okul gazetemizin ilk sayısı çıkmıştır.

ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ
Haber-Kültür-Sanat-Spor
ÖZDEN
CENGİZ
ANADOLU
LİSESİ
Okul Gazetesi
GÖZDEN… SÖZDEN... ÖZDEN… BİZİM KALEMİMİZDEN…
EKİM 2014 , SAYI 1
Neden Özden Cengiz
Anadolu Lisesi ?
Kübra Yılmaz – 9E
Bütün anne ve babalar için çocuklarını iyi bir
okula yerleştirmek büyük bir öncelik. Bunun
için bu yıl da ellerinden geleni yaptılar ve
çocuklarıyla beraber kendilerine en uygun
okulu aradılar. Puanlarına göre çeşitli
okullara yerleştiler. Bizim okulumuza da
gelenler gidenler ve sonra pişman olup geri
gelenler oldu. Evet, şaka yapmıyorum.
Başka okula gidip “Özden Cengiz AL’inde
olmalıyız.” diyip geri dönenler oldu. Bizler de
“Hoşgeldiniz” dedik. 
Okulumuzu arkadaşlarımız neden seçti ve
okulumuz hakkında neler düşünüyorlar.
Bunları arkadaşlarımıza sorduk ve işte
arkadaşlarımızdan aldığımız cevaplar…
İyi ki burdayım diyorum. Okul her şeyiyle
beni büyüledi. Öğretmenleri, hijyeni,
rengarenk sınıf kapıları, kütüphanesi vs.
Rengarenk konferans salonu koltukları
insana coşku, sevinç, mutluluk veriyor. Bir
gökkuşağını andırıyor. Üstelik yanında bol
oksijen sağlayan bir ormanı var. Beden
eğitimi dersleri en keyifli burada geçiyor.
Karşısında İstanbul'un her yerinde bulunmaz
çamlarla, ağaçlarla kaplı yemyeşil ormanı.
Biraz yukarıda olduğu için ne araba sesi var
ne bir şey. Her yönüyle bambaşka bir okul.
Ve diyorum ki: iyi ki buradayım… İyi ki Özden
Cengiz Anadolu Lisesi’ndeyim...
Şevval Aktepe 9B
Ben Özden Cengiz Anadolu Lisesi’ni
öğretmenim bana önerdiği için yazdım. Okul
bir kolejden farksızdı. Benim için sadece
okulun dış görünüşü değil içindeki bilgi de
önemliydi. Daha sonra dersler başladığında
öğretmenlerin de bilgiye önem verdiğini
anladım. Müdürün genç ve yeniliklere açık
olmasının bu okulu daha da iyi yerlere
getireceğini anladım. Bizim bir avantajımız
daha var. Okulun yeni açılması. Bu okulu
daha iyi yerlere getirecek olanlar bizleriz.
Fatma Tarak 9E
Devamı sy.3’te.
Tarih Müzesi
Semire Yaşar Hocamız okulumuzda bir tarih müzesi
oluşturmak için kolları sıvadı. Siz de evinizde bulunan
tarihi özellik taşıyan eşyaları müzede sergilenmesi için
getirip yardımcı olabilirsiniz.
sy. 5
Scrabble Turnuvası
İngilizce öğretmenimiz Sıdal Hanımın çalıştırdığı
scrabble grubumuz çalışmalarına başladı.Haftada üç gün
öğle aralarında çalışan arkadaşlarımız İngilizce scrabble
oynayarak İngilizcelerini de geliştirmiş oluyorlar.
sy. 2
ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM
2
Eylül Ayı Öğretmen
Seminerleri
Altuğ Hakan Sanbay – 9D
Eylül ayının başında öğretmenlerimiz okula
bizden iki hafta erken başladılar. Bu sene ilk
defa Haziran ayında uygulanan ve Özden
Cengiz Anadolu Lisesi’nin de okula yeni gelen
öğretmenlerimizle birlikte gerçekleştirdiği
Eylül ayı öğretmen seminerleri hakkında
öğretmenlerimizin ne düşündüğünü sorduk.
Bu okulda ilk seminer dönemim. Oldukça
verimli geçtiğini düşünüyorum. Seminerde
çalışma ve sunum yapan, bizleri bilgilendiren
tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim.
Yıldız Kabaklı
Okulumuzda yaptığımız seminer çalışmaları
çok verimliydi. Seminerlerin bana çok şey
kattığını düşünüyorum. Bir sonraki
seminerde daha da iyi çalışmalar göreceğime
eminim.
Heval Belgen
Vizyon ve misyon olacak meslektaşlarımın
özellikle iletişim konusundaki slaytları
ufkumu çok genişletti.
Sıdal Acar
Öğretmenlerimiz çeşitli konularda sunumlar
yaptı. Konular gerçekten faydalıydı. Yalnız bu
konuların bu alanda uzmanlaşmış kişiler
tarafından sunulması bizler için daha etkili
olurdu diye düşünüyorum.
Seminer döneminin oldukça faydalı geçtiğini
düşünüyorum. Fakat eğitim-öğretime
hazırlık için zaman ayrılması fikrindeyim.
Levent Saklıca
Müge Taşken
Gayet güzeldi. Verimli geçti. Çok şey
öğrendik. Özellikle meslektaşlarımın kendi
deneyimlerini paylaşması hepimiz için faydalı
oldu diye düşünüyorum. Yalnız süre biraz
fazla. Üç gün yeterli diye düşünüyorum.
Tansel Genç
Etkin ve verimli bir dönem geçirdik. Çok şey
öğrendim. Keyif aldım. İlerleyen yıllarda
konular da daha zenginleşecek ve biz daha da
keyif alacağız diye düşünüyorum. Emeği
geçen herkese teşekkürler.
Gökhan Demirkıran
Scrabble Turnuvası
Ebru Turan – 10E
Scrabble Belçikalı Hyppolite Wouters
tarafından geliştirilmiştir. Her oyuncu aynı
harflerle oynar ve yalnızca kendisinin yazdığı
kelimelerden puan alır. Bu tür oyunda şansın
hiç rolü yoktur. Oyun oyuncu sayısıyla sınırlı
olmayıp birçok oyuncuyla oynanabilir.
Özellikle bu oyun Fransızca konuşulan
ülkelerde çok revaçta olup bir oyuna 400
kişinin katıldığı olmuştur.
Sidal Hocamıza bizi bu oyunla tanıştırdığı için
çok teşekkür ederiz. Gerçekten çok eğlenceli
bir oyun. İngilizce olması ise bizim için ayrı bir
avantaj. Çünkü İngilizceyi geliştirmemizi de
sağlıyor. Bence bu oyun, herkes tarafından
oynanmalı ve oynatılmalıdır. Ayrıca, okullarda
ya da diğer eğitim kurumlarında da tavsiye
edilmeli
ve
turnuvaları
da
gerçekleştirilmelidir. Arkadaşlarınızla birlikte
saatlerce bu oyunu oynayabilirsiniz. Her
oyunda
tatlı
bir
rekabet
süreci
yaşayacağınızın garantisini verebilirim.
Oyunu, pek çok kırtasiye ya da büyük
markette bulabileceğiniz gibi İnternet
üzerinden de satın alabilirsiniz. Ya da bizim
scrabble grubumuzua katılabilirsiniz. 
ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM
Neden Özden Cengiz
Anadolu Lisesi?
Merhaba, ben Fatih Emre. Bu okulu gelip
gezdiğimizde çok beğenmiştim. Özellikle de
fiziki imkanlarını. Okulun ilk gününde
müdürümüz Mehmet Hoca, müdür
yardımcısı Yüksel Hoca ve coğrafya
öğretmenimiz Gökhan Hoca konuştuğunda
içimden "İşte burası benim okulum." dedim.
Derslerimiz başladığında ise yine bir heyecan
yaşadık. En sevdiğim ders olan Tarih dersine
girdiğimde ise bu heyecan daha büyüktü
çünkü ileride yapmak istediğim meslek olan
Tarih öğretmenliği için çok büyük bir fırsattı.
Bu okul iyi ki benim okulum, iyi ki bu puanı
almışım iyi ki bu okulu tercih etmişim.
Fatih Emre Arslan 9B
Ben okulumuzu çok iyi bir eğitim
alabileceğim için seçtim. Gelecek hayatımı
burada okuyarak şekillendirebileceğim için
seçtim. Daha iyi bir eğitim, daha iyi bir
üniversite ve daha iyi bir iş, meslek için bu
okulu seçtim. Bu okulda hem ders çalışarak,
hem eğlenerek zaman geçirebileceğime
inandığım için geldim. Ben iyi bir gelecek için
Özden Cengiz ailesindeyim, size de iyi bir
gelecek için Özden Cengiz ailesini seçmenizi
öneririm.
Güren Özcan 9E
Ben 9/B sınıfından Şeyma Eralp. Başlangıçta
bu okul hakkında hiçbir bilgim yoktu. Bu
okulu yazarken ki düşüncem
okulun puanının kendi puanıma yakın
olmasıydı. Okul hakkında hiçbir fikrim
olmadığı için ilk başta çok üzülmüştüm.
Burayı ziyarete geldiğimde ise okula kayıt
olma konusunda kararsızdım. Okul aslında
fiziki yönden çok iyiydi fakat yol konusunda
sıkıntılarımız vardı. Ailemin isteğiyle Asiye
Ağaoğlu Anadolu Lisesine nakil istedim.
Fakat nakil konusunda Bakanlık tarafından
oluşan sıkıntılar dolayısıyla nakil tercihimi
değiştirdim. Bu seferde şansımı TEB Ataşehir
Anadolu Lisesi için kullanmak istedim.
Maalesef naklim bu okula da çıkmadı. Artık
bu okula alışmıştım. Okulun sosyal imkanları
fazlasıyla genişti. Ve sadece yol sorununun
burda kalmama engel olmasını
istemiyordum. Bence burda diğer okullarda
bulamayacağım bir ortam vardı. Fakat
ailemin isteğiyle Mustafa Kemal Anadolu
Lisesine nakil istemek zorunda kaldım. Artık
hem öğretmenlerime hem arkadaşlarıma
kısacası okuluma alışmıştım ve gitmek
istemiyordum. Ki bu nakilde tutmadı. Ben
buna çok sevinmiştim. Artık Özden Cengiz
ailesine katılmıştım. Bu okulda çok başarılı ve
mutlu olacağıma inanıyorum. Sevgilerimle...
Şeyma Eralp 9B
Özden Cengiz Anadolu Lisesini seçmemdeki
en büyük nedenlerden biri
yeni ve çok disiplinli olmasıydı.
Öğretmenlerinin büyük bir kısmının
uzun yıllık tecrübelerinin olmasıda bu
okuldaki kaliteyi gösteriyordu.
Bu okulu seçmemdeki diğer etkenler ise çok
iyi bir alana kurulu
olması,bahçesindeki ve binasındaki yapıların
yeni olmasıydı. Okula
başladığımda da bu beklentilerimin hiçbiri
boşa çıkmadı.
Halit Enes Kalaycı 9E
Özden Cengiz Anadolu Lisesi her yıl daha
başarılı öğrencilerle dolacak
bir okul. 10.sınıfların yalnızlıktan bıkıp yeni
gelen 9.sınıflara hasretle baktığı, selam
verdiği bir okul. Öğretmenlerin yağmur,
öğrencilerin en verimli toprak olduğu bir
okul.Oksijen seviyesinin tüm İstanbul'la
yarışacağı bir okul.Ayrıca -kimse alınmasın
ama müdür algım böyleydi- kel, göbekli
müdür geleneğini yıkıp geçen bir müdüre
sahiptir.  Lafı çok uzatmadan şöyle
diyeyim: Özden Cengiz Anadolu Lisesi,
Özden Cengiz 'dir. Burda bulunmak beni
mutlu ediyor. 
Sümeyye Nur Canatan 9E
3
ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM
4
BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETMENLERİMİZ
Yıldız Kabaklı
Levent Saklıca
Röportaj
Özden Cengiz
AL’de Spor
Beyza Önalan – 9B Enes Öğretmen- 9B
Yıldız hocam sizi daha yakından tanıyabilir
miyiz ?
Ankara’da doğdum. O.D.T.Ü beden eğitimi
ve spor bölümü mezunuyum. Spora 6
yaşında cimnastik ile başladım. İlkokulda iken
voleybol Türkiye 3.sü olduk. 3.sınıfta masa
tenisine başladım. İlk olarak Türkiye 2.liği,
sonrasında ferdi ve takım olarak bir çok
derecem var.
Beden Eğitimi Dersleri
Okulumuzda Beden Eğitimi ders saatlerinin 4saat olması
bizler için hem eğlenceli hem de faydalı oluyor. İki
hocamız da bizler için faydalı egzersizler yaptırıyor ve
serbest kaldığımız zamanlarda arkadaşlarımızla oyun
oynayarak da vakit geçirebiliyoruz.
Neden Özden Cengiz Anadolu Lisesini
tercih ettiniz ?
Özden Cengiz Anadolu Lisesi, genç ve
dinamik bir kadroya sahip, spora çok önem
veren bir okul, destekçi bir yönetime sahip,
evime yakın ve aynı zamanda da bu okulun
velisi olmam bana Özden Cengiz Anadolu
Lisesini tercih ettirdi.
Spor salonumuz ne zaman faaliyete
geçecek ?
Aldığımız son bilgilere göre kasım sonu aralık
başında spor salonumuz faaliyete geçecek.
2014 – 2015 eğitim öğretim yılı içerisinde ne
gibi etkinlikler yapmayı planlıyorsunuz ?
Yıl içerisinde futbol, basketbol, voleybol ve
masa tenisi branşlarında takımlar kuracağız.
Bu yıl içinde okul takımlarımızla ilçe
maçlarına katılmayı planlıyoruz.
Takım Seçimleri
Bugünlerde hocalarımız basketbol, voleybol ve çeşitli
branşlarda öğrenci seçimleri yaparak takımları
oluşturacak. Şu anda yapımı süren spor salonumuz
bittikten sonra daha rahat bir şekilde çalışmalarımızı
sürdüreceğiz.
Spor salonumuzda hangi spor branşları
gerçekleştirilebilecek ?
Spor salonumuzda fitnees, voleybol,
badminton, futsal ve tenis branşları
gerçekleştirilebilecek.
ÖZLÜ SÖZ
Spor
Hayat
Spor dünyası, hayat oyunun klasik bir örneğidir.
Takdiri kimin aldığı önemli olmadığından pek çok
şey başarılabilir. Büyük oyunlar kişisel başarıdan
çok skora bakan, bencil olmayan ve disiplinli
oyuncularla oynanır.
Jack Whitaker – Spor Spikeri
Yıldız hocamız öğleden sonraları, Levent
hocamız ise sabahları okulda bulunuyor.
Levent hocam sizi daha yakından
tanıyabilir miyiz ?
İstanbul’da doğdum. İlkokulu İlhami Ahmet
Örnekal okulunda okudum. Ardından
Fenerbahçe Lisesi’nde eğitimime devam
ettim. Marmara Üniversitesi beden eğitimi
öğretmenliği mezunuyum. Spor hayatım 10
yaşında iken Fenerbahçe altyapısında futbol
ile başladı. 15 yıllık spor hayatım boyunca
Antalyaspor, Kartalspor, Beykozspor
takımlarında oynadım.
Neden Özden Cengiz Anadolu Lisesini
tercih ettiniz ?
Özden Cengiz Anadolu
Lisesi hem fiziksel hem
akademik olarak çok
iyi olduğunu
düşündüğüm bir
okul. Bu nedenle
Özden Cengiz
Anadolu Lisesini
tercih ettim.
Spor salonumuz
ne zaman
faaliyete geçecek
?
Müteahitin verdiği
bilgilere göre, spor
salonumuz 2015
yılının ilk günlerinde
faaliyete geçecek.
2014 – 2015 eğitim öğretim yılı içerisinde ne
gibi etkinlikler yapmayı planlıyorsunuz ?
Yıl içerisinde masa tenisi, basketbol,
atletizm, voleybol, futbol branşlarında
takımlar kurmayı ve yıl sonuna doğru sınıflar
arası turnuvalar yapmayı planlıyoruz.
Spor salonumuzda hangi spor branşları
yapılabilinecek ?
Spor salonumuzda basketbol, voleybol,
hentbol, badminton, futsal, masa tenisi,
fitnees ve tenis branşları
gerçekleştirilebilecek.
ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM
5
İspanyolca
Öğretmenimiz
Marlyn!
Enes – Dilan – Beyza / 9B
Merhaba Marylin Hocam, öncelikle
okulumuza hoşgeldiniz. Burda bulunduğunuz
için gerçekten çok şanslıyız. Güleryüzünüz ve
bize karşı gösterdiğiniz samimiyet sayesinde
de İspanyolcaya ve diğer yabancı dillere olan
ilgilmiz arttı. Röportajımız için vakit
ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Geldiğiniz yeri bize kısaca anlatabilir
misiniz ?
Venezuela’dan geldim. Venezuelanın
insanları ve havası türkiyeye çok benziyor.
Venezuela da Türkiye gibi çok kalabalık bir
ülke.
Ülkenizi özlüyor musunuz ?
Türkiye o kadar güzel ki bana Venezuela’yı
hiç özletmiyor. Fakat ailemi çok özlüyorum
fırsat buldukça onlarla internetten
konuşmaya çalışıyorum.
İlk ne zaman Türkiyeye geldiniz ?
Türkiyeye ilk kez dokuz ay önce ocak ayında
geldim.
İstanbulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz
İstanbulda kendimi çok mutlu hissediyorum.
Özden Cengiz Anadolu Lisesi ve
öğrencileriniz hakkında ne düşünüyorsunuz
Gelecek planlarınız nelerdir ?
İlerisiyle ilgili, Özden Cengiz Anadolu
Lisesinde öğretime devam etmek ve Türkçeyi
en iyi şekilde öğrenmek gibi planlarım var.
İstanbulda uzun yıllar yaşamayı düşünüyor
musunuz ?
Öğrencilerim çok kaliteli ve öğrettiğim her
şeyi çok çabuk algılayıp öğrenebilen
çocuklar.
En az önümüzdeki dört yıl istanbul’da
yaşamayı düşünüyorum.
Satranç Köşeleri
Akıllı Tahtalar
-Cómo estás?
-Está bien. 
Tarih Müzesi
Semire Hocamızın yürüttüğü tarih müzesi
projesi ilk ürünlerini almaya başladı.
Evlerinde eskiye dair, tarihe dair ne varsa
getirmeye başladı arkadaşlarımız. Daha çok
da eski paralar yer alıyor. Öğretmenlerimiz
de bu konuda hevesliler. Önümüzdeki
günlerde tamamlanması beklenen sergi ya da
tarih müzesi bakalım nasıl olacak. “Kolay
gelsin” diyoruz!
Matematik Hocamız Tansel Bey, okulun
çeşitli köşelerine satranç masaları kuracak.
Bunun için alışveriş yapmaya başladılar bile.
Satranç meraklıları derslerden vakit
buldukları her an buralarda buluşup
yarışabilecek. Satrancı öğretmek ve
yaygınlaştırmak amacıyla başlanan bu proje
satranç severleri masalara bekliyor!
Fatih Projesi kapsamında okullara dağıtılan
“akıllı tahta”lar sonunda okulumuza ulaştı.
Ders işlemeyi eğlenceli hale getiren ve
eğitime daha çok görsellik ve işitsellik katan
akıllı tahtalar sayesinde biz öğrenciler de
derslerde daha meraklı ve ilgili olacağız
eminim!
ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM
ANİMASYON FİLMLER
6
KÜLTÜR - SANAT
Merhaba, ben 9B sınıfından Gülçin. Anime ve
animasyon filmleri, çizgi filmleri seviyorum.
Ayrıca anime çizimleri de yapıyorum. Bu ay
sizlere anime filmlerle ilgili bilgi vermek
istiyorum. Çizgi filmler, animasyonlar ya da
animeler sadece çocuklar için değildir. İlgisi
olanlara tavsiye ediyorum, yeni duyanlara da
denemelerini öneriyorum.
Benim çok beğendiğim anime yazarlarından
biri Hayao Miyazaki’dir. Spridet Away isimli
ünlü animasyonu ile 2002 senesinde Oscar
ödülü alarak ününü batıya da salmıştır. Ayrıca
bu filmi ile bir ilke imza atarak Berlin Film
Festivalinde ödül alan ilk animasyon
olmuştur. Hayao Miyazaki sıkça son
dönemlerde yapılmış seriler hakkında
olumsuz eleştirilerde bulunmaktadır. Emekli
olucağına dair çıkan haberlerin yalanlanması
ise animasyon sektörü için parlak bir haber
olmaktadır. Studio Ghibli isimli şirketi
kurmuştur. Birçok ünlü animasyona imza
atmıştır. Rüzgarlı Vadi, Gökteki Kale, Yer
Deniz Öyküleri en ünlüleridir. Ayrıca Studio
Ghibli’nin diğer ünlü eserleri:
Ateşböceklerinin Mezarı, Küçük Cadı Kiki,
Küçük Deniz Kızı Ponyo,Yüreğinin Sesi vs’dir.
Bunların yanında çok beğendiğim birkaç
filmini anlatmak istiyorum:
RÜZGARLI VADİ
Howl’s Moving Castle
(Howl’ın Hareket Eden Kalesi)
Kendi şapka dükkanına sahip fakir bir genç
kız olan Sophie bir gün ‘Kötülükler Cadısı’ nın
gazabına uğrayarak yaşlı bir kadına dönüşür.
Büyüyü kaldırabilecek birini bulmak amaçlı
Yasaklı Vadi’de gezerken yorgunluktan bitkin
bir şekilde, yürüyerek ilerleyen tuhaf bir
yapıya girmek zorunda kalır. Bu yapıda küçük
bir çocuk ve yapıyı yürüten ateş cini Calcifer
ile tanışır. Ve elebette Calcifer ile şatonun
sahibi olan genç ve yakışıklı büyücü Howl ile
de. Bu sırada komşu ülke ile büyük bir savaş
yaşanmakta ve Howl ne kadar korksa da
yıkımı önlemeye çalışmaktadır. Her biri
birbirinden harika olsa da çizimler ve konu
olsun stüdyo’nun en sevdiğim eseridir.
Hayao Miyazaki ustanın bilgeliği, dehası
ve doğa sevgisini muhteşem bir masala
dönüştürdüğü, insanın batırdığını doğanın
nasıl yeniden temizlemeye çabaladığını
oldukça trajik yönleriyle anlattığı bir
hikayedir.
Orijinal ismi: Kaze no tani no nausicaa
My Neighbor Totoro
(Komşum Totoro)
Anneleri hastanede yatan Satsuki ve Mei
babaları ile, annelerine daha yakın olabilmek
için bir köy evine taşınırlar. Çok geçmeden
orman ruhlarını ve ardından da Totoro’yu
gören iki kız kardeşin hayatları ilginç bir hal
almaya başlar.
Prenses Mononoke
Spirited Away
Chihiro anne ve babası ile yeni bir kasabaya
taşınır. Verdikleri yemek molası sırasında eski
ve terk edilmiş bir yapıyı her ne kadar
istemese de gezmeye başlarlar. Fakat bu yapı
düşündükleri kadar terk edilmiş halde
değildir. Geceleri ruhlar ve tanrıların
dinlendiği mistik bir yerdir. Chihiro’nun
oranın kurallarını çiğneyerek domuza
dönüşmüş ailesini kurtarmak için başından
geçenler anlatılır.
Aşitaha bir şeytan tarafından saldırıya
uğramış köyünü kurtarmaya çalışırken
kolundan aldığı hayatı boyunca gitmeyecek
bir darbeye mazur kalır. Bu lanetin geldiği
yeri ararken köyünden uzaklaşmak
durumundadır ve ormanın içinde metalleri
işleyip onlardan tehlikeli silahlar yaparak
orman hayvanlarıyla savaşan Leydi Eboşi’nin
Demir Şehri halkı ile tanışır. Aşitaka savaşı
durdurmak ve yolda karşılaştığı kurt kız
San’ın güvenini kazanmak için kendini bir
mücadele içinde bulur.
Gülçin Aslantürkiyeli – 9B
ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM
Sherlock vs
Doctor Who
Ali Tayyip Yılmaz – 9B
7
Doctor Who, guinness rekorlar kitabına giren
dizi, aynı zamanda ingiliz kultürünün bir
parçası haline gelmiştir. Doctor Who
hayranlarına ''Whovian''denir ve tarihte bir
sözlükte yer edinmiş ilk hayran grubudur.
Sherlock Holmes da, Doctor Who gibi bir
ingiliz yapımıdır. Ancak Doctor Who daha
önce 1854 te doğmuştur. İlk hikayesi olan
kızıl dosya 1887 yılında bir gazetede
basılmaya başlanmıştır. Tabi günümüzde
meşhur olan Sherlock 25 temmuz 2010
tarihinde ortaya çıkmıştır. ilk olarak mini-dizi
olarak yayınlanmış ancak gördüğü büyük ilgi
sonucunda diziye devam edilmesi kararı
alınmıştır.
Dizi romanlardan farklı olarak günümüzde
geçmektedir. Watson ise alışıgelmiş olan
kağıt ve kalem yerine maceralarını bir
internet bloguna yüklemektedir. Sherlock
Holmes bir polisiye dizisidir. Kendine göre
dünyadaki tek danışman dedektif odur.
Doctor Who ve bbc yapımı Sherlock serisi…
Birçok kişi gibi ben de bu iki dizinin (kendi
çapımda) en büyük hayranlarındanım.
Sherlock ve Doctor Who dizileri hakkında en
çok tartışılan konu hangisinin daha popüler
olduğudur. Ancak Doctor Who 13 sezon
Sherlock ise sadece 3 sezondur. Bu nedenle
kıyaslama yapmak pek doğru olmaz.
Doctor Who, BBC yapımı bir ingiliz bilim
kurgu dizisidir. Dizi, Doctor olarak bilinen
insansı dünya dışı bir varlık olan zaman
lordunun maceralarını anlatmaktadır. Polis
kulubesi şeklinde olan TARDIS isimli kendi
bilinci olan ve uzay-zamanda yolculuk
yapabilen gemi ile her çağda ortaya çıkıp
dünya ve diğer gezegenleri kurtarmaktadır.
1963 yılında ilk defa ortaya çıkan Doctor 10
senelik bir aradan sonra 2005 te modern seri
ile tekrar izleyicilerin karşısına çıkmıştır.
Doctor diğer zaman lordları gibi bencil
değildir. Ayrıca dünya adlı gezegene karşı
özel bir sempati duyar , bu nedenle yanına
genellikle bir insan yol arkadaşı seçer.
WHO-LOCK
Sherlock ve Doctor Who dünya çapında
meşhur oldukları için dünyanın heryerinde
izleyicileri vardır. Bu iki dizi hayranlar
tarafından pek çok kez bir araya getirilmek
istenmiştir. Wholock adlı 5 dakikalık bir
bölümle (bu bölüm fan yapımıdır) Doctor ve
Sherlock ikilisinin ne kadar muhteşem bir ikili
olabileceği gözler önüne serilmiştir. Doctor
karakterini canlandıran Matt Smith, bir
konuşmasında ''Bilmem ki Sherlock ve
Doctor hiç tanışmadı, belki eğlenceli olabilir ''
demişti.
Fan grupları arasında dolaşan
dedikodulara göre Wholock adlı bir sezon
dizi çekilecekmiş. Kim bilir belki ileride
Doctor yol arkadaşı olarak Sherlock u
seçer. Bize düşen ise oturup beklemek.
ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM
8
Merhaba arkadaşlar, bu ayki yazımda sizlere “@”
işaretinin ve “nilometre”nin öyküsünden
bahsetmek istiyorum. İlgilinizi çekeceğini
düşünüyorum.
Semire Yaşar – Tarih Öğretmeni
@ İşaretinin Öyküsü
“@” simgesi günümüzde elektronik posta (e-posta) adreslerimizin ayrılmaz bir parçası! Bu işaretlerin
geçmişte matematikte kullanılan bir ölçü biriminin simgesi olduğunu biliyor muydunuz?
Günümüzde artık pek çok kişinin tıpkı ev adresi ya da telefon numarası gibi özel bir elektronik posta
(e-posta) adresi var. Bu e-posta adresi sayesinde internet üzerinden birbimizle yazışabilir,
haberleşebiliriz. Gelelim e-posta adresindeki @ işaretinin ne işe yaradığına… Bu işaret ,elektornik
posta adresini ikiye ayırır. Adresin ilk kısmı kişiye ait posta kutusunu sonraki kısmıysa servis
sağlayıcının adını gösterir.
Elektronik posta adreslerinde “@” işaretini ilk kez Ray Tomlison adında bir bilgisayar mühendisi 1977
yılında kullanmış. Tomlison’un amacı , karışıklıkları önlemek için, klavyede bulunan, ancak kimsenin
adında bulunmayan bir işareti kullanmakmış.
@ işaretinin klavyelerde yerini almasıyla daha eski zamanlara dayanıyor. Bu işaret ilk olarak 1885’te
daktilo klavyelerinde kullanılmaya başlanmış. Ardından da günümüz bilgisayarlarının klavyelerindeki
yerini almış.
Eski Mısırlılarca
Kullanılan Bir Ölçme
Aracı Nilometre
Eski Mısır’da Nil kıyısındaki verimli
topraklarda tarım yapılırmış. Ancak yılın
belirli dönemlerinde taşkınlar olduğundan,
Nil Nehri’nin kıyısında bulunan nehrin su
seviyesini izlemeye başlamışlar. Bu amaçla
da nehrin su seviyesini ölçmek üzere bir araç
geliştirmişler.Bu araç, üzeri çizgilerle
bölümlere ayrılmış mermer bir sütunmuş. Su
sütunun üzerinde belirli bir seviyeye
ulaştığında taşkın zamanının yaklaştığını
anlıyorlarmış. İlk olarak Nil Nehrin’de
kullanılmak üzere geliştirilmesi nedeniyle bu
araca, “Nilometre” adı verilmiş.
Eski Mısırda bir sonraki yıl ödenecek vergiler
nilometredeki su seviyesine bakılarak
belirleniyormuş. Vergi çiftçinin elde ettiği
üzerinden alınıyormuş. Bu nedenle su
seviyesi belirli bir seviyenin üzerine
yükseldiğinde yani taşkınlar olduğunda daha
az ürün elde edildiğinden çiftçilerden daha az
vergi alınıyormuş.
@ işareti adını günlük yaşamdaki
sözcüklerden alıyor işte bazı dillerde
@ işaretine verilen adlar!
DİL
ANLAMI
Flamanca
maymun kuruğu
Danca
fil hortumu
Fince
kedi kuyruğu
Almanca
asılı maymun
Macarca
kurtçuk
Korece
salyangoz
ADI
apestaart
snapel
kissanhnta
klammeraffe
kukac
dalphaengi
9
ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM
Küçük Prens
Betül Alkan – 10A
Şimdilerde bir şeyi özler oldum,
kokusu geliyor ara sıra burnuna fakat
anlayamıyorum ne olduğunu.
Düşünüyorum; uzakta oturan bir
arkadaşımı mı, ölen bir yakınımı mı
özlüyorum bu kadar. Bilmiyorum ama
içim hüzün dolu, gözlerim yaşlı,
ağlayamıyorum. Uzun zamandır
arıyorum bu şeyi sanki her gün daha
çok uzaklaşıyorum, geçen her saat
beni ondan ayırıyor ve bu beni
korkutuyor.
Dün odamı toplarken önüme bir kaç
tane fotoğraf düştü, birinde 3
yaşındayken babamın kucağında ben,
diğerinde ise yeni doğmuş halim. Bir
an gözlerim yaşardı, anlayamadığım
ne olduğunu, tüylerim ürpermişti sanki
bir şey dokunmuştu bana.
Umursamadım. Aradan bir kaç gün
geçti, canımın içiyle yürüyüşe
çıkmıştık. İçimde yine belirsiz bir his
vardı, sanki attığım her adım beni
geçmişe götürüyordu. Biraz
yürüdükten sonra yolun sonuna
gelmiştik, önümde kocaman bir göl
vardı. Durdum. Gözlerim parlıyordu,
yavaş yavaş buluyordum aradığımı.
Oturup biraz sohbet ettik, bundan 7 yıl
öncesine kadar gittik. Dakikalar
ilerliyordu ve ben yine özlüyordum
belirsizce. Anlayamamıştım beni bu
kadar üzen şeyi.
Eve geldik, o gece yine durgundum.
Bir şeyler vardı ve ben kaybetmiştim,
bu beni korkutuyordu. Derken
akşamüstü evde kimse yokken yatak
odasına girdim, konsolun üstünde bir
kitap vardı, elime aldım ve okudum
"Küçük Prens" . Şaşırmıştım. Belki de
bu kitabı en son 8 yaşındayken
okumuştum. Balkona çıktım ve
okumaya başladım, birkaç sayfa
okuduktan sonra sıkılır, televizyon
izlerim diye düşünüyordum. Dalmışım,
akşam ezanı okunuyordu ve kitabın
son sayfalarına gelmiştim. İçimde bir
sıkıntı vardı. Gittikçe artıyor ve
gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Kitap
bitmişti, hıçkırarak ağlıyordum. Neden
mi?
Çünkü kaybettiğim şeyi, çocukluğumu
bulmuştum. Büyümüştüm ve
çocukluğumu
özlüyordum, gün geçtikçe daha çok
büyüyor ve çocukken kurduğum
hayalleri unutuyordum.
Küçük Prens'in de dediği gibi, sıradan
bir büyük oluyordum ve git gide
tuhaflaşıyordum.
Çocukluk; hayallerle süslenmiş, içine
biraz masumiyet, biraz mutluluk
katılmış bir çikolatalı pudingti benim
için. Çocukken en sevdiğim şeydi
çikolatalı puding, annem yapana kadar
sabredemezdim. Yerken ise
doyamazdım, benim için dünyanın en
güzel şeyiydi belki de.
Büyüyorum ben artık, pudingin dibine
geliyorum, bitiyor oluşu korkutuyor
beni, hayallerim soluyor, yüzümdeki
tebessümün yerini gözümden akan
yaşlar alıyor.
Küçük Prensimi kaybediyorum artık,
yolumu sadece ondan kalan küçük
parlak bir yıldız aydınlatıyor.
10
ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM
Müge Alkaç Dursun –
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
UMUT ÜZERİNE
KÜÇÜK BİR DENEME
“Umutsuzluk nedeniyle korkup
kaçma. Umut umutsuzluğun
ötesindedir. Aş, yürü, geç onu. Karanlık
geçidin ötesinde ışık bulacaksın.” demiş
Andre Gide.
İnsanoğlunun yarattığı tüm dillerdeki
en güzel kelime “umut” bana göre.
Sadece iki hece, dört harften oluşan ama
dünya üzerinde yaşayan insanlarca gizli
anlamı olan sihirli bir kelime…
Herkesin hayalleri vardır, ulaşmak
istedikleri, kendine ve sevdiklerine layık
gördükleri… Güzeldir hayal kurmak,
insana yaşamak ve daha iyisini yapmak
için sebep verir. Daha küçücük bir
çocukken başlarız hayaller kurmaya ve
içimizdeki çocuğu kaybetmezsek bir
ömür sürer hayal yolculuğu. İşte o
hayallere ulaşmak için, sihrin peşine
takılmak gerekir, umudun peşine…
Kardeştir hayallerle umutlar, biri
olmazsa diğeri yaşayamaz.
Bazen umduğumuzu
bulamadığımız da olur, hayallerimiz
gözlerimizin önünden silinir gider. İşte o
zaman umuttur bizi ayakta tutan. Onu
kaybetmemek gerekir, Gide’nin de
dediği gibi korkup kaçmamak… Aksine
her karanlığın ardından mutlaka
güneşin doğacağını bilmeli, karanlık
geçitlerin ötesinde bir ışık olduğunu…
Ama bir de “ama”sı var umudun.
Çünkü umut sadece hayallerimizin değil
yapıp ettiklerimizin de yoldaşıdır. Öylece
oturup sadece umut ederek bir şeylerin
gerçekleşmesini beklemek, piyango
bileti almadan büyük ikramiyenin
çıkmasını beklemekten farksızdır. “Nasıl
olsa zaman geçecek, her şey iyiye
gidecek.” diye düşünmek büyük yanılgı.
Biz harekete geçmeden bazı şeylerin
düzelmesine imkan yok. Elbette
harekete geçtiğimizde yanlışlara
düşecek, çıkmaz gibi görünen yollara
sapacağız. Hayat doğrulardan ibaret
değil. Önemli olan yapılan yanlışlardan
ders çıkarıp önünde uzanan karanlık gibi
görünen o geçidin sonundaki ışığa
ulaşabilmek.
Ünlü yazar Paulo Coelho diyor ki:”Bir
çocuğun yetişkine öğretebileceği üç şey
vardır”:
-Nedensiz yere mutlu olmak,
-Her zaman meşgul olabilecek bir şey
bulmak,
-Elde etmek istediği şeyi var gücüyle
dayatmak.
Siz umudunuzu hiç kaybetmemeyi
unutmayın, zorlukları aşıp yenmek için
umut gerekli ama elde etmek istediğiniz
şey için hayata var gücüyle dayatmayı da
ihmal etmeyin, tıpkı küçük bir çocuk
gibi…
ÖZLÜ SÖZLER
Korkularınızın, umutlarınızı
takip etmenize engel
olmasına izin vermeyin.
J.F.Kennedy
Dünyada yapılmış her şey,
umut sayesinde yapılmıştır.
Martin Luther
Umudunu kaybetmiş olanın,
başka kaybedecek şeyi
kalmamıştır.
Boise
11
ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM
Lakin fark etmeden kaybettiğimiz şey
aslında bizi biz yapan toplumsal değerlerimiz.
İşte şimdi bizi ilgilendiriyor olup biten ve
umursamazlık, vurdumduymazlık burada
bitiyor, artık dönüp arkamızı gidemiyoruz.
Mehmet Uğurelli – Okul Müdürü
Katil Biziz
Tespit mi dersiniz abartı mı bilmem ama
sanırım kaybediyoruz her şeyi, kaybediyoruz
kazandığımızı sanarak. Hiçbir şey engel değil
kazanmamıza, zafer varsa sonunda her şey
mubah. Çiğniyor, çiğneniyoruz, eğiliyor,
bükülüyor, yutkunuyor ve yutuyoruz. Sonra
da kazandık sanıyoruz. Sessiz kalıyoruz çoğu
zaman, görmezden geliyoruz, geçip
gidiyoruz yanından ve hiç hatırlamıyoruz olup
biteni, hiç girmiyor rüyalarımıza. Sanki hiç
olmamış hiç yaşanmamış gibi yapıyor ve
hatırlamamak zor olmuyor.
Kimi zaman hırsız kimi zaman cellat kimi
zaman zalim kimi zaman da katil oluyor
başroldeki ve biz umursamıyoruz.
Çevremizde olup biten her şey bizden
bağımsız sanki. Gören gözlerimiz görmez
oluyor o an, baksak da duymuyor duysak da
görmüyoruz hatta o ana hislerimizi kapıyoruz
dünyaya ve geçip gidiyoruz. Korkuyoruz
sadece kıyısı köşesi değer mi diye sükût
içinde geçen anlamsız hayatlarımıza.
Hiçbir mahkemenin ceza vermediği bir
cinayetten bahsetmek istiyorum size. Şimdi
hepimiz bir bileniz kendimizce alim bile
sayılırız. En azından okuyor ve okuduğumuzu
anlamlandırıyoruz. Fakat çok yakında
alimliğin toplumsal cehaletimize mağlup
olacak. Bir cinayet işleniyor, canlı bir varlık
katlediliyor. Bizde bu cinayetin tanığıyız ve
katiller aramızda. Apartmanımızda,
sokağımızda, marketimizde, şehrimizde.
Belki de katil biziz! Dilimiz ölüyor…
Türkçe ölüyor ve yeni bir dil onun yerini
alıyor Türkche. Gizemin “ghizem”, gamzenin
“ghamze”, canımın “janım”, çakmanın
“chaqma” ve ya şeytanın “SHeytAnN”diye
yazıldığı, anlamsız kelimeleri de
barındırmaktan geri durmayan (papiş,
pampiş, pampa vb.) sahte bir varlık neslimizi
zehirli bir sarmaşık gibi sarıyor. Bir dönemin
sokaklarımızı çirkinleştiren sözde yabancı
kökenli tabelaları bile masum kalır oldu.
Lakin sarmaşığın kökenleri oralarda gizli.
Simmit yazan simit sarayları, Garden
Shoplar, Energie cafeler (şalgamcı), coiffeur
berberler, chokcool giyim mağazaları, öz
patisserie tatlıcılar, “since 1992’den beri”
faaliyette olanlar ya da November
Paşalılar….
Gün geçtikçe dedeler torunlarını
,babalar oğullarını anlamaz oluyor. Bırakın
yüzlerce yıllık tarihi, bugün ile yarın, yakın
geçmiş ile gelecek arasındaki bağ kopmak
üzere.
“Dil, ağzımda anamın ak sütüdür” diyen
Cahit Sıtkı’lardan devralınan miras bu olmasa
gerek. Bir gün kendi ülkemizde anadilsiz
kalırsak eğer, hamasi nutuklar işe yarar mı o
zaman? Emanet değil mi bize bu dil, bu
vatan? Öyleyse neden zenginliğiyle
övündüğümüz dilimizi ellerimizle
fakirleştiriyoruz.
Uyanmak gerek geç olmadan, güneş
batmadan dönmek gerek, gelmek gerek
kendimize. Bakmak gerek bugünden
geçmişe; Necip’e, Akif’e, Yunus’a,
Karacaoğlan’a, Veysel’e ve Mahsuni’ye
bakmak gerek ,sağlam temeller atabilmek ve
dimdik yürüyebilmek için geleceğe.
Diline sahip çık Türkiye, Türkçen
senin anadilin, güven kendine.
12
ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM
ÖĞRENCİ OLMAK 
Kübra Yılmaz 9D
TARTIŞMA 
Çok Zor…
Bize iyi notlar , uyku ve sosyal hayattan ikisini
seçebilirsiniz diyorlar. Yani bize ya eğitimsel
başarımızdan ya uykumuzdan ya da sosyal
hayatımızdan vazgeçmelisiniz diyorlar. Peki
neden bu doğru olsun ki ,yani hepsini bir
arada götürebilen insanlardan olabiliriz ama
buna inanmamız gerekir. Keşke ben de
inansam, inanmıyorum.
Sonuçta biz de insansız öyle değil mi ? ! Yani
bizden beklentilerini bu kadar yüksek
tutmamalılar . Günde yedi saat
uyuduğumuzu düşünelim , beş saat okul
dersleri , yememiz içmemiz , evdeki dersler ,
gidip ekmek almalar filan. Al sana asosyallik!
Arkadaşlarımıza sorduk. Yukarıdaki
şekil hakkında ne düşünüyorsunuz?
Mutluluğun Sırrı…
Bir insan yeterli uyku alırsa, bence her şeyi
yapabilir. Çünkü o zaman beyin açık ve dinç
olacaktır. Uykusu olan birinin hayatta başarılı
olabileceğini ben düşünmüyorum. Beynin de
dinlenmesi lazım. Yorgun ve bitkin bir şekilde
ders çalışırsa ya da arkadaşlarıyla gezerse, ne
çalıştığı dersten iyi bir not alır ne de
gezmekten tad alır...
Bana göre uyku her şeyin ilacıdır. İyi notlar ve
sosyal hayatı birlikte yürütmek bana biraz
ağır gelebilir. Çünkü ben sadece tek bir
noktaya ağırlık vermeyi severim. Yani en
azından öyle tad alırım. Ama iyi bir uyku ve
iyi notların olursa ömrün boyunca mutlu
olursun.
Eğer iki şeyi seçecek olursam bunlar iyi notlar
ve yeterli uyku olur. Çünkü bir insan hayatının
başında güzel bir yerlere gelebilirse hem
başarılı olur hem kariyeri olur hem de mutlu
olur. Hayatında mutlu olmak istiyorsan
yeterli uyku ve iyi notlar...
Nisa Nur Akbaş – 9E
Sonra "Çocuğum neden derste konuşuyorsun
, oluyor mu böyle!" ler . Ya hocam benim
konuşmak için başka zamanım yok ki . Bana
tenefüste konuş diyorsun peki hiç düşünüyor
musun ben yirmi dört saatte en fazla dört
saat konuşuyorum . Bunun iki saati zaten
yakınmakla geçtiğine göre benim
sosyalleşmem gerekiyor ama o zaman da
sorulara verilen yanlış cevaplar havada
uçuşuyor . Yani uzun sözün kısası öğrencilik
zor be kardeşim , çok zor!..
Yaren Tepebaşı - 9D
Öğrenciyim…
Öğrenci olmak, öğrenci hayati zordur.ileride
bir hedefin varsa eğer, bunun için bazı
şeylerden vazgeçmek gerekir. Ya ilerideki
hayatın ya da şimdi yaşayacağın kısa süreli
ama mutlu bi hayat. Ben de bu fikire
katılmıyorum aslında. Ogrenciyiz diye bazı
şeylerden vazgeçmek zorunda kalıyoruz,
kısıtlamalar alıyoruz, hayatımızı
yaşayamıyoruz. Herkesin bizden beklentileri
var ; okuyup adam olacak, bize bakacak vs.
Peki hiç düşündüler mi ? Okuyacak, adam
olacak ama hayatının en güzel kısmını
yasayamayacak. Bence öğrencilik zor.
Başkalarının isteği üzerine yaşanılan bi hayat,
sürekli kısıtlamalar getiren, bizleri
hayatımızdan alikoyanlar. Ben bu üç şeyi bi
arada yapabilecek bi insan değilim.
Iyi notlar, yeterli uyku ve de sosyal hayat
bunlar önemli seyler. Öğrencilik hayatında
sosyal hayat da önemli sonuçta. Günlerce
oturup, ders calişamazsin. Ilerideki hayatim
için yeterli uykudan vazgeçmem gerektiğini
düşünüyorum. Sosyal hayat, öğrencilik
hayatının vazgeçilmezi bence. Öğrencilik
yılları , hayatimizda yaşayacağımız en güzel
yıllar olabilir belki. Bu hayati kendimize
kısıtlamalar getirerek yaşamak saçma belki
de. Öğrencilik tam anlamıyla çok zor...
Seymanur Aslan - 9E
Deplasmandayız…
Şöyle anlatayım…
Daha 11 yaşındasın, deplasmandasın.
Yaşıtların internet kafeler de oyun oynarken
sen bilmediğin şehirlerin bilmediğin
ilçelerindesin. Hava buz, seni sıcak tutan tek
şey atkın. Tek suçun deplasmana gitmek..
Yaşın 12, yine deplasmandasın. Hayat seni
buna zorlamıyor, niye gidiyorsun ki? Niye
olacak, hayattan zevk alıyorsan yarısı
deplasman. Takım galip. Haftaya yenilecek
bu takım ama mutlusun, şimdilik.
Yaş olmuş 13. Yaşıtların okul okul gezerken
sen deplasmandasın. Para mı kazandıracak
bu takım sana? Yok. Niye peşindesin? Hayat
bizim değil mi? Bizim. Beşiktaşımız'da bizim
hayatımız, kimse hayatının yarısını eksik
yaşamak istemez.
Zaman çabuk geçiyor, yaş oldu 14. Takımın
yıllar sonra şampiyonluk maçında.
Deplasmandasın. Takım gol atıyor
seviniyorsun. Şampiyon olacaksın
sanıyorsun.maç bitmiş, takım yenilmiş.yine
şampiyon olamıyorsun. Senin gözlerinde
ilkokulda öğretmeninden yediğin dayaktan
sonra ilk defa göz yaşı var. Ağlıyorsun
bildiğin, saklama kimseden. Küfür ediyorsun,
bir daha deplasman falan yok hayatımızı
mahvetti bu takım, adam gibi
okuyalım,mesleğimizin sahibi olalım biz de.
Bir daha gitmem, gideni...
Yaş olmuş 15…
Yine deplasmandasın...
Cem Deniz – 9E
13
ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM
KOVULMUŞLARIN EVİ – ALİ AYÇİL
göçmenidir evimizin. Bir an gelir, gözaltlarındaki torbaların bağcığını gözlerinin feriyle
bağlayamaz olur artık. O iki bağcık da, hiç
ummadığımız bir vakitte, hiç ummadığımız
bir yerde çözülüverir. Çözülüverir ve babamız, bizden sakladığı bütün yorgunlukları
orta yerde bırakıp, kederli yüzünü terk eder.
Biliyor musunuz? Babamız bir gün gerçekten
ölür!
Babamız bir gün gerçekten ölür, ama biz,
onun ölümünü bile birden değil parça parça
kavrarız. Eve geç kaldığımızda duyduğumuz
tedirginlik, yerini garip bir boşluğa bırakır
mesela; Annemiz, “babanız duymasın “ demez olur. Ütü masasında eksik bir giysi vardır
artık. Sabahları ceketini tuttuğumuz telaş,
akşamları kapısını açtığımız yorgunluk bizi
terk etmiştir.
BİR GÜN BABAMIZIN RESMİ DE ÖLÜR
Çoğumuz, babamız henüz hayattayken
onun yüzüne bir kere bile dikkatle bakmayız.
Baba, “baba” demeye başladığımız günden
itibaren sürekli karşımızda duran bir alışkanlıktır. Yıllarca babamızdan değil, bir alışkanlıktan bahsederiz: Annemize, “babam bugün
niçin gecikti?” diye sorarız; kardeşimize, “babam yine su istiyor,” der ve dertleniriz; bazen
de,”babama hangi yalanı uydursam,” diye
planlar kurarız kafamızda. Baba, her seferinde, bize biraz uzak, biraz yabancı birisidir.
Her gün elbiselerini giydirip sokaklara saldığımız o” biraz” yabancının, zamanın karşısında
nasıl da eriyip gittiğini fark etmeyiz bile.
Oysa ilkin ve hep onun elbiseleri yaşlanır, ilkin ve hep onun saçları ağarır, ilkin ve hep o
öksürür. Bir alışkanlığın perde gerisinden
baktığımız o yüzde zaman, çizgilerden, girintilerden ve çıkıntılardan yeni bir yüz yapar;
bunu da fark etmeyiz. İçimizden az buçuk
dikkat kesilenler bilirler ki, baba, gözaltlarındaki torbalarda yorgunluk biriktiren kederli
Yaşarken bir alışkanlığa kurban giden babamızı, öldüğü günden sonra tekrar toplamaya,
bir arya getirmeye başlarız. Onun, yırtık bir
resim gibi günlerimizin şurasına burasına dağılmış ne çok yüzü varmış meğerse. Haber izleyen, kızan, surat asan bıyık altından gülen
baba yüzlerinin hepsi de neredeyse bir tek
kavşakta birleşmektedir ama: Evde. Bizim
babamız bir ev adamıdır. Aslınca onlarca yıl
hâkimi değil, mahkûmu olmuştur yaşadığı
evin. Son bir gayretle yaşadığı konağı ve toprakları terk etmeye çalışan Tolstoy’un deliliğine soyunamayacak kadar karısı ve çocukları
tarafından teslim alınmış, inceden inceye tutkusuzlaştırılarak vasat bir adama dönüştürülmüş ve hayatının yeknesaklığı içinde bir gün,
kefen parasını biriktirmiş olmanın huzuruyla
evine veda etmiştir.
Artık içimizden hiç kimsenin, bize veda eden
babanın yerine baba olamayacağını, vaktin
çıkıp çıkmadığını onun sesiyle soramayacağını anladığımızda, çaresizce bir şey yaparız:
Kendimizi babamızın hiç ölmediğine, şeceremizin hiç dağılmayacağına inandırmak için,
onun en sevdiğimiz fotoğrafını büyüterek,
annemizin ya da en büyük kardeşimizin odasındaki duvarın yerine konduruveririz. Konduruveririz ve o resme bakarken ilk kez babamızın yüzüyle yüzleşiriz. Böylelikle ilk kez,
babamızın gözlerinde bir göç öncesinin alın-
TANITIM... KİTAP… DENEME…
ganlığını görürüz; saçlarının fazlasıyla beyazlaşmış olduğunu görürüz. Görürüz ki, onun
alnı yaşadığımız coğrafyanın kaderiyle aynıdır. Sanki hiç mola verilmemiş bir savaşın
cephe yerine benzeyen bu alın aslında bizzat
hayatın alnıdır.
Onu yeniden aramıza çağırmakla, yüzünü her
gün görebileceğimiz bir yerde ağırlamakla,
bir süreliğine de olsa, ölü babamızla ilk kez içtenlikle baba-evlat haline geliriz. Konuk ettiğimiz insanlara anlatırız onu, kim olduğunu
soran çocuklara; öyle ki, onun kim olduğunu
sormayanlara içlendiğimiz bile olur. Duvarda,
bazı yanlarını yeni yeni hatırladığımız, çerçeve içinde bir babamız vardır artık.
Ama gün gelir, mevsimler duvardaki fotoğrafı
da soldurmaya başlar. Babamızın gözaltlarını
tutan o incelmiş bağcıklar, bir kere daha
unutkanlığımız tarafından kopmaya terk edilir. Aramıza heyecanla çağırdığımız sevgili
ölümüzün yüzü, mahkûm olduğu çerçevenin
içinde tekrar bir gölgeye, bir alışkanlığa dönüşür. Bir evden bir eve taşınırken, eşyalarımızın arasında can çekişir durur; yeni evimize
uygun olup olmadığını düşündürecek kadar
uzaklaşır aramızdan.
Nihayet, yeni evlerimiz, bu yakışıksız yabancının resmini duvarları için uygunsuz bulmaya
başlar. Yeni evlerimizin duvarları, su kenarlarını, tarlaları, yorgun işçi tulumlarını, bir memurun çantasını, bir askerin kaputunu, bir
kasketin alınlığını ve bütün o eski alışkanlıkları kabul etmez olur artık. Bir gün, biz yine
fark etmeden, duvardaki yerinden de devrilir
babamız; ikinci kez ölür!..
KOVULMUŞLARIN EVİ – ALİ AYÇİL
Kovulmuşların Evi bir deneme kitabıdır. Ali
Ayçil’in “Ceviz Sandıklar ve Para Kasaları”,
“Yenilgiden Dönerken” isimli başka deneme
kitapları da vardır. Ayrıca “Sur Kenti
Hikayeleri” isimli hikaye kitabı da
okunmaya değerdir.
14
ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM
ALINTILAR… KİTAP… KARIŞIK…
Yürümek
“Bir ve Bir”
Şimdi Zamanı Değil!
Son devir melâmî büyüklerinden Muhammed
Nur'ul-Arabî hazretleri, bir gün bir müridiyle
yolda yürürken, müridi bir aralık durmuş ve,
— "Efendim!", demiş, "bütün şeyhler keramet
gösterirler, gösteriyorlar ama siz bize henüz
bir keramet göstermediniz. Lütfetseniz de bir
kerametinizi görsek!"
Çoğu zaman “bir”i incelemeyi
tanımladığımızda “iki”ye ilişkin her şeyi
bildiğimize inanırız. Çünkü iki, “bir” ve
“bir”dir. Ne var ki böyle dşündüğümüzde,
“ve”yi henüz incelememiş olduğumuzu
unuturuz.
Arthur Eddington
Sufi düşünür İdris Şah, “Öğrenme konusuyla
ilgili sizinle konuşmaya geldim.” Diyen genç
bir adamı şöyle anlatır:
Efendi hazretleri kaşları çatılmış bir hâlde
hiddetle müridine şu cevabı vermiş:
— "Yürüyoruz ya işte!"
Sonra da hiç konuşmadan yürümeye devam
etmiş.
İdris Şah’a göre “Genç adam –şimdi zamanı
değil- karşılığını dinleme kapasitesine sahip
değildi. Yalnızca Şah’ın meşgul olduğunu ve
zamanı olmadığı yorumunu kabul etmeye
programlanmış, -şimdi zamanı değil-in, ‘daha
sonra uygun bir zamanda’ anlamına geldiğini
anlayamamıştı genç.
Delinin Türküsü
Konfüçyüs bir gün Qu'ye gitti. Çju'nün delisi
Jieyu çaldı kapısını, kapıdan şunları söyledi
gitti:
zümrüdüanka hey zümrüdüanka
günden güne ağarıyor tüylerin
gelecek gelmek bilmiyor
geçmiş kaçıp gitmiş geri dönmüyor
dünya Yol'undaysa etkilidir kutlu kişi
dünya Yol'dan çıktı mı gizlenir kutlu kişi
bugün ise ne o doğru ne öteki
mutluluk tüy gibi hafif tutamıyorsun
mutsuzluk yer gibi ağır kaçamıyorsun
hiç hiç hiç söyleme derdini
hep hep hep geri dur gitme
dikenler dikenler dolanır ayağına
yanıltılar tuzaklar şaşırtırlar yolunu
yüksekteki ağaç çalar kendinden
kandildeki yağ yanar kendinden
tat verir tarçın ağacı dallarını keserler
yarar verir mum ağacı gövdesini soyarlar
herkes bilir yararını yararlının
kim bilir yararını yararsızın?
-Şimdi zamanı değil, diye karşılık verir İdris
Şah.
-Anlaşılan meşgulsünüz.
-hayır, şimdi zamanı değil.
-Zamanınız yok demek.
-Zamanım yok demedim.
-Öyleyse neden meşgulüm diyip bu
konuşmaya son vermiyorsunuz?
Hangi Yol?
Alice, Cheshire kedisiyle karşılaştığında ona
sorar:
-Lütfen, bana söyler misin hangi yoldan
gitmeliyim?
Cheshire kedisi:
-Bu nereye varmak istediğine göre değişir?
Alice:
-Nereye varacağımın önemi yok.
Cheshire kedisi:
-Eğer bunun önemi yoksa hangi yoldan
gideceğinin de önemi yok.
Alice:
-Herhangi bir yere varsın da sonunda…
Cheshire kedisi:
-Eğer mesele herhangi bir yere varmaksa
sadece yürümen yeterli tabi…
Alice Harikalar Diyarında / Lewis Carroll
ÖZDEN
CENGİZ
ANADOLU
LİSESİ
Okul Gazetesi