâk zât
Mürşid-i tâm idi ol fevka’l-ümem
Mevti oldu âlemin mevti gibi
İlm ü irfân ile olmuş idi alem
Ol fenâfi’llah bekâbi’llah idi
Rûhu bâkî cismi olmuştur adem
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1483
Zâtın anlamazdı sûret-bîn olan
Sîreti ilhâmlaydı dem-be-dem
Herherîsiyle dedüm târîhini
Vasl-ı Hakkı buldu Bağdâdî bu dem
Mûmâileyh Gümülcineli Şeyh Osmân Efendi’den onlar dahi Gümülcineli Şeyh Abdülkerîm Efendi’den onlar dahi Gümülcineli Şeyh
Halîl Efendi’den onlar dahi Keşânî Şeyh Mehmed Efendi’den onlar dahi
Şeyh Âlim Sinân hazretlerinden onlar dahi Şeyh Ömerü’l-Kıbrısî hazretlerinden onlar dahi Şeyh Seyyid Memicân Es-Saruhânî hazretlerinden
onlar dahi şeyhu’ş-şuyûh menba‘u’l-feyz ve’l-fütûh el-kâmilü’l-mükemmil
Hüsâme’ddin hazretlerinden ahz-ı nisbet buyurmuşlardır. Hamdî mahlasıyla ilâhiyâtı Ravzatü’ş-şuarâ’dadır.
59-Eş-Şeyh Mehmed Bin Eş-Şeyh Abdülazîz Es-Sivâsî
Tarîk-i Halvetî meşâyihinden sâbıku’t-terceme Sivâsî Abdü’lazîz
Efendi’nin mahdûm-ı ma‘âlî-rüsûmu olup pederinin irtihâlinde
makâmına şeyh olmuştur. Edirneli’dir. 1138 târihinde vefât edip Sivâsî
Tekkesi’nde pederi yanında medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i
mevzûndur.
Târîh [s.307]
Âlim ü fâzıl cenâb-ı Şeyh Mehemmed Halvetî
Göçtü dünyâ tekkesinden ol azîz-i muhterem
Acıyıp ervâh-ı kudsî fevtine târîh dedi
Gitti hayfâ pîr-i fânî ibni Sivâsî bu dem
Der-Asr-ı Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel
60-Eş-Şeyh Enîs Dede
Nâm-ı nâmîleri Receb’tir. Edirne Mevlevihânesi meşâyihindendir.
Enîs mahlasıyla tercemesi Ravzatü’ş-şuarâ’dadır.
61-Eş-Şeyh Enîs Dede
Nâm-ı nâmîleri Mustafa olup Edirneli’dir. Mısır Mevlevihânesi
meşâyihindendir. Tercemesi Enîs mahlasıyla Ravzatü’ş-şuarâ’dadır.
62-Eş-Şeyh Sezâyî
Nâm-ı nâmîleri Hasan’dır. Edirne’de Süleymâniye Küçük Pazarı’nda
kâin Gülşenî dergâh-ı şerîfi şeyhidir. Sezâyî mahlasıyla tercemesi
Ravzatü’ş-şuarâ’dadır.
1484 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
63-Eş-Şeyh İbrâhim El-Fıtriyyü’l-Buhârî
Buhâra’dan seyâhat tarîkiyle Edirne’ye teşrîf buyurmuş a‘lem-i
ulemâdan ve muhaddisînden bir zât-ı âlî-derecât olup kırk bin hadîs-i
şerîf ezber ettiği mervîdir. 1152 târihinde irtihâl-i dârü’l-cinân etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda Kavak Kapı cihetinde defn olunmuştur. Merkad-i
şerîfleri ziyâretgâhtır. Âsâr-ı ilmiyelerinden Tuhfetu’n-nebî unvanlı bir
Hadîs-i Erba‘în’i ve Buhâri-i şerîfe bir de şerhi vardır.
64-Eş-Şeyh Abdullah Enîs
Edirne’de tennûre-bend-i hângâh-ı vücûd olup tekmîl-i kemâlât-ı
ilmiyeden sonra sâbıku’z-zikr Receb Enîs Dede Efendi’ye intisâb ile
tarîkat-i aliyye-i Mevleviye’de merâtib-i âliyeye ve bi’n-netîce Mısır’a
azîmetle orada kâin zâviye-i Mevleviye meşîhatine nâil ve hüsn-i hattı
hattâtîn-i meşhûreden Mehmed Nûrîyü’l-Mısrî’den ta‘allüm ile sülüs ü
nesihte üstâdı mertebesine vâsıl olduktan sonra cânib-i Hicâz’a azîmet
ve îfâ-yı farîza-i hacc-ı şerîf ile avdet edip nâil-i meşîhat olduğu zâviyede
imrâr-ı rûz u leyâl eylemekte olduğu hâlde (1159) târihinde vefât etmiş
olduğu ve bir çok eser kitâbet eylediği Murâdi-i Dımaşkî’nin Silku’d-durer
fî A‘yâni’l-karni’s-sânî Aşer nâm eserinde mezkûr ve nâmları Ravzatü’lhattâtîn’de dahi mastûrdur.
65-Eş-Şeyh Cemâli Edirnevî
Tarîk-i Uşşâkî’de pîr-i sânî unvanını almıştır. Tercemesi Ravzatü’şşuarâ’dadır.
66-Eş-Şeyh Ali El-Kâdirî
Teftin Ağa Mahallesi’nde Çiçekli Mektep Sokağı’nda mukaddemâ
Kâdirî el-yevm Nakşî Dergâh-ı şerîfinde Kâdirî şeyhi olduğu hâlde
(1165) târihinde vefât etmekle dergâh-ı mezkûr hatîresinde medfûn ve
nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur.
Târîh
Seyr-i bi’llâh ile sefer edip ma‘ârif haccına
Ka‘be-i dilde tavâf üzre idi ol dâimen
Nükte-dân olduğuna bu noktalı târîh nişân
Şeyh Aliyyü’l-kâdirî ukbâya göçtü sâlimen
67-Eş-Şeyh Mehmed Sâdık
Gülşenî şeyhi Hasan Sezâyî Efendi hazretlerinin necl-i necîpleri ve
Süleymâniye Küçük Pazarı’nda vâki pederlerinin seccâde-nişîn-i irşâd ol-
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1485
duğu dergâh-ı şerîfin bâni-i tecdîdi ve şeyhidir. 1172 târihinde pederinin
maskat-ı re’si olan Gördes’e azîmetle müteâkıben vefât etmekle orada defn
olunmuştur ve irtihâllerine şuarâ-yı asriyeden Mevlevî El-hâc Mehmed
Tâib Efendi bu târihi demiştir.
Târîh
Âsitân-ı Gülşenînin mürşid-i ser-defteri
Kim odur hûrşîd-i evc-i mihr-i kudsiyyü’l-hisâl
[s.308]
Âlem-i ulvîye meyl etti hazîz-i hâkten
Murg-ı rûh-ı pür-fütûhu adne kıldı irtihâl
Zâtını Hakk sâlik-i minhâc-i tevhîd eyleyip
Zulmet-i unsurdan ayrıldı edüp kesbü’l-kemâl
Câhidû emrinde hem gösterdi sa‘y ü ihtimâm
Etmedi zerre kuyûd-ı mâsivâyı ihtimâl
Mazhar-ı nûr-ı tecelli menba‘-ı esrâr-ı Hakk
Bildi zînetgâh-ı âlem itibarî bir hayâl
Çâr-unsurdan çıkar târîh-i mu‘cem Tâibâ
Şeyh Mehemmed Sâdık oldu nâil-i kurb-ı visâl
Der-asr-ı Sultân Osmân Hân-ı Sâlis
68-Eş-Şeyh Müsellem
Nâmı Ahmed’dir. Tarîk-i Gülşenî’den Veli Dede Dergâh-ı şerîfi şeyhidir. Tercemesi Ravzatü’ş-şuarâ’dadır.
69-Eş-Şeyh El-Hâc Ahmed
Tarîk-i Halvetî’ye mensûb Şâh Kadın Zâviyesi bânîsinin mahdûmu
ve zâviyenin şeyhidir. Ravzatü’t-tekâyâ’da bu Şâh Kadın Zâviyesi vasfındaki meşrûhâta nazaran bu zât zâviye-i mezkûrede ibtidâ şeyh olan El-hâc
Mustafa Efendi’nin icâzet-gerdelerinden idügi ve irtihâlinde onun yerine
şeyh olduğu anlaşılmaktadır. 1170 târihinde irtihâl etmekle zâviyesi kurbunda vâki Süle Çelebi Câmii hatîresinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı
bu târîh-i mevzûndur.
Târîh
Halvetî bir pîr-i uzlet etti kesretten hemân
Ana halvethâne oldu kabri ya‘ni meşhedi
Şâh Kadınzâde gibi ya var mı ol postun eri
Oldu ol merde müyesser böyle mürşid mesnedi
Hâtif-i gaybî dedi menkûtla târîhini
1486 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Hacı Şeyh Ahmed bekâya göçtü buldu maksadı
70-Eş-Şeyh Kıyâmî Seyyid Mustafa
Tarîkat-i aliyye-i Kâdiriye meşâyihindendir. 1188 târîhinde vefât etmekle Sevindik Fakîh Mahallesi’nde Selçuk Hatun bint-i Mürsel Câmi-i
şerîfi hatîresinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu ebyât-ı mevzûndur.
Nazm Bu Kıyâmî şeyh Seyyid Mustafa Efendi hemân
Hû deyüb gülzâr-ı kudse cân atıp oldu revân
Kesret-i tevhîd ile erişti mülk-i vahdete
Emr-i Hakla bir nefeste eyledi tayy-i mekân
Sâlikânın akdemi bir pîr-i rûşen-dil idi
Râhatıyla şâd ede rûhun cenâb-ı müsteân
71-Eş-Şeyh Mehmed Vefâ
Veli Dede Dergâh-ı şerîfi şeyhi olup Vefâ mahlasıyla tercemesi
Ravzatü’ş-şuarâ’dadır. (571)
72-Eş-Şeyh Abdurrahman
Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis meşâyih-i asriyesi sırasında mesbûku’tterceme Eş-Şeyh Rıdvan Efendi’nin mahdûmu olup levâzım-ı tarîki i‘dâd
ve ulemânın birinden ihrâz-ı şeref-i mülâzemetle ber-murâd olup pederi
vefâtında yerine Edirne’de Sultân Selîm Câmi-i şerîfine Cuma vâ‘izi olmuş
ve badehû Üç Şerefeli Câmi-i şerîfi cuma vâ‘izliğine tahvîl-i memuriyet eylemiş idi. Bu hâl üzere 1191 senesinde vefât edip Zindânaltı’nda Eskicizâde
Mevlânâ El-hâc Ali Efendi’nin kabri kurbunda medfûndur. Mahdûmu
Râsim Mustafa’nın tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’dedir.
73-Eş-Şeyh İbrâhim Bin Ali Yazıcı
Murâdiye Mahallesi’nde Tekke Sokağı’nda (3) numarada vâki Rufâ‘î
dergâh-ı şerîfinin bânîsi ve şeyhidir. Edirne’nin 1310 senesi sâlnâmesinde
sâhib-i terceme vasfında diyor ki Şeyh İbrâhimü’lecel hazretleri 1150
târihinde Basra vilâyetinden Edirne’ye gelen tarîkat-ı aliyye-i Rufâ‘iyye’ye
mensûb Şeyh Aliyyü’ş-şeybâ hazretlerinden ahz-ı nisbet etmiş ve Sezâyî
hazretlerinin şeref-i sohbetleriyle müşerref olmuştur. Me’hazlarımızda bu
kayda tesâdüf olunamadı. Yalınız Tuhfetü’l-hattâtîn’de [s.309] mûmâileyh
Edirne’de Murâdiye kurbunda sâkin idi. 1115 târihinde kadem-nihâde-i
sâha-i vücûd olup Hattât Haffâfzâde Hüseyin Efendi hemşiresini tezevvüc
etmekle ondan bî-tekellüf hatt-ı sülüs ü neshi ta‘allüm ü temeşşuk edip
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1487
1132 târihinde icâzet almıştır. Tarîk-i Rufâ‘î’ye intisâb ve hilâfetle kâmyâb olmuş ve ibkâ-yı âsâr-ı hattiyeye ikdâm eden esâtize-i kirâmdan bulunmuş denilmiştir. Şeyh İbrâhim ismiyle tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’de
dahi mezkûrdur. 1192 târihinde ecel-i mev‘ûduyla irtihâl etmekle dergâh-ı
mezkûr cephesinde vâki türbe-i mahsûsada medfûn ve türbesindeki nakş
bu târîh-i mevzûndur.
Târîh
Kutb-ı âlem Şeyh İbrâhim Rufâ‘i-meşrebin
Murg-ı rûhu lâne-i me’vâyı etti âşiyân
Sâha-i nâsût menzil-gâh olur mu zâtına
Tâir-i lâhût iken ol muktedâ-yı ârifân
İrci‘î emri eriştikte meşâmm-ı cânına
Mak‘ad-i sıdka hırâm etti bilâ reyb ü gümân
Tengnây-ı âlem-i dünyadan etti çün sefer
Tekye-i ukbâda olsun hem-nişîn-i kudsiyân
Söyledi bir bende-i sâdık nukatla târihin
Şeyh İbrâhim Efendi eyledi adni mekân
74-Eş-Şeyh Ali Senâyî
Celvetî şeyhidir. Senâyî mahlasıyla tercemesi Ravzatü’ş-şuarâ’dadır.
Sahîfe 452
75-Es-Seyyid İsmâil Baba
Mazanne-i kirâmdan bir zât idi. 1202 târihinde irtihâl etmekle Seyyitler İmâreti kapısında vâki Uzun Kaldırım Caddesi’nde 126 numarada
kâin Balcı Baba Türbesi’nde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i
mevzûndur.
Târîh
Bir velî Es-seyyid İsmâil Baba nesl-i Ali
Feyz-yâb-ı sırr-ı Babâiyye bir gün nâgehân
Tekye-i lâhûta azm edüp ulaştı aslına
Göçtü eyvallâh diye adne bi-emr-i müste‘ân
Geldi bir abdâl-ı Hakk târîh-i fevtin söyledi
Rûh-ı İsmâil Baba’ya ola firdevs âşiyân
1488 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Der-Asr-ı Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî
76-Eş-Şeyh El-Hâc Kâsım
Meşâyih-i kirâmdan idügi seng-i mezârından istidlâl olunmakta ise de
me’hazlarımızda terceme-i hâline tesâdüf edilemedi. 1237 târihinde vefât
edip Gâzî Mihâl Bey Câmi-i şerîfi sâhasında defn olunmuştur.
77-Eş-Şeyh Kabûlî Mustafa
Rufâî şeyhidir. Kabûlî mahlasıyla tercemesi Ravzatü’ş-şuarâ’dadır.
Sahîfe (532)
78-Eş-Şeyh El-Hâc Mehmed Sâdık
Süle Çelebi Mahallesi’nde vâki Şâh Kadın Zâviyesi şeyhi ve Kirişhâne’de
Taş Mektep nâm-ı diğerle Sarı Şeyh Mektebi mu‘allimidir. Mûmâileyh asr-ı
Sultân Abdülhamid Hân-ı Evvel evâhirinde Edirne’den zuhûr ve kat‘-i
menâzil-i sinîn ü şühûr edip sermâye-i isti‘dâda mâlik ve tarîk-i ilme sâlik
oldukta asr-ı Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî ulemâsı sırasında mesbûku’tterceme Eskicizâde Mevlânâ El-hâc El-hâfız Ali El-medhî Efendi hazretlerinin halka-i tedrîsine müdâvemet ve ahz-ı icâzetle hâcesi refâkatlerinde 1238
târihinde cânib-i Hicâz’a azîmet ve orada hacc etmek üzere teşrîf buyurmuş
olan mazanne-i kirâmdan Çorumî Nakşî şeyhi Yûsuf-ı Bahrî Efendi hazretlerinden ahz-ı yed-i inâbet ve nâil-i ni‘met-i hilâfet olduktan sonra Edirne’ye
avdetlerinde uhdelerine Şâh Kadın Zâviyesi meşîhati tevcîh buyurulmuş olduğundan zâviyenin meşîhati ve mektebin muallimlik vazîfesini îfâ ile iştigâl
eylemekte olduğu hâlde 1247 senesi Ramazan-ı şerîfinde arefe günü vefât
edip Zindânaltı’nda hâceleri Eskicizâde Efendi’nin merkad-i şerîfleri kurbunda defn olunmuş ve kendileri vefâtından bir gün evvel arefe günü vakt-i asrda
bayram topları endâht olunur iken irtihâl-i dâr-ı bekâ edeceğini haber vermiş
ve öylece de vâki olmuştur.
[s.310] Der-Asr-ı Sultân Abdü’lmecîd Hân
79-Eş-Şeyh Hâfız Ahmed Sünnârî
[ ] Nevbe’de vâki Sünnâr şehrinden zuhûr ve Sünnârî Efendi demekle meşhûr olmuş idi. Ulûm-i zâhireyi memleketinde tahsîl ü ikmâl ettikten ve tarîk-i Kâdirî meşâyih-i izâmından bir zâttan ahz-ı yed-i inâbet ve
tekmîl-i âdâb-ı tarîkatle irşâd-ı erbâb-ı isti‘dâda mücâz olduktan sonra bir
çok zaman seyâhatle devr-i âlem ederek 1272 senesi hudûdunda Edirne’de
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1489
Sarıca Paşa Mahallesi’nde tehiyye olunan bir hâneye muvâsaletle irşâd-ı
ibâda himmet eylemekte olduğu hâlde 1275 senesi Cümâdilâhiresinin yirmi birinci Çarşamba günü irtihâl-i dâr-ı ukbâ etmekle Taşlık Câmi-i şerîfi
sâhasında medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı ol vakt meclis-i kebîr-i eyâlet baş
kitâbetiyle Edirne’de bulunan müntesiplerinden Rusçuklu El-hâc Mustafa
Maksûd Resâ Efendi’nin söylemiş olduğu târîh-i mevzûndur.
Târîh
Der-tarîk-i Kâdirî bu şeyh-i efham-i hûb-siyer
Mürşid-i kâmil-i mükemmel vâris-i hayru’l-beşer
Mevlidi Sünnâr olup irşâd için seyyâh idi
Eyledi bunda nihâyet mülk-i ukbâya güzer
Nakline târîh-i rengîn tamâm buldum Resâ
Kıldı Sünnârî Efendi âlem-i kudsi makarr
Şeyh-i müşârunileyhin yüz seksen yaşında olduğu hâlde vefât ettiği
mûmâileyh Resâ Efendi’den mervîdir.
Der-Asr-ı Sultân Abdülazîz Hân
80-Eş-Şeyh Nakşî Mustafa Dede
Edirne’den zuhûr ve Mısır mevlevihânesi şeyhi Nakşî Dede Efendi
demekle meşhûr olmuş idi. Nakşî mahlasıyla tercemesi Ravzatü’ş-şuarâ’da
ve ilm-i mûsikîden dahi behre-dâr olduğundan nâmı Ravzatü Urefâ’iledvâr’da dahi mezkûrdur.
81-Eş-Şeyh Dâvud
Hazret-i Pîr Muhamed Bahâüddîn Şâh Nakşibendî El-Buhârî tarîkine
mensûptur. Edirne’ye hâriçten gelerek Sevindik Fakîh Mahallesi’nde
nâmına mensûb olan sokağın üç numaralı hânesinde tavattun edip bir
aralık mezkûr hâneye bir semâ‘hâne ve iki fukarâ hücresi ilâve ve inşâsıyla
Nakşî dergâhına tahvîl etmiş ve meşîhatini vefâtından sonra evlâdına ve
evlâdından ehil bulunmadığı hâlde dervîşlerin en kıdemli ve ehliyetlisine şart kılmıştır. Bir müddet sonra Çöke nâhiyesinde vaka-i Hayriyede
dervîşleri dağıtılan tarîk-i Bektâşî’ye mensûb Hacı Baba Tekkesi bu zâta
temlîk edilip Edirne’de ihdâs eylediği tekkeye vakf etmiştir. Hâl-i hayâtında
tekkesine gelen fukarâya it‘âm-ı ta‘âm husûsunda yegâne-i devrân idi.
Mûmâileyhin sinni yüz yirmiyi mütecâviz olduğu hâlde 1283 târihinde
irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle tekkesi hatîresinde defn olunmuş ve vâki olan
talep üzerine vefâtına fakîr-i câmiul-hurûf tarafından bu târîh denilmiştir.
1490 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Târîh
Şeyh Dâvud o mürşid-i kâmil
O kerîmü’ş-şiyem o âlişân
Nakşibendî meşâyihinden idi
O mürebbî-i sınıf-ı dervişân
İrci‘î emrine olup münkâd
Attı sahn-ı sarây-ı cennete cân
İki dervîş çıkıp dedi târîh
Şeyh Dâvud Efendi kutb-ı zamân
82-Eş-Şeyh Ali
Dersiâmdan Keşşâf Hacı Ali Efendi demekle marûf idi. Tahsîl-i ilme
gûşiş ve kesb-i ma‘ârife verziş eyleyip Beylerbeyi Medresesi müderrisi
Mevlânâ El-hâc Hâfız Şerîf Şükrü Efendi hazretlerinin halka-i tedrîsine
devâm ve tekmîl-i nüsha ederek ahz-ı icâzetle bekâm olduktan ve Sultân
Selîm Câmi-i şerîfinde derse çıkarak halka-i tedrîsinde hâzır [s.311]
bulunanlara icâzet verdikten sonra tarîk-i Hâlidî meşâyihinden bir zâta
intisâb ve tekmîl-i âdâb-ı tarîke şitâb edip ahz-ı icâzetle kâmyâb olmuş
ve sâkin olduğu Ekmekçiköylü Medresesi’nde irşâd-ı erbâb-ı isti‘dâd ile
meşgûl bulunmuş olduğu hâlde 27 Safer 1291 târihinde vefât etmekle
Buçuktepe Kabristânı’nda Tabya civârında defn olunmuştur.
83-Eş-Şeyh Yûsuf Bin Mehmed Bin İbrâhim
Şumnu kasabasından zâhir ve Şumnulu Yûsuf Efendi demekle ma‘lûm-ı
ekâbir ü asâgır olup tahsîl-i simâr-ı fazâil ü ma‘ârif ve tekmîl-i şa‘âr-ı zarâif ü
letâif eyledikte memleketi ulemâsından birinin halka-i tedrîsine devâm ile
nâil-i derece-i kemâl ve ulûm-i âliyede vâsıl-ı rütbe-i âlü’l-âl olduktan sonra Edirne’ye hicret ve Sabûnî Hacı Halîl Mahallesi’nde ikâmet ve Câmi-i
Atîk’te ulûm-i arabiyye ve tefsîr-i şerîf tedrîs ü tefsîrine mübâşeret eylemiş
ve fart-ı fakrı münâsebetiyle Edirne mekteb-i i‘dâdî-i askerîsine mantık
mu‘allimi tayin kılınmış idi. Ba‘de bu‘din halka-i tedrîsinde tekmîl-i nüsha
ederek talebeye icâzet verdikten sonra Nakşibendî meşâyihinden Eş-şeyh
Dâvud Efendi’den ahz-ı yed-i inâbet ve tekmîl-i âdâb-ı tarîke bezl-i himmetle ondan dahi icâzet alarak irşâd-ı erbâb-ı isti‘dâda iştigâl üzere iken
1282 târihinde vefât edip Buçuktepe Kabristânı’nda Tabya civârında defn
olunmuştur. Âsâr-ı ilmiyelerinden hazret-i Kur’ân’ın cem‘ ü tertîbi hakkında bazı îzâhât-ı mühimmeyi şâmil (İm‘ân fî cem‘ü’l-Kur’ân) unvanlı
ve dibâcesi Edirne vâlisi Çengelzâde Tâhir Paşa nâmıyla muveşşah 1262
târihinde te’lîf olunmuş bir risâlesi vardır. Hikâye: Müşârunileyh Şeyh
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1491
Yûsuf Efendi Edirne’de el-yevm Fevâid denilen mahalde vâki mekteb-i
i‘dâdî-i askerîde mantık mu‘allimi idi. Bir arefe günü mekteb-i mezkûrda
oturur iken Edirne efrâd-ı ulemâsında ilm-i tefsîre kendisi kadar vukûf
hâsıl etmiş bir fert olmadığını şeytân-ı aleyhi mâ yüstehak zihnine ilkâ
eder. Şeyh Efendi ulemâ-i mevcûde ile nefsini bir kere bi’l-mukâyese her
birine birer bahâne bularak ilm-i tefsîrde kendisine mu‘âdil Edirne’de bir
kimse bulunmadığını zihninde kararlaştırıp akşam saat on bir râddelerinde
mektepten kemâl-i azametle çıkar. Ali Paşa Çarşısı’nın üst kapısı önüne
gelir oradan Taşçılar Sokağı’na duhûl ile sarrâf hânı içerisinden Abacılarbaşı köşesindeki bakkal dükkanının önüne vâsıl olur. Orada kıyâfeti
müstehcen yalın ayak başı kabak bir dervîş zuhûr edip hû dost diyerek
şeyhin önüne asâyı diker. Lokma mangırı ister. Şeyh Efendi cebinden yirmi paralık bir metelik çıkarıp dervîşe vermesiyle dervîş duâ makâmında
ve fevka külli zî ilmin alîm3 âyet-i şerîfesini okuyup gider. Şeyh kemâl-i
azâmetile Eski Câmi Caddesi üzerinde kırk hatve kadar gittikten sonra
dervişin sadakayı alıp duâ makâmında îrâd ettiği kelâmı tefekkür ederek
derhâl sadaka verdiği mahale avdetle orada bulunanlara kendisinin bir dakika evvel sadaka verdiği fakîr dervîşin ne tarafa gittiğini su’âl eyler ise de
taraflarından öyle bir fakîri görmediklerini kat‘iyyen beyân eylemeleriyle
şeyh-i müşârunileyh câmi medrese hân hamam meyhâne kârhâne bırakmayarak dervîşi bulmayınca kemâl-i nedâmetle gözünden yaş dökerek
hânesine avdet ve ferdâsı bayram gününden bed’ ile iyd-i şerîfin hitâmına
değin dört gün ziyâretlerine varan züvvâr âlim câhil büyük küçük demeyerek ve mütemâdiyen iki gözlerinden yaş dökerek vukû-ı hâli her ferde
takrîr ve nefsini hâce efendiler hazerâtıyla mukâyese edip cümlesine müreccah gördüğü hâlde cenâb-ı rabbü’l-ibâd kıyâfeti müstehcen bir fakîre
eli ile yirmi para i‘tâsıyla kendisini irşâd ettirip kendisinin hiçbir kemâle
sâhip olmadığını kat‘iyyen anladığından bahisle mütemâdiyen gözlerinden
[s.312] yaş dökerek nefsini teşhîr ve zinhâr u zinhâr kendisi gibi pür-zu‘m-ı
bâtıla zehâbdan tevakkî olunması lüzûmunu da züvvâra tefhîm eyledi.
Fakîr dahi hâl-i sigarımda bu hikâyeyi müşârunileyhin kendi lisânından
telakkî eylemiş idim. Bu vaka 1273 sene-i hicriyesinde vukû bulmuştur.
Rahmetu’llâhi aleyh.
3
Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır. Kur’ân-ı Kerîm. Yûsuf/76
1492 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Der-Asr-ı Sultân Abdülhamîd Hân-ı Sânî Hazretleri
84-Eş-Şeyh Mehmed Nûrî
Edirneli’dir. Tarîk-i Hâlidî meşâyihinden olup dersaâdette Bâb-ı
Âlî kurbunda vâki Hacı Beşir Ağa Tekkesi’ne şeyh olmuş idi. 1302 senesi Rebiulevvelinin on birinci günü irtihâl-i dâru’l-huld etmekle Kâşgarî
Dergâhı’nda defn olundu.
85-Eş-Şeyh Hâfız İsmâil Bin Hâfız Emin
Gülşenî’den Veli Dede Tekkesi şeyhi Şerâfe’ddin Efendi’nin eniştesidir.
Edirne’den zuhûr ve Hâfız İsmâil Efendi demekle meşhûr olup mukaddime-i
] kadh-i zinâbe ictihâd
ulûmu sıbyân mektebinde tahsîl ve badehû [
ile çerâğ-ı fikrini îkâd ve destyârî-i feyz-i hudâ-dâd ile levâzım-ı isti‘dâdı
i‘dâd eyledikten sonra tarîk-i sa‘âdet-refîk-i ilme sülûk ederek Etmekçiköylü Medresesi müderrisi Mevlânâ Hâfız Süleymân Efendi’nin Sultân Selîm
Câmi-i şerîfinde halka-i tedrîsine devâm ve tekmîl-i nüshaya bezl-i himmet
ve o sırada tarîk-i Düssûkî meşâyihinden birinden ahz-ı yed-i inâbet ve
tekmîl-i âdâb-ı tarîkatle müşârunileyh Hâfız Süleymân Efendi’den ulûm-i
arabiyeden ve ilm-i kırâattan da Ravzatü Meşâyihi’l-kurrâ’da tercemesi mezkûr Aydınlı Hâfız Mehmed Efendi’den ahz-ı icâzetle memnûn ve
tarîk-i mezkûrdan dahi irşâd-ı erbâb-ı isti‘dâda me’zûn olmuş idi. Muahharen Eski Câmi-i şerîf Medresesi’ne müderris olup câmi-i mezkûrda emr-i
tedrîse mübâşeret ile halka-i tedrîsine hâzır olanlara tekmîl-i nüsha ettirerek icâzet vermiş ve âyîn-i Düssûkî’yi hânesinde icrâ eylemekte bulunmuş
idi. Edirne’de Adliye’nin hîn-i teşkîlinde bidâyet mahkemesine aza tayin
kılınıp müdâvim bulunduğu hâlde 1307 senesinde mahkemeye giderken
Baba Timurtaş Mescidi kurbunda düşüp füc’eten vefât etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda Tabya civârında defn olunmuştur. Mûmâileyh Gülşenî
Sa‘dî Rufâ‘î Nakşî turuk-ı aliyyesinden me’zûn bi’l-irşâd idi.
86-Eş-Şeyh Ali Seyfi
Edirne’de Sultân Bâyezîd Mahallesi’nden zuhûr ve Kılıçcı Ali Efendi demekle meşhûr olup tahsîl-i ma‘ârife iştigâl ve tenvîr-i mebâhis-i kîl
ü kâl ettikten ve Şumnulu Eş-şeyh Yûsuf Efendi’nin halka-i tedrîsine
devâm ve tekmîl-i nüsha edip icâzet alarak nâil-i merâm olduktan sonra
müşârunileyhden tarîk-i Nakşibendî’den dahi ahz-ı yed-i inâbet ve tekmîl-i
âdâb-ı tarîke bezl-i himmetle me’zûn bi’l-irşâd olmuş idi. Badehû Câmi-i
Atîk’te tedrîse mübâşeret etmiş ise de bir müddet mürûrunda ferâgat
ederek Karînâbâd kasabasına me’zûn bi’l-iftâ oldu. Orada tûl müddet
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1493
ikâmetten sonra ma‘zûlen Edirne’ye avdet etmiş ve adliye teşekkülünde
mahkeme-i istînâfa aza tayin kılınmış idi. Badehû bazı kazâlar mahâkimi
riyâsetinde bulunarak nihâyetü’l-emr Ortaköy kazâsı bidâyet mahkemesi
riyâsetinden mütekâ‘iden hânesinde imrâr-ı eyyâm ü leyâl eylemekte olduğu halde ferzend-i habâset-mendi gürûh-ı ayyâşînden Şeref nâm nâ-halef
tarafından asılsız bir maddeden dolayı vukû bulan darbeden müteessiren
1311 senesi Rebiulâhiri evâsıtında vefât ederek Zincirlikapı Mahallesi’nde
Alacaçeşme Sokağı’nda vâki Eş-şeyh Ramazan Efendi Tekkesi hatîresine
defn edilmiş ve mûmâileyhin eser-i darbdan vefât ettiği diğer verese tarafından iddi‘â olunmakla müdde‘î-i umûmî mu‘âvinliğinden gösterilen
lüzûm üzerine medfeni açılarak emr-i teşrîhi bi’l-icrâ eser-i darb olarak
başında görülen yaranın dimâğına olan te’sîriyle vefât ettiği etıbbâ tarafından tasdîk edildiğinden Şeref beş sene müddetle taht-ı tevkîfe alınmış idi.
Mûmâileyhin Seyfî mahlasıyla eş‘ârı [s.313] Ravzatü’ş-şuarâ’dadır. Sinni
seksene yetmiş bir zât-ı sütûde-sıfât olup âyîn-i Nakşibendî’yi hânesinde
icrâ ederdi.
87-Eş-Şeyh El-Hâc Ali Eşref Dede
Edirne Mevlevihânesi şeyhidir. Mûmâileyh Aydın Güzelhisâr’ında
Odalılar demekle ma‘rûf Hacı Mehmed Ağa ibni Hacı Hüseyin Ağa nâm
zâtın sulbünden 1236 târihinde mehd-ârâ-yı âlem-i vücûd olup 1346
târihinde pederinin irtihâline mebnî dersaâdette mukîme hâletesi nezdine
giderek bir müddet orada ikâmet ve o esnâda müceddeden te’sîs ü küşâd
olunan İrfâniye Mektebi’ne dehâletle ikmâl-i tahsîl ile mâliye aklâmından
birine mülâzemeten devâm eylemekte olduğu hâlde hâletesinin zevci Nazîf
Efendi’nin Konya defterdârlığına tayin olunmasıyla birlikte Konya’ya
azîmet ve orada derûnunda tahassul eden aşk u muhabbetle Sa‘îd Hemdem Çelebi Efendi’ye bi’l-intisâb âsitâne-i cenâb-ı pîr-i dest-gîrde altı sene
müddetle kemer-beste-i hizmet olduğu esnâda Ser-tabbâh Nesîb Dede
Efendi’den ahz-ı inâbet ve tekmîl-i âdâb-ı tarîkatle hâme-zîb-i sikke vü
destâr-ı meşîhat olup 1273 târihinde ma‘zûl Osmân Dede’nin yerine Edirne Mevlevihânesi meşîhatine tayin u i‘zâm buyurulmuş ve tamâm kırk altı
sene hizmet-i meşîhati îfâ ile 1319 senesi Ramazanının on üçüncü Salı
günü seksen üç yaşında olduğu hâlde intikâl-i semâ‘hâne-i ukbâ etmekle
mevlevihâne hatîresinde vâki eslâf-ı kirâmından sâbıku’t-terceme Ârif-i
bi’llâh Receb Enîs Dede Efendi merhûmun türbesi derûnunda evvelce tehiyye etmiş olduğu kabre defn edilmiştir. Nakillerine fakîr-i câmiu’l-hurûf
tarafından denilen târîhtir.
1494 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Târîh
Cenâb-ı Şeyh Eşref mürşid-i Hakk ârif-i bi’llâh
Mutî‘-i emr-i mevlâ vâkıf-ı esrâr-ı Mevlânâ
Bu dergâh-ı ma‘âlî iktinâh-ı cennet-âsâda
Tamâm kırk altı yıl etti meşîhat hizmetin îfâ
Edüp esmâ‘-ı hâtif ric‘at emrin sem‘ine oldu
Hemân-dem âzim-i dâru’s-semâ‘-ı dergeh-i ukbâ
Dem-i naklinde Bâdî bir fütâde dedi târîhin
Hacı Eşref Dede firdevsi kıldı menzil ü me’vâ
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1495
Ravza-i Ser-Bostâniyân-ı Hâssa
1496 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1497
[s.322] Bostancıbaşı tabir-i kadîmi ta‘bîr-i cedîd îcâbınca (şehremîni)
idügi Sicill-i Osmânî’de mezkûrdur.
Neferâtı (12000) olmak ve cümlesi maiyetinde ma‘a Haseki Ağa
ve Karakulak ve Tebdîl Hasekileri ve Bostâncılar Odabaşısı ve Süvâri ve
Piyâde refâkatinde (250) Haseki bulunmak üzere (Bostancıbaşılığı) îcâd
ile bunlara mahsûs devâiri [ Fâtih Sultân Mehmed Hân hazretleri ] te’sîs
buyurduğu Atâ Târihi’nde mezkûrdur.
Edirne’de hadîka-i hâssa-i sultâniyede bi’l-istihdâm zabt u rabt-ı
memleket yed-i iktidârlarına tevdî‘ edilmiş olan Bostancıbaşılardan esâmî
ve ahvâlinden mümkün mertebe ahz-ı malumât edilebilenleri ber-vech-i
zîr tezbîr kılınmıştır.
1-Süleymân Ağa
Enîsü’l-müsâmirîn beyânınca Edirneli olduğu hâlde Mısır’a azîmetle
orada servet ü yesâra mâlik olarak Edirne’de bu zâta göndermiş olduğu
bir kaç bin filori ile (Sefer Çelebi) nâm zât için re’s-i elf hudûdunda Timurtaş Karyesi’ndeki câmi-i şerîfi binâ ettirmiş ve 1014 târihinde de Şeyh
Fazlu’llah için kendi tarafından bir zâviye yaptırmış olduğuna göre kendisinin o târihlerde Edirne’de bostancıbaşı olduğu anlaşılarak kayd edilmiştir.
Örfî Ağa Târihçesi’nde zâviye-i mezkûreyi 1024 târihinde binâ ettirdiği musarrah bulunduğuna nazaran dahi bostancıbaşı olması zehâbı var
ise de Süleymân Ağa 1014 târihinde vefât etmiş olduğundan Örfî Ağa
Târihçesi’nddeki 1024 senesinin sehivden ileri geldiği tezâhür etmiştir.
2-Mustafa Ağa Gâzî
Sırık Meydânı kurbunda el-yevm arsa hâlinde bulunan Firûz Paşa
Mescid-i şerîfine 1020 târihinde minber vaz‘ıyla câmiye tahvîl eylediği
Enîsü’l-müsâmirîn’de beyân olunduğuna nazaran mûmâileyhin o târihte
Edirne’de bostancıbaşı olduğu anlaşılarak kayd edilmiştir.
1498 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
3-Koca Sinân Paşa
Kırkayak demekle meşhûrdur. Ravzatü’l-ebrâr’da Edirne bostancıbaşısı nâmına olan mehîn-i ulemâ Sinân Ağa inhâsıyla Edirne kadısı Seyyid Yûnus Çelebi Gümülcine’ye iclâ olunmuş iken bir kaç günden sonra
afv u safh oldu diye muharrer idügine ve kâdi-i mûmâileyhin Ravzatü’lkudât’ta (109) numarada murakkam tercemesinde 1045 senesi Ramazanında iclâ olunduğu musarrah bulunduğuna nazaran sâhib-i tercemenin o
târihte Edirne bostancıbaşısı olduğu anlaşılmakla kayd edilmiştir. Naîmâ
Târihi’nde 1052 ve 1053 senelerinde Nasûh Paşazâde Hüseyin Paşa’nın
ta‘kîbine ve Silahdâr Mustafa Paşa’nın Temeşvâr Kalesi’nde idamına bâ
hatt-ı hümâyûn memur olduğu ve 1061’de dersaâdette huzûr-ı pâdişâhîye
tazı ve zağarlar ve bazı kebe vü velense gibi hedâyâ getirip şeref-i pâ-bûs
ile müşerref olduktan sonra nefyi lâzım gelen Boynueğri Mehmed Paşa’yı
Kanije’ye göndermek üzere kendisine teslîm edilerek Edirne’ye götürdüğü ve 1068’de umûr-dîde olup ibâdu’llâha nâfi‘ olmak mülâhazasıyla
vezâretle İstanbul kaymakamlığı ve Üsküdâr muhâfızlığı ihsân buyurulduğu ve Sicill-i Osmânî’de bu zât Edirne’ye üç defa bostancıbaşı olup badehû
1068 Şabânında bâ-rütbe-i vezâret İstânbul kaymakamı olarak 1069’da azl
ve 1070’de Adana vâlisi ve 1071’de vezîr-i kubbe-nişîn olduğu mezkûrdur.
1077’de vefât etmekle Edirne’de Tekkekapı’da Bâcderhâne karşısında küçük kabristânda medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur.
Târîh
Sinân Paşa-yı Ser-Bostân-ı sâbık
Hudâ şâd eylesün rûh-ı revânın
[s.323]
Elin çekti görüp yoktur bekâsı
Safâ vü devlet ü câh-ı cihânın
Bağışla cürmünü yâ rabb lutf et
Bi-hakk-ı rûh-ı pâki enbiyânın
Koyup toprağa baş oldu pinhân
Katı muhtâcıdır şimdi duânın
Dedim târîh bir tayy edüp ihrâc
İlâhî cürmünü afv et Sinânın
Nesr: Bir ile tayy kelimesinden hâsıl olan yirmi adedini ihrâc edince
târîh çıkar. Na‘îmâ Târihi’nde der ki Edirne bostancıbaşısı diye Cânsitân
Sinân Ağa’yı pâdişâh getirtip silahdâr paşa ile katline memur olduğu
paşalardan aldığın malı ne yaptın diye su’âl ve azardan sonra bi-tarîki’nnefy kendüye Tırhala sancağı verilip hemân ol gün yola çıkardı. Sultân
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1499
Murâd-ı merhûm asrında mezbûr Sinân Ağa’nın arabaya koyup nefy eylediği âdemler dört bin kadar olur ki cümlesi yolda nâ-bûd olup birini
mahalline îsâl etmemiştir. Böyle bir cellâd-ı hûn-rîz bostancıbaşı idi derler. Tecâveze’llâhü an seyyiâtihî. Ve Tırhala’dan ba‘de’l-azl 1057’de yine
Edirne bostancıbaşısı oldu. (intehâ)
4-Ali Ağa
Deli Kilerci demekle meşhûrdur. Edirne’ye Koca Sinân’ın yerine bostancıbaşı tayin kılınıp 1075 târihinde azl edildi. Badehû vefât eyledi.
5-Sinân Paşa
Arnavut’tur. Bu zât dahi bostancı ocağı’ndan yetişip 1072 Recebinde
İstanbul bostancıbaşılığı’na ve badehû Silifke sancağına ve 1075 târihinde
Edirne bostancıbaşılığı’na nasb edildi ve 1076’da sâniyen İstanbul’a bostancıbaşı ve 1096’da mütekâ‘id olup badehû vefât eyledi.
6-Nasûh Ağa
1085 târihinde Edirne bostancıbaşısı olup Sultân Mustafa Hân-ı Sânî
hazretlerinin Edirne’de icrâ buyurulan hitân cem‘iyyetlerinde hizmetleri
sebk etmiş ve ahîren alîlü’l-vücûd olmakla ba‘de’t-tekâ‘üd vefât eylemiştir.
7-İsmâil Ağa
Divriğili’dir. Koca İsmâil Ağa demekle meşhûrdur. Şeytan İbrâhim
Paşa’nın karındaşıdır. Sırasıyla tefeyyüz ederek Edirne bostancıbaşısı ve
1087’de Adana beylerbeyisi ve 1093’te vezâretle Sayda vâlisi ve badehü
İstanköy muhâfızı oldu. 1101’de tekrar Sayda vâlisi ve sene âhirinde Diyarbakır vâlisi ve 1106’da Erzurum ve 1110’da Sivas vâlisi olup zulmü hasebiyle orada katl olundu.
8-Ali Ağa Âşık
Şöhreti Âşık Ali Ağa’dır. Edirne bostancıbaşısı olduğu hâlde 1088
târihinde vefât etmekle Tekkekapı’da Kırkayak Koca Sinân Paşa’nın kabri
kurbunda defn olunmuştur. Seng-i mezârında şu (Bostancıbaşı Âşık Ali
Ağa) ibâresi muharrerdir.
9-İsmâil Ağa
Karayılanoğlu demekle meşhûrdur. Ispanakçı dahi derler. Rikâb-ı
hümâyûnda bostancıbaşı olmuştur. 1094’te Edirne bostancıbaşısı 1095
Zilkadesinde vezâretle Mora seraskeri 1096’da Sakız muhâfızı olarak o
1500 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
sene Mora’ya memur oldu. 1097’de sâniyen Mora seraskeri olup 1098’de
azl edildi. Badehû Selânik ve 1105’te Hanya ve müteâkıben Kandiye vâlisi
ve 1107’de Boğaz ve 1108’de Eğriboz muhâfızı 1114’te sâniyen Kandiye
ve o senede Yanova muhâfızı oldu. Yeni vusûlünde vefât eyledi.
10-Hüseyin Paşa
Kandilci. Dârendeli’dir. Bostancı ocağından yetişip 1095’te Edirne
bostancıbaşısı ve 1098’de İstanbul bostancıbaşısı olup o sene beylerbeyi
pâyesi verildi. 1100 târihinde rütbe-i vezâretle orduya [s.324] gönderilip
Rumeli vâlisi oldu. 1101’de Sofya muhâfızı ve 1102’de Temeşvâr muhâfızı
ve sonra Kastamonu sancağıyla Selânik muhâfızı ve 1104’te İstanbul kaymakamı ve 1105’te Özi ve müteâkıben sâniyen Temeşvâr muhâfızı 1106’da
Sivas vâlisi olup 1107’de vezâreti ref ‘le mütekâ‘id oldu. 1109’da ibkâ-i
vezâretle Özi 1110’da Niş muhâfızı 1112’de Rumeli vâlisi 1114’te Yanova muhâfızı olup o sene yine tekâ‘üd edildi. 1115’te tekrâr Rumeli vâlisi
oldu. Bu aralık zât-ı hazret-i pâdişâhî sadr-ı vakt Hasan Paşa’ya kubbenişîn kalmadığını îmâen (senden gayri vezîr yok) buyurmasıyla mu‘tedil
diye bu zâtı vezâret-i sâniye ile nişâncı nasb ettirmiştir. Sadrâzamlar bu
zâtı bi’l-istiskâl nihâyet 1117’de azlle vezâreti alınarak İstanköy’e nefy ü
habs edilmiştir ki Baltacı Mehmed Paşa’nın niyet-i fâsidesi vardır diye
si‘âyeti sebebidir. Bir sene sonra habsden âzâd ile vezâreti verilmeyerek
İnebahtı’ya gönderildi. 1122’de vezâreti ibkâ ile oraya muhâfız olmuştur.
1125’te Hanya muhâfızı olup 1126 Rebiulevvelinde vefât eyledi. Sâdık ve
müstakîm idi.
11-Mehmed Ağa Salahorzâde
Bostancı ocağından yetişip 1095’te bostancıbaşı badehû Edirne bostancıbaşısı oldu. 1102 târihlerinde beylerbeyilik ile Azak muhâfazasına
tayin buyurulup bir müddet sonra orada vefât eyledi.
12-Ahmed Ağa
Haseki ağalığından İstanbul bostancıbaşısı olup ba‘de’l-azl Edirne bostancıbaşısı oldu. 1108’de sâniyen İstanbul bostancıbaşısı olup
Şevvâlde tekâ‘üd oldu. Badehû irtihâl eyledi.
13-Ali Ağa
Edirne bostancıbaşısı olduğu hâlde 1103’te azl edilen Nakkâş Ali
Ağa yerine İstanbul bostancıbaşılığına nasb edilmiştir.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1501
14-Mehmed Ağa
Haseki olup 1112 Şabânında Edirne bostancıbaşısı oldu. 1115 Rebiulevvelinde ma‘zûl olup Cümâdilâhirede Edirne’de irtihâl eyledi. Bu zât
hadd-i zâtında Edirneli’dir.
15-Ali Ağa
Karayılanoğlu İsmâil Paşa’nın birâderidir. 1115 târihinde Edirne
bostancıbaşısı olduğu hâlde çıkarılarak rütbe-i vezâretle in‘âm ve hila‘-ı
mu‘tâde ilbâsıyla ikrâm ve esnâ-yı vak‘ada rikâb-ı hümâyûna kaymakam
olduğu ve 1118’de Temeşvâr vâlisi ve Belgrat muhâfızı tayin kılındığı ve
1122’de Bosna vâlisi olup 1124’te azl edildiği gibi badehû Konya vâlisi
olup orduya memur olmuş ise de dâiresi perîşân bir hâlde olmakla bin yüz
yirmi yedi Cümâdi’levvelinde vezâreti ref ‘le Galos’a irsâl olunup orada
vefât etmiştir.
16-Ahmed Ağa
Bu dahi Karayılanzâde olup Ali Ağa’dan sonra Edirne’ye bostancıbaşı
oldu ve Edirne vak‘a-i müellimesinde zî-medhal olmalarına mebnî Sultân
Ahmed Hân-ı Sâlis’in cülûslerini müteâkıb ocak kethüdâsı Hüseyin Ağa
ile berâber Edirne zindanında tescîn edilmiş oldukları Râşid Târihi’nde
1115 senesi vukûâtı sırasında mastûr ve Sicill-i Osmânî’de mûmâileyh
Ahmed Bey 1139 Rebiulevvelinde Edirne bostancıbaşısı olup 1143’te
infisâl badehû irtihâl eylediği mezkûr ise de bu ifâde her hâlde sehivden
vâreste değildir.
17-Hasan Ağa
Kesici Hasan demekle meşhûrdur. Edirne vak‘ası esnâsında bazı
eşkiyâ taraftarı olduğundan Edirne’de bostancıbaşılığı ihrâz ile kat‘-i tarîk
eden Kesici Hasan Ağa muktezâ-yı lakabı üzere ibâdullâha cevr ü âzâr ve
peyderpey şikâyeti gelip taraf-ı bîzâr ettiğinden (6 Şabân 1115)’te Avlonya sancağı tevcîh olunup makâmında Edirne ustalarından [s.325] Sûhte
Ali Ağa câ-nişîn oldu. Kesici Hasan’a badehû mîrimîrânlık ile Köstendil
sancağı verilip ahîren 1117 târihinde katl olundu.
18-El-Hâc Ali Ağa
Sûhte Hacı Ali Ağa demekle meşhûrdur. Ravzatü’ş-şuarâ ve
Hattâtîn’de tercemesi mesbûk Örfî Mahmûd Ağa’nın pederidir. 1115
târihinde birinci ve 1121 târihinde def ‘a-i sâniye olmak üzere Edir-
1502 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
ne bostancıbaşılığını ihrâz etmiş kudemâ-yı dûdmân-ı bostâniyân-ı
hâssadandır. 1127 târihinde vefât etmekle İstanbul yolunda Nâzır Çeşmesi Kabristânı’nda Buçuktepe’ye giden tarîk üzerinde medfûn ve nakş-ı
seng-i mezârı ferzend-i hünermendi Örfî Ağa’nın söylediği bu târîh-i
mevzûndur.
Târîh
Sûhte el-hâc Ali Ağa demekle müştehir
İlm ü fazl ile benâm allâme-i merd-i cihân
Sıdk u ihlâs ile oldu ser-firâz u kâmyâb
Vâli-i şehr-i Edirne ya‘ni ser-bostâniyân
İki def ‘a ol makâm-ı âlîye etti su‘ûd
Âkıbet câh-ı ebed buldu bekâda nâgehân
Hâk-i pâk-i kabrin ede bû-yı rahmet ıtr-nâk
Şâd ede rûh-ı şerîfini cenâb-ı müste‘ân
Örfî-i ferzendi târîhin dedi bâ-tarh edip
Eyleye rûh-ı peder ukbâda firdevsi mekân
19-Ahmed Ağa
1117 târihinde Edirne bostancıbaşısı idügi Örfî Ağa Târihçesi’nde
mezkûrdur. Bu zât zîrde tercemesi mastûr Kirli Ahmed Paşa’dır.
20-Hüseyin Ağa
1118 târihinde Edirne bostancıbaşısı idügi ve ulûfe ile mütekâ‘id olduğu Örfî Ağa ve Râşit Târihlerinde mezkûr ve nâmı Sarı Hüseyin Ağa
demekle meşhûrdur.
21-El-Hâc Ahmed Paşa Sâniyen
(19) numarada mesbûku’z-zikr Ahmed Ağa’dır. Muahharen kaptân-ı
deryâ Kirli Hacı Ahmed Paşa demekle meşhûr olmuştur. Selefi Hüseyin
Ağa 1118 senesi Şabânı gurresinde ulûfe ile mütekâ‘id ve yerine halefi
Ahmed Paşa (Ahmed Ağa) mütesâ‘id olduktan sonra mûmâileyh Ahmed Ağa hakkında bahr-ı âtıfet-i mülûkâne mütemevvic olup (3 Zilkade
1123)’te vezâretle kaptân-ı deryâ olmakla yeriyle haseki ağa bulunan Elhâc Halîl Ağa bostancıbaşılık rütbesiyle kâmrân olduğu Râşid Târihi’nde
mazbût ise de Örfî Mahmûd Ağa Târihçesi’nde pederi sâbıku’z-zikr bostancıbaşı Sûhte Hacı Ali Ağa’nın 1121 târihinde sâniyen Edirne bostancıbaşılığı makâmına su‘ûdunu tasrîh etmiş olduğundan bu mahalle de ol
sûretle kayd edilmiştir.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1503
22-El-Hâc Ali Ağa Sûhte Sâniyen
Tercemesi (18) numarada mastûrdur.
23-El-Hâc Halîl Ağa
(5) numarada tercemesi mastûr bostancıbaşı Arnavut Sinân Ağa’nın
birâder-i kihteridir. 1123 târihinde Edirne bostancıbaşılığıyla mesrûr ve
(16 Muharrem 1128)’de iki tuğ ile Erzurum beylerbeyliği ihsân buyurulup Niş Kalesi’nin tamirine memur edilmiş ve giderek kat‘-ı merâtib ile
rütbe-i vezâreti ve daha sonra makâm-ı sadâreti ihrâz edip ba‘de’l-azl Kandiye muhâfızlığına tayin buyurulmuş ve orada vefât etmiştir. İlbasanlı’dır.
24-El-Hâc Halîl Ağa
Haseki Hacı Halîl Ağa demekle meşhûrdur. 1128 târihinde Arnavut
Hacı Halîl Ağa’nın yerine Edirne bostancıbaşısı olmuştur.
25-Ahmed Bey
(16) numarada zikri mesbûk Karayılanzâde Ahmed Ağa’dır. 1130
târihinden sonraki senelerde [s.326] Edirne bostancıbaşılığında bulunduğu Çelebizâde Âsım Târihi’nde mezkûr ise de sıhhatine dest-res olunamamıştır.
26-Mehmed Paşa İbni İsmâil Paşa
(9) numarada tercemesi mastûr Karayılanzâde İsmâil Paşa’nın
mahdûmudur. Burunsuz Mehmed Paşa demekle meşhûrdur. Evvelen kapıcıbaşı olup terakkî ederek Alâiye sancağı ile mîrimîrân oldu ve
Babadağı’na muhâfız gitti. 1121 Recebinde Ohri sancağı mutasarrıfı
ve sonra Maraş vâlisi ve 1135 Saferinde Konya vâlisi ve badehû Rumeli beylerbeyliği pâyesiyle ber-vech-i arpalık Tırhala sancağına mutasarrıf olduğu hâlde livâ-i mezkûr taraflarından mütesellim ile zabt olunup
kendileri bostancı ocağının bir müdetten beri halel-pezîr olan nizâm-ı
kadîminin tertîb ü tensîkine kıyâm ve Edirne şehrinin etrâf u enhâsının
zabt u rabtına ikdâm etmek üzere (25 Zilkade 138)’de uhdelerine Edirne bostancıbaşılığı tevcîh u inâyet ve huzûr-ı âsafîde ilbâs-ı hil‘at olundu. 1139 Rebiulâhirinde kapıcılar kethudâsı badehû İnebahtı ve 1140’da
İşkodra ve 1142’de rütbe-i vezâretle Rumeli vâlisi ve 1145’te tekrer
İnebahtı ve badehû Bender muhâfızı olup Kefe’ye memur oldu. 1148
Cümâdilâhiresinde Tırhala vâlisi ve müteâkıben Özi vâlisi ve 1148 Zil-
1504 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
hiccesinde Babadağı seraskeri ve sonra Kefe seraskeri olup 1152’de vefât
eyledi.
27-Ali Ağa
Kız Ali Ağa demekle şöhret bulmuştur. Mûmaileyhin Karayılanzâde
Mehmed Paşa’dan sonra Edirne bostancıbaşısı olduğu ve esnâ-yı memuriyetinde kendisinin evzâ‘ u etvârından bostancı ocağının ricâli müteneffir
ve ahâli-i şehirden bazı kimseler dahi harekât-ı nâ-sezâsından mutazaccır u mütekeddir olup atebe-i devlette tomâr-ı şekvâyı bâz ve azlini niyâz
etmeleriyle 1138 senesinde îcâbı icrâ kılınmış ve 1140 senesinden sonra
vefât etmiştir.
28-Mehmed Paşa İbni İsmâil Paşa Sâniyen
(26) numarada tercemesi mastûrdur. 1139 senesi evâilinde Edirne’ye
bostancıbaşı olmuştur.
29-Ahmed Bey Sâlisen
Karayılanzâde Mehmed Paşa’nın kethudâ-yı bevvâbân-ı şehriyârî
olmasına mebnî Edirne bostancıbaşılığı müşârunileyhin ammîleri
mûmâileyh Ahmed Bey’e mukaddemâ mesbûku’l-hidme olduğu cihetle
1139 Rebiulevvelinde tevcîh buyurulmuş ve 1143 târihinde infisâl edip
badehû irtihâl eylemiştir.
30-Mehmed Ağa
Me’hazlarımızda tercemesine tesâdüf olunamadı. Sultân Bâyezîd
Caddesi’nde Mes‘ûdiye Câmi-i şerîfi kurbunda vâki küçük kabristânda
mûmâileyhin kabir taşında [Mehmed Ağa ser-bostâniyân-ı hâssa derEdirne fî Cümâdilâhire 1145] cümlesi muharrer olduğu görüldüğünden
Ahmed Bey’den sonra Edirne’ye bostancıbaşı olduğu anlaşılmakla kayd
edildi.
31-Ali Ağa
Kavaklılı’dır. Bostancı ocağından tefeyyüz ederek Edirne bostancıbaşısı oldu. 1146 Muharreminde azl edilip badehû vefât eyledi.
32-Mustafa Ağa
Vidinli’dir. Evvelen haseki ve badehû bostancıbaşı olmuş idi. 1138
Ramazanında Kağıthâne çayırını biçtirmesi töhmetiyle azl edildi. Badehû
kapıcıbaşı oldu. 1146’da Edirne bostancıbaşısı olup badehû vefât eyledi.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1505
33-Ali Ağa
Nasbına dâir ma‘lûmât yok ise de Sâmî Târihi’nde öteden beri Edirne bostancıbaşısı olan Ali Ağa tam‘-ı hâmından nâşî ahâli-i vilâyeti hilâf-ı
vâki mevâdd isnâdıyla tecrîm u ta‘zîr ve ehl-i ırz makûlesi kimesneleri
bî vech tagrîm ü tekdîr eylediğinden başka tâife-i eşkiyâya ruhsat verip
Edirne’den bi’l-külliye emniyet meslûb olduğu [s.327] serdâr-ı ekreme
arz olundukta 1151 târihinde azl edildiği ve Sicill-i Osmânî’de menkûben
fevt olduğu mastûr olmakla kayd edildi.
34-Süleymân Ağa
Dâmâd-ı şehriyârîdir. (27) numarada mesbûku’z-zikr Edirne bostancıbaşısı esbak Kız Ali Ağa’nın semere-i şâh-ı vücûdudur. 1151 târihinde azl
edilen bostancıbaşı Ali Ağa’nın yerine Edirne’ye bostancıbaşı oldu. Zabt
u rabt-ı memleket ve himâyet ü sıyânet-i ra‘iyyette eslâfına müsâbakat ve
memur olduğu sâir umûr-ı devlette bi’d-defe‘ât ızhâr-ı sadâkat u liyâkat ile
tahsîl-i nîk-nâm eylediği cihetle (23 Zilhicce 1156)’da rütbe-i vezâretle şânı
a‘lâ kılınarak Hotin muhâfazasına memur edildi. 1158 Rebiulevvelinde
Bosna ve 1159 Zilkadesinde Anadolu vâlisi oldu. (5 Muharrem 1161)’de
Zübeyde Sultân’ı tezvîc edip (2 Şabân 1161)’de Karahisar-ı Sâhip’te vefât
eyledi. Hakkında Karînâbâdlı Rûhî’nin söylediği bu manzûme ahîren elde
edilmekle kayd edildi.4
35-Ebûbekir Paşa
Kayseriyeli Ali Paşa hafîdi olup İvaz Mehmed Paşa’ya kethudâ ve
dâmâd oldu. Bu sâyede başbakıkulu olarak 1153 Rebiulevvelinde infisâl
eyledi. Badehû Kıbrıs muhassılı ve bir aralık Edirne bostancıbaşısı olup
sonra mîrimîrân olmuş ve devr-i elviye ile 1165’te Amasya mutasarrıfı ve
1167’de Alâiye mutasarrıfı olup oralarda irtihâl eyledi.
36-Yakup Ağa
Bostancı ocağından bi’t-tefeyyüz Edirne bostancıbaşısı oldu. 1173’te
vefât edip dersaâdette Nûh Kapısı’na defn olundu.
37-İsmâil Ağa
Kara İsmâil Ağa demekle ma‘rûftur. Evvelen sarây-ı hümâyûndan haseki badehû Edirne’ye bostancıbaşı ve sonra kapıcıbaşılıkla İsakçı anbar
emîni oldu. 1175 târihinde Arnavut Kara İsmâil malını almağa gittikte
4
Her ne kadar kayd edildi denildiyse de böyle bir kayda rastlanmamıştır.
1506 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
mîrimîrânlık ile Ohri mutasarrıfı oldu. O sene Cümâdilâhiresinde Hotin
muhâfızı olup 1179 evâhirinde infisâl ve 1180 târihinden sonra irtihâl
eyledi. Murâdiye Küçük Pazarı’nda habbâz El-hâc Yûsuf Ağa’nın 1146
târihinde minber vaz‘ıyla câmie tahvîl eylemiş olduğu mescid-i şerîf 1163
târihinde muhterik olmakla sâhib-i terceme o sene müceddeden binâ edip
kapısı bâlâsına târîh vaz‘ ettirmiştir.
38-El-Hâc Halîl Ağa
Kuşçu iken Edirne bostancıbaşısı oldu. Bu hâl üzere 1168 târihinde
vefât etmekle Dâye Hâtun Câmii hizâsında Defterî Mahmûd Efendi’nin
mektebi kurbunda mahall-i mahsûsunda medfûn ve türbesi levhasının
nakşı Örfî Ağa’nın dediği bu târîh-i mevzûndur.
Kuşçu El-hâc Halîl Ağa-yı ankâ-hasletin
Murg-ı rûh-ı pür-fütûhu etti terk-i âşiyân
Kaptı şehbâz-ı ecel kıldı giriftâr u şikâr
Olmuş iken eski ocağa ser-bostâniyân
Cân atıp uçmağa pervâz eyledi bâ-emr-i Hakk
Lânesin dâru’n-na‘îm ede cenâb-ı müste‘ân
Örfiyâ mankût ile hâtif dedi târîhini
Ola ârâmgâh-ı rûhu bâğçe-i adn ü cinân
39-İsmâil Ağa
Bostancılar odabaşısı iken 1182 târihinde Edirne bostancıbaşısı
oldu. 1183 târihinde mîrimîrânlıkla Mora vâlisi olup muhârebe hasebiyle
az müddette infisâl etmiş ve muhârebe içinde vefât eylemiştir.
40-Mehmed Ağa Haseki
Aydoslu’dur. Tuna Nehri’nin bazı tarafları yed-i a‘dâda olup Sünne
Boğazı Karadeniz’e kadar [s.328] donanma ihrâcıyla sevâhil-i islâmiyeyi
iz‘âc edecekleri havâdisi beyne’n-nâs dâir ve etrâfların vücûb-ı muhâfazası
vârid-i hâtır olup Aydoslu Mehmed Haseki’nin bu hizmete liyâkati zâhir ve
Edirne bostancıbaşısı nasb olunduğu takdîrde beş on bin âdem ile muktezî
mahallere isbât-ı vücûd eyleyeceği rikâb-ı hümâyûn tarafından meczûm-ı
ekâbir olduğu kaymakam paşa tarafından sadrâzama arz u tahrîr ve İstanbulca dahi re’y-i mezkûr pesendîde-i sagîr u kebîr olup hasekî-i merkûm
fi’l-hâl ihzâr ve 1186 Saferinin yirmi üçüncü günü Edirne bostancıbaşılığı
ile mazhar-ı itibar kılınıp sûret-i memuriyetini hâvî emr ile Edirne cânibine
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1507
gönderildi ve 1192’de vezâretle Kandiye ve badehû Anadolu ve sonra Silistre ve 1195’te Rumeli vâlisi ve muahharen Bosna vâlisi ve 1196’da Özi
muhâfızlığıyla Sivas vâlisi ve 1200 Rebiulâhirinde Tırhala ve badehû
sâniyen Rumeli vâlisi olup Mahmûd Paşa üzerine İşkodra’ya memur oldu.
O hizmete muvaffak olamamakla vehmine teb‘an sakal ve bıyığını tırâş
ederek tebdîl-i kıyâfetle Dalmaçya’ya firâr eyledi. 1203’te Rusya harbinde
kusu[r]u afv olunup harbe memur oldu. 1205’te bulunduğu tabya halkıyla
esîr olup şehîd oldu.
41-Mehmed Paşa
Edirne bostancıbaşısı olduğu hâlde bâ-rütbe-i vezâret uhdesine Vidin muhâfızlığı tevcîh kılındığı Cevdet ve Enverî târihlerinde 1190 senesi
vukûâtı sırasında mezkûrdur.
42-El-Hâc Ahmed Ağa
Bostancı ocağından yetişip iki defa Edirne bostancıbaşısı olduktan
sonra 1198’de İstanbul bostancıbaşısı olduğu ve 1199’da infisâl eylediği
Sicill-i Osmânî’de mezkûrdur.
43-Ali Bey
(37) numarada tercemesi mastûr Kara İsmâil Paşa’nın mahdûmu Kara
Ali Bey’dir. Bostancı ocağından yetişip 1189’da haseki ve 1191’de bostancıbaşı ve 1194’te mîrahor-ı evvel olup 1195 Rebiulâhirinde bi’l-azl badehû
sâniyen bostancıbaşı ve 1198’de surre emîni ve 1200 Cümâdilevvelinde
Edirne bostancıbaşısı oldu. Badehû evâil-i saltanat-ı Selîm Hân-ı Sâlis’te
vefât eyledi.
44-Ömer Ağa
Bostancı ocağından yetişip haseki ağa badehû 1201 Şevvâlinde Edirne bostancıbaşısı oldu. Badehû vefât eyledi.
45-Ali Ağa
Benli Mustafa Ağa’nın mahdûmudur. Evvelen silahşor badehû kapıcıbaşı olup 1202 Muharreminde Edirne bostancıbaşısı badehû Galata
voyvodası oldu. 1203 Şevvâlinde irtihâl eyledi.
46-Mehmed Ağa İbni Tâhir Ağa
Serbestzâde demekle meşhûrdur. Bostancı ocağından tefeyyüz ile
Edirne’ye bostancıbaşı oldu. 1203’te azl edildi. 1216’da sâniyen Edirne
1508 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
bostancıbaşılığına nasb edilmiş ise de Suyolcuzâde Mustafa Necîb Efendi
Târihçesi’nde 1223 senesi vukûâtı sırasındaki rivâyete göre bir müddetten
beri Edirne bostancıbaşısı olan Serbestzâde Mehmed Ağa pîr ü ihtiyâr ve
idâre-i umûr-ı memuresinde acz u fütûru bedîdâr olmagın azl ile ordu-yı
hümâyûn nüzül emîni ve sârbânbaşı olan kapıcıbaşı Tâhir Ağa Edirne bostancıbaşısı nasb u tayin olunduğu ve def ‘a-i sâniyede mûmâileyhin bostancıbaşılıkta yedi sene bulunduğu anlaşılmış ve Cevdet Târihi’nin beyânına
nazaran mûmâileyh bostancıbaşılıktan Rumeli’nin ıslâhına memur buyurulmuş olan Hakkı Paşa tarafından azl olunarak Aynoroz tarafına nefy ü
tagrîb edilmiştir. Mûmâileyh 1123’te sâlisen Edirne bostancıbaşısı olup
badehû azl edildiği ahîren bi’t-tedkîk anlaşılmıştır.
[s.329] 47-El-Hâc Süleymân
Kudüslü’dür. Kapıcıbaşı ve Edirne bostancıbaşısı olup 1208’de irtihâl
eyledi.
48-Ahmed Ağa
Arnavutzâde demekle ma‘rûftur. Hasekilikten Dersaâdet bostancıbaşısı oldu. Bin iki yüz altı târihinde infisâli vukû bulup badehû Edirne bostancıbaşısı oldu. 1211 Rebiulâhirinde Edirne’den dahi azl olunup badehû
vefât eyledi.
49-Mustafa Kolçak
Bostancı ocağından yetişip bostancıbaşı oldu. 1202 Rebiulâhirinde
tagrîb edildi. Ba‘de’l-ıtlâk 1211 Rebiulâhirinde Edirne bostancıbaşısı
oldu badehû irtihâl eyledi.
50-Hasan Ağa
Akbaşzâde demekle meşhûr olup 1215 târihinde Edirne bostancıbaşısı olup ba‘de’l-azl vefât eyledi.
51-Mehmed Ağa İbni Tâhir Ağa
Serbestzâde sâniyen Edirne bostancıbaşısı oldu.
52-Osmân Ağa
Tekfurdağlı’dır. Kendisi bostâncı ocağından yetişip 1206’da bostancıbaşı oldu. Ba‘de’l-azl 1216 Cümâdilûlâsında Serbestzâde Mehmed
Ağa’nın yerine Edirne bostancıbaşısı olup Edirne’[de] vefât eylediği
Sicill-i Osmânî’de mezkûrdur.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1509
53-Hüseyin Paşa Kut
Anapalı’dır. Hasekilikten neş’etle bazı iltimâzâtla Rumelinde gezip
kesb-i şöhret etmiş ve ber-takrîb Edirne bostâncıbaşısı olmuştur. Dağlı
eşkiyâsının te’dîbinde hayli kâr-güzârlığı hasebiyle rütbe-i vezâretle 1220’de
Anapa muhâfızı olup on beş sene orada kalarak Kars badehû Konya ahîren
Diyarbakır ve 1239’da ilâveten Rakka vâlisi oldu. 1240 Şevvâlinde ref ‘-i
vezâretle Bursa’ya nefy edildi. O sene Zilkadesinde menfâsına gelir iken
Alacahan merhalesinde vefât eyledi.
54-Ahmed Ağa
Bostancıbaşı ma‘zûllerinden Gümüşhâne emîni Arnavut Ahmed
Ağa’dır. Mûmâileyh İstanbul bostancıbaşılığından ba‘de’l-azl Gümüşhâne
emînliğine ve badehû Bolu voyvodalığına nasb olunup 1221 târihinde
dersaâdete celb ile Edirne bostancıbaşılığına bi’t-tayin Edirne’ye gönderildi. Çünkü fi’l-asl Edirne sarây-ı hümâyûnu bostancı ocağının neferâtı
hadd-i kifâyede olarak etrâf u enhâyı muhâfaza edegelmişler iken refte
refte nizâm u râbıtaları halel-pezîr olmakla işe yaramaz olup İstanbul ile
Edirne arasında bir takım haşerât ve kuttâ‘-ı tarîk peydâ olarak ahâlî ve
ebnâ-yı sebîle itâle-i dest-i mazarrat eder olduklarından bunların neferâtı
bine iblâğ ve nizâmlarının işe yarayacak bir kâlıb-ı müstahsine ifrâğ olunmak üzere Ahmed Ağa’ya ta‘limât verilmiş idi ki maksad-ı hafî Edirne’de
dahi bostâniyân nâmıyla bir orta asâkir-i mu‘alleme tertîbi idi. Zuhûr eden
Edirne vakasında Kadı Abdurrahman Paşa’ya sedd-i mümâna‘at olmak üzere her taraftan Edirne havâlisine tahaşşüd ü tecemmu‘ etmiş olan haşerât
1222’de der-ceng-i evvel işbu bostâncıbaşı Ahmed Ağa’yı ve Babaeski kasabasında bulunan mübâya‘acıyı ve kadı Abdurrahman Paşa’nın Belgrat
cânibine âzim olduğu beyânıyla Rumeli a‘yânlarına ıtmi’nân vermek için
bâ-tahrîrât bâb-ı âlîden gönderilen tatar ağasını idam eylediler. Vakâyi‘-i
Mütenevvi‘a Ravzası’nda 1221 vak‘asına mürâcaat.
55-Mehmed Ağa İbni Tâhir Ağa Sâlisen
1221’de Edirne bostancıbaşısı olmuştur.
56-Tâhir Ağa
Mûmâiley ordu-yı hümâyûnda nüzül emîni ve sârbânbaşı olan kapıcı başı Tâhir Ağa’dır. [s.330] (9 Cemaziyelevvel 1223)’te azl edilen
Serbestzâde Mehmed Ağa’nın yerine Edirne’ye bostancıbaşı tayin edildi.
1510 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
57-İsmâil Ağa
Sivaslı’dır. Terakkî ile kapıcıbaşı olarak Boğaz nâzırı ve 1223’te
Tersâne emîni ve badehû kaptân kaymakamı oldu. İdâresizliğine mebnî
1224 Saferinde infisâl eyledi. Badehû Edirne bostâncıbaşısı ve 1228’de
başbakıkulu olmuştur. 1232’de ma‘zûlen vefât edip Ayrılık Çeşmesi’nde
defn edildi.
58-Mehmed Ağa İbni Dağdeviren Süleymân Ağa
Edirne vak‘asından beri Edirne a‘yânları ziyâde yüz bulup onlara karşı
ordu-yı hümâyûnun sûret-i matlûbede bir kudret-i zâtiyesi olmadığından
hasbe’l-hâl mütegallibe gürûhuna müdârâ olunmak lâzım gelmekle başbakıkulu Es‘ad Bey azl olunarak yerine Edirne a‘yânı mûmâileyh Dağdevirenoğlu Mehmed Ağa 1222 târihinde başbakıkulu nasb ile emsâline cemîle
gösterildiği ve sene-i mezkûre evâhirinde sipâh ağalığı sâhib-i terceme Mehmed Ağa’ya ve başbakıkulluğu da Edirneli Mahmûd Ağa’ya (Sert Mahmûd
Paşa) tevcîh buyurulduğu ve Rusyalı’nın vukû bulan muhâcemâtına ve
mine’l-kadîm mücerrebâttan olan keyd ü hasârâtına nazaran devlet-i aliyye
asâkir-i külliye cem‘iyle takviye-i bilâd ve tevakkî-i şerr ü fesâd eylemek
vâcibeden olup mahrûse-i Edirne dahi Rumeli memâlikinin memerri ve
her tarafa çesbân bir mecma‘-ı a‘zam u eşheri olmakla Edirne’ye bir takım
asker cem‘ olunarak bir ordu şekline idhâl ve bi-hasebi’l-ahvâl iktizâ eden
mahalle derhâl irsâl u isbâl olunmakta sühûlet ü menfa‘at olacağı bî kîl ü
kâl olduğuna mebnî bu def ‘a Edirne’de tahaşşüd etmek üzere bir takım
asker tertîb kılınmış ve başbuğluk unvanıyla asâkir-i mezkûrenin i‘mâli
ve semt-i muktezîye irsâli sâhib-i terceme Edirne bostancıbaşısı Mehmed
Ağa’ya ihâle olunmuş olduğu beyânıyla Rumeli hânedânının eşrefi olan
Sirozlu İsmâil Bey uhdesindeki kazâlardan iki yüz elli nefer süvâri ve ol
miktar piyâde ve Gümülcine a‘yânı ve Filibe nâzırı ve Hasköy a‘yânı yüzer
nefer süvâri ve ol miktarlarda piyâde ve İskeçe ve Zağra-i Atîk a‘yânları yüz
ellişer nefer süvâri ve ol miktarlarda piyâde ve Dimetoka ve Ahi Çelebi
a‘yânları yetmiş beşer nefer piyâde ve ol miktar süvâri ve Kızanlık a‘yânı yüz
yirmi beş nefer süvâri ve ol miktar piyâde tüfenk-endâz asâkir tertîb ve derakab Edirne’ye sevk u tesrîb eylemeleri için başka başka ve sâhib-i tercemenin bu ana kadar zuhûr eden hidemât-ı pesendîdesinden bahisle bundan
böyle dahi kendisinden her umûrda ve vakt-i iktizâda levâzım-ı hayr-hâhı
ve gayret-kârı mûcibince hizmet-i bürûzu me’mûl idügi beyânıyla kendisi kemâkân Edirne’de ikâmet ve müretteb maiyeti olan sunûf-ı askeriyeyi
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1511
i‘mâl ve idâreye ve lede-l-hâce semt-i muktezîya sevk u ıtâreye ve icrâ-yı
merâsim-i başbuğdârî ve dirâyete ri‘âyet eylemesi için başka evâmir-i müsta‘cele irsâl olunduğu ve badehû 1232 târihinde bostancıbaşılıktan azl ile
İstanbul’a celb ve surre emâneti tevcîh olunarak cânib-i Hicâz’a gönderildiği ve huccâc ile avdetinde gâliba Müzeyrib’de emîr-i hâc Paşa ma‘rifetiyle
bâ-hatt-ı hümâyûn katl olunup ser-i maktû‘u (21 Safer 1232)’de dersââdete
vurûd ettiği Cevdet ve Şânîzâde târihlerinde mezkûrdur. Sâhib-i terceme
hakkında Şânîzâde Târihi’ndeki makâle Vakâyi‘-i Mütenevvi‘a Ravzası’nda
(351) sahîfededir.
59-Mehmed Ağa
Hotinli Mehmed Ağa demekle ma‘rûftur. Kapıcıbaşı ve silahdâr ağası olup badehû bostancıbaşılıktan azl edilen Dağdevirenoğlu Mehmed
Ağa’nın yerine Edirne’ye bostâncıbaşı oldu.
60-Selîm Mehmed Paşa
Hotin’de bi’t-teferrüd kapıcıbaşı olan Mustafa Ağa’nın mahdûmu
olup Bender’de tevellüd eyledi. [s.331] Oranın istîlâsında Şumnu’ya geldi. Evvelen sârbânbaşı sonra turnacı pâyesiyle Varna ve Yanbolu kasabaları
serdârı ve badehû kapıcıbaşı ve başbakıkulu oldu. Bir aralık Trablusgarb’a
gönderildi. Sonra Şam vâlisinin muhâllefâtını zabta memur olup avdetinde Edirne bostancıbaşısı oldu. 1234 Zilhiccesinde vezâretle Silistre vâlisi
ve 1240 Muharreminin yirminci günü sadrâzam oldu. Yeniçeri ocağının
ilgâsında hizmette bulundu. 1243 Muharreminde ilâveten serdâr-ı ekrem
oldu. 1244 Rebiulâhirinin on dördünde azlle Gelibolu’ya gönderildi. O
sene Ramazanında Rumeli vâlisi oldu ise de yine infisâl eyledi. Ve Sofya’da
ikâmet ettirildi. 1245’te Gelibolu’ya celb edildi. Müteâkıben Yanya Avlonya Delvine vâlisi olup ve 1246’da Halep tarafına memur edilip sonra
oraya vâli oldu. 1247 Cümâdilâhiresinde Şâm vâlisi olup o sene Recebinde
konağı muhterik olarak kendisi dahi mahrûken vefât eyledi. Şecî‘ gayûr
müdebbir idi. Sinni altmışa varmış idi. İki yüz kese deyni kalıp Rumeli’ndeki çiftliklerinden i‘tâ edildi. İstanbul’da Üsküdar’da nâmına bir taş
rekz edilmiştir.
61-Mustafa Ağa
Arnavut’tur. Bostancı ocağından yetişerek 1231 Saferinin selhinde bostancıbaşı oldu. 232 Rebiulevvelinde azl edildi. 1234’te Edirne
1512 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
bostâncıbaşısı oldu. Sonra kapıcıbaşı olup ba‘de edâi’l-hac 1241 vak‘asında
hazır bulunduktan sonra vefât eyledi.
62-Süleymân Ağa
Bostancı ocağından tefeyyüz ederek Edirne bostâncıbaşısı ve badehû
kapıcıbaşı oldu.
63-İbrâhim Ağa
Bostâncı ocağından yetişip haseki ve 1234 Ramazanında Edirne bostâncıbaşısı oldu. Bade’l-azl 240 Saferinde Abbas Bey’in yerine
sipâhiler ağası oldu.
64-Dervîş Mehmed Bey
Şehsuvârzâde Hamdullah Paşa mahdûmudur. Silahşor ve 1239
târihinde Edirne bostâncıbaşısı olup 1240 Cümâdilâhiresi evâhirinde
azl edildi. Yerine El-hâc Abbâs Nâil Mehmed Bey tayin kılındı. 1241
Şevvâlinde kapıcılar kethudâsı badehû mirahor-ı evvel ve Zilhiccede kapıcıbaşı ve 245’te surre-i hümâyûn emîni ve 248’de Tırnova mütesellimi
olup 254’te vefât eyledi. Koca Mustafapaşa’da medfûndur.
65-El-Hâc Abbâs Nâil Mehmed Bey
Bozok kazâsı hânedânından ve Cabbârzâde Süleymân Bey’in
evlâdından olup sıgar-ı sinninde kendisine dergâh-ı âlî kapıcıbaşılığı
rütbesi bi’l-i‘tâ Dersaâdete muvâsaletle bir müddet hidemât-ı seniyyede
istihdâm olunduktan sonra ıstabl-ı âmire müdürlüğü pâyesini hâiz olduğu hâlde surre-i hümâyûn emânet-i celîlesiyle cânib-i Hicâz’a azîmet
ve dersaâdete avdetinde mâbeyn-i hümâyûn taraf-ı eşrefinde bir müddet
kapıcılar kethudâlığı hizmetinde bi’l-istihdâm 1240 senesinde Edirne
bostâncıbaşılığına tayin u i‘zâm olunmuş idi. 1241 târihinde Edirne’de
yeniçeri nişânlarının ref ‘ ü imhâsı zımnında Çirmen mutasarrıfı ve Edirne muhâfızı vezîr Es‘ad Muhlis Paşa huzûrunda akd olunan meclis-i
mahremânede hâzır bulunmuş ve vak‘anın hitâmını müteâkıb 1242 senesi evâhirinde İstanbul bostâncılarıyla berâber Edirne bostancıbaşılığının
lağvı bunların zamânına müsâdif bulunmakla Edirne [s.332] bostancıbaşılarının hâtimesi olmuştur. 1262 senesi bâ-rütbe-i mîrimîrânî Balıkesir
kazâsı kaymakamlığına nâil ve bir sene mürûrunda mezkûr kaymakamlıktan munfasılan dersaâdete muvâsalet ve 264 senesi mutasarrıflık ile Sivas’a
azîmet eyleyip orada bir müddet ikâmetle 265 senesi ma‘zûlen dersaâdete
avdet ve 1275 târihinde irtihâl-i dâr-ı âhiret ederek Sultân Bâyezîd Câmi-i
şerîfi kabristânında defn olunmuştur. Hüsn-i hatta dahi mâlik olduğundan
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1513
Eski Câmi-i şerîf pîşgâhındaki muvakkithânede celî hatt ile “bâreke’llâh”
lafz-ı celîlini şâmil sene-i merkûme Ramazanının yirmi üçüncü gününde
yazılmış bir levhası vardır. Bu levhaya [ketebe El-hâc Nâil Mehmed Abbâs
Abdülcebbârzâde ser-bostâniyân-ı Edirne] unvanıyla ketebe vaz‘ eylemiştir. Bu nâ-tamâm kasîde Fatin Efendi Tezkiresi’nden onun güftârından
olmak me’hûzdur.
Nâ-tamâm kasîde Şehenşâh-ı kadr-dân hazret-i Abdülmecîd Hânı
Hudâ mazhar buyurdu her husûsta şâh-ı devrânı
Hudâvend-i mu‘azzam kutb-ı âlem gavs-ı Îsâ-dem
Medâr-ı râhat-ı berreyn ü bahreyn fâtih-i sânı
Nice şehzâdegânla âlemi ihyâ edüp mevlâ
İki şehzâdesin birden hitâna oldu i‘lânı
Uzatma Nâilâ tûl u dırâz elfâzı kasr eyle
Duâya başla kim buldu kasîde hadd ü pâyânı
Kemâl-i pîr edüp Allah seni taht-ı hilâfette
Cihân durdukça tavr eyle hitân şehzâdegânı
Nesr: Hadîka-i Sultânî dâhilinde kâin Terâzi Kasrı pîşgâhındaki
Bostâncıbaşı Sarâyı 1293’te Edirne’yi Rusyalı’nın istîlâsı esnâda münhedim olmuştur.
Edirne Bostâniyân Ocağının Keyfiyet-i İhdâsı
Neferâtı on iki bin olmak ve cümlesi maiyetinde ma‘a haseki ağa ve
karakulak ve tebdîl hasekileri ve bostâncılar odabaşısı ve süvâri ve piyâde
refâkatinde iki yüz elli nefer haseki bulunmak üzere bostancıbaşılığı îcâd
ile bunlara mahsûs devâiri Fâtih Sultân Mehmed Hân hazretleri te’sîs ettiği
Atâ Târihi’nde ve tavâif-i askeriyenin bir kısmı mukaddemâ bostâniyân-ı
hâssa neferâtı olup bunların serasker makâmında büyük zâbıtlarına “bostancıbaşı” denildiği ve bostancıbaşı ıtlâkına sebep kâffe-i hadâyık-ı hâssada
bunların çalıştığı ve sarây-ı hümâyûnlar ile kasr-ı hümâyûnların bekçiliğini
eyledikleri Lutfî Târihi’nde ve bostancılar fi’l-asl asâkir-i hâssa-i sultânî
olmak üzere müretteb iken yeniçerilerin intizâmsızlığı onlara dahi sirâyet
ederek muhtellü’n-nizâm olduklarından asâkir-i mansûre gibi ta‘lîm olunmak ve bostancıbaşı kemâ fi’s-sâbık onların cümlesine ağa ve başbuğ olmak
üzere tanzîm-i ahvâllerine başlanıldığı Cevdet Târihi’nde mezkûrdur. Edirne bostâniyân-ı hâssa ocağı kethudâsı Örfî Mahmûd Ağa Târihçesi’nde
bostâniyâna dâir gayr-i muntazam ibâre ile münderic bulunan makâle
buraya aynen derc edildi. Sarây-ı hümâyûn bahçesi nümûne-nümâ-yı
hadîka-i cinân oldukta ol ravza-i safâ-bahşâya ocak yani tarh-ı lâlesitân
1514 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
gibi bostâniyân ile karîn olmakla irâde-i seniyye-i şehriyârî ta‘alluk etmegin
nâmları gılmân-ı acemiyân ki [ gılmân-ı acemiyân asrımız ıstılâhına göre
mekteb-i i‘dâdî neferâtı demek olduğu netâyicü’l-vukûâtta mezkûrdur]
zeylleri Lâle-i Nu‘mân ve Revnak-ı Gülistân ola. Ol huddâma ser-efrâz-ı
ser-bostâniyân ve kethudâ ki hülâsa-i tarîktir cümle hizmet-i mülûkânede
mümtâz olmak hevesiyle sıdkla birbirini sebkat ederek hidemât-ı aliyyede
sarf-ı kudret ederler. Ve mânend-i lâle bağlarına dâğ-ı gayret urmakla geceler çıraklık ile [s.333] zümre-i çırâğana idhâl olunmacağı zâhir-i hâlden
idi. Gılmân-ı acemiyân-ı bostâniyân üç akçe ile ibtidâen ibtidâya nâil ve
hizmeti sebkat ederek zümre-i bölükbaşıyâna vâsıl badehû ustalık yani
acemiyân sanatında pîşe-kâr olduktan sonra üstâd ve badehû tarîkinde
atîk oldukta kethudâlık ile ber-murâd olurlar. Ağaların azli vukûunda
zikr olunan emekdârândan kethudâlık yâhut kethudâ tekâ‘üdü yâhut usta
ve usta tekâ‘üdü olup badehû her kangısının isti‘dâd ve istihkâkı var ise
(inne’llâhe ye’murüküm en tü’eddû’l-emânâti ilâ ehlihâ)5 nass-ı celîli hükmünce ağalıkla kâmyâb olurlar idi. Ve ayâr-ı tarîk olmuş emekdârândan
biri ser-bostâniyân nasb olundukta herkes ocağa çırak olmağa ve sadâkatle
hizmet etmeye heveskâr idiler. Ocak-ı mezkûrda mütekâ‘id olanlar ağalık emrinden tebâ‘üd olunmaz. İstanbul ocağında tekâ‘üd olduktan sonra
neyl-i maksûda zafer bulamaz. Amma Edirne ocağında mani‘ değildir. Örfî
Ağa’nın makâlesi burada tamâm oldu.
Tertîb-i Nizâm-ı Dûdmân-ı Bostâniyân-ı Edirne
Edirne bostâniyân-ı hâssa ocağının nizâm-ı ahvâli biraz zamândan
beri bostancıbaşılarının tekâsül ve ihmâllerinden nâşî karîn-i ihtilâl olup
kadîmü’l-eyyâmdan beri ancak gedikli olan ustaların hâllerine göre hizmetlerinde olan ikişer üçer bostânîye mevâcibleri çıktıkta ulûfeleri verilip
müteferrika ve mütekâ‘idleri murâd ettikleri yerlerde sâkin ü mütemekkin
ve mevâcib ihrâc olundukta yalınız kendilerinin ulûfeleri verilmek tayin
olmak kâide-i mukarrere iken hayli müddetten beri etrâf-ı kazâlarda sâkin
olan müteferrika ve mütekâ‘idlerinin evlâd u akrabâlarından birer ikişer
nefer bostâncı bulunmak âdet olmakla Edirne’de odalarında ancak otuz
nefer miktarı bostancı mevcut ve hidemât-ı memurelerinin edâsına ol
miktarın adem-i kudretleri meşhûd olduğunu Rumeli beylerbeyi pâyesiyle
Tırhala mutasarrıfı ve Edirne bostancıbaşısı olan Mehmed Paşa arz u i‘lâm
etmekle kasabât ve kurada olan bostâniyân fermân-ı âlî vusûlünden otuz
güne değin gelip Edirne’de odalarında sâkin ve memur oldukları hidemât-ı
5
Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız
zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Nisa Suresi/58
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1515
pâdişâhînin edâsına kıyâm ve mahall-i mahsûslarında mütemekkin olmazlar ise esâmîsi müstahikkına arz olunmak üzere 1139 senesi Muharremi
evâhirinde mûmâileyh ve Edirne kadısı Mevlânâ Râzî Abdüllatîf Efendi’ye
hitâben emr-i âlî tahrîr u terkîm ve bu keyfiyet düstûru’l-amel olmak üzere
ol ocağın sebeb-i fürûğ u nizâmı tertîb u tetmîm olduğunu Zeyl-i Râşid
Çelebizâde Âsım Târihi’nde ve 1220 senesi icmâl-i mevâcib defterinde
Edirne bostâniyân-ı hâssasının beher taksîdi onar kîse-i dîvânî olmak üzere
senevî dört taksît ile îfâ olunur. Kırk dört kîse-i dîvânî ulûfeleri olduğu
ve kîse-i rûmî altmış bin akçe olduğundan tamâm beş yüz kuruş eder ise
de kîse-i dîvânî elli bin akçe idügünden dört yüz on altı kuruş küsür para
ettiği netâyicü’l-vukûâtta ve İstanbul bostancıbaşılığı ile berâber Edirne
bostancıbaşılığı dahi 1242 senesi Muharreminde lağv olunarak bostâniyân
vâridât u avâidâtı darbhâne-i âmireye îrâd kayd olunduğu Lutfî Târihi’nde
mastûrdur.
Muâyede-i Ser-bostâniyân-ı Hâssa
Bu makâle ser-âmed-i ulemâ-i saltanat-ı seniyye ve vak‘a-nüvîsân-ı
devlet-i aliyyeden nakîbü’l-eşrâf Es‘ad Efendi merhûmun usûl-i atîka-i
teşrîfât-ı devlet-i aliyye-i Osmâniye’ye dâir cem‘ u te’lîf eylediği (Teşrîfât-ı
Kadîme) unvanlı risâleden me’hûzdur. Bostâncıbaşı ağa ber-mu‘tâd-ı kadîm
iyd-i sa‘îdin dördüncü gecesi ba‘de’l-magrib selîmî bol yenli serâser semmûr
kürk ve devân bisatlı esb ve hasekiler külâhlarıyla önlerinde mâşiyen revân
olarak bâb-ı [s.334] asafîye gelip çavuşbaşı ağanın binek taşında nüzûl ve
doğru arz odasına varıp kendileri ve haseki ağalar ve yeşilli ta‘bîr olunan
eskiler mu‘âyede edip tamâmında ağa-yı mûmâileyh ku‘ûd ve tatlı ve kahve
verildikten sonra sadrâzam hazretleri ağanın selîmîsini ve kürkünü çıkartıp
biraz sohbetten sonra buhûr verilip avdet edeceklerinde cânib-i mîrîden
kaftancıbaşı yediyle müheyyâ olan bir sevb-i serâser kaplı bol yenli semmûr
kürk ilbâs ve yedi donluk çuka ile yedi donluk kumâş ve yüz yirmi beş
kuruş hazîne mührüyle memhûr pür çıkı akçe pîşgâh-ı sadrazâmîye vaz‘ ve
ba‘de’l-irâe ağa-yı mûmâileyhin âdemlerine teslîm olunur. “intehâ”
[s.335] Selîm Girây İbni Mehmed Girây
Kırım sultânlarının Nusretli karyesinde sâkin olan gürûhundandır.
1198 târihinde vefât etmekle Edirne’de Sultân Câmi-i şerîfi hatîresinde
defn olunmuştur. Zindânaltı Kabristânı’nda bir Tatar hânının harâb türbesi var ise de terceme-i hâline dest-res olunamadı.
1516 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Arslan Girây
Merkûmun sebeb-i te’dîbi Şânîzâde Târihi’nde ber-vech-i âtî muharrerdir. Kızılağaç kazâsında sâkin Arslan Girây bundan akdem şikâyetçileri
zuhûr ile Edirne’de terâfu‘-ı şer‘î olunması bâbında fermân sâdır olmuş iken
firâr u gaybûbet etmiş olup bu esnâda bir takrîb ile ele getirilerek el-hâletü
hâzihi Edirne’de da‘vâcılarıyla terâfu‘ olunmakta ise de merkûmun kazâ-i
mezkûr ahâlisi hakkında irtikâb etmiş olduğu hetk-i ırz ve katl-i nüfûs ü sâir
mezâlim u ta‘addiyât ve nice nice kâl ve kaleme alınmaz fazâhât u şenâ‘âtın
hadd u pâyânı olmadığından da‘vâcıları gün-be-gün çoğalmakta olup maslahatın ardı alınamayacağı âşikâr ve bunlar sülâle-i Cengîziye’den bulunduklarından haklarında tertîb-i cezâ mu‘âmelesi icrâsından müsâmaha
olunmakta ise de merkûmun ettiği fazâhata mebnî Edirne’de icrâ-yı cezâsı
lâzım gelmiş idügi bedîdâr olduğundan bahisle bu bâbda ne vechle irâde-i
şâhâne sünûh eder ise muktezâsının îfâsına mübâderet olunacağı Çirmen
sancağı mutasarrıfı Celâleddin Paşa tahrîrâtında derc ü istîzân etmiş olduğuna binâen keyfiyet atebe-i mülûkâneye arz olundukta merkûmun ettiği
şenâ‘atı hiçbir millet irtikâb etmez eş‘ârı bu vechile da‘vâcılarına teşeffî gelmek üzere alenen tertîb-i cezâ olunsun mazmûnunda hatt-ı hümâyûn-ı
mehâbet-makrûn sâdır olmakla mûcebince müşârunileyhe hitâben 1232
Ramazanı evâsıtında fermân olunmakla îcâbı bi’l-icrâ Mavrîdî Bahçeliği
ittisâlinde Sultân Mezârlığı denmekle ma‘rûf kabristânda medfûn ve nakş-ı
seng-i mezârı Rufâ‘î Kabûlî Efendi’nin söylediği târîh-i mevzûndur.
Târîh
Hayıf Arslan Girây Sultân ki nesl-i âl-i Cengizî
Ederken bîkesâna bi’t-tabi‘ ihsânı cûdâne
Hasûdân gamz edüp ol hânedânı cânib-i şâha
Erişdi murg-ı cânına anın pençe-i şîrâne
Mukadder bu imiş hakkında tedbîr etmeyip çâre
Nesîmî-veş şehâdet câmını nûş etti merdâne
Perr açıp rûhu pervâz eyledi çün dergeh-i Hakka
Bıraktı âl ü evlâdın figân üzre yetîmâne
Kabûlî söyledi ilhâm-ı Hakla fevtine târîh
Ulaştı rûh-ı pâkı cemm-i ervâh-ı şehîdâne 1232
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1517
Ravzatü Şüyûhu’l-Kurrâ
1518 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1519
[s.336] İşbu şuyûh-ı kurrâ’dan bazılarının silsilesi muntazaman bulunamadığı cihetle bulunabildiği gibi sırasıyla yazılmıştır.
Mevlânâ Eş-Şeyh Mehmed Bin Mevlânâ Kutbuddin İznikî
Seyyidü’l-kurrâdır. Tercemesi Ulemâ Ravzası’nda Fâtih ulemâsı sırasındadır.
Eş-Şeyh Mehmed Hamdî
Ayasofya hatîbi olup Edirne’de Sultân Selîm Câmi-i şerîfinin hîn-i
küşâdında evvelen bu zât şeyhu’l-kurrâ tayin buyurulduğu ve ilm-i kırâatta
müellefât-ı müte‘addide sâhibi olup “Füyûz” nâm kitabın müellifi idügi
Enîsü’l-müsâmirîn’de mezkûrdur.
Eş-Şeyh Azîz
Eş-şeyh Mehmed Hamdi’nin vefâtında yerine nasb olunduğu Enîsü’lmüsâmirîn’de mezkûrdur.
Eş-Şeyh Muslihuddin
Sultân Selîm dârü’l-kurrâsı şeyhidir. Şeyh Hamdi şâkirdlerinden
olup 1003 târihinde vefât etmiştir.
Eş-Şeyh Hasan
Habbâzzâde Sâlbâş Hasan Efendi demekle ma‘rûf olup Enîsü’lmüsâmirîn müellifi Mevlânâ Abdurrahman Hibrî’nin pederidir. Sultân
Selîm dârü’l-kurrâsı şeyhi Mevlânâ Muslihuddin’den ilm-i kırâatı ta‘lîm
ederek icâzet aldıktan sonra hâcesi makâmında bir sene kadar şeyh olmuştur. Tercemesi Ulemâ Ravzası’nda Sultân Murâd-ı Râbi‘ ulemâsı sırasındadır.
1520 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Eş-Şeyh Hâfız Ahmed
Haddâdzâde demekle meşhûr olup 1004 târihinde Sultân Selîm
dârü’l-kurrâsında Sâlbâş Hasan Efendi yerine şeyh olmuştur. Tercemesi
Ulemâ Ravzası’nda Sultân Ahmed Hân-ı Evvel ulemâsı sırasındadır.
Eş-Şeyh Mustafa Halîfe
Bosnevî’dir. Haddâdzâde Hâfız Ahmed Efendi yerine şeyh olduğu
Enîsü’l-müsâmirîn’de mezkûrdur.
Eş-Şeyh Mehmed
Sûfîzâde demekle ma‘rûf olup tercemesi Dâ‘î mahlasıyla Şuarâ Ravzası’ndadır.
Eş-Şeyh Ahmed Rüşdü
Eş-şehîr bi-Ammeci Çelebi. Hâfızu’l-Kur’ân. Safâyî Tezkiresi
beyânınca seb‘a vü aşere kırâatına kâdir şeyhü’l-kurrâ olup Edirne’de Kazasker Câmi-i şerîfi hatîbidir. Rüşdî mahlasıyla tercemesi Şuarâ Ravzası’ndadır.
Eş-Şeyh Hâfız Mehemmed
Sultân Selîm dârü’l-kurrâsı şeyhi ve Câmi-i Atîk hatîbidir. Tercemesi Ulemâ Ravzası’nda Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis ulemâsı sırasında ve
Ravzatü’l-hattâtîn’de mezkûrdur.
Eş-Şeyh Hâfız Mehmed Kevkeb
Şeyhü’l-kurrâ olup tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’de mufassalen
mezkûrdur.
Eş-Şeyh Abdullah
Eş-şehîr bi-imâm-ı sultânî. Tercemesi Ulemâ Ravzası’nda Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis ulemâsı sırasındadır.
Eş-Şeyh Hâfız İbrâhim
Şeyhzâde nâm-ı diğerle İmâmzâde demekle şöhret-şi‘âr olmuştur.
Tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’dedir.
Eş-Şeyh El-Hâc Mehmed
Sultân Selîm dârü’l-kurrâsında şeyh ve câmiinde hatîbdir. Tercemesi
Ulemâ Ravzası’nda Sultân Osmân Hân-ı Sâlis ulemâsı sırasındadır.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1521
Eş-Şeyh Seyyid Ahmed
Sedâsı begâyet muhrik olduğundan Yanık Hâfız demekle meşhûr olmuş idi. Tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’dedir.
Eş-Şeyh Ali Dalkara
Eş-şehîr bi-imâm-ı sultânî. Tercemesi Ulemâ Ravzası’nda Sultân Ahmed Hân-ı Sânî ulemâsı sırasındadır.
Eş-Şeyh Ömer
Ahâlî-i Mısriye’den olup küçük dârü’l-kurrâda şeyh olduğu Enîsü’lmüsâmirîn’de mezkûrdur.
Eş-Şeyh Hâfız Mehmed
Eş-şehîr Mehmed el-kurrâ Bıçakçızâde. Şeyhzâde Şeyh İbrâhim
Efendi şâkirtlerindendir. Küçük dârü’l-kurrâda şeyh olup buk‘ası olmadığı cihetle Câmi-i Atîk’te îfâ-yı emr-i tedrîs eyler idi.
Eş-Şeyh Mehmed
Ali Paşa Tekkesi’nde Nakşî şeyhi ve Husrev Ağa dârü’l-kurrâsında
şeyhü’l-kurrâ olup ilm-i kırâatı Sultân Selîm Câmi-i şerîfinde talîm eder
idi. 1005 Rebiulâhiri gurresinde irtihâl eyledi.
[s.337] Eş-Şeyh Ebûbekir Halîfe
Şeyh Mehmed Efendi yerine Husrev Ağa dârü’l-kurrâsına şeyh olmuş idi.
Eş-Şeyh Yûnus
Ebûbekir Halîfe yerine şeyh olmuş ise de azl edilmiştir. Arapzâde demekle meşhûrdur.
Eş-Şeyh Halîl
Azl edilen Arapzâde Şeyh Yûnus Efendi yerine tayin kılınmıştır.
Silsileleri Muntazaman Bulunabilen Şüyûh-i Kurrâ
Eş-Şeyh Osmân
Ahıshavî’dir. Medfeniyle târih-i vefâtı tahkîk olunamadı. Mahdûmları
Mevlânâ Seyyid Hasan Ulemâ Ravzası’nda Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî
ulemâsı sırasındadır. İlm-i kırâatı Çelebi İmâm demekle şehîr Şeyh Mehmed Efendi’den taallüm ile icâzet almıştır.
1522 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Eş-Şeyh Ali Kudsî
İlm-i kırâatı Ahıshavî Şeyh Osmân Efendi’den ta‘allüm ederek icâzet
almıştır. Tercemesi Ulemâ Ravzası’nda Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî
ulemâsı sırasındadır.
Eş-Şeyh El-Hâc Mustafa
Re’isü’l-kurrâ olup Küçük Hâfız demekle meşhûrdur. İlm-i kırâatı
Eş-şeyh Ali Kudsî Efendi’den bi’t-ta‘lîm icâzet almıştır.
Eş-Şeyh El-Hâc Mehmed El-Kâdirî Eş-Şehîr Bi-Ahi Baba
İlm-i kırâatı Şeyh Hacı Mustafa Efendi’den ta‘lîm ederek icâzet almıştır. Tarîkat-ı aliyye-i Kâdiriyye’ye intisâbı cihetiyle Hacı Memi Dergâh-ı
şerîfi şeyhi olup 1210 târihinden sonra vefât etmekle dergâh-ı mezkûr
hatîresine defn edilmiş ise de binâsının tecdîdi esnâda seng-i mezârı zâyi‘
olduğundan târih-i vefâtı anlaşılamadı. Hüsn-i hatta mâlik olduğu cihetle
Ravzatü’l-hattâtîn’de dahi mezkûrdur.
Eş-Şeyh Ahmed Bin Bilâl Eş-Şehîr Bi-Koca Kurrâ
İlm-i kırâatı mârr-üz-zikr Ahi Baba’dan ta‘lîm ederek icâzet almış
ve beş zâta da icâzet vermiştir. Tercemesi Ulemâ Ravzası’nda Sultân
Abdülmecîd Hân asrı ulemâsı sırasındadır.
Eş-Şeyh Hâfız Ahmed Ez-Zihnî İbni Ömer El-İsakçavî
Re’isü’l-kurrâ ve Sultân Selîm dârü’l-kurrâsı şeyhidir. İlm-i kırâattan
dört zâta icâzet vermiştir. Tercemesi Abdülazîz Hân asrı ulemâsı sırasında Ulemâ Ravzasın’da ve Ravzatü’l-hattâtîn’de mezkûrdur. İlm-i kırâatta
Koca Kurrâ demekle şehîr Şeyh Ahmed Bin Bilâl’den icâzet almıştır.
Eş-Şeyh Hâfız Mestân El-Fevzî
Edirne müfti-i sâbıkı olup tercemesi Ulema Ravzası’nda Sultân Abdülhamid Hân-ı Sânî hazretleri asrı ulemâsı sırasında mezkûrdur. İlm-i
kırâatta Koca Kurrâ’dan icâzet almıştır.
Eş-Şeyh Hâfız Mehmed El-Hicâbî
Bitlik demekle meşhûr olup nâm-ı diğerle Bit Kafanın Hâfız dahi
derler. Tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’de mezkûrdur. İlm-i kırâatta Koca
Kurrâ’dan icâzet almıştır.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1523
Eş-Şeyh Es-Seyyid Hâfız Ali El-Vahîd
Şârih-i Velediyye’dir. Kiras Ali demekle şöhret-şi‘âr olup ilm-i kırâatta
Koca Kurrâ’dan icâzet almıştır. Tercemesi Ulemâ Ravzası’nda Sultân
Mustafa Hân-ı Râbi‘ asrı ulemâsı sırasındadır.
Eş-Şeyh El-Hâc Hâfız Mahmûd En-Nûrî
Konyalı Mektebi mu‘allimidir. İlm-i kırâatta Koca Kurrâ’dan ahz-ı
icâzet etmiştir. Tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’de mezkûrdur.
Eş-Şeyh Hâfız Mehmed Tâhir
Kara Bulut Mektebi mu‘allimi olup ilm-i kırâatta Şeyh Hâfız Ahmed Zihni Efendi’den icâzet almıştır. Tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’de
mezkûrdur.
Eş-Şeyh El-Hâc Hâfız Hüseyin Şerîf El-Hıfzî
Eski Câmi-i şerîfin imâm-ı sânîsi ve mektebinin muallimidir. Hacı
İmâm demekle meşhûrdur. İlm-i kırâatta Şeyh Hâfız Ahmed Zihni Efendi’den icâzet almıştır. Tercemesi [s.338] Ravzatü’l-hattâtîn’de
mezkûrdur.
Eş-Şeyh Hâfız Mehmed Medhî
Eski Câmi-i şerîf hatîbidir. Mûmâileyh kurrâ lafzının galatı olarak
elsine-i nâsda Kuru Hâfız Mehmed nâmıyla şöhret-şi‘âr olmuş idi. İlm-i
kırâatta Şeyh Hâfız Ahmed Zihni Efendi’den icâzet almıştır. Tercemesi
Ravzatü’l-hattâtîn’dedir.
Eş-Şeyh Hâfız Mehmed
Çubukçuzâde demekle ma‘rûf olup Üç Şerefeli Câmi-i şerîfi imâmı
ve Murâdiye Câmi-i şerîfi hatîbidir. İlm-i kırâatta Şeyh Hâfız Ahmed Zihni Efendi’den icâzet almıştır. 1319’da vefât etmekle Fırınlar Sırtı kurbunda Acıçeşme Kabristânı’nda medfûndur.
Eş-Şeyh El-Hâc Hâfız Ali Er-Remzî
Kirişhâne’de Taş Mektep mu‘allimidir. İlm-i kırâatı Karabulut Mektebi mu‘allimi Şeyh Hâfız Mehmed Tâhir Efendi’den ta‘lîm ile icâzet almıştır. Ravzatü’-hattâtîn’de dahi tercemesi mezkûrdur.
Eş-Şeyh Hâfız Mehmed Sabrî
Aydınlı Hâfız demekle meşhûr olup Taşlık Câmii mektebi muallimidir. İlm-i kırâatta Karabulut Mektebi muallimi Hâfız Mehmed Tâhir
1524 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Efendi’den icâzet almıştır. (1297) târihinde vefât ettiğinden Buçuktepe
Kabristânı’nda Tabya civârında defn olunmuştur.
Eş-Şeyh Hâfız Ârif
Duhânî Ahmed Ağa nâmında bir zâtın sulbünden 1258 târihinde
Kürd Hâce Mahallesi’nde gehvâre-zîb-i sâha-i vücûd olmuştur. İlm-i
kırâatta Eski Câmi hatîbi Şeyh Hâfız Mehmed Medhî Efendi’den icâzet
almış ve hâcesi vefâtında Eski Câmi-i şerîf hitâbetinin bu zâtın uhdesine tevcîhini tensîb u tavsiye etmiş olduğundan ol vechle câmi-i şerîf-i
mezkûr hitâbeti uhdesine tevcîh buyurulmuştur.
Eş-Şeyh Hâfız Hüseyin
İlm-i kırâatta Şeyh El-hâc Hâfız Ali Remzî Efendi’den 4 Rebiulevvel
1312 târihinde icâzet almıştır.
Eş-Şeyh Hâfız Abdüllatîf
Kadı Bedreddin Câmi-i şerîfi hatîresinde el-yevm eser-i binâ olmayan mektebin mu‘allimi olup ilm-i kırâatı Aydınlı Şeyh Hâfız Mehmed Efendi’den ta‘lîm ile icâzet almıştır. Tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’de
mezkûrdur.
Eş-Şeyh El-Hâc Hâfız Ârif
Sultân Selîm Câmi-i şerîfinin imâmı ve âti’z-zikr Hâfız Hayri
Efendi’nin büyük birâderidir. İlm-i kırâatı Aydınlı Şeyh Hâfız Mehmed Efendi’den talîm ile icâzet almıştır. 1305 târihinde vefât etmekle
Buçuktepe’de Tabya civârında defn olunmuştur.
Eş-Şeyh Hâfız Rif‘at
Edirne tapu kalemi baş kitâbetinden mütekâid Sâatçi İbrâhim
Efendi’nin sulbünden 1258 târihinde Kebeyapıcı Mahallesi’nde mehdârâ-yı âlem-i vücûd olup ulûm-ı arabiyeyi dersiâmdan Hacı Emin
Efendi’den ve ilm-i kırâatı Aydınlı Şeyh Hâfız Mehmed Efendi’den
bade’t-tahsîl Sultân Selîm dârü’l-kurrâsına şeyh olmuş ve ulûm-ı arabiyeden ve ilm-i kırâattan icâzetler verdikten sonra 1318 Ramazanında irtihâl
etmekle İstanbul yolunda vâki Nâzır Çeşmesi zahrında defn olunmuştur.
Eş-Şeyh Hâfız İsmâil
İbni Hâfız Emin. Eski Câmii-i şerîf medresesi müderrisidir. İlm-i
kırâatı Aydınlı Şeyh Hâfız Mehmed Efendi’den talim ederek icâzet almış-
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1525
tır. Tercemesi Ulemâ Ravzası’nda Sultân Abdü’lhamid Hân-ı Sânî hazretleri ulemâsı sırasındadır.
Eş-Şeyh Hâfız Abdullâh
Zâir-i beytu’llâhü’l-harâm ve Murâdiye Câmii’nde imâmdır. İlm-i
kırâatı Şeyh Hâfız Rif ‘at Efendi’den bi’t-talim icâzet almıştır.
Eş-Şeyh Hâfız Hayrî
Zikri sebk eden Sultân Selîm Câmi-i şerîfi imâmı Şeyh Hacı Hâfız
Ârif Efendi’nin birâder-i kihteri olup birâderinin irtihâlinden sonra câmi-i
şerîf-i mezkûra imâm ve muktedâ-yı enâm olmuş idi. İlm-i kırâatı Şeyh
Hâfız İsmâil Efendi’den talîm ile icâzet almış ve 1309 târihinde irtihâl-i
dâr-ı bekâ etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda [s.339] Tabya civârında
birâderi kurbunda defn olunmuştur.
Eş-Şeyh Hâfız Mustafa
Leblebici esnâfından Fazlı Efendi nâm zâtın sulbünden Hasan Paşa
Mahallesi’nde tevellüd ederek kemâlât-ı ilmiyeyi ba‘de’t-tahsîl Ayşe Hatun Câmi-i şerîfine hatîb olmuş ve ilm-i kırâatı Murâdiye imâmı Şeyh
Hâfız Abdu’llah Efendi’den ta‘allüm ile 1314 târihinde icâzet almıştır.
Mûmâileyh taraf-ı sâmî-i meşîhat-penâhîden 1319 târihinde dersaâdete
celb olunarak sadâsı hazîn olduğu cihetle imâmet hizmet-i celîlelerinde
istihdâm olunmakta ve dâire-i meşîhat-i ulyâya devâm eylemektedir.
1526 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1527
Ravzatü’l-Hattâtîn
1528 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1529
[s.342] Mevzû‘âtü’l-Ulûm nâm eserde ulûm-i hattiye beyânında
bir mukaddime ve iki şube derc etmiş. Buraya yalınız mukaddimesinin derci tensîb edilmiştir.
Mukaddime. Hattın fazîleti ve ana ihtiyâcı ve keyfiyet-i vaz‘ı
beyânındadır. Fazîleti nakl cihetinden Hakk Teâlâ’nın kavlidir ki (ikra’ ve
rabbüke’l-ekrem ellezî alleme bi’l-kalem alleme’l-insâne mâ-lem ya‘lem6)
buyurup ta‘lîm-i hattı nefsine muzâf u mensûb ve onu ibâdı hakkında
olan minen-i lâ yuhsânın a‘zamından mahsûb eyledi. İlm-i hatta bu şeref kâfî ve isbât-ı müdde‘âda delîl-i vâfîdir. Ve dahi hazret-i hâlık-ı bîçûn
kitâb-ı meknûnunda (nûn ve’l-kalemi vemâ yesturûn7) buyurmuştur ki ol
hazret-i bârîi’l-münessim-i halkın satr u kitâbet ettiklerine kasem etmiştir.
Bir nesneye ki kasem oluna elbette ol emr-i muazzam olur. Ve Hazret-i
İbni Abbâs’tan radiya’llâhü Teâlâ anhümâ mervîdir ki Hakk Teâlâ’nın
(ev-esâratin min ilmin8) kavlinden maksat hattır. Ve dahi rivâyet olunur
ki hazret-i Süleymân alâ nebiyyinâ ve aleyhi salavâtü’r-rahman bir ifrite
kelâmdan suâl eylediler. Ol dahi bir rîh-i gayr-i bâkîdir dedi. Hazret-i
Süleymân dahi ya onun kayd u bendi nedir deyip cevâbında kitâbettir
dedi. Ve dahi Abdullah Bin Abbâs radiya’llâhü anhümâ buyurmuştur ki
“hat lisân-ı yeddir.” Ve dahi Ca‘fer Bin Yahyâ demiştir ki “hatt u kitâbet
rişte-i dürer-i hikmettir ki onunla mensûru manzûm ve şüzûru mufassal u
ma‘lûm olur.” İbrâhim Bin Mehmed Eş-Şeybânî demiştir ki hat lisân-ı yed
ve behçet ü zînet-i fikr ve zamîr-i sefîr-i ukûl ve vasî-i fikr ü silâh u marifet
ve zamân-ı firkatte üns-i ihvân ve bu‘d u mesâfede âlet-i musâhabet-i yârân
ve gencine-i sırr-ı nihân ve umûr u ahvâli câmi dîvândır. Ammâ akl cihetinden fazîleti oldur ki eğer hatta bir şeref olmasa illâ Hakk Teâlâ onu hazret-i
6
7
8
Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.
Kur’ân-ı Kerîm Alak/3.4.5
Nûn.(Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına... Kur’ân-ı Kerîm. Kalem/1
Eğer doğru sözlüler iseniz, bundan önce bir kitap ya da bir ilim kalıntısı (veya bir eser) varsa, bana
getirin. Kur’ân-ı Kerîm Ahkaf/4
1530 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Âdem’e ya Hûd’a aleyhime’s-selâm inzâl u i‘lâm eyleyip ve cemî‘-i suhufu
enbiyâya mestûreten ve elvâhı hazret-i Mûsâ aleyhi’sselâma mektûbeten
inzâl eylediği olsa ona fazîlette ol kifâyet eder. Ve dahi umûr-ı zîşân ve hatîr
ve mutasavverât-ı ukûl ve fikr ü müdrikât-ı fehm ü mutahayyelât vehm ü
mühavvesât-ı havâstan her şey ki âmme-i nâs bunları zikr ü takrîrinde kâsır
ola elbette kitâbet ana mü’ekkil ü müdebbir ve ondan münfasih u muabberdir. Ol cihettendir ki ondan bazı fırka vü ümmet istiğnâ ve bazı iktifâ etmek olmayıp belki âmme-i enâm ona ihtiyaçta müsteviyetü’l-ikdâmdırlar.
Ondan mâ‘adâ envâ‘-ı insâniyetin hâssası [ya‘ni kâbiliyet-i ilm-i san‘at u
kitâbet] kuvvetten fi‘le zuhûr edip ve ulûmu mede-l-a‘sâr ve’d-duhûr hıfz
etmekte sâir hayvânattan mümtâz u meşhûr olması ve bir zamândan bir
zamâna nakl u ahbâr ve bir mekândan bir mekâna haml-i esrâr cümleten
masûnet-i hatt u kitâbet ile idügi zâhir u âşikârdır. Ve dahi hıfz-ı hukûk u
men‘-i temerrüd-i erbâb-ı ukuk kitâbet-i şehâdet ü sebt-i sicillât ile hâsıl
ve beyne’n-nâs mesâfât-ı ba‘îdeden nice masâlih ve umûr ki ne mûsel-i
mektûb tahsîline kâdir ve ne ashâbı bir yere cem‘ u hâzır olur kâtibi her
ne mertebe hüsn-i edâ vü belâgatta mâhir olsa yine ol maksata vâsıta-i
kitâbetle vâsıl olur. Ol sebeptendir ki ekser-i ulemâ hattı lafzdan tafzîl ve
vechini bu tarîk ile tafsîl eylemişlerdir ki lafzı fehm eden ancak hâzır ve
hattın fehmi hâzır u gâibe şâmil idügi zâhirdir. Vasf-ı kalemde bir şâ‘ir-i
mâhir-i şîrîn-edâ bu nazm-ı âbdârı inşâd eylemiştir. Felillâhi dürrühû
Nazm
Ve ahlasu yentiku bi’l-muhkemât
Ve cismânühü sâmitü ecvef
Bi Mekkete yentiku fî hufyetihi
Ve bi’şşâmi mantıkahu ya‘rif
Tercemesi Bî zebân u cevfi irfândan tehî
Yine bast eyler hükmden çok kelâm
Mekkede ger söylese ihfâ ile
Fehm eder onun kelâmın ehl-i Şâm
[s.343] Nesr. Fazâil-i kalemden biri dahi oldur ki evvel-i mahlûkâttır.
Nitekim Ubâde bin Sâmit’ten radiya’llâhü Teâlâ anh mervîdir ki nebî
aleyhi’sselâm buyurmuştur ki Hakk Teâlâ’nın evvel-i mahlûku kalemdir
ki halk edip ona kitâbet ile emr eyledi. Kalem dahi ilâ yevmi’l-kıyâm olacak umûru yazdı. Bu kavl-i Muhtâr İbni Abbâs ve hüsn ü atâ ve mücâhid
ü âmme-i ulemâ-i ahyârdır. Ve dahi İbni Abbâs radiya’llâhü anhümâ buyurmuştur ki vaktâ ki Hakk Teâlâ kalemi halk edip ona ilâ yevmü’l-kıyâm
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1531
olacak eşyâ ile cereyân eyle diye emr eyledi. Kalem dahi levh-i mahfûz üzre
vech-i mezbûr ile cârî oldu. Hazret-i İbni Abbâs’tan bir rivâyette dahi vârid
olmuştur ki kalem Hakk Teâlâ’ya tesbîh ü temcîd eyledi. Mukadderâtı
kitâbet etmezden bin yıl mukaddem. Ve dahi demiştir ki kalem bir
zümürrüde-i hadrâdır ki dolu bir yıllık mesîredir. Ve nûr ile şakk olunmuştur. Vaktâ ki Hakk Teâlâ ona nazar eyledi heybet-i nazar-ı hudâdan iki nısf
olup biri birinden cüdâ oldu. Eğer suâl olunursa ki ya ol kalem mükellef
midir yâhut değil midir. Cevap veriliyor ki eşyâ-i mahsûsa ile mükellefdir ki
kitâbet ve cereyândır. Lakin insân onun hilâfınadır ki mutlaka mükelleftir.
Eğer yine suâl olunursa ki Hakk Teâlâ kaleme kasem edip (nûn ve’l-kalemi
vemâ yesturûn) buyurmuştur. Ya kat‘-ı katt ne tarîkle ona musallat olur. Cevap verilir ki ol kalem kat‘an muhtâc-ı katt olmamıştır. Belki ona muhtâc
olan bir kalemdir ki zevâid ü çirkini izâle ile kitâbette def ‘-i elem oluna.
Nitekim hayât şem‘-i gerdenini kat‘ ile olur. İbnü’l-Mukanna‘dan rivâyet
olunur: Demiştir ki Aklâm-ı matiyye-i ukalâ ve rüsûl-i kirâm ve beyân-ı
benân ü enâmil-i enâmdır. Bu cemî‘-i umûrun kıvâmı ve mülkün devâmı
iki şey iledir ki kalem ü seyftir. Amma kalem seyften efdal u berterdir. Ve
bu mânada inşâd olunmuştur.
Nazm
İn yehdimu’l-kalemü’s-seyfe’llezî hada‘at
Lehü’r-rikâbü ve kellet dûnehü’l-ümemü
Kezâ kada’llâhü li’l-aklâmi müzebberiet
İnne’s-süyûfe lehâ mezârü heft hidemü
Tercemesi Kalem kim cümle-i âlem onun emrine râm oldu
Aceb mi seyf onun hükmüne olsa bende-i fermân
Budur hükm-i İlâhî kim kalem halk olduğu demden
Ana hizmette kâimdir demâdem tîğ olup berrân
Ebû Temmâm Tâî demiştir ki:
Nazm
Ve’d-darbetü min kâtibin bi-benânihî
Emzâ ve eblegu min dakîki hüssâmi
Kavmün izâ azamû adâvete hâsidin
Sefeke’d-demâ bi esinneti’l-aklâmi
Tercemesi Kâtibin engüştü darbı ol kadar te’sîr eder
Kim yetişmez ona darb-ı tîg teber-i hûn-feşân
Şöyledir anlar ki kasd-ı katl-i a‘dâ etseler
Nîze-i aklâmı verir tîg-i bürrândan nişân
1532 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Nesr: Bazılar demişlerdir ki Ebû Temmâm’dan bu kelâm “es-seyfü asdeku inbâin mine’l-kütüb”9 dediği kavline münâkız ve âhadühümâ âhara
mu‘ârızdır. Zîrâ bu kelâm-ı seyfi kalemden tercîh iktizâ eylediği mâlâ
kelâmdır. Sâhib-i kitâb eydür: ben cevap veririm ki kavleyn miyânında
adem-i tenâkus câ-yı reyb ü meyn değildir. Zirâ Ebû Temmâm’ın kütübden murâdı mutlak olmayıp ancak kütüb-i nücûm idügi mevrid-i kelâm-ı
mezbûr olan vâkıanın şehâdetiyle ma‘lûmdur. Ve kalemin fazîletini isbât
için inşâd olanlarda ahsen-i ebyât budur:
Nazm
Kavmün izâ ehazü’l-aklâme min gadabin
Sümme istemeddû bihâ mâil meniyyât
[s.344]
Nâlû bihâ min a‘âdîhim ve in keserû
Mâlâ yenâlü bihaddi’l müşrifiyyât
Tercemesi Gazab vaktinde destine kalem aldıkça erbâbı
Midâd-ı imdâd ile su verip tîg-i sinânına
Adûya darb edicek şöyle te’sîri olur anın
Ki seyf-i müşrifi yaklaşamaz hiddette yanına
Nesr: Ammâ hatta ihtiyâcın beyânı: İmdi ma‘lûm ola ki vaktâ ki ifâde
vü istifâde-i ulûmda muhâtaba ve muhâverenin nef ‘i tâlibine elbette elfâz
ile ma‘lûm olduysa pes zabt-ı ahvâl-i elfâz-ı ulemâ-i âmilîn ve fuzalâ-i
kâmilîn şânında i‘tinâ ve tahrîku’l-hâtır eyledikleri umûrdan olup ol sebepten elfâz-ı müte‘allıka ulûmu istihrâc ve takdîm ve envâ‘ını on iki kısma
taksîm eyleyip ulûm-ı edebiye ile tesmiye eylemişlerdir. Edeb-i nefs ü ders
ona mevkûf olduğu cihetten yine ulûm-ı arabiye ile tesmiye eylemişlerdir.
Bahisleri ancak elfâz-ı arabiyeden olduğu cihetten. Zîrâ bizim şerîatımız
ki cemî‘-i şerâyi‘in efdal u a‘lâsı ve ahsen ü evlâsıdır. Zevk u vicdân belki
yakîn ve bürhân cihetinden efdal-i lügat ve ekmel-i elsine vü ibârât üzerine
vâki olmuştur ki ol lügat-i Arab ü arbâdır ki onlar cemî‘-i ümem içinde
evsat u ekrem ve her biri belâgata muhtass ve hâtem-i sıyâgate mânend-i
fass olmuşlardır. Ondan sonra miyân-ı ümemden erbâb-ı himem vaktâ ki
bu ni‘meti işâ’at emrinde muhâvere vü muhâtaba ile ki nef ‘i ancak hâzırîne
9
Kılıç kitaplardan daha doğru haber verir.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1533
mahsûstur kanâat etmediler. Ulüvv-i rütbetleri ve sümüvv-i himmetleri
iktizâ eyledi ki istinbât eyledikleri ulûm u ma‘ârif u tahsîl u tedvîninde
it‘âb-ı nüfûs ettikleri dakâyık u letâife her tâife gerek hazırîn gerek gâibîn
ve gerek ba‘dehum zuhûr edecek tâlibîn dahi muttali‘ ve onunla cemî‘-i
edvârda olan ulemâ-i aktâr müntefi‘ olup tâ ki telâhuk-ı efkâr ü kesret-i
tekrâr ile her ulûmda dahi ale’l-infirâd kesret ü izdiyâd hâsıl ola. Lâ-cerem
ulemâ-i ümem ahvâl-i kitâbetten dahi bahs eylediler ki cemî‘-i ezmânda
nukûşu sâbite ve menâfi‘i âmme vü şâmile ola. Ve dahi hurûfun
harekâtından ve sekenâtından ve nukat u zavâbıtından şeddât u
meddâtından ve terkîb ü tastîrinden bahs eylediler. Tâ ki nâzır olanlar
kitâbetten elfâz u hurûfa intikâl ve onlardan ezhânda hâsıla olan ma‘ânîye
istidlâl edeler. Ve dahi kitâbeti elfâz arasında vaz‘ edip a‘yânda olan eşyâ
arasında vaz‘ eylemediler. Meselâ cevher için bir nakş ve araz için nakş-i
âhar vaz‘ eylemediler. Tâ ki kitâbetten elfâz fehm olunmamak lâzım gelmesin için. Zîrâ medlûle delâletten devâline delâlet lâzım gelmez.
[devâlden maksat elfâz ve medlûlden maksat ma‘ânîdir] ammâ ezâ-i elfâzda
vaz‘ olunsa bunun hilâfınadır. Zîrâ dâlle delâletten medlûlüne delâlet lâzım
gelir. Ve dahi kitâbeti ol emirden ezhânda olan eşyâ için vaz‘ eylemediler.
Zîrâ kuvve-i müfekkire mu‘tâd olmuştur ki ma‘ânîyi tasavvur ettikte ona
delâlet eder. Elfâzı dahi tahayyül ü tefekür eder. Hatta ke ennehû müfekkir
olan kimse ma‘ânîyi tefekkür ettiği demde kendi nefsinden ona delâlet
eder. Elfâzın tahayyülünü dahi recâ eder. Ve dahi kitâbetten ma‘ânîye
intikâl olunsa ol takdîrce ondan elfâza intikâl asîr olur. Zîrâ medlûlden
dâlle intikâl aksinden es‘ab idügi câ-yı kîl ü kâl değildir. Görmez misin ki
nefiste olan ma‘ânî mukâbelesinde inşâ-i elfâz nefsi katında elfâzdan ma‘ânî
fehm etmekten es‘abdır. Ammâ hattın keyfiyet-i vaz‘ı. İmdi demişlerdir ki
evvel-i vâzı‘-ı hatt olan hazret-i ebu’l-beşer Âdem safîdir. Alâ nebiyyinâ ve
aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm ki hattı bir tîn üzre yazıp tabh eylediler. Ondan
ba‘de’t-tûfân her kavim kitâbet ü hatlarına isâbet eylediler. Bazılar demiştir ki evvel-i vâzı‘ Ahnuh yani İdris’tir. Aleyhi’s-selâm. Bazılar Hûd aleyhi’sselâmdır demişlerdir. Bazılar dahi demiştir ki hazret-i Âdem aleyhi’s-selâma
yirmi bir sahîfe ile hurûf-ı mukatta‘a inzâl olunmuştur. [Kitâbü’l-hamîs fî
ahvâl-i nefs-i nefîste bu rivâyeti nakl edip ba dehü zikr eder ki hazret-i
Âdem’in ta‘allüm-i esmâ ettiği kitâb ol [s.345] kitaptır. Ve’l-ilmü
inde’llâhi’l-meliki’l-Vehhâb] esahh budur ki kitâbetin cümlesi ve yâhut
bazı cenâb-ı rabb-i raûfdan ta‘lîme mevkûftur. Ve bu zikr olunan akvâl
beyninde tebâyün dahi yoktur. Zîrâ câiz ki her birine nüzûl-i hatt vâki
1534 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
olmuş ola. Ve dahi hazret-i İbni Abbâs’tan radiya’llâhü anhümâ mervîdir
ki hatt-ı Arabîyi evvel vaz‘ edenler üç kimsedir. (Bulan)dan ki Bulan
Tayy’dan bir kabîledir ki (Anbâr) medînesine nüzûl eylemişlerdir. Ol üç
kimsenin evveli Mirâr’dır ki suver-i hurûfu vaz‘ eyledi. İkincisi Eslem’dir
ki hurûfu fasl u vasl eyledi. Üçüncüsü Âmir’dir ki nukat u a‘câm vaz‘ eyledi. Ondan sonra bu ilm Mekke’ye nakl olunup ta‘allüm edenler edip
miyân-ı halkta şâyi‘ ü kesîr ü mütedâvil ü şehîr oldu. Cevherî dahi Şeref
Bin el-Kattâmî’den nakl eyledi ki evvel-i vâzı‘-ı hurûf u eşkâl Tayy
kabîlesinden birkaç ricâldir ki birisi Mirâre Bin Mürre’dir. Bazılar dahi
demişler ki hattı evvel ihtirâ‘ edenler altı şahıstır. Kabile-i Tasm’dan Adnân
Bin Uded katında nüzûl etmişlerdi. Ve onların esâmîsi Ebced ü Hevvez ü
Huttiy ü Kelemen ü Sa‘fes ü Karaşet idi. Kitâbeti dahi kendilerin esâmîsi
üzere vaz‘ eylediler. Kendilerin esâmîsinden şâz u hâric olan hurûfu onlara
ilhâk ve revâdif ile tesmiye üzere ittifâk eylediler ki onlar Sehaz u Dazzıg’dır.
Ve bazı rivâyette mezkûrdur ki ol kelimât esmâ-i mülûk-i medyendir. Ve
Kelemen Hazret-i Şuayb aleyhi’s-selâm zamânında idi. Ondan sonra hatt
medîne-i Anbâr’a intikâl badehû ehl-i Hîre’ye ittisâl eyledi. Badehû
miyân-ı Arap’ta iştihâr ve ba‘de’l-bi‘se intişâr buldu. Ve dahi demişlerdir ki
enbâ-i hazret-i İsmâil’den Nufeys ve Nadr ve Teyma ve Devme bir kitâb
vaz‘ edip cümlesini bir satır eylediler ki hurûfu cümleten mevsûl ve gayr-i
mütafarrık idi. Ondan sonra onu Nebt ve Hemeysa‘ ve Kayzar tefrîk edip
ve eşbâh ve nezâir dahi ziyâde eylediler. Ve dahi Hişam bin Muhammed
vâlidleri Muhammed’den rivâyet eder ki demiştir ki ulemâ-i Mısır’dan bir
kavim bana haber verdiler ki hatt-ı Arabî’yi evvel kitâbet eden bir kimsedir
Beni’n-nadr Bin Kinâne’den. Ve Sîret-i İbni Hişâm’da mezkûrdur ki hatt-ı
Arabî’yi evvel kitâbet eyleyen Himyer Bin Şebâh’tır. Menâm’da ta‘lîm olunmuştur. İmâm-ı Süheylî Kitâbu’t-tasrîf ve’l-a‘lâm’da demiştir ki esahh-ı
akvâl Amr bin Abdü’l-berr tarîkinden rivâyet ettiğimizdir ki Nebî
aleyhi’sselâm hazretine ref ‘ eder ki hazret buyurmuştur. Lisân-ı Arabî üzere evvel kitâbet eyleyen hazret-i İsmâil’dir. Aleyhi’sselâm. Ve dahi İbni
Abbâs radiya’llâhü anhüma suâl eylediler ki hece ve kitâbet ve şekli kande
ta‘lîm ettiniz. Cevap verdiler ki bize Harb Bin Ümeyye ta‘lîm eylemiştir.
Dediler ki Harb Bin Ümeyye kimden ta‘lîm eyledi. Cevap verdiler ki
cânib-i Yemen’den füc’eten bir kimse gelip ta‘lîm eyledi. Dediler ki ol kimse ne vechile ta‘allüm eyledi. Dediler ki hazret-i Hûd aleyhi’sselâma vahy
ile olmuş idi. Ebû Amr bin Eldânî Kitâbü’t-tenbîh ale’n-nukat ve Şekl’de
zikr eylemiştir ki bazılar demiştir ki evvel-i zuhûru Yemen’de Ebî Süfyân
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1535
Bin Harb’in ammi Ebî Süfyân Bin Ümeyye kıbelinden ona dahi ehl-i
Hîre’den bir kimse kıbelinden olmuştur. Ehl-i Hîre dahi demiştir ki biz
ehl-i Anbâr’dan ahz etmişizdir. Ve Ebî Süfyân Bin Harb’dan zeynü’l-eshâb
hazret-i Ömer İbni Hattâb radiya’llâhü anh ve Kureyş’ten bir cemâat dahi
ta‘allüm eylemişlerdir. Ve Muâviye Bin Ebî Süfyân dahi ammi Süfyân’dan
ta‘allüm eyledi. Ammâ Evs ü Hazrec kabîleleri bir Yahûdî’den ta‘allüm eylediler. Badehû zuhûr-ı dîn-i islâm ve ba‘s-i hazret-i Seyyidü’l-enâm oldukta ondan ziyâdece kimse içlerinde mevcûd idi. Sa‘îd-i Zürâre ve Münzer
Bin Amr ve Ubey Bin Ka‘b ve Zeyd bin Sâbit gibi radiya’llâhü anhüm.
Onlar Arabiye vü İbrâniye’yi dahi kitâbet ederler idi. Ve dahi onlardan idi
Râfi‘ bin Mâlik ve Seyyid Bin Hazîr ve Ma‘an Bin Adî ve Ebû Abs bin Kesîr
ve Evs bin Havli ve Beşîr Bin Sa‘d. Ve dahi ma‘lûm ola ki sükkân-ı şark u
garb ve tâife-i Acem ü Arab ve gayriden cemî‘-i ümem içinde olan kitâbet
ve kalem on iki kitâbettir. Arabiye ve Himyeriye ve Yunâniye ve Fârisiye ve
Süryâniye ve İbrâniye ve Rûmiye ve Kıbtiye ve Berberiye ve Endülüsiye ve
Hindiye ve Sîniye. Bunlardan beş nev’i bi’l-külliye muzmahill ve ehlinden
âlem hâli âtıldır ki onlar Himreviye ve Yunâniye ve Kıbtiye ve Berberiye
ve Endülüsiye üçü dahi bilâdında isti‘mâli bâkî [s.346] ve ma‘lûm lakin
bilâd-ı islâmda ehli ma‘dûmdur ki onlar Rûmiye ve Hindiye ve Sîniye’dir.
Bâkî oldur ki onlar büldân-ı islâmda müsta‘mele-i aklâmdır ki Arabiye ve
Fârisiye ve Süryâniye ve İbrâniye’dir. (Kitâbü’l-Ebhâsü’l-cemîle fî şerhi’lakîle ) sâhibi demiştir ki hatt-ı Arabî’den merâm olan kûfî diye şöhret bulandır. Ve hâlâ müsta‘mel olan aklâm ondan istinbât olunmuştur. Ve
kûfîden nakl olunmak evâhir-i devlet-i (benî Ümeyye) ve evâil-i (Abbâsiye)
de olmuştur. Ve hatt-ı bedî‘ mensûbu evvel kitâbet eyleyen Ebû Ali Muhammed Bin Ali Bin Hasan Bin Mukletü’l-vezîr’dir. Sene semâne ve işrîn
ve selâse miede vefât eylemiştir. Badehû sene sülâse aşerate ve erbaa miede
sâhibü’l-hatti’l-bedî‘i’l-mensûb Ali Bin Hilâlü’l-bevvâb el-Bağdâdî zuhûr
eylemiştir. Buna İbni Sırrî dahi derler pederi bevvâb ve bevvâb olan
mülâzim şerbâb olduğu cihetten. Ve onun kitâbette şeyhi İbni Esed Kâtib
idi ki ol Ebû Abdu’llâh Muhammed Bin Esed Ali Bin Sa‘îd el-Kârî ElBezzâzi’l-Bağdâdî’dir. İbni Bevvâb’ın vefâtı sene selâse ve işrîn yâhut aşerâte
ve erbaa miede Bağdâd’ta vâki olmuştur. Ve İmâm Ahmed Bin Hanbel
civârında medfûndur. Rahimehu’llâhü Teâlâ. Ve İbni Bevvâb’ın mersiyesinde bu şiiri inşâ eylemişlerdir.
1536 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Şiir
İstesaral kitâbü fakdüke sâbıkan
Fekazat bi-sıhhati zâlike’l-eyyâmi
Velizâke sevvedeti’ddevâtü kâtibehü
Esefen aleyke ve şakkati’l-aklâmi
Tercemesi Gûyiyâ duymuştu küttâb-ı ûlâ fakdın senin
Sıhhatine sonra hükm etti kazâdan rûzigâr
Ol sebeptendir siyeh-pûş oldu hüznüne devât
Ceybini şakk edip aklâm erdi ona inkisâr
Nesr: Badehû Ebu’d-dürer Yâkut Bin Abdullah El-Musulî Eminü’ddin
El-Mekkî zuhûr eyledi ve sene semâne aşera ve sittü miede vefât eyledi.
Badehû Şehâbe’ddin Ebu’d-dürer Yâkut Bin Abdurrûhî el-Hamevî zuhûr
eyledi. Vefâtı sene seb‘a ve sittîn ve sittü miede vâki oldu. Badehû Ebu’ddürer Yâkut Er’Rûmî el-Müsta‘sımî zuhûr eyledi. Ve onun ismi âlemin şark
u garbında mezkûr ve zikri bilâd u emsârda mânend-i emtâr cârî ve meşhûr
olup mecmû‘-ı küttâb sanatını kabul edip türbesine vusûl değil belki karîb
olmağa adem-i kudretlerine itiraf ve hıyâz-ı devâtından cârî olan zülâl-ı
midâdından istimdâd u itiraf etmişlerdir. Zîrâ fenn-i kitâbette bir sihir
eylemiştir ki ona Sâmirî görse sihr-i helâl der deyip âciz ü lâl kalırdı. Vefâtı
sene semâne ve tis‘în ve sittü miededir. Bu nükte ve tafsîl ile bast-ı kelâm
ve tatvîl olunmaktan merâm oldur ki ekser-i nâs katında iltibâs olmuştur
ki hatt-ı bedî‘-i mensûbun esatize-i küttâbdan intisâbı kimedir. (intehâ)
Şubeleri için Mevzû‘âtü’l-Ulûm’a mürâcaat buyurula.
Konya Gazetesinin 9 Teşrîn-i Sâni 1315 Târihli ve 1438 Numaralı Nüshasında Hatt u Kitâbetin Lüzûm-ı Taallüm ve Ehemmiyeti Hakkındaki Makalenin Fıkra-i Ahîresi Bi’l-münâsebe bu Mecelleye
Derc ü Tenmîk Edildi.
Nev‘-i beşer bidâyet-i hilkatinde hatta tekellümden mahrûm denecek derecede hâl-i vahşet ü behîmiyyette müte‘ayyiş oldukları cihetle
aralarında bi’t-tab‘ ihtilât u ünsiyet hâsıl ve yekdiğerleriyle mükâleme vü
mühâbere kâbil olamaz idi.
Gide gide terakkî ve tekemmül eden kuvve-i ma‘neviye ve dimâğiyeleri
ve zamân mürûr ile tezâyüd ve teşeddüd eden ihtiyâcât-ı zâtiyeleri cemiyetle onları mecbûr etmiş ve bir aralık lisânları intizâma girmeye başlamış
idi. Daha sonraları birbirlerinden ayrılmağa ve ayrıldıkları ve bulundukları
yerlerden yekdiğeriyle muhâbereye mecbûriyet hissettiklerinden henüz bir
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1537
kâide altına alınmayan lisânlarının mu‘âvenetine mazhar olmayarak bir
takım eşkâl ü tasâvir ihtirâ‘ ve îcâd ile bunları taş ve kemik ve biraz [s.347]
sonra ağaç yaprakları ve hayvanât derileri üzerlerine nakş u tersîm ve bu
minvâl üzere merâmlarını gıyâben birbirlerine tefhîm eylemişler idi. Bir
hâlde kalamamak şânından olan insanlar kuvâ-yı akliye vü ma‘neviyelerine
inbisât ü tekâmül geldikçe bir çok îcâdât ü ihtirâ‘ata muvaffak olmuşlar ve
netîce çok geçmeksizin usûl-i hatt u kitâbeti meydâna koyarak medeniyete
o kapıdan girmişlerdir.
Demek oluyor ki nev‘-i beşer daha hâl-i vahşette iken hatt u kitâbetin
lüzûmunu hissetmiş ve edvâr-ı müteâkıbede bu nokta-i nazardan gösterilen ta‘kîbât üzerine hatt u kitâbet bu hâl-i mükemmeliyete iktirân etmiştir.
Bu lüzûmu hiss ü idrâk bir kuvve-i mücbire-i hayâtiye netîcesinden
başka bir şey olamaz. Çünkü insân muhâtabına lisân ile ifhâm-ı merâm
eyler ise de gâibe âtîye ne ile arz-ı mâ fi’l-bâl edecektir.
Eğer hatt u kitâbet olmasaydı insanlar bu menzile-i terakkiye nasıl
su‘ûd edebilirler idi.
Medeniyet-i hâzıranın şu tarz-ı tekmîl ü te‘âlîsini mûcib olan âsâr-ı
eslâf eğer hatt u kitâbet olmasaydı ahlâfa intikâl edebilir mi idi.
Ulemâ-i İslâmiye ve hükemâ-yı dîniyenin mücelledât ü müellefâtını
bizlere yâdigâr bırakan şüphesiz hatt u kitâbettir. Hatt u kitâbet olmasaydı
yazanların zîr-i hâk-i ademde tebâh olan vücûdlarından istifâde edebilir
mi idik. Kitâbete âşinâ olmayan bir müderrisin tedrîsâtındaki menfaat
ancak ya hilkaten istifâdesine müdâvemet eden beş on talebenin yahut
ifâdâtını istimâ‘ ile hâfızasında zabta mecbûr olan muhibbân ve ihvânının
zâtına âit kalır cemiyet-i beşeriyeye âtîye intikâl etmez. Halbuki kâtib bir
mu‘allim müstahzırât-ı fikriye ve ma‘lûmât-ı zâtiyesini bir anda dünyanın
müntehâsına kadar îsâl ve o ma‘lûmât ahlâftan ahlâfa ve nihâyet hayât-ı
kâinâta kadar intikâl eder.
Bildiğini kağıt üzerine tersîm edemeyen bir âlimin istediğini söyleyemeyen bir sabîden ne farkı olabilir. Uzatmayalım hatt u kitâbetin fevâidi
hakkında ne söylesek yine hakkıyla ifâde etmiş olamayız. Biraz da hattın
târih-i Arabîsinden bahs edelim.
Kelbî der ki hattı (Merâmir bin Mürre bin Zürve ) ve ( Eslem Bin Sidre) ve (Âmir Bin Hadre) nâmında Câhiliye’den üç zât vaz‘ eylemiştir. Bun-
1538 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
lardan (Merâmir) şekli îcâd (Eslem) fasl u vasl eylediği gibi (Âmir) dahi
münâsebâtını izhâr eyledi. Bazıları der ki [
] Tâsînmîm kavminden
Ebced Hevvez ... ilh nâm zevât kendi isimleri üzerine vaz‘ edip muahharen
Sehhaz u Dazzığ gibi hurûfu elde etmekle onlara revâdif tesmiye ettiler.
Halbuki yazıyı evvelen hazret-i İdrîs aleyhi’sselâmın yazdığı mervîdir.
Buraların tatvîlinden sarf-ı nazar. Araplar derler ki:
1-Hatt yedin lisânıdır ki bu da tılısm-ı ekberdir.
2-İlim ağaç hat da meyvesidir.
3-Bazıları hattı lafza tafsîl ü tercîh ederek derler ki hatt yakîn ve uzak
içindir. Lafız ise yalınız yakîn içindir.
4-Câlinus aralarındaki farkı manidâr bir cümle ile irâe ederek der
ki: Lafız kelâm-ı hay hatt ise kelâm-ı meyyittir. Peygamber-i zîşân efendimiz hattın lüzûm-ı ta‘allümünü fermân buyuruyorlar. Hüsn-i hattaki
hâssa-i sâhirânenin te’sîrât-ı garîbesindendir ki [s.348] nazar ilk hamlede
meclûb-i ma‘nâ olmaktan ziyâde mağlûb-i temâşâ olur. Kitâbet-i hattın
vaz‘ u te’sîsi akîbinde husûle gelmiş olmasına nazaran onun mürâdif ve
tev’emi itibar olunur.
Kitâbet hissiyâtın fotoğrafîsidir. İnsan istediği zamân onunla
tasavvurât u hissiyâtının şekl ü sûretini alır. Binâenaleyh bütün ma‘lûmât-ı
beşeriye ve tekemülât-ı insâniyenin masdarı ve havârık-ı hayâtiyenin meşheridir.
Bir çok âyât-ı kerîmede kitâbetin fazâili zikr u beyân buyurulmuştur.
Hülâsâ talebe-i ulûm efendiler hatt u kitâbeti ta‘allümde gayret ve bunda ihrâz-ı muvaffakiyet ederler ise hem ulûm-ı sâireyi ve hem de kendi
ma‘lûmât ve ilmiyelerinden umûmun istifâdesini te’mîn etmiş olacakları
gibi faraza diyânet-i islâmiye aleyhine ashâb-ı ağrâz taraflarından yazılan
makâlât-ı bâtıla vü âtılaya mükemmel müdâfaa-nâmelerle mukâbelede
bulunarak ve ulviyet-i islâmiye hakkında kitaplar yazarak mesûbât-ı dünyeviye ve uhreviyeye mazhar olurlar. (intehâ)
Kıyâmü’l-hikemiyyeti Bi’l-kalemi
Büniye’l-kitâbetü alâ hamsin kuveti’l-ahmâsi ve haddeti’l-elmâsi ve
cevdeti’l-kırtâsi ve leme‘âni’l-enkâsi ve habsi’l-enfâsi ve kâle’l-hattü hendesetün rûhâniyyetün zaharat bi âletin cismâniyetin tukvâ bi’l-meşki ve’lidmâni ve tuz‘afü bi’t-terki ve kâle Yâkûtu’l-Müsta‘sami aleyhi rahmetü’l-
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1539
bârî el-hattu tâbi‘un li’l-kalemi in cevvedet kalemeke cevvedet hattuke ve
in ehmedet kalemeke ehmedet hattuke velâ yetimmü hüsnü’l-hatti illâ bi
itmâmi’l-kalemi temmel kelâmü bi avnillâhi’l-meliki’l-allâmi.
Ve min ulûmike ilmü’l-levhi ve’l-kalemi
Meşakkatâni lâ sâlise lehâ meşku’l-aklâmi ve meşku’l-akdâmi
Istılâhât-ı Hatt Üzere Kubûrîzâde ( Rahmî tahallüsün) Türkî Bir Gazeli
ile Onun Cevâbının Burada Zikri Münâsip Görülmekle Tahrîr Edilmiştir.
Debîr-i sun‘ kim tevkî‘-i ebrûsun ezel yazdı
Berât-ı hüsnünün dîvânî ser-satrın güzel yazdı
Zuhûr-ı hatt-ı reyhânîye ta‘lîkinde vuslat-ı yâr
Cevâb-ı rik‘asın ehl-i niyâzın müstahmel yazdı
Muhakkak nesh edip mihr ü vefâ meşkini ol zîrâ
Gönül levhine çok müsvedde-i tûl-i emel yazdı
Derûnum kırmadan şâhım sakın defter-nüvîs-i aşk
Yerine Kays u Ferhâdın beni ni‘me’l-bedel yazdı
Leb-i yâkûtu tarf-ı nüsha-i hatt-ı celîsinde
Gubârîn hattile gâyet muhayyel bir mahal yazdı
Sülüs hatla Utârid resmin etsün tâk-ı gerdûna
Ki kilk-i şîvezâr-ı Rahmi şöyle bir gazel yazdı
[s.349] Münîrî Efendi’nin Kubûrîzâde (Rahmî) Gazeline Söylediği Cevâb
Ruh-ı dildâre hattı kâtib-i kudret güzel yazdı
Berât-ı hüsne gûyâ sülüs ü neshi bî-bedel yazdı
Dil-i gîsû-yı reyhânî şemîme eyleyen ta‘lîk
Sutûr-ı rik‘a-i endîşeye tûl-i emel yazdı
Velî hatt mushaf-ı mu‘ciz-rukûm-ı hüsn-i dildâre
Debîr-i sun‘-ı Mevlâ kıl kalemle bir mahal yazdı
O tıfl-ı mektebî âgâz-ı meşkinde celî hatla
Beni Mecnûna kendin zât-ı Leylâya bedel yazdı
Kazılmaz güzellik tedbîr ile dîvân-ı kudretten
Hurûf-ı aşkı levh-i hâtıra kilk-i ezel yazdı
Beyâz-ı defter-i cismimde cümle eyleyip terkîm
Hesâb-ı nakd-i aşkı râkım-ı gam mâ-hasal yazdı
1540 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Yine levh-i zuhûra kâtib-i hoş-hatt-ı endîşem
Münîrî himmet-i Rahmî ile bir nev-gazel yazdı
Şeyh Mehmed Vahyî’nindir Kıta
Bir kalem-kaşlı mürekkeb saçlı kâtib dilberi
Halkı Mecnûn edeyazdı sahn-ı kâğıthânede
Nakş-ı vaslı hakk olunmaz safha-i endîşeden
Açsa bin şakk gezlik-i hicran dil-i dîvânede
Müstakimzâde’nindir Kıta
Ey sülüs-i hattın nesh-i rıkâ‘-ı ta‘lîk
Reyhânına hayrân kalem-i hoş-tenmîk
Mir’ât-ı dili muğberr edeyazdın
Tevkî‘in ile kıl medet anı ta‘vîk
El-hattü Nısfü’l-ilm
Kâle resûlu’llâh sallellâhü aleyhi ve sellem el-ilmü saydun ve’lkitâbetü kaydun. Sadaka resûlu’llâh. Kıyâmu’l-hikmete bi’l-kalem.
Silsiletü’l-Hattâtîn Târîh-i Vefâtı
40 Hazret-i Ali kerreme’llâhü vechehu ve radiya’llâhü anh.
110 Hasanü’l-Basrî. Târîh-i vefâtı Lûgat-ı Târihiyye vü Coğrafiyye’de
(120) ve Nişancı Paşa Târihi’yle Esmârü’t-tevârih’te (106) olmak
üzere mazbûttur.
........ Şeyh Seyyid Kâsım
328 İbni Mukletü’l-vezîr. İsmi Muhammed Bin Ali Bin Hasan Bin
Mukle’dir. İşrâku’t-tevârîh’te hatt-ı kûfîyi sülüs ü nesih kalıbına
ifrâğ eden ve Gülzâr-ı Savâb nâm eserde işbu Ali Bin Muhammed
Bin Ali Bin Hasan İbni Mukletü’l-vezîr hatt-ı bedî‘-i mensûbu evvel kitâbet eyleyendir demiştir.
413 Şeyh Ali Bin Hilâl el-ma‘rûf bi-İbnü’l-Bevvâb hatt-ı muhakkak
ile hatt-ı reyhânın vâzı‘ıdır. Bağdâd’da İmâm Ahmed Bin Halîl
civârında medfûn idügi İşrâku’t-tevârîh’te mezkûr. Ve sâhib-i
hattü’l-bedî‘a mensûb olup 413 târihinde vefât ettiği Gülzâr-ı
Savâb’da mastûrdur. İbni Bevvâb’a İbni Sırrî dahi derler. Kezâ fî
Mevzû‘âtü’l-Ulûm. Üstâdları Abdu’llah Bin Muhammed Bin Esed
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1541
Bin Ali Bin sa‘îdü’l-kâdirî El-Bezzârî El-Bağdâdî idügi Devhatü’lküttâb’da mezkûrdur.
[s.350] Târîh-i Vefâtı
..........Şeyh İshak
340 Şeyh Ali El-Bağdâdî. Târîh-i vefâtı (410) zabt edenler de vardır.
Şeyh Üveys
Şeyh Talhâ Bin Âmir
Şeyh Ali Bin Zeyd
Şeyh Zeyne’l-âbidîn
618 Şeyh Ebu’l-zer Yâkut Bin Abdu’llah El-Musulî Eminüddîn ElMâlikî El-Humûdî Kezâ fî Gülzâr-ı Savâb ve Devhatü’l-küttâb.
667 Şeyh Şehâbe’ddin Ebu’z-zer Yâkût Bin Abdu’r-Rûmî El-Hamevî.
Kezâ fî Mevzû‘âtü’l-ulûm ve Devhatü’l-küttâb.
597 Şeyh Cemâle’ddin
698 Şeyh Yâkut El-Müsta‘sımî. Bin bir adet mushaf-ı şerîf yazdığı mervîdir. Gülzâr-ı Savâb ve Devhatü’l-küttâb’da ismi Ebû Zer
Yâkut Bin Abdu’llah Er-Rûmî El-Müsta‘sımî’dir. Nâmı Kıbletü’lküttâb’dır. Üstâzları Safiyüddin Abdü’l-mü’min nâm kâtiptir.
Devhatü’l-küttâb’da nâmları Ebu’z-zer Cemâle’ddin Yâkût Bin
Abdu’llâh Er-Rûmî El-Müsta‘sımî’dir.
........ Şeyh Yahya. Kâtib-i sülüs
........ Şeyh Ahmed Es-Sühreverdî. Otuz üç adet mushaf-ı şerîf yazdığı
mervîdir. Nâmık-ı rıkâ‘dır. Zuhûru 697’dir.
......... Şeyh Mehmed Vefâ
742 Şeyh Abdu’llah Es-Sayrafî. Otuz altı adet mushaf-ı şerîf yazdığı
mervîdir. Râsim-i nesihtir.
876 Şeyh Mehmed Hayreddin El-Maraşî
926 Şeyh Hamdu’llah El-Ma‘rûf İbnü’ş-şeyh El-Mustafa El-Amâsî kırk
yedi mushaf-ı şerîf yazdığı mervîdir. Bu da Kıbletü’l-küttâb lakabıyla mülakkabdır. Karaca Ahmed’te medfûndur.
950 Dâmâd Şükrü’llah Halîfe bu zât Edirne silsilesinde dâhil değildir.
Karaca Ahmed’te medfûndur.
1542 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
946 Mustafa Dede İbnü’ş-şeyh Hamdullah Karaca Ahmed’te
medfûndur.
1001 Mehmed Dede İbni Mustafa Dede. Karaca Ahmed’te medfûndur.
988 Pîr Mehmed Dede İbni Şükrullâh. Karaca Ahmed’te medfûndur.
1023 Hasan El-Üsküdârî Bin Hamza. Dersaâdette Karaca Ahmed’te
medfûndur.
1040 Hâlid Dede. Erzurumî İsmâil Efendi’nin hafîdidir. Üsküdar’da
medfûndur. Sicill-i Osmânî’de târîh-i vefâtı 1050’dir.
[s.351] Târîh-i Vefât
1084 Dervîş Ali. Topkapı’da medfûndur.
1097 Mustafa Necîb İbni Ömer Eyyûbî Eş-şehîr Bi-Suyolcuzâde. Sâhib-i
Ravzatü’l-küttâb.
Vefâtına Edirneli Rüşdî’nin târihidir.
Biri geldi ziyâret etti dedi fevtine târîh
Makamın Hakk ede Suyolcuzâde cennetü’l-a‘lâ
Vefâtı 1097 senesindedir. Bu zât dahi Edirne silsilesinde dâhil değildir. Eyüp’te Kazasker Ârif Efendi Medresesi mukâbilinde vâki sikke-i
nâfize’nin bâlâ-yı mezârında medfûndur.
1110 Hâfız Osmân El-Ma‘rûf. Dersaâdette Kocamustafapaşa hângâhı
kabristânında medfûndur.
Silsile-i Kıbletü’l-Küttâb Şeyh Hamdullah (Tilke aşeretün kâmiletün)
Nazm
Şeyh Hamdu’llah ve Şükru’llah dâmâd-ı güzîn
Sâlisi oğlu Mehemmed Üsküdârîdir Hasan
Erzurumî Hâlid oldu hâmisi ehl-i hattın
Sâdisi Dervîş Ali sâbi‘i Suyolcu pâk-fen
Hâfız Osmân semân işrâb eder hem rütbesin
Seyyid Abdu’llah imâm-ı zümre-i hatt-ı hasen
Hâce Râsim zü’l-cenâheyn idi kim ceffe’l-kalem
Şeş kalemde vâhid-i ke’l-elf idi kâmil-i beden
Böyledir bu silsile kim on adet tekmîl eder
Cümlenin şâd ede ervâhın Hudâ-yı zü’l-minen
Nesr: Memâlik-i Osmâniye’nin sülüs ü nesih hattatlarının her birisi
bu on nefer hattattan birisine ya bi’zzat veya bi’l-vâsıta mensûb olmalıdır.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1543
Hâfız Osmân Efendi Merhûmun Edirne’ye Taallük Eden Şâkirdânı
Târîh-i Vefât
1144 Seyyid Abdu’llah Bin Seyyid Hasan Hâşimî Yedikuleli
1121 Yûsuf Rûmî
1129 Hâfız Mehmed Kevkeb
1146 Harbzâde Mustafa Efendi
1116 Abdullah Bin İbrâhim Rodosîzâde. Tercemesi ikinci ciltte (184)
sahîfededir.
Birinci Silsile
1144 Seyyid Abdullah Bin Seyyid Hasan Hâşimî Yedi Kuleli. Dersaâdette
Bahâriye’de medfûndur.
1169 Hâce Mehmed Râsim İbni Yûsuf Eğrikapılı. Dersaâdette Eğrikapı
mukâbilinde medfûndur.
1189 El-hâc İbrâhim Hanîf Bey Şârih-i Şifâ. Dersaâdette Şeyh Vahyî
kabri mukâbilinde Dâye Hâtun Türbesi’nde medfûndur.
1210 Deli Osmân Efendi Dâmâd-ı Afîf İbrâhim Efendi. Dersaâdette
Karaca Ahmed’te Şeyh Hamdullah kurbunda medfûndur.
1228 El-hâc Mustafa Bi-Tevfîkî Eş-Şehîr Bi-Hacı Hattât. Tercemesi âtîde
(392) sahîfededir. Edirne hattatlarının bir silsilesi bundan teşa‘ub
etmiştir.
[s.352] Târîh-i Vefât
1259 Hâfız Mehmed Sa‘îd Et-Tab‘î Eş-Şehîr Bi-Terlikçizâde. Tercemesi
âtîde (385) sahîfededir.
İkinci Silsile
1121 Yûsuf Rûmî. Küfrî Ahmed Efendi’nin âzâd-gerdesidir. Tercemesi
âtîde (395) sahîfededir. Edirne hattâtlarının bir silsilesi bundan
teşa‘ub etmiştir.
1113 Hacı Hâfız Mustafa Efendi Eş-Şehîr Bi-Çelebi İmâm. Tercemesi
âtîde (390) sahîfededir.
1154 Haffâfzâde Hüseyin Efendi. Tercemesi âtîde (363) sahîfededir.
1544 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Üçüncü Silsile
1149 Hâfız Mehmed Efendi Eş-Şehîr Bi-Kevkeb. Edirne hattâtlarının
bir silsilesi bundan teşa‘ub etmiştir.
1140 Şuglî Ahmed Dede İbni Mehmed Emin. Tercemesi âtîde (369)
sahîfededir.
1173 Es-Seyyid Hâfız Mehmed Eş-Şehîr Bi-İmâmzâde. Tercemesi âtîde
(377) sahîfededir.
Dördüncü Silsile
1146 Darbzâde Mustafa Efendi. Tercemesi âtîde (390) sahîfededir.
1192 Mahdûmu Hacı Tâib Mehmed El-Mevlevî. Tercemesi âtîde (361)
sahîfededir.
Mülûk-i Âl-i Osmân’dan Zuhûr Eden Hattâtîn
Sultân Murâd Hân-ı Sânî
Rümh-i hattîsine hüsn-i hattı zamm olan sâhib-i seyf ü kalem Sultân-ı
zî-şândır. Kezâ fî Hatt-ı Hattâtân.
Sultân Bâyezîd Hân-ı Velî
Amasya’da mîrlivâ bulunduğu hâlde Mevlânâ Şeyh Hamdullah’tan
ta‘allüm ile üstâdı vâdîsine tekarrub etmiştir. Kezâ fî Hatt-ı Hattâtân.
Sultân Süleymân-ı Muhibbî
Hüsn-i hatt-ı ta‘lîkte üstâddır. Hatt-ı Hattâtân.
Sultân Murâd Hân-ı Sâlis
Sülüs ü nesh-i ta‘lîkte hattı kâmil olup Ali Efendi Hünerverânı bunun
nâmıyla muvaşşah eylemiştir. Nümûne-i ma‘ârifleri olmak üzere tastîr buyurdukları kelimeteyn-i şehâdeteyn-i âyeteyn-i âyâtu’llâh ve alâmet-i ümmet târihi dahi mezbûr levhalarda mersûmdur. Kezâ fî Hatt-ı Hattâtân.
Sultân Murâd Hân-ı Râbi‘
Fâtih-i Bağdâd. Fenn-i hatta yegâne-i zamân. Hattâ Nefeszâde Seyyid
İbrâhim Efendi Gülzâr-ı Savâb nâm eserlerini bunların âzmâyiş-i kalemleri
vesîlesiyle cem‘ edip nâm-ı nâmîleriyle dîbâce eylemiştir. Nef ‘î ve sâir şuarâ
senâkârı olup Nergiszâde’nin onun medhiyesinde bu iki beyti ile iktifâ
kılındı.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1545
Nazm
Cenâb-ı hazret-i Sultân Murâd-ı a‘zam kim
Bu kevne gelmedi hergiz onun gibi hünkâr
Hüner-ver ü ulemâ-perver ü sühan-perdâz
Dilîr ü şâ‘ir ü hattât u nâzım-ı eş‘âr
Kezâ fî Hatt-ı Hattâtân.
Sultân Süleymân Hân-ı Sânî
Sülüs ü neshi Tokâdî Ahmed Efendi’den yazıp letâfet-i hatlarına söz
yoktur. Kezâ fî Hatt-ı Hattâtân.
Sultân Mustafa Hân-ı Sânî
Hüsn-i hattı Hâcezâde Mehmed Efendi’den tahsîl ve Hâfız Osmân’dan
tekmîl eylemiştir. Cevâmi-i selâtînin [s.353] her birinde olan âvîzeleri
hünerlerine şâhittir. Hatta Ayasofya-i Kebîr’de olan levhanın biri tevkî‘-i
besmele olup yek kalem yazıldığı levhanın üzerinde ta‘lîk olunan kalemden
malûm idi. Vâlid-i emcedi (Mahmûd Hân) câmi-i şerîfi tamir eder iken ol
kalem zâyi‘ olmuştur. Hâfız Osmân Efendi’ye nice kere huzûrunda ihrâm
vaz‘ edip hokkalarını ahz ve tahrîrlerini ziyâret buyurmuştur. Kezâ fî Hatt-ı
Hattâtân (Edirne’de dahi bazı levhaları mevcuttur)
Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis
Nice üstâd-ı kirâm ez-cümle Hâfız Osmân’dan temeşşük edip ta‘lîm
görmeğe tenezzül etmiştir. Ve Emîr Efendi ve Hâce Râsim gibi nice ehl-i
kemâl u fazla eyledikleri efzâl u in‘âm meşhûd-ı havâss u avâmdır. Hattâ
bir gün meclis-i âlî ıkd buyurup üstâdân-ı zamânı davet ve iltifât ve kendi
hüsn-i hatları ile bir murakka‘ ol meclise irsâl ve temâşâsına emir buyurdu.
Ol mecliste Emîr Efendi ve Râsim Efendi ve sâhib-i Devha Suyolcuzâde
Mustafa Efendi ve Sultân Mehmed Câmii imâmı Süleymân Efendi ve Bursalı Mehmed Efendi ve Şekercizâde Seyyid Mehmed Efendi ve Câbîzâde
Abdî Ağa ve Vefâî Abdî Ağa mevcut bulunup mûmâileyh Râsim Efendi
ve Kâzım Efendi ve Necip Efendi murakka‘-ı hümâyûna sitâyiş-nâmeler
dediler. Kitâbet eylediği mesâhif-i şerîfeden birini ikrâmen Kocamustafapaşa Hângâhı şeyhine hediye ve bir mushaf-ı şerîf dahi Hâfız Paşa Câmii
imâmı Veliyü’ddin Efendi’ye bahş u atiyye edip câmi-i mezkûrda kitap dolabına vaz‘ olunmuştur. Hatt-ı hümâyûnlarıyla iki mushaf-ı şerîf Ravza-i
Mutahhara’ya irsâl edip ekser-i cevâmi‘-i selâtînde mahalle münâsip birer
satr-ı celî tenmîk ve kâtibü’s-sırr toz kondurmaz terbiye vü tezhîbiyle âvîze
1546 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
ta‘lîk olunmuştur. Ez-cümle Ayasofya’da (Re’sü’l-hikmeti mehâfetu’llâh)10
Üsküdâr’da vâlideleri Gülnuş Râbia Sultân Câmiinde (El-cennetü tahte
akdâmi’l-ümmehât11) bâb-ı hümâyûn pîşgâhında ve Üsküdâr iskelesindeki çeşmelerin târihlerini yazmışlardır. Hatt-ı ta‘lîkte dahi şeyhulislâm
Veliyü’ddin Efendi’den bir miktar ta‘allüm ile derece-i kemâle erişmişlerdir.
Kezâ fî Hatt-ı Hattâtân.
Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis
Hüsn-i hattı Bosnalı El-hâc Osmân Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk
ettiği Sicill-i Osmânî’de mezkûrdur.
Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî
Sülüs ü nesihte bî-nazîrdir. Edirne’de Sultân Selîm Câmi-i şerîfinde bir
besmele-i şerîfe ve Trabzon’da Ortahisar Câmi-i şerîfinde (ve men yut‘illâhe
ve rasûlehû fekad fâze fevzen azîmâ) ve Hâtûniye Câmi-i şerîfinde (elcennetü tahte akdâmi’l-ümmehât) elvâhı mevcuttur. Rahimehümu’llâhü
Teâlâ. Türbe-i hazret-i Mevlânâ’da dahi bir levhası vardır.
Edirne Şehrinde Zuhûr Edip Tercüme-i Hâllerine Veya Âsârına
Dest-res Olunabilen Veyahut İcâzetnâmelerle Seng-i Mezârlarından
Ahvâline Vukûf Hâsıl Edilen Hattâtîn Hurûf-ı Teheccî Üzere Ber-vech-i Âtî Zikr Olunur.
Harfü’l-Elif
İbrâhim Bin Ahmed
Edirne’de Medrese-i Ali Bey Mahallesi’nde sâkin ve Yesârîzâde
İsmâil Efendi’nin birâder-i kihteridir. 1123 târihinde kadem-nihâde-i
âlem-i vücûd olup Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den sülüs ü nesihte ba‘de’ttelemmüz birâderinin izninden on sene sonra 1149 târihinde me’zûn olmuş ve on adet mushaf-ı şerîf ve ol kadar delâil-i münîf ve sâir eser-i latîf
kitâbetine muvaffak olduktan sonra 1161 târihinde irtihâl-i meşkhâne-i
bekâ eylemiştir. Kezâ fî Tuhfetü’l-Hattâtîn.
Şeyh İbrâhim Bin Mehmed
Edirnelidir. Pederleri Gâzî Mihâl Bey Câmii’nde imâm ve kendileri Şeyhzâde ve Sarı İmâmzâde demekle şöhret-dâde şeyhu’l-kurrâ ve
10 Hikmetin başı Allah korkusudur. Hadîs-i Şerîf
11 Cennet anaların ayakları altındadır. Hadîs-i Şerîf
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1547
Dârü’l-hadîs Câmiinin cuma vâ‘izi ve Sultân Selîm Câmii’nin imâmı
Sultân Bâyezîd Câmii’nin hatîbi ve Nazar Baba Mektebi’nin muallimidir. Mûmâileyh bin yüz on bir târîhinde pâ-nihâde-i âlem-i vücûd olup
mukaddime-i tahsîl-i ulûm u kemâl olan hatt-ı sülüs ü neshi Haffâfzâde
Hüseyin Efendi’den taallüm ü temeşşuk ile beyne’l-akrân ser-efrâz ve on
beş yaşına vusûlünde [s.354] izn ü icâzetleriyle mümtâz olmuştur. Ders
ü devr ile me’lûf ve ta‘lîm-i hatt u Kur’ân ile mevsûftur. Bir mushâf-ı şerîf
ve üç en‘âm ve on üç delâil ve sâir âsâr-ı kesîre kitâbet ü ibkâsına mazhar olmuş bir şeyh-i âlî-cenâbdır. 1169 târîhinde irtihâl-i meşk-hâne-i
bekâ etmekle Bâdâmlık Kabristânı’nda defn olunmuştur. Rihletine (Şeyh
İbrâhîm) lafızları aded-i hurûf izâfetiyle târîh vâki olmak garâibdendir.
Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Mûmâileyh elsine-i nâsta Hacı Hâfız İbrâhîm
Efendi denmekle mezkûr olup hâl-i hayâtında çok sanata hizmet ettim
hattâtlık gibi güç sanat görmedim der imiş. Müşârunileyh Dâru’l-hadîs
Câmii hatîbi Müsevvid Hâfız Râşid Efendi’nin ceddidir. Sicill-i Osmânî’de
müşârunileyhin Yedikuleli Râsim Efendi şâkirdânından olup târîh-i vefâtı
(1175) ve Nazîrâ Mecmû‘ası’nda târîh-i vefâtı (1160) Ramazanının on
üçüdür ki sahîhi de budur.
Eş-Şeyh İbrâhim Bin Ali Yazıcı
Edirne’de Murâdiye kurbunda sâkin idi. Mûmâileyh 1115 târihinde
kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup Haffâfzâde Hüseyin Efendi hemşiresini tezvîc etmekle ondan bî-tekellüf hatt-ı sülüs ü neshi taallüm ü temeşşuk
edip 1132 târihinde icâzet almıştır. Tarîk-i Rufâ‘î’ye intisâb ve hilâfetle
kâm-yâb olmuş ve ibkâ-yı âsâr-ı hattiyeye ikdâm eden esâtize-i kirâmdan
bulunmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. (1192) târihinde vefât etmiş ve
tercemesi Ravzatü’l-Meşâyihu’l-Turuki’l-Aliyye’dedir (73). Hattât Şeyh
Hâfız Hüseyin bunun hafîdi olsa gerektir.
İbrâhim
Edirneli’dir. Bazıları Bursalı demiştir. Şerbetçizâde demekle ma‘rûf
olup Sultân Murâd Hân-ı Sâlis asrı ricâlinden sülüs ü nesih hattâtıdır.
Kezâ fî Menâkıb-ı Hünerverân-ı Âlî. Sicilde 940’tan sonra vefât etti. Şeyh
Hamdullâha muâsır denilmiştir.
1548 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
İbrâhim Vahîd Bin Yûnus
Hatt-ı desti olarak elde edilen İşrâku’t-tevârîh nâm esere [harrerehu’lfakîr İbrâhim Bin Yûnus el-med‘uvv bi-vahîdi’l-Edirnevî li-sene tis‘a ve
erba‘în ve mie ve elf ] sûretiyle vaz‘-ı ketebe ettiği görülmekle kayd edildi.
İbrâhim
Edirneli’dir. Şehremîni demekle meşhûrdur. Hatt-ı sülüs ü neshi
İsmâil Zühdü Efendi’den temeşşuk etmiştir. Tercemesi yukarıda vüzerâ ve
ümerâ sırasındadır mürâcaat buyurula. İsmâil Zühdü Seyyid Abdullah’tan
Hâce Râsim’den Dervîş Ali’den yazmıştır. Sahife (108)
İbrâhim
Karabulut Hâcesi demekle meşhûr Hacı Hâfız İbrâhim Efendidir.
Tataroğlu dahi derler. Hatt-ı sülüs ü neshi Murâdiye imâmı Hacı Hâfız
Mehmed Efendi’den temeşşuk ederek me’zûn olmuştur. 1249 târihinde
cânib-i Hicâz’a azîmetle orada irtihâl-i dâr-ı bekâ eylemiştir.
İbrâhim Edhem Es-Sırrî
Hasan Vasfî Efendi’nin ferzend-i mihteri Edhem Efendi’dir. 1253
târihinde Süle Çelebi Mahallesi’nde tevellüd etmiştir. Ulûm-i arabiyyede
Küçük Hacı İbrâhim Efendi demekle meşhûr İbrâhim Nâmık Efendi’den
icâzet almış ve hatt-ı sülüs ü neshi pederinden temeşşuk ile me’zûn olmuştur. Kirişhâne’de Sarı Şeyh Mektebi’nde pederleri makâmında muallim oldukları hâlde 1288 târihinde irtihâl etmekle Vize Çelebi Mescidi
pîşgâhında vâki küçük mezarlıkta pederleri yanında defn olunmuştur.
Mûmâileyh birkaç adet mushaf yazmış ise de ekser evkâtını talîm-i sıbyân
ile geçirmiştir.
İbrâhim Hulûsi
Baklavaya fart-ı muhabbetine mebnî Baklavacı Hâfız İbrâhim Efendi
demekle şöhret-şi‘âr olmuş idi. Küçük Arasta’da vâki Ahi Çelebi Mektebi
muallimi ve Kasap Abdü’lazîz Câmi-i şerîfinin imâm ve hatîbidir. Sülüs ü
nesih hatlarında Boşnakzâde Mehmed Râkım Efendi’den mütelemmizdir.
1279 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle câmi-i mezkûr hatîresinde defn
olunmuştur.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1549
[s.355] İbrâhim Nâmıkî
Edirneli’dir. 1231 târihinde tarafından verilmiş bir icâzetnâmeye Büyük Arasta Mektebi muallimi Hâfız Mehmed Zühdü Efendi’den mütelemmiz idügini îzâh etmiş olmakla kayd edilmiştir.
İbrâhim Nâmıkî
Azmak Boyunduk Dobruca karyesinden gelerek Edirne’de tavattun
etmiş ve hatt-ı sülüs ü neshi Kirişhâne’de Sarı Şeyh Mektebi muallimi Hasan Vasfi Efendi’den temeşşuk edip icâzet almıştır. Tercemesi Ulemâ-i
Müteahhirîn sırasındadır.
Ahmed
Hem hattat ve hem de zümre-i rumâttandır. Abdullah Efendi
Tezkire-i Rumât nâm eserinde der ki mûmâileyh Hattât Ahmed Efendi
Edirneli Kayyumzâde demekle ma‘rûf olup Kayyumzâde kadar yay çeker
kimesne istimâ‘ olunmadı. Edirne’de sarây meydânında yeksüvâr menzilinin baş taşı bunlarındır. Hacı İsmâil nâm-ı diğer Uşşâkîzâde Hamza Çelebi menzilinde Mevkûfâtî Mehmed Efendi’den sonra mûmâileyh Ahmed
Efendi elli gez aşurı atmakla taş dikti. (intehâ) 1086 târihinde irtihâl-i
dâr-ı bekâ etmekle Kuşçu Doğan Câmi-i şerîfi hatîresinde medfûn ve
nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur.
Târîh
Sâni-i kâtib-i Bercîs-i felek
Sâhib-i şast u kemân u şöhret
Hazret-i Ahmed Efendi hattât
Olıcak cânib-i Hakka davet
Eyledi perde-i zâtın pür tâb
Menzili ola fezâ-yı cennet
Bezm-i cennette müebbed yâ Rab
Hûr u gılmânla etsin sohbet
Bin duâ birle dedim târîhin
Rûhuna Ahmed Efendi rahmet 1086
Ahmed
Edirne’de Hazînedâr Sinân Bey Mahallesi sekenesinden Haffâf
Ahmed Efendi’dir. Hatt-ı sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den
temeşşuk ederek 1128 târihinde icâzet almış ve yirmi mushaf-ı şerîf ve
1550 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
on adet en‘âm ve ol kadar delâil yâdigâr bırakmıştır. Kezâ fî Tuhfetü’lhattâtîn.
Eş-Şeyh Ahmed Efendi
Edirneli’dir. Çadırcızâde denmekle meşhûr meşâyih-i tarîkat-i
Kâdiriye’den bir pîr-i rûşen-zamîrdir. Gubâr hattıyla masâhif-i şerîfe ve
âsâr-ı sâire-i münîfesi vardır. Bir pirinç tanesine sûre-i ihlâsı ve fâtiha-i
şerîfe kitâbet ederler idi. Dört sahîfede bir kelâm-ı kadîm kitâbet edip
aynek yani hurde-bîn ile güç kırâat edilir idi. Ahd-i Sultân Mahmûd
Hân-ı Evvel’de gubâr kitâbet edenlerin a‘lâsıdır. Bu terceme Devhatü’lKüttâb’dan me’hûzdur.
Ahmed
Edirne’de Çavuşzâde demekle meşhûr olup Kıyak semtinde mutavattındır. Hatt-ı sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk
edip 1130 târihinde icâzet almıştır. Âsâr-ı kalemiyeleri vardır. Kezâ fî
Tuhfetü’l-hattâtîn.
Ahmed
Edirne’de Mahmûd Ağa Mahallesi’nde 1115 târihinde kademnihâde-i sâha-i vücûd olup mukaddime-i ulûm olan hatt-ı sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk ederek 1137 târihinde icâzet
almış ve sekiz adet mushaf-ı şerîf yâdigâr bırakmıştır. Tuhfetü’l-hattâtîn.
Ahmed
Edirne’de Kıyak’ta vâki câmi-i şerîfin imâmı Mehmed Efendi’nin
veled-i emcedi Kıyak İmâmızâde demekle şöhretdâdedir. 1128 târihinde
âlem-i nâsûta kadem basmış ve hatt-ı sülüs ü neshi otuz yaşında iken
Şeyhzâde şeyhu’l-kurrâ İbrâhim Efendi’den temeşşuk ederek me’zûn-ı
lafza-i ketebe olmuştur. Tuhfetü’l-hattâtîn’de mûmâileyhin otuz yaşında iken hattan me’zûn olduğu mezkûr ise de Mevlânâ Mehmed Kâmî-i
Edirnevî’nin mûmâileyh tarafından tahrîr olunmuş (Mehâmmü’lFukahâ) nâm tabakâtü’l-fukahâsına [s.356] (fi’l-yevmi’l-hâmis aşera min
Recebi’l-ferd li-sene ihdâ ve erba‘îne ve miete ve elf an yedi’l-fakîr Ahmed Bin Mehmed İmâmzâde el-Edirnevî ufiye anhümâ) sûretiyle vaz‘-ı
ketebe etmiş olduğuna nazaran mûmâileyhin bu kitâbı on üç yaşında iken
kable’l-icâzet yazdığı anlaşılmış ve (25 Safer 1156)’da kitâbet ettiği bir de
Enîsü’l-müsâmirîn görülmüştür.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1551
Ahmed
Berberzâde demekle meşhûr olup Edirne’nin Göl Mahallesi’nde
[Edirne İslâm mahallâtında Göl Mahallesi nâmıyla mahalle olmayıp
maksat Şerbetdâr Hamza Bey Hâce Bâlî Hacı Mercimek mahallâtından
biri olacaktır] pâ-nihâde-i âlem-i nâsût olmuştur. Nâmı Hacı Ahmed
Efendi’dir. Vilâdeti bin yüz yirmi üç târihindedir. Hatt-ı sülüs ü neshi İmâmzâde denmekle şehîr Balabân Paşa imâmı Seyyid Mehmed
Efendi’den temeşşuk edip 1143 târihinde icâzet alarak Müstakimzâde’nin
tahkîkine göre iki mushaf-ı şerîf ve on delâil ve sâir âsâr ü resâil ibkâsına
muvaffak olmuş ve Mehmed Seyfeddin ve Hacızâde Mehmed Emin efendiler gibi pek çok şâkird yetiştirmiştir. 1194 târihinde irtihâl-i meşkhâne-i
bekâ etmekle Zindanaltı’nda Orta Mezarlık’ta han kurbunda medfûn ve
seng-i mezârı (merhûm u mağfûrün leh es-seyyid hattât Ahmed Efendi)
ibâresiyle menkûştur. Pederi Berberzâde Mevlânâ İbrâhim Ravzatü’lUlemâ’da (258) sahîfededir.
Ahmed
Kızanlıklı’dır. Edirne’ye hicret ve tahsîl-i marifet arzusuyla şeyhu’lkurrâ Şeyhzâde İbrâhim Efendi’den hüsn-i hattı meşk ile sülüs ü nesihte yirmi üç yaşında iken 1160 târihinde vaz‘-ı ketebeye me’zûn oldu.
Tuhfetü’l-hattâtîn.
Ahmed
Edirne’de Canbâzzâde demekle meşhûrdur. 1148 târihinde pazâr-ı
âleme vaz‘-ı kadem etmiş ve hatt-ı sülüs ü neshe sa‘y ü gûşişle on yedi
yaşında iken 1165 senesinde Balabân Paşa imâmı İmâmzâde Seyyid
Mehmed Efendi’den me’zûn olmuştur. Tuhfetü’l-hattâtîn. Tercemesi
Ravzatü’l-Ulemâ’da Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis asrında dahi mezkûrdur.
Ahmed bin Hacı Hasan
Edirneli’dir. Kettânîzâde demekle meşhûrdur. 1123 senesinde Karaca Bevvâb Mahallesi’nde kadem-nihâde-i âlem-i nâsût olup birâder-i
mihteri Mehmed Efendi ile beraber Şuglî Ahmed Dede’den hatt-ı sülüs ü
neshe ba‘de’t-temeşşuk 1138 târihinde zeyl-i icâzetleri ta‘alluk eylemiş idi.
1210 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle İstanbul yolunda Murat Baba
Kabristânı’nda cadde boyunda pederleri kurbunda medfûndur. Zamânı
icâzetnâmelerinin kâffesinde imzâsı ve Sarıcapaşa Câmi-i şerîfinde
1172 târihinde kitâbet olunmuş bir hilye-i saâdeti vardır. İki mushaf ve
1552 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
bir Buhârî ve delâil yazdığı Tuhfetü’l-hattâtîn’de mezkûrdur. Pederleri
kettâncı esnâfındandır.
Ahmed
Harbzâde Mustafa Efendi’nin mahdûm-ı mihteri ve Tâib Hacı
Mehmed Efendi’nin birâderi muhâsebe kâtibi demekle şehîr Ahmed
Efendi’dir. Hatt-ı sülüs ü neshi evvelen pederlerinden ve badehû Haffâfzâ
de Hüseyin Efendi’den temeşşuk edip icâzet almış ve 1183 târihinde vefât
etmekle Zindânaltı’nda Orta Mezarlık’ta arpacılara nâzır köşede birâderi
hattât Tâib Efendi’nin kabri kurbunda medfûn olup seng-i mezârı çâr
köşe kutb veya nokta taşıdır.
Ahmed
Edirne’de (1155) târihinde tevellüd edip mukaddime-i ulûm ve
kemâl olan hatt-ı sülüs ü neshe kemâl-i sa‘y ü gûşişle Bıçakçızâde Hâfız
Mehmed Emin Efendi’den temeşşuk ile on altı yaşında olduğu hâlde
1171 târihinde me’zûn olmuş ve iki adet mushaf-ı şerîf yâdigâr bırakmıştır. Tuhfetü’l-hattâtîn.
Ahmed
Abdurrahman Mescid-i şerîfi imâmı Hâfız Ahmed Efendi’dir. Ömrü
hadd-i hitâma vâsıl oluncaya değin kedd-i yemîni ile ta‘ayyüş eden zümre-i
hattâtîndendir. 1231 târihinde vefât etmekle Uzun Mezarlık’ta Hacı Receb Fırını [s.357] karşısında vasatta medfûndur.
Ahmed
Câmi-i Atîk’te şeyhu’l-kurrâ Yanık Hâfız demekle ma‘rûftur. Sadâsı
begâyet hûb u hazîn olduğu için bu nâm ile şöhret-şi‘âr olmuştur. Sülüs ü nesihte üstâdı Murâdiye imâmı Hacı Hâfız Mehmed Efendi’dir.
Boşnakzâde Mehmed Râkım Efendi tarafından 1212 târihinde verilmiş
olan icâzetnâmeye [ve ene’l-fakîr Seyyid Ahmed el-kurrâ bi-câmii atîk biHâfız Yanık] vaz‘-ı ketebe ettiği görülmüştür. 1214 târihinde vefât etmekle
Zindânaltı’nda Orta Mezarlık’ta köprübaşı cihetindeki büyük çeşmenin
zahrında Zindanaltı’na giden cadde boyunda medfûndur. Seng-i mezârı
1294 istîlâsında zâyi‘ olmuştur.
Ahmed
Hâfızu’l-Kur’ân Hançerlizâde Râşit Ağa’nın sulbünden 1244 târihinde
Vize Çelebi Mahallesi’nde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup hatt-ı sülüs ü
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1553
neshi Sarı Şeyh Mektebi muallimi Hüseyin Vasfî Efendi’den temeşşuk ile
me’zûn olmuş ve çend adet kelâm-ı kadîm yâdigâr bırakmıştır. Son günlerinde saatçilik sanatıyla me’lûf idi. 1283 târihinde vefât etmekle Vize
Çelebi Mescidi pîşgâhındaki küçük mezarlıkta yol boyunda medfûndur.
Hâl-i hayâtında hâcesi sâhib-i tercemeye hitâben [Hâfız Ahmed mâşâallâh
sen hatta bizden de ileriye vardın] buyurmuştur.
Seyyid Ahmed Hilmi Bin Seyyid Hüseyin Çelebi
Kavaklı Mahallesi Mescidi imâmı ve Saraçlar Mektebi muallimidir
ki o mektebin yerine 1285 senesinde el-yevm mevcut olan havuz inşâ
edilmiştir. Mûmâileyh hatt-ı sülüs ü neshi Bıçakçızâde Hacı Hâfız Mehmed Emin Efendi’den temeşşukla me’zûn olmuştur. Kendisi hüsn-i hatta pek çok şâkird yetiştirmiş ve miyânelerinde mü’ellifînden Eskicizâde
Mevlânâ El-hâc Ali Efendi gibi zât-ı âlî-kadr dahi bulunmuştur. Zamânı
icâzetnâmelerinin hemân kâffesinde imzâsı vardır. 1236 târihinde irtihâl-i
meşkhâne-i bekâ etmekle Zindânaltı’nda Orta Mezarlık’ta vasatta vâki
büyük kara ağacın altında medfûndur. Seng-i mezârında Kâdirî tâcı gibi
bir kavuk vardır.
Ahmed Hamdi
Süleymâniye Küçük Pazarı’nda vâki Sezâyî Dergâhı pîşgâhında elyevm bir minâresi kalmış olan Sarrâf Câmi-i şerîfinin imâmı ve mektebin
muallimidir. Hatt-ı sülüs ü neshi Hacı Hattât demekle meşhûr Mustafa Tevfîk Efendi’den temeşşuk ederek me’zûn olmuş ve 1242 târihinde
sadr-ı esbak Çelebi Mustafa Paşa hafîdi Hüsnü Bey’e hüsn-i hattan icâzet
vermiştir. Zamânı icâzetnâmelerinin ekserîsinde imzâsı müşâhede olunmaktadır.
Ahmed Hamdi
Çökeli Hacı Ahmed Efendi demekle ma‘rûftur. 1263 târihinde Dimetoka kasabasında vefât etmekle orada defn olunmuştur. Dimetokalı
Kıllıoğlu Ali Bey hüsn-i hattı bu zâttan temeşşuk ederek ahz-ı icâzet etmiştir.
Ahmed Zihnî
Ulemâ-i müteahhirîn sırasında mesbûku’t-terceme şeyhu’l-kurrâ Sarıcapaşalı Mevlâna Hâfız Ahmed Zihnî Efendi’dir. Hatt-ı sülüs ü nesihte
1554 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Konyalı Mektebi muallimi Hâfız Abdullâh Rüşdü Efendi’den temeşşuk
ile ahz-ı icâzet buyurmuşlardır.
Ahmed Rüşdü
Şeyhu’l-kurrâ. Ammeci Çelebi demekle meşhûr olup hatt-ı sülüs ü
nesihte sâhib-i ketebe idügi Safâyî Tezkiresi’nde mezkûrdur. Rüşdî mahlasıyla tercemesi şuarâ sırasındadır. Sâlim Tezkiresinde nâmı Mehmed
Reşid’dir.
Ahmed Rüşdi
Tercemesi şuarâ sırasında mastûr eski cerîde nâzırı Hacı Ahmed
Efendi’dir. Mûmâileyh hutût-ı mütenevvi‘adan vâyedâr olup sülüs ü neshi Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi’den temeşşuk ile mazhar-ı
sâpâş-ı erbâb-ı [s.358] isti‘dâd ve hatt-ı ta‘lîki şeyhulislâm Sâlihzâde
Mevlânâ Es‘ad Efendi hafîdi Mevlânâ Şerîf Efendi’nin Edirne’de kadı
bulunduğu hengâmda ondan taallüm ile icâzet alarak pesendîde-i rûh-ı
imâd olmuştur. Bat Pazarı’ndaki sebilin târihi bu zâtın hatt-ı destidir. Ol
bâbda Râzî merhûm demiştir.
Beyt-i Mukatta‘ Târîh
Kilk-i Rüşdî ile târîhi yazıldı Râzî
Nev sebîl etti yine lutfunu Es‘ad Paşa
Nesr: 1284 târihinde irtihâl etmekle Uzun Mezarlığın Milo Bakkalı
ittisâlindeki kabristana muhâzi olan vasat cihetinde medfûndur.
Ahmed Rüşdü
Dede Hâfız Ahmed demekle şöhret-şi‘âr olmuştur. Hatt-ı sülüs ü
neshi Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi’den temeşşuk ile icâzet
almış ve hattı mertebe-i kemâle îsâl etmiştir. Bir mushaf-ı şerîf ve mevlüd-i
nebevî gibi bazı âsâr yâdigâr bırakıp 1295 târihinde vefât etmekle Mezîd
Bey Mescid-i şerîfi kurbunda Tepe Mezarlığı’nda defn olunmuştur.
Ahmed Rızâî
Sandukîzâde Hâfız Ahmed Efendi demekle meşhûrdur. Has Fırın’da
vâki Mehmed Ağa Câmi-i şerîfinin imâmı ve sakfında kâin olup muahharen harâb olan mektebin muallimi ve Lârî Câmi-i şerîfinin hatîb vekîli
idi. Hatt-ı sülüs ü neshi evvelen Küçük Arasta’da vâki Ahi Çelebi Mektebi
muallimi Hacı Hâfız Ali Remzi Efendi’den temeşşuk edip onun vefâtından
sonra Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi’den ta‘allümle ahz-ı icâzet
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1555
eylemiş idi. 1294 târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de Mevlânâ Fıtrî Efendi kabri kurbunda defn olunmuştur. Mûmâileyh meşâhîr-i hattâtînden
Şeyh Hamdullah ve Hâfız Osmân ve İsmâil Zühdî ve emsâli bir çok
zevât-ı kirâmın güzîde âsârından lâ-yu‘ad hutût-ı nefîse ve murakka‘ât ve
şuarâ-yı benâmın dîvânlarından bir haylisini cem‘ edip bunlarla bir kaç
sandık ve dolap doldurmuş ve bunların küll-i yevm ziyâret ve mütâlaa ve
tedkîkini kendisine bir vazîfe add etmiş idi. Ziyâretine varanlardan hazz
ettiği zevâta bunlardan bazılarını ziyâret ettirir idi. Edirne’de zuhûr eden
meşâhîr-i hattâtînin kısm-ı a‘zamını ve kabirlerini ve târîh-i vefâtlarını ve
kabir taşları kimlerin hattı olduğunu bilir ve söyler idi. Heyhât ki vefâtı
istîlâ telâşına müsâdif olduğu cihetle olbâbda te’lîf olunmuş bir eseri var
ise de dest-res olunamadı. Mûmâileyhin su içmek mu‘tâdı olmayıp bir sene
zarfında ancak bir iki defa içtiği meşhûrdur.
Ahmed Rızâî
Direk Hâfız Ahmed demekle meşhûrdur. Bostâncızâde Hasan
Ağa’nın sulbünden Noktacızâde Mahallesi’nde 1237 senesi hilâlinde
kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olup şerh-i akâyide kadar ulûm-ı arabiyeyi
Edirne müftüsü Tırnovilî Hüseyin Efendi’den tederrüs ve sülüs ü neshi
Karabulut Mektebi muallimi Hâfız Hasan Hüsnü Efendi’den temeşşuk
etmiş ve hattan ahz-ı icâzet eylemiştir. Otuz dokuz mushaf ve yedi delâil
ve yirmi sekiz mevlüd-i nebevî ve bir adet şifâ-i şerîf yazmış ve Hasan Vasfi Efendi’den ba‘de vefâtihî kalmış olan nısf-ı mushaf-ı şerîf ile hattâtîn-i
sâirenin noksânî-i âsârı olan nısf ve rub‘ bir kaç mushafın daha itmâmına
muvaffak olup âhir-i ömründe gözlerine amâ târî olmakla ol sûretle imrâr-ı
evkât eylemekte olduğu hâlde (1313) senesi Şabân-ı şerîfinin yirmi üçüncü Perşembe günü yetmiş altı yaşında vefât etmekle Buçuktepe’de Tabya
civârında defn olunmuştur.
Ahmed Sâdık Bey İbni Süleymân Paşa
Hacı Sâdık Bey demekle marûftur. Hatt-ı sülüs ü neshi Şeyhzâde
Hâfız İbrâhim Efendi’den temeşşuk ile me’zûn olmuştur. 1193 târihinde
Murâdiye imâmı Hâfız Mehmed Efendi tarafından [s.359] Attârzâde
Süleymân Sırrı Efendi’ye verilen icâzetnâmede ketebesi ve Bezirci Hâtun
Câmi-i şerîfde (Allahümme innî eselüke’l-âfiyete fi’d-dünyâ ve’l-âhire) ve
Sivâsî Abdü’lazîz Efendi dergâhında yâdigâr olarak birer levhası vardır.
Mîr-i mûmâileyh Bağdâd’da yirmi üç sene vâlilik eden Büyük Süleyman
Paşa’nın küçük mahdûmu olması muhtemeldir.
1556 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Ahmed Sûfî
Hacı Sûfî Efendi demekle ma‘rûftur. Gâzî Mihâl Bey Câmi-i şerîfinin
Cuma vâ‘izi ve Hazînedâr Sinân Bey Mahallesi mektebinin muallimidir.
Hatt-ı sülüs ü neshi Alemdâr Mektebi muallimi Hâfız Mahmûdu’l-hamîd
Efendi’den temeşşuk ile 1225’te icâzet almış ve 1291 senesinde vefât etmekle mektebi sâhasında defn olunmuştur.
Ahmed İlmî
Edirneli’dir. Sülüs ü neshi Bıçakçızâde Hacı Hâfız Mehmed Emin
Efendi’den temeşşuk ile me’zûn olmuştur. Bezirci Hâtun Câmi-i şerîfinde
mahsûl-i desti olarak 1191 târihinde kitâbet olunmuş bir adet hilye-i
saâdetleri vardır.
Ahmed Nûrî
Edirne’de Rakkâs Ali Bey Mahallesi sekenesindendir. 1151 târihinde
mahalle-i mezkûrede pâ-nihâde-i âlem-i nâsût olup sinni on dokuza vâsıl
ve derûnunda hüsn-i hatta meyl ü rağbet hâsıl oldukta 1171 târihinde
hatt-ı sülüs ü neshi Berberzâde Hacı Ahmed Efendi’den temeşşuk ederek
nâil-i icâzet olmuştur. Hacızâde demekle ma‘rûftur.
İskender
Yaya Timurtaş Mahallesi’nden Hâfız İskender demekle ma‘rûftur.
Hatt-ı sülüs ü neshi Makaralı nâm-ı diğerle Taş Mektep muallimi Hacı
Hâfız Mustafa İzzet Efendi’den temeşşuk ile ahz-ı icâzet etmiş ve hatt-ı
ta‘lîki sa‘y-i hod ile ele getirmiştir. Bir çok Kur’ân-ı kerîm ve en‘âm ve sâire
kitâbet edip sür’at-i kalemi münâsebetiyle bir mâhta bir kelâm-ı kadîm
yazdığı kirâren vâki olmuş bir de Enîsü’l-müsâmirîn nâm Edirne Târihi’ni
istinsâh eylemiştir. Zamânındaki makbere taşlarının hemân kısm-ı a‘zamı
bunun hatt-ı destidir. Sinni altmışa yetmiş iken illet-i felce mübtelâ olmakla 1309 senesi teşrîn-i sânîsinin beşinci günü irtihâl etmiştir.
İsmâil Bin Ahmed
Edirne’de Sultân Selîm Câmii kurbunda Taş Odalar Mahallesi sekenesinden Yesârîzâde demekle arîftir. Pederi Yesârî Ahmed Efendi Edirne
mahkemesinde bâb küttâbından idi. Tuhfetü’l-hattâtîn müellifi Süleymân
Sade’ddîn Efendi’nin ceddi Mehmed Müstakîm Efendi 1122 târihinde
mevleviyetle Edirne’ye mutasarrıf oldukta hizmet-i vekâyi‘de istihdâm eylemiş idi. Kendileri 1120 târihinde pâ-nihâde-i âlem-i vucûd olup hatt-ı
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1557
sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk ile 1139 târihinde
icazet almıştır. On sekiz mushaf ve otuz kadar en‘âm ve iki yüz kadar delâil
ve sâir nüsah ve resâil yazmıştır. İşbu kıt‘a onun şânında söylenmiştir.
Kıt‘a
Cenâb-ı şeyhi gördüm düşte nakl ettim safâlandım
Yesârîzâdeye lutfunu fenn-i hatta Bârînin
Kemâl-i hoş-hattân-ı dehri ettim bir bir istifsâr
Yemin etti ki şimdi misli yok ibni Yesârînin
Nesr: 1179 târihinde cânib-i Hicâz’a azîmetle Cebel-i Tûr’da salât-ı
asrı ba‘de’l-edâ rihlet-i dâr-ı bekâ etmiştir. Mûmâileyhin 1165 târihinde
yazmış olduğu bir kasîde-i bürde ile şerhi Sultân Selîm Kütüphânesi’nde
mahfûzdur. Üç Şerefeli Câmi-i şerîfinde minberin sağ cihetinde celî hatt
ile 1178 târihinde duvara yazılmış olan (kâle’n-nebiyyü âleyhi’sselâm
şefâ‘ati li ehli’l-kebâira min ümmetî) bunların olup zeyline (tevfîku’l-hâdî
Yesârîzâde) nâmıyla vaz‘-ı ketebe ederek Hicâz’a azîmet edeceği sırada
yâdigâr bırakmıştır. Ta‘lîk ve dîvânî ve çep-[s.360] nüvîsândan olduğu
dahi Hatt u Hattâtân’da mezkûrdur. Câmi-i Atîk’te mihrâbın yemînindeki
pencere duvarına mevzû‘ hacer-i rükn-i yemânîye söylenmiş olan işbu kıt‘a:
Kıt‘a
Hacer-i rükn-i yemânî-i inâyet-makrûn
Kafes-i fıdda-i mergûba olundu merhûn
Dahi mahbûb-ı Hudâ lücce-i pür nûrudur
Oldu bir mûy-i şeref-bû-yı şefâ‘at meknûn
Nesr: Bu zâtın hatt-ı desti olup levha şeklinde idi. Ta‘mîrde Taraklı
Baba Türbesine kaldırıldı.
Seyyid İsmâil Efendi
Devhatü’l-küttâp’ta müşârunileyhin tercemesi ber-vech-i âtîdir.
Mahrûse-i Edirne’de rû-nümâ ve ricâl-i devletin ekrem ve ekmeli âtîde
mezkûru’t-terceme Seyyid Ali Efendi’nin akrabâsından ve küttâb-ı
dîvâniyenin dânâsından Şeref mahlas zât-ı melek-sîret-i bîhemtâ ve her
hutût-ı sandûk hıfzında mazbût olup miyân-ı ketebede sâhib-i unvan-ı
ketebe olmuşlardır. Husûsâ hatt-ı dîvânîde müşârunileyhin terbiyetleriyle
bir menzile resîde olmuşlardır ki kalem-i merkûmda bâlâ-pervâz-ı hümâyı âsumân-ı irfân geçinenleri dîdesine salındırmayıp bu safha-i felekte simurga sinek demeyen zâtlardandır. Fi’l-hakîka vakt-i şebâblarındaki hatları
bîrân-ı hat-nüvîsânı hayrân eylediği müstağnin ani’l-beyândır. Ve küttâb-ı
1558 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
dîvân-ı hâkâniyenin müşârun bi’l-benânlarından olduğu âsâr-ı bülenditibârlarından rûşen u ayândır.
İsmâil
Îsâbeyli karyesinden Kadı İsmâil Efendi demekle ma‘rûftur. Eski
telgrafhânenin kapısı bâlâsındaki hatt bunlarındır. 1274 târihinde vefât
etmekle Tepe Mezarlığı’nda defn olunmuştur.
İsmâil Hakkı
Hâfızu’l-kur’ân. Hatt-ı sülüs ü neshi Üç Şerefeli mektebi muallimi
Baba Hâfız Şerîf ’ten temeşşuk ile icâzet almış ve âhir-i ömrüne değin
mushaf-ı şerîf kitâbetiyle istihsâl-i emr-i ma‘îşet eylemekte bulunmuş idi.
Bin üç yüz senesinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle Beylerbeyi Câmi-i şerîfi
pîşgâhındaki kabristânda türbe kurbunda defn olunmuştur.
İsmâil Reşâd
Hacı İsmâil Efendi demekle ma‘rûftur. Yeni İmâret’te Alaca Câmi
demekle meşhûr olan Bedevî Ahmed Bey Mescidi’nin imâmı ve Dağdeviren Mektebi’nin muallimi idi. Sülüs ü neshi Derlikçizâde Hâfız Mehmed
Sa‘îd Efendi’den temeşşuk edip icâzet almıştır. 1283 târihinde vefât etmekle Yeni İmâret’te Sarı Bayır Kabristanı’nda defn olunmuştur.
Emin
Nâmı Mehmed’dir. Şerbetdâr Hamza Bey Mahallesi sekenesinden
Kadı Emin Efendi demekle ma‘rûftur. Mûmâileyh Edirne kadıları tarafından nevâhî niyâbetlerinde istihdâm olunur idi. Hatt-ı ta‘lîkte mâhir ve
mahâreti âsârıyla zâhir idi. Pek çok musanna‘ levhalar tanzîm edip ahbâb
u erbâbına ihdâ eyler idi. 1275 târihinde vefât etmekle Neboysa başındaki
küçük kabristânda Mevlânâ Osmân Vahdetî Efendi hazretlerinin kabri
kurbunda defn olunmuştur.
Emin
Nâmı Mehmed’dir. Kalender-meşreb ve perîşân-hal bir zât-ı esefiştimâl idi. Yazıcılar Sokağı’nda küşâd etmiş olduğu dükkanda küll-i yevm
birer cüzden şehrî birer mushaf yazarak yüz elli iki yüz kuruş hediye ile
tâliblerine ihdâ edip onunla ta‘ayyüş eylemekte idi. Bu sûretle yüz elli adeti
mütecâviz mushaf-ı şerîf kitâbet etmiş ve 1292 târihinde vefât etmekle
Yalnızgöz Köprüsü’nde vâki delilere mahsûs kabristanda defn olunmuştur.
Gürûh-ı ayyâşînden idi.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1559
Harfü’l-Bâ
Bekir Reşâd
Saraçhâne başındaki çeşme kurbunda el-yevm vücûdu olmayan
mektebin muallimidir. Sülüs ü neshi Murâdiye imâmı Hâfız Mehmed
Efendi’den temeşşuk edip me’zûn olmuştur. 1238 târihli bir icâzetnâmeye
ketebe vaz‘ etmiş ve 244 senesi [s.361] Receb-i şerîfinin on beşinde de
Duhânîzâde Mehmed Efendi’ye icâzet vermiştir.
Harfü’t-Tâ
Tâib Mehmed İbni Mustafa
Harabzâde demekle şöhret-dâdedir. Nâmı Mevlevî Hattât El-hâc
Mehmed Efendi’dir. Hatt-ı nesh ü sülüs ü ta‘lîki evvelen pederinden
badehû Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk edip ahz-ı icâzet etmiştir. Saraçlar Çarşısı’nda vâki Hacı Alemü’ddin Câmi-i şerîfinde kıt‘aları
vardır. Sezâyî Dergâhı’nın semâ‘hâne ve türbe kapılarındaki tuğralar bu
zâtın hatt-ı destidir. Eş‘ârı şuarâ sırasındadır.
Tâbi‘î
Edirneli’dir. Nâmı Ali’dir. Gâh Feyzî gâh Tâbi‘î tahallüs ettiği Enîsü’lmüsâmirîn’de mezkûr ve sülüs ü nesih ü ta‘lîkte hoş-nüvîs ve fenn-i
kitâbette mâhir bir vücûd-ı nefîs idügi Tuhfetü’l-hattâtîn’de mastûrdur. Şu
hâlden istidlâl olunduğuna göre mûmâileyhin asr-ı Selîm Hânî ricâlinden
ve şuarâdan olduğu ve hatt-ı desti olarak ziyâret olunan bir Ahlâk-ı Alâyî
nüshasına (İttefeka’l-ferâgü min kitâbeti hazihi’nnüshati’şşerîfeti fî leyleti
nısfı Şabân âmmet meyâminühû bi-mezîdi’l-fazli ve’l-ihsân fî sene ihdâ ve
semânîne ve tis‘a mietin alâ yedi ez‘afi ibâdu’llâhi’l-kaviyyi Feyzî-i Edirnevî)
sûretiyle vaz‘-ı imzâ etmiş olduğuna nazaran dahi hatta Feyzî şiirde Tâbi‘î
mahlası isti‘mâl eylediği tezâhür etmiştir. Eş‘ârı şuarâ sırasındadır.
Harfü’l-Cim
Celâl Bey
Nâmı Mehmed’dir. Ahıshalı İbrâhim Paşa’nın sulbünden Edirne’de
kadem-nihâde-i âlem-i nâsût olmuştur. Sâniye rütbesi ve dördüncü Mecîdî
nişânı var idi. Sülüs ü neshi Yahya Şükrü Efendi’den temeşşuk edip icâzet
almış ve beş adet mushaf-ı şerîf yâdigâr bırakmıştır. Bazı mu‘tenâ memuriyetlerde bulunup Hayrabolu kazâsı kaymakamlığından mütekâ‘id olduğu
1560 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
hâlde bin üç yüz on bir senesi Receb-i şerîfinin yirmi birinci günü irtihâl
etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda defn edilmiştir.
Harfü’l-Hâ
Hüsâmî Dervîş Hasan
İmâd Hüseynî telâmizinden olan Dervîş Abdî-i Mevlevî-i Buhârî’den
taallüm ü temeşşuk ile ahz-ı icâzet ettiği hat-ı ta‘lîkte üstâd ve pesendîde-i
rûh-ı imâddır. 1085 târihinde vefât etmekle Mesûdiye Câmi-i şerîfi
hatîresinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı şuarâ sırasında tercemesi
mezkûr Ali Güfti Efendi’nin söylediği bu târîh-i mevzûndur.
Târîh
Gitti sânî-i imâdı Rûmun
Eyleyip azm-i bekâ terk-i cihân
Kabrini nûr ile memlû kıla Hakk
Cilvegâhı ola arş-ı Rahmân
Fevtine düştü bir a‘lâ târîh
Kabr-i Dervîş Hasan ola cinân
Nesr: Eş‘ârı şuarâ sırasındadır. Kabri taşında Hüsâmî lafzı muharrer
değildir.
Hasan İbni Ahmed
Çerkes Hasan Çelebi’dir. Ahmed Karahisârî’nin bende-i diremhırîdesi ve ba‘de’l-ıtk vâlid-i manevîsidir. Edirne’de Sultân Selîm Câmi-i
şerîfinin bi’l-cümle hutûtu işbu Hasan Çelebi’nin idügi ve bin târihinden
bir iki sene sonra vefât eylediği Hatt u Hattâtân’da mezkûrdur.
Hasan
Edirneli’dir. Kösec Balaban Mahallesi sekenesinden Ya‘kûb nâm
zâtın sulbünden 1133 târihinde pâ-nihâde-i [s.362] âlem-i nâsût olup
hüsn-i hattı Yesârîzâde İsmâil Efendi’den telemmüz ile 1165 târihinde
nâil-i icâzet olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Hasan
Eski Câmi-i şerîfin Cuma vâizi ve ulûm-ı arabiyyede Eskicizâde
Mevlânâ Hacı Ali Efendi’nin hâcesi Eş-şeyh Hâfız Hasan Efendi’dir.
Hüsn-i hatta üstâdı tahkîk olunamamış ise de zamânı icâzetnâmelerinin
hemân kâffesinde imzâsı vardır. Tercemesi ulemâ-i müteahhirîn sırasındadır.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1561
Hasan Hüsnü
Kavaklı imâmı ve Saraçlar Mektebi muallimi Seyyid Ahmed Hilmi
Efendi’nin ferzend-i hünermendidir. Hatt-ı sülüs ü nesihte pederlerinden
mütelemmizdir. 1233 târihinde pederi tarafından Hüseyin Rüşdü nâm
zâta verilmiş olan icâzetnâmeye (ve ene efkaru’l-ibâdü’l-mu‘cizü’l-müznib
es-Seyyid Hasanü’l-Hüsnü bin es-Seyyid Ahmed El-Hilmî Efendi)
sûretiyle vaz‘-ı ketebe etmiştir.
Hasan Hüsnü
Edirneli’dir. Sülüs ü nesihte Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd
Efendi’den mütelemmiz Karabulut Mektebi muallimi Hâfız Hasan Efendidir. 1287 târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de Fıtrî Efendi kabristanında medfûndur.
Hasan Hüsni Bey
Sadr-ı esbak Çelebi Mustafa Paşa’nın hafîdi ve Edirne kadıları sırasında mesbûku’z-zikr Ali İlhâmî Bey’in mahdûm-ı mihtehidir. Hatt-ı sülüs ü neshi Sarrâf Câmii şerîfi imâmı ve mektebi muallimi Ahmed Hamdi
Efendi’den temeşşuk ederek 1242 târihinde icâzet almış ve 281 târihinde
cânib-i Hicâz’a azîmetle orada irtihâl-i dâr-ı bekâ eylemiştir.
Hasan Hattî
Edirneli’dir. Hatt-ı sülüs ü neshi Kavaklı imâmı Seyyid Ahmed Çelebi Efendi’den temeşşuk ile me’zûn olmuş ve bir çok icâzetnâmelerde
imzâsı görüldüğü gibi 1238 târihinde tarafından kitâbet olunmuş bir de
mushafı görülmüştür.
Hasan Rızâî
Nakşî tarîkinde Şeyh Dâvud Efendi’den me’zûn olup Noktacı Kâsım
Efendi Câmi-i şerîfinde hatm-i hâce etmekle berâber ittisâlinde vâki Sinân
Paşa Mektebi’nin dahi muallimi idi. Hatt-ı sülüs ü neshi Derlikçizâde
Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi’den temeşşuk ederek icâzet almış ve hatt-ı
ta‘lîki sa‘y-i hod ile ele getirmiştir. 1194 târihinde Edirne’yi Rusyalı istîlâ
eylediği sırada dersaâdete hicret ve sene-i mezkûrede orada dâru’l-karâra
rihlet etmekle Merkez Efendi Dergâh-ı şerîfi sâhasında defn olunmuştur.
Üç Şerefeli câmiinde minberin sağ cihetindeki köşedeki (re’sü’l-hikmeti
mehâfetu’llâh) bunların mahsûl-i destidir.
1562 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Hasan Vâhid Bey İbni El-Hâc Muhsin Bey
Edirne eşrâfzâdelerindendir. Hatt-ı sülüs ü neshi Sarrâf Câmii
imâmı Ahmed Hamdi Efendi’den temeşşuk ederek icâzet almış ve birkaç
mushaf-ı şerîf yâdigâr bırakmıştır. Sinni altmışı mütecâviz olduğu hâlde
1291 târihinde vefât etmekle Zindanaltı’ında Eskicizâde’nin kabri kurbunda defn olunmuştur.
Hasan Vasfi
Kirişhâne’de vâki Sarı Şeyh Mehmed Efendi Mektebi nâm-ı diğerle Taş
Mektep’in muallim-i evveli ve ulemâ-i müteahhirîn sırasında mesbûku’z-zikr Hacı Mehmed Sâdık Efendi’nin dâmâdı ve Hattât Mustafa Medhî
Efendi’nin birâder-i mihteridir. Maskat-ı re’sleri Kırcaali kazâsında Akça
Kayrak karyesidir. Sinn-i rüşde vâsıl ve tahsîl-i kemâlâta derûnunda bir
muhabbet hâsıl olmakla Edirne’ye gelerek Mîrimîrân Medresesi’de temekkün ile mukaddime-i ilm u fazl olan hatt-ı sülüs ü neshi Derlikçizâde
Hâfız Mehmed Sa‘îdu’t-tabî‘î Efendi’den taallüm ü temeşşuk ederek 1237
târihinde ketebe almış ve ulûm-ı arabiyyeyi Karslı Mevlânâ El-hâc Halîl
Efendi’den tederrüs ile bundan dahi ahz-ı icâzet eylemiş ve sarftan bed’ ile
ahz-ı icâzet edinceye değin okumuş olduğu kütüb-i arabiyyeyi eli ile yazmış
ve el-yevm kâffesi ferzend-i fazîletmendi âtiye’zzikr Hacı Hâfız Ali Remzi
[s.363] Efendi nezdinde mahfûz bulunmuştur. Şifâ-i şerîf ve Delâilü’lhayrât ve Hizbü’l-a‘zam ve Ahterî-i Kebîr ve emsâli pek çok âsâr-ı celîle
kitâbetine muvaffak olduğu gibi mushaf-ı şerîften otuz adetinin itmâm-ı
tahrîri müyesser olup otuzbirincide on dördüncü rubbemâ cüz’ünde [ve izâ
câe ecelühüm lâ yeste’hîrûne sâaten vela yestekdimûn] âyât-ı şerîfesi cümle-i
celîlesine kadar yazabilip 1273 senesinde terk-i hayât-ı müste‘âd ile âzim-i
dâru’l-karâr olmakla Uzun Kaldırım’da Vize Çelebi Mescidi pîşgâhında
vâki küçük mezarlıkta defn olunmuştur. Seng-i mezârı şürekâsından Hâfız
Şerîfü’l-Hulûsi Efendi’nin hattıdır. Mûmâileyh hüsn-i hatta pek çok şâkird
yetiştirmiştir. Fakîr-i câmiu’l-hurûf dahi sarftan bed’ ile izhârın vasatına değin ulûm-ı arabiyeyi ve sülüs ü neshin nevâkısını bu zâttan tahsîl ü tekmîl
eylemişidim.
Hikâye: Edirne vâlileri sırasında tercemesi mezkûr Ayaş müftüsüzâde
Es‘ad Muhlis Paşa memuren Edirne’ye geldiği esnâda mûmâileyhin hüsn-i
hatta mâlik bir zât olduğunu tahkîk ederek bir mushaf-ı şerîf yazdırmak için
mûmâileyhi nezdine davetle bir mushaf-ı şerîf yazmasını ve fakat evvelce
nümûne olarak bir sahîfe yazıp getirmesini emr eder. Hâce Efendi ferdâsı
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1563
günü nümûneyi götürüp arz etmesiyle derhal bir mushaflık nefîs Hind
âbâdisi kağıt i‘tâsıyla mushaf-ı şerîfin tahrîrini irâde eyler. Ba‘de bu‘din
Hâce Efendi mushafı bi’l-ikmâl götürüp Paşa’ya teslîm ettiği sırada mahfûz
bulunan nümûne ile tatbîkinde mushafın yazısı daha muntazam zuhûr
edince Paşa Hâce Efendi’ye hitâben mushafı başkasına mı yazdırdınız
der. Hâce Efendi nümûneyi gece mum ışığında tahrîr etmiş idim cevâbını
vermesiyle Paşa fevka’l-hadd mahzûz olup hediyesine derhâl üç bin kuruş
gönderir tezhîbini de mücellid Mustafa nâm zât ile bin beş yüz kuruşa
pazar eder. Hâce Efendi âhara yazdığı mushafların beher nüshasına bin beş
yüz kuruş hediye aldığından paşadan gelen üç bin kuruşun nısfını ahz nısf-ı
diğerini iâde eyler. Paşa-yı müşârunileyh meblağ-ı mezbûru Hâce Efendi’ye
ihsan ettiğini der-miyân ile tekrar gönderir. Hâce Efendi cevâbında ben
ehl-i sanatım yazdığım mushafın hediyesini aldım. Bana bilâ sebep ihsân
verilmek isrâftır ve dahi haramdır. O ihsânın erbâbına i‘tâsını tavsiye ile
akçeyi tekrâr iâde eder. Paşâ-yı müşârunileyh meblağ-ı mezbûrun Hâce
Efendi tarafından tensîb buyurulacak fukaraya tasadduk ve tevzî‘ olunmasını beyân ile tekrar gönderince Hâce Efendi cevâbında [ben paşanın
sadaka müvezzii değilim beni beyhûde meşgûl ediyor kağıdının esmânını
alsın mushafı iâde etsin] deyip parayı geri gönderir. Bunun üzerine paşayı müşârunileyh mücellidi çağırıp ücret-i tezhîbiyeye meblağ-ı mezbûru
zamm ile mushafı üç bin kuruşa tezhîb ettirir. (rahmetu’llâhi aleyhima)
Hasan Vasfî
Bezistânî Hasan Efendi demekle meşhûr u ma‘rûftur. Maskat-ı re’si
Ferecik dâhilinde Vakfıkebîr karyesidir. Hatt-ı sülüs ü neshi Derlikçizâde
Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi’den temeşşuk ve ulûm-ı arabiyeyi Karslı
Mevlânâ Hacı Halîl Efendi’den tederrüs ile icâzet almıştır. 1274 târihinde
irtihâl etmekle Uzun Mezarlık’ta Karaağaç Çeşmesi Caddesi’nde vîrân
câmi sokağıyla Saksağan Sokağı beynindeki çıkmaz sokak pîşgâhında
defn olunmuştur. Fakîr mûmâileyhten sübha-i sıbyân okudum.
Hüseyin İbni Ahmed
Edirneli’dir. Haffâfzâde demekle şöhretdâdedir. Muradiye Mahallesi’nde sâkin olup Derûn-ı Hisâr’da Halebiye Câmiine hatîb olmuş idi.
Çelebi İmâm demekle şehîr Hacı Hâfız Mustafa Efendi’den sülüs ü neshi
temeşşuk u ta‘allüm ile 1120 târihinde icâzetle tes‘îd olundu. Hüsn-i hatta
istikmâl-i dakâyık ve mûsikî vü sâir ma‘ârifte [s.364] dahi cem‘-i hakâyık
eyledi. tarîk-i Gülşenî’ye intisâbı olduğu cihetle bazı ketebelerinde iş‘âr
1564 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
eder idi. Bin doksan beş târihinde kadem-nihâde-i sâha-i fenâ olup elli
dokuz yaşına vusûlünde âzim-i meşkhâne-i bekâ eyledikte Kıyak’ta Orta
Mezarlık’ta Mevlânâ Fıtrî Efendi’nin kabri semtinde vâki köşede medfûn
ve nakş-ı seng-i mezârı Şeyh Ahmed Müsellem Efendi’nin söylediği bu
târîh-i mevzûndur.
Târîh
İbni Haffâf o hattâta füsûs olsun kim
Safha-i meşk-i fenâ oldu ana levh-i mezâr
Mûsikîde yaraşır hâceyi eylerse gulâm
Çektirir perdesine reşkile gûşın şeştâr
Şeyhi görseydi koyup hâfızı hasr eyler idi
Hüsn-i hattında görülseydi eğer satr-ı gubâr
Rast etmişti nevâ evce olup mâye-i şevk
Eder uşşâkını zîr-efgen-i vâdi-i hisâr
Dûde-i reşkile cây oldu nevâyâ-yı adem
Sülüsün kıldı vasiyyet onu etti muhtâr
Yaka yırtardı göreydi hattın aklâm-ı selef
Yüzün ak eyleyemezdi rakam-ı Karahisâr
Ravza-i hattına zerrîn kalem işlerdi nigâr
Lâle reyhân edip âb-ı ruh-ı yâkûtu kenâr
Nîce mushaf yazıp ermişti bekâ hattına hem
Birinin dâhî tamâmında iken leyl ü nehâr
İrci‘îye gelip oldu rakam-ı ömrü şikest
Fevtine itti Müsellem iki târîh-i şümâr
Cân-ı hattâta olup levh ü kalem vakfe-i tayy 1154
Evc-i Mevlâda Hüseyn ede makâm üzre karâr 1154
Nesr: Mümâileyh yirmi üç adet mushaf-ı şerîf ve yüz adet delâil-i
şerîfe ve otuz kadar en‘âm ve iki hizb-i a‘zam ve kıt‘ât u murakka‘ât kitâbetine muvaffak olduğu Tuhfetü’l-hattâtîn’de mezkûrdur. Mûsikîler sırasında zikri sebk etmiştir. Ve Devhatü’l-küttâb’da müşârunileyhin tercemesinde sülüs ü nesh ü rıkâ‘ ile âraste oldukları muhakkaktır demiştir.
Hüseyin
Edirne’de Hâczâde demekle ma‘rûftur. Zağra-i Atîk kazâsına tâbi‘
Karapınar karyesinden gelerek Sultân Selîm Medresesi’nde hücre-nişîn
olmuştur. Hatt-ı sülüs ü neshi Yesârîzâde İsmâil Efendi’nin berekât-ı
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1565
yemîninde istifâza-i temeşşuk ve tahsîl-i hüsn-i hatta taaşşuk edip 1169
târihinde ahz-ı icâzetle akrânına tefevvuk eyledi. Kezâ fî Tuhfetü’lhattâtîn.
Hüseyin
Edirne’de Şehâbeddin Paşa Mahallesi’nde 1111 târihinde pâ-nihâde-i
âlem-i nâsût olmuştur. Hatt-ı sülüs ü neshi Çelebi İmâm Efendi’den temeşşuk ile on iki yaşında ahz-ı icâzetle tefevvuk eylemiştir. Müteaddid mushaf
u delâil âsâr-ı hasenetü’l-vesâil yazmıştır. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Hüseyin
Edirne’ye Aydın cihetinden gelip hıfzı tahsîl ve hatt-ı sülüs ü neshi
Şeyhzâde İbrâhim Efendi’den taallüm ü temeşşuk ile 1168 târihinde otuz
beş yaşında iken icâzetle tebcîl olundu. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Hüseyin
Edirneli’dir. Hatt-ı sülüs ü neshi Berberzâde El-hâc Ahmed Efendi’den taallüm ü temeşşuk ile Murâdiye’de elli yaşında iken vaz‘-ı ketebeye
icâzetle 1167 târihinde ber-murâd olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Eş-Şeyh Hüseyin
Murâdiye Mahallesi’nde mesbûku’z-zikr Rufâ‘î şeyhi Hattât İbrâhim
Efendi’nin tekkesi şeyhi Kılıççı Hâfız Hüseyin Efendi’dir. Mûmâileyh
salâh-ı hâl eshâbından olup mushaf-ı şerîf kitâbetiyle istihsâl-i emr-i
ma‘îşet ve şeyhi olduğu Rufâ‘î Dergâh-ı şerîfinde Perşembe günlerinde
icrâ-yı âyîn-i şerîfede bezl-i himmet eyler idi. 1293 târihinde vefât etmekle dergâh-ı mezkûr türbesinde defn olunmuştur. Bir çok mushaf-ı şerîf
yâdigâr bırakmıştır.
[s.365] Hüseyin Hâmid
Edirneli’dir. Hatt-ı sülüs ü neshi Derlikçizâde Hâfız Sa‘îd Efendi’den
temeşşuk ile icâzet almıştır. Karabulut Mektebi’nde mütemâdiyen
mushaf-ı şerîf kitâbetiyle istihsâl-i emr-i ma‘îşet eylemekte olduğu hâlde
bin iki yüz seksen altı târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de Mevlânâ Fıtrî
Efendi’nin kabri kurbunda Tabya semtinde defn olunmuştur. Kırk sekiz
adet mushaf-ı şerîf ve bir çok delâil-i şerîf ve mevlûd-i nebevî yâdigâr bırakmıştır.
1566 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Hüseyin Hüsnü
Tercemesi şuarâ miyânında mezkûr. İkinci Rüştiye Mektebi muallim-i
sânisidir. Sülüs ü nesihte Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi’den
mütelemmizdir. Yüz adeti mütecâviz kelâm-ı kadîm tahrîr ettiği mervîdir.
Hüseyin Şerîf El-Hıfzî
Hâfızu’l-kur’ân re’îsü’l-kurrâ Câmi-i Atîk’in imâm-ı sânîsi ve kurbundaki mektebin muallimi El-Hâc Hâfız Şerîf Efendi’dir. Elsine-i nâsta Hacı
İmâm Efendi demekle şöhret-şi‘âr olmuştur. Hatt-ı sülüs ü neshi Küçük
Arasta’da Ahi Çelebi Mektebi muallimi Hacı Ali Remzi Efendi’den taallüm ü temeşşuk ile icâzet almış ve pek çok hâfız yetiştirmeye muvaffak
olmuştur. 1302 senesi Rebiulevvelinin on beşinci gününde vefât etmekle
Zindanaltı’nda Eskicizâde Mevlâna Hacı Ali Efendi merhûmun kabri kurbunda defn olunmuştur.
Hüseyin Sûfî
Edirne’ye Kayseriye’den sâkin olmuş ve hatt-ı sülüs ü neshi Şeyhzâde
İbrâhim Efendi’den telemmüz ile 1168 târihinde otuz iki yaşında iken telemmüz eyledi. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Hüseyin Âtıf
Hâfızu’l-Kur’ân. Keçeciler Kapısı’nda vâki Hacı Burnaz Mektebi muallimidir. Hatt-ı sülüs ü neshi Makaralı Mektebi muallimi Hacı Mustafa
İzzet Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve 1287 târihinde vefât etmekle
Şeyh Şücâ‘ Câmi-i şerîfi hatîresinde defn olunmuştur. Mûmâileyh otuz üç
adet mushaf-ı şerîf kitâbet edip yâdigâr bırakmıştır.
Hüseyin Âkif
Asr-ı Süleymân Hân-ı Kânûnî ulemâsı sırasında tercemesi mesbûk
Mevlânâ Aşık Kâsım’ın Yıldırım Bâyezîd Hân Câmi-i şerîfi kurbunda binâ vü ihyâ-gerdesi olan mektebin muallimi ve Hattât Şeyh Hasan
Rızâî Efendi’nin birâder-i kihteridir. Sülüs ü nesihte Derlikçizâde Hâfız
Mehmed Sa‘îd Efendi’den mütelemmizdir. 1269 târihinde vefât etmekle
mekteb-i mezkûr sâhasında defn olunmuştur.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1567
Harfü’l-Hâ
Halîl
Edirne’de Kıyak nâm mahalde Nalçacızâde demekle arîftir. Hatt-ı sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk edip 1153 hilâlinde
yirmi yaşında iken icâzet ile ber-meserred olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’lhattâtîn.
Halîl Seyyid
1138 târihinde Dimetoka kasabasında kadem-nihâde-i âlem-i vücûd
olup sinn-i rüşde vûsûlüyle berâber Edirne’ye gelip hüsn-i hatt tedârikine
himmet ve Bıçakçızâde Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk ile 1167
târihinde yirmi dokuz yaşında iken icâzet almıştır. On beş adet mushaf-ı
şerîf ve sâir eser-i latîf yazmıştır. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Halîl Halîmî
Hâfızu’l-Kur’ân. Çiçekli Mekteb muallimidir. Sülüs ü neshi Murâdiye
imâmı Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk edip icâzet almış ve doksan
sene kadar muammer olup pek çok şâkird yetiştirmiş olduğu gibi zamânı
icâzetnâmelerinin hemân kâffesinde ketebe vaz‘ etmiştir. 1270 târihinde
vefât etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda Tabya civârında defn olunmuştur.
[s.366] Halîl Niyâzî
Süle Çelebi Mahallesi’nde Tarlakapı nâm mahalde vâki Şâh Kadın
Dergâh-ı şerîfi şeyhidir. Sülüs ü nesihte Hasan Vasfî Efendi’den mütelemmizdir. 1252 târihinde mat‘ûnen vefât edip Uzun Kaldırım’da Vize Çelebi Mescid-i şerîfi pîşgâhındaki küçük mezarlığın vasatında medfûndur.
Hayrî
Hazînedâr Sinân Bey Mektebi muallimi Hattât El-hâc Ahmed Sûfî
Efendi’nin ortanca mahdûmu ve Üç Şerefeli Câmi-i şerîfinin imâm-ı
sânîsi Hâfız Mehmed Efendi’dir. Hatt-ı sülüs ü neshi pederinden taallüm
ü temeşşuk ve ulûm-ı arabiyeyi Hasköylü Deli Hacı Osmân Efendi’den
tederrüs ederek ikisinden de icâzet almıştır. 1318 Zilhiccesinin sekizinci
gününde vefât etmekle Kıyak Kabristânı’nda defn olunmuştur.
1568 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Hayrî
Nâmı Mehmed’dir. Kebeyapıcı (el-yevm Kadriyye) Mektebi demekle
ma‘rûf olan mektebin muallimi Boşnakzâde Hacı Sâlim Efendi’nin sulbünden 1254 târihinde Medrese-i Ali Bey Mahallesi’nde tevellüd etmiştir. Matbaacı ve ayağının biri kazâzede olduğu cihetle Topal Hacı Hayri
demekle şöhret-şi‘âr olmuştur. Sülüs ü neshi evvelen Hâfız Mehmed Şerîf
El-Hulûsî Efendi’den ta‘allüm ve sâniyen ta‘lîk ile berâber Mevlânâ Tâib
El-hâc Şerîf El-Fıtrî Efendi’den temeşşuk ile ahz-ı icâzet ve bu sırada bihasebi’l-isti‘dad kûfî ve dîvânî gibi hutûtun tahsîline de bezl-i makderet etmiş ve ulûm-ı arabiyeyi de Eski Câmi-i şerîf medresesi müderrisi
Ankaravî Mevlânâ Sâlih Efendi’nin halka-i tedrîsine hâzır olarak tekmîl-i
nüsha ile isticâze eylemiştir. Mûmâileyh mushaf-ı şerîf ve delâil-i şerîfe ve
emsâli âsâr-ı celîle kitâbeti cihetlerine sâlik olmayıp âti’zzikr Nakşî Molla
Mustafa’nın eserine iktifâ ile hatt-ı celî tahrîrine sarf-ı himmetle o husûsta
yed-i tûlâ sâhibi olmuş ve zamânında Eski Câmi-i şerîf ve Sultân Selîm
ve Bâyezîd-i Sânî ve Süleymaniye ve Yeşilce ve Timurtaş karyesinde Sefer
Çelebi ve Sitti Sultân cevâmi‘-i şerîfeleriyle daha bir çok cevâmi‘ ve tekâyâ
vesâirede müceddeden celî hatlar tahrîr ederek vaz‘-ı imzâ eylemiş ve bazen
de hutût-ı eslâfı tamir sûretiyle güzel güzel eserler bırakmış ve elân bırakmakta bulunmuştur. Bununla berâber kağıt üzerine de pek çok levhalar
tahrîrine muvaffak olmuştur. Mûmâileyh bu bâbda zamânında adîmü’lemsâldir. Vilâyet matbaasında mürettiblikle bir çok zamanlar istihdâm
olunarak o sırada matbaacılık sanatını dahi sûret-i mükemmelede tahsîl
eylemiştir. Şu kadar ki
Mısra
Sevdiğim mangır kuşudur akçadır maksûdu hep
Nesr: Mısraı medlûlünce paraya meyl ü rağbeti ve ol bâbdaki hırs
u tama‘ı derece-i gâyede olup sebeb-i vücûdu olan vâlidesinin i‘âşesi
husûsunda kasr-ı himmet eylediği cihetle mûmâileyhâ tarafından hakkında
cânib-i hükûmet-i seniyyeye bâ-arzuhâl vâki olan şikâyet üzerine olunan
tenbîhâtı ısgâ etmediğinden 1308 târihinde doksan bir gün hapishânede
tevakkuf-ı irtikâb ile âcize vâlidesini cüz’iyü’l-miktar bir meblağ i‘tâsıyla
i‘âşeye muvâfakat etmemesi kendisinin hâline vâkıf olanlarca mûcib-i nefret olmuştur. Aslahahu’llâhü Teâlâ. Bin üç yüz on sekiz senesinde vefât
etmekle Buçuktepe’de Tabya civârında defn olunmuştur.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1569
Harfü’d-Dâl
Dâ‘î Mehmed
Tercemesi şuarâ sırasında mezkûr Sûfîzâde Hattât Mehmed Efendi’dir.
Dervîş Ali
Ta‘lîk hattâtıdır. Rufâ‘î şeyhi Mustafa Kabûlî Efendi’den mütelemmizdir. Ömer Semâhat Efendi Tekkesi’nde Kabûlî Efendi bendelerinden Dervîş
Ali imzâlı 1241 târihinde kitâbet olunmuş bir levhası görülmüştür.
Harfü’r-Râ
[s.367] Râsim
Nâmı Mehmed olup Hâfız Râsim demekle ma‘rûf idi. Hattât
Baba Hâfız Şerîf Efendi’nin sulbünden 1257 târihinde Kuşçu Doğan
Mahallesi’nde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olup hatt-ı sülüs ü neshi
ammîsi Makaralı Mekteb muallimi Hacı Hâfız Mustafa İzzet Efendi’den
temeşşuk ile icâzet almış ve badehû pederi makâmına Üç Şerefeli Mektebi’ne muallim ve Kuşçu Doğan Câmi-i şerîfine imâm olmuş idi. On beş
adeti mütecâviz mushaf-ı şerîf kitâbet edip âhir-i ömründe illet-i felce
mübtelâ olarak 1315 târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de Tabya civârında
medfûndur.
Receb Bin Şabân Ağa
Hatt-ı talîkte üstâd ve pesendîde-i rûh-ı imâd olduğu ve Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis asrı ricâlinden idügi âsârından müstebân olmuş ise de hüviyeti tahkîk olunamadı.
Rızâ
Şekerci esnâfından ve Zen-i Sarıca Paşa Mescid-i şerîfi imâmı Hâfız
Mehmed Efendi nâm zâtın sulbünden mahalle-i mezkûrede 1256
târihinde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olduğu cihetle Şekercizâde Hâfız
Rızâ Efendi demekle şöhret-şi‘âr olmuştur. Mûmâileyh dahi pederi gibi
mescid-i mezkûrda imâmet vazîfesini îfâ ile mescid-i mezkûra muttasıl
imâm meşrûtehânesinde tecerrüd âleminde sâkin ve her olur olmaz ile
ihtilât etmeyip pederi eserine iktifâ ile bu zât dahi Ramazan-ı şerîflerde
mescid-i mezkûrda on sekiz sene kadar hatm-i şerîf ile terâvih kıldırmıştır.
Mazanne-i kirâmdan bir zâttır. Sülüs ü neshi Makaralı Mekteb mualli-
1570 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
mi Hacı Hâfız İzzet Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile me’zûn olmuş ve
ulûm-ı arabiyeyi Berber Mevlânâ Mehmed Efendi’nin halka-i tedrîsinde
tekmîl ederek icâzet almıştır. Hıfzı begâyet metîndir. 1321 senesi Şabân-ı
şerîfinin ikinci Cuma gecesi irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle Buçuktepe’de Tabya civârında defn olunmuştur.
Harfü’z-Zâ
Zâhide Züleyhâ
Yıldırım’da Kızıl Mescid Mahallesi ahâlisinden ve Debbâğ esnâfında
El-hâc Ali Ağa’nın kerîme-i muhteremesi ve Şehâbe’ddin Paşa Kurb-ı Arasta Mahallesi’nden Hamamî Müteveffâ Hacı Hasîb Efendi’nin zevcesidir.
Hâl-i sabâvetinde sülüs ü neshi Yıldırım’da Aşık Kâsım Mektebi muallimi
Hâfız İbrâhim Hakkı Efendi’den ta‘allüm ile 1274 târihinde icâzet almıştır. Pederleri merhûm vâlidem merhûme tarafından amm-i fakîr-i câmiu’lhurûf olup 1279 târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de Mevlânâ İbrâhim
Fıtrî Efendi’nin kabri civârında defn olunmuştur.
Zübeyde
Sülüs ü neshi Kavaklı Mahallesi imâmı ve Saraçlar Mektebi muallimi
Seyyid Ahmed Hilmî Efendi’den temeşşuk ile icâzete nâil olduğu tahkîk
kılınmış ve hâce-i mûmâileyh tarafından Seyyid Hasan Rüşdü Efendi’ye
bin iki yüz yirmi iki târihinde verilmiş olan icâzetnâmeye hattâtîn-i sâire
sırasında vâzı‘a-i ketebe olduğu müşâhade olunmuş ise de hüviyeti tahkîk
edilemedi.
Harfü’s-sîn
Sihrî
Dîv-destzâde Mehmed Efendi’dir. Ta‘lîk hattâtıdır. Tercemesi şuarâ
miyânındadır.
Sirâceddin Mehmed Bin Ömer Halebî
Mûmâileyhin tercemesi işbu mecellenin birinci cildinde Fâtih Sultân
Mehmed Hân asrı ulemâsı sırasındadır. Mûmâileyh sür‘ât-i kitâbette yed-i
beyzâsı olup bir çok kütüb-i nefîse tahrîrine muvaffak olduğu Terceme-i
Şakâyık’ta mezkûrdur.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1571
Sadullâh
Edirneli’dir. Yelli Bergos nâm mahalde sâkin olmakla müsâ‘ade-i
rûzigâr ile hüsn-i hatta birâderi Feyzullah ile ma‘an Balabân Paşa imâmı
İmâmzâde Seyyid Mehmed Efendi’ye iktida ve sülüs ü neshi ondan temeşşuk ile [s.368] sûret-nümâ olup me’zûn olmuş ve 1172 târihinde irtihâl-i
dâru’l-cinân eylemiştir. Tuhfetü’l-hattâtîn.
Sükûtî
Nâmı Mehmed’dir. Hâfız Sükûtî demekle meşhûrdur. Tahmîs Mektebi muallimi idi. Hatt-ı sülüs ü neshi Gâzî Mihâl Bey Mektebi muallimi
Derlikçizâde Mehmed Sa‘îd El-Tab‘î Efendi’den taallüm ü temeşşuk ile
icâzet aldıktan sonra mezkûr Tahmis Mektebi’nde hâfız ve hattât gibi pek
çok şâkird yetiştirmiş ve bir çok mushaf-ı şerîf ve delâil-i şerîfe ve emsâli
âsâr-ı celîle kitâbet eylemiştir. Zamânındaki icâzetnâmelerin kâffesinde
ketebesi vardır. Hüsn-i hatta mâlik bir zât idi. Âhir-i ömründe gözlerine
amâ târi olmakla Fil Yokuşu’nda vâki hânesinde bir müddet imrâr-ı rûz
u leyâl ile 1317 senesi Zilhiccesinin beşinci hamîs günü irtihâl etmekle
Kıyak’ta muhaddisînden Mevlânâ Fıtrî Efendi’nin kabri kurbunda defn
olunmuştur.
Selîm
Sınıf-ı celîl-i askerîden yüzbaşı rütbesini hâiz Selîm Efendi’dir. Sülüs ü neshi dersaâdet ahâlisinden hattât-ı şehîr Şefik Bey merhûmdan
ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet almış idi. 1319 senesi Ağustos evâsıtında
Edirne’de irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle İstanbul yolunda Nâzır Çeşmesi
pîşgâhından Tarlakapı’ya gider iken cânib-i yesârda Sultân Selîm Câmi-i
şerîfi hutabâsından bazılarının medfûn olduğu kabristânda defn olunmuştur. Nâm-ı nâmî-i hazret-i pâdişâhî ile mu‘anven bulunan Hamidiye
Köprüsü’nün mensûr târihi bu zâtın hat-ı destidir.
Süleymân
Edirne’de Serpuşzâde demekle ma‘rûf ve Sultân Selîm Câmii
dâiresinde sâkin idi. Çelebi İmâm demekle şehîr Hacı Mustafa Efendi’den
sülüs ü neshi ta‘allüm ü temeşşuk edip 1130 târihinde henüz bâliğ olduğu
sene derece-i ketebeye resîde ve bâliğ olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Mahdûmları Mehmed (383) sahîfededir.
1572 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Seyyid Süleymân
Edirneli’dir. Hatt-ı sülüs ü nesihte Şuglî Ahmed Dede’den on sekiz
yaşında ba‘de’l-izin bi’l-icâze İstanbul’a gidip 1155 târihinde Tarab’da elli
yaşında iken hufte oldu. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Süleymân
Kızanlıklı’dır. 1137 târihinde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olup
sinn-i rüşde ba‘de’l-vusûl Edirne’de Sultân Selîm Medresesi’nde bir hücreye hicret ve sülüs ü neshi Şeyhzâde Şeyh İbrâhim Efendi’den ta‘allüm ü
temeşşuka bezl-i himmet ve gayretle 1160 târihinde icâzet almıştır. Kezâ
fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Süleymân Sabrî
Maskat-ı re’si Uzuncaâbâd-ı Hasköy kasabası olup Edirne’ye gelerek
Câmi-i Atîk Medresesi’nde bir hücrede ikâmetle hatt-ı sülüs ü neshi Sarışeyh Mektebi muallimi Hasan Vasfi Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve birkaç mushaf-ı şerîf ve âsâr-ı sâire kitâbetine muvaffak olmuş idi.
Edirne’de teehhül ederek imrâr-ı subh u mesâ eylemekte olduğu halde
1295 târihinde vefât etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda defn olunmuştur.
Seyfüddin Bin İsmâil
Hâfızu’l-kur’ân. Nâmı Mehmed’dir. Alemdâr Mahallesi’nde muktedâyı enâm ve Şeyhzâde demekle benâmdır. Sülüs ü nesihte Berberzâde El-hâc
Ahmed Efendi’den telemmüz ve izniyle 1169 târihinde telezzüz etmiştir.
Hatt-ı ta‘lîkte dahi üstâd u pesendîde-i rûh-ı imâddır. Hatt-ı destiyle elde
bir hilye-i saâdet vardır. Tercemesi şuarâ miyânındadır.
Sâlim Bey
Kara Mehmed Paşazâde Sâlim Paşa’nın hafîdi ve Hızır Ağa Mahallesi’nden Çolak Mehmed Bey’in semere-i şâh-ı vücûdudur. Cihet-i askeriyede kolağası rütbesini hâizdir. Sülüs ü neshi âti’zzikr Hâfız Şerîf Hülûsî
Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. Hüsn-i hatta mâliktir.
Harfü’ş-Şın
[s.369] Şerîf Hulûsî
Nâmı Mehmed’dir. Hâfız Şerîf Efendi demekle ma‘rûf şeyhu’lhattâtîn olup Medrese-i Ali Bey Mahallesi sekenesindendir. Sülüs ü neshi Gâzî Mihâl Bey mektebi muallimi Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1573
Et-tab‘î Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet aldıktan bir müddet
sonra yani 1264 hilâlinde küşâd olunan mekteb-i i‘dâdî-i askerîye hüsn-i
hatt muallimi tayin buyurulup hâcesi gibi bu zât dahi müddet-i ömrünü şâkirdâna ta‘lîm ile geçirmekte idi. Hüsn-i hatta sahâbet ile şöhretşi‘âr olan mûmâileyhin sinn-i şerîfleri mie-i kâmileye vâsıl olduğu hâlde
gözlük isti‘mâl etmeyerek îfâ-yı emr-i kitâbet eylemekte idi. Zamânında
vukû bulan icâzetnâmelerin kâffesinde ketebe vardır. 1319 Cümâdilûlâsı
evâhirinde vefât etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda medfûndur.
Şerîf Remzî
Baba Hâfız Şerîf demekle ma‘rûftur. Üç Şerefeli Mektebi muallimidir. Makaralı Mektep muallimi Hattât El-hâc Ömer Râkım Efendi’nin
mahdûmudur. Hatt-ı sülüs ü neshi evvelen pederinden ve bade vefâtihi
mekteb-i mezkûrda muallim olan El-hâc Mustafa İzzet Efendi’den temeşşuk etmiştir. 1269 târihinde vefât edip Zindânaltı’nda Tatar Hân
Kabristânı’nda Tozhâne zahrında pederleri kurbunda medfûndur.
Şerîf Fıtrî
Müderrisîn-i müteahhirîn sırasında mesbûku’t-terceme Hâcezâde
Hacı Hâfız Mehmed Şerîf El-Fıtrî Efendi’dir. Hutût-ı mütenevvi‘ada
üstâd-ı kâmil ve pesendîde-i esâtîz ü efâzıldır. Hatt-ı sülüs ü neshi evvelen
Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd Et-tab‘î ve badehû İstanbullu İbrâhim
Sükûtî efendilerden ve hatt-ı ta‘lîki şeyhulislâm Sâlihzâde hafîdi Edirne
kadısı Mevlânâ Mehmed Şeref Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet
almıştır. Paşakapısı’nın bâb-ı dâhilîsi bâlâsında Hayri Efendi tarafından
inşâ edilmiş olan târîh bu zâtın hatt-ı destidir. Fıtrî mahlasıyla eş‘ârı şuarâ
miyânındadır.
Şuglî Ahmed Dede İbni Mehmed Emin
Edirne’de Dârü’l-Hadîs Câmii kurbunda mütemekkin olup tarîk-i
Bektâşî’ye müntesib idi. Fi’l-asl debbâğ esnâfından iken sinn-i kühûleti dahi
tecâvüzden sonra bir illete mübtelâ ve yek-dest ü yek-pâ olmuş idi. Bu hâl
üzere bâ tâziyâne-i alâyık-ı mecâzâne ârzû-yı tahsîl-i kemâl ve Kevkeb Hâfız
Mehmed Efendi’den temeşşuk ve sa‘y-ı bî-hemâl ile sülüs ü nesihte (1090)
târîhinde icâzet almıştır. Ekseriyâ ketebelerini mukaffâ elfâzla yazıp meselâ
hakîr-i gam-zede derd-mend Şuglî Dede deyip hazm-ı nefs ederdi. Sinni yetmişe yetmiş iken 1140 târîhinde dest ü pâ-keş-i şugl-i dünyâ ve âzim-i âsâyişgâh-ı bekâ oldu. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Hadım Timurtaş Mescidi’yle Sa-
1574 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
rıcapaşa Câmii’nde birer hilye-i sa‘âdeti ve elimde bazı ehâdîs-i şerîfeyi şâmil
(ketebehû Dervîş Ahmed bin Muhammedü’l-emîn e’l-müştehir el-ma‘rûf bi
Şuglî Dede min telâmîz Mehmed hâfızü’l-Kur’ân 1136) imzâlı bir sahîfesi
vardır. Şuglî mahlasıyla eş‘ârı şuarâ miyânındadır.
Şît
Hüsn-i hatta mâlik bir zât ise de üstâdı tahkîk olunamadı. 1148
târihinde vefât etmekle Uzun Kaldırım’da Neboysa başında küçük mezarlıkta şârih-i mültekâ Mevlânâ Osmân Vahdetî Efendi’nin kabri kurbunda
medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı Azmî’nin dediği bu târîh-i mevzûndur.
Târîh
Şehrimizden yine bir zübde-i a‘lâ gitti
Dedi ahbâbı teessüfle dirîgâ hayfâ
[s.370]
Kâtibân eyler idi ana pesend ü gıbtâ
Hüsn-i hatt ile kaçan etse kitâbet farzâ
Elde yok çâre hemân hayr-duâ lâzımdır
Emr-i Hakdır bu cihân kimseye olmaz ibkâ
Böyledir hükm-i ezel levh-i kaderde mersûm
Çâr a‘dâd-ı anâsırla bulur cümle fenâ
Bir iki tarhile Azmî dedi çün târîhin
Şît Efendiye mekân ola cinân-ı bâlâ
Harfü’s-Sâd
Sâdık
Edirneli’dir. Sâdık mahlasıyla eş‘ârı şuarâ sırasındadır. Mûmâileyhin
hatt-ı sülüs ü nesihte kâmil ve mecmû‘alara kendi eş‘ârını yazmağa mâil
idügi Enîsü’l-müsâmirîn ile Kınalızâde Tezkiresi’ne atfen Tuhfetü’lhattâtîn’de ve pek çok kitaplar tahrîr u istinsâh eylediği de Kâmûsu’la‘lâm’da mezkûrdur.
Sâlih İbni Eyyüb
Edirneli’dir. Pederi kurena kâtibi idi. Kendi dahi hatt-ı sülüs ü neshe
ta‘aşşuk ve Edirne üstâdlarından şeyhu’l-kurrâ İbrâhim Efendi’den temeşşuk ve kalem-i ta‘lîkte dahi zeyl-i tahsîle ta‘alluk eylemiş idi. İmâm-ı sultânî
Arapzâde Abdu’rrahman Efendi’nin kazaskerliklerinde hizmet-i mektûbî
ve kitâbetlerinde bulunmuş idi. Rumeli kalemi kudâtının eşrâfındandır.
1179 târihinde rihlet eyledi. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1575
Sâlih Bin Hasan Bin Sâlih
Edirne’de Kâsım Paşa Mahallesi sekenesindendir. Pederleri hekimbaşı
Nuh Efendizâde Evliyâ Yûsuf Efendi’nin kethudâlıkları hizmetiyle şöhretyâb idi. Her vâdide ünsiyyete sâlih bir zâttır. Mûmâileyh dahi pederleri gibi
Rumeli kalemi kudâtından olup sülüs ü neshi Yesârîzâde İsmâil Efendi’den
temeşşuk ve hüsn-i hatta ta‘aşşuk edip ahz-ı icâzete yirmi yaşında iken nâil
olmuştur. Âsâr-ı kalemiyesi çoktur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Subhî
Hüsn-i hatt ile meşhûr idügi Sâlim Tezkiresi’nde mastûr ve Subhî
mahlasıyla eş‘ârı şuarâ sırasında mezkûrdur.
Harfü’t-Tâ
Tıflî
Edirneli’dir. Dersaâdette Mahmûd Paşa mahkemesi baş kâtibi olup
bin yüz doksan dokuz Şevvâlinde vefât eyledi. Âlim hâfız hattât sâhib-i
ma‘rifet idi. Sicill-i Osmânî.
Turhan Rüşdü
Kubuzcu Ali Bey Mahallesi sekenesinden Hacı Turhan Efendi demekle ma‘rûftur. Sülüs ü neshte Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi
telâmizindendir. 1279 târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de defn olunmuştur.
Harfü’l-Ayın
Abdülcelîl Bin Mustafa Râsim Bin Eş-Şeyh Abdurrahman
Âtîde harfü’l-mîmde tercemesi mesbûk olan Murâdiye Mektebi muallimi şeyhu’l-hattâtîn Mustafa Râsim Efendi’nin ferzend-i hünermendi
Hâfız Abdülcelîl Efendi’dir. Sülüs ü neshi pederlerinden temeşşuk ile
icâzet almış ve 1213 târihinde vefât etmekle Zindânaltı’nda Eskicizâde
Efendi’nin kabri kurbunda medfûndur.
Abdullah Bin İbrâhim
Edirneli’dir. Rodosîzâde demekle meşhûr ve tercemesi Edirne kadıları sırasında (180) numarada mastûrdur. Sülüs ü nesihte Hâfız Osmân
Edirne’de bulunduğu eyyâmda ondan telemmüz ve tahsîl ile ele getürüp
bu sebepten âsâr-ı kesîre-i şeyh-i merhûma mâlik ve ziyâret tâliblerine seyr
1576 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
için mütehâlik idi. Hatt-ı ta‘lîkte Yek-çeşm Süleymân Efendi merhûmun
şâkirdânından nasb-ı aynı ve fi’l-hakîka hoş-nüvîsânın pür zîb ü zeyni
ve kemâl-i hüsnle hattâtların [s.371] miyânında Nergiszâde’nin aynı ve
ihvânının kurretu’l-aynı idi. Fâzıl ve eben-an-ced kâmil bir zât-ı şerîf idi.
Hâfız Muharrem Ahmed Efendi’ye bir mushaf yazıp kendi ketebelerini
vaz‘ eylemişler idi. Lakin ikrâmında kusûr etmekle bu mâdde beyne’lesâtize meşhûr olmuş idi. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Abdullâh
Edirneli’dir. Buhûrîzâde demekle meşhûrdur. Sülüs ü neshi Haffâfzâ
de Hüseyin Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. Ta‘lîkte üstâdı tahkîk
olunamadı. Abdî mahlasıyla eş‘ârı şuarâ miyânındadır. 1176 târihinde
vefât etmekle İstanbul yolunda Nâzır Çeşmesi zahrında medfûn ve nakş-ı
seng-i mezârı şâkirdânından Mustafa Kesbî Efendi’nin söylediği bu târîh-i
mevzûndur.
Târîh
Nâdir-i akrân erbâb-ı kemâl u ma‘rifet
Şâir-i mu‘ciz-beyân u nâil-i feyz-i Hudâ
Mahlası Abdî Buhûrîzâde ol meşhûr-ı asr
Eyledi ömrün kitâbetle güzer subh u mesâ
Hâce-i ta‘lîm-i meşk idi enâma nice sâl
Her hattı ta‘lîk tahrîr eylemişti Hakk ana
Hâme-i ömr-i azîzin âkıbet etti şikest
Eyleyip dest-i ecel mecmû‘a-i cismin hebâ
Geldi bir şâkirdi Kesbî dedi fevti târîhin
Gülşen-i cennâtı Abdullah Efendi ede câ
Seyyid Abdullah
Edirneli’dir. Sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk
ve hüsn-i hatta ta‘aşşuk edip İstanbul’a kâdim ve nâmdâşları olan Yedikuleli Emîr demekle ma‘rûf Seyyid Abdullah Efendi’den mezâyâ-yı hüsn-i
hattı taallüm ve izn ü icâzetleriyle dahi tena‘um edip enderûn-ı hümâyûna
dâhil ve has odaya dahi vâsıl olup şâkirdân-ı sâhib-i bizâ‘aya üstâd olmuştur. Nâil olduğu tersâne kitâbetini zaâmete tebdîl eylemiş iken 1182 senesi
Cemâziyelûlâsı evâsıtında irtihâl-i meşkhâne-i bekâ etmekle Üsküdâr’da
defn olundu. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1577
Şeyh Abdullah Enîs
Edirneli’dir. Mısır’da Mevlevî şeyhi olmuştur. Sülüs ü neshi Mısrî
Mehmed Nûrî Efendi’den ta‘llüm ü temeşşuk ile nâil-i icâzet olmuştur.
1138 târihinde yazmış olduğu bir delâil-i şerîfe elde edilmiştir. Bu beyt-i
nâ-hemvâr vefâtlarına târîhtir. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Beyt
Yazar baba-yı kalem levh-i kabre târîhin
Enîs Dedem ede bâkîde hüsn-i hattı celîs
Nesr: Târîh-i vefâtı 1159’dur. Târîh mısraı 1156 adedini şâmildir.
Kâili mısra-ı evveldeki “baba-yı” ta‘miyesiyle üç adet zamm edip târîh çıkarıyor. Mûmâileyhin tercemesi bu ikinci cildin (307) sahîfesindedir.
Abdullah Reşâd İbni Mehmed İbni Hasan
Edirne’de pederleri Sultân Selîm-i Sânî evkâfının kâtibi olduğundan
Kâtipzâde demekle şöhret-şi‘âr olmuş idi. Mûmâileyh 1150 târihinde kademnihâde-i âlem-i vücûd olup sülüs ü neshi Yesârîzâde İsmâil Efendi’den temeşşuk ile on dokuz yaşında iken 1169 târihinde icâzetle şerefyâb olmuştur. Kezâ
fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Edirne’de Defterdâr Câmi-i şerîfinde müşâhade ettiğim
bir hilye-i saâdete (ketebehu’l-fakîr Abdullâh el-med‘uvv bi-kâtipzâde min
telâmîz Yesârîzâde) sûretiyle vaz‘-ı imzâ etmiş idi.
Abdullah Rüşdi
Konyalızâde demekle meşhûr olup Hasan Paşa Mahallesi’nde vâki
Konyalı Mekteb’inin muallimi Hacı [s.372] Hâfız Abdu’llâh Efendi’dir.
1238 Saferinin yedinci gününde Cerrâh Ahmed Ağazâde İbrâhim Ethem
Efendi’ye vermiş olduğu icâzetnâmeye [ve min efkari’l-ubeydi’l-küttâb
es-seyyid el-hâfız Abdullah er-Rüşdi el-arîf bi-Konevizâde] sûretiyle
vaz‘-ı imzâ etmiştir. Sarıcapaşalı Mevlânâ Hâfız Ahmed Zihnî Efendi
dahi bu zâtın şâkirdânı idâdında dâhildir. 1244 târihinde vefât etmekle
Buçuktepe’de Fıtrî Efendi’nin kabrinin Buçuktepe cihetinde medfûn ve
nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur.
Târîh
Düştü bir mısra anın târîh-i fevti bâ-nukat
Kıla Hacı Hâfız Abdullâh firdevsi mekân
Abdullah Vefâyî
Edirne’de Murâdiye semtinde sâkin iken Kevkeb Hâfız Mehmed
Efendi’nin ta‘lîmiyle hatt-ı sülüs ü neshi murâd üzere yazıp hoş-nüvîsân
miyânında şöhret-şi‘âr-ı hünerverân oldukta sarây-ı âmire hizmet-i
1578 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
kitâbetiyle bekâm olmuş idi. Huzûr-ı hümâyûnda resm-i sikkeye cesâret
ve hutût-ı eslâfa adem-i rağbet ve menem diger nîst vâdîlerinde hareket
ve sülüs ü neshe dîvât gibi rîk-nisâr ve kendi hattını temâşâ ile ahbâbını
cebre ictisâr ve ayağıyla ve dest-i şimâliyle meşk-i hatt u hurûfun ibtidâ ve
intihâsında nev-zuhûr zülfeler emsâl hilâf-ı âdâb-ı üstâdân hatt-ı reftâr u
güftâr eylemesi bâis-i şemâtet u nazar isâbet eylemekle sînîn-i sinni vâsıl-ı
erba‘în olmadın mizâcına illet târî ve tebdîl-i hevâ için Bursa’ya azîmet ve
1141 senesi evâilinde bu dehr-i bî-vefâdan rihlet eyledi.
Mısra
Her câ ki aşk-ı hest cefa vü vefâ yekîst
Nesr: Âsâr-ı kalemiyesinden medîne-i Ebâ Eyyûb Ensârî’de Yazılı
Medrese ta‘bîr olunan İsmihân Sultân Medresesi’nde ketebesiyle dershâne
duvarına bir vâv harfi resm etmiş ve Edirne’de Eski Câmi’de dahi bir ism-i
celâl ve bir vâv yazmıştır. Tafsîl-i hâli Devha-i Necîbâ’da ifâde olunmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Devhatü’l-küttâb’da müşârunileyhin necm-i
rahşende-i vücûdu Edirne’de zuhûr u bürûz edip sülüs ü neshi Kevkeb
Mehmed Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile asr-ı Sultân Ahmed-i Sâlis’de
hattât-ı benâm olmuştur diye mezkûrdur.
Abdullah Efendi
Edirneli hattât-ı şehîrdir. Eğrikapılı Râsim Efendi’den ta‘allüm ü
temeşşuk etmiştir. 1187 hilâlinde irtihâl eylemiştir. Sicill-i Osmânî.
Mûmâileyhin bazı icâzetnâmelerde imzâsı da görüldü.
Abdüllatîf
Kadı Bedre’ddin Câmi-i şerîfi sâhasında binâ ve ihdâs olunup 294 senesi istîlâsında münhedim olan mektebin muallimi Hacı Hâfız Abdüllatîf
Efendi’dir. Sülüs ü neshi Konyalı Mektebi muallimi Hacı Hâfız Mahmûd
Nûrî Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve otuz beş adet mushaf-ı şerîf
kitâbet edip otuz altıncısında sûre-i nâzi‘âta geldikte ve’n-nâşitâti neştâ sırrına mazhariyetle 1304 senesinde irtihâl etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda
Tabya civârında defn olunmuştur ve noksânını Hattât Hâfız İskender
Efendi ikmâl etmiştir. Mûmâileyh şeyhu’l-kurrâ olduğundan zikri kurrâ
miyânında mesbûktur.
Abülvâsi‘ Bin Mehmed
Şeyhu’lislâm Ebu’ssuûd Efendi’nin hafîdidir. Edirne’de medfûn olduğu cihetle tercemesi birinci ciltte Ulemâ sırasında (231) sahîfededir.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1579
Hüsn-i hatla hâme gibi müşârun bi’l-benân olduğu Hadâyiku’l-hakâyık’ta
musarra‘ olduğundan teberrüken buraya da derc ü imlâ edildi.
Abdülvehhâb
Hâczâde demekle ma‘rûf olup Süleymâniye Küçük Pazarı’nda Sarraf Hacı Mustafa Efendi Mektebi muallimidir. Sülüs ü neshi Boşnakzâde
Mehmed Râkım Efendi hâceden temeşşuk ile 1212’de icâzet almıştır. [
nemmekahû es-seyyid [s.373] Abdülvehhâb muallimü sıbyân fî mektebi Sarrâf ] imzâlı 1223 târihinde kitâbet olunmuş elde bir hizbü’l-a‘zamı
vardır.
Abdülvehhâb
Murâdiye imâmı İmâmzâde Hacı Hâfız Mehmed Efendi telâmîzinden
olup 1212 Recebi evâsıtında Hüseyin Vehbî Efendi nâm zâta vermiş olduğu icâzetnâme manzûr-ı fakîrânem olmuştur.
Osmân Bin Ahmed Dede
Edirne Mevlevihânesi şeyh-i esbakı Ahmed Dede’nin mahdûmu
şeyh-i sâbık Osman Dede’dir. Mûmâileyhin âdâb-ı tarîkat-i aliyyeye
mugâyir hâl ü harekâtını ta‘dâd ile Konya’da seccâde-nişîn-i Dergâh-ı
Mevlânâ olan Çelebi Efendi hazretlerine Edirne tarik-i aliyyesi meşâyihi
tarafından vâki olan şikâyet üzerine 1276 târihinde azl edilmiş idi. Sülüs ü neshi dersaâdette taallüm ü temeşşuk ile me’zûn olmuştur. Eski
Câmi-i şerîfin Çömlekçiler Kapısı dâhilindeki maksûrenin önünde (eûzu
bi-kelimâti’t-tâmmâti min şerri mâ halak) ibâresini şâmil tuğra bunların
eseridir. Fil dişinden yani somdan gâyet musanna‘ kalemtırâş sapı ve mukatta‘ tesbîh dâne ve imâmesi gibi bazı nefîs şeyler i‘mâl ü ihdâ eyler idi.
1281 târihinde vefât edip Murâdiye Câmi-i şerîfi sâhasında minâre cihetinde defn olunmuştur.
Osmân Bin Hâfız Ahmed Er-Rızâî
Mehmed Ağa Mahallesi’nden Sandûkî Hâfız Ahmed Rızâî Efendi’nin
mahdûmu Hâfız Osmân Efendi’dir. Sülüs ü nesihte pederlerinden mütelemmizdir. Pederinin tercemesinde zikr olunduğu üzere meşâhir-i
hattâtînden pek çok zevâtın sandıklar dolusu âsâr-ı kıymetdârını pederinin vefâtını müteâkıb vukû bulan istîlâ zamânında İstanbul’a götürüp
Mürekkebçiler’de bir dükkân küşâdıyla yok bahâsına satıp harçlık ederek
1580 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
ağırlıktan kurtulmuş badehû Edirne’ye gelerek 1296 târihinde vefât etmiştir. Fakîr bu zâttan kavâ‘id-i Fârisiyye okudum.
Osmân
Cânbâzzâde demekle meşhûr olup Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis
asrı ulemâsı sırasında mesbûku’t-terceme Müderris Ahmed Efendi’nin
birâderidir. Asr-ı mezkûr ulemâsı miyânında bu zâtın dahi tercemesi
mezkûrdur. Saraçhâne Köprüsü târihini 1113 târihinde bu zât yazıp vaz‘-ı
ketebe etmiştir. Hüsn-i hatta derece-i kemâli ondan ma‘lûmdur.
Osmân Necâtî Bin Mûsâ Çelebi
Gümülcine sancağı dâhilinde Eğridere kazâsına tâbi‘ Süt Kesiği karyesinin Topallar Mahallesi’nde takrîben 1239 veya 40 seneleri hilâlinde
kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup sinn-i rüşde vâsıl ve derûnunda
tahsîl-i ilme gereği gibi muhabbet hâsıl olduktan sonra (1258) târihinde
Edirne’ye gelerek Sultân Selîm Hân-ı Sânî hazretlerinin câmi-i şerîfleri
hatîresindeki Dâru’l-kurrâ Medresesi’nde tahsîle mübâşeret ettiği evânda
Hâfız Şerîf Hulûsî Efendi’den hatt-ı sülüs ü neshi ta‘lîme mübâderetle
mûmâileyhten icâzet almış ve mezkûr medresede tecerrüd âleminde
imrâr-ı rûz u leyâl ile yetmiş yaşını tecâvüz ettiği hâlde 1309 senesinde
irtihâl etmekle Buçuktepe’de Tabya civârında defn olunmuştur.
İzzet
Nâmı Mehmed’dir. Kasîrü’l-kâme olduğu cihetle Mıkıtık İzzet demekle meşhûr olmuş idi. Hacı Abdü’lganî nâm zâtın sulbünden Kıncı Firûz
Mahallesi’nde 1256 târihinde tevellüd edip Hacı Ganizâde dahi derler idi.
Sülüs ü neshi Tahmîs Mektebi muallimi Hâfız Sükûtî Efendi’den taallüm
ü temeşşuk ile icâzet almıştır. Tarîk-i kitâbete sülûk ederek Edirne’de bazı
küçük memuriyetlerde bulunup 1284 hilâlinde teşekkül eden livâ merkezi evrak müdüriyetine tayin olunmuş idi. Livânın lağvından bir müddet
sonra İstanbul’a azîmetle bazı kitâbet hizmetlerinde bi’l-istihdâm Halep
vilâyeti merkez a‘şâr müdüriyetiyle bekâm olup muahharen Trablusgarp
vilâyeti a‘şâr müdüriyetine tahvîl-i memuriyetle imrâr-ı eyyâm eylemekte iken 1310 târihinde cânib-i Hicâz’a azîmetle ba‘de edâi’l-hac avdette
Cidde’de vefât etmiştir. Üç mushaf-ı şerîf ve celî hatt ile bir çok [s.374]
levha yâdigâr bırakmıştır.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1581
Ali İbni Osmân
Cânbâzzâde Osmân Efendi’nin mahdûmu bir resen-bâz-ı sâha-i
irfân-pehlevândır. Pederi mevâlîden ve kendi Edirne’de müderrisînden
bulunup Durmuşzâde Ahmed Efendi 1128 târîhinde Edirne kadısı bulunduğu eyyâmda hatt-ı ta‘lîki ondan temeşşuk ile tahsîl eylemiştir.
Beyit
Kalem güftâ ki men şâh-ı cihânem
Be kâtib-i âkıbet-i devlet-resânem 12
Nesr: Neşîdesince bir ma‘rifetli şâir hattât ve ismini mahlası ittihâz
eden edîb-i sâhib-i irtibâttır. Kezâ fî Tezkire-i Sâlim ve Tuhfetü’lhattâtîn. Devhatü’l-küttâb’ta ta‘lîk-şinâsân ü şikest-nüvîsânın zât-ı âlîşânlarındandır diye mezkûrdur.
Seyyid Ali Efendi
Müşârunileyhin tercemesi Devhatü’l-küttâp’ta ber-vech-i âtî
mezkûrdur. Hilâl-i vücûdları burc-ı irfân olan mahrûse-i Edirne’den
nümâyân olup zikri câî Hâşimî Efendi hazretlerinin birâder-i kihter-i
sa‘d-ahterleridir. (mezkûr Devhatü’l-küttâp’da Hâşimî Efendi nâmında
bir zâtın tercemesi bulunamadı) Bi’d-defa‘ât devlet-i aliyye-i Osmânî ve
dîvân-ı bülend-eyvân-ı hâkânîde tezkire-i evvel ve sânî olup asr-ı Mahmûd
Hân-ı Evvel’de riyâset-i kübrâ vekâleti ile dahi devlet-i aliyyede rikâbda kalmışlardır. Kâbiren an kâbir zât-ı nâdiru’l-mu‘âsırları sâhib-i haysiyyet ehl-i
ma‘rifet müsteşâr-ı devlet hasîb ü nesîb zübde-i münşiyân u edîb vücûd-ı
şerîf ve mekârim-redîf kemâl ü hüner enîs-i nâdî-i mükerremleri ve her
kalem zîver-i dest-i mükerremleridir. Lakin hatt-ı dîvânîde olan cevâhir-i
hurûf-ı girân-kıymetleri zîver-i tâc-ı istihsân-ı küttâb olup ve erbâb-ı hatt-ı
dîvânî reşha-i hâme-i anber-câmelerin dîde-i rağbetlerine kühl ü tûtiyâ
mesâbesinde idügi hüveydâ ve eser-i berâ‘a-i yerâ‘alarını tâc görmüş olsa
dembeste vü hayrânı olacak rütbelerde âsâr-ı bî-müdânîleri hıyre-sâz-ı
uyûn-ı pîr ü bernâdır. Müşârunileyh hazretleri taraf-ı devlet-i aliyyeden
bazı umûr-ı mühimme rü’yeti için Kâhire-i Mısır’a azîmet buyurmuşlar
idi. Hakkâ ki misli nâyâb zât-ı sütûde-cenâbdır.
Şeyh Ali İbni Ahmed Bin Halîl
Edirne sâkinlerinden. Ceddi Arap Halîl Efendi’dir. Kendileri Kâdirî
şeyhi Kasapzâde Şeyh Mehmed Efendi’den müstahlif Arapzâde Kâdirî
12 Kalem şöyle der: ben alemin şahıyım ve devlete ulaşmışların akıbetini yazanım.
1582 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
demekle arîftir. Ve Nakşibendiye’den olan Arapzâde Hâce Mehmed İlmî
İbni Halîl Efendi’nin birâder-zâdesidir. Hüsn-i hatt-ı ta‘lîki Cânbâzzâde
Ali Efendi’den temeşşuk ve bilhassa kalem-i celîde tefevvuk eylemiştir.
Edirne’de (1165) târihinde bu mezra‘a-i fenâdan nâkil-i menzil-i ma‘nevî
oldu. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Ali
Edirne’ye Zağra-i Atîk’ten gelip sülüs ü neshi şeyhu’l-kurrâ İbrâhim
Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve Edirne’de iskân etmiştir. Kezâ fî
Tuhfetü’l-hattâtîn.
Ali Reşîd
Sebeb-i tesmiyesi ma‘lûm değil ise de Cim Ali demekle meşhûrdur.
Sülüs ü neshi Hacı Hattât demekle şehîr Mustafa Tevfîk Efendi’den
temeşşuk edip icâzet almıştır. [ketebehu’l-fakîr el-muhtâc ilâ rahmeti rabbihi’l-gafûr Ali el-müştehir bi’r-reşîd el-mütelemmiz minel-hâc
Hattâtü’l-müştehir bi’t-Tevfîk li-sene seb‘a ve işrîn ve mieteyn ba‘de’l-elf
] imzâ ve târihli bir mushaf-ı şerîfi ziyâret olundu.
Ali Remzi
Küçük Arasta’da kâin Ahi Çelebi Mektebi muallimi Hacı Hâfız Ali
Remzi Efendi’dir. Zamânı icâzetnâmelerinin kâffesinde imzâsı vardır.
Üstâdı tahkîk olunamadı. 1248 târihinde vefât etmekle İstanbul [s.375]
yolunda Seyyid Celâli karşısındaki kabristanda Hattât Mehmed Âsım
Efendi’nin kabri kurbunda medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı [Câmi-i Atîk
vâ‘izi muallimü’s-sıbyân el-hâc Ali Efendi İbni Hüseyin Ağa] ibârâtıyla
mahtûmdur.
Seyyid Ali Şükrü İbni İbrâhim İbiş Bin Tahtasakal Ser-Çavuş Osman Ağa
Tahtasakalzâde demekle meşhûrdur. Sülüs ü neshi Hâfız Yakup Râşid
Efendi’den temeşşuk ederek icâzet almış ve 1264 târihinde irtihâl etmekle
İstanbul yolunda Seyyid Celâli Türbesi kurbunda defn olunmuştur.
Ali Sıdkî
Koca Hâce demekle meşhûrdur. Sülüs ü nesihte Sarı Şeyh Mektebi muallimi Hasan Vasfi Efendi’den ve ulûm-ı arabiyede Etmekçiköylü
Medresesi müderrisi Mevlânâ Hâfız Süleymân Efendi’den icâzet almıştır.
Mûmâileyh doksan sene kadar muammer olup gençliğinde bir mushaf-ı
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1583
şerîf tahrîrine mübâşeret etmiş ve hitâmına bir kaç cüz kalarak 1305
târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de Tabya civârında defn olunmuştur.
Ali Medhî
Ulemâ-i müteahhirîn sırasında mesbûku’z-zikr meşâhir-i müellifînden
Eskicizâde Mevlânâ Hacı Ali Efendi’dir. Sülüs ü neshi Kavaklı imâmı
seyyid Ahmed Hilmi Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. Zamânı
icâzetnâmelerinin kâffesinde imzâsı vardır.
Seyyid Ömer Bin Ahmed
Maskat-ı re’si Dimetoka kazâsında Şerehmetler karyesidir. Üstâdı
tahkîk olunamadı. 1234 târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de Tabya
cihetinde medfûndur. Seng-i mezârında Hattât Ömer Efendi ibâresi
mahkûk bulunmakla oradan ahz olunmuştur.
Ömer Râkım Bin Râsim
Makaralı nâm-ı diğerle Taş Mekteb’inin muallimi ve Hattât Baba
Hâfız Şerîf ’in pederi Hacı Hâfız Ömer Efendi’dir. Sülüs ü neshi Murâdiye
imâmı Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. 1245
târihinde vefât etmekle Zindanaltı’nda Tatar Han Kabristânı’nda Tuzhâne
zahrında medfûndur.
Ahdî
Edirneli’dir. Sultân Bâyezîd-i Velî hazretlerinin ahd-i saltanatlarında
kâtib-i dîvân olmuş idi. Sülüs ü neshi bi’zzat Şeyh Hamdu’llah Âgâh’tan
temeşşuk edenlerdendir. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Eş‘ârı şuarâ sırasındadır. Sehî Bey Tezkiresi’nde Kâtipzâde şâkirdlerinden denilmiştir.
Harfü’l-Fâ
Fütûhî
Edirneli’dir. Nâmı Abdü’lazîz’dir. Hüsn-i hatta mâlik idügi Seyyid
Rızâ Tezkiresi’nde mezkûrdur. Fütûhî mahlasıyla eş‘ârı şuarâ sırasındadır.
Seyyid Feyzullah
Şeyhulislâm. Tercemesi Meşâyih-i İslâmiye miyânında. Suyolcuzâde
Mustafa Necîb Efendi’den hüsn-i hattı taallüm ü temeşşuk ile icâzet almıştır.
1584 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Feyzullah
Edirne sekenesindendir. Birâderi Sadullah ile Balaban Paşa imâmı
İmâmzâde Seyyid Mehmed Efendi’den temeşşuk ve izn ü icâzete dahi
ta‘alluk eylemiştir. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Feyzî
Harfü’t-tâda (Tâbi‘î) kelimesine mürâcaat buyurula.
Feyzî
Edirneli Börekçizâde Müderris Fâiz Mustafa Çelebi’dir. Hatt-ı
sülüs ü nesihte kemâl-i mertebe ketebe sâhibi olduğu Üskübî Niyâzî
Tezkiresi’nde mezkûrdur. Mûmâileyhin hüsn-i hatta Feyzî ve şiirde Fâiz
tahallüs ettiği anlaşıldı. Fâiz mahlasıyla eş‘ârı şuarâ sırasında ve tercemesi
ulemâ sırasındadır.
[s.376] Harfü’l-Kâf
Kâsım Şükrü
Evliyâ Kâsım Paşa Mahallesi sekenesinden Kâsım Hâce demekle
ma‘rûftur. Sülüs ü neshi Sarı Şeyh nâm-ı diğerle Taş Mektep muallimi Hasan Vasfi Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve emr-i ma‘îşetini mushaf-ı
şerîf kitâbetiyle istihsâle hasr eylemiş idi. Pek çok eserler tahrîrine muvaffak olduğu derkâr ise de miktarı anlaşılamadı. Evâhir-i hâlinde Konyalı
Mektebi’ne muallim olmuş idi. 1292 târihinde vefât etmekle Evliyâ Kâsım
Paşa Câmii kabristânında Kâsım Paşa’nın nezdinde defn olunmuştur.
Kabûlî Mustafa
Nâmına mensûb Rufâî Dergâhı’nın şeyhidir. Hüsn-i hattı Murâdiye
Mahallesi’nde Rufâî Dergâhı şeyhi İbrâhim Efendi’den temeşşuk ile icâzet
almış ve sagîr u kebîr iki yüz yetmiş üç cilt kitap yazıp bunların miyânında
Rûhu’l-beyân tefsîr-i şerîfi gibi bir eser-i cesîm dahi bulunmuştur. Tercemesiyle eş‘ârı şuarâ miyânındadır.
Harfü’l-Kef
Kâmil
Nâmı Mehmed’dir. Kopuzcu Ali Bey Mahallesi’nde Lüleci Hacı Receb nâmında bir zâtın sulbünden 1260 târihinde pâ-nihâde-i sâha-i vücûd
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1585
olup sülüs ü neshi Hâfız Sükûtî Efendi’den ve hatt-ı ta‘lîki Mehmed Şevki
Efendi’den temeşşuk ederek icâzet almış Edirne’nin 294 senesi istîlâsında
dersaâdete hicret ederek 1295 târihinde Sarıyer’de vefât edip orada defn
olunmuştur. Mûmâileyh hakkâklık sanatıyla ta‘ayyüş eder idi.
Kâmi Mehmed Efendi İbni Gülşenî Eş-Şeyh İbrâhim Efendi
Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis ulemâsı sırasında ve Kâmî mahlasıyla şuarâ
miyânında tercemesi mesbûktur. Üstâdı tahkîk olunamamış ise de hüsn-i
hatta mahâreti vardır. Otuz beş adet mushaf ve ilm-i fıkıhtan beş adet risâle
vü sâire kitâbet etmiş olduğu bir eserinde kendisi hikâye etmiştir.
Harfü’l-Lâm
Lâhikî
Ahdî Tezkiresi beyânınca nesta‘lik hattâtıdır. Lâhikî mahlasıyla
şiiri şuarâ miyânındadır. Hatt-ı nesta‘lik hatt-ı ta‘lîk demektir. Hatt u
Hattâtân.
Harfü’l-Mîm
Mecdüddîn
Edirne’den zuhûr ve tahsîl-i ulûm u ma‘ârifle mesrûr ve Yahya EsSûfî’den temeşşuk ile hüsn-i hatt-ı yâkûtâneye mâlik ve tarîk-i tedrîse sâlik
olup Şakâyık’ta tasrîh-gerde-i ebu’l-hayr olduğu üzere sekiz yüz altmış iki
târihinde Molla Gûrânî azlinde devlet-i aliyyede kazasker dahi olmuşlardır.
Müstakîmzâde’nin silsile-i nesilleri bu zâta müntehîdir. 871 hudûdunda
Edirne’de rihlet-i cennet eyledi. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Mehmed
İstanbullu’dur. Edirne’ye hicret ve hıfz-ı Kur’ân-ı kerîme vücûhla sa‘y
u sarf-ı miknetle tahsîl etmiş ve hüsn-i hattı dahi Hâfız Osmân Efendi’den
temeşşuk ile 1090 târihinde icâzetle tebcîl olunmuş idi. Câmi-i Atîk’te
hatîb ve Sultân Selîm-i Sânî Dâru’l-kurrâsı’na şeyhu’l-kurrâ oldu. Elli beş
yaşında iken bin yüz yirmi iki târihinde intikâl etmekle muhaddisînden
Mevlânâ İbrâhim Fıtrî Efendi’nin kabri kurbunda defn olundu. Ulemâ-i
müteahhirîn sırasında dahi mezkûrdur.
1586 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Mehmed
Edirneli’dir. Sipâhîzâde demekle arîftir. Zeni İbrâhim Paşa
Mahallesi’nde 1128 târihinde pâ-nihâde-i âlem-i vücûd olmuş ve hüsn-i
hatta ta‘aşşuk ve Hâffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk edip 1149
târihinde yirmi bir yaşında [s.377] iken hatt-ı sülüs ü nesihte me’zûn olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Mehmed
Edirne’de Atik Ali Paşa Tekkesi’nde hücre-nişîn olup Şeyhzâde demekle arîftir. Hatt-ı sülüs ü neshi Balabân Paşa imâmı İmâmzâde Seyyid
Mehmed Efendi’den temeşşuk edip otuz altı yaşında olduğu hâlde 1165
târihinde icâzet almıştır. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Mehmed
Edirne’de İbrâhim Paşa Câmii kurbunda sâkin olduğu eyyâmda
nâmdaşı Mehmed Emin Fakîhî Ali Babazâde’den meşk alıp gûşiş-i
ihtimâm ve hüsn-i hatla tedârik-i nîk-nâm eyleyip 1161 târihinde otuz yaşında olduğu hâlde nâil-i icâzet olmuş ve ibkâ-yı âsâra himmet eylemiştir.
Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Seyyid Mehmed
Anadolu’dan Edirne’ye nüzûl ve muhabbet-i hüsn-i hatt cüzdân-ı
derûnuna duhûl edip sülüs ü neshi Şeyhzâde İbrâhim Efendi’den ta‘allüm
ü temeşşuk 1167 târihinde yirmi yedi yaşında olduğu hâlde icâzet almış
ve bu sevâd-ı cihânda müsevvedât-ı hüsn-i hatta sa‘y-ı belîğ etmiştir. Kezâ
fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Seyyid Mehmed
Hatîbzâde demekle ma‘rûftur. Pederlerinin vefâtından sonra kendileri dahi Taşlık Câmi-i şerîfine hatîp olmuştur. Mûmâileyh 1139 târihinde
kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup sinn-i rüşde bade’l-vusûl sülüs ü neshi
Yesârîzâde İsmâil Efendi’den temeşşuk ve sa‘y-ı belîğe taalluk edip 1164
târihinde yirmi beş yaşında olduğu hâlde bi’l-istihkâk ahz-ı icâzet eylemiştir. Hatîbzâde Mehmed imzâsıyla 1180 Muharreminde kitâbet olunmuş elde sülüs hatt ile bir kasîde-i bür’esi ve yine o imzâ ile Taraklı Baba
Türbesi’nde (ene celîsün min zikrî) bir levhası ve Süle Çelebi Câmiinde
bir icâzetnâmede ketebesi ve 1214 târihli bir icâzetnâmeye de Taşlık
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1587
hatîbi nâmıyla vaz‘-ı ketebe etmiştir. Bu tercemenin ahz-ı icâzete kadar
olan mahalli Tuhfetü’l-hattâtîn’den me’hûzdur.
Seyyid Mehmed
Edirne’de Üsküfcü Hızır Mahallesi’nde Kirişçizâde demekle şöhretdâdedir. Sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk ile 1146
târihinde me’zûn olmuş ve ba‘de’l-izin bazı âsâr bırakmış ise de kable’lizin kesret-i kitâbeti vardır. İcâzetten bir iki sene mürûrunda irtihâl eyledi. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Seyyid Mehmed
Uzuncaâbâd-ı Hasköy’dendir. Sülüs ü neshi Hasan Vasfî Efendi’den
temeşşuk ile icâzet almıştır. 1260 târihinde vefât etmekle Uzun Mezarlık’ta
Huysuzlar Türbesi pîşgâhında medfûn olup seng-i mezârında (Seyyid
Hasköylü Hattât Mehmed Efendi) ibâre-i gayr-i muntazaması mastûrdur.
Seyyid Mehmed Bin Seyyid Ali
Edirneli’dir. İmâmzâde demekle ma‘rûftur. Pederleri Kıyak Câmii’ne
ve kendileri Balabân Paşa Câmi-i şerîfine imâm ve muktedâ-yı enâm olmuştur. Mûmâileyh 1088 târihinde cennetmekân Sultân Mahmûd Hân-ı
Evvel ile bir sâl-i ferruh-fâlde âlem-i vücûda kadem basıp sülüs ü neshi
hattât-ı şehîr Şuglî Ahmed Dede’den temeşşuk ile icâzet almış ve bir çok
âsâr bırakmış ve hayli şâkird yetiştirmiştir. 1173 târihinde irtihâl-i meşkhâne-i bekâ etmekle Kıyak’ta Bürüncekci Câmi-i şerîfi sâhasında medfûn
ve nakş-ı seng-i mezârı Mustafa Kesbî Efendi’nin dediği târîh-i mevzûndur.
Târîh
Menba‘-ı ilm ü ma‘ârif zübde-i sâhib-kemâl
Ya‘ni kim Kıyak İmâmızâde ol ömr-i kûtâh
[s.378]
Hilmile mevsûf bir merd-i ferîd-i asr idi
Tab‘ına âlem pesend eyler iken bî-iştibâh
Terk edip hüznile ahbâb-ı sadâkat-kârını
İhtitâm edip cihândan göçtü bâ emr-i İlâh
Harf-i cevherle dedim târîh-i fevtin Kesbiyâ
Kasr-ı adni eyleye Hâfız Mehemmed câygâh
Nesr: Taraklı Baba Türbesi’nde (fenâdethü’l-mela’iketü)13 âyet-i
celîlesini şâmil 1160 târihinde kitâbet olunmuş bir levhası vardır.
13 Al-i İmran/39
1588 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Seyyid Mehmed
Terceme-i hâline dest-res olunamadı. Bin on bir târihinde irtihâl
edip köprü başında Balabân Paşa Câmi-i şerîfi sâhasında defn edilmiş ve
seng-i mezârında [Hattât Seyyid Mehmed Efendi] ibâresi menkûş görülmüş olmakla kayd edildi.
Şeyh Mehmed
Edirne’de Hızır Ağa Mahallesi ricâlinden olup meşâyihten
Leblebicizâde demekle ma‘rûf bir şahs-ı âzâdedir. 1125 târihinde süllem-i
vücûda kadem basarak Şeyhzâde Hâfız İbrâhim Efendi’den sülüs ü neshi
temeşşuk ile mısra:
Kimse diş koyveremez ana demir leblebidir
diyerek zeyl-i icâzete dahi ta‘alluk eylemiş idi. Sâ‘i-i ibkâ-i âsâr idi.
Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Şeyh Mehmed İbni Şeyh Ali
Tarîkat-i aliyye-i Sa‘diye meşâyihindendir. Sülüs ü neshi Murâdiye
imâmı Hacı Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve 1207
târihinde Nazîf Efendi nâmında birine vermiş olduğu icâzetnâmeye [ve
ene’l-fakîr Şeyh Mehmed İbni Eş-şeyh Ali bi-tarîki Sadeddin el-cibâvî
kemâ ecâzenî bi-zâlike üstâzî Hâfız Mehemmed Efendi el-imâmi bi-câmii
Sultân Murâd Hân] sûretiyle vaz‘-ı imzâ etmiştir.
Mehmed
Sultân Selîm Câmi-i şerîfinin imâmı Hacı Hâfız Mehmed Efendi’dir.
Sülüs ü neshi Murâdiye imâmı Hacı Hâfız Mehmed Efendi’den telemmüz etmiş ve bin yüz doksan üç senesinden iki yüz on iki senesine değin
icâzetnâmelerde ketebesi görülmüştür. Ve pek çok şâkird yetiştirmiştir.
Mehmed
Bıçakçızâde demekle meşhûr Hacı Hâfız Mehmed Efendi’dir. Sülüs
ü neshi Şeyhzâde Hâfız İbrâhim Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet
almıştır. Sicill-i Osmânî’de (Bıçakçızâde Kara Mehmed Efendi Yedikuleli
kolundan meşhûr bir hattât idi) demiş ise de Edirne silsilenâmelerinde
mûmâileyhin Yûsuf Rûmî kolundan idügi mazbûttur. Pek çok şâkird yetiştirip 1188 târihinde irtihâl-i meşkhâne-i bekâ etmiştir. Küçük Dâru’lkurrâ şeyhidir. Tercemesi kurrâlar miyânında da mezkûrdur.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1589
Mehmed
Kadızâde demekle ma‘rûf Tahmis Mektebi muallimi Hacı Mehmed
Efendi’dir. Hatt-ı sülüs ü neshi Kavaklı imâmı Seyyid Ahmed Hilmî
Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. 1252 târihinde vefât etmekle Edirne’ye iki saat bu‘d u mesâfede vâki Ahur karyesinde câmi-i şerîf
sâhasında defn olunmuştur. Mûmâileyh mâlik olduğu kütüb-i nefîseyi
hâl-i hayâtında Edirne’de Sultân Selîm Kütüphânesi’ne vakf u vaz‘ eylediği mervîdir.
Mehmed
Hâfızu’l-Kur’ân tütün gümrüğü kâtibi nâmında bir zâtın ferzend-i
ercümendidir. Sülüs ü nesihte Tahmis Mektebi muallimi Kadızâde Hacı
Mehmed Efendi’den mütelemmizdir. 1305 târihinde irtihâl etmekle
Murâdiye Câmii hatîresinde defn olunmuştur.
[s.379] Mehmed Edîb
Kâtib-i beledî demekle ma‘rûftur. Sülüs ü neshi Kavaklı imâmı Seyyid Ahmed Hilmî Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve mahsûl-ı desti olarak Sivasî Abdülazîz Dergâh-ı şerîfinde bir hilye-i saâdeti ve 1205
târihli icâzetnâmede dahi ketebesi müşâhade olunmuştur.
Mehmed Edîb
Medrese-i Ali Bey Mahallesi ahâlisindendir. Sülüs ü neshi Karabulut
Mektebi muallimi şeyhu’l-kurrâ Hâfız Mehmed Tâhir Efendi’den temeşşuk ederek icâzet almış ve hatt-ı ta‘lîki isti‘dâd-ı zâtîsiyle ele getirmiştir.
Dimetoka mekteb-i rüştîsi muallim-i sânîliğinden İskeçe mekteb-i rüştîsi
muallim-i sâniliğine tahvîl-i memuriyet edip oraya ba‘de’l-vusûl çend
mâh mürûrunda 1307 senesinde orada vefât etmekle Çarşı Câmi-i şerîfi
kabristânında hükümet konağına muhâzi olan mahalde defn olunmuştur. Birkaç mushaf-ı şerîf ve sâire yâdigâr bırakmış ve Gelibolulu Sürûrî
merhûmun Bahrü’l-maârif nâm eser-i muteberiyle Masâdır-ı Lisân-ı
Osmânî nâm eser-i fakîrânem bu zâtın hatt-ı desti olarak nezdimde
mahfûzdur.
Mehmed Edîb Bin Ali
Hâfızu’l-Kur’ân. Sultân Bâyezîd-i Sânî Câmi-i şerîfinin imâm-ı
sânîsidir. Sülüs ü neshi Çırpanlı demekle arîf Mehmed Rüşdü Efendi’den
1215 târihinde me’zûn olmuş ve ulûm-ı arabiyeyi Eskicizâde Mevlânâ El-
1590 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
hâc Ali Efendi’den tederrüs ile icâzet almıştır. 1234 senesi Ramazanının
yirmi yedinci günü irtihâl etmekle Bâdemlik Kabristânı’nda defn olunmuştur. Mûmâileyh Edirne Fetvahânesi müsevvidi ve Dâru’l-hadîs Câmii
hatîbi Hâfız Râşid Efendi’nin ceddidir.
Mehmed Es‘ad Ağa
Koru ağası âsitâneli Seyyid Mustafa Ağa’nın ferzendi olup Edirne’de
doğmuş ve büyümüştür. Zamân-ı Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel’de olan
şikest-nüvîsân-ı ta‘lîkin bihterîni ve kütüb-i sahîha-i bisyâr-ı kitâbeti ile
meşâhir-i serî‘u’l-aklâmın pesendîde-i güzîni şiir-âşinâ vü meclis-ârâ
vücûd-ı müstesnâdır. Kezâ fî Devhatü’l-küttâb.
Mehmed Emin Paşa İbni Yağlıkçı Yûsuf Ağa
Edirne’de medfûn bulunan vüzerâ sırasında mesbûku’t-terceme sadr-ı
esbak Yağlıkçızâde Mehmed Emin Paşa’dır. Cevdet-i hatt ile meşhûr idügi
Sicill-i Osmânî’de mezkûr olmakla kayd edildi.
Mehmed Emin
Edirne’de Yağlıkçızâde demekle şöhret-dâdedir. 1132 târihinde
kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup sinn-i rüşde vâsıl oldukta
Beyit
Bû-yı gül taktîr olunmuş nâzın işlenmiş ucu
Biri olmuş huy birisi destimâl olmuş sana
Nesr: Meâli hasbihâli iken Yesârîzâde İsmâil Efendi’nin dest-i yemîn-i
pür-yümn-i ta‘lîminden örnek alıp hüsn-i hatta sa‘y-ı belîğ eyledikte 1154
târihi evâhirinde yirmi iki yaşında iken ahz-ı icâzet ve İstanbul’a hicret
eyledi. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Bu zâtın Mehmed Emin Paşa olması
maznûndur.
Mehmed Emin Belgradî
Bu nâm ile şöhret bulmuştur. Sülüs ü neshi Boşnakzâde Mehmed
Râkım Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile 1212 târihinde icâzet almış ve
ekser-i icâzetnâmelere de vaz‘-ı imzâ eylemiştir. Mûmâileyhin müzehhiblik sanatında mahâreti akrânına fâik derecededir.
Mehmed Emin
Edirneli’dir. Sülüs ü neshi Buhûrîzâde Abdullah Efendi’den ta‘allüm
ü temeşşuk ile icâzet almıştır. 1181 târihinde tarafından kitâbet olunmuş
Hacı Boznaz Câmii’nde bir hilye-i saâdeti vardır.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1591
Mehmed Emin Bin Ahmed
Edirneli’dir. Sadr-ı esbak Teberdâr Mehmed Paşa’ya pederi kethudâ
olmuştur. Hüsn-i hattı Şuglî Ahmed Dede’den temeşşuk ile me’zûn olup
hazînedâr-ı şehriyârî Ömer Ağa’nın hizmet-i kitâbetinde iken Ömer Ağa
Mısır’a [s.380] iclâ ve bunlar dahi teberdârân ocağından ref ‘ ü imhâ olunmakla ricâl-i devletten Emin Ağazâde Sâdık Ağa dâiresinde hânegîdir.
Mehmed Emin Bin Ahmed
Darbzâde Mustafa Efendi’nin hafîdi ve Tâib Mehmed Efendi’nin
birâderzâdesidir. Sülüs ü neshi pederlerinden ta‘allüm ile me’zûn olmuştur. 1167 târihinde irtihâl etmekle Zindânaltı’nda Orta Mezarlık’ta Arpacılar pîşgâhındaki köşede ammi Hacı Mehmed Tâib Efendi’nin kabri
kurbunda medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı mûmâileyh Tâib Efendi’nin
söylediği bu târîh-i mevzûndur.
Târîh
Semiyy-i hazret-i fahr-i rusül civân-ı reşîd
Edüp maârif-i ilme kesb o pâk-sirişt
Pesend-i tab‘ına olmadı dilfirîb-i cihân
Sarây-ı kabri sezâdır olursa zerrîn-hışt
Nesebde zâde-i hattât ced-be-ced hattât
Rakam-keşîde-i ta‘lîk u süls ü nesh ü nüvişt
Dedi vefâtına târîh ammi Tâib-i zâr
Ola Mehemmed Eminin makâmı câ-yı bihişt
Mehmed Emin Bin Halîl
Edirneli’dir. Mevâlîden Mehmed Rûhî Efendi’nin akrabâsındandır.
Hatt-ı sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk ile on üç
yaşında iken ahz-ı icâzet eylediği senede İbrâhim Nazîrâ Efendi bu târihi
demiştir.
Târîh
Nazîrâ bir ziyâde oldu hattât
Zihî hatt-ı dilârâ bâreke’llâh 1155
Nesr: İstanbul’a vusûl ve gümrükçü Seyyid İshak Ağa himmetiyle
teberdârân ocağına duhûl eyledi. Ebu’l-vukûf nâzır-ı dâru’ssaâde Şehîd
Ahmed Ağa’ya kahveci olmuş iken sergi nezâretiyle tarîk-i hâcegâna sülûk
eylemiştir. Celî hatta heveskâr olup Beykoz Çeşmesi ve Hünkar İskelesi ve Kireçkapı nâm mahallerde olan celîler evâil-i vaktinin eseri olup
1592 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Arap Câmii’nde mahkeme tarafında (selâmun aleyküm bimâ sabertum14)
âyet-i kerîmesi ve Edirne’de vâki sarây-ı hümâyûnun binâsına memur olan
serlevha-i hâcegân Yûsuf Efendi maiyetinde bulunmakla bi’l-cümle celîleri
bunların eser-i kalemleridir. Kezâ fî Tufetü’l-hattâtîn.
Mehmed Emin
Hâcczâde demekle ma‘rûftur. Sülüs ü neshi Taşlık müderrisi Hâfız
Seyfü’ddin Mehmed Efendi’den telemmüz ile icâzet almıştır. Hazînedâr
Sinân Bey Mektebi’nde bir levhası ve 1200 târihinden sonra olan
icâzetnâmelerde ketebesi vardır.
Mehmed Emin Sa‘dî
Nakkâşzâde demekle ma‘rûftur. Sülüs ü nesihte Yesârîzâde İsmâil
Efendi’den telemmüz ile icâzet almıştır. Eski Câmi’in Çömlekçiler Kapısı’ndaki köşede vâki sebilin bâlâsındaki [innâ hedeynâhü’s-sebîle15] âyet-i
şerîfesi 1195 târihinde bu zât tarafından yazılmış ve ketebesi vaz‘ edilmiştir ve 1192 târihinde (şefâat yâ Rasûla’llâh) cümle-i celîlesini şâmil tarafından kitâbet olunmuş Sultân Bâyezîd Câmii’nde bir levha ve [izâ dâkat
bike’d-dünyâ16] ebyâtını hâvî 1190 târihinde yazılmış Hazînedâr Sinân
Bey Câmi-i şerîfinde diğer bir levha mevcuttur.
Mehmed Emin Bin Osmân
Edirne’de sâkin olup pederi Ağazâde demekle arîftir. Sülüs ü neshi
Balabân Paşa imâmı İmâmzâde Seyyid Mehmed Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile 1169 târihinde me’zûn olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
[s.381] Mehmed Bin Hacı Ahmed
Tarîk-i Nakşibendî’ye mensûb Kunduk Osmân Mahallesi sekenesinden Mir’âtî demekle şehîr Mehmed Efendi’dir. Mûmâileyhin terbiye-gerdesi olan Mir’âtî Şâkir Ağa nâmında bir şahs-ı echelde pek
çok âsâr-ı bergüzîdesi müşâhade olunmuş ise de hâl-i sabâvetim olmak
mülâbesesiyle üstâdı anlaşılamadı. Terbiye-gerdeden maksat dahi besleme demektir. Âsâr-ı mezbûre bu echelin mahdûmu tarafından mahv edilmiştir. Mûmâileyh 1255 târihinde vefât etmekle Uzun Mezarlık’ın Boyacı Baba Türbesi cihetindeki köşede medfûndur.
14 Ra’d Suresi / 24
15 İnsân Sûresi / 3
16 Dünya sana dar geldiği zaman...
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1593
Mehmed Bin El-Hâc Mustafa Efendi
Edirne’de Süleymâniye Câmi-i şerîfinin imâmı Taşçızâde Mehmed
Efendi demekle ma‘rûftur. Hattât idügi seng-i mezârında muharrerdir.
1154 târihinde vefât etmekle Zindânaltı’nda Tatar Hân Kabristânı’nda
Tuzhâne zahrında medfûndur.
Mehmed Emin Fakîhî
Ali Babazâde demekle ma‘rûftur. Edirne’de Sultân Selîm kurbunda
sâkindir. Mûmâileyhin harf-ı vücûdu 1133 târihinde safha-zîb-i cihân olup
sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk ile 1153 târihinde
yirmi bir yaşında olduğu hâlde icâzet almış ve bade’l-icâze beş sene muammer olup 1158 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmiştir. Kezâ fî Tuhfetü’lhattâtîn. Ayşe Hatun Câmii’nde [Allâhümme inneke afuvvun tuhibbu’lafve fa‘fu annî] ibâresini şâmil 1153 târihinde kitâbet olunmuş bir levhası
ve (Yâ hafiyye’l-eltâf neccinâ mimmâ nehâf ) ibâresiyle 1152’de kitâbet
olunmuş Kabûlî Dergâhı’nda diğer bir levhası müşâhade olunmuştur. Ketebelerinde Fakîhî lafzı olmayıp Mehmed Emin el-ma‘rûf bi-Ali Babazâde
demiştir. Lafz-ı mezkûr Tuhfetü’l-hattâtîn’de muharrerdir.
Mehmed Bin Hâfız İbrâhim
Tarîkat-i aliyye-i Mevleviye müntesiblerinden Murâdiye Câmi-i
şerîfi imâmı İmâmzâde demekle şehîr El-hâc Hâfız Mehmed Efendi’dir.
Sülüs ü neshi Kıyak imâmızâde Balabân Paşa imâmı Seyyid Mehmed
Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve pek çok şâkird yetiştirmiştir.
Zamânı icâzetnâmelerinin kâffesinde ketebesi vardır. 1214 târihinden
sonra vefât etmekle Murâdiye Câmi-i şerîfi hatîresinde defn olunmuştur.
Mûmâileyh 1193 târihinde Attârzâde Süleymân Sırrı Efendi’ye vermiş
olduğu icâzetnâmeye ber-vech-i âti vaz‘-ı ketebe etmiştir. [ve ene’l-mucîz
ez‘afü’l-ibâd el-hâcc el-hâfız Mehemmedü’l-Mevlevî el-ma‘rûf bi-İmâmzâde
el-imâm bi-câmii Murâdiye vekad ecâzeni es-Seyyid Mehemmed el-ma‘rûf
bi-İmâmzâde ve kemâ ecâzehü Şuglî Dede] sûretiyle vaz‘-ı imzâ etmiş ve
mezkûr icâzetnâme sûreti âtîde (405) sahîfede aynen münderic bulunmuştur.
Mehmed Bin Osmân
Edirne’de Tahmis kurbunda sâkin Kahvecizâde demekle şöhret-dâde
bir hâfız-ı kâmkârdır. Mûmâileyh 1142 târihinde kadem-nihâde-i sâha-i
vücûd olup sülüs ü neshi Yesârîzâde İsmâil Efendi’den ta‘allüm ile on
1594 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
altı yaşında iken 1158’de icâzet almış ve on dört sene mürûrunda 1172
târihinde vefât etmekle Zindânaltı’nda Tatar Hân Kabristânı’nda Dâru’lhadîs’e giden cadde boyunda Uşşâkî şeyhi Sâdık Efendi’nin kabri civârında
medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı Buhûrîzâde Abdî Efendi’nin söylediği bu
târîh-i mevzûndur.
Târîh
Ol semiyy-i fahr-ı âlem ibni Osmân bâ ü bâ
Ya‘ni kim Kahvecizâde gitti âh o nahl-i şân
Hâfız-ı Kur’ân u hattât hem hatîb idi dirîğ
Savt-ı huyı öyle kim bahş eyler idi halka cân
[s.382]
Geldi bâ lutf-ı Hudâ târîh-i menkût Abdiyâ
Eylesin Hâfız Mehemmed sahn-ı me’vâyı mekân 1172
Nesr: Bu tercemenin bir kısmı Tuhfetü’l-hattâtîn’den me’hûzdur.
Kabûlî Dergâhı’nda kelîme-i şehâdeti şâmil [ketebehu ez‘afü’l-ibâd
Kahvecizâde min telâmîzi Muhammedü’l-Âsım bi-Hâcezâde] imzâlı bir
levha görülmüş ise de isim ve târihi olmadığı cihetle bir şey anlaşılamadı.
Mehmed Bin İbrâhim
Hâfızu’l-kur’ândır. Kendisi Hâfızzâde demekle ma‘rûftur. Kıyak’ta
Noktacızâde Mahallesi’nde imâm ve muktedâ-yı enâm idi. 1094 târihinde
nokta-i vücûdu zâhir ve sülüs ü neshi Balabân Paşa imâmı İmâmzâde Seyyid Mehmed Efendi’den temeşşuk u ta‘allüm ile ilm-i hatta mâhir olup
1114 senesi Rebiulâhirinde yirmi yaşında iken ahz-ı icâzete kâdir olmuştur.
Mesâhif-i şerîfe ve dalâil ü sâir âsâr-ı münîfe yâdigâr bırakmıştır. Kezâ fî
Tuhfetü’l-hattâtîn.
Mehmed Bin Hasan
Edirne’de Yeni İmâret semtinden olup hurûf-ı zarâfet-zurûf-ı vücûdu
elfât-ı erba‘ada yani 1111 senesinde zîb-ârâ-yı ser-satr-ı şühûd olup hatt-ı
sülüs ü neshi Şeyhzâde Hâfız İbrâhim Efendi’den temeşşuk ve pîrâna serzeyl-i icâzete dahi ta‘alluk eylemiştir. Âsâr-ı kalemiyeleri vardır. Kezâ fî
Tuhfetü’l-hattâtîn.
Mehmed
Edirne’de Atik Ali Paşa Mahallesi’nde Hâcezâde derler idi. 1140
târihinde pâ-nihâde-i âlem-i vücûd olup sinn-i rüşde ba‘de’l-vusûl sülüs ü
neshi Yesârîzâde İsmâil Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile 1164 târihinde
yirmi dört yaşında olduğu hâlde icâzet almıştır. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1595
Mehmed Bin Hacı Hasan
Karaca Bevvâb Mahallesi’nde Kettânîzâde demekle ma‘rûf olup
Kettânîzâde Hattât Ahmed Efendi’nin birâder-i mihteridir. 1118
târihinde tevellüd edip sülüs ü neshi Şuglî Ahmed Dede’den temeşşuk
ile 1138 târihinde icâzetle kadr u itibarı terfî‘ olundu. Kezâ fî Tuhfetü’lhattâtîn.
Mehmed
Kasap Abdülazîz Mahallesi’nde sâkin olup Kasapzâde demekle
şöhret-dâdedir. Hüsn-i hatta münâsebet-i ma‘nevîye ile Bıçakçızâde Hâfız
Mehmed Efendi’den temeşşuk edip bade’l-izin nice âsâra muvaffak olmuş
ve 1171 târihinde vefât etmiştir. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Mehmed Bin Ali
Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘ asrı ulemâsı sırasında mesbûku’tterceme Çukacızâde Edirneli Mevlânâ Mehmed Efendi’dir. Mûmâileyhin
hoş-nüvîs idügi Vakâyi‘u’l-Fudalâ’da mezkûrdur.
Mehmed Bin Ali
Hekîmzâde demekle ma‘rûf olup Edirne’de (1130) târihinde kademnihâde-i sâha-i vücûd olarak sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den
temeşşuk ile 1153 senesinde yirmi üç yaşında olduğu hâlde icâzet almış
ve 1156 târihinde vefât etmekle Şadırvanlı Tekke’de Dizdârzâde Ahmed Efendi Türbesi’nde defn olunmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Mûmâileyh Hattât Şevki Efendi’nin ceddidir.
Mehmed Bin Muhammedü’l-emîn
Elsine-i nâsda Tüfenkçizâde demekle meşhûrdur. 1194 târihinde
kitâbet etmiş olduğu bir mushaf-ı şerîfe Muhammedü’l-emîn bi-hâfızu’lKur’ân bi-Tabancacızâde ve 1192 târihli bir icâzetnâmeye ve ene’l-fakîr
Muhammedü’l-emîn ve 1238 târihli diğer bir icâazetnâmeye de vemin
efkari’l-ibâd el-hâfız Muhammed el-müştehir bi-Dervişzâde sûretleriyle
vaz‘-ı ketebe etmiştir. Mûmâileyh sülüs ü neshi Berberzâde Hacı Ahmed
Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve sehv ü hatâdan ârî olmak şartıyla
beş yüzü mütecâviz mushaf-ı şerîf ve müteaddid delâilü’l-hayrât şerh-i Karadavut ve Muhammediye kitâbet eylediği mervîdir. [s.383] Mûmâileyh
yazdığı mesâhif-i şerîfe sahâyifinin bir baş satırında bir vasatında bir
nihâyetinde olmak üzere beher sahîfede üçer adet bûrî kâf yazmak mu‘tâdı
1596 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
imiş ve ol cihetle de müşâhade olunmuştur. 1238 târihinden sonra vefât
etmekle Buçuktepe’de muhaddisînden Mevlânâ Fıtrî Efendi’nin kabri kurbunda defn olunmuştur.
Mehmed Bin Mahmûd
Ulemâ-i müteahhirîn sırasında zikri mesbûk Berber Mehmed
Efendi’dir. Sülüs ü neshi Makaralı Mektep muallimi El-hâcc Mustafa İzzet Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır.
Mehmed Bin Ferâmerz
Tuhfetü’l-hattâtîn’de Edirne’dendir demiştir. Müşârunileyh sâhib-i
Dürer u Gurer şeyhulislâm Mevlânâ Husrev hazretleri olup terceme-i
hâlleri Edirne kadıları sırasında (2) numaradadır. Tuhfetü’l-hattâtîn
beyânınca hüsn-i hatt-ı yâkûtâneye mâlik olmakla hatt-ı latîfleri ile kütüb-i
mu‘tebere terk eylemiştir.
Mehmed Bin Mustafa
Edirne’de Yeni İmâret Mahallesi’nde 1139 târihinde pâ-nihâde-i
âlem-i vücûd olmuş ve kemâl-i sa‘y u gûşişle hüsn-i hatta Şeyhzâde Şeyh
İbrâhim Efendi’den icâzet almıştır. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Mehmed Refî‘î
Edirne’de Mahmûd Ağa Mahallesi’nde sâkin ve Haffâfzâde künyesiyle mezkûru’l-emâkin olup 1145 târihinde dünyaya gelmiştir. Yesârîzâde
İsmâil Efendi’nin dest-i pür-yümn-i ta‘lîminden hüsn-i hattı temeşşuk ve
1163 târihinde on sekiz yaşında iken icâzet almıştır. Tuhfetü’l-hattâtîn’de
mûmâileyh Haffâfzâde Mehmed nâmıyla mukayyed ise de mahlasının
Refî‘î olduğu ahîren Câmi-i Atîk Medresesi’nde manzûr-ı fakîrânem olan
işbu [sübhâne rabbiye’l-a‘lâ] ibâresini şâmil hatt-ı desti olan levhaya (ketebehu Muhammed Er-Refî‘iyyu’l-marûf bi-Haffâfzâde 1161) işâretini
vaz‘ etmiş olmakla tashîh edildi.
Mehmed Mührdâr
Edirne bostancıbaşısı Kız Ali Ağa’nın hafîdi ve kezalik Edirne bostancıbaşısı iken vezâretle bekâm ve şeref-i sıhriyyetle nâil-i merâm olup
badehû irtihâl-i dâr-ı bekâ eden Süleymân Paşa’nın hemşirezâdesidir.
Hatt-ı sülüs ü neshi şeyhu’l-kurrâ İbrâhim Efendi’den temeşşuk ederek
ahz-ı icâzetle sâhib-i nâm olmuş idi. Mûmâileyh 1126 târihinde dünyaya
gelip 1153’te hüsn-i hattan icâzet almış ve on sekiz sene mürûrunda 1171
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1597
târihinde intikâl etmiş ve bir mushaf ile âsâr-ı sâire yâdigâr bırakmıştır.
Tuhfetü’l-hattâtîn.
Mehmed
Serpuşzâde demekle arîftir. Ali Bey Medresesi’nde ârâm eylediği
eyyâmda sülüs ü neshi Yesârîzâde İsmâil Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk
ile 1173 târihinde mücâz ve me’zûn olmuştur. Tuhfetü’l-hattâtîn.
Mehmed Hicâbî
Hâfızu’l-kur’ân ve şeyhu’l-kurrâ ve Şâh Melek Paşa Câmii’nin imâmı
ve Hüsâm Bey Mektebi’nin muallimi idi. Büt Kafanın Hâfız Latîf denmekle şöhret-şi‘âr olmuş idi. Sülüs ü neshi Makaralı Mekteb muallimi
Hacı Mustafa İzzet Efendi’den temeşşuk ve ulûm-ı arabiyeyi Edirne müftüsü Hâfız Mestân Efendi’den tederrüs ederek icâzet almıştır. On kadar
mushaf-ı şerîf ve mevlûd-i nebevî ve sâire yazmış hüsn-i hatta mâlik bir zât
idi. 1287 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle câmi-i mezkûr hatîresinde
defn olunmuştur.
Mehmed Hicâbî
Keçeci Hacı Mehmed Efendi demekle ma‘rûf olup Alemdâr Mektebi muallimi idi. Hatt-ı sülüs ü neshi Sarı Şeyh Mektebi muallimi Hasan
Vasfi Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve birkaç hattât ve pek çok hâfız
yetiştirmiştir. 1289 târihinde irtihâl etmekle mekteb-i mezkûr hatîresinde
defn olunmuştur.
[s.384] Mehmed Hilmî
Derviş Mehmed’dir. Sülüs ü neshi Makaralı Mektep muallimi Hacı
Hâfız Mustafa İzzet Efendi’den telemmüz ile 1258 târihinde icâzet almıştır. Hacı Burnaz Câmii’nde bazı levhaları vardır.
Mehmed Dede
Edirne’de Murâdiye semtinde iken Kevkeb Hâfız Mehmed Efendi’den
zu‘munca izn-i ketebe ile kevkebi âlî olup
Beyit Pîr bûdî vü reh nedânistî
Tü ne pîrî ki tıfl-ı küttâbî
Nesr: Mealince isminden gayri hüsniyâtından bir şey olmayıp
İstanbul’a geldikte kelle-pûş bir cerrâr-ı hîç-bedûş herze-kâr-ı yâve-güftâr-ı
cerîde-i adem-âbâdda vâki mukâta‘a-i nâbûdiye-i emâneti kendine te’yîd-i
1598 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
ihtiyâr edip destyârî-i kaltabânî vü ayyârî ve sermâye-i kallâşî vü cerrârî ile
vardığı yerde bast-ı hasîr-pâre-i sıklet
Mısra Cihândîde bisyâr-ı gûyed dürûğ
vezni üzre sergüzeştimdir diyerek nice ekâzîb-i arkûbâne hikâye eder.
Onların biri de meclis-i icâziyettir. Şerî‘atten dûr ve tarîkatten mehcûr bir
derbeder-i menfûrdur. Hallasahu’llâhü Teâlâ. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Mehmed Râşid İbni Mustafa Efendi
El-hâcc Râşid Efendi demekle ma‘rûftur. Sülüs ü neshi Murâdiye
imâmı Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk ile me’zûn olmuştur. 1231
târihinde vefât etmekle Köprüce Bayırı Kabristânı’nda Şeyhî Çelebi
Câmi-i şerîfi mukâbilinde cadde boyunda medfûndur. 1210 târihinde
kitâbet olunmuş elde bir levhası vardır.
Mehmed Râkım
Boşnakzâde demekle ma‘rûftur. Sülüs ü nesihte Murâdiye imâmı
Hâfız Mehmed Efendi’den mütelemmiz idügini 1212 târihinde Mehmed Emin Belgrâdî’ye vermiş olduğu icâzetnâmede beyân etmiştir. 1217
târihinde Hicâz’a azîmetle orada irtihâl-i dâr-ı bekâ eylemiştir. Mûmâileyh
Matbaacı Hacı Hayrî Efendi’nin büyük pederidir. Hazînedâr Sinân Bey
Mektebi’nde de bir levhası vardır.
Mehmed Rahmî
Kavaklı imâmı Hattât Seyyid Ahmed Hilmî Efendi’nin semere-i şâh-ı
vücûdudur. Hatt-ı sülüs ü neshi pederlerinden ta‘allüm ü temeşşuk ile
icâzet aldığı 1220 târihinde pederi tarafından verilmiş bir icâzetnâmeye
vaz‘ etmiş olduğu [Hâfız Muhammedu’r-rahmî Bin Seyyid Ahmedü’lhilmî] ketebesinden müstebân olmuştur.
Mehmed Rüşdi
Edirneli’dir. Sülüs ü neshi Nazar Baba Mektebi muallimi şeyhu’lkurrâ İbrâhim Efendi’den temeşşuk u ta‘allüm ile icâzet almıştır. Çakır
Ağa Mescid-i şerîfinde bir hilye-i saâdeti vardır.
Mehmed Rüşdi
Hâfızu’l-Kur’ân. Çırpânî demekle meşhûrdur. Sülüs ü neshi
Murâdiye imâmı Hacı Hâfız Mehmed Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile
icâzet almıştır. Sene-i icâzeti 1196 senesidir. Edirne’de şâkirdleri vardır.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1599
Mehmed Refi‘
Taşçıbaşızâde derler. Hazînedâr Sinân Bey Mahalleli’dir. 1138
târihinde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olup sinn-i rüşde vusûlden sonra hüsn-i hatta ta‘aşşuk ve Berberzâde Hacı Ahmed Efendi’den sülüs ü
neshi temeşşuk ile 1163 târihinde yirmi beş yaşında olduğu hâlde icâzet
almıştır. Rumeli vâlisi Hakkı Paşazâde Mehmed Muhyiddin Bey’in kabrini mübeyyin Üç Şerefeli Kabristânı duvarında 1216 târihinde kitâbet
olunmuş levha ile Hacılar Ezânı Çeşmesi’nde ta‘lîk hatt ile târîh bunların
mahsûl-i destidir. Bu terceme kısmen Tuhfetü’l-hattâtîn’dendir.
Mehmed Zühdü
Hâfızu’l-Kur’ân. Câmi-i Atîk imâmı ve Büyük Arasta Mektebi muallimi idi. Patlıcân Hâfız demekle meşhûrdur. Sülüs ü neshi Ahi Çelebi
Mektebi muallimi Mehmed Âsım Efendi’den temeşşuk ile me’zûn olmuştur ve mushaf-ı şerîf [s.385] ve delâil-i şerîfe gibi âsâr dahi bırakmıştır.
1253 târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de Tabya kurbunda maktûlen
vefât eden Sultân Selîm imâmı Hâfız Mustafa Efendi’nin kabri civârında
medfûndur. Bir mushafı Fenerci Hacı Ahmed Efendi’de görülmüş idi.
Mehmed Zühdü
Hâcezâde demekle ma‘rûftur. Sülüs ü neshi Murâdiye imâmı Hacı
Hâfız Mehmed Efendi’den ta‘allüm ile ahz-ı icâzet etmiştir. Zamânı
icâzetnâmelerinin kâffesinde imzâsı vardır. 1213 Recebinin dokuzuncu
günü hitâm bulup Mehmed Emin Belgradî yediyle tezhîb olunmuş Sultân
Selîm Câmi-i şerîfi hatîbi Ma‘cûnîzâde Hâşim Efendi’de bir mushaf-ı
şerîfi vardır.
Mehmed Sâlim İbni Mehmed Râkım
Kebeyapıcı Mektebi’nin muallimi ve Matbaacı Hattât Hacı Hayrî
Efendi’nin pederi Hacı Sâlim Efendi’dir. Sülüs ü neshi pederi Boşnakzâde
Mehmed Râkım Efendi’den temeşşuk ile me’zûn olmuştur. 1288 târihinde
irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda Tabya civârında
defn olunmuştur.
Şeyh Mehmed Sa‘dî
Edirneli’dir. Sülüs ü nesihte Murâdiye imâmı Hacı Hâfız Mehmed Efendi’den mütelemmizdir. Bin yüz doksan târihinden sonraki
icâzetnâmelerin ekserîsinde imzâsı vardır.
1600 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Mehmed Sa‘îdü’t-Tab‘î
Hâfızu’l-kur’ân. Derlikçizâde demekle meşhûrdur. Kara Sarıklı
Dâmâdı dahi derler. Gâzî Mihâl Bey Mektebi muallimidir. Hatt-ı sülüs
ü neshi Hacı Hattât demekle şöhret-şi‘âr olan Mustafa Tevfîk Efendi’den
taallüm ü temeşşuk ile icâzet almıştır. Mezkûr mektepte yevmiye yüz yirmi
kadar talebeye yazı ta‘lîm ettiği mütevâtirdir. 1259 târihinde târik-i âlem-i
fenâ ve âzim-i meşkhâne-i bekâ olmakla Gâzî Mihâl Bey Câmi-i şerîfi
sâhasında defn olunmuştur. Yalınız bir mushaf-ı şerîf kitâbet edebilmiştir.
Mehmed Sa‘îdü’l-ferîd İbni Tâhir El-Müderris
Nakîbü’l-eşrâftır. 1223 târihinde vefât eden Müderris Tâhir
Efendi’nin mahdûmudur. Hatt-ı sülüs ü neshi Kavaklı imâmı Ahmed Hilmi Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve 1252 târihinde irtihâl-i dâr-ı
bekâ etmekle Zindanaltı’nda Orta Mezarlık’ta Arpacılar karşısında pederi
yanında defn olunmuştur. Vefâtı senesinde yazmış olduğu sagîru’l-kıt‘a bir
hilye-i saâdet Hazînedâr Sinân Bey Mektebi’nde mahfûzdur.
Mehmed Şerîf
Hâfızu’l-kur’ân. Bezistânî Hacı Efendizâde demekle ma‘rûftur.
Mûmâileyh 1253 târihinde derûn-ı hisârda Kuruçeşme Mahallesi’nde
kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup hâl-i sabâvetinde müdâvimi bulunduğu Câmi-i Atîk Mektebi muallimi Hacı İmâm demekle şehîr şeyhu’l-kurrâ
Hâfız Şerîfü’l-Hıfzî Efendi’den temeşşuk ile me’zûn olduktan ve ulûm-ı
arabiyeyi Küçük Hacı İbrâhim Efendi’den bi’t-tederrüs icâzet aldıktan
sonra derûn-ı hisârda vâki İhmâl Paşa Câmi-i şerîfi hitâbetiyle Topkapı’da
Yâkut Abdullah Paşa Medresesi müderrisliğine nâil olmuştur. 1298
târihinde vefât etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda defn olunmuştur.
Mehmed Sâdık
Edirneli’dir. Kadızâde demekle ma‘rûftur. Sülüs ü neshi Murâdiye
imâmı Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. 1193
târihli bir icâzetnâmede imzâsı görülmüş ve Sezâyi Dergâhı’nda ta‘lîk
hatt ile (men sabera zafera) cümle-i celîlesini şâmil 1210 târihinde kitâbet
olunmuş levha bu zâtın mahsûl-i desti [s.386] olup [el-fakîr Mehmed
Sâdık en-nâibi Çârdak bi-mahrûse-i Edirne] sûretiyle ketebe koyduğu
müşâhade kılınmıştır. İşbu Çardak denilen mahal Câmi-i Atîk’in maslakları karşısında vâki olup kable’l-tanzîmât o mahalle Çardak Mahkemesi
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1601
denilir ve orada bir nâib ikâmet ederek umûr u husûs-ı ibâd onda rü’yet
olunur imiş.
Kadızâde Mehmed Sâdık Efendi’nin 1205 târihinde kitâbet olunmuş
bir de mushafı görülmüştür.17
Mehmed Sâdık Es-Sıdkî
Kıyak’ta Karabulut Mahallesi’nde nalband esnâfından Hasan Ağa’nın
sulbünden 1260 hilâlinde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olmuştur.
Hekîm-i sultânî Lârî Abdülhamid Çelebi Câmi-i şerîfinin hatîbi ve Edirne emlâk-ı hümâyûn komisyon-ı âlîsine merbût kurâ-yı seniyye mekâtib-i
ibtidâisi müfettişi idi. Sülüs ü neshi Karabulut Mektebi muallimi şeyhu’lkurrâ Hâfız Mehmed Tâhir Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ve ulûm-ı arabiyeyi Çubukçuzâde Mahmûd Efendi’nin halka-i tedrîsine müdâvemetle
tekmîl-i nüsha ile liyâkatı tahkîk ederek ikisinden de icâzet almıştır. On
adet mushaf-ı şerîf yâdigâr bırakmıştır. Edirne matbaasında litografya
destgâhında tab‘ u neşr olunan Enîs Dede Dîvânı bu zâtın mahsûl-i destidir. 1319 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle Buçuktepe’de medfûndur.
Mehmed Hibrî
Edirneli’dir. Sülüs ü neshi Yesârîzâde İsmâil Efendi’den telemmüz ile
me’zûn olmuştur. Edirne’de Sultân Bâyezîd Câmi-i şerîfinde muallak levhada 1195 târihinde kitâbet olunmuş (küllemâ dehale18) nass-ı celîli bu
zâtın mahsûl-i destidir.
Mehmed
Sofya’dan Edirne’ye gelip hatt-ı sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin
Efendi’den telemmüz ve 1153 târihinde icâzetle telezzüz edenlerdendir.
Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Seyyid Mehmed Tâhir El-Hulûsî Bin Hacı Mustafa
Berberzâde demekle marûftur. Sülüs ü neshi Murâdiye imâmı Hacı
Hâfız Mehmed Efendi’den telemmüz ile icâzet almış ve 1228 târihinde
vefât etmekle Köprüce Bayırı ittisâlindeki kabristânın vasatında defn
olunmuştur. 1227 Zilhiccesinin yirmi beşinde kitâbet olunmuş Yakup
Kilârî Mescidi’nde bir levhası ve Horoslu’da vâki Yeni Tekke’de türbe
derûnunda bir kıt‘ası vardır.
17 Bu italik yazılı kısım kitabın arasında bulunan bir notta yazılıdır.
18 Âl-i İmrân / 37
1602 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Mehmed Tâhir
Hâfızu’l-Kur’ân ve şeyhu’l-kurrâ ve Karabulut Mektebi muallimidir.
Hatt-ı sülüs ü neshi Tatar Hâce demekle marûf Hâfız İbrâhim Efendi’den
taallüm ü temeşşuk ve ulûm-ı arabiyeyi Sarıca Paşalı Mevlânâ Hâfız Ahmed Zihni Efendi’den tederrüs ile icâzet almıştır. Mûmâileyh bir kaç adet
mushaf-ı şerîf kitâbet etmiş ve ilm-i kırâattan gereği gibi huffâz yetiştirmiştir. 1288 târihinde vefât etmekle Kıyak’ta Orta Mezarlık’ın vasatında
defn olunmuştur.
Seyyid Mehmed Ârif Bin Mustafa Râsim Bin Eş-Şeyh Abdurrahman
Murâdiye Mektebi muallimi Mustafa Râsim Efendi’nin semere-i
şâh-ı vücûdudur. Sülüs ü neshi pederinden temeşşuk ile icâzet almıştır.
1213 târihinde vefât etmekle Zindânaltı’nda Eskicizâde Efendi’nin kabri
civârında pederleri kurbunda medfûndur.
Mehmed Âsım
Tatar Hâce demekle ma‘rûftur. Hattât Veysî Hâce’nin semere-i şâh-ı
vücûdu ve Küçük Arasta başında vâki Ahi Çelebi Mektebi’nin muallimidir. Seksen sene kadar muammer olduğu mervîdir. Sülüs ü neshi Taşlık
müderrisi Hâfız Mehmed Seyfüddin Efendi’den ta‘allüm ile icâzet almış
ve 1247 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle İstanbul yolunda Seyyid
Celâlî Türbesi karşısındaki kabristânda pederi kurbunda medfûndur.
Mehmed Ferîd
Hâfızu’l-kur’ân. Zikri mesbûk hattât ve şeyhu’l-kurrâ Yanık Hâfız
Ahmed sâhib-i tercemenin eniştesi [s.387] olmak münâsebetiyle Yanık’ın
Kayını demekle şöhret-şi‘âr olmuştur. Sülüs ü neshi Murâdiye imâmı
Hacı Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. Mûmâileyh
birçok mushaf-ı şerîf kitâbet etmiş olduğu gibi pek çok zamânlar önüne nüsha koymaksızın ezber olarak yazdığı ve Baba Timurtaş Mescid-i
şerîfinde ve kırk sene-i kâmile âle’t-tevâlî hatm-i şerîf ile terâvih namâzı
kıldırdığı sikâttan mervîdir. 1247 târihinde vefât etmekle mescid-i
mezkûr sâhasında mihrâbın sağ cihetinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı
kal‘a-i sultâniye karantina müdürü sâbık Edirneli Halîl Feyzi Efendi’nin
söylediği târîh-i mevzûndur.
Târîh
Hayf sad hayf ferîd-i zümre-i hattât-ı asr
Hâfızu’l-kur’ân zâtı halk içinde sevgili
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1603
Terk edip bu milket-i dehr-i fenâyı nâgehân
Âteş-i hasretle yandı cümlenin câ ü dili
Küllü nefsin zâika mısdâkı üzre âkıbet
Pîr ü bernâ şerbet-i mevti içerler hâsılı
Feyziyâ hâtif dedi târîh-i fevtin bâ-nukat
Eyledi Hâfız Mehemmed kasr-ı firdevs menzili 1247
Nesr: Mesâhib-i şerîfesinden 224 târihinde yazmış olduğu bir nüshası fakîrde biri Sarı Şeyh Mektebi muallimi Hacı Hâfız Ali Efendi’de
biri müsevvid Hâfız Râşid Efendi’de biri Nazmi Bey’de iki nüshası Kürd
Mustafa Vasfî Bey’de biri Mumcu Hacı Hâşim dâmâdında ki yedi nüshası
Edirne’de mevcut ve bir adedi de dersaâdette Ayasofya Kütüphânesi hâfız-ı
kütübündedir.
Seyyid Mehmed Kâşif
Hâfızu’l-Kurân. Edirneli’dir. Hatt-ı sülüs ü neshi Kavaklı imâmı ve
Saraçlar Mektebi muallimi Seyyid Ahmed Hilmi Efendi’den taallüm u
temeşşuk ile ahz-ı icâzet eylemiştir.
Derviş Mehmed Kevkeb
Hâfızu’l-kur’ân. Devhatü’l-küttâb’da necm-i rahşende-i vücûdu
burc-ı meh-i tâbândan nişân olan İstanbul’da leme‘ân edip ... diye mezkûr
ise de mûmâileyhin tercemesi Tuhfetü’l-hattâtîn’de ber-vech-i âtîdir.
Şöyle ki mûmâiley Edirne’ye Anadolu’dan gelip tavattun eyledi. Kevkeb
diye mülakkab olmasına vesîle egerçi [el-elkâbü tenzîlün mine’s-semâ ]
îmâsıyla ulüvv-i şân ve pertev-i şa‘şa‘adâr-ı zamânı müsellemdir. Lakin
vech-i âdi budur ki bazı nâsta rûnümâ olduğu üzere beşeresinde dîde ve
gûş miyânında bir halkı irti‘âş ve ihtilâc-ı dâimî var idi. Nâgâh kevkefredîf bir kasîdede hareket-i mezbûre dâir mazmûnu vâki olmakla mecliste
keyfemâ ittefeka inşâd olunur iken beyt-i mezbûre ehl-i meclisin ziyâdece
inbisâtlarına bunlar ızhâr-ı infi‘âl ile münkabız olduğu ecilden kevkeb
lafz-ı ma‘hûdu ona lakab kalmıştır. Ketebelerinde îrâd eylemezdi. Seb‘a-i
seyyâre-i vücûhât-ı Kur’âniyeyi bi-kemâlihâ görüp ve şâkirdlerinden
Yoğurtçular şeyhi Mustafa Efendi’den tarîka-i Halvetiye’de ahz-ı dest-i
bey‘at ü bekâm-ı hilâfet dahi olmuş idi. Hüsn-i hatt-ı şeş-kalemi dahi
akâlim-i seb‘ada şöhret-nümûn ve üstâd-ı rub‘-ı meskûn nâmdâş câmiu’l-
1604 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
kur’ân Hâfız Osmân Efendi’den İstanbul’da temeşşuk u icâzet-yâb-ı tefevvuk olmuştur.
Beyit
Hat-pezîrâ-yı sabîhest sevâd-ı şeb-i mâ
Çün süveydâst nihân der-dil-i şeb kevkeb-i mâ
Nesr: Zâhiri üzere bîçâre pûşîde-i sehâb-ı gaflet bulunup hukûk-ı
üstâdına adem-i riâyet ve belki ilâve-i ukûk-ı dünyâ ve âhire olur umûra
tasaddî edip ez-cümle devlet-i aliyye Edirne’de bulunduğu zamânlarda
üstâdı mezbûr efendiye ricâl-i devletten biri alel’l-hesâb bir kese akçe irsâl
edip bir mushaf-ı şerîf kitâbetini niyâz ve merhûm-ı merkûm [s.388] dahi
şürû‘ eylediği mushafın sülüsü yazılmış iken Kevkeb Edirne’de bulunmakla ben hoş-nüvîsim ve tîzkârım Osmân Efendi alîl olmakla pîrâne yazar
diye kendine kitâbet-i mushafı tahvîl ve melağ-ı mezbûru bir teng vakitte istirdâd ve tahsîl eylemelerine sebep olmuş idi. Bu rahne onun ameli
olduğuna mushaf-ı sânî cüzleri İstanbul’da tezhîbe gelip ba‘de zamânin
mücellid dükkanında gördükte muttali‘ olup egerçi yemhu’llâhü mâ yeşâü
ve yüsbitü ve indehû ümmü’l-kitâb19 deyip ızhâr-ı infi‘âl eylemedi diye nakl
olunur. Lakin mushaf-ı sânî henüz sülüsü miktarı olmadan kalem-tırâş ile
kazâ-i kitâbet eylediği iki parmaklarını birden kat‘ edip ve zahm-ı sûrîsi bir
sene iltiyâm kabul eylemeyip vel-hâsıl mezbûr mushafı itmâm müyesser
olmayıp bu mâddeden sonra yıldızı düşüp kevkeb-i dilhâhı üzere tenvîr-i
âsumân-ı kitâbet eylemek mukadder olmamıştır.
Mısra
Ger hatt keşî be-âlem-i hatt emân yâbî
Nesr: Mefhûmu üzere 1129 târihinde Edirne’de rütbe-i hayâttan
inhitât buldu ve kevkeb-i inkazati’s-sâ‘a misline müverrid oldu. [intehâ]
Hatt u Hattâtîn’de mûmâileyhin târîh-i vefâtı 1149 senesi olmak üzere mazbût ise de yanlış olup sahihi Tuhfetü’l-hattâtîn beyânınca telef-i
hattât târihi olan 1129’dur. Kabri bulunamadı. Edirne üstâdlarının bir
silsilesi bundan teşa‘ub etmiştir.
Mehmed Muhib
Yanbolulu Ahmed nâm zâtın semere-i şâh-ı vücûdu olup Kuşçu
Doğan Mahallesi’nde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olmuştur. Tarîkat-ı
aliyye-i Nakşibendiyye müntesiplerindendir. Hatt-ı ta‘likte eski cerîde
nâzırı demekle arîf El-hâc Ahmed Rüşdü Efendi’den mütelemmizdir.
Edirne eyâleti nüfûs kaleminde mukayyed-i sânî idi. Hakkâklık sana19 Allah, dilediğini ortadan kaldırır ve bırakır. Kitabın anası O’nun Katındadır. Ra’d Suresi/ 39
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1605
tında mahâret-i kâmilesi olduğundan mühr hakkı için kendisine bazen
dersaâdetten dahi mürâcaat vukû bulduğu mervîdir. Muhib mahlasıyla
eş‘ârı şuarâ miyânındadır. 1266 târîhinde vefât etmekle Kuşçu Doğan
Câmii hatîresinde defn olunmuştur.
Mehmed Medhî
Dersiâm ve şeyhu’l-kurrâ ve Eski Câmi-i şerîfin hatîbidir. Kurrâ Hâfız
Mehmed Efendi demekle ma‘rûftur. Avâm-ı nâs bu kurrâ lafzını tahrîf
ederek Kurî hâfız Mehmed Efendi derler idi. Sülüs ü neshi Sarı Şeyh
Mektebi muallimi Hasan Vasfi Efendi’den temeşşuk ve ulûm-ı arabiyeyi
Mîrimîrân Medresesi müderrisi Hacı Şerîf Efendi’den tederrüs ile icâzet
almıştır. 1298 târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de Tabya civârında defn
olunmuştur.
Mehmed Mu‘tî
Maskat-ı re’si Petekli karyesi olduğu için Peteklili Hâce demekle şöhretşi‘âr olmuştur. Kirişhâne’de Yeşilce Mektebi muallimi idi. 1250 târihinde
hüsn-i hattan Postalcızâde Seyyid Mustafa Efendi’ye vermiş olduğu
icâzetnâme manzûr-ı fakîrânem olmuştur. 1252 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ
etmekle Evliyâ Kâsım Paşa Câmi-i şerîfi pîşgâhındaki kabristânda Büyük Karaağaç kurbunda Tunca Nehri kenârında medfûndur.
Mehmed Necâti İbni Ahmed
Hâfızu’l-Kur’ân Evliyâ Kâsım Paşa Câmi-i şerîfinin hatîbi ve Yeşilce
Mektebi muallimidir. Tâife-i zürrâ‘dan Ahmed Ağa nâmında bir âdemin
oğludur. Sülüs ü neshi Peteklili Mehmed Mu‘tî ve sâniyen Sarı Şeyh Mektebi muallimi Hasan Vasfi Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet almış
ve 1265 târihinde de Mehmed El-kâdir Eş-şükrü nâmında bir zâta verdiği
icâzetnâme manzûr-ı fakîrânem olmuştur. 1302 târihinde irtihâl-i dâr-ı
bekâ etmekle Evliyâ Kâsım Paşa Câmi-i şerîfi kabristânında defn olunmuştur.
Mehmed
Edirne’de Kıyak semtinde Nalburzâde demekle meşhûrdur. 1154
târihinde teng-nây-ı ademden ıyd-gâh-ı vücûda kadem-nihâde olup
mukaddime-i ulûm u fünûn olan sülüs ü neshi Bıçakçızâde Hâfız Mehmed Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk [s.389] ile on sekiz yaşında olduğu
1606 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
hâlde 1172 târihinde icâzet almış idi. Hadîdü’z-zihn bir hattât idi. Kezâ
fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Seyyid Mehmed Vehbî
Edirne’de Yeni İmâret’te Saraçzâde demekle şöhret-dâdedir. Sülüs
ü neshi üstâd-ı heft-iklîm Yedikuleli Emîr demekle arîf Seyyid Abdullâh
Efendi’den taallüm edip badehû Şemsi Efendi’den me’zûn olan Ali Konevî
Edirne’ye geldikte hilâl-âsâ istifâde-i envâr temeşşuk ederek icâzetleriyle
dahi peder-i kâmil olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Mahmûd Çelebi İbni Murâd
Edirneli’dir. Şeyh Hamdullâh’ın şâkirdlerinden olup meşhûr hattât
idi. 987 hilâlinde vefât eylediği ve Piyâle Paşa Câmi-i şerîfinde bir mushafı mevcut idügi Sicill-i Osmânî’de ve sülüs ü nesih hattâtı olduğu da Âlî
merhûmun Menâkıb-ı Hünerverân’ında mastûrdur.
Mahmûd
Edirneli’dir. Hünerverân esnâfından olup hüsn-i hattı Şerîf Abdullah
Âgâh’tan temeşşuk ile vâdi-i kalemin mecmû‘unda üstâd-ı sâhib-i reşâd olmuştur. 1004 târihinde Diyarbakır defterdârı ve sâir hudemâtta dahi âb-ı
hâyât-ı kalemi cârî olduğu Dizdârzâde Şeyh Ahmed Lârendî merhûmun
tercemesinde tehkîk-gerde-i atâyîdir. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Şerîf Abdullah Şeyh Hamdullah’ın dâmâdı Şükrüllah Halîfe’nin şâkirdidir. Kezâ
fî Hatt-ı Hattâtân.
Mahmûd
Edirne’de Câmi-i Atîk kurbunda Hacı Mekkîzâde derler idi. Hüsn-i
hattı Yesârîzâde İsmâil Efendi’den temeşşukle mülk-i yemîn edip 1167
târihinde icâzetle rütbe-i ma‘ârifi terfî‘ olundu. Beyt-i ta‘lîmi mutâf-ı
erbâb-ı irfân u üstâz olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Mahmûd
Edirne’de sarây-ı sultânîye dehâlet ve orada imâm-ı âgâh Seyyid
Abdu’llâh Efendi’den hüsn-i hatta icâzetle tahsîl-i dilhâh edip evâhir-i
saltanat-ı Mahmûd Hânî’de ser-kitâbetten nân-pâre ile çırak olunarak
Edirne’de iskân eyledi. Kadıköylü Mehmed Ağa’nın hemşirezâdesidir.
Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1607
Mahmûd El-Hamîd Bin Mehmed Emin el-Müezzin
Hâfızu’l-Kur’ân. Alemdâr Mektebi muallimidir. Sülüs ü neshi Kavaklı imâmı Seyyid Ahmed Hilmi Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile 1183’te
icâzet almıştır. 1241 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle mekteb-i
mezkûr sâhasında defn olunmuştur. Seng-i mezârında nâmı yalınız Hâfız
Mahmûd Efendi ise de 1225 târihinde Hacı Sûfî Efendi’ye vermiş olduğu icâzetnâmeye [ve ene’l-müftekır Mahmûd El-hamîd bi-âfızı kelâmü’lmecîd bin Muhammedü’l-emîn el-Müezzin] sûretiyle ketebe koymuş olduğu manzûr-ı fakîrânem olmuştur.
Mahmûd Örfî
Edirne’de Bevvâb Sinân Mahallesi’ndendir. Pederi Suhte Hacı Ali Ağa
bostancıbaşı ve kendisi bostancı ocağında kethudâ olmuştur. Hüsn-i hattı ibtidâ Kevkeb Hâfız Mehmed’den verziş-i temeşşuk ve onun fevkında
Şugli Ahmed Dede dahi bir zamân gûşiş-i tahakkuk edip ve sûrî ve ma‘nevî
hüsn-i hatta ta‘aşşuk eylemekle dâmen-i icâzete dahi ta‘alluk eyledi. Beldede emr-i şer‘i ve kâr-ı örfü rü’yetine tevcîh-i zihn ve sarf-ı dimâğ üzere
idi. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Örfî mahlasıyla eş‘ârı şu‘râ miyânındadır.
Mahmûd Nûrî
Edirneli’dir. Konyalı Mektebi muallimi Hacı Hâfız Mahmûd
Efendi’dir. Sülüs ü neshi Ahi Çelebi Mektebi muallimi Hacı Ali Remzi
ve Gâzî Mihâl Bey Mektebi muallimi Hâfız Mehmed Sa‘îd efendilerden
temeşşuk ile icâzet almıştır ve pek çok hâfız yetiştirmiştir. 1276 târihinde
irtihâl etmekle Zindânaltı’nda Eskicizâde [s.390] Hacı Ali Efendi’nin
kabri kurbunda defn olunmuştur. Ve şeyhu’l-kurrâdır.
Muhyi’ddin Mehmed Bin Mehmed Bürdü‘î
Terceme-i Şakâyık’ta mûmâileyhin tercemesinde hüsn-i hatta mâlik
olup bî-nazîr kitâbete kâdir idi. Hutût-ı huzûz-âmîzi nesh-i rıkâ‘-ı yâkût
edip tahrîr ettiği misâllere misâl bulunmağa mecâl muhâl idi. Kümeyt-i
hâme-i mu‘ciz-beyânı gâyet serî‘ olup tarfetü’l-ayn içinde meydân-ı sahâyifte tayy-ı mekân ederdi diye muharrerdir. Üç Şerefeli Medresesi’nde müderris iken 928 târihinde vefât ettiğinden muhtasar tercemesi müderrisîn
sırasındadır.
1608 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Müsellem
Nâmı Ahmed’dir. Hüsn-i hatta mâliktir. Tarîk-i Gülşenî’den Veli
Dede Dergâh-ı şerîfinin şeyhidir. Dergâh-ı mezkûr pîşgâhında 1157
târihinde binâ-gerdesi olan çeşmenin vasatındaki mermerde ta‘lîk hatt ile
[ve mine’l-mâi külle şey’in hayy20] bu zâtın mahsûl-i desti olup [harrerehu’lbânîyü’ssânî el-hakîr eş-şeyh Ahmed Müsellem el-fakîr] sûretiyle vaz‘-ı
ketebe etmiştir. Eş‘ârı Müsellem mahlasıyla şuarâ miyânındadır. Hüsn-i
hatta Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den mütelemmiz olması muhtemeldir.
Mustafa
Darbzâde demekle meşhûr ve sülüs ü nesihte bi’zzât Hâfız Osmân
Efendi’den me’zûndur. Hâfız Osmân Edirne’de oldukça icâletü’l-vakt
iktizâ eden celîlerden bazılarını bunlara tahvîl ve kendisi tashîh eylediği ma‘rûftur. Kutb taşı ve nokta taşı ta‘bîr olunan murabba‘u’ş-şkel ve
çâr etrâfı müsâvî resm üzere olan nev’den bir taş seng-i mezârı olup ismi
onda mastûrdur. Vefâtı 1146 târihindedir. Kezâ fî Hatt-ı Hattâtân. Hattât
Tâib Mehmed Efendi’nin pederidir. Bu zât Tâib Efendi kabrinin kurbunda Zindânaltı cihetindeki Hattât Molla Mustafa olması muhtemeldir.
Seng-i mezârında târîh-i vefâtı 1166’dır ki Hatt u Hattâtân’daki târihe de
müşâbeheti vardır. Allâhü a‘lem.
Mustafa
Ravzatü’l-Ulemâ’da Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis asrı ulemâsı sırasında mesbûku’t-terceme Hatîbzâde Mustafa Efendi’dir. Mûmâileyh hüsn-i
hattı evvelen İsmâil Zühdü Efendi’den ve badehû Eğrikapılı Hâce Râsim
Efendi şâkirdânından Rodosî İbrâhim Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile
icâzet almıştır. Mûmâileyh (377) sahîfede Hatîbzâde Seyyid Mehmed’in
mahdûmu olması zann olunur.
Mustafa
İmâmzâde. Dersaâdette sahaflar kethudâsının dükkânında 1319
senesi Nisanı evâhirinde müşâhede olunan Yahya Bey’in bir Gencine-i
Râz’ına [veka‘a’l-ferâgü min tahrîri hazihi’n-nüshati’ş-şerîfeti’l-latîfeti alâ
yedi’l-abdi’z-za‘îf fevka’l-a‘âde Mustafa Eş-şehîr Bi-İmâmzâde El-Edirnevî
fî tis‘a ve işrîne şehri Cemâziye’l-ûlâ min şühûri sene semâniye ve işrîn ve
20 Enbiyâ / 30
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1609
elf ] sûretiyle mevzû‘ ketebeye nazaran mûmâileyhin diğer bir İmâmzâde
idügi anlaşılmakla kayd edilmiştir.
Mustafa
Edirne’de Noktacızâde Mahallesi imâmı Çelebi İmâm demekle benâm
Hacı Hâfız Mustafa Efendi’dir. Hatt-ı sülüs ü neshi Yûsuf-ı Rûmî’den temeşşuk u tahsîl ve izn ü icâzetiyle tebcîl olunmuştur. Tuhfetü’l-hattâtîn
beyânınca mûmâileyh bin altmış hilâlinde dünyaya gelmiş ve ba‘de’l-icâze
elliye karîb mushaf-ı şerîf ve bî-şümâr eser-i latîf yâdigâr bıraktıktan sonra 1130 târihinde sinni yetmişe yetmiş olduğu hâlde enîn-i sâmi‘a-hırâş-ı
rihleti tanîn-endâz-ı sımâh-ı cihân olmuştur. Hâfızu’l-kur’ân hâdimü’lfurkân olup mahbûbu’l-kulûb bir vücûd-ı meslûbu’l-uyûb idi. Câmi-i
Atîk Medresesi’nde 1226 târihinde kitâbet olunmuş [Allâhümme inneke
afüvvün tuhibbu’l-afve fa‘fu annî] ibâresini şâmil bir kebîr levhası vardır. Sultân Mustafa Hân-ı Sânî ve Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis hazerâtının
sûr-i hitânları keyfiyetini hâkî dâru’ssaâde ağası kâtibi Abdî Efendi tarafından kaleme alınmış olan husûsî bir târihçede yevm-i sâlis makâlesinde
mûmâileyh Sultân Selîm imâmı olmak üzere mazbûttur. Evâhir-i Sultân
Ahmed Hân-ı Sâlis’te vefât ettiği Devhatü’l-küttâb’ta mezkûrdur.
[s.391] Mustafa İbni Süleymân
Edirneli’dir. Dersaâdette Bâyezîd’de vâki kütüphâne-i umûmîde
Sultân Abdülmecîd Hân hazretlerinin vâlideleri Bezm-i âlem Sultân
evkâfından olan kütüb-i nefîse miyânında ziyâret olunan kebîrü’lkıt‘a müzehheb bir kelâm-ı kadîme [meşşekahu’l-fakîr el-muhtâcu ilâ
rahmeti’llâhi’l-kebîr Mustafa İbni Süleymân el-Edirnevî min telâmizi
Kâtib Muslih el-Konevî gafera’llâhü zünûbehümâ el-vâki fî evâili şehri Muharremi’l-harâm min şühûri sene seb‘a ve tis‘în ve tis‘u mie min
hicreti’n-nebeviyyeti] sûretiyle mevzû‘ ketebeden müşârunileyhin Edirneli olduğu ve Konevî Kâtib Muslih telâmîzinden idügi anlaşılmakla teberrüken ve teyemmünen kayd edildi. Hüviyeti tahkîk olunamadı.
Şeyh Mustafa Dede İbni Mehmed Kethudâ
Edirneli’dir. Pederi kibâr-ı devlet hizmetinde olmakla Mehmed
Kethudâ demekle şöhret-nümâ idi ve kendi Mısır Mevlevihâne şeyhi
olan Enîs Abdî Dede Efendi’nin birâderzâdesi olmakla onların hizmetinde tarîkat-i mevleviyeyi ahz ve hatt-ı sülüs ü neshi dahi mûmâileyh Enîs
Abdî Dede’den temeşşuk ile sâir rehrevân-ı tarîkatte tefevvuk edip şeyh-
1610 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
leri Enîs Dede intikâl eyledikte bunlar câ-nişîn-i meşîhat olmuş idi. 1171
târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ eyledi. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Mustafa İbni Mehmed
Edirne’de Sultân Selîm Câmi-i şerîfinin imâmıdır. 1115 senesinde
mihrâb-ı dehre kadem-nihâde-i ikâmet ve sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile 1131 târihinde on altı yaşında iken
ahz-ı icâzet etmiştir. Ashâb-ı âsârdandır. Tuhfetü’l-hattâtîn.
Eş-Şeyh Mustafa
Tarîkat-ı Halvetiyye ricâlinden Yoğurtçular Şeyhi demekle ma‘rûf
u meşhûrdur. Hüsn-i hattı Hâfız Mehmed Kevkeb’den ta‘allüm ü temeşşuk ettiği ve mensûb olduğu Halvetî tarîkinde de üstâdına icâzet verdiği
Tuhfetü’l-hattâtîn’de Hâfız Mehmed Kevkeb’in tercemesinde mezkûr olmakla bu mahale sebt edildi.
Mustafa
Edirneli’dir. Küçük Hâce demekle arîftir. Sultân Selîm civârında
sâkindir. Sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşukla kemâlres olup on altı yaşında icâzetten sonra ibkâ-yı âsâra sa‘y etmiş ve 1176
târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ eylemiştir. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Mustafa
Edirneli’dir. Rakkâs Ali Bey Mahallesi’nde sâkin Hattât Ahmed Nûrî
Efendi’nin birâder-i kihteridir. 1170 târihinde hüsn-i hatta heveskâr ve
birâderi ile berâber sülüs ü neshi Berberzâde El-hâcc Ahmed Efendi’den
temeşşuka ibtidâr ile birâderinden iki sene sonra ahz-ı icâzete muvaffak
olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Mustafa
Edirne’de Kasap Abdülazîz Mahallesi’nden Kadızâde demekle arîftir.
1141 târihinde âlem-i vücûda kadem basarak sinn-i rüşde vâsıl ve hüsn-i
hatta derûnunda muhabbet hâsıl olduktan sonra sülüs ü neshi Yesârîzâde
İsmâil Efendi’den temeşşuk ederek icâzet ve ketebe ile nâil-i âlî-mertebe
olduğu ve icâzeti 1161 târihinde vukû bulup kendisi yirmi yaşında idügi
ve bâb-ı kemâlleri refî‘u’l-atebe olduğu Tuhfetü’l-hattâtîn’de mezkûrdur.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1611
Mustafa
Edirne’de Kıyak’ta Attârzâde demekle ma‘rûftur. Hüsn-i hattı
nâmdaşları Çelebi İmâm demekle şehîr Hacı Hâfız Mustafa Efendi’den
telemmüz ve icâzetten telezzüz eyleyip 1125 târihinde me’zûn oldu.
Badehû dokuz sene hizmet-i kitâbeti îfâ ve 1134 târihinde irtihâl-i dâr-ı
bekâ eyledi. Tuhfetü’l-hattâtîn.
Mustafa
Edirne’de Yeni İmâret’te Saraçzâde Hacı Mustafa Efendi’dir. 1120
târihinde teng-nây-ı ademden sâha-i [s.392] vücûda kadem-nihâde olup
vâsıl-ı ser-menzil-i isti‘dâd ve bâliğ-i mebâliğ-i akl-ı müstefâd olduklarında
hüsn-i hatta sa‘y ile Seyyid Mehmed Nûrî-i Mısrî’den 1156 târihinde otuz
altı yaşında oldukları hâlde tenmîk-i kitâbette ketebe icâzetiyle sâhib-i
debdebe-i ale’l-mertebe olmuşlardır. Tuhfetü’l-hattâtîn.
Seyyid Mustafa
Edirneli’dir. Kalaycızâde demekle ma‘rûftur. Hatt-ı sülüs ü neshi Kavaklı imâmı ve Saraçlar Mektebi muallimi Seyyid Ahmed Hilmi
Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet almıştır.
Mustafa Tevfîk
Cumalı’dır. Hacı Hattât Efendi demekle şöhret-şi‘âr olmuştur. Sülüs
ü neshi evvelen Hüseyin Hâmid ve sâniyen Afîf dâmâdı demekle arîf Tosyalı Deli Osmân Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet aldıktan sonra
Edirne’ye gelmiş ve Edirne üstâdlarının bir silsilesi bu zâttan teşa‘ub etmiştir. 1228 târihinde irtihâl-i meşk-hâne-i bekâ etmekle Buçuktepe’de
muhaddisînden Mevlânâ Fıtrî Efendi’nin kabri kurbunda Buçuktepe cihetinde defn olunmuş ve seng-i mezârında [zübdetü’l-hattâtîn Cum‘alı
El-hâcc Mustafa el-ma‘rûf bi-Tevfîkî] ibâresi mahkûk bulunmuştur.
(belaga’l-ulâ) nazm-ı celîlini şâmil mahsûl-i desti olan bir levhaya [ketebehu ez‘afu’l-küttâb Es-Seyyid Mustafa El-Hâcc İbni Eş-Şeyhu’l-müştehir biTevfîkî el-mütelemmiz min Hüseyin Hâmid ve badehû Es-Seyyid Osmân
el-ma‘rûf bi-Dâmâd İbrâhim Afîf 1226] sûretiyle vaz‘-ı ketebe eylemiştir.
Câmi-i Atîk dâhilinde cenâze penceresi bâlâsında (vebihi’l-avnü aleyhi netevekkelü) hatt-ı celîsi bu zâtın olmak üzere mervîdir. Edirne’de mûy-tâb
Hacı Ârif Ağazâde Hâfız Mehmed Efendi’de bir mushafı vardır. Sadr-ı
esbak Çelebi Mustafa Paşa merhûmun Edirne’de Sultân Selîm Hân-ı Sânî
1612 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Kütüphânesi’ne vakf ve vaz‘ etmiş olduğu kütüb-i nefîsenin vakfiyesi bu
zâtın hatt-ı destidir.
Şeyhu’l-Hattâtîn Mustafa Râsim Bin Abdurrahman
En-Nessâh Bi-Şeyhzâde
Yukarıda Ulemâ Ravzası’nda mesbûku’z-zikr Üç Şerefeli Câmi-i
şerîfinin cuma vâ‘izi Eş-şeyh Abdurrahman Efendi’nin semere-i şâh-ı
vücûdudur. Edirne’de Dâru’l-hadîs Câmi-i şerîfinin hatîbi ve Murâdiye
Mektebi’nin muallimidir. Hatt-ı sülüs ü neshi Kettânîzâde Ahmed
Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet almıştır. 1237 târihinde vefât
etmekle Zindanaltı’nda Eskicizâde Efendi’nin kabri civârında defn olunmuştur. Câmi-i Atîk dâhilinde Cennet Deresi nâmıyla meşhûr olan mahallin vasfına dâir mahdûmları Âkif Efendi’nin nutklarını şâmil orada
muallak olan levha bu zâtın hatt-ı desti olup [ketebehu Mustafa Er-Râsim
Bi-Şeyhzâde Ebu’l-âkif min telâmîzi Kettânîzâde] sûretiyle vaz‘-ı imzâ etmiştir. Ve Taraklı Baba Türbesi’nde mahfûz bir hilye-i saâdete ( harrerehu Mustafa ayni Abdurrahman en-nessâh Bi-Şeyhzâde min telâmîzi biKettânîzâde 1170) sûretiyle ketebe koymuştur.
Mustafa Râsimî
Eski Tophâne Mektebi muallimidir. Sülüs ü nesihte Gâzî Mihâl Bey
Mektebi muallimi Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. 1272 târihinde irtihâl etmekle Buçuktepe’de Tabya
civârında defn olunmuştur. Bezir isi mürekkebin a‘lâsını bu zât i‘mâl eder
idi.
Mustafa Subhî İbni Ali
Edirne silsilesine dâhil Alizâde demekle ma‘rûftur. Şuglî Ahmed
Dede’den istifâza-i hüsn-i nazar ve hüsn-i hatt edip ba‘de’l-izin ibkâ-yı
âsâra sa‘y üzere iken menâsıb-ı devriyeden biri ile bekâm ve cülûs-i Sultân
Mahmûd Hân-ı Evvel târîhi olan 1143 senesinde altmış yaşında Manisa kadısı iken orada irtihâl [s.393] eyledi. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Edirne’de Sîvâsî Abdü’lazîz Dergâh-ı şerîfinde (ketebe Mustafa Alizâde)
imzâlı ve bilâ târîh bir hilye-i sa‘âdeti vardır. Nefîsü’l-enfestir. Subhî mahlasıyla eş‘ârı Ravzatü’ş-Şuarâ’dadır.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1613
Mustafa Safâî
Nakîbü’l-eşrâf ve Edirne mahkeme-i şer‘iye kâtibi idi. Hüsn-i hattı
Murâdiye imâmı Hacı Hâfız Mehmed Efendi’den telemmüz ile icâzet almış idi. 1229 târihinde vefât etmekle Murâdiye Câmi-i şerîfi hatîresinde
medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı Rufâ‘î şeyhi Mustafa Kabûlî Efendi’nin
söylediği târîh-i mevzûndur.
Târîh
Nakîb-i seyyidü’s-sâdât Safâî Mustafa Efendi
Azîzü’l-vakt idi zâtı sehâvetle cihân içre
Kitâbet hizmetiyle geçti ömrü şer‘-i garrâda
Kirâmen kâtibîn olsun refîki külli ân içre
Nidâ-yı irci‘î Hakdan erince gûşuna ol dem
Perr açıp eyledi pervâz hümâ-veş âsumân içre
Ecel câmın içip çekti fenâdan destini çünkim
Bıraktı âl ü evlâdın gam u âh u figân içre
Gelip seyyâre tebşîre Kabûlî dedi târîhin
Adndir lâne-i rûhu Safâyînin cinân içre
Nesr: Târih beytinde gelip seyyâreden murâd seb‘a-i seyyâredir ki
yedi adettir. Vaz‘-ı hesâb olundukta târîh tamâm zuhûr eder.
Mustafa İzzetî
Makaralı nâm-ı diğerle Taş Mektep muallimi Hacı Hâfız Mustafa İzzet Efendi’dir. Sülüs ü nesihte Gâzî Mihâl Bey Mektebi muallimi
Hacı Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi’den temeşşuk u telemmüz ile icâzet
almıştır. Ve pek çok şâkird yetiştirmiştir. 1281 târihinde vefât etmekle
Zindânaltı’nda Tatar Hân Kabristânı’nda Tuzhâne zahrında medfûndur.
Mustafa Kesbî
Edirneli’dir. Yelli Bergos semtindendir. Sülüs ü neshi evvelen
Buhûrîzâde Abdullâh Efendi’den taallüm ve sâniyen Kavaklı imâmı Seyyid Ahmed Hilmi Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. Kesbî mahlasıyla
eş‘ârı şuarâ sırasındadır.
Mustafa Keşfî
Kuloğlu demekle ma‘rûftur. Sülüs ü neshi Hacızâde Mehmed Emin
Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. 1240 târihinde kitâbet etmiş olduğu bir tebâreke cüzü elde mevcuttur. Müzehhiblik sanatında mahâret-i
kâmilesi vardır. 1250 hilâlinde vefât etmekle Yalnızgöz Köprüsü ile
1614 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Sultân Bâyezîd Köprüsü miyânında vâki Deliler Kabristânı’nda defn
olunmuştur.
Mustafa Medhî
Maskat-ı re’si Kırcaali kazâsında Akçakıran karyesidir. Sarı Şeyh
Mektebi muallimi Hasan Vasfi Efendi’nin birâder-i kihteridir. Sülüs ü
neshi birâderlerinden temeşşuk ile icâzet almıştır. 1272 târihinde irtihâl-i
dâr-ı bekâ etmekle Uzun Kaldırım’da Vize Çelebi Mescidi pîşgâhında
vâki küçük mezarlığın vasatında medfûndur. Fakîr mukaddime-i ulûmu
ve bidâyeten sülüs ü neshi bu zâttan ta‘allüm ü temeşşuk ile ahz-ı icâzet
eyledim.
Mustafa Himmetî
Çiçekli Mektep muallimidir. Sülüs ü neshi selefi Hâfız Halîl Halîmî
Efendi’den telemmüz ile me’zûn olmuştur. 1295 târihinde vefât etmekle
Kıyak Kabristânı’nda defn olunmuştur.
Mustafa
Kolancızâde demekle ma‘rûf Hacı Hâfız Mustafa Şevkî Efendi’dir.
Kıyak’ta Bürüncekci Câmi-i şerîfinin hatîbi ve kurbundaki mektebin
muallimidir. Sülüs ü neshi Gâzî Mihâl Bey Mektebi muallimi Hâfız
Mehmed Sa‘îd Efendi’den temeşşuk [s.394] ve telemmüz ile icâzet almış
ve mahsûl-i desti olarak yirmi adeti mütecâviz mushaf-ı şerîf yâdigâr bırakmıştır. 1289 târihinde Hicâz’a azîmet edip Mekke-i Mükerreme’de
irtihâl-i dâr-ı bekâ etmiştir.
Mu‘înî
Hoş-nüvîs idügi Seyyid Rızâ Tezkiresi’nde mezkûrdur. Mu‘înî mahlasıyla eş‘ârı şuarâ sırasındadır.
Memiş Mehmed
Hâfızu’l-Kur’ân. Eskicizâde Mevlânâ Hacı Hâfız Ali Medhî Efendi’nin birâder-i mihteri Hâfız Memiş Efendi’dir. Hacı Hallâç Mahallesi ahâlisindendir. Sülüs ü neshi Kavaklı imâmı Seyyid Ahmed Hilmi
Efendi’den telemmüz ile me’zûn olmuştur. 1228 târihinde vefât etmekle
Zindânaltı’nda birâderi kurbunda medfûndur.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1615
Münîbî
Ahdî Tezkiresi beyânınca nesta‘lik hattâtıdır. Münîbî mahlasıyla
eş‘ârı şuarâ miyânındadır.
Harfü’n-Nûn
Neşâtî Ahmed Dede
Ta‘lîk hattâttıdır. Tercemesi Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘ ulemâsı sırasında ve Neşâtî mahlasıyla eş‘ârı şuarâ miyânındadır.
Nasûh
Abdurrahman Mahallesi’nde 1252 târihinde pâ-nihâde-i âlem-i
nâsût olmuştur. Sülüs ü neshi Sarı Şeyh Mektebi muallimi Hasan Vasfi
Efendi’den telemmüz ile icâzet almış ve bir adet mushaf-ı şerîf yzmıştır.
Badehû tarîk-i kitâbete sülûk ile Kırkkilise kasabasında vergi kâtibi iken
1293 târihinde orada irtihâl eylemiştir.
Nazîrâ
Ta‘lîk hattâtı olduğu Kabûlî Dergâh-ı şerîfinde şu
Gevher eyler hâki himmetle velî
Şüphe etme öyledir Kavl-i Ali
Nesr: Beytini bir levhaya yazıp [meşşekahû Nazîr-i Gülşenî] sûretiyle
imzâ koymuş olduğu bi’l-müşâhade kayd edildi. Haffâfzâde Hüseyin
Efendi’den temeşşuk etmiş olması muhtemeldir. Hatt-ı destiyle yazdığı
Buhârî-i şerîfin iki cildi eldedir.
Numan Enîs Bin Muhammedü’l-Hanefî El-Edirnevî Eş-Şehîr Bi-Hâcegân
Reisü’l-küttâb. Hatt-ı sülüs ü neshi İstanbul’da üstâd-ı ma‘mûr
imâm-ı Câmi-i Mîrahor Yedikuleli Seyyid Abdullah Efendi merhûmdan
temeşşuk ile tahsîl ve izn ü icâzetiyle tebcîl olunmuştur. Aklâm-ı sâirede
dahi benâmdır. Tercemesi bu ciltte (109) sahîfededir.
Numan
Edirne’de Çifteçeşme kurbunda olup hüsn-i hattı ammîleri Hâfız
Mehmed Efendi himmetiyle Yesârîzâde İsmâil Efendi’den el alıp nice
zamân sa‘y ile tahsîl eyledi. 1140 târihinde vilâdet ve hadd-i bülûğda
icâzet ve 1170 târihinde otuz yaşında iken Şakâyıku’n-nu‘mân-ı hayâtı
1616 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
berbâd-gerde-i tünd-bâd-ı merg ü memât oldu. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Devhatü’l-küttâb’ta imâm-ı Câmi-i Mîrahor Seyyid Abdullâh Efendi’den
aklâm-ı sittede olan dakâyıkı görüp ondan me’zûn olmuşlardır demiştir.
Nakşî Molla Mustafa
Üsküfçü Hızır Mahallesi ahâlisindendir. Hüsn-i hatta üstâdı olmayıp
hod-be-hod tahsîl ettiği mervîdir. Hatt-ı celîde mahâret-i tâmmesi vardır.
Eski Câmi-i şerîfin münakkaş yazıları bu zâtın mahsûl-i destidir. Müezzin
mahfili mukâbilindeki kemerde (el-ulemâu veresetü’l-enbiyâi) ve dergâh
kapısından câmiye duhûlde sağ taraftaki sütûn bâlâsında [eşrâfü ümmeti
hameletü’l-kur’ân] levhalarını 1209 târihinde yazmış ve bu ikisine ketebesini koymuştur. Ve Sultân Selîm Câmi-i şerîfinin kubbesinde müdevver
yazdığı sûre-i [s.395] ihlâsa dahi ketebe vaz‘ eylemiştir. Sultân Selîm ve
Murâdiye ve Gâzî Mihâl Bey câmilerinde ve daha birçok cevâmi-i şerîfede
yazıları vardır. Üç Şerefeli’de hünkâr mahfili ittisâlindeki pencere nezdinde (ve mâ erselnâke illâ rahmeten-li’l-âlemîn21) nass-ı celîlini şâmil ta‘lîk
olunmuş bir kebîr münakkaş levhası ve eyâdî-i nâsta musanna‘ ve münakkaş levhaları lâ-yu‘ad velâ yuhsâdır. Müzehhiblik sanatında da yed-i tûlâsı
vardır. 1224 târihinde vefât etmekle Kıyak’ta Orta Kabristân’da Arabacılar Meydanı’ndaki çeşme zahrında defn olunmuştur.
Nüvîsî
Ta‘lîk-nüvîsândan Yûnus Çelebi’dir. Nüvîsî mahlasıyla eş‘ârı şuarâ
miyânındadır.
Harfü’l-Vâv
Veysî Hâce
Kırımlı’dır. Edirne’de Küçük Arasta’da vâki Ahi Çelebi Mektebi
muallimidir. Hüsn-i hatta mâliktir. 1196 târihinde irtihâl etmekle İstanbul yolunda Seyyid Celâlî Türbesi pîşgâhında defn olunmuş ve seng-i
mezârında hattât yerine (yazıcı Veysî Hâce) ibâresi mahkûk bulunmuştur.
21 Enbiyâ / 107
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1617
Harfü’l-Yâ
Yahya Eş-Şükrü
Beğce Câmi-i şerîfi imâmı ve Noktacı Kâsım Efendi Câmii ittisâlindeki Sinân Paşa Mektebi muallimidir. Hüsn-i hatta mâlik bir zâttır. 1266
târihinde vefât etmekle Beylerbeyi Câmi-i şerîfi pîşgâhındaki büyük
kabristânda çeşme zahrında defn olunmuştur.
Yahya Es-Sûfî
Edirneli’dir. Abdullâh es-Sayrafî’den temeşşuk edip Hüdâvendigâr-ı
esbak ni‘me’l-emîr-i muhakkak ebu’l-feth Mehmed Hân Gâzî’nin
İstanbul’da binâ eylediği câmi-i kebîrin şadırvanı hâricinde pencereler
üzerinde olan sûre-i fâtiha hattı bunlarındır. Ve dâhilinde bâb-ı câmiin
hâricinde Akdeniz tarafında ibtidâki pencere üzerinde ketebesini yazmıştır. 882 târihinde rihlet edip türbe-i sagîre berâber havluya nâzır pencere
dâhilinde vâki merkad bunların olmak üzere ma‘rûftur. 1179 târihinde
vâki zelzele-i kübrâda câmi-i şerîf harâb oldukta ol pencerelerin kitâbeleri
dahi münkesir olmakla eseri mahv olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn.
Abdullâh es-Sayrafî’nin târîh-i vefâtı (742) ve Edirne’nin fethi (763) olduğuna göre Yahya Sûfî’nin Edirneli olması ve Abdullâh es-Sayrafî’den
temeşşuk etmesi müsteb‘addır.
Yakup Paşa İbni İshak
Fi’l-asl Yahûdi iken Edirne’de devlet-i aliyyeye vuslat ve fenn-i
tabâbet vesîle-i nisbeti olup Yahyâ es-Sûfî’den tahsîl-i hüsn-i hatt etmekle
ebu’l-feth Sultân Mehmed Hân bir seferde Şıkk-ı Evvel defterdârı eyledi.
Badehû şeref-i islâmla müşerref oldukta üç tuğ ile ikrâm olundu. Sonra
sadrâzam arzıyla ırzıyla tekâ‘üd eyledi. 890 târihinde tâhûn-ı devrânda
dâne-i vücûdu harca sürülüb bekâya hirâmân oldu.
Yakup Râşid
Hâfızu’l-Kur’ân. Edirneli’dir. Hatt-ı sülüs ü neshi Murâdiye imâmı
İmâmzâde Hacı Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk ettiğini ve isticâze
eylediğini 1200 târihli bir icâzetnâmede tahrîr u tasrîh eylediği manzûr-ı
fakîrânem olmuştur.
1618 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Yûsuf-ı Rûmî
1101 târihinde Üç Şerefeli Câmi-i şerîfi pîşgâhında idam olunan Küfrî
Ahmed Efendi’nin âzâd-gerdesidir. [Küfrî Ahmed Efendi Malkara’da
vefât eden sadrâzam Tekfurdağlı Mustafa Paşa’nın müteallikâtından idügi Râşid Târihi’nde mezkûrdur] sülüs ü neshi bizzât Hâfız Osmân’dan
me’zûndur. Edirne [s.396] üstâdlarının bir silsilesi bunlardan teşa‘ub etmiştir. Sâl-i vefâtı 1121’dir. Kezâ fî Hatt-ı Hattâtân. Devhatü’l-küttâb’da
târîh-i vefâtı 1120 mazbûttur. Abdullah Efendi’nin Tezkire-i Rumât nâm
risâlesinde ber-vech-i âtî muharrerdir. Yûsuf-ı Rûmî râmîlerden olup
dersaâdette Kağıthâne yolunda top yerlerinde Hasan Çelebi’den sonra
doksan gez aşırı atmış ise de taş dikmeksizin vefât etmekle pehlivanlar
ittifâkiyle taş dikmişler idi. İkinci taş onundur. Merhûm bazı yerleri atıp
taş dikmemek mu‘tâdı imiş. Şam’da, Halep’te, Ankara’da, Tokat’ta yerleri
vardır. Sultân Süleymân Hân-ı Sânî Belgrat Seferi’ne giderken Sofya menzilini atıp sipâhîlik ihsân olunmuştur. (İntehâ)
Yûsuf Efendi
Edirneli’dir. Sülüs ü neshi sâbıku’zzikr Çelebi İmâm demekle şehîr
Hacı Mustafa Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile ketebe aldıktan sonra
dersaâdete gidip sahhâflık sanatına sülûk ile orada üstâdân-ı zamân hizmetlerinden dûr olmayıp her bâr sohbetlerinden hisse-dâr ve tarz u vâdî
ve reftârlarına sâlik ve eslâftan Şeyh Hamdullah ve sâir zevât-ı izâmın birçok âsârına mâlik olmakla berâber vâfir kütüb-i nefîse ve delâilü’l-hayrât
ve emsâli âsâr-ı celîle kitâbetine muvaffak olmuş ve tabh-ı âhâr ve terbiye-i
evrâk müsellem-i dest-i ma‘rifet-peyvesti bulunmuştur. Kezâ fî Devhatü’lküttâb.
Tuhfetü’l-Hattâtîn’den Me’hûz Ta‘lîk Hattâtları
Hüseyin Rızâî
Edirne’dendir. Hüsn-i hatt-ı ta‘lîki Ömer Efendi’den tahsîl ve nice
kıt‘a-i hûb ve terbiye-i şâkirdân ile lâzime-i kemâli tekmîl eylemiştir.
Üstâdından sonra rihlet eyledi.
Sâlih
Edirne’den neş’e-yâb Kazasker imâm-ı sultânî Abdurrahman Efendi’ye
intisâb ve mektuplarıyla kâmyâb ve tarîk-i kazâda mâlik-i nisâb olanlar-
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1619
dandır. Hatt-ı ta‘lîkte Edirne’de kâmrân-ı hüsn ü kemâl oldu. Îmân ile
hatm olmak niyetiyle Muhammediye yazmaya ibtidâ ve hatmi esnâsında
ömrü dahi hüsn-i hitâm bulduğu garâib-i ittifâkiyedendir. 1181 Ramazanı
evâsıtında rihlet ve Topkapı hâricinde azm-i cennet eyledi.
Mehmed Şehdî
Edirneli’dir. Hatt-ı ta‘lîki Durmuşzâde Ahmed Efendi Edirne’de
hâkim oldukta bir senede tahsîl eylemiş idi. 1128 târihindedir. Rumeli
kudâtı eşrâfından iken rihlet eyledi.
Mehmed Hayri İbni Mustafa
Şehrîdir. Devlet-i aliyye Edirne’de bulunduğu eyyâmda Haffâfzâde
Hüseyin Efendi’den icâzet almışlardır. Bir müddet serhengân-ı dîvân-ı
sadrazamî kâtibi idi. Muahharen Şıkk-ı Sânî defterdârı oldu. Halûk u
vukûr bir zât-ı pür-nûr idi. Edirne’den icâzet almakla kayd edildi. 1187
Zilkadesinde vefât etmekle dersaâdette Üsküdar’da medfûndur.
İcâzetnâmelerde Ketebe ve İmzâları Görülüp Terceme-i Hâllerine
Dest-res Olunamayan Hattâtînin Esâmîsi Dahi Ber-vech-i Âtî Teberrüken Zabt u Kayd Edildi.
İbrâhim Edhem İbni Cerrâh Ahmed Ağa
Sülüs ü neshi Konevîzâde Seyyid Abdullah Efendi’den temeşşuk
edip 1238 târihinde ahz-ı icâzetle bekâm olmuştur.
İbrâhim Hakkı
Hâfızu’l-Kur’ân. Mûmâileyh Yıldırım’da Mevlânâ Aşık Kâsım’ın
mektebine Hüseyin Âkif Efendi’nin irtihâlinden sonra muallim olmuş ve âtîde sûreti muharrer ketebe-i âcizâneme vaz‘-ı imzâ eylemiş ve
ammizâdem Zâhide Züleyhâ Hanım ibnetü’[s.397]l-hâc Ali Ağa’ya 1274
târihinde hüsn-i hattan icâzet vermiş ise de üstâdı ve târîh-i vefâtı ve medfeni tahkîk olunamadı.
İbrâhim Hilmî
Hamamîzâde demekle şehîr olup 1188 târihli bir icâzetnâmede
imzâsı görülmüştür.
İbrâhim Hilmî
Hâfızu’l-Kur’ân. 1242 ve 1250 târihli bir icâzetnâmede imzâsı vardır.
1620 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
İbrâhim Râsimî
1252 târihli bir icâzetnâmede imzâsı görüldü.
İbrâhim Fâikî
1242 târihli bir icâzetnâmede imzâsı görüldü.
Ahmed
Akhisârî demekle ma‘rûftur. Bu nâm ile 1200 ve 1220 târihli icâzetnâmelerle daha sâir icâzetnâmelerde imzâsı müşâhade olundu. Hüsn-i
hatta mâliktir.
Ahmed
Bakkal-zâde demekle ma‘rûftur. Bu nâm ile 1193 târihli icâzetnâme
ile daha bazılarında imzâları görüldü. Hattı şâyân-ı takdîrdir.
Ahmed
Şeyhzâde demekle meşhûrdur. 1200 ve 1205 ve 1206 ve 1214 târihli
icâzetnâmelerde nâm-ı mezkûr ile imzâsı müşâhade olmuş ve hattı şâyân-ı
nazar bulunmuştur.
Ahmed Hamdi
Leblebicizâde Şeyh Ahmed Efendi nâmıyla 1183 târihli bir icâzetnâmede imzâsı vardır. Hatt-ı ta‘lîke de müntesiptir.
Ahmed Seyfî
Hâfızu’l-Kur’ân nâmıyla 1257 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade
olundu.
Ahmed Necîb
1200 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade olundu.
Ahmed Nûrî
Hacızâde. Bu unvan ile 1183 ve 1212 ve 1242 târihli ketebelerde imzâsı vardır. Hüsn-i hatta mâliktir.
Ahmed Vehbî
1231 târihli icâzetnâmede imzâsı vardır.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1621
İsmâil Recâî
Sülüs ü neshi Sarı Şeyh Mektebi muallimi Hasan Vasfi Efendi’den
telemmüz ile 1257 târihinde ahzına muvaffak olduğu icâzetnâme görülmüştür.
Eminü’z-Zekî
1238 târihli bir icâzetnâmede imzâsı vardır.
Hasan Hayrî
1220 târihli bir icâzetnâmede imzâsı vardır.
Hüseyin Rüşdü
1192 târihli bir icâzetnâmede imzâsı vardır.
Hüseyin Rüşdü
Sülüs ü neshi Kavaklı imâmı ve Saraçlar Mektebi muallimi Seyyid
Ahmed Hilmi Efendi’den telemmüz ile 1233 târihinde aldığı icâzetnâme
görülmüştür.
Hakkı
Hâfızu’l-Kur’ân. İcâzetnâme-i fakîrânemde imzâsı var ise de hüviyeti
bilinemedi.
Halîl
Gazzazzâde. Bu nâm ile 1188 târihli bir icâzetnâmede imzâsı vardır.
Halîl Lutfî
Sülüs ü neshi Alemdâr Mektebi muallimi Hâfız Mahmûdü’l-hamîd
Efendi’den telemmüz ile icâzet aldığını 1206 târihinde vaz‘-ı ketebe ettiği
bir icâzetnâmede beyân eylemiştir.
Halîl Yüsrî
Hüsn-i hattı Alemdâr Mektebi muallimi Hafız Mahmûdü’l-Hamîd
Efendi’den temeşşuk ile me’zûn olduğunu 1206 târihli bir icâzetnâmede
imzâsıyla ifâde etmiştir.
Hayrullah Es-Sürûrî
Hâfızu’l-Kur’ân nâmıyla 1233 târihli bir ketebede imzâsı vardır.
[s.398] Süleymân Hasîb
Dâmâdzâde nâmıyla 1193 târihli bir ketebede imzâsı vardır.
1622 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Süleymân Sırrı
Sülüs ü neshi Murâdiye imâmı Hacı Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk u ta‘allüm ile 1193 târihinde aldığı icâzetnâme görülmüş ve kendisi Attarzâde demekle ma‘rûf bulunmuştur.
Süleymân Şükrü
1220 târihli bir ketebede imzâsı vardır.
Şükrü Eş-Şevkî
1238 târihli bir ketebede imzâsı vardır.
Sâlih
Hâfızu’l-Kur’ân. 1212 târihli bir ketebede imzâsı vardır.
Sâlih Şükrü İbni Abdullah
1233 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade olundu.
Seyyid Sâlih Medhî
1252 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade olundu.
Tâhiru’t-Tevfîkî
1238 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade olundu.
Abdülkâdir Eş-Şükrü
Mûmâileyhin hüviyeti tahkîk olunamamış ise de bazı icâzetnâmelere
ketebe vaz‘ etmiş ve âti’zzikr Ali Hamdi Efendi’ye hüsn-i hattan icâzet
vermiş olmakla bu mahalle sebt edildi.
Abdî Es-Senâî
1214 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade olundu.
Osmân Zeki
1231 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade olundu.
Seyyid Osmân Necâtî
1205 bu ketebede kendisinin Kavaklı imâmı Seyyid Ahmed Hilmi
Efendi telâmîzinden olduğunu yazmıştır.
Osmân Vehbî
1233 ve 1242 ketebede imzâları müşâhade olundu.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1623
Atâullah
864 Rebiulâhiri selhinde Edirne’de hatt-ı nesh ile kitâbet etmiş olduğu manzûm bir İskendernâme Konya’da Mevlânâ Celâle’ddin Rûmî hazretlerinin dergâh-ı şerîfi kütüphânesinde manzûr-ı fakîrânem olmakla kayd
edildi. İskendernâme dahi şa‘ir-i meşhûr Ahmedî tarafından Edirne’de
taht-ı saltanata cülûs eden Emîr Süleymân’ın ism-i şerîflerine te’lîf edilip
cevâiz-i seniyye ihsân buyurulduğu Sahâyifu’l-Ahbâr’da mezkûrdur.
Ali Hamdi
Abdülkâdir Şükrü Efendi telâmîzinden idügini 1242 târihli bir ketebeye koymuş olduğu imzâsıyla ifâde etmiştir.
Ali Hamdi
1244 târihli icâzetnâme ketebesi vardır.
Ali Sabri
Mûmâileyhin 1252 târihinde Seyyid Mustafa Râsim Efendi’ye vermiş olduğu icâzetnâme elde mevcuttur.
Ali Mâhir Et-Tevfîkî
Hâfızu’l-Kur’ân. 1231 târihli ketebede bu sûretle imzâsı vardır.
Ömer Hâmid
1231 târihli ketebede bu sûretle imzâsı vardır.
Ömer Yesârî
1231 târihli ketebede bu sûretle imzâsı vardır.
Îsâ Fâik
1231 târihli ketebede bu sûretle imzâsı vardır.
Kâsım Hattî
Edirne’de mekteb-i i‘dâdî-i askerîsi sarf ve nahiv muallimi idi. 1257
târihli ve daha sonraki icâzetnâmelerde imzâsı vardır.
Seyyid Mehmed
Hâfızu’l-Kur’ân. 1183 ve daha sonraki icâzetnâmelerde imzâsı vardır.
1624 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Seyyid Mehmed
Çavuşzâde demekle ma‘rûftur. Sülüs ü neshi Kavaklı imâmı ve Saraçlar Mektebi muallimi Seyyid Ahmed Hilmi Efendi’den [s.399] temeşşuk
ile 1205 târihinde icâzet almıştır.
Mehmed Emin Rıfkı
Hacızâde demekle ma‘rûf olup sülüs ü neshi Hacızâde Mehmed
Emin Efendi’den telemmüz ile icâzet almış ve bilâ târîh icâzetnâmesi görülmüştür.
Mehmed
Duhânîzâde’dir. Sülüs ü neshi Saraçhânebaşı Mektebi muallimi
Bekir Reşâd Efendi’den telemmüz ile 1244 târihinde aldığı icâzetnâme
manzûr-ı fakîrânem olmuştur.
Mehmed
Duacızâde nâmıyla 1212 târihli bir ketebeye imzâ koymuştur.
Mehmed
Kirişçizâde demekle şöhret-dâdedir. Kavaklı imâmı Seyyid Ahmed Hilmi Efendi’den telemmüz ile icâzet aldığını 1205 ve 1214 târihli
icâzetnâmelere koymuş olduğu imzâlarıyla ifâde etmiştir.
Mehmed Hilmi
1220 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade olundu.
Mehmed Hayri
Hâfızu’l-Kur’ân. 1238 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade edildi.
Mehmed Rif‘atî
Hâfızu’l-Kur’ân. 1252 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade edildi.
Mehmed Remzi
1257 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade edildi.
Mehmed Sa‘îd Er-Reşîd
Debbâğzâde demekle arîftir. 1250 târihli bir ketebede imzâsı
müşâhade olundu.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1625
Mehmed Sa‘îd Er-Rif‘atî
Sülüs ü neshi Karabulut Mektebi muallimi Hasan Hüsnü Efendi’den
telemmüz ile 1252 târihinde nâil-i şeref-i icâzet olmuştur.
Mehmed Sa‘îd El-Fazlî
1231 târihli icâzetnâmede imzâsı meşhûddur.
Mehmed Şâkir
Haffâfzâde’dir. 1210 târihli ve daha sonraki icâzetnâmelerde imzâları
görüldü. Hüsn-i hatta mâliktir.
Mehmed Şâkir Eş-Şükrü
Alemdâr Mektebi muallimi Hâfız Mahmûdu’l-hamîd Efendi’den
hüsn-i hattı temeşşuk u ta‘allüm ile icâzet aldığını 1206 târihli bir ketebeye koyduğu imzâ ile işâret etmiştir.
Mehmed Şükrü
1200 târihli bir ketebede imzâsı görüldü.
Mehmed Şerîf
1192 ve 1200 ve 1207 târihli icâzetnâmelerde imzâsı ve muahharen
şeyhu’l-kurrâ Bıçakçızâde Hâfız Mehmed Efendi’den 1188 târihinde ahz
etmiş olduğu icâzetnâmesi dahi görüldü.
Mehmed Sâdık El-Attâr
Bu nâm ile 1212 târihli icâzetnâmede imzâsı görüldü.
Mehmed Tâhir Et-Tevfîkî
Bu nâm ile 1238 târihli icâzetnâmede imzâsı görüldü.
Mehmed Kâdir Eş-Şükrü
Sülüs ü neshi Yeşilce Mektebi muallimi Hâfız Mehmed Necâtî
Efendi’den ta‘allüm ile 1265 târihinde aldığı icâzetnâmesi görülmüştür.
Muhammedü’l-Kâdirî Eş-Şehîr Bi-Ahi Baba
Dersi‘âm ve şeyhu’l-kurrâ ve tarîkat-i aliyye-i Kâdiriyye müntesiplerinden olup Kebeyapıcı Mahallesi’nde vâki Hacı Memi Dergâh-ı şerîfi
şeyhi Hacı Mehmed Ahi Efendi’dir. Bu unvan ile 1212 târihli ve daha
sonraki ketebelerde imzâları görülmüştür. Dergâh-ı mezkûr hatîresinde
1626 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
medfûn idügi muhakkak ise de 1294 istîlâsında seng-i mezârı mahv u
nâbûd olmakla târîh-i vefâtı anlaşılamadı.
Mehmed Kâmil El-Edîb
Bu nâm ile 1220 târihli bir ketebeye imzâ koymuştur.
Mehmed Necîb
Hâfızu’l-Kur’ân. Sülüs ü neshi Sinân Paşa Mektebi muallimi Yahya
Şükrü Efendi’den temeşşuk ettiği 1286 târihinde kitâbet etmiş olduğu bir
mushaf-ı şerîfe mevzû‘ ketebesinden müstebân olmuştur.
[s.400] Mehmed Nazîf
Sülüs ü neshi Sa‘dî şeyhi Mehmed Efendi’den telemmüz ile 1207
târihinde almış olduğu icâzetnâme manzûr-ı fakîrânem olmuştur.
Mehmed Nakşî
1183 ve 1192 târihli ketebelerde bu nâm ile imzâsı görüldü.
Mehmed Vehbi
1231 târihli ketebelerde bu nâm ile imzâsı görüldü.
Mehmed Yüsrî
1242 târihli ketebelerde bu nâm ile imzâsı görüldü.
Mahmûd Râsim
1231 târihli ketebelerde bu nâm ile imzâsı görüldü.
Mustafa Bin Hâşim Bin Hâşimî El-Edirnevî
1156 senesi Zilkadesinin on dördüncü günü hitâm bulmuş olan bir
Rûhî-i Bağdâdî dîvânına [alâ yedi ez‘afi’l-‘ibâd Seyyid El-hâcc Mustafa
bin Hâncı Hâşim bin Hâşimî El-Edirnevî] nâmıyla ketebe vaz‘ ettiği görülmekle bu mahalle kayd u tahrîr edildi.
Seyyid Mustafa
Postalcızâde’dir. Sülüs ü neshi Yeşilce Mektebi muallimi Mehmed
Mu‘tî Efendi’den telemmüz ile 1250 târihinde ahzı şerefine nâil olduğu
ketebe görülmüştür.
Mustafa
Saatçizâdedir. 1192 ve 1183 târihli ketebelerde bu nâm ile imzâsı görülmüştür.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1627
Mustafa
Hâfızu’l-Kur’ân. Kaptanzâde. 1233 târihli ketebede imzâsı vardır.
Mustafa
Mestçizâde dergâh-ı şerîfi şeyhi olduğu 1192 ve 1193 târihli icâzetnâmelere koymuş olduğu imzâsıyla işâret etmiştir.
Mustafa Senâî İbni Mehmed Ağa
Sülüs ü neshi Kavaklı imâmı Seyyid Ahmed Hilmi Efendi’den telemmüz etmiş ve 1214 târihinde icâzet almıştır.
Mustafa Râsim
Sülüs ü neshi Ali Sabri Efendi’den temeşşuk ile 1252 târihinde ahzına nâil olduğu icâzetnâme manzûr-ı fakîrânem olmuştur. Mûmâileyh
hâfızu’l-Kur’ândır.
Mustafa Râkım
Hatt-ı sülüs ü neshi Berberzâde El-hâcc Ahmed Efendi’den telemmüz ederek 1192 târihinde ahzına muvaffak olduğu icâzetnâme ile
me’zûn olduğu görülmüştür.
Mustafa Şevki
1242 târihli bir icâzetnâmeye bu nâm ile imzâ ettiği görüldü.
Mustafa Sıdkı
1205 ve 1242 târihli bir icâzetnâmeye bu nâm ile imzâ ettiği görüldü.
Mustafa Fevzi
1257 târihli bir icâzetnâmeye bu nâm ile imzâ ettiği görüldü.
Mustafa Kâşif
Bazı icâzetnâmelerde ketebesi görülmüştür.
Mustafa Medhi
1210 ve 1220 târihli icâzetnâmelerde imzâsı görüldü.
Mustafa Himmetî
1205 ve 1214 târihli icâzetnâmelerde imzâsı görüldü.
Yahya
Hâfızu’l-Kur’ân. 1233 târihli bir icâzetnâmede imzâsı görüldü.
1628 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Edirne’de ve Hâriçte El-yevm Ber-hayât Bulunan
Edirneli Hattâtîn
Ahmed Rif‘atî
Fakîr-i câmiu’l-hurûftur ki hatt-ı sülüs ü neshi Sarı Şeyh nâm-ı diğerle
Taş Mektep muallim-i sânîsi Mevlânâ Mustafa Medhî Efendi’den ta‘allüm
ü temeşşuk ile 1267 târihinde ahz-ı icâzet müyesser olmuş ve badehû
birâderleri Mevlânâ ve Evlânâ Hasan Vasfi Efendi’den ikmâl-i nevâkısla
1269 târihinde min gayr-i resm ahzına muvaffak olduğum icâzetnâmelerde
Rif ‘atî mahlası i‘tâ buyurulmuş idi. Esnâ-yı unfuvânîde şiire heveskârlığım
mülâbesesiyle Edirne meclis-i kebîr-i eyâlet [s.401] baş kâtibi Rusçuklu
Hacı Hâfız Mustafa Resâ Efendi cânibinden tensîb edilen (Râcih) mahlası bir müddet tahallüs edilmiş ise de elsine-i nâsda ve kuyûd-ı resmiyede nâm-ı âcizânem Ahmed Bâdî unvanıyla ma‘rûf olduğundan taraf-ı
âcizânemden de o mahlas kabul olunmuştur. Gençlikte üç adet kelâm-ı
kadîm kitâbeti müyesser olmuş ise de umûr-ı devlete dehâletten sonra sülüs ü nesih hatlarına atâlet târî olmakla celî hat ile bir takım elvâh yâdigâr
bırakılabilmiştir. Hatt-ı rik‘ada Hüdâvendigâr vilâyeti defter-i hâkânî müdürü Hacı Sırrı Efendi’den isticâze edilmiştir. Mahall-i vilâdetim Kunduk
Osmân Mahallesi olup terceme-i hâlim vergi müdürleri sırasındadır.
Hüseyin Recâî
Süle Çelebi Mahallesi ahâlisinden ve tâife-i zürrâ‘dan Hacı Hasan Ağa
nâmında bir zâtın sulbünden 1259 târihinde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd
olmuştur. Hatt-ı sülüs ü neshi Hattât İbrâhim Edhem Sırrı Efendi’den
temeşşuk ve hatt-ı ta‘lîki evvelen eski cerîde nâzırı Hâfız Ahmed Rüşdü
Efendi’den ta‘allüm ve muahharen mûmâileyhin vukû-ı irtihâline mebnî
onun telâmîzinden Mehmed Şevki Efendi’den telemmüz ederek icâzet almıştır. Yirmi iki mushaf-ı şerîf ve bir Hizbü’l-a‘zam ve bir Fenârî ve daha
bir çok kütüb ü resâil kitâbet etmiş hüsn-i hatta mâlik bir zâttır.
Şâkir
Hâfızu’l-Kur’ândır. Süle Çelebi Mahallesi’nden ve arzuhâlci
esnâfından Yazıcı Mıstık Efendi nâm zâtın sulbünden 1265 târihinde tevellüd etmiş ortanca mahdûmudur. Sülüs ü neshi Edhem Sırrı Efendi’den
temeşşuk u ta‘allüm ve ulûm-ı arabiyeyi Çubukçuzâde Mevlânâ Mahmûd
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1629
Efendi’nin halka-i tedrîsinde tekmîl ederek icâzet almış ve bir adet
mushaf-ı şerîf ile bir Kasîde-i Bür’e kitâbetine muvaffak olmuştur.
Şevkî
Nâmı Mehmed’dir. Taş Odalar Mahallesi’nde attâr esnâfından Hacı
Abdülfettâhzâde Ahmed Efendi nâm zâtın sulbünden 1263 târihinde
kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup sinn-i rüşde vâsıl ve hüsn-i hatta tab‘ında
meyl ü rağbet hâsıl olduktan sonra sülüs ü neshi Câmi-i Atîk Mektebi
muallimi Hacı Hâfız Şerîfü’l-Hıfzî Efendi’den ve hatt-ı ta‘lîki eski cerîde
nâzırı demekle ma‘rûf Hâfız Ahmed Rüşdü Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet almıştır. Nesih hat ile bir mushaf-ı şerîf ve hatt-ı ta‘lîk ile
bir şifâ-i şerîf ve daha bir çok kütüb ü resâil tahrîrine muvaffak olmuştur.
Eğerçi hatt-ı ta‘lîkte üstâd ve mazhar-ı sâpâş-ı rûh-ı imâd ise de adem-i
revâc münâsebetiyle küşâd ettiği yazıcı dükkanında hakkâklık sanatıyla
dahi iştigâl ederek ta‘ayyüş eylemektedir. Erzincânî Hacı İzzet Paşa’nın
Üç Şerefeli Mektebi’ndeki türbesi bâlâsında olan târîhin hattı bu zâtın
mahsûl-i destidir. Ketebe dahi vaz‘ etmiştir.
Ârif
Nâmı Mehmed’dir. Hâfızu’l-Kur’ân ve şeyhu’l-kurrâ olup Tütüncü
Ahmed Ağa’nın sulbünden 1259 târihinde Hasan Paşa Mahallesi’nde
kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olmuştur. Sülüs ü neshi Alemdâr Mektebi
muallimi Keçecizâde Hacı Mehmed Hicâbi Efendi’den ve ulûm-ı arabiye ile usûl-ı kırâati Eski Câmi-i şerîf hatîbi şeyhu’l-kurrâ Hâfız Mehmed
Efendi’den temeşşuk u tederrüs ile icâzet almıştır. Hatîb-i mûmâileyhin
ahîren vukû-ı vefâtına mebnî cihet-i hitâbet bu zâta tevcîh olmakla elyevm Eski Câmi hatîbi demekle ma‘rûftur. Edirne’nin istinâf cezâ mahkemesinin zabt-ı kitâbetinden 1318 târihinde tekâ‘üd olmuştur. Altı adet
mushaf-ı şerîf ve yedi sekiz vilâyet sâlnâmesiyle resâil-i sâire kitâbet etmiş
hûb-sadâya mâlik bir zâttır.
[s.402] Ali Remzi
Hafızu’l-Kur’ân ve şeyhu’l-kurrâ ve zâir-i beytu’llah-ı ulyâ olup Sarı
Şeyh nâm-ı diğerle Taş Mekteb muallimi ve Süle Çelebi Câmi-i şerîfi
imâmıdır. 1258 Zilhiccesinde Hattât Mevlânâ Hasan Vasfi Efendi’nin
sulbünden Süle Çelebi Mahallesi’nde pâ-nihâde-i âlem-i vücûd olmuştur. Mûmâileyhin ortanca mahdûmudur. Hatt-ı sülüs ü neshi pederinden temeşşuk ve tahsîl ve ulûm-ı arabiyeyi Berber Mevlânâ Mehmed
1630 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Efendi’den tederrüs ve usûl-ı kırâatı Karabulut Mektebi muallimi Hâfız
Tâhir Efendi’den taallüm ile icâzet almış ve mekteb-i mezkûrda bir çok
hattât u huffâz yetiştirdiği gibi on beş mushaf-ı şerîf ve üç delâil-i şerîfe
ve iki Hizbü’l-a‘zam ve bir kasîde-i bür’e ve kırâattan ve sâireden hayli
resâil kitâbetine muvaffak olmuş ve Eski Câmi-i şerîfte derse çıkıp halka-i
tedrîsine hâzır olan tullâbdan dokuz zâta 1309 senesi Rebiulevvelinin
otuzuncu gününde birinci defa ve 1318 Cemâziyelûlâsının on üçüncü gününde de bir zâta sâniyen ulûm-ı arabiyeden ve 1313 senesinde bir zâta da
ulûm-ı kırâattan icâzet vermiş ve mektebin muallim-i evvelliği vazîfesini
el-yevm hüsn-i ifâda ber-devâm bulunmuştur. Veffakahu’llâhü Teâlâ.
Mehmed Reşîd
Hattât Mevlânâ Mustafa Medhî Efendi’nin sulbünden Süle Çelebi
Mahallesi’nde 1257 târihinde âlem-i vücûda kadem-nihâde olmuştur.
Mârrü’z-zikr Hacı Hâfız Ali Remzi Efendi’nin ammizâdesidir. Sülüs
ü neshi pederinden telemmüz ile icâzet almış ve on üç mushaf-ı şerîf
kitâbetine muvaffak olmuştur.
Mehmed Kâmil
Yazıcı esnâfından Altıparmak Hâfız Ahmed Efendi’nin sulbünden
1257 hilâlinde Kazzaz Sâlih Mahallesi’nde pâ-nihâde-i âlem-i nâsût olmuştur. Sülüs ü neshi Sarı Şeyh Mektebi muallim-i sânîsi Mevlânâ Mustafa Medhî Efendi’den temeşşuk ile 1269 târihinde me’zûn olmuş ve ulûm-ı
arabiyeden dahi icâzet alarak el-yevm Sarıca Paşa Medresesi müderrisliği uhdesinde olduğu hâlde pederi mesleğine sülûk ile emr-i ma‘îşeti Üç
Şerefeli’de vâki dükkanda yazıcılık ile istihsâl eylemekte bulunmuştur.
Mustafa Râsim
Asâkir-i şâhâne alay ümenâsından Hacı Râşid Efendi nâm zâtın sulbünden 1255 târihinde Tekke-i Ali Paşa Mahallesi’nde kadem-nihâde-i
âlem-i vücûd olup hâl-i sabâvetinde sülüs ü neshi Çiçekli Mektep muallimi
Hâfız Mustafa Himmetî Efendi’den ve ulûm-ı arabiyeyi Mevlânâ Küçük
Hacı İbrâhim Efendi’den temeşşuk u tederrüs ile icâzet almıştır. Altı adet
mushaf-ı şerîf ve bir şifâ-i şerîf ve bir delâil-i şerîfe ve bir hizbü’l-a‘zam ve
usûl-ı menâr-ı İbni Mülk ve Kudûrî ve sâire kitâbet edip el-yevm Edirne’de
uhdesine tevcîh buyurulmuş olan Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî Câmi-i şerîfi
Cuma vâızlığı vazîfesini îfâ ve eyyâm-ı sâirede Edirne bezistânında ahz u
i‘tâ ile erzâk-ı mukaddereyi istîfâ eylemekte bulunmuştur.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1631
Mustafa Fevzi
Elbistân ahâlisinden Hâfız Osmân Efendi nâm zâtın sulbünden
1291 târihinde Edirne’nin Yıldırım cihetinde tevellüd etmiş ve 1294’te
Rusyalı’nın Edirne’yi istîlâsı esnâda âilesi halkıyla Adana’ya hicret ve bir
müddet orada ikâmetle mukaddime-i ulûmu tahsîl u ikmâl ettiği sırada
sülüs ü nesh ü ta‘lîk hatlarını da ta‘allüm ü temeşşuk ile mertebe-i kemâle
îsâl eylemiştir. Mûmâileyh 1317 târihinde Edirne’ye gelmiş ise de az müddet zarfında avdetle İran ve Arabistân cihetlerinde âlem-i seyâhatte imrâr-ı
evkât eylemekte bulunmuştur. Eş‘ârı dahi olduğu tahkîk kılınmış ise de
dest-res olunamamıştır.
[s.403] Mustafa
Hâfızu’l-Kur’ân ve Kurrâ-i Hasan Paşa Mahallesi’nde Leblebici Fazlı
Efendi nâm zâtın mahdûmudur. Sülüs ü neshi evvelen Tahmis Mektebi
muallimi Hâfız Sükûtî Efendi’den ta‘allüme mubâderet eylemiş ise de
mûmâileyhin gözlerine amâ târî olmasından dolayı kendi teveccühleriyle Kadı Bedreddin Câmii sâhasında el-yevm eser-i binâ olmayan mektep
muallimi şeyhu’l-kurrâ Hacı Hâfız Abdüllatîf Efendi’den temeşşuk ederek icâzet almıştır. Tercemesi kurrâ miyânında dahi mezkûrdur.
Mustafa Bin El-Hâcc Hasan
Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den telemmüz ile ahz-ı icâzet etmiştir.
1127 târihinde kitâbet olunmuş elde bir kıt‘ası vardır.
İsmâil Bin Ahmed Yesârîzâde
Tercemesi bu cildin 359 sahîfesindedir. Ta‘lîk u dîvânîde çepnüvîsândan idügi dahi Hatt-ı Hattâtân’da mezkûrdur.
Mehmed Atâullah Bey İbni Râsim Ebûbekir Paşa Edirnevî
Reisü’l-küttâb. Tercemesi bu cildin 108 sahîfesindedir. Cevdet-i
hatt-ı dîvânî ve rik‘ada ser-âmed-i ükefâ idügi Sefînetü’r-rüesâ nâm eserde
mezkûr olmakla bu mahalle dahi kayd edildi.
[s.404] Edirne Hattâtlarının Birinci Silsilesinin İcâzetnâmesi
Sûretidir
‫ثلث (مجلس العلم روضة من رياض الجنان) شاكردك خطى‬
‫نسخ {قال رسول اهلل صلى اهلل عليه و سلم ان اهلل تعالى زين السماء بالكوكب‬
‫و زيّ َن المالئكه بجبريل عليه السالم و زيّ َن االيّا َم بيوم الجمعة و زيّ َن الجن َة بحو ٍر‬
‫‪1632 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si‬‬
‫و قصور‪ .‬و زيّن االنبيا َء بمحم ٍد عليه السال ُم} شاكردك خطى‬
‫ِ‬
‫بكتبت غيره‪ .‬زاد اهلل كمالَ ُه‪ .‬و انا تاداعى‬
‫المحر ُر بكماله اذنته النواله‪.‬‬
‫ول ّما اذن‬
‫ّ‬
‫الحاج على اجزت بوضع الكيب َة مير حسن الحسنى ط ّول اهلل عمره‪ .‬و لنا‬
‫السيد ّ‬
‫الستا ِذ الحاج نائل محمد عبّاس عبد الجبّارزاده‪ .‬بسم اهلل الرحمن الرحيم‪ .‬الحمد‬
‫ثم كتب جم َع ما كان و ما يكونُ‪ .‬لتكوم‬
‫هلل الذى خلق َ‬
‫اللوح و القلم و النون‪ّ .‬‬
‫االمى الذى‬
‫النبى ّ‬
‫له الحجة البالغ ُة عليهم الى يوم يبعثون‪ .‬و الصلوة و السالم على ِّ‬
‫َع َجزض عن اكتناه اال ّولون و اآلخرون‪ .‬و على آله و اصحابه الذين ْاستنار وا بنور‬
‫كتابت ِه المكنون‪ .‬و بع ُد فهذه رقيم ُة اجاز ٍة و رسميت ُه ادبٍو استجاز ٍة‪ .‬مأثورٌة من آدم‬
‫ثم ُم َص ِّر َب ِّ‬
‫ابن‬
‫الخط ابو‬
‫ِ‬
‫االولياء و اعلم االصفياء الى ٍ‬
‫الحسن َ‬
‫ابن مقلة الوزراء‪ّ .‬‬
‫الب ّواب‪ .‬الى ان جاء ُم َج ِّم ُل طور الكتاب ِة جمال الدين‪ .‬الّذى ا َ‬
‫سحر‬
‫َبطل بغؤائِ ِم قلمه َ‬
‫ماروت و َّ‬
‫ثم‬
‫هاروت و‬
‫َ‬
‫َ‬
‫تحل ِت ُ‬
‫الرقاع ِمن ُكني ِة و تَلئالء ال ّد ُّر الياقوت المستعصمى‪ّ .‬‬
‫المحفوظ و َمظ َه ُر كتائب الكرا ِم البر َر ِة صاحب الحظِّ‬
‫ِ‬
‫اللوح‬
‫جا َء ُمظ َه ُر عجائب ِ‬
‫ِ‬
‫ِ‬
‫ِ‬
‫ِ‬
‫سوخ و االتقان‪َ .‬سم ُّى جام ِع الران‬
‫الر ِ‬
‫المخوظ موالنا الشيخ حمداهلل‪ .‬و بعده صاحب ُّ‬
‫ِر بحافظ عثمان‪ .‬اسكنهم هلل فى ريلض الجنان‪ .‬و افاض علينا من مددهم‬
‫المشته ُ‬
‫ُ‬
‫ِ‬
‫السطو ِر متقطنًا‬
‫فوق‬
‫ة‬
‫ر‬
‫المحر‬
‫ر‬
‫االسط‬
‫هذه‬
‫صاحب‬
‫كان‬
‫ا‬
‫م‬
‫ل‬
‫و‬
‫الميزان‪.‬‬
‫الى يوم‬
‫ِ‬
‫ّ‬
‫ّ‬
‫ّ‬
‫للقواعد المقرر ِة عند االساتذ ِة من اولى الفصلاِ لموفور‪ .‬اعنى به حسن حسنى ابن‬
‫قابل الوكالة الكبرى‬
‫حامل االمان ِة ال ُعظمى و ِ‬
‫المير على االلهامى ابن صدر لبصدور‪ِ .‬‬
‫يسر لَ ُه فى الجن ِة ما يشا ُء‪.‬‬
‫االسبق السيد چلبى مصطفى پاشا رحمه اهلل تعالى و َّ‬
‫الفيتُ ُه حؤيًا بالقبول و صا ِع ُدا الى مدارج الكمال فوق المامول‪ .‬اجزن ُه برسم اسم ِه‬
‫تحت ما يرس ُم ُه َح ْسبَ َما جرت به عادة الفحولز و انا الفقير الالئذ الى بلبِه و ِ‬
‫الحاضع‬
‫العائِذ بجنابه احمد المعروف بمجدى المتلمذ مصطفى بن الشيخ العريف بالتوفيق‪.‬‬
‫اذنته كذلك و انا الفقير محمد العاصم بارك اهلل ّ‬
‫خطه‪ .‬و انا تاحقير الحافظ محم ٌد‬
‫الفريد اذنته كذلك‪ .‬زاد اهلل ّ‬
‫خطه و كماله‪ .‬و اذن له الحاج الحافظ قنوىزاده‪ .‬و‬
‫على الرمزى‪ .‬و اذن له السيد بكر الرشا ُد‪ .‬و اذن له الحاج‬
‫اذن له الحاج الحافظ ّ‬
‫احمد الحمدى و اذن له السيد الحافظ السيد الحافظ ابراهيم الفائقى‪ .‬و اذن له‬
‫السيد الحافظ احمد النورى‪ .‬و اذن له الفقير يحيى الشكرى‪ .‬و انا الفقير الحافظ‬
‫محمد الطبعى المعروف بدرلكجى زاده اذن كذلك‪ .‬و اذن له حافظ القران الشهير‬
‫على الحمدى من تالميذ‬
‫بالشريف الفطرى حواجه زاده‪ .‬و انا المذنب السيّد ٌ‬
‫عبدالقادر الشكرى كذلك‪ .‬و اذن له السيد الحافظ عثمان الوهبى‪ .‬و اذن له السيد‬
‫الحافظ العريف بعزتى‪ .‬و اذن له الفقير احمد الصوفى‪ .‬و اذن له الفقير السيد حسن‬
‫الوصفى‪ .‬و اذن له حلفظ القران الشهير بالسيد الزاهدى خواجه زاده‪ .‬و اذن له‬
‫مجمود النورى‪ .‬و اذن له ابراهيم حلمى‪ .‬و اذن له االمام محمد الزاهدى‪ .‬و اذن‬
‫‪RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1633‬‬
‫له السيد على الحميد‪ .‬اذنته كذلك‪ .‬و اذن له السيد سعيد المعروف بطبعى‪ .‬و‬
‫الرشاد‪ .‬و اذن له الفقير محمد اليُسرى‪ .‬واذن له السيد‬
‫اذن له السيد اسماعيل ّ‬
‫على االلهامى لبة صدر الصدور االسبق السيد چلبى مصطفى پاشا سنه ‪١٢٤٢‬‬
‫‪[s.405] Edirne Hattâtlarının İkinci Silsilesinin İcâzetnâmesi Sûretidir‬‬
‫خيرا يُف َِّق ُه فى الدين) (شاكردك خطى)‬
‫(ثلث) (و من يُراد اهلل به ً‬
‫(نسخ) {قال رسول اهلل صلى اهلل عليه و ي ّلم‪ .‬التسبّوا اصحابى فلو ّان احدكم انفق‬
‫َحد ذهبًا ما بلغ ُم َّد احدهم وال نصيفه‪ .‬صدق رسول اهلل} (شاكردك خطى)‬
‫مثل ا َ‬
‫نشر لواء االداب و االدب‪ ,‬و رفع اهلها على اعلى الرتب‪ .‬و اشهد‬
‫الحمد هلل الذى ّ‬
‫ان ال اله اال اللهع وحده الشريك له‪ .‬شهادًة تب ّلغ قائلها فوق ما طلب‪ .‬و اشهد ّان‬
‫سيدنا محم ًدا عبده و رسوله‪ .‬سيد العرب و العجمز صلى اهلل عليه و على آله بما‬
‫مادح بذكره و كتب‪ .‬و رضى اهلل تعالى‪ ،‬ع ّمن فى طاعته و سيدة الكتاب‪.‬‬
‫نطق ٌ‬
‫اشارات من كتاب اهلل تعالى‪ .‬منها قوله ع ّز و ّ‬
‫جل‪ .‬او اثار ٍة من‬
‫فان للخط‬
‫اما بعد ّ‬
‫ٌ‬
‫عل ٍم‪ .‬و قوله تعالى ع ّلم بالقلم‪ .‬وروى عن ابن عباس رضى اهلل عنه‪ .‬قال رسول اهلل‬
‫صلى اهلل عليه و سلم (من ج ّود كتابته بسم اهلل الرحمن الرحيم دخل الجنة) قال‬
‫على كرم اهلل وجهه و رضى اهلل عنه (اكرموا اوالدكم بالكتابة فان الكتابة من اهم‬
‫السرور عليكم بحسن ّ‬
‫صاحب‬
‫الخط فانّه من مفاتيح الرزق) و بعد‬
‫ُ‬
‫االمور و اعظم ّ‬
‫سرى المعروف بعطارزاده وفقه اهلل تعالى و كان من‬
‫هذه القطعة المرغوبة سليمان ّ‬
‫القبول و قد استحسنه االساتيذ الخطاطون‪ .‬قاذنته و اجزته بوضع الكتبةز ك ّلما خطّ‬
‫شيئًا فتبارك اهلل سبحانه و تعالى و زاده عمره و شرفه و اقباله و انا المجيز اضعف‬
‫العباد الحاج حافظ محمد المولوى المعروف بامام زاده االمام بجامع مراديه و قد‬
‫جازنى السيد محمد المعروف بامام زاده و كما اجازه شفلى دده و كما اجازه‬
‫حافظ محمد المعروف بكوكب و كما اجازه حافظ عثمان المعروف و كما اجازه‬
‫درويش على و كما اجازه خالد المعروف و كما اجازه حسن االسكدارى و كما‬
‫الرسم‬
‫اجازه محمد دده و كما اجازه مصطفى دده و هو من استاذه و ابيه واضع ّ‬
‫شيخنا و مستندنا و اساتيذنا المرحوم و المغفور حضرت حمد اهلل المعروف بابن‬
‫الشيخ مصطفى االماسى ر ّوح اهلل روحه و كما اجازه خير الددين المرعشى و‬
‫هو من عبداهلل الصيرفى و هو من قبلة الكتاب كمال الددين ياقوت المستعصمى‬
‫و البغدادى و هو من ابى على محمد بن على بن حسن بن مقله الوزير و هو من‬
‫محول الخط عن الكوفية و رئيس المشايخ الصوفية حضرت حسن البصرىو هو‬
‫من حضرت اسداهلل الغالب على ابن ابى طالب كرم اهلل وجهه و رضى اهلل عنه‬
‫‪1634 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si‬‬
‫و من حضرت صاحب الحياء و االيمان عثمان ابن عفان رضى اهلل عنه و عن‬
‫كافة الصحابة رضوان اهلل تعالى عليهم اجمعين‪ .‬الحمد لمن قسم بانون و القلم و‬
‫سرى‬
‫صلى اهلل على رسوله محمد و اله و س ّلم و بعد فهذا احسن الخط سليمان ّ‬
‫المعروف بعطارزاده فاذنته و اجزته كلما خط شيئًا فتبارك اهلل سبحانه و تعالى و‬
‫زاده عمره و شرفه و اقباله و انا الفقير احمد المعروف بكتانى زاده و انا الفقير‬
‫صالح زاده اذنته كذا و انا الفقير محمد المعروف بسيخ زاده و انا الفقير حافظ‬
‫زاده اذنته كذا و انا الفقير الحاج سليمان حسيب المعوف بدانادزاده اذنته بوضع‬
‫الكتبة المرغوبة و انا الفقير الشيخ محمد سعدى اذنته كذلك و انا الفقير الحاج‬
‫احمد صادق بسليمان پاشا زاده اذنته كذلك و انا الفقير اضعف الكتاب السيد‬
‫احمد الحلمى المعروف امام بمجلۀ قواقلى اذنته كذلك و انا الفقير سيد محمد‬
‫امين سعدى اذنته كذلك و انا الفقير السيد مصطفى المعروف الشيخ مستجى زاده‬
‫اذنته بوضع الكتبة و انا الفقير السيد عبدالوهاب المعروف بحاج زاده و انا الفقير‬
‫السيد عبداهلل المعروف اذنته كذلك و انا الفقير احمد المعروف ببقال زاده اذنته‬
‫الصفايى و انا الفقير سيد محمد صادق بقاضى زاده‬
‫كذلك و انا الفقير مصطفى ّ‬
‫اذنته كذلك و انات الفقير محمد الرفيع بطاشجى زاده و انا الفقير سيد محمد‬
‫طاهر اذنته كذلك اللهم اغفر لنا ولوالدينا ولآلبائنا والساتيذنا ولمشايخنا والقربائنا‬
‫وصانا بالدعاء الخير و لجميع المؤمينن و المؤمنات و المسلمين‬
‫والحبّائنا و لمن ّ‬
‫و السلمات االحياء منهم و االموات برحمتك يا ارحم الراحمين‪,‬‬
‫تحريرا فى سنة الثالث و العشرين و مائة و الف من هجرة من له الع ّز و الشرف‬
‫ً‬
‫السعادة‪ ,‬فى ‪ ١٢‬ج سنه ‪١١٩٣‬‬
‫‪[s.406] İkinci Silsilenin Diğer İcâzetnâmesi Sûretidir‬‬
‫ا‬
‫ا‬
‫ب‬
‫م‬
‫ا‬
‫ا‬
‫ك‬
‫‪RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1635‬‬
‫ا‬
‫ا‬
‫ا‬
‫و‬
‫ذ‬
‫ق‬
‫ا‬
‫ا‬
‫ا‬
‫ا‬
‫م‬
‫ب‬
‫ت‬
‫‪.‬‬
‫ا‬
‫ك‬
‫ب‬
‫م‬
‫ا‬
‫ا‬
‫ا‬
‫و‬
‫ا‬
‫ا‬
‫ز‬
‫ا‬
‫‪[s.407] Edirne Hattâtlarının Üçüncü Silsilesinin İcâzetnâmesi‬‬
‫‪Sûretidir‬‬
‫ثلث [رأس الحكمة مخافة اهلل صدق] خط شاكرد‬
‫الشر امسك عنه‬
‫بعبده‬
‫اهلل‬
‫اراد‬
‫نسخ {قال رسول اهلل صلى اهلل عليه و س ّلم اذا‬
‫ّ‬
‫يذنبه حتى يوافى به يوم القيمة} خط شاكرد‬
‫‪1636 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si‬‬
‫الحمد هلل الذى كتبه ماكان و يكون و اقسم بالقلم وما يسطرون تعظي ًما لشان القلم‬
‫وما يكتبون‪ .‬والصلوة و السالم على من انزل عليه ن و القلم وما يسطرون‪ .‬و‬
‫على اله و صحبه الذين اتبوعه الى يوم يبعثون‪ .‬و بعد فهذه سطور فى حق االجازة‬
‫على رضى اهلل و‬
‫المستنفذة المنكشفة المتأثرة من النبى صلى اهلل عليه و س ّلم الى ٍ‬
‫على رضى اهلل عنه‬
‫عنه اكرموا اوالدكم بالكتابة فان الكتابة من اهم االمور و من ٍ‬
‫الى الحسن البصرى ومنه الى الشيخ قاسم و منه الشيخ بن مقلة الوزير ومنه الى‬
‫على المشهور بابن الب ّواب و منه الى الشيخ اسحق و منه الى الشيخ على البغدادى‬
‫و منه الى الشيخ اويس و منه الى الشيخ طلحه و منه الى الشيخ على بن زيد و منه‬
‫الى الشيخ زين العابدين و منه الى الشيخ ابى ذر و منه الى الشيخ شهاب الدين و‬
‫منه الى الشيخ جمال الدين و منه الى الشيخ قبلة الكتاب و منه الى الشيخ ياقوت‬
‫و منه الى الشيخ يحيى و منه الى الشيخ احمد و منه الى الشيخ وفى و منه الى‬
‫الشيخ عبد اهلل الصيرفى ومنه الى خيرالدين و منه الى الشيخ حمداهلل المعروف زمنه‬
‫الى مصطفى دده ومنه الى محمد دده ومنه الى پير محمد دده ومنه الى الحسن‬
‫االسكدارى و منه الى الشيخ خالد دده ومنه الى درويش على ومنه الى حافظ‬
‫عثمان افندى ومنه الى يوسف الرومى ومنه الى چلبى امام افندى ومنه الى خفاف‬
‫زاده حسين افندى ومنه الى حافظ القران ابراهيم افندى ومنه الى حافظ القران‬
‫محمد القراء المعروف ببچاقجى زاده افندى روح اهلل ارواحهم و بعد فهذا حسن‬
‫الخط بتوفيق اهلل تعالى من يد ُ‬
‫خليل اليُسرى وفقه اهلل تعالى لما يحبه و يرضيه و‬
‫وقيه عن موجبات رداه لماوجبته موافقًا للقواعد المقررة بين االساتيذة من المتقين و‬
‫كان من القبول بمحل فاذنته بوضع الكتبة تحت كتابته و انا الفقير محمود الحميد‬
‫بن محمد االمين‪.‬‬
‫و انا الفقير الحاج محمد بحافظ القران اذنته بوضع الكتبه و من الفقير حافظ سيف‬
‫الدين اذنته كذلك و اذن له مصطفى الراسم معلم صبيان فى مكتب مراد خان اذنته‬
‫كذلك و انا الفقير على الرمزى اذنته كذلك و انا الفقير السيد احمد المعروف‬
‫بشيخ زاده اذنته بوضع الكتبه و انا الفقير محمد الزهدى و انا الفقير السيد عبداهلل‬
‫اذنته كذلك و اذن له محمد العاصم العريف بخواجه زاده اذنته كذلك و انا الفقير‬
‫الحقير السيد محمد ببوشناق زاده و اذن له الفقير السيد الحافظ يعقوب راشيد‬
‫لما استأذن صاحب القطعه بالكتبة فى تحريراته يعنى الحاج محمد االمام بجامع‬
‫سلطان سليم اذنت بوضع الكتبة و انا الفقير حمدى المشتهر امام بجامع صراف‬
‫و انا الفقير الحاج محمد كريشجى زاده اذنته كذلك و اذن له الفقير خليل الطفى‬
‫كما اذن لى بذلك استاذى محمود الحميد بحافظ القران و اذن له محمد شاكر‬
‫‪RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1637‬‬
‫الشكرى كما اجازنى بذلك استاذى محمود الحميد بحافظ القران اللهم اغفر لنا و‬
‫لوالدينا و الساتيذنا و لمن حق علينا و لصاحب هذه القطعة ولوالديه امين الحمدهلل‬
‫الذى جعل الخط من خواص االنسان و خلعى االنسان بسببه من كدورات النسيان‬
‫و الصلوة على محمد مادامت االفالك و االكوان‪ .‬لسنة ست و مائتين و الف‪.‬‬
‫فى سنة ‪١٢٠٦‬‬
‫‪[s.408] İşbu İcâzetnâmeler 1242 Târihinden Sonra İhtisâr Edilmiş‬‬
‫‪Olduğundan Bir Nüshasının Sûreti Teberrüken Derc Edildi‬‬
‫ثلث [قال النبى عليه السالم] خط شاكرد‬
‫نسخ {قال رسول اهلل صلى اهلل عليه و س ّلم‪ .‬من تعلم العلم للبكر فقد مات جاه ً‬
‫ال‬
‫فقيرا‬
‫و من اعلم للمناظر ِة و الجدال فقد مات فاسقًا و من تعلم للقوة فقد مات ً‬
‫ومن تعلم للعلم فقد مات مؤمنًا} خط شاكرد‬
‫بسم اهلل الرحمن الرحيم الحمد هلل الذى خلق اللوح و القلم و علم االنسان مالم‬
‫يعلم و الصلوة و السالم على محمد سيّد بنى آدم و على اله و اصحابه خير االمم‬
‫صاحب هذه الخط السيد مصطفى الراسمى متفطنًا للقواعد االصول‬
‫و بعد فلما كان‬
‫ُ‬
‫و صاع ًدا الى مدارج الكمال فوق المأمول اجزته برسم اسمه َح ْسبَما جرت به عادة‬
‫الفخول و انا الفقير السيد على البصرى و اذن له السيد الحافظ خليل الحلمى و‬
‫اذن له الفقير الشيخ احمد و اذن له الحافظ محمد السعيد البطعى و اذن له احمد‬
‫الذهنى و اذن له شريف الفطرى و اذن له الفقير السيد حسن الوصفى و اذن له‬
‫الحاج محمود النورى و اذن له السيد محمد الزهدى و اذن له محمد الحجابى‬
‫و اذن له محمد الزهدى و اذن له الحافظ احمد الرشدى و اذن له السيد الحافظ‬
‫ابراهيم الراسمى و اذن له على البصرى و اذن له الفقير محمد المعطى و اذن له‬
‫الخلوصى و اذن له السيد اسماعيل الرشاد و اذن له حسن الحسنى و اذن له الفقير‬
‫صالح المدحى سنة اثنتين و خمسين و مائتين و الف‪١٢٥٢ .‬‬
‫‪Edirne’de İcâzetnâmeler El-yevm Bu Usûl Üzere Tertîb u İ‘tâ Olun‬‬‫‪maktadır. 1319‬‬
‫‪1267 Târihinde Ahzına Muvaffak Olduğum Ketebe-i Âcizânemin‬‬
‫‪Sûretidir‬‬
‫ثلث [اليرحم اهلل من اليرحم الناس]‬
‫نسخ {عن ابن عمر رضى اهلل عنه انه قال قال رسول اهلل صلى اهلل عليه و سلم‪.‬‬
‫العشى ان كان من اهل الجنة و ان‬
‫ض عليه مقصدُه بالغدات و‬
‫اذا مات الرجل ُع ِر َ‬
‫ّ‬
‫كان من اهل النار فالنار‪ .‬صدق رسول اهلل فيما قال}‬
‫بسم اهلل و بحمده و نصلى على محمد و اله وبعد فلما كان الباعث الى رقم هذه‬
1638 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
‫الوثيقه احمد الرفعتى اجتهد فى فن الكتابة و بلغ منها ما بلغ بعونه تعالى اجزت ان‬
‫يكتب عنوان الكتبه تحت ماكتبه و انا لبفقير مصطفى المدحى اذنته بوضع الكتبه‬
‫و انا الفقير السيد الحافظ خليل الحلمى و اذن له الحافظ احمد الذهنى و اذن له‬
‫الحاج محمود النورى و انا الفقير الحاج العريف بعزتى اذنته كذلك و اذن له الفقير‬
‫حسن الوصفى و انا الفقير السيد مصطفى المدحى اذنته كذلك و اذن له الحاج‬
‫ابراهيم النامقى و اذن له السيد مصطفى الراسمى و اذن له الحاج شريف الحفظى‬
‫و اذن له الفقير الحافظ محمد السكوتى و اذن له الفقير الداعى حسن رضائى و‬
‫اذن له الفقير حسن الوصفى و اذن له الفقير السيد الحافظ الحقى و اذن له الفقير‬
١٢٦٧ ‫السيد الحافظ محمد الحجابى و اذن له محمد الرشيد سنة‬
Def ‘a-i sâniye olarak ismi üzerinde sürhla hatt keşîdeli Hasan Vasfi
Efendi’den aldığım icâzetnâme istîlâda zâyi‘ olmuştur.
[s.409] Sehî Bey
Tercemesi Ravzatü’ş-şuarâ’da mezkûrdur. Şâ‘ir-i meşhûr Necâti Bey’in
vefâtına söylemiş olduğu
Nakl-i Necâti âleme târîh olmagın
Târîhini Sehî dedi gittin Necâtî âh
Târîhini Necâtî merhûmun mezârı levhasına müsennâ hatt ile kendisi yazdığını ahîren mütâla‘a-güzâr-ı âcizânem olan Heşt Behişt nâm
tezkiretü’ş-şuarâsında Necâtî’nin tercemesinde zikr etmiş olduğundan bu
mahalle kayd edildi.
Şevkî
Tercemesi Sehî Bey Tezkiresi’nden aynen nakl olunmuştur. Mûmâileyhin
ismi Yûsuf ’tur. Edirneli bir hâtunun kuludur. Küçücükten besleyip okutmuş
tahsîl-i ulûm etmiş kitâbet ilminde ser-âmed-i cemî‘-i hutûtu bî-mânend-i
pâzâr derdmen kimesne idi. İttifâk var ki hatt-ı rıkâ‘ı yâkuttan pek yazardı.
Memâlik-i Rûm’da her tarafta hüsn-i hatt ile müte‘ârif Arabî vü Pârisî vü
Türkî dilde eş‘ârı var ehl-i ilm kısmındandır. Hattı sebebiyle Sultân Bâyezîd
ulûfe etmiş idi. Nihâyet derecede rind ü bî-pervâ nâ-ümîd olup kimesnenin
mahkûmu olmayayım diye vazîfe kabûl eylemedi. Felâketle ömrü âhire yetişip
İstanbul Dâru’şşifâsı’nda fevt olup mezârı Galata cânibindedir. Ve Tevârih-i
Âl-i Osmân inşâ edip mübâlağa ma‘ârif sarf etmiş pehlivân-ı münşîdir. Aydınlı Visâlî hakkında bu şiiri demiştir.
Şiir
Nâsih-i fenn-i beyân ya‘ni Visâlî hazreti
San‘at-ı şi‘r içre öte ucudur devletsizin
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1639
Şi‘rin istermiş Necâtînin ki tâ düzüp büze
Himmet-i âlîsini bi’llahi gör himmetsizin
Şi‘r içinde gayri farziyyâtı arz eyler bize
Nidelim bu söylenir sözdür ki söz sünnetsizin
Şevkî mahlasıyla eş‘ârı Ravzatü’ş-şuarâ’dadır.
Mehmed Bin Mahmûd Bin Yûnus El-Edirnevî
Bursa’da Hisâr’da Haraççızâde Hacı Hüseyin Ağa Kütüphânesi’nde
ziyâret olunan kütüb-i nefîse miyânında Kemâl Paşazâde Mevlânâ Ahmed
Bin Süleymân’ın Nigâristân nâm eserini a‘lâ ta‘lîk hatt ile kitâbet ettiği
müşâhade olunmuş ve ber-vech-i âtî vaz‘-ı ketebe eylemiştir. [ketebehü’labdü’z-za‘îf Mehemmed Bin Mahmûd Bin Yûnus el-Edirnevî sene 958]
Kıt‘a
Hatt rû-yı varak üzre kalır bir nice müddet
Hâk-i siyeh içinde çürür kalıb-ı kâtib
Rahmet kapısın açsın ona fâtih-i ebvâb
Kim kâtib için hayr-duâ ede el açıp
Nesr: Ketebesinden sonra bu kıt‘a dahi muharrer olmakla aynen ahz
u terkîm edildi.
Abdullâh Bin Mehmed Efendi Eş-Şehîr Bi-Müsellimzâde
Ta‘lîk hattâtıdır. Balabân Paşa Mahallesi’nde Yemiş İskelesi
Caddesi’nde yirmi bir numarada vâki Tarpuşî Mehmed Ağa Câmi-i
şerîfinin vakfiyesi bu zâtın hatt-ı desti olup şühûd sırasında (kâtibü’lhurûf Müsellimzâde Abdullâh Efendi İbni Mehmed Efendi) nâmıyla
mezkûr vakfiyeye 1112 senesi Zilkadesi gurresinde vaz‘-ı imzâ ettiği
müşâhade kılınmıştır.
Mehmed Emin Bin İsmâil Es-Sabûnî
Hüviyeti ve üstâdıyla medfeni tahkîk olunamadı. Şeyh Fazlu’llah-ı
İlâhî’nin te’lîf-kerdesi olan “Miftâhü’l-Gayb” nâm kitâb-ı müstetâbın
Edirne’de Sultân Selîm Câmii Kütüphânesi’nde mahfûz bulunan şerhini
1220 târihinde kitâbet edip zeyline (kad neceze’l-kitâbü alâ yedi efkari’lküttâbi Mehemmed Emin İbni İsmâil es-Sabûnî el-Edirnevî fî beldeti
dâru’n-nasr ve’l-meymeneti Edirnete’l-mahmiyyeti sînet anhü’l-beliyyetü
yevmü’l-erbi‘a gurretu Zilhicceti’l-harâm li-seneti [s.410] işrîne ve mieteyni ve elfin min hicreti’n-nebiyyi aleyhi’s-selâm) sûretiyle vaz‘-ı ketebe
etmiş olmakla nâm-ı nâmîleri bu mecelleye teberrüken kayd u tenmîk
edildi. Ta‘lîk hattâtıdır.
1640 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1641
Ravzatü’ş-Şu‘arâ
1642 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1643
[s.422] Nefsi Edirne’den zuhûr eden ve hâriçten gelerek Edirne’de
irtihâl-i dâr-ı bekâ eyleyen şuarânın meslek-i tezkire-nüvîsâna ittibâ‘en
isimleri hurûf-ı teheccî üzere tertîb ü tahrîr edildi.
Fâtîh-i Edirne Hüdâvendigâr Gâzî Sultân Murâd Hân-ı Evvel hazretlerinin Kosova Muhârebesi’ne mübâşeret buyuracakları gece dergâh-ı
ulûhiyyetten istimdâd ü münâcât-ı hümâyûnlarıdır ki Atâ Târihi’nden
aynen menkûldür.22
Âb rû-yı habîb-i ekrem için
Kerbelâ’da revân olan dem için
Şeb-i firkatte ağlayan göz için
Reh-i aşkında sürünen yüz için
Ehl-i derdin dil-i hazîni için
Câna te’sîr eden enîni için
Eyle yâ Rabbi lutfunu hemrâh
Hıfzını eyle bize püşt ü penâh
Ehl-i islâma ol mu‘în u nasîr
Dest-i a‘dâyı bizden eyle kasîr
Bakma yâ Rab bizim günâhımıza
Nazar et cân ü dilden âhımıza
Etme yâ Rabb mücâhidîni telef
Tîr-i a‘dâya kılma bizi hedef
Çeşmimiz sakla gerd-i ma‘rekeden
Cünd-i islâmı cümle mühlikeden
Bunca yıl sa‘y ü ictihâdımızı
Gazavât içre yahşı adımızı
Etme yâ Rabbi kahrın ile tebâh
Yüzümü halk içinde etme siyâh
22 Tayyarzâde Ahmed Atâ, (1293): Târîh-i Atâ, Cilt.4, İstanbul: s.7
1644 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Râh-ı dîn içre ben fedâ olayım
Siper-i asker-i hüdâ olayım
Dîn yolunda beni şehîd eyle
Âhirette beni sa‘îd eyle
Mülk-i islâmı pâymâl etme
Menzil-i fırka-i dalâl etme
Keremin çoktur ehl-i islâma
Dilerim kim erişe itmâma
Yıldırım Bâyezîd Hân Emir Buhârî hazretleri’nin işâret-i aliyyeleriyle
tenvîr-i hısâl ü tezyîn-i salâh buyurduklarında tanzîm eyledikleri inâbetnâme-i hümâyûnlarıdır ki Atâ Tarihi’nden aynen nakl olunmuştur.23
Sepîde dem ki şüdem mahrem-i serây-ı sürûr
Şenîdem âyet-i tûbû ile’llah ez leb-i hûr 24
Velehû Sultân Bâyezîd Hân
Yâri rind-i zamânedir sandım
Bahs-i vaslı terânedir sandım
Ehl-i hicrâna fitne-i ağyâr
Ortada bir bahânedir sandım
Göz ucuyıla kıs kıs bakışı
Dil alıp kasdı cânadır sandım
Kıssayı anlamamış âhir-i kâr
Anı da bir fesânedir sandım
Hışm ile zahm-nâk-ı dil-sûzı
Yıldırımdan nişânedir sandım
Müessis-i sânî-i devlet-i aliyye-i Osmâniye Çelebi Sultan Mehmed Hân Gâzî hazretlerinin münâcât ü nasîhata dâir olan manzûmeleridir ki Atâ Târihi’nden menkuldür. 25
[s.423]
Cihân hasm olsa Hakk’dan nusret iste
Erenlerden duâ vü himmet iste
Çalıp dîn aşkına a‘dâya şemşîr
Anuben çâr-ı yârı hizmet iste
23 Atâ (1293): Cilt.4, s.8
24 Sabah vakti sevinç evine mahrem olduğumda bir hûrinin ağzından “Allah’a tövbe ediniz” ayetini
işittim.
25 Atâ, (1293): Cilt.4, s.8
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1645
Eğer leb-teşne isen ey bed-endîş
Bu teşne çeşmesinden şerbet iste
Geçenden geç demir taştan sakınma
Demiri mahv edenden kuvvet iste
Çevirme yüz muhâlifden Mehemmed
Adûyu arsadan sür vüs’at iste
Sultân Murâd Hân-ı Sânî İbni Çelebi Sultan Mehmed Hân
Mahlas-ı şerifleri Murâdî’dir. Zâde-i tab‘-ı mülûkâneleri olan eş‘ardan
nümûne olarak işbu ebyât teyemmünen derc ü tenmîk edildi.
Gazel
Uykuda dün gece cânım gibi cânân gördüm
Ten-i efsürdede kalkıp eser-i cân gördüm
Leblerin hasret iken agzıma aldım billah
Ey tabîb-i dil ü cân derdime dermân gördüm
Edrine gerçi güzeller yeridir ey hemdem
Bursa’da dahi nice dilber-i fettân gördüm
Serverâ gerçi gözüm kadre erer Ilıca’da
Bir gümüşten yapılı serv-i hirâmân gördüm
Ey Murâdî şeh-i âfâk iken sen fi’l-hâl
Zülfüne kılmış esîr ol şeh-i hûbân gördüm
Gazel-i diger
Sormak ayb olmasın ey hüsrev-i şîrîn harekât
Leblerin la‘l-i bedehşân mı yâhûd âb-ı hayât
Çün siyeh-pûş olasın ey meh-i tâbân-ı cihân
Kaplamıştır sanasın âb-ı hayâtı zulumât
Ölmedi buldu hayât-ı ebedî ol âşık
Ki vefan ola onun mûnisi ger vakt-ı vefât
Ol şehin kâkûl ü zülfün yapışıp eyle duâ
Leyletü’l-kadrdır onun birisi biri berât
Âsitânından onun gitme Murâdî zinhâr
Ger murâdın ise bulmak senin a‘lâ derecât
Kıt‘a
Sâkî getir getir yine dünkü şarâbımı
Söylet dile getir yine çeng ü rebâbımı
Ben var iken gerek bana bu zevk ü bu safâ
Bir gün gele ki görmeye kimse türâbımı
1646 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Beyt
Gerçi kim haddim degildir bûseni kılmak talep
Ârif olan çün bilir ânı ne lâzım söylemek
Fâtîh-i Kostantiniyye Sultân Mehmed Hân-ı Sânî ibni Sultân Murâd Hân-ı Sânî.
Mahlas-ı şerîfleri Avnî olup gâh tamâm gazel ü gâh müfret derler
imiş. Eş‘ârlarından nümûne olarak teyemmünen derc ü tenmîk edildi.
Kıt’a
Sâkiyâ mey sun ki bir dem lâlezâr elden gider
Erişir vakt-i hazân fasl-ı bahâr elden gider
Gırra olma dilberâ hüsn ü cemâle kıl vefâ
Bâkî kalmaz kimseye nakş ü nigâr elden gider
Yâr için agyâr ile merdâne cenk etsem gerek
İt gibi murdar rakîb ölmezse yâr elden gider
Velehû Kıt‘a Cigerim yâreledi hançer-i cevr ü sitemin
Sabrımın câmesini doğradı mikrâs-ı gamın
Secdegâh eyler idi ka‘bede mihrâb gibi
Kûyun içinde melek görse nişân-ı kademin
Ey gözüm gün yüzüne karşı nice dürr dökesin
Ruhları tâbı ile kurudu kalmadı demin
[s.424] velehû gazel (bu gazel Mahmûd Paşa’nın olduğu ahîren
tahkîk edildi)
Yârin ayâğı tozuna kıymet cihân gerek
Belki cihân ne nesne ola bâş ü cân gerek
Bir yâr kılmışam iki âlemde ihtiyâr
Evvel kişiye cân gerek andan cihân gerek
Vardıkça yâr eşiğine cânını kıl nisâr
Yâri evine varsa kişi armağân gerek
Kanlı yaşım belirtdi yine sevgisin bu gün
Da‘vâya ma‘nî âşıka nâm ü nişân gerek
La‘lini dişledikçe gözü kanımı döker
Elbette hükm-i şer‘î budur kana kan gerek
Yüzüne karşı göz yaşını döktüğüm bu kim
Gülzârı taze tutmağa âb-ı revân gerek
Cûşuyla ağladığına ayb etme Avnî’nin
Âşık olanların gözü deryâ-feşân gerek
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1647
Müfredât
Melâmet bâğına işret için bastım kadem cânâ
Medîd olmadı zevkim âkıbet vakt-i hazân oldu
Satranc-ı dehr içinde o tıfl-ı serîr-i nâz
Ferzâne-i cihân olacak bir piyâdedir
Zülfünün zencîrine bend eyledi şâhım beni
Kulluğundan etmesin âzâd Allâhım beni
Benim sen şâh-ı meh-rûya kul olmagiledir fahrım
Gedâ-yı dilber olmak yeğ cihânın pâdişâhından
Bizimle saltanat lafın edermiş ol Karamânî
Hudâ fırsat verir ise kara yere koram anı
İstanbul’un fethine kendi târihleridir
Feth-i İstanbul’a fırsat bulmadılar evvelûn
Feth edip Sultân Mehemmed dedi târîh âhirûn
Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî İbni Fâtîh Sultân Mehmed Hân
Mahlas-ı şerîfleri Adnî’dir. Mahsûl-i tab‘-ı mülûkâneleri olan bazı
ebyât eş‘âr-ı şehriyârîlerinden nümûne olarak teyemmünen terkîm edildi.
Müfredât Subha dek her gece ey hûrşîd-i rûşen mâhdan
Nice bir feryâd edem korkmaz mısın Allah’dan
Her subh güneş kapına gelse aceb olmaz
Ma‘zûr ola ey şeh ki gedâda edeb olmaz
Pâymâl etme çünki yakdın oda
Gizlidir gönlüm içre nâr sakın
Ey süvâr-ı esb-i nâz olan rikâb-ı câna bas
Hüsn meydânı senindir ayağın merdâne bas
Beni lâ-ya‘kıl eden şerbet-i la‘l-i lebidir
Beni sergeşte kılan âh çeh-i gabgabıdır
Velehû Fârisî Her dûd ki peydâ-şeved sîne-i çâkem
Ebrî-şeved ü girye küned ber-ser-i hâkem 26
Lafz u hatteş Metâlî‘-i envâr
Nazm ü nesreş Tevâli‘-i esrâr 27
26 Parçalanmış göğsümden meydana çıkan her duman, bulut haline gelip mezarımın başında ağlama-
ya başladı.
27 Yazı ve sözleri nurların; nazım ve nesri sırların doğuşu.
1648 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Yavuz Sultan Selîm Hân İbni Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî
Mahlas-ı şerîfleri Selîmî’dir. Bu eş‘âr mahsûl-ı tab‘-ı mülûkânelerinden
nümûnedir.
Na‘t-ı Şerîf Ey nûr-ı zâtı lem‘a-i cân-ı muvahhidîn
Ey bi’set-i sînesi cânân-ı mü’minîn
Maksat senin rızâ-yı şerîfindir ey şefî‘
Diğer tarîka kılmadım it‘âb-ı müslimîn
Eyle Selîm bendene şefkat şefâ‘at et
Ey şâfî‘-i gürûh-ı günehkâr ü müznibîn
[s.425] Kıt‘a
Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek
Eşkimi kıldı füzûn giryemi hûn etti felek
Şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek
müfredâtBen yatam lâyık mı ol karşımda ayağın tura
Serv-i nâzım din ben öldükte namâzım kılmasın
Biz bülbül-i muhrik-dem-i gülzâr-ı firâkız
Âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden
Düştü dâmân-ı dile bir şerer-i sûz efgen
Aşk âhengeri zencîr-i cünûn işlerken
Fârisî Gazel Der sefer-geşten-i în bî ser ü sâmânî-i mâ
Behr-i cem‘iyyet-i dilhâst perîşânî-i mâ
Türk-i hûrşîd ki çevgân-ı zereş mâh şüde
Hest lâyık ki büved bende-i derbânî-i mâ
Cism-i mâ geşte-i peykân-ı belâ-cûş pûş
Ki büved hıfz-ı ilâhî be-nigehbânî-i mâ
Kûh feryâd ber-âred pey-i âhû rânden
Der-şikâr er şineved nevbet-i sultânî-i mâ
Kişver-i dehr giriftîm be-himmet-i âsân
Gerçi düşvâr nümâyed be-tü âsânî-i mâ
Kerde der-sâye-i mâ nahl-i felek-râ hürrem
Sânî-i sun‘ ki mî bûd be-dehkânî-i mâ
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1649
Hân-ı aşkest Selîmî felek-i cümle cihân
Kâş âyende heme halk be-mihmânî-i mâ28
velehû fârisî beyt
Mecnûn-ı deşt ü şahne-i vîrâne mî resed
Tıflân-ı şehr müjde ki dîvâne mî resed
Ber-cân-ı Hâricî zedem pençe çün esed
Hûn-ı Hüseyn mî talebem yâ Alî meded 29
Sultân Süleymân Hân İbni Sultân Selîm Hân-ı Evvel
Mahlas-ı şerîfleri Muhibbî’dir. Mahsûl-ı tab‘-ı mülûkâneleri olan
eş‘ârdan nümûne olarak ebyât-ı âtiye teyemmünen terkîm kılındı.
Halk içinde mu‘teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi
Saltanat dedikleri ancak cihân kavgasıdır
Olmaya baht-ı sa‘âdet dünyede vahdet gibi
Ko bu iyş ü işreti çünkim fenâdır âkıbet
Yâr-ı bâkî ister isen olmaya tâ‘at gibi
Olsa kumlar sağışınca ömrüne hadd ü aded
Gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir sâ‘at gibi
Ger huzûr etmek dilersen ey Muhibbî fârig ol
Olmaya vahdet makamı kûşe-i uzlet gibi
Gazel-i Diğer
Kan yutarsa tan değil la‘l-i leb-i yâr isteyen
Cân verir bu yolda bir zülf-i siyehkâr isteyen
Terk edip zühd ü salâhı kılmışam zülfün kabûl
Rûz-ı mahşerde benim ey dost zünnâr isteyen
Kânî‘ olmaz kûyuna vaslın diler âvâre dil
Hiçe sattı cenneti aşk ile dîdâr isteyen
28 Yaptığımız bu seferler, çektiğimiz bu mahrumiyetler, bu perişanlığımız; gönüller huzur ve rahat için-
de bulunsun diyedir.
Altın çevganı ay olan güneş türkü bizim kapımızda köle olmaya lâyıktır.
Allah’ın bizi koruması bekçimiz olsun diye vücudum belâ okundan zırha döndü.
Ahu avına çıktığımız zaman çalınan saltanat davulumuzu duyunca dağlar feryada başlar.
Bizim kolaylığımız sana güç görünür ama biz himmetimiz sayesinde dünya kişverini kolayca zaptettik.
Sânî-i hakîki olan Allah, bizi yetiştiren dehkandır ki felek ağacını bizim gölgemiz altında yeşertti.
Selimî, felek ve bütün cihan aşk sofrasıdır. Keşke bütün halk bizim soframıza misafir olsa.
(A. Nihat TARLAN, (1946): Yavuz Sultan Selim Divanı, Ahmed Halet Ketabevi, İstanbul: s.44)
29 Çölün mecnunu, viranenin bekçisi geliyor, ey şehrin çocukları müjde ki divane geliyor.
Aslan gibi Harici’nin canına pençe vurmuşum Hüseyin’in kanının istiyorum. Ya Ali yardım et.
1650 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Hâsıl eyler derd ü mihnet âlem içre âkıbet
Nakd-i ömrün harc eder yâr-ı vefâdâr isteyen
Bî-vefâ yarin Muhibbî cevrini ma‘zûr tut
Yârsız kalır cihânda aybsız yâr isteyen
[s.426] Gazel-i Diğer
Hây ü hûdan fârig ol âlemde sultânlık budur
Pendini gûş eylegil mûrun Süleymânlık budur
Her kime kılsan nazar sen anı senden yeğ bilip
Görme kendi kendüzin zîrâ ki şeytânlık budur
Her ne kim sana sanırsın san anı kardaşına
Fi’l-hakîkâ sözümü gûş et müselmânlık budur
Âkılisen istediğin iste yine sendedir
Gayri yerde ister isen bil ki nâdânlık budur
Nefse hazzın ey Muhibbî vermegil hayvân sıfat
Zabt-ı nefs et ârif ol âlemde insanlık budur
Müfredât Tıfl-ı dil kaddin görüp aşka eliften başladı
Rabbi yesir lâ tu‘assir rabbi temmim bi’l-hayr 30
Kadd-i yâre kimisin ar’ar demiş kimi elif
Cümlenin maksûdu bir ammâ rivâyet muhtelif
Va‘de-i vasl eyledi çünkim bize cânânımız
Ey ecel bir dem tevakkuf eyle alma cânımız
Rindler bezminde sâkî bir aceb nâm eyledi
Mescidin kandîlini meyhânede câm eyledi
Bu nazm-ı dürer-bârı okursa nola dilber
Lü’lü yaraşır la‘l-i bedehşân arasında
Sultân Selîm Hân-ı Sânî İbni Sultân Süleymân Hân
Mahlas-ı şerîfleri Selîmî’dir. Mahsûl-ı tab‘-ı mülûkâneleri olan eş‘âr
teyemmünen terkîm edilmiştir.
Gazel
Tâlibâ sa‘y-ı belîğ et kûy-ı yâre vârı gör
Cânı cânâna verip terk eyle yoğu varı gör
Kûy-ı dilberden geç ey zâhid kemâle tâlib ol
Ârzû-yı cenneti ko cehd edip dîdârı gör
Çeşm-i dilber hışm ile uşşâkı katl eyler deyü
Mürdeler ihyâ eden la‘l-i Mesîh-âsârı gör
30
Rabbim işlerimi kolaylaştır ve onları hayırla sonuçlandır.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1651
Zülf-i dilber halka halka rû-yı yâr üzre yatır
Ser-te-ser kılmış ihâta genc-i hüsn-i yârı gör
Şâh-ı aşk emrin koyup gel uyma akla ey Selîm
Şahne buyruğu nedir hükmüyle sen hünkârı gör
Diger Gazel Tâ muanber kâkülün hûrşîde salmıştır kemend
Bağlamıştır boynumu zencîr-i zülfün bend bend
Kadd-i dilcûyun nihâlin gördü çün gülzârda
Durdu ayak üstüne ta‘zîm eder serv-i bülend
Anber-efşân zülfüne ermek diler cânâ gönül
Allah Allah ne uzun sevdâya düşmüş derdmend
Pâymâl oldum yolunda noldun ey çâpük-süvâr
Kim bu ben üftâdenin üstüne salarsın semend
Nâsihâ pend etme ki şevkından ol mehpârenin
Şöyle dolmuştur gönül kim kalmamıştır câ-yı pend
Ey Selîmî hattı sevdasından onun baş çeken
Pârelensün tîg-i mihnetten kalem-tek bend bend
Diger Gazel Kudretin ızhâr edip Hakk hazret-i izz ü cell
Cümle hûbân içre sen cânânı kılmış bî-bedel
Mısr-ı dilde şâh olur yüzün görüp olan esîr
Hüsnü ey Yûsuftan ahsen ey güzellerden güzel
La‘l-i meygûnun görüp cân vermeyen kimdir şehâ
Bes meğer âdem degil aklında vardır yâ halel
Hüsnünü bir dem gören ey hüsrev-i şîrîn-dehen
Aşkına Ferhâd olup yoluna cân verse mahal
[s.427]
Dâmenin cevr ile elden koya sanma dilberâ
Ol olacak iş değil baktım tutunca tâ ecel
Derd-mend-i aşkınam hâlim görüp rahm etmedin
Yol olur dilden dile derlerdi hod vardır mesel
Ey Selîm ebrû diye çeşm üzre mesken kıldığım
Alnıma aşk ile yazılan yazılardır ezel
Gazel-i Diğer Tâc-ı gül-gûn giydigiçün lâle-şâhîler gibi
Çekti sûsen hançerin sünnî sipâhîler gibi
1652 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Çâr-yâr için donandı bâğ-ı hüsnün askeri
Her biri bir renge girmiş pâdişâhîler gibi
Râfızîdir lâle tâcın bâde ver yâ Rabb diye
Yasemenler Hakka yüz tutmuş ilâhîler gibi
Bir yeşil sancak getirmiş serv geldi cenk için
Pullu cevşen giydi gül deryâda mâhîler gibi
Ey Selîmî sen dahi cûş et Muhammed aşkına
Bâyezîdî-meşreb ol kalma tebâhîler gibi
Gazel-i Diğer
Mahabbet şâhının biz bende-i fermânıyız cânâ
Gedâ-yı kûy-ı aşkız âlemin sultânıyız cânâ
Ruhun anup n’ola kûyunda feryâd ü figân etsek
Fenâ gülzârının biz bülbül-i nâlânıyız cânâ
Ademden gelmeden bezm-i vücûda bâde-i alda
Lebin esrârının biz vâlih ü hayrânıyız cânâ
Nice demdir mukîm-i vâdî-i derd ü gam u aşkız
Ser-i kûy-ı fenânın sanma kim mihmânıyız cânâ
Selîmî-veş lebün vasfın edip şîrîn kelâmile
Zamânın himmetinle Hüsrev-i devrânıyız cânâ
Gazel-i Diğer
Gözlerimden aktı deryâlar gibi yaşım benim
Dostlar çok nesne gördü onmadık başım benim
Geçmek için seyl-i eşkimden hayâlin leşkeri
Bir direkli iki gözlü köprüdür kaşım benim
Her gece altın benekli âsümânîler giyer
İşbu çarh-ı pîre-zen olmuştur oynaşım benim
Ben gedâ firkat diyârında kalırdım yalınız
Mihnet ü derd ü belâ olmasa evbaşım benim
Ey felek dokuz dolu câm içmeyince bu Selîm
Devr içinde kimse olmadı ayakdaşım benim
Atâ Târihinde bu gazel Yavuz Sultân Selîm’in olmak üzere mukayyettir 31
Müfredât
Nevâda yine rûh-efzâ olur uşşâka bir dem var
31 Atâ, (1293): Cilt.4, s.42
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1653
Dilânî gibi nâlân olmada bir özge âlem var
Satıldı Mısr içinde Yûsuf altın ü cevâhirle
Seni ey şûh-ı âlem kim alır dünyâya virmezler
Âşık-ı sâdıkta dil birdir olamaz yâr iki
Hiç bir taht üzre mümkün mü ola hünkâr iki
Kand-i la‘lin üzre hatt ererse cânâ gam yeme
Sâfî şerbetten olur çün şerbet-i anber lezîz
Hüsn-i sûret hoştur ammâ kim dil alan ândır
Cânın ansız hazzı yok lâzım olan cânândır
Kesmeğe uşşâkile da‘vâ-yı aşkı hatt-ı yâr
Hüccet ızhâr eyledi gerçi velâkin hakkı vâr
Sultân Murâd Hân-ı Sâlîs ibni Sultân Selîm Hân-ı Sânî
Mahlas-ı şerîfleri Murâdî’dir. Mahsûl-ı tab‘-ı mülûkâneleri olan eş‘âr
teyemmünen tenmîk edilmiştir.
Gazel
Nice tâkat getirsin çeşm-i âşık rûy-ı dildâre
Getirmez tâb çün bir lahza berk-ı tâb-ı envâre
[s.428]
Mukîm-i hângâh-ı aşk olaldan bu dil-i pür-derd
Olur abdâl-ı mihnet bağrı yâre cismi sad-pâre
Sezâvâr olmaz ol sadre eğer Dârâ eğer Behmen
Bu dil yârin serîridir verilmez bir yol ağyâre
Ne çâre çâre ondandır dil-i bî-çâreye her dem
Çü yâre uran oldur yine ondan merhem-i çâre
Murâdın sözlerinin gösterir her harfi bir hikmet
Ne hikmet bil ki sıhhattır devâdır cümle bîmâre
Müfredât Aşkı âsân sanma ey dil âşıka bürhân gerek
İbtidâ aşka kadem basdıkda terk-i cân gerek
Aklımı yağmaladı gönlüm perîşân eyledi
Gösterip bir dem cemâlin yine pinhân eyledi
Visâle va‘deler eyler Murâd’a ol gül-i ter
Yalancı gül gibi bir yâr-ı dilsitânım var
Fâtîh-i Eğri Sultân Mehmed Hân-ı Sâlîs ibni Sultân Murâd Hân-ı Sâlîs
Mahlas-ı şerîfleri Adlî’dir. Mahsûl-ı tab‘-ı mülûkâneleri olan eş‘ârdan
nümûne olarak bu eş‘âr teyemmünen terkîm edilmiştir.
1654 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gazel
Yokdurur zulme rızâmız adle biz mâilleriz
Gözleriz Hakkın rızâsın emrine kâilleriz
Ârifiz âyîne-i âlem-nümâdır gönlümüz
Rûzgârın cünbüşünden sanmayın gâfilleriz
Hükm-i mevlâya mutî‘iz fâriğiz tedbîrden
Biz tevekkül ehliyiz takdîrine kâilleriz
Gönlümüz kuhl-i Sıfâhânı alır mı aynına
Tûtiyâ-yı gerd-i râh-ı dilbere mâilleriz
Pûte-i aşk içre Adlî kâl edelden kalbimiz
Gıll u gışdan hâliyiz âlemde sâfî dilleriz
Velehû Kıt‘a Süveydâda serimde şimdi sevdâ-yı dilârâda
Perîşân oldu gitti gelmiyor dil kaldı dilberde
Giderse böyle sûz-ı sînemiz bir gün yanar elbet
Dil-i bî-çâremizle sabr ü tâkat kalmadı serde
Sultân Ahmed Hân-ı Evvel ibni Sultân Mehmed Hân-ı Sâlîs.
Mahlas-ı şerîfleri Bahtî’dir. Mahsûl-ı tab‘-ı mülûkâneleri olan ebyât
buraya teyemmünen tenmîk edildi.
Gazel
Ey erenler kılıcı heybet ile küffâra
Cân ü dilden sizi ısmarlamışam Settâr’a
Eyledim size duâyile selâmım îsâl
Siz selâmette olun düşmen ola bî-çâre
Cenkte nâm-ı Hudâ’yı komanız hiç dilden
Avn-i Hakk’ı dileyip yalvarınız Gaffâr’a
Umarım hazret-i Hakk’dan ki adû-yı gümrâh
Vere hep cümle hisârını bize yalvâre
Bahtiyâ hayr-duâ eyle guzâta her dem
Diler isen ki mu‘în ola Hudâ anlara
Velehû Matla‘Bûy erse cân meşâmmına fasl-ı bahârdan
Murgân sadâsı gelse dile merg-zârdan
Şehîd Sultân Osmân Hân-ı Sânî ibni Sultân Ahmed Hân-ı Evvel.
Mahlas-ı şerîfleri Fârisî’dir. Mahsûl-ı tab‘-ı mülûkâneleri olan ebyât
buraya teyemmünen tenmîk edildi.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1655
Gazel
[s.429]
Gördüğüm gibi seni oldu gönül âvâre
Nice arz eyleyeyim aşkımı sen hünkâre
Yola doğru gider iken nideyim ol fettân
Sîneme urdu anın kirpiği mühlik yâre
Yüzü gül gonce-dehen kâmeti bir tâze nihâl
Nice kul olmayayım ol şehe ben bî-çâre
Görmedi ancılayın dilber-i nâzük-teni dil
Cânımı bezl edeyim ol kâşı râ dil-dâre
Fârisî değme güzel sevmez iken neyleyeyim
Âşık etti beni bu devr-i kühen ol yâre
Fâtîh-i Bağdâd Sultân Murâd Hân-ı Râbi‘ ibni Sultân Ahmed Hân
Mahlas-ı şerîfleri dahi Murâd olup mahsûl-ı tab‘-ı mülûkâneleri olan
gazel teyemmünen tenmîk edildi.
Gazel
A‘semtü ile’r-Rabbi hüve’l-hakku celîl32
Ferdün ehadün kâdirun Allâhü cemîl
Hâlimi ne hâcet ki beyân ede zebânım
E’d-dem‘ü ma‘a’l-‘ayni ile’l-hâli delîl33
Elbette bu hâlimden o yârin haberi var
E’l-kalbü mine’l-kalbi ile’l-kalbi sebîl34
Âşık nice sağ ola çü senden ola ayrı
E’l-âşıku ‘an hicrike fânin ve alîl35
Hâşâ ki Murâd ayruya meyl eyleye senden
Kalbî leke min mehdin ile’l-lahdi yemîl36
Sultân Mustafa Hân-ı Sânî ibni Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘
Mahlas-ı şerîfleri İkbâlî’dir. Mahsûl-ı tab‘-ı cihândârîleri olan eş‘âr teyemmünen tenmîk edildi.
İlahi
Allâhu Rabbi lâ yezâl yâ vâhidü yâ ze’l-celâl
Ey pâdişâh-ı bî-zevâl yessir lenâ hayra’l-umûr37
Vakt-i seherde dâdımız arşa çıkar feryâdımız
32 33 34 35 36 37
Celil olan Allah’a sığındım.
Göz gözyaşıyla beraber hale delildir.
Kalp kalble beraberdir ve kalbden kalbe yol vardır.
Aşık senin ayrılığından dolayı hasta ve yok olmuştur.
Kalbim beşikten mezara kadar sana meyl edicidir.
Allahım hayırlı işleri bize kolaylaştır.
1656 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Her dem atâ mu‘tâdımız yessir lenâ hayra’l-umûr
Senden erişmezse emân olur kamu işler yamân
Yâ sâhib-i kevn ü mekân yessir lenâ hayra’l-umûr
Yâ hâlık-ı berd-i selâm olsun habîbine selâm
Budur hulûs üzre kelâm yessir lenâ hayra’l-umûr
İkbâlî âsîdir garîb lutfundan etme bî-nasîb
Yâ bâkî-i hakka’l-mucîb yessir lenâ hayra’l-umûr
Velehû Beyt Gubâr-ı cismini ilter nesîm bir demde
Üşenme ey dil-i haste uzak deyü kûy-ı yâr
Hâceleri Şeyhü’l-İslâm e’s-seyyid Feyzullah Efendi ile müştereken
söylemiş oldukları matla‘dır.
matla‘
S[ultân] M[ustafa]: Başımızdan hiç hevâ-yı zülf-i yâr eksik
değil
F[eyzullah]: Mürtefi‘ yerdir ânınçün rûzgâr eksik değil
Sultân Ahmed Hân-ı Sâlîs ibni Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘
Bu ebyât mahsûl-ı tab‘-ı şâhâneleri olmakla teyemmünen kayd edildi.
Kıt‘a
Çerâğımsın benim sen hem vezîr-i nüktedânımsın
Nazîrin yok sadâkat ile meşhûr-ı cihânımsın
Beni sen eyledin davet ne mümkün eyleyem ben red
Derûnunda olan mührüm gibi sen hırz-ı cânımsın
Târîh-i Çeşme der Âsitâne-i Aliyye
Târihi Sultân Ahmed’in cârî zebân-ı lü’leden
Âç besmeleyle iç suyu Hân Ahmed’e eyle duâ
Fâtîh-i Sâlis-i Belgrad Sultan Mahmûd Hân-ı Evvel ibni Sultân Mustafa Hân-ı Sânî
Mahlas-ı şerîfleri Sebkatî’dir. Bu gazel mahsûl-ı tab‘-ı şâhânelerinden
nümûne olmakla teyemmünen tenmîk edildi.
Gazel
Kerem bahş olmaz ey dil hâlini cânâne söylersin
Vefâ me’mûl edersen ger aceb yabana söylersin
Sebak-hân-ı cefâdır şimdi ol şûh-ı sitem-güster
Hemân bîhûde derdin ol cefâ-cûyâna söylersin
[s.430]
Tutar ol gamze kâfir-kîş be-dest hançer-i sertîz
Yanar ey tıfl-ı dil şükrün hezâr insâna söylersin
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1657
Meşâmm-ı câna bûy-ı bahş-ı lutf-ı ümîd edip andan
Nevâsih olduğun ol gonce-i handâna söylersin
Ne dâniş etti tahsîl-i Sebkatî tab‘-ı sihr-pîşen
Ki her nazm-ı neşât-efzâyı sen şâhâne söylersin
Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis ibni Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis
Bu kıt‘a mahsûl-ı tab‘-ı şâhâneleridir.
Kıt‘a
Yıkılıpdır bu cihân sanma ki bizde düzele
Devleti çarh-ı denî verdi kamu mübtezele
Şimdi erbâb-ı saâdette gezen hep hazele
İşimiz kaldı hemân merhamet-i lem yezele
Şehîd Sultân Selîm Hân-ı Sâlis ibni Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis
Mahlas-ı şerîfleri İlhâmî’dir. Mahsûl-ı tab‘-ı şehinşâhîleri olan eş‘âr
teyemmünen tenmîk edildi.
Gazel
Rûz ü şeb dîdelerim derdin ile kan ağlar
Vâkıf olan benim esrârıma her an ağlar
Kimse fehm etmedi hayfâ ki nedir maksûdum
Gece gündüz ne için dîde-i giryân ağlar
Dâğ-ı sînem göricek hûn ile âlûde benim
Rahm edip hâlime ezhâr-ı gülistân ağlar
Gördü çün derd-i dil-i zârımı rahm etti tabîb
Dedi ey haste-i hicrân sana dermân ağlar
Yine rahm eylemez aslâ banâ ol âfet-i cân
Beni bî-mâr görüp hâlime yârân ağlar
Gam değil bilmez ise hâl-i derûnum ol yâr
Fehm eder niyetimi sâhib-i irfân ağlar
Derd ile rûyuna baktıkça senin İlhâmî
Gerçi handân olur amma ciğeri kan ağlar
Gazel-i Diğer
Bâğ-ı âlem içre zâhirde safâdır saltanat
Dikkat etsen manevî gavgâya câdır saltanat
Bu zamânın devletiyle kimse mağrûr olmasın
Kâm alırsa adlile ol dem becâdır saltanat
1658 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Kesb eder mi vuslatın bin yılda bir âşık anun
Meyl eder kim görse ammâ bi-vefâdır saltanat
Kıl tefekkür ey gönül çarhın hele gerdânını
Geh safâ etse velî ekser cefâdır saltanat
Bu cihânın devletine eyleme hırs u tama‘
Pek sakın İlhâmî zîrâ bî-bekâdır saltanat
Velehû Kıt‘a Yapıştım dâmen-i pâk-i rızâya her çi bâd-â-bâd
Sarıldım hâk-i pâ-yı Mustafa’ya her çi bâd-â-bâd
Zuhûrata cevâba tâb ü tâkatsız kalıp bîdâd
Sığındım dergeh-i zât-ı Hudâ’ya her çi bâd-â-bâd
Şehzâde Sultân Cem ibni Ebü’l-feth Sultân Mehmed Hân-ı Sânî
Müşârunileyh sekiz yüz altmış dört senesi Saferinin birinci gecesi
Edirne’de tevellüd edip on yaşında Kastamonu vilâyeti on beş yaşında
ya‘ni 879 târihinde Karaman hükümdârı oldu. Yedi sene oralarda fermânrân olduktan sonra pederinin vefâtında birâderi Sultân Bâyezîd’in
cülûsunu çekemeyip da‘vâ-yı istihkâk ile hayli muhârebeler etti. Badehû
yirmi üç yaşında iken Avrupa’ya geçip on üç sene Avrupa’da imrâr-ı vakt
ile otuz altı yaşında olduğu hâlde dokuz yüz senesi cemâziye’levvelinin
yirmi dokuzuncu Salı günü Napoli şehrinde vefât eylemiş ve na‘şı Bursa’ya
celb ü defn edilmiştir. Bu eş‘âr asâr-ı güftârındandır.
Kasîdeden Müfrez
[s.431]
Câm-ı Cem nûş eyle îy Cem bu Frengistândır
Her kulun başına yazılan gelir devrândır
Ka‘betu’llâha varıp bir kez tavâf eylediğin
Bin Karaman bin Acem bin milket-i Osmândır
Çok şükr Allah’a kim geldin Frengistan’a sağ
Sağlığında her kişi nefsince bir sultândır
Fırsatı fevt eyleme ayş eyle sür zevk ü safâ
Kimseye bâkî degil devrân bu dünyâ fândır
Ayş kıl bu şehrde şehzâde-i efreng ile
Kim begâyet nâzenîn ü server-i hûbândır
Velehû GazelBend-i zülfünden dil ü cân bulmadı hergiz necât
Gör neler getiriserdir başıma bu kâinât
La‘line kasd edicek zülfüne dolaşsan nola
Kim karanuda bulunur ey gönül âb-ı hayât
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1659
Aşkının yolunda cânâ şöyle olmuşam fakîr
Müstahikkım ver bana bir bûse la‘linden zekât
Kaşların el bir edip tezvîr-i da‘vâyile âh
Getirir hattın senin cân kasdına müşkîn berât
Cem fakîri leblerinden dirgör ey Îsâ-nefes
Hasretinle her kaçan bula bu âlemde vefât
Gazel-i Diğer Hasretâ derdâ ki dûr oldum yine dil-dârdan
Ol boyu arar lebi sükker yüzü gülzârdan
Ben garîbin hâlini bilmezsen ey meh tan degil
Kim ne bilir sağ olan hâl-i dil-i bîmârdan
Gamzen oku sînemi mecrûh kıldıkça şehâ
Yegdurur zahmı bana bin merhem-i tîmârdan
Gözlerin cân almağa kasd ettiğince ey aceb
Kimdurur cân kurtaranlar ol iki sehhârdan
Bend edelden zülfünü Cem boynuna gören dedi
Bu halâs olmaz cihânda ol turra-i tarrârdan
Şâhî Şehzâde Bâyezîd ibni Sultân Süleymân Hân-ı Kânûnî
932 târîhinde tevellüd edip 967 târîhinde irtihâl eylemiştir. Bu murabba‘ gazel asâr-ı tab‘-ı necîbâneleridir. Sivas’ta medfundur.
Murabba‘ Gazel
Şâhımız azm eylemiş Tahmâs-ı Kallâş üstüne
Ol Yezîd ü Râfızî mel‘ûn ü evbâş üstüne
Emr ederse ben kuluna varayım baş üstüne
Sal beni bir yâneden şâhım kızılbaş üstüne
Ak livâ yanında dursun sedd-i İskender gibi
Gireyim ben karşına meydâna şîr-i ner gibi
Şeşperim a‘dâya sunsun heft-ser-i ejder gibi
Sal beni bir yâneden şâhım kızılbaş üstüne
At salarsam rezm-i hışmımdan zemîn lerzân ola
Nağra ursam ra‘d-veş hayli Acem bî-cân ola
Nîzem ucundan ser-i Tahmâs sergerdân ola
Sal beni bir yâneden şâhım kızılbaş üstüne
Baştan ey sultân-ı berr ü bahr ü şâh-ı şark ü garb
Ben dururken sen ne lâzım eylemek âheng-i harb
1660 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Sâye sal tahtında otur âleme ey zıll-ı Rabb
Sal beni bir yâneden şâhım kızılbaş üstüne
Nüh sipihr olsa siper yılmaz geçer tîrim benim
Titretir burc-ı esedde şîr-i şemşîrim benim
Devletinde mîrimîrân pîridir pîrim benim
Sal beni bir yâneden şâhım kızılbaş üstüne
İyi yavuz yazılsın âhir göriserdir çü ser
Doğumdan kalmadı ölmekten dahi kalmaz hod er
Şâhî etsin der isen meydânda ızhâr-ı hüner
Sal beni bir yâneden şâhım kızılbaş üstüne
[s.432] Harfü’l-Elif
İbrâhim Gülşenî
Sultân Süleymân Hân-ı Sânî ulemâsı sırasında tercemesi mezkûr Şeyh
İbrâhim Gülşenî hazretleridir ki şâ‘ir-i şehîr Mehemmed Kâmî Efendi hazretlerinin pederleridir. Eş‘ârı şeyhâne vü dervişâne vâki olmuştur. Ebyât-ı
âtiye zâde-i tab‘-ı mürşidâneleridir.
Beyt
Sûfiyâ bilmem siyâh-ser olduğuna sır nedir
Yeter artar yüz senin gibiye yüzün karası
Velehû Matla‘ Kûy-ı mahbûb-ı hakîkatte sakın âh etme
Gece git hakk yoluna sâyeni hemrâh etme
Velehû
Ben olmağa ben çünki mu‘ayyen sensin
Ben ben değilim velîk sen sensin
Mevlânâ ve Evlânâ Ahmed Şemsü’ddin Bin Süleymân Bin Kemâl Paşa
Evsâf-ı şerîfleri beyne’l-mevâlî (21) numaradadır. Bu eş‘âr asâr-ı
güftârındandır.
Gazel
Nice doyunca görem sen gül-i nâzik bedeni
Kendi kirpiğim oluptur bana gözüm dikeni
Çıkmasın âhım odu ağzımı açtırma benim
Yakmasın sûz-ı derûnum seni söyletme beni
Dest-gîr ol beni sâyen gibi ayakta koma
Böyle hâk etme efendi yoluna cân vereni
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1661
Ney gibi bağrımı deldin komadın nâle kılam
Ne imişsin neye uğramışam ey vây beni
Şerbet-i vaslın erişmezse olur haste gönül
Doyamaz hicrine cânım seven olsun mu seni
Gazel-i Diğer Geh safâ verdi mey aşk-ı dile gâh keder
Âlemin hâli budur böyle gelir böyle gider
Nola bir gün yüzüne mâh-ı nevin baksan eğer
Bunca gündür ki gelip karşına boynunu eğer
Bu cihânın bize ne nûşu gerek ne nîşi
Leb ü kaddin bize bâl ise belâ ise yeter
Benlerine de vefâ tohmunu saçsın dile kim
Bu cihân mezra‘asında ne ekersen o biter
Olma mağrûr gülün güldüğüne ey bülbül
Bir gün ola ki yerinde göresin yeller eser
Başına kaktı hevâ-yı kadd-i bâlânı senin
Servi çok elledi gülşende yine bâd-ı seher
Müfredât Îyş ü nûş eyle bu gün anma gam-ı ferdâyı
Sanâ ısmarlamadılar bu yalan dünyâyı
Yâş döküp kan ağlayıp ol mâhı cüst ü cûdayım
Hizmetim eksik değil geh ordayım geh burdayım
Bir serv besledim nice yıl bâğbân olup
Serkeşlik etti ol dahi dâmen-keşân olup
Ayağına düştüğün âşıkların ta‘n eyleme
Dökülür şem ayağına yanıcak pervâneler
Olmazdı pâk-dâmen serv olmasaydı serkeş
Düşmezdi hâr eline gül olmasa mülâyim
Cânân odur ki meyl ede anı görünce cân
Kaddi vü kâşı hûb ola ammâ be şart-ı ân
Dâmen-i gül mü sanırsın ne var ey bâd-ı sabâ
Ne elin var senin kim açasın yâr eteğin
[s.433]
Zâhidin yok lebinin bâdesine meyli dedim
Güldü dedi eline girse idi cânı idi
Ahmed Paşa İbni Mevlânâ Veliyüddîn
Evsâf-ı şerîfeleri beyne’l-mevâlî (6) numaradadır. Bu eş‘âr asâr-ı
güftârındandır.
1662 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gazel
Câna kalmaz bûse-i la‘l-i şeker-bâr isteyen
Baş verir bûy-ı ser-i zülf-i siyehkâr isteyen
Mahşer-i zülfün hesâbın mû-be-mû şerh eylemiş
Hey kıyâmet hâlet-i nez‘inde zünnâr isteyen
Sâyebânlar kurmuş ebrûlar gülistân üstüne
Gamzeler eder ki gelsin bezm-i gülzâr isteyen
Kûyunu görmekle dilden sana olmaz şevk-ı yâr
Kâni‘ olmaz cennet-i firdevse dîdâr isteyen
Ârızî hattın kazıtmış ol şeker-leb kandesin
Ey gül-i ter sohbetin bî-zahmet-i hâr isteyen
Vaslını bulmak dilersen aşka gavvâs ol yürü
Âşinâ ol bahr ile ey dürr-i şehvâr isteyen
Ahmed’in aybı güzeller sevmek ise gam değil
Yârsız kalır cihânda aybsız yâr isteyen
Gazel-i Diğer
Kanı ol dem ki severdim ben seni cânım gibi
İster idim cân verip derdini dermânım gibi
El uzatmasın der idim küfr-i zülfüne rakîb
Sakınırdım ben anı şeytândan îmânım gibi
Rûh-ı kudsî çağırır yâ leytenî küntü türâb38
Sen dökücek cür‘a-i la‘lin yere kanım gibi
Dost zindân ehlini gördüm dedim kim bunları
Çâha salar hasret-i çâh-ı zenahdanım gibi
Demedin bir gün alayım Ahmed’in gönlün ele
K’ayağa düşmüş dürür zülf-i perîşânım gibi
Müfredât Kul hatâ kılsa şehâ afv-ı şehinşâhî kanı
Tutalım iki elim kanda imiş kanı kerem
Katı gönlünden şikâyetler kılar dil gamzene
Gör nice dîvânedir kim ugruya taş andırır
Gûş-ı benefşeden sakın ey andelîb-i nâz
Gel hüsn-i râzın açma ki yerin kulağı var
Zülf-i siyeh olmasa yüzünde aceb olmaz
Ol cennet-i firdevs durur anda şeb olmaz
38 Keşke toprak olsaydım. Nebe/39-40
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1663
San leşker-i Fir‘avn etti ol hatt-ı siyehkâr
Kim ârızî âbında helâk eyledi Mûsâ
Kirpigi bagrım deliptir urma merhem ey tabîb
Çıkmadı dilden henüz ol tîr-i peykân andadır
Hüsrevâ şîrîn lebinde işitenler kıssamı
Âh edip Leylî vü Mecnûn âşiyânın yaktılar
Gam değil bî-hâl olursa safha-i hüsnünde hatt
Resmdir âriflere nâme yazarlar bî-nukat
Yüzünü görmeyicek şöyle derdnâk olurum
Ki gamdan ölmediğimi anıp helâk olurum
Çîn-i zülfün müşke benzettim hatâsın bilmedim
Key perîşân söyledim bu yüz karasın bilmedim
Kad kıyâmet gamze âfet zülf fitne hatt belâ
Âh kim ben hüsnünün bunca belâsın bilmedim
Velehû Kıt‘a Hâtır-i şâir âbgîne gibi
Sınmadan pür-safâ güher görünür
Sınıcak ki hazer kıl andan kim
Baştan ayağa nîşter görünür
[s.434] Ahmed Bey
Mahlası Rıdvânî’dir. Tütünsüz demekle meşhûrdur. Ağaç Pâzârı
kurbunda medrese vü türbesi var ise de medresesi mahv ü münderis
olmuş ve ziyâretgâh-ı enâm olan türbesinin kapısı bâlâsındaki mermer levhada bu ibâre mahkûkdur. [
]39
Kendisi ümerâ-yı sancaktan imiş. Sehî Bey Tezkiresinde Hamse-i
Nizâmî’yi Türkî’ye tercüme etti demiştir. Ebyât-ı âtiye âsâr-ı şi‘riyesinden
nümûnedir.
Nazm Saçın müşki ile anber karışmış
Leb-i la‘lün ile sükker karışmış
39 Şu yüksek bina şerefli ve izzetli Rıdvan Ahmed’in türbesidir ki bu zât şu tarihte rahmet-i rahmana
yürümüştür. Bu Arapça ibarenin okunmasında tereddütlerimiz oluştu. Zira Bâdî aynı ibareyi hem
Riyâz-ı Belde-i Edirne’nin 1. cildinde Ravzai Merâkidu’l-Evliyâ (s.99) kısmında hem de müsveddesinde farklı şekillerde yazmıştır. Bu nedenle Rıdvân Ahmed’in Edirne’de bulunan türbesine gidip türbesinin kapısındaki mermer levhada bulunan bu ibareyi yerinde görüp fotoğrafladık ve okunuşunu bu
orijinal levhasından yaptık.
1664 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Sanırsın erguvândır la‘l-i nâbı
Ten-i sîmînine ahmer karışmış
Velehû Nâr-ı aşkınla cehennem odu yandırmaz beni
Teşneyim ki yedi deryâ suyu kandırmaz beni
Ki sakın âşık inanma zâhidin efsûnuna
Bin kerâmet gösterirse hiç inandırmaz beni
Yanmışam kehf ile nâr-ı vahdet içre hâbda
Şöyle kim gavgâ-yı mahşer kopsa uyandırmaz beni
Kasâid ü eş‘ârı hadden bîrûn ve mücerred kelâm-ı mevzûndur. Elfâz-ı
nazmiyesinde aslâ halâvet ve ta‘bîr ü edâsında hergiz melâhat yoktur. Kezâ
fî Tezkire-i Latîfî.
Ahmed
Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘ ulemâsı sırasında tercemesi mezkûr
Hacı Yahyazâde Ahmed Efendi’dir. Feth-i Bağdâd’a söylemiş olduğu bu
târihten başka eseri görülememiştir.
Târîh
Bu feth-i a‘zama düştü hurûf-ı mu‘ceme târîh
O Dâver zor-ı bâzû ile hâlen aldı Bağdâd’ı
Mu‘cem diğer târihi:
Mısra
Zihî mülk ü zihî mâlik mübârek ola Bağdâd’ı
Ahmed
Pervânezâde demekle meşhûr Ahmed Efendi’dir. Bade tahsîli’l-isti‘dâd
ulemâ-yı kirâmın birinden mülâzemetle ber-murâd olup devr-i medâris-i
mu‘tâde ile kırk akçe medreseden ma‘zûl iken semt-i kazaya sülûk ile Rumeli kalem-revinden bir kaç mansıba hâkim olduktan sonra bin yüz on
dört senesi hilâlinde Edirne’de fevt oldu. Kezâ fî Vakâyi‘u’l-fudalâ. Sâlim
Tezkiresinde dahi helvâ-yı Edirne gibi ekser-i eş‘ârı halâvetden hâlî ve tâze
hayâli ve bâlî değil idi. Belki cûybâr-ı endîşesi her bâr cûy-ı Meriç gibi ve
tab‘-ı vâlâsı dey ü bahâr şevk ve ekdârda nehr-i Tunca gibi hurûş etmekte idi. Ol şehr-i maârif-i nâyâbda hâtimetü’z-zurefâ olup gürûh-ı ehlü’lma‘âriften bu bî çâre Arda kalmışdı. Âkıbet nihâl-i bîd-misâl zât-ı sütûdehısali ol cûybârın kenârından seyl-âb-ı fenâ ile âzim-i gülistân-ı bekâ oldu.
Bu ebyât güftârından nümûnedir.
Nazm El aldım mâh-peykerlerle girdim halka-i zikre
Felekte devri ben bu çarh-ı kec-reftâra gösterdim
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1665
Elifler dağlarla zeyn edip cismimi âh ettim
Girîbân-çâk olup ol dilber-i gaddâra gösterdim
Âti’z-zikr Pervâne-zâde Hüseyin Çelebi bu zâtın cedd-i a‘lâsı olmuş
zann olunur.
Âzerî İbrahim Çelebi
Istabl-ı Âmire huddâmından kemâl mertebe sâhib-i marifet ve hoşsohbet lezîzü’l-musâhabe latîfü’l-muhâvere şuarâ-yı selef sohbetine erişmiş
ve asrına eriştiği erbâb-ı irfânın ekseriyle görüşmüş Bostanzâde İbrahim
Çelebi’dir. Bin elli yedi Şevvâli gurresinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle
[s.435] Enîsü’l-Müsâmirîn sâhibi Monla Hibrî bu târihi demiştir.
Târîh Âzerî dîde-i erbâb-ı hüner
Edicek ravza-i rıdvâna hırâm
Nâm-ı rıdvân ana târîh oldu
Çün rızâ-yı Hakk idi ana merâm
Mûmâileyh Âzerî Çelebi’nin âhir nefesinde söylediği beyttir:
Koyup âlâyiş-i dehri yöneldim cânib-i Hakk’a
Bu bâzârın ferâgat eyledim sûd ü ziyânından
İşbu eş‘âr âsâr-ı güftârındandır.
Gazel Pâye-i âlî recâ etmez kapında hâk olan
Taht-ı şâhı istemez menzil-gehi eflâk olan
Âkıbet câm-ı sürûr-encâm-ı vaslı nûş eder
Sâgar-ı mihnet-fezâ-yı hecr ile gamnâk olan
Cânına minnet bilirken yoluna cân vermeyi
Bâş ü cân kaydın çeker mi âşık-ı bî-bâk olan
Akl ü idrâk ile hemrâh olma râh-ı aşkda
Menzil almaz pây-bend-i rişte-i idrâk olan
Seyr eder âhir izâr-ı şâhid-i maksûdunu
Âzerî nakş-ı garazdan levh-i kalbi pâk olan
Gazel-i Diğer
İrgürür uşşâka çarh âh-ı âteşbârını
Yanmasın âlem o gül arz etmesin ruhsârını
Etmesin bilmezlik eş‘ârım görüp dahl eyleyen
Şi‘rime kılsın nazar bilsin add ü mikdârını
1666 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Yok yok olmaz ol kelâm-ı mu‘ciz-asârım ba‘îd
Görse bin i‘câz kâfirdir komaz inkârını
Âşık-ı dîdâr olanlar vasldan mahrûm olup
Dâimâ bedhâhlar seyr etmesin dîdârını
Ol tabîb-i cân ü dil bilmem nedendir Âzerî
Bildi bîmâr etmesin bilmezlenir tîmârını
Gazel-i Diğer
Reh-i aşkında cân benden hadeng-i cânsitân senden
Ten-i hâkî-nişân benden hadeng-i ebrûvân senden
Başım olsun fedâ la‘l-i lebinden bûse ihsân et
Sifâl-i hâkdân benden şarâb-ı erguvân senden
Olur çarh-ı kühen vîrân ten-i zârım kalır bî-cân
Tükenmezse figân benden erişmezse amân senden
Tükenmez tâ kıyâmet haşre dek noksân-pezîr olmaz
Sirişk-i bî-girân benden leb-i gevher-feşân senden
Aceb mi zâr olursam Âzerî-veş oldu gittikçe
Senin lutfun nihân benden benim aşkım ayân senden
Kıt‘a
Ebruvân-ı yâr kim âşûb-ı cândır her biri
Dest-i kudret birle nakş olmuş kemândır her biri
Şerhalar bu sîne-i sad-çâkde gûyâ hemân
Çıkmaya kasr-ı visâle nerdübândır her biri
Velehû Nümâyân pâygâh-ı işret ammâ pâ-yı himmet yok
Şarâb-ı aşka ruhsat var velî tâlibde rağbet yok
Tek ü pûyun aceb bîhûdedir bâzâr-ı aşk içre
Metâ‘-ı vasl-ı hâzır mâye-i nakd-i mahabbet yok
Velehû Telh etti ayşımız lebini nûş-hand eden
Etmiş seni tabîb beni derd-mend eden
[s.436]
Âteş bıraktı mecmere-i kalb-i âşıka
Ruhsârın üzre dâne-i hâlin sipend eden
Kıt‘a
Şöyle bârikdir hayâlim kim
Çeng-i nâhide târ-ı ma‘nîdir
Seyr-i dilden süvârdır tab‘ım
Kalemim zü’l-fikâr-ı ma‘nîdir
Dil-i deryâ-misâlim Âzerîyâ
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1667
Lücce-rîz-i kenâr-ı ma‘nîdir
Müfredât Gördüm adûyu kendine dün hemdem eyledin
Eksildi sûz-ı aşkım efendi kem eyledin
Bâd-ı âhın nice yıl eflâkı inletmek gerek
Âsiyâb-ı çarh-ı maksûd üzre devrân etmege
Bana dersin ki sakın sevme cefâkâr olanı
Seni mi ey yüzü gül gonce-i ra‘nâ seni mi
Zeyl-i Şâkâyık’ta ve Güldeste-i Belîğ’de zikr olunan İbrahim Âzerî
başkadır.
Elîfî
Nâmı Mehmed Efendi’dir. Terceme-i hâline dest-res olunamadı.
Vefâtına Gülşenî şeyhi Hasan Sezâyî Efendi hazretleri bu târîhi demiştir.
Târîh-i vefâtı bin yüz kırk dokuzdur.
Târîh Gidip bu bezm-i fânîden o hem-nâm-ı habîbu’llâh
Edip gılmân ile ülfet ola me’vâsı illiyyîn
Sebak-hân-ı ma‘ârif fenn-i nazm ü nesirde kâmil
Muhassal koydu ahbâbın firâk-âlûde vü gamgîn
Sezâyî gûş edip fevtin sürûşân dedi târîhin
Elîfî ola cennette elîf-i bezm-i hûr-ı ayn
Kubûrizâde Abdurrahman Rahmî Efendi (Hevâyî) mahlasıyla tertîb
etmiş olduğu dîvânda mûmâileyh Elîfî Efendi hakkında bu beyti demiştir.
Beyt
Elîf isminde bir oynaşımız kalmıştı âlemde
O da vardı Kıyak semtinde evlendi vatan tuttu
Kıyak Edirne’de ma‘lûm olan semt-i meşhûrdur. Bu beyt mûmâileyhindir:
.......40
Emrî Çelebi
Edirne’de Yıldırım Bâyezîd Hân mütevellîsi ve daha bazı imâretin
kâtibi Emru’llah Çelebi’dir. Dîvân-ı eş‘ârı serâpâ mu‘ammâ vü muhayyel
ve târîhleri bî-bedeldir. Tafsîl-i ahvâli tezkirelerin kâffesinde mastûrdur.
Müretteb ve mükemmel dîvânı ve Tercüme-i Pendnâme-i Attâr unvânlı
manzûm bir eseri ve bir mu‘ammiyât şerhi vardır. Muâsırlarından Ubeydî,
Bâkî, Hayâlî, Emrî hakkında şuarâdan biri bu kıt‘ayı demiştir.
40 Bu kısım metinde boş bırakılmıştır. Eserin müsveddesinde ise Elîfî isminde bir şâir bulunmamaktadır.
1668 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Kıt‘a
Ubeydînin sözünde sûz vardır
Edâda lîk Bâkî bî bedeldir
Nezâkette Hayâlî gibi olmaz
Velî Emrî tahayyülde meseldir
Dokuz yüz doksan üç târihinde vefât etmekle Sâ‘î Çelebi bu târîhi
demiştir.
Târîh
Hak bu kim olmuş idi mülk-i muammâ ana feth
Tarz-ı eş‘ârda misli yok idi merhûmun
İşitip rıhletini Sâ‘î dedi târihin
Geçti hây Emrî idi mîr-i Hüseyni Rûmun
Bu mısra dahi vefâtına târîhdir.
Mısra
Sanâ Emrî Çelebi cennet-i a‘lâ ola câ
[s.437] Hasan Ziyâî dahi bu târîhi demiştir:
Erişti emri Allah’ın müverrih
Dedi târîh kanı şâ‘ir Emrî
Târîh-i Diger
Kodu Emrî sühan iklîmini ol dem hâtif
Dedi târîhin onun kanı emir-i şuarâ
Âtideki eş‘âr güftâr-ı dürerbârındandır.
Gazel
Pâymâl eyleme giysû-yı abîr efşânın
Kuyruğun basma nigârâ uyur ejderhânın
Jâleler dürr-i Necef taktı kulağına meğer
Oldu gül halka begûş o ruh-ı zîbânın
Anmadın hiç günâhın yine yudun taradın
Yâzığı boynuna ol zülf-i abîr-âsânın
Gonce tıflını belinletti sadâ-yı bülbül
Ağzın açıp tükürürse nola şebnem anun
Emriyâ sanma şafak sille-i âh ile felek
Yüzünü kana yudu mihr-i cihân-ârânın
Gazel-i Diğer
Ruhuna benzedigiçin gül-i âl
Eli üstünde tutar anı nihâl
Ağlata ağlata yaşım çıkarıp
Kondu göz hânesine şâh-ı hayâl
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1669
Leblerin vasfını işitti meğer
Kendisinden soğudu âb-ı zülâl
Boynun eğmezdi gelip karşında
Âşık olmasa ger ebrûna hilâl
Öykünürmüş lebine ey Emrî
Bulucak câm-ı şarâbı ele al
Gazel-i Diğer
Gülşende her gülün yapışırsın yakasına
Ey jâle yoksa akça mı saydın bahâsına
Meylim görürse dâne-i hâline men‘ eder
Vâ‘iz komaz ki benzeye oğlan atasına
Âşık-ı nizâr cismine kılmış nazar demiş
Bir mûydur yapıştı hayâtım kabâsına
Kim görse âfitâb ile ol nev-civânı der
Benzerse şöyle benzese oğlan babasına
Ver nakd-i cân Emrî leb-i haldârına
Almaz mısın akîdeyi miskî bahâsına
Gazel-i Diğer
Dil reh-i gamda câna katlanmaz
Cân ten-i nâtüvâna katlanmaz
Aklı koyup cünûn yolun tuttum
Yol bilen kârbâna katlanmaz
Bâg-ı bûyun hevâsın andıkça
Gönül âb-ı revâna katlanmaz
Kâkülün müddet-i medîd ister
Ömr ise ol zamâna katlanmaz
Ölür Emrî lebinde yara görüp
Kimseler zahm-ı câna katlanmaz
Gazel-i Diğer
Vaz‘ edelden bâgbân sun‘-ı hüsnün gülşenin
Hâr-ı gayret güllerin sad pâre kılmıştır tenin
Gül gam-ı haddinle düşmüş hançer-i hâr üstüne
Gülşen içre kan bulaşık buldular pîrâhenin
1670 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
[s.438]
Gün doğar sanma melâikhâne-i çarhın seher
Âfitâb-ı hüsnüne karşı açarlar revzenin
Gördü kasr-ı dehrde âhım yelinden soyunur
Eyledi hâle çerâg-ı mâha perde dâmenin
Gördü kim her dem sütûn-hâne sûzundan yanar
Bî-sütûn etti varıp Ferhâd-ı miskîn meskenin
Sanma kim peykân-ı gamzen dilde kandan sürh olur
Âteş-i gam-tâbıdır onun kızartan demrenin
Sanma encüm tîr-i âh-ı Emrî vehminden felek
Bile yatır gice egninden çıkarmaz cevşenin
Gazel-i Diğer
Gam-ı zülfünde kalanlar zulumât ile yürür
Erişen leblerine âb-ı hayât ile yürür
Yüzlerin Hakka tutup nâliş edip hûr ü melek
Ki göreydin onu yâ Rab ne sıfât ile yürür
Zâhidi hasret-i mey şöyle za‘îf eyledi kim
Elde tesbîh ü asâsı salavât ile yürür
Hüsn-i sernâmesine kaşları olalı nişân
Hükm eder âşıkına sanki berât ile yürür
Emrîyâ kaddine benzer nice serv ola ki ol
Salınır şîveler ile harekât ile yürür
Velehû Kıt‘a Âşık gam-ı dil-rübâsız olmaz
Pîrân-ı hevâ asâsız olmaz
Zülfüne dedimse müşk-i Çînî
Afv eyle ki kul hatâsız olmaz
Kıt‘a Diger Sûfî mecâz anladı yâre muhabbetim
Âlemde kimse bilmedi gitti hakîkatim
Bir gevherim ki hâk-i siyâh içre kalmışım
Sarrâf-ı dehr bilmez ise nola kıymetim
Kıt‘a-i Diger Kubbe-i lâciverd-i çarh içre
Bildiniz mi nedir bu şems ü kamer
Pîr-i dehrin iki gıdasıdır
Birin ahşâm yutar birini seher
Müfredât Gördüm ey dil minnet ister vermeğe dünya murâd
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1671
Ana minnet etmeden kurtuldum oldum nâ-murâd
Beni şeş akçe cihetle felek incitti katı
Terk edem gibi huzûr etmek için şeş ciheti
Dırahşân oldu gördüm beş hilâl üstünde beş hûrşîd
Meğer kim pençe-i sîmîne ol mehpâre yasdanmış
Çünki bir âşık dahi istersin ey meh kendine
Gamze-i cellâdına emr et iki biçsin beni
Murâd o lâle ruhun dilde dâğı kalmaktır
Arz sunanda kişinin çerâgı kalmaktır
Kûhsâr-ı bî-sütûnda görüp lâle sandığın
Ferhâd kanlar içtiği hûnun piyâledir
Yine nâme-i Attâr unvanlı manzûmesinin ibtidâsı budur:
Beyt
İbtidâ kerdem be-nâm-ı ân kerîm
Mübdi‘-i kevneyn sultân-ı kadîm41
İntihâsı dahi budur:
Beyt
Ey kamu düşmüşlere feryâd-res
Bûy-ı afvın Emrî-i gümrâha bes
[s.439]
Dediler târîh de ey merd-kâr
Dedim işte nüh sad u şast ü çihâr
Dersaâdette Dârü’l-kütüb-i Âtıf ’ta mücelled bir kıt‘a dîvânı ve Nûr-ı
Osmâniye Kütüphânesi’nde bir mu‘ammiyât şerhi vardır.
Enîs Dede
Nâmı Receb’dir. Zümre-i sipâhiyândan Gülşenî Dervîş Halîl nâm zâtın
sulbünden Edirne’de tennûre-bend-i hângâh-ı vücûd olup hâl-i sigarında
mücellid esnâfından Hetik İbrâhim nâm zâta şâkird olmuştur. Muahharen Dersaâdet’e azîmet ve tahsîl-i ilm ü maârife bezl-i himmetle Edirne’ye
avdet ettikten sonra bin yüz seksen bir târihinde Edirne Mevlevihânesi’ne
şeyh olan Neşâtî Ahmed Dede Efendi’den ahz-ı yed-i inâbet ve çend
sene murûrunda tekrar İstanbul’a azîmetle Yenikapı Mevlevihânesi şeyhi Kârî Ahmed Efendi delâletiyle dergâh-ı mezkûra mesnevîhân olmuş
idi. Müteâkıben Ahmed Efendi irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle sâhib-i terceme Kasım Paşa Mevlevihânesi’ne davet olunup beş sene kadar da orada
Mesnevî kırâ‘at etmiştir. Safâyî Tezkiresi zabtınca Yenikapı mevlevihânesi
41 İki alemin yaratıcısı ve ezelî sultan olan o Kerîm’in adıyla başladı.
1672 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
şeyhi Peçevili Ahmed Dede nâm-ı kâmilin zîr-i terbiyesine geçerek nazar-ı
feyz eserleriyle mazhar-ı ilm ü kemâl olmakla bir vücûd-ı fazâil-enîs olmuştur. Bin doksan beş târihinde Edirne Mevlevihânesi’nde şeyh olan Seyyid
Mehmed Dede Efendi dahi irtihâl-i dâr-ı na‘îm eylediğinden onun yerine
sâhib-i terceme Edirne Mevlevihânesi meşîhatine revnak-tırâz-ı irşâd olmuş ve elli sene kadar meşîhat-ı mezkûrede bulunarak imrâr-ı vakt ü sâ‘at
eylemiştir. Semâ‘hâne-i Edeb ifâdesince sâhib-i terceme asrın ser-âmedân-ı
meşâyihinden olup meşâyih-i Mevlevî’ye miyânında en çok mürîde mâlik
olanlardandır. Ầhâd-ı nâsdan mâ‘adâ selâtîn-i sâlife-i Osmânî’ye tâbe
serâhüm hazerâtından beş adet pâdişâh-ı âlîcâh ve bi’lcümle ricâl-i devlet
ve bir çok mevâlî ve müderrisîn-i kirâm kendilerinden sikke-pûş-ı inâbe oldukları gibi otuz ikiden mütecaviz vüzerâ ve ale’l-husûs İsmâil Ầsım Efendi
ve şa‘ir-i şehîr Râgıp Paşa gibi dâhîler hep müşârün ileyhin dest-i inâbetini
tutmuşlardır. Matbu‘ dîvânı vardır. Bu eş‘âr ondan nümûnedir.
Gazel Ten-i bî-dil tekâpûda hemîşe bî-mecâl olsun
Dil-i mest-i mahabbette hemân şevk-ı visâl olsun
Dokunsun tek hemân la‘l-i nemek-rîzin leb-i câma
Katarsan bâde-i nâba nemek kat kat helâl olsun
Hudâ renc-i nazardan hıfz ede tıfl-ı civân-bahtı
Olur mansûr elbette meh-i hüsnü hilâl olsun
Dil-i üstâd hoş tab‘a neşât îsâr eder çünkim
Ser-â-ser nükte-i nazmın hayâl-ender-hayâl olsun
Hemân mir’ât-ı hüsn içre gönül olsun nazargâhın
Dilersen bezm-i vahdette Enîsin bî-misâl olsun
Gazel-i Diğer
Garîb-i âlemim aslâ harîm-i sohbetim yoktur
Marîz-i aşk-ı dilgîrim tabîb-i illetim yoktur
Şikâyet şâneden mi eylesem bilmem sabâdan mı
Perîşanım düşelden kâküle cem‘iyyetim yoktur
Bu âlemde banâ zâhid mey ü mahbûbdan geç der
İki âlem birinden geçmeğe hîç niyyetim yoktur
Serâpâ vü serâser dâg-ber-dâg olsa güçlenmem
Cigerde âfitâbım zerre sûza tâkatım yoktur
Hüner bîdâr dildârı derâgûş etmedir yohsa
Enîsâ hâbda boş kenâra minnetim yoktur
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1673
Gazel-i Diğer[s.440]
Tâbende olan aşkın ile sînede dâgım
Bir vechle söndürmeye Allah çerâgım
Mestâneyi ma‘mûr eder reşk-i neşâtım
Olur mu mey-i la‘lle tahsîl-i dimâgım
Ya‘kûb’a nazar eyleme gel hecrle Yûsuf
Peygâmın için dûr-şinîd etme kulâgım
Cennette bile bâde vü dîdâr ile mestim
Olmaz mey ü mahbûbdan el kıssa ferâgım
Sarılsa ne gam destime mestâne Enîsim
Bîgâne hemân eylemesin bûs ayâgım
Gazel-i Diğer
Zülf-i siyeh-i yâr dil-i zâre sarıldı
El minnetü lillâh ki ser-i yâre sarıldı
Hâhiş-i nazar-ı hüsn eder uşşâk arasında
Nûr-ı nigehim rişte-i enzâre sarıldı
Gül-çehre masûn olmak için dest-i nazardan
Gül hâre ruh-ı âl siyehtâre sarıldı
İster nazar-ı ehl-i dili meyveden evvel
Her şâh-ı şecer zîver-i ezhâre sarıldı
Sad pâre hased câme-i sebzîne Enîsin
Yekpâre ten-i gonce-i gülzâre sarıldı
Gazel-i Diğer
Cilvegâh-ı sırr-ı mevlâdır dil-i abdâl-ı ışk
Fehm olunmaz kâlle remz-i lisân-ı hâl-i ışk
Pertev-i mihr-i sivâyı mahv eder ser-tâ-kadem
Bir aceb nûr-ı hudâdır sâye-i ikbâl-ı ışk
Cümle maksûdu beyân eyler lisân-ı hâl ile
Tercemân-ı hem-zebân olsa sezâdır lâl-i ışk
Sidreden eyler güzer her dem kemâl-i şevkle
Reşk-i Cibrîl olmada pervâz-ı perr ü bâl-i ışk
Ol kadar sermest-i bezm-i âşıkân ol kim Enîs
Tâ ebed hayrân ola ahvâline dellâl-ı ışk
1674 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Müfredât
Ravza-i sultân-ı kevneyni zemîn üzre görüp
Dedi reşkinden felek yâ leytenî küntü türâb42
Cevr-i ihvâna çü Yûsuf sûz-ı ta‘na çün Halîl
Sabr olunsa nâr gül agyâr-ı bed-gû yâr olur
Sâgar-ı pür-bâdemiz döndü ayın on dördüne
Bezmimiz sâkisi on dördün sürer bir mehlikâ
Dil Yûsufuna çâh-ı zekan taht-ı Mısrdır
Ey kâfile-i zülf cüdâ etme yerinden
Yarım ver cür‘a ver lebrîz ver insâfla sâkî
Gözet mahmûru boş koyma tehî peymâne düştükçe
Tabî‘at sâhibi geçmez temâşâ-yı dilârâdan
Nazar-endâz olur elbet yasâg olsa mesâg olsa
Hatt ü güftâr-ı vasfından halâs et tab‘-ı vassâfı
Hudâyâ ehl-i irfânı düşürme kîl ü kâl üzre
Bin yüz kırk yedi târihinde âlem-i kudse irtihâl etmekle Edirne
Mevlevihânesi sâhasındaki türbe-i mahsûsada medfûn ve nakş-ı seng-i
mezarı Müsellem ve Feyzî Efendilerin silk-i nazma çektikleri târîh-i
mevzûndur.
Târîh
Nâgehân oldu garîk-i lücce-i ma‘nâ dirîg
Âşinâ-yı sırr-ı yümm-i Mevlevî ya‘nî Enîs
Yazdı târîhin dem-i fevtin Müsellem gûş edip
Kürsî-i cennette Mevlânâ Enîs ola celîs
Târîh-i DigerKutb-ı devrân mürşid-i âlem azîz-i muhterem
Geştî-i ma‘nâya bahr-ı mesnevî içre reîs
[s.441]
Gûş edip fevtin dediler Feyziyâ târîhini
Gülşen-i lâhûta göçtü âh Mevlânâ Enîs
Müşârunileyhin târîh-i vefâtı Müsellem Efendi’nin bâlâdaki târîh
mısraına ibtinâen Fatin Efendi Tezkiresi’yle Semâ‘hâne-i Edeb’te 1147
ve matbu‘ dîvânı dîbâcesinde 1145 olmak üzere gösterilmiş ise de Feyzî
Efendi’nin bâlâda târîhi hesâb olundukta fi’l-vâki dîvânı dîbâcesindeki
târîhe mutâbık olarak 1145 zuhûr edip bu takrîrce Müsellem Efendi’nin
târîhi mısraında kürsî kelimesindeki hemze dâhil-i hesâb edilmediği ve
Feyzî Efendi’nin târîhi mısraındaki âh kelimesinin elifi med ile berâber iki
42 Keşke toprak olsaydım. Nebe/39-40
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1675
elif add edildiği hâlde târîhlerin ikisi de 1146 zuhûr ettiğinden muşârun
ileyhin târîh-i vefâtının 1146 olduğuna hükm edilebilir.
Enîs Dede
Nâmı Mustafa’dır. Edirne’de tennûre-bend-i hangâh-ı vücûd
olup sâbiku’t-terceme Şeyh Enîs Efendi’ye intisâb ile târikat-ı aliyye-i
Mevleviyye’de nâil-i merâtib-i âlîye ve bi’lâhare mısr-ı Kahire’de kâin
mevlevihâne’de mürşid-i vâlâ-pâye olduğu hâlde bin yüz kırk târihinde
dâr-ı ukbâya rihlet eylediği ve mûmâileyh keşf ü kerâmeti zâhir bir şa‘ir-i
mâhir ise de âtide muharrer olan beytinden başka eş‘ârı görülemediği Fatin
Efendi Tezkiresinde mezkûrdur.
Beyt
Nâlesin ney serini ana kudûm eylemeyen
Ne bilir dâire-i Hazret-i Mevlânâyı
Enîs Numan Bin Muhammedü’l-Hanefiyyu’l-Edirnevî
Eş-Şehîr Bi-Hâcegân
Reisü’l-küttâbdır. Tercemesi bu cildin (109) sâhifesinde mezkûrdur.
Müşârün ileyhin şiirle dahi ülfeti var ise de (zîver-i bahrî) nâm kalyon-ı
hümâyûnun bahre nüzûlüne dâir zâde-i tab‘-ı belîgâneleri olan işbu
târîhten başka eş‘ârı görülememiştir.
Târîh Bahr-ı mevvâc-ı kerem kulzum-i zehhâr-ı himem
Şeh-i ferhunde-şiyem gevher-i kân-ı nâ-yâb
Dâver-i devr-i zamân Hazret-i Mahmûd Hân kim
Acemî bir kuludur sanki derinde Dârâb
Çarh-ı atlas ana bir bârgeh-i nusrettir
Top-ı zerrîn alemi mihr ü meh-i âlem-tâb
Şehsüvârân-ı zafer yâfte-i rû-yı zemîn
Ser-te-ser şân-ı şükûhunda eder şerm ü hicâb
Mihr-i bahtından eder kesb-i ziyâ mâh-ı münîr
Mevce-i yümm keff-i cûdundan alır feyz-i nisâb
Tazelendi varak-ı gül gibi sahn-ı âlem
Devr-i adlinde suyun bulalı köhne dolâb
Çâr rükne erişip sıyt u sadâ-yı kahrı
Ầb-ı lutfuyla olur gülşen-i âlem sîrâb
Böyle ma‘mûrluğun gördü mü dehrin kimse
Yazmamış vak‘â-nüvîsân-ı selef işte kitâb
1676 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
[s.442]
Nev-be-nev himmet-i şâhânesini sarf ederek
Ahd-ı lutfunda hele kalmadı bir câ-yı harâb
Bâ-husûs cânib-i tersâne-i ma‘mûresi kim
Çeşm-i nezzârı eder tarh-ı garîbî i‘câb
Uzum ü cüsse vü heykelde adîmü’l-emsâl
Nefs-i nev tarh-ı bedî‘ şekli cihânda nâyâb
Etmemiş levh-i dile resmini ressâm-ı ezel
Böyle bir kalyonun inşâsı zihî re’-yi savâb
Kuvvet-i himmet-i ikbâl-i şehinşâhî ile
Az müddette ricâl ettiler itmâma şitâb
Çok görülmüşdü donanma-yı hümâyûn içre
Kûhe benzer nice geştî-i hümâyûn elkâb
Lîk bu resm-i dilârâya nazîr olmaz hiç
Çeşm-i ahvâlde meğer misli ola sûret-yâb
Müstedâm eyleye Hakk pâdişeh-i devrânı
Tâ ki oldukça yümm-i himmeti ber-mevc ü habâb
Beyt-i vâhidde Enîsâ bu mücevher târîh
Oldu silk-i sühanın zîyneti çün fasl-ı hitâb
Bahr-ı cûd-ı şeh-i Cem-kudrete sürdü yüzünü
Süzülüb zîver-i bahrî yemme mânend-i ukâb 1165
Ehlî
Hekimzâde Mehmed Efendi’dir. Enderûnîdir. Abdurrahim Efendi’nin
biraderidir. Kâmûsü’l-a‘lâm beyânınca Sultân Murâd Hân-ı Sâlîs devri
şuarâsından olup Edirnelidir. Ekser-i ulûm ü fünûnda mâhir ve tasavvufta
behre-dâr idi. Bazı kadılıklarda bulunup Sicill-i Osmânî zabtınca 1010
Seyyid Rızâ Tezkiresi ifâdesince 1009 târîhinde mısr-ı Kâhire’de vefât etmiştir. Âtideki ebyât âsâr-ı güftârındandır.
Müfredât Bilemez seyr-i miyânını hayâlât ehli
Açamaz râz-ı lebin keşf ü kerâmât ehli
Yolda görmezlenip etti beni eflâke nazar
Gitti ey rûh-ı revân eylemedin hâke nazar
Gözetir sâ‘id-i sîmînini cümle uşşâk
Fukarâ cümle bakar sen şeh-i hûbân eline
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1677
Alır gönlün ele ağyârın ol yâr
Demez kim âşıkın da hâtırı var
Harfü’l-Bâ
Bâdî
Fakîr-i câmiu’l-hurûftur ki terceme-i hâl-i âcizânem Vergi Müdürleri
miyânındadır. Mahsûl-ı tab‘-ı nâçizânem âtîdeki ebyât-ı nâ mergûbe her
ne kadar arza şâyeste değil ise de
Beyt Kiminin câmii var kimi yapar pül Nâbî
Şuarânın nolur âsârı sühandan gayri
Medlûlünce bidâ‘asızlığımı itiraf ile berâber mücerret duâya vesîle
olmak üzere şuarâ sırasına kayd edildi.
Gazel (İsmâ‘il Safâ Bey’e Nazîredir)
Kâf u nûn üzre kurulmuş bir binâdır kâinât
Bak ne âlîdir nasıl hayret-fezâdır kâinât
Buldu çün nûr-ı server-i fahr-i âlemden vücûd
Bâr-ı şâh-ı bâğ-ı hubb-i Mustafâ’dır kâinât
Dem-be-dem sâ‘at-be-sa‘at bâ zebân-ı hâl ü kâl
Zâkir-i nâm-ı cenâb-ı kibriyâdır kâinât
İtmemek kâbil değil bir nesne ifnâ-yı vücûd
Nass-ı kâtı‘la esâsen bî-bekâdır kâinât
An-ı mevcûdâta eyler kudretu’llahı ayân
Bâdiyâ âyîne-i ibret-nümâdır kâinât
Gazel-i Diğer (Sırrı Paşa’ya naziredir)
Gönlüm esîr-i aşk u mahabbet sen eyledin
Ahsente nâz u şîvene kim ahsen eyledin
Yetmez mi idi nîze-i müjgân u ebruvân
Gamzen dahi havâle-i cân ü ten eyledin
Ter gömlegin alıp inebin mekr ü âl ile
Sâkî piyâle tıflına pîrâhen eyledin
Ey murg-ı aşk işte bu devlet yeter bana
Başımda âşiyâne kurup mesken eyledin
Sırrî’ye peyrev olmaga Bâdî bu bahrda
Geştî-i akla orsa poca yelken eyledin
1678 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gazel Eyüb Sabrî nâmında bir zâta söylenmiştir
Saçın reşki ile ra‘d-ı dilin feryâdı cebrîdir
Buluttan nem kapar tab‘-ı hazînim ağlar ebrîdir
[s.443]
Esed-veş ben göğüs gerdikçe eyler savlet-i şîrî
Hücûm-ı derd-i aşkın bana arslanım hüner-berîdir
Müdâm eyler perestiş âteşîn ruhsarına gönlüm
Meğer ol dahi hâl-i hindûvânın gibi kibrîdir
Tenim navek-i müjen sürâh ü sürâh etti hemçûn dûd
Benim bu hâl ile sabrım yine Eyyüb sabrıdır
Eşiğin taşını başıma mesken ittihâz ettim
Desinler Bâdî-i zârın ayak altında kabridir
Gazel-i Diğer
Kaşını görmek için mahv-ı vücûd etti kamer
Yüzünü gökte güneş göreli tir tir titrer
Lezzet-i la‘lini vasf eylediğim duysa eğer
Telh olur nâr-ı hased ile dimâg-ı sükker
Cân bahâsına şeker leblerini ver yohsa
Üstüne bir gün apansızca karıncalar üşer
Sebze-i hattına yüz verme eğer âkıl isen
Tohmu gâib olası ekmediğin yerde biter
Tûtî-i tab‘ımın eğlencesidir ey Bâdî
Vasf-ı la‘l-i leb-i dilber ne şekerdir ne şeker
Gazel (Trabzon’da Tayyâr nâmında bir zâta söylenmiştir)
Zenahdâna düşüp gönlüm sarıldı zülf-i dil-dâre
Düşen bahre sarılmaz mı halâs-ı cân için mâre
Ruhunçün çekdi dil iç kulleden bir âh-ı âteş-zâ
Çü kaknûs etti ilkâ kendi nârda kendin nâre
Kılıp orta hisârı cünd-i zülfün câ-be-câ teshîr
Top attırdı şehâ mehtâb-ı hüsnün sınf-ı agyâre
Trabzon’da bu gün meydân okur tâ şarkdan garba
Cemâlin mihre vü kâşın hilâl-i çarh-ı devvâre
Gönül murgun uçurdum âşiyân-ı tenden ey Bâdî
Varıp çarpıldı nâ-geh pençe-i şah-bâz-ı tayyâre
Gazel
Gözünden yaş döküp teshîr için yâre güher göster
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1679
Gerekse rûy-ı zerdin pâyına sür sîm ü zer göster
Gülistân-ı emelde serv-veş boy gösterip durma
Al ibret şâh-ı gülden çeşm-i yârâna hüner göster
Abestir ihtirâ‘ât-ı pederle iftihâr etmek
Elinle varsa ger ihdâs olunmuş bir eser göster
Hayâl et kand-i la‘l-i yâri evvel öyle vasf eyle
Garaz söyletmek ise tûtî-i tab‘ı şeker göster
Kıyâmet kadli dilber hâneni teşrîf kıldıkça
Kıyâm et Bâdiyâ ol kâmet-i bâlâya yer göster
Kıt‘a ( Edirne Vâlisi Hacı İzzet Paşa’ya nazîredir)
Buz bağladı bu kış taşıp enhâr sû-be-sû
Yek-reng oldu arz u semâsı Edirne’nin
Bak sırr-ı Hakka dest-i felek ferş-i câm edip
Âyîneleşti şimdi fezâsı Edirne’nin
Müfredât Hazret-i şârî‘ dedi ol refîk andan tarîk
Kıl bana yâ Rabb dem-i rihlette îmânım refîk
Etme fazl-ı eb ile fahr eyle tahsîl-i kemâl
Mâl eder amma kemâl etmez pederden intikâl
Halka-i zikr içre zâhid halk ile esmâ çeker
Lîk erbâb-ı sülûku43 halvete tenhâ çeker
Dem-be-dem germâbe-i çarha girip çıkmakda nâs
Nice tenler yıkamış bu eski hamam eski tâs
Değişmem mihr-i âlem-tâbı çarha Bâdiyâ bi’llah
O ednâ zerreyi kim cüz’ü hâşâk-ı vatandandır
[s.444]
Ey bâd var saçların öp benden ol mehin
Arz et cefâ-yı rişte-i hicrânı mû-be-mû
Açmayan hûrşîd-i ruhsârın sehâb-ı turreden
Rûzgâr eksikliğidir rûzgâr eksikliği
Girdi rakîb gönlüne âl eyleyib şarâb
Taştan sakınmaz ol delikanlı ayagını
Ruhun vasfında vardır ben gibi bin dâne vassâfın
Saçın bahsinde ammâ kalmadı cem‘iyyet-i ahbâb
43 Bu kelime
şeklinde yazılmıştır. İmlâ hatası olduğu kanaatindeyiz.
1680 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Bâkî
Bî-mahlas mühr-kâr Dervîş Bâkî-i zârdır. Târîh-gûlukta meşhûr ve ol
vâdîde genc-i mestûr olup feth-i Bagdâd’a bu târihi demiştir.
Târîh
Güzin-i âl-i Osmân Hân Murâd ol kim zamânında
Adûnun zühresin zehrâb-ı şemşîr-i cihâd aldı
Önünce leşker-i feth ü zafer nusret rikâbınca
Sa‘âdetle varıp Bagdâd’ı ol âlî-nijâd aldı
İşittim gûş-ı câna rûh-ı kudsî dedi târîhin
Dilâ dâru’s-selâmı seyfile Sultân Murâd aldı
Târîh-i Diger
Hurûf-ı bî-nukatla dedi hâtîf fethi târîhin
Varıp Bağdâd’ı darb ü kahrla Sultân Murâd aldı
Bâyezîd
Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî asrı meşâyîhi sırasında tercemesi mezkûr
Bâyezîd Halîfe’dir. Bu beyt onundur.
Beyt
Kendi hüsnün hûblar şeklinde peydâ eyledin
Çeşm-i âşıktan dönüp anı temâşâ eyledün
Bahrî
Edirnelidir. Kitâbetle taayyüş eder idi. Evâhir-i asr-ı Sultân
Abdülmecîd Hânî’de İzmir’de vefât eyledi. Bu gazel âsâr-ı güftârındandır.
Gazel
Gönül bî-çâresi bin türlü gam bağlar vedâ‘ vakti
Za‘îf hâl-i hayrette kalıp ağlar vedâ‘ vakti
Bu hasret âteşi meş‘al gibi cismin yakar dâim
Derûnunda eser kalmaz erir yağlar vedâ‘ vakti
O esnâ âh ü zâr ile helâk etmek diler kendin
Hemân deryâ gibi dü çeşmi kan çağlar vedâ‘ vakti
Şitâ esnâları ebkem dürür her murg gülşende
Perîşân hâl olur bülbül ile bağlar vedâ‘ vakti
Yed-i beyzâ ta‘accüb ettiler bu bahr-ı cûyâne
Temâşâda kalıp rû-yı zemîn dağlar vedâ‘ vakti
Bahşî
Edirnelidir. Zümre-i kudâttan idi. Bin otuz beş senesi hududunda
vefât eyledi. Bu eş‘âr güftârından nümûnedir.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1681
Gazel
Yâr tîrin gönderince cân-ı gamnâk üstüne
Bir nişân dikti figânım çıktı eflâk üstüne
Ol nihâl-i tâze gelse sîneme ayb eylemen
Tıfldır gâhî düşerse gam değil hâk üstüne
Pâyine yüz sürmeye fursat bulup ey serv-i kad
El komuş a‘dâ dirîg ol dâmen-i pâk üstüne
Nola bî-tâb olsa zülf indikçe hâl-i rûyuna
Mâr bî-tâkat olur ger düşse tiryâk üstüne
Olma muğber Bahşiyâ her gördüğün hâr ü hasa
Tâ ki hiç toz konmaya mir’ât-ı idrâk üstüne
Matla‘
Çekersin yârı tenhâya mücerred seyre gelmezsin
Rakîbâ sen hele kûy-ı nigâra hayra gelmezsin
Bir gün mûmâileyh Bahşî ve şuarâdan Nâzikî ve Civânî ve Aklî Çavuş nâm zâtlar İstanbul’da sâhil-i bahrda kâin meyhânelerin birinde işret
etmekteler iken cennetmekân Sultân Ahmed Hân hazretleri filika-süvâr
oldukları hâlde oradan [s.445] geçerken neşve-i bâde ile mest ü sergerdân
olan bu yâdigârlardan mûmâileyh Bahşî: “pâdişâhum aşkına bir kadeh
mey iç” diye nağra-zenân ve sâirleri dahi ana hem-zebân olmakla bu etvâr-ı
küstâhâneleri sebebiyle hemân bi’lâhare cümlesi taş gemisine konulup bir
müddet sonra sebilleri tahlîye kılındığı mervîdir.
Bedî‘î
Edirnelidir. Miskî Emirzâde demekle meşhûr olup sınıf-ı kudâttandır.
Asr-ı Sultân Selîm Hân-ı Sânî’den Sultân Murâd Hân-ı Sâlîs asrına nakl
etmiş şuarâdan olup bu ebyâtı Sîmten nâmında bir dilber hakkında demiştir.
Nazm
Hasretinle zerd olup çehrem benim ey Sîm-ten
Pûte-i gamda yanıp zergîr-i kâl oldu beden
Ey Bedî‘î gevher-i nazmın nisâr et pâyine
Bu mesel meşhûrdur yâd olmamış vârın veren
Velehû
Gamzenden iki yanına şemşîrler takın
Bin esb-i nâza eyle gönül mülküne akın
Kim zâr eder Bedî‘î-i nâlânı der isen
Âyîne al ele gül-i ruhsârına bakın
Sicill-i Osmânî Sultân Murâd Hân-ı Sânî asrı şuarâsından demiş.
1682 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Bülendî
Tarîk-i Gülşenî fukarâsından Dervîş İbrâhim Efendi’dir. Vilâdeti
Anadoluda ise de neşv ü nemâsı Edirne olmuştur. Bir zamân dânişmend
olduktan sonra Edirne kurbunda Timûrtaş karyesi câmi-i şerîfine hâtib
olup orada mütemekkin olduğu hâlde bin otuz târîhinde hânesini bir gece
harâmîler basıp kendisini mecrûh etmekle bir kaç gün mürûrunda müteessiren vefât eyledi. Bu beyt vefâtına târîhdir.
Târîh
Hem ettim çâr mülhak hem duâ edip dedim târîh
Bülendî’ye ilâhâ gülşen-i adnin makâm olsun
Evvel Kûtehî tahallus eder imiş. Egerçi kaddi kûtâh idi ammâ tab‘ı bülend
pür-ma‘rifet hoş-sohbet hande-rû latîfe-gû idi. Mîr Hüseyin’in mu‘ammiyâtını
şerh eylemiş idi. Gazeliyâtı bî-nazîr rubâiyâtı dil-pezîrdir. Mu‘ammâda dahi
nâmdâr ü sâhib-i iştihârdır. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesinden nümûnedir.
Rubâ‘î
Hayfâ ki sevip Bülendiyâ o şâhı
Artırdı dil-i belâkeşi âh ü vâhı
Târîk-i şeb anlama yaşım tuğyânı
Söndürdü çıkıp semâya şem‘-i mâhı
Müfredât Bak benim mir’at-ı ruhsarım safâsına deme
Söyletirsin şimdi ben tûtî-makâli dilberâ
Teng oldu o denli gözüme giryeden âlem
Mihr-i ruhunu görmege kalmadı mecâlim
Bir andelîb-i gülşen-i irfân iken felek
Kattı bizi de zümre-i zâgâna giderek
Seyl-i eşkim dem olur âlemi gark-âb eyler
Bâd-ı âhım gün olur kevn ü mekânı sarsar
Behiştî
Nâmı Mustafa Sa‘de’ddin olup tarîk-i Bektâşî müntesiblerindendir.
1178 târîhinde vefât etmiştir. Bu beyit âsâr-ı güftârındandır. 44
Beyâzî
Zümre-i sipâhiyândan Mehmed Bey’dir. 1056 hudûdunda Edirne’de
fevt oldu. Bu ebyât eş‘ârından nümûnedir.
Nâ-tamâm Gazel
[s.446]
Şâne gibi zülf-i anber-fâma girmiş çıkmışız
44 Bu kısım boş bırakılmıştır. Müsveddesinde de “eş’ârına dest-res olunamadı” şeklinde kayıt vardır.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1683
Nice sevdâya düşüp çok dâma girmiş çıkmışız
Şol kadar mest-i arakrîz olmuşuz kim bilmeziz
Ol perî ruhsâr ile hamama girmiş çıkmışız
Ey Beyâzî ka‘be-i kûy-ı habîbe azm edip
Câme-i cismi koyup ihrâma girmiş çıkmışız
Beyt
Yola düşmüş ser-i kûyun hevâsıyla meh ü hûrşîd
Birisi subhdan gitmiş biri akşamdan çıkmış
Sicill-i Osmânî târîh-i vefâtı bin otuz dörttür.
Beyânî
İmâretten ferâgatla bir miktar tîmâr ile kanâat etmiş idi. Mahlasları
Hasan Çelebi Tezkiresi’nde Beyânî Âşık Çelebi Tezkiresi’nde Peykî zabt
olunmuştur. Âtîdeki ebyât âsâr-ı şi‘riyesinden nümûnedir.
Müfredât Ne lâzım meclise pîr-i mugânın şem‘-i kâfûru
Çerâğ-ı çeşm-i rûşendir getirsin câm-ı fagfûru
Ham-ı ebrûna zülfün kûşesinden ter döşer çeşmim
Meh-i nevden hayâl anlar bulutdan nem kapar çeşmim
Budur lâyık olan şâhım cihânda eh-i irfâna
Ki yaktığı çerâğ üstüne dâim ola pervâne
Mahabbet şâhbâzının şikârıdır benim başım
Anın ser-pençesinde görünür minkârıdır kaşım
Cihân deryâların bir katre denli aynına almaz
Gözüne âlemi yıldırdı bu çeşm-i güher-pâşım
Hicv ü hezlde dahi tîz-zebân olup Acem seferinde bir sipâhîye incinmekle hakkında demiştir:
Beyt
Bir kızılbaşı havâle edeyim ben sana kim
Boyu bir karış ola yaşı benim yaşdaşım
Dokuz yüz kırk târîhinde vefât ettiği Sicill-i Osmânî’de mezkûrdur.
Pertev Efendi
Muvakkitzâde vak‘anüvîs Mehmed Pertev Efendi. Dersaâdet’te
rûşenâ-bahş-ı çeşm-i vücûd olup metrûk Anadolu muhâsebe kaleminden
neş’et ile bi’l-âhare Âmedî-i Dîvân-ı Hümâyûn hizmeti ihâle ile ordû-yı
hümâyûn dâhilinde bulunduğu hâlde Edirne’de bin iki yüz yirmi iki senesi hilâlinde
1684 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Mısra
Şâ‘irânın şem‘-i ümmîdinde pertev kalmadı
nesr: târîh-i mankûtu mantıkınca neyyir-i hayâtı kesâfet-i memâta munkalib ve rûh-ı revânı riyâz-ı cinâna müntesib olmakla Sezâyî Dergâh’ı
sâhasında Âşık Efendi Türbesinin kıble cihetinde medfûn ve nakş-ı seng-i
mezârı bu târîh-i mevzûndur.
Târîh
Ziyâ-i şems-i Hakk seyyid Muhammed Pertev âgâh
Vücûdu nûr iken oldu yere üftâde çün sâye
Füyûz-ı hazret-i Neş’etle şöhret-yâb olmuştu
Güzel vermişti sûret meşrebince şiir ü inşâya
Vakâyi‘ zabtın eylerken olup orduya da memur
Gazâyı dört bölük kâtiblikle çıktı icrâya
Edip ordu ile avdet Edirne haymegâhında
Bu hargâh-ı fenâdan kıldı rihlet deşt-i ukbâya
Mücevher beytile târîh-i fevtin eyleyip terkîm
Tevessül eyledim gencine-i gufrâna mevlâya
Şeb-i mi‘râcta sahn-ı cinânı eyledi me’vâ
Mezârı nûr ola Pertev Efendi göçtü ukbâya
Mûmâileyh âtîde tercemesi mezkûr Hâce Neş’et Efendi merhûmun
şâkirdân-ı sâhib-i irfânından olup bir kıt‘a dîvân-ı belâgat-unvânıyla
cerîde-i alemde ibkâ-yı nâm eylemiştir. Bu ebyât eş‘ârından nümûnedir.
Gazel Bî-nikâb ü bâ-nikâb arz-ı cemâl eylerdi yâr
Geh hilâli bedr ü geh bedri hilâl eylerdi yâr
[s.447]
Geh tegâfül geh tecâhül geh cefâ gâhî ıtâb
Ettiği cevri gehî benden suâl eylerdi yâr
Gâh küstâhâne harf-endâz-ı vasl oldukça ben
Dest-i nâzın perde-i ruhsâr-ı âl eylerdi yâr
Gâh teşvîk-i visâl ü gâh tenbîh-i firâk
Geh ferâg-ı ışk ile emr-i muhâl eylerdi yâr
Gelmez idim geh vefâ mânendi Pertev yâdına
Geh benimçin gayr ile ceng ü cidâl eylerdi yâr
Gazel-i Diğer
Gamınla kâse kâse nûş edersem mey pey-ender-pey
Gelir imdâdıma ceyş-i neşât-i key pey-ender-pey
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1685
Müfredât
Becâ reşk-âver olsa sâz-ı bezme sîne kim anda
Tükenmez nâle vü âgâze-i hey hey pey-ender-pey
Serâpâ şerha vü dâg ile sînem çün ney olmuştur
Gelir her perdesinden sad sadâ-yı ney pey-ender-pey
Felek ben ülfet ettim germ ü serd-i rûzigârınla
Ne gam sermâ zemistân olsa germâ deyy pey-ender-pey
Seni tebrîde benden sa‘y ile ey Pertevin mâhı
Hücûm eyler gam-ı aşkın gibi her şey pey-ender-pey
Yâ matlabı yâ meşrebi yâ sıkleti vardır
Her bezme gelen kimseyi ahbâb mı sandın
Sûfiyâ nukli tüketmek var mıdır bî-nûş-ı mey
Bezm-i rindândır bu ey nâdân harîmlik değil
Bir şeb hat-ı şîrîn lebinin bahsi açılmış
Biz de o gece sohbet-i helvâda bulunduk
Kûze-i Eyyûb’dan cânâne nûş eylerse âb
Kâse-i billûr der yâ leyteni küntü türâb45
Pertev Paşa
Nâmı Mehmed Sa‘id’dir. Evvelce Meşreb tahallüs edip badehû Pertev
tahallüs eylemiştir. İzmit kazâsında vâki Darıca nâm karyede zînet-efzâ-yı
âlem-i şühûd olup Dersaâdet’e nakl ü hicret ve bir müddet rüûs kalemine
müdâvemetle hilkat-i zâtiyesinde meknûz ve fıtrat-ı asliyesinde merkûz
olan maârif ü kemâlât iktizâsınca Âmedî odasına ve bi’l-âhare Âmedî-i
Dîvân-ı Hümâyûn mesned-i refî‘ine ve badehû dîvân-ı hümâyûn beylikciliği mesned-i âlisine ve bin iki yüz kırk iki senesi makâm-ı vâlâ-yı riyâset-i
kitâbete pertev-efzâ-yı kadr ü şân buyurularak iki yüz kırk beş senesi infisâl
ile memuriyetle cânib-i Mısır’a azîmet ve îfâ-yı lâzime-i memuriyetle
Mısra
Yeter şu Kâhire’nin kahrı azm-i Rûm edelim
Nesr: mısraı medlûlünce hareket ve Dersaâdet’e muvâsalatla sadâret-i
uzmâ kethudalığı makâm-ı vâlâsına ve iki yüz elli bir senesi bâ rütbe-i
sâmiye-i müşîrî mülkiye nezâret-i celîlesine ve iki yüz elli üç senesi
Mısra
Dâne vermez hirmeninden merdüm-i dânâya çarh
45 Keşke toprak olsaydım. Nebe/39-40
1686 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Nesr: Mısdâkınca Edirne’ye müntekal ve sene-i merkûme Şabânında
rûh-ı revânı dâr-ı cinâna vâsıl olmakla İstanbul yolunda Seyyid Celâle’ddin
Türbesi kurbunda medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur.
Târîh
Dâr-ı ukbâya sefer eyledi Pertev Paşa
Eyleye câygehin cennet-i a‘lâ mevlâ
Buna da kalmadı encâm bıraktı gitti
Bu güzergâh-ı fenâ işbu vefâsız dünya
Eyleyib rûhuna Allâhü Teâlâ rahmet
Ede gülgeşt-i behişti ana dâim me’vâ
Okuyup geçme hemân merkadinin târîhin
Oku bir fâtihâ da ruhuna eyle ihdâ
Reşha-i rahmet olup noktalı târîh ana
Beyt-i firdevs ola menzil-i Pertev Paşa
[s.448] Müşârunileyh muhibb-i dervîşân bir müşîr-i âlîşân olup şiir
ü inşâda müşârun bi’l-benândır. Bir kıt‘a matbu‘ dîvânı vardır. Bu eş‘âr
mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır.
Na‘t-ı Şerîf Ey hâk-i pâ-yı sürme-zen-i dîde-i melek
Vey na‘l-i pâki tâc-ı ser-i neyyir-i felek
Olsun fedâ-yı hâk-i harîm-i mukaddesin
Cân ü cihân ü kevn ü mekân cümle mâ melek
Sensin garaz bu kevkebe-i arş ü ferşden
İns ü melek mekârim-i lutfun eder dilek
Vâbeste redd-i veddine temyîz-i kâinât
Kad fâze men etâbeke ve’l gayrü kad helek 46
Pertev kulunda na‘tına billahi yok mecâl
İhtessa zü’l-celâl bi nu‘ûtü’l-kemâli lek 47
Kıt‘a
Gönül sermest-i hayret çeşm-i terdir câm-ı lebrîzi
Ne yapsam neyle dem-sâz eylesem âh-ı seher-hîzi
Aceb mi özlesem yatsam sabâh-ı mahşer-engîzi
Uzandı leyle-i hasret meded yâ Şems-i Tebrîzi
Dü mir’ât-ı mukabildir nazarda yek-dil ü yek-reng
Dü çeşmin cevher-i bî-nişde yokdur fark-ı temyîzi
46
47
Sana tövbe edenler kurtuldu, etmeyen helak oldu.
(Allahım) Bütün kemal sıfatlar sana mahsustur.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1687
Eden çün mihr ü meh rûşen bu sırr-ı a‘zamı Pertev
Kemâl-i aşk-ı Mevlânâ cemâl-i Şems-i Tebrîzi
Paşâ-yı müşârunileyhin irtihâli hengâmda Edirne’de bulunan İran
tüccârından Acem Ali Ekber’in nazîresidir:
Cenâb-ı Pertev’e sundun İlahi câm-ı lebrîzi
Edip câm-ı şehâdetle nedîmin Şems-i Tebrîzi
Hudâvendâ o zâtın hedmine kim bâis olduysa
Kazâ çalsın onun da sadrına şemşîr-i sertîzi
Müşârunileyhin Sâbıku’z-zikr Pertev Efendi’ye Nazîresi
Olup gûyâ varak-gerdân-ı sayf u dey pey-ender-pey
Felek tûmâr-ı ömr-i dehri eyler tayy pey-ender-pey
Birikmiş bir takım âteş-zebân ü âteşîn-meşreb
Ederler bezmi ger-mâ-germ-i neyle mey pey-ender-pey
Lisân-ı hâl açar her dağlarına haste-i aşka
Olurlar tesliyet-gû-yı devâ elkey pey-ender-pey
Leb-i cân-bahşı gelse nağmeye pîş-i mezârımda
Çeker her üstühânım nağra-i yâ hey pey-ender-pey
O mihr-i nev-tırâşın Pertevâ âmed-şüd hattı
Te‘âkub üzredir mânend-i zıll-ı fey pey-ender-pey
Mülûk-i Âl-i Osmânı bir kıt‘ada nazmen ifâde etmiş olmakla buraya
teberrüken ve teyemmünen terkîm edildi.
Selîm ü Ahmed ü Osmân üçerdir Âl-i Osmân’da
Mehemmed’le Murâd ü Mustafa dörder olup ma‘dûd
Birerdir Hazret-i Abdü’l-hamîd Orhân ü İbrâhîm
İkişerdir Süleymân Bâyezîd ü Hazret-i Mahmûd
Müfredât
Gösterir rif ’at yüzünden çarh mânend-i şerâr
Bir vücûdu zâyi‘ etmek istedikte rûzigâr
Yolunda aşk sebebtir lisâna gelmemize
Değil lisâna vü belki cihâna gelmemize
Behâyim-tıynete olmaz büyüklük bâis-i temkîn
Olursa fil-i kûh-endâm kurtulmaz tezelzülden
1688 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Harfü’t-Tâ
Tâib
Tarîkat-ı aliyye-i Mevleviyye müntesiplerinden olup Hattâtzâde demekle şehîr şâ‘ir ve Hattat el-hâc Mehmed Tâib Efendi’dir ki Darbzâde
Hattât Mustafa Efendi’nin ferzend-i hünermendidir. Bu gazel mahsûl-ı
tab‘-ı dürerbârlarıdır.
[s.449] Gazel
Rûh elinden içelim bâdeyi güldür güldür
Vakt-i eyyâm-ı tarab mevsim-i güldür güldür
Şîşe-i dilde olan la‘l-i müzâbı gülmez
Velvelâyla dökülür sâgara güldür güldür
Ederek seyr-i çemen-zâr o şeh-i hüsn ü cemâl
Şehre gerdûn ile gelmede güldür güldür
Âb-ı Seyhûn ile Ceyhûn nice hem cünbüş olur
Eşk-i çeşmim seyelân etmede güldür güldür
Sadr-ı meyhânede durma çek ayâğın zâhid
Şom kademin yıkılır başına güldür güldür
Hâbgâhımda dahi kendimi giryân görürüm
Ey sitem-pîşe dil-i Tâibi güldür güldür
Bin yüz doksan iki senesi Cümâdi’lâhiresinin on beşinci günü vefât etmekle Zindânaltı’nda Ortamezarlık’ta Arpacılar’a karşı köşede defn olunmuştur. Seng-i mezârında bir mevlevî sikkesi vardır. Âsâr-ı ilmiyelerinden
bin yüz yetmiş târîhinde te’lif olunmuş Cevâhiru’l-Kavâ‘id unvanlı bir
kavâ‘id-i fârisiyesi vardır ki pek mükemmeldir. Dîbâcesine yazdığı ebyât-ı
fârisiye bunlardır.
Nazm
Kerdem be-avn-i Îzid tahrîr-i în risâle
Dâdem be-cân-ı hod-râ ez hûn-ı dil nevâle
Anha ki ez-kavâ‘id ber-satr-ı û keşîdem
Ez kavl-i mâ-sebak hem kerdem ber-ân kabâle
Ma‘nâ-yı beyt-i rengîn çün şâhidest zîbâ
Müşkîn dû mısraaynest çün anberîn külâle
Ey tâlib în cerîde manzûr-ı tü çü bâşed
Sad nükte-i menâfi‘ yâbî behr-i makâle
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1689
Tâib berây-ı tuhfe ihvân-ı bâ safâ-râ
Kerdem be avn-i Îzid tahrîr-i în risâle48
Hitâmı Târîhi
Sad şükr ki în arûs-ı zîbâ
Bâ akd-i hitâm nâmzed şüd
Murg-ı dil-i men der-în gülistân
Çün murg-ı bahâr pür-saded şüd
Âmed-şüd-i feyz-i Hak be cânem
Âsâr-nümâ-yı cezr ü med şüd
Himmet ki nümûd rû-yı encâm
Ez cânib-i lutf-ı Hak meded şüd
Târîh şüd în rakamçe Tâib
Heftâd ü hezâr ü sad şüd 49
Hattatlar sırasında da Tâib nâmıyla mezkûrdur.
Tâbi‘î
Nâmı Ali mahlası gâh Feyzî gâh Tâbi‘î idi. Sanat-ı kitâbette mahâret-i
tâmmesi olduğundan âgaz zaâmetine mutasarrıf idi. Bu ebyât âsâr-ı
şi‘riyelerinden nümûnedir.
Müfredât En-nûn kalem misâl bu âh-ı şerer-feşân
Yazdı felek sahifesine sûre-i duhân
Acıyıp bağrına bastı dürr-i eşkim bahr-ı gam
Dedi merdüm düşkünüdür bir yetîm üftâdedir
Hüsn-i hattı ve güzel kitâbeti olduğu ve 969’da vefât eden Cenâbi
Paşa tevâbi‘inden idügi Kâmûsu’l-A‘lam’da mezkûrdur. Latîfî Tezkiresi
mûmâileyhi İstanbullu demiş ise de Enîsü’l-Müsâmirîn’de ve Kâmûsu’lA‘lâm’da Edirneli olduğu musarrahdır. Mesîhî’nin Edirne hakkındaki şehrengizine nazîre demiştir. Nâmı hattatlarda dahi vardır.
48 49
Allahın yardımıyla bu risaleyi yazdım. Kendi canıma gönül kanını nevale olarak verdim.
Bu risaleye kâidelerden istifadeyle çektiğim satırlara öncekilerin sözünden de bir şeyler kattım.
Yeni beytin manası güzel bir kadın gibidir. Onun misk gibi her iki mısrası anber kokulu güldür.
Ey talip eğer risale senin karşına çıkarsa konuşmak için yüzlerce faydalı nükte bulursun.
Ey Taib ihvan-ı safaya hediye etmek için Allah’ın yardımıyla bu risaleyi yazdım
Şükürler olsun ki bu güzel gelin “besmeleyle” nikahlanmaya aday oldu.
Benim gönül kuşum bahar kuşları gibi bu gül bahçesinde sevinçle doldu.
Canıma Allah’ın feyzinin geliş gidişi med cezirden izler gösterdi.
Hakkın lutfu tarafından yardım oldu ve himmet betiş yüzünü gösterdi.
Ey Taib bu rakamlar (1170) tarih oldu.
1690 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Tahsin Bey
Dergâh-ı âlî kapıcıbaşılarından ve vücûhdan Emru’llah Ağa’nın
mahdûmu olup Şehâbeddin Paşa Kurb-ı Ârasta Mahallesi’nde tevellüd
etmiş ve Taş Odalar Mahallesi’nde ikâmet etmekte bulunmuş idi. [s.450]
Meslek-i kitâbete dâhil ve Edirne meclisinde tahrîrât kâtibi bulunduğu
hâlde bin iki yüz elli altı senesi hâcelik rütbe-i mu‘teberesine vâsıl olmuş ise
de kitâbet-i mezkûreden ahîren infisâli vuku‘ bularak iki yüz altmış iki senesinde uhdesine rütbe-i râbi‘a tevcîhiyle pederi Prizrin Sancağı kaymakâmı
bulunduğu esnâda livâ-i mezbûr tahrîrât kitâbetinde ve badehû yine pederi
mûmâileyhin Sakız Cezîresi muhassıllığında bulunduğu hengâmda kethudalığı hizmetinde bulunup iki yüz altmış iki senesi evâsıtında sâniyen
Edirne meclisi kitâbet hizmetine ve badehû infisâl ile bazı memuriyetlerde bulunmuş ve nihâyet Şarköy kazâsı kaymakâmlığına tayin buyurulup
bin iki yüz yetmiş sekiz senesinde orada irtihâl etmekle çarşı câmi-i şerîfi
hazîresinde defn olunmuştur. Bu gazel âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Gazel Biz de cûlar gibi alçaklara artık akalım
Sûret-i matlabımızda görünür mü bakalım
Hep ferâmûş edelim sûz ü güdâz-ı hecri
Gel gel ey âfet-i cân bir iki bâde çakalım
Şevk-ı ruhsârın ile bezmimizi şu‘leleyib
Bu şeb ehl-i hasedin başına âteş yakalım
Eyle vaslın ile mesrûr da sonra güzelim
Feleğin cevrini hep başına bir bir kakalım
Esb-i tab‘ın da silinmiş idi Tahsîn kayarı
Himmet-i Râşid ile bir iki üç mıh çakalım
Tevfik Bey
Dersaâdet ahâlisinden İsmâil Ağa’nın sulbünden 1250 târîhinde
Edirne’de Eskici Hamza Mahallesi’nde tevellüd etmiştir. Ârız Baba şeyhi
denmekle meşhûr olmuş idi. Tarîk-i Bektâşî müntesiplerindendir. Eş‘ârı
dervîşâne olup bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesinden nümûnedir.
Müfredât Yıkagör pîr-i mugânın başına hânesini
Beyt-i Hakdır diyerek ol yeri bünyâd eyle
Hakîkat-bîn olan ârif ikilik perdesin görmez
Ki yalnız başına sultân olur rind-i kalenderdir
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1691
Meydân-ı cehâlette kalıp bende kemâl yok
Mahv etse kemalin kişi ardınca zevâl yok
A‘lâ ile ednâ bir olur dergeh-i Hakda
İndinde hudâ-yı keremin gayri ricâl yok
Bin üç yüz dokuz târîhinde Trablusgarb’a teb‘îd edilip bin üç yüz on
beş Cemâziye’l-evvelinin on yedinci Perşembe günü orada vefât etmekle
Seyyid Münebzir Kabristânı’nda defn edilmiştir.
Tîgî Bey
Kemâl-i fazl u iz‘ân ü şemşîr-zebân-ı uzûbet-beyân ile çâpük-süvârân-ı
meydân-ı irfân olan Mehmed Bey’dir. Atâ Târîhi beyânınca Kara Murad Paşa’nın mahdûmudur. Sarây-ı Sultânî’den sipâhiliğe çıkdıktan
sonra dergâh-ı âlî müteferrikalarından olmuş idi. Sultân Ahmed Hân
hazretleri’ne verdiği kasîdede bu beytle ol fırkadan şikâyet etmiştir.
Beyt Beni bir fırkaya saldı ki sığmaz nâmı bu bahra
Zebân-ı fârisîde atf-ı tefsîri perîşândır
Âtîdeki eş‘âr güftâr-ı dürer-bârından nümûnedir.
Gazel Niyâz ehline asla rahmı yok bir nâzenînim var
Makâm-ı şîvede bir şâh-i istignâ-güzînim var
Ba‘îd olmaz ırakdan gözler isem pertev-i mihrin
Basîret ehline gün gibi çeşm-i dûrbînim var
Sadâ-yı tîşesinden bîsütûn inlerse Ferhâdın
Benim de taşlara te’sîr eder âh-ı hazînim var
Nigîn ü Hâtem ü Cemşîd nâmın ağzıma almam
Ne dünyaya mahabbet üzreyim ne halka kînim var
[s.451]
Edip çarhı siper tîr-i kazâdan kaçmazam Tîgî
Yesâr ehlinden ümmîd-i vefâ etmem yemînim var
Tecnîsî Gazel Kaşın ki dil-i cânıma gamzenle ok urdu
Âlemde bu gün cevr ü cefâ yâyın o kurdu
Olmasa eğer yâd-ı visâlinle firâkın
Destân-ı gam u gussa-yı aşkı kim okurdu
Aldanma eğer tilkilenürse sanâ agyâr
Kim sen kuzıcağım dahi bilmezsin o kurdu
Gülşende eğer meclis-i cânânı göreydi
Vâ‘ız koyup uçmâgın bizi anda okurdu
1692 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gazel Kıt‘a Kıt‘a Müfredât Tîgîyi sorarsan eğer ey gözleri hûnî
Gamzen göreli seyf duâsını okurdu
Hem-reh-i erbâb-ı zevk olduk safâya uğradık
Yâr ile ettik ayak seyrin Vefâ’ya uğradık
Tekye-i aşkında dervîşin dilin kurbân için
Hazret-i Eyyûb’a vardık cân fedâya uğradık
Taşra kaldık olmadı yârin der-i vaslı küşâd
Biz vefâ isterken açmazdan cefâya uğradık
Eyleyip seyr-i Acem etmişken âheng-i hicâz
Bir gözü tatar şevkile nevâya uğradık
Bulmadık kûyun gibi bir mecma‘-ı erbâb-ı derd
Milket-i Bağdâd’ı gezdik Kerbelâ’ya uğradık
Gayra mâil deyü dilber söylemez oldu bize
Hîç dile gelmez bir özge iftirâya uğradık
Sana dil verdik dilden cevr eder oldu habîb
Tîgiyâ kendi dilimizle belâya uğradık
Iyd-i visâle cânımı irgürmek isterem
Bu câme-i fenâyı değiştirmek isterem
Aşkı koyup tarîk-i ferâgat diler gönül
Ol i‘tikâddan anı döndürmek isterem
Karadan âlet onarır her dem
Tâ ölünce zamânın âdemîsi
Geçmek için bu bahr-ı fânîden
Oldu tâbût-i fâtiha gemisi
Rişte-i cân ile ol Yûsuf ’a tâlib olanın
Âkıbet seyr edesiz ipliği bâzâra çıkar
Yıkar bir ayâk ile âlemi bilmem ne hikmet var
Şarâb-ı telhle sâkîde benzer acı kuvvet var
Şikeste olsa nola seng-i gamla şîşe-i dil
Gönül tokuştuk o sengîn dil ile ve’l-hâsıl
Dedi nicesin zümre-i uşşâk arasında
Dedim yüz urup toz ile toprak arasında
Sunma ağyâra kadeh halka-i meclisde iken
Ey perî taşra uzatma ayagın dâireden
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1693
[s.452]
Yanında düşmen-i bedhâhı zem etmem benim cânâ
Kelâm-ı nâ-sezâ neyler dururken dostum cânım
Cefâ için mi getirdi felek cihâna bizi
Dahi ne günlere saklar aceb zamâne bizi
Düş harâbâta esîr-i mey-i nâb ol ebedî
Göreyim bencileyin sen de harâb ol ebedî
Gel habâb-ı bâdeden rû-yı safâya nâzır ol
Aç gözün âyîne-i âlem-nümâya nâzır ol
Ahıma meyl eyledi ol servi ettim der-kenâr
Ömrüm içre görmedim böyle muvâfık rûzigâr
Gamdan harâba müşrif idi hâne-i derûn
Teşrîf edince eylediler mehveşân şen
Edirne’de ekseriyâ ihtisâb ağalıgıyla imrâr-ı vakt eyler imiş. Bir defa
Edirne ihtisâbında tesâdüfî olarak Topal Mahmûd nâmında biri ihtisâb ve
Aksak Muzaffer nâmında biri de nâib ve Yek-çeşm Âsaf nâmında biri dahi
kethuda olduğundan Tîgi Bey bu kıtayı demiştir.
Kıt‘a Bir aceb cem‘iyyeti var ihtisâb ocağının
Çarh-ı kec-rev kılmamış bu ittifâkında galat
Kâtibi meflûc ü ağa a‘rec ü nâ-pâyidâr
Kethudâ yek-çeşm ü nâzır nîm-ten nâib sakat
Bir der-âmed gelse beş kişi dokuz gözlü olur
Nâib ü ağa birer pay üzre durur hem çû bat
Kemâl Paşazâde merhûmun fârisiyü’l-ibâre Nigâristân nâm kitâbını
lisân-ı türkîye tercüme etmiş ise de müsvedde kalmakla meşhûr olmadı. Âsârından mükemmel dîvân-ı belâgat-unvanı vardır. Bin yirmi yedi
târîhinde vefât etmiştir. Bu beyt en son söylemiş olduğu güftârından olmuş maznûndur.
Beyt Şu dem kim nakl edip teslîm edem deynim olan cânı
İlâhî bâna yol şâhidleri kıl dîn ü îmânı
Üsküfçü Hızır Mahallesi’nde Soğukçeşme Caddesi’nde (13) numarada vâki Muslihuddin Türbesi bu zâtın hânesi olduğu Enîsü’lMüsâmirîn’de mezkûrdur.
1694 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Harfü’s-Sâ
Servet Bey
Sâbiku’t-terceme Tahsin Bey’in büyük mahdûmudur. Bin iki yüz
elli dört târîhinde Taş Odalar Mahallesi’nde tevellüd etmiştir. Meslek-i
küttâba dehâletle Filibe ve Aydın tahrîrât müdürlüklerinde müddet-i
medîde istihdâm olunmuş ve bir müddet de Trabzon’da rüsûmâtta bulunmuş idi. O sırada lihyesini küşâd etmekle Trabzonî Emin Hilmi Efendi
bu târîhi demiştir.
Târîh Hilmi târîhin dedim cevher gibi
Mîr Servet lihyelendi ola şâd 1280
Bi’lâhare dersaâdette memuren ikâmet eylemiş ise de 1307 târîhinde
vefât etmiştir. Bu beyit onundur.
Beyt Helâk etmiş yine bir âşık-ı nâ-çârı besbelli
Boyanmış reng-i âle gamze-i hûnhârı besbelli
Senâyî
Nâmları Ali’dir. Gülbün-i vücûdu hâk-i pâk-i Edirne’den hüveydâ ve
Senâyî mahlasıyla dâhil-i sınıf-ı üdebâ olmuşlar idi. Ba‘de tahsîli’l-isti‘dâd
Keşan kasabasına azimetle orada Celvetî dergâh-ı şerîfinde seccâde-nişîn-i
irşâd olan Süleyman Zâtî Efendi hizmetlerine vâsıl ve şeref-i bey‘atlerine
nâil olarak bir müddet hizmetlerinde bulunduktan ve irşâd-ı erbâb-ı
isti‘dâda mücâz olduktan sonra maskat-i re’sleri olan Edirne’ye avdetle
Gülbahar Mahallesi’nde vâki dergâh-ı şerîfte seccâde-nişîn olmuşlar idi ki
Târîh Senâ vü hamd ola Hakka Senâyî
Reh-i aşkında terk ettin sivâyı
İçelden teşne-dil ma‘şûk elinden
Mey-i vahdetle bir câm-ı safâyı
Getirdim nazm-ı güftâre anınçün
Kamu âşıklara bu dil-güşâyı
Bu sâl-i meymenet içr aydı târîh
Tamâm oldu bu dîvân-ı Senâyî
[s.453] târîhi medlûlünce dîvânlarının tertîbi bin yüz seksen iki
târîhinde hitâm bulmuş ve bin yüz doksan dokuz senesinde âzim-i hângâh-ı
ukbâ olmakla kalıb-ı şerîfleri seccâde-nişîn oldukları dergâh sâhasında
defn olunmuştur. Bu eş‘âr güftâr-ı dervîşânelerinden nümûnedir.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1695
Gazel Gelmişem kâlû belâda arz olan îmâna ben
Bu cihân bâğını geldim şimdilik seyrâna ben
Zâhidâ takvâ-yı zühdün gel bize arz eyleme
Hakkı bilmekliğe geldim sûret-i insâna ben
Tâ ezelden câm-ı aşkı nûş edip mest olmuşam
Nağra-i yâ hû ile girdim bu gün meydâna ben
Şimdilik bir dilberin aşkıyla cevlân eyleyip
Râh-ı aşkında o yârin girmişem devrâna ben
Nâr ü bâd ü âb ü hâki don düzüp giydim hemân
Çâr erkân ile yol buldum dahi ol kâna ben
Ben dediğim benliğe ta‘n etmesin ehl-i kemâl
Anı dahi verdim onun varlığında ana ben
Şöyle bir abdalım aşkında Senâyî ben onun
Cüz’ü küllü mahv edip verdim kamu cânâna ben
Der ta‘rîf-i salât-ı ıyd
Gel imdi dinlegil ıyd-ı salatı
Dokuz tekbîr ile bu vâridâtı
Birisi farz biri sünnet yedisi
Dahi vâcib yazılmıştır berâtı
Olup farz iftitâhı üçü vâcib
Rukû‘ tekbîri sünnet bir rek‘atı
İkinci rek‘atın tekbîri dörttür
Bular dördü de oldu vâcibâtı
Senâyî’den sana olsun hediye
Unutma ezber eyle bu nikâtı
Senâyî’nin tercî‘-i bend-i meşhûru
Âh kim derd-i derûnum yine buldu zararı
Yine eflâkı siyâh eyledi âhım şereri
Levh-i dilde komadı gerçi ki yaşım eseri
Âh-ı serd-i seherimle yine buldum kederi
Yel gibi yeldim aradım bulamadım bir eri
Diye ey bâd-ı sabâ soluma aldım haberi
Hâs ü âm şeyh demişler bir alay hayra şerri
Sana düldül diye vallâhi satar leng harı
1696 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
[s.454]
Ne hakîkat bilir ebter ne gök anlar ne yeri
Bağlamaz terkeşine kâl ile hayrü’l-beşeri
Her yana gâh Sikender gibi kıldım seferi
Geh Süleymân gibi saldım yedi iklîme çeri
Açtı şehbâz-ı dilim her yanaya bâl ü peri
Eyledim seyr nice mu‘teberât-ı siyeri
Okudum kavl-i Ebû Bekr ile İbni Ömeri
Kimi Abbâsî delîli kimi İbni Haceri
Görmedim gülşen-i akvâlde hiçbir şeceri
Ki bite şâhının üstünde muradım semeri
Yazmamış Kâdî vü Keşşâf ü Cerîr ü Taberi
Haberim yok güzelim kimden alayım haberi
Seni âlem sanma arş-ı mu‘allâda arar
Kimi esmâda kimi künc-i müsemmâda arar
Kimi havrâda kimi Âdem ü Havvâda arar
Kimi hûrşîd-i cihân-tâb-ı mücellâda arar
Kimi a‘râf ü kimi cennet-i me’vâda arar
Kimi yerde kimi gökte kimi deryâda arar
Kimi dağda kimi bağda kimi sahrâda arar
Kimisi sîm ü zer ü gevher-i yektâda arar
Beyt-i makdisde kimi ka‘be-i ulyâda arar
Kimi deyre girüben Lât ile Uzzâ’da arar
Kimi Ya‘kûb oluben Yûsuf-i zîbâda arar
Kimi Yûsuf oluben rû-yı Züleyhâda arar
Kimi Mecnûnun olup sûret-i Leylâ’da arar
Kimi Vâmık kimi ruhsâre-i Azrâda arar
Kimisi bâğa girip serv-i semensâda arar
Gül ü sünbülde kimi bülbül-i şeydâda arar
Kimi levha yazılan lafz ile ma‘nâda arar
Kimi tahmîs ile eş‘âr-ı mu‘ammâda arar
Yazmamış Kâdî vü Keşşâf ü Cerîr ü Taberi
Haberim yok güzelim kimden alayım haberi
Söyle ey mâh dahi kubbe-i hadrâda mısın
Yohsa şol şem‘-i münîr-i felek-ârâda mısın
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1697
Kürsî-i levh ü kalem sidre-i tûbâda mısın
Yohsa envâr-ı hudâ necm-i süreyyâda mısın
Bâis-i hilkat olan gevher-i yektâda mısın
Yed-i masnû‘un olan cümle-i eşyâda mısın
Sâye-i zâtın olan Dâver-i Dârâda mısın
Şânına şâhid olan dilber-i ra‘nâda mısın
Aks-i ruhsârın olan rû-yı musaffâda mısın
Çeşm-i cânibînin olan nergis-i şehlâda mısın
Aceb enhâr gibi vâdî vü sahrâda mısın
Gehî esfelde keremle gehî a‘lâda mısın
Gehî İsâ vü gehî Hâcer ü Sârâda mısın
Gehî Mûsâda gehî ol yed-i beyzâda mısın
Mescid ü medrese vü künc-i musallâda mısın
Zâhidin hû deyip ettiği gavgada mısın
Leyte vü leysede vü lâda mı illâda mısın
Kâf u ankâda yâsin ile tâhâda mısın
Yazmamış Kâdî vü Keşşâf ü Cerîr ü Taberi
Haberim yok güzelim kimden alayım haberi
Nîce dem hem-nefes-i nâle vü feryâd oldum
Âh ile taht-ı Süleymân gibi berbâd oldum
Geh olup bende-i mutlak gehî âzâd oldum
Taht-ı izzetde gehî gerçi ki şehzâd oldum
Gâh ma‘mûr olup vaslla âbâd oldum
Yıkılıp geh gam u hicrânla nâ-şâd oldum
Hızr ile hemdem olup kâbil-i irşâd oldum
Cân ü dilden ne ki derler ise münkâd oldum
Gehî hem-zâd oluben kutbla evtâd oldum
Nice dem keşf ü kerâmâtla mu‘tâd oldum
Şeref-i zühd ile geh eşref-i ubbâd oldum
Şiddet-i nefsile geh berter-i Şeddâd oldum
Nefs-i bedhâhımı öldürmeğe cellâd oldum
Cigerim zahmına Selmân gibi fassâd oldum
Gehî mollalar ile zümre-i irşâd oldum
Gehî evbâş kumarbâz ile nerrâd oldum
1698 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
[s.455]
Gehî sehhârlık edip gehî şeyyâd oldum
Gerçi kim okumada yazmada üstâd oldum
Yazmamış Kâdî vü Keşşâf ü Cerîr ü Taberi
Haberim yok güzelim kimden alayım haberi
Kande bulsam anı kim yokda değil varda da yok
Âşık-ı zârda da yok dilber-i mekkârda da yok
Nüh felek şeş cihet ü seb‘a-i seyyârda da yok
Zâhir ü bâtın ü a‘yân ile esrârda da yok
Hâl ü müstakbel ü mâzî ile etvârda da yok
Nîk ü bedde değil âsân ile düşvârda da yok
Âb-ı bârân-ı figen dîde-i ezhârda da yok
Gül ile hârda değil hâr ile gülzârda da yok
Mısr u Şâm u Haleb ü Mekke vü Sinnâr’da da yok
Yemen ü Hindû Buhârâ ile Tatar’da da yok
Atlas ü kemhâ değil dirhem ü dînârda da yok
Künc-i dükkânda değil şehr ile bâzârda da yok
Kûşe-i meygedede hâne-i hammârda da yok
Serteser hayl-i cihân günbed-i devvârda da yok
Dahi ser-cümle muhâcirde vü ensârda da yok
Fıkh u tefsîr ü ehâdis ile âsârda da yok
Şecer-i bâğ-ı İremde biten esmârda da yok
Kalb-i vîrân-ı Senâyî-i dil-figârda da yok
Yazmamış Kâdî vü Keşşâf ü Cerîr ü Taberi
Haberim yok güzelim kimden alayım haberi
Harfü’l-Cim
Celîlî
Sanatı penbe-dûz ve şiiri pür-sûz idi. Sultân Selîm devrinde irtihâl-i
dâr-ı ukbâ etmiştir. Âtideki ebyât âsâr-ı şi‘riyesinden nümûnedir.
Noksan Gazel Âh kim gurbette kaldım bir nigâr eyler beni
Çoktan eylerdim sefer ol şîve-kâr eyler beni
İtlerime hem-dem ol gitme kapımdan der bana
Bunca yıldır dostlar ol itibar eyler beni
Düşeli dil zevrakı girdâb-ı aşkın bahrına
Ha bu gün yarın diye bu rûzigâr eyler beni
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1699
Beyt Cânı ağzına gelir mecliste cânâ şîşenin
Yüz kızartıp bûseler aldıkça la‘lünden şarâb
Cemâlî
Gülbün-i vücûdu gülistân-ı Edirne’den nümâyân ve Şeyh Cemâlî
Mehmed Efendi unvânıyla ma‘lûm-ı âlemiyân olup tahsîl-i maârif-i ilmiye ve tekmîl-i âdâb-ı resmiye eyledikten sonra tarîkat-ı Uşşâkiye
meşâyih-i kirâmından âtîde tercemesi mezkûr Şeyh Mehmed Hamdiyü’lBağdâdî’den bi’l-intisâb tarîke icâzet almış ve Gülşenî Hasan Sezâyî
Efendi’den dahi âdâb-ı hakîkat ve sohbeti görmüş olduğu hâlde bin
yüz elli sekiz târîhinde İstanbul’a azîmetle Mehmed Efendi yerine
Uşşâkiyeden Savaklar’da Hirâmî Ahmed Paşa Tekkesi’ne şeyh oldu. Buna
pîr-i sâni denir Hüsâme’ddin Uşşâkî’nin onuncu derece hulefâsındandır.
Bin yüz altmış dört târîhinde dersaâdette âzim-i âlem-i câvidânî olmakla
Eğrikapı hâricinde kendiye mensûb olan dergâh-ı şerîfte medfûndur. Bu
eş‘âr âsâr-ı güftârındandır.
Gazel Yokları var etmeye Hakk etti künle çün hitâb
Anların yüzünü kendi yüzüne çekti nikâb
Her zuhûrâtı içinde setr olunmak dileyip
Eyledi her bir zuhûrunu zuhûruna hicâb
Kendi yüzün gayri yüzlerden temâşâ etmege
Kendinin bir yüzünün mir’âtın etti bî-hisâb
Ol sıfât ile aratıp zâtın buldurmaya
Etti esmâsı ile eşyâyı cümle feyz-yâb
Cân gözün aç bak onunla sen bu işlenen işe
Taht-ı esmâsındadır hep ger günâh ü ger sevâb
Hakdan özge yok mu kat‘a hiçbir şey’i diyene
Gayri yoktur ver Cemâlî sâile şâfî cevâb
[s.456] Gazel-i Diğer
Cânı cânâna verip cânâna eyler intisâb
Katresin bahre katan ummâna eyler intisâb
Abd-i mahz olup rızâda istikâmet eyleyen
Dergehe bulup yolu sultâna eyler intisâb
Bülbül-âsâ durmayıp zâr eyleyen şeb-tâ-seher
Bâğ-ı dilde ol gül-i handâna eyler intisâb
1700 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gönlünü dermânsız olan derd-i aşka uğratan
Ol rumûz-ı hikmet-i Lokmân’a eyler intisâb
Sohbet-i hayvânîden kendi özünü kurtaran
Ey Cemâlî sohbet-i insâna eyler intisâb
Gazel-i Diğer Sâil-i dergâhınam geldim sana yâ Rab meded
Bî-kesim lutf u kerem eyle bana yâ Rab meded
Ben hatâ edip geçirdim vaktımı ısyânile
Afv edip ısyânımı eyle atâ yâ Rab meded
Ben rızân üzre senin bir demde hîç bulunmazam
Önümü aldı benim nefsî hevâ yâ Rab meded
Çok benim ısyânım ammâ rahmetinin haddi yok
Kalmayam ısyânile yüzü kara yâ Rab meded
Şöyle doldur aşkını kemter Cemâlî gönlüne
Zerrece yer bulmasın anda sivâ yâ Rab meded
Nâ tamâm Gazel
Kâfire küfrümü verdim mü’mine îmânımı
Zâhide zühdümü verdim fâsıka ısyânımı
Sâlike verdim sülûkum mühmile ihmâlimi
Kâmile verdim kemâlim nâkısa noksânımı
Âlime ilmimi verdim câhile hem cehlimi
Âşıka aşkımı verdim ârife irfânımı
Âtide tercemesi mezkûr Nazîra Efendi Şeyh-i müşârunileyhin sitâyişi
hakkında demiştir.
Nazm Cemâl-i Hakka mazhardır cemâli
Anınçün şöhreti oldu Cemâlî
Celâl ızhâr eder tevhîd-i Hakda
Velî tev’em cemâline celâli
Gürûh-ı‘ârif-i billâha me’haz
Odur aslında zîrâ var kemâli
Reh-i uşşâkiyânın rehberidir
Reh-i aşkı komaz tenhâ vü hâlî
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1701
El aldı hazret-i Bağdâdî’den ol
Onunla buldu ol kurb-ı visâli
Netîce hazret-i Şeyh Sezâyî
Onu irşâd edip gitti melâli
O şimdi mürşididir râh-ı Hakkın
Murâdın anlamak ise meâli
Varıp dâmânına yüz sür Nazîrâ
Var ise müşkilin eyle suâli
Lisân-ı hâl ile bilir murâdın
Duâsıdır uzatma gel makâli
İlâhiyâttan ibâret müretteb dîvânları vardır. Sinni altmışı geçmiş mazanneden bir zât-ı sütûde-sıfât idi. Mahdûmları Mehmed Efendi Edirne’de
Salı Tekkesi şeyhi olan Edirneli Yazıcızâde Mehmed Efendi’nin vefâtında
oğlu dahi gâib oldukta onların yerine Salı Tekkesi’ne şeyh olup bin yüz
doksan üç târîhinde vefât etmekle onun yerine dersaâdette Savaklardaki Uşşâkî tekkesi şeyhi olan mahdûmu Cemâle’ddin Efendi şeyh olup az
müddette irtihâl etmekle yerine oğlu Nizâmeddin Efendi şeyh oldu. 1199
Zilkadesinin onuncu gününde o dahi vefât eyledi.
[s.457] Civânî
Kadızâdedir. Tekmîl-i kemâlât-ı ilmiye ettikten sonra Kemâlpaşazâde
merhûmdan mülâzim ve tarîk-i kazâya âzim olmuştu. Âhiru’l-emr altmış
akçe ile Vize kazâsına kadı iken vefât etmiştir. Bu ebyât güftârındandır.
Kıt‘a Gonceye ol la‘l-i dür-pûşu nice teşbîh edem
Gonce ancak bir dehendir kim onun dendânı yok
Âşık olan şem‘den görmek gerektir yanmağı
Yüreği yanar yaşı akar velî efgânı yok
Matla‘
Seg-i yârim demiş mecnûna şeydâ
İşitip Leylî dedi seg be-sahrâ
Civânî-i Diger
Ehl-i hiref tâifesinden külâh-dûz idi. Asr-ı Sultân Süleymân Hânî
şuarâsındandır. Bu matla‘ mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır.
Matla‘
Vefâ bünyâdı dilberde nolaydı üstüvâr olsa
Ya ben bî-çâre vü üftâdede sabr u karâr olsa
1702 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Cevrî
Kınalızâde Hasan Çelebi Tezkiresi’nde beyân olunduğuna göre
mûmâileyh şuarâ-yı belâgat dîdine ma‘den olan şehr-i Edirne’dendir. Sıgâr
u kibâr arasında Harratzâde demekle iştihâr bulmuştur. Babası zurefâ-yı
A‘câm’dandır. Sultân Selîm ile gelerek Edirne’de mekân tutmuştur. Nâmı
İbrâhim’dir. Ulüvv-i himmet ü sümüvv-i nehmeti ile tarîk-i ber-sa‘âdet-i
ilme sülûk edip nice zamân Bostân Efendi zamânında gülistân-ı fazl-ı
irfândan hûşe-çîn olup ictinâ-i simâr-ı fazl u yakîn etmiş idi. Âhirü’l-emr
ebvâb-ı recâ vü âmâli insidâd olup ol bâbdan bî-murâd olunca mahzûn
u nâşâd Abdü’lkerîmzâde merhûmun südde-i felek-nihâdına istinâd ederek ondan mülâzim olduktan sonra tarîk-i kazâya âzim olmuştur. Alâm-ı
bî-encâm mansıb-ı kazâya mübtelâ iken yine dâimâ tahsîl-i fazl ü irfân
etmekte idi. Dürr-i ma‘ârif-i fazâilinden fazla latîf ebyâtı ve müessir sûznâk kelimâtı vardır. Murabba‘-gûyluk rûşende tab‘ı âzmâyiş etmekte güzel
murabba‘lar demiştir. Kendilerinin re’yiyle bu ebyât tesvîd olunmuştur.
Murabba‘ Gazel
Gelmek çü müyesses değil serv-i kenâra
Sende ise tahammül göremem sabr u karâra
Kâdir de değilken bilirim terk-i diyâra
Âvâre gönül neyleyeyim sana ne çâre
Günden güne artırmadasın âh ile zârın
Gûş eylemez ol serv-kad ü lâle-izârın
Bir yerde ise yok iki gün sabr u karârın
Âvâre gönül neyleyeyim sana ne çâre
Kâdir değilem ol sanemin kûyuna varam
Bir mersiyede firkatla zâr u nizâram
Dokunmaz iken şimdi benim başıma çârem
Âvâre gönül neyleyeyim sana ne çâre
Bin var gam-ı cânâne ile sînede dâgın
Envâ‘-ı hevâlarla dolu cevf-i dimâgın
Şimdengeri netmek gerek olmuş olacağın
Âvâre gönül neyleyeyim sana ne çâre
Yâr olamadın gitti bu ben bağrı kebâba
Başında hevâlar beni döndürdü habâba
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1703
Cevr eyleyüben Cevrî’ye düştün mey-i nâba
Âvâre gönül neyleyeyim sana ne çâre
Kafzâde Fâizî’nin Zübdetü’l-Eş‘âr’ında âtîdeki ebyât Edirneli
Harratzâde Cevherî nâmınadır.
Ebyât Azm eylese ne cânibe ol ka‘be-i ümmîd
Kıble-nümâ gibi yüreğim titrer üstüne
Dili alıp gider oldukta al bile cânı
Biribirinden ayırma efendi yârânı
[s.458] bin altmış beş târîhinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmiştir.
Çemenî
Nâmı Dervîş Ahmed’dir. Bin otuz târîhinde Edirne’de vefât etmiştir.
Bu beyit onundur.
Beyt
Yoktur sebâtı ey Çemenî çarh-ı kec-revin
Bir dem murâdın üzre dönerse geri döner
Harfü’l-Hâ
Hâfız
Şeyh Hâfız Mehmed Efendi’dir. Kömürcüzâde demekle meşhûr
olmuştur. Edirne’de tennûre-bend-i hankâh-ı vücûd olup ba‘de tahsîli’lulûm tarîkat-i aliyye-i Mevleviyyeye dehâlet ve bazı memâlik ü büldânda
bir müddet seyâhatle tarîk-i mezkûrca tekmîl-i rüsûm ettikten sonra
Güzelhisâr kasabasında vâki zâviye-i Mevleviyesi meşîhati i‘tâ buyurulmuştu. Orada imrâr-ı rûz ü leyâl eylemekte olduğu hâlde bin iki yüz
on iki târîhinde âzim-i âlem-i câvidânî olmuştur. Bu kıt‘a zâde-i tab‘-ı
şeyhâneleridir.
Kıt‘a
Evvel-i evvel-i âlem der-i Mevlânâdır
Âhir-i âhir-i âdem der-i Mevlânâdır
Mazhar-ı cem‘-i şu’ûn dâir-i arş-ı a‘zam
Mevc mevc-i yemm-i âlem der-i Mevlânâdır
Velehû arabî kıt‘a
Farzı külli hatvetin lenâ zilletü’l-kademi
İrham lenâ yâ ra‘ûfu bi zâtike’l-kıdemi
1704 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Künnâ fehûmen ve efkâren ve ma‘dûmen
Feci‘nâ ile’l-âlemi’n-nâsûti mine’l-kademi50
Bu kıt‘a-i arabiyesi kendisinin ulûm-ı arabiyede dahi behresi olduğunu ifhâm eder.
Hâkimî
Eşrâf-ı kudâttan Çukacızâde Ahmed Efendi’nin ferzend-i mihteridir.
Kendisi dahi zümre-i kudâttan olup Karaferye’de kadı iken bin on sekiz
târîhinde vefât eyledi. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Müfredât Mâilüz âyîne-i ruhsârına dil-dâdeyiz
Sâf-dil pâkîze-meşreb gıll ü gışdan sâdeyiz
Bir gün olur kim öğüdür Hâkimî devrân bizi
Âsiyâb-ı çarh içinde dâne-i üftâdeyiz
Kand-i lebile tûtî-i dil etti güft ü gû
Mir’ât-ı rû-yı yâr ile oldukda rû be rû
Hibrî
Sâlbâş Mevlânâ Hasan Efendizâde müellif-i Enîsü’l-Müsâmirîn
Mevlânâ Abdurrahman Hibrî Efendi’dir. Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘ asrı
ulemâsı sırasında tercemesi mesbûktur. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârındandır.
Gazel
Feyz-bahş olmada enhâra sehâb-ı Edrine
Cûş ederse tan mı âb-ı pür-habâb-ı Edrine
Şâhid-i gül hâr ile hem-sohbet olmuştur meğer
Âna mugberdir bulandı sanma âb-ı Edrine
Âteşîn güller ile oldu kenâr-ı cûybâr
Gülşene gel kim yerinde âb ü tâbı Edrine
Berg-i sebz ile olur eşcâr-ı bâğı serbülend
Her biri rif ‘atte oldu çün kıbâb-ı Edrine
Gülşen-âbâd-ı cihân ma‘mûr oluptur gûyiyâ
İltifât-ı Hân-ı Murâd ile harâb-ı Edrine
Ol şehinşeh kim duâsın vird edinmiştir cihân
Nîtekim zikr-i cemîlin şeyh ü şâbb-ı Edrine
Peyrevî-i hazret-i üstâda kıl Hibrî hemân
Hüsn-i nazmın tâ pesend ede şebâb-ı Edrine
50 Her adımımızda bir ayak sürçmesi vardır. Ezelî zâtın hürmetine ya Raûf bize merhamet eyle.
Biz birer mefhûm ve fikir halinde idik ve hiçdik. Yokluktan bu varlık âlemine geldik.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1705
[s.459]
Ol hudâvend-i kerîmü’ş-şânımın bu halkının
Şemmesine değmeye tâze gül-âb-ı Edrine
Lutf-ı hâs et bendene ey dâver-i sâhib-kerem
Almak istersen duâ-yı bî-hisâb-ı Edrine
Matla‘ Biz âlem-i âbı gam-ı dünyâ ile geçtik
Deryâ-yı gamı zevrak-ı sahbâ ile geçtik
Feth-i Bağdâd’a bu târîhi demiştir.
Târîh Bir seher gördüm idi kâsıd-ı ferhunde peyâm
Eyledi müjde-i feth ile dil-i âlemi şâd
Dedi kim oldu musahhar şeh-i âlem-i rezme
Şehr-i Bağdâd ü ana tâbi‘ olan cümle bilâd
Neredir feth olan eyâ diye sordukta dedi
Dedi Hibrî anâ târîh “bilâd-ı Bağdâd”
Hüsâmî
Edirnelidir. Dîvân-ı hümâyûn küttâbından olup Güzelce Mahmûd
Paşa’ya reis olmuştu. Bin on dört târîhinde Cağalazâde Sinan Paşa ile Acem
seferine gidip Diyarbakır’da vefât eyledi. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârından
nümûnedir.
Gazel Bir bendesine ol mehin aslâ nazarı yok
Öldürdü beni derd ü gamı hîç haberi yok
Şâm ü seher aktı ser-i kûyunda sirişkim
Bu kanlı yaşım lutfile hîç bir sileri yok
Hep derd ü belâ renc ü anâ bende müheyyâ
Üftâdelerin ey meh-i garra neleri yok
Tanmıdır eğer salsa beni âteş-i aşka
Pervâne-sıfat bencileyin bir yanarı yok
Uşşakını güldürmedi ağlatmadadır yâr
Işk ehlinin âlemde Hüsâmî güleri yok
Tecnîs Gazel Hışmile çatıp kâşı cefâ yayın o kurdu
Uşşâka atıp gamze-i hûnrîzin o kurdu
Gördüm gece pervâne düşüp yanmada şem‘e
Tutuşmağa bülbülleri meydâna o kurdu
Olmamış idi mushaf-ı hüsnün dahi tahrîr
Dil tıflı sevâd-ı hattını ezber okurdu
1706 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Ağyâr-ı seg aldanma sana tilkilenürse
Hey kuzucağım yâr ola sanma sen o kurdu
Şükrüm bu durur âlem-i ulvîde Hüsâmî
Bu şâha kulum hayme-i gerdûnu o kurdu
Kıt‘a
Ol kadar gerden-firâz olmuş o şâh-ı bî-bedel
Ermedi hayfâ o serv-kâmete bir kerre el
Tîg-i kûh-i mihneti kesmek diler Ferhâd-ı dil
Dağla taşın Hüsâmî cengini seyr eyle gel
Rubâ‘î
Mesîhâ-veş kaçan kim nutka gelse
Eder bin mürdeyi ihyâ kelâmı
Kadîmî muhlisin kimdir der isen
Fakîrin bende-i kemter Hüsâmî
Müfredât Şarâb-ı aşkla mestim gubârı neyleyeyim
Hatt-ı ızâra eriştim bahârı neyleyeyim
Bârî bir kez lutfunu görsün Hüsâmî derdmend
Bunca yıldır eşiğinde sürünür ey bî-vefâ
[s.460] Şâ‘ir-i meşhûr Bâkî Efendi’nin vefâtına bu târîhi demiştir.
Târîh İşitip dedi vefâtına Hüsâmî târîh
İntikâl eyledi Bâkî bu fenâ dünyâdan
Hüsâmî-i Diger
Takye-dûzî Gülşenî Dervîş Hasan’dır. Hatt-ı ta‘lîkte de üstâd ü
pesendîde-i rûh-ı imâddır. Bin seksen beş târîhinde vefât edip Yeni
İmâret’te Mesûdiye Câmî‘-i şerîfi hazîresinde medfûn ve nakş-ı seng-i
mezârı Güftî Ali Efendi’nin söylediği bu târîh-i mevzûndur.
Târîh Gitti sânî-i imâdı Rûmun
Eyleyip azm-i bekâ terk-i cihân
Kabrini nûr ile memlû kıla Hakk
Cilvegâhı ola arş-ı Rahmân
Fevtine düştü bir a‘lâ târîh
Kabr-i Dervîş Hasan ola cinân
Eş‘ârından feth-i Bağdâd’a dediği târîh nümûne olmak üzere terkîm
edildi.
Târîh Lafzan ve ma‘nen târîh-i fethe
Gördüm ki yârân hayli acizde
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1707
Dedim Hüsâmî bes bî tevakkuf
Bağdâd alındı bin kırk sekizde
Mûmâileyh Güftî Ali Efendi’nin manzûm olarak yazmış olduğu
hezl-âmîz Tezkiretü’ş-Şuarâ’sında mûmâileyh Hüsâmî Dervîş Hasan hakkındaki ebyât bunlardır.
Nazm Biri de semt-i nüktede mâhir
Sâde perver Hüsâmî-i şâ‘ir
Eylemiş tab‘-ı ma‘rifet-şinevî
Mâye-i iştihâr-ı Edirnevî
Şi‘ri gerçi latîf ü ra‘nâdır
Lîk vâdî-i hatda a‘lâdır
Anı Dervîş Abdî-i üstâd
Eylemiş semt-i hatta reşk-i imâd
Eylemez şi‘r-i hoş-ibârâtı
Metn-i enmüzec-i ibârâtı
Tab‘ı kim semt-i nazma rağbet eder
Anda dahi beyân-ı kudret eder
Hânesi kûşe-i safâ-teşvîş
Gam-perestân-ı Rûma dârü’l-ıyş
Oldu ol hâne-i hıred-me’men
Bî-nevâyân-ı şehre hep mesken
Güftî’nin hatt-ı desti olan nüshadan me’hûzdur.
Hüsnî
Edirne’de ikinci mekteb-i rüşdî-i mülkî mu‘allim-i sânîsi Hüseyin
Hüsni Efendi’dir ki Sıkça Murâd Mahallesi ahâlisindendir. Bin iki yüz
doksan sekiz Rebiulâhirinde vefât etmekle Baba Timurtaş Mescid-i şerîfi
sâhasında defn olunmuştur. Bu beyit mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır.
Matla‘
Salın şâh-ı melâhat kâmet-i zîbâyı görsünler
Zihî sümbül gibi zülf-i ferah-efzâyı görsünler
Hasîbî
Nâmı Ahmed’dir. Edirne’de Şeyhî Çelebi Mahallesi’nde tevellüd etmiştir. Bektâşî tarîkine mensûb olduğu cihetle elsine-i nâsda Hasîbî Baba
demekle şehîr bir pîr-i rûşen-zamîr idi. Kırkkilise sancağı dâhilinde Samako ma‘deninde bir hayli sene kitâbet hizmetiyle istihdâm olunup âhir-i
ömründe bi’l-istifâ Kırkkilise kasabasında temekkün etmiş ve bin iki yüz
1708 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
seksen yedi Zilhiccesinin on yedinci günü irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle
kasaba-i mezkûrede Kara Omur kabristânında defn olunmuştur. Bu gazel
mahsûl-ı tab‘-ı dervîşâneleridir.
Gazel [s.461] Kemâl ehli olan her mü’minin îmânı hakdır hak
Musaffâdır derûnu ârifin irfânı hakdır hak
Aref dersin debistân-ı ezelden hatm edip gelmiş
Ledün ilminde mâhir kutbî-i devrânı hakdır hak
Tehî sanma bu mevcûdâtı zâhid düşme vesvâsa
Bu ibret-gehde sûfî âşıkın vicdânı hakdır hak
Urup mir’ât-ı kalbe saykal-ı tevhîd-i yezdânı
Mücellâ eyle gönlün hânesin mihmânı hakdır hak
Halâs ol var Hasîbî gibi sen de terk-i ahfâdan
Muhibb-i hânedânın rehber ü bürhânı hakdır hak
Beyt Dâne-i dürr-i habâbı saçılır ağzından
Bezmde feth-i dehân eylese serbeste sebû
Hüseyin Çelebi
Pervânezâde demekle ma‘rûf idi. Kendisi zümre-i sipâhdan olmakla
Sadrazam Filibeli Hâfız Ahmed Paşa ile bin otuz dört târîhinde Bağdâd
seferine gidip esnâ-yı râhda A‘rap elinde şehîden vefât eyledi. Âtideki ebyât
güftâr-ı dürerbârlarındandır.
Nazm Gülşen-i hüsn içre cânâ kâmetin serv-i nihâl
Ârızın verd-i mutarra gözlerin nergis-misâl
Hâkdan ref ‘ et Hüseynî bendeni şâhım meded
Hecr-i pâ-bûsunla gurbet oldu zîrâ pâymâl
Velehü Semend-i nâza o nevres süvâr olur giderek
Kemend-i zülfüne diller şikâr olur giderek
O mâh burc-ı şereften henüz doğmuştur
Şu‘â‘-i mihr-i ruhu tâbdâr olur giderek
Visâli bâğına yârin erem diye her sû
Sirişk-i dîdelerim cûybâr olur giderek
Hüseynî
Hasan Çelebi Tezkiresi beyanınca Edirnelidir. Emir Hüseyin Halvâyî
demekle meşhûr ve zamânında halâvet ü melâhatla mezkûrdur. Ehl-i mezak olan ashâb-ı irfân âşık-ı nâlânı ve helvâ-yı leb-i şîrîn ve kand-i müzâb-ı
la‘l-i rengîninin cümle âlem hayrânı idi. Şi‘irde ol kadar kudret ü istitâ‘atı
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1709
olmadığından zamânı şuarâsının eş‘ârını gasb edip meftûn-ı hüsn ü ânı
olanlara benümdür diyerek okurdu. Hattâ Latîfî bu kaziyeye vâkıf olmadığından Figânî’nin bu gazel-i meşhûrunu ana isnâd etmiştir.
Şiir Kaşın yanındaki hâlin degildir ey mehrû
Sitâredir ki oluptur hilâle hem pehlû
Bülegâ-yı Rûm’un şa‘ir-i âlî-kadri merhûm Emrî Çelebi mezbûr
Hüseynî hakkında bu ebyâtı demiştir.
Şiir
Şuarânın emîri Halvâyî
Ki her âhûya dâsitân söyler
Ahsenü’ş-şuarâ kizbeh deyiben
Her ne kim söylese yalan söyler
Fi’l-vâki Latîfî Tezkiresi’nde merkûmun tercemesinde Abdallar meşrebini ve Dedeler mezhebini kullanırdı. Tabî‘at-ı şi‘riyesi kem değildir
diye mezkûrdur. Sicill-i Osmânî’de târîh-i vefâtı 1034 gösterilmiş ise de
sahîh nazarıyla bakılamaz.
Hıfzî
Hâfız-ı Kur’ân olmakla Hıfzî mahlasını ihtiyâr etmiş idi. Sarı
Memi demekle meşhûr idi. Âhî merhûmdan sonra Karaferye’ye müderris olup devr-i Süleymân Hânî’de orada vefât etmiştir. Bu gazel âsâr-ı
güftârındandır.
Gazel Bend-i zülfün olmasın boynunda bâğı kimsenin
La‘l-i haddin yakmasın bağrında dâğı kimsenin
[s.462]
Nâr-ı firkat yerim od etti behişt-ârâ iken
Yâ ilâhî olmasın dûzah durağı kimsenin
Ten şu haddile za‘îf ü nâle şol denli nahîf
Ne görür gözü ne işitir kulağı kimsenin
Sâgar-ı mey bana geldikte düşüp oldu şikest
Devr elinden sınmasın hergiz ayağı kimsenin
Hıfziyâ sînem ocağı tuttu âteş sû-be-sû
Aşkile böyle tutuşmasın ocağı kimsenin
Müfredât Ey hatt-ı ruhsâr-ı yâr ol hüsn-i tahrîrin senin
Eyledi rengîn varaklar üstüne yerin senin
Bir düğme pîrehenden olmuş yakanda zâhir
Ey meh sabâha karşı tan yıldızına benzer
1710 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Hakkî
Câmî-i İbrâhim Paşa Mahallesi ahâlisinden Müştak Ağa demekle şehîr ve tarîk-i Bektâşî müntesiblerinden ve Nümûne Çiftliği hademesinden seksene yetmiş bir pîr-i acîbü’t-tedbîr idi. Bin üç yüz on yedi
târîhinde vefât etmekle Buçuktepe Kabristanı’nda defn olunmuştur. Bu
gazel mahsûl-ı tab‘-ı dervîşâneleridir.
Gazel Âdem ol âlemde yâhû bak erenler hâline
Zâhiren hâl hırkasın uydurmak ister şâlına
Ârif olmaktır hemân dünyâya gelmekten murâd
İzz ü câhdan geç sakın aldanma mekr ü âlına
Cehd kıl bir ilm-i hikmet anlayan üstâddan
Men aref esrârının ikmâl ü istihsâlına
El verip yüz gösterir çünki sana envâr-ı şûh
Nâr-ı aşka cân atıp hiç bakma perr ü bâlına
Her kim aldı dehrde ilm-i ledünnîden sebak
Hâk-i pâyı tûtiyâdır dil çık istikbâlına
Çokların ebced hesâbı saldı bahr-ı hayrete
Hakkıyâ bir noktadan hatm eyledi ikbâlına
Hilmî
Nâmı Mehmed’dir. Dersiâmdan aheriyân Köse Hâfız Mehmed Emin
Efendi demekle ma‘rûf bir zâtın sulbünden bin iki yüz doksan dokuz
sene-i mâliyesinde Edirne’nin Nişdoğan Mahallesi’nde pâ-nihâde-i sâha-i
vücûd olmuştur. Âtide tercemesi mesbûk Sa‘dî Abdurrahman Efendi’nin
küçük birâderidir. Mukaddime-i ulûmü ba‘de’t-tahsîl Edirne dâire-i askeriyesi ketebesi sınıfına dehâletle oraya müdâvimdir. Bu ebyât zâde-i tab‘-ı
nevresîdeleridir.
Nazm Hüsnünden uçan şu‘le-i nevvâr-ı şebâbet
Bir hande-i pür-nûrudur ezhâr-ı bahârın
Vechinde senin berk uran emvâc-ı melâhat
Reşk-âveridir bir seher-i şa‘şa‘adârın
Halîmî
Edirne’nin Baba Timurtaş Mahallesi’nde bin iki yüz elli beş senesinde
kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olup hâl-i şebâbette bir mikdâr hatt-ı rik‘a
tahsîl ederek bazı mültezimîn kitâbetlerinde bulunduktan sonra iki yüz
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1711
seksen üç târîhinde Edirne tahrîr-i emlâk fırkalarına messâhlık ile dehâlet
edip muahharen Pınarhisâr vukûat kitâbetine badehû Filibe sancağı ve
daha sonra Tekfurdağı sancağı tahrîr-i emlâk komisyon baş kitâbetlerine
ve esnâ-yı istîlâda dersaâdete gidip muharrirlikle Ankara vilâyeti seyyâr
fırkalarının birine tayin kılınıp Rusyalı Rûmelinden çekildikten sonra
memuriyet-i kadîmesi olan Tekfurdağı’na ric‘at ve badehû Gümülcine
sancağı vergi memurluğuna tahvîl-i memuriyet etmiş ve bin üç yüz on
altı sene-i mâliyesinde Edirne sancağı ta‘dîl-i umûmî fırkalarının birine
muharrir-i evvel tayin edilip on sekiz senesinde memuriyeti Kudüs-i şerîf
fırkası muharrirliğine tahvîl olunmuş idi. Orada îfâ-yı vazîfe eylemekte
olduğu hâlde bin üç yüz yirmi sene-i hicriyyesi evâsıtında vefât etmiştir.
Vâki olan [s.463] taleb üzerine bu gazel kendi tarafından gönderilmekle
buraya derc edilmiştir.
Gazel Kangı bülbül gülşeni gülzâr-ı ruhsârınca var
Kangı bâğın meyvesi ol la‘l-i gülnârınca var
Kangı gül tâze nihâl içre bitirmiş bâğbân
Kangı servinin hırâmı kadd-i reftârınca var
Kangı dil vâbeste olmuş turra-i tarrârına
Kangı gencin ejderi zülf-i siyehkârınca var
Kangı çeşm ile temâşâ eylemiştir mâhtâb
Kangı tâbın enveri pür-nûr-ı dîdârınca var
Kangı rindân-ı sühan evsâf-ı hüsnün eylemiş
Kangı uşşâkın Halîmâ nazmı eş‘ârınca var
Mûmâileyh şiirde sâlifü’z-zikr Hüseyin Halvâyî’nin meslekdaşıdır.
Şöhreti Bâğdâdlı Mustafa Efendi ise de mevlidi Edirne’dir.
Hamdiyyü’l-Bağdâdî
Tarîkat-ı aliyye-i Uşşâkiye meşâyih-i kirâmından Bağdâdî demekle meşhûr Şeyh Mehmed Hamdi Efendi’dir. Tercemesi Sultân Ahmed
Hân-ı Sâlis ulemâ ve meşâyihi sırasındadır. Eş‘ârı ilâhiyâta dâir olup bu
ilâhi mahsûl-ı tab‘-ı mürşidâneleridir.
İlâhi
Elhamdülillâh şükr
Eyledik Hakkı zikr
Gitti efsâne fikr
Allâh diyelim Allâh
1712 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Kalmadı dilde gubâr
Eyledi hep târümâr
Buldu dertliler tîmâr
Allâh diyelim Allâh
Dost bâğında bülbüller
Feryâd edip gül diler
Maksûdların buldular
Allâh diyelim Allâh
Doldu gönle nûrlar
Oldu zâkir münevver
Melekler rahmet eyler
Allâh diyelim Allâh
Bu tevhîdi kim duyar
Cân terkin ura meğer
Bagdâdî’de yok eser
Allâh diyelim Allâh
İlâhiyâtta Bağdâdî tahallüs ederler ise de kendileri Yakup Kilârî Mahallesi ahâlisinden imiş.
Hamdî-i Diğer
Mustafa Kesbî ile müşâarelerine ve söylemiş olduğu bazı manzûm
tevârihe nazaran Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis asrı ulemâsından olduğu anlaşılmış ve Taşlık Câmî-i şerîfi imamı olduğu da tahkîk kılınmıştır. Bu
nâ-tamâm gazel âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Nazm Âdet olmuş dilbere cevr ü cefâ şeydâsına
Âşık-ı üftâde isen bakma istiğnâsına
Hırka-i sabrı giyip Hamdî kulu şimdi ayân
Âb ü sen gönlün akıttı bir hüsn-i deryâsına
Velehû Beyt Eyâ Hamdî fasîh-i kesbiyete tanzîrin ne mümkündür
Ki anın cevdeti vardır ser-â-pâ heb rivâyâtta
Eş‘ârı kelâm-ı mevzûn kabîlindendir. Mezîd Hamamı pîşgâhındaki
sebîlin tamir-i târîhi bu zâtındır.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1713
Harfü’l-Hâ
Hâtemî Bey
Havsa ve Bergos kasabâtında vâki cevâmi-i şerîfenin bânîsi Sokullu
Tavîl Şehîd Mehmed Paşa’nın evlâdından Dîvâne Mahmûd Çelebi’nin
oğlu olup harem-i hâsda perverde olan Edirneli Sipâhi İbrâhim Bey’dir.
Miyâne-i sipâhda güzîde ve seyâhat ile cihânger-dîde bir pîr-i rûzigâr-dîde
idi. Evvelce mahlası Mâtemî iken muahharen Hâtemî tahallüs eyledi. Şâ‘ir-i
muhteri‘ ve vâsıl-ı netâyic-i asl u fer‘dir. Müretteb dîvânı vardır. Âtîdeki
eş‘âr mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır.
Gazel [s.464] Ey gönül ehl-i fenâ ol giyiben köhne nemed
Âkıbet hâk olısar çünkü bilirsin bu cesed
Kalbine ma‘rifetu’llâh tecellî etmez
Nîtekim sende ola buğz u hevâ hıkd u hased
Gönlünü cehd edip envâr-ı ma‘ârifle pür et
Diler isen ki seni kul edine mîr-i ahad
Râzını eyleme ifşâ olur olmaz nâsa
Duymasın dildeki esrâr-ı nihânın bir ahad
Hâtemî sür yüzünü hazret-i pîr eşiğine
Yine andan erişir sana erişirse meded
Gazel Kan boşansa kesicek bâşımı cânân eline
Reşk eder anın o dem pençe-i mercân eline
Şehsuvârım ser-i galtânıma öykündü diye
Aldı meydânda gûyı yine çevgân eline
Gönlümüz almaz ele ol dahi gül oldu bahâr
Bülbülün aldı nice serv-i hırâmân eline
Şâh ucunda sanırım bir gül-i hamrâ açılır
Sâkî sâgar sunucak ol gül-i handân eline
Mey-i rengîn-i ma‘ârif kadehidir bu gazel
Hâtemî-var yaraşırsa şeh-i devrân eline
Gazel Hamama giren ol gül-i nâzik bedeni gör
Pehlûsu temâşâdır o billûr teni gör
Cân verse bana tûtî-i dil etme ta‘accüb
Ko söyleyeni sözüm işit söyleteni gör
1714 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Bir mâhın olup âyîne-i hüsnüne nâzır
Dildâdesi olursan eğer sen de seni gör
Bu şebde nice yâr ile olur diye sohbet
Sır tevbeleri bâde-i peymân-şikeni gör
Âşık olalı Hâtemî ol mihr-i münîre
Za‘f ile helâk etti gam u gussa beni gör
Müfredât Erişir menzil-i maksûduna âheste giden
Tîz-reftâr olanın pâyine dâmen dolaşır
Çâk olan dest-i cefâ bile girîbânımdır
İlişen hâr-ı gam u mihnete dâmânımdır
Şîvesinden duramaz bir dem ayak üstüne yâr
Tâze şâhın yine kendiye olur mîvesi bâr
Sen dururken mihr ü mâha yakmış ey hûrşîd-hadd
İsterim Hakdan çukûrunda bula ehl-i rasad
O perî-rû güzelin oldu mukâbil yüzüne
Yine âyînenin ey dil görünür var gözüne
Hatt değildir görünen âb-ı izârında velî
Bî vefâlık o mehin kir getiriptir yüzüne
Yâre sorunca şîve-i kadd-i nihâlini
Dedi gel etme bana kıyâmet suâlini
Neyler zebân-ı tâzeyi pîr-i kühen-makâl
Cârî olan dilinde kelâm-ı kadîmdir
Bin dört târîhinde Edirne’de vefât etmekle Mamazâde Abdü’lhâdî
Efendi bu târîhi demiştir.
Târîh Hâtemîye tevbe-i tevfîk ile erip ecel
Buldu hüsn-i hâtime târîhi hatm-i bî-bedel
Târîhin hatm-i bî-bedel cümlesinden tarîk-i istihrâcı şu vechiledir.
(hatm) kelimesi (1040) adeti câmidir. (bedel) kelimesi de (36) adedi
hâvîdir. 1040’dan 36 tarh olundukta 1004 kalır.
Hâlid
Dersaâdette Eyüp civârında Otakçılar Mahallesi’nde 1262 târîhinde
kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olup sinn-i [s.465] isti‘dâda vusûl ile
mukaddime-i ulûmu ve badehû Arabî vü Fârisîden kemâlât-ı ilmiyeyi tahsîlden sonra 1281 târîhinde Şumnu’da ikinci ordû-yı hümâyûn
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1715
aklâmından rûznamçe kalemine tayin oradan nizâmiye yoklamasına
oradan jurnal kalemine ve Sırbiye muhârebesi esnâsında Vidin idâre-i
askeriyesine oradan Silistre fırkası idâresine oradan yine memuriyet-i
asliyesine gelerek Rusya meselesinde yani 294 târîhinde ordu hey’etiyle
Dersaâdet’e bi’l-vürûd 296 târîhinde yine ordu hey’etiyle Edirne’ye gelerek erkân-ı harbiye nizâmiye mümeyyizliğine badehû levâzım dâiresinin
üçüncü şube müdür muâvinliğine oradan dördüncü şube müdürlüğüne
oradan dâire-i mezkûrenin ikinci şube müdürlüğüne tahvîl-i memuriyetle el-yevm mustahdemdir. Şumnu’da bulunduğu esnâda tarîkat-i aliyye-i
Hâlidiye meşâyih-i kirâmından Hacı Feyzullah Efendi’ye ve Edirne’ye
geldiğinde Mevlevî şeyhi Hacı Eşref Dede Efendi’nin bahr-ı muhît-i
irfânlarından câm-ı isti‘dâd-ı dervîşânelerine in‘ikâs eden bir şemme feyz-i
mevlevî delâletiyle mesnevî-hânlık icâzetine nâiliyetle mevlevî dergâh-ı
şerîfinde kable’l-mukâbele mesnevî-i şerîf takrîriyle feyz-yâb olmakta idi.
Âsâr-ı ilmiyelerinden Mevlânâ kuddise sırruhu’l-isnâ hazretlerinin necl-i
necîbleri Sultân Veled kuddise sırruhu’l-ahad hazretlerinin fârisî Işknâme
manzûmelerini Türkçe şerh edip tab‘ ettirmiş ve ıstılâhât-ı meşâyihi
müddet-i medîde taharrî ile meşâyih-i kirâm hazerâtının Arabî ve Fârisî
âsârından 860 kadarını cem‘ ü telfîk ve hurûf-ı teheccî üzere tertîb ü teclîd
ederek adliye nâzırı Abdurrahman Paşa ve post-nişîn-i dergâh-ı Mevlânâ
Abdülvâhid Çelebi Efendi hazerâtına ve İzmir’de mevlevî muhiblerinden
Hâce İsmâil Efendi’ye birer nüshasını vermiştir. Mevlânâ Celâleddin ile
Şeyh Sadre’ddîn hazerâtının kemâlât-ı ma‘neviyelerini muhâkeme sûretiyle
bir risâlesi ve Muallim Nâcî Efendi’nin “reng-i ruhsârın gibi her renginin hayrânıyım” gazelinin ilk beytine de muhakkık-âne şerhi muhtevî bir
risâlesi ve Tuhfe nâmında deryâ-dil ü aşk-ı ilâhî tîgiyle bir şehîd-i bî-mu‘âdil
ahvâline dâir bir risâlesi vardır. Âsâr-ı şi‘riyesinden bu eş‘âr zâde-i tab‘-ı
fâzılâneleridir.
Gazel Meydeki keyfiyet-i teşvîşi idrâk eyleriz
Nâle-i neyle gönül mülkün tarab-nâk eyleriz
Neşve-yâb-ı câm-ı feyz-i mevlevîyiz tâ ebed
Nûş-ı meyle gûş-ı neyle raks-ı bî-bâk eyleriz
Meyle neyle âlem-i vecd ü tarabda mest olup
Câme-i vehmi o keyfiyetle sad çâk eyleriz
Zevk-ı meyle vecd-i neyle germ olunca bezmimiz
Döne döne kıblemiz mâ fevk-ı eflâk eyleriz
1716 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Biz hevâ-yı nây ile açıp cenâh-ı şevkımız
İktifâ-yı seyr-i aşk-ı şâh-ı levlâk eyleriz
Zerregân-ı âfitâb-ı mevlevîyiz gerçi biz
Devrimizle âfitâb-ı çarhı çâlâk eyleriz
Herkesi bir tavrile sermest ü raksân görmüşüz
Lîk Hâlid biz bu sırrı ketm ü imsâk eyleriz
Şâ‘ir-i meşhûr İsmâil Safâ Bey’e nazîresidir
Çünki meyl-i tab‘ımın var iştimâli dağlara
Kenz-i dilden eylerim nesr-i leâlî dağlara
Vech-i her zerre tecelligâh-ı zevk-ı cândır
Hâs değildir nûr-ı vech-i zü’l-celâli dağlara
Gerçi her zerre hakîkat nûrunun bir tavrıdır
Lîk Hakkın düştü mîkât-ı visâli dağlara
Her nazarda başka bir manâ-yı ulvî berk urur
Ayn-ı hikmet-bînin olsa ittisâlı dağlara
Bir hazîn dîdâr-ı hikmet hayra bahş-ı cân olur
Zîb olunca kudretin bedr ü hilâli dağlara
Eyledin Hâlid Safâ-yı dil ile arz-ı vefâ
Tab‘-ı Nâcî eylemez mi meyl-i âlî dağlara
[s.466] Hâverî
Nâmı Abbas’tır. Tolcalı Nalband Sâlih Ağa’nın oğludur. Mukaddime-i
ulûmu Edirne’de mekteb-i ibtidâîden ve badehû rüştiye mektebinden
bi’t-tahsîl şehâdet-nâme almıştır. 1300 sene-i mâliyesinde Edirne düyûn-ı
umûmiye nezâretine mülâzemetle dâhil ve badehû ma‘âşa nâil olup 1311
senesinde Edirne nümûne-i terakkî mektebi kavâid-i Osmâniye ve kitâbet
ve Alyans İsrailiyyet mektebi kavâid ve hüsn-i hatt-ı türkî muallimliklerinde
istihdâm olunmakta bulunduğu hâlde 1312 târîhinde düyûn-ı umûmiyece
memuriyeti Ayastefanos’a tahvîl edilmiş ve bir sene mürûrunda infisâl etmiştir. Kendisi nevresîde-gândan olup “Sâika-i heves yâhûd terâne” ‘unvanlı te’lîf-kerdesi olan risâleden bu gazel me’hûzdur.
Gazel Bir nazar kıl ilticâ etmiş ma‘âlî dağlara
Şâ‘irân elbette âşıktır o âlî dağlara
Dâimâ bir feyz-i rûhânî tecellî-sâz olur
Fıtraten bahş eylemiş Hak böyle hâli dağlara
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1717
Bir seher vaktinde kıldım ben temâşâ dağları
Mün‘akisdir Hâverin rengîn-i âli dağlara
Her tarafta bir sükût cârîydi te’sîr eylemiş
Zann ederdim kalbimin hâl-i melâli dağlara
Hâtifî bir ses gelirdi dinledim dikkat ile
Söyleşir eylerdi dağlar hasbihâli dağlara
İn‘ikâs ettikçe revnak-dâr olur par par yanar
Başka bir hâlet verir yârin cemâli dağlara
Âsümânî bir melektir fikrimi i‘lân eden
Ol sebebten ben de hasr ettim makâli dağlara
İşbu dağlar gazelinin dereli tepeli muhtâc-ı tesviye mahalleri ve balta
urulacak pek çok ormanlıkları vardır.
Filibe’de Çıkan Gayret Gazetesinden Me’hûz Gazeli
Âkıl olan sa‘y edip ilm ü hüner kesb eder
Müsrif olan câhilin servet elinden gider
Dâhiyeler mahv eder mâlu akârın senin
Gezme çalış san‘ata sonra çekersin keder
Dinle düşün kendini sen de bir insânsın
Âkıbet-endîş olup eyle biraz da hazer
Vakt-i cüvânî dahi zâil olur şüphesiz
Müstenid olmaz şu’ûn ömr ise eyler güzer
Nâil-i âmâl olur belki sa‘âdet bulur
Hâverî sâbit olan âleme etmez nazar
Kelâm-ı mevzûn kabîlindendir. “Fecr” serlevhalı bir manzume-i
muhtasarası ve tarz-ı nevîn üzre matbu‘ bir elifbâsı vardır.
Hızrî Çelebi
Tercemesi asr-ı Süleymân Hânî ulemâsı sırasında sebk eden Edirneli
Tepegöz Hızır Çelebi’dir. Bu gazel mahsûl-ı tab‘-ı dür[er]bârlarıdır.
Gazel Kasd-ı dil ol zülf-i anber-fâmadır
Bir kalenderdir ki azmi şâmadır
Kirpiğim dil mâcerâsın yazmağa
Kâtib-i çeşmim elinde hâmedir
Rû-yı zerdim eşk-i hûn-âlûd ile
Yazılır kan ile hasret-nâmedir
1718 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Devletinde bu yetîm-i eşkimin
Giydiği gülgûn atlas câmedir
Hızrî eyler la‘l-i meygûnun heves
Rind olanın meyli sâfî câmadır
Haffî
Erbâb-ı hireften sanatı haffâf olduğu cihetle Haffî tahallüs etmiştir. Devr-i ebü’l-fethîde gelen şuarâdandır. Kendisi egerçi ümmî
ise de eş‘ârındaki ibârât ü kelimât fasîh olup ekseriyâ tecnîse mâil imiş.
Mûmâileyhin Latîfî Tezkiresi’nde terceme-i hâli ber vech-i âtîdir. Haffâf
olduğu sebepten bazıları zamm-ı hâ ile Huffî dahi demişlerdir. [s.467]
Ulûm-ı müktesebeden bî-behre ve beyne’l-avâm ümmîlikle pür-şöhre idi.
Ammâ zâtında kâbiliyet ve tab‘ında selâkat olmagın cemî‘-i elfâz ü ibârâtı
fasîh ü sahîh idi. terâkka’l-ukalâu bi mecâlisi’l-ezkiyâi51 mazmûnunca
müdâm musâhabeti kâmiller ile ve münâsebeti fâzıllar ile edip “huzi’l ilme
min efvâhi’r-ricâl” 52 mefhûmuna efvâh ü elsinede ol kadar lugat ü ibârât ve
mesâil-i akliyât ü nakliyât hâtır-nişân etmiş idi ki kitâb ü deftersiz müftü ve
müderris olmuş idi. Bu emr-i acîb muhâle karîb olmagın Merhûm Sultân
Mehmed huzûrunda hâzır edip eş‘âr ü güftârına sem‘-i iltifât ü itibar ile
istima‘-ı erzânî kıldı diye rivâyet ederler. Müretteb ve müdevven eş‘ârı ve
eş‘âr ile haylice iştihârı vardır. (intehâ) Bu eş’âr nuhbe-i güftârıdır.
Gazel Sürmeden nat‘ üzre ferzin ü piyâde fil ü at
Etti ey gül-ruh felek Leclâcı nice şâhı mat
Hızr u sen âb-ı hayât içtin tut ey cân-ı cihân
Çün bilirsin her hayâtın kim sonu olur memât
Düğmeden ey dil kerem umma kerîmi gözle kim
Şehd gelmez her megesten kand vermez her nebât
Bûriyâya sarılır sahrâda titrer ney-şeker
Sûfînin egninde dîbâceler var kat kat
Mâcerâmı kanlı yaşımla yüzüm üzre Haffî
Her kaçan yazsam müjemdir hâme çeşmimdir devât
Müfredât Fitneden gerçi anın hâl-i ruhu hâli değil
Lîk cân ü dil alan gözleridir hali değil
51 Akıllı insanların yücelmesi anlayışlı ve zeki kişilerin meclisinde bulunmakla olur.
52 İlmi büyüklerin sözlerinden öğren.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1719
Sâkin-i meyhâne oldum yine sâhib-bâdeyim
Sâkî mellâh ü kadehler zevrak oldu bâde yemm
Hiç ele mâl-i yetîm ile mey almalı değil
Ger birin al deseler sana mey al mâlı değil
Sensiz ne safâyile varam secdeye kıblem
Baştan başa ger kıble ola ka‘be-i ulyâ
Dersen ki keder bulmaya âyîne-i hüsnün
Ağlatma şehâ âşıkını eylemesin âh
Yüzünü bir nefes yâr-ı vefâdârına göstermez
Velî ruhsârını pûş ettirir yüz vermez agyâre
Zülfüne şâne urma gül boynuna çok vebâl olur
Kim nice cân ü dil düşüp ayağa pâymâl olur
Cihânda çarh-ı lu‘bet-bâz oyunlar oynamıştır kim
Hezârân Bû Alî Sînâ anın oynunda mülzemdir
Hulkî
Mücellid esnâfından Hasan Efendi’dir. 1265 senesinde Edirne’de
tevellüd edip 285 senesinde ismine kur‘a isâbet ile silk-i celîl-i asâkir-i
şâhâneye dehâlet ederek Karadağ cihetine sevk olunup 293 senesinde Sırbiye muhârebesinde mülâzim-i sânîlik rütbesini ihrâz ve 295 senesinde
memuriyeti kâtip muâvinliğine tahvîl ile i‘zâz olunduktan sonra Manastır’a
gönderilip orada edâ-yı hizmet etmekte iken oradan bi’l-isti‘fâ Edirne’ye
gelmiş ve san‘at-ı kadîmi olan mücellidlik ile tedârik-i emr-i maîşet eylemekte bulunmuş olduğu hâlde 1310 senesi Şevvâlinin yirmi beşinci Cuma
günü vefât etmekle Tepe Mezarlığı’nda İsmâil Ağa câmii cihetinde defn
olunmuştur. Kendisi tarîk-i Bektâşî’ye mensûb ve Baba’dır. Eş‘ârı kelâm-ı
mevzûn kabîlindendir. Bu gazel bu mecelleye derc olunmak üzere kendi
tarafından verilmiştir.
Gazel Kâtibândan bir melek meşrebli vechi âfitâb
Eyledi bir câm-ı işveyle beni mest ü harâb
Mu‘ciz-i enfâs-ı İsâ’dır anın gûyâ lebi
La‘l-i nâbından bulur mürde hayât-ı âb ü tâb
[s.468]
İçtiğim mey sanma câm-ı aşk-ı hasretten müdâm
Firkatin nârı ile puhte ciger misl-i kebâb
Nâle vü feryâdıma bâis müjen oklarıdır
Deldi bağrım nây gibi ağlar gönül pür-ıztırâb
‫هذا‬
‫براج‬
1720 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Yâre ib‘âs eyle bu rengîn edâyı Hulkiyâ
Başına taksın melâhat gülşeninde verd-i nâb
Hulûsî
Edirne’de bir meyve-furûşun oğludur. Asr-ı Sultân Murâd Hân-ı
Râbi‘’de Edirne sarayına duhûl ettikten sonra İstanbul’a nakl olunup
gılmân-ı hâssaya verilmiştir. Bu gazel âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Gazel Dediler raks u semâ‘ eyleyicek ol dilber
Kanı anın gibi bir âşıkı üstüne döner
Yine bin işve ile raksa ser-âgâz ederek
Başladı cilveye san nâzile tavus meğer
Gül gibi dâne-i eşkim görüp olur handân
Belî şebnem düşicek gülmeğe başlar güller
Şevkden lerze düşer cismime titrer yüreğim
Her kaçan raksa şurû‘ eylese cânım oynar
Çünkü her vechile bir lâyık-ı ihsânındır
Gel Hulûsî kulunu etme cefâya mazhar
Hayâlî Bey
Mehmed Bey’dir. Mevlidi Vardar ise de neşv ü nemâsı Edirne olup
dokuz yüz altmış dört târîhinde irtihâl-i dâr-ı ukbâ etmekle Kirişhâne
civârında Vize Çelebi mescid-i şerîfi sâhasında binâ-gerdesi olan ve iki Lüleli Çeşmesi demekle meşhûr bulunan çeşme ittisâlinde medfûndur. Seng-i
mezârında hattan eser yoktur. Vefâtına Arşî Çelebi bu târîhi demiştir.
Târîh Hayâlî kim gazel sıyt u sadâsın
Tamâmet nüh-kıbâb-ı çarha saldı
Çekip şemşîr-i şi‘r-i âbdârı
Hezârân pehlivân-ı nazmı çaldı
Bu meydân içre sultân-ı cihândan
Semend-i tab‘ile öndüller aldı
Yumup göz sâhil-i hestîden âhir
Adem bahrına mâhî-vâr daldı
Dedi Arşî işitip ana târîh
Sözü dilde Hayâli gözde kaldı 964
Şîrî dahi bu târîhi demiştir:
Târîh-i Diger Hayâli öldü hayf e’l-hükmü lillâh964
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1721
Tafsîl-i ahvâli Âşık Çelebi Tezkiresi’nde mastûr dîvânı gâyetle meşhûr
eş‘ârı elsine-i nâsda mezkûrdur. Eş‘âr-ı âtiye mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır.
Gazel
Aşk bir şem‘-i ilâhîdir benim pervânesi
Şevk bir zencîrdir gönlüm anın dîvânesi
Kelle-i uşşâk satılmaz kesâdı var katı
İşlemez oldu mahabbet şehrinin ser-hânesi
Murg-ı dil dâim hevâ-yı aşk ser-gerdânıdır
Bülbülün gülzârı var bûmun olur vîrânesi
Kande bilsin şâh-ı aşkın dergeh-i âdâbını
Kûhken bir dağ eri Mecnûn yaban dîvânesi
Sâgar-ı Cem’de bu beyt-i dilgüşâ mersûm imiş
Âteş-i aşk ile germ-â-germ iken kâşânesi
Rind oldur kim getirdi bezm-i kesretten ayak
Sâkî-i devrân elinden dolmadan peymânesi
Şîr ü şekker gibi alıştı Hayâlinin yine
İltifât-ı şâhile bu vaz‘-ı dervîşânesi
Gazel Cihân-ârâ cihân içindedir ârâyı bilmezler
O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler
[s.469]
Harâbât ehline dûzah azâbın anma ey zâhid
Ki bunlar ibni vakt olmuş gam-ı ferdâyı bilmezler
Şafak-gûn kan içinde dâğımı seyr eyler âşıklar
Güneşten zerre görmezler felekte ayı bilmezler
Hamîde-kadlerine rişte-i eşki takıp bunlar
Atarlar tîr-i maksûdu nedendir yâyı bilmezler
Hayâlî fakr şâlına çekenler cism-i uryânı
Anınla fahr ederler atlas ü dîbâyı bilmezler
Gazel Mihr-i ruhuna dil vereli ey meh-i tâbân
Sâyem gibi yerden yere çaldı beni devrân
Ağlatma beni ister isen gelmeye hattın
Yağınca şehâ tîz bitirir sebzeyi bârân
Hâli gamını aynına almaz diye yârin
Göz merdümüne eyledi yaşım kuru bühtân
Gül yüzünü vasf etmeğe ol gonce-dehânın
Var bencileyin bülbül-i gûyâsı hezârân
1722 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gazel Gazel Gazel Müfredât Bir meyyite döndü bu Hayâlî müteharrik
Ol rûh-ı revân olalı cânı gibi pinhân
Ârızın meyden arakrîz olsa ey hûr-ı cemîl
Sanırım cennette tuğyân eylemiştir selsebîl
Âfitâbı nice teşbîh edeyim ruhsârına
Sen saâdet nûrusun ol hâke düşmüş bir zelîl
Bir kadem çıkmaz ser-i kûyun koyup âşıkların
Tâk-ı arşa nerdübân olursa perr-i Cebrâil
Bezmde bir perde açtı çeng aşkından senin
Düştü nâgeh perdeden taşra hezârân kâl u kîl
Reşk-i a‘dâdan Hayâlî çekme zahmet sâbir ol
Eyledi Hakk âteş-i Nemrûd’u gülzâr-ı Halîl
Fer veren mâha cemâl-i bâ-kemâlindir senin
Mihre hançerler çeken iki hilâlindir senin
Cânına âşıkların ey lâle-ruh dâğ-ı belâ
Ol leb-i cân-bahşının üstünde hâlindir senin
Kâse-i hûn-ı mahabbet eyleyip her dâğımı
Cismimi zeyn eyleyen ıyd-i visâlindir senin
Gerdeninde zülfünü gördüm suâl ettim dedi
Ey fütâde boynuna düşmüş vebâlindir senin
Gayrılarla yârdır şimdi Hayâlî der isen
Hâşe lillâh pâdişâhım ol hayâlindir senin
Revâ mıdır kilisâdan çıkarmak bir müselmânı
Müselmânlar Frengîler sever her Rûmî cânânı
Ruhu nârındaki hâli buhûrun bûyun isterken
Ölüne dahi günlük vermezem der gör o fettânı
Gözüm yaşında haçın suya salsa ol melek-sîmâ
Mesîhâ gibi eylerdi yâşım her derde dermânı
Varıp nâz uyhusuna fârig olmuş benden ol kâfir
Meger papas uyara bana ol şem‘-i şebistânı
Oluptur teşne-dil mey yerine nûş etmeğe kanın
Hayâlî ol dahi bilmez gibi Sultân Süleymânı
Yürü tekmîl kıl âdâbını kûy-ı harâbâtın
Gedâ-yı pür-hünerdir merdüm-i Âlî nesebden yeg
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1723
[s.470]
Noksanı olmaz ol kişinin kim seni seve
Her kim ki sana âşık ola ol tamâm olur
Kaldı nümûne dehre cihân-ı harâbdan
Berg-i cihân hazâin-i Efrâsiyâbdan
Duâ yerine kelâm et hadîs-i Leylâdan
Yolun düşerse varırsın mezâr-ı Mecnûn’a
Gördü mecnûn kim benî âdemde yok resm-i vefâ
Vardı ol dîvâne vahşilerle ülfet eyledi
Kadîmî âşinâlardan görüp bîgânelik resmin
Vefâ ümîdine bîgânelerle âşinâ oldum
Hayâlî
Şeyhülİslâm Mevlânâ Abdülkerîmzâde Mevlânâ Abdü’lvahâb
Çelebi’dir ki Sultân Bâyezîd-i Sânî ulemâsı sırasında tercemesi mesbûktur.
Âtîdeki eş‘âr güftâr-ı dürerbârından nümûnedir.
Gazel Hayret alır aklımı baksam gözüne kaşına
Sad hezârân âferîn ol sûretin nakkâşına
Başımın üstünde şerh eyler zebân-ı hâlile
Hecr ile cân verdiğim yazsam mezârım taşına
İşitip benden rümûz-ı aşkı Ferhâd etti fâş
Sırrını kimse demek olmaz imiş yoldâşına
Meşhedi taşını Mecnûn’un alâmet sanmanız
Seng-i mihnettir ki kazdırdı zamâne başına
Vârını etti Hayâlî yâr eşiğinde nisâr
Âferîn sad âferîn ol tab‘-ı gevher-pâşına
Müfredât Dest-i kudret yazdı Mecnûn’un mezârı taşına
Kimsenin dokunmasın seng-i melâmet başına
Harâb oluptur ol âbâd gördügün gönlüm
Gamınla dopdoludur şâd gördügün gönlüm
Lisân-ı Türkî’de Leylâ vü Mecnûn kıssası olduğu Hadâiku’lhakâyık’da mezkûrdur.
Hayâlî
Edirne’de Gâzî Hâce Mahallesi ahâlisinden ve tarîk-i Bektâşî müntesiblerinden Abdî Çavuş’tur. Silk-i celîl-i asâkir-i şâhâneye dâhil ve onbaşılık
1724 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
rütbesine nâil olup ba‘de’l-ihrâc rütbe-i hâliyesiyle dehâlet eylediği asâkir-i
zabtiye silkinde çavuşluk rütbesini ihrâz ile mümtâz-ı emâsil olarak imrâr-ı
rûz ü leyâl eylemekte olduğu hâlde bin iki yüz doksan üç târîhinde vefât etmiş ve Kıyak Kabristânı’nda defn olunmuştur. Ümmî olduğu cihetle eş‘ârı
kelâm-ı mevzûn kabîlindendir. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Nazm Erişince Muharrem günleri ey dil cihân ağlar
Zemîn ü âsümân zâr eyleyip kevn ü mekân ağlar
Hayâlî firkatinle ağlamaktan bî-mecâl oldu
Tahammül eylemez dâim hemân ağlar hemân ağlar
Velehû Gönül âşık isen yâre hemân lâ şek ü lâ şübhe
Çekersin cevrini hayli zamân lâ şek ü lâ şübhe
Hayâlî cân ü ser terk eyleyip bâbında kurbân ol
Sana imdâd eder şâh-ı cihân lâ şek ü lâ şübhe
Hayâlî Beyzâde
Nâmı ekser-i tevârîh ü tezâkirde Ömer Bey ve bazılarında da İbrâhim
Bey’dir. Erbâb-ı cihetin eşrâfından talîku’l-lisân latîf ü zarîf bir pîr-i
rûşen-zamîr idi. Şâ‘ir-i meşhûr “Emrî Çelebi” pederlerinin ahbâbından
olmakla vilâdetlerine (hoş veled) lafzını târîh demiş ki dokuz yüz kırk altıdır. Cennetmekân Sultân Süleymân Hân hazretleri Edirne’de iken bir
gün vaktin kâzaskeri dîvân-ı hümâyûna azîmet eylediği esnâda mevlevî
fukarâsından birinin hâl-i mestîde yol üzerinde tebevvül ettiğini müşâhade
edip dîvân-ı hümâyûna vusûl ve arz-ı kazâya için huzûr-ı hümâyûna duhûl
etmesiyle berâber vukû-ı hâli inhâ etmiş ve ba‘demâ mevlevîler [s.471]
sâkin olmayıp bir fârisîdân kimesne haftada iki gün mesnevî-i şerîf nakl etmek irâdesini istihsâl ile mevlevihâneyi kapatmış idi. Merhûm Hayâlîzâde
tayin kılınan mesnevihânın âhiridir ki onun zamânında yani evâil-i devr-i
Ahmed Hânîde yine açılıp Kemâl Dede nâm zât şeyh tayin olunmuş idi.
Mûmâileyh Hayâlîzâde hâl-i hayâtında Murâdiye Câmîi hatîresinde kabrini tehiyye edip mezârı taşına bu ebyâtı kazdırmış idi.
Nazm
Yanılıp bunca günâhı eyledim nisyân ile
Hazretine nice varsın bu kulun ısyân ile
Fahr-ı âlem hürmetine izzetine yâ ilah
Cennete gönder beni îmân ile ihsân ile
Zübdetü’l-Eş‘âr beyânınca bin dört senesinde ve Enîsü’l-Müsâmirîn
zabtınca bin yirmi iki Zilhiccesinde vefât ettikte Murâdiye mütevellîsi bu-
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1725
lunan Nâdân İsmâ‘il Efendi’nin ifsâdıyla Sadrazam Nasûh Paşa merhûmu
câmî‘-i şerîf hatîresine defn olunmaktan men edip Kıyak Mezâristanı’na
defn olunmuştur. Selânikli Mustafa Efendi Târîhi’nde Hayâlî Beyzâde
Defterdâr Ömer Bey Efendi’nin hazîne-i âmireye peşîn akçe tedârik ve
teslîm etmek üzere Halep defterdârlığı bin senesi Recebinin on sekizinci
günü arz olunup fermân olundu. Şa‘bân ibtidâsında Ömer Bey Hüsâm Bey
baştardasıyla Halep’e saldırıldı diye muharrer idügine göre mîr-i mûmâileyh
evâhir-i hâlinde terk-i câh ü mansıb ile Edirne Mevlevihânesi’nde
mesnevîhân olduğu anlaşılmıştır. Âsârından Ayasofya binâsının ahvâl ü
beyânını mutazammın tahrîr eylemiş olduğu türkî risâle kendisinde mevcut olduğunu Hibrî merhûm Enîsü’l-Müsâmirîn’de beyân etmiştir. Bu eş‘âr
güftâr-ı dürerbârından nümûnedir. Eş‘ârı mahlastan ârîdir.
Gazel Rakîb-i rû-siyâhın ola başı miğfer altında
Kerem kıl şehsuvârım anı mürd et şeşper altında
Dayanma başını zerkâra ey hâce olup mağrûr
Dem olur kim bulunmaz seng-i hârâ başlar altında
Nola ey ma‘den-i mihr-i vefâ dünyâda gam çekme
Muhakkaktır olur hâk-i siyâhın gevher altında
Mesîhâyı göğe irgürdi şâhım âlem-i tecrîd
Ta‘alluk dâmı mekre kaldı Kârûn’a yer altında
Şerâr-ı nâr-ı âhımdan yakar eflâkı ser-tâ-ser
Anınçün ahter-i bahtım yatar hâkister altında
Müfredât Kızardı tâb-ı mülden ruhların buldu tarâvetler
Açıldı bâğ-ı hüsnün gülleri Allah’a minnetler
Eyledik cân-ı azîzi çâh-ı mihnetten halâs
Mısr-ı hüsnün Yûsufu bir dil-rübâya mâlikiz
Sâkî pür eyle bâde ile sâgar-ı Cem’i
Sür ey tabîb sîne-i mecrûha merhemi
Hep sîm-i sirişkin yoluna eylesin îsâr
Ey dost benim dîde-i gam-dîdede nem var
Şu dil kim seng-i hârâdan beterdir aşk eser etmez
Mahabbet tohmu her bir yerde ömrüm hâsılı yetmez
Ne fart-ı kubh gerek zevcede ne hüsn-i bahâ
Miyânı gözle ki hayru’l-umûrı evsatuhâ
1726 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Perde-i beytü’l-haremdir turra-i tarrârın öp
Dâne-i tesbîh-i cândır hâl-i anberbârın öp
Bilmez miyim seni nesin ey bî vefâ nesin
Âşûb-ı rûzigâr u belâ-yı zamânesin
Devlet nişânların görürüm sende ey gönül
Benzer hadeng-i gamze-i yâre nişânesin
Gamzen okun atma bana ağyâr arasında
Korkum bu okun zâyi‘ ola hâr arasında
[s.472] Hayrî
Nâmı Mehmed’dir. Hattatlar sırasında mesbûku’t-terceme
Konevizâde Abdullah Rüşdi Efendi’nin sulbünden Edirne’de Kösec Balaban Mahallesi’nde kadem-nihâde-i vücûd olmuştur. Tahsîl-i kemâlât-ı
ilmiye ettikten sonra kitâbete meyl ü ragbetle sadr-ı esbak müteveffâ Reşid
Paşazâde Emin Paşa’nın ve Mirza Sa‘îd Paşa’nın dîvân-ı kitâbetleri hizmetinde istihdâm ile bin iki yüz altmış iki senesi Rûmeli’ne şeref-vukû
olan seyâhat-ı hümâyûn-ı mülûkâne esnâsında kendisine hâcelik rütbe-i
refî‘ası ihsân buyurulup bir müddet dahi Rûmeli ordusu müşîri Ömer
Paşa’nın dîvân kitâbeti hizmetinde bulunarak iki yüz altmış altı senesi
hilâlinde rütbe-i sânîye sınıf-ı sânîsiyle ordû-yı hümâyûn muhâsebeciliğine
ve ba‘de’l-infisâl bin iki yüz yetmiş târîhinde Silistre defterdârlığına tayin
buyurulup oradan dahi infisâl ettikten bir müddet sonra İstanbul’da vefât
etmiştir. Âsâr-ı ilmiyesinden dîvân-ı Şevket’e bir şerh-i metîni ve haylice
eş‘âr-ı dil-nişîni vardır. Bu eş‘âr güftâr-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır.
Emin Paşa vasfında söylemiş olduğu Ramazaniye Kasîdesinden
Sanma görünen gökte hilâl-i Ramazandır
Sıçradı kadeh pâre-i peymâne-keşândır
Rindân-ı mey-âşâmı yâhûd şahne-i gerdûn
Tenzîr için arz eyledi engüşt-beyândır
Ta‘rîz için ehl-i dili ya asdı sipihre
Misvâk-ı dûtâ-yı sûfiyân-ı Ramazandır
Rindânı siper etmek için nâvek-i ta‘na
Ya pîr-i felek almış ele işte kemândır
Ressâm-ı sipihr eyledi ya hezlile tasvîr
San şekl-i kadeh ham-şüde-i pîr-i mugândır
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1727
Etmişidi o meh vuslat iftârın işâret
Aks etti sipihre eser-i sîm-i tenândır
Ta‘vîz için asıldı yâhûd gerden-i çarha
Şemşîr-i cihângîr-i hudâvend-i cihândır
Gazel Gamzesi tahrîb-i bünyâd-ı dili tedbîr eder
Lîk çeşm-i iltifâtı bak yine tamir eder
Şûriş-i zülfü cihânı târümâr eylerse de
Bir nigâh-ı nâz-âlûdu yine teshîr eder
Hatt-ı ruhsârı değil üftâdegân-ı hüsnüne
Kâtib-i kudret meğer emr-i kazâ tahrîr eder
Her birisi bir dehendir dâğhâ-yı sînemin
Dem-be-dem zahm-ı zebân gamzeyi takrîr eder
Kayd-ı tanzîre düşüp nazm-ı güzîn-i râmizi
Hayriyâ kilk-i siyehkârın neler takdîr eder
Kuvvet-i tab‘ı o üstâd-ı ma‘âlî himmetin
Vâdî-i güftârda çok genc-i tab‘ı pîr eder
Gazel Nedir o şûhta âyâ bu dil-şikenlikler
Kırıp geçirdi bizi bu sitem-figenlikler
Görünce dîde-i bîmâr u gamze-i mestin
Gelir mi hâtırıma hîç sağ esenlikler
Tarîk-i sabrını hep çaldı çarptı uşşâkın
O düzd-i gamzeye vergi bu râh-zenlikler
Taraf taraf leb-i cûlarda mâhrûlarla
Henüz ne semtte kaldı aceb o şenlikler
Libâs-ı fahr ise de halk-ı âleme yekser
Kaba gelir bize Hayrî kabâ-yı benlikler
Gazel [s.473]
Nedir bu pîçiş-i hâtır hayâl-i zülfünle
Dolaştı rişte-i fikr iştigâl-i zülfünle
Yolundu haylice saçlar sakallar ey mehrû
Cidâl-i mûy-miyân ü makâl-i zülfünle
Vücûdu kılca kalırsa halâs ümîd etmez
Girifte-dil olan âşık nikâl-i zülfünle
Arar mı bâl-i hümâyı olunca âşık-ı zâr
Enâmil-i emel-ârâ nevâl-i zülfünle
1728 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Edince Hayrî beni liâm fitneyi tahrîk
Karıştı hıtta-i Şâm ihtilâl-i zülfünle
Ebyât Kapılmadan o kapıdan nevrese dil-i zâr
Suyunca varılarak bir kapak atılsa ne var
O zîl-zen bizi hep mest-i kanzîl etti meğer
Ki seyr edince yürekler tiril tiril titrer
Târîh-i Berâ-yı Lihye-i Hod
Sakalıma geçirip söz dedim zerrîn târîh
Hudâ mübârek ede Hayrî lihyeni sana da 1252
Târîh-i Berâ-yı Lihye-i ser Tatârân
Çıktı târîh-i mücevher iki dizginde hemân
Kaptı koyverdi sakal-ı esbini ser Tatârân
Harfü’d-Dal
Dâ‘i
Sûfîzâde demekle şöhret-şi‘âr olan Mehmed Efendi’dir. İlm-i kırâatta
mâhir ve ulûm-ı sâireyi kemâliyle istihrâca kâdir olduğundan uhdesine
Taşlık Câmî‘-i şerîfi hitâbetiyle Edirne Sarây-ı Sultânî hâceliği cihetleri
tevcîh olunarak tatyîb-i hâtır edilmiş bir pîr-i rûşen-zamîr idi. Bin yirmi
dört târîhinde terk-i âlem-i fânî etmekle Edirneli Sâlikî bu târîhi demiştir.
Târîh Dedim ey Sâlikî târîhin ol şeyh-i kurrânın
Teheccüd-hîz geçti cân fedâ kıldı Sûfîzâde
Sür‘at-i kitâbete mâlik olduğu cihetle kütüb-i mu‘tebereden nüsah-i
kesîre yazmış ve Şeyh Muhammed Cezerî’nin ilm-i tecvîdde olan
“Mukaddime”sini ve Avâmili bahr-ı hafîfte Türkçe nazm etmiştir. Avâmil
tercümesinin ibtidâsı budur.
Nazm Hamd-i Hakk ile oldu feth-i kelâm
Umaram âhir ede Rabbi enâm
Edirne’de Sultân Selîm câmî‘-i şerîfinin dergâh kapısı bâlâsındaki
arabiyyü’l-ibâre târîh bunlarındır ki mahalinde mezkûrdur. Enîsü’lMüsâmirîn’de mûmâileyhin gazeliyâtından nesne görülmemiştir denilmiş ise de eski bir mecmu‘ada Edirneli Dâ‘î nâmına görülmüş olan bu
gazel âsâr-ı şi‘riyesinden olmak üzere terkîm edildi.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1729
Gazel Fenn-i aşk içre gönül olmadı şâd
Ekser onmadık olurmuş üstâd
Hüsrevâ görse leb-i Şîrînin
Taş taş üstüne komazdı Ferhâd
Merdüm-i dîde hayâl-i yâre
Etti bir hâne su üzre bünyâd
Açsa bir kerre soyup şiprinin
Hergiz anmazdı nebâtı kannâd
Dâ‘iyâ vuslat-ı yâre eremez
Erba‘în çekse nice kez zühhâd
Dânişî
Nâmı Mustafa’dır. Tarîk-i tedrîse sülûk etmiş iken sinn-i şebâbda
bin yirmi yedi târîhinde irtihâl-i dâr-ı ukbâ etmekle Uzun Kaldırım’da
vâki Uzun Mezarlık’ta Milo Bakkalı demekle ma‘rûf olan Bakkal [s.474]
dükkânı hizâsında medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur.
târîh Dürr-i bahrü’l-ma‘ârif ol cemîlü’l-hulku kim hayfâ
Adem deryâsına saldın felek feryâd elinden dâd
Dirîgâ ermeyip maksûduna kâm almak isterken
Murâdı aksine devr eyleyip kıldın ana bî-dâd
Dedim fevtin işitip bir ziyâde bî-bedel târîh
İlâhî Dânişî merhûmu ihsânınla kıl âbâd
Târîh mısraındaki kıl kelimesi seng-i mezârında yâsız olarak muharrerdir ve öylece de hesâb edilmiştir. Bu eş‘âr güftâr-ı dürer-bârındandır.
Gazel Dilde cem‘iyyet komaz zülfün perîşân olmasın
Kırdırır uşşâkı gamzen böyle fettân olmasın
Genc-i sînende tılısm-ı tükme feth etmiş rakîb
Neylesin uşşâk ya çâk-i girîbân olmasın
Hem eder agyâr ile sohbet o mest-i nâz yâr
Hem ser-i kûyumda dermiş istemem kan olmasın
Bana keyfiyyet yeter la‘l-i leb-i ruhsâr-ı yâr
Sâkiyâ isterse mey sâgar gülistân olmasın
Dânişî-veş ârzû-yı ıyd-i vasla düştü dil
Ka‘be-i kûyunda yârin nice kurbân olmasın
1730 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gazel Kıt‘a Kıt‘a Kıt‘a Kıt‘a Kıt‘a
[s.475]
Müfredât Nazarı pâk olan habâb-âsâ
Düşer ayaklara şarâb-âsâ
Çeng-i aşkında gör neye döndüm
İnlerim dem-be-dem rebâb-âsâ
Kendime vermezem dakîka vücûd
Halka öğütmem âsiyâb-âsâ
Gün gibi yetse göklere başın
Yerde olsun yüzün türâb-âsâ
Dânişî matla‘ında gün yüzünün
Şu‘le ver nazma âfitâb-âsâ
Güzeller değme şahsı defter-i dîvâna yazmazlar
Berât-ı aşkı bir mecnûn-ı ser-gerdâna yazmazlar
Ne hikmettir ki hep bî-nâmlardır yazılan bunda
Anın kim nâmı vardır defter-i cânâna yazmazlar
Bu çeşm-i kâtilin hedef-i ebruvânıyuz
Benzer gönül ki tîr-i kazânın nişânıyuz
Ol şâh-ı milket-i sühanın Dânişî bu gün
Minnet hudâya mazhar-ı lutf-ı nihânıyuz
Işk âleminin firkati çok vuslatı yok
Erbâb-ı dilin mihneti çok devleti yok
Âlem mi eder kimse fenâ âlemde
Dehrin sitem-i sıkleti çok râhatı yok
Niçin ey serv-kâmetim böyle
Alçağa sâye gibi mâilsin
Gerçi ra‘nâ güzelsin ammâ kim
Neyleyim mâil-i erâzilsin
Gülsitân-ı âlemin yoktur gülünde bûy-ı zevk
Savt-ı murgı savt-ı mâtem nakşı hicrân nakşıdır
Nakşı hicrândır gülün hâlin gam ile âşıka
Nokta-i zâr-ı mahabbet dâğ-ı hırmân nakşıdır
Terk-i ser eyledi dil koçmak için sîm tenin
Baştan geçmese koçmazdı seni pîrehenin
Sanâ üftâde iken cümle âlem benzeden kimdir
Nice âşık bulubtur Leylî bir dîvâneden gayri
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1731
Derviş Çelebi
Köstendilli Mustafa Efendi nâmında bir kadı’nın Edirne’de mütevellid oğlu olup kendisi dahi tarîk-i ilme sülûk etmiş idi. Evâil-i Sultân
Murâd Hân-ı Sâlis’te vefât eyledi. Bu eş‘âr âsâr-ı güftârındandır.
Gazel Hâne-i zühdü harâb etti o reftâr u reviş
Aldı dil kal‘asını pâdişehim bu yürüyüş
Eyledi ruhların uşşâkı kamu ey şeh mat
Sabra tâkat mı kodu şîve-i nâz ile bakış
Seni taşra çıkarınca çıkayazdı cânım
Hay sultân-ı kerem bana çıkışmaz bu çıkış
Vâdi-i mihr ü mahabbetde piyâde kaldın
Dirlik istersen eğer bâde-i maksûda eriş
Dilde sad renc-i melâmet idi yürür Dervîş
Olmadı bâri meded rûh-ı revânım gel eriş
Matla‘
Kadd-i dil-cûyun hayâli dîde-i hûn-âbda
Gûyiyâ bir serv-i ra‘nâdır kenâr-ı âbda
Destârî
Sarıkçı İbrahim nâmında bir tâcirin ferzendi idi. Kendisi dahi tahsîl-i
ilm-i tıbba sa‘y ü verziş edip Edirne Bîmârhânesi’ne tabîb-i sânî olmuş iken
bin yirmi üç târîhinde irtihâl-i dâr-ı bekâ eyledi. Bu beyit onundur.
Matla‘
Ey yüzü mâhım hayâlinle senin oldum hilâl
Yâ kaşın fikri beni etti za‘îf ü bî-mecâl
Dem‘î
Nâmı Yûsuf ’tur. Yeni İmâret’te Sultân Bâyezîd Mahallesi’nde bin iki
yüz altmış senesinde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup hâl-i sigarında
Edirne mekteb-i i‘dâdî-i askeriyesine dehâlet ve beş sene müddetle tahsîle
bezl-i makderet ederek bi’l-imtihân dersaâdet mekteb-i harbiyesine nakl
etmiş ve orada üçüncü sene şâkirdânından bulunduğu ve on dokuz yaşında
olduğu hâlde bin iki yüz yetmiş dokuz târîhinde dersaâdette vefât etmiştir.
Bu beyit onun mahsûl-ı tab‘ıdır.
Matla‘
Şafak gibi kızıl kan ağlasam ol mehlikâ gelmez
Gözüm mirrih sıfâtında kalıptır kim ziyâ gelmez
1732 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Harfü’r-Râ
Râhî
Âşık Çelebi Tezkiresi beyânınca Edirnelidir. Kebecizâde demekle
meşhûr olan âtîde tercemesi mesbûk Visâlî’nin birâderidir. Asr-ı Süleymân
Hânî şuarâsındandır. Bu gazel güftârındandır.
Gazel Ayın on dördü gibi rûşen idi sohbetimiz
O perî-rûyile dün geceki cem‘iyyetimiz
Çünkü îmândan imiş himmet-i a‘lâ etmek
Kaddine ermedir ey serv-i sehî himmetimiz
Farz imiş akçası çok olana varmak hacca
Sîm-eşk ile şehâ gûyünedir niyyetimiz
Lebin esrârı ile şöyle mükeyyif olduk
Haşrı duydurmaya gibi bize keyfiyyetimiz
[s.476]
Mest-i lâ-ya‘kıl olalım gezelim leyl ü nehâr
Râhadır çünkü eyâ Râhî bizim nisbetimiz
Râzî
Kudat sırasında tercemesi mesbûk 941 târîhinde Edirne’de kazâ-i
nahb eden Mevlânâ Muhyi’ddin bin Pîr Mehmed Paşa’dır. Bu ebyât âsâr-ı
şi‘riyesindendir.
Müfredât Dilber tutarsa âşıka nola cefâ yolun
Ermez bisât-ı kurba tutanlar vefâ yolun
Ebrûsu gamı âfetin aldı dil ü cânın
Artık çekemem yâyını ol kaşı kemânın
Râzî
Çırpanlı Hâfız demekle meşhûr olan Hâfız Mustafa Râzî Efendi’dir
ki Çırpan kasabasından Mehmed Efendi nâm bir zâtın ferzend-i ercümendi olup Edirne’de Hacı Hallaç Mahallesi’nde tavattun etmiş idi. Fenn-i
kitâbete sa‘y ü gayretle bir müddet kasaba-i mezbûre voyvodaları yanında edâ-yı hizmet-i kitâbet ve bin iki yüz elli üç senesi Edirne’ye gelerek
dâire-i hükûmette hizmet-i kitâbete bezl-i himmetle tekrar Çırpan kasabasına avdet ve bidâyet-i tanzimât-ı hayriye esnâsında Zagra-i Atîk muhassılı maiyetinde bulunup badehû Edirne’ye ric‘atle meclis-i kebîr-i eyâlet
tahrîrâtı kitâbetine nasb ü tayin kılınıp iki yüz altmış iki senesi teşrîf-i
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1733
şâhâne vukûunda kendisine rütbe-i râbi‘a ihsân buyurulmuş ve kitâbet-i
mezkûrede bulunduğu hâlde bin iki yüz yetmiş üç senesinde irtihâl-i
dâr-ı bekâ ederek Sezâyî Dergâhı sâhasında mihrâb önünde medfûn ve
nakş-ı seng-i mezârı hîn-i vefâtında zîr-i bâlîninden çıkan işbu rubâ‘î-i
mevzûndur.
Nazm Yâ Rabb be-aşk-ı zât-ı cemîl-i peyamberî
Lutfet dirîg mekün zi-abd-i sitemgerî
Mazhar bi-kün şefâ‘at-ı şâh-ı nakşibend-râ
Tahlîs bi-fermây zi-ahvâl-i mahşerî
Âtideki eş‘âr mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır.
Gazel Nefs ü akla olma meftûn eyleme ömrün telef
Dâmen-i pîre yapış bul âsitânında şeref
Fehm edip zât ü sıfâtı sırr-ı tevhîde eriş
Güftügû-yı zâhid-i sâlûsdan çekme esef
Şöyle mahv eyle vücûdun pûte-i aşk içre kim
Gûşuna ersin sadâ-yı dil-küşâ-yı lâ-tehaf
Câm-ı aşkı lâ-fetâ bezminden içtinse eğer
Dû-cihânda dest-gîrindir senin şâh-ı Necef
Râziyâ fâş eyleme ağyâre râz-ı vahdeti
Kâle gelmez nüktedir ma‘nâ-yı sırr-ı men aref
Gazel Hezârân cilveler vardır kazâ-i âsümânîde
Ki sırrından işâret yazmamış ilm-i ma‘ânîde
Gerek ulvî gerek süflî görüp ta‘n eyleme zâhid
Nice esrâr-ı Hakk vardır e‘âlîde edânîde
Bekâ mülkünde sen gülzâr-ı huldi kıl talep yohsa
Fenâdır bâğ-ı dünyânın bahârı da hazânı da
Cemâl-i yârdır maksûdum ancak zâhir u bâtın
Verilse istemem mülk-i cihânı da cinânı da
Celâl-i zât-ı pâk-i Hakkdan istersen eğer Râzî
Tecellî bahsini fikr eyle bezm-i len terânîde
Gazel Şehâ olma sakın her zümre-i nâdâna mâil hâ
Kalırsın sonra meydân-ı mahabbet içre câhil hâ
Rumûz-ı aşkı anla hem-nişîn-i ehl-i irfân ol
Bu fenn-i aşk içinde çoktur esrâr-ı mesâil hâ
1734 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
[s.477]
Sakın magrûr-ı mâl ü mansıb olma fânî dünyâda
Kişi şâh iken âlemde olur bir demde sâil hâ
Cefâya mâil olma hâl-i uşşâka terahhum kıl
Olur bu devlet-i hüsn ey güzel senden de zâil hâ
Eder bir gün seni bin derde ilkâ mekr ile cânâ
Rakîb-i hiylekârın olma güftârıyla âmil hâ
Sakın her ehl-i irfâna hüner arz etme ey Râzî
Bu meydân-ı sühandır bunda vardır hayli kâmil hâ
Edirne Tevkifhânesi kapısındaki târîhidir
Şehenşâh-ı cihân Abdülmecîd Hân-ı Ferîdûn-fer
Eder Dahhâk-ı Mâr’ı mahbes-i kahrında der-zencîr
Verir lerze hirâs-ı heybeti Çîn ü Horâsân’a
Hatâdan havf eder çıkmaz hudûdundan şeh-i Keşmîr
Şu rütbe münhafızdır mülki âsârı taaddîden
Ki şâhin ü kebüter etmede yekdiğeri tevkîr
Enîn ü âh olur kârı dem-â-dem sicn-i mihnette
Eğer bir ferd ederse zerre mikdâr âharı dil-gîr
Hemîşe lâzım-ı melzûm-ı ahkâm-ı siyâsettir
Berâyâyı nevâziş zulm ü udvân ehlini tedmîr
Bu hükmü bildiğinden çâkeri Rüstem Bekir Paşa
Bu vâsi‘ mahbesi tarh etti bu resme edip tamir
Zihî muhkem müşeyyed mahbes-i erbâb-ı töhmet kim
Eğer ifriti habs etsen salâh-ı hâl eder te’sîr
Halâs olmak ümîdin eyleyenler işbu mahbesten
Duâ-i şâh-ı devrânı dem-â-dem eylesin tekrîr
Münakkat harf ile Râzî dedi târîh-i itmâmın
Cerâim ehline lâyık makarr şu dâr-ı dehşet-gîr
Râzî
Mehmed Efendi’dir. Edirne’den bedîdâr ve Niyâzî Tezkiresi zabtınca
Haydarzâde ve Sâlim ü Safâyî Tezkireleriyle Vakâyi‘u’l-Fudalâ beyânınca
Pâydarzâde demekle şöhret-şi‘âr oldu. Ba‘de tahsîli’l-isti‘dâd ulemânın birinden mülâzemetle ber-murâd olup devr-i merâtib ederek kırk akçe medreseden ma‘zûl oldukta sâlik-i semt-i kazâ ve Karaferye’de mâlik-i ezimme-i
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1735
hükm ü imzâ olmuş idi. Bin yüz beş târîhinde tayy-ı sicill-i hayât eyledi.
Bu eş‘âr güftârındandır.
Gazel Safâ-yı meygede gitmiş hum-ı şarâb tehî
Yazık yazık k’ola ol genc-i la‘l-i nâb tehî
Ne devr-i câm ü mey kaldı meygede gûyâ
Çekilmiş âbı hemân kalmış âsiyâb tehî
Piyâle devrini bî-bâde görmedik sâkî
Niçin döner ki aceb câm-ı âfitâb tehî
Ged ü şikeste vü peymâne ser-nigûn yatar
Döküldü bâde kadeh kaldı çün habâb tehî
Çıka feleklere bî-bâde âh ey Râzî
Sadâ-yı nâleden olmaz mı nüh-kıbâb tehî
Gazel Pîr olunca şarâb nûş eyle
Mey pâ-der-rikâb nûş eyle
Koma sahbâyı bir nefes elden
Durma vakt-i şebâb nûş eyle
Muhtesib duymasın hesâba çeker
Bâdeyi bî-hesâb nûş eyle
Koma elden ayagı mest olsan
Dahi mest ü harâb nûş eyle
Mey-i gül-fâm dururken ey Râzî
Sanâ kim der ki âb nûş eyle
Nâ Tamâm Gazel
[s.478
Yerleri ma‘lûm iken meyhânede mestânenin
Hayf kim fark olmadı kaldı yeri meyhânenin
Sübha-gerdân olsa bu demde yine rindân hep
Derûnu zîrâ ferâmûş ettiler peymânenin
Nâr-ı aşk-ı şem‘le kendin bıraktı âteşe
Bir aceb germiyyetin gördüm gece pervânenin
İstemez dil hânesi ma‘mûr u âbâd olduğun
Zevkini fehm etmeyen Râzî gibi vîrânenin
Râsim
Nâmı Mehmed’dir. Edirne Câmi-i Atîki imâm-ı sânîsi Hâfız Mehmed
Tevfik Efendi’nin ferzend-i dirâyetmendi olup 1289 târîhinde Edirne’de
1736 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Altûnî Mahallesi’nde âlem-i vücûda kadem basmış ve ba‘de tahsîli’l-isti‘dâd
Edirne düyûn-ı umûmiye dâiresine müdâvemetle ora ketebesi sınıfına
dehâlet etmiştir. Mûmâileyh hattatlar sırasında mesbûku’z-zikr Hacı Hâfız
Şerîf Hıfzı Efendi’nin hafîdidir. Bu eş‘âr onundur.
Nazm Gazelden Müfrez
Hicrân eleminden dilimin çektiği derdi
Gönlüm ne zamân olsa da i‘lân edecektir
Tahmîl ediyor bâr-ı firâkı ten-i za‘fa
Elbette gönül hecr ile efgân edecektir
Velehû Ferâmûş olmuyor dilden tecellî eyleyen âsâr
Sutûr-ı hâdisât-ı dehr-i dûn ezberde kalmıştır
Velehû Hayrân mıyım ol mâh-veşin ânına bilmem
Âşık mı aceb oldum o çeşmânına bilmem
Gülzâr-ı safâ içre keder yok denir ammâ
Cevr etme düşer mi güzelin şânına bilmem
Re’fet
Edirne vâlileri sırasında tercemesi mezkûr Süleyman Re’fet Paşa’dır.
Bu eş‘âr âsâr-ı güftârındandır.
Nazm Çok sûrete girdim geleli bezm-i cihâna
Bin hey’ete koydu beni evzâ‘-ı zamâne
Mersûm-i çihil-sâl olalı nüsha-i ömrüm
Üstâd-ı herem başladı tefsîr ü beyâna
Beyt Levh-i dilde kilk-i kudretle yazılmış Re’fetâ
Bir müselles vefkdir Allah Muhammed’le Alî
Beyt Cây-gîr eyledi beyt-i dilimi hubb-i Alî
Herkesin hâne-i kalbinde bir arslan yatar
Râmî
Sicill-i Osmânî beyânınca Edirnelidir. Keçizâde demekle meşhûrdur.
Mısır kadısıyla esir olup bade’l-halâs evâsıt-ı Sultân Süleymân Hânî’de
vefât eyledi.
Rahşî
Hâfız Ahmed’dir. 1243 senesi hilâlinde Edirne’de Şehâbeddin Paşa
Kurb-ı Hamam-ı Fil Mahallesi’nde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olmuş-
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1737
tur. Bir müddet yazıcılar içinde dükkan açarak arzuhalcilik san‘atıyla iştigâl
ve bir müddet dahi kahvehânelerde saz şâirliği ile esbâb-ı ma‘îşeti istihsâl
ettikten sonra Gelibolu Sancağı dâhilinde Kavak memlahası kitâbetine
tayin ü i‘zâm ve iki sene kadar orada istihdâm olunup bin iki yüz seksen
dört senesinde bi’l-isti‘fâ Edirne’ye avdetini müteâkıb Timurtaş karyesi
çayırlığında kendisini bir at tekme ile darb edip yarım sâ‘at murûrunda
müteessiren vefât etmekle Yeni İmâret’te Emir Şah Mescidi nâm-ı diğerle [s.479] Sarı Câmi demekle ma‘rûf olan mescid-i şerîf hatîresinde defn
olunmuştur. Mûmâileyhin mahlası Rahşî olduğu hâlde at tekmesinden
müteessiren vefâtı garâibdendir. Bu beyit vefâtına târîhtir.
Li Muharririhî
Bir piyâde çıktı ansız fevtine târîh dedi
Esb tepti oldu Rahşî âh âh eyvâh âh
Dîvân olacak kadar nâ-puhte eş‘ârı var idiyse de müsvedde kalmakla
zâyi‘ olmuştur. Bu gazel onundur.
Gazel Şem‘-i hüsnün yandırır her şeb nice pervâneyi
Âşık oldur cân verir görmek için cânâneyi
Ey saçı Leylâ nihâyet hâne hâne âkıbet
Gezdirir zencîr-i zülfün bu dil-i dîvâneyi
Sâgar-ı sahbâ-yı firkat mest edip sâkî beni
Raks eder Cemşid görse şol dönen peymâneyi
Haml eder âşıklara ol mâr-ı zülfün ejderi
Genc-tek vaslına lâyık gör bütün vîrâneyi
Rahşiyâ âlemde çâre meyle mahbûbdur gama
Kangı eş‘ârı yazarsan gösterir meyhâneyi
Gazelden Müfrez
Kaydında bu şeb kâkülüne şâne de geçti
Yalınız o değil bu dil-i dîvâne de geçti
Sundukça meze teng-dehen ağzına bâdâm
Gâh gâh orada bir iki peymâne de geçdi
Rüşdî
Nâmı Ahmed’dir. Ammeci Çelebi demekle meşhûrdur. Edirne’de
Kazasker Câmi-i şerîfinin (Vâvlı Câmii olacaktır) hatîbidir. Evâil-i
hâlinde tahsîl-i ma‘ârif-i kesîreden sonra Edirne’de eimme silkine sâlik
1738 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
olup hitâbet-i mezkûre ile kanâat eylemişti. Şiirde üstâdları Edirne
mevlevihânesi şeyhi Neşâtî Ahmed Dede Efendi’dir. 1108 târîhinde vefât
eyledi. Asrın şuarâsından şâ‘ir-i bâlâ-rütbe hatt-ı sülüs ü nesihte sâhib-i
ketebe ve hamele-i kur’ân-ı azîmü’ş-şân ve seb’a vü aşere kırâatine kâdir ve
hüsn-i savtı zâhir bir şâ‘ir-i mâhirdir. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârlarındandır.
Gazel Ne gam ederse ko etsin beni harâb-ı şarâb
Te‘akkul eyleme sâkî getir şarâb-ı şarâb
Bahâne eyleme efsâneyi ko ey sâkî
Benim suâlime ancak olur cevâb-ı şarâb
Egerçi âdemi derler ki bî-hicâb eyler
Dirîg oldu bana bâis-i hicâb-ı şarâb
Aceb mi nûş-ı mey etsem ki etti bir demde
Gedâ iken beni bir şâh-ı Cem cenâb-ı şarâb
O denli bâde-i aşkınla Cem-i cenâb oldum
Bir oldu şimdi bana sâkiyâ serâb ü şarâb
Egerçi câm-ı lebin olmasaydı mecliste
Gerekmez idi banâ olsa la‘l-i nâb-ı şarâb
Bu âb u tâbla mümkün müdür nazar Rüşdî
Cemâlin eylemiş ol mâhın âfitâb-ı şarâb
Gazel Nâfe-i Çîn ü Hoten turrana olmaz hem bû
Sünbül-i cennet eğer olsa gıdâ-yı âhû
Heves-i zülfün ile azm-i reh-i Çîn ettim
Seni şimdengerü ey gözleri âhû yâ hû
Ebruvânın ki Hudâ eyledi mihrâb-ı niyâz
Bana eşkimle o dem eyledi teklîf-i vuzû
Hâk-i pâyin gibi bir kuhl-i cilâ-bahş olmaz
Yok yere bâd-ı sabâ âlemi eyler tek ü pû
Dil-i uşşâk gibi garka-i hûn olmaz idi
Olmasa çeşm-i ciger-hârın eger kim câdû
[s.480]
Görüp ebrunla mâh-ı nevi ehl-i dikkat
Dediler farkı eğer var ise ancak bir mû
Ser-nüviştim ezelî böyle imiş aşkından
Serimizden ne aceb gitmese fikr-i ebrû
Fikr-i zülfünde iken Rüşdî-i hayret-zedenin
Perde-i râhat olur çeşmine gelse uyhû
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1739
Kıt‘a Kimi kassâm-ı müderris kimi monla oldu
Kimi de himmet-i vâlânla oldu kadî
Kısmet-i Hakk bu imiş rûz-ı ezelde çünkim
Oldum ey kân-ı kerem ben de kazâya râzî
Müfredât Dedim hattın görünce safha-i ruhsâr-ı dildârın
Tüyünce hayrını gör ey rakîb-i rû-siyeh yârin
Gülşen-i vaslın temâşâ eyledim ol sîm-ber
Ârızın sundu dedi kim ârife bir gül yeter
Gelmiş iken ârızına câ-be-câ
Karaları aştı hatt-ı dil-rübâ
Bir kere gelip yoklamadın kendi çerâgın
Sâkî yere mi geçti senin yohsa ayagın
Kimsenin aybını görüp zinhâr
Yüzüne urma ânı âyine var
Maşrık-ı dilden tulû‘ edip bu nazm-ı tâbdâr
Mihr ü sen matla‘larım kaldı cihânda yâdigâr
Olsa da dünyâya hükm-i şâmilin
Bir avuç topraktır âhir menzilin
Kizbi terk et bulmak istersen cihânda ihtirâm
Subh-ı sâdık gibi ol kim halk ede sana kıyâm
Nâzım’ın kendi lihyesine söylediği târîhtir.
Dedi hâtif hattımın târîhini
Ahmedâ hattın mübârek ede Hakk 1074
Matla‘
Şîşe-i arş-ı berîne vaz‘ eder kerrûbiyân
Sünbül-i bâg-ı İremdir dûd-ı âh-ı âşıkân
Sâlim Tezkiresi’nde Nâzım-ı mûmâileyhin mahlası Reşîd olduğu hâlde
Safâyi Tezkiresi bilâ tahkîk Rüşdî zabt ettiğinden bahisle i‘tirâz olunmuş ise
de elde bulunan müretteb dîvânında dahi Rüşdî olduğuna nazaran Sâlim
Tezkiresi’nin bu bâbdaki ifâdesinin sehvden sâlim olmadığı tahakkuk etmiştir. Vakâyi‘u’l-fudalâ’da dahi Reşîd olmak üzere mazbut idüğünden o
da yanlıştır.
Rüşdî
El-hâc Ahmed Efendi’dir. Edirne’nin Kıncı Firuz Mahallesi’nde
kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olmuştur. Bir müddet nüfûs nezâretinde bu-
1740 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
lunduğu cihetle eski cerîde nâzırı demekle meşhûr olmuş idi. Hatt-ı ta‘likte
üstâd ü pesendîde-i rûh-ı imâddır. Tahsîl-i kemâlât-ı ilmiye ettikten sonra
zümre-i kudâta dâhil olduğundan uhdesine Eyüp Mollalığı tevcîh buyurulmuş iken zabt etmeksizin bin iki yüz seksen dört târîhinde irtihâl-i dâr-ı
bekâ etmekle Uzun Kaldırım’da Uzun Mezarlık’ta sâbıku’t-terceme Dânişî
merhûmun kabri civârında medfûndur. Esnâ-yı istîlâda seng-i mezârı zâyi‘
olduğundan muahharen rekz olunan taşta târîh-i vefâtı sehven bin iki yüz
seksen bir yazılmıştır. Ebyât-ı âtiye âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Müfredât Ey habîb-i kibriyâ ins ü peri peygamberi
Vey resûl-i müctebâ cümle peyâmber rehberi
[s.481]
Ağza al şehd-i şehâdâtı mezâk ehli isen
Lezzet-i zikr-i ilah ile dilin sükker olur
Rızâ
Kasabzâde Abdülkerîm Çelebi demekle meşhûr ve lâubâlî olduğu
cihetle zurefâ miyânında Deli Kerîm lakabı ile mezkûrdur. Tercemesi
Sultân Murâd Hân-ı Sâlis asrı ulemâsı sırasında sebk etmiştir. Bu ebyât
âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Müfredât Kosam bin dağı bir dağ üzre sînemde aceb sırdır
Tefâvüt eylemez ol gün bu zülf yanında hep birdir
Uyursa meclis içre nâz ile ol çeşm-i fettânın
Dilâ zinhâr gaflet etme aç gözün uyar cânın
Dün gece kaşın için oluncak kîl ü kâl
Gelmedi ortaya ey mâh kayıçizdi hilâl
Âsâr-ı hatt-ı yâr gözümde uçar oldu
Bir nâme kebûterle bu nâlâna gelir mi
Rızâ
Zehrimârzâde Seyyid Mehmed Efendi’dir. Tercemesi Sultân Mehmed
Hân-[ı Râbi‘] asrı ulemâsı sırasında mesbûktur. Bu eş‘âr güftârındandır.
Na‘t-ı şerîf Mihr ü meh kim âlemi seyrân ederler rûz u şeb
Nakş-ı lu‘b-engîz-i dünyâya gülerler rûz u şeb
Çarh-ı lu‘betbâzı seyr et beyza-i mihr ü mehi
Hokka-i gerdûn-ı dûndan zâhir eyler rûz u şeb
Câm-ı mihri dolu gayb eyler hilâli gösterir
Fırka-i eflâkten âfâka yekser rûz u şeb
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1741
Cân u dilden mihr ü meh sanma felek bî irtiyâb
Âşıkındır tâb-ı ber-dil dâg-ı ber-ser rûz u şeb
Gazel Hattını gördüm ederken ârzû-yı nevbahâr
Eylemezsem nola cüst ü cû-yı sûy-ı nevbahâr
Seyr ederken nakd-i eşk-i çeşmimi kıldım hebâ
Çeşmime zîbâ göründü çârsû-yı nevbahâr
Cennet-âsâ kûşe-i râhat bulunmaz mı bize
Yohsa yok mu cânib-i gülzâr u cûy-ı nevbahâr
Bu acebdir vakt-ı gül hengâm-ı şâdîdir velî
Bülbül-i şeydâyı inletti gulüvv-i nevbahâr
Oldu mesrûr ey Rızâ gönlüm perîşân-hâl iken
Geldi bâd-ı subhla nâgâh bûy-ı nevbahâr
Gazel
Nigâh etmez dil-i zâra o mest-i nâz-ı müstağnî
Cihâna gelmemiştir böyle bir mümtâz-ı müstağnî
Elinden düşmez ey şûh-ı cihânım câm-ı istiğnâ
Dem olur olur ammâ âşık-ı serbâz müstağnî
Niçin ol gamzeler ahvâlimi igmâz-ı ayn eyler
Acebtir fitne-i âlem olan gammâz müstağnî
Teselsül buldu feryâdım şeb ü rûz eylemem ârâm
Figân u nâlemin âhengine her sâz müstağnî
Şikârın eylese sayd-ı dilinde gamze âdettir
Şikâra gâh olur olur Rızâ şehbâz-ı müstağnî
Kıt‘a Metâ‘-ı nâzı berdûş eylese ol dilber-i ra‘nâ
Gerektir göstere nakd-i niyâzı âşık-ı şeydâ
Ayâğına eğer varmazsa rindân sanma mugberdir
Nedîm-i gam-güsârıdır mugânın sâgar-ı sahbâ
Velehû Geç bâdeden safâ-yı dil-i mübtelâ budur
Sa‘y et şarâb-ı la‘line kalbe cilâ budur
[s.482]
Tîg-i cefâ ile beni bir pâre eyleyip
Ağlatmış idi bendesini mâcerâ budur
Ekser kelâmı kand-i lebin vasfıdır şehâ
Şi‘r-i Rızâ’da lezzet-i zevk ü safâ budur
Seyyid Rızâ Tezkiresi nâmıyla sâhib-i tercemenin bir kıt‘a Tezkiretü’şşuarâ’sı vardır ki me’hazlarımızdandır. Âti’z-zikr Edirneli Güftî Ali Efendi
1742 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
tertîb eylediği hezl-gûne manzûm Tezkiretü’ş-şuarâ’sında sâhib-i terceme
hakkında yazmış olduğu ebyât bu mahalle terkîm edildi.
Kudât-ı Rûm’dan Sâhib-i Tezkire Seyyid Rızâ Cisr-i Ergene
Teng-i şi‘r-i zemîn-i nâza nübûş
Bir de Seyyid Rızâ-yı köhne-fürûş
Zümre-i kâdiyân-ı Rûmîdir
Bu zemînin galat-hücûmıdır
Satr-ı eş‘âr-ı sâde minvâli
Pîç ü tâb-ı hayâlden hâlî
Bezm-i hezlin tamâm-ı masharası
Şâhid-i hâli oldu tezkiresi
Yeter ol tezkire-i hezl-güzâr
Rütbe-i tab‘ına anın mi’yâr
Övemez harf-ı sütûr-ı hezl redîf
Bestir ana nümûne-i ta‘rîf
Rif‘atî
Zümre-i kudâttandır. Dîvâne-nakş bir zât olup bin on üç târîhinde
Plevne kadısı iken vefât eyledi. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Kıt‘a Hâk-i pâ-yi şerîfe sultânım
Bende olmadı gelmeğe tâkat
Âsitânından olalı mehcûr
Ayâğa düştüm el verip zillet
Müfredât Cân nakdi ise kasdın eyâ şûh-ı dil-sitân
Lutf et bu gece sîneye gel nakdin al hemân
Ziyâ-bahş oldu her bir sâgar-ı mey tekye-i câna
Çerâgın aydın olsun dâimâ ey pîr-i meyhâne
Süvâr-ı esb-i nâz olsun onundur şimdilik meydân
Benim dizgînî-zâdem şâh-ı hûbânım Mehmed Şâh
Reşid Bey
Kösec Balaban Mahallesi’nden İkinci Mustafa Ağa’nın ferzendi İzzet
Efendi sulbünden Sevindik Fakih Mahallesi’nde 1277 târîhinde kademnihâde-i sâha-i vücûd olup ulûm-ı lâzımeyi tahsîlden sonra dersaâdete
azîmet ve devâir-i aklâmdan birine dehâletle tahsîl-i fenn-i kitâbete bezl-i
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1743
makderet ederek az zamanda âlem-i matbû‘atta bir çok âsâr neşrine muvaffak olmuş ve 1231 târihînde el-yevm ma‘ârif-i umûmiye nezâreti tahrîrât
kalemi mümeyyizliğinde istihdâm olunmakta olup mütemâyiz rütbesine
hâiz bulunmuştur. Tarz-ı cedîd üzere bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesindendir. Marifet nâm risâle-i mevkûtesinden:
Nazm Bir bûse iken son emelim gonce feminden
Öptürdü banâ sînesini bir gece ol mâh
Olmaz mı müyesser bu şeref bir daha heyhât
Rü’yâ-yı sa‘âdât tekerrür edemez âh
Şükûfe-i istigrâk nâm risâlesinden: hayf !
Şiir Bahârın askeri arzı yed-i sermâdan almıştır
Sütûh-ı aya âsâr-ı füyûzı sâye salmıştır
Bütün ezhâr açılmış bir çiçek mahrum kalmıştır
O kalbimdir ki mahkûm-ı şitâ-yı dâimîdir hayf
Çiçek Şiir Şükûfe bir misâlidir kemâl-i sun‘-ı kudretin
Şükûfe sâhirâne bir beyânıdır tabî‘atın
[s.483]
Şükûfe şâ‘irâne bir lisânıdır mahabbetin
Şükûfe gam-güsârıdır bu âlem-i küdûretin
Refî‘î
Zübdetü’l-Eş‘âr zabtınca Edirnelidir. Bu ebyât güftârındandır.
Nazm Deminde yağmasa bârân-ı ihsân
Letâfet sebze-zârı tâze olmaz
Cihânda küçük vezîrin katında
Keremden râst hîç âvâze olmaz
Efendi lutf et ölçüp biçmeği ko
Metâ‘-ı himmete endâze olmaz
Refîkî
Mevlidi Amasya kasabasıdır. Edirne’de vâki Dârü’l-hadîs evkâf-ı
şerîfesine mütevelli olmakla hayâtında meskeni ve memâtında medfeni
Edirne şehridir. Dokuz yüz otuz dokuz târîhinde vefât etmiştir. Bu eş‘âr
güftârındandır.
Gazel Cihânda hiç hâtır-ı bî-gam olmaz
Kişi gam çekmeyince hurrem olmaz
1744 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Matla‘
Perîşân olmaya dil bir zamânda
Gözüm kan ağlamaya bir dem olmaz
Urunmaz efser-i hayli şular kim
Taleb-i râhında hâkî makdem olmaz
Perî-rûlardan ermişken sitemler
Yine dîvâne gönlüm ebsem olmaz
Refîkî her demin et âlemin kim
Cihânda andan özge âlem olmaz
Tâ seyre çıktı nâzla serv-i revânımız
Andan beri yerine oturmadı cânımız
Rindî
Gülşenî fukarâsından Dervîş Hızır demekle ma‘rûftur. Seyyid Rızâ
Tezkiresi beyânınca bin otuz bir târîhinde Edirne’de vefât etmiştir. Bu
eş‘âr güftâr-ı dürerbârındandır.
Musanna‘ Gazel
Yarattı hâkden hallâk-ı âlem çün benî âdem
Bu çarhın âsiyâbında öğünür bilirim dânem
Şikeste şîşe-veş durmaz akar her dem gözümden yaş
Ne mümkündür seni ey kûze-i çeşmim görem bî-nem
Gehî pâkîze-gevher tâlibi gavvâs-ı deryâyım
Geh olur gülşen içre serv-i ra‘nâ ararım cûyem
Bugün rahm etmedin çâk-i girîbânım görüp cânâ
Huzûr-ı Hakk’a yarın dâmen-i pâkin tutam girem
Eğer ki iltifâtın olmaz ise Rindî’ye hergiz
Dokuz câmını eflâkın kamu bir bir soram pürsem
Kıt‘a
Rindî bu dehr-i dûnun zevkına lâ nüsellim
Ehl-i hevânın evvel şevkına lâ nüsellim
A‘dâ-yı bed-nihâdın lâzım mı anmak adın
Yüz bin olursa baştan cevfine lâ nüsellim
Bu dahi hezliyyâtındandır.
Hezl Dilâ vâdi-i rüsvâlıkta ben bir yâve Mecnûnum
Esîr-i beng ü bâde mübtelâ-yı berş ü afyonum
Gehî zânî gehî lutî gehî çallâk-ı nâ-pâkim
Gehî kîr-i kebîre cân verir bir köhne me’bûnum
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1745
Ne mâhiyetli terkîb olduğum ben dahi bilmem kim
Necâsetten mürekkeb bir tabîb-i turfa ma‘cûnum
Ben ol mecliste olsam şâdlık peydâ olur fi’l-hâl
Habeş’ten Rûm’a gelmiş Rindiyâ bir koca maymûnum
Şâh Melek Mahallesi’nde Dabbâghâne Caddesi’ndeki çeşme
târîhinin kâili Rindî başkadır.
[s.484] Revânî
Namı İlyas’tır. Âşık Çelebi Tezkiresi beyânınca lakabı Şüca‘’dır. Sultân
Selîm-i kadîm hazretleri’nin Trabzon’da vâlilikleri esnâda meclislerine
dâhil ve bir çok iltifâtlarına nâiliyetle mümtâz-ı akrân ü emâsil olduktan
sonra kendisinden bir nâdire sudûruna mebnî emvâli müsâder olunmakla
kendisi cânib-i Arabistan’a revân olmuştu. Hazret-i Sultân vukû-ı hâlden
peşîmân olarak akabince âdem irsâliyle avdete şitâbân irâdesi teblîg olundukta bir gazel söylemiş idi ki matla‘ı budur.
Matla‘
Ne aceb gerdiş-i âlem ne aceb devr-i felek
Bir dem içinde yele vardı otuz yıllık emek
Ekser zamanlarda bazı tevliyetler ile imrâr-ı vakt eylemekte olduğu
hâlde dokuz yüz otuz târîhinde rûh-ı revânı âlem-i câvidânîye revân oldukta Hadâyiku’l-Cevâmi zabtınca Piriştineli Bahârî bu târîhi demiştir.
Târîh Cihânı ser-te-ser tutmuştu nâmı
Emîr-i nazm kim ya‘ni Revânî
Ecel câmını çünkim nûş kıldı
Şu denli kim düşüp mest etti ânı
İşitip rûh-ı kudsî dedi târîh
Cinândan yana cân atdı Revânî
Âtideki eş‘âr mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır.
Gazel Devr-i güldür gonce lebler azm-i gülzâr ettiler
Âşık-ı âşüfteyi bülbül gibi zâr ettiler
Döktüler baştan çözüp kâküllerin ayaklara
Ser-te-ser gülzâr içini misk-i tâtâr ettiler
Şol kadar şevk-ı gül ile ettiler feryâd ü zâr
Gülsitânda andelîb-i zârı bîzâr ettiler
Serviler dîvâre hayretten dayanıp kaldılar
Çün sehî-kadler durup nâz ile reftâr ettiler
1746 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Ey Revânî çeşm-i mest ile güzeller bâğda
Bir nazarda nergis-i şehlâyı bîmâr ettiler
Gazel Gözlerim tîre olur hattına kıldıkça nazar
Hatt-ı gubâr olsa bu rûşendir eder göze zarar
Gördüler sâgarı kim gözü açık kâsesi pür
Rindler üşegelip her biri dolana çeker
Korkarım kâmetinin halka belâsın demeğe
Şimdi söylenmez oluptur güzelim doğru haber
Lebi ağzımda iken gitmeğe kasd etti dedim
A beyim noldu ivirsin suya mı düştü şeker
Hûblar sûreti nakşile Revânî bu gönül
Döndü şol âyîneye kim ola nakş anda suver
Gazel Geliniz hoş edelim câm ile eyyâmımızı
Ne olursa görürüz sonra ser-encâmımızı
Görünür hâleti çoktur mey-i nâbın sûfî
Meclis içinde tehî görme sakın câmımızı
Nice teşbîh edeyim arara ey bâd-ı sabâ
Biz yabanlarda mı bulduk o gül endâmımızı
Yine bir bûse alıp cânımıza cân katalım
Ger kabûl eyler ise yâr bu ibrâmımızı
Ne kadar hor u zelîl etse Revânî bizi yâr
Biz ana artıralım izzet ü ikrâmımızı
Ebyât Sâkî-i gül-çehre aldıkça ele peymânesin
Gonce-i zanbaklar içre lâle bitmiş sanasın
[s.485]
Yollar üstünde düşüp yatmazdı hergiz âfitâb
Câm-ı aşkından senin ger olmasa mest ü harâb
Şîve öğrenmiş kamer ol serv-i bâlâdan yine
Başına bir deste gül sokmuş süreyyâdan yine
Yâre arz etti yaşım sîmini çeşm-i eşk-bâr
Bana göz yaşı gerekmez dedi lutfundan nigâr
Benefşe nice açar gönlüm ey cefâ-pîşe
Anahtar ile açılmaz kilid-i endîşe
Müretteb dîvân-ı eş‘ârı ve İşretnâme nâmıyla bir manzûme kitâbı vardır. Bu ebyât ondandır.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1747
Mesnevî Ederse ehl-i meclis nola ikrâm
Ki yahni puhtedir gâyet değil hâm
Görüp mecliste şâd oldu şarâbı
Soyunup raks urur tavuk kebâbı
Nedendir meclise çak böyle ikdâm
Niçin pâlûdeye göz dikti bâdâm
Velehû Kimin ki câm ile hoş âlemi var
Süleymân’dır ki elde hâtemi var
Kimin hükmünde olsa pâdşâdır
Aceb âyîne-i gîtî-nümâdır
Ne bedr olur ki buldukda kemâli
Getirir bir araya beş hilâli
Ne yere ki ayak bassa kademdir
O bezmin kâsebâzı câm-ı Cem’dir
Ne var derlerse ana hâce mercân
Ki dolmuş hissesi la‘l-i bedehşân
Ana kim der kadehdir yâ bu müldür
Benefşe kokulu bir tâze güldür
Hacîl eyler şu‘â‘ı mâh-ı tâbı
Sa‘âdet yıldızıdır her habâbı
Gözünü döndürüp halkın akika
Yemen seyrini eyler fi’l-hakîka
Âsâr-ı hayriyesinden İstanbul’da dâhil-i sûrda Kırkçeşme kurbunda
kendi nâmlarına binâ olunmuş bir câmi-i şerîfleri vardır. Na‘şları câmi-i
mezkûrda medfûndur. Hadâiku’l-Cevâmi‘’de beyân olunduğuna göre
mescid-i mezkûru binâ esnâsında Sultân Selîm Hân hazretleri oradan geçer iken bu mescidi binâ eden kimdir diye suâl buyurmakla Revânî kulunuzdur diye cevâb verdiklerinde latîfe yüzünden “hoş Ayasofya’sın yılda
bir mescit doğurursun” diye buyurmuşlardır ve mülâzimîne mesken olmak
için hücerât dahi binâ etmiştir. Tafsîl-i ahvâli Latîfî Tezkiresi’ndedir. Es‘ad-i
Bağdâdî merhûm Revânî’ye incinip hakkında bu beyti demiştir.
Beyt Vardım Revânî matbahına tu‘me isteyib
Gördüm hırânîsini acından köpük kusar
1748 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Rûmî Bey
Zümre-i sipâhiden iken ihtiyâr-ı tekâ‘üd etmiş bir pîr-i salâh-pîşe idi.
Rûmî-i Diğer
İsmi Dâvûd’dur. Devr-i Süleymân Hânî’de gelen şuarâdandır. Mevlidi
Cisr-i Ergene’dir. Za‘âmetle Rumeli beylerbeyilerinin dîvân kâtiplerinden
idi. Bu murabba‘ onlarındır.
Rubâ‘î
Her ki dünyâya gelir âhir ecel câmın içer
Ne aceb menzil olur kimi konar kimi göçer
Ceres-i nâle ile kâfile-i ömr geçer
Kûs-ı rıhlet çalınır geldi geçer geldi geçer
Matla‘ [s.486] Geh çıkarır geh giyer destârın ol meh nâzdan
Âşıka bir vech ile yüz gösterir açmazdan
Harfü’z-Zâ
Zâhid
Nâmı Ahmed’dir. Sarıca Paşa Câmi-i şerîfi imâmı Hacı Hasan
Efendi’nin ferzendi olup 1275 târîhinde Edirne’de Fazlullah Paşa
Mahallesi’nde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olmuştur. Sıbyân mektebinde
mukaddime-i ulûmu tahsîl ettikten sonra Edirne askerî mekteb-i i‘dâdîsi
ihtiyât sınıfına kayd ve badehû mekteb-i harbiyeye nakl ile şehâdet-nâme
ahzıyla mühendishâne-i hümâyûndan neş’et edip 299 haziranının yirmi
sekizinde Cebel bölüğüne ve sene-i merkûme teşrîn-i evvelinin beşinde
Bursa mekteb-i i‘dâdî-i askerî lisân-ı Fransevî mu‘allimliğine ba‘de’t-tayin
301 ağustosunun on üçünde yüzbaşı ve 307 şubatının yirmi yedisinde
Topçu Sağkol Ağası olup 311 teşrîn-i evvelinin on beşinde dersa‘âdet
mekteb-i i‘dâdîsine tahvîl ve 313 eylülünün üçünde Edirne topçu ikinci
obüs alayına binbaşı tayin olunmuştur. Âsâr-ı şi‘riyesinden bu mecelleye
kayd olunmak üzere sâhib-i tercemeden istenilen bir kıt‘a gazele mukâbil
Bursalı İffet Efendi merhûmun “Ben şarâb istedim ey şûh kitâb istemedim”
mısraı medlûlünce te’lîf ettiği kitapların mukaddimelerini nazmen yazmak
mu‘tâdı olduğunu dermiyânla kitap mukaddimesi olarak âtîdeki ebyâtı
göndermiş ve “kelâmından olur ma‘lûm kişinin kendi mikdârı” mısraı
mısdâkınca ebyât-ı mezkûre mûmâileyhin şiirde olan mahâretini isbâta
kâfî göründüğünden aynen derc edilmiştir.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1749
İmlâ-yı Fransevî Nâm Te’lîfinin Ser-Levhası
Cihânın mâbîhi’l-fahrı bu gün Abdü’l-Hamîd Hân’dır
Ziyâ-yı re’fet ü iclâli şems-âsâ dırahşândır
Asırlardan beri ârzûlanan cümle terakkiyât
O şâhenşâh-ı bî-hemtâ zamânında nümâyândır
Lebâlebdir memâlik-i ilm ü fen âsâr-ı feyzinden
Terakkiyât-ı dünyâ hadd u ihsâdan firâvândır
Zülâl-i adl ü fazlı doğrusu her câya cârîdir
Kalem-i mîzâbı cûş etse bu vâdî içre şâyândır
Husûsâ Avrupa’dan öğrenilmek istenen şeyler
Tamâmiyle çalışkanlar için mülk içre âsândır
Güldeste-i Ahlâk Nâm Eserinden
Ömrün efzûn ede Hakk pâdişeh-i devrânın
Kim odur masdar-ı feyz ü keremi dünyânın
Nakd-i ilm ü hüneri kesb ile herkesi hurrem
Ahdidir vakt-i sa‘âdet o şeh-i debistânın
Bu dahiDâim oldukça kevâkib ile mâh
Yaşasın pâdişeh-i dil-âgâh
Farkımızda gece gündüz her gâh
Sâye-endâz ola ol zıll-ı ilâh
Zemânî
Sultân Selîm Hân-ı Evvel’in evâhir-i saltanatlarında irtihâl ettiği
Enîsü’l-Müsâmirîn’de mezkûrdur. Zamân-ı ömrü müsâ‘ade etmeyip sâderûluğu zamânda nakl ettiği ve bu fende tayin bulacak ve şuarânın eşbehlerinden add olacak kimesne idügi ve Ahmed Paşa’nın “âteş” gazeline ondan
yeğ nazîre kimse demediği Latîfi Tezkiresi’nde mastûrdur. Ebyât-ı âtiye
âsâr-ı şi‘riyelerindendir.
Kıt‘a
Düşte gördüm hadd-i rengînine gelmiş hattın
Gâlibâ yakın oluptur gele vakt-i ecelim
Ko beni hâk ile sâyen gibi yeksân olayım
Çünki pâ-bûs-ı şerîfine şehâ ermez elim
[s.487]Beyt Dedim nâr-ı izârında nedir zülf-i siyeh cânâ
Dedi ol gözlerim nûru ki olmaz bî-duhân âteş
1750 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Zemânî-i Diğer
Nâmı Mahmûd’dur. Enîsü’l-Müsâmirîn beyânınca Cisr-i Ergene kasabasında tevellüd etmiştir. Danişmend iken Sultân Mustafa Hân
âsitânesinde kâtip olup fetret-i katl-i şehzâdegânda erkân-ı dîvânı perîşân
olduğu zaman bunun dahi ömrünün zamânı nihâyet bulup nâbûd oldu.
Âşık Çelebi Tezkiresi’nde ise sâhib-i terceme evvelâ Semâ‘î tahallüs ederdi
sonra Zemânî tahallüs eyledi. Menşe’i Edirne’dir. Fetretten bir çok zamân
sonra Rumeli Beylerbeyisi Ahmed Paşa’ya intisâb edip sâye-i sa‘âdetlerinde
behre-mend oldu demiştir. Sicill-i Osmânî’de de nâm-ı atîki Sâ‘î olmak
üzere mazbûttur. Bu bâbda Âşık Çelebi’nin ifâdesi sıhhata mukârin görünüyor. Dokuz yüz altmış târîhinde vefât etmiştir. Bu eş‘âr güftârındandır.
Matla‘
Nigârın hâtırı hattı ucundan pür-gubâr ancak
Yine âyîne-i âlem-nümâda jeng var ancak
Nazm Zencîr-i zülf ü çâh-ı zenahdâna dil düşüp
Bir gözü yaşlı sâil-i zindân olup gezer
Bilmez ki nice iz ede ağyâr gezdiresi
Gören sanır Zemânî’yi seg-bân olup gezer
Harfü’s-Sîn
Sâgarî
Kazzâz Ali demekle şehîr bir rind-i bî-nazîr olup
Beyt Sohbetine tâlip idi hâs u âm
Olmuş idi bezm-i mey ansız harâm
Devr-i Ebü’l-fethîden asr-ı Süleymân Hânî’ye kalmış bir pîr-i rûşenzamîr idi. Evâhir-i ömründe menâhîden tâib ve salâha râgıp olmakla kabrini kazdırmış ve etrâfına bir serv ü bir bâdem ü bir şeftâlû fidanı diktirip
zâde-i tab‘ları olan bu ebyâtı seng-i mezârına kazdırmış idi.
Şiir
Anın için mezârım üstüne
Ben bu eşcârı böyle vaz‘ ettim
Tâ gören sormadan bile hâlim
Bu cihân içre neyledim nettim
Bir boyu serv çeşmi bâdâmın
Şeftâlûsuna doymadum gittim
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1751
Mûmâileyh Edirne’de Teftin Ağa Mahallesi’nde Çiçekli Mektep
Sokağı’nın yirmi ikinci numarasında vâki Arapzâde İlmî Efendi nâmına
mensûb olan Nakşî dergâhı sâhasında medfûn ise de mürûr-ı zamân ile
kabri mahv ve seng-i mezârı zâyi‘ olmakla sâbıku’t-terceme Pertev Paşa
merhûm bin iki yüz elli üç târîhinde dergâh-ı mezkûru kafes şeklinde tamir ve ihyâ ve o sırada âtîde muharrer beyti dahi bir nokta taşına hakk ile
mûmâileyhin başı ucuna rekz ettirip nâmını ibkâ eylemiştir.
Beyt Şeb-i gaybette sahbâ-yı vücûdu güm iken oldu
Bir ednâ himmet-i Pertev’le kabr-i Sâgarî zâhir
926 târîh-i vefâtı1203 târîh-i zuhûru
Bu ebyât cümle-i eş‘ârındandır.
Müfredât Ceng-i hamîde kâmete döndü kadi henüz
Ne sâzı koydu Sâgarî elden ne sâgarı
[s.488]
Pîr oldu Sâgarî komaz elden piyâleyi
Düştü asâya nergis-i zerrîn kadeh gibi
La‘lin lebini dilber agyâre dişletirmiş
Belki pamuk izârın sırrile şişletirmiş
Nazm Yârime arz etmeye kim varsa ben dîvâneyi
Göricek benden beter mecnûn olur cânâneyi
Âşinân olup beni yâd eyleye deyü sana
Dostum kan ağlarım gördükçe her dîvâneyi
Hezl Âşık Çelebi Tezkiresi’nden Me’hûzdur
Irgad gavuru gibi sarıp başına gök bez
Cem‘ oldu yine mevsim-i orağa benefşe
Refîkî nâm şâ‘ir Edirne şehrinin çamurundan şikâyeti hâvî bir hicv
demiş ki bendi budur:
Beyt İlâhi sen halâs eyle bizi bu şehr-i bâtıldan
Kişi anı ne seyr etsin geçilmez âb ile gilden
Sâgarî merhûm dahi mukâbelesinde bu beyti demiştir:
Beyt Şu kim şeytân-sıfat eyler şikâyet âb ile gilden
Yüzüne yellen onun aslı oddur haz eder yelden
Bâyezîd nâm bir şahıs hakkında söylemiş olduğu bu beyit dahi cümle
hezeliyâtındandır.
1752 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Beyt Bâyezîd iken adın hürmetini saklamadın
Çekeyim aralığından elîfi kal be-yezîd
Sicill-i Osmânî’de nâmı Sarı Asma denilmiş ise de me’hazlarımızda
öyle bir nâma tesâdüf edilemedi.
Sâlikî
Nâmı Ahmed’dir. Asr-ı Süleymân Hânî şuarâsından güzel kemânkeş
ve küşti-gîr idi. Edirne Murâdiyesi’nde na‘t-hân idi. Gâh Galata’da Azeb
ü gâh seyyâh-ı diyâr-ı Arap olup âhiru’l-emr Arabistan’da vefât eyledi. Bu
ebyât âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Müfredât Bilmez yolunu varmaya ol ka‘be-i cânın
Her yana dönüp durduğu bu kıble-nümânın
Yazsam aceb mi sen şeh-i nâ-mihribâna cönk
Râz-ı derûnu yazmaya olur bahâne cönk
Sâlikî-i Diğer
Refîkîzâde’dir. Hassa nakkaşlarından iken Edirne’de ehl-i cihet olup
ol hâl üzre bin otuz hudûdunda terk-i şeş-cihet eyledi. Ekseriyâ târîhgûlukla mukayyed olup Yahya Bey’in bu beytini tesdîs etmiştir.
Nazm Ermeye ka‘be safâsına şu kim himmet eder
Tîglar gibi meğer himmetin iki kat eder
Er olan bu zen-i dehr ile nice ülfet eder
Şâm-ı kudse erişir sonra yerin cennet eder
Kime kim ka‘be nasîb olsa Hudâ rahmet eder
Her kişi sevdiğini hânesine davet eder
Sipâhî
Sâbıku’t-terceme Pervânezâde Hüseyin Çelebi’nin ferzend-i ercümendidir. Bu eş‘âr güftârındandır.
Gazel Gayrı mahbûba bakar mı gören ol sîm-beri
Berîdir cümleden ol âşık-ı pâkın nazarı
Nazarıyla güle bakmazsa ruh-ı mehveşler
Göreyim mahv ola ol dîdelerin nûr-ı feri
Feri yoktur o güneş yüzlü güzel yanında
Banâ arz eyleme gökte lem‘ât-ı kameri
Kameri yakada görsün sanemâ gerdenini
O ki görmek dileye matla‘-ı mihr-i seheri
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1753
[s.489]
Gazel Müfredât Seherî başına gün doğa o ferhunde-ferin
Göz açıp her ki göre lem‘a-i nûr-ı Ömeri
Ömeri sevmeyip a‘dâsı olan rafızînin
Dilerim tu‘me-i şemşîr-i kazâ ola seri
Seri cân ile fedâ etti Sipâhî yoluna
İşini başa iletti sözünün oldu eri
Meclis mi derler ana ki peymâne olmaya
Ya her doluda bûse-i cânâne olmaya
Dil midir ol ki âteş-i hûr ile yanmayıp
Ol şem‘-i hüsnün üstüne pervâne olmaya
Devlet anın ki hânesi pürdür nigâr ile
Vay ol benim gibiye ki bir dâne olmaya
Gencine-i mahabbete lâyık kaçan olur
Bir dil ki seng-i cevr ile virâne olmaya
Ol kan olacağı ele alma Sipâhiyâ
Mecliste sâkî bir gözü mestâne olmaya
Olmadı çâre teb-i tâb-ı gamın def ‘ine hiç
Yazdığın nüshanın ey hâce yürü ez suyun iç
Benimle haşr olup sîne-be-sîne olmadın hergiz
Meğer kâil değilsin ey sehî-kadd haşr-ı ecsâda
Yâri râm etmeye sarf etmiş idim evkâtı
Eser etmez yakayım odlâra nâr-ı necâtı
Dehânın bûsesin kılmak temennâ
Bir olmaz fikrdir yok yere cânâ
Başım üzre yeri var gonce alâmet götürür
Mâiliz âl-i Resûl’e severiz sâdâtı
Sihrî
Dîvdestzâde Mehmed Efendi’dir. Pederlerine kemâl mertebe sür’at-i
kitâbetlerinden kinâyetle dîv-dest derler imiş. Kemâl Paşa merhûm
Edirne kadısı iken mahkeme kitâbetine tayin buyurulup onlardan sonra gelen kudât zamânlarında da kitâbet-i mezkûrede istihdâm olunarak
âhir-i ömrüne değin kedd-i yemîn ile ta‘ayyüş eylemiştir. Bu eş‘âr cümle-i
güftârındandır.
Gazel Oldun ey Yûsuf-i sânî çü bu gün kâr ehli
Eyledin halk-ı cihânı kamu bâzâr ehli
1754 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Ey sanem deyr-i cihânda saçını arz etsen
Ehl-i islâmı ederdin kamu zünnâr ehli
Âteş-i hecrine yandığımı etsem zâhir
Isına nâr-ı cahîm içre kamu nâr ehli
Ey kamer sûz-ı gamın cismime pul pul dâğı
Öreli tâs-ı felek içre benim zâr ehli
Pâymâl eyleme gel Sihrîyi gönlün ele al
Değmede girmez ele hoşca gör ey yâr ehli
Nazm Dedim ol serve niyâz eylediğimce eyleme nâz
Yaraşır âşık u ma‘şûka dedi nâz u niyâz
Nice bir cevr ü cefâ defterin ezberleyesin
Gel vefâ harfine eyle nazarı bâ külli bâz
Müfredât İlâhî isterim cismim ser-â-ser tâze dâğ olsun
Bir er yatar desinler kabrim etrâfı çerâğ olsun
Cânda dâğ hasret ü zülfünde cân boynunda zülf
Düştü ey nâzük beden bâr-ı girânım boynuna
Âfitâbım devlet atına süvâr ol bir gün eş
Halk bir şîre süvâr olmuş desinler bir güneş
Ta‘lîk hattatı olduğundan nâmı hattatlar sırasında da mezkûr ve
Sicill-i Osmânî’de Sultân Süleymân-ı Evvel ricâlinden idügi mastûrdur.
[s.490] Sürûrî
Nâmı Sâlih’dir. Konsolos kavaslarından Topal Osmân’ın mahdûmudur.
Tarîk-i Bektâşî müntesiblerindendir. Evâil-i hâlinde mücellitlik san‘atıyla
iştigâl ve badehû hizmet-i kitâbetle Edirne telgrafhânesine intisâb ile emr-i
ma‘îşetini istihsâl edip ondan İslimye’ye ve badehû Trablusşam’a tahvîl-i
memuriyet ve azîmetle bin iki yüz seksen üç târîhinde Beyrut’ta dâr-ı
ukbâya irtihâl etmiştir. Kelâm-ı mevzûn kabîlinden bazı bî-sürûr eş‘ârı
vardır. Bu eş‘âr güftârındandır.
Gazel Düştüler şâh-ı şehîdân Kerbelâ meydânına
Girdiler âhir efendim şâh-ı Hüseyn kanına
Dîni yok kâfir Yezîdin kıydı ol sultanıma
Nice la‘net etmeyim münkir münâfık cânına
Bunca mü’min tâc ederdi kendisine ol şehi
Şâh-ı Hüsn İmâm Alî dendi ezelden şânına
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1755
Beyt Çün ene’l-hak nağrasın ızhâr ediptir hâk-i dem
Âşık-ı sâdık olan gitsin mahabbet kânına
Bu Sürûrî bir vasiyyet eylesin âşıklara
Kabrimi tîmâr edin hünkâr-ı aşkın yanına
Sürûrî ıyd-i ekberde eğer hacc etmek istersen
Yüzün sür pâ-yi mahbûba tavâf et ka‘be-i kûyun
Sırrî
Şerif Sırrı Efendi’dir. Bin iki yüz otuz târîhinde Edirne’de çehrenümâ-yı âlem-i şühûd olup tarîk-i tedrîse dehâlet ve badehû niyâbet tarafına meyl ü rağbet etmiş ve 1270 hilâlinde irtihâl eylemiştir. Sırrî mahlasıyla güfte bazı eş‘âr-ı nâ-puhtesi vardır. Bu murabba‘ gazel âsârındandır.
Murabba‘ Gazel
Hamdülillâh erdi şimdi sûr ile leyl-i berât
Âlemi nûr ile tezyîn eyledi zî-kâinât
Kim anın üftâdesidir eylesin âlî himem
Fahr-ı âlem aşkına versin bize dâru’n-necât
Vuslatın va‘d eyledi ol gecede şâhım benim
Hulf edip göstermedi rûyun hele mâhım benim
Şâd olup hande nedir artmaktadır âhım benim
Eşk-i çeşmim cevr ile oldu beyim nehrü’l-Fırât
Bilmezem ağyâr mı geçti ol mürüvvet kânına
Yanaram pervâne-veş şol âteş-i sûzânına
Görsen ey meh rahm eder idin dil-i nâlânına
Ne olur bir bûsecik ihsân edeydin iltifât
Kâil idim bir nazar kılsan perîşân hâlime
Lutf edip köhne berâtım virse idin elime
Vuslatı res olsa hiç gam gelmez idi bâlime
Böyle bir mehveş ki Sırrî yok imiş aslâ sebât
Sezâyî
Pîr-i sânî-i tarîkat-i aliyye-i Gülşeniye Hasan Sezâyî Efendi hazretleridir. Cezîre-i Mora’da Gördes’te revnak-efzâ-yı âlem-i vücûd olup
mahrûse-i Edirne’ye nakl u hicret ve tarîkat-i aliyye-i Gülşeniye meşâyih-i
izâmından olup Sultân Mustafa Hân-ı Sânî asrı meşâyihi sırasında
mesbûku’t-terceme eş-Şeyh Mehmed La‘lî Efendi hazretlerinden ahz-ı
1756 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
yed-i inâbet ederek müşârunileyh Mehmed La‘lî Efendi’nin bin yüz on iki
Zilhiccesinde irtihâline mebnî yerine Gülşenî dergâh-ı şerîfi meşîhatine
revnak-bahş-ı himmet olup otuz dokuz sene kadar emr-i meşîhati îfâ ettikten sonra bin yüz elli bir senesi Ramazan-ı şerîfinin on yedinci gecesi
âzim-i kurb-gâh-ı cenâb-ı rabb-i ehadiyyet olmuş ve irtihâllerine şuarâ-yı
asriyeden Rahmî merhûm bu târîhi demiştir.
Târîh Medâr-ı gavs-ı âlem kutb-ı dünyâ ârif-i billâh
Serây-ı lî me‘allahı görüp azm etti ukbâya
[s.491]
Tarîk-i Gülşenînin andelîb-i mu‘ciz-elhânı
Hazân-ı dehr-i dûnu gördü çekti kendin ahfâya
Hakîkat bahrının gavvâsı bir bahr-ı kerem-verken
Vücûdu zevrakın bâd-ı ecel gark etti deryâya
Gülünden nev-be-nev cânân elinin çünki bû aldı
Gülistân-ı visâle azm edip bakmadı dünyâya
Metâ‘-ı ömrünü âhir felek çün eyledi beste
Hayâtı kârbânı göçtü menzil-gâh-i me’vâya
Ricâl-i gaybden Rahmî biri gelip dedi târîh
Sezâyî göçtü kutb-ı asr iken firdevs-i a‘lâya
Müşârunileyh hazretlerinin merkad-ı şerîfleri kubbesini cennetmekân Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel zamânında Şıkk-ı Evvel defterdârı
iken azl ile Midilli Cezîresi’ne nefy ü iclâ edilmiş ve badehû Edirne’ye
tebdîl-i menfâ eylemiş olan Belgratlı Kâmil Ahmed Paşa ihdâs ü inşâ ettiği sırada Şey-ih müşârunileyhin cümle-i güftârından olan na‘t-ı nebevî ki
makta‘ beyti budur:
Beyt Eyâ şâh-ı rusül rahm et Sezâyî derdmendindir
Kapın bekler kadîmî hizmetinde pîr-i perverdir
beytinin mısra-ı evvelini sokak tarafında olan pencere bâlâsına ve mısra-ı
sânîsini hângâh kapısının dâhilinde olan pencere bâlâsına yazdırmış ve
“kapın bekler” lafzının hângâh kapısının üzerine getirilmesini iltizâm
etmiş ve müteâkıben mazhar-ı afv-ı âlî olmuş idügi Sefînetü’r-Rüesâ’da
Pâşâ-yı müşârunileyhin tercemesi zikrinde hikâye olunmuştur. Bir kıt‘a
dîvân-ı belâgat-unvanları vardır. Eş‘âr-ı âtiye ondan nümûnedir.
Gazel Bülbül-i gülzâr-ı aşkım âşiyân olmaz bana
Murg-ı lâhûtum anınçün bir mekân olmaz bana
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1757
Gülsitânım tâze tâze güllerin açmaktadır
Ârzû-yı nev-bahâr etmem hazân olmaz bana
Sûretim sîrette pinhân eylemişti cânımı
Sîretim sûrette cân buldu zamân olmaz bana
Pûte-i dilde beni kâl eyledi üstâd-ı ışk
Sâf altınam mehekk-i imtihân olmaz bana
Ey Sezâyî şem‘-i vasla per yakan pervâneyim
Hâlet-i vaslın safâsında figân olmaz bana
Gazel Şâh-ı istiğnâya mülk oldum recâ bilmem nedir
İlticâ-yı Hakdan özge mültecâ bilmem nedir
Fârigim dünyâ vü ukbâya ta‘alluk etmeden
Terk (ü) tecrîdem bugün hubb-i sivâ bilmem nedir
Öyle Mecnûnum ki Leylâ bend-i zencîrimdedir
Eylerim aşkında amma cân fedâ bilmem nedir
Mest-i câm-ı vahdetim ben özge mey fark eylemem
Lâübâlî-meşrebim çün ü çirâ bilmem nedir
Her ne eylerse revâ cânâne ben dil-hasteye
Ben Sezâyîyim anınçün nâ-sezâ bilmem nedir
Gazel
Ne mihnet kim çeker erbâb-ı aşk ol dil-rübâdandır
Mahabbet ehlinin derd-i dili kâlû belâdandır
Yanıp fakr oduna kâl ol sakın kılma şikâyet kim
İşittim mâye-i nârı cahîmin ağniyâdandır
Ser-âgâz eylerim bülbül gibi ifrât-ı şevkimden
Bana bir gül erişti kim o gülzâr-ı vefâdandır
Tabîbâ derde mu‘tâdım ilâc etme bana hergiz
Ne zahmı kim açar aşkın dile ayn-ı devâdandır
Cefâ vü cevre râzı ol elem çekme tahammül kıl
Seni derde mahall etmek Sezâyî hep Hudâdandır
[s.492] Na‘t-ı Şerîf
Cemâlin nûruna nisbet güneş bî-nûr u bî-ferdir
Güneş sensin ki zerrâtın nebîlerle velîlerdir
Sen ol sultân-ı iklîm-i risâletsin eya server
Kamu şehler kapında bir gedâdan dahi kemterdir
Yeter uşşâka müjde men reânî çün buyurmuşsun
1758 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Velehû
Velehû Müfredât Seni görmeklik ile Hakkı görmek bes berâberdir
İşin altın eder hâk-i derinde eyleyen hizmet
Nigâh-ı iltifâtın âşıka kibrît-i ahmerdir
Kadin bâğ-ı hüviyyet serv-i kaddin bir gül-i ra‘nâ
Yüzün şems-i münevverdir cebînin mâh-ı enverdir
Eyâ şâh-ı rusül rahm et Sezâyî derdmendindir
Kapın bekler kadîmî hizmetinde pîr-perverdir
Hazret-i Hakkın habîbi sevgili bir dânesi
Oldugıyçün oldu âlem hüsnünün dîvânesi
Zât-ı pâkindir sebeb bu âlemin îcâdına
Olmasa teşrîfin olmazdı cihân kâşânesi
Yâ Resûlallâh visâlin bezmine şâyeste kıl
Tâ gönül olsun şarâb-ı aşkının mestânesi
Âşıkın ancak murâdı hazretindir kim ola
Âşinâ-yı bezm-i hâssın âlemin bî-gânesi
Genc-i aşkın mahzeni olmuş Sezâyî gâlibâ
Hiç imâret istemez bu gönlünün vîrânesi
Kalem-i sun‘-ı ezel her ne ki tahrîr etti
Kayd edip sahf-ı ebedde anı takdîr etti
Evvel ü âhiri bir noktada cem‘ etmişidi
Fasl için bast-ı hurûf eyledi teksîr etti
Sür‘at-i devrile bir dâire çekmiş nokta
Baksan ol dâirede noktayı tasvîr etti
Koydu ol noktanın aynını gönül dîdesine
Merdüm-i dîdeyi aksi ile tenvîr etti
Nükteyi duydu Sezâyî dehen-i yârı sorup
Noktanın sırrını âriflere takrîr etti
Yere teşrîfin şeref verdikte ey âlî-cenâb
Gıbta edip der felek yâ leytenî küntü türâb53
Çöpce gelmez merdûm-i dânâya dünyâ-yı denî
Almaz erzân diye erzen dânesine erzeni
53 Keşke toprak olsaydım. Nebe/39-40
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1759
Şâm u Irak u Hinde gider tâlib-i visâl
Bir hatve denli âşıka Bağdâd ırâk değil
Dûr eyledin rakîbi derinden hele şehâ
Gitsin tefahhus etme cehennem bucağına
Sezâyî-i Diğer
Nâmı Turak’tır. Asr-ı Süleymân Hânî şuarâsından ve dergâh-ı âlî bendelerindendir. Bu beyt güftârındandır.
Beyt Vârını gel şol kadar yolunda döktü saçtı kim
Kaldı egninde hemân bir pârelenmiş pîrehen
Sâmî
Nâmı Mehmed’dir. Kalıpçı esnâfından Hâfız Hasan Efendi nâm zâtın
ferzend-i dirâyetmendi olup bin iki yüz doksan iki sene-i mâliyesinde Kuşcu Doğan Mahallesi’nde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olmuştur. Ba‘de
tekmîli’l-isti‘dâd Edirne mektûbî kalemine dehâlet ve müdâvemetle orada Küçük Sâmî Efendi demekle şöhret bulmuştur. Bu gazel zâde-i tab‘-ı
nevresîdeleridir.
Gazel Ey perî-rû dilde gamzen açtı bir sevdâ-yı nev
Etti sevdâdan zuhûr bir cevr-i cân-fersâ-yı nev
[s.493]
Nûr-ı dîdem nâr-ı aşkın cânımı yakmaktadır
Sûz-ı tenden dilde hâsıl oldu vâveylâ-yı nev
İn‘itâf ettikçe nazrem turre-i zer-târına
Hâsıl eyler izdiyâd-ı aşkıma ilcâ-yı nev
Merhamet kıl ey dirîg-i lutf eden mehpâre sen
Yoksa kânûn-ı mahabbet mi bu istignâ-yı nev
Hüsnünün meftûnu Sâmî muntazırdır lutfuna
Ey perî-rû dilde gamzen açtı bir sevdâ-yı nev
Sa‘dî
Nâmı Abdurrahman’dır. Dersi‘âmdan âheriyân Köse Hâfız Mehmed Efendi’nin ferzendi ve sâbıku’z-zikr Hilmi Mehmed Efendi’nin
büyük birâderidir. Bin iki yüz doksan iki sene-i mâliyesinde Nîşdoğan
Mahallesi’nde pâ-nihâde-i sâha-i vücûd olmuştur. Tahsîl-i isti‘dâddan
sonra tarîk-i kitâbete sülûk ederek Edirne dâire-i askeriyesi küttâb sınıfına iltihâk eylemişti. Bin üç yüz on dokuz senesi Zilhiccesinin yedinci
gününe müsâdif bin üç yüz on sekiz martının dördüncü Pazartesi günü
1760 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
irtihâl etmekle Buçuktepe Tabya civârındaki kabristanda defn olunmuştur.
Bu eş‘âr zâde-i tab‘larıdır.
Na‘t-ı Şerîf-i Murabba‘
Nâm-ı ulviyyet-penâhındır habîb-i kibriyâ
Kalb-i hikmet iştimâlin mecma‘-ı zâr-ı Hudâ
Şer‘-i pâkinle sipihr-i dîni kıldın pür-ziyâ
İlticâsıyla tefâhür eyledi insaân sana
İftihâr etti visâlinle senin arş-ı berîn
Zâtını etti cenâb-ı kibriyâ yâr-ı güzîn
Cümle-i vasf-ı şerîfindir şefî‘ü’l-müznibîn
Ser-nigûndur dergehinde kâinât ü mâsivâ
Tuttu elhân-ı salât-ı ümmetin her bir yeri
Kapladı şevkinle envâr-ı hidâyet hâveri
Âlemînin ser-te-ser oldu mu‘azzam serveri
Dergeh-i Hakda ulüvv-i pâyen etti i‘tilâ
Hazret-i bârî seni mihr-i risâlet eyledi
Kâinâta hâdî-i râh-ı sa‘âdet eyledi
Zât-ı pâkin âlemîne ayn-ı rahmet eyledi
Pertev-endâz oldu nûrunla semâ-yı ihtidâ
İndi Kur’ân-ı azîmü’ş-şân ulüvv-i şânına
Verdi cân nâsûtiyân gevher-feşân elhânına
Eylemiştir ilticâ çün sâye-i ihsânına
Eyle Sa‘dî’ye şefâ‘at yâ Muhammed Mustafâ
Gazel Bakın bakın ne kadar da hazîn tebessümü var
Tebessümünde de ulviyyetin tecessümü var
Geçirdi gamzesini ta serîr-i câna kadar
Nigâhının dile pek şanlı bir tahakkümü var
Hezâr dil ser-i bâmında nâle-sâz oluyor
Ol al yanaklarının güllere tekaddümü var
Müdâm mest-i mahabbet ederse çok mu beni
Bakın ne rütbede sevdâ-fezâ tekellümü var
Kemâl-i sûziş-i sevdâmı bârî arz edeyim
Rübâb-ı kalb-i nizârın bu gün terennümü var
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1761
Esîr-i aşkı da olsam revâ o gonce-femin
Bakın bakın ne kadar da hazîn tebessümü var
Su‘ûdî
Nâmı Mehmed’dir. Kâmûsu’l-A‘lâm beyânınca Sultân Murâd Hân-ı
Sâlis devri şuarâsından olup Edirneli’dir. Ebu’ssuûd Efendi’nin dersine
mülâzemet edip Süleymâniye müderrisi silkine geçmiş idi. Şu beyt onundur.
Beyt Görmeyince rû-yı yâri düştü sînemde bere
Tıfl-ı eşkim urdu kendin ağlayıp yerden yere
Ancak Zeyl-i Şakâyık’ta Atâî merhûm bu zâtı Niksârî Emir Hüseyin
oğlu olmak üzere beyân etmiş ve şu gazeli de onun [s.494] olmak üzere
inbâ eylemiştir.
Gazel Ehl-i tecrîd dilâ mültefit-i mâl olmaz
Terk-i dünyâ-yı denî etmeyen abdâl olmaz
Ne aceb gülşen olur gülşen-i hüsn-i dildâr
Yaz u kış bülbül-i şûrîdeleri lâl olmaz
Âşıkın işi o kâr râst gelirse yâre
Elif-i kâmet-i dilber gibi bir fâl olmaz
Dokunur hâtırına murg-ı dilin nâvek-i yâr
Ne kadar olsa yine münkesîrü’l-bâl olmaz
Rûzigâr ile Su‘ûdî erişir eflâke
Hâk-i râh olmakla bir kişi pâmâl olmaz
Atâyî’nin beyânına göre bu zâtın Edirneli olmaması iktizâ eder.
Sa‘îdî
Nâmı Ahmed Efendi’dir. Edirnelidir. Tüccârdan el-hâcc Osmân nâm
zâtın âgûş-ı terbiyesinde tahsîle sa‘y u gayret ve ulemânın birinden ihrâz-ı
şeref-i mülâzemetle tarîk-i kazâya azîmet eylemişti. Bazı bilâd-ı celîlede icrâyı ahkâm-ı şer‘iye ile bekâm olduktan sonra bin seksen senesi hudûdunda
âzim-i dâru’s-selâm olmuştur. Ebyât-ı âtiye âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Müfredât Erip nihâyete firkat dem-i visâl erişir mi
Murâdına dil-i nâ-kâm-ı haste-hâl erişir mi
Haste-i ışkız meded dönsün mey-i hamrâ biraz
Lâzım olmuştur çekilmek şîşe-i sahbâ biraz
1762 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Yoluna cânımız fedâ edelim
Ölmeden borcumuz edâ edelim
Zevk-i ışkı anlamaz bilmez mahabbet âlemin
Şem‘ gibi eyleyen kesrette vahdet âlemin
Etme bu bâzice-bâz-ı dehre çokluk iltifât
Aldanıp kalma görüp ya‘ni ki kesret âlemin
Sükkerî
Nâmı Zekeriyya Efendi’dir. Bosnalıdır. Mezâkî Süleymân Efendi’nin
hemşehrisi olup dîvân-ı hümâyûna kâtip olduğu ve bin doksan yedi senesinde Edirne’de fevt olup sâhib-i dîvân idügi Sicill-i Osmânî’de mezkûr
ve Safâyi Tezkiresi’nde dahi Mezâkî Efendi’nin terbiyesiyle kesb-i ma‘ârif
etmiş inşâsı hûb ve hattı mergûb olmakla dîvân-ı hümâyûna kâtip olmuş
idi diye mastûrdur. Bu eş‘âr onundur.
Nazm Nedir o turralar ol şûh-ı dil-nüvâzımda
Ki halka halka olur gerden-i niyâzımda
Yanıp yakılmada bî-ihtiyâr olup hayfâ
O şem‘-i hüsnü arattım bu şeb-güdâzımda
Beyt Dâğdan fehm olunur sûz-ı derûn-ı uşşâk
Lâleden küşte-i gam hâk-i mezârın biliriz
Selîsî
Edirneli Avarazâde Mustafa Efendi’dir. Bin elli iki târîhinde Edirne’ye
kadı olduğundan tercemesi kudat sırasında (117) numaradadır. Bu gazel
mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır.
Gazel Var idi dillerde çoktan ârzû-yı nevbahâr
Açılıp ezhâr şimdi geldi bûy-ı nevbahâr
Makdeminden var ise aldı haber bâd-ı sabâ
Devr edip etrâfı eyler cüst ü cû-yı nevbahâr
Leşker-i ezhâr geldi aldı mülk-i gülşeni
Nola olursa müzeyyen çârsû-yı nevbahâr
Rûy-ı gülşende zuhûr etti benefşe câ-be-câ
Gûyiyâ kim geldi hatt-ı müşk-bûy-ı nevbahâr
Açılıp gülzârda güller Selîsî oldular
Her birisi bir civân-ı hûb-rû-yı nevbahâr
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1763
[s.495] Süvârî
Asr-ı Süleymân Hânî şuarâsından olup evâil-i hâlinde sanatı cân-bâz
ve musâhabeti dil-nüvâz idi. Sonraları tasavvufa meyl edip hângâh sâhibi
şeyh-i pâk-bâz oldu. Bu beyt âsâr-ı güftârındandır.
Beyt Halka-i zülfünde cân u dil mu‘allaklar döner
Birbirine karşı oynar san iki cânbâzdır
Sevdâyî
Nâmı Ahmed Çelebi’dir. Edirnelidir. Edirne Murâdiyesi’nde
hânende idi. Dokuz yüz doksan dokuzda Galata’da fevt oldu. Bu eş‘âr
güftârındandır.
Gazel Düşnâm hoş gelir dile medh ü senâ gibi
Yazıp getiririm başım üzre duâ gibi
Atma yabana tîr gibi doğruyum beni
Bağrına basma eğridir agyâr yâ gibi
Her subh u şâm mihr ü meh ey sîmyâ-yı hüsn
Durur kapında bende-i zerrîn-kabâ gibi
Ben kulunu rakîb ile şâhâ mukâbil et
Germ oluben kapayım anı kehrübâ gibi
İletmeye peyâmımı sen şâh eşiğine
Peyk-i revinde olmaya bâd-ı sabâ gibi
Kûyun gedâsı olalı Sevdâyî Hüsrevâ
Ulular ana izzet eder pâd-i şâ gibi
Gazel Mecnûn ola mı bu dil-i dîvâneye benzer
Zencîr ola mı turra-i cânâneye benzer
Zâhid saçı sevdâsına Sevdâyî gibi düş
Tâ kim bilesin sen de bu sevdâ neye benzer
Câm-ı leb-i la‘lün gibi sâfî bulunur mu
Bir dâfi‘-i gam sâgar-ı peymâneye benzer
Aşkın meyini şol kadar içer ki gören der
Şol ârifi gör kim hum-ı meyhâneye benzer
Nazm-ı dil-i Sevdâyîyi cân gûşuna rabt et
Kim her biri bir lü’lü-i dürdâneye benzer
Gazel Gözünü ehl-i nazarlar görüp âhû dediler
Bir dem insana enîs olmadı âh o dediler
1764 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Sûfîler vecde varıp mest gözün şevki ile
Kodular mescidi meyhâneye yâ hû dediler
Cûybârın ser-i kûyunda görenler gözümün
Geçmeye havf kılıp kanlıdır ol su dediler
Bezm-i gülşende lebin vasfını mutrib okudu
Ana kumru vü kebüter dahi kû kû dediler
Etti derd-i dili Sevdâyî etıbbâya su’âl
Leb-i dilberdir ana şerbet-i dârû dediler
Sûzî
Evâhir-i devr-i Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel asrı şuarâsındandır. Bu
gazel mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır.
Gazel Kâr etti gamın cânıma sultânım efendim
Rahm eyle bu efgânıma sultânım efendim
Ağlatma beni hâlime rahm eyle kerem kıl
Bak dîde-i giryânıma sultânım efendim
Hecrinle beni öldürüp ey şâh-ı cihânım
Gel girme benim kanıma sultânım efendim
Kaldım yalınız derd ile ahvâlimi sormaz
Gelmez nideyim yanıma sultânım efendim
Gün gibi tulû‘ ede mi bir gün dahi bilmem
Bu hâne-i vîrânıma sultânım efendim
Var arz-ı selâm eyle demiş ömrü çok olsun
Ol Sûzî-i nâlânıma sultânım efendim
Mûsikîler sırasında tercemesi mezkûr Haffafzâde Hüseyin Efendi bu
gazeli bestelemiştir. Şeyhî Çelebi Câmii imâmı olup 1137 târîhinde vefât
eden mesbûku’t-terceme Süleymân Efendi’nin seng-i mezârının mahkûk
târîh-i vefâtı merhûm Sûzî’nindir.
[s.496] Sehî Bey
Şâir-i meşhûr Necâti Bey’in mürebbâsı imiş. Kâtib-i dîvân iken
Edirne’de Dârü’l-hadîs mütevellîsi olmuştu. Rûm’da Tezkiretü’ş-şuarâ
cem‘ edenlerin birincisi bu zâttır. Dokuz yüz elli târîhinde intikâl eylediği Enîsü’l-müsâmirîn’de mezkûrdur. Hasan Çelebi Tezkiresi Edirne’de
Dârü’l-hadîs mütevellîsi iken Tezkiretü’ş-şuarâ cem‘ edip mertebesinden
ziyâde mansıb ricâsıyla bu ebyâtı demiş ve Sultân Süleymân’a vermiştir.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1765
Şiir
Ne ettim bilmezem ben pîrliğimde
Ki kapından sürüldüm pîrligimde
Nola ihsân-ı sultân olsa mebzûl
Koca kul kapısıdır olsa makbûl
Dokuz yüz elli beşte vefât eyledi. Mükemmel ve müretteb dîvânı
vardır, demiştir. Mevlânâ Âşık Çelebi Tezkiresi’nde dahi Edirnelidir. Evâhir-i ömründe bölükten tarîk-i tevliyete girip Ergene’ye ve bazı
imârete mütevellî ve çok seneler mu‘ammer oldu demiştir. Âtîdeki ebyât
güftârındandır.
Künhü’l-Ahbâr’dan menkûl na‘t
Serv-i gülzâr-ı risâletsin Sehî dervîşini
Sâye-i rahmetten etme yâ Resûlallah cüdâ
Enîsü’l-Müsâmirîn’den menkûl nazm
Dağlar halkası giydirdi zırıhlar tenime
Cebe satmak nic’olur göstereyim düşmenime
Hak oğuldur yakadan geçme bugün eşk-i yetîm
Tıfl iken dâhî bırakmıştı gözüm dâmenime
Sînede derd ü gamın dâğını setr etmek için
Düğmeler taktı yaşım katresi pîrâhenime
Sîmden heykel asar boynuma gûyâ meh-i nev
Doladıkça kolunu yâr benim gerdenime
Hasan Çelebi Tezkiresi’nden menkûl beyt
Gün gibi yüksekte uçar varsa kûy-ı yâre su
Yardan uçar göresiz bir gün ol bî-çâre su
Sehî Bey’in Heşt-Behişt tesmiye eylediği Tezkiretü’ş-şuarâ’sı
dersaâdette Fâtih Kütüphânesi’nde mevcûttur.
Seyrî İbni Nakkâş Muhammedü’l-Hâdî
Nâmı Ömer’dir. Bin iki yüz elli dört târîhinde Edirne’de Şah Melek Mahallesi’nde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup hâiz-i sermâye-i
isti‘dâd ve bâlig-i mertebe-i akl-ı müstefâd oldukta asâkir-i zabtiye silkine
dehâlet ve îfâ-yı hüsn-i hizmetle mülâzim rütbesini ba‘de’l-ihrâz açığa çıkarılmakla çarşıda bir dükkân küşâd ederek arzuhalcilik sanatıyla iştigâle
mübâderet ve ol sûretle istihsâl-i esbâb-ı maîşetle imrâr-ı vakt u sâat eylemekte bulunmuştur. Bu gazel güftârındandır.
1766 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gazel Müfredât Mest olmuş iken halk-ı cihân câm-ı tama‘dan
Âsûde değil çâre nedir dâm-ı tama‘dan
Çâr unsur ile olduğiçin fıtrat-ı âdem
Tahlîs edemez kendini âlâm-ı tama‘dan
Nâmûsa bedel mâl ile cândan geçen ârif
Yâd olmadı Kârûn gibi bednâm-ı tama‘dan
Takdîre neden eyleyelim sehv ile bühtân
Noksanlığımız zâhir iken tam tama‘dan
Ahkâm-ı kazâ Seyrî-i üftâdeyi encâm
Kurtardı hele olmayacak ham tama‘dan
Vuslat-ı yâri anıp ömrüm olunca yanarım
Mâl-i hulyâ ile bî-hûde geçen günlerime
Nîk ü bed eylediği her kişinin kendinedir
Kimseyi hor göremez bilse eğer kendi nedir
[s.497] Seyfî
Veli Dede Dergâhı post-nişînlerinden şuarâ sırasında tercemesi
mezkûr Gülşenî Müsellim Efendizâde Şeyh Mehmed Vefâ Efendi’nin
dâmâdı ve halîfesi Taşlık Medresesi müderris-i esbakı Hattât Hâfız Mehmed Seyfü’ddin bin İsmâil Efendi’dir. Bin iki yüz otuz üç senesi Şevvâlinin
on dokuzuncu günü irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle Lârî Câmii kurbunda Veli
Dede Türbesi’nde medfûndur. Bu arabî ebyât mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârları
olup bin yüz seksen altı târîhinde hatt-ı destiyle yazılmış olan levhadan
istinsâh edilmiştir.
Nazm-ı arabî
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1767
Türkî eş‘ârına dest-res olunamadı.
Seyfî-i Diğer
Dersiâmdan ve tarîkat-i aliyye-i Nakşibendiye meşâyih-i kirâmından
ve Sultân Bâyezîd Mahallesi ahâlisinden Ortaköy kazası bidâyet mahkemesi riyâsetinden mütekâ‘id ve tercemesi ulemâ sırasında mesbûk
Karinâbâd kazası müftî-i esbakı pîr-i rûşen-zamîr Ali Seyfi Efendi’dir. Bu
matla‘ mahsûl-ı tab‘-ı fâzılâneleridir.
Gazel Çün dilde karâr eyledi ma‘kûs-ı hayâlin
Görsem de olur görmesem ol mâh cemâlin
Eğdi serini şerm ile şimşâd ile arar
Gülşende görüp serv ü çemen kadd-i nihâlin
Baktım ruh-ı mehpârene ey mâh-ı münîrim
Çeşmim kamaşıp görmedi seyyâre-i hâlin
Sabr eylemez oldu sanemâ bu dil-i nâ-çâr
Gamzeylemede gün-be-gün ol çeşm-i gazâlin
Seyfî sühan erbâbına hizmette mukîm ol
Dâmânına düş peyrevi ol ehl-i kemâlin
Matla‘
Cebîninde o dilber zülf-i müşkin aralanırmış
Döküp gül-femle ruhsâre izârın karalanırmış
Harfü’ş-Şîn
Şâdî
Bin iki yüz elli beş senesinde Hacı Hallaç Mahallesi’nde mütevellid Hasan Baba nâm bir fakîrin ferzend-i ercümendi Seyyid Ahmed
Efendi’dir ki Seyyid Efendi demekle ma‘rûftur. Mukaddime-i ulûmu Hasfırın Mektebi’nde tahsîl ettikten sonra bin iki yüz yetmiş senesi hilâlinde
Edirne askerî mekteb-i i‘dâdîsine dehâlet ve beş sene müddetle mekteb-i
mezkûrda ikmâl-i tahsîlden sonra dersaâdette harbiye mektebine nakl
ile oraya âit fünûnu tekmîl ederek bi’l-ihrâc uhdesine yüzbaşılık rütbesi tevcîhiyle Bağdâd’a i‘zâm ve bir müddet sonra Manastır’a tahvîl ile
nâil-i merâm olup müteâkıben bin iki yüz seksen üç târîhinde me’zûnen
dersaâdete gelmiş ise de az müddet mürûrunda vefât etmiştir. Bu ebyât
âsâr-ı şi‘riyesindendir.
1768 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Beyt Giryeden hamz-ı müvelled âha memzûc olmasa
Gark olurdu eşk-i dîdem ile kimyâ-hâneler
[s.498] Velehû Nazm
Gösterip mecmu‘a-i berkinde bir a‘lâ gazel
Ol sühandân bülbülü medhûş u hayrân etti gül
Gûş edince Şâdiyâ bu nev-zemîn eş‘ârını
Bülbüle tanzîr için ol demde fermân etti gül
Velehû Ye’s ü gam mı âşıka cânâ zuhûr-ı hüsn-i hat
Levh-i beyza itibar olmaz karası olmasa
Eylemezdi Şâdî-i bî-çâreden vaslın dirîg
Ger anın gibi o şâhın bin gedâsı olmasa
Şâhidî
Enîsü’l-Müsâmirîn ve Künhü’l-Ahbâr beyânınca Ebu’l-feth Sultân
Mehmed Hân hazretlerinin şehzâdeleri Sultân Cem hazretlerinin
defterdârı idi. Edirnelidir. Sanâyi‘ ve tevriyeden âzâde bazı sâde eş‘ârı vardır. Bu ebyât ondan nümûnedir.
Müfredât Çeşme-i Hızr diyen câm-ı Sikender lebine
Yaraşır âyîneden top dese gabgabına
Gâh olur kîsem dolu pır pır döner bâzârda
Gâh olur hâli bana bâzârı pır pır döndürür
Dedim kim görmedim cânâ senin gibi güzel gözler
Dedi kim görmedim ben de senin gibi güzel gözler
Şeref
Veli Dede Dergâh-ı şerîfi şeyhi Şerefü’ddin Şuayb Efendi’dir. Dergâh-ı
mezkûrda şeyh olan Seyfullah Efendi’nin ferzend-i mihteri ve Şeyh Talat
Efendi’nin birâderidir. Bin iki yüz elli yedi hilâlinde Edirne’de Sabûnî Hacı
Halil Mahallesi’nde pâ-nihâde-i âlem-i nâsût olup kemâlât-ı ilmiyeyi tahsîl
ve âdâb-ı tarîkat-i aliyyeyi tekmîl ettikten sonra irsen pederleri makâmına
şeyh olmuştur. Vâki olan talep üzerine göndermiş olduğu âtîdeki gazeller
güftâr-ı füyûzât-disâr-ı mürşidânelerinden nümûnedir.
Gazel Kayd-ı imkânla bulunmaz rûh-ı men me’vâ-yı ışk
Şeş cihetten taşra tayrân eyledi ankâ-yı ışk
Çünkü rabbi zidnî fîke dedi sâlâr-ı rüsul
Vâdi-i hayrette iskân eyledi âlây-ı ışk
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1769
Gazel Efser-i dâg-ı cünûnu başına tâc etmeden
Eyleme bî-hûde ey dil da‘vâ-yı Leylâ-yı ışk
Âkılâne hâl-i ışkı eylemek tefhîm güç
Çün hurûf-ı lafz u savta çıkmadı ma‘nâ-yı ışk
Saykal-ı tevhîd ile bulsa derûnun incilâ
Görünürdü sana andan çehre-i ra‘nâ-yı ışk
Cân u baş versen gerektir işbu yolda hâsılı
Nakd-i tenle alınır sanma beyim kâlâ-yı ışk
Mazhar-ı esmâ-i Hakdır cümle eşyâ ey Şeref
Eyle ibretle nazar kim olasın dânâ-yı ışk
Reng ü elvân-ı cihânla etme cânâ ittisâf
Sil gönülden gayr fikrin etme kendin sîne-sâf
Nûr-ı irfân ile keşf et anla nefsin hîlesin
Kıl sefer mülk-i derûna eyle dil beytin tavâf
Taht-ı dilde hükm edip ey şâh dîvân etmeye
Çün gerektir nefs ile çok ictihâd u ihtilâf
Hakka vuslat ister isen ser-fürû kıl âdeme
Âdem-i ma‘nî durur zîrâ hakîkatde mutâf
Vâkıf-ı esrâr olan bir kâmilin gir kalbine
Ey Şeref bulmak dilersen dü-cihânda sen mu‘âf
[s.499] Şerîf
Edirneli’dir. Tarîk-i Uşşâkî müntesiblerinden ve Sultân Selîm-i Sâlis
asrı şuarâsından olup eş‘ârı şütür-gürbe kabîlindendir. Gazelden müfrez
bu beyt onundur.
Beyt Görmedim bunda Şerîf gibi aceb âşüfte-dil
Kande bir şûh-ı cihân görse hemân meftûn olur
Âtîdeki gazel dahi hattatlar sırasında mesbûku’t-terceme Boşnakzâde
Mehmed Efendi hattıyla bir levhada Salı Tekkesi’nde ziyâret olunmuştur.
Gazelden Müfrez
Çün tarîkin şem‘ine pervânedir uşşâkiler
Himmet-i pîrân ile merdânedir uşşâkiler
Öyle bir zât-ı Hüsâmeddîn mürüvvet kânıdır
Lutf eder âşıklara şeyhânedir uşşâkiler
Gel Şerîfâ koma elden dâmen-i Şeyh Mahmûd’u
Pâk eder her gevheri yekdânedir uşşâkiler
1770 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Şu‘a‘î
Gâzi Mihal Bey Mahallesi’nde bir debbağın oğlu olup yeniçeri zümresinden idi. Bin yirmi târîhinde intikâl eyledi. Bu eş‘âr âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Gazel Elem çekme çatıp ebrûların kat kat kemân eyle
Beni tek nâvek-i dil-dûzuna bir kez nişân eyle
Urûc etmem ser-i kûy-ı safâ-bahşın koyup ey meh
Gerekse çarha havrâ kâkülünden nerdübân eyle
Benimçün sana düşmen cânı kurbân eylemez dermiş
Halîlim işte tîgin işte boynum imtihân eyle
Gubâr-ı makdemidir tûtiyâ-yı hâki cânânın
Sabâ lutf et getir çeşm-i alîle armağân eyle
Şu‘â‘î ışk-ı cânânı sakın nâ-ehle keşf etme
Mahabbet sırrını cân gibi sînende nihân eyle
Gazel Vermesin yüz açılıp ol rûy-ı zîbâ kimseye
Muntazır olmasın o mir’ât-ı mücellâ kimseye
Âl edip dâim müdâm ayak dolar bezm ehline
Hürmet etmez sâkiyâ câm-ı musaffâ kimseye
Âşıka yaklaşmaz âdemden perî-veş gizlenir
Ol melek-sîret perî yüz vermez asla kimseye
Bulmadım bir âşık-ı şûrîde hâlim ağlayam
Vermesin derd-i derûnum Hakk Teâlâ kimseye
Devr-i hüsnünde Şu‘â‘î bendene cevr eyleme
Dostum bâkî değildir işbu dünyâ kimseye
Velehû Nola bî-çâreler gitse dilâ cânânın ardınca
Yürürler bendeler zîrâ şeh-i devrânın ardınca
Müsellemsin Şu‘â‘î sen gazelde ehl-i nazm içre
Kıyâsım bu varan sensin şeh-i Selmân’ın ardınca
Şuglî
Nâmı Ahmed’dir. Şuglî mahlasıyla tercemesi hattatlar sırasındadır.
Âtîdeki eş’âr onlarındır.
Müseddes Gazelden Müfrez Beyt
Bülbülân eş‘âr-ı aşkı okuyup bağlar sufûf
Gonce-i levh üzre cânâ sanki şebnemdir hurûf
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1771
Feth edip gülzâr-ı vechin gösterir verd-i elûf
Andelîb eyler niza‘lar şâyed olmaksa vukûf
Tıfl-ı çâğı mevsimindir ey cemâli nev-şükûf
Mâil-i verd-i cemâlin nev-bahâr ister mi hiç
Başka gazeliyâtına tesâdüf olunamadı. Zindanaltı’nda Tatar Hân
Kabristanı’nda bir mezar taşında bu târîh görüldü.
Târîh Pür-kerem Hacı Mehmed ibnü’l Hacı Hasan
Ehl-i fakra merhamet eyler işi himmet idi
[s.500]
Gitti dünyadan bekâya artıra Hakk rahmetin
Kân-ı mürvet âleme cismi bütün rahmet idi
Yâ ilâhî meskenin firdevs enîsin Ahmed et
Saf-dil kesbiyle kârı farz idi sünnet idi
Okuyup bir fâtiha Şuglî dedi târîhini
Hak bu ki pür-cûd idi hakkâ velî ni‘met idi
Bu târîh dahi Uzun Mezarlık’ta Hacı Receb Fırını karşısında bir kabir taşındadır.
Târîh Mustafa ibni Muhammed bir gül-i ra‘na idi
Gitti dünyâdan bekâya hâif ol bülbül-nevâ
Okuyup bir fâtiha Şuglî dedi âlem görüp
Rahmet eyle yâ ganî târîhtir mugnî ana
Şifâyî
Tarîk-i Gülşenî fukarâsından mühr-keş Abdü’l-bâkî Efendi’dir. Fenn-i
tıbta mahâreti olduğundan mahlas-ı mezbûru ihtiyâr etmişti. Arabistan ve
İran memâlikinde bir çok zamân seyâhat ettikten sonra Edirne’ye gelerek
Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî Dârü’ş-şifâsı’nda reisü’l-etıbbâ olup güzârende-i
eyyâm ü leyâl iken bin yetmiş beş senesi hudûdunda râh-ı nefesi beste-dem
ve gavta-hâr-ı deryâ-yı adem oldu. Bu ebyât onlarındır.
Nazm Şâh-ı aşkın bir vezîr-i kârdânıdır gönül
Mülk-i Rûm’un hak bu kim sâhib-kırânıdır gönül
Okların gözler o hûnrîzin şikâf-ı sînede
Ey Şifâî kal‘a-i ten dîde-bânıdır gönül
Müfredât Servin cünûnu var diye tahrîk edip sabâ
Zencîr ile ayâğını bend etti cûybâr
Tâze dilber koluna dâğ yakarsa yakışır
Gâyet a‘lâ yaraşır tâze nihâl üstüne gül
1772 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Şekîb
Vakâyi‘u’l-Fudalâ beyânınca bin doksan üç senesi Şabânında vefât
eden Paşmakcızâde Şeyhü’l-islâm Ali Efendi merhûmun birâder-i kihteri e’s-seyyid Mehmed Efendi’dir. Devlet-i aliyye ile mahrûse-i Edirne’de
mülâzemette iken bin yüz bir senesi hilâlinde intikâl eyleyip Edirne’de
defn olundu. Bu iki beyit onundur.
Müfredât Leb-i cân-bahş la‘l-gûnu onun
Râhat-ı cânıdır Şekîbânın
Ben ki mihr-i sipihr-i irfânım
Hıyre-dâd-ı dû-çeşm-i nâdânım
Şevkî
Nâmı Yûsuf Çelebi’dir. Edirne’de bir pîre-zenin kulu idi. Sultân
Bâyezîd Hân’ın şehzâdeleri Sultân Mahmûd Manisa’da iken Necâti Bey
ile Tâli‘î dahi orada olduğundan bunun da şevki galebe edip onların hizmetine varmış idi. Nazmın envâ‘ında mâhir ve aksâmına kâdir ve kasâid
ü eş‘ârı be-gâyet musanna‘ ve muhayyel ve dîvân-ı belâgat-unvanı beyne’lenâm makbûl u mütedâvil olduğu Latîfi Tezkiresi’nde mastûrdur. Âtîdeki
eş‘âr mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarındandır.
Gazel Evvel kaşın misâlini kılmış müsevvede
Yazan hilâl şeklini tâk-ı zebercede
Mey-hârenin duâsı nola ola müstecâb
Her dem kadeh duâsın okur pîr-i meygede
Âşûblar koparsa lebinde hattın nola
Şimdi mi oldu bâde-i nâb üzre arbede
Med çekti tîg-i gamzesi başıma lutf edip
Erdi bu devlet ile gönül taht-ı sermede
Kimdir der isen ey yüzü gül Şevkî-i garîb
Bir gözü yaşlı yıldızı düşkün felekzede
Müfredât [s.501]
Yine tutmuş yüzün âyînesini jeng-i siyâh
Kim bilir ne nefesi tutulacak âh dedi
Gerçi ki vücûdun adem etmiş kişi çoktur
Hâl ehli arasında miyânın gibi yoktur
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1773
Dilberler içre şems desem nola Ahmed’e
Kim benzemiş cemâl ile nûr-ı Muhammed’e
Şerbet-i la‘li gerek haste dile
Neye yarar şekerin ez suyun iç
Hayâl-i la‘l-i cân-bahşınla cân tenden revân çıktı
Ben ağlayayım ağlarsam evimden iki cân çıktı
Zülfün esîri sâgar-ı işretten el çeker
Zîrâ ki kaydı olana sohbet harâmdır
Dirîgâ hasretim kaldı benim sen serv-kâmette
Bu gün dünyâda bulmazsam bulam yârın kıyâmette
Âh eyleyicek yaş dökülür dîde-i terden
Berk-i gül bâdâm gibi bâd-ı seherden
Şehîdî
Semâhâne-i Edeb beyânınca isminin Hüseyin olması ve nisbeten Seyyid bulunması hasebiyle (Şehîdî) tahallüs etmiştir. Edirnelidir.
Ulûm-ı arabiyye ve fünûn-ı edebiyye tahsîli için Neşâti Dede’nin hizmetine kemer-bend ve o sâyede murâdına ermiştir. Hubb-i âl-i abâyı dünyâya
değişmiş bir dervîş-i bürehne-pâ imişler. Mücâhede-i nefsile bin seksen
iki târîhinde nâil-i rütbe-i şehâdet olmuştur. Şiddet-i mahabbetlerine ve
fenn-i şiirdeki mahâretlerine güzel bir muhammeslerinden alınan şu bir
kaç beyt şehâdet eder.
Muhammes Gazel
Mir’ât-ı musaffâ mı değil rû-yı dilârâ
Kim görmeyesin anda bugün hakkı hüveydâ
Bu pendimi gûş eyle gönül kim budur evlâ
Dil verdiğine sıdk ile ver cânını zîrâ
Men mâte mine’l-aşkı fekad mâte şehîdâ
Her kim diler ise ere her derdine dermân
Hâk-i reh-i cânâna ede cânını kurbân
Bunu der iken gûşuma erişti hoş elhân
Bu mısraı yâd eyle Şehîdî dahi ver cân
Men mâte mine’l-aşkı fekad mâte şehîdâ
1774 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Harfü’s-Sad
Sâdık Bey
Fâizî merhûm Zübdetü’l-Eş‘âr’ında merhûm Sâdık Bey’in eş‘âr-ı
kesîreyi müştemil yedi adet dîvânı görüldü. Ve Ahdî Tezkiresi’nde
mûmâileyhi sevmeyenler kendisine sirkat-i ma‘nâ isnât edip destresi oldukları gazellerinden Sâdık lafzının sad u dal harflerini hakk u tagyîr ile
Sârık şekline korlar idi. Ammâ hilâf-ı vâki idi demişlerdir. Ve’l-hâsıl mîr-i
mûmâileyhin hattı hûb ve şiiri mergûb bir şa‘ir-i mâhir idügi ve re’s-i elf
hudûdunda vefât eylediği Enîsü’l-Müsâmirîn’de ve dokuz yüz doksan
yedi târîhinde irtihâl eylediği Riyâzi Tezkiresi’nde mastûrdur. Bu eş‘âr
mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır.
Gazel Leb-i yâkûtuna her dem hatt-ı reyhân getirir
Katl-i uşşâka delîl âyet-i Kur’ân getirir
Küfr-i zülfün sanemâ şem‘-i şebistân getirir
Kaldırıp parmağını şevkile îmân getirir
Dem-be-dem kan akıtır merdüm-i dîdem gûyâ
Hâcedir Rûmeli’ne la‘l-i Bedehşân getirir
Şevk-i ruhsârın eyâ kaşı hilâlim her şeb
Zulmet-i gamda banâ şem‘-i şebistân getirir
Çekmezem kühl-i cilâ müntenî çünki sabâ
Sâdıkâ dîdeme hâk-i reh-i cânân getirir
[s.502]Gazel Seni sevdim belâ vü derd ü mihnet ihtiyâr ettim
Giyip şâl ü abâyı fakr u zillet ihtiyâr ettim
Ben ol kat‘-i ta‘alluk eylemiş abdâl-ı aşkım kim
Unuttum şehr-i yârı dâr-ı gurbet ihtiyâr ettim
Ben ol hâkister olmuş bir belâlı bülbülüm ey gül
Kanâ‘at gülşeninde hâr-ı hasret ihtiyâr ettim
Kabâ vü tâcı terk ettim mahabbet hângâhında
Mürîd-i pîr-i aşkım künc-i uzlet ihtiyâr ettim
Tecerrüd âleminde bir mesîhâ-meşrebim Sâdık
Koyup zevk-i visâl-i yâri firkat ihtiyâr ettim
Gazel Pervâne gibi yansam olur şem‘-i aşka ben
Pervâne eyledi beni bir şem‘-i sîmten
Bilmez o âteşîn ruha yanıp yakıldığım
Pervâne-vâr şem‘-i şebistâna yanmayan
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1775
Müfredât
Sûzunda âteş-i gam-ı aşkunla kâinât
Uşşâk şem‘-i şevkine pervâne cümleten
Pervâne-veş döne döne cânım fedâ sana
Bir gece hâneme gel eyâ şem‘-i şu‘le-zen
Pervâneyi yakar diye nâr-ı firâk ile
Şem‘in takıldı gerdenine Sâdıkâ resen
Sâkî sana göz kıptığını gördü habâbın
Alındığı hep o idi meclisde şarâbın
Çekilir eşiğine âşık-ı bî-cân saf saf
San Süleymân’a gider asker-i mûrân saf saf
Safâ bezminde erbâb-ı mezâk ey Hüsrev-i âlem
Seg-i kûyun sifâlin yeg tutarlar sâgar-ı Cem’den
Cism-i lâgarda görünen sanma yer yer üstühân
Çıkmak için cân-ı nâlânım oluptur nerdübân
Sâdık Efendi
Bin iki yüz kırk yedi târîhinde Edirne’de kadem-nihâde-i sâha-i vücûd
olup unfuvân-ı şebâbetinde dersaâdete azîmetle iki yüz altmış dört senesi
hilâlinde Enderûn-ı Hümâyûn ağavâtı sınıfına ilhâk olunmuş olduğu Fatin Efendi Tezkiresi’nde ve iki yüz yetmişten sonra vefât eylediği Sicill-i
Osmânî’de mezkûrdur. Bu gazel âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Gazel
Attı zencîr-i gamı gerdânıma gerdûn-ı dûn
Sana kaldı işimiz gel kande isen ey cünûn
Devr-i aks u cevr-i yâr ile eyâ çarh-ı dûtâ
Ben sana nettim ki kıldın kâmetim mânend-i nûn
Subh-dem sürh-i sipihri sen görüp sanma şafak
Her gece mazlûmlar cânın yakıp içtiği hûn
Bezm-i âlemde gece sundu şarâb-ı bî-humâr
Yağdırır gerçi tolu-âsâ bu câm-ı ser-nigûn
Gûş edip derdim kemâl-i hayretinden Sâdıkâ
Sînesinde yâreler açtı tabîb-i zû-fünûn
Sâlih Efendi
Zümre-i sâlihînin ser-bülendi tarîk-i Halvetî meşâyih-i kirâmından
Şeyh Sâlih Efendi ibni İbrâhîm bin Mestcizâde Sâlih Efendi’dir ki bin
yüz yetmiş senesi hudûdunda terk-i halvet-hâne-i fenâ ederek Edirne’de
1776 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Beylerbeyi’nde cedd-i a‘lâları nâmına mensûb olan Mestcizâde hatîresinde
defn olunmuştur. Mûmâileyh bin yüz otuz sekiz târîhinde yüz on iki yaşında olduğu hâlde vefât ettiği ve kable’l-vefât Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis
hazretleri ziyâretlerine geldiği bir mecmuada ahîren manzûr-ı fakîrânem
olmuştur. Bu kıta onlarındır. Başka şiiri görülememiştir.
Kıt‘a [s.503]Âyet-i aşkın cihân hep lafzını ezberlemiş
Bir müfessir bulmadım ammâ ki tefsîr eyleye
Düşte gördüm cümle mahv olmuş vücûd-ı mâsivâ
Bir mu‘abbir bulmadım ammâ ki tabîr eyleye
Bu kıt‘a ahîren başka nâma da görüldü.
Sâlih Baba
Kebeyapıcı Mahallesi’nde bin iki yüz elli iki târîhinde tevellüd etmiş ve mahalle-i mezkûrede kâin tarîk-i Kâdirî’den Hacı Memi Dergâh-ı
şerîfi post-nişînliğine pederinden irsen nâil olmuş ise de mûmâileyh muahharen Bektâşî tarîkine bi’l-intisâb seyâhat tarîkiyle [
] …. gidip
nâil-i icâzet olduktan sonra Edirne’ye gelerek bazı kesânın mu‘âvenetiyle
dergâh-ı mevrûsunu Bektâşî tekkesine tahvîl ile müceddeden inşâsına
muvaffak olmuş idi. Bazı ahvâl-i nâbecâsından yani mugâyir-i şer‘-i şerîf
harekâtından vâli-i vilâyet Hacı İzzet Paşa’ya şikâyet olunmakla bin üç yüz
dört târîhinde mahfûzen Bursa’ya gönderilmiş olduğu hâlde bir müddet
mürûrunda me’vâ-yı kadîmi olan Edirne’ye avdetine istihsâl-i müsâade
zımmında üç yüz dört sene-i mâliyesi şubatının on beşinci günü mahsûl-ı
karîhası olmak üzere vâli-i müşârunileyhe göndermiş olduğu on iki beyti
şâmil müseddes kasîdenin matla‘ ve makta‘ beyitleri bunlardır. Kelâm-ı
mevzûn kabîlindendir.
Nazm Ey gönül işte vatandan yine aldık haberi
Kalmadı sînede artık gam-ı âlem eseri
Şöyle bir şerh edelim şimdi meşakk-ı seferi
İhtiyârlıkta görün netti fakîri kaderi
Lutfunun müjdesi etti bu garîbi ihyâ
Şân u şöhretle yaşasın Hacı İzzet Paşâ
Ey vezîrim sana ahvâlimi ettim icmâl
Hüsn-i tedbîrin ile def ‘ olur ancak işkâl
Lutfunu işte talebte sözü ettim ikmâl
Şânına lâyık olan bir kerecik eyle su’âl
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1777
Sensin ol pâdişeh-i aleme âlemde vekîl
Ömr ü ikbâlini müzdâd ede ol rabb-i celîl
Sâni‘î
Attâr Ahmedzâde Mehmed Efendi’dir. Fenn-i tıbta mahâreti olduğundan İstanbul’da Saraçhâne kurbunda küşâd etmiş olduğu eşribe
dükkânında kemâl-i refâh-ı hâl ile ta‘ayyüş etmekte olduğu hâlde havâss-ı
edviyeye vâkıf olduğu gibi kimyâya dahi ârif olmak kasd etmiş ise de bazı
tedbîrinde ettiği hatâ sebebiyle te’sîr-i eczâ-yı kibrîtiyeden kevâkib-i esnânı
bi’l-külliye mütesâkıt olup o ufûnet vucûduna dahi te’sîr etmekle Enîsü’lMüsâmirîn zabtınca dokuz yüz elli üç ve Sicill-i Osmânî beyânınca dokuz
yüz doksan üç târîhinde vefât etmiş ve
Mısra
“Kimyâ-ger be-gussa mürde vü renc”54
mefhûmuna mâsadak olmuştur. Bu eş‘âr âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Müfredât Zeyn olup berg-i semenle hatt-ı reyhânın senin
Bir çukur bostanıdır çâh-ı zenahdânın senin
Yûsuf ’ı hûb imiş evvel bilirim
Seni amma igen güzel bilirim
Nola sen bagrımın başın gözetsen sûfî peymânem
Kişinin dost yüzüne bakar düşman ayâgına
Hâfız’ın meşhûr mısraını tahmîs etmiştir.
Şehâ la‘l-i lebin devrinde her dem âşık-ı şeydâ
Gezer humhâne-i mihnette rüsvâyî tek ü tenhâ
Çürüttü nakd-i cânı bâde-i aşka ten-i rüsvâ
Humâr-ı gussayı def ‘e yetiştir bâde-i sahbâ
[s.504]
Elâ yâ eyyühe’s-sâkî edirke’sen ve nâvil-hâ 55
Bahâr oldu açıldı gonce-i gülşen temâşâ kıl
Yeter künc-i belâda ağlayıp bahtın şeb-âsâ kıl
Çemen bezminde dâim merdümün câm-ı musaffâ kıl
Yetiş ayş u tarb esbâbını cümle müheyyâ kıl
Elâ yâ eyyühe’s-sâkî edirke’sen ve nâvil-hâ
Hasûdu uydurup yanınca dilber gitti sahrâya
Dikildi kaldı uşşâkın gözü ardınca ol aya
54 Kimyacı (kimya ilmiyle uğraşan) sıkıntı içinde helak olur gider.
55 Gel ey saki! Herkese şarap sun, bize de sun.
1778 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Dirîgâ kılmadı bir kez nazar aslâ bu şeydâya
Gubâr-ı gam helâk etti meded kıl câm-ı sahbâya
Elâ yâ eyyühe’s-sâkî edirke’sen ve nâvil-hâ
Bu gün bir işreti var gülşen-i mecliste hûbânın
Piyâle-nûş ederler dem-be-dem ragmına devrânın
Cihânı nağra-i yâ hûsu tuttu ehl-i irfânın
Budur humhâneler içre dilinde virdi mestânın
Elâ yâ eyyühe’s-sâkî edirke’sen ve nâvil-hâ
Açıldı gonceler işret demidir şimdi rindâne
Piyâle lâle-i hamrâ çemen-zâr oldu meyhâne
Salâ et Sâni‘î şimdengerü var ehl-i irfâne
Sürâhî der sadâ eyle olup mecliste mestâne
Elâ yâ eyyühe’s-sâkî edirke’sen ve nâvil-hâ
Sabâyî
Edirnelidir. Asr-ı Bâyezîd Hânî şuarâsından Hayre’ddin Efendi’dir.
Fenn-i fereste ve ilm-i arûzda kâmil ve tab‘-ı şi‘irin envâ‘ u aksâmına şâmil
idi. Arnabud Koca Sinan Paşa Bosna Beylerbeyi iken vâki olan gazavâtını
on beş bin mikdârı beyt ile nazm eylemiştir. Mükemmel ve müretteb dîvânı
vardır. Bu eş‘âr âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Gazel Uşşâk eşiğinde sanemâ zillete doymaz
Âdem neye doyarsa doyar izzete toymaz
Dil yâre-i tîg-i müjene doymadı yârâ
Bin yaşasa dünyâda kişi sıhhate doymaz
Doymaz gama dil hasret-i hüsne dolaşaldan
Hayrân olucak âdem igen ni‘mete doymaz
Bin cân verir sohbetinin bir demine dil
Kim âşık olan câna doyar sohbete doymaz
Çok sundu nigâr ağzıma doymadı dil-i cân
Şol haste-i atşân gibi kim sîrete doymaz
Câiz tutuben hallini tahkîk ede gördüm
Pîr oldu Sabâyî sanemâ zimmete doymaz
Nazm İştihâ yalın kılıç hân-ı visâle ermez el
Söyleşir ben aç ile agyâre geldiyse ecel
Ayn ü mîm ü dâl kim çeşm ü dehân u zülfüdür
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1779
Dil havâss-ı aşka bu üç harf ile eyler amel
Müfredât Gül gül etmiş reng-i bâde rû-yı cânânı dürüst
Hâledir devr eylemiştir mâhitâb anı dürüst
Nâz ile ol serv-kâmet hâke bastıkça kadem
Bu Sabâyî haste der yâ leytenî küntü türâb56
Ben nice vasf edem Hasan ile Hüseyni kim
İki hümâdurur radiyallâhü anhümâ 57
Lezzette lebin kandi mey-âlûdeye benzer
Terlikte tenin sükkeri pâlûdeye benzer
Dedim güneş yüzüne kul oldu güzel dedi
Dedim saçını dil vatan etti mahall dedi
[s.505]Nazm Tok olanlar cümle halkı tok sanar
Âç olan âlemde etmek yok sanar
Her kim ola sahib-i mâl-i kesîr
Ol ne bilir kim nedir hâl-i hakîr
Sağ olanlar sayru hâlin anlamaz
Haste feryâdını haste tınlamaz
Sabâyîzâde
Eşrâf-ı kudâttan olup evâhir-i asr-ı Ahmed Hânî’de intikâl eyledi.
Vefâtına Mamazâde Hâdî Efendi bu mısraı söylemiştir. Mısra:
Aldı gerdenden ecel gürkü Sabâyîzâdeyi
Bu iki beyit eş‘ârından nümûnedir.
Müfredât Yakıp kül eyleyip yerimi od eder misin
Bu nâr-ı firkat içre beni kor gider misin
Senden ayırmam ol mehi der idin ey felek
Şimdi ne dersin ahdine durmaz döner misin
Sabâyî-i Diğer
Seyfu’llah Çelebi’dir. Seyyid Rızâ Tezkiresi zabtınca bin dokuz
târîhinde Edirne’de vefât eyledi. Bu beyit güftârındandır.
Beyt Sabâ o şûha edersen murâdımı i‘lâm
Sakın getirme zamîr-i münîrine evhâm
56 Keşke toprak olsaydım. Nebe/39-40
57 Allah onlardan razı olsun.
1780 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Subhî
Nâmı Ahmed’dir. İstanbullu’dur. Hezârpâre Ahmed Paşa merhûmun
kerîmesinin hafîdidir. Müddet-i medîde Şehremîni rûznamçeciliği hizmetinde evkât-güzâr olup kendisine bazı menâsıb teveccüh ettikçe maraz-ı
nikrîze ibtilâlarından bahisle kabûlden rû-yı imtina gösterip aza kanâatla
her şeyden ferâgat eylemişler idi. Şiir ü inşâsı ma‘mûr ve hatt-ı nezâketle
meşhûr ekser evkâtını kırâ’at-ı tefsîr ü hadîs ile geçirir bir vücûd-ı fâiku’lakrân idi. Köprülüzâde Mustafa Paşa merhûm ile ülfet-i dîrîneleri olmakla
bin yüz bir senesinde kendisi Edirne’ye davet olunarak hemân icâbetle
Edirne’de ikâmet üzere iken sene-i mezkûrede irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle
Kıyık Câmii yani Bürüncekci Câmi-i şerîfi hatîresinde defn olunmuştur.
Vefâtına Himmetzâde Şeyh Abdullah Efendi bu târîhi demiştir.
Târîh Tâlib-i ilm idi hem gurbette oldu müntakil
İki vech ile şehâdet rütbesin verdi Hudâ
Bir haber geldikte fevtiçin dedim târîhini
Subhî mihr-i meşhedin envâr-ı vechu’llah ola
Bu ebyât güftârındandır.
Rubâ‘î
Zahm-ı dilberle mübâhât eyleyip rûz-ı kıyâm
Gösterirler küşte-i tîg-i cefâlar birbirin
Vasf-ı ruhsâr u leb-i dilberde Subhî buldular
Ma‘ni-i rengîn ile şîrîn edâlar birbirin
Velehû Gelir diye o şeh-i fitne-sâza muntazırız
Hezâr zâr ile biz de niyâza muntazırız
Gelince hatt-ı ruhu el yuduk vefâsından
Ki vakt-i şâm erişti namâza muntazırız
Velehû
Âsîler içindir kerem-i rabb-i cevâd
Mahşerde azâbını çeker ehl-i inâd
Olmaz kerem-i lutf-ı Hudâ’dan me’yûs
Ârâyiş-i dûzah olan erbâb-ı fesâd
Müfredât [s.506]
Hâk-i pâyin çeşm-i câna tûtiyâ olsun da gör
Nûr-bahş-ı dîde-i ehl-i safâ olsun da gör
Habâb-âsâ değildir âb ile etrâf-ı sahbâda
Hirâs-ı fitne-i la‘linle sâgar dâğ-ber-dildir
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1781
Mehcûr ola sad-merhale âsâr-ı kesâfet
Bir lahzada sâkî dil-i nâ-şâh bulunsun
Va‘d etmiş iken vuslatını ahdine durmaz
Hayretteyiz ikrâr ile inkâr arasında
Velehû beyt-i bî-nukat
Dilâ âlemde her kârım hele ehl-i kemâl olsa
Ana kimse heves-kâr olmasa sevmek muhâl olsa
Sabrî
Âtîde tercemesi mezkûr İlmî Nâzik nâm bir kadı’nın ferzend-i hünermendi Mehmed Çelebi Efendi’dir. Seyyid Rızâ Tezkiresi beyânınca
âlim ü fâzıl ve şiirin her netîcesine vâsıl şâ‘ir-i nâmdâr ve münşî-i rûzigâr
mekkâre-i kilk-i dil-pezîri her mazmûn-ı bî-nazîri ne sûrete derlerse komaya ve erganûn-ı nagamât-ı girizgâh-ı fesâhat-ı tedbîri her sâz-ı ma‘ânîye
uymaya kâdir idi. Kendileri dahi eşrâf-ı kudâttan olmakla İstanbul’da tavattun etmiş Enîsü’l-Müsâmirîn zabtınca bin kırk sekiz târîhinde Rumeli’nde
ve Vakâyiu’l-Fudalâ ifâdesince bin elli beş senesi hilâlinde İstanbul’da vefât
edip Edirnekapısı hâricinde Emîr Buhârî Zâviyesi’nde ve Sicill-i Osmânî
kaydınca Eyüb’e defn edilmiştir. Müretteb ve mükemmel dîvân-ı belâgatunvânları vardır. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârlarındandır.
Gazel Geldikçe tîri karşı varır izzet eyleriz
Dil hânesine kondururuz hürmet eyleriz
Yaksak fitil-i dâğı aceb mi buhûr-veş
Biz ol perîyi bezmimize davet eyleriz
Gamze ile ehl-i aşkı kılıçtan geçirmesin
Ol nev-zuhûr-ı fitneye hep minnet eyleriz
Geh câm-ı bâde nûş ederiz gâh hûn-ı dil
Biz ruhsat-ı zamâna göre işret eyleriz
Câdû-yı dehr fırsatımız gözlemekte hayf
Sabrî bu hâb-gâhda biz gaflet eyleriz
Gazel Arz-ı hüsn et ki nigeh âşık-ı ruhsârındır
Dîde-vuslat-ı taleb-i şâhid-i dîdârındır
Nice olmaya perâkende per ü bâl-i şekîb
Murg-ı dil dâm-zed-i turre-i tarrârındır
1782 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Ey gül-i nâz püser gülşene çık lutf ile
Gonce hayret-zede-i kûşe-i destârındır
Keştî-i Nûh-ı mahabbet dil-i bî-sabrımdır
Mevc-i tûfân-ı belâ şîve-i reftârındır
Yılda bir hâline bârî nigeh-i merhamet et
Hele Sabrî’de senin âşık-ı gam-hârındır
Gazel Gönlüme endîşe-i vasl-ı dilârâdır gelen
Hâtıra hep şimdi sâgar gibi sahbâdır gelen
Erdi bûy-ı âşinâ cân meşâmmına meğer
Çîn-i zülfünden nesîm-i nefha-peymâdır gelen
Şâd ol ey rind-i tehî câm-ı harâbât-ı firâk
Zerreler dursun mu mihr-i âlem-ârâdır gelen
Çıktı bir günlük yol istikbâline sultân-ı subh
Meclis-i efrûz temennâ-yı ehibbâdır gelen
Eyle pây-endâz ey Sabrî kumâş-ı nazmını
Hüsrev-endîşe rahş-ı mülk-i ma‘nâdır gelen
Gazel [s.507] Aşk-ı İskender nedîm-i nüktedânîdir gönül
Sîne levh-i hikmet Eflâtûn-ı sânîdir gönül
Ana künc-i sînede bulmaz zafer her şâh-ı hüsn
Gevher-i dâğıyla bir tâc-ı Keyânî’dir gönül
Nola anı derd ü gam çekse çevirse dâimâ
Geşti-i deryâ-yı aşkın bâd-bânıdır gönül
Dûdlar ana alâmettir şikâf-ı sînede
Ejder-i aşk-ı cihân-sûzun mekânıdır gönül
Yâre açılmaz iken mecliste ağırbaşlıdır
Bâde-i câm-ı mahabbet ser-girânıdır gönül
Cilve-gerdir dilde ey Sabrî cemâl-i dil-rübâ
Dâğ-ı aşk âyînedir âyînedânıdır gönül
Gazel Tarh-ı binâ-yı nâz eder ol şâh-ı işve-nâk
Bî-diller olsa kûçe-i derd ü gamında hâk
Çıkmaz kenâra gavta-zen-i bahr-ı aşk-ı yâr
Eyler kişiyi keşmekeş-i bahr-ı gam helâk
Hûbân-ı bezm-i subha kalan şem‘a döndüler
Mestâne yâr edince gece sînesini çâk
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1783
Hûn-ı hezâr çıkmadı destâr-ı gonceden
Taşt-ı gül içre edemedi şebnem anı pâk
Engüştüm ile hâmemi Sabrî gören sanar
Sarıldı nahl-i gülşen-i ma‘nâya şâh-ı tâk
Gazel Meyhâne benim sahn-ı gülistân senin olsun
Sâgar benim olsun gül-i handân senin olsun
Bülbül dedi kim fâhiteye sözü uzatma
Gül nahli benim serv-i hırâmân senin olsun
Esbâb-ı belâ üzre nizâ‘ eyleme ey dil
Ol gamze benim zülf-i perîşân senin olsun
Mihr üzre girih var nedir bil dedin ey yâr
Hall eyle anı mülk-i dil ü cân senin olsun
Gam kûşesi besdir bize ey tâlib-i dünya
Yerden göğe dek bu kühen eyvân senin olsun
Zehr-âb-ı gamı mâye-i şevk etti bana aşk
Şimdengerü sâkî mey-i rahşân senin olsun
Yıllarla karâr et dil-i Sabrî’de dilersen
Ey şâh-ı gam ol kûşe-i vîrân senin olsun
Nâ tamâm Gazel
Bülbül dağıttı nakd-i sirişk-i sürûrunu
Güller de sattı savdı metâ‘-ı gurûrunu
Dâmân-ı kûhu etti mu‘attar nesîm-i subh
Yaktı benefşenin yine minkar buhûrunu
Sermâye-i neşâtımızın pîr-i mey-fürûş
Tekmîl etti sîm-i arak ile kusûrunu
Müfredât Eyyâm-ı gamında salınıp bahr-ı cefâya
Baş urdu yine fülk-i dil emvâc-ı belâya
Âh u zâr ettiklerim tahrîr edermiş yek-be-yek
Defter eylermiş meğer cürm ü günâhım ol melek
Gidip Mecnûn cihândan gönlü kaldı hâk-i pâyinde
Sifâl-i köhnedir sanman ser-i kûyunda Leylâ’nın
Aşk dursun ko mecâzî ise de gönlünde
Âb-ı engûr hum içre durarak bâde olur
Harâbât ehli kürsiden yıkar bir gün seni vâ‘iz
Düşersin mertebenden zem-i pîr-i mey-fürûş etme
1784 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Eşkile eyledim vüzû’ erdi dem-i sabâh-ı aşk
Cân gözün açtı nağra-i hayy‘ale’l-felâh-ı aşk 58
[s.508] Sıdkî
Asr-ı Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘ ulemâ vü meşâyihi sırasında tercemesi mesbûk Şeyh Saçlı İbrâhim Efendi hazretleridir. Bu beyt mahsûl-ı
tab‘-ı dürerbârlarıdır.
Matla‘
Bülbül niyâz için güle fasl-ı bahâr arar
Âşık mahabbet etmek için gül‘izâr arar
Sıfâtî
Asr-ı Süleymân Hânî şuarâsındandır. Cerrâhlık san‘atında üstâd-ı
kâmil hoş tab‘ ve küşâde-dil kimesne idi. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Müfredât Olmayaydı la‘l-i dilber gibi sükker-bâr şi‘r
Olmaz idi âlem içre böyle kıymet-dâr şi‘r
Mûy-ı bârîke özel der bir miyânın var senin
Gonce nevhîze açıl der bir dehânın var senin
Kangı taş katı ise ko başını döğsün rakîb
Sen Sıfâtî yâr ile nûş ede gör câm-ı şarâb
Safhî
Nâmı Mustafa’dır. Edirnelidir. Tavlabaşızâde demekle meşhûrdur.
Menâsıb-ı dîvâniyeden şehremîni ve Şıkk-ı Sâlis defterdârı ve Haremeynü’şŞerîfeyn muhâsebeciliği gibi bazı menâsıba nâil olduktan sonra âhir-i
ömründe Mekke-i Mükerreme mücâvereti ve Cidde kitâbeti ve badehû
Şeyhü’l-haremlik ile ser-firâz olmuşlar idi. Nâ-puhte bir çok eş‘ârı vardır.
Bu beyit cümle-i güftârındandır. Kezâ fî Tezkire-i Sâlim.
Beyt Koydu gam leşkeri yüz gönlüme hâmûn hâmûn
Kara bayraklı alemler ucu gülgûn gülgûn
Sun‘î
Niyâzî Tezkiresi beyânınca Edirneli’dir. Hamamîzâde demekle
ma‘rûftur. Meclis-ârâ zarîf-i nükte-dân bir zât-ı sütûde-sıfâttır. Bu gazel
cümle-i güftârındandır.
Gazel Âl-i ruhsârına öykündüğü için gül-i ter
Yâresin etti kulağınca anın bâd-ı seher
58 Toplanın aşkın felahına gelin.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1785
Yârdan erdi bihamdillah esenlik haberi
Şimdi geldi ayağı tozu ile bâd-ı seher
Ne aceb hâli var ey sâkî sürâhînin kim
El içer kanını ol kendi ziyânına güler
Cân verirken gam-ı aşkile anıp dildârı
Geçemez dâhî hevâdan bu gönül âh eyler
Sun‘iyâ pîre-zen-i dehr seni avlamasın
Dost olmaz karı düşmen kişiye eyle hazer
Bu gazel diğer Sun‘î’nin idügi ahîren tahkîk edildi.
Harfü’t-Tâ
Tal‘at
Tatar Mehmed Ağazâde Şerif Efendi’dir. Bin iki yüz otuz beş senesinde Edirne’de Hasan Paşa Mahallesi’nde tal‘at-nümâ-yı âlem-i şühûd olup
ilm-i kitâbette bir nebze behresi olmak mülâbesesiyle gâh Edirne’de ve gâh
Filibe’de kitâbet hizmetinde istihdâm olunmuş ve bin iki yüz seksen dört
târîhinde Filibe’de vefât eylemiştir. Eş‘ârı kelâm-ı mevzûn kabîlindendir.
Bu gazel güftârındandır.
Gazel Sayd edince ben seni ey mâh-veş çektim emek
Âteş-i firkatle pişti sînem içre bin semek
Uğruna cânım fedâdır hâsıl-ı ömrüm benim
Sükker-i vaslından özge âşıka olmaz yemek
Meh gibi rûşen iken yandıklarım bezminde hep
Böyle söylersin ya bu lâyık mı cânım söylemek
Kimse görmez belki sevmezdi cihânda bir güzel
Olmasaydı ger derûn-ı çeşmimizde merdümek
Râh-ı aşkında senin her demde maksûdum benim
Tal‘at-ı mihr-i ruhundan kesb-i envâr eylemek
Tal‘atî
Dergâh-ı âlî solaklarından Edirneli Mehmed Çelebi’dir. Bin doksan
sekiz târîhinde vefât eyledi. [s.509] Sicill-i Osmânî’de târîh-i vefâtı bin
seksen yedidir. Ebyât-ı âtiye cümle-i güftârındandır.
Nazm Kim görürse lebini la‘l-i bedehşân sanır
Seyr eden ârızını mihr-i dırahşân sanır
1786 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Matla‘
Tâze dâğını gören sâ‘id-i sîmîninde
Bir nihâl üzre açılmış gül-i handân sanır
Câ-be-câ hûnu durur zâhir olan Ferhâd’ın
Anı sahrâda gören lâle-i nu‘mân sanır
Bin yıl da olsa ömrü kişinin ne kârı var
Nûh’un da bir müsâ‘ade-i rûzigârı var
Harfü’l-Ayn
Âtıf
Tarîk-i Sa‘dî meşâyihinden ve Yaya Timurtaş Mahallesi ahâlisinden
Şeyh Ali Efendi’dir. Âtide tercemesi mezkûr Hemdem Efendi’nin büyük
pederidir. Bin iki yüz yetmiş yedi târîhinde irtihâl etmekle Buçuktepe
Kabristanı’nda defn olunmuştur. Onun nutku olmak üzere bu ebyât Hemdem Efendi tarafından verilmiştir.
Nazm Ey gönül bâb-ı rızâyı çün gözet şâm ü seher
Sen zuhûra tâbi‘ ol lâzım değil sana keder
Ehl-i irfân bu cihânda zahmeti bir zevk eder
Her bir usrun yusrüne vâkıf olan gam mı çeker
Yâr küser ağyâr güler etmek tahammüldür hüner
Âsiyâb-ı tâli‘in bir gün merâm üzre döner
Âkif
Câmi-i Atîk vâizi Şeyh Abdu’rrahman Efendizâde Şeyhü’l-hattâtîn
Râsim Mustafa Efendi’nin ferzend-i ercümendidir. Eski Câmi-i şerîf
dâhilinde Cennet Deresi demekle meşhûr olan mahall-i mübârekin vasfı
hakkında tanzîm ve pederi hattıyla mahall-i mezkûra ta‘lîk edilmiş olan levhada murakkam ebyât bu zâtın güftârından olduğundan kelâm-ı mevzûn
kabîlinden ise de buraya terkîm edildi. Başka eş‘ârına dest-res olunamadı.
Nazm Bârekellâh vâdi-i cennet oluptur bu makâm
Mesken-i ehl-i kerâmet çünki olmuştur müdâm
Cem‘ olur cümle velîler bu makâmda rûz u şeb
Çün velîler mecma‘ıdır tâ ilâ yevmü’l-kıyâm
Kim bu vâdi içre etse âb-ı çeşmin çün revân
Olmaya redd Hakk katında bula maksûd u merâm
Âkifâ gel bu makâmda sen de et dâim niyâz
Hakk Teâlâ ede makbûl cümle hâcâtın tamâm
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1787
Abdü’lhay
Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis asrı meşâyihi sırasında tercemesi sebk eden
Şeyh Abdü’lhay Efendi ibni eş-şeyh Saçlı İbrahim Efendi’dir ki Edirne’de
Hızır Ağa Mahallesi’nde tevellüd etmiştir. Bu ilahi onlarındır.
İlâhî Ey habîbu’llah Muhammed Mustafa
Eyle feyzin ni‘metine ihtidâ
Zât-ı pâkin rahmete’n li’l-âlemîn
Müznibîne şâfi‘-i rûz-ı cezâ
İntisâbım istinâdım sanadır
Zâtını elden bırakmam dâimâ
Tâ ki cânım tendedir olmam şehâ
Bâb-ı lutfundan cüdâ subh u mesâ
Kıl şefâ‘at rahm edip Abdü’lhay’a
Çünkü sensin şâfi‘-i rûz-ı cezâ
Velehû Abdü’lhay nazm
Ey gönül sabr et belâya bulasın râhat tamâm
Âded-i mevlâ budur sabr ile bulur kul gulâm
Dünya vü ukbâ Hakkındır gayriden yok fâide
Bî abes sa‘y eyleyip kendini yorma ey gulâm
[s.510]
Hamd ü şükrü koma elden bes rızâ-yı Hakk budur
İzdiyâd-ı ni‘mete verir sebep bil ey hümâm
Eyle Abdü’lhay kelâmın muhtasar matlûbdur
Tâ olasın ehl-i irfân meclisinde sen imâm
İlâhî
Rabbinden olur ihsân ey dil niye mahzûnsun
Derdine olur dermân ey dil niye mahzûnsun
Hakdır seni var eden bî sabr u karâr eden
Tevhîd ile yâr eden ey dil niye mahzûnsun
Îmâna eren sensin irfânı bulan sensin
Dîdârı gören sensin ey dil niye mahzûnsun
Tevhîd ile pür-nûr ol irfân ile ma‘mûr ol
Dîdâr ile mesrûr ol ey dil niye mahzûnsun
Abdü’l-hayy eder âhı bulmağa Hakka râhı
Sevmiş güzel Allahı ey dil niye mahzûnsun 59
59 Bu ilahi kitabın sayfaları arasında bulunmuştur. Başlığı şu şekildedir: “Eş-şeyh Saçlı İbrâhim-zâde
Eş-şeyh Abdü’l-hayy”
1788 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Abdî
Edirnelidir. Zümre-i kudâttandır. Vize kurbunda kâin Saray kasabasında kadı iken bin yirmi hudûdunda intikâl eyledi. Bu matla‘ onundur.
Matla‘
Civârımda olan ol âteşîn ruh-ı yâre çarpıldım
Ne yâre bel ki arada olan divâre çarpıldım
Şâ‘ir-i meşhûr Bâkî Efendi’nin vefâtına bu târîhi demiştir.
Târîh Çü çekti ayağın bezm-i cihândan
Ecel câmını sundu ana sâkî
Dedi fevtine Abdî bende târîh
Bilin gitti fenâdan rûh-ı Bâkî 1008
Abdî
Buhûrîzâde demekle meşhûr Hattat Abdullah Efendi’dir. Şi‘irde Abdî
tahallüs ederdi. Hattatlar sırasında tercemesi mezkûr Kahvecizâde Hâfız
Mehmed ibni Osman’ın seng-i mezârındaki târîh bu zatındır.
Târîh Geldi bâ lutf-ı Hudâ târîh-i mankût Abdiyâ
Eylesin Hâfız Muhammed sahn-ı me’vâyı mekân 1172
Ubeydî
Edirnelidir. Nebî Halîfe nâm bir azîzin ferzend-i fazîlet-mendi Abdu’rrahman Efendi’dir. Tekmîl-i tahsîlden sonra Şeyhü’l-islâm Kadızâde
Efendi’den mülâzim ve tarîk-i kazâya âzim olmuştu. Zağra-i Atîk’te kadı
iken dokuz yüz seksen birde irtihâl-i dâr-ı ukbâ eyledi. Bu mısra vefâtına
târîhtir.
mısra
Âh fevt oldu Muharremde Ubeydî Çelebi
Hüsn-i âdâb ile müeddeb ve cemî‘-i ahlâkı mühezzeb ilm-i edvâr ile
fenn-i muammâda bî-nazîr ve ebyât-ı eş‘ârı dil-pezîr ve şöhret-i tâm ile
âlem-gîr idi. Âtîdeki eş‘âr mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır.
Gazel
Deme cânâneye ağyâr ile ülfet etme
Seni sevsin der isen ana nasîhat etme
Gayre meyl eylemezim diye yemîn eyler ise
Mümteni‘dir inanıp ana hamâkat etme
Her ne hâlet ki zuhûr eyleye dilberdendir
Kimseye anın için buğz u adâvet etme
İhtiyâr elde olaydı der idim sana gönül
Hûblar zümresine hiç mahabbet etme
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1789
Gazel Gazel [s.511]
Gazel Gazel Çünki bunlarla Ubeydî garazın var senin
Ehl-i ırz olamadın diye nedâmet etme
Ayağım adım atmaz bir yere meyhâneden gayrı
Elim bir nesne tutmaz sâkiyâ peymâneden gayrı
Koy’a gavgayı ey vâ‘iz kulağım nesne gûş etmez
Sürâhî gulguluyla nağra-i mestâneden gayrı
Aceb mi zâhidâ hûr u behişte nâzır olmazsam
Gözüm hiç nesne görmez şâhid-i kâşâneden gayrı
Nice rengîn ü şîrîn olmaya şi‘r-i dil-âvizim
Dilim bir nesne zikr etmez leb-i cânâneden gayrı
Ubeydî’nin mekânını sorarsan ey perî-peyker
Yatağı yoktur ol dîvânenin vîrâneden gayrı
Bize yetmez mi kâkül-i dilber
Oda yansın yine yarar-ı anber
Zülfü ucunda gamzesin gördüm
Takınır bir yılan dilli hançer
Mihrinin mâili olan almaz
Şems mânend eline kâse-i ser
Aldı sudan meğer lebin haberin
Hacletinden eridi geçti şeker
Nakş-ı pâ-yı seg-i nigârımdır
Ey Ubeydî felekteki ülker
Yaktı yandırdı firâkın beni nâr-ı eleme
Yüz tutarsam yeridir cânib-i mülk-i ademe
Deyr-i hüsn içre ederlerse letâfet bahsin
Ağız açtırmaz o kâfir-beçe hiçbir saneme
Ey perî-rû nice pervâz ura evsâfında
Kol kanâd olmaz ise dest-i hidâyet kaleme
Ey gönül şevk ilinin şâhlığın ister isen
Çek sürâhî alemin yürüyüş et ceyş-i gama
Rûm’da hâl-i ruhu vasfı ile ol şûhun
Nokta kodun be Ubeydî şuarâ-yı Aceme
Biziz fenâ yolun irşâd eden ilâhîler
Tarîk-i Hakkı ne bilsin bu hangâhîler
Biz ol emîr-i serîr-i sarây-ı sırrız kim
1790 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gazel Nazm Müfredât Ricâl-i gayb oluptur bize sipâhîler
Yaraklanıp kimi kalkan kimi kılıçla yürür
Zırhlı askerimizdir denizde mâhîler
Şarâb-ı sürhile bir sırçada sürâhimizi
Başına tâc edinirdi göreydi şâhîler
Görüp bu Hüsrev-i nazmın sözündeki sûzu
Ubeydî döndü adem kişverine râhîler
Yazdığın sûret bî ma‘nîlerin ey mânî
Rûhu olsa getirirlerdi ana îmânı
Dürr-i dendânın için her ne dem âh eyler isem
Tutar ol demde yürek oynaması ummânı
Gel seninle varalım öldürelim halkı diye
Nâvek-i yârin ayâğına düşer peykânı
Gamze-i mesti hayâli göze mihmân olıcak
Şiş kebâb etti ciğer yârelerin müjgânı
Lebini çünkü Ubeydî deheninden aldın
Koma bî-cân yine sun ağzına gelsin cânı
Âdemin sâgar-ı ömrüne cihân bir demdir
Hey meded ol dahi hûn-ı dil ile hemdemdir
Halkı lâ-ya‘kıl eder hâb değildir her şeb
Anların gündüzün içtikleri câm-ı gamdır
Koçmağa yâri Ubeydî durup ikdâm edicek
Dedi câm-ı mey-i la‘lim bir iki iç de yıkıl
Alırsın gayret-i akrânile ey tâlib-i mansıb
Yâ ukbâda merâtib kat‘ eder yârânı neylersin
Ölmeden vaslına ergir bu dil-i nâ-kâmı
Görsün ey kâşı hilâlim ko hele bayrâmı
Itâbî
Nâmı Ahmed’dir. Fenn-i muhâsebette ve ilm-i mukâta‘atta kalem gibi
müşârun bi’l-benândır. Bir anda üç dört gazel söylemeye kâdir tîz-tabî‘atlı
emsâli nâdir bir şâ‘ir-i mâhirdir. Devr-i Selîm Hânî’de gelen şuarâdandır.
Cümle-i güftârından olan bu gazeller Âşık Çelebi Tezkiresi’nden
me’hûzdur.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1791
[s.512]Gazel Kızıl güldür desem ruhsârına ol gonce al anlar
Hilâle benzetirsem kaşların eğri hayâl anlar
Fenâ ehli ne zevk ettiğini bir köhne şâl içre
Ne bilsin zerk-pûş olanlar ânı ehl-i hâl anlar
Şu kim verdi talâkı pîre-zen dehre ale’l-ıtlâk
Ne erlik eylemiştir anı merd olan ricâl anlar
Dehânınla miyânın nüktesin bahs eylesen bir gün
Bize bir rind-i ârif olsa gelse kîl ü kâl anlar
İtâbî gam yeme bilmezse kadrın câhil ü nâdân
Yine ehl-i kemâlin kadrini ehl-i kemâl anlar
Gazel Zülf ü ruhsârın için şeydâ gönül bir âb göz
İşbu yüzden oldular rüsvâ gönül gark-âb göz
Baştan aştı mevc-i gam cûş edeli gönlüm gözüm
Oldu deniz dîde vü deryâ gönül seylâb göz
Düştüler cânâ dehânınla miyânın fikrine
Oldular yok yere nâ-peydâ gönül nâ-yâb göz
Bâş ü cân içre yerin var tek kadem-rencîde kıl
Hâzır olmuştur sana me’vâ gönül ebvâb göz
Gamzesinden nice cân kurtulsun ol sengîn dilin
Ey İtâbî ola çün hârâ gönül kassâb göz
Adnî
Nazîf Efendi’dir. Miralayın Şâkir Efendi demekle ma‘rûf bir zâtın küçük mahdûmu olup bin iki yüz altmış bir târîhinde Edirne’de Murâdiye
Mahallesi’nde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olmuştur. Henüz çâr-deh
sâle sâhib-i hüsn ü cemâl bir civân-ı bî-misâl olduğu hâlde Edirne askerî
mekteb-i i‘dâdîsine dehâletle tahsîle sa‘y ü gayret eylemekte olduğu sırada
mekteb-i mezbûr şâkirdânından ve sınıf arkadaşlarından âtîde tercemesi mezkûr İslimyeli Afvî Mehmed Efendi kendisine alâka edip mektep
şâkirdânından ferd-i âferîde ile ülfet etmemesi için kendisini tehdît etmiş
ve bîçâre Adnî Efendi bu sırrı kimseye ifşâ edememekle berâber teklîf-i
vâkiın bir yerde ve husûsiyle mektebte kabîlü’l-icrâ olamayacağını ifâde
etmiş ise de bu ifâdeden Afvî Efendi mugberr olarak bir Cumartesi gecesi mektep koğuşunda bulunan şâkirdânın kâffesi âlem-i menâmda iken
mûmâileyh Adnî Efendi’yi bir el bıçağıyla şâh damarlarından cerh edip o
1792 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
demde müteessiren vefât etmekle Kıyık Kabristanı’nda defn olunmuştur.
Bu beyt vefâtına târîhtir.
Târîh Geldi bir hayret ehibbâya dediler târîh
Kıldın encâmı makarr-ı gülşen-i adni Adnî 1278
On yedi yaşında olduğu halde söylemiş olduğu eş‘ârındandır:
Şiir
Bir gözün yumsa açar bir gözünü çarh-ı felek
Hiç temâşâsına kâni‘ olamaz dildârın
Rengden renge kodun gülşen-i nazmın Adnî
Gonca gülden dahi rengîn görünür eş‘ârın
İzârî
Mehmed Efendi’dir. Tahsîl-i kemâlât-ı ilmiye ettikten ve Anadolu kazaskeri Hasan Efendi’den ihrâz-ı şeref-i mülâzemetle müderris olduktan
sonra lâübâlî-meşreb olduğu cihetle kuyûd-ı menâsıb-ı dünyeviye ile mukayyed olmayıp bir takım kibâr ü eşrâfzâdelerle ülfet ü ünsiyet ederek onların atâ vü ihsânlarını vech-i ma‘îşet edinmiş ve Künhü’l-ahbâr ifâdesince
esnâ-yı tufûliyette serâmed-i civân-ı gül‘izâr olmakla İzârî tahallüs eylemiş
ve Mecdî ve Ubeydî ve Emrî kendisinin meclûbu imiş. Dokuz yüz doksan
altıda vefât eyledi. Bu eş‘âr onundur.
Gazel İçirmiş nîze tîgin yârimin ağzın sulandırmış
Yine hicrânını yâd eylemiş gönlün bulandırmış
Ruhun yâdına dil gülşende ey gül eyleyip feryâd
Uçurmuş bülbül-i zârın huzûrun kuşkulandırmış
[s.513]
Müşâbihtir demekle sâyesinde ol kaddi şimşâd
Getirmiş hâkden servini bâğın ululandırmış
Kenâr etmek murâdı görmüş ol serv-i hırâmânı
Durup âb-ı revânı gülsitân içre dolandırmış
Irakdan tûtiyâ-yı hâk-i pâyin gösterip dildâr
İzârî dîde-i giryânımın ağzın sulandırmış
Gazel Tabîb derdimi gördü devâdan el çekti
Yapıştı nabzıma ben mübtelâdan el çekti
Çınar bey’at edip hankâh-ı gülşende
Erişti pîr-i hazâna hevâdan el çekti
Vefâyı câna satarken o hâce-i hüsne
Ne gamz olundu ki bey‘-i vefâdan el çekti
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1793
Gazel Müfredât Demişdi kim bir elim hayra olsun öp elimi
İzârî ol şeh-i âlem sehâdan el çekti
Sana gül âşık olmuştur kulaktan
Okur vasf-ı lebin rengîn varaktan
Seni koyup büt-i çîne dayandı
Şular kim bâtılı fark ede haktan
Gözüm yaşını men‘ etme kapından
Akagelmiş durur ol mâ sebaktan
Nazar kıl hâlime gûş et figânım
Bırakma gül gibi gözden kulaktan
İzârî zülfünün bilmez safâsın
Şular kim karayı fark etmez aktan
Gelmedi sâkî kanâ‘at var iken mey hânede
Bir ayağım evdedir bir ayağım meyhânede
Dik gelmek istedi kadd-i bâlâ-yı dilbere
Tûbâyı diktiler tepesi üstüne yere
Nihâlden ayırıp goncesin gülistânın
Koparma yüreğini andelîb-i nâlânın
Sînene değmeye cânlar veririz ey meh-rû
Sen de insâf ede değmez mi elin göğsüne ko
Örfî
Mahmûd Ağa’dır. Edirne bostancıbaşılarından Sûhte Hacı Ali
Ağa’nın ferzend-i hünermendi Bostâniyân Ocağı kethudâsı olup Edirne’de
Bevvâb Sinân Mahallesi’nde pâ-nihâde-i âlem-i vücûd olmuştur. Bin yüz
seksen altı târîhinden sonra vefât edip İstanbul yolunda Nâzır Çeşmesi
Kabristanı’nda Buçuktepe’ye giden yol boyunda pederi yanında defn olunmuştur. Müretteb dîvânı ve dört yüz on iki beyti şâmil Muhabbetnâme-i
Örfî unvanlı bir manzûmesi ve Edirne’ye dâir bazı vakâyi‘i hâkî bi’t-tanzîm
1172 târîhinde Edirne pâyitahtını teşrîf buyurmuş olan Üçüncü Sultân
Mustafa Hân hazretleri nâm-ı nâmîleriyle ser-levhasını tezyîn ederek
huzûr-ı hümâyûnlarına arz u takdîm ettiği muhtasar bir târîhçesi vardır.
Hattatlarda dahi zikri mesbûktur. Eş‘ârı pek çok ise de sâdedir. Bu eş‘âr
cümle-i güftârındandır.
Gazel Fikr-i zülfü ile her şeb bana yoktur râhat
Bende baht-ı siyehim koymadı kılca tâkat
1794 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gehî şâd eylemede âşıkını geh giryân
Göricek yârı gelir hâtıra türlü hâlet
Su gibi gülşene akmakta dil-i meyyâlim
Var ise çıktı yine seyre o serv-i kâmet
Sâ‘ati var dediler vaslına yârin amma
İzdiyâd olmada gam hâsılı sâat sâat
[s.514]
Bir nigâh ile eder Örfî cihânı vîrân
Nigeh-i gamzesi kıldı dili zîrâ gâret
Maklûb-i Mücennah Gazel
Nev-bahârın erdi hengâm-ı safâsı nâgehân
Verdi her tarf-ı çemen gülzâr-ı cennetten nişân
Nahl-i gül uc gösterip berg-i bahârından meğer
Bir yeşil yaprağmış gülden hezâra armağân
Nâzenînim sebze-zâr olsun kudûmünle çemen
Hande-rûyunla açılsın güllerin her gülsitân
Neylesin netsin benefşe ser-be-zânû olmasın
Sünbül-i zülfün hayâliyle oluptur nâtüvân
Nergisin kaldı gözü yollarda açıldı şükûf
Lâleler dâğ-ı dilin arz etmeye çıktı hemân
Ne aceb resm eyledin zerrîn-i bâğı Örfiyâ
Âferîn etti sana cümle sühandân-ı cihân
Kezâ Açtı nergis dîdesin hâb-ı tegâfülden sabâ
Goncayı etti küşâde sünbül-i nâzik hevâ
Almadı zerrîn kadeh sâkî-i gül-rûlar ele
Rind-i bezm-i ışk olan bülbül gibi etti nevâ
Ey serv-kad gel salın sahn-ı çemende nâz ile
Erdi çün fasl-ı bahâr u mevsim-i ayş ü safâ
Açılır gül-gonce-i tab‘ın gül ü mülden bu gün
Gülşen olsun her çemen şevk-ı neşâtınla şehâ
Ol cemâl-i tâb-nâkin hıfzına memur olup
Sâye salsın üstüne sultânımın perr-i hevâ
Açsa bâğ-ı gül aceb mi böyle bir zerrîn-i pâk
Pür-füyûzât-ı mahabbetle derûnun Örfiyâ
Gazel Gönlüm ey dilber güzellerden seni hasnâ bilir
Gerçi kim hûbân içinde nice müstesnâ bilir
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1795
Hüsnünü seyr eyleyen âyîne-i insâftan
Âsumân üzre görünmüş bir melek-sîmâ bilir
Ruhların âşüfte eyler bülbülü olsa küşâd
La‘l-i handânın senin bir gonce-i zîbâ bilir
Oldu dâmen-gîr-i hâr-ı ukde-i hasret meded
Çektiğim bir Hakk bilir bir de dil-i şeydâ bilir
Kıl inâyet dilberâ bu ‘şık-ı müştâkına
Kim seni bu hüsnile Örfî kerem-fermâ bilir
Velehû Kıt‘a Devleti çarh-ı denî verse olur mübtezele
Devlet-i bâkiye ammâ söz ile girmez ele
Gelmesin râyiha-i cîfe-i dünyâ der isen
İşi izzetle hemân bâb-ı merâmı rezele
Gazel Ömr-i nâzik gûyiyâ nakş-ber-âb
Pâyidâr olmaz esâsı çün habâb
Her nefes hengâm-ı ayş eyler güzer
Çün geçen demler değil mi hem çû hâb
Biliriz vakfiyesin âmed ü reft
Bu vakıf-hâne yapıldı iki bâb
Şart-ı vâkıf herkese gaflet mebâş
Berr ü bahrı âlemin hâb-ı serâb
Bî-bahâ yektâ gühersin Örfiyâ
Ten sadeftir gevher-i rûha hicâb
Muhabbetnâmesinin ibtidâsından bu birkaç beyit tahrîr olundu.
[s.515] Nazm
Cenâb-ı Hakk’a hamd ü şükr bî-hadd
Derinden bir kulunu eylemez red
Ki âlem hân-ı eltâfına muhtâc
Kerîm Allâhımız komaz birin âc
Husûsâ aşkıdır sermâye-i cân
Anınla feyz alır insân ü hayvân
Kulûbün cümlesinde var mahabbet
Güherkânı durur diller ne minnet
Kimi kânında kaldı zîr-i ahfâ
Kimisi işlenip oldu hüveydâ
1796 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
İzzet
Nâm-ı nâmîleri Ali’dir. Gonce-i nev-şüküfte-i vücûdu Edirne’de
güşâyiş bulup Dâmad Mehmed Efendi demekle şöhret-yâb iken eyyâm-ı
saltanat-ı Ahmed Hân-ı Sâlis’te merreten ba‘de-uhrâ hem-âgûş-ı arûs-ı
defterî olduktan sonra kadem-nihâde-i rütbe-i sâmiye-i vezâret olan
Dâmad Mehmed Paşa’nın oğludur. Cebîn-i cemâlde nûr-ı kiyâset lâmi‘
ve selîkası şi‘r ü inşâ ve eş‘ârını câmi olduğundan vâlid-i mâcitleri mektupçuluk hizmetinde istihdâm edip merhale-i ukbâya âzim oldukta yerine
defterdâr olan Osmân Paşa’ya ve ondan sonra defterdâr olan Hacı Mustafa
Efendi’ye ve ondan sonra defterdâr olan el-hacc İbrâhim Efendi’ye mektupçu olmuştur. Henüz unfuvân-ı şebâbı eyyâmında sâhib-i tezkire Safâyî
merhûma göndermiş olduğu eş‘âr âsâr-ı tab‘iyesinden nümûne olmakla bu
mahalle tahrîr edilmiştir.
Gazel
Mekr-i düşmenden hazer yoktur dile nâ-kâm iken
Şerhadan fass-ı nigîn âsûdedir bî-nâm iken
Kör eder çeşmin mükâfâtında âhir rûzigâr
Şem‘-i meclis sürme-i çeşm-i siyâh şâm iken
Reh-revân-ı ışkına âzâdelik düşvârdır
Sûret-i her halka-i nakş-ı kadem bir dâm iken
Bâis-i işkestegîdir hâsılı encâm-ı kâr
Her kederden kışr-ı âsâyiş-geh-i bâdâm iken
Düşmen-ârâm olur menzil-res-i hadd-i kemâl
Çîdelikte mîveler âsûde-terdir hâm iken
Nola âlemgîr ise devr-i hattında güft ü gû
Cilve eyler devrde her savt-ı şeb-hengâm iken
İzzetâ bîgâne-i irfâna olmaz âşinâ
Bikr-i mânâ hâne-zâd u dûde-i ilhâm iken
Gazelden müfrez
Her katre-i sirişkim eder âşikâr mevc
Izhâr eder beli güher-i âbdâr mevc
Kâbildir eşk-i âşıka ârâmiş İzzetâ
Bu rûzigâr içre bulursa karâr mevc
Hemedan fethine târîhtir:
Ben de bu feth-i cemîle dedim İzzet târîh
Aldı Hân Ahmed-i âdil Hemedân ülkesini
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1797
İzzet
Tercemesi Edirne valileri sırasında mezkûr Erzincânî Hacı Ahmed
İzzet Paşa’dır. Bu eş‘âr mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır.
Na‘t-ı şerîf Eyâ şâhenşeh-i iklîm-i sübhânellezi esrâ
Ve yâ fermân-revâ-yı hitta-i ulyâ-yı mâ evhâ
Hıdîv-i enbiyâ sâhib-serîr-i kurb-ı ev ednâ
Habîb-i hazret-i mevlâ şefî‘-i rûz-ı vâveylâ
Münevver eylemişdi âlem-i lâhûtu envârın
Şu demler kim bu âlemler idi nâ bûd u nâ peydâ
Hıtâb-ı rahmete’n-li’l-âlemîne eyledi mazhar
Hudâ zât-ı şerîfin ey resûl-i merhamet-pîrâ
Bütün bây ü gedâ siyyân ola dîvân-ı kübrâda
Usât-ı ümmete sensin penâh ü melce’ ü me’vâ
[s.516]
Şefî‘ü’l-müznibînsin bir siyeh-rû bendeyim ben de
Beni âlûde-dâmân etti çirk-i ma‘siyet hayfâ
Garîk-i bahr-ı isyânım harîk-i nâr-ı tugyânım
Vücûhuyla perîşânım zelîl ü mücrim ü rüsvâ
Şefâ‘at eyle hevl-i rûz-ı rest-â-hîzden kurtar
Beni zîr-i livâü’l-hamde kıl lutfun ile isrâ
Eli bağlı esîr-i dûzah etme yâ rasûlallah
Ne denli mücrim ise ümmetindir İzzet-i şeydâ
Bu mecelleye kayd olunmak üzere hatt-ı destiyle vermiş olduğu
Gazel
Şol ki hengâm-ı tevâzu‘da misâl-i hâk olur
Rif ‘at-i kadri anın da hemser-i eflâk olur
Bûd-ı Hakk nâ-bûd eder bir lahzada nâbûdu bûd
Sanma dil bûd (u) nebûd-ı dehrden gamnâk olur
Yâda geldikçe ruhun ca‘lî değil şeydâlığım
İhtiyâr elden gider ceyb-i tahammül çâk olur
Rûze-i hicrân-ı yâr eyler te‘âkub şöyle kim
Olmadan ahşâm-ı vuslat mevsim-i imsâk olur
Nâmdârân olmaz İzzet zahm-ı âlemden emîn
Bak nigîne şerhadâr-ı kâviş-i hakkâk olur
1798 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
[Bu dahi hatt-ı destiyle verdiği gazel]
Leyâl-i gamda bana yâr olan gönülceğizim
Benimle her gece bîdâr olan gönülceğizim
Tarar mı zülfünü yârin misâl-i şâne aceb
Esîr-i turra-i tarrâr olan gönülceğizim
Şikâyet eylemesin kendi etti kendisine
Belâ-yı hecre giriftâr olan gönülceğizim
Derûnum eyledi ma‘mûr kendin etti harâb
Binâ-yı aşka Sinimmâr olan gönülceğizim
Tutuldu dâm-ı firîb-i cihâna murg-âsâ
Safâ-yı bâl ile tayyâr olan gönülceğizim
Sabâha dek dolaşır kûy-ı dilberi İzzet
Benimle her gece bîdâr olan gönülceğizim
[Bu dahi berâ-yı nazîre verdiği kıt‘a] Nazîresi terceme-i fakîrânemdedir.
Cârî olurdu vakt-i zamân ile fasl-ı çâr
Var idi i‘tidâl-i hevâsı Edirne’nin
Bu yıl kasımdan oldu şubâta kadar medîd
Andırdı Erzurum’u şitâsı Edirne’nin
Mülûk-i Âl-i Osmânı bir kıt‘ada nazmen ifâde etmiş olmakla teberrüken bu mahalle terkîm edildi.
Mehemmed Mustafa dörder Murâd adında beş sultân
Üçer hükm etti bu mülke Selîm ü Ahmed ü Osmân
Süleymân Bâyezîd Abdü’l-hamîd Mahmûd ikişerdir
Birer Abdü’l-mecîd Abdü’lazîz İbrâhîm ü Orhân
[Edirne tahtına muvâfık nazîre-i fakîranemdir]
Mehemmed Mustafa dörder Murâd beş âl-i Osmânda
Üçer geldi Süleymân ü Selîm ü Ahmed ü Osmân
İkidir Bâyezîd Abdü’l-hamîd Mahmûd u bir Mûsâ
Dahi Abdü’l-mecîd Abdü’lazîz İbrâhîm ü Orhân
Zamânında demir yolunun ameliyâtı ikmâl ve resm-i küşâdı icrâ kılınmış ve umûm vükelâ-yı saltanat-ı seniyye Edirne’ye gelmiştir. O esnâda
demir yolunun resm-i küşâdı için söylediği târîhin bir nüshasını i‘tâ etmekle teberrüken kayd edildi.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1799
Târîh Kayd eyledim Edirne’de târîhin İzzetâ
Geldi şimendifer açılıp râh-ı Rûmeli 1289
[Bu gazel dahi müşârunileyhindir]
Hevâ-yı nefse uyup meyl-i izz ü câh ettim
Bu hây ü hûy ile evkâtımı tebâh ettim
[s.517]
Açık iken banâ ebvâb-ı lutf-ı Rabbânî
Der-i ibâda varıp terk-i şâh-râh ettim
İlâhî avnini rehber kılıp yolum doğrult
Ki ben gavâyet ile terk-i şâh-râh ettim
Tegayyürât-ı şu‘ûnu görüp bilen âkil
Hudûd-ı âleme hiç der mi iştibâh ettim
Ziyânı sûdunu değmez bu sûk-ı fânînin
Abes cerâid-i a‘mâlimi siyâh ettim
Bütün nümâyişi vehm ü hayâldir İzzet
Dû çeşm-i ibret ile âleme nigâh ettim
Azmî
Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel asrı ricâlinden ise de hattatlar sırasında
mezkûru’t-terceme Şît Efendi’nin vefâtına söylediği târîhten başka eseri
görülmemiştir. Matla‘ u makta‘ beyitleri bunlardır.
Târîh Şehrimizden yine bir zübde-i a‘lâ gitti
Dedi ahbâbı teessüfle dirîgâ hayfâ
Bir iki tarhile Azmî dedi çün târîhin
Şît Efendi’ye mekân ola cinân-ı bâlâ 1148
Askerî
Evâhir-i devr-i Süleymân Hânî’de gelen şuarâdandır. Nice zamân
İmâm Hüseyin âsitânesine yüz sürmüş ve Seyyid Gazi Dergâhı’na şâh-ı
Horâsân selâmını götürmüş abdâl-meşreb bir zâttır. Bâğdâd’ta İmâm Hasan Askerî âsitânesinde bir çok seneler ikâmetle intisâb-ı tâmmı olmak
mülâbesesiyle Askerî tahallüs etmiş ve ikmâl-i seyâhatten sonra sâhib-i
ze‘âmet olmakla Selânik’te tavattun eylemiş idi. Bu eş‘âr güftârındandır.
Gazel Gerçi vardır eşiğinde bende yüz
Biz de kapında şehâ bir bendeyiz
Yüz-be-yüz ahvâlim i‘lâm etmeye
Var mıdır ey şâh-ı âlem bende yüz
1800 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Lutfun olmazsa efendi özr-hâh
Fi‘limizden biz kati şermendeyiz
Dâmen-i vaslına ermez destimiz
Pâyimâl-i dehr bir efgendeyiz
Yâr yolunda adûlar zann eder
Askerî biz fikr-i cân ü tendeyiz
Gazel Gönül eğmezdi bâş bir ferde
Darb-ı kul etti bir siyeh-çerde
Var mıdır ey tabîb dermânın
Uğradım ışk adlı bir derde
Gönlüne girmek isterim yârin
Ot biter mi cihânda mermerde
Elim ermez sürem ayağına yüz
Benim ol devletim mi var serde
Sevdiğim bir sipâhî dilberdir
Askerî misli yoktur askerde
Müfredât Her denînin tan mı dönse çarh-ı gerdûn üstüne
Cinsidir ellbette döner dûn olan dûn üstüne
Pâdişâh-ı dehre baş eğmez gedâlar var imiş
Mülk-i istiğnâda hoş ehl-i fenâlar var imiş
Vasl-ı cânânın ne var cân nakdi olsa kıymeti
Askerî olur bahâda kıymeti kem-yâb olan
Mûmâileyh ümmîd-i hizmet ile belâ-yı mülâzemete mübtelâ olup
hizmet ettiği bir çok emîr ü vezîrden behre-mend olmayınca begâyet müteellim ü müteezzi olmakla devrândan ve a‘yândan şikâyeti hâvî tanzîm
etmiş olduğu bir kasîde ile ahvâl-i pür-melâlini hikâye etmiştir. Bu ebyât
ondandır.
Şiir [s.518] Ey gönül a‘yân-ı devlet içre himmet kalmadı
Kimden umarsın kerem ehl-i mürüvvet kalmadı
Ey dirîgâ lutf u ihsânın kapısın yaptılar
Zikri hayr olsun denir bir ehl-i devlet kalmadı
Bir ululuk kalmış ancak kadr-i devletten eser
Bes mekârimde dahi bir hûb-haslet kalmadı
Adları Hâtem sehâ tomârını tayy ettiler
Gitti gayb oldu kerem cûd u sehâvet kalmadı
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1801
Halk-ı âlem muzî vü cebbâr oluptur şöyle bil
Gitti lutf u merhamet kat‘ oldu şefkat kalmadı
Doldu mülk-i âleme eşrât-ı sâ‘at fitnesi
Ger bilirsen zâhir olmadık alâmet kalmadı
Ser-te-ser dünya yüzünü tuttu şöhret âfeti
Âh kim bir kûşede vahdet selâmet kalmadı
Atâî
Enîsü’l-Müsâmirîn beyânınca devr-i Ebu’l-fethîde gelen şuarâdandır.
Müşârunileyh hüsn-i dil-âvîz ile bî-nazîr-i civân ve sâhib-i ilm ü irfân olmakla sarây-ı hümâyûna alınmasını irâde edince tazallüm ü şekvâyı müş‘ir
“dirîg” redifli bir kasîde söyleyip hâk-i pâ-yi şâhâneye takdîm etmiştir ki
makta‘ı budur.
Beyt Adline sığınır idi zulm-i zamâneden
Şimdi Atâî’ye gücü sultân eder dirîg
[Bu beyt Kâmûsü’l-A‘lâm’da şu vech iledir. Beyt:]
Güc görse bir kişi der-i sultâna azm eder
Şimdi Atâî’ye gücü sultân eder dirîg
Müfredât Zâhid ihlâs ile gel secde kıl işbu saneme
Var riyâ ile heves etme tavâf-ı ademe
Zamâne gussaları bî-girân imiş bildik
Velî devâsı mey-i erguvân imiş bildik
Zülfün düşürür bir kıl ile sünbülü bende
Lü’lüyi kılar hurde ile dişleri bende
Güneş kasîdesini Sultân Murâd Hân-ı Sânî nâmına evvelen bu söylemiştir. Ahmed Paşa’nın kasîdesi bunlara nazîredir.
Atâî:
Buldu bahr-ı dilde mihrinden Atâî nazmı zeyn
Âdet-i meşhûr olduğu bu dür-perver güneş
Ahmed Paşa:Bahr-ı gamda görmedi mihrinden akan göz yaşın
Bes neden dermiş Atâî ki oldu bu dür-perver güneş
Latîfi Tezkiresi’yle Künhü’l-Ahbâr zabtınca Atâî Sultân Murâd
mâdihlerindendir. Mevlit sâhibi Süleymân Çelebi’nin birâder-i kihteri ve
Hacı İvaz Paşa’nın mahdûmudur.
1802 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Atâî-i Diğer
Devr-i Selîm Hân-ı Sânî’de gelen şu‘ârâdandır. Hekîm Sinanoğlu
demekle meşhûrdur. Tarîk-i ilme sâlik ve mikdâr-ı kâfî bidâ‘aya mâlik
olduktan sonra Edirne Bîmârhânesi’nde tabîb-i sânî oldu. Bu hâl üzere
bîmârhâne-i âlemde şerbet-i mergi nûş eyledi. Bu eş‘âr güftârındandır.
Gazel Dil âşüftendurur salma nazardan
Habîr ol dâimâ ol bî-haberden
Boyum cevrinle halka oldu kapında
Ne yapılır sürülem ben bu derden
Sabâ nergis gözüne sürme ilter
Demâdem uğradığın reh-güzerden
Cigersûz olduğu âhım budur kim
Gelir derd ile bu yanmış ciğerden
[s.519]
Bahâ la‘line cân ü ser getirdim
Ki bu kıymetlürekdir sîm ü zerden
Çü ayb oldu hüner şimdi Atâî
Dahi dem urmagil hergiz hünerden
Nâ tamâm Gazel
Câm üzre her habâb hevâdan haber verir
Âşık vücûdu gibi fenâdan haber verir
Gamzen hadengi tîr-i belâdan nişân verir
Kaşın kemânı kavs-i kazâdan haber verir
Dil âsitân-ı yâri düşürmez dilden âh
Bîmâr-ı aşk dâr-ı şifâdan haber verir
Bin cân verir fütâde bana var mıdır demiş
Bir cân bulunmadı mı Atâ’dan haber verir
Müfredât Zerd-i çehreyle bulur kûyunu âşık bulucak
Buldurur sâhibine ka‘beyi altûn olucak
Cân çıkarken söne şol la‘l-i şeker-bârınla
Duymayın cân acısın lezzet-i güftârınla
İffetî
Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis ulemâsı sırasında mesbûku’t-terceme Edirneli müderris Sâatî Ahmed Efendi’dir. Müretteb ve mükemmel dîvân-ı
eş‘ârı vardır. Bu eş’âr güftâr-ı dürerbârındandır.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1803
Nâ tamâm Gazel
Olmadı ey dil müsâ‘id baht-ı nâ-firûzumuz
Rûzumuz gamla geçirdik bilmedik nev-rûzumuz
Bezm-i gamda mutribâ her şeb gam u endûh ile
Nâle vü feryâd-ı şeb-gîr oldu sâz u sözümüz
İffetî hahiş-ker-i kâm-ı dil olma kim felek
Ber-murâd etmek değil bildim dil-i pür-sûzumuz
Müfredât Senin rûyun benim ey mâh seyr-i gül-sitânımdır
Letâfet bostanında boyun serv-i revânımdır
Rengîn olup gider gazel-i İffetî şehâ
Zikr-i dehânın olalı vird-i zebânımız
Afvî
İslimyeli Mehmed Efendi’dir. Hasîrîzâde demekle ma‘rûftur.
Mûmâileyh Edirne mekteb-i i‘dâdî-i askeriyesi şâkirdânından olduğu hâlde
sınıf arkadaşlarından tercemesi sebk eden Adnî Efendi’yi bıçakla cerh edip
müteessiren vefât etmesiyle
Beyt
La‘lini dişledikçe gözü kanımı döker
Elbete hükm-i şer‘î budur kana kan gerek
Beyti mısdâkınca hakkında hükm-i şer‘î lâhık olmakla sinni on dokuz
çâğında iken bin iki yüz yetmiş sekiz senesinde Edirne’de Bat Pazarı’nda
vâki havuz önünde idam olunmuştur. Bu beyit güftârındandır.
Matla‘
Siyeh gîsûlarında leyle-i kadre işâret var
Hilâl ebrûlarında ıyd-i Şevvâle şehâdet var
Vefâtına “garîb cenâze” cümlesi târîh vâki olmuş ve na‘şı Tepe
Mezarlığı’nda İsmâil Ağa Câmii cihet ü kurbunda defn olunmuştur.
Afîf
Yâverân-ı hazret-i şehriyârîden ve ferîkân-ı kirâmdan bâb-ı vâlâ-yı
seraskerî levâzımât-ı umûmiye re’îsi Ahmed Afîf Paşa hazretleridir. Edirne eşrâfından Kürdoğlu Hacı Şerif Bey denmekle müştehir olan zâtın
mahdûm-ı ma‘âlî-melzûmu olup 1256 târîhinde Edirne’de Sarıca Paşa
Mahallesi’nde kadem-nihâde-i [s.520] sâha-i vücûd olmuştur. Evvelâ Edirne mekteb-i i‘dâdî-i askerîsinde ve badehû dersaâdette mekteb-i harbiyede
tahsîli ikmâl ettikten sonra kat‘-i merâtib ederek ferîklik rütbe-i refî‘asına
1804 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
bi’l-istihkâk nâil olan bendegân-ı sadâkat-nişândır. Bu gazel mekteb-i harbiyede tahsîlde bulunduğu esnâda söylediği güftârındandır.
Gazel Gözlerim dört açılır bir gözü âhû diyerek
Şâne-veş kırk bölük ettim dili gîsû diyerek
Kavs-ı ebrûlarını seyr eden üftâdeler âh
Tîr-veş yaydan atıldı ham-ı ebrû diyerek
Sâhir-i zülfünü sünbül bilir uşşâkların
Gönül aldanma güzel deste-i şebbû diyerek
Yolun ey teşne-i ışk ermese hayvâna dirîg
Sahn-ı zulmette dönersin bir içim su diyerek
Dâmen-i lutfu o yârin ele girmezse Afîf
Bende-i pîr-i mugân ol ana yâ hû diyerek
İlmî Nâzik
Lutfî Çelebi nâmında bir kadı’nın ferzend-i fazîletmendi Ahmed
Efendi’dir. Devr-i Selîm Hân-ı Sânî’de zuhûr eden şuarâdandır. Ba‘de
tahsîli’l-isti‘dâd Enîsü’l-Müsâmirîn beyânınca Abdurrahman Efendi’den
ve Riyâzî Tezkiresi zabtınca Kınalızâde Ali Efendi’den ihrâz-ı şeref-i
mülâzemet ve tarîk-i ilmîye azîmet etmiş idi. Badehû sâlik-i râh-ı kazâ ve
mâlik-i ezimme-i hükm ü imzâ olmakla Kıbrıs’ta Baf kadısı iken Sicill-i
Osmânî ifâdesince bin sekiz târîhinde ve Seyyid Rızâ Tezkiresi zabtınca
bin târîhinde Edirne’de fevt oldu. Hakkında denilmiştir.
Beyt Gerçi çoktur zurefâ âlemde
Cümleden İlmî-i Nâzik nâzik
Eş‘ârı nazikânedir. Bu ebyât güftâr-ı dürerbârındandır.
Gazel Gel dilâ bekle der-i dildârı devlet bundadır
Azm-i gurbet-hâne-i ışk et saâdet bundadır
Dilberin vasf-ı dehânında olursa kîl ü kâl
Medh edersen mû-miyânın eyle dikkat bundadır
Düşse yârından cüdâ gurbet çeker erbâb-ı aşk
Ben seni gördüm garîb oldum garâbet bundadır
Hâil olmaz ey perî setr etse yolun ehremen
Penbe-i uşşâka lutf eyle letâfet bundadır
Her zarîf ü rind-i âlem mest-i câm-ı la‘l-i yâr
İlmiyâ meyhâneden çıkma zerâfet bundadır
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1805
Gazel Rubâ‘î
Kıt‘a
[s.521]
Kıt‘a
Kıt‘a
Kıt‘a
Müfredât Dil gerçi diler kılmaya cânân ile sohbet
Eyler mi gedâ değmede sultân ile sohbet
İlterse nola bezmine ben bendesin ol şâh
Bir mûr-ı za‘îf etti Süleymân ile sohbet
Yâr ile olan cennet-i kûyunda musâhib
Sûfî dilemez hûrî vü gılmân ile sohbet
Rûşen bu safâlar süre gün doğmasa bin yıl
Bir gece kadar ol meh-i tâbân ile sohbet
Cem‘ oldu yine gussa vü gam bezm-i belâya
İlmî edelim gel ber ü yârân ile sohbet
Âvâze-i adl ü kerem ü dâdın işittik
Dergâhına yüz sürdük iyi adın işittik
Ol şâha şikâyet mi var ey İlmî felekten
Dün gece yine nâle vü feryâdın işittik
Tîg-i yârin cefası bir yüzden
Zahm ile mâcerâsı bir yüzden
Nice benzer izârına mir’ât
Baka anın safâsı bir yüzden
İlmiyâ ahvâli ehl-i devletin
Cem‘-i mâl ü dil perîşân eylemek
Dillerinden sîm ü zer düşmez velî
Ellerinden gelmez ihsân eylemek
Rağbet olmaz cihânda doğruya hiç
Eğridir dehrde el’an behre
Okçuzâde gibi vücûdu atıp
Çektiler Yaycızâdeyi sadre
Açıl açıl ki cihân gülşeni bahâr olsun
Salın salın ki çemen servi bîkarâr olsun
Hezâr gonceye şeydâ geçermiş ey İlmî
Anınla söyleşiriz biz hele bahâr olsun
Bir gedâ iken olur mülk-i mahabbet şâhı
Kim ki mevlâ edine kendiye abdu’llahı
Leb değil câm-ı şarâb-ı dil-küşâdır gördüğün
Ruh değil âyîne-i âlem-nümâdır gördüğün
1806 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Savt-ı murgâna nola gûş tutarsa gül-i ter
Bu kadar söylere ey şâh gerek bir dinler
Dîv-i ağyârı nidersin sana hemdem yok değil
Hamdülillâh ey perî dünyâda âdem yok değil
Dilberin cevri hemân ayn-ı vefâdır der imiş
Âşık olmak o cefâ-pîşeye lâzım gelmiş
Kûyuna vardım gece seyr eyledim cânân yok
Âsitânın şöyle hâlî buldum aslâ cân yok
Dinlemezler tûtîyi la‘lin şeker-güftâr iken
Kim bakar âyîneye âlemde rûyun var iken
Iyde kim kanlanır ey sâkî getirgil câmı
Bir dahi görür isek iki olur bayrâmı
İlmî
Kudâttan Manisâvî Gınâî Ahmed Çelebizâde Tâhir Efendi’dir.
Safâyî Tezkiresi’nde nâmı Abdu’llah olmak üzere mazbuttur. Mûmâileyh
İstanbul’a gelerek tahsîl-i ilm ü ma‘rifetten sonra mülâzim olup tarîk-i
kazâya rızâ diyerek eşrâf-ı kudâttan olmuş idi. Şeyhü’l-islâm Yahyâ
Efendi’nin birâderi Çelebi Efendi’nin nedîm-i hâsı idi. Bin seksen bir
târîhinde Edirne’de vefât etmekle İstanbul yolunda Seyyid Celâlî Türbesi
karşısında Bagdâdî Şeyh Hamdî Efendi’nin medfûn olduğu kabristanda
medfûn ve seng-i mezârı Gınâîzâde Ali Efendi ibâresiyle menkûştur. Bu
ebyât güftârındandır.
Nazm Gör ol hâli leb-i cânânımızda
Ki nice dâğ yaktı cânımızda
Eger bir dem yakın gelse bize yâr
Aceb kalır mı idi yânımızda
Aceb hikmet nedir İlmî etıbbâ
Kalır âciz bizim dermânımızda
Şeyhü’l-islâm Yahyâ Efendi’nin üçüncü def ‘a sadr-ı fetâyı teşrîflerinde bu
târîhi demiştir.
Târîh Şeh-i ma‘delet-pîşe sultân Murâd
Tarîki yine ettim ihyâ dedi
Edip davet lutfile iltifât
Buyur sadr-ı fetvâya Yahyâ dedi
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1807
[s.522] Filibe’de müddet-i medîde mesned-nişîn-i hükûmet olan
Merhûm Çelebi Efendi hakkında bu gûne latîfe-perdâz olurlardı.
Beyt Kadrini İlmî Efendi cümle yârân bilse ne
Siz gidelden gelmez oldu kahvecikler gelsene
İlmî
Nâmı Mehmed’dir. Kâmûsü’l-A‘lâm beyânınca Edirnelidir. Remzizâde demekle şöhreti vardır. Edirne’de müderris idi. Şu beyit onundur.
Beyt Müşkilin hall edemez kimse kitâb-ı aşkın
Vâ‘iz-i şehr dem urursa kolayın söyler
Hadâiku’l-Hakâyık fî Tekmîleti’ş-Şakâyık’ta mûmâileyhin Edirneli
olduğuna dâir sarâhat olmayıp Edirne Selimiye’sinde müderris olduğu
tasrîh ve Sultân Mehmed Hân-ı Sâlis ulemâsı sırasında bu mecellede tercemesi tahrîr edilmiştir.
İlmî Mehmed Bin E’ş-Şeyh Halîl Bin Şeyh İsâ Bin Şeyh Mehmed
Tarîkat-ı aliyye-i Nakşibendiye meşâyihinden Arapzâde demekle ma‘rûf Eş-Şeyh Hâce Mehmed Efendi’dir. Şeyh Ebû Abdullah Seyyid Muhammedü’n-Nakşibendî’yyü’s-Semerkandî’den ahz-ı yed-i
inâbet eylemiştir. Bin yüz altmış beş târîhinde vefât etmekle Teftîn Ağa
Mahallesi’nde Çiçekli Mektep Sokağı’nda vâki Nakşî dergâh-ı şerîfi
hatîresinde mesbûku’t-terceme Sâgarî merhûmun kabri ittisâlında
medfûndur. Sicill-i Osmânî mûmâileyhi Beşiktaş’ta medfûn diye zabt
etmiştir. İzzî Târîhi beyânınca kıdvetü’s-sâlikîn Eş-şeyh Mustafa Efendi
Rızâe’ddîn Nakşîbendî-i Beşiktâşî bu zâtın hulefâsındandır. Eş‘ârından
kasîde ve gazel gibi âsârına dest-res olunamamıştır. Murâdiye Küçük
Pazarı’nda Bostancıbaşı İsmâil Ağa’nın câmi-i şerîfi kapısındaki târîh
bunlarındır. Makta‘ı budur.
Târîh Fazîlet-yâb olup İlmî Hudâdan
Dedi târîhini “lî fazli bârî”
Edirne’de defîn-i hâk-i ıtrnâk olan evliyâu’llâh-i kirâmdan bazılarının
esâmîsini nâtık olup merâkidu’l-evliyâ ravzasında aynen münderic bulunan manzûme dahi bunlarındır. Matla‘ı budur.
Beyt Edrine şehrini bunca evliyâ
Cây ediptir mâ tekaddüm İlmiyâ
1808 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Ali Efendi
Kudât ravzâsında (42) numarada tercemesi mezkûr Kınalızâde Ali
Efendi hazretleridir. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârlarındandır.
Gazel Cemâlin mâhı gerçi gün gibi her yerde lâmi‘dir
Tulû‘ etmez benim vîrâneme bir lahza tâli‘dir
Benim zühd ü salâh ü tevbe vü tevfîkime bir dem
Dehân ü kâmet ü ebrû vü çeşm-i yâr mâni‘dir
Dem-â-dem katl-i uşşâk etmeye tîrinle müjgânın
Birîsi hüccet-i nâfiz birîsi nass-ı kâti‘dir
Erişmez âsitânına şerâr-ı âteş-i âhım
Dirîgâ ehl-i aşkın kevkeb-i ikbâli râci‘dir
Alî’nin gayri hûba aşkı vâki oldu derlerse
Habîbim sevdiğim ömrüm inanma gayr-i vâkidir
Müfredât Kadd-i tûbâsının üftâdesidir hûr u melek
Sen dahi ey gönül üftâde isen “tûbâ lek”60
Sabra kâdir âşık bî-nâz dilber görmedim
Az âşık olmadım ben az dilber görmedim
Lâle-gûn atlas giyip uşşâkı eylersin helâk
Kırmızı ferrâce giysen kan olur kan üstüne
Her ne hükm etse gözün katl-i dil-i ahbâbda
Kimse tınmaz n’eylesinler arkası mihrâbda
Ensesinden biliriz hattı gelen mahbûbu
Ârif olan kişi ardından okur mektûbu
[s.523]
Egerçi hâne-i pür-nakşdır sarây-ı cihân
Velî kitâbeleri küllü men aleyhâ fân61
Zemîn mahall-i belâ vü zamân medâr-ı anâ
Budur sarây-ı cihân nakşına zemîn ü zamân
Her tîr-i gamze kim kaşın andan kemân olup
Kaldı dil-i şikestede hâtır-nişân olup
Mülâyemet koçulurken o şûha lâzım olur
Niteki şem‘i kosan koynuna mülâyim olur
60 Sana müjdeler olsun.
61 (Yer) üzerinde bulunan her şey yok olacaktır. (Rahman/26)
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1809
Ali Bahtî
Mevâlî-i
kirâmdan
Ravzatü’l-Hattâtîn’de
mesbûku’z-zikr
Cânbâzzâde Osmân Efendi’nin ferzend-i hünermendedir. Ta‘lik hattâtı
olduğundan bunun nâmı dahi Ravzatü’l-hattâtîn’de mezkûrdur. Sâlim
Efendi Tezkiresi’nde “zurafâ-yı vaktimizden ta‘lîk hatt uve imlâ ve müsveddesi bî-nazîr ma‘rifetlü bir şâ‘ir-i pâkîze ta‘bîrdir” denmiştir. Bu güftâr
cümle-i âsârındandır.62
Ahdî
Ahd-i Bâyezîd Hânî’de dîvân kâtibi imiş. Şâ‘ir ve hüsn-i hatt ile
ma‘rûf ekâbir-i a‘yândan idügi Hasan Çelebi Tezkiresi’nde mezkûrdur. Bu
ebyât ondandır.
Müfredât Kande varam sâye-i serv-i bülendim var iken
Kime kul olam senin gibi efendim var iken
Bize âlemde nigârın ruh-ı zîbâsı yeter
Sana ey çarh yürü mâhını var gezdiriver
Ahdî-i Diğer
Yıldırım Şeyhizâde demekle meşhûr Ali Efendi’dir. Mahlası evvel Ali
olup sonra Ahdî tahallüs eylediği Hasan Çelebi Tezkiresi’nde mezkûrdur.
Ahd-i Selîm Hân-ı Sânî şuarâsındandır. Tekmîl-i tahsîlden sonra tarîk-i
ilme sâlik olup âhiru’l-emr elli akçe ile Kepenekçi Medresesi’nden ma‘zûl
oldukta tekaddüm-i akrân ile mir’ât-ı hâtırı mükedder olmakla yevmiye yirmi akçe ile mütekâ‘id olmuştu. 975 târîhinde vefât eyledi. Bu eş‘âr
güftârındandır.
Gazel Oldu dil şimdi yine bir bâdenin mestânesi
Kim ser-â-ser mest eder dünyâyı bir peymânesi
Bezm-i meyde bilmez ol âdâb-ı sohbet nidügün
Olmaya pîr-i mugânın hâdim-i meyhânesi
Gitti uslanmaz gönül içmişken aşkın şerbetin
Bir cefâ-cû âfetin oldu yine pervânesi
Biz o şem‘-i hüsne şimdi perr yakan pervâneyiz
Her gece tâ subh olunca mâh olur pervânesi
62 Bu kısım boş bırakıımıştır. Müsveddesinde: “Sâlim Efendi Tezkiresi’nde zurefâ-yı vaktimizden
ta‘lîk hatt u imlâ ve müsveddesi bî-nazîr ma‘rifetlü bir şâ‘ir-i pâkize-ta‘bîrdir. Bu güftâr cümle-i
güftârındandır demiş ise de eş‘ârını yazmamıştır” şeklinde yazılıdır.
1810 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gazel Gazel [s.524]
Kıt‘a
Matla‘
Eski hemdemdir anı hâlî komaz gussayla gam
Ahdi-i nâ-şâdı gör tenhâ değil gam-hânesi
Göreli bâğda benefşe-i ter
Sünbül-i hattına anın baş eğer
Cânı tiz ver o şehsüvâra diye
Nîzesi durmayıp beni dürter
Aldı bir rengile dili gitti
Görmedim böyle bir dahi dilber
Ağzıma verdi la‘lin ol dedi tîz
Dedim ey meh suya mı düştü şeker
Katlime va‘de eyledi gitti
Ahdiyâ haste va‘desin gözler
Verdi bu âh u eşkim âlemleri fesâda
Bu kubbe-i felek bir ednâ habâb o mâda
Gördü hemân sirişkim gark eyledi cihânı
Âciz olup zarûri tuttu vatan semâda
Bahr-ı fenâ yüzünde bu geşti-i vücûdun
Mellâh-ı sarsar-ı mevt endûh-ı gam-zevâda
Ömr-i hudûta sakın akarsudur dayanma
Bâkî Hudâdır ancak yoktur kadem sivâda
Hakdan kamu resûlün nakl ettiğini hak bil
Verme halel sakın sen Ahdî bu i‘tikâda
Beni taşlamaya etfâl üşürdüler eli
Var ise şimdi benim dünyede Mecnûn bedeli
Dûd-ı âhım beni kûyuna iletmez oldu
Cennete koymaz imiş kişiyi kara ameli
Geh açıldı gonce geh dürdü yüzünü nâzdan
Arz-ı dîdâr etti ya‘ni bülbüle açmazdan
Harfü’l-Gayın
Gâlib
Ali Efendi’dir. Dersi‘âmzâde demekle ma‘rûftur. Ulemâ vü meşâyih
ravzasında tercemesi mezkûr Malatyalı Koca Dersi‘âm denmekle şehîr
Hacı Mustafa Efendi’nin ferzend-i dirâyetmendi olup Üsküfçü Hızır
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1811
Mahallesi’nde vâki Germekaş Zâviyesi’nde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd
olmuştur. Kendisi zâviye-i mezkûrenin şeyhi ve ittisâlindeki medresenin
müderrisidir. Bin iki yüz altmış târîhinde vefât etmekle zâviye-i mezkûre
hatîresindeki türbede defn olunmuştur. Bu kıt‘ayı sâhib-i Tebsıra Âkif
Paşa’ya nazîre olarak söylemiştir.
Kıt‘a
O perî câm-ı Cem’e el ursa
Şöyle karşımda dayansa dursa
Hâtır-ı çâkerini bir sorsa
O safâ olmadı âlemde bize
Kâiliz olsa da hulyâ olsa
Kıt‘a-i Âkif Paşa
Al câme kesilip duhter-i [re]ze
Durmayıp meclis-i yârânı geze
Suna sâkî leb-i la‘l ile meze
Bu safâ olmadı âlemde bize
Râzıyız olsa da rü’yâ olsa
Bu şarkıyı Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî hazretleri Edirne’ye teşrîflerinde
tanzîm ü takdîm etmişlerdir.
Şarkı Tal‘atınla ey şeh-i âlî-cenâb
Mülk-i cân buldu yeniden âb u tâb
Nâsı teşrîfinle kıldın kâm-yâb
Şevketin görsün utansın âfitâb
Âlemi lutfunla mesrûr eyledin
Hâtır-ı vîrânı ma‘mûr eyledin
Ser-te-ser âfâkı pür-nûr eyledin
Şevketin görsün utansın âfitâb
Sen müceddidsin eyâ şâh-ı cihân
Pür-cevâhir olsa lâyık kehkeşân
Makdeminle pür-safâ kevn ü mekân
Şevketin görsün utansın âfitâb
Çâkerin Gâlib gibi leyl ü nehâr
Bende-i ed‘iye-hânın bî şümâr
Sâye-i lutfunda olsun pâyidâr
Şevketin görsün utansın âfitâb
1812 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
İşbu şarkı bu sûretle dahi görülmüştür.
[s.525]
Tal‘atınla ey şeh-i âlî-cenâb
Mülk-i cân buldu yeniden âb u tâb
Nâsı teşrîfinle kıldın kâm-yâb
Pâd-i şâh-ı heft-kişver meh-rikâb
Sen müceddidsin eyâ şâh-ı cihân
Ferş-i pâyin ola lâyık kehkeşân
Makdeminle pür-safâ kevn ü mekân
Pâd-i şâh-ı heft-kişver meh-rikâb
Ser-te-ser âfâkı tenvîr eyledin
Hâtır-ı vîrânı ta‘mir eyledin
Âlemi lutfunla dil-sîr eyledin
Pâd-i şâh-ı heft-kişver meh-rikâb
Taht-ı vâlâda şeh-i sâhib-vakâr
Tâ kıyâmet eyle şevketle karâr
Cânın etsin yoluna Gâlib nisâr
Pâd-i şâh-ı heft-kişver meh-rikâb
Garîbî
Devr-i Selîm Hân-ı mâzîde gelen şuarâdandır. Mahmûd Çelebi
nâmında bir defterdârın ferzend-i hıredmendidir. Kemânkeşlikte fâiku’lakrân şiirde azbu’l-beyân bî-bedel civân idi. Cânberd-i Gazâlî seferinde
âzim-i dârü’l-cinân oldu. Bu eş‘âr güftârındandır.
Gazel Bir kuloğlu hüsn bâzârında istignâ satar
Yûsuf-i Mısrî gibi kendüyi bes zîbâ satar
Lebleri mahmûr-ı câm-ı aşka yüz bin nâz ile
Dem-be-dem unnâb-ı nukl u bâde-i hamrâ satar
Ağzı gûyâ ser-be-ser kand-i şeker dükkânıdır
Tatlı dillerle lebi dil tıflına halvâ satar
Dil turunc-ı gabgab u sîb-i zenahdânın görüp
Nâr-ı hasret içre şeftâlû verip ayva satar
Dişlerinin vasfını desin Garîbî tâ ebed
Cümle-i âfâka nazmın lü’lü-i lâlâ satar
Müfredât Halk-ı âlem zâr zâr inler figânımdan benim
Kıssa-i Ferhâd kaldı dâsitânımdan benim
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1813
Gazel Edemez şeh-i devletinde gönlümü gam atı mat
Çün mahabbet kulları şatrancının Leclâcıdır
Geçmişim aşkında ben nâmûs u âr u âddan
Umarım meşhûr olam âlem içinde Âd’dan
Gözlerim yaşı yıkar âhir bu ömrüm seddin âh
Hayr gelmez bu su yolunda olan bünyâddan
Zâr edersen ey gönül var kapısında eylegil
Bes ne hâsıl göresin yanındaki feryâddan
Şöyle izzetler eder dilber rakîb-i kâfire
Tohmu gelmiştir ol itin sanasın Bağdâd’dan
Gâh şâdî hükm eder gönlüm evine gâh gam
Kim yıkılmak yeg durur bunun gibi bünyâddan
Ey Garîbî sergüzeştin sen dahi yazsan eğer
Unutuben vaz geçeler kıssa-i Ferhâd’dan
Harfü’l-Fâ
Fâtih Efendi
Mûmâileyh Edirne müftî-i esbakı Karslı Mevlânâ Ahmed Zihnî
Efendi’nin ferzend-i kihteri ve ulemâ vü meşâyih ravzasında mesbûku’zzikr Mehmed Râsim Efendi’nin birâderidir. Fatîn Efendi Tezkiresi zabtınca Pınarhisâr kasabasında bin iki yüz kırk iki senesi hilâlinde ve hemşiresinden alınan ma‘lumâta nazaran sene-i mezkûrede Edirne’nin Sultân
Bâyezîd Mahallesi’nde gehvâre-zîb-i âlem-i vücûd olup yirmi iki yaşına kadar ulûm-ı arabiye ve fârisiyeyi Edirne’de tahsîl [s.526] ederek altmış dört
senesinde İzmir monlası olan pederiyle dersaâdete bi’l-azîme mektûbî-i
mâliye hulefâsı sınıfına dehâlet eylemiş ve seksen iki senesinde Bingâzi
muhâsebeciliğine tayin ve üç sene sonra Midilli Sancağı muhâsebeciliğine
tahvîl ile on sene memuriyeti devâm ederek doksan beş senesinde Trablusgarb defterdârlığına ve doksan yedi senesinde Hicâz defterdârlığına tahvîl
eylemiş ise de iki sene mürûrunda bi’l-isti‘fâ dersaâdete gelerek üç yüz senesinde Konya mâliye müfettişliğine ve bir sene sonra Bitlis defterdârlığına
tayin ve üç sene mürûrunda isti‘fâ ederek dersaâdete bi’l-vürûd Ahırkapı
civârında vâki konağında bin üç yüz dört senesi eylülünde vefât etmekle
Merkez Efendi’de şark tarafındaki pencerenin üçüncü makberesinde defn
olunduğu anlaşılmıştır. Bu gazel eş‘ârından nümûnedir.
1814 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gazel Gönül meyl eyledi şimdi yine bir tâze cânâne
Melâhat mülkünün sultânıdır ol çeşm-i mestâne
Açılır nâz ile rûyunda güller hande ettikçe
Olur bülbül gibi üftâdeler hep mest ü hayrâne
Züleyhâ-yı zamândan bir nişân kalmış bu âlemde
Anınçün eylerim cânım fedâ ol câna dermâna
Perîşân zülfünü gördüm görelden pek perîşânım
Dağıldı akl u fikrim başladım feryâd ü efgâna
Yanıp Mecnûn-veş sevdâ-yı aşka şimdicek Fâtîh
Cemâl-i şem‘-i yâre olmada bî-çâre pervâne
Fânî
Asr-ı Süleymân Hânî şuarâsındandır. Kendisi bir pîr-i fânî ve sahhaflıkla ta‘ayyüş etmekle kûşe-i kanâ‘atın sultânı idi. Bu ebyât âsârından
nümûnedir.
Gazelden müfrez
Devr-i la‘linde senin meyhâre bir ben bir habâb
Baş açık yalın ayak âvâre bir ben bir habâb
Raht u bahtın suya salmış bâda vermiş vârını
Bî-dil ü bî-hânümân bî-çâre bir ben bir habâb
Fânî-i Diğer
Attardır. Asr-ı Sultân Murâd Hân-ı Sâlis şuarâsındandır. Eğri fâtihi
Sultân Mehmed Hân hazretleri Eğri seferine müteveccihen Edirne’ye
teşrîf-i hümâyûnları vukûunda bir kasîde takdîm edip câize almış idi.
Lokmân Hekîm Vesâyâsı’nı fârisîden türkîye tercüme etmiştir. Bu beyt
ondandır.
Beyt Uğrama cisr-i kühene ey püser
At ile geçmekten ânı kıl hazer
Bir de lügaz risâlesi vardır. Bin üç târîhinde nazm etmiştir. Bu lügaz
ondandır.
Lügaz Nedir ol hokka kim yâkûta benzer
İçi pür dürr-i meknûndur müdevver
Kapansa bir hayâl olur gözünde
Açılsa dökülür kand-i mükerrer
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1815
Cevâb-ı LügazLeb-i dilberdir anı bil sen ammâ
Deme nâdâna ağzından çıkarma
Fâiz
Ulemâ vü meşâyih ravzasında asr-ı Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis
ulemâsı sırasında tercemesi mesbûk Börekçizâde Mustafa Fâiz Efendi’dir.
Vakâyi‘u’l-Fudalâ’da ve seng-i mezârında Fâiz mahlasıyla ve Niyâzî
Tezkiresi’nde Börekçizâde Edirneli Mustafa Feyzî Çelebi nâmıyla mazbût
olup ilm-i arabîde ve hatt-ı nesihde kemâl mertebe ketebe sâhibi idi diye
mezkûrdur. Ancak bazı mecmualarda dahi Feyzî mahlasıyla eş‘ârı görüldüğüne nazaran iki mahlası isti‘mâl eylediği anlaşılmıştır. Bu eş‘âr Fâiz
mahlasıyla olan güftârındandır.
Gazel Bana yâ Rab fenâ meyhânesin dâim makâm eyle
Ölürsem rûhumun menzil-gehin kandîl-i câm eyle
[s.527]
Ne rif ‘atler görüptür rûzigâr ile o da görsek
Dilâ hâk üzre pest olmuş gubâra ihtirâm eyle
Nihâl-i serv-i gülşen kande kalır bâğbân görsün
Ne var ey nahl-i gülzâr-ı letâfet bir hırâm eyle
Gönül girdâb-ı gamda kaldı ey mevc-i sabâ bizden
Varırsan sâhile sen bâri yârâna selâm eyle
Gel öldür Fâiz-i zârı da bir çîn-i cebîn göster
Belâ gark-âbının bir mevc ile kârın tamâm eyle
Gazel Teşrîfin ile hânemi reşk-i İrem eyle
Ağlatma beni iki gözüm gel kerem eyle
Va‘d eyledi öpdürmeye pâyın gelicek ıyd
Yâ Rab sen o meh-pâreyi sâbit-kadem eyle
Bir hoşca hesâb eyleyelim derdimiz ey dil
Ben dirhem-i eşkim dökeyim sen rakâm eyle
Değmez kederin çekmeye bir lahza bu âlem
Bir hâl ile neylersen edip def ‘-i gam eyle
Kânûn-ı belâgatta yine nakş-dırâz ol
Ey hâme-i hoş lehçe-i Fâiz nagam eyle
Gazel Gerçi dil düşmüş yatır çâh-ı zenahdânındadır
Destimiz ammâ ser-i zülf-i perîşânındadır
Öldürürse dest-i hasretle beni ol bî-vefâ
Arsa-i mahşerde dû-destim girîbânındadır
1816 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gerçi havf-ı hançeri mâni miyânın koçmağa
Vermek Allah’ın gönül devlet kazâ yanındadır
Mihr-i rû-yı dil-rübâdır meclise revnâk veren
Yohsa ne meyde safâ ne câm-ı rahşânındadır
Şâd-kâmsın var ise Fâiz dile te’sîr-i şevk
Nâz ile yârin nigâh-ı çeşm-i fettânındadır
Gazel Olmasa eğer mest-i mey-i nâb-ı mahabbet
Çâk etmez idi sînesin erbâb-ı mahabbet
Deryâ-dil olanlarda ara gevher-i aşkı
Her dilde bulunmaz dürr-i nâ-yâb-ı mahabbet
Dilberde vefâ dilde safâ baht-ı müsâ‘id
Cem‘ oldu yine bir yere esbâb-ı mahabbet
Ebrûları sevdâsı za‘îf etti vücûdum
Kâr etti dile tîg-i sipeh-tâb-ı mahabbet
Âzâdeliğe derd ü gam-ı aşkı verir mi
Fâiz ne kadar olsa da bî-tâb-ı mahabbet
Şiir
Sâkî mürüvvet et banâ lebrîz-i câm ver
Eksikliğime kalma benim sen tamâm ver
Bezm-i çemende sâgar-ı gül-fâmı sun bize
Sâkî bırakma sâgarı elden müdâm ver
Ey şûh-ı bî-vefâ ne var insâfa kâil ol
Gördükçe hatırım ele al bir selâm vir
Şiir
Kan eylemeden ol gözü hûnu hazer etmez
Bin küşte yatar rehgüzerinde nazar etmez
İşler geçiyor sînemize nâvek-i gamzen
Kim tîr-i kazâ etse dahi ol kadar etmez
Cân ile harîdâr-ı metâ‘-ı gam-ı aşk ol
Bir fâide etmezse de Fâiz zarâr etmez
Şiir [s.528] Ben feth ederim var ise ger müşkil-i aşkı
Ol fende meğer görmediğim bâb-ı mey kaldı
Bilmem ki kime arz edeyim derd-i derûnum
Râz-ı dili keşf edecek ahbâb mı kaldı
Şiir
Nâm u nişânı yok nice demdir yine dilin
Ey âh yokla zülf-i dilârâda olmasın
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1817
Besdir misâl-i cevheri ferde dehân-ı yâr
Söylen hekîme yok yere gavgâda olmasın
Beyt Erişmez oldu kûşene âh u figânımız
Ol nahl-i nâz var ise artırdı kâmeti
Edirneli Börekçizâde Feyzî mahlasıyla görülen eş‘ârından
Gazel Arakı gül yüzünde cânânın
Âb-ı rûyu durur gülistânın
Komadı câna geçmedik bendi
Ey sanem zülf-i anberefşânın
Lebini öptük ol dilârânın
Acıdı ey kadeh senin cânın
Öykünürse dehânına gonce
Vere ömrün hevâya bâd anın
Pâdişâh-ı cihân olurdu eğer
Olsa Feyzî kapında derbânın
Gazel Dil-i bî-aşk şâhım mülke benzer kim meliksizdir
Gam-ı bî-hûde bir hizmet durur kim düşeleksizdir
Lebin hakkâk eli dokunmadık bir la‘l-i rahşândır
Musaffa dişlerin şol dürre benzer kim deliksizdir
Kelâmı şu‘belendirme uzatma gel makâmâtı
Gönül âvâze-i hüsnü o şûhun bûseliksizdir
Sarây-ı şi‘ri gayrın cümle derme çatmadır amma
Benim bünyâd-ı ebyât-ı ferah-bahşım heleksizdir
Hemân bir tîg-i cevher-dâra benzer nükte-i Feyzî
Teberdir ta‘n-ı düşmen gerçi kim amma çeliksizdir
Fütûhî
Abdü’lazîz Efendi’dir. Tarîk-i kazâya sâlik ve hüsn-i hatta mâlik ve
türkî nazma kâdir bir şâ‘ir-i mâhirdir. Henüz nevres-i nihâl iken tahsîl-i
ma‘ârif eylemiş idi. Enîsü’l-Müsâmirîn zabtınca bin elli bir Ramazanının
yirmisinde Edirne’de vefât eyledi. Vakâyi‘u’l-Fudalâ ile Safâyî Tezkiresi’nde
târîh-i vefâtı bin elli dört yazılmıştır. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârındandır.
Şiir
Biz hemdemân-ı derd-keşân-ı mahabbetiz
Ülfet-künende-gân-ı harîfân-ı mihnetiz
1818 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Ser-menzil-i visâle kadem basmadık dirîg
Güm-geşte-gân-ı vâdi-i pür-vehm-i firkatiz
Şiir
Dil-i sad-pâreme zahmı o zîbâ hançer açmıştır
O bir sâhib-kırândır nice böyle kişver açmıştır
Miyân-ı ebrûvânında o hâl-i anberîn cânâ
Sanasın bir hümâdır uçmaga bâl ü per açmıştır
Fedâî
Nâmı Ali Bâlî’dir. Zamânında hoş nakş ve hûb-sûret bir civân-ı püriz‘ân olup Sultân Selîm-i Sânî [s.529] şehzâde iken âsitânında sipâhî-i
nâmdâr ve hâfız-ı sühan-güzâr idi. Enîsü’l-Müsâmirîn zabtınca dokuz yüz
altmış dokuz ve Zübdetü’l-Eş‘âr beyânınca bin on târîhinde fedâ-yı cân
eyledi. Bu eş‘âr cümle-i güftârındandır.
Müfredât Gerçi kim bağrıma tîg-i gam-ı firkat geçti
Hançer-i hecri dil ü cânıma kat kat geçdi
Katı açık boyamış destin öpüp cânânın
El içinde kızılı çıktı yine hınnanın
Ferâgî
Mehmed Çelebi’dir. Edirnelidir. Yeniçeri olup Bursa’da sâkin idi. Bin
on dörtte vefât eyledi. Bu ebyât güftâr-ı dürerbârındandır.
Şiir
Müfredât De murgân-ı bahâristân sebakdâş olalım gelsin
Gülistân okuruz biz dersimiz aşk-ı civânîdir
Çınârın hasret-i kaddinle çıktı cân-ı mehcûru
Değildir fâhite uçup giden rûh-ı revânıdır
Belin koçmuşlar öpmüşler ruh-ı zîbânı varmışlar
Nihâl-i gülşeni eğmişler andan gül koparmışlar
Yüzüme bakmaz ne bilsin yâr giryân olduğum
Hâtırım sormaz neden anlar perîşân olduğum
Çîn-i seher bir nağme-i dil-keş işittim âbdan
Dinlemiştir ilm-i edvârı meğer dolâbdan
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1819
Ferîdî
Üskübî’dir. Haraççı Hüsâm demekle ma‘rûftur. Edirne’de Dârü’lHadîs mütevellîsi iken devr-i Sultân Selîm Hânî’de vefât eyledi. Bu ebyât
güftâr-ı dürerbârındandır.
Müfredât Bülbül bu denli nâle mi ederdi gül olmasa
Gül nâzı kime eder idi bülbül olmasa
Devr-i la‘linde kiras dallandı gâyet gördü şâh
Sürdürüp anı hisâr habsine dal bastı ayak
Fezâyî
Nâmı Derviş Mehmed’dir. Erbâb-ı hıreften rişte-fürûştur. Asrın şuarâsından Edirne’nin zurefâsından akrânı miyânında ma‘kûl ü
makbûldür. Kezâ fî Tezkire-i Safâyî ve Sâlim. Bu eş‘âr güftârındandır.
Gazel-i nâ tamâm
Dili Mecnûn u ser-gerdân eden deşt-i mahabbettir
Ser-â-ser âteş-i aşkıyla sînem dâğ-ı mihnettir
Sezâdır gülşen-i kûyunda nergis dîde-bân olsa
Egerçi mesttir ammâ ki bir ehl-i basîrettir
Siyeh-rûlar harîm-i gülşen-i firdevse girmezler
Ne vechile senin hâl-i izârın ehl-i cennettir
Mecâz anlanmasın şi‘rin Fezâyî pîş-i kâmilde
Garaz erbâb-ı dil yârâna bir arz-ı mahabbettir
Şiir
Kastın şehâ yeter bu dil-i nâtüvânıma
Billah dayandı tîg-i gamın üstühânıma
Azm eyledim Fezâyî reh-i yâre dün gece
Sâyem o mâh-i tâbı görüp düştü yanıma
Şiir
Ey hufte dîde dîde-güşâ ol ale’s-sabâh
Fikr-i hakîkat ile sana sohbet el verir
Gûş eyledikçe nağra-i Allâhü ekberi
E’l-hak budur ki âdeme çok hâlet el verir
Bin yüz elli bir senesinde vefât ettiği Sicill-i Osmânî’de mezkûrdur.
Fazlî-i Leng
Fazlu’llah Efendi’dir. Ekser-i ulûmdan âgâh ise de tarîk-i ilmde pek çok
şedâyid çektikten sonra [s.530] Amasya müftüsü Ümmü’l-Veledzâde’den
mülâzim olup mansıba duhûl etmeksizin diyâr-ı ademe âzim oldu. Asr-ı
Süleymân Hânî’de gelen şuarâdandır. Bu eş‘âr güftârındandır.
1820 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Matla‘
Hattın erişti verdi âşûba ol cemâli
Gûyâ diyâr-ı Rûm’u tuttu çıkıp Celâli
Gazel Sen bu kemâl-i hüsn ile mihr-i felek misin nesin
Nev‘-i beşerde görmedim yohsa melek misin nesin
Gözlerim içre oynayan sensin iki gözüm müdâm
Bilmem iki gözümde sen yohsa bebek misin nesin
Kutb-i murâdım üzre çün dönemedin yıkıl yıkıl
Ey başım üzre devr eden çarh-ı felek misin nesin
Dünya gamın alaf gibi gel yeme işret et dedim
Hiç kulak kabartmadın sûfî eşek misin nesin
Lezzetini kelâmının ehl-i mezâk olan bilir
Söyle be Fazlî sözde sen kân-ı nemek misin nesin
Merhûm Emrî Çelebi mûmâileyh Fazlî hakkında onun lisânından
bir gazel demiştir ki matla‘ı ve makta‘ı bu beyitlerdir.
Nazm
Tîmûr-ı mihnetim gam ile atım oynağı
Âhım duhânı kursa bana nola otağı
Fazlî-i Leng pâyine düşse aceb değil
Âhû görüncedir güzelim itin aksağı
Fazlî-i Diğer
Ehl-i cihet zümresinden hezârfen bir zât olup elinden bir san‘at kurtulmaz idi. Minârelerde ip üstüne kandîl dizmek yani mahyâ yapmak
usûlü bunun icâd u ihtirâ‘ı olmak üzere mervîdir. Bin yedi târîhinde
kandîl-i ömrü muntafî oldu. Ebyât-ı âtiye güftârındandır.
Nazm Şerâr-ı âhımı seng-i dil-i dildârdan çaktım
Çerâğı sîneme mihr-i ruh-ı envârdan yaktım
Nice zâr olmasın evtârı her sâz-ı nagam-sûzun
Anı cism-i nizârımda olan evtârdan taktım
Yolunda pâymâl ettim nukûd-ı eşkimi saçtım
Dağıttım encüm-âsâ katı yokdan vardan nakdim
Fıtrî
Edirne mahkeme-i şer‘iyyesi nâibi Hızır Ağa Mahalleli el-hâcc Şerif
Efendi’dir. Tercemesi ulemâ vü meşâyih ravzasında devr-i Abdü’lazîz Hânî
ulemâsı sırasındadır. Ravzatü’l-hattâtîn’de dahi mezkûrdur. Eş‘ârı târîhten
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1821
ibâret olup Murâdiye Küçük Pazarı’ndaki Sarı Câmiin son târîhiyle bu
târîh bunlarındır.
Târîh Merkadin envâr-ı rahmetle münevver eyleyip
Cürm ü taksîrini afv ede cenâb-ı müste‘ân
Bâ nukat geldi dile târîh-i fevti Fıtriyâ
Hacı İbrâhim Ağa’nın meskeni ola cinân
Fevrî
Ulemâ vü meşâyih ravzasında asr-ı Mehmed Hân-ı Râbi‘ ulemâsı
sırasında tercemesi mezkûr Fevrî Mahmûd Efendi’dir. Bu iki beyit
güftârındandır.
Şiir Gülün kokmadım ol şûhun cemâli bâğına erdim
Tenâvül eylesem şeftâlûsun bârî ne gam yerdim
Ne kim ettimse ettim Fevriyâ efsûn-ı ışkile
Hele ol verd-i hüsnü hârlardan kestim ayırdım
Fikrî
Hâfız İbrâhim Edhem Efendi’dir. Güzelce Baba semtindendir. Bir
aralık Edirne muhâsebe kalemine devâm ettikten sonra Lüleburgaz kazâsı
vergi kitâbetine badehû merkez-i vilâyet vergi kaleminde vergi kâtibi
refâkatine tayin edilmiş ise de terk ederek arzuhalcilik sanatıyla iştigâl eylemekte bulunmuştur. Bu gazel onundur.
Gazel Sûret-i zâhirde gerçi bir gedâsın ey gönül
Nezd-i Hak’da lîk makbûl-i duâsın ey gönül
[s.531]
Hakk tevhîd etmeye ibret-nümâdır bu cihân
Kadrini bil sen de mir’ât-ı Hudâsın ey gönül
On sekiz bin âlemi Hakk misl-i ma‘cûn eylemiş
Sanki andan halk olunmuş bir binâsın ey gönül
Sende cem olmuş cihânın enfüs (ü) âfâkı bil
Âlem-i tahkîke ancak reh-nümâsın ey gönül
Var gönülden li ma‘allah sırrına yol Fikriyâ
Zât-ı Hak’dan âleme ibret-nümâsın ey gönül
Kelâmından olur ma‘lûm kişinin kendi mikdârı.
1822 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Feyzî
Devr-i Süleymân Hân-ı Sânî’de gelen şuarâdandır. İlm-i zâhirle iştigâl
ederken terk edip tasfiye-i kalp için Mısır’a azîmetle sipâh bölüğüne geçip
erbâb-ı dîvâna dâhil oldu. Bu ebyât güftârındandır.
Müfredât Pâyini tomrukta gördü gonce-i nevrestenin
Benzinin uçtuğu budur bülbül-i dil-hastenin
Şem‘a pervâneleri sanma ki bî-hûde yanar
Cezbe-i hüsn-i dil-efrûzun ile oda yanar
Görüp İsâ’yı şâd ü hurrem oldum
Ki gökte istediğim yerde buldum
Gece dildâr bî-dâr olmadı bir şem‘ yanınca
Keff-i pâyine yüz sürdüm murâd üzre uyanınca
Ulemâ ravzasında asr-ı Süleymân Hân-ı Sânî ulemâsı sırasındaki
Sâbûnîzâde Hasan Efendi’nin vefât târîhi bunlarındır.
Feyzî-i Diğer
Halîl Efendi’dir. Bin iki yüz sekiz târîhinde Edirne’de pâ nihâde-i
sâha-i vücûd olup iki yüz kırk sekiz senesi dersaâdete azîmetle bir aralık
uhdesine hâcelik rütbe-i mu‘teberesi bi’t-tevcîh balık emâneti ve badehû
tersâne-i âmire dâhilinde vâki sergi emâneti hizmetlerinde istihdâm olunduktan ve muahharen bir müddet dahi karantina hizmetiyle Trabzon ve
İzmir ve Trablusgarb taraflarında güzârende-i şühûr u a‘vâm olduktan
sonra iki yüz altmış yedi senesi kal‘a-i sultâniye karantinası hizmetine memur tayin kılınmış ve bin üç yüz altı senesinde orada irtihâl-i dâr-ı bekâ
etmiştir. Bu gazel güftârından nümûnedir.
Gazel Bu demde gönül vaslına lâyıktır efendim
Ağyâr da yok şimdi aralıkdır efendim
Bûs-ı lebe ruhsat mı verir çeşm ile gamzen
Mest olsa biri birisi ayıktır efendim
Gördüm a gözüm nûru nice dilberi ammâ
Hüsn-i revîşin cümleye fâikdir efendim
Bak âteş-i rûyunda olan anber-hâle
Ben gibi o da odlara yanıktır efendim
Berdâr ise maksûdun eğer Feyzî-i zârı
Mansûr-ı dilim zülfüne lâyıktır efendim
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1823
Harfü’l-Kâf
Kâdirî
Defterdâr Îsâ Fakîh nâmında bir zâtın ferzend-i fazîletmendidir. Pederleri Edirne’ye kadı olduğundan Ravzatü’l-Kudât’ta tercemesi mezkûrdur.
Papakaçanos Mahallesi’nde münderis bir câmii vardır. Sâhib-i terceme
Edirne’de müderris iken evâhir-i devr-i Sultân Bâyezîd Hânî’de irtihâl-i
dâr-ı ukbâ eyledi. Bikr-i fikre ve hayâl-i hâssaya kâdir nazîri nâdir şâ‘ir idi.
Bu eş‘âr güftârındandır.
Gazel Kaçan ol sîm-tenim nâz ile giyse karalar
Sanarım ebr-i siyeh yüzünü mâhın karalar
Dilberin hâl ü hatı uyhuda değse gözüme
Görürüm ol gece düşümde ser-â-ser karalar
Dil-i mecrûhumu korkutmak için ol kaşı yâ
Müje okları ile her dem urur yaygaralar
[s.532]
Nâz hınnâsı ile destini rengîn eyler
Hûniler kanıma nâ-hak ne için el karalar
Kâdirî ârız-ı yâre erip umma hat-ı yâr
Sanasın Mısr’a hemân yürüyüş etti karalar
Gazel Leylî gibi çemende konup gül otağ ile
Mecnûn yüreği gibi yanar lâle dâğ ile
Hengâme-gîr olursa sürâhî aceb değil
Kim nice pehlevânı basar bir ayag ile
Dil tıflı gözlerimle düşüp bahr-ı eşkime
Öğrendi suda yüzmeyi iki kabag ile
Pervâneler nemed giyip envârı hüsnünü
Dervîşler gibi dolanırlar çerâg ile
Kûyunda Kâdirî’yi rakîb ile der gören
Bülbül çemende hem-nefes olur mu zâg ile
Gazel Olmasın dersen sana hemdem gam-ı devr-i zamân
Gülşen içre dâimâ nûş et şarâb-ı erguvân
Zâhidâ dersen ki girmez cennete kan eyleyen
Yâ niçin tutmuş yüzünde çeşm-i hûn-rîzi mekân
Asılı şol küfr-i zülfün ka‘be yüzünde salîb
Oldu mü’minler perîşân oluben dün gün figân
1824 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Zülf-i kâfir-kîşin ey cân şöyle zâlim oldu kim
Gördüğünce bend eder mü’minleri vermez amân
Ey kemân-ebrû hadeng urdukça gamzen bağrıma
Kâdirî’nin gözleri câmı olur dobdolu kan
Kâdirî’nin Sultân Bâyezîd-i Sânî’ye manzûm arzuhâli
Ey şehinşeh ki âsitânında
Cümle-i müşkilât olur münhal
Adl ü dâdın ihâta etmiştir
Rub‘-ı meskûnu ey şeh-i a‘del
Ne revâdır ki devr-i adlinde
Ede mazlûm zâlim ile cedel
Mâni‘-i vasl-ı şem‘ olup mıkrâz
Per-i pervâneye erdire halel
Kabâyî
Kul cinsinden olup Ali Paşa Çarşısı’nda câme-fürûş olduğundan
Kabâyî tahallüs eylemiş idi. Bin otuz târîhinde fevt oldu.
Kabûlî
Hazînedâr Sinân Bey Mahallesi’nden Rufâ‘î şeyhi Mustafa Efendi’dir.
Müddet-i medîde Edirne mahkemesi baş kitâbeti hizmetinde istihdâm ve
tarîkat-i aliyye-i Rufâ‘iyye meşâyihinden ulemâ vü meşâyih ravzasında
Sultân Abdülhamid Hân-ı Evvel devri meşâyihinden şeyh İbrâhimü’lecel bin Ali Yazıcı nâm zâttan ahz-ı yed-i inâbetle nâil-i merâm olduktan
sonra şeyh-i müşârunileyhin irtihâline mebnî Cisr-i Ergene kasabasında
halîfe-i ekmelleri olan Müftizâde Sade’ddîn Efendi’den tekmîl-i tarîkatla
nâil-i rütbe-i icâzet almış ve Edirne’de süknâsına mahsûs olan hânesine
bir sema‘hâne ilâve ve inşâ ile hângâha tahvîl ederek icrâ-yı âyîn-i Rufâ‘î
eylemekte olduğu hâlde bin iki yüz kırk dört târîhinde âzim-i hângâh-ı
ukbâ olmakla mezkûr hângâh sâhasında medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı
Sıdkî Efendi’nin dediği bu târîh-i mevzûndur.
Târîh Hazret-i kutbü’z-zamânî Şeyh Kabûlî Mustafâ
Âlem-i ukbâya azm etti bulup kurb-i Hudâ
[s.533]
Hakk’a irşâd eyledi asrında nice münkiri
Çünki şimdi ma‘nevî irşâd eder subh u mesâ
Nüh felek imdâd edip Sıdkî dedi târîh-i tâm
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1825
Ârifânın ka‘besidir bu makâm-ı bî-riyâ
Âsâr-ı ilmiyelerinden Mûsılatü’l-Hidâye ve Kenzü’l-Esrâr nâmlı
risâleleri ve Müşkil-güşâ unvânlı bir fârisî lûgatı ve mürettep dîvân-ı eş‘ârı
vardır. Müşârunileyh mücerret hatt-ı desti olmak üzere sagîr ü kebîr iki
yüz yetmiş üç cilt kütüb-i nefîse tahrîr edip hângâhında bir kütüphâne
ihdâs etmiş ve bu kitaplar adâdında ârif-i bi’llah İsmâil Hakkı hazretlerinin dört cilde müretteb Rûhu’l-Beyân unvânlı tefsîr-i şerîfi dahi dâhil
bulunmuş ise de bin iki yüz doksan beş senesi istîlâsında yalınız tefsîr-i
şerîf muhâfaza edilebilip kütüb-i mütebâkıye kâmilen zâyi‘ olmuştur. Bu
eş‘âr güftârındandır.
Gazel Bağrımı benim gamze-i yâr eyledi berbâd
Hûnum akıtıp etti bana çok yere bîdâd
Sevdikçe anı bendesine bugz eder ol yâr
Âşıklığı sandı ki ben eyledim îcâd
Yâ Rab aceb ol dîdesi fettânın elinden
Hâlim kime arz eyleyeyim yâ kime feryâd
Lâyık mı ki vaslına erip şâd ola agyâr
Üftâdelerin firkat oduna yana nâ-şâd
Gülsen yüzüne gâh Kabûlî’nin efendim
Gâhî de n’olur vaslın ile eylesen imdâd
Gazel Mutrib-âsâ hoş nevâlar gülde yok bülbülde var
Rîş-i câna em sadâlar gülde yok bülbülde var
Gülde gûn-â-gûn zînetle letâfet var ise
Câna bahş etmek safâlar gülde yok bülbülde var
Her seher şevk-i sabâ ile ederse gül hırâm
Hüzn ile Hakka recâlar gülde yok bülbülde var
Gül ruh-i Şîrîn’de mesken tutsa da Hüsrev gibi
Şol levendâne edâlar gülde yok bülbülde var
Ey Kabûlî gülde varsa bûy-ı dilberden eser
Yârine her dem vefâlar gülde yok bülbülde var
Kudsî
Şehâbe’ddin Paşa Kurb-ı Arasta Mahallesi’nden Hüseyin Efendi’dir.
Karînâbâdlı Sinân Ağa nâmında bir zâtın ferzend-i dirâyetmendi olup
Edirne’de doğmuştur. Mûmâileyh evâil-i hâlinde Edirne’de Bat Pazarı’nda
1826 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
bir dükkân küşâd ile ahz u i‘tâ ile iştigâl edip o sırada söylediği eş‘âra Mihnetî
mahlası vermiş ve badehû Hâlidî şeyhi Hacı İsmet Efendi nâm zâta bi’lintisâb şeyhin tensîbiyle Kudsî tahallüs eylemiş ve tarîkatta şeyh olmuştur.
Mûmâileyh sırf ümmî olup ancak söylediğini ve işittiğini bir daha unutmayan kuvve-i hâfıza eshâbından idi. İstîlâ zamânında dersaâdete nakl ile bir
daha avdet etmeyip bin üç yüz dört senesi Saferinin dördüncü pazar günü
Koca Mustafa Paşa’da kâin hânesinde vefât etmekle Çarşamba Pazarı’nda
Dârü’l-Mesnevî karşısında Şeyh İsmet Efendi dergâhında defn olunmuştur. Mihnetî mahlasıyla söylemiş olduğu eş‘ârdan bu ebyât nümûnedir.
Müfredât Şi‘rimi tanzîr edenler gitti ukbâ kaydına
Mihnetî söz söylemek Hakdan hidâyettir bana
Çarh-ı gerdûnun nice kânûn olan hicrin çekip
Nây gibi bağrı deliktir Mihnetî bî-çârenin
Kudsî mahlasıyla söylediği eş‘ârdandır. Şiir:
[s.534]
Elfi îmâ eylemektir kadd-i tûbâdan garaz
Bil tahayyür sırr-ı vahdet nokta-i bâdan garaz
Terk-i tecrîd eyleyenler gussadan âzâdedir
Sâbit olmak hüccet (ü) bürhâna da‘vâdan garaz
Kudsiyâ giryân olursan fülk-i dil cevlân eder
Çeşm-i seylâbımdır ancak zikr-i deryâdan garaz
Beyt Mâh-rûyun bürc-i akrebden temâşâ eyleyip
Zülf-i yârin her kılı bir şekl-i mâr olsun da gör
Kıyâmî
Ulemâ vü meşâyih ravzasında Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis asrı
meşâyihi sırasında mezkûrü’z-zikr Kıyâmî Seyyid Mustafa Efendi’dir. Gazel ve kasîde gibi eş‘ârına dest-res olunamayıp yalınız işbu şuarâ ravzasında
zikri mesbûk Hamdi Efendi ile latîfe-gûne söylemiş oldukları ebyât buraya tenmîk edildi.
Şiir
Senin ey merd-i kâmil ger murâdın söz ise dinle
Kemâl-i ma‘rifet her merde dâd-ı Hak durur anla
Benim bu ma‘rifet içre nihâdıma nevâ yok hiç
Beni tanzîr-i eş‘âr ile tazyîk etme söz dinle
Murâd ahbâb u ihvânın safâ-yâb olmasıdır hep
Bu ebyâtım kabûl eyle nice noksân u aybınla
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1827
Aceb şûrîde meşrebsin Kıyâmî nîk ü bed söyle
Anı Hamdî bilir anlar kabûl eyler kusûrunla
Şütür-gürbe kabîlindendir.
Harfü’l-Kâf
Kâmî
Edirne kadısı olduğundan tercemesi Ravzatü’l-Kudât’ta (40) numaradadır. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârındandır.
Gazel Tâlib-i aşk mücâz olmadan ey dil ne beter
Çünki bir serve el erince senin sana yeter
Ol kaşı yâdan eren tîg-i cefâ zahmından
Bî-huzûr olma gönül kim elemi tîz geçer
Her perî-çehre için bencileyin dîvâne
Olma ey dil sözüm esle deliden uslu haber
Tutma yüksekde katı kendini ey tîr-i nigâh
Tîz iner yere şu kim gayr-i kanâd ile uçar
Akıtıp Kâmî gözü yaşını dolâb gibi
Gülşen-i kûyuna erince neler çekti neler
Gazel Gûş etme pend-i nâsihi terk-i fesâne kıl
Sâkî ayagı sun ele mutrib-terâne kıl
Meydân-ı hüsnün almaga istersen ögdülün
Gülgûn haddine saçını tâ ziyâne kıl
Dersen benim gibi deline bağrı cevherin
Elmâs gamzene kaşını gel kemâne kıl
Vaslın metâ‘ına vereyim nakd-i gözyaşın
Söyle bahâ nedir yeter ey şeh bahâne kıl
Devlet nişânı var ise başında Kâmiyâ
Ol kaşı yâ hadengine sînen nişâne kıl
Nâ tamâm Gazel
Bir heftedir o mâh dû hefte görünmedi
Çarh-ı felek murâdımız üstüne dönmedi
Mısr-ı cemâle geldi nice mehlikâ velî
Ol gün gibi birisi terâzûdan inmedi
Hecr ile yâr Kâmî’ye bir âh edem demiş
1828 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Benzer firâkı ile yüzüm kana yunmadı
[s.535]Gazel O meh ki arz-ı cemâl etti ref ‘ edip bürka‘
Güneştir ol kamerî yakası ana matla‘
Bu hüsn-i hatt ile yâkût leblerindir eden
Kalem-tırâş-ı gama üstühânımı makta‘
Gönülden isteriz olursa dîdeden pinhân
Gazâl-i çeşmini dil sebze-zâr eder merta‘
Şarâb az diye sâkî ta‘allül eyleme kim
Ayağı sun elime küllü dâhilin yenfa‘63
Visâle kılma tama‘ seyre kâni‘ ol Kâmî
Zelîldir tama‘ ehli azîzun men yekna‘64
Sultân Süleymân Sigetvâr Seferi’ne müteveccihen Edirne’ye geldikte
Kâmî Efendi bu gazeli ithâf-ı rikâb-ı hümâyûn ederek iki yüz flori câize
almış imiş.
Gazel Nev-bahâr oldu bir âgâz etti bülbüller yine
Saldı gülbank-i guzât âfâka gulgullar yine
Ceyş-i ezhâra meğer yoklanma var kim bâğda
Sakınıp hançer siper-berdûşdur güller yine
Şâh-ı gül önüne düşmüş bâğda ebr-i bahâr
Bağlamış serv-i sehî kullar gibi kollar yine
Sahn-ı gülşende kurup yer yer otagı lâleler
Başına otağalar takındı sünbüller yine
Bezm-gâh-ı rezmde Kâmî safâlar etmege
Vaktıdır hûn-ı aduvdan içile müller yine
Müfredât Çâk et yakanı gül gibi uşşâka sîne aç
Gel bahşiş eyle kullara şâhım hazîne aç
Cemâl-i âyını âyînede görünce habîb
Özüne âşık olup âşıkına oldu rakîb
Eller keffindeki bir iki pula zâr olup
Hırs âteşine yüzünü kızdırma def gibi
Esîr-i bend-i zülfeyn-i nigâr-ı dil-sitânım ben
İki zencîr ile bağlı ya bir şîr-i jiyânım ben
63 Her giren menfaat verir.
64 Kanaat eden azizdir.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1829
Kâmî
İbni Gülşenî şeyh İbrâhim. Hacı Hallaç Mahallesi’ndendir. Ravzatü’lUlemâ vü Meşâyih’te Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis asrı ulemâsı sırasında tercemesi mezkûrdur. Bu eşâr mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır.
Gazel Göz gezdiriyor sayda o şahbâz-ı melâhat
Murg-ı dil-i âvâremiz Allah’a emânet
Gel dâğlarım gör biricik hâtırımı yap
Olsun bu kadar sûhteye bir de imâret
Yüz karalığı oldu siyeh-serliği encâm
Zâhid ne belâ başına sevdâ-yı riyâset
Tîr-i müje vü gamzene vakf oldu derûnum
Etsen nola bir kez de nigâh ile nezâret
Ruhsâr ile ebrûsu hayâli bize kâfî
Hûrşîd ü hilâl-i felek olmazsa ne hâcet
Dünyada mücâzâtı şem‘ eyledi rûşen
Etmiş ana da sûziş-i pervâne sirâyet
Oldun yine bir zâlim ü bîdâda giriftâr
Hakk’dan ola Kâmî sanâ imdâd u inâyet
Gazel Olma sihâm-ı dest-i kazâdan emîn amân
Zahm âşikâre tîr nihân der-kemîn kemân
La‘l-i lebinde zâhir olup nev-demîde hat
Cânâ huceste-bâd nigîn-i zemîn zemân
Başınçün etme va‘de-i teşrîfine dürûg
Ey cevr-pîşe oldu dürûga yemîn yemân
[s.536]
Bir kez tebessümâne nigâh etse ol tabîb
Urmuş olurdu zahmıma gül merhemin hemân
Eksik değil rakîb çü dâr-ı semâniye
Olsun gerekse dilber-i dürr-i semîn semân
Gam-ı ülfet oldu dil o kadar bâğ-ı âlemin
Görse olurdu hande eden hırâmın emân
Şi‘rin muvaşşah eyle sanâyi‘le Kâmiyâ
İster edâ-yı tâze vü hem nev-zemîn zemân
Ma‘mûr olur mu kûy-ı harâbât Kâmiyâ
Kor mu cihânda ıyş edecek gül-zemîn zemân
1830 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gazel Gazel Müfredât Gülşende terennüm edicek bülbül-i şeydâ
Gül dâiresin aldı ele gonce-i ra‘nâ
Gör gonceyi kim berg-i gülü eyledi rû-pûş
Gülzârı el altından eder şimdi temâşâ
Aldıkta ele şâh-ı gülün gönlü açıldı
Hakkâ ki aceb dest hûş-ı gonce ferah-zâ
Destâr-ı zarîfânesini sarmak içindir
Gül âyinesin almış ele gonce-i zîbâ
Ol nahl-i güle gonceler olsun ko hamâil
Değmez de değildir nazar nergis-i şehlâ
Pîşinde o la‘lîn tabak-ı mâide Kâmî
Hızr olduğuna gonceye şâhid mi değil yâ
Aceb encüm şümâr-ı hasrete tevkîr eder mehtâb
Ki her Mecnûn’a bir altûndan zencîr eder mehtâb
Bu bâzâr içre olmaz cevher ile müşterî şemse
Ki bî-pervâ kamer tarh eyleyip iksîr eder mehtâb
O mâhın nev-demîde hatt-ı zerdi sûretin her şeb
Dû çeşm-i âşık-ı şeb-gîre hoş tasvîr eder mehtâb
Değildir hâle çizmiş dâire eyler perîhânı
Yine bir âfitâbı var ise teshîr eder mehtâb
Hatt-ı zerd-i dilârâ seyrin istersen eğer Kâmî
Anı berg-i güle her şeb güzel tahrîr eder mehtâb
Olmasın mı la‘line yâkût-ı ahmer teşne-leb
Sana ey kâfir-peçe dûzahta ahker teşne-leb
Ebruvânın gerçi nazm-ı hüsne matla‘ gösterir
Âkıbet bir gün hat-ı la‘linde makta‘ gösterir
Kânûn-ı bezmi kırdı felek rişte riştedir
Santûr u ber-battında kulağı kiriştedir
Âsiyâba göyünüp sanma ki gendüm öğünür
Vatanın yâd edicek taşlar ile döğütür
Tiryâki sâimâne bu vaz‘ı güzel satar
Tenhâca yerde elde gıdâsın atar tutar
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1831
Kâmî
Yahyâ Bey Mahallesi’nden Hâfız Mehmed Şerif Efendi’dir. Erbâb-ı
hireften olup hâlen Eski Câmi-i şerîf kurbunda vâki dükkânda kadayıfçılık ile istihsâl-i emr-i maîşet eylemektedir. Bu gazel onundur.
Gazel Emr-i künle mazhar-ı kudret-nümâdır kâinât
Hikmet-i yezdâna bak hayret-nümâdır kâinât
Cûşa geldi bâde-i hubbiyle deryâ-yı adem
Saçtı dürr ü gevheri şevket-nümâdır kâinât
Bâis-i îcâd-ı ekvân bir tecellî neş’esi
Sun‘-i Hakla zerre-i kesret-nümâdır kâinât
Ehl-i ışk ibret gözüyle seyr eder âlâyişi
Nice elvân gösterir ibret-nümâdır kâinât
Servet ü sâmânına aldanma dehrin Kâmîyâ
Bir hayâldir sûretâ safvet-nümâdır kâinât
[s.537] Kerîmî
Asr-ı Süleymân Hânî şuarâsındandır. Bu beyt Edirne hakkında söylemiş olduğu şehrengizindendir.
Beyt Şîve vü hâlet gerektir gözlerinde dilberin
Karalık dersen bulunur kelle-i mismârda
Kesbî
Nâmı Mehmed’dir. Şâhidî merhûmun ahfâdındandır. Zümre-i
sipâhın a‘yânından ve dîvân-ı küttâbın eşrâfından olduktan başka bir çok
menâsıb dahi zabt etmiş bir pîr-i rûşen-zamîr idi. Târîh-gûylukta mâhir
emsâli nâdir talîku’l-lisân bir şâ‘ir-i sâhib-dîvândır. Târîhlerinin kesretine
mebnî onları başka ve kasâid ve gazeliyâtını başka bir dîvân olmak üzere
tertîb etmiştir. Bu eş‘âr âsâr-ı güftârındandır.
Gazel Dil-hasteye âb-ı leb-i dilber birebirdir
Hamyâzeye de şerbet-i sükker birebirdir
Hûn-ı dili akıtmaya nevek-i müje besdir
Nabza göre kan almaya neşter birebirdir
İşret giderir dilde olan şûr-ı melâli
Def ‘-i gama nûş-ı mey-i ahmer birebirdir
Efsûn ile mânend-i perî sayda sıvaşma
Râm etmeye ol sîm-teni zer birebirdir
1832 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Maglûb-ı hevâ illetine Kesbî rakîbin
Tedbîr-i devâ semm-i mükerrer birebirdir
Nazm Ser-i kûyuna yârin bâd-ı âhım reh-nümûnumdur
Yakan şem‘-i ümîdim âteş-i sûz-ı derûnumdur
Şafak sanman döküldü bâdesi tahrîk-i âhımdan
Şeh-i aşkım felek bezmimde câm-ı ser-nigûnumdur
Nazm Seyr-i dîdâr-ı yâr eden düşte
Gûyiyâ âlem-i visâldedir
Bâğa azm et hevâ ne germ ü ne serd
Âlemin zevki i‘tidâldedir
Bu edâlar ki sende var Kesbî
Tûtî-i sükkerîn makâldedir
Müfredât Yansa ger nâr-ı tecellâ-yı visâl-i yârdan
Dönmeye Mûsâ-sıfat dil rü’yet-i dîdârdan
Uçurdum bir kebûter şâhbâzım kaldı âzâde
Gönül bir dilber ile çift olur elbette tek durmaz
Meymenet-âgîn-i şehr-i dil-güşâdır Edrine
Tarh-ı matbû‘ı güzel zîbâ binâdır Edrine
Feth-i Bagdâd’a bu târîhi demiştir:
Şehr-i yâr-ı ehl-i sünnet hazret-i Sultân Murâd
Ol muhibb-i hanedân-ı çâr-ı yâr-ı bâ safâ
Ülkesiyle şehr-i Bağdâdı getirmekte ele
Sarf-ı makdûr eyledi râh-ı gazâda hâliyâ
Kesbi dahi bu sürûr ile dedi târîhini
Cehd edince sünniyân feth oldu bürc-i evliyâ
Mûmâ ileyh Kesbî Efendi evâhir-i ömründe salâha meyl edip
Edirne’den İstanbul’a nakl eden vâ‘iz Mahmûd Efendi’den ahz-ı yed-i
inâbetle tarîke dehâlet etmiş idi. Sene-i mezbûrede müşârunileyh
Mahmûd Efendi’nin vukû-ı vefâtından kendisi müteessir olmakla yevm-i
vefâtında “İlâhî benim dahi rûhumu kabz eyle” diye duâ etmiş ve bi hikmeti’llahi teâlâ bir hafta mürûrunda bin elli rebiulevvelinde ol dahi vefât
etmiştir. Bu mısra vefâtına târîhtir.
Mısra
Ola Kesbî Efendi’nin makâmı cennet-i me’vâ
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1833
‘İbret-nümâ-yı Devlet nâmında bir eseri olduğu mervîdir. [s.538]
Ayşekadın Hanı’nın kapısı bâlâsındaki târîh bu zâtın eseridir.
Kesbî-i Diğer
Nâmı Mustafa’dır. Asr-ı Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis’te gelen
şuarâdandır. Zikri Ravzatü’l-Hattâtîn’de dahi mesbûktur. Bu eş‘âr âsâr-ı
güftârındandır.
Gazel Lem‘a-i hüsnün ziyâ-i ahterîdendir senin
Vasf-ı dendânın sıhâh-ı cevherîdendir senin
Ârzû-mend-i musaffâ-yı lebindir tûtiyân
Kim mizâc-ı la‘l-i nâbın sükkerîdendir senin
Nâfe-i misk-i Hoten’de yok bu bûy-ı müşg-nâb
Itr-nâk-ı kâkülün kim ezferîdendir senin
Zülfikâr-ı nazra-i gamzen eder kasd-ı helâk
Satvet-i iclâl-i çeşmin hayderîdendir senin
Nükhet-i sahbâ-yı şevkinle dil oldu mest-nâk
Nüzhet-i ünsün şarâb-ı ahmerîdendir senin
Olmadı ülfetnümâ Kesbî-i zâra vuslatın
Hilkatın âdem velî aslın perîdendir senin
Müfredât Çıkar bir pâre-i ûd-ı siyehten dûd-ı dür gûyâ
Umulur kim belirmiş hâl-i müşk-i fülfül üstünde
Poyraz bu gece subha kadar esti savurdu
Bî-çâre kömürsüzleri hep kastı kavurdu
Uşşâka kebûter gibi hep dem-keş olurlar
Zîrâ ki mahabbettedir anlar kümesiyle
Râm edince ol hümâ-yı nâzı kuşbâzın biri
Hep görenler dedi Kesbî işte bu tutmuş kuşu
Yalnızgöz Köprüsü caddesindeki sebîlin târîhi bunlarındır. Bu târîhe
nazaran kendisinin bin iki yüz on iki târîhinden sonra irtihâl ettiği anlaşılmıştır.
Keşfî Bey
Devr-i Selîm Hân-ı Sânî şuarâsındandır. Tarîk-i ilmden meslek-i
kitâbete sülûk etmiş ve badehû pâye-i imârete kadem basmış ve muahharen dîvân kâtibi olmuş idi. Evâhir-i Sultân Süleymân Hânî’de vefât
eyledi. Âsâr-ı ilmiyelerinden Târîh-i Sultân Selîm Hân unvânlı iki cilde
1834 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
müretteb bir eseri dersaâdette Yerebatan’da Esat Efendi Kütüphânesi’nde
mahfûzdur. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyelerindendir.
Gördükte oldu kaşını şol denli bî-mecâl
Ancak gelir bir aya değin yerine hilâl
Kec baktı meğer yüzüne sen kıble-i cânın
Çekti gözüne mil müjen kıble-nümânın
Hayât-efzâ-yı âlem rûh-bahş-ı mürde-i gamsın
Hemân bir hastenin cânı değilsin cân-ı âlemsin
Keşfî-i Diğer
Zübdetü’l-Eş‘âr zabtınca Edirnelidir. Bu beyt güftârındandır.
Beyt Gören şâd olduğum zâhirde sanar âlemim vardır
Anı bilmez ki dağlarca derûnumda gamım vardır
Güftî
Dervîş Mustafa’dır. Safâyi Tezkiresi beyânınca evâil-i hâlinde dervîşân-ı
bî nâm u nişân zümresine sâlik olup nice zamân seyâhat ile tahsîl-i ma‘ârif-i
bisyâr etmekle bir şâ‘ir-i bî nazîr ve bir kâmil-i mahmidet-semîr olup bin
altmış iki târîhinde vefât etmiştir. Bu beyt âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Beyt Bize bin türlü sûret gösterirsin ışk-ı yâr ile
Sen ey çarh-ı denî-perver döner fânûsa benzersin
Güftî-i Diğer
Ali Efendi’dir. Edirne’den zuhûr ve âfitâb-ı feyz-i ezelîden istifâza-i
nûru’ş-şu‘ûr edip ulemâ-i kirâmın birinden ihrâz-ı şeref-i mülâzemet eyleyip
devr-i merâtib ve ahz-ı revâtib ederek kırk akçe medreseden sâlik-i [s.539]
tarîk-i kazâ ve mâlik-i ezimme-i hükm ü imzâ olup Rumeli kalemrevinde
bir kaç mansıba kadı olduktan sonra bin seksen sekiz târîhinde vefât eyledi.
Âsârından müretteb dîvânı ve hezl-gûne manzûm “Tezkiretü’ş-Şuarâsı” ve
bin elli târîhinde nazm olunmuş yedi yüz seksen beyti şâmil “Gamnâme”
unvânlı ve bin altmış bir târîhinde altı yüz kırk dört beyti hâvî “Şâh ü
Dervîş” unvânlı hikâyeleri vardır. On iki imâm vasfında bir manzûm te’lîfi
daha olduğu Safâyi Tezkiresi’nde mezkûr ve dîvânı dersaâdette Hamîdiye
Kütüphânesi’nde mahfûzdur. Bu eş‘âr mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır.
Ez kasâid Sipihrin devri şimdi şîve-i ikbâle mebnîdir
Kazâ âyîn-i bend-i rûz-ı bâzâr-ı temennîdir
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1835
Gazel
Gazel Gazel Hayât-ı tâze erdi mürde-gân-ı âlem-i hâke
Meğer şimdi nesîm-i subh-dem enfâs-ı İsîdir
Ne sûret arz ederdi âleme Bihzâd-ı endîşim
Kalem zîrâ kef-i nat‘ımda reşk-i kilk-i Mânîdir
Görünce ol mehin dil tâb-ı hüsn-i mihr-pîrâsın
Harîr-i dîdeye nakş etti tasvîr-i dil-ârâsın
Yine katl-i dil-i erbâb-ı ışka bir nigeh besdir
Ne lâzım gamze çekmek tîg-i nâz-ı sîne-fersâsın
Elinden câm alsak sâkî-i meh-pâre-i bezmin
Koparsak gülbün-i hüsnün yine bir verd-i ra‘nâsın
Geçer ol serv-i serkeş sâye-i lutfun dirîg eyler
Ser-i râhında hâk olmuş görürken cân-ı şeydâsın
Felek dirîne hasm-ı ehl-i isti‘dâddır Güftî
Anın kim gördü feyz-i gerdiş-i câm-ı tevellâsın
Saçıldı âteş-i ruh-ı cânân taraf taraf
Yandı yakıldı âşık-ı sûzân taraf taraf
Berdâr-ı zülfün olmaya bir kılca cân ile
Zencîrini sürer dil-i hayrân taraf taraf
Üftâde etti fitne-i âhir zamân beni
Hep cüst ü cûya düştü civânân taraf taraf
Ol çeşm-i mest hançer-i sertîz gösterip
Cân aldı sattı gamze-i fettân taraf taraf
Ey Güftî mâh-ı nev gibi evrâk-ı şi‘rini
Bir birlerine göstere urefân taraf taraf
O şûhun sâ‘id-i sîmîn rûy-ı âteşînin gör
Riyâz-ı behcetin yani gülün gör yâsemînin gör
Temâşâ eyle yer yer sînem üzre penbe-i dâğım
Muhassal bâğ-ı ışkın lâle-i hasret zemînin gör
Aceb mi nahl-i kaddi fitne-hîz-i mülk-i hüsn olsa
Füsûn-ı çeşm-i mest ü gamze-i sihr-âferînin gör
Esîr eyler dili nâz u ıtâb-ı gamzesi âhir
Nüvâziş-kârî-i ebrûsunu çîn-i cebînin gör
Ne yüzden çehre-perdâz oldu Güftî şâhid-i nazma
Edâ-yı dil-keş ü ta‘bîr-i şûh u dil-nişînin gör
1836 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Nâ tamâm Gazel
Âşıkın sûz-ı dili dâğ-ı serinden bellidir
Şu‘le-i âteş zuhûr-ı ahkerinden bellidir
Âteş-i aşkınla dil bir dâğ-ı hasrettir belî
Adl-i şâhî intizâm-ı kişverinden bellidir
Feyz-i isti‘dâdı Güftî bâğbân-ı fikretin
Şîve-i ter destî-i kilk-i terinden bellidir
[s.540]Gazel
Gird-i la‘linde o hat-ı müşk-bârı seyr edin
Sebze bitmiş goncede feyz-i bahârı seyr edin
Cilve-ger nezzâre-i nûr-ı ruh-ı hûy-gerdesi
Âb u tâb-ı dîde-i kulzüm nisârı seyr edin
Ârzû-yı bûse-i dâmâne nâz eyler dahi
Reh-güzâr-ı yârda cism-i gubârı seyr edin
Etmede her dem heyûlâ-yı hayâle kasr-ı rûh
Mâni-i endîşe-i Güftî-i zârı seyr edin
Rubâ‘î
Ey münşî-i rûzigâr-ı nakkâş-ı zamîr
Olma galat-ârâ-yı rüsûm-ı tedbîr
Olmaz rakam-ı bahtı sefîd ehl-i dilin
Ger levha-i âfitâba etsen tahrîr
Müfredât Üftâde hâtırım gam-ı aşka kepâdeyim
İşkeste beste-dil-şüde-i Okçuzâdeyim
Mezâkın zîr-i kahr u mihnet-i eyyâm-ı telh etmiş
Lebinden âşık-ı bî-sabr u dil bir pâre kand ister
Gamnâme’nin ibtidâsı budur: 65
Sad hamd Hudâ-yı zü’l-celâle
Ol hâlık-ı kevn ü lâ-yezâle
Tarh-efgen-i kâh-ı çarh nedir
Kandîl-fürûz-ı bezm-i hâver
Efrâşte-sâz-ı râyet-i mâh
Pür nûrken bidâyet-i mâh
65 “Gam-nâme” manzumesi çeşitli kaynaklarda geçmesine rağmen bulunamamıştır. Bursalı Mehmed
Tahir, Osmanlı Müellifleri adlı eserinin 2.cilt, 391. sahifesinde “Gamnâme ismindeki manzumeyi
ihtivâ eden mecmua Edirne’de Sultan Selim Kütüphanesindedir” diyor. Ayrıca Fuat Köprülü de ondan bahsetmektedir. Bulunamamış olmasına rağmen eserin varlığı Ahmed Bâdi’nin verdiği bu örnekle daha da kuvvetlenmiştir.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1837
Âyîne-i mâha incilâ-bahş
Hem dîde-i ahtere ziyâ-bahş
Ol râtibe-kâr-ı lâ-mekânî
Etti meh-i bezm-i âsumânî
Şâh ü Dervîş’in ibtidâsı budur:
Hamd-i Hudâvend-i cihân-âferîn
Zîver-i tebyîn-i beyân-âferîn
Tarh-ı nev-efgende-i ibdâ‘-ı kün
Râst-ı berârende-i çarh-ı kühen
Tâbda rûy-ı kamer tal‘atân
Encümün efrûz-ı perî-siretân
Ol ki verip meclis-i gerdûna zîb
Eyledi ibdâ‘-ı firâz ü nişîb
Manzûm olarak hezl-gûne yazdığı Tezkiretü’ş-Şu‘ârâ’sında kendi hakkında söylemiş olduğu ebyâttır. (Mesnevî) 66
Güftî-i bed hayâl-i Edirnevî
Mülk-i Rûm’un harîf-i bed-şinevî
Güftî-i ibne-kâr-ı Edirnevî
Bî nevâ-yı Zuhal-sitâre-i gam
Herze-güftâr-ı meclis-i âlem
Yâve-perver zükûr-i kîse-kebûd
Şâ‘ir-i köhne-gûy-ı tâze-nümûd
Sifle-inkâr-ı bezm-i bî bâkî
Mütelâşî kadîd (ü) tiryâkî
Bezm-i dehrin tamâm-ı dil-hûnu
İbnenin Bû Alî-i gerdûnu
Ya‘ni ibne cemâ‘at-ı dehre
Mütelâşî imâm-ı bî behre
Saff-ı cem‘-i namâziyâne-künûn
Halka-gîr-i namâz-ı ibne-nümûn
Olmaz anın harîf (ü) pâdâşı
Âlemin merdüm-i Kızılbaşı
66 Kaşif Yılmaz (Haz.) (2001): Güftî ve Teşrîfâtü’ş-Şuarâsı, A.K.M.B.Yayınları. Ankara: s.200-204
1838 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
[s.541]
Ne berehmen ne rind ü ne zâhid
Küfr ü ilhâda vâris-i vâhid
Düşmen-i zâhid ü verâ‘-endîş
Şahs-ı islâm (ü) küfr hem der-pîş
Rûze-telkîn ü rûze-mu‘tâdân
Rind-i mîrâs-hâre-i Ramazan
Eyler ol ser-girân-ı bed-güheri
Ramazanı delîl-i rûze-hûrı
Eder ol bî dimâg (u) bed-hâhiş
Ramazanı bisât-ı bezm-hûriş
Lîk şahs-ı sühan-şinâsîdir
Hâtem anın sühan-gedâsıdır
Gurbet-âyîn-i dâr-ı şehr-i hudî
Dâg-ber-dâg-ı şehriyân-ı bedî
Dâğ-ı bârân-ı nâ-mahal-perdâz
Hâne-i gurbete bisât-endâz
Ülfet endûz-ı mülk-i gurbettir
Ser-girân (u) vatan ferâgattir
Vâdî-i rûzgâr-ı ümmîde
Pîşgâh-ı diyâr-ı ümmîde
Hâr-ı sahrâ-yı vâ-güzâştını
Çehre-fersûd-ı arza-daştını
Ye’s-peymûde-i heves-encâm
Dâğ-ı dil-zâd-ı mâder-i eyyâm
Her zamân dil-siyâh u tîre-çerâğ
Gonce-i hâr-zâr-ı dâmen-i bâğ
Râh-ı ümmîde dîde-dûhteyi
Dil-hırâş-ı sitâre-sûhteyi
Şi‘ri mecmu‘a-i galat-ma‘nâ
Hezeyân-ı miyâne-i hummâ
Küfr ü islâm germ-i gavgâda
Kûşe-i deyr-i mülk-i ma‘nâda
Tab‘ı ol büt-perest ü bed-hencâr
Secde-âver ü sâye-i dîvâr
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1839
[s.542]
Eylemez nâ-tekellüfât-ı sarîh
Çûb-ı a‘mâyı hâmeye tercîh
Kalemi şehr-i nüktede her an
Pâsbân-ı mahalle-i düzdân
Hücresinde o ibne-kâr-ı be-nâm
Olsa sîm-âb dâde-i ârâm
Olur ettikçe ibneye şeb-gîr
Der ü bâmında ser-firâhte-gîr
Olmuş idi netîce-i encâm
Ana destâr alâmet-i islâm
Âkıbet etti rûzigâr-ı kazâ
Anı da bey men yezîdü cefâ
Ber tarâf oldu çün o kayd-ı tamâm
Oldu ruhbân-ı sûret-i islâm
Eylemez şîve-i müselmânî
Hiç pezîrâ-yı dâğ-ı ruhbânî
Oldu mânend-i mihrez-i üryân
Şimdi ruhbân-ı zülle-i hîzân
Ba‘d-ezîn eyler anı çarh-ı anîd
Büt-perestân-ı Rûm’a metropolid
Belki eyler sipihr-i küfr-endîş
Deyr-i kevn-i bütân-ı Rûm’a keşîş
Elde eyler o küfr-senc-i kadîm
Zülleden arz-ı şekl-i micmer-i sîm
Hâşe li’llah bu güft ü gû-yı kabîh
Ola nakl-i sarîh (ü) kavl-i sahîh
Lîk ber-muktezâ-yı hükm-i mahal
Oldu şart-ı idâre-i cedvel
Bu kadar güft ü gû-yı nâ-çespân
Oldu ser-meşk-i nükteye unvân
Ola mı sîret-i Müselmânî
Vakf-ı uryân-tenî-i ruhbânî
Maşrık-ı dînin o sabâhıdır
Bang-i hayyeale’l-felâhıdır
1840 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Meşreb-i zühde dâye-bahş namâz
Rûzgâr-ı salâha hükm-tırâz
Berhemen-şîve-i Müselmânî
Kutb-ı pergâr-ı büt-perestânî
Bü’l-aceb hâldir ki çarh-ı denî
Etmede anı harf-i dil-şikeni
Hükmü yok rûzgâr ihsânın
Eseri yok kerem-pesendânın
Mübdi‘-i rûzgâr-ı hây-ı diğer
Hisseti dehre eylemiş mıstar
Emr-i ihsân hayâl-i hiç nümûd
Hâhiş-i cûd dâğ-ı gam-peymûd
Kimseden kimseye himâyet yok
Yani dünyada ehl-i himmet yok
Hâh sen dâğ-ı sîne ızhâr et
Hâh sûz-ı sekîne ızhâr et
Eylemez cûd-meşrebân-ı leîm
Revîş-i cûd (u) himmeti takdîm
Semt-i hisset bulup tamâm-ı nizâm
Erdi bir hâle gerdiş-i eyyâm
Şimdi olur nigâh rencîde
Men‘-i isrâf-ı kûzdan dîde
Ba‘d-ezîn ey sirişk-i bahr-emvâc
Dîdeye olmasın nazar muhtâc
Reşk-i nev-devletân-ı dil-şikene
Hışm eder arz-ı ihtiyâc edene
Ger galat-semt-i hâhişe gidesin
Vây eğer arz-ı ihtiyâc edesin
Sanâ nev-kîse-gân-ı çarh-ı denî
Eyler ızhâr dâğ-ı dil-şikeni
Pes-ezîn hâline nigâh etmez
Menzil-i iltifâtta râh etmez
Çekemem menzil-i icâbete ser
Kalmamış nâvek-i duâda eser
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1841
Gûyiyâ olmuş ey dil-i bed-şâh
Meclis-i kurbda duâ-küstâh
Besdir ey hâtır-ı heves-meyyâl
Bu kadar güftügû-yı sûret-i hâl
Etsin isbât-ı müdde‘a yek-bâr
Kayd-ı temyîz-i nüsha-i eş‘âr
Kenzî
Bin iki yüz on târîhinde Kıbrıs Cezîresi’nde kadem-nihâde-i sâha-i
vücûd olup tahsîl-i bidâ‘a-i isti‘dâd ve istîhâl ettikten sonra Bektâşî tarîkine
bi’l-intisâb eline bir saz almış beyt:
Demişler şâ‘ir-i meydân çıkar mı şehr-i Kıbrıs’ta
Dedim Kenzî hakîkattir fakat bir tane ben çıktım
Beyti medlûlünce memleket memleket dolaşarak Edirne’ye gelip teehhül ü tavattun etmiş ve kahvehânelerde saz şâ‘irliğiyle tedârik-i esbâb-ı
ma‘îşet eylemekte bulunmuş olduğu hâlde bin iki yüz elli beş târîhinde
vefât etmekle Musallâ Bakkalı önündeki kabristanda medfûndur. Bu beyt
vefâtına târîhtir.
Târîh Azm-i ukbâ eylediğin gûş edenler fevtine
Dediler târîh Kenzî çekti dünyadan ayak
Dîvân olacak kadar eş‘ârı vardır. Bu eş‘âr güftârındandır.
Gazel [s.543]
Nice bir hecrin ile âh edeyim ey yüzü mâh
Korkarım âyîne-i hüsnüne te’sîr eder âh
Âh-ı âşık hazer et münkesir eyler kadin
Bâğbân kim sakınır nevresi yelden her gâh
Nergis-i çeşmine mazhar düşebilsem o şehin
Gâhîce bendesine eylese bir nîm-nigâh
Ey tabîbim şeb ü rûz arşa çıkar efgânım
Olmadın gitti benim derd-i dilimden âgâh
Kenzî’nin râz-ı dilin kimseler idrâk etmez
Sen bilirsin benim ahvâlimi yâ hazret-i şâh
Müfredât Fitne-i hâl-i ruhu yârin yine gösterdi baş
İki gamzeye tahammül yoğiken çâr oldu kaş
1842 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Bu âlem dâr-ı mihnettir gelen gitti giden gelmez
Acâib sırr-ı hikmettir gelen gitti giden gelmez
Gülsitân-ı âleme geldik bahârın görmedik
Andelîb olduk velakin gül‘izârın görmedik
Harfü’l-Lâm
Lebîb
Nâmı Ahmed’dir. Hacı Hallaç Mahallesi’ndendir. Sâbıku’t-terceme
Gülşenî şeyhi İbrâhim Efendizâde Kâmî Efendi’nin birâderi Eminiyye
nâm-ı diğerle Sarıcapaşa Medresesi müderrisi el-hâcc Mustafa Efendi’nin
ferzend-i mihteridir. Tahsîl-i dest-mâye-i isti‘dâttan sonra Ebezâde
Abdu’llah Efendi’den karîn-i şeref-i mülâzemet olup dil-şâd olmuşlar idi.
Bu ebyât güftârındandır.
Kıt‘a
Cihân fahrı resûlün vâlidîni hakkına insâf
Düşer mi ihtilâf-ı kîl ü kâl etmek bu ümmetden
Vücûd-ı bî-nazîri âleme şems-i hidâyettir
Doğar necm-i sa‘âdet şübhe yok bürc-i saâdetten
Müfredât Ben o şûh-ı bî-vefâdan vuslat ümmîd eylemem
Ol perîden böyle insâniyyet ümmîd eylemem
Bir rütbede çâpüklüğü var gamzelerin kim
Nâz-ı nigeh-i aşkta oynar o resen-bâz
Lutfî
Nâmı Lütfu’llah’tır. Devr-i Selîm Hân-ı Sânî şuarâsındandır. Dokuz
yüz doksan dört târîhinde vefât etmekle İstanbul yolunda Murâd Baba
Kabristanı’nda medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur.
târîh Fâiku’l-akrân mahdûm-ı güzîn
Ya‘ni Lütfu’llah ol zât-ı şerîf
Nazm ü nesr ile ferîd-i asr idi
Şi‘ri rengîn idi inşâsı latîf
Dedi târîhin edip hâtif duâ
Ede Lutfu’llah’a rahmet o Latîf
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1843
Bâbü’l-Mîm
Misâlî Bey
Nâmı Hasan’dır. Mukaddema erbâb-ı hireften olduğu hâlde sa‘y ü gayreti semeresi olarak dîvân-ı hümâyûn küttâbı silkine dehâlet eylemiş idi.
Kendisi râgıb-ı ma‘rifet ü kemâl olduğu cihetle şuarâ-yı zamânın bî-misâli
idi. Bin on altı târîhinde vefât eyledi. Tîgî Bey bu târîhi demiştir.
Târîh İşitip Tîgî fevtin dedi târîh
Misâlî göçtü bu dâr-ı fenâdan1016
[s.544] Bu mısra dahi vefâtlarına târîhtir.
Mısra
Hiç dehre misâli gelmeye hayf
Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârlarındandır.
Gazel Câme-i sürh u kebûd içre nihândır hançerin
San şafak üzre hilâl-i âsümândır hançerin
Âsümânda mâh-ı nev deryâda mâhî havf eder
Mâhdan mâhîye dek hükmü revândır hançerin
Teşne diller gördüğü demde nola cân verseler
Bir güzel belden çıkar âb-ı revândır hançerin
Şöyle geçkindir ki kande yattığın bilmez şehâ
Gamze-i hûnrîz-i mestinden nişândır hançerin
Tatlı dillerle Misâlî’nin giriptir gönlüne
Gûyiyâ bir dilber-i şîrîn-zebândır hançerin
Gazel Pâ-yı semendin öpmeden ettin güzâr hayf
Hayf oldu ben fütâdeye ey şehsüvâr hayf
Bin nâle etti koymadı gûşına şâh-ı gül
Bâğ-ı cihânda bülbüle oldu hezâr hayf
Bir gece kal benimle dedim kalmadı o mâh
Gitti müyesser olmadı vasl-ı nigâr hayf
Hakk kâdî olıcak umarım hakkımı alam
Şol denlü eyledin banâ ey şehsüvâr hayf
İrgürmedi gubârımı kûy-ı nigâra âh
Hayf etti ey Misâlî bana rûzigâr hayf
Gazel Demezsin pây-bûs-ı âşık-ı zâra mahaldir bu
Öperler sâ‘id-i sîmînini eller güzeldir bu
Koyup kûyunda gönlüm râh-ı ışkın ihtiyâr ettim
Gönül kalsın beyim yol kalmasın derler meseldir bu
1844 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gazel Müfredât [s.545]
Riyâzetle eğer toprağı altın etsen ey zâhid
Senin aşk içre ilmin yok durur başka ameldir bu
Yeter fikr eyle ey dil kâkül-i müşkînini yârin
Anınla kimse çıkmaz başa bir tûl-i emeldir bu
Hat-ı ruhsârı vasfında o mâh-ı âlem-ârânın
Nazîre denmez ana ey Misâlî bir gazeldir bu
Kaçan kim gelse sâkî bâde-i gül-reng meydâne
Safâ ile o dem raksa girer meclisde peymâne
Atıp dûd-ı dilim eflâke yer yer âsumânîler
Şerâr-ı nâr-ı âhım yanmak öğretti gül-efşâne
Tenin hâkile yeksân eyler ayağına yüz sürsek
Su gibi akma ey dil gördüğün serv-i çemânâne
Keşâkeşte kalırsın şâne gibi ömrün oldukça
Dilâ dolaşma aklın var ise gîsû-yı cânâne
Misâlî-veş göründü boynu bağlı bende olmuştur
Ne reng etti görün yâkût-ı la‘l-i yâr-ı mercâne
Her gören bende geçerse nola Abdu’llahı
Şâhdır hüsn iline kâkülü tuğ-ı şâhî
Sende bir âlem var ey İskender-i Yûsuf-likâ
Baktığın mir’ât olur âyîne-i âlem-nümâ
Dostlar hâne-i agyâre meded uğramasın
Yohsa ol şûh-ı cefâ-pîşe belâya uğrar
Katl etmeye beni o cefâ-cû arar yürür
Sevmez şu denlü bendesini bulsa öldürür
Hâr u hâs cem‘ olsa ey gül-ruh ser-i Kaysa ne var
Âdemin başına çok nesne getirir rûzigâr
Dedim ey meh göremem gün yüzünü ağlamadan
Dedi ol şûh-ı cihân bir dahi bak gözünü sil
Bir selâmına senin değmemiyiz ey meh-rû
Lâyık olsun mu gel insâf et elin göğsüne ko
Felekte kimseye baş eğmezim ey kaşları garrâ
Kanâ‘at etmek olur bir dilim nâna hilâl-âsâ
Sa‘âdet ile gelir diye ıyd-ı ferruh-fâl
Hilâl-i şehr evcine çıktı edip istikbâl
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1845
Mecdî
Kudâttan Mehmed Efendi’dir. Fazâil ü ma‘ârifte câhı refî‘ ve mecdi
esîldir. Âhîzâde Mehmed Efendi’den mülâzim ve tarîk-i kazâya âzim olup
ol zümrenin eşrâfından olmuş idi. Dokuz yüz doksan dokuzda vefât eyledi.
Bu mısra irtihâllerine târîhtir.
Mısra
Mecdî’ye rahmet ede Rabb-i mecîd
Taşköprüzâde merhûmun dokuz yüz altmış beş senesinde te’lîfine
muvaffak olduğu “Şakayık-ı Nu‘mâniye” nâm eser-i mu‘teberini dokuz yüz
doksan beş senesinde bî-nazîr inşâ ile lisân-ı azbü’l-beyân-ı Türkîye tercüme etmiş ve tercümenin münâsip mahallerini birer mikdâr da tenzîl ederek
ismini “Hadâyıku’ş-Şakâyık” tesmiye eylemiş ve bin iki yüz altmış dokuz
târîhinde tab‘ ü nesr olunmuştur. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârlarındandır.
Gazel Sâgarı elden komaz meyhâre bir ben bir habâb
Bî dil ü sergeşte vü âvâre bir ben bir habâb
Dîdesi pür-hûn dimâğında hevâ bağrında baş
Mey-perest ehl-i hevâ bî-çâre bir ben bir habâb
Sana karşı sâkiyâ elde tutar mir’ât-ı câm
Eyleyen dîdârına nazzâre bir ben bir habâb
Bâda vermiş devri almaz rûzigârı aynına
Bakmamış bu künbed-i devvâre bir ben bir habâb
Başı titrer ayak üzre duramaz mest ü müdâm
Mecdiyâ rind-i cihân meyhâre bir ben bir habâb
Gazel Lebin yâd eyleyip mey sâgarın ağzın sulandırmış
Bu zevk içre elin sâkî çekip varın dolandırmış
Dehân-ı dilberin vasfın şu denli âbdâr etmiş
Ki şebnem gonce-i bâğın seher ağzın sulandırmış
Gönül ol serv-i reftâre akar bir âb-ı sâf iken
Bahâ[r]-ı ışkda seyl-i belâ anı bulandırmış
Çıkıp bâm-ı sipihr üstünde gece âb-ı şebgîrim
Horûs-ı arşın uyhusun uçurmuş kuşkulandırmış
Demiş ol şâh gelsin itlerimle hem-sifâl olsun
Bu söz Mecdî’yi yârân ortasında ululandırmış
Gazel Esen olsun cihânda bâd-ı seher
Ki getirdi bana saçından eser
1846 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gazel [s.546]
Rubâ‘î
Müfredât Mâtem-i hecr-i dilbere nisbet
Düğüne varmalı kara günler
Kim ki yüzün koyup baka güneşe
Yüzüne şa‘şa‘a sokar hançer
İki ebrûnun arasındaki hâl
Sanki tâvûstur açar şehper
Cünd-i akl ile cenk için Mecdî
Âhdan giydi başına miğfer
Kellemiz kızsa bizim düşse aceb mi dile tâb
Câm-ı mey mankal-ı nâr ehkeridir âl-i habâb
Katrelerdir değil encüm gibi şîşe’yle kamer
Çarhı bîhûde görüp hecrin ile saçtı gülâb
Bülbülün hasteliğin bilmeye remmâl gibi
Jâleler nokta döküp bâğda gül açtı kitâb
Eşk sanma yüreğim yağı eriyip aktı
Âteş-i gamda ciğer döne döne oldu kebâb
Cennet-i vasla erip görmeye dîdâr kişi
Mecdiyâ dûzah-ı hicrânda çeker hayli azâb
Dûd-ı âhım getirmedi ağyâr
Yük olur bilmeze bulut her bâr
Ne durur devr-i gülde sûfî kim
İçmeye gül gibi bahânesi var
Ben ki kâf-ı kudretin ankâsıyım Mecdî bana
Ağzı ile kuş tutarsa şâhbâz ermek muhâl
Nisbet etmez rûyunu âyîneye ehl-i safâ
Tûtî-yi gûya ne denli söylese andan yana
Sûfî meyl etmezse mâildir gönül amma sana
İki kişinin biri âşık durur cânâ sana
Künc-i belâda gel bana hemdemlik et dedim
Nola seninleyiz dedi bana hayâl-i yâr
Hayli âlûde idi hâk-i rehinde yüzümüz
Anı ey şûh-ı cihân yudu arıttı gözümüz
Eyle merdûdetin rakîb-i segin
Olayım ben senin itin köpeğin
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1847
Mecdî-i dil-figârın uc verdi sînesinden
Peykân-ı hûn-feşânın doyduk hele yatağan
Âh ettirme hazer kıl bu dil-i pür-hevese
Korkarım uğrayasın ey yüzü şem‘im nefese
Dendân-ı yâri nisbet ederlerse gevhere
Gavvâslar gelir tepesi üstüne yere
Sâkî cem etti birer ayakla yârânı
Pâdişehtir nola eylerse ayak dîvânı
Muhib
Tercemesi Ravzatü’l-Hattâtîn’de Mehmed Muhib nâmıyla mezkûr
Yanbolulu Ahmed Ağazâde’dir. Kelâm-ı mevzûn kabîlinden olan bu eş‘âr
mahsûl-ı tab‘larıdır.
Gazel Ne denli sarf-ı sanat kılsa ger Bihzâd eğer Mânî
Yine taklîd ü temsîl edemezler hatt-ı Osmânî
Görenler tâb-ı hûrşîd-i cemâlin eylemiş ıtlâk
Budur mısr-ı melâhat pâdişâhı Yûsuf-i sânî
Müşâbih hüsn-i sûrette nazîre var diyen gelsin
Edirne şehrinin işte kamu nevreste hûbânı
Nice şîr ü peleng ten-i şikâfı ceng ü leng eyler
Meğer bir kere uc göstermeye peykân-ı müjgânı
O şâh-ı câlis-i evreng-i ârız edhem-i Hânî
Eder serheng rikâbında nice taymus u hâkânı
Ederken dâm-ı gîsûdan halâsı pîç ü tâb âhir
Doladık yây-ı ebrû çillesine rişte-i cânı
Bu rütbe vasf-ı fart-ı hüsnünü gûş eyledin çünkim
Muhibbâ gördüğünce cân u dilden sen de sev anı
Gazel
Görünce ol şehi meydân-ı hüsn içre alem-ber-dûş
Tüfeng-i kûteh ile dil yanaştı vâlih ü medhûş
Cünûd-ı âşıkân içre nişân-ı iftihârımdır
Bulunsun sînede zahm-ı hadeng-i gamze-i çâvûş
Safâ-yı ehl-i aşka çeşm-i gerdûn çok görür yohsa
Nolur olsak anınla bir gece hem-bezm-i nûş-â-nûş
Mahabbet derdi kuvvet-cândiğin ehl-i şikem bilmez
Mezâk-ı ehl-i şürb efkârı kılmış zâhidi bî-hûş
1848 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Muhibbâ ger nebûdî behre-dâr ez-hâne-i aşkeş
Çirâ bî-hûde mî nâlî vü aşk-bâzî koni hâmûş 67
[s.547] Mahrem Dede
Edirnelidir. Tarîk-i aliyye-i Mevleviyye’ye intisâbla bir müddet
memâlik-i mahrûsede geşt ü güzâr eyledikten sonra medîne-i İzmir’de
ârâm u karâr etmiş ve evâhir-i asr-ı Sultân Abdü’lmecîd Hânî’de irtihâl-i
hângâh-ı ukbâ eylemiştir. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârındandır.
Gazel-i rengîn ez dehân-ı dilber
Şu‘le-dâr oldu felek şem‘a-i dîdârımdan
Eylerim dehri çerâğ âteş-i ruhsârımdan
Şevkime yanmaya mum oldu serâser dünyâ
Âlemi rûşen edersem nola envârımdan
Öyle şem‘im ki cihân şevkime aldı fitîli
Yanmadan fark edemem nûrumu hiç nârımdan
Mescid-i ışkda kandîl-i tecellî-i zamân
Şu‘le-yâb olmada şevk-âver-i etvârımdan
Mumcu bir âfetin ağzından alındı bu gazel
Mahremâ şu‘le vere dillere güftârımdan
Gazel
Kaptı gönlüm yine bir tâze Yehûdî püseri
Bir hıyânetlik eder korkarım âhir o peri
Başta süslü bu nâta zülfü taranmış tel tel
Görenin aklı gider ya dokunur bir zararı
Ney gibi îyd-i kâmışta beni nâlân etti
Hefteler geçti görünmez o perînin eseri
Len terânî 68diyerek havra hicâbın bürünür
Görünür tavr-ı cemâlinde tecellî eseri
Yine hem-cinsine sordum dedi ismi Mişiko
Bin meşakkat ile aldım o çıfıttan haberi
Bir seher vakti geçerken dedim ana venâkî
Ay ü ay ay diyerek yaygaralar bastı geri
Ya nemâz torbası hakkı ya hahambaşı için
Eyleme havra yolunda bana böyle kederi
67 Ey dost! Eğer O’nun aşkından nasiplenmiyorsan boş yere niçin inleyip âşıkçılık oynuyorsun? Sus!
68 Len terânî. ( Beni asla göremezsin. ) El-A‘râf. 143.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1849
Görse ağyârı söğerdi a bokoğlu diyerek
Âşıkın yanına gelmez ki soğuk mi‘deleri
Her sözü aksi velakin bu sözü doğru imiş
Ki [
] geziz derse [ ] yeriz der bu sözün var mı yeri
Bin cinâs söz katar ol gonce-dehen her sözüne
Aksi söz söylemeye terbiye etmiş pederi
Va‘d-i vaslı ile çok kaşkariko etti bana
Bilerek göz göre yutturdu nice turfeleri
Gerçi kim başı biraz kelce velakin ne zarâr
Yehûdî dilberinin kelleridir mu‘teberi
Kayışı aksine pek sıktı dil-i nâlanım
Gerse çarpıha nola verdim ana cân ü seri
Gördü feryâdımı Mahrem dedi nukre şamâtâ
Aklımı dağıtayazdı o gazabla nazarı
Mahvî
Ahmed Çelebi’dir. Edirnelidir. Bin seksen dokuz târîhinde vefât eyledi. Bu beyit eş‘ârından nümûnedir.
Beyt Zülf-i siyehin zînet-i tarf-ı küleh eyler
Bin fitne vü âşûba anı cilve-geh eyler
Muhyî
Edirneli Mehmed Çelebi’dir. Acem Muhyî demekle meşhûrdur.
Fünûn-ı garâib ü acâible efvâhda mezkûr olup ve ilm-i ma‘kûle rûz u
şeb mümâreset gösterip danişmend ve ol tarîkte ercümend olmak üzere iken dünyâ ve mâfîhâ ârzûsunu gönülden çıkarıp tecrîd vâdîsinde
Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere’ye azîmet ve bir çok zamân
orada seyâhatten sonra âsitâne-i hazret-i şeyh İbrâhîm’e nüzûl ile orada
tasfiye-i bâtın edip kayd u bendden halâs bulmuş ve halk içinde makbûl
u mergûb olmuştur. Mûmâileyh hadd-i zâtında lâübâlî-meşreb bir zât
olmakla yârân [s.548] arasında dîvânelik isnâdıyla müttehem idiyse de
zebân-âver ü sühan-perver-i zihn-i müdriki şiire kâil ve tab‘-ı nâziki nazmın aksâmından kâmil geçinir eş‘âr-ı muvahhidânesi lâ-yu‘ad vâki olmuş
ve nazm u nesr ile te’lîfât-ı rindânesi çok ve tasnîfâtının hiç birinde bir
bahâne yoktur. Eş‘ârından bu matla‘ bir mısra-ı tazmîndir. Mahlasına
münâsip vâki olmuştur.
1850 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Matla‘
Muhyiyâ mâ şüdim zinde be-mey69
Ve mine’l-mâi külli şey’in hayy 70
Kezâ fî Tezkire-i Ahdî.
Muhyî
Ravzatü’l-Ulemâ ve’l-Meşâyih’te Sultân Ahmed Hân-ı Sânî ulemâsı
sırasında tercemesi71 mezkûr Etmekçizâde Muhyi’ddin Efendi’dir. Zîrdeki
eş’âr güftârındandır.
Gazel Hâtırım yapmaz isen arş-ı mu‘allâ yıkılır
Haşr olursan eğer ağyâr ile dünya yıkılır
Sıma dil şîşesini sarsar-ı âhımla sakın
Sarsılır rû-yı zemîn kubbe-i mînâ yıkılır
Görücek cennet-i kûyunda nihâl-i kadin
Hasretinden tepesi üstüne tûbâ yıkılır
Hasedinden yıkılır düşmen ü gönül yapılır
Her kaçan mest olur ol şûh-ı dilârâ yıkılır
Muhyiyâ kâkülü sevdâsı var ol belâ-veşin
Korkum oldur beni Mecnûn gibi şeydâyî kılır
Müfredât Bize vasl ile laf urma rakîbâ
Sana kim dedi kim bayram kaçandır
Aceb mi dâimâ iki elimle sînemi döğsem
O şâhın âsitânında döğülür kûs-i nevbettir
Mestî
Devr-i Bâyezîd Hânî’de gelen şuarâdandır. Edirnelidir. Kemâl-i hüsn
ü cemâli Necâti Bey merhûmu âşık-ı pür-melâli eylediğinden hakkında
bu gazeli demiştir.
Gazel-i Necâti Bey
Yine her lahzada bir yok yere Mestî Çelebi
El urur gamzelerin hançere Mestî Çelebi
Gözüne hey demez isen diyeler öldürtmüş
Bir müselmânı iki kâfire Mestî Çelebi
69 Ey Muhyi biz şarapla hayat bulduk.
70 Her şey sudan hayat bulur. (Enbiyâ/30)
71 Şâirin tercemesi Ulemâ Ravzasında Sultan II. Ahmed âlimleri sırasında yoktur. Müsveddesinde de
bulunamamıştır.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1851
Yalınız ben değilim her kişi dîvâne durur
Sen perî-çehre melek-manzara Mestî Çelebi
Kad ü ruhsârını benzetmeye âdem utanır
Serv-i nâz ile gül-i ahmere Mestî Çelebi
Banâ bir bûse satarsan vereyim halvalık
Cânım ol la‘l-i şeker-pervere Mestî Çelebi
Ağzının ölçüsün aldım yoğimiş zerre kadar
Mihr kapıdaki âşıklara Mestî Çelebi
Ey Necâti kabâgın kanlı yaş ile doldur
Ola bir meyl kıla sâgara Mestî Çelebi
Henüz nev-civân iken câm-ı hamam ile ser-gerdân olmuştur. Bu
ebyât onlarındır.
Nazm
Benim sürâhi gibi şâh-ı tâcdârım yok
Kuluyum ayagın öpmeye iktidârım yok
Benimle pîr-i mugan-tek dürüst ahd etsin
Sınırsa kâsesi gerdûnun inkisârım yok
Mey-i elest sunuldu elime rûz-ı ezel
İçelden ol meyi mestim dahi humârım yok
Latîfi Tezkiresi’nde mesmû‘ât olarak diyor ki: uşşâkından biri “besbelli âşık-ı dîdârı olduğunu isbât için olmalıdır ki” Mestî Çelebi’nin
âsitânesine müdâvemet için âlet-i tenâsülünü kat‘ ve kendisini hadım etmekle agrâz-ı nefsâniyeyi aradan ref ‘ edip meclis-i musâhabetlerine bîtekellüf ü bî-tevakkuf müdâvim ü mülâzim olurlar.
Beyt
Her ki meydân-ı gamda bî-serdir
Gam-güsârı ana müyesserdir
[s.549] Müsellem
Ulemâ vü Meşâyih ravzasında Sultân Mustafa Hân-ı Sânî devri ulemâsı
sırasında tercemesi mezkûr Gülşenî şeyhi Ali Efendi’nin ferzend-i fazîletmendi e’ş-şeyh Ahmed Müsellem Efendi’dir. Mûmâileyh bin yüz beş senesi
hilâlinde Edirne’de gehvâre-zîb-i âlem-i vücûd olup tahsîl-i mebâdî-i ulûm
ve tekmîl-i âdâb-ı rüsûm eyledikten sonra Gülşenî şeyhi ârif-i bi’llâh Hasan
Sezâyî Efendi hazretlerinin zîr-i terbiyelerine dehâlet ederek ahz-ı yed-i
inâbet ve iktisâb-ı âdâb-ı tarîkata bezl-i himmetle icâzete ve müteâkıben
müşârunileyhe damatlık şerefine ve Lârî Câmi-i şerîfi kurbunda vâki Veli
1852 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Dede dergâh-ı şerîfi seccâde-nişînliğine nâiliyetle mümtâz-ı akrân u emâsil
olmuş idi. Bu hâl üzere imrâr-ı leyl ü nehâr eylemekte iken bin yüz altmış
altı târîhinde şeref-sâdır olan irci‘î72 hitâb-ı izzetine arz-ı teslîmiyetle âzim-i
gülşen-sarây-ı ukbâ olmuş ve irtihâllerine Lafzî Ahmed Efendi târîh demiştir ki makta‘ı budur:
târîh Lafziyâ nâsa deyip mankût ile târîhini
Ayn-i cennet meşhed-i pâk-i Müsellem Gülşenî
Âsâr-ı ilmiyelerinden kayınpederleri Sezâyî hazretlerinin etvâr-ı
tarîkat beyânında olan kasîdelerini muhakkikâne şerh edip “Şumû‘-i lâmi‘
fî beyân-ı etvâr-ı sâbi‘” tesmiye eylediği risâle 1314 senesinde 74 sahîfeye
bi’t-tertîb tab‘ olunmuştur ve müretteb dîvânçelerinin yazma nüshası
dersaâdette Âşir Efendi Kütüphânesi’nde mevcûd ve mahfûzdur. Bu eş‘âr
güftâr-ı dürerbârındandır.
Gazel Yekke-tâz-ı vahdetim bu arz-ı meydândır bana
Hâk-i terkîb-i anâsır kesr-i dâmândır bana
Sicn-i unsurda benim rûhum nice zâr olmayım
Dil müekkel mûlarım yek yek nigeh-bândır bana
Nefh-i rûhu Hakk çü bizzat eyledi yok vâsıta
Gayr ile üns etmemek tenbîh-i sübhândır bana
Mâlikî mülkünde abd-i mahzâ derler mi garîb
Ol cihetten sahn-ı dünya cümle yeksândır bana
Dâm-gâh-ı kesrete Âdem getirdi dâneyi
Gendümü bilmek zalûm olmaya bürhândır bana
Hep mükâfât üzredir hükm-i kaderle kâinât
Muttasıl her hatvenin mâbeyni dîvândır bana
Öyle bir sevdâ-ger-i aşkım Müsellem kim henüz
Cismim üzre çâh-ı mûlar Yûsufistândır bana
Gazel Her makâmın perde-i zârı anın üstündedir
Sâye-i lutf-ı Hudâ kalb-i hazîn üstündedir
Ehl-i zikrin sağ u sola insırâfın görme ayb
Nefy-i cünd mâsivâ için kimin üstündedir
Kavs-i illâdan verirler tîr-i isbâta küşâd
Allah Allah ile anlar hısn-ı dîn üstündedir
72
İrci ‘î. (Dön rabbine) El-Fecr / 27.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1853
Gazel [s.550]
Gazel Gazel Dön oturma gel cihâd-ı ekbere azm eyle kim
Nassı eyle fazl mücâhid kâ‘idîn üstündedir
Kıl hasîr-i secdeden sîmâ-yı vechinde eser
İzzet-i nakd-i emel nakş-ı cebîn üstündedir
Fâtihin zikri olup takdîm-i zikr-i kâ‘ide
Ey Müsellem bil fazîlet sâbıkîn üstündedir
Turra kim ruhsârını bâlin-i nâz etmiş yatar
Kâfiri gör mushafa pâyin dirâz etmiş yatar
Reh-güzâr-ı kûyuna vardım seher üftâdeler
Na‘l-i kefş-i yâri mihrâb-ı niyâz etmiş yatar
Bak hilâl-i çarha kim bir âfitâbın şevkine
Dil-güzâr olmuş da âgûşunda bâz etmiş yatar
Gendümü gör hâsıl-ı ömrü olan bir dâneyi
Çâk çâk etmiş velakin ser-firâz etmiş yatar
Sebze-i hattın penâh edip Müsellem murg-ı dil
Şâhbâz-ı gamzesinden ihtirâz etmiş yatar
Iyş için kurdu gülistân üzre çetr-i zer tınâb
Seyr için dikti asâyı sahn-ı bâğa âfitâb
Ser-firâzân-ı çemen gerdûn-ı nüh fermânıdır
Şimdi güldür yer yüzünde mâlik-i mülk-i rikâb
Hikmeti gör sâk-ı nahle nâbız oldukta semen
Nîşter gösterti sûsen taşt tuttu mâhitâb
Zanbakın engüşt-i dest-âmûz edip her goncesin
Tıfl-ı bâğ eyler seher taklîb-i evrâk-ı kitâb
Bîdi ol serv-i revâna sâyebân olmuş diye
Yardan aşmak hevâsıyla yürür alçakta âb
İtmeye evrâk-ı gülzârı perîşân rûzigâr
Rukye etmiş âba atmış şîşedir sanma habâb
Keyd-i tünd-i bâdı yâd ettim Müsellem gûşuna
Kendiyi dağıttı gonce kalmadı cisminde tâb
Şühûd-ı vech-i bâkî ehline unsur nikâb olmaz
Vücûd-âyîne-i râî vü mer’îye hicâb olmaz
Değildir tâc ü kisve muttasıl müstelzem-i irfân
Musavver mîvelerde reng olur amma ki âb olmaz
1854 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Rubâ‘î
Rubâ‘î
Müfredât Dokunmaz nûr-ı irfân bir dile tâ kim harâb olmaz
Belî ma‘mûr olan menzil mahall-i âfitâb olmaz
Kelâm-ı kâmili cerh edemez akvâl-i kec-tab‘ân
Havâsın i‘vicâcı müfsid-i metn-i kitâb olmaz
Bu menzilde Müsellem fikr-i iflâs u hirâs etme
Kerîmin mîhmânında gam u bîm-i hisâb olmaz
Pîş-i hâkanda Müsellem kâim olsun dâimâ
Hür iken sen eylemez teklîf-i câ-yı ittikâ
Bir efendiye kul ol kim iki rek‘at neflede
Abdine ta‘zîm edip bir ka‘de emr eyler sana
İbni İmrân’ı kelâmıyla Hakk etti mümtâz
Lîk arz üzre nehâren idi ol nâz u niyâz
Şeb-i isrâda habîbin dileyip remz etti
Mahrem eyle gecedir kâ‘ide-i sohbet râz
fârisî kıt‘aMen bekâ hâhem be-hestî dil fenâ-râ mî keşed
În çünîn dârem tevakku’ ez-der-i irşâd-ı men
Men be-pîş-i rahle geştem sûret-i illâ velî
Hey’et-i lâ mî nümâyed rahle-i üstâd-ı men 73
İki şâh-ı maşrıkîn ile bir âhûdur zemîn
Nâfe-i müşkîni anın ravza-i sultân deyin
Mufaddaldır gönül fenn-i ma‘ârifte lisân üzre
Müreccahdır ma‘ânî ilm için ilm-i beyân üzre
Muînî
Asr-ı Süleymân Hân-ı Sânî şuarâsındandır. Hattı hûb şiiri mergûb bir
şâ‘irdir. Bu beyt güftârındandır.
Beyt Bakmadı yaşıma baktım o meh-i tâbâne
Ne sitârem bana yüz tuttu ne hod cânâne
[s.551] Muînî-i Diğer
Asr-ı Süleymân Hân-ı Sânî şuarâsından ve zümre-i kudâttan mâil-i
adl ü dâd dervîş-nihâd aşk-ı civânân ile meşhûr-ı cihân bir şâ‘ir-i sâhibdîvândır. Bu eş’âr güftârındandır.
73 Ben varlık aleminde kalıcı olmayı istesem de gönül yokluk alemini arzuluyor. İrşad olduğum kapıda
bu hal içinde bekliyorum. Rahlenin önünde illa süretinde olsam da üstadımın rahlesinde la şekli
kendisini gösteriyor.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1855
Gazel Gazel Müfredât Işk ile kesb eder kişi irfân-ı câvidân
Akl âlet-i mülâhazadır ortada hemân
Koyan kubûre mürdeleri pîr-i ışkdır
Seng-i mezârı iki taraftan ana nişân
Oldu tarîk-i ışk kiriş gibi doğru yol
Andan çıkan yabana çıkar ey kaşı kemân
Gördü çenârı kâmet-i dildâre dik gelir
Attı yabana aldı elin hışmile hazân
Dilber-i Muînî hatt-ı ruhun gösterip yine
Eyler mülâzim-i gam-ı aşkını imtihân
Dilberin hüsnünü seyr et göre nakkâş nedir
Nedir ol leb nedir ol ruh nedir ol kaş nedir
Lutf ederse nigehi gamzesi cân kasdın eder
Nedir ol rind-i cihân dilber-i kallâş nedir
Tutalım yok diye uşşâkını inkâr ettin
Ya ser-i kûyunu devr eyleyen evbâş nedir
Reh-i aşkımda benim terk-i ser etsin der imiş
Yoluna cânımı kurbân edeyim baş nedir
Dilberi sevdiğin ederse Mu‘înî inkâr
Dîdesinden ruhuna kanlı akan yaş nedir
Gel ey vâ‘iz sırâtın havfın anma lutf-ı Hakk çoktur
Geçenlerden haber aldık biz anda korkuluk yoktur
Kûyuna mülk-i dili vakf edeyim ta‘n etme
Gönlümün sen mütevellîsi değilsin sûfî
Fenâ meydânının bir adım ettim menzilin çün kim
Mezârımda nişân için ko diksinler iki taşı
Münzî
Sâbıku’t-terceme şuarâdan Kıbrıslı Kenzî’nin ferzendi olup iki yüz
otuz dokuz târîhinde Edirne’de Câmi-i İbrâhim Paşa Mahallesi’nde doğmuştur. Pederi kendi mahlasının mühmelini buna mahlas vermiştir. Lülecilik sanatıyla me’lûf olup musanna‘ nargile lüleleri yapar idi. Subh u
mesâ ömrünü işretle hebâ ederek bin iki yüz seksen dokuz senesi hilâlinde
mugâyir-i şer‘-i şerîf tefevvüh eylediği kelimât üzerine Kastamonu kasabasına nefy ü iclâ olunup çend sene mürûrunda orada vefât etmiştir. Eş‘ârı
şütür-gürbe kabîlindendir. Bu beyt onundur.
1856 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Beyt Banâ Eyyûb dediler ma‘nevî amma Münzî
Kurudu kaldı tenim hecr ile bir cân giderek
Münîbî
Edirneli danişmenttir. Gece vü gündüz tahsîl-i ilme iştigâl ve bu cihetle fâiku’l-akrân ve’l-emsâldir. Hatt-ı nesta‘liki hûb ve kitâbeti mergûbtur.
Asr-ı Süleymân Hân-ıKânûnî şuarâsındandır. Eş‘ârı âşıkâne vâki olup
nezâketten hâlî değildir. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârındandır.
Gazel Şu dem kim şem‘-i mihrin dilde sen mâhın uyandırmış
Güneş çarhın eline bir kuru altûn yandırmış
Nukûd-ı encüm ile atlas-ı çarhı alam diye
Bu gece hâle gelmiş mâh-ı tâbânı dolandırmış
Dilin çiğner kime sordumsa ağzından haber cânâ
Lebin hecri cihân halkını cânından usandırmış
Gece hatt-ı siyâhın ağzına almış o mehpâre
Sikender Hızrı gûyâ çeşme-i hayvâna kandırmış
[s.552]
Münîbî’ye demiş dilber verip cânını al bûsem
Yalanın gör ki ol bî-cânı gerçekten inandırmış
Müfredât Merdüm-i dîdeme her dem o perî-rû görünür
Gözüme gayri görünmez yine hep o görünür
Bakmadı yaşıma baktım o meh-i tâbâne
Ne sitârem bana yüz yudu vü ne cânâne
Magrûr olalı ol meh-i hüsne nice yıldır
Ey hatt-ı siyeh yetiş ana haddini bildir
Geceden subha dek bîdâr idim ol mâh-ı tal‘atsız
Benim gözyaşı gibi yıldızı düşkün sa‘âdetsiz
Münîrî
Edirneli Hüseyin Efendi’dir. Rûznamçe-i evvel hulefâsından olduğu
hâlde bin yüz otuz beş senesinde vefât eyledi. Bu beyt âsâr-ı güftârındandır.
Beyt Gönül levh-i sevâd-ı harf-ı esrâr-ı gam olmuştur
Velî çıkmaz beyâza lerziş-i kilk-i zebânımdır
Mûnis Dede
Edirne’de tennûre-bend-i hângâh-ı vücûd olup tarîkat-ı aliyye-i
Mevleviyye’ye intisâb ile behre-mend-i feyz-i bî-hisâb olmuş iken bin yüz
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1857
kırk beş târîhinde defîn-i zîr-i türâb olmuştur. Âsâr-ı şi‘riyesi işbu beytten
ibârettir.
Beyt Tarîk-i Mevlevî’de mazhar-ı envâr-ı üns oldum
Enîsim sırr-ı Mevlânâ’dır ey Mûnis bihamdillâh
Harfü’n-Nûn
Nâtık
Celîlîzâde Mehmed Çelebi’dir. Edirnelidir. Yeniçeri ağası Doğramacı
Mehmed Ağa’ya intisâbla mütekâ‘idîn zümresine lâhik olup sarraflık sanatını ihtiyâr ve attarlığı dahi zamîme-i kâr edinmiş idi. Bin yüz yirmi dokuz
senesinde vefât eyledi. Safâyî Tezkiresi’nde “Tuhfetü’l-Haremeyn” nâm bir
risâlesi olduğu ve bazı hikâyât-ı garîbe vü acîbeyi nazmla bir mecmu‘a tertîb
eylediği mezkûrdur. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Nazm Ne hoştur ârız-ı dilberde zülf-i anber-bû
Buhûr-ı Meryem olursa aceb midir gîsû
Ruhunda hâl-i siyeh dâğ-ı lâledir gûyâ
Ya nâfedir ki bırakmış o gülşene âhû
Şemîm-i dil-keş ıtr-ı dimâğ olur Nâtık
Ne hoştur ârız-ı dilberde zülf-i anber-bû
Necâti Bey
Nâmı Îsâ’dır. Devr-i Ebu’l-feth’de zuhûr etmiş ve Sultân Bâyezîd Hân
ahdinde Sultân Abdullah’a kâtip olup vefâtından sonra Şehzâde Sultân
Mahmûd’a nişancı onun dahi vefâtına mebnî terk-i câh ü celâl edip ayda
bin akçe müşâhere ile kanâat ederek kûşe-nişîn-i inzivâ olmuştu. Latîfî
Tezkiresi beyânınca Abdullah oğludur. Edirne’de Sâilî nâm bir şâ‘irin
kuludur. (Me’hazlarımızda Edirne’de Sâilî nâmında şâir yoktur) Amma
kemâl-i zuhûru Kastamonu’da vâki olduğu için yazdığı resâilde kendisini
nisbet etmiştir. Atâ Târîhi zabtınca Fâtih Sultân Mehmed Hân hazretlerinin memlûk-i memdûhlarındandır ve Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî hazretleri
musâbihlerindendir. Bunun doğru olması iktizâ eder. Meydân-ı nazmın
pehlevân-ı hoş-gûyı ve şi‘r-i revân-bahş-ı âbdâr ile şuarâ-yı Rûm’un yüzü suyudur. Durûb-ı emsâlde müteferrid ve muhteri‘ ve üslûb-ı makâlde mûcid
ü mübdi‘dir. Mevlânâ İshâk hakkında bu beyt ile şehâdet etmiştir.
1858 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Beyt
Şi‘rin dilersen okuna makbûl-ı halk ola
Sâfî Necâti şi‘ri gibi pür-mesel gerek
[s.553] Sözün evvelen rûhunu bu zât bulmuştur ve reviş-râh-ı sühanda
şuarâ-yı ahlâf ana peyrev olmuştur. Nükte-şinâsân-ı fünûn ve ulûm meselgûyluğu cihetinden bi’littifâk ana Tûsî-i Rûm demişlerdir. Ahlâfa mükemmel bir dîvân yâdigâr bırakmış ve Künhü’l-Ahbâr beyânınca Münâzara-i
Gül ü Hüsrev nâmında manzûm bir kitâb yazmış ise de meydân-ı intişâra
çıkmamıştır. Dokuz yüz on dört târîhinde vefât etmekle dersaâdette Şeyh
Vefâ kurbunda Hızır Bey ibni Celâl Bey’in medfûn olduğu tekkede defn
olunmuştur. (Gittin Necâti âh) lafzı vefâtına târîhtir. İrtihâllerine şuarâdan
biri dahi bu târîhi demiştir.
Târîh-idiğer Necâti gitti şâd olsun revânı
Ki bulmuştu hevâsın her levendin
Yed-i beyzâ-yı nazmıyla cihânda
Ovardı yüzünü her hod-pesendin
Kad-i bâlâ-yı cânı vasf edicek
Keserdi ırkını serv-i bülendin
Leb-i şîrîn-i dilberden söz açsa
Düşürürdü mekes ağzına kandin
Anın her beyti insâf ile baksan
Teferrüc hânesidir müstemendin
İşitenler dedi fevtine târîh
Cinân câyı Necâti derd-mendin
Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârlarındandır.
Kasîdeden müfrez
Bîdâr olun ki derde erişir devâ seher
Ādettir açılır der-i dârü’ş-şifâ seher
Āfâkı tuttu davet-i Ahmed gibi güneş
Sıddîk oldu sâhib-i sıdk u safâ seher
Zühhâda vird ü âşıka mestâne nağralar
Buna cemâl-i yâr ü semen-ber ana seher
Fasl-ı bahâr bülbül okur şi‘r-i gül-redîf
Vakt-i sabâh mısrı eder hoş salâ seher
Yıldız sayar sabâha değin çeşm-i dür-feşân
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1859
K’ol âfitâb bize ne yüzden doğa seher
Gazel Bir alay oldu perî şîveli âhû beyler
Gözü âhûların alâyına yâhû beyler
Bir perî için akar iki gözüm çeşmeleri
Sakının bilmiş olun ılıdır ol su beyler
Bî-vefâlıklar eder yoluna cânlar verene
Acebâ böyle mi olur dünyede hep bu beyler
Raht u bahtım götürü oda urursan dönmez
Bir iki gün beni bu dünyede mahbûb eyler
Kimseye uymasın ulaşmasın Allah Allah
Zülf-i bîdîn ile ol gamze-i câdû beyler
Ne Necâti ne güzeller ne selâmün ne aleyk
Fârigiz eylemeziz kimseye tâpû beyler
Gazel Sîneme seng-i cefâ ur kim mahabbet artırır
Dostum darb-ı meseldir lokma şefkat artırır
Derd ü mihnetten benim derdime dermân ey tabîb
Derd ü mihnet sîneme geldikçe râhat artırır
Kalbi sâfîdir şarâbın sûfiyâ sen tutma kim
Kalbi sâf olan kişi keşf ü kerâmet artırır
Sûfiyâ perhîzi ko nûş eyle câm-ı lâle-reng
Âdeme çün her zamân perhîz illet artırır
Ey Necâti hak budur ma‘nîde pîr-i meygede
Bir ayak kim sunsa izzet birle hürmet artırır
[s.554]Gazel Çıkalı göklere âhım şereri döne döne
Yandı kandîl-i sipihrin cigeri döne döne
Ayağı yer mi basar zülfüne berdâr olanın
Zevk u şevk ile verir cân u seri döne döne
Sen durup raks edesin karşıma ben boyun eğem
Yine zülfün koca sen sîm-beri döne döne
Şâm-ı zülfünle gönül mısrı harâb oldu diye
Sanâ iletti kebûter haberi döne döne
Sen olasın diye yer yer açılıp âyîneler
Gelene gidene eyler nazarı döne döne
Ka‘be olmasa kapın ay ile gün leyl ü nehâr
Eylemezlerdi tavâf ol güzeri döne döne
1860 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gazel Nazm Kıt‘a
Kıt‘a
Kıt‘a
Ey Necâti yaraşır mutrib-i şeh meclisinin
Raks urup okuya bu şi‘r-i teri döne döne
Sünbül saçınla hâtırımız âtır olmadı
Gül ruhların bizimle iki gün bir olmadı
Bâzâr-ı gamda dil midir ol kim mezâd olup
Dellâl-ı ışk elinde bu gün âhir olmadı
Tîg-i mahabbet ile kim oldu şehîd kim
Rûhü’l-kuds cenâzesine hâzır olmadı
Miskîn rakîbi gamze-i mekkârın ey perî
İt etmeyince âdem iken sâhir olmadı
Bayrâm ola vü gül açıla içmeyen kişi
Sabr edebile mi tutalım şâ‘ir olmadı
Yakma cahîm-i nârına dâim Necâtiyi
Bî-çâre âşık oldu ise kâfir olmadı
Ey Necâti ölince dîvânı
Kimseye mâlikâne yazdırma
Katı kız nakşıdır senin şi‘rin
Ehl-i beyt olmayana yazdırma
Değmesin dâmenine nâ-mahrem
Terk et türkmâna yazdırma
Andan öğrendiler hep efsûnu
Galat edip fesâne yazdırma
Ömrünün hâsılı durur sen anı
Hele şol bir fülâne yazdırma
Diyem cenâb-ı hazrete yevmü’s-suâl eğer
Lutf ile rahmet ile kulundan cevâb ala
Dünya evinde konduk oturduk bir iki gün
Lâyık mıdır kerîm konuktan hesâb ala
İzzet istersen arka ver arka
Bir ulu âsitâne bir baba
a‘beye vermeseydi arkasını
Kimse baş eğmez idi mihrâba
Mey-i nâbın ne hikmeti var kim
Acılığından lezzeti biledir
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1861
Dirhemini bin akçeye alsan
Yine içinde hürmeti biledir
[s.555] Müfredât
Acır isen gel Necâti derd-mendi acı kim
Ne leb-i dilber nasîb oldu ne helvâ-yı rakîb
Zülf-i miskin kim ızâr-ı dil-rübâ üstündedir
Sûre-i ve’l-leyldir kim ve’d-duhâ üstündedir
Ferah ol tîg-i hışmile demiş kim öldürem seni
Dirîgâ ahdine durmaz sanasın Karamanlıdır
Nigârâ tûtiyâ-yı hâk-i pâyin özge dârûdur
Çekilse sürmeden eksik değildir göz terâzûdur
Ser-i kûyunda benim gussa vü gamdır yediğim
Şem‘ gibi bir odum var ki yediğim beni yer
Tûtiyâ isterimiş k’ola sana hâk-i kadem
Garazı bu ki sata kendiyi dirhem dirhem
Verdik ayağı toprağına nâfe-i çîni
Ey bâd-ı sabâ var yürü hayr eyle tüyünce
Yatar dil-hasteler cânım kapında yasdanıp taşı
Terahhum kıl ki uşşâkın katı yastıktadır başı
Sana kalır sanma ey dil kim bu devrân bahşişi
Hep Karamân bahşişidir hep Karamân bahşişi
Bana yazık dese ki sana ne var ey sûfî
Kûy-ı yâr olmaz ise kûşe-i cennet bâkî
Bana ağlan bana kim üstüme gelmez ölicek
Bir avuç toprak atar bâd-ı sabâdan gayrı
Vâ‘iz sûzuna haste dil isterse ilâcı
Mey nûş edegörsün ki basar acıyı acı
Ağladığımca eder ol gözleri mestâne hâb
Ey Necâti hoş gelir insana yârân uykusu
1862 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Necâtî-i Diğer
Nâmı Mehmed’dir. Edirne’de Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî imâret-i
âmiresi aççıbaşısı İsmâil Ağa’nın ferzend-i hıred-mendi olup Baba Timurtaş Mahallesi’inde gehvâre-zîb-i âlem-i vücûd olmuştur. Ba‘de tahsîli’listi‘dâd rüsûmât dâiresine intisâb ile Edirne demiryolu mevkıfı rüsûmât
dâiresi baş katibidir. Bu gazel zâde-i tab‘larıdır.
Edirne Vâlisi Hacı İzzet Paşa’ya Verdiği Gazeldir
Hemîşe sa‘y-ı hayr et kendine ger dâd lâzımsa
Hudâ âsâni-i her kârdır imdâd lâzımsa
Revâ ol dest-gîr-i talebte bî-kesel ancak
Kişiye iştihârda sa‘y-i hod isnâd lâzımsa
Yazık kim teng-destî-i felekte kalmış ahfâdız
Bize verziş gerektir gayret-i ecdâd lâzımsa
Olur yüsr-resân âhir taleb-âsûde-i dil ol
Necâtî câize almakta ger irşâd lâzımsa
Semiyy-i feyz-i lutf-ı vâli-i zî-şân yeter olsun
Cemî‘-i bendegâna tâ ki isti‘dâd lâzımsa
Muhteviyâtı Girit’in vakâyi‘-i târihiye ve ahvâl-i mevkî‘iyyesinden
bâhis (Vesîle-i İâne) unvânlı bin üç yüz on beş sene-i hicriyesinde matbû‘
bir risâlesi vardır.
Necîb
Ravzatü’l-Ulemâ ve’l-Meşâyih’te Sultân Mustafa Hân-ı Sânî devri ulemâsı sırasında tercemesi mezkûr [s.556] ve Dâmâdzâde demekle
meşhûr Müderris Mehmed Necîb Efendi’dir. Eminiye müderrisi iken Kavak kazâsına nakl olunup bin yüz on dört senesi Şevvâlinde vefât eyledi.
Necîb mahlasıyla müretteb dîvânı vardır. Bu eş‘âr onundur.
Gazel Ne bu bî-gâne nigeh germi-i sıhhat bu mudur
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1863
Söyle kurbânın olam gâyet-i ülfet bu mudur
Varıp agyâr ile şeb-tâ-be-seher nûş idesin
Hâtır-ı âşık-ı mahzûna ri‘âyet bu mudur
Yüz çevirdin ser-i kûyunda bir âh etmekle
Hemân ey şûh-ı cefâ-pîşe kabâhat bu mudur
Seyr eden der ruh-ı gül-gûnunu tâb-ı meyden
Nev-şüküfte gül-i hod-rûy-ı melâhat bu mudur
Olmadı çünki nigeh-i lutfuna şâyeste Necîb
Sen de insâf ede ey şûh mürüvvet bu mudur
Gazel Bir nigâh-ı lutf olursa yâreme ruhsâreden
Alırız âgûş-ı vasla revzen-i nezzâreden
Ey nihâl-i tâze geçti tîg-i nâzın cânıma
Bir gül-i sadberge döndürdü vücûdum yâreden
Seng-i cevrinle şikest etsen de dil mir’âtını
Eylerim seyr cemâlin ben yine her pâreden
Gerden-i sîmin ü zülf-i anberînindir garaz
Gayri fikrim yok benim âlemde aktan karadan
Fark olunmaz girye ettikçe Necîb-i hastenin
Havzdan çeşm-i teri müjgânları fevvâreden
Gazel Pîşine düştü çünki imâmı cemâ‘atin
Amma senin de kem değil ey rind niyetin
Cûy-ı sirişki reh-güzerinde revân edip
Aklın suvardım ol gül-i bâğ-ı letâfetin
Halkın önüne geçmek için bir tarîk ile
Görsenki sanki bir günü oldu kıyâmetin
İtme rakîb-i dil-siyehi bezmine nedîm
Sonra şehâ ne fâidesi var nedâmetin
Çâk etse subh gibi nola sînesin Necîb
Mihr-i münîridir o meh evc-i melâhatin
Nâ tamâm Gazel
Reşk-âver-i mihr oldu ser-i sînede dâğın
Gittikçe güzellenmede ey mâh çerâğın
Öptükçe olur şerm ile gül-ruhları pür-tâb
Hep mîveleri böyle pür-âteş mi bu bâğın
1864 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Müfredât Ne sâgara baktın ne Necîb-i dil-i zâra
Kurbânın olam söyle nedir böyle ferâğın
Âyâ olur mu mîve-i vaslı o mehveşin
Yohsa cihâna olmayacak ârzû mudur
Hem-seng olur mu lebleri yâkût-ı huşk ile
Kıymet ber-â-ber olsa da lezzet ziyâdedir
Kemân-ı cevri çekilmez kirîş geçinme dilâ
Çü teber doğruluk etsen yine hevâya gider
Neşâti
Turuk-ı aliyye meşâyihi ravzasında Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘ asrı
meşâyihi sırasında tercemesi mezkûr Edirne Mevlevihânesi şeyhi Ahmed
Neşâti Efendi’dir. Seyyid Rızâ Tezkiresi beyânınca evâil-i hâlinde Semendî
tahallüs eder imiş. Mükemmel dîvânı vardır. İmâmu’ş-şuarâ Nazîm-i
pâkize-edâ mûmâileyh şeyh Neşâti Efendi vasfında bu ebyâtı demiştir.
Nazm [s.557] Mürşid-i ma‘nî Neşâti-i Nizâmî-lehçe kim
Olmada sâdır zebân-ı hâmesinden vâridât
Şâ‘ir-i Îsâ-nefes kim feyz-i nutku gösterir
Dehre ihyâ-yı ma‘ânîde dem-â-dem mu‘cizât
Hızr u İskender serîr-i nazm u inşâ kim sezâ
Etse kilkin lûle-i ser çeşme-i âb-ı hayât
Tûtî-i âyîne-i ilhâm kim şâyestedir
Eylese minkâr-ı kilki rîziş-i kand-i nebât
Rûzigârın zâtıdır allâme-i devrânı kim
Tab‘-ı pâkı etmede hemvâre hall-i müşkilât
Kâviş-i ser-tîşe-i endîşesinden bulmaya
Genc-i ma‘nî olsa genc-i gaybda mahz-ı necât
Enverî-lehçe Kemâl-endîşe Hâkânî-hayâl
Reşk-i Selmân Azmi-i devrân Zahîr-i kâinât
Bülbül-i gülzâr-ı gayb i‘câz-ı dem sihr-âferîn
Hâfız-isti‘dâd Sa‘dî-zât Firdevsî-sıfât
Gülbün-i zâtın Nazîmâ feyz-i Hakk ser-sebz ede
Pâyidâr oldukça tâ gülzâr-ı dehr-i bî sebât
Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârlarındandır.
Gazel
Dûzah âşâm-ı gamın kim şu‘ledir peymânesi
Çâkeriyiz ceyb-i cândır nâle-i mestânesi
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1865
Gazel Gazel Gazel
Bir şarâbın mestidir ol gamze-i pür-işve kim
Fitnedir hizmet-güzâr-ı kûşe-i meyhânesi
Bâğı gördüm güller açmış bülbüle gûş kabûl
Dinlenirmiş âşıkında gâh olur mestânesi
Hûn-ı eşkinden boyanmış tâb salmış gonceler
Bülbülün fânûs-ı ala döndü şimdi lânesi
Dil harâb-ı aşkdır ammâ Neşâtî-veş yine
Gencden hâlî değil her kûşe-i vîrânesi
Misâl-i çeşm-i bütân nergis-i çemen mahmûr
İçen bu bâdeyi mahmûr u içmeyen mahmûr
Aceb mi mülk-i dile salsa gamzeler âşûb
Harâb-ı aşk-ı nigeh çeşm-i pür-fiten mahmûr
Bahâr-ı âlem-i câhın hazânı pey-der-pey
Olur bu meclise elbette her gelen mahmûr
Hoş’â füzûnî-i keyf-i mey-i mahabbet kim
Harâb-ı aşk yatar Kays ü kûhken mahmûr
Bilir mi telhî-i kâm-ı dili Neşâtî-veş
Humâr-ı hecr ile âlemde olmayan mahmûr
Sûziş-i dil âşıkın dâğ-ı serinden bellidir
Nevbahâr-ı işve gülberg-i terinden bellidir
Başka bir hâlet verir ebrûların çîn eylese
Tîg-i pür-tâb-ı melâhat cevherinden bellidir
Tûde-i hâk-i mezârı küşte-gân-ı hasretin
Sebze-i hâbîde-i gam-güsterinden bellidir
Kastı uşşâka sitem mi iltifât-ı nev midir
Bir nigâh-ı gamze-i gam-âverinden bellidir
Ketm-i ışk eylerse de âşık Neşâtî-veş yine
Zerdi-i ruhsâr ile çeşm-i terinden bellidir
Câme-i sürhla kim bir gül-i zîbâsın sen
Zîver-i gülşen-i cân özge temâşâsın sen
Dilde tâkat mı kalır nâz ile eşk-i nagamât
Hüsn ile hem gül ü hem bülbül-i gûyâsın sen
Olmasın mı sana bin cân ile Cibrîl âşık
Bu letâfetle ki bir şûh-ı dilârâsın sen
1866 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
[s.558]
Gazel Nazm
Rubâ‘i
Kıt‘a
Müfredât Miknet-i sabrı harâb eyledi âhir gamzen
Bü’l-aceb fitne garîb âfet-i dünyâsın sen
Sihr-i endîşe Neşâtî sana mahsûs ancak
Kilk-i i‘câz ile sûret-ger-i ma‘nâsın sen
Sevdâ-yı tîg-i gamzen ile sîne-çâkınam
Öldür beni ki teşne-i zevk-i helâkinem
Gördükçe düşmemek seni mümkün mi pâyine
Küstâhî-i mahabbet ile şerm-nâkinem
Olsa aceb mi zîb-i reh-i çeşm-i âfitâb
Nahlinden ana sâye düşen şûre-hâkinem
Pâkîze meşrebim ki safâ-yı derûn ile
Mir’ât-ı tâbdâre-i ruhsâr-ı pâkinem
Bilmez hücûm-ı gamla Neşâtî keder nedir
Serbâz-ı gussa âşık-ı bî vehm ü bâkinem
Gittin ammâ ki kodun hasret ile cânı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile
Bâğa sensiz bakamam çeşmime âteş görünür
Gül-i handânı değil serv-i hırâmânı bile
Sîneden derd ile bir âh edeyim kim dönsün
Aksine çarh-ı felek mihr-i dırahşân bile
Düştükçe gehî pâyine dâmânından
Pürsişler eder gâyet ihsânından
Nâzik o kadar ol iki pâ kim dâim
Âzürde olur sâye-i dâmânından
Çektikçe mey-i nâzı o çeşm-i nigeh-i mest
Bir âfet olur âleme her bir nigeh-i mest
Ne cân u ne dil kala Neşâtî bir olursa
Ol gamze-i pür-fitne ile ol nigeh-i mest
Sensiz meze yok bâğda ahbâb da olsa
Her gül dolu bir câm-ı mey-i nâb da olsa
Hâl-i siyeh miyân-ı dû ebrû-yı yârda
Şâhbâz-ı hüsndür ki per açmış şikâr arar
Çehre nâzik yed ü pâyı semen-âsâ nâzik
Hâsılı ol büt-i tannâz serâpâ nâzik
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1867
Bînî-i pâkine elif-i ân desem nola
Ebrû-yı dil-keşi ana medd-i keşîdedir
Neş’et
Hâce Süleymân Efendi’dir. Edirne’de Âsitâneli Ahmed Efendi menfiyyen bulunduğu hengâmda sulbünden
Mısra
Hudâyâ iki âlemde azîz eyle Süleymânı
Nesr: târîhi nâtık olduğu üzere bin yüz kırk sekiz senesi hilâlinde
zînet-efzâ-yı âlem-i vücûd olup unfuvân-ı tufûliyetinde dersaâdete azîmetle
tahsîl-i ma‘ârif-i külliye eyledikten sonra tarîkat-ı aliyye-i Nakşibendiye’ye
sülûk edip Bursalı Şeyh Emin Efendi merhûmdan ahz-ı yed-i inâbetle
dersaâdette Molla Gürânî nâm mahalde kâin konağında ikâmet ve
zu‘amâdan bulunduğu hâlde bazı heves-kârâne ulûm-ı fârisiye ta‘lîmine
ve bir takım mesnevî-hânâna müşkilât-ı nikât-ı mesnevî tefhîmine bezl-i
himmetle güzârende-i eyyâm ü leyâl iken bin iki yüz yirmi iki târîhinde
irtihâl-i dâr-ı bekâ etmiştir. Vefâtına Sürûrî Efendi’nin söylediği târîhtir:
Mısra
Neş’et Efendi göçtü cinân ola menzili
Nesr: müşârunileyh ulûm-ı âliye vü farisiyye vü sâirede [s.559] nazîri
nâ-yâb bir hâce-i maârif-me’âb olup bir kıt‘a dîvân-ı belâgat-unvân ile
Tûfân-ı Ma‘rifet isminde bir eser-i mu‘ciz-beyânı vardır. Bu eş‘âr güftâr-ı
dürerbârlarındandır.
Gazel Kılıcı kanlı eli kanlı dili kanlı güzel
Çeşm-i cellâdı yaman cân alıcı kanlı güzel
Kahramân-ı nigehi gibi Celâlî-meşreb
Bir levendâne revişli geliş Osmânlı güzel
Şehr-âşûb-ı zamân şöhre-i âfâk-ı cihân
Mâh-ı Ken‘ânî gibi şöhreti var şanlı güzel
Çeşm ü ebrû vü leb ü hâl-i ruhunda söz yok
Vasf-ı hüsnün diyemem câzibeli ânlı güzel
Ceyş-i hûbânın odur şimdi sipehsâlârı
Neş’et ol devlet ü ikbâl ile unvânlı güzel
Gazel Ey âh-ı serd bir eserin yok mudur senin
Ey eşk-i germ bir hünerin yok mudur senin
Oldu harâb-ı seyl-i sirişk hânümân-ı dil
Ey dil-nişîn büt haberin yok mudur senin
1868 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gazel Nûr-ı sevâd-ı dîde misin gerden üzresin
Ey hâl hiç gayri yerin yok mudur senin
Bir şemme yok mu perçem-i pür-çînden sabâ
İklîm-i Çîn’e bir seferin yok mudur senin
Şehbâz-ı sayd-gâh-ı merâm olmamak aceb
Neş’et himemle bâl ü perin yok mudur senin
Zahm-veş açma dehen kimseye Lokmân ise de
Merhem-i merhameti derdine dermân ise de
Cebhe-sâ olma sakın zillet ile izzet için
Tutalım kim feleğin atlası dâmân ise de
Nahvet ü nâzı kem et lutf u kerem ile şehâ
Lâzım-ı saltanat u şevket ü unvân ise de
Ver rızâ nahnü kasem74 kısmetine sultân ol
Âb-ı rû dökme yürü dehre Süleymân ise de
Fârigiz himmet-i erbâb-ı himemden Neş’et
Mâye-i muhteşemi servet ü sâmân ise de
Nasûhî
Edirnelidir. Devr-i Sultân Selîm Hân-ı mâzîde gelen şuarâdandır. Attarlık sanatıyla istihsâl-i emr-i ma‘îşet etmekle sâlik-i semt-i tabâbet olmuş
idiyse de ol fende bî-behre olduğundan hakkında Basîrî bu beyti demiştir:
Beyt Kim ki içti Nasûhî şerbetini
Sıhhate tövbe-i nasûh etti
Latîfe-gûy hande-rûy bir zât idi. Bu eş‘âr güftârındandır.
Gazel Yaşımı Ceyhûn eden ol yâre bilmem neyleyem
Bağrımı pürhûn eden dildâre bilmem neyleyem
Haste cânım derdine dermân bulunmadı dirîg
Çâresiz kaldım bu ben bîçâre bilmem neyleyem
Mest olup her dem içer göz göre dilber kanımı
Yâ ilâhi ol gözü hûnhâre bilmem neyleyem
Şol kadar urdu hadengin cânıma kıldı eser
Eyledi bu sînemi sad pâre bilmem neyleyem
Gülşen-i kûyuna varsam it gibi dalar rakîb
74 Rabb’inin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimlerini aralarında biz
taksim ettik. Zuhruf/43
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1869
Matla‘
Ol gül-i ruhsâr için bîçâre bilmem neyleyem
Ey Nasûhî akl-ı hûş u sabr u tâkat kalmadı
Olmuşum aşk içre ben âvâre bilmem neyleyem
Mülk-i dil sensiz şehâ yıkıldı vîrân oldu gel
İntihâ-yı firkat-i pâyân-ı hicrân oldu gel
[s.560] Nasîbî
İsmâil Efendizâde Halîl Efendi’dir. Tarîk-i ilmîye azîmet ve ulemâyı izâmın birinden ahz-ı şeref-i mülâzemet eyleyip devr-i merâtib ederek
kırk akçe medreseden ma‘zûl olduktan sonra sâlik-i râh-ı kazâ vü mâlik-i
ezimme-i hükm ü imzâ olmakla Rumeli kalemrevinde bir kaç mansıba vâsıl
olmuş idi. Bin doksan dört târîhinde vefât eyledi. Safâyî Tezkiresi şâhid-i
eş‘ârı şîve-i ma‘nâdan bî-nasîbdir demiştir. Bu ebyât güftârındandır.
Müfredât Dâğdâr olsa aceb mi sîne-i erbâb-ı aşk
Gülsitân-ı derd (ü) mihnet güllerinden bellidir
Ey mest-i câm-ı işve nola bî-mecâl isem
Mahmûr-ı sâgar-ı mey-i hicrânınam senin
Nazm Cemâlin bir gülistândır dehânın gonce rûyün gül
Yeridir nola feryâd etse gönlüm nitekim bülbül
Safâ vasf-ı ser-i zülfünle gülzâra güzâr etti
Anınçün kendisin böyle perîşân eyledi sünbül
Girit’in fethine bu târîhi demiştir:
Bir gazâ eyledi serdâr-ı şehenşâh-ı cihân
Cünd-i islâm ile varıp tarâf-ı deryâya
Bârekellah zihî feth-i meserret-âsâr
Bîm-i cân düşse nola cümle dil-i a‘dâya
Gûş edince haber-i fethi donandı âlem
Nola reşk eyler ise bâg-ı cinân dünyâya
Vâdi-i ta‘miyede göstereyim târîhini
Güçce fehm eyler anı ârif olan ma‘nâya
Çıkıcak pâ-yı Frenk oldu nasîbi târîh
Verdi Hakk şimdi Girit’i Kapudanpaşâ’ya
Târîhin tarîk-i istihrâcı târîh mısraı 1418 adettir. Pâ-yi Frenk lafzı
363’tür. Tenzîl edince 1055 olur.
1870 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Nutkî
Edirneli Karakaşzâde Pîr Mehmed Çelebi’dir. Ba‘de’l-mülâzeme tarîk-i
kazâya râzı ve bazı bilâda kadı olmuş idi. Âb u hevâyla reşk-âver-i cinân ve
mesîre vü teferrüc-gâh ile riyâz-ı behiştten nişân olan Ergene kasabasında
temekkün edip üstâd-ı fârisîdân ve ilm-i mûsikîde fâiku’l-akrân idi. Bin
elli yedi senesi hudûdunda vefât eyledi. Bu eş’âr güftâr-ı dürerbârındandır.
Müfredât Gönül ol kâmet-i bâlâya düşmüş
Acebdir pest iken a‘lâya düşmüş
Yâr-ı hercâyîyle ey dil meyl-i sohbet eyleme
Şem‘-i her-meclis olan dilberle ülfet eyleme
Nizâmî
Nâmı Mehmed Nizâme’ddin’dir. Zen-i İbrâhîm Paşa Mahallesi
ahâlisinden Alay kitâbetinden mahrec müteveffâ Sâlih Hulûsi Efendi’nin
mahdûmudur. Vaktiyle İbrâhîm Paşa Hamamı bunun vâlidesinin mülkü olduğu münâsebetle Hamamîzâde dahi derler. Mukaddime-i ulûmu
Horozlu’da vâki birinci rüşdiye mektebinde (el-yevm Hamîdî Sanâyi‘ mektebidir) ba‘de’t-tahsîl dersaâdete nakl ile askerî mekteb-i tıbbiye-i harbiyesine dehâlet ve teşrîh-i ameliyâtına kadar tahsîle müdavemet eylemiş ise
de teşrîhe adem-i tahammülüne mebnî bi’l-ihrâc tarîk-i Mevlevî’ye intisâb
ile Kulekapısı dergâh-ı şerîfinde tekmîl-i hizmet ederek bi-tarîki’s-seyâhat
Konya’ya hazret-i pîr-i destgîre gelmiş ve bu mecelleye derc olunmak üzere
bu ebyâtı vermiştir.
Nazm Huccâc her sene Mînâ’da recm ederse de
Her an tekessür etmede şeytân tükenmedi
Dil mübtelâ-yı ışk idi tâ tıfl iken henüz
Yâ Rab nedir bu sûziş-i hicrân tükenmedi
[s.561]Beyt Cânân ile sen bister-i kemhâda yatarken
Ben ana bedel sînedeki zahmı sarardım
Nazmî
Sâhib-i Câmiu’n-Nezâir. Edirnelidir. Asr-ı Süleymân Hânî şuarâsından
ve Silahdârlar zümresinden ve erbâb-ı kalemin münşî vü muhâsiblerinden
Mehmed Çelebi’dir. Ahkâm kâtiplerinden iken sipâh bölüğüne ilhâk olundu. Latîfî Tezkiresi beyânınca tarîk sürmüş ve kütüb-i mütedâvileden çok
nesne görmüş dürr-i nazmın envâ‘ından iktidârı ve buhûr-ı mütenevvi‘a
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1871
üzere iki bin mikdârı şi‘r-i fesâhat-şi‘ârı vardır ve risâle-i arûzda aded-i asl-ı
buhûr on altı olduğu hâlde Nazmî merhûm fer‘ini daha iki ol kadar bulmuş
ve erbâb-ı nazmın müntehîleri katında ve fenn-i arûz bilenler nezdinde
taktî‘-i evzânı sıhhate çıkarıp makbûl olmuştur. Vahîd-i Tebrîzî’nin risâle-i
arûzunda olan buhûrun her birinde elif kâfiyesinde birer gazel deyip kendi dahi çok buhûr ihtirâ‘ etmiştir ve ol buhûr-ı mütenevvi‘a üzere dediği
eş‘ârın bazısını musammat ve bazısını pür-nukat ve kimisini bî-nukat demiştir. Bu noktasız şi‘ir onundur.
Nazm-ı bî nukat
Tâli‘in sa‘d ola âlemde dilâ
Hemdem olursa eğer ol meh sana
Var dilâ emsem dile derdine kim
La‘l-i dildâr olur ol derde devâ
Mahrem olur dil müdâm ehl-i dile
Hemdem olgil var dilâ her dem ana
Beyt-i Pür-nukat
Kaşı nakş-ı cebîni zînet-i Çîn
Bakışı şen nazîf-ten büt-i Çîn
Bu bir kaç beyt-i maklûb-ı müstevî dahi onundur. Türkî’de kimse etmemiştir.
Maklûb-ı müstevî
A lebi la‘l derd-i la‘li belâ
Odur o rûha hûr-vâr devâ
Hoş kelâmın heme kemâlin şûh
Âşinâ-yı le’âlî-i inşâ
Şu ruh-ı bâ leâl-i âb-ı hurûş
Âteş-i râhib ü bahâr-ı şitâ (intehâ)
Şuarâ-yı eslâfın yekdiğerine nazîre olarak söylenilmiş olan gazellerini
cem edip ve her birine kendisi dahi birer nazîre söyleyip mükemmel bir
mecmua tertip etmiş ve ismini Câmiu’n-Nezâir tesmiye eylemiş idi. Bir
nüshası Nûr-ı Osmâniye Kütübhânesi’nde mevcûd imiş. Müretteb dîvân-ı
eş‘ârının bir nüshası Bahçekapısı’nda Hamîdiye Kütübhânesi’nde mahfûz
imiş. Dokuz yüz elli beş târîhinde vefât eyledi. Bu eş‘âr güftârındandır.
Gazel Barmak getirdi şem‘ bakıp hüsn-i Ahmede
Îmân getirdi şevkle nûr-ı Muhammede
1872 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gazel [s.562]
Gazel Gazel 75 76 77 78 Râ kaşların yazan güzelim hüsn-i râ ile
Evvel hilâl-i şeklini kılmış müsevvede
Allâme-i zamâne vü keşşâf-ı her ulûm
Bu fenn-i aşka gelse döner tıfl-ı ebcede
Her derde ey tabîb-i dil ü cân şifâ durur
Şehd-i lebin safâsını ettim müşâhede
Nazmî görenler ol şeh-i hûbâne baş eğip
Dedi güzeller içre selâm olsun Ahmede
Âşıka ma‘şûkdan müşkil değil mi inkıtâ‘
Leyse farkun ‘indena beyne’l-memâti ve’l-vedâ‘75
Gözlerim yaşı durur esrâr-ı aşkı fâş eden
Gerçek imiş küllü sırrın câveze’l-isneyni şâ‘76
Safha-i dilde kitâb-ı aşkını sebt ettiğim
Budur kim küllü ‘ilmin leyse fi’l-kırtâsi zâ‘77
Dostum keşf-i hicâb edip ayân et ağzını
Keşf ile olur hemîşe sırrı gaybi ıttılâ‘78
Nazmiyâ cân u dile hükm etme dilbersiz sakın
Hükm olunmaz müstakıll emlâke oldukta meşâ‘
Ebsem ol bîmâr-ı aşka ko ilâcı ey tabîb
Emsem olmaz ana illâ şerbet-i la‘l-i habîb
Bezm-i hüsnüne verir zînet lebinle gabgabın
Nâzik olur tâze şeftâlû ile meclisde sîb
El çekip gül-i hârdan ister ki ola ana râm
Vay ki uçar bu hevâda özge kuştur andelîb
Zülfün iletir ârızına görse ağyârı nigâr
Şiddet-i sermâda san kâfir suya salar salîb
Dehânın bûsesin kılmak temennâ
Bir olmaz fikrdir yok yere cânâ
Nice bir dola iyvâ ile kûyun
Yazıktır ehl-i aşkın âhın alma
Tavâf-ı ka‘be-i kûyun safâsın
Bulur mu hacca varıp sûfî farzâ
Ölümle ayrılık arasında bir fark olmadı.
İki kişinin bildiği sır sır değildir.
Yazılan ilim zayi olmaz.
Gayb sırlarına vakıf olmak.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1873
Müfredât
Letâfet birle zâtın gerçi kim mûm
Velî kalbin nigâra seng-i hârâ
Sataştım Nazmiyâ bir özge derde
Devâsın bulmadım âlemde derdâ
Çarh-ı serkeş mâh u hûrşîd-i cihân-ârâ ile
Sana kulluğa yanaşmıştır gün ile ayla
Duhter-i rez diye eden bâdeyi evvelde zikr
Nice merd ola ki bulmuş bu asl-ı ma‘nâ-yı bikr
Deheninden gelen sühan cânâ
Gaybdan bir hitâbtır gûyâ
Yâre karşı dûd-ı âhım pür-şerâr olmak neden
Gün görünürken kevâkib âşikâr olmak neden
Şevk-ı mihrinle gören ey meh bu ben nâçizi halk
Zerreyi göstermez illâ kim şu‘â‘-ı âfitâb
Câm-ı mey mecliste bir nâdâna varsa sâkiyâ
Devr ederken sevr burcuna varır san âfitâb
Nazîrâ
Şeyh İbrâhîm Efendi’dir. Ulemâ vü Meşâyih ravzasında tercemesi mezkûr Eminiye Müderrisi Hacı Mustafa Efendi ibni Gülşenî şeyh
İbrâhîm Efendi’nin ferzend-i kihteri ve şuarâdan sâbıku’t-terceme Lebîb
Ahmed Efendi’nin birâderidir. Bin yüz beş senesinde Edirne’de Hacı
Hallaç Mahallesi’nde zînet-efzâ-yı sâha-i vücûd olup tahsîl-i kemâlât-ı
ilmiye ile ulemânın birinden ihrâz-ı şeref-i mülâzemetle Sâlim Tezkiresi
beyânınca bir müddet Edirne mahkemesinde hizmet-i kitâbetle evkâtgüzâr olduktan sonra silk-i kazâya dâhil ve Edirne muzâfâtından Bâbâyı Atîk ve Tekfurdağı ve 1161’de Kesriyye niyâbetlerine nâil ve badehû
Mısır’a ve Zağra-i Atîk’e kadı olup ba‘de’l-infisâl Zağra-i Atîk’e karîb bir
mahalde bir hângâh binâ ederek sübha-şümâr-ı eyyâm ü leyâl olmuş ve
Hadîkatü’l-Cevâmi‘ sâhibinin “Mecmû‘atü’l-Letâif Sandûkatü’l-Ma‘ârif ”
nâm vefiyyâtnâmesi zabtınca bin yüz seksen sekiz târîhinde Edirne’de
irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle
“Nazîrâ-yı edîb”
[s.563] terkîbi târîh-i irtihâlleridir. İsmi Ravzatü’l-Hattâtîn’de dahi
mezkûrdur. Sâlim Efendi Tezkiresi mûmâileyhin mahlasını “Nazîr” olmak üzere zabt etmiş ise de vefâtı târîhinde Nazîrâ ve ‘Örfî’nin şu
1874 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Beyt
Nazîre söylemek mümkün müdür tarz-ı Nazîrâda
Nazîrâ nazmı ey Örfî aceb rengîn edâdır hep
Beyti müfâdına nazaran mûmâileyhin mahlasının Nazîrâ olduğu tahakkuk etmiştir. Bu eş’âr güftârındandır.
Na‘t-ı şerîf Ey habîb-i rabb-i izzet vey risâlet serveri
Etkıyâ vü asfiyâ vü evliyânın rehberi
Zâtının vasf-ı cemîli hazret-i Kur’ân ile
Sâbit oldu ey güzîde âlemin peygamberi
Âdemi cennetten ihrâc eyledi zâtın için
Tâ zuhûruna ola bâis o nesl-i eşheri
Enbiyâ vü mürselînin cümleten her hâlini
Bildirip zâtını kıldı cümlenin fâzıl-teri
Biline âlemlerin ahvâli tâ rûz-ı kıyâm
İbret ala ümmetinin ârif olan erleri
İktidâ ettirdi cümle mürselîni kibriyâ
Bildiler zâtını a‘lâ cümle peygamberleri
Bir melâhat verdi kim hüsn-i cemâline şebîh
Hüsn-i Yûsuf olamaz âlemde anın hem-seri
Âyet-i rahmet nüzûlünde kemâl-i lutf ile
Bildiler âlem açıldı cümleye rahmet deri
Ey şefî‘u’l-müznibîn ey mazhar-ı lutf-ı Hudâ
Ol şefâ‘atla Nazîrâ derd-mendin yâveri
Dest-gîri ol cihânın hâline hayrân olup
Oldu bîçâre bekâda olmaya dûzah yeri
Vakt-i şeybidir salât ile selâm ede müdâm
Eyle yâ Rab fikrin gayri tasavvurdan beri
Hubb-i zâtı hürmetine yâ ilâhe’l-âlemîn
Lutfun ile mahv ola bi’l-cümle cürmî defteri
Gazel Gidip Ferhâd u Mecnûn ışk ile efsâneler kaldı
Ezelden âşinâlar gitti hep bîgâneler kaldı
Heme ma‘mûr olan diller çekildi bezm-i fânîden
Harâb-ender-harâb olmuş dil-i vîrâneler kaldı
Fevâhişden olup rez duhteri meydâna girmiştir
Ana ragbet eder bî-hûş olan dîvâneler kaldı
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1875
Gidip pîr-i mugânlar sâkiyâ hiç kalmadı nâsıh
Ferâmûşî-i pend-i zâhide meyhâneler kaldı
Ne ihvân-ı sadâkat-pîşe kaldı ne muvâfık yâr
Fenâ bezminde def ‘-i gam eder peymâneler kaldı
Sönüb şem‘-i şeb-efrûz-ı sa‘âdet izzet-i sermed
Çerâğ-ı ışkı devr eyler hemân pervâneler kaldı
Nazîrâ mürşid-i kâmil olanlar gitti âlemden
Uçup murgân-ı kudsîler cihânda lâneler kaldı
Kıt‘a
Sûreti sîretine uymayan olur hazele
Nice meyl eyleye dil gördüğü her güzele
Ey gönül bir güzele âşık-ı sâdık ol kim
Rü’yeti ede tevakkuf kerem-i lem yezele
Müfredât Devlet ricâli râhatı hiç görmemektedir
Râhat ricâl-i devleti hiç görmemektedir
Zülfünle o hâl-i siyehin gülşen-i âne
Murg-ı dili sayda biri dâm biri dâne
Sâhib-i terceme Rûhu’l-Beyân sâhibi İsmâîl Hakkı Efendi hazretlerinden bazı fünûn tederrüs etmiş ve müşârunileyh [s.564] hazretleri de
haklarında sitâyiş-gûne bu matla‘ı
Matla‘
Ma‘ârif mısrının şîrîn kandi
Azîzü’l-vakt İbrâhim Efendi
yazıp kendisine bi’l-i‘tâ ileride Mısır’a kadı olacağı[nı] îmâ eyleyip
müteâkıben zuhûra gelmiştir. Âsâr-ı ilmiyelerinden İmâm-ı Fâzıl Cemâle’ddîn’nin Câmiu’l-Hikâyât’ını fârisîden türkîye tercemesi. Behçetü’lEbrâr ve Lem‘atü’l-Esrâr. Risâletü’l-Fürûk. Dîvân-ı İlâhiyât. Mecmû‘a-i
Mu‘cizât-ı Nebeviyye. Manzûm Nasîhatnâme. Tuhfetü’l-Letâif fi’nNevâdirü’l-Emsâlü’l-Garâib. Muhtasar Târîh-i Osmânî. Muhtasar Edirne
Târîhçesi. Bir kıt‘a müretteb dîvân-ı eş‘ârı vardır.
Nazîm
İsm-i şerîfleri Yahyâ’dır. Fatîn Efendi Tezkiresi beyânınca müşârunileyh
Edirne Mevlevihânesi şeyhi Neşâtî Ahmed Dede Efendi merhûmun
şâkirdân-ı sâhib-rfânından olup bin yüz otuz dokuz târîhinde Edirne’de
âzim-i dâru’n-na‘îm olmuş ve Esrar Dede’nin Tezkire-i Mevleviyye’sinde
müşârunileyh Nazîm Yahyâ Efendi Pazarbaşızâde olup mukaddemâ Halîm
1876 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
tahallüs ederdi. Sonra Neşâtî hazretlerinin istifâza-i envâr-ı ta‘lîmlerine
mazhar oldukta Nazîm buyurup berekât-ı telemmüzleriyle bir şâ‘ir-i
zor-âver-i rûzigâr olmuştur ve Mirzazâde Sâlim Efendi Tezkiresi’nde
müşârunileyh Nazîm Efendi’nin tercemesinde kendisi İstanbullu ve ilm-i
mûsikîde yed-i tûlâsı olup uhdesine bâ hatt-ı hümâyûn İstanbul pazarbaşılığı tevcîh u ihsân buyurulduğu ve asrın şâ‘ir-i üstâd-ı muvaffak ta‘bîri
idügi tasrîh olunup Edirne’de bulunduğuna dâir bahs yok ise de mezkûr
tezkirede Edirneli Börekçizâde Mevlânâ Fâiz Efendi’nin tercemesinde
müşârunileyh Nazîm Efendi’ye dâir latîfe-gûne îrâd edilmiş bir fıkrada diyor ki ol asrda şehr-i Edirne’de âvâze-i âlem-gîr-i medâyihi şöhre-i her-şehr-i
iklîm olan zât-ı bî-nazîr-i adîm şâ‘ir-i tabî‘at-selîm hânende Nazîm Çelebi
ki ol vakitte Gırbâl nâmına bir perî-sîmâ hem-âgûş-ı ibtilâ olduğu mahaller
bir meclis-i safâ-güsterde müşârunileyh Nazîm Çelebi ve merkûm Gırbâl
cem‘ olup yârân-ı safâ Nazîm Çelebi’den meclise münâsib bir fasl istid‘â
eyleyip Nazîm üstâd dahi erbâb-ı meclisi zevk-yâb-ı enfâs-ı tayyibesi etmek
ümniyyesiyle bir kaç nâzikâne beste vü semâ‘i söyleyerek gûşları lebrîz-i
feyz-i elhân ve erbâb-ı ülfet bu gıdâ-yı rûhânî-i zevk-bahşla zevk-yâb-ı
sohbet-i cân olup fasl tamâm olduktan sonra herkes birer ahsente nağmesiyle terâne-i istihsâna kıyâm eylediklerinde müşârunileyh Fâiz Efendi
dahi medh ü senâya nâzikâne âgâz ile el’hak Nazîm-i nâ-dîde-i rûzigârın
mertebe ve şânı nice inkâr olunur. Hak bu ki dîde-i insâf ile nigerân olunsa
zümre-i hânendegânda Gırbâl üstüne gelen hânendelerin aslah u a‘lâsı bir
merd-i bî-nazîr ve mecmû‘atü’l-ma‘ârif bir zât-ı nâzik-ta‘bîrdir dedikte yer
yer ahbâb lebrîz-i tebessüm belki cûş-â-cûş-ı hande olup bir çok zamân
bu mazmûn-ı dil-sitân şehr-i Edirne zurefâsına mâye-i neşât ve ol diyârın
âlüftegânına sermâye-i inbisât olup vird-i zebânları olmuş idi. (intehâ)
Üstâdân-ı fenn-i edebten biri defter-i eş‘ârı için “o dîvân değil bir berât-ı
gufrândır” demiştir ki pek doğrudur. Cenâb-ı fahr-i risâlet Efendimiz anı
na‘t-gûluk hizmet-i mübeccelesiyle taltîf buyurmalarıyla sâye-i te’yîd ü
ilhâm-ı risâlet-penâhîde nâ-kâbil-i tanzîr kasîdeler vücûda getirmiş ve şiirin
her vâdisinde na‘t-serâ olmuştur. E’l-hâsıl âlem-i islâmiyette nev‘i şahsına
münhasır bir şâ‘ir-i bî-nazîrdir diye Eslâf79 nâm eserde mezkûrdur. Cenâb-ı
Nazîm’in mahal-i ikâmeti Atrâbü’l-Âsâr zabtınca dersaâdette Kumkapı ve
Atâ Bey’in Enderûn Târîhi beyânınca Kâsım Paşa ise de târîh-i [s.565]
vefâtıyla medfenini Fatîn Efendi’den mâ‘adâsı tasrîh etmemiş ve bâlâdaki
79 Bkz. Fâik REŞAT, Eslâf, Tercüman1001 Temel Eser, s.263-267
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1877
îzâhattan istidlâl olunduğuna göre müşârunileyh Edirne’de tavattun etmiş
ve hîn-i vefâtında Edirne’de defn edilmiş olduğu anlaşılarak teyemmünen
bu mahalle derc edilmiştir. Beş yüz büyük sahifeden ibâret olan matbû‘
dîvânının hemân sülüsânı nu‘ût-ı şerîfedir. Bu eş‘âr dîvânından me’hûz
güftâr-ı dürerbârlarındandır.
na‘t-ı şerîf-i kasîdeden müfrez
Ey ledün mektebinin hâce-i ümmî lakabı
Enbiyâ vü rusülün zîver-i tesbîh-i lebi
Seyyid-i âdem ü âlem sened-i mevcûdât
Müsned-i her dû serânın şeh-i vâlâ hasebi
Eşref-i halk-ı cihân pâdişeh-i kevn ü mekân
Taht-gâh-ı şerefin Husrev ü âlî nesebi
Şeh-i tâhir-neseb ü Husrev-i pâkîze-haseb
Hâşimî hem Medenî hem Kureşî hem Arabî
Sühan-ı rûh-ı mücerred deheni cevher-i ferd
Kân-ı kevnin güher-i mâhasal-ı müntehabı
Hakk risâlet ile nübüvvet ile vücûdun etmiş
Hâdi-i cem‘-i rusül râhber-i fevc-i nebî
Âferîniş yüzünün suyuna halk olmuştur
Rahmet-i âlemîyândır o dû âlem sebebi
Rîze-seng-i harem-i izzetin cevher-i gül
Bin hicâb ile ede gevher-i tâc-ı edebi
Hâdim-i halka-begûş-ı deri sâdât-ı kirâm
Bende-i bârgeh-i cûdu hezârân çelebi
Eylemiş davetinin kabza-i teshîrine râm
Rûm u Hind ü Acemi Mısrile Şâm (ü) Halebi
Neyr-i bürc-i ezel Ahmed mürsel ki anın
Mihrinin lerze verir zerreye şûr u şigabı
Mülûk-i Âl-i Osmân’ı bu kıtada cem etmiştir
Mülûk-i Âl-i Osmân’ı yazıp bu kıt‘a-i pâke
Yine derc eyledim bir derece nice gevher-i rahşân
Hesâbın bilmek istersen Nazîm-âsâ şümâr ile
Murâd ile Mehemmed oldu dörder birisi Orhân
Süleymân Ahmed ikişer Mustafa iki bir İbrâhîm
1878 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gazel İkidir Bâyezîd iki Selîm ü ikisi Osmân
Nola nakş-ı murâdı gösterirse hatt-ı ruhsârı
Bedîdâr oldu yârin cevher-i mir’ât-ı dîdârı
Hırâm-ı kadd-i ra‘nâsı kelâm-ı la‘l-i zîbâsı
Utandırdı tezerve cünbüş-i tûtîye güftârı
Revân olsa revâ fermân-ı aşkı zîr ü bâlâya
Melek meftûn-ı etvârı beşer pâmâl-i reftârı
Dökülmüş ârız-ı pür-tâbına kâkülleri olmuş
Gazâl-i mihr-i nahcîr-i kemend-i anberîn târı
Hevâ-yı zülf-i müşkînile göstermiş ham-ender-ham
Yed-i kudret ki terkîb etti eczâ-yı dil-i zârı
Edip pür-çîn-i nahvet ebruvânın katl-i uşşâka
O hûnîn düzme cevherdâr eder şemşîr-i âzârı
Nazîm-âsâ nola garralanırsam hüsn-i tab‘ımla
Beğendirdim Neşâtî gibi bir üstâda eş‘ârı
Naîmî
Âşık Çelebi Tezkiresi beyânınca Edirnelidir. Kurt Bâlî demekle
meşhûr ve bir şûh-ı şehr-âşûb idi. Medâriste Âşık Çelebi ile cem‘ olmuş
idi. Evâhir-i asr-ı Süleymân Hân-ı Kânûnî’de semâniye’ye vardıkta vefât
eyledi. Bu beyt güftârındandır.
Beyt Dîdem ol âşûb-ı dehrin çeşm-i fettânın sever
Sînem ol kaşı kemânın tîr-i müjgânın sever
[s.566] Nakşî
Mustafa Dede Efendi’dir. Edirne’de nakş-bend-i âlem-i vücûd olup
tarîkat-i aliyye-i Mevleviyyeye intisâb ile bin iki yüz kırk târîhinde Mısr-ı
Kâhire’ye azîmet ve bir müddet ikâmetle iki yüz elli dört senesi hilâlinde
Kâhire-i mezbûre Mevlevihânesi meşîhatine revnak-sâz-ı irşâd olmuştur.
Bu târîhi Nazîf Bey’in Müntehabât’ına söylemiştir.
Târîh Şâ‘irânın cem‘ edip âsârını bi’l-intihâb
Yaptı bir mecmû‘a-i ra‘nâ Nazîf-i hoş-nüvîs
Birbirine nakl ile âhâd u aşerât u mi’ât
Heşt târîh oldu Nakşî işte bu beyt-i selîs
Ne nefîs oldu Nazîf Ahmed Bey’in mecmû‘ası
Oldu nev mecmû‘ası Ahmed Nazîf ’in pek nefîs
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1879
Rubâ‘i
Evlâd-ı Alî bendesiyiz gam yemeyiz
Mevlâ-yı Velî bendesiyiz gam yemeyiz
Nakşî gibi sad-hezâr Mevlânâ’nın
Tâ rûz-ı belî bendesiyiz gam yemeyiz
Rubâ‘î-i fârisî
80
Rubâ‘î-i Fârisî
81
Ravza-i Urefâ-i edvârda dahi zikri mesbûktur. Hattât olduğu dahi
Sicill-i Osmânî’de mezkûrdur.
Nükâtî
Ahmed Efendi’dir. Edirne’de Gülbahar Mescidi’nde imâm ve
muktedâ-yı enâm olduğu hâlde bin yüz senesi hilâlinde âlem-i ukbâya
hırâm eyledi. Safâyi Tezkiresi İstanbul’da Nevbahâr Mescidi imâmı dahi
diye zabt etmiştir. Bu beyt âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Beyt Çâk çâk oldu dilim şâne gibi sad-pâre
Hat-ber-âverde benim tâze civânım diyerek
Nevâzî
Nâmı Mustafa’dır. Devr-i Murâd Hân-ı Râbi‘’de gelen şuarâdandır.
Bu beyt onundur.
Beyt Dû çeşmim kana gark oldu misâl-i hazret-i Ya‘kûb
Nazîri gelmemiş bir Yûsuf-i Ken‘âne yandım ben
Üsküfçü Hızır Mahallesi’nde Uşşâkî Dergâhı şeyhi Muslihu’d-din
Efendi’nin vefâtına söylediği târîhtir.
80 Geceden sabaha kadar bazen dua bazen de naz ederek sana yalvardım. İster kabul ister red et. Ama
sessiz ve duasız namaz kıldım.
81 Her ne kadar biz ibadet ve takvadan uzak olsak da içki ve eğlence meclisinde mamur bir yoldayız.
Rabbimiz “kubbelerimin altında” buyurduysa da biz de şarap fıçısının altında gizliyiz.
1880 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Târîh Ol azîz-i mısr kurb-ı hazret-i Yezdân-ı pâk
Nâmı gibi Muslihu’d-din idi bî-çün ü çerâ
Sicn-i mü’min idügin bildi cihânın âkıbet
Âlem-i ukbâya azm etti bulup kurb-ı Hudâ
Dedi târîhin Nevâzî âh u feryâd eyleyip
Âh kim ettin azîzim azm-i iklîm-i bekâ
Âsâr-ı ilmiyelerinden bin yirmi iki beyt üzerine müretteb bir manzûm
Riyâzü’l-Hilye unvânlı bir hilye-i saâdeti vardır. İbtidâsı budur:
82
İlâhî feyzini dilde ıyân et
Beni zikrin ile ratbü’l-lisân et
[s.567]
Dil ü câna edip feyzinle yârî
Lisânım ile bismillâha câri
Anınla eyleyem tevhîde âgâz
Ola vasfında nutkum nükte-perdâz
Ki er Rahman edip kalbim mücellâ
Cemâl-i er-Rahîm olsun hüveydâ
Bu yüzden keşf olup esrâr-ı ma‘nî
Ola sûret-[nü]mâ ebkâr-ı ma‘nî
Hâtimetü’r-risâle fî evsâfi Hâtemü’r-risâle
Hakîkat-bîn olan ahbâb-ı zî-şân
Edip vasf-ı Habîbu’llâhı tibyân
Demişler ol hudâvend-i cemîlin
Resûl-i hazret-i Rabb-i Celîlin
Nihâyet yokdur evsâfına zîrâ
Kemâl-i hüsn ile ol şâhı mevlâ
Cemî‘-i nâsdan ecmel ediptir
Hısâlin cümleden ekmel ediptir
Semiyy-i Mustafâ vassâf-ı Ahmed
82 Ey Rabbim Ahmed’in natı bereketiyle bana Muhammet’ten feyz nasib eyle. Onun temiz hilyesi vas-
fında dilimi gönül alan sözler söyleyici hale getir
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1881
Nevâzî-i senâ-kâr-ı Muhammed
Târîh-i itmâm-ı în risâle-i bedî‘u’l-makâle est
Hilye-i Fahr-ı cihân itmâm yâft
Bâ-hezâr ebyât feyz-i sermedî
Güft târîheş Nevâzî ber-hisâb
Şüd tamâm evsâf-ı pâk-i Ahmedî83 1049
Nüvîsî
Yûnus Çelebi’dir. Tarîk-i saâdet-refîk-i ilme şedd-i râhile-i azîmetle
bir çok seneler Edirne mahkemesinde îfâ-yı hizmet-i kitâbet etmiş ve bin
kırk altı hudûdunda İstanbul’a nakl eylemiştir. Bu ebyât onundur.
Beyt Çekeriz her ne belâ ise belâ-yı aşkı
Gideriz her ne taraf olsa berâ-yı hâtır
Şiir
Ne esîr-i lutf-ı dehriz ne gam-ı ferdâdeyiz
Ser-firâz-ı aşk olaldan serv-veş âzâdeyiz
Bend-i zülfünden Nüvîsî gitti ümmîd-i necât
Çün melâmet deşti içre murg-ı dâm üftâdeyiz
Nihânî
Nâmı Durak’dır. Sultân Selîm-i kadîm hazretleri şehzâdelikleri esnâda
Manisa’da iken defterdârları idi. Fetret-i Bâyezîd’de taraf-ı Selîm Hânî’den
cânib-i Îrân’a elçi gönderilmişti. Vusûlünde meclis-i Şâhî’de mezhebe müte‘allık bazı mübâhase tekevvün edip kuvve-i ilmiye delâletiyle Îrânîleri
ilzâm ve iskât eylemiş idi. Bazı erbâb-ı şikâk Sultân Süleymân Hân hazretlerine gamz u nifâk etmekle dokuz yüz yetmiş târîhinde şühedâ zümresine ilhâk olundu. Bu mısra vefâtına târîhtir.
Mısra
Eyleye cenneti Hakk ana durak
Bursalı Rahmî Çelebi bir sûz-nâk mersiye demiştir. Matla‘ı budur.
Matla‘
Ey dil bu ittisâl nedir mâsivâ ile
Kat‘-i ta‘alluk et yürü mıkrâz-ı lâ ile
Merhûm şehîd olmazdan evvel söylediği bu gazeldir.
Gazel Sultân-ı gam-ı aşkına dil olalı menzil
Cân oldu şehâ şâhid-i maksûduna vâsıl
Katlime delîl olsa n’ola gamze vü zülfün
83 Sonsuz bir feyizden beslenen 1000 beyetle Alemlerin övüncünün hilyesi tamamlandı. Nevazi hesap
ederek tarihini söyledi: Ahmedin temiz vasıfları tamamlandı.
1882 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
[s.568]
Meşhûrdur e’d-dâllü ale’l-hayri kefâil 84
Ey kaşı kemân tîr-i havâdisten alınmaz
Peykânın ile sînede cân olalı menzil
Olmasa kişi âlem-i esrâr-ı gam-ı ışk
Tahsîl-i ulûm eylemeden ana ne hâsıl
Zulmette kalırdın şeb-i hicrânda Nihânî
Âhım şereri olmasa ger sana meşâ‘il
Nihânî-i Diğer
Nâmı İbrâhîm’dir. Merhûm Ubeydî’nin perverdesidir. Kuloğullarındandır. Bazı cihetle ta‘ayyüş eder idi. Evâhir-i ömründe şu‘ûruna hiffet
gelerek bir Ramazan gecesi bir civânın gözünü çıkarmakla bîmârhâneye
konulmuş idi. Ahbâbından bazıları ziyâretine varıp önüne devât ile kalem
koymuş yine şiir söylemekle meşgûl imiş. Bin bir târîhinde vefât eyledi.
Bu eş‘âr onundur.
Gazel Sevme şehrî güzeli ger meh-i tâbân ise de
Verme hercâ’iye dil mihr-i dırahşân ise de
Sana serkeşlik edip gayriye mâ’il olanın
Geç hevâsından eğer serv-i hırâmân ise de
Hâr ile hem-dem olup bağrını pür-hûn edenün
Gel’e bakma yüzüne ger gül-i handân ise de
Seni dil-haste edip gayriye dermân edene
Mübtelâ olma sakın âfet-i devrân ise de
Ey Nihânî ruhu her cem‘i münevver kılanın
Olma pervânesi ger şem‘-i şebistân ise de
Müfredât Sergeştelikte bana benzer sanırdı kendin
Hâlim beyân edip âb döndürdü âsiyâbı
Hâk-i pâyin cevherin gözden götürdü gitti eşk
Gözüme dünya görünmez çok ziyân oldu bana
Atılan sanma şihâb-ı âh-ı derûnum ey mâh
Berg-i kâhını yele verdi felek hırmeninin
Bî-dâr olana devlet-i dîdâr olur nasîb
Açsın gözünü âşık olan gaflet etmesin
84 Hayra delâlet eden onu işleyen gibidir.( Hadis-i Şerîf, Beyhakî, Şu’abü’l-îmân )
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1883
Nühüft
Mustafa Bey ibni Edhem Bey’dir. Ebezâdeoğlu demekle ma‘rûftur.
Peder cihetinden sülâlesi meşhûr Koca Sinân Paşa’ya müntehîdir. Bin iki
yüz elli beş târîhinde Edirne’de Hızır Ağa Mahallesi’nde gehvâre-zîb-i
âlem-i vücûd olmuştur. Ba‘de’t-tahsîli’l-isti‘dâd sınıf-ı küttâba dehâletle
bir müddet Edirne eyâleti tahrîrât kalemine müdâvim bulunduğu sırada mübtelâ olduğu işret beliyyesiyle kalemi terk ve şehrin meyhâne vü
kahvehânelerinde serseriyâne imrâr-ı vakt ile müntic olduğu ahvâl bervech-i âtîdir. Şöyle ki sâhib-i terceme peder ve vâlide cihetinden asîl ü
necîb bir zât olup kendisi on beş sinnlerinde iken pederlerinin vefâtı vukû
bularak sâhib-i terceme ile küçük birâderi Kadri Bey’e ve ahîren şu‘ûruna
halel târi olan vâlidelerine alâ rivâyetihi bir milyon guruş kadar nakd akçe
ve ana mukâbil eşyâ ve Sinân Paşa tevliyetiyle Cisr-i Ergene’de senevî on iki
bin guruşluk bir tevliyet intikâl etmiş idi ise de bu iki birâder geceli gündüzlü ıyş u işret ve meczûbe vâlideleri dahi külli yevm hânelerinde bir çok
âlüftegân ile akd-i cem‘iyyetle on sene zarfında emvâl ü eşyânın kâffesini
sarf u ihlâk ile berâber tevliyet vâridâtından sekiz on sene sonra alınacak
hasılâtı da cüz’î meblağ mukâbilinde tâliblerine fürûht ederek andan da
kat‘-i ümmîd edilince bu iki birâder Edirne’de zabtiye neferliğine kadar
tenezzül etmiş idi. Bu hâl ile Edirne’de yaşamak kâbil olmayacağı tahakkuk
ettiğinden iki yüz seksen iki târîhinde dersaâdete azîmet ve ikisi de Bektâşî
tarîkatine bi’l-intisâb tebdîl-i kıyâfet ederek Kadrî bir kahvehâne küşâd ile
kahvecilik ve sâhib-i terceme onun kahvehânesinde saz şâirliği sanatlarını
icrâya mübâderetle âlem-i sefâlette istihsâl-i emr-i ma‘îşet eylemekte oldukları hâlde bin iki yüz doksan dört senesi hilâlinde yekdiğerini müteâkıb
vefât etmekle Yedikule hâricinde [s.569] Gazlıçeşme Tekkesi hatîresinde
defn olunmuşlardır. Sâhib-i terceme evâil-i hâlinde “Vâzıh” tahallüs eyler
idi. Muahharen “Nühüft” tahallüs eyledi. Bu ebyâtı “Nühüft” tahallüs ettiği zamân söylemiştir.
Şiir
Cemâl-i bâ kemâlin ey kamer tal‘at-ı münevverdir
Ruhun aksı ile mir’ât-ı dili san bürc-i hâverdir
Der-i eltâfa takdîm eylerim hayretten alsam baş
Hemân esrâr-ı mihr-i kalb olan Nühüft ne mazhardır
Şiir
Anup hicrin nola bûs eyler iken la‘lin ağlarsam
Lebin yâd ile mey-nûş olduğum demler melâl artar
Hat-âverde olunca olur âşüfte-dil zîrâ
1884 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Bahâr eyyâmıdır ferzâne âşıklarda hâl artar
On dokuz çağında iken “Vâzıh” mahlasıyla söylediği gazel-i leb-değmez
Hezârın nâle-i âhı ter-i handânedir derler
Ter-i nâzın da handân ettiği nâlânedir derler
Nişân-gâh eyledi kaşın hadengi sîne-i cânı
Nigâhın tîr-i sertîzini hergiz cânedir derler
Girihkâr kâkülünde seyr eden âh-ı dilsitânın
Dil-i ankâ-yı ışka taht-gâh-ı lânedir derler
Cihânda âşıkânın hâtır-ı nâşâdına sâkin
Dil-i sad-rahne-i nâşâd-ı âşık şânedir derler
Şi‘ârın la‘l-i cânân ile tezyîn eyle ey Vâzıh
İşiten ehl-i diller şi‘rine rindânedir derler
Leb-değmez olarak söylemiş ise de bozuk ve manâsız yerleri çoktur.
Harfü’l-Vâv
Vâsiî
Ulemâ vü Meşâyih ravzasında Sultân Selîm Hân-ı kadîm ulemâsı sırasında tercemesi sebk eden Dimetokalı Abdü’lvâsi Çelebi’dir. Bu eş‘âr
güftâr-ı dürerbârlarındandır.
Müfredât Āşıkın hakkında çok söz söyler imiş dilbere
Çok söz işitir uyarsa düşmana cânânımız
Gubâr olduğuna gam çekmez idim bu ten-i hâkin
Kapından ayrıla korkum budur kim rûzigâr ile
Kaşın kemânlarıyla gamzen ki atar oklar
Uşşâkı sînesinde sihriyle bir bir oklar
Vâlihî
Ulemâ vü meşâyih ravzasında Sultân Murâd Hân-ı Sâlis asrı meşâyihi
sırasında tercemesi sebk etmiştir. Bu ebyât güftâr-ı dürerbârlarındandır.
Kıt‘a
Girdiler birbirine gîsûlar
Gerdenine dolaşmadan cânâ
Kıldı ıslâh araların şâne
Eslahallâhü şânehû ebedâ 85
85 Allah onun şanını sonsuza kadar yüceltsin.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1885
Müfredât Marîz-i aşkınam dermân bana sen şâha kalmıştır
Nitekim derd-i aşkınla işim Allah’a kalmıştır
Nây-ı ecvef eser-i illet-i efgânımdır
Serv-i nâkıs reviş-i kebk-i hırâmânımdır
Kanlar saçılıp penbesine dâğımın ey gül
Bu kâse-i ser dopdoludur saçma karanfil
Verince jâle peyâmın dehân-ı cânânın
Su septi yüreğine gonce-i gülistânın
Sunmadım diye hatın la‘l-i şeker-bâra elin
Urayazdı yanılıp mushaf-ı ruhsâre elin
Nola el bağrımın başın gözetse sûfî peymânem
Kişinin dost başına bakar düşmen ayağına
[s.570] Vâlihînin bu beyti Şakâyık Tercemesi’nde Vâlihî nâmına ve
bazı mecmû‘alarda Sâni‘î ve Fevrî nâmlarına görülmüştür.
Vecdî
Nâmı Cafer’dir. Evâil-i asr-ı Süleymân Hânî’de gelen şuarâdandır.
Edirne’de Hassa haraç emîni iken vefât etmiştir. Beyne’n-nâs meşhûr olan
Anabacı hikâyesi bunun inşâsıdır. Bu eş‘âr güftârındandır.
Gazel
Germ olup ol meh-likâ sûz-ı sadâ-yı sâz ile
Baş açıp çözdü saçını raksa girdi nâz ile
Çarha girmiş sanasın hûrşîd-i âlem-tâbdır
Zühredir ya raks eder gökten inip âgâz ile
Kebke reftâr öğretir tâvusa cevlân gösterir
İşveler ta‘lîm eder merdâneye pervâz ile
Şîve vü reftâr ile güftâra geldi çeng ü def
Okudu bu müfredi anlar latîf âvâz ile
Hey meded yağmaya verdi hânümân-ı sabrımı
Neyleyim ben Vecdiyâ ol dilber-i tannâz ile
Matla‘
Câna sevdâlar salıp bu zülf-i anber-sâ yine
Bin belâya mübtelâ oldu dil-i şeydâ yine
Vücûdî
Beyânî Tezkiresi beyânınca Edirnelidir. Tarîk-i ilme mülâzim badehû
bazı kazâya hâkim olmuş iken diyâr-ı ademe âzim olmuştur. Bu matla‘
güftârındandır.
1886 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Matla‘
Nûş-ı şarâb-ı nâb ile gitmez belâ-yı dil
Derd ehline olur leb-i dilber belâ-yı dil
Visâlî
Enîsü’l-Müsâmirîn zabtınca Edirnelidir. Kebecizâde demekle
meşhûrdur. Sarây hâceliğinden mülâzim ve tarîk-i kazâya âzim olmuş
idi. İlbasan kadılığından ma‘zûl iken irtihâl-i dârü’l-cinân eyledi. Asr-ı
Süleymân Hânî şuarâsındandır. Mahbûb dostlukla meşhûr rind-meşreb
bir zât idi. Âşık Çelebi Tezkiresi’nde mahlasını Vecdî demiş. Ve Latîfi
Tezkiresi’yle Künhü’l-Ahbâr da aslı Aydınlı olduğunu beyân etmiş ise
de mûmâileyh Edirneli Kebecizâde Visâli Çelebi’dir. Bu ebyât âsâr-ı
şi‘riyesindendir.
Müfredât Basarmış derler erbâb-ı riyâzet bağrına taşı
Sen ey sengîn dil ol bu ben za‘îfin gel karındaşı
Bir belâ-engîz belâsına oldum mübtelâ
Âh kim bu kez getirir başıma müşkil belâ
Cânını cânâna îsâr eylemez nâkıs rakîb
Şöyle saklar anı ol seg sanki âdem cânıdır
Görücek yüzün Visâlî’nin duâlar ettiği
Bu ki derler subh demde müstecâb olur duâ
Vasfî
Yazıcı Mehmed Efendi demekle ma‘rûftur. Kirişhâne’de Taş Mektep muallimi Hacı Hâfız Ali Efendi’den kemâlât-ı ilmiyeyi tahsîlden
sonra mülkî rüşdiye mekteblerinde rik‘a muallimliği ve çarşıda dükkân
küşâdıyla arzuhalcilik ile istihsâl-i emr-i ma‘îşet eylemekte olduğu hâlde
bin üç yüz beş senesi Ramazanının otuzuncu arefe günü îyd-gâh-ı ukbâya
irtihâl etmekle sâkin olduğu Abdurrahman Mahallesi mescidi sâhasında
defn olunmuştur. Bu gazel âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Gazel Âh eylememek elde değil dilde şerer var
Sabr eyleyemem sînede endûh u keder var
Ol gamze-i fettân olalı hâtıra amac
Gırbâl gibi bu sine-i sûzânı deler var
Âh eylemeden inlemeden derd-i dilimden
Oldum heme dem nây-sıfat serde neler var
[s.571]
Mahbûb-ı dilârâm gibi yok hiç cihânda
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1887
Matla‘
Gerdân-ı sefîdi üzere anber-i ter var
Vasfî ne kadar vasfını eylersem o yârin
Şâyeste-i şân mertebe-i hüsn değer var
Şevk-i şem‘-i rû-yı yâr yaktı beni pervâne-vâr
Göster ey meh kangı yanmış ben gibi pervâne var
Vefâ
Veli Dede Dergâh-ı şerîfi şeyhi Ahmed Müsellem Efendi merhûmun
ferzend-i fazîletmendi ve şeyh Hasan Sezâyî Efendi hazretlerinin kerîmezâdeleri e’ş-şeyh Mehmed Vefâ Efendi’dir. Büyük pederleri Sezâyi hazretleri henüz ber-hayât bulundukları hâlde Sabûnî Hacı Halîl Mahallesi’nde
zînet-efzâ-yı sâha-i vücûd olup manzur-ı nazar-ı mürşidâneleriyle feyzyâb olmuş ve ulûm-ı zâhireyi ba‘de’t-tahsîl pederleri Ahmed Müsellem Efendi’den ahz-ı yed-i inâbet ile sülûku tekmîl ederek pederlerinin
irtihâllerinde dergâh-ı mezkûr meşîhatine irsen nâil ve bu hâl üzere sinn-i
şerîfleri yetmişe vâsıl oldukda terk-i dünyâ-yı bî-vefâ ile dergâh-ı mezkûr
hatîresinde pederleri türbesinde defn olunmuştur. Âsâr-ı ilmiyelerinden
salevatü ale’n-nebî hakkında bir hadîs-i erba‘in cem‘ edip nikâtın mübeyyin
Hadâyiku’s-salavat unvânlı bir eseri ve cedleri Hasan Sezâyi hazretlerinin
alâ tarîki’l-intihâb hurûf-ı teheccî üzere bir çok nutklarını tahmîs edip ol
bâbda bir mecmûası ve dîvânçe olacak kadar da âşıkâne kasâid u gazeliyâtı
vardır. Bu gazel güftâr-ı dürerbârlarındandır.
Gazel Etme her veche nigeh mihr-i dırahşân ise de
Kıl hazer her ne kadar sûret-i cânân ise de
Etme nâdâna beyim keşf-i zamâir bir dem
Teşne olma sakın ol çeşmeye reyyân ise de
Nehr-i irfânda o yâre dil-i zârı rabt et
Gayrı terk eyle hemân lücce-i ummân ise de
Bâğda serkeş olup gayriye meyl eyleyenin
Geç hevâsından anın serv-i hırâmân ise de
Âteş-i hecr ile dil çünki Vefâ oldu harâb
Mihr-i rahşâna mahaldir nola vîrân ise de
Gazel Sûzişle dilin nâr-ı mahabbet var içinde
Her dem elem-i hecr ile hayret var içinde
Gûyendeliğim cân ile cânânıma hoştur
Sûrette değil ma‘nîde rağbet var içinde
1888 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Kıt‘a
La‘l-i lebine âşıkım ey şâh-ı hüsn kim
Bâdâm-ı mukaşşerdeki lezzet var içinde
Bezm içre tehî câm ile ey sâki-i bed-mest
Aldatma yeter rengî-i humret var içinde
Tanzîre Vefâ ârif isen eyleme rağbet
Samt eylemenin hâsılı izzet var içinde
Devr-i tavr-ı feleği anlayamazlar söz ile
Bes o vechile eder ta‘nla dahli hazele
Ayn-i ibretle nazar kıl kerem-i lem yezele
Lutfu çok verse aceb mi şerefi mübtezele
Vehbî
Asr-ı Murâd Hân-ı Râbi‘ şuarâsından ve zümre-i kudâttan Hüseyin
Efendi’dir. Sinn-i şebâbta Bahârî tahallüs etmiş ise de sonraları Vehbî’ye
tebdîl eyledi. Bu matla‘ onun âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Matla‘
Gönül Ferhâd-veş gâhî mekânın bî-sütûn eyler
Gehî âvârelik deştinde ızhâr-ı cünûn eyler
[s.572] Vehbî-i Diğer
Mevlevî Derviş İbrâhîm’dir. Edirne’de Murâdiye Câmi-i şerîfinde
imâm ve muktedâ-yı enâm olmakla İmâm Vehbî diye nâm-âver idi. İmâmet
henüz uhdesinde iken terk edip Konya’ya azîmet ve âsitâne-i Mevlâna’da
seccâde-nişîn olan Bostân-ı Sânî Efendi’den ahz-ı yed-i inâbet ettikten
sonra mısr-ı Kâhire cânibine seyâhat etmiş idi. Ba‘de’l-kufûl Finike nâm
mahalle vusûl buldukda Vakâyi‘u’l-Fudalâ zabtınca bin yüz on iki Ramazanında orada intikal eyledi. Semâ‘hâne-i Edeb beyânınca mürşid-i âlîlerinin
fecî‘a-i irtihâllerine dayanamayıp ihtiyâr-ı seyr-i seferle İskenderiye’de
Gülşenî dergâhında bir müddet ikâmet ve târîh-i mezkûrda dâr-ı âhirete
rıhlet eyledi. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârındandır. Bu ebyât Vakâyi‘u’lFudalâ’dan me’hûzdur.
Nazm Yârin dehânı sırr-ı nihândan haber verir
Fikr-i lebi netîce-i cândan haber verir
Câm-ı Cemi ki saffet ile andırır o ruh
Nûr-ı cemâli hüsn ile andan haber verir
Gazel Safâyî Tezkiresi’nden me’hûz
Nüsha-i âsâr-ı hikmettir edâ-yı Mevlevî
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1889
Aks-i mir’ât-ı hakîkattir likâ-yı Mevlevî
Lâne-i kevneyne meyl etmez dil-i ankâ-sıfat
Lâ-mekân pervâne izzettir hümâ-yı Mevlevî
Gayret-i tâc ü kabâ-yı hüsrevân olsa nola
Hille-i zer-târ-ı cennettir abâ-yı Mevlevî
Cebhe-sây ol var yürü ey Vehbî-i defter-i siyâh
Rîg-i hatt-ı mağfirettir hâk-i pâ-yı Mevlevî
Safâyî Tezkiresi’nden ez dehân-ı dilber
Şemm etmede bu ismet mi gül bedenimden
Sad-pîrehen-i Yûsuf olur çâk-i gamımdan
Gîsûlarımın bestesi Hârût ile Mârût
Sihrin yanılır hasret-i çâh-ı zekanımdan
Vehbî bu nazîre yine dilber deheninden
Ney-sükker-i ahbâb ola nevek-i kalemimden
Konya’da bulundukları esnâda bi’l-inşâd (Gavsî Dede’ye) gönderip
cerâid-i ehl-i tarîke kayd olunan gazellerinden bazılarıdır ki Semâhâne-i
Edeb’den me’hûzdur.
Gazel
Sermest eder şarâb-ı Hudâ Mevlevîleri
Pür vecd eder semâ‘-ı safâ Mevlevîleri
Fânûs-veş hemîşe nola döndürür ise
Envâr-ı şevk-i cem‘-i likâ Mevlevîleri
Etmez belâ deminde dahi Hızr’a iltifât
Aşk ibtilâsının büdelâ Mevlevîleri
Vehbî nedir sözünde bu hâlet bu sûz u şevk
Mecnûn eder bu hüsn-i edâ Mevlevîleri
Diğer Rindâne-reviş hüsn-i edâ Mevleviyâna
Bir hâsiyyedir dâd-ı Hudâ Mevleviyâna
Bülbülleri dem-beste eder vakt-i seherde
Gülbang-i sadâ-yı fukarâ Mevleviyâna
Diğer
Vasf-ı bahâr hüsn-i edâ destimizdedir
Çün bikr-i fikr-i nâdire-zâ destimizdedir
Sad câm-ı Cem ki reşhasının teşne-dârıdır
Lebrîz o câm-ı neş’e-nümâ destimizdedir
Beyt [s.573] Zehr-nûşân-ı gamız câm-ı safâyı bilmeziz
1890 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Nâle-i uşşâktan gayri nevâyı bilmeziz
Sâbıku’t-terceme şâ‘ir-i şehîr Neşâti Efendi merhûmun seng-i
mezârındaki târîh-i vefâtı bunlarındır.
Harfü’l-Hâ’i
Hâtifî
Müellif-i Zafernâme. Nâmı Abdurrahman’dır. Zâhidîzâde demekle
ma‘rûf bir şahsın ferzend-i ercümendidir. Tahsîl-i maârife ikdâm-ı tâm
ve müftü Fahreddin Efendi’den ihrâz-ı şeref-i mülâzemetle nâil-i kâm
olduktan sonra tarîk-i feyz-refîk-i ilmîye âzim olmuş idi. Cennetmekân
Sultân Süleymân Hân hazretleriyle Van Seferi’ne revân olup esnâ-yı râhda
Kayseriye’de irtihâl eyledi. Hikmet-i Hudâ vâlidleri dahi hacc-ı şerîften
avdetlerinde belde-i mezbûrede intikâl eylemiş idi. Mûmâileyhi dahi pederleri yanına defn eylediler. Bu eş‘ar âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Kıt‘a
Dün elin yumuş dilerdi kim rakîb
Yaş el ile tuta zülfün dilberin
Âh edip dedi ırakdan Hâtifî
Tutma bir dem kim kurusun ellerin
Müseddes gazelinin matla‘ ve makta‘ beyitleri:
Ey benim bürc-i melâhatta meh-i tâbânım
Ra‘d-veş gök yüzünü tuttu yine efgânım
Nice bir yaş döke bu dîde-i hûn-efşânım
Aldı gam âteşi dûd ile benim her yanım
Ey benim hüsn serîrinde şeh-i hûbânım
Nice bir olmaya tamir-i dil-i vîrânım
Velehû Hâtifî bendenin etme işini nâle vü âh
Nice bir zulm edesin bir dem esirge ey şâh
Lutf edip ayn-i inâyetle bana eyle nigâh
Dostum zerre kadar ettim ise cürm ü günâh
Tîg (u) hançer ile çâk olsa ten-i bî-cânım
Hançer-i gamzeleri ile dökülsün kanım
Hâdî
Zümre-i kudâtın eşrâfından Mamazâde demekle ma‘rûf Edirneli
Ahmed Efendi’dir. Sâhib-i maârif u fazâil bir merd-i kâmil idi. Fenn-i
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1891
muammâda Emrî ve Ubeydî’ye sâlis ve ulûm-ı edebiyede mâmâ-yı
şâmîye vâris hoş-sohbet ve pâkîze-tabî‘at bir zât-ı pür-marifet idi. Kemâl
Paşazâde’nin Nigâristân’ını lisân-ı azbü’l-beyân-ı Türkî’ye tercüme etmiş
ve tevârîhten Güzîde nâmında bir kitâb dahi cem‘ eylemiş ise de ikisi de
müsvedde kalmakla beyâza çıkmadı. Şumnu kazâsından ma‘zûl iken bin
on sekiz târîhinde irtihâl-i dâr-ı ukbâ etmekle Tîgî Bey bu mısraı târîh
demiştir.
Mısra
Rûh-ı Mamazâde’ye rahmet ola
Bin on iki târîhinde Koyun Baba nâm meczûb-ı azîz intikâl eyledikte
bu mısraı târîh demiştir.
Mısra
Dehr kassâbı Koyun Baba’yı kurbân eyledi
Bu ebyât âsâr-ı güftârındandır.
Müfredât Etmesin mi âh-ı cânsûzum alevler âşikâr
Aşk derler nâmına dilde bir âteş-pâre var
Gelmedi ahbâba bu şeb ol mesîhâ-dem meğer
Hep gelenler rûh yok ahbâbda diye döndüler
Şâdî-i merg-i adüvden cismim etti cânı terk
Müddet-i ömrümde bir şâd oldum ol da şâd-ı merg
Zevrak-ı pür-varaka lûle-i dûd oldu dümen
Biz de tuttuk dümeni kullanarak bayraktan
Zağralı Aşkî hakkında bu hicvi demiştir.
Kıt‘a [s.574]Ser defter-i erbâb-ı şikâ mâ sadakı
Mecmû‘a-i hıkd u hasedin ser-varakı
Aşkî ki kesilse başı ya çıksa gözü
Vallahi şakîdir yine billahi şakî
Bir defa Rumeli’nde Karasu nâm nehr-i şedîdü’l-cereyânın zamân-ı
tu‘yânı olmakla bunlara geçit vermediğinden bu Fârisî beyti demiş idi.
Beyt
Mândem be-zîr-i âb-ı siyeh dûrem ez-ribât
Yâ Rab be-âb-ı rû-yı Nebî ihdina’s-sırât86
Şâ‘ir-i meşhûr Bâkî Efendi’nin vefâtına da bu târîhi demiştir.
Târîh Sultân-ı mülk-i ma‘nâ Bâkî Efendi ya‘nî
Etti vedâ‘ fânî dünyaya bin sekizde
86 Memleketimden uzakta, kara suyun altında kaldım. Ey Rabbim! Hz. Nebî’nin yüzü suyu hürmetine
bana doğru yolu göster.
1892 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Fevtine lafz u ma‘nâ târîh dedi Hâdî
Bâkî Efendi gitti ukbâya bin sekizde
Hemdem
Ravzatü’l-hattâtîn’de mesbûku’z-zikr Mehmed Şerîf Hilmi Efendi’nin
ferzend-i dirâyet-mendi tarîk-i Sa‘dî meşâyihinden Mehmed Hüsnü
Efendi’dir. Mûmâileyh bin iki yüz altmış dokuz târîhinde Edirne’de Hâdim
Timurtaş Mahallesi’nde gehvâre-zîb-i âlem-i vücûd olup sıbyân mektebinde mukaddime-i ulûmu tahsîlden sonra bin iki yüz seksen beş târîhinde
Edirne Mektûbî kalemine bi’l-intisâb fenn-i kitâbeti iktisâb ederek oradan
mülgâ dîvân-ı temyîz-i vilâyet müstantıklığına ve ba‘de’l-istîlâ müceddeden
teşkîl kılınan merkez bidâyet mahkemesi baş kitâbetine ve iki yüz doksan sekizde istinaf hukûk mahkemesi baş kitâbetine tahvîl-i memuriyetle
el’yevm istihdâm olunmaktadır. Bu gazel âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Gazel
Yıkılmaz hâne-i kalbim begâyet muhkem olmuştur
Anın mihmânı bir tab‘ı halîm hûb âdem olmuştur
Şarâb-ı aşkı nûş ettim elest bezminde mest oldum
Anınçün bu dil-i dîvâne her dem hurrem olmuştur
Beni ayb etme sultânım görüp bu çeşm-i giryânım
Değildir ârızî cânım ezelden pür-nem olmuştur
Fitîl-i ışk uyandı sînem içre şu‘le-dâr ammâ
Bu hâle şübhe etmem bâis ebrû-yı ham olmuştur
Dili sevdâ-yı zülfüyle perîşân eyleyen meh-rû
Kılıp ağyârı red şimdi benimle Hemdem olmuştur
Beyt
Senin Hemdem kulun şâyeste-i lutf u mürüvvettir
Efendimce neden bu cûda şâyân oldu dil cânâ
Bu mecelleye derc olunmak üzere mûmâileyhin kendi tarafından i‘tâ
kılınmış olan eş‘ârdır.
Harfü’l-Lâm Elîf
Lâhikî
Ahdî Tezkiresi beyânınca Edirneli’dir. Evân-ı civânîde ilme iştigâl
gösterip dânişmend olmuşlar idi. Şi‘irde mahâretleri vardır. Muhâsebât-ı
dîvân-ı Sultânî arasında sâhib-i erkâm ve kırma yazı yazmakla defâtir-i
pâdişâhîde benâmdır. Hatt-ı nesta‘likî ve tabîat-ı şi‘riyesi mergûbdur. Bu
ebyât âsâr-ı şi‘riyesindendir.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1893
Müfredât Gördükte oldu kaşını şol denli bî-mecâl
Ancak gelir bir aya değin yerine hilâl
Hayât-efzâ-yı âlem rûh-bahş-ı mürde-i gamsın
Hemân bir hastenin cânı değilsin cân-ı âlemsin
Ebrûların gamın ki dil-i nâtüvân çeker
Bir pehlevâna döndü ki iki kemân çeker
[s.575] Lâhikî-i Diğer
Enîsü’l-Müsâmirîn beyânınca asr-ı Sultân Selîm Hân-ı Sânî’de zebân-ı
fârisîye lügat tahrîr eden Halîmî’nin ferzend-i ercümendi olup Edirne’de
tavattun etmiş idi. Kendisi dahi halîmü’n-nefs olup zümre-i ashâb-ı kerem ve fırka-i erbâb-ı kalemden idi. Tercemesi Ahdî Tezkiresi’nde dahi
mezkûrdur. Bu ebyât onundur.
Nazm Ele girmez mi sâki bize sunsan bir ayak bâde
Yere ayak mı basardım sevincimden ben üftâde
Elimiz bir çanağa girse destinden kadeh sunsan
Bu devlet bana yeterdi efendi işbu dünyâda
Harfü’l-Yâ
Yakînî
Nâmı Hüseyin’dir. Riyâzî Tezkiresi beyanınca sâhib-i terceme
Sehî Bey’in terbiyet-kerdesidir. Edirneli’dir. Takye-dûzluk ederdi. Asr-ı
Süleymân Hânî şuarâsından yevmiye kırk akçe tevliyet ve yılda dört bin
akçe sâliyâne ile nüvâziş olunmuş idi. Sultan Süleymân Hân hazretleriyle
şehzâdelikleri hengâmda hayli münâsebet peydâ edip hattâ bir def ‘a yaylaktan inerken mahmûm oldukta hâssa arabalarına irkâb olunmakla taltîf
olunmuş idi. Âhir-i ömrüne dek mücerret geçinip kibâra musâhabet ve
nedîmlikle imrâr-ı leyl ü nehâr ve Zübdetü’l-Eş‘âr beyânınca dokuz yüz
yetmiş altı târîhinde irtihâl-i dârü’l-karâr eyledi.
Mısra
Yakînî gitti dehr-i bî-vefâdan
mısraını vefâtına Bursalı Cenânî söylemiştir. Elde müretteb dîvânı vardır.
Bu eş‘âr ondandır.
Ez-kasîde Fezâ-yı dehre salıp sâye-i hümâyûn fâl
Sepîde-dem cevelân etti bâz zerrîn-bâl
Dem-i şafakla alîl olmuş idi çeşm-i felek
Şeb asmış idi siyeh perde kılmaya hoş hâl
1894 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Gazel Gazel [s.576]
Hilâl mıskale-i zerle levha-i feleğe
Şu resme etmiş idi nakş ki ermez ana hayâl
Fezâ-yı çarha çü pervâz saldı bâz sefîd
Gurâb-ı şâma hücûm etti kılmayıp ihmâl
Adem fezâsına kaçtı peleng-i şîşe-i çarh
Açınca pençe-i pür-cengi bebr-i zer timsâl
Otağ-ı çarha gelip şâh-ı lâciverd evreng
Önüne geçti şafaktan o demde perde-i âl
Livâ-yı Husrev-i âver ıyân olunca hemân
Alây-ı leşger-i şeb oldu mün‘adim fi’l-hâl
Bu feth ü nusreti bulmazdı mihr-i âlem-gîr
O şehden olmasa ger yümn ü himmet ü ikbâl
Dem-i cân-bahş ile ben mürdeyi eyler ihyâ
Şerh eder leblerini âyet-i yuhyi’l-mevtâ 87
Zevrak-ı bâde ile gördü hurûşun dilimin
Cûş eder bencileyin ehl-i hevâdır deryâ
Nâhun-ı pâ-yı segin dîde-i hûnbârımda
Mâh-ı nevdir ki şafaktan ola nâgeh peydâ
Kays üns eyledi vahşîler ile havfından
Ben belâ deştini tenhâ gezerim bî-pervâ
Ey Yakînî sana reşk eylese erbâb-ı behişt
Cennet-i kûyun o hûrun edinirsin me’vâ
Aldı zîr-i destine kaddin çenârı darb-ı dest
Söylenir ellerde bu kim dest-ber-bâlâ-yı dest
Suyu bol ra‘nâ hevâsı var sürûr-efzâ makâm
Gel olalım hâne-i meyhânede ehl-i nişest
Sünbülü gâyet perîşân eyledi zülf-i nigâr
Kâmet-i bâlâsı etti nitekim şimşâdı pest
Şimdi bir hâletdeyim câm-ı mey-i aşkınla kim
Sâkiyâ keyfiyet-i hâlim işiten oldu mest
Tan mıdır olsa Yakînî hâtırımda inkisâr
Ki eyledi seng-i havâdis şîşe-i kalbim şikest
87 O, ölüleri diriltir. ( Allah ölüleri diriltir) Bakara/73, Hac/6, Şûrâ/9, Ahkâf/33, Kıyamet/40
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1895
Gazel Gazel Müfredât Ben zelîl olmaz idim düşmese firkat senden
Senden oldu bana hep bunca mezellet senden
Ben ne hâkim ki yüzüm sürem ayağın tozuna
Ger basarsan yüzüme lutf u inâyet senden
Sen şeh-i ısmet ü ben bende-i sâhib-ısyân
Benden ey şâh hatâ afv ü mürüvvet senden
Başladın gün gibi ben zerreye hercâiliğe
Kime yanıp yakılayım be hey âfet senden
Bu Yakînî kim eşiğinde irâdet getirir
Himmet ümîd eder ey pîr hidâyet senden
Hecrinde her dem ehl-i hevâ âh (u) vâdadır
Bâd-ı hevâsı mansıb-ı aşkın ziyâdedir
Ey nûr-ı dîde kuhl-i sıfâhâna kim bakar
Ehl-i mahabbetin gözü ol hâk-i pâdadır
Kanlı gözümde aks-i ruhu lâle-hadlerin
Berg-i gül ile san ki dolu câm bâdedir
Dil tıflı düştü pâyine düştükçe al elin
Ey serv-kad yolunda senin bir fütâdedir
Harf atsalar kelâmıma cühhâl gam yemem
Söz ey Yakînî şâ‘ir-i şîrîn-edâdadır
Haste-hâl oldu gönül tâb-ı teb-i hecrinle
Bister-i gamda yatar derdin ile teb tenhâ
Hem-rehim Hızr-ı hüdâ peyk-i zafer râhberim
Kaçan erişse gerek zâhid-i gümrâh bana
Seyr etmeye ızârını ey mâh-ı bî-nikâb
Yüz yerde hâke düştü şitâbından âfitâb
Fitne başı nidügün bildi dil-i şûrîde-hâl
Ey perî-peyker ser-i zülf-i perîşânın görüp
Zuhûr-ı berk-i hâtıf bâis-i bârân olur gûyâ
Sirişk-i çeşmime ol tîg-i âteş-bâr olur bâis
Râst gelse yolda ahd etmişidi durmaya velî
Gitti ol serv-i revânım durmadı ikrâra hiç
Ser-nigûn olur ser-i semm-i semendin öpmeye
Her kaçan fitrâka assa ol şeh-i hûbân şikâr
1896 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Rindiz geçmeziz mey-i hamrâdan el çekip
Tâ almayınca sâkî-i devrân ayagımız
Ayırma goncesini gülşenin nihâlinden
Koparma yüreğini andelîb-i nâlânın
Ey câme-i siyâh giyen şâh-ı hışm-nâk
Çeprast düğmelerle beni eyledin helâk
Sanma girdâbdır oynar yüreği ey deryâ[nı]n
Zekanın çâhına gönlü düşeli ummânın
Ey Yakînî sen anınla çıkamazsın başa
Bağlama âkıl isen gönlünü zülf-i yâre
Bir merhabâya cân u dili al da sun bana
Senden yanadır ey boyu şimşâd elin biri
Mevsim-i güldür Yakînî ıyş u işret çağıdır
İçelim ra‘nâ güzellerle şarâb-ı la‘l-i nâb
Tutarsın yüze el her gün edersin hayli fenâlık
Behey zâlim elinden dâd gün görmez müselmânlık
Benim gibi yolunda doğru yoktur binde bir âşık
Elif çek sîneme ey serv senden bir nişân kalsun
[s.577] İmâd Sinânzâde Yakînî başkaca bir zâttır.
Ârif Paşa
Ravzatü’l-Vülât’ta tercemesi mezkûr Edirne vâlisi Mehmed Ârif
Paşa’dır. Fünûn-ı şiire vâkıf bir şâ‘ir-i ârif olup bu târîh âsâr-ı şi‘riyesindendir.
Târîh Tâm târîhtir birisi cevherîdir diğeri
Eyledi Ârif kulu inşâd bir beytü’l-kasîd
Mevki‘inde böyle kışla yaptı Hân Abdü’l-Mecîd
Cündüne nâdîde kışla yaptı Hân Abdü’l-Mecîd
Kudsî
Nâmı Abdullah’dır. Tercemesi Ravzatü’l-Ulemâ’da Sultân Ahmed
Hân-ı Sâlis asrı ulemâsı sırasındadır. Bu ebyât güftâr-ı dürerbârlarındandır.
Nazm Tâb-ı zülfünle dili şem‘-i şeb-efrûz edelim
Çıkarıp subha şeb-i işreti nevrûz edelim
Nakş-ı şi‘re çalışıp nâmımızı ey Kudsî
Sözün hâme ile şâ‘ir-i zer-dûz edelim
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1897
Kasım Paşa
Tercemesi Sehî Bey Tezkiresi’nde ber vech-i âtî muharrerdir.
Müşârunileyh Sâfî tahallüs etmiştir. Edirneli bir pîre-zenin kuludur.
Oğlu gibi besleyip okuttu. Tahsîl-i fazl u kemâl eyleyip ilme iştigâl gösterdi. Tâlib-i ilm olup okurken Mahmûd Paşa’ya rabt olup onun terbiyyeti ile neşv ü nemâ bulup Sultân Bâyezîd Amasya’da Çelebi Sultân iken
defterdârı olup sonra saâdetle tahta cülûs ettiklerinde vezîr edindi. Nice
müddet vezîr olup âhir Selânik’e gönderip anda beylik ederken fevt oldu.
Mezârı Selânik’tedir. Vilâyet-i Rûm’un mu‘teber şâ‘irlerindendir. Tarz-ı
hâssı kullanır güzel edâsı var. Kâ‘ide-i şiiri hûb ve üslûb-ı nazmı mergûb
bilip hoş tab‘ mesel-gûy hayâl-engîz ve emsâl-âmîz garrâ gazeliyâtı ve ra‘nâ
ebyâtı çok eş‘ârı iştihâr-ı tamâm ve sözleri itibar-ı mâlâ kelâm bulmuş
beyne’n-nâs dîvânı meşhûr ve mezkûrdur. Bu eş‘âr onundur.
Şiir
Boyun bir serv-i ra‘nâdır gülü var
Semen üzre perîşân sünbülü var
Ne nâziktir cemâlin gülşeni kim
Gül-i ter üzre miskin kâkülü var
İnanma zülfünün ahdine Sâfî
Kim anın bir başı vü bin dili var
Gazel Cân ne yüzle ede ol sûret-i zîbâya nazar
Ki güneş pertevine doymaz iken nûr-ı basar
Göreli sûrete cân perverini kûyunda
Nakş-ı divârın olup tâkata kalır nûr-ı kamer
Gün gibi kendini rüsvâ-yı cihân etmekte
Ey cefâ-pîşe felek karnına kim taş basar
Bezm-i dilberde sakın germ olup âh etme hasûd
Kim senin tınmadığın mûsikî yerine geçer
Nazar et hâl-i dil-i Sâfî’ye kim la‘lünçün
Gözlerinden dökülür yaş yerine hûn-ı ciger
Fahrî
Bursa kadısı iken vefât eden Acazâde Mehmed Çelebi’nin ferzendidir. Sultân Süleymân Hân’ın nazar-ı iksîr eserleriyle Edirne’de dâhil itibar
ile Üç Şerefeli müderrisi olmuş idi. 945 târîhinde vebâdan teslîm-i vedî‘a-i
rûh etti. Bu beyt onundur.
1898 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Beyt Her dem ol sîm-tenin turra-i anber şikeni
Kıldı dem-beste vü sevdâzede misk-i Hoteni
Güldeste-i Riyâz-ı İrfân nâm Bursa Târîhi’nden me’hûzdur.
[s.578] Sûzî
Azîzzâde Râmiz Tezkiresi beyânınca ol dervîş-i dil-rîş-i maârif-endîşin
nâm-ı ra‘nâları Mustafa’dır. Mahmiyye-i Edirne’den zuhûr ve Edirne zurafâ
ve şuarâsından âteşîn-elfâz ve sûz-nâk-güftâr bir şâir-i mâhir-i pâkîzereftâr-ı maârif-mevfûr idi. 1148 senesi hilâlinde terk-i cihân etmiştir. Sâl-i
irtihâllerinde Edirnevî Alizâde Subhî Efendi’nin dedikleri târîh-i dil-sûzu
teberrüken tahrîr olundu.
Târîh
Âh cân-sûz ederek Subhî dediler târîh
Fevt-i Sûzî dil-i yârânını yaktı hayfâ
Nesr: Âsâr-ı tab‘-ı dürerbârlarından müretteb dîvân-ı belâgat-unvânı
vardır. Bu güftâr zâde-i tab‘-ı pür-iktidârındandır.
Gazel Ey şûh sen de etme bu denli cefâ yeter
Uşşâka kendi ışkı belâsı belâ yeter
Bir vuslatın ki derd ü belâ ola âhiri
Ümmîd-i vasl ile bana hicrin safâ yeter
Olmazsa bûs-ı pâyine ger ruhsat-ı rızâ
Rû-mâle hem bu bendesine hâk-i pâ yeter
Görmezse âfitâb-ı ruhun günle heftede
Bir kerre görsem ayda seni mehlikâ yeter
Bir kerre baksa rûyuna Sûzî kemînenin
Bî-çâre derdmende bu ayn-i fezâ yeter
Gazel
Kâr etti gamın cânıma sultânım efendim
Rahm eyle bu efganıma sultânım efendim
Ağlatma beni hâlime rahm eyle kerem kıl
Bak dîde-i giryânıma sultânım efendim
Hecrinle beni öldürüp ey şâh-ı cihânım
Gel girme benim kanıma sultânım efendim
Kaldım yalınız derd ile ahvâlimi sormaz
Gelmez nideyim yanıma sultânım efendim
Gün gibi tulû‘ ede mi bir gün dahi bilmem
Bu hâne-i vîrânıma sultânım efendim
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1899
Var arz-ı selâm eyle demiş ömrü çok olsun
Ol Sûzî-i nâlânıma sultânım efendim
Ravza-i Urefâü’l-Edvâr’da tercemesi mezkûr Haffâfzâde Hattât
Hüseyin Efendi bu gazeli bestelemiştir. Şeyhî Çelebi Câmii imâmı olup
1137 târîhinde vefât eden mesbûku’t-terceme Süleymân Efendi’nin seng-i
mezârında mahkûk târîh-i vefâtı sâhib-i terceme Sûzî merhûmundur.
Subhî
Nâmı Mustafa’dır. Alizâde demekle meşhûr olup Edirneli’dir. Hüsn-i
hatta mâlik olduğundan Mustafa Subhî nâmıyla tercemesi Ravzatü’lHattâtîn’de dahi mezkûrdur. 1148’de vefât eden mesbûku’t-terceme şâ‘ir
Sûzî’nin şu:
Târîh Âh cân-sûz ederek Subhî dediler târîh
Fevt-i Sûzî dil-i yârânını yaktı hayfâ
Ve Ravzatü’l-Ulemâ’da Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel asrı ulemâsı sırasında tercemesi mastûr 1152’de vefât eden Müderris Seyyid Abdullah
Efendi’nin şu:
Târîh Dedim Subhî hurûf-ı cevher ile kîleh târîhin
Müderris Seyyid Abdullah Efendi’ye Hudâ rahmet
Târîhleri bu zâtın eser-i güftârı olduğuna nazaran Tuhfetü’lhattâtîn’de 1143 târîhinde Manisa kadısı iken vefât etti denilmesi sehivden münba‘is olup sahîhinin 1163 olması iktizâ eder. Bu şiir onundur.
Gazel Gonceler güller küşâde nev-bahâr oldu yine
Bülbülün feryâd u zârı sad hezâr oldu yine
Kûhsâr-ı gamda seyr et taze derd-i aşkımı
Lâle-i dâg-ı derûnum âşikâr oldu yine
Murg-ı dil pervâz-ı istignâda iken âkıbet
Göz göre bir çeşm-i şahbâza şikâr oldu yine
[s.579] Feyzî
Elîfîzâde Râmiz Tezkiresi beyânınca ol şâ‘ir-i mâhirin ism-i feyzintibâhı Feyzu’llah olmakla mahlas-ı mezkûr mümtâz-ı tab‘-ı ma‘ârifmevfûru olmuştur.
Târîh
Elîfî ola cennette elîf-i bezm-i hûr-ı ayn
târîhînde irtihâl ve ülfet ü ünsiyet-i cinâna isti‘câl eden mahrûse-i Edirne’nin zarîfi ve erbâb-ı zevk u safânın rind-i harîfi Elîfî merhûmun te’lîf-i
1900 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
mecmûa-i vücûdu yani mahdûm-güzîn-i maârif-nümûdu olmakla Elîfîzâde
denmekle şöhret-şi‘âr hoş-sohbet bir zât-ı celîlü’l-mikdâr idi. Edirne’de
kasab-pûş-ı hilye-i vücûd ve tahsîl-i dest-mâye-i ma‘rifet ile zirve-i a‘lâ-yı
irfâna su‘ûd buyurduklarında dârü’l-metâlib ve âmâl olan dârü’l-hilâfeti’laliyyeye hatt-ı tirhâl-i azîmet ile bazı kibârın dâire-i devletlerine rûy-mâl
ve feyz-iksîr-i nazarlarıyla iktihâl edip şeref-i mülâzemetle karîn-i âmâl olmuş idi. Badehû Rumeli kalemine duhûl ve İnebahtı rütbesinden ma‘zûl
olup egerçi vefret-i infisâl ile sâlise rütbesine îsâl etmemiş idi. Lakin 1176
senesi hilâlinde kudât-ı askerin mekâdir-mendi Pîrîzâde Osmân Efendi
hazretleri Banaluka kazâsını inâyet buyurmalarıyla nâil-i âmâl olmuşlar idi. Ve 1179 senesi Muharreminde esnâ-yı hükûmetlerinde rihlet ve
kazâ-i âhir-cinâna azîmet etmişlerdir. Müddet-i inkızâ-yı ömrü hudûd-ı
hamsîni mütecâvizdir. Sinn-i sittîne mütenâhiz idi. Egerçi ulûm-ı arabiyyede tahkîk-i makâm üzre alâkası olmayıp lakin imdâd-ı feyz-i tab‘-ı sedâd ile
fenn-i şi‘r u inşâda fâ’iku’l-akrân ve bi-tahsîs fenn-i târîhte şâyân-ı tahsîn-i
cümle hünerverân olup Vehbî-i asr dense zâtına şâyân idi. Târîhlerinin
şiirine galebesi zâhir olmakla güftârı elsine-i enâmda nâdir olmagın bu
çend ebyâtı teberrüken tahrîr olundu.
Gazel Nâ ehle felek kevkeb u ikbâl u kadr ne
Bu yıldızı düşkünlere yâ kahr u gadr ne
Bî-neş’e gelip bezme tehî câm sunarsın
Ey sâkî senin kâse-i destinde nedir ne
Hemşîresidir bint-i ineb bu zen-i dehrin
Mekkâre biri sâhire ikisi nedir ne
1168 senesi mevsim-i şitâda şiddet-i berd-i hevâdan Sütlüce ile
medîne-i Ebî Eyyûb miyânında olan deryâ müncemid oldukda şuarâ-yı
asr birer târîh-i ra‘nâ inşâ edip cümleden Seyyid Hâkim Efendi’nin
Târîh
Buz üstünden gelen bir kimse geldi dedi târîhin
Deniz altmış sekizde dondu buzdan bendeniz geçtim
târîhi egerçi makbûl-i tabâyi‘-i sıgâr u kibâr olmuş idi. Lakin dikkat ü
im‘ân olunsa lafzan ve ma‘nen olan târîhte ta‘miye uybdan olduğu havâssa
âşikâr olmakla mütercem-i mezbûrun bu târîhleri dahâ ma‘nidârdır.
Târîh Münâsib geldi kaymak Südlüce’den şehr-i Eyyûba 1168
Ve sene-i mezbûrede Sultân Osmân Hân hazretleri câlis-i evreng-i
saltanat olduklarında irsâl-i lihyelerine olan târîhleridir ki menkût ve gayr-i
menkûtundan birer târîh zuhûr eder.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1901
Târîh Bir imlâdır bu resm-i hatt-ı Osmânî mübârek bâd 1168
Ve yine sene-i merkûmede zîb-efzâ-yı mesned-i meşîhat-i islâmiye
olan Vassâf Abdu’llah Efendi’ye olan târîhleridir ki tastîr olundu.
Târîh Oldu Vassâf-ı cihân müftî-i mevsûfü’z-zamân
Ve 1145 sâlinde Şeyh Enîs-i Mevlevî’ye dedikleri târîhtir.
Târih Kutb-i devrân mürşid-i âlem azîz-i muhterem
Olmuş idi keştî-i ma‘nâ-yı bahr içre re’îs
Gûş edip fevtin dediler Feyziyâ târîhini
Gülşen-i lâhûta göçtü âh Mevlânâ Enîs
Sâhib-i terceme harfü’l-elifte mesbûku’z-zikr şuarâdan Elîfî Mehmed
Efendi’nin mahdûmudur. Eski Câmide târîhi vardır.
[s.580] Lafzî
Nâmı Ahmed Efendi’dir. Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis asrı şuarâsından
olup Edirne’de Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî dârü’ş-şifâsında ser-tabîb idi. Bu
gazel güftâr-ı dürerbârlarındandır.
Gazel Gülistân içre devr eden mey-i hamrâyı seyr eyle
Ruh-ı dilberde aks etmiş gül-i ra‘nâyı seyr eyle
Geçerse fasl-ı gül ey bülbül-i şeydâ ne gam her dem
Cemâli bâğına yârin yürü zîbâyı seyr eyle
Cemâli âb ü nâbını eger yârin bilem dersen
Felekte neyyir-i a‘zam cihân-ârâyı seyr eyle
Egerçi bâğ-ı dehr içre bulunur serv-kad ammâ
Bulunmaz dil-rübâ-âsâ sehî-bâlâyı seyr eyle
Deme sâkî ayağını çeker takbîle yüz vermez
Gelir kendi ayağıyla görür sahbâyı seyr eyle
Dediler tıfl-ı nevresdir o meh on dört ü on beşde
Görenler garra-i hüsnün dedi garrâyı seyr eyle
Bu şi‘r-i nev-zemînine olanlar Lafziyâ peyrev
Geçer Sehbân u Hassânı dahi a‘lâyı seyr eyle
Gazel-i Diğer Şevk-i ahbâb ile dün gün pür-şitâb olmak gerek
Cem‘-i yârân şem‘i için pîç ü tâb olmak gerek
Dem-be-dem ızhâr-ı ışk ile dilâ Sûzân olup
Yanmada pervâne-âsâ dil kebâb olmak gerek
1902 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Serd olunsa vâdî-i ışk ile germ ü serd-i dil
Sergüzeştimiz mufassal bir kitâb olmak gerek
Zâhidâ sanma imâret isteye rindân-ı ışk
Mübtelânın hâli gün günden harâb olmak gerek
La‘l-i meygûn ile yârin teşne-dil âşıkları
Eşk-bâr-ı Lafziyâ hûn-ı şarâb olmak gerek
Nehrî
Ravzatü’l-Ulemâ’da (177) numarada tercemesi mezkûr (Vahîdiye)
müellifi Mevlânâ Hâfız Ali Vahîd Efendi’dir. Mevlânâ-yı mûmâileyhin
Mısrî Niyâzî hazretlerinin devriye-i arşiyelerine yazmış olduğu işbu târîh:
Bu risâle hoş oluptur hayret ehline delîl
Şerbet-i gaybdan içer ise şifâ bulur alîl
Mısriyâ âb-ı hayât elfâzının bu târîhi
Aktı gûyâ bezm-i cennet içre âb-ı selsebîl 1068
Nesr: Târîhlerini takdîsen (Nehrî) mahlasıyla söylemiş olduğu
ebyât Sultan Selîm Câmii’nde vâki kütüphânede Çelebi Mustafa Paşa
kitapları miyânında hatt-ı destiyle mahfûz bulunan mecmûalarında (li
muharririhi’l-fakîr Nehrî-i pür-taksîr) ser-levhası altında muharrer olan
ebyât müfâdına nazaran mûmâileyhin eş‘ârda dahi yed-i tûlâsı olduğu anlaşılmakla bi’l-istinsâh teyemmünen ve teberrüken buraya tenmîk edildi.
Nazm Devre-i arşiyyesi Mısrî-i Îsâ-meşrebin
Levh-i mahfûz üzre yazıldı çü vahy-i Cebraîl
Magz-ı Kur’ân-ı kerîm ü nagz-ı âsâr-ı nebî
Nokta-i imlâsına heft-âsümân olmaz adîl
Kût-ı ankâ-yı gönüldür sofra-i lâhûttan
Eylemez hergiz tahammül gerden-i hargûş bil
Nutku mişkât-i tecellîdir zücâc-ı kalbine
Nefha-i feyz-i ilahîden alıp dühn ü fitîl
Ettirir mi‘râc-ı rûhânî fezâ-yı akdese
İstivâ-yı arş-ı rahmâna olup peyk-i celîl
Tâb-ı hurşîd-i cemâli remz ile kılmış ıyân
Mahşer-i mahv-ı fenâda ref ‘ olup mikdâr u mîl
Feyz-i akdesten revân eyler dile ilm-i ledün
Fehm eden erbâb-ı irfâna gerekmez kâl ü kîl
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1903
[s.581]
Hızr-veş aynü’l-hayât olmuş harîm-i ka‘bede
Mâ-i zemzem âb-ı İskender ana olmaz mesîl
Teşne-gân-ı haşrı serâb-ı tesellî kılmağa
Bezm-i me’vâdan çü havz-ı kevser aktı selsebîl
Devre-i kübrâya bâis şem‘-i zât-ı Kibriyâ
Müntehâ-yı haşr-ı ekber menzil-i ceyş-i rahîl
Zât-ı Hakk mir’ât-ı esmâ zâta eşyâ reh-nümâ
Kesreti vahdette kesret vahdet-i zâta sebîl
Rûşenâdır devre-i arşiyye-i sırr-ı ebed
Leyse fi’d-dâri gayruhu deyyâruhu 88 yüz tuttu delîl
Dest-i kudret levha-i dîvâna yazdı matla‘ım
Devr edip Mısrî ademden Nehriyâ geldi çü Nîl
Esrâr
Nâmı Ali’dir. Kuşcu Doğan Mahallesi’nde Sebîl Sokağında on sekizinci numarada vâki Nakşî dergâh-ı şerîfi şeyhi Ahmed Efendi’nin sulbünden 1253 senesi hilâlinde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup pederi irtihâlinden sonra dergâh-ı mezkûre şeyh olmuş idi. Bu hâl ile 1307
târîhinde irtihâl-i dâr-ı bekâ eyledi. Eş‘ârı kelâm-ı mevzûn kabîlindendir.
Sa‘de’ddin nâmında bir mahbûb hakkında nazm edip hatt-ı destiyle elde
edilen gazelinden müntahab ebyâttır.
Nazm Basîretle nazar kıl zâhidâ mihrâb kavsine
Sezâdır kıble-i ışk olsa ger tasvîr-i Sa‘de’ddîn
Elest bezminde bend etmiş kamu uşşâkı gîsûsu
Anınçün ehl-i ışk bin cân ile dil-gîr Sa‘de’ddîn
Cabâdır ehl-i ışka menba‘-ı feyz-i hayât Esrâr
Memâta etse telkîn hay eder ol pîr Sa‘de’ddîn
Harfü’z-Zâl
Zâkirî
Nâmı Hacı Hüseyin’dir. Memâlik-i Îrâniye’den Hoy kasabasında tevellüd etmiştir. 1290 senesi hilâlinde Edirne’ye gelerek Hazînedâr Sinân
Bey Mahallesi’nde ikâmet ve Eski Câmi-i şerîf pîşgâhında kitapçılık sanatıyla te’mîn-i ma‘îşet eylemiş idi. 1321 sene-i hicriyesi evâhirinde sinni
88 Evde (kâinatta) ev sahibinden (Allah’tan) başkası yoktur.
1904 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
seksene vâsıl olduğu hâlde irtihâl etmekle Fırınlar Sırtı mevki‘i semtindeki
Acı Çeşme kurbunda vâki kabristânda defn olunmuştur. Bu beyt kelâm-ı
mevzûn kabîlinden olan eş‘ârındandır.
Matla‘
Susadım su diledim dilber dudağın gösterir
Gül dedim sünbül dedim zülfün yanağın gösterir
Nushî
Edirneli’dir. Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel asrı şâiridir. Bu gazel güftâr-ı
dürerbârlarındandır.
Gazel Hokka-i la‘lin açıp uşşâka lü’lü gösterir
Teşne-gâna kûze-i mercân ile su gösterir
Cünbiş-i ânın cünûnum gördü o Leylî-sıfat
Kayd-ı Mecnûn etmeye zencir-i gîsû gösterir
Kâmet-i şimşâdına reşk ettiğin bildi çemen
Serve nisbet bâğa varmış kadd-i dil-cû gösterir
Lutfu var olsun eder ihsânı tenhâ âşıka
Sûret-i zâhirde ammâ bir cefâ-cû gösterir
Nakd-i cânın arz eder Nushî gehî cânânına
Yalvarır gâhî öper pâyin tekâpû gösterir
İbrâhîm
Ravzatü’l-Hattâtîn’de tercemesi mezkûr Gâzi Mihâl Bey Câmii
imâmı şeyhu’l-kurrâ İbrâhîm Efendi’dir. Nazîrâ Mecmûasında bu beyit
onun mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârları olmak üzre mazbût bulunmakla bu mahalle kayd edildi.
Matla‘
Işk insânda şehâ çün ezelîdir ezeli
Vech-i meşrûh ile biz de sevelim bir güzeli
Abdî
Edirne şuarâsından olup Şeyhzâde demekle şöhretdâdedir. 1155 senesi Şevvâlinde vefât etmiştir. Âsâr-ı tab‘-ı dürerbârları olan eş‘âr bu mecellenin dördüncü cildinin 26 sahifesindedir mürâca‘at buyurula.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1905
Ravza-i Urefâül-Edvâr Yani ̇ Mûsikî
1906 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1907
[s.582] Lûgat-ı Târihiyye vü Coğrafiyye beyânınca (ilm-i mûsikî)
sadâ-yı sûziş-i edâsı meşhûr-ı enâm olan (Dâvud) aleyhisselâmın elhânla
mezâmîr kırâatini ve benî İsrâîl’in bir müddet ana taklîden ibâdeti güzel
sadâ ve nagamâtın ve ana olan meyl ü muhabbetin eski ve tabîî bir şey
olduğunu işrâb eder ise de bir kâide tahtına vaz‘ı yani fenn-i mûsikînin
îcâdı hükemâ-i Yunâniye’den (Pitagoras)’a atf olunmaktadır. Rivâyete nazaran Pitagoras demircilerin inceli kalınlı çekiçleri darbâtından evvelen
sadânın derecâtını bulup badehû tahta üzerine ibrişimler gererek ettiği
tecrübelerle makâmâtı tayin ve mûsikînin kavâ‘id ve ehemmiyetini mümkün mertebe tefhîm eylemiş ve ondan sonra ale’t-tedrîc kaba sazlar îcâd
yahut ıslâh olunmağa başlamıştır. Bir zaman nagamât ecrâm-ı ulviyenin
yekdiğerine temas ile derûndan hâsıl sadâlardan me’hûz idügine hasr-ı
zehâb olduğu cihetle mûsikîye (tencîm) nâmını vermişler idi. Harekât-ı
felekiyenin mûsikî üzerine birer sûretle te’sîrini yani istimâ‘ edenlerin vaktine ve o vakte münâsip makâma göre gam u sürûr yönünden müteessir ve
bazen merzâya bile şifâ-bahş olduğu mütekaddimînden pek çok kimseler yazmışlar ise de bu sûret zamanımız mûsikî-şinâsânı nezdinde gayr-i
meczûm ve isbâta iktidâr ma‘dûm olduğundan yalınız fenn-i mûsikîye
muvâfık hûb-sadâ ve nagamâtın ervâh-ı beşere te’sîri ve bu te’sîr ile rûhun
münbasit ve munkabız olarak şahsına göre sürûr ve fikret ve sehâ ve
şecâat gibi haller getirdiği kabul olunmuştur. Farâbî’nin kitabı bu fende
müe’llef âsârın en meşhûr ve muteberi olduğu gibi İbni Sînâ’nın Ebvâb-ı
Şifâ’sından (Kitâbü’l-Mûsikî)’si dahi şâyân-ı itibardır ve (Safiyyü’ddîn
Abdü’lmü’min) ve (Sâbit bin Fere) ve (İbrâhim el-Musulî) ve oğlu (İshak) ve (Ebû’lvefâ Cürcânî) dahi bu mûsikî-şinâsların meşhûrlarındandır.
Mütekaddimîn indinde mûsikî on iki makâm ve altı yahut yedi âvâz ve
yirmi dört şube ile teferruâtından ibâret idi. Müteahhirîn bunları mahv u
isbât ve bazılarının nâmlarını ibkâ ederek usûl-ı makâmâtı Rast, Dügâh,
Segâh, Çârgâh, Nevâ, Irâk, Aşîrân nâmlarıyla yediye hasr ve Rasta mukâbil
1908 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Evc, ve Aşîrâna mukâbil Hüseynî makâmlarını itibar ettiler. Ve Avrupalılar dahi Nota usûlünü vaz‘ ederek usûl-i makâmâtı (do), (re), (mi), (fa),
(sol), (la), (si) diyerek yedi nev’e tahsîs edip ara yerlerine nîm-perdeler
koydular. (do) Çârgâh’a ve (re) Nevâ’ya ve (mi) Hüseynî’ye ve (fâ) Acem’e
ve (sol) Rast’a ve (la) Dügâh’a ve (si) Segâh’a bedeldir. Nagamâtın veznini tayin eden (düm tek) usûlu aded ve hiffet ve medd ve sıkletine göre
(hafîf-i evvel) ve (hafîf-i sânî) ve sakîl nâmlarıyla üç kısma münkasımdır
ki kâr-ı nakş beste semâî şarkı hep bu usûle tatbîken icrâ olunur.
Şeyhu’lislâm Mehmed Es’ad Efendi merhûmun erbâb-ı mûsikînin
terâcim-i ahvâline dâir bi’t-tertîb [ Atrâbü’l-âsâr fî Tezkireti Urefâi’l-edvâr]
tesmiye ettiği eserinden me’hûz Edirneli mûsikîlerdir ki âtîde zikr olunur.
İmâm-ı Sultânî İbrâhim Efendi
Edirneli’dir. Fâtiha-i zuhûrlarından hâtime-i ömürlerine varınca bi’lihlâs mihrâb-nişîn-i fazâil ve muktedâ-yı sufûf-ı huffâz-ı şeref-hasâil câmi-i
kemâlât-ı şettâ ser-mahfil-i güzînân-ı ma‘ârif-i lâ yuhsâ olup hüsn-i savt-ı
rikkat-bahşâ-yı nagamât-ı hezâr sûziş-i kârdan bülend-i lezzet-kâr olmagın şehriyâr-i mümecced-i hazret-i Sultân Mehmed Hân’a on sekiz sene
hizmet-i pür-meymenet-i imâmetleriyle kâmyâb ve tarîkat-i ulemâ-i kirâm
üzere zîver-ârâ-yı mesned-i Rumeli olmuşlardır.[s.583] Fenn-i mûsikînin
ilmî ve amelîsinde fazl u ma’rifetleri müsellem-i cumhûr ve pesendîde-i
urefâ-i fenn-i mezbûr olup tetebbu‘-i kütüb-i fenn ve istimâ‘-ı esâtîz-i
hakâyık-figen etmekle e‘âric-i süllem-i makâmât ve zîver-ver-i minber-i
ilm-i nagamât oldular. Hatta cümle-i âsâr-ı tarab-şi‘ârlarından makâm-ı
Hüseynî’de usûl-i devr-i revânda
Beyit
Bitmez yüreğim yâreleri işler onulmaz
Haber eyleyelim çâre nedir bitmez iş olmaz
Murabba‘ı ve makâm-ı evcde usûl-i hafîfte
beyitCennet safâsı vuslat-ı cânân değil midir
Dûzah belâsı mihnet-i hicrân değil midir
Ol zât-ı behiyyü’s-simâtın âsâr-ı enfeslerindendir ki nükte-sencân-ı
fenn-i elhân-ı kavâid-i ilm üzere tenâsüb-i nagamât ve imtizâc-ı şa’b u
nakarâtta pesendîde kılıp üstâziyetlerine hükm etmişlerdir. Bunlardan
mâadâ bir miktar eser-i letâfet-güsterleri dahi vardır. Lakin kibâr-ı tarîkat-ı
aliyyeden olduklarına binâen nâmlarıyla iştihâr-ı âsârdan gûyâ şermsâr olmalarıyla işâ‘at buyurmamışlardır. Sicill-i Osmânî beyânınca sâhib-i terceme İbrâhim Efendi Edirne’de Bezzâz Hacı Mehmed’in mahdûmudur.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1909
Sultân Selîm câmiine imâm ve badehû Sultân Bâyezîd câmiine hatîb oldu.
1073’te imâm-ı sultânî olmakla def ‘aten İstanbul pâyesi ihsân buyuruldu. 1097 Muharreminde imâmetten munfasılen sadr-ı Anadolu ve 1098
Ramazanında Rumeli kazaskeri olup Zilhiccesinde ma‘zûl oldu. 1098’de
şehzâdeler hâcesi dahi olmakla 1099 Muharreminin onunda azl edildi.
1102 Şabanında Kıbrıs’a gönderildi. Sene-i merkûme Zilhiccesinde fevt
oldu. Pâyesi kıdemi ile reisü’l-ulemâ oldu ise de hoş-elhân u lehçe olmaktan
ve mûsikîye mahâreti bulunmaktan başka meziyeti yok idi. “Allâhü a‘lem
bi-hakîkatihi’l-hâl”.
Ahmed Ağa El-Mehter
Edirneli’dir. Vakt-i şöhreti devr-i şâdî-resân-ı hazret-i Sultân Mehmed
Hân’dır. Velvele-i nakkâre-i üstâdiyeti tanîn-endâz-ı tubûl-i eflâk ve sadâ-yı
sûrnâ-yı ma‘rifeti lebrîz-sâz-ı helk ü melâl olup sıyt-ı nefîr-i nagamâtı elhân-ı
halâvet-resân-ı âlemden tenfîr-efgen-i gûş-i sâmi‘ ve fiten-i merkûmun ilmî
ve amelîsini câmi olmagın nefha-i mizmâr-ı ma‘lûmâtı zîver-i gûş-ı zümre-i
fenn-şinâsân ve darb-kûs-i tarb-me’nûs-i üstâdiyeti mâlîde-sâz-ı âmme-i
cihândır. Makâm-ı uşşâkta usûl-i darb u fetihte
Beyit
Fer-i zer bâdeden ol nergis-i mestâne biraz
Mey-i nâb içse gözü mâil olur kana biraz
Murabba‘ı ve makâm-ı sabâda usûl-i devr-i kebîrde
Beyit
Zerre denli âşıka himmet olursa yârdan
Bir değil yüz bin olursa gam yemez ağyârdan
Murabba‘ı cümle-i âsâr-ı mutâbıku’l-edvârından olup kırktan mütecâviz murabbaât ve on kadar hâvi-i nagamât-ı nev musanna‘ pîşrev dahi
nağme-rîz-sâz-ı tab‘-ı sürûr-endâzı olmakla bu vâdilerde müsellem-i
urefâ-i fenndir.
Dervîş Alî-i Kudûm-zen
Mevtınen Edirneli mevliden Filibeli’dir. Kemâl-i iştihârı zamân-ı
saâdet-nişân-ı Sultân Mustafa Hân olup zümre-i dervîşân-ı tarîkat-ı aliyye-i
Mevleviyyedendir. Nakkare-i vüs‘ ü tâkatin turre-zedî-i cidd ü cehd ile
velvele-endâz ve deff-i sa‘y-ı bî-haddin zîver-i keff-i taleb-sâz edip usûl ve
fürû‘-ı fenn-i sürûdu tahsîle âgâz ve mevcut olan esâtiz-i ilm ü elhândan
ahz-ı ma‘lûmât-ı kârsâz olup tekmîl-i fenn-i merkûm ile mutrib-hâne-i
üstâdiyeti tarab-yâfte-i kudûm-ı terâne-rüsûm eylemiştir. Âvâz-ı pâkizesi
1910 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
pür-halâvet ve lehçe-i zîbâsı menba‘-ı letâfet idi. [s.584] Makam-ı Muhayyer Bûselik’te ve usûl-i devr-i revânda
Beyit
Nâz edip ben âşık-ı zâra sever dersin beni
Sen de insâf eyle ey gül-çehre kim sevmez seni
Murabba‘ı ve makam-ı Baba Tâhir’de usûl-i Zencîr’de
Beyit
Gel ey sabâ eser-i gülbahârdan ne haber
Açar mı gonce dili gül‘izârdan ne haber
Murabba‘ı cümle-i âsâr-ı şevk-i şi‘ârından olup bunlardan mâadâ berceste ve zîbâ ve pesendîde-i esâtîz-i hakâyık-pîrâ otuz kadar zâde-i tab‘-ı
maârif-peymâsı dahi vardır ki cemîan muvâfık-ı fenn-i sürûd-ı tarabbahşâdır.
Derviş Mustafa
Aşçıbaşı. Edirneli’dir. Mevlevihânede sâkin idi. Zamân-ı iştihârı devr-i
ferah-tavr-ı Sultân Mehmed Hân olup dervîşân-ı tarîkat-ı Mevleviyye’dendir. Matbah-ı cehd-i ihtimamın evân-ı sa‘y ü iz‘ân ile mâlân ve dûdmân-ı
taleb ü ittikânın pür-kerem-i âteş-i ahz ü irfân edip esâtîz-i fenn-i sürûd-ı
tarab-nişândan taallüm-i tabh-hân-ı firâvân-ı elhân ve tahsîl-i şükr-kârî-i
mezâyâ-yı ilm-i terâne beyân etmekle ser-süfre-nişîn-i üstâdiyet ve çâşnigîr-i niam-ı nagam-ı ehliyet olmuştur. Sadâ-yı halâvet-bahşâ-yı lezzetpeymâsı râhatü’l-hulkûm-ı istimâ‘ ve lehçe-i pâkize edâsı şehd-rîz-i zâika-i
semâ‘ idi. Makâm-ı Hicâz’da ve usûl-i Zencîr’de
Matla‘
Şarâb-ı germ-i aşkı nûş edip mestânedir gönlüm
Gam ile ülfeti var zevk ile bîgânedir gönlüm
Murabba‘ı gıdâ-yı rûh-ı sâmi‘ olan cümle-i âsâr-ı şükr-bârından olup
bundan mâadâ nihâdegî-i tabakçe-i bastta sezâ bir miktar nefîs ve lezzetefzâ eser-i halâvet-nümâsı dahi vardır ki nefâis-hârân-ı fenn-i elhânın
makbûlüdür.
Küçük Müezzin
İsmi Mehmed’dir. Mevliden Edirneli ve mevtınen İstanbullu’dur.
Kemâl-i iştihârı ahd-i avâtıf-peymâ-yı Sultân Mustafa Hân olup huzûr-ı
hümâyûn-ı şehriyâr-ı gerdûn-medârda tekrâr be tekrâr fasl-ı mûsikî-i şâdî
âsâr edip makbûl-i şehinşâh-ı âlî-tebâr olmagın sâir nüdemâ-vâr huzûr-ı
hümâyûna sezâ-vâr-ı güftâra murahhas olup menâsıb-ı celîle-i hâcegân-ı
dîvân-ı âlîşândan Anadolu muhâsebesi kendüye inâyet ve ihsân kılınmış
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1911
idi. Mukaddemâ mezbûrun henüz âyîne-i izârı cilâ-yâfte-i zîbak-ı şebâb
olup jeng-pîrâ-yı reng iltihâ olmadın menâr-ı ilm-i edvârda cidd ü cehd-i
bisyâr ile taallüm-i vâdî-i terâne-hâyîye der-kâr olup ol dem-i safâ tev’emde
mevcut olan üstâdân-ı fenn-i elhândan ikamet niyyet-i tahsîl-i sürûda
müdâvemet ve câmi-i ma‘lûmât-ı tarb-ı gâyet olmağa muvâzabet etmekle ser-halka-nişîn-i üstâdiyet ve mahfil-güzîn-i ehliyet olmuştur. Sadâ-yı
letâfet-nümâ vü halavet-bahşâsı pür-te’sîr ve lehçe-i dil-pesend-i mu‘ârazagûyâsı bî-nazîr olup gerçi dakâyık-ı ilmiye-i fenn-i sürûdda sâde idi. Lakin
amelin icrâda hasbe’l-irâde cümleden ziyâde hâlet-dâde olduğu mesmû‘
ve meşhûr olmuştur. Makâm-ı Muhayyer bûselikte usûl-i devr-i revânda
Matla‘
Alıp âgûşa hemçün hâle ol mâh-ı nevi şimdi
Murâdım üzre döndürdüm bu çarh-ı kecrevi şimdi
Murabba‘ı ve makam-ı nevâda usûl-ı çenberde
Matla‘
Diren ey dil çeşm-i bahtım derd ü hicrân görmesin
Kanlı yaşım seyl-i nigâh ettikçe cânân görmesin
Murabba‘ı cümle-i âsâr-ı neşât-pîrâsından olup bunlardan mâadâ hûşâyende vü zîbâ on beş kadar zâde-i tab‘-ı ferah-nümâsı vardır. Mezbûrun
bin yüz yirmi dokuz senesinde dâru’n-nasr ve’l-meymene şehr-i Edirne’de
minâre-i vücûd-ı hayât-enâresinden itfâ-kün-i kandîl-i rûh olan e’s-salâhân-ı
ecel-i dest-borozân-ı dehen-güşâ-yı sadâ-yı irtihâl musalla-yı cinân olmagın
[s.585] dâhil-i sufûf-ı cemâat-i âhiret olmuştur. Târih-i vefâtı
Mısra
Eyledi Küçük Müezzin mahfel-i me’vâda cây
mısraıdır.
Musallî Efendi
Edirneli’dir. Kemâl-i şöhreti zamân-ı ferah-nişân-ı Sultân Mehmed
Hân’dan devr-i ma‘delet-tavr-ı Sultân Ahmed Hân olup Edirne müderrislerindendir. Vâlidesi enderûn-ı hümâyûn kâbilesi olmagın Ebezâde dahi
derler. Hâl-i tufûliyetinden dem-i kühûlete değin cidd ü cehd ü iktidâr ile
hazz-ı ebkâr-ı kavâid-i edvâr etmeğe heveskâr olup mevcut olan zâyendekârân-ı habâlâ-yı fenn-i terâne-şi‘ârdan taallüm-i terbiyyet-sâzî-i nev-zâde-i
nagamât etmegin üstâd-ı mezâyâ-nijâd ve kâmil-i dakâyık-zâd olmuştur.
Fi’l-hakîka âbistenî-i etfâl-ı sürûd ile şikem-i nagam-ı tev’em-i derûnu bîrûnnümâ olup nev-be-nev iskât-ı cenîn-i âsâr-ı letâfet-pîrâ ederdi. Sadâ-yı bülendi tîz ve letâfette miyâne ve lehçe-i dil-pesendi nezâket-âmîz ü ârifâne
olup kemâl-i kâbiliyet ve ehliyettten gûyiyâ cenîn-i sürûdun bürîdekâr-ı
1912 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
nâfı ve bisât-ı gehvâre-i terânenin dûhtekâr-ı şikâfı idi. Makâm-ı Beyâtî’de
usûl-i Firenkçînde
Matla‘
Hatt-ı izârını gördü senin o hâlet ile
Benefşe ser-be-zemîn oldu yüz hacâlet ile
Murabba‘ı ve makam-ı Hüseynî’de usûl-i devr-i kebîrde
Matla‘
Şimdi meyli gönlümün bir serv-i hoş-reftâredir
Ol hilâl ebrû için gönlüm gözüm âvâredir
Murabba‘ı zâde-i tab‘-ı mezâyâ-dâdesinden olup bunlardan mâadâ
otuz kadar murabbaât u semâî ve şarkısı dahi vardır ki her biri ber-nehc-i
kavâid-i edvâr-ı tarab-medâr pesendîde-i esâtîz ü hakâyık-şi‘âr üstâdiyeti
ma‘lûm-ı sıgâr u kibâr olup âsârı meşhûr-ı cihân olmuştur. (intehâ kelâm-ı
Atrabü’l-âsâr)
Hüseyin Efendi
Haffâfzâde demekle şöhret-dâdedir. Meşâhir-i esâtize-i hattâtînden
olup tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’de dahi mezkûrdur. Mûsikîde vakt-i şöhreti devr-i Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis hazretleridir. Tarîk-i Gülşenî müntesiplerinden olduğu cihetle vefâtlarına Gülşenî şeyhi Ahmed Müsellim
Efendi’nin söylemiş olduğu târîhin bazı ebyâtında hattâtlığını bazısında
mûsikîliğini tezkâr eylemiş olduğundan mûsikîliğe dâir ebyât bunlardır.
Târîh
Mûsikîde yaraşır hâceyi eylerse gulâm
Çektirir perdesine reşkile gûşın şeştâr
Rast etmişdi nevâ evce olup mâye-i şevk
Eder uşşâkını zîr-efgen-i vâdî-i hisâr
İrci‘îye gelip oldu rakkam-ı ömrü şikest
Fevtine etti Müsellim iki târîh şümâr
Cân-ı hattâta olup levh ü kalem vakfa-i tayy
Evc-i mevlâda makam üzre Hüseyn ede karâr
Makam-ı Irak’ta şâir Sûzî’nin
Nazm
Kâr etti gamın cânıma sultânım efendim
Rahm eyle bu efgânıma sultânım efendim
Ağlatma beni hâlime rahm eyle kerem kıl
Bak dîde-i giryânıma sultânım efendim
Murabba‘ı ve yine makam-ı Irak’ta Sûzî’nin
Nazm
Benim ey şâh-ı devrânım bağışla cürm-i isyânım
Hatâ ise demek cânım ağam paşam a sultânım
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1913
Efendim Sûzî-i şeydâ yolunda aşkile rüsvâ
Demez mi sana bî-pervâ ağam paşam a sultânım
Murabba‘ı cümle-i âsâr-ı sürûr-efzâsından olup bunlardan mâadâsı
dahi vardır.
Eş-şeyh Ali Bey
Edirneli’dir. Kemâlzâde dahi derler. 1255 târihinde Sıkça Murâd
Mahallesi’nde gehvâre-zîb-i [s.586] âlem-i vücûd olup sinn-i rüşte vâsıl
ve debbâğ esnâfı silkine dâhil olarak bir müddet sonra Edirne rüsûmât
dâiresine intisâb ile kolculuk hizmetiyle maksadına nâil olmuş idi. O
sırada Sa‘dî tarîki şeyhi Emin Efendi’ye inâbe ederek hûb-sadâya mâlik
olmak mülâbesesiyle tekkelerde zâkirlik etmeye yeltendiği bir zamanda
dersaâdetten memuren Edirne’ye gelerek bazı tekâyânın zâkirlik vazîfesini
deruhde eden üstâd-ı ilm-i edvâr evkâf müdürü İmâm Aynî Efendi’den
mûsikîyi temeşşuk ve taallüm ile mertebe-i kemâle îsâl eylemiş ve badehû
tarîk-i mezkûrdan da ahz-ı icâzetle tekkeye tahvîl edilen Noktacı Kâsım
Efendi Câmi-i şerîfinin meşîhati bu zâtın uhdesine tevcîh buyurulmuş
idi. Sıyt u iştihârı zamân-ı saâdet-nişân-ı hazret-i Abdülhamid Hân-ı
Sânî’dedir. Sadâ vü elhânı gâyet müessir ve latîf olup sâz ve tanbûr dahi
çalar ve biraz da nây üfler idi. Ferahnâk’den
Nazm
Ey gülşen yüzlü meh-i tal‘at-feşân
Tâb-ı ruhsârınla rûşendir cihân
Şevk-i hüsnün olalı halka ıyân
Tâb-ı ruhsârınla rûşendir cihân
Murabba‘ı ve makam-ı Aşîrân’dan aksak usûlüyle (elde şemsiye ayağında potin) nakaratlı şarkı ile makamât-ı sâireden birkaç şarkı bestelemiştir. 1307 târihinde irtihâl etmekle tekkesi sâhasında defn olunmuştur.
Kadri Bey
Dağdevirenoğlu Edirne bostancıbaşısı Mehmed Ağazâde Abdü’lkâdir
Bey’in kerîmezâdesi ve Dağıstânî yüzbaşı Halîl Ağa’nın ferzend-i kihteri ve Edirne Mevlevihânesi ser-neyzeni ve vilâyet mektûbî kalemi
hulefâsındandır. 1287 Karaca Bevvâb Mahallesi’nde mehd-ârâ-yı âlem-i
vücûd olmuştur. İlm-i mûsikî mebâdîsini sâbıku’tterceme Şeyh Ali Bey’den
ta‘lîm ettikten sonra zekâvet ve isti‘dâd-ı fıtrîsi sebebiyle hod-be-hod tevsî‘-i
ma‘lûmât etmiş ve fenn-i edvârda hemân üstâdı ka‘bına yaklaşmıştır. Âlât-ı
mûsikıyye-i mevcûdenin hemân kâffesini ber-edâ ve mahâret-i mahsûsa
1914 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
ile isti‘mâl eyler ise de nây ile uda meyl ü inhimâki ziyâdedir. Sıyt u eşhârı
zamân-ı saâdet-nişân-ı Abdülhamid Hân-ı Sânî’dedir. Ağır aksak usûlüyle
makâm-ı sûznâktan bestelediği şâir-i meşhûr Vâsıf ’ın
Nazm
Çözülme zülfüne ey dil-rübâ dil bağlayanlardan
Kaçınma âteş-i aşkınla bağrın dağlayanlardan
Düşer mi ictinâb etmek seninçün ağlayanlardan
Sirişk-i çeşmimin bak farkı var mı çağlayanlardan
Murabba‘ı tarab-âver ve civân ve şevk-efzâ-yı safâ-perverân olan
yegâne-i eser-i bihteridir.
Nizâme’ddin
İbni eş-şeyh Ahmed. Dersaâdette kâin bil-cümle mevlevi dergâh-ı
şerîfleri kudûm-zenbaşılığından Edirne Mevlevihânesi meşîhatine tayin olunan mûsikıyye-i meşhûr Ahmed Dede’nin mahdûm-ı kihteri ve hattâtlar ravzasında zikri mesbûk Edirne Mevlevi meşîhatinden
ma‘zûl Osmân Dede’nin birâderidir. Mûmâileyh dersaâdette tevellüd
edip pederiyle Edirne’ye gelerek zâten ilm-i mûsikîde olan isti‘dâd ve
vukûfiyetlerini Edirne’de bir derece daha tevsî‘ u tezyîde ihtimâm ile asrının ser-firâzı olmuş idi. Kemâl-i iştihârı Sultân Abdü’lmecîd ve Abdü’lazîz
Hân zamânlarındadır. Edirne Mevlevihânesi’nde bir müddet nây-zen ve
kudûm-zenbaşılık vazîfesini îfâ ettikten sonra Aydın’a gidip bir müddet
orada nây-zenbaşılık ve badehû Konya’ya azîmetle bir müddet de Mevlânâ
kuddise sırruhu’l-isnâ hazretlerinin huzûrunda vazîfe-i mezkûreyi îfâ eylemiştir. Edirne’de bulunduğu zaman cenâb-ı Mevlânâ’nın şu:
Sûre-i velleyli dîdem vasf-ı gîsû-yi şümâst
Ve’d-duhâ hândem serâser nüsha-i rûy-i şümâst89
[s.587] beyt-i şerîfiyle bed’ ederek güftesi elân mazbût bulunan
Isfahân makâmından bir âyîn-i şerîf bestelemiş ve hayli müddet Edirne
Mevlevihânesi’nde okunmuş ise de taallüm eden zevâtın irtihâlleri sebebiyle bestesine vâkıf kimesne kalmadığı gibi bu âyîn-i şerîfin dört hâneden
ibâret bir peşrevi ve terennümleri var ise de onlar da mahv olup yalınız
bir saz semâisi mevcuttur. Bilâhire mûmâileyhin şu‘ûruna halel târî olduğundan berâ-yı tedâvî Sultân Bâyezîd Şifâhânesi’ne gönderilip hastalığın
iştidâdı hasebiyle hânesine nakl olunarak 1286 târihinde irtihâl etmekle
Murâdiye Câmi-i şerîfi hatîresinde defn olunmuştur.
89 Senin zülfünün vasfını, Ve’l-leyli Sûresi’nde gördüm. Yüzündeki nüshada baştan başa Ve’d-duhâ
(Sûresi’ni) okudum.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1915
Nakşî Mustafa Dede
Edirneli’dir. Mısır Mevlevihânesi şeyhi olup şuarâ ravzasında da tercemesi mezkûrdur. Mûsikîde vakt-i şöhreti Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî
ve Abdülmecîd Hân hazerâtı zamânlarındadır. Makâm-ı şett-i arabânda
usûl-i devr-i revânda hazret-i Mevlânâ kuddise sırruhu’l-isnânın
Matla‘
Ey resül-i hazret-i Hakk vey habîb-i kibriyâ
Ey ziyâ-yı ayn-ı âlem vey imâm-ı enbiyâ
Ve usûl-i evferde
Matla‘
Ey tâirân-ı kudsî râ aşket füzûde bâlhâ
Der-halka-i sevdâ-yı tü rûhâniyân-râ hâlhâ
Ve usûl-i devr-i sagîrde
Matla‘
Âşıkân der-kûy-ı cânânü’s-sılâ
Sûy-ı ân hûrşîd-i tâbânü’s-sılâ
Ve yine usûl-i evferde
Matla‘
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü cân îmân-ı menî
Âyîn-i şerîfini bestelemiş ve Konya’da dergâh-ı şerîf-i hazret-i
Mevlânâ’da na‘t-hân Şefîk Dede nezdinde mevcut mecmuadan me’hûz
işbu âyîn-i şerîfin nihâyetinde muharrer ibârât bu mahalle aynen derc u
tenmîk edilmiştir. Bu Şett-i Arabân âyîn-i şerîfini Mısır Mevlevihânesi şeyhi Nakşî Dede Efendi Konya matbah-ı şerîfinde ikrârda iken besteleyip bir
çok vakitten sonra sıla-i rahm için iki yüz altmış dokuz târihinde Edirne’ye
gelerek mezkûr mahalde bulunan ihvân-ı bâ-safâya meşk edip ibtidâ orada kırâat olunmuştur. Badehû avdette Gelibolu Dergâhı’nı ziyâret edip
kezâlik orada dahi mukâbele-i pîr-i dest-gîrde kırâat olunmuştur. (intehâ)
Şu hâle göre mûmâileyhin Konya çilekeşlerinden olduğu anlaşılmıştır.
Yahya Nazîm Efendi
Şuarâ Ravzası’nda tercemesi mezkûr şâir-i meşhûr Pazarbaşızâde
Nazîm Yahya Efendi’dir. Şeyhulislâm Ebû İshak Mevlânâ İsmâil Efendizâde
Mevlânâ Mehmed Es‘ad Efendi “Tarabü’l-âsâr fî tezkireti urefâi’l-edvâr”
nâm eserinde sâhib-i tercemeyi vasf ettiği sırada diyor ki müşârunileyh
dersaâdette tevellüd etmiş ve Kumkapı semtinde ikâmet eylemekte bulunmuş idi. Zamân-ı iştihârı devr-i Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘’den devr-i
Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis’e kadardır. Sultân Mustafa Hân-ı Sânî asrın-
1916 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
da sadr-ı âlî Amucazâde Hüseyin Paşa tarafından mîve-i ter pazarbaşılığı
tevcîh olunup bir müddet o hizmette imrâr-ı zamân eylemiştir. Nazîm
muhibbân-ı Mevleviyye’den idi. Şiir ü mûsikî fenlerini menba‘-ı maârif
olan zevâyâ-yı Mevleviye’den ahz eylemiştir. Şiirde üstâdı o asrın reis-i
şuarâsı olan Şeyh Neşâtî-i Mevlevî’dir. [s.588] Hattâ şeyh-i müşârunileyhin
sitâyişi zımmında bir kasîdesiyle bir iki neşîdesi dîvânında mündericdir.
Müşârunileyh fi’l-hakîka vâdî-i fenn-i edvârda neşr-i tohm-ı âsâr edip selefte ser-zede-i zuhûr olmayan ezhâr-ı reng-â-reng nagamâtı tertîb-i feyz-i
pür-nikât ile isbât edip nîhâde-i şîşe-i îkâ‘ u îcâd eyledikçe kadr-şinâsânı
kemâl-i istihsânlarından hayrân ederdi. Sadâsı tîz edâsı tarab-engîz olmakla
huzûr-ı hümâyûnda kerrât ile fasıllar inşâ ederek pek çok atâyâ-yı seniyyeye
nâil olmuştur. Makâm-ı Acem’de usûl-i muhammeste
Nazm
Ol kim misâl-i hâle meh-i mihribânı var
On dört yaşında sînede bir nev-civânı var
Lâ-büdd olur biter erişir mîve-i merâm
Sabr eyle ey Nazîm bilirsin zamânı var
Ve makâm-ı mezkûrde
Matla‘
Piyâle elde ne dem bezmime habîb gelir
Ayağıma ayağıyla benim nasîb gelir
Ve makâm-ı Muhayyer’de usûl-i zencîrde
Matla‘
Gönül düşüp ham-ı gîsû-yı yâra kalmıştır
Netîce hâtırım ol yâdigâra kalmıştır
Bir bestesi ve beş yüzden mütecâviz murabbaât ve nakş şarkısı vardır
ki her biri bir muktezâ-yı edvâr-ı metîn ve letâfet-nisâr olmakla bi’l-cümle
esâtize-i edvâr tarafından mazhar-ı tahsîn-i bî-şümâr olmuştur. Kezâlik
ulûm-i şettâda dahi mahâret-i kâmilesi olup ez-cümle lisân-ı Fârisîye
kemâl-i vukûfu var imiş. Fatin Efendi Tezkiresi’nde müşârunileyhin 1139
târihinde Edirne’de vefât ettiği mezkûrdur.
Mevlânâ Hüseyin Kefevî
Tercemesi Ravzatü’l-Ulemâ’da Sultân Mehmed Hân-ı Sâlis asrı
ulemâsı sırasındadır. Hadâyıku’l-hakâyık’ta mûmâileyhin tercemesinde
ilm-i mûsikîde tasnîfe kâdir üstâd-ı mâhir olup murabba‘ları tanîn-endâz-ı
çâr-cihet-i rub‘-ı meskûn ve müseddesleri mânend-i nağme-i erganûn-ı
kânûn nevâz-nevâ-yı şeşhâne-i gerdûn ağâzeleri bülend-âvâze vü müsellem
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1917
nev-besteleri güldeste gibi nağme-i mecâlis-i âlemdir, denilmekle buraya
alınmıştır.
Ubeydî
Ravzatu’ş-Şuarâ’da tercemesi mezkûr Nebî Halîfezâde Abdu’rrahman Çelebi’dir. Enîsü’l-Müsâmirîn’de ilm-i edvâr ile fenn-i muammâda
bî-nazîr idügi musarrah olmakla burada dahi zikr edildi.
Nutkî
Edirneli’dir. Karakaşzâde Pîr Mehmed Çelebi’dir. İlm-i mûsikîde
fâiku’l-akrândır. Tercemesi Ravzatu’ş-Şuarâ’dadır.
1918 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1919
Ravza-i Defterdârân
1920 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1921
[s.590] [Vak‘a-i Hayriye’den sonra Edirne’ye defterdâr ve muhâsebeci
olan zevât]
Nûrî Efendi
1257 târihinde Edirne’ye defterdâr olmuş badehû evkâf muhâsebeciliğine tahvîl-i memuriyet etmiştir.
Emin Efendi
1258’de Edirne defterdârı oldu. O sene Şam ile Sayda defterdârlığı
birleştirilip oraya gönderildi.
Hacı Mehmed Münîb Efendi
Kethudâ kitâbeti kaleminden yetişip 242’de kâğıt-ı enderûn emîni
oldu. Badehû taşra memuriyetlerinde bulunup 1260’da Edirne’ye
defterdâr oldu. Ûlâ sınıf-ı evveli ricâlinden olduğu hâlde (15 Rebiulevvel
1287)’de vefât edip Taşkasap’ta Sarı Musa Dede Dergâhı’na defn olundu.
Tuhfetü’l-mülûk fî irşâdi’s-sülûk nâmında tarîk-i Hâlidî’ye dâir bir te’lîfi
vardır. (1258) Muharremi gurresinde Edirne’de defterdâr idügi ahîren bir
fermân-ı âlîde görülmüştür.
Sa‘îd Efendi
1262’de Edirne’ye defterdâr oldu. 1267’de vefât edip İstanbul’da Ayrılık Çeşmesi’nde defn edildi.
Ârif Zeki Efendi
1264’te Edirne defterdârı oldu. 1267’de vefât eyledi. Kâsım Paşa
Mevlevihânesi’nde defn edildi. Sakızlı Es‘ad Muhlis Paşa’nın kayınpederidir.
Hacı Ferîd Efendi
1266’da Edirne’ye defterdâr oldu. Bağdâd defterdârlığından ma‘zûlen
1282 Şabanının yirmi beşinde vefât eyledi. Üsküdâr’da medfûndur.
1922 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Râsih Efendi
1268 târihinde Edirne defterdârı olmuştur.
Tevfîk Efendi
1270 târihinde Edirne’ye defterdâr olmuş ve zamanı Kırım muhârebesi
mes’elesine tesâdüf etmiştir.
Hacı Emin Bey
Çorlulu Ali Paşa’nın ahfâdındandır. Mâliyeden yetişip 1273 târihinde
defterdâr Tevfîk Efendi’nin tahkîkine gelmiş ve infisâline mebnî yerine
defterdâr olmuştur. Badehû 276 Recebinde sergi muhâsebecisi ve 277
Cümâdilâhiresinde vâridât muhâsebecisi ve o sene Zilhiccesinin on sekizinde dîvân-ı muhâsebât azası olup 1284 târihinde vefât etmekle Yahya
Efendi Tekkesi’nde defn olunmuştur.
Tâhir Efendi
Deli Tâhir demekle meşhûrdur. 1275 târihinde muhâsebeci
unvânıyla Edirne’ye gelmiştir.
Abdülhamid Bey
Bu zât dahi 1276’da muhâsebeci unvânıyla Edirne’ye gelmiştir.
Yakup Efendi
1278 târihinde muhâsebeci unvânıyla Edirne’ye gelip bir müddet
sonra vefât etmekle Üç Şerefeli Câmi-i şerîfi hatîresinde defn olunmuştur.
Tâhir Efendi
(12 Şaban 1279)’da muhâsebecilikle Edirne’ye gelip o sene Şevvâlinde
irtihâl-i dâr-ı bekâ etmiştir.
Seyfi Efendi
(19 Şevvâl 1279)’da Edirne’ye muhâsebecilikle gelip 280 Zilkadesinde
infisâl etmiş ahîren Şam ve Yanya ve Bağdâd vilâyâtı defterdârlıklarında bulunmuştur. Şam’da kendisinin Sefîh Efendi nâmıyla yâd edildiği mervîdir.
Ârif Efendi
(23 Zilkade 1280)’de Edirne’ye muhâsebecilikle gelip ba‘de’l-azl
İstanbul’a avdetle 281’de vefât etmiştir.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1923
İbrâhim Efendi
Rütbe-i sâniye ashâbındandır. (29 Muharrem 281)’de muhâsebecilikle
Edirne’ye gelip on mâh mürûrunda infisâl eyledi.
Süleymân Sıdkî Efendi
Rütbe-i sâniye ashâbındandır. (7 Zilhicce 1281)’de Edirne’ye
muhâsebecilikle geldi. Altı ay mürûrunda infisâl eyledi.
Refik Bey
Rütbe-i sâniye ashâbındandır. (4 Cemâziyelâhir 282)’de defterdârlıkla
Edirne’ye gelmiş ve zamanında vilâyet teşkîl kılınmış ise de dört ay
mürûrunda infisâl etmiştir.
[s.591] Rif‘at Efendi
(26 Şevvâl 1282)’de Edirne vilâyetine defterdâr oldu. Bir buçuk mâh
mürûrunda tahvîl-i memuriyet eyledi.
Reşâd Efendi
(20 Zilhicce 1282)’de Edirne vilâyetine defterdâr olup sekizinci ayda
infisâl eyledi. Muahharen şehr emâneti muhâsebecisi ve ûlâ sınıf-ı evveli ricâlinden olduğu hâlde (10 Receb 314) vefât eyledi. Merkez Efendi
Dergâhı’nda medfûndur.
Mehmed Sa‘îd Efendi
(6 Şaban 283)’de Edirne vilâyetine defterdâr olup dört buçuk ay
mürûrunda İstanbul’a tahvîl-i memuriyet eyledi.
Sadullah Mehmed Bey
Ûlâ evveli ricâlindendir. Mîrimîrândan Ankara mutasarrıfı müteveffâ
Ali Paşa’nın sulbünden dersaâdette 1241 senesi evâhirinde kadem-nihâde-i
sâha-i vücûd olup 254 senesi dîvân-ı hümâyûn kalemine müdâvemete
mübâşeret ve o esnâda mekteb-i maârif-i adliyeye nakl ederek tahsîl-i
ulûm-ı âliyeye sarf-ı himmetle muahharen bir müddetçik emti‘a gümrüğü tahrîrât odasına devam eyledikten sonra 260 senesi evâilinde hazîne-i
hâssa muhâsebesi ketebesi sınıfına dâhil ve 263 senesi hilâlinde hâcelik
rütbe-i refî‘asına nâil olarak 269 senesi hilâlinde refîk-i evvel nâmıyla
hazîne-i merkûme tahrîrât odasına nakl eyledikten ve daha sonraları bazı
memuriyetlerde bulunduktan sonra (21 Zilhicce 1283)’de Edirne vilâyeti
defterdârlığına tayin kılınıp 288 Şevvâlinde bi’l-infisâl dersaâdete azîmetle
1924 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
mâliye hazînesince bazı umûr-ı mühimmede ba‘de’l-istihdâm Aydın vilâyeti
defterdârlığına tahvîl-i memuriyetle İzmir’e gitmiş ve orada mizâcına
inhirâf târî olarak defterdârlık uhdesinde olduğu hâlde dersaâdete gelerek 1297 târihinde Rumelihisârı’nda irtihâl-i dâr-ı bekâ etmiştir. Cemîlî
ve Sa‘dî mahlasıyla eş‘ârı vardır. Bu nâ-tamâm gazel âsâr-ı güftârındandır.
Gazel
Dil ki olmuştur muhabbet şem‘inin pervânesi
Sûziş-i firkattir artık vuslat-ı cânânesi
Zabt olunmaz dikme bir zencîr ile şimdengerü
Ol perîşân kâkülün olmuş gönül dîvânesi
Hayli demdir meclis-i meyden ayağı çekmişim
Neyleyim kim hûşyâr olmaz gönül mestânesi
Sâgar-ı aşkı Cemîlî nûş eden rindin olur
Bezm-gâh-ı zevk içre tâc-ı Cem peymânesi
Nesr: Bu kıta Eski Câmi pîşgâhındaki muvakkithâneye ta‘lîk ettiği
levhadan istinsâh olunmuştur.
Kıt‘a İşbu fânî-i muvakkitte gerek
Hakka her an u dakîka tâate
Maraz dünya devâ istiğfâr
Tevbedir şâfî-i bür’i’s-sâate
Nesr: Adliye dâiresi kapısında ve mekteb-i i‘dâdî-i askerî kapısında ve
hadîka-i sultânîdeki dikili taşta olan kıt‘a ve Hadım Ağa’da ve Timurtaş’ta
ve Mustafa Paşa Caddesi’ndeki çeşmelerin târihleri âsârındandır.
Hüsnü Efendi
Mâliye kahvecilerinden Ali Ağa’nın oğludur. Kitâbetle mâliyeye
dehâlet edip sırasıyla muhâsebât-ı atîkada mümeyyiz ve badehû ûlâ sânisiyle
(14 Şevvâl 1288)’de Edirne vilâyeti defterdârı oldu. 1290 senesi Şabanında
infisâl edip badehû Halep’e defterdâr oldu. (10 Cemaziyelevvel 1291)’de
Edirne’ye sâniyen defterdâr olup 293 Zilkadesinde infisâl ederek dîvân-ı
muhâsebâta aza badehû ûlâ evveliyle muhâsebât-ı atîka muhâsebeciliğine
nasb olundu. 1311 Recebinin yirmi ikisinde vefât eyledi.
Tâhir Efendi sâniyen
Mukaddemâ muhâsebecilikle gelen meşhûr Deli Tâhir Efendi’dir.
(Gurre-i Ramazan 1290) târihinde Edirne’ye defterdâr olup 291
Cümâdilûlâsı gurresinde infisâl eyledi.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1925
Hüsnü Efendi sâniyen
1291’de defterdâr oldu.
[s.592] Mehmed Emin Efendi
Ûlâ evveli ricâlindendir. (3 Zilhicce 1293)’te Edirne’ye defterdâr
olup zamanında Rusyalı Edirneyi istîlâ etmiş ve kendisi bi’t-tab‘ infisâl ile
dersaâdete gitmiştir.
Hasan Tahsîn Efendi
Rusyalı tarafından Edirne’nin tahliyesinden sonra Ankara vilâyeti
defterdârlığından 1296 Şabanının yirmi sekizinci günü Edirne vilâyeti
defterdârlığına tahvîl-i memuriyet etmiş ve (Rebiulevvel 297)’de infisâl
eylemiştir.
Mustafa Nâilî Efendi
Ûlâ sânîsidir. ( 12 Rebiulevvel 1297) Edirne’ye defterdâr olmuş ve
(Gurre-i Zilhicce 1301)’de infisâl etmiştir. Edirne’de harâba müşrif olan
tarîk-i Kâdirî’ye mensûb Hacı Memi Dergâh-ı şerîfi i‘âneciliğiyle müceddeden inşâsına delâlet etmiş ve hitâmına da muvaffak olmuştur.
Rızâ Efendi
Ûlâ evveli ricâlindendir. (12 Zilhicce 1311)’de Edirne’ye defterdâr
olup 304 senesi Cümâdilûlâsında infisâl eyledi. Kudemâ-yı memurîn-i
mâliyedendir. Saat Kulesi ittisâlindeki fevâid tiyatrosu âsârındandır.
Mazhar Bey
(4 Cemaziyelâhir 1304)’te Edirne defterdârı olup 305 Muharreminde infisâl eyledi.
Hayri Efendi
(29 Muharrem 1305)’te Edirne’ye defterdâr olup 306 Recebinde
infisâl eyledi. Badehû Adana ve sonra Hicâz vilâyetine defterdâr oldu.
1311’de Hicâz’da irtihâl eyledi.
Refik Ahmed Bey
Sakızlı’dır. Ûlâ evveli ricâlinden olup Sakızlı Es‘ad Muhlis
Paşa’nın birâderzâdesidir. 1306 senesi Recebinde Kastamonu vilâyeti
defterdârlığından Edirne vilâyeti defterdârlığına tayin buyurulup 1310
târihinde Aydın vilâyeti defterdârlığına tahvîl-i memuriyet eyledi. Ba‘de’linfisâl 1314 Zilhiccesinde vefât eyledi.
1926 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Râgıb Mehmed Bey İbni Edhem
Ûlâ evveli ricâlindendir. (27 Rebiulâhir 1310) Aydın vilâyeti
defterdârlığından Edirne vilâyeti defterdârlığına tahvîl-i memuriyet etmiş
ve 1312 senesi Rebiulâhiri evâhirinde yine Aydın vilâyeti defterdârlığına
memuriyetle 1312 senesi Cümâdilûlâsı evâilinde Edirne’den infikâk eylemiştir. Mezkûr Aydın defterdârlığından Kosova ve Manastır vilâyâtı mâliye
müfettişliğine tahvîl-i memuriyet edip az müddet mürûrunda yine Edirne vilâyeti defterdârlığına tahvîl-i memuriyet ederek 1317 Muharreminin
yirmi birinde Edirne’ye muvâsalet buyurmuş ve işbu memuriyetine fakîr-i
câmiu’l-hurûf tarafından bu târîh söylenilmiştir.
Târîh
Suâl ettim Edirne şehrine kim oldu defterdâr
Hemân hâtif dedi târîhini Râgıb Mehmed Bey
Müşârunileyh bâlâ ricâlinden olup el-yevm mâliye nezâret-i celîlesi
müsteşarıdır.
Mehmed Bey
Bâlâ ricâlindendir. Konya defterdârlığından Selânik vilâyeti
defterdârlığına ve oradan Edirne vilâyeti defterdârlığına tahvîl-i memuriyetle (15 Cemaziyelevvel 1312)’de Edirne’ye geldi. Mübtelâ olduğu illeti
tedâvi ettirmek üzere dersaâdete gidip (1 Mart 1314)’te dersaâdette Kabataş’taki hânesinde vefât eyledi. Kânûn çalgısına intisâbından nâşî Kânûnî
Mehmed Bey derler.
Süleymân Fâik Bey
Esbak Gümülcine sâbık Yozgat mutasarrıfı Süleymân Fâik Bey’dir.
1314 senesi Nisanında Edirne’ye defterdâr olup 1317 Muharreminin
evâilinde Hüdâvendigâr vilâyeti defterdârlığına tahvîl-i memuriyet eyledi.
Râgıb Mehmed Bey sâniyen
Bâlâda zikr olunduğu vechile 1317 Muharreminde Edirne’ye sâniyen
defterdâr olmuştur.
Rif‘at Bey
Ûlâ evveli ricâlinden Topal Rif ‘at Bey’dir. 1317 Haziranının on altıncı
günü Edirne’de defterdârlık [s.593] makamına ku‘ûd etmiştir. Bundan evvel Edirne ve Selânik vilâyâtı mâliye müfettişi idi. El-yevm bâlâ ricâlinden
olduğu hâlde mâliye hazîne-i celîlesinde tahsîlât müdürüdür.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1927
Edhem İbrâhim Efendi
Ûlâ sânîsidir. Edirne ve Selânik mâliye müfettişliğinden Edirne
vilâyeti defterdârı olup selefi Rif ‘at Bey mâliye müfettişi oldu. Muahharen ûlâ evveli rütbesine nâil olmuş ise de 1320 senesi Martının ibtidâsında
bâ-irâde-i seniyye azl edildi.
Rif‘at Bey
Nâmı Mustafa’dır. Ûlâ evveli ricâlindendir. Hüdâvendigâr vilâyeti
defterdârlığından Edirne vilâyeti defterdârlığına tayin buyurulmuş iken
vilâyetten vâki olan iltimâs üzerine Bursa’da ibkâ edilmiştir.
Mehmed Midhat Efendi İbni Hüseyin
Erzurumlu’dur. Bir müddet Erzurum’da Envâr-ı Şarkiye Gazetesi muharrirliğini deruhde edip Rusyalı’nın Erzurum’u istîlâ ve tahliyesinden sonra Erzurum ve Van cihetlerine komiserlik ile i‘zâm buyurulan mâliye nâzır-ı
esbakı Yusuf Ziya Paşa’ya kâtib-i husûsî oldu. Ahîren paşâ-yı müşârunileyh
Trabzon vâlisi oldukta def ‘aten mütemâyiz rütbesiyle Trabzon’a a‘şâr nâzırı
tayin edildi. A‘şâr nâzırlıklarının lağvına mebnî dersaâdete giderek bazı
vilâyâta mâliye müfettişi badehü Adana vilâyeti defterdârı badehü Kosova
vilâyeti defterdârı daha sonra sâniyen Adana vilâyetine defterdâr tayin buyurulup bir müddet sonra infisâl eyledi. 1322 senesi Muharremi evâilinde
Hüdâvendigâr vilâyetine defterdâr olmuş ise de Rifat Bey’in Bursa’da ibkâ-i
memuriyetine mebnî sene-i merkûme Rebiulevveli evâsıtında Edirne
vilâyeti defterdârlığına tayin buyurulmuş idi. Bu hâl üzere imrâr-ı leyâl ü
nehâr eylemekte iken 1323 senesi Zilhiccesinin otuzuncu ve 321 Şubatının on birinci Cumartesi günü defter-i ömrü hitâma resîde olmakla bir
gün sonra yani 1324 senesi Muharreminin ikinci Pazartesi günü Sezâyî
Dergâh-ı şerîfi hatîresinde defn edilmiştir. Ûlâ evveli ricâlinden idi.
1928 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1929
Ravza-i Müdîr-i Tahrîr ve Vergi ̇
1930 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1931
[s.596] Edirne vilâyeti tahrîr-i emlak reisi ve mümeyyizleriyle ma‘a
tahrîr vergi müdürleri.
Sâlih Efendi
Dersaâdette Küçük Ayasofya Mahallesi’ndendir. Evkâf-ı hümâyûn
ketebesinden olduğu hâlde Sâmî Paşazâde Subhî Paşa’ya bi’l-intisâb (15
Zilkade 1282)’de tahrîr-i emlâk reisi unvânıyla bi’t-tayin Edirne’ye gelerek tahrîr-i emlâka teşebbüs eyledi. (24 Zilhicce 284)’de riyâset unvânı
tahrîr mümeyyizliğine bi’t-tahvîl yine mûmâileyh uhdesinde olmak üzere
hey’et-i tahrîriyye vilâyet defterdârlığı maiyetine verildi ise de mûmâileyh
Sâlih Efendi hitâm-ı tahrîre muvaffak olmaksızın 1286 târihinde bi’l-isti‘fâ
dersaâdete azîmetle evkâf-ı hümâyûn nezâretinde cihât kalemi mümeyyizi
olduğu hâlde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmiştir.
Abdullah Kâmil
Isparta sancağı dâhilinde Eğirdir kazâsında bir karyedendir. Hâl-i
sıgarında İstanbul’a azîmet ve sınıf-ı küttâba dehâletle Bursa kazâsı
tahrîrinden yetişip oraya baş kâtip oldu. Badehû Bosna ve Tuna vilâyetleri
tahrîr riyâsetine ve 286’da Edirne vilâyeti tahrîr mümeyyizliğine bi’t-tayin
Edirne’ye geldi. ( 9 Rebiulevvel 288)’de hazînede müteşekkil tahrîr komisyonu azalığına oradan Süleymâniye sancağı mutasarrıflığına tayin edildi.
Oradan Bağdâd defterdârlığına tahvîl-i memuriyet eyledi. Ba‘de’l-infisâl
Bosna vilâyeti tahrîr mümeyyizliği inzimâmıyla Banaluka demiryolu komiserliğine tayin kılındı. 292 Rebiulevvelinde azlle dersaâdete gelerek
Banaluka mutasarrıflığına tayin olunup bir müddet sonra Travnik mutasarrıflığına memuriyeti tahvîl ettirildi. Bosna vilâyetinin Avusturyalı
tarafından istîlâsı hasebiyle İstanbul’a gelerek Kırşehir mutasarrıflığına
ve ba‘de’l-infisâl feshâne-i âmîre fabrikası nezâretine badehû bâb-ı vâlâ-yı
seraskerî levâzımât-ı umûmiye dâiresi ikinci şubesi umûr-ı hesâbiye müdüriyetine bi’t-tayin imrâr-ı subh u mesâ eylemekte olduğu hâlde 1318 senesi
1932 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Martının on üçüncü Çarşamba günü Fâtih’te Hâfız Paşa Mahallesi’ndeki konaklarında vefât ederek hazret-i Halid civârındaki kabristânda defn
olunmuştur. Kitâbet ve hesâbda râcil olup yalınız nutûk ve meclis-ârâ idi.
Ahmed Bâdî Bin Mehmed Ağa
Fakîr-i câmiu’l-hurûftur. Pederim Ravzatü’l-Vüzerâ’da tercemesi
mastûr Edirneli Yeğen Hacı Ahmed Paşa’nın Beşli ağalarından İbrâilli
Kaltakkıran Mehmed Ağa ibni Osmân Çelebi’dir. Mahall-i vilâdet-i
âcizânem Edirne’de Kunduk Osmân Mahallesi’dir. Târîh-i vilâdetim 1255
senesi Receb-i şerîfin on ikinci gecesidir. Kirişhâne’de vâki Taş Mektep’te
mukaddime-i ulûmu tahsîl ettikten ve hattan icâzet aldıktan sonra
muallim-i mahsûsdan bir miktar arabî ve fârisî okudum. Badehû kitâbete
sülûk ile 1279’da bed’ ile Filibe ve Edirne sancaklarında arâzî-i emîriye
seyyâr tahrîr memuriyetinde ve 282’de Vize ve Lüleburgaz kazâları seyyâr
arâzi tahrîr memuriyetlerinde bi’l-istihdâm o sene Zilhiccesinde Edirne’nin
tahrîr-i emlâkine mübâşeret olunmakla üçüncü sınıf emlâk muharrirliğine
ve (7 Safer 284)’te tahrîr-i emlâk komisyonu kalemi vukûât kitâbetine ve
(3 Rebiulevvel 286)’da kalem-i mezkûr baş kitâbetine ve (9 Rebiulevvel
288)’de vilâyet tahrîr mümeyyizliğine ve (8 Cümâdilûlâ 289)’da becâyiş
sûretiyle Yanya vilâyeti tahrîr mümeyyizliğine bi’t-tayin (7 Ramazan
291)’de azl edildim. (13 Rebiulâhir 292)’de Bosna vilâyeti tahrîr mümeyyizi olup (16 Ramazan 295)’te istîlâ sebebiyle açıkta kalarak dersaâdete avdetle (22 Zilkade 296)’da Kastamonu vilâyeti tahrîr mümeyyizliğine tayin
olunup (Gurre-i Cümâdilûlâ 297)’de Trabzon vilâyeti tahrîr mümeyyizliğine tahvîl-i memuriyet eyledim. (19 Zilkade 298)’de mümeyyizlik unvânı
ma‘ tahrîr-i vergi [s.597] müdüriyeti nâmına tahvîl edildi. (Gurre-i Şevvâl
1300)’de Diyarbakır vilâyeti tahrîr ve vergi müdüriyetine memuriyetim
icrâ ve muahharen Trabzon vilâyeti tahrîr ve vergi müdüriyetinde ibkâ
edildi. (9 Muharrem 1306)’da sâniyen Edirne vilâyeti tahrîr ve vergi müdüriyetine ve (6 Rebiulevvel 1314)’te becâyiş sûretiyle Konya vilâyeti ma‘
tahrîr vergi müdüriyetine ve (20 Safer 1321)’de kezalik becâyiş tarîkiyle
Hudâvendigâr vilâyeti ma‘ tahrîr vergi müdüriyetine tahvîl-i memuriyet
edilmiş ve zikr olunan memuriyetlerde sebk eden hidemât-ı âcizâneme
mükâfâten (Cemâziyelevvel 292)’de sâlise rütbesi ve (22 Rebiulâhir 295)
beşinci Mecîdî ve (Gurre-i Şevvâl 1300)’de rütbe-i sâniye sınıf-ı sânîsi ve
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1933
(...)90 de mütemâyiz rütbesi ve (15 Rebiulevvel 319)’da üçüncü rütbeden
nişân-ı âlî-i Osmânî ve (Receb 321)’de ûlâ sınıf-ı sânîsi rütbesi ihsân buyurulmuştur. Pederim merhûma Kaltakkıran lakabının tesmiyesi Ravzatü’lvüzerâ’da Yeğen Hacı Ahmed Paşa’nın tercemesinde mezkûrdur.
Abdü’lazîz Efendi
1289 senesi Cümâdilâhiresinin dokuzuncu günü fakîr-i câmiu’lhurûf ile becâyiş sûretiyle Edirne vilâyeti tahrîr mümeyyizliğine tayin kılınmış ve vilâyetin Filibe ve İslimye sancaklarıyla beraber umûm tahrîrini
icrâ ederek Edirne’nin Rusyalı tarafından istîlâ olunacağı zamanda
dersaâdete gitmiştir.
Emin Efendi
Ba‘de’l-istîlâ ve’t-tahliye Kosova vilâyeti tahrîr mümeyyizliğinden
(21 Cemaziyelevvel 1296)’da tahrîr müdürü unvânıyla bi’t-tayin ve (18
Zilhicce 1298)’de unvân-ı mezkûr bâ-irâde-i aliyye ma‘ tahrîr vergi müdüriyetine tahavvül edip sâhib-i terceme (3 Rebiulevvel 299)’da azl olmuştur.
Şâkir Efendi
(24 Rebiulevvel 299)’da Edirne vilâyeti ma‘ tahrîr vergi müdürü
nâmıyla tayin olunmuş ve 1300 senesi Zilkadesinde Diyarbakır vergi müdüriyetine tahvîl-i memuriyet eylemiştir.
Reşid Bey
Nâmı Mustafa olup Ankara vilâyeti tahrîr reis-i esbakı Yâver
Efendi’nin ferzend-i mihteri ve Aydın vilâyeti ma‘ tahrîr vergi müdürü
Hacı Ferîd Bey’in büyük birâderidir. 1300 Zilkadesinde Diyarbakır vergi
müdüriyetinden Edirne vilâyeti ma‘ tahrîr vergi müdüriyetine tayin kılınıp 305 senesi Cümâdilûlâsında Halep vilâyeti vergi müdürü Sâdık Bey’in
becâyişi icrâ kılınmış idi. Mûmâileyh ahîren Adana vilâyeti vergi müdüriyetine memuriyetini tahvîl ve bir müddet sonra Musul vilâyeti mâliye
müfettişliğine tayin kılınıp 1316 senesi Teşrîn-i evvelinde Süleymâniye’den
Ma‘mûretü’l-hamîd kazâsına azîmet etmek üzere iken Surtaş nâhiyesinde
vefât etmiştir. Âsâr-ı şi‘riyesinden bu ebyât Hacı İzzet Paşa’ya verdiği
terkîb-i bendin makta‘ıdır.
90 Boş bırakılmıştır. Müsveddesinde de kendi biyografisi olmadığından bu tarihin 1300’le 1319 arasın-
da bir tarih olması muhtemeldir.
1934 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
Sâdık Bey
1305 Cümâdilâhiresinin otuzuncu günü Halep’ten Edirne vilâyeti
ma‘ tahrîr vergi müdüriyetine becâyiş sûretiyle tayin kılınmış ise de gelmeyip istifâ etmiştir.
Ahmed Bâdî
Fakîr-i câmiu’l-hurûf. Sâniyen. (9 Muharrem 1306) târihinde Edirne
vilâyeti ma‘ tahrîr vergi müdürü olmuş idim.
Emin Efendi
Nevşehirli’dir. Âti’z-zikr Hacı Hasan Rızâ Efendi’nin birâder-i kihteridir. Mûmâileyhin Konya’dan Edirne vilâyeti vergi müdüriyetine ve
fakîr-i câmiu’l-hurûfun Edirne’den Konya vergi müdüriyetine (7 Rebiulevvel 314) târihinde becâyişimiz icrâ kılınmıştır. Mûmâileyh (8 Muharrem 316) senesinde dersaâdette Almanya Hastahânesi’nde mübtelâ olduğu
mesâne illetinden rehâyâb olamayarak vefât etmekle Okmeydanı’nda defn
edilmiştir.
Hacı Hasan Rızâ Efendi
Mesbûku’z-zikr Emin Efendi’nin birâder-i mihteridir. Kastamonu ve
Ankara tahrîr mümeyyizliklerinde ve Kosova vilâyeti vergi ve tahrîr müdüriyetinde bulunarak 1314 Teşrîn-i evvelinde Edirne vilâyeti ma‘ tahrîr
vergi müdüriyetine tayin kılınıp 1317 senesi evâsıtında tekâ‘üden infisâl
etmiş ve (9 Muharrem 1321)’de vefât edip Edirnekapısı [s.598] hâricinde
İbrâhim Çelebi hazretleri civârına defn edilmiştir.
Hüseyin Hüsnü Efendi
Ma‘mûretü’l-azîz vilâyeti vergi müdüriyetinden Edirne vilâyeti vergi
müdüriyetine tahvîl-i memuriyet etmiş ve 1219 sene-i mâliyesi ibtidâsında
Adana vilâyeti ma‘a tahrîr vergi müdüriyetine tahvîl-i memuriyet eylemiştir.
Hüseyin Hüsnü Efendi
İzmirli’dir. Bağdâd vilâyeti vergi müdür-i sâbıkı olup 1319 sene-i
mâliyesi ibtidâsında Edirne vilâyeti ma‘ tahrîr vergi müdüriyetine tayîn
kılınmış ve ahîren fakîr-i câmiu’l-hurûf ile Hüdâvendigâr vergi müdüriyetinden becâyişimiz icrâ buyurulmuştur.
RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1935
Ahmed Bâdî
Fakîr-i câmiu’l-hurûf. Sâlisen. (20 Rebiulevvel 1323) ve (12 Mayıs
1321)
Bu kitabın muhteviyâtı hatt-ı dest-i fakîr-i câmiu’l-hurûf olup
yalınız (341) sahifeden (408) sahîfeye kadar olan (68) sahîfe Ravzatü’lhattâtîn Çırpanlı Necîb Efendi nâmında bir kâtibe yazdırılmış ve taraf-ı
fakîrânemden mukâbele edilmiştir.
2/2. Cildin Sonu
1936 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si