Alacaklı, "para borcuna veya teminat verilmesine

www.e-uyar.com
22/07/14 09:22
1
İCRA VE İFLÂS KANUNU ŞERHİ
Madde 32 : İcra emri ve muhtevası
638 - Alacaklı, "para borcuna veya teminat verilmesine dair ilam" a dayalı olarak ilamsız icra takibi yapabilir mi?
A- Alacaklının, "para borcuna veya teminat verilmesine dair ilam"a dayalı olarak ilamsız icra takibi yapamayacağıI-Alacaklı tarafından Adana 3 İş Mahkemesinin 2011/985 esas, 2012/777 karar sayılı 03.07.2012 tarihli ilamına dayat olarak
genel haciz yoluyla ilamsız icra takibine başlandığı, örnek 7 numaralı ödeme emri tebliği üzerine borçlunun icra dairesine
itirazı ile duran takibin devamın sağlamak anacıyla alacaklının itirazın kaldırılması istemeyle icra mahkemesine başvurduğu
anlaşılmıştır.
İcra İflas Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca, alacaklıtarafından para borcuna veya teminat verilmesine dair ilam icra
dairesine verilince icra memuru borçluya bir icra emri tebliğ eder. Yasanın bu hükmü emredici nitelikte olup, icra
memurunun aksi yöndeki işlemleri kamu düzenine aykırılık oluşturacağından, süresiz şikayete tabi olacağı gibi hakim
tarafından da re’sen gözetilmelidir.
Alacaklının takip talebine eklediği belgenin para borcuna veya teminat verilmesine dair ilam olması halinde icra memurunun
borçluya örnek 4-5 noluicra emri tebliğ etmesi yasal zorunluluktur. Alacaklının talebi üzerine ya da kendiliğinden ilamsız icra
takiplerine İlişkin ödeme emri göndermesi açıkça yasanın emredici hükmüne aykırı olacaktır.
Pek tabidir ki elinde ilam olan bir alacaklının flama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapması da hayatın olağan akışı ile
bağdaşmayacaktır. Nitekim ilamlı icra takibinde borçlunun İtirazı takibi durdurmayacağı gibi itfa ve imhal itirazlarının ispatı
ancak "yetkili mercilerce re'sen yapılmış veya usulüne göre tasdik edilmiş yahut İcra dairesinde veya tetkik merciinde veya
mahkeme önünde ikrar olunmuş senette" (ÖK. m 33) mümkün olacaktır. Halbuki İlamsız icra takibinde itiraz üzerine takip
duracak ve alacaklının itirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurarak olumlu karar alması gerekecektir. Yine ilamlı
icra takibini alacaklı istediği icra dairesinde yapabilecekken(İİK. m34), ilamsız icra takibinde genel yetki kurallarına göre (TİK.
m.50) takçı yapması gerekecektir.
O zaman elinde ilam olan bir alacaklı bu kadar avantajlar var iken neden ilamsız icrayı tercih eder? Burada ilk akla gelen
ilamlı icra takiplerinde uygulanan İİK.nun 36.maddesini bir diğer anlatımla borçlunun icranın geri bırakılması kararı alarak
takibi durdurmasını bertaraf etmek olabilir. Bir diğer neden de ilamın bozulması halinde takibin durmasının ve sonrasında
alacağın olmadığı ya da daha az olduğunun Damla belirlenmesi halinde icranın iadesinin yolunu kapatmak olarak
düşünülebilir (ÎÎK. m 40). İcra ve İflas Kanunu'nda hüküm bulunmayan hallerde bu kanuna aykırı düşmediği ölçüde genel
nitelikte olan Hukuk Muhakemeleri Kanununun hükümlerinin icra takipleri hakkında da uygulanması gerekir. 6100 sayılı
HMK’nun 29/1.maddesine göre ise taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar, Buna göre elinde ilam o lan
bir alacaklının ilamlı İcra takibi yapmak yerme ilamsız İcra takibi yapmasının andan maddede düzenlenen dürüstlük kurak
ile bağdaşmayacağı muhakkak.
Kaldı ki mahkemeye başvurup alacağını Hama bağlayan bir kişinin ilamlı takip yapmak yerine ilamsız takibi yapması tercih
etmek suretiyle borçlunun yapabileceği itiraz üzerine yeniden kirazın kaldırılması ya da iptali amacıyla mahkemeye
başvurması ve bu şekilde Devletin yargı organlarının gereksiz şekilde meşgul edilmesi anlamına da geleceğinden kabulü
mümkün değildir.
Şu hale göre alacaklının para borcuna veya teminat verilmesine dair ilama dayalı olarak İlamsız icra takibi yapması en başta
İİK.nun 32.maddesi amir hükmüne aykırılık teşkil edeceği gibi, dürüstlük kuralıile de bağdaşmayacağından hukuk düzeni
tarafından korunamaz. Bu doğrultuda, Dairemizin yeni oluşan içtihatları ile ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi
yapılamayacağı sonucuna varılmıştır.
about:blank
Page 1 of 5
www.e-uyar.com
22/07/14 09:22
O hakle ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapılamayacağından, mahkemece bu hususun re'sennazara alınarak
alacaklının itirazınkaldırılması isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde istemin kabulü yönünde hüküm
tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlunun temyizitirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılınedenlerle İİK.’nun 366 ve
HUMK'nun 428. maddeleri uyansa (BOZULMASINA)…
12. HD. 30.05.2013 T. E:11615, K:20162
II-Alacaklı tarafından Adana 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 07.06.2012 tarih ve 2010/836 E., 2012/443 K.sayılı ilamına
dayalı olarak genel haciz yoluyla ilamsız icra takibine başlandığı, örnek 7 numaralı ödeme emri tebliği üzerine, borçlunun
icra dairesine itirazı ile duran takibin devamını sağlamak amacıyla alacaklının itirazın kaldırılması istemiyle icra
mahkemesine başvurduğu anlaşılmıştır.
İcra İflas Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca, alacaklı tarafından para borcuna veya teminat verilmesine dair ilam icra
dairesine verilince icra memuru borçluya bir icra emri tebliğ eder. Yasanın bu hükmü emredici nitelikte olup, icra
memurunun aksi yöndeki işlemleri kamu düzenine aykırılık oluşturacağından, süresiz şikayete tabi olacağı gibi hakim
tarafından da re'sen gözetilmelidir. Alacaklının takip talebine eklediği belgenin para borcuna veya teminat verilmesine dair
ilam olması halinde icra memurunun borçluya örnek 4-5 nolu icra emri tebliğ etmesi yasal zorunluluktur. Alacaklının talebi
üzerine ya da kendiliğinden ilamsız icra takiplerine ilişkin ödeme emri göndermesi açıkça yasanın emredici hükmüne aykırı
olacaktır. Pek tabidir ki elinde ilam olan bir alacaklının ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapması da hayatın olağan
akışı ile bağdaşmayacaktır. Nitekim ilamlı icra takibinde borçlunun itirazı takibi durdurmayacağı gibi itfa ve imhal itirazlarının
ispatı ancak "yetkili mercilerce re'sen yapılmış veya usulüne göre tasdik edilmiş yahut icra dairesinde veya icra
mahkemesinde veya mahkeme önünde ikrar olunmuş senetle" (İİK. m. 33) mümkün olacaktır. Halbuki ilamsız icra takibinde
itiraz üzerine takip duracak ve alacaklının itirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurarak olumlu karar alması
gerekecektir. Yine ilamlı icra takibini alacaklı istediği icra dairesinde yapabilecekken(İİK. m.34), ilamsız icra takibinde genel
yetki kurallarına göre (İİK. m.50) takip yapması gerekecektir. O zaman elinde ilam olan bir alacaklı bu kadar avantajlar var
iken neden ilamsız icrayı tercih eder? Burada ilk akla gelen ilamlı icra takiplerinde uygulanan İİK. nun 36.maddesini bir diğer
anlatımla borçlunun icranın geri bırakılması kararı alarak takibi durdurmasını bertaraf etmek olabilir. Bir diğer neden de
ilamın bozulması halinde takibin durmasının ve sonrasında alacağın olmadığı ya da daha az olduğunun ilamla belirlenmesi
halinde icranın iadesinin yolunu kapatmak olarak düşünülebilir.(İİK. m. 40). İcra ve İflas Kanunu'nda hüküm bulunmayan
hallerde bu kanuna aykırı düşmediği ölçüde genel nitelikte olan Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun hükümlerinin icra
takipleri hakkında da uygulanması gerekir. 6100 sayılı HMK'nun 29/1. maddesine göre ise taraflar, dürüstlük kuralına uygun
davranmak zorundadırlar. Buna göre elinde ilam olan bir alacaklının ilamlı icra takibi yapmak yerine ilamsız icra takibi
yapmasının anılan maddede düzenlenen dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı muhakkaktır. Kaldı ki mahkemeye başvurup
alacağını ilama bağlayan bir kişinin ilamlı takip yapmak yerine ilamsız takibi tercih etmek suretiyle borçlunun yapabileceği
itiraz üzerine yeniden itirazın kaldırılması ya da iptali amacıyla mahkemeye başvurması ve bu şekilde Devletin yargı
organlarının gereksiz şekilde meşgul edilmesi anlamına da geleceğinden kabulü mümkün değildir. Şu hale göre alacaklının
para borcuna veya teminat verilmesine dair ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapması en başta İİK.nun 32.maddesi
amir hükmüne aykırılık teşkil edeceği gibi, dürüstlük kuralı ile de bağdaşmayacağından hukuk düzeni tarafından
korunamaz. Bu doğrultuda, Dairemizin yeni oluşan içtihatları ile ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapılamayacağı
sonucuna varılmıştır. O halde ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapılamayacağından, mahkemece bu hususun re'sen
nazara alınarak alacaklının itirazın kaldırılması isteminin reddine karar verilmesi yerine esasının incelenerek yazılı şekilde
hüküm tesisi isabetsizdir. Sonuç: Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle
İİK'nun 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA)...
12. HD. 11.06.2013 T. E: 12886, K: 21811
B-Alacaklının, "para borcuna veya teminat verilmesine dair ilam" a dayalı olarak ilamsız icra takibi yapabileceği;
alacaklının ilamsız takip yolunu seçmiş olmasının, borçlu lehine bir işlem olduğuI-Alacaklı vekili tarafından borçlu aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takip yapılmış olup, borçlu vekili
mahkemeye başvurusunda; ipoteğin teminat ipoteği olduğunu bu nedenle ödeme emri gönderilemeyeceğini, icra emri
about:blank
Page 2 of 5
www.e-uyar.com
22/07/14 09:19
2
İCRA VE İFLÂS KANUNU ŞERHİ
Madde 168 : Ödeme emri
1 - "Eşin ancak diğer eşin rızası ile kefil olabileceğini" düzenleyen TBK' nun 584. maddesinin, kambiyo senedini
kefil/aval sıfatıyla imzalayan eşler hakkında -şikayet üzerine veya resen- uygulanamayacağıAlacaklı tarafından çeke dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibine başlandığı, borçlu avalistlerin
Borçlar Kanunu 584. maddesine göre eşlerinin rızası bulunmadığından takibin iptalini talep ettikleri, mahkemece avalistlerin
eşlerinin yazılı izinlerinin bulunmadığı gerekçesiyle takibin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır.
Takibe konu çekin incelenmesinde; Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre düzenlenmiş olup, kambiyo vasfını taşıdığı,
borçluların aval veren olduğu görülmektedir. 6102 Sayılı T.T.K.nun 702 (6762 Sayılı TTK.nun 614).maddesi hükmüne göre,
avalist kimin için taahhüt altına girmiş ise tıpkı onun gibi sorumludur. Türk Ticaret Kanunu'nda taahhüt altına girmek için eşin
rızası koşulu düzenlenmemiştir. Kıymetli evraklar 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 3. (6762 Sayılı TTK.nun 3.) maddesine
göre ticari iş sayıldıklarından, Türk Ticaret Kanunu hükümleri karşısında genel hüküm sayılan Borçlar Kanunu 584.
maddesinin somut olayda uygulama yeri yoktur. O halde mahkemece şikayetin reddine karar vermek gerekirken yazılı
gerekçeyle hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ: Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428.
maddeleri uyarınca (BOZULMASINA)...
12. HD. 04.07.2013 T. E: 16400, K:25100
about:blank
Page 1 of 1
www.e-uyar.com
22/07/14 09:19
3
İCRA VE İFLÂS KANUNU ŞERHİ
Madde 35 : Takibin başlaması
48 - İlamda hükmedilen "asıl alacak" ile "yargılama giderleri" için ayrı ayrı icra takibi yapılamayacağı; bu durumun
hakkın kötüye kullanılması (MK. 2) hükmünde olduğuBorçlu vekili; Ankara 28. İcra Müdürlüğünün 2012/4541 ve 2012/4542 Esas sayılı dosyalarına konu Ankara 20. Asliye
Hukuk Mahkemesinin 2011/301 sayılı ilamında hüküm altına alınan alacağı bölerek iki ayrı icra emri ile ilamlı takip yaptığını,
bunun yerinde olmadığını beyanla kanuna aykırı Ankara 18. İcra Müdürlüğünün 2012/4541 sayılı dosyasındaki takibin
iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece alacaklının aynı ilamdaki farklı alacak kalemleri için ayrı ayrı takip yapmasına yasal bir engel bulunmadığından
ve dosyayı hesap bilirkişisine düzenlenen rapor doğrultusunda hüküm tesis etmiştir.
6100 sayılı HMK.nun Hükmün Kapsamı başlıklı 297. maddesinde; hükmün sonuç kısmında yargılama giderleri konusunda,
taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında gösterilmesi
gerektiği belirtilmiştir. Yargılama Giderlerinin Kapsamı başlıklı 323. maddesinin (ğ )bendinde vekille takip edilen davalarda
vekalet ücretini yargılama giderleri içinde saymıştır. Yargılama Giderlerinden Sorumluluk başlıklı 326. maddesinin 1.
fıkrasında yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği belirtilmiştir. Tüm bu
düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde ilam taraflara yüklenen borçlar, tanınan haklar, yargılama giderleri olmak üzere bir
bütündür. Vekille temsil edilen davalarda hüküm altına alınan avukatlık ücreti de yargılama giderleri kapsamındadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakameleri Kanununun Dürüst Davranma ve Doğru Söyleme Yükümlülüğü başlıklı 29. maddesinde
"Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını
gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler." Dürüstlük Kuralına aykırılık sebebiyle Yargılama Giderlerinden
Sorumluluk başlıklı 327. maddesinin 1. fıkrasında "Gereksiz yere davanın uzamasına veya gider yapılmasına sebebiyet
vermiş olan taraf, davada lehine karar verilmiş olsa bile, karar ve ilam harcı dışında kalan yargılama giderlerinin tamamı
veya bir kısmı ödemeye mahkum edilebilir." denilmiştir.
4721 sayılı TMK.nun Hukukun Uygulanması ve Kaynakları başlıklı 1. maddesinde "Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği
bütün konularda uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi
kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı
kararlarından yararlanır.", Dürüst Davranma başlıklı 2. maddesinde "Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine
getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.", Hakimin
Takdir Yetkisi Başlıklı 4. maddesinde "Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri
gözönünde tutmayı emrettiği konularda hakim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.", Hukukun Uygulanması başlıklı 33.
maddesinde ise; "Hakim, Türk hukukunu resen uygular." denilmiştir.
2709 sayılı 1982 Anayasasının Hak Arama Hürriyeti başlıklı 36. maddesinde "Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına
sahiptir." denilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 61. maddesini sadeleştiren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun Sebepsiz Zenginleşmeden
Doğan Borç İlişkileri başlıklı 77. maddesinde "Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının mal varlığından veya emeğinden
zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür. Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya
gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur." denilmiştir.
Somut olayda, alacaklı vekili tarafından borçlular Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/301 Esas ve 2012/98 Karar
sayılı ilamına dayanılarak Ankara 28. İcra Müdürlüğünün 2012/4541 takip numaralı dosyasında vekalet ücreti ile yargılama
giderleri 2012/4542 takip numaralı dosyasında tazminat alacağına ilişkin vekalet ücreti olmak üzere iki ayrı takip başlatıldığı
ve her takip dosyasında yeni takip vekalet ücreti talep edilmiş olduğu görülmüştür.
Mahkemece, aynı ilamda hüküm altına alınan alacak kalemleri için tek ve aynı dosya ile ilamlı icra takibinde bulunulmasını
zorunlu kılan türden yasal düzenlemenin mevcut olmadığı gerekçesine dayanılmıştır. Ancak, yasalarda bir ilamla hüküm
about:blank
Page 1 of 2
www.e-uyar.com
22/07/14 09:19
altına alınan haklarla ilgili olarak ayrı ayrı takip yapılabileceğine ilişkin hiçbir düzenleme de mevcut değildir. Bu durumda
TMK.nun 1, 2, 4. ve 33. maddelerinin, Anayasanın 36. maddesinin, Borçlar Kanununun 61. ve Yeni Türk Borçlar Kanununun
77. maddesinin, HUMK.nun 29. maddesinin gözönüne alınarak uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerekir.
Genel olarak icra hukukuna ilişkin itiraz ve şikayetlerde TMK.nun 2. maddesinin uygulanma kabiliyeti yoktur. Ancak,
yukarıda belirtilen diğer yasa maddeleri gözönüne alındığında bu tip olaylarla sınırlı kalmak üzere objektif iyiniyet kurallarının
gözardı edilmemesi gerekir.
Hakkın kötüye kullanılmasını; hukuken var olan bir hakkın sınırlarını aşarak ya da o hakkı gerekçe göstererek hukuka aykırı
eylemler yapma durumu olarak veya bir hakkın yasaların tanıdığı yetkilerin sınırları içinde olmakla birlikte, amacından
saptırarak kullanılması olarak da açıklayabiliriz. Türk Medeni Kanununun 2. maddesine göre herkes, haklarını kullanırken ve
borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni
korumaz. Yani bir hak sahibi hakkını kullanırken ve borçlu borcunu öderken objektif iyiniyet kurallarına uymak, dürüst
davranmak, başkalarını zarara uğratmamak zorundadır. Hak sahibi başkasına zarar vermek amacını taşımasa bile hareketi
açıkça iyi niyet kurallarına aykırı ise ve başkasını zarara uğratıyorsa veya hak sahibine sağladığı yarar ile başkasına verdiği
zarar arasında aşırı dengesizlik varsa bu durumu hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirebiliriz. Anayasa başta olmak
üzere, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu hak sahibinin hakkını kullanırken
objektif iyi niyet kuralları içinde hareket etmesini emretmiş aksi davranışın hukuk düzeni tarafından korunamayacağını
belirtmiştir.
Kötü niyetli olmasa da alacaklı tarafından yasadaki boşluktan yararlanılarak bir ilamdaki haklar için ayrı ayrı takip
başlatılarak sebepsiz zenginleşmeye neden olacak şekilde fazladan avukatlık ücreti talep edilmesi hakkın kötüye
kullanılmasıdır. Bu durum hukuk düzeni tarafından korunamaz. Hakim yukarıda belirtilen yasa maddeleri gereğince
yasadaki boşluğu objektif iyi niyet kuralları içinde doldurmak zorundadır. İlam bir bütün olmasına rağmen yasal ve geçerli
bir neden olmaksızın alacaklının üç ayrı takip başlatmak suretiyle yasalarda belirtilen dürüstlük kuralına uymadığı,
borçlunun zarara uğramasına neden olduğu anlaşılmıştır. Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında alacaklının bu
davranışı hukuk düzeni tarafından korunamayacağı için mahkeme tarafından borçlunun bu yöndeki şikayetinin kabulü
yerine yazılı gerekçe ile reddi isabetli olmamıştır.
SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK.nun 366 ve
HUMK.nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA...
8. HD. 09.11.2012 T. E:7921, K:10135
about:blank
Page 2 of 2
www.e-uyar.com
23/07/14 18:47
4
İCRA VE İFLÂS KANUNU ŞERHİ
Madde 148 : Takip talebi
25 - Borçlunun (müflisin) borcunu temin için üçüncü kişilerin vermiş olduğu rehinlerin borçlu müflisin iflas masasına
girmeyeceği, bu nedenle alacaklının üçüncü kişi rehin veren hakkında takip yapmasında yasaya aykırılık
bulunmadığı—
İİK’nun 193/4. maddesi gereğince rehnin paraya çevrilmesi yolu ile yapılan takiplere iflastan sonra da takip alacaklıları
tarafından iflas masasına karşı devam edilir. Bu nedenle iflastan sonra müflis hakkında rehnin paraya çevrilmesi yoluyla
takip yapılmasına yasal olanak bulunmamaktadır. Somut olayda, takip 27.10.2000 tarihinde ve iflastan sonra başlatılmış ise
de, rehinli mallar müflise ait olmadığından yukarıdaki kuralların uygulanması mümkün değildir. Zira alacak, 3. şahsın verdiği
rehinle temin edilmiş ise, taşınmaz mal iflas masasına girmeyeceğinden rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip mümkündür.
Merci hakimliğinin gerekçesinde yer verilen Dairemizin kararı müflis tarafından verilen ipotekle ilgili olup, somut olaya emsal
teşkil etmez. O halde mercice işin esası incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi
isabetsizdir.
12. HD. 10.4.2001 T. E: 5132, K: 6155
about:blank
Page 1 of 1
www.e-uyar.com
23/07/14 18:47
5
İCRA VE İFLÂS KANUNU ŞERHİ
Madde 261 : İhtiyati haciz kararının icrası
20 - İhtiyati haciz aşamasında haczedilmezlikten feragatın geçerli olmadığı–
İİK. 83-a maddesi gereğince "borçlunun, hacizden önceki bir dönemde haczi mümkün olmayan bir mal veya hakkın
haczedilebileceğine dair alacaklıyla yapmış olduğu anlaşma geçerli değildir." Anılan maddenin amacını açıklayan
gerekçesinde de "...borçlunun, hacizden önce sonuçlarını tahmin edemeyeceği cihetle, bir mal veya maaş yahut ücretin
haczedilemeyeceği yolunda şikayette bulunmayacağını bildirmesinin, lehine olan yasa hükmünün uygulanmasından feragat
etmesinin hükümsüz sayılacağı, zira, bir malın ne derece haczedilemez olduğunun, borçlunun ve ailesinin haciz anındaki
durumlarına göre saptanabileceği" ifade olunmuştur. Bu durumda, haciz sırasında ya da haciz işleminin gerçekleşmesinden
sonraki dönemde borçlu haczedilmesi mümkün olmayan mal ve haklarla ilgili olarak bu hakkından vazgeçebilir.
İhtiyati haciz sırasındaki kabul, takibin kesinleşmesinden önce olduğundan ve yukarıdaki gerekçeler karşısında bu muvafakat
geçerli değildir. Bu durumda merciin İİK.nun 83/1. maddesi gereğine inceleme yaparak sonucuna göre karar vermesi
gerekirken, eksik inceleme ile sonuca gidilmesi doğru olmadığı gibi, "1/4 nisbeti dışındaki haczin kaldırılmasına karar
verilmesi"de isabetsizdir.
12. HD. 4.3.2003 T. E:2002/1623, K:4158
about:blank
Page 1 of 1
www.e-uyar.com
23/07/14 18:48
6
İCRA VE İFLÂS KANUNU ŞERHİ
Madde 261 : İhtiyati haciz kararının icrası
18 - İhtiyati haciz kararının 'etkili bir tedbir işlemi' niteliğini taşıyıp, bir 'icra takip muamelesi' sayılmadığından,
alacaklının itirazla duran icra takibi aşamasında ihtiyati haciz kararı alıp bunu uygulatabileceği–
I- İhtiyati haciz; İİK.nun 257 ve bunu izleyen maddelerinde düzenlenmiş "rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmemiş
alacaklar ile muayyen ikametgahı bulunmayan, mal kaçıran borçlular için vadesi gelmemiş alacakları temin
bakımından" borçlunun mallarının ve hakları üzerinde konulan "tedbir niteliğinde" bir işlemdir. İİK.nun 264. maddesinde
"ihtiyati haczi yaptıran alacaklının 7 gün içerisinde takip talebinde bulunması veya dava açmasını zorunlu kılar" hükmünden
de anlaşılacağı üzere, "ihtiyati haciz" ile "icra takibi" ayrı hukuki düzenlemeler olup, ayrı ayrı hukuki sonuç doğurur. Bu
nedenle, ihtiyati haciz kararı, icra takip işlemi olmayıp yapılacak icra takibinden veya açılacak davadan önce uygulanan ve
HUMK.nun 101 ve devam eden maddelerinde düzenlenen ihtiyati tedbir benzeri, ancak daha etkili bir "tedbir işlemi"
olduğundan, bir "takip muamelesi" sayılamaz. Bu nedenle, alacaklının itirazla duran icra takibi aşamasında, ihtiyati haciz
kararı alıp uygulatması, genel anlamda bir takip işlemi olmadığından niteliği itibariyle tedbir vasfında bulunduğundan, takibin
durmuş olması ihtiyati haczin uygulanmasına engel teşkil etmez. İcra mahkemesince nazara alınarak icra müdürü işleminin
iptâline karar vermek gerekirken "şikayetin reddine" karar verilmesi isabetsizdir.
12. HD. 21.4.2005 T. E:4800, K:8555
II- İİK.nun 261/I. maddesi gereğince alacaklı ihtiyati haciz kararının verildiği tarihten itibaren 10 gün içinde mahkemenin
yargı çevresindeki icra dairesinden kararın infazını istemeye mecburdur. Aksi halde ihtiyati haciz kararı kendiliğinden kalkar.
Somut olayda alacaklı 10.5.2002 tarihinde aldığı ihtiyati haciz kararının infazını 17.5.2002 tarihinde icra dairesinden talep
etmekle, yukarıda açıklanan yasa hükmü gereğini yerine getirmiştir.
Ayrıca borçlunun hakkındaki genel haciz yolu ile başlatılan takibe itirazı alacaklıya tebliğ edilmediği için, İİK.nun 264/2.
maddesi gereğince ihtiyati haciz İİK.nun 264/4. maddesine göre hükümsüz kalmamıştır. Bu durumda borçlunun ödeme
emrine itiraz etmesi ve takibin İİK.nun 66. maddesi gereğince durmuş olması, ihtiyati haciz kararının infazına engellemez.
Nitekim aynı konuda mercice verilen kararın Yargıtay denetiminden geçerek Dairemizin 18.3.2003 ve 2003/2567-5663 sayılı
kararıyla onandığı ve şikayet konusu hakkında kesin hüküm oluştuğu da görülmektedir.
12. HD. 7.7.2003 T. E:12868, K:16092
III- Alacaklı borçlunun maaşına haciz işlemini, ödeme emrinin tebliğinden ve itirazdan önce ihtiyati haciz kararına dayalı
olarak yaptırmıştır. Ödeme emrine itiraz ile her ne kadar takip durur ise de, bu tarihten önce takip işlemi mahiyetinde
olmayan ihtiyati haciz kararın dayalı olarak yapılan haciz işlemleri geçerlidir. Ayrıca, ihtiyati haciz aşamasında 89/1 haciz
ihbarnamesiyle haciz işleminin icrasında da usulsüzlük bulunmamaktadır. Mercice "şikayetin reddine" karar vermek
gerekirken, "şikayetin kabulüne" karar verilmesi isabetsizdir.
12. HD. 22.6.2001 T. E:10620, K:11274
Not: Ayrıca bknz: Yuk. İçt. No: 7 ve İleride; İçt. No: 24
about:blank
Page 1 of 1
www.e-uyar.com
23/07/14 18:49
7
İCRA VE İFLÂS KANUNU ŞERHİ
Madde 268 : İcrai hacizlere iştirak
11 - İhtiyati hacizden sonra iflâs yoluyla takibe geçmiş olan alacaklının, ilk hacze iştirak edemeyeceği–
Davacı vekili, "borçlunun üçüncü kişideki alacağıyla ilgili olarak düzenlenen sıra cetvelinin hatalı olduğunu, garameten
paylaşımda hesaplamanın usul ve yasaya aykırı bulunduğunu" ileri sürerek "sıra cetvelinin iptâline karar verilmesini" talep
ve dava etmiştir.
Bu dosya ile birleştirilen 2002/577 esas sayılı dosyada davacı Garanti Financial Services Plc vekili, "borçlunun alacağına
konulan hacizlerden sonra düzenlenen sıra cetvelinin İİK.nun 268. maddesine aykırı olduğunu, davalı HSBC Bank'ın ihtiyati
haczi iflâs yoluyla takibe geçildiğinden daha sonraki kesin hacze iştirak edemeyeceğini, bu nedenle sıra cetvelinde
garameten pay ayrılmasının hatalı olduğunu" ileri sürerek sıra cetveline itiraz etmiştir.
Merci Hakimliğince "iddia, savunma ve toplanan delillere göre garametenpaylaştırma hesabında hata olduğu, ihtiyati
hacizden sonra iflâs yoluyla takibe geçen davalı HSBC Bank A.Ş.'nin ilk hacze iştirak edeceği" gerekçesiyle "HSBC Bank'ın
şikayetinin kabulü ile sıra cetvelinin iptâline, Garanti Finansal Services Plc'nin şikayetinin reddine" karar verilmiş, karar taraf
vekilince temyiz edilmiştir.
1. Alacaklı HBCS vekili hükmü temyiz etmişse de; paylaştırmadaki payların açıklanmamasında usul ve yasaya aykırılık
bulunmadığından temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2. İİK.nun 268. maddesine göre ihtiyaten haczedilen mallar haciz yoluyla takip hükümlerine göre icrai hacze dönüşmeden
evvel bir diğer alacaklı tarafından haczedilirse (kesin haciz) ihtiyati haciz sahibi bu hacze kendiliğinden ve muvakkaten
iştirak eder. Görüldüğü gibi, kanun; iştirak için ihtiyati hacizden sonra haciz yoluyla takip hükümlerine göre ihtiyati haczin
icrai hacze dönüşmesini aramıştır. Bu nedenle ihtiyati hacizden sonra başlatılan iflâs yoluyla takip, takip davalısına iştirak
imkanı vermez. Merci Hakimliğince bu yön gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
19. HD. 6.3.2003 T. E:2002/7266, K:1884
about:blank
Page 1 of 1
www.e-uyar.com
23/07/14 18:49
8
İCRA VE İFLÂS KANUNU ŞERHİ
Madde 194 : Hukuk davalarının tatili
10 - Rehnin paraya çevrilmesi yolu ile yapılan takiplerle ilgili olarak açılmış olan hukuk davalarının iflâs nedeniyle
ertelenemeyeceği (İİK. 194 hükmünün bu takiplerle ilgili davalarda uygulanmayacağı)
I- Davacı banka, asıl borçlu Erbotaş A.Ş. ve ipotek veren üçüncü kişi Tayfun Arık hakkında ipoteğin paraya çevrilmesi
yoluyla takibe geçmiş, itiraz üzerine "itirazın iptâli davası" açılmış, itirazın iptâli davası devam ederken borçlu Erbotaş
A.Ş.'nin iflâsına karar verilmiştir.
Mahkemece, asıl borçlunun iflâs etmesi nedeniyle itirazın iptâli davasının kayıt kabul davasına dönüştüğü, kayıt kabul
davasında iflâsa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesinde belirleneceği" gerekçesiyle "yetkisizlik kararı" verilmiş, karar
davacı vekilince temyiz edilmiştir.
İİK.nun 194. maddesine göre acele haller müstesna olmak üzere müflisin davacı ve davalı olduğu hukuk davaları durur ve
ancak alacaklıların ikinci toplanmasından 10 gün sonra devam olunabilir. Bu hüküm rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takibe
itiraz üzerine açılmış olan hukuk davalarına uygulanmaz. Görüldüğü gibi müflisin iflâs etmiş olması, ipoteğin paraya
çevrilmesi yoluyla yapılan takibe itiraz üzerine açılan itirazın ipâtli davasını etkilememektedir.
Mahkemece işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken olaya uygun düşmeyen bu gerekçeyle yetkisizlik kararı
verilmesinde isabet görülmemiştir.
19. HD. 15.5.2003 T. E:2002/9770, K:5110 (OSKAY, M./KOÇAK, C./DEYNEKLİ, A./ DOĞAN, A. İİK. Şerhi, C:4, s:4852)
II- Davacı vekili, müvekkili bankanın davalı Gimtur A.Ş.ne kredi kullandırdığını, kredinin teminatı olarak davadışı Birlik
Denizcilik A.Ş.ne ait bu taşınmazın banka lehine 50.000.000.000 TL. bedelle ipotek edildiğini, ihtara rağmen kredi borcunun
ödenmemesi üzerine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapıldığını, davalının takibe itiraz ederek durdurduğunu ileri
sürerek davalının itirazının iptâline, takibin devamına, %40 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, "müvekkili şirketin iflâsına karar verildiğini, ipotek veren Birlik Denizcilik A.Ş.nin de iflâs ettiğini, takibe ve
davaya devam olunamayacağını, talep eden faiz oranının fahiş olduğunu" belirterek "davanın reddini" savunmuştur.
Mahkemece "iddia, savunma ve toplanan delillere göre, İİK.nun 194. maddesinin öngördüğü iflâs üzerine müflisin taraf
olduğu davaların ikinci alacaklılar toplanmasından 10 gün sonrasına kadar duracağı kuralının rehnin paraya çevrilmesi
yoluyla takiplerle ilili olarak açılmış olan hukuk davalarına tatbikinin aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca mümkün olmadığı,
dava konusu ipotek üst sınır ipoteği niteliğinde olduğundan takibin faiz ve masraflarla birlikte 50.000.000.000 TL. ile sınırlı
olarak devam edebileceği" gerekçesiyle "davalının itirazının iptâline, takibin anılan miktarla sınırlı olarak devamına, alacağın
%40'ı olan 20.000.000.000 TL. icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine" karar verilmiş, hüküm
davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı banka ile davalı Gimtur A.Ş. arasında akdedilen kredi sözleşmesinin teminatı olmak üzere Birlik Denizcilik A.Ş.
tarafından banka lehine ipotek verilmiştir. Borçlu Gimtur A.Ş.nin kredi borcu için üçüncü bir şahıs olan Birlik Denizcilik A.Ş.
taşınmazını bankaya ipotek ettiğinden, Gimtur A.Ş.nin iflâsı ile bu taşınmaz Gimtur A.Ş.nin iflâs masasına dahil olmaz.
Alacaklı bankanın Birlik Denizcilik A.Ş.ne Gimtur A.Ş. aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip hakkı devam eder.
Böyle bir takibin başlamasından sonra borçlunun iflâs etmesi halinde İİK.nun 193/4. maddesi uyarınca takibe iflâs masasına
karşı devam olunur, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takibe itiraz edilmesi üzerine açılan itirazın ipâtli davası devam
ederken borçlunun iflâs etmesi halinde İİK.nun 194/1. maddesi uyarınca bu davalar durmaz. Müflis borçlunun yerine geçen
iflâs idaresine tebligat yapılarak davaya devam olunur. Mahkemece bu yönler ve banka lehine tesis edilen limit ipoteğindeki
about:blank
Page 1 of 2
www.e-uyar.com
23/07/14 18:49
üst sınır gözetilerek yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
19. HD. 9.10.1997 T. E:5759, K:8294
III- Davalı tapu maliki hakkında 13.6.1991 tarihinde "iflâs kararı" verilmiştir. Dava müflisin iflâsından önce yapmış bulunduğu
satış vaadi sözleşmesi uyarınca tapu iptâli ve tescil işleminden ibarettir. Mahkeme iflâstan önce davalı davayı kabul
ettiğinden davanın kabulüne karar vermiştir. İİK.nun değişik 194. maddesi uyarınca acele haller müstesna olmak üzere
müflisin davalı ve davacı olduğu hukuk davaları durur ve ancak alacaklıların ikinci toplanmasından on gün sonra devam
olunabilir. Bu hüküm şeref ve haysiyete tecavüzden vücut üzerinde ika olunan zararlardan doğan tazminat davaları ile
evlenme, davalı şahsi ve nafaka işlerine müteallik ihtilaflara rehinin paraya çevrilmesi yolu ile takiplerle ilgili olarak hukuk
davalarına tatbik olunmaz. Dava bu istisnalardan bulunmamaktadır. O halde bu işlemler yapıldıktan sonra masa teşkil
edilerek ve böylece kurulacak masa yönetimi davada taraf olacaktır. Böylelikle onun huzuri ile davaya devamla bir karar
verilmesi gerekirken bunlar gözardı edilerek kabul kararı verilmesi doğru görülmemiştir.
14. HD. 4.11.1993 T. E:6746, K:8688 (OSKAY, M./KOÇAK, C./DEYNEKLİ, A./DOĞAN, A. İİK. Şerhi, C:4, s:4858 vd.)
IV- İİK'nun 194. maddesine göre "rehinin paraya çevrilmesi yolu ile yapılan takiplerle ilgili olarak açılmış olan hukuk
davalarına sözü edilen maddenin tatbik edilemeyeceği" belirtilmiştir. Bu yasa hükmü karşısında, itirazın esasının incelenerek
bir karar verilmesi gerekirken maddeye yanlış anlam verilerek "davanın 2. alacaklılar toplantısının 10 gün sonrasına kadar
durdurulması" şeklinde karar verilmesi isabetsizdir.
12. HD. 6.7.1993 T. E:8559, K:12163
Not: Ayrıca bknz: İleride; İçt. No: 14
about:blank
Page 2 of 2
www.e-uyar.com
23/07/14 18:50
9
İCRA VE İFLÂS KANUNU ŞERHİ
Madde 194 : Hukuk davalarının tatili
6 - Tasarrufun iptâli davaları, iflâsın açılması ile durmayacak acele davalardan olduğundan, tasarrufun iptâli
davasına bakan mahkemenin iflâs idaresine (eğer seçilmemişse, iflâs dairesine) davayı bildirmesi ve "davayı iflâs
masası adına takip edip etmeyeceklerini bildirmesi" için en az birinci alacaklılar toplantısı sonrasına kadar süre
vermesi gerekirken, "takipsizlik nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına" karar veremeyeceği
Dava, İİK'nun 277 ve devamı maddeleri uyarınca tasarrufun iptâli istemine ilişkindir. Mahkemece HUMK.'nun 409/5.
maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına dair verilen karar müflis ....... A.Ş. İf-lâs İdaresi tarafından temyiz
edilmiştir.
Dava, ............A.Ş.'nin faaliyetlerinin Sermaye Piyasası Kurulu'nun 16.08.2002 gün ve 39 sayılı kararı uyarınca Sermaye
Piyasası Kanunu'nun 46. maddesi 1. fıkrası (h) bendi gereğince durdurularak tedrici tasfiye kapsamına alınması nedeniyle
aynı kanunun 46/A maddesine göre kurulan Yatırımcılar Koruma Fonu tarafında 46/B maddesi ile verilen yetkiye istinaden
açılmıştır. Bilahare aracı kurumun tedrici tasfiyesi 14.10.2005 tarihi itibariyle kapanmış fon vekili tarafından tedrici tasfiyenin
sonuçlandığının 01.12.2005 tarihinde ilan edildiği ve bu tarih itibariyle vekillik görevlerinin sona erdiği, aracı kurumun tedrici
tasfiyeden önceki yasal organlarının görev ve yetkilerini yeniden üstlendikleri ve fon tarafından aracı kurumun iflâsının
istendiği mahkemeye bildirilmiştir. Mahkemece bu dilekçe aracı kuruma tebliğ ettirilmemiş, 13.04.2006 tarihli duruşmada
davacı tarafından takip edilmeyen davanın HUMK.nun 409. maddesi uyarınca yenileninceye kadar işlemden kaldırılmasına,
İstanbul 1. İflâs Müdürlüğü'nün 03.07.2006 gün 2006/5 sayılı yazısı ile aracı kurumun iflâs ettiği bildirilmesine rağmen
19.07.2006 tarihinde HUMK.nun 409/5. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Mahkeme kararı Yatırımcılar Koruma Fonu'na 26.07.2006 tarihinde tebliğ edilmiş ise de, 01.12.2005 tarihi itibariyle fonun
görev ve yetkileri sona erdiği ve fon vekillerinin vekillik sıfatları kalmadığından yapılan tebligat geçersizdir. Tebligatın
geçersiz olması halinde Tebligat Yasası'nın 32. maddesinde belirtilen öğrenme tarihi tebliğ tarihi sayılamayacağından İflâs
İdaresi'nin 08.09.2006 tarihli temyizinin süresinde olduğu kabul edilmiştir.
İİK'nun 194. maddesi hükmüne göre acele haller müstesna olmak üzere, müflisin davacı ve davalı olduğu hukuk davaları
durur ve ancak ikinci alacaklılar toplanmasından on gün sonra devam edilebilir. İİK'nun 224. maddesinin birinci fıkrasına
göre de acele davalara, iflâs masası tarafından devam edilip edilemeyeceğine, birinci alacaklılar toplantısında karar verilir.
Bu durumda fon tarafından adına dava açılan aracı kurumun İstanbul Asliye 8. Ticaret Mahkemesi'nin 2005/572 Esas sayılı
dosyasında iflâsına karar verildiği 11.04.2006 tarihi itibariyle iflâsın açıldığı mahkemeye bildirilmiş olduğu, tasarrufun iptâli
davaları iflâsın açılması ile durmayacak acele davalardan olduğundan mahkemece iflâs idaresine (henüz seçilmemişse İflâs
Müdürlüğü'ne) davanın bildirilmesi ve davayı iflâs masası adına takip edip etmeyeceklerini bildirmeleri için if- lâs idaresine en
az birinci alacaklılar toplantısı sonrasına kadar makul bir süre verilip sonucuna göre bir işlem yapılması gerekirken, bu husus
üzerinde durulmadan takipsizlik nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması
gerekmiştir.
15. HD. 7.12.2006 T. E:7005, K:7169
about:blank
Page 1 of 1
www.e-uyar.com
23/07/14 18:56
10
İCRA VE İFLÂS KANUNU ŞERHİ
Madde 167 : Takibin kabulü şartları
75 - Adi ortaklığı oluşturan tüm ortakların takip talebinde ayrı ayrı gösterilmesi ve bu talebe uygun ödeme emrinin
tüm ortaklara gönderilmesi gerekeceğiAlacaklı vekili tarafından başlatılan bonoya dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı, borçlu İlci İnşaat
Sanayi ve Ticaret A.Ş. vekilinin, hakkında icra takibi başlatılan adi ortaklığın tüzel kişiliği bulunmadığından bahisle takibin
iptali ve tazminat talebi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, talebin kabulüne karar verilerek takibin iptal edildiği
anlaşılmaktadır.
İcra dosyasının incelenmesinde, takipte borçlu olarak Tulip-FMS-Merkan-İlci adi ortaklığı ortakları başlığı altında usulüne
uygun şekilde, adi ortaklığı oluşturan tüm ortakların ayrı ayrı gösterildiği, bu talebe uygun örnek (10) nolu ödeme emrinin de
düzenlendiği, ancak, ödeme emri tebligatının adi ortaklık adına çıkarıldığı görülmektedir. Bu durumda, mahkemece, ödeme
emri tebliğ işleminin iptali ile takip talebine uygun şekilde adi ortaklığı oluşturan ortaklara ayrı ayrı ödeme emri tebliğine
karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile takibin iptaline karar verilmesi isabetsizdir.
SONUÇ
: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İ.İ.K. 366 ve
H.U.M.K.’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA)…
19. HD. 03.03.2011 T. E:2010/28091, K:2011/2546
about:blank
Page 1 of 1
www.e-uyar.com
23/07/14 18:58
11
İCRA VE İFLÂS KANUNU ŞERHİ
Madde 183 : Reddolunmuş bir miras tasfiyesinin durdurulması
1 - Borçlunun iflâs davası sırasında ölmesi durumunda iflâs davasının tereke hakkından devam edeceği–
Taraflar arasındaki "iflâs" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 4. Ticaret Mahkemesinde davanın reddine
dair verilen 13.7.1981 gün ve 1977/598-1981/226 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 15.3.1982 gün ve 1830-2810 sayılı ilamı ile; (...İİKanununun 53. maddesinin 2. fıkrasına göre
(icra takibi sırasında borçlu öldüğü takdirde tereke henüz taksim edilmemiş veya resmi tasfiyeye tabi tutulmamış yahut
mirasçılar arasında aile şirketi tesis olunmamışsa borçlu hayatta olsaydı hangi usul tatbik olunacak idi ise terekeye karşı
ona göre takip devam eder.) Aynı maddenin 3. fıkrası gereğince (bu takibin mirasçıya karşı devam edebilmesi ancak rehnin
paraya çevrilmesi veya haciz yoluyla kabildir).
Madde metninde de açıkca anlaşıldığı üzere 2. fıkra takibin (tereke hakkında) 3. fıkra da (mirasçılar hakkında) devamı ile
ilgilidir. 2. fıkrada bir tefrik yapılmadığından tereke hakkındaki takibe iflâs, haciz veya rehnin paraya çevrilmesi yolları ile
devam edilebilir.
Borçlu hakkında iflâs yolu ile takipten sonra öldüğünde takip, tereke hakkında devam edeceğine göre, iflâs davası da tereke
hakkında istenir. İflâs takibine tereke hakkında devam edileceğine göre, borçlunun iflâs davası sırasında ölmesi halinde iflâs
davasının tereke hakkında devamı gerekir. İ.İ.Kanununun 180, 183, 220. maddeleri, "tereke hakkında iflâs hükümlerinin
uygulanabileceği" anlamındadır.
Davacı, davalının (borçlunun) ölümü üzerine, davayı mirasçılara teşmil ederek "mirasçıların iflâsına karar verilmesini" istemiş
değildir. Tereke hakkında davaya devam edilebilmesi için, mirasçılara (ya da miras şirketi mümessiline) tebligat yapılması
gerektiğinden dolayı mirasçılara tebligat yaptırılmıştır.
Miras bütün mirasçılar tarafından reddolunmadığına, terekenin taksim edildiği veya resmi tasfiyeye tabi tutulduğu ya da
mirasçılar arasında aile şirketi tesis olunduğu iddia edilmediğine göre, davaya tereke hakkında devam edilmesi gerekir.
Özetlenen şu duruma göre, (davaya tereke hakkında devam etmek gerekirken mirasçı aleyhine iflâs takibine devam
edilemeyeceğinden bahisle davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri
çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere
göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi
usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
HGK. 14.11.1984 T. E:1982/12-834, K:947 (ABD. 1985/1, s:70 vd.)
about:blank
Page 1 of 1
www.e-uyar.com
23/07/14 19:05
12
İCRA VE İFLÂS KANUNU ŞERHİ
Madde 283 : İadenin şümulü
9 - Üçüncü kişinin, dava konusu mal veya hakkı "dava sırasında elinden çıkarması" veya "elinden çıkardığının dava
sırasında öğrenilmesi" halinde, davanın ıslahına gerek kalmadan davacı-alacaklının "davaya 'bedel davası' olarak
devam edilmesini" isteyebileceği gibi, "kötüniyetli olduğunu ileri sürdüğü dördüncü kişiyi davaya dahil ederek,
davaya devam edilmesini" sağlayabileceği- Bu seçim hakkının davacıya mahkemece hatırlatılması gerekeceği–
I- Davacı vekili davalılardan Cafer Tayyar Korkmaz’ın müvekkiline olan borcu nedeniyle hakkında yaptıkları icra takibi
sırasında alacaklılardan mal kaçırmak amacı ile kendisine ait taşınmazı diğer davalıya sattığını öne sürerek yapılan
tasarrufun iptalini talep etmiştir.
Davalılar davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece ivazlar arasında fahiş fark bulunması nedeniyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı Süleyman
Özhan vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava İİK.nun 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali istemine ilişkindir. İptal davasından maksat
İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazıldığı gibi alacağın tahsilini temin için borcun doğumundan sonra yapılan
tasarruflarının iptaline hükmettirmektir İptal davası ayni bir dava olmayıp şahsi bir davadır. Dava konusu mal lehine tasarruf
yapılmış olan 3. kişinin elinde ise iptal davasının konusu o mal veya hak üzerinde cebri icraya devam edilmesi, lehine
tasarruf yapılan kişi malı elinden çıkarmış ise o zaman davanın konusu 3. kişinin o malın değeri oranında tazminata
mahkum edilmesi gerekir.
Üçüncü kişinin mal veya hakkı dava sırasında elinden çıkarması veya elinden çıkardığının dava sırasında öğrenilmesi
halinde, davanın ıslahına gerek olmadan davacı alacaklı davaya bedel davası olarak devam edilmesini isteyebilir veya
devralan 4. kişiyi davaya dahil ederek davaya devam edilebilir. Satın alan kişinin davada taraf olması durumunda temyiz
eden yönünden hukuki yarar vardır.
Somut olayda davalı borçlu davalı Cafer Tayyar Korkmaz dava konusu 4211 ada 5 sayılı parsel üzerindeki 5 nolu bağımsız
bölümü 18.07.2005 tarihinde üçüncü kişi konumundaki davalı Süleyman Özhan’a satmış, Süleyman Özhan’da hükümden
sonra ibraz edilen tapu kayıt örneğinden yargılama devam ederken 19.03.2009 tarihinde dava dışı Tayfun Koca’ya satmıştır.
Bu durumda davacı alacaklı T.Halk Bankası A.Ş. tarafından taşınmazı en son satın alan 4. kişi konumundaki Tayfun
Koca’nın kötü niyetli olduğunun ileri sürülmesi halinde adı geçen kişiyi davaya dahil edip etmeyeceği hususunda seçimlik
hakkının hatırlatılması, davaya dahil ettiği takdirde kendisine tebligat yapılarak taraf teşkilinin sağlanması, aksi halde 3. kişi
Süleyman Özhan yönünden davanın tazminat isteğine dönüştüğü kabul edilerek tarafların iddia ve savunmaları dinlenip,
delilleri toplandıktan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere davanın kabulüne
karar verilmesi doğru bulunmamıştır.
SONUÇ:Yukarda açıklanan nedenlerle davalı Süleyman Özhan vekilinin temyiz itirazları yerindedir, kabulü ile hükmün
BOZULMASINA…
17. HD. 24.03.2011 T. E: 2010/ 8291, K:2011/2676
II- Davacı vekili, davalı borçlu Ramazan aleyhine icra takibi yaptıklarını, borcu karşılayacak malı bulunamadığını ileri sürerek
borçlunun, dava konusu taşınmazlarını davalı Seyit Ali’ye satışına ilişkin tasarrufun iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekilleri aracılığı ile davanın reddini savunmuştur.
about:blank
Page 1 of 5
www.e-uyar.com
23/07/14 19:05
Mahkemece, taşınmazın satış bedeli ile gerçek değeri arasında fahiş fark bulunduğu, davalıların aynı sektörde iş yaptıkları
ve 7 adet taşınmazın da aynı gün satıldığı bu nedenlerle satışların mal kaçırma amaçlı olduğu gerekçesi ile davanın
kabulüne karar verilmiş hüküm davalı Ramazan ve davalı Seyit Ali vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik
bulunmamasına, aynı sektörde
çalışan davalı Seyit Ali’nin, borçlunun cevap ve 27/01/2009 tarihli dilekçelerinde
açıkladığı davalı Seyit Ali’nin akrabasının taşınmazlar üzerinde ipotek alacağının bulunması ve bu alacakların satış
bedelinden düşülerek tasarrufların gerçekleştirilmesinden dolayı davalı borçlunun alacaklılarından mal kaçırma ya da
alacaklılarını ızrar kastını bilebilecek durumda olduğunun anlaşılmasına ve kararda yazılı diğer gerekçelere göre davalı
Ramazan vekili ile Seyit Ali vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi ile davalı 792, 935 ve 990 parseller yönünden hükmün
ONANMASINA,
2- 4.kişiye geçen 4312, 4313, 4314 ve 4315 parsel sayılı taşınmazlar yönünden ise, tasarrufun iptali davalarında 3. kişinin
borçludan satın aldığı malları elinden çıkarması durumunda İİK’nın 283/II fıkrası gereğince
iptal davası, üçüncü şahsın
elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taalluk ediyorsa, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs nakden tazmine (
davacının alacağından fazla olmamak üzere) mahkum edilir hükmü gereğince davacıdan davasını 4. kişilere karşı yöneltip
yöneltmeyeceği sorulmalı 4. kişinin davaya dahil edilmesi durumunda delilleri sorulmalı ve sonucuna göre karar verilmeli
şayet dava bedele dönüşürse İİK’nın 283/2 maddesi uyarınca üçüncü kişinin malı elinden çıkardığı tarihteki gerçek değerleri
oranında bedelle sorumlu tutulması gerektiği nazara alınmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması isabetli değildir.
SONUÇ : Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Ramazan ve Seyit Ali vekilinin sair temyiz itirazlarının
reddi ile 792, 935 ve 990 parseller yönünden hükmün ONANMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar
vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA…
17. HD. 15.03.2011 T. E: 2010/ 11906, K:2011/2280
III- Davacı vekili davalılardan Cemil Akbulak’ın müvekkiline olan borcu nedeniyle hakkında yaptıkları icra takibi sırasında
borcuna yetecek haczi kabil malının bulunmadığını ancak alacaklılardan mal kaçırmak amacı ile kendisine ait taşınmazı
diğer davalıAli Gürsan’a sattığını öne sürerek yapılan tasarrufun iptalini talep etmiştir.
Davalılar davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece ivazlar arasında fahiş fark bulunması nedeniyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalılardan Ali
Gürsan vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, İİK.277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.İİK.nun 277 ve izleyen
maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz yada iflasından önce yaptığı ve aslında
geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve
dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır. Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde,
tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder ve tasarruf konusu taşınmaz mal ise, davalı
üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir (İİK.md.283/1 ). Bu
yasal nedenle iptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nisbi nitelikte yasadan doğan bir dava olup;
tasarrufa konu malların aynı ile ilgili değildir. İİK.nun 282. maddesi gereğince iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukuki
muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır.
Ayrıca, kötüniyetli üçüncü şahıslar hakkında da iptal davası açılabilir. İİK’nın 283/II maddesine göre de iptal davası, üçüncü
şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taalluk ediyorsa, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs nakden
tazmine (davacının alacağından fazla olmamak üzere) mahkûm edilmesi gerekir. Bu ihtimalde 3. kişinin sorumlu olduğu
miktar, elden çıkarılan malın o tarihteki gerçek değeridir. Somut olayda borçlu davalı Cemil Akbulak dava konusu 7759 ada
26 sayılı parsel üzerindeki 21 nolu dükkanı 26.10.2005 tarihinde diğer davalı Ali Gürsan’a satmış olduğu, Ali Gürsan’ın da
dava açıldıktan sonra 19.11.2007 tarihinde dava dışı Servet Başaran’a satmış olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda
mahkemece alacaklı davacıya taşınmazı davalı Ali’den satın alan Servet Başaran’ı davaya dahil edip etmeyeceği hususu
sorularak davaya dahil etmediği takdirde veya davaya dahil ettiği halde Servet yönünden iptal koşullarının oluşmadığı
takdirde
about:blank
İİK.nun 283/2 maddesi uyarınca davacının davasının nakden tazmine dönüşeceği göz önüne alınarak iptal
Page 2 of 5
www.e-uyar.com
23/07/14 19:05
koşullarının oluşması halinde taşınmazı borçlu davalıdan satın alan Ali Gürsan’ın taşınmazı elden çıkardığı tarihteki gerçek
değeri oranında ve davacının alacak ve ferileri sınırlı olarak nakden tazmine mahkum edilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere
tasarrufun iptaline karar verilmiş olması doğru bulunmamıştır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Ali Gürsan vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA...
17. HD. 04.11.2010 T. E:3004, K:9377
IV- Hükmüne uyulan bozma ilamında Takibe konu bonoların tanzim tarihinden önce borçlu şirket ile bono alacaklısı şirket
arasındaki alışverişe dair faturaların dosya içine ibraz edildiği, davacı tarafın, alacak-borç ilişkisinin bonoların tanzim
tarihinden önce gerçekleştiğini iddia ettiği ve bu konuda şahitlerinin dinlendiği, ancak dinlenen davacı şahitleri Veli Çavdar
ve Nurullah Karababa'nın ifadelerinden bonoların alacaklısı Yeni Özgüt Et Ltd. Şti'nin ilgilisi olduklarının yeterince
anlaşılamadığı, tanıklardan bonoların alacaklısı ve borçlusu arasında et satışı gerçekleşip gerçekleştirilmediğinin ibraz
edilen faturaların et satışına ilişkin olup olmadığı konularının yeterince sorulup araştırılmadığı, ibraz edilen fatura konusu
malların (etlerin) teslim edildiğine ilişkin irsaliyelerin bulunup bulunmadığının da davacı taraftan sorulması ve varsa ibrazının
istenmesi gerektiği keza lüzumu halinde ve talep edilirse ilgili şirketlerin ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi
yaptırılarak iddia ile ilgili satışın gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılması ve tanzim edilen bonolarla ilgili olup
olmadığının tespitine çalışılması bu konulardaki tüm delillerin birlikte değerlendirilerek, davacı taraf alacağının tasarruf
tarihinden doğup doğmadığının aydınlatılması ve sonucuna göre karar verilmesi gereğine değinilmiştir.
Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davalı olan 978 ada 6 ve 678/7 parsellere ilişkin olarak davanın
kabulüne ve tasarrufun iptaline karar verilmiş; hüküm, davalılar Ali ve Döndü vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya içeriğine, bozmaya uygun karar verilmesine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere,
delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, borcun doğum tarihinin iptaline karar verilmiş tasarruflardan daha önce
olduğunun bilirkişi raporu ve tanık beyanları ile belirlenmiş olmasına ve kararda açıklanan diğer gerekçelere göre temyiz
eden davalılar Ali ve Döndü vekilinin temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Tasarrufun iptali davalarında tasarrufa konu olan malın 3. kişi tarafından elden çıkarılması halinde davacıya 4. kişiyi
davaya dahil edip etmeyeceği sorulmalı başka bir anlatımla davanın bedele dönüşüp dönüşmediği belirlenmelidir. Somut
olayda tasarrufun iptaline karar verilen olan 978 ada 6 ve 678/7 parsellerin tapu kaydının dava dışı 4. kişi üzerinde olduğu
dosyaya girmiş tapu kayıtlarından anlaşılmaktadır. Bu nedenle davacıya, 4. kişi Aynur Akgül hakkında iptal istemi olup
olmadığı diğer bir ifade ile davasını bedele dönüştürüp dönüştürmediği sorulması hasıl olacak sonuca göre bir karar
verilmesi gerekirken yazılı şekilde davaya dahil edilmemiş 4. kişi elindeki taşınmazlar için iptale karar verilmesi usul ve
yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıdaki (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalılar Ali ve Döndü vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz
itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA...
17. HD. 04.10.2010 T. E:6533, K:7705
V- Davacı vekili, dava dilekçesiyle "davalı borçlu Cüneyt Dönmez'in alacaklısından mal kaçırmak amacıyla 32 LP 680 plakalı
aracını 6.2.2008 tarihinde davalı Keziban Dönmez'e sattığını" belirterek "tasarrufun iptalini" dava ve talep etmiştir.
Davalı Cüneyt Dönmez "dava konusu aracı borçları nedeniyle uzaktan akrabası olan davalı Kezban 27.700 YTL bedelle
sattığını" belirterek "davanın reddini" savunmuştur.
Davalı Kezban Dönmez ile vekili "dava konusu aracı 27.700 YTL bedelle aldıklarını ve iyiniyetli olduklarını" belirterek
"davanın reddini" savunmuştur.
Mahkemece "iddia, savunma toplanan delilere göre davalı borçlunun dava konusu aracı borcundan doğumundan sonra ve
aciz halindeyken davalı Kezban Dönmez'e sattığı, aracın halen Kezban'ın elinde olduğu" gerekçesiyle "davanın İİK. 283.
maddesine göre, davalı borçlunun davacıdan satın aldığı ve ödemesini yapmadığı dava konusu aracı akrabası olan davalı
Kezban'a davacıdan satın aldığı tarihten iki gün sonra sattığı, satış işleminin muvazaalı ve davalıların kötüniyetli olduğu"
about:blank
Page 3 of 5
www.e-uyar.com
23/07/14 19:05
gerekçesiyle "kabulüne, davalı borçlu tarafından diğer davalı Kezban Dönmez'e 6.2.2008 tarihinde 32 LP 680 (07 KG 512
eski plakalı) plakalı aracın satışına ilişkin yaptığı tasarruf işleminin takip konusu alacak ve fer'ileriyle sınırlı olmak üzere
iptaline, davacıya cebri icra yetkisi tanınmasına" karar verilmiş; hüküm, davalı Kezban Dönmez tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, İİK. 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
1- Dosya içeriğine kararın dayandığı delillerle gerektirici nedenlere delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre,
davalı Kezban Dönmez Adıgüzel'in aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- İİK'nun 282. maddesi gereğince borçlu ile hukuki işlemde bulunan kişi, borçludan aldığı malı veya hakkı üçüncü bir
devretmişse, alacaklı bu devir tasarrufun iptali için kötüniyetli üçüncü kişiye karşı iptale davası açabilir veya yasanın 283/2.
maddesi gereğince, borçlunun lehine tasarrufta bulunduğu kişiden nakten tazminat isteminde bulunur.
Somut olayda; dava konusu araç, borçlu tarafından davalı Kezban Dönmez'e, onun tarafında da yargılama sırasında
19.2.2008 tarihinde dava dışı Osman Pirilli'ye satılmıştır. O halde davacıya yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda yeni malik
Osman Pirilli'yi davaya dahil etmesi veya davasının nakten tazminata dönüştürmesi konusunda seçim hakkı tanınması ve
sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, infaz kabiliyeti olmayacak şekilde hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.
17. HD. 29.12.2009 T. E:8940, K:9132
VI- Dava konusu 1063 Ada, 3 parsel yönünden mahkemece "tasarrufun iptaline" karar verilmiştir. Ne var, anılan taşınmaz
üzerinde kat mülkiyeti tesis edildiği ve 2 nolu bağımsız bölüm dışındaki 3, 4, 5 nolu bağımsız bölümlerin 17.7.2007,
28.6.2007 ve 11.5.2007 tarihinde dava dışı Mehmet Karol, Sadet Karol, Garip Saraç, Birol Ayyıldız'a satıldığı anlaşılmıştır.
Bu durumda hükmün infaz kabiliyeti bulunmadığından, anılan parsel yönünden, davacıya yeni malikleri davaya dahil etmesi
veya davasını İİK. 283/2. maddesi gereğince bedele dönüştürmesi yönünden süre verilerek sonucuna göre karar verilmesi
gerekirken, yazılı gerekçeyle hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.
17. HD. 24.11.2009 T. E:7750, K:8042
VII- Davacı vekili "davalı borçlu Kadriye aleyhine icra takibi yaptıklarını borcu karşılayacak mal bulunamadığını bu nedenle
borçlunun dava konusu taşınmazını dedesi olan davalı Fazıl'a satışına ilişkin tasarrufun iptaline karar verilmesini" talep ve
dava etmiştir.
Davalı duruşmaya gelmemiş ve cevap vermemiştir.
Mahkemece "tapu kaydının davalılar üzerinde olmadığı" gerekçesiyle "davanın reddine" karar verilmiş hüküm davacı vekili
tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, İİK. 277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, "borçlunun haciz ya
da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da 'iyiniyet kurallarına aykırılık' nedeniyle
alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamak"tır.
Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder
ve tasarruf konusu taşınmaz mal ise, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın
haciz ve satışını isteyebilir (İİK. md. 283/1). Bu yasal nedenle iptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını
sağlayan, nisbi nitelikte yasadan doğan bir dava olup; tasarrufa konu malların aynı ile ilgili değildir.
İcra ve İflas Kanununun 282. maddesi gereğince; "iptal davaları, borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya
borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine" açılır. Ayrıca, kötüniyetli üçüncü
şahıslar hakkında da iptal davası açılabilir.
Borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı iptale tabi tasarrufları, üç grup altında ve İİK.nun 278, 279 ve 280.
maddelerinde düzenlenmiştir. Ancak, bu maddelerde iptal edilebilecek bütün tasarruflar, sınırlı olarak sayılmış
about:blank
Page 4 of 5
www.e-uyar.com
23/07/14 19:05
değildir. Kanun, iptale tabi bazı tasarruflar için genel bir tanımlama yaparak hangi tasarrufların iptale tabi olduğu hususunun
tayinini hakimin takdirine bırakmıştır (İİK. md. 281). Bu yasal nedenle de, davacı tarafından İİK.nun 278, 279 ve 280.
maddelerden birine dayanılmış olsa dahi, mahkeme bununla bağlı olmayıp, diğer maddelerden birine göre iptal kararı
verebilir (Y.H.G.K. 25.11.1987 Tarih, 1987/15-380 Esas ve 1987/872 Karar sayılı ilamı). Genelde denilebilir ki, borçlunun iptal
edilebilecek tasarrufları, alacaklılarından mal kaçırılmasına yönelik olarak yapılan ivazsız veya aciz halinde yapılan
tasarruflar ile alacaklılarına zarar verme kastıyla yapılan tasarruflardır.
Tasarrufa konu olan malın 3. kişi tarafından elden çıkarılması halinde ise, davacıya "4. kişiyi davaya dahil edip etmeyeceği"
sorulmalı, başka bir anlatımla davanın bedele dönüşüp dönüşmediği belirlenmelidir.
Açıklanan bu hukuksal çerçevede somut olaya dönüldüğünde; tasarrufa konu taşınmazın tapu kaydının 4. kişi üzerinde
olduğu belirlendikten sonra davacıya, 4. kişi hakkında iptal istemi olup olmadığı diğer bir ifade ile davasını bedele
dönüştürüp dönüştürmediği sorulması ve iptal nedenlerinin hangisine dayanılmış olursa olsun, öteki iptal nedenlerinin
bulunup bulunmadığının da araştırılması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken,yazılı şekilde "davanın
reddine" karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
17. HD. 4.5.2009 T. E:93, K:2804
about:blank
Page 5 of 5