İntihar Girişimlerinde Duygudurum Bozukluğu ve

H. Özcan ve ark./Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 3 (2014) 38-45
38
ISSN: 2146-9490
JCBPR, 2014, 3: 38-45
ORIGINAL ARTICLE/ÖZGÜN MAKALE
İntihar Girişimlerinde Duygudurum Bozukluğu ve
Dissosiyatif Belirtilerin Etkisi
Halil ÖZCAN1, Ali Emre ŞEVİK2
Yard. Doç.Dr., Psikiyatrist, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilimdalı
2
Uzm. Dr., Psikiyatrist, Özel Medikar Hastanesi Psikiyatri Birimi
1
Özet
Amaç: Bu araştırmanın amacı intihar girişimi olan kişileri duygudurum bozuklukları ve dissosiyatif belirtiler yönünden
incelemek, bu belirtilerin intihar girişimleri ile ilişkisini araştırmaktır.
Yöntem: Çalışmaya Kastamonu Devlet Hastanesi bünyesinde kurulmuş olan krize müdahale birimine intihar girişimi
nedeniyle başvuran ve psikiyatri polikliniğine yönlendirilmiş olan hastalardan çalışmaya katılmayı kabul eden 70 kişi
alınmıştır. Başvuran kişilerin tamamı aynı psikiyatri uzmanı tarafından Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disordersfourth edition (DSM-IV) eksenli tanısal görüşme yapılarak değerlendirilmiştir. Hastaların hepsine sosyodemografik ve
klinik veri formu doldurulup, mevcut ve/veya geçmiş psikiyatrik hastalık öyküsü sorgulanmış, Duygudurum Bozuklukları
Ölçeği (DBÖ), Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), Beck İntihar Düşüncesi Ölçeği (BİDÖ), Dissosiyatif Yaşantılar Ölçeği (DYÖ)
uygulanmıştır.
Bulgular: Hastalar DYÖ’den 39±21,3; DBÖ’den 7,5±2,5; BDÖ’den 28±14 ve BİDÖ’den 15,3±5,8 ortalama puan almıştır.
DBÖ`den 7 puan ve üzeri alanlar ile daha düşük alanlar karşılaştırıldıklarında, DBÖ’den 7 ve üzeri puan alanların dissosiyatif
yaşantı puanlarının istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğu saptanmıştır. Yine DBÖ’den 5 puan ve üzeri alanlar
ile daha düşük alanlar karşılaştırıldıklarında, DBÖ’den 5 ve üzeri puan alanların dissosiyatif yaşantı puanlarının istatistiksel
olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğu belirlenmiştir. Duygudurum Bozuklukları Ölçeği, DYÖ ve BDÖ’den alınan puanlarla
BİDÖ’den alınan puanlar arasında pozitif yönde orta güçte istatistiksel olarak anlamlı düzeyde korelasyon vardı.
Sonuç: İntiharların etiyolojisi çok karmaşıktır. İntihar girişiminde bulunmuş olan kişilerde dissosiyatif, depresif ve mani/
hipomani belirtileri sık gözlenmektedir. (Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 2014; 3: 38-45)
Anahtar Kelimeler: İntihar, depresyon, dissosiyatif, bipolar bozukluk.
Abstract
The Effects of Mood Disorders and Dissociative Symptoms on Suicide Attempts
Objective: The aim of this study is to examine patients with suicide attempts in respect of mood disorders and dissociative
symptoms and to understand the impact of these symptoms on suicide attempts.
Method: Seventy participants who were directed to psychiatry outpatient department from the Kastamonu State Hospital
crisis intervention unit between January 2009 and January 2010 and who agreed to participate in the study were included.
All of the patients were evaluated by psychiatric interview. A detailed sociodemographic and clinical data form was filled
for all included patients and present or past history of psychiatric illness were explored. The Mood Disorders Questionnaire
(MDQ), Beck Depression Inventory (BDI), Beck Suicide Intention Scale (BSIS), Dissociative Experiences Scale (DES) were
applied to all participants.
Results: The mean score of DES was 39±21.3, of MDQ 7.5±2.5, of BDI 28±14 and of BSIS 15.3±5.8. Participants who
scored higher than 7 in the MDQ had statistically more dissociative experiences than those who scored lower than 7 in
MDQ. In addition, participants who scored higher than 5 points in the MDQ had more dissociative experiences than those
who scored lower than 5 in the MDQ. Having higher scores on DES, MDQ and BDI was positively correlated with having
higher scores on BSIS.
Conclusion: The etiologies of suicides are complex. Suicide attempter might often have both mood symptoms and
dissociative experiences. (Journal of Cognitive Behavioral Psychotherapy and Research 2014; 3: 38-45)
Keywords: Suicide, depression, dissociative, bipolar disorder.
38
H. Özcan ve ark./Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 3 (2014) 38-45
GİRİŞ
İntihar eylemi bireyin bilinçli olarak, kendi isteği ile
yaşamına son vermesi olup dünyanın birçok ülkesinde
önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu nedenle intihar
girişimlerinin nedenlerini anlamaya ve bu sayede alınacak tıbbi ve sosyal girişimlerle intiharları önlemeye
yönelik çalışmalar toplum sağlığı açısından önemlidir.
İntihar eylemi sosyal, çevresel, nörobiyolojik ve
genetik yönleri olan karmaşık bir davranıştır (Chistiakov ve ark. 2012). Önceden intihar girişiminde
bulunanlarda intihar girişimi oranının toplumdan
20-140 kat fazla olduğu bir çalışmada gösterilmiştir
(Beaumont ve Hitzel 1992). İntihar öyküsü bulunan
bireylerin ailelerinde intihar öyküsü bulunma oranları
daha yüksektir (Roy ve ark. 1995). Ebeveynlerin etkisi, fiziksel veya cinsel istismar, ailede dürtüsellik, diğer psikopatolojik faktörler gibi genetik olmayan ailesel etkenlerin rolü üzerinde de durulmuş, çocukluk
döneminde aile üyelerinin intihar davranışını model
alması gibi faktörlerin de etkili olduğu düşünülmüştür (Brodsky ve ark. 1997). Bireyin kendisinden beklenen psikolojik, fiziksel ve sosyal işlevlerini yerine
getirememesi, kişinin kendi kültürü ve değerler sistemi içinde bu durumun olumsuz sonuçlarını en aza
indirmek ya da tümüyle başa çıkmak için bir takım
başa çıkma tutumlarını geliştirmesi ile sonuçlanabilmekte ve bu durumlarda intihar bir başa çıkma tutumu olarak da karşımıza çıkabilmektedir (Günay ve
ark. 2001, Welch 2001, Beaumont ve Hitzel 1992).
Fiziksel hastalıkların etkisi incelendiğinde kanser
gibi ciddi, ölümcül bir rahatsızlığı bulunan bireylerde
intihar riskinin 2-4 kat arttığı bildirilmiş olup, intihar
davranışı riskinin belirleyicilerinin depresyon, anksiyete, önceden intihar davranışının bulunması, intihar
düşünceleri, umutsuzluk, ağrı, krizler, tepkisel davranış, madde kötüye kullanımı, aile, iş, maddi sorunlar
ve hastalık sürecinde görülen stres dönemleri olduğu
bildirilmiştir (Goodwin ve ark. 2003).
Psikiyatrik hastalıklar intihar davranışında önemli
risk faktörlerinden olup; yaşam kalitesini olumsuz şekilde etkileyerek çeşitli alanlarda yeti yitimine neden
olurlar (Sayıl ve Özgüven 2003). İntihar kurbanlarının %90’ının intihar sırasında bir psikiyatrik bozukluğu olduğu ve duygudurum bozukluklarının bu oran
içinde önemli bir yer tuttuğu belirtilmiştir (Shaffer ve
ark. 1996, Hirschfeld ve ark. 1997). Majör depresyon
intiharda en sık rastlanılan psikiyatrik bozukluktur;
depresyonu olanlarda intihar riski yaklaşık %15 olarak saptanmıştır (Mann ve ark. 1999). Majör depresyonun hayat boyunca kadınların 1/5’ini, erkeklerin
39
1/8’ini etkileyebilen bir ruhsal bozukluk olduğu düşünülürse intihar etiyolojisindeki önemi yadsınamaz
(Kessler ve Bromet 2013). Depresyon şiddetinin intihar davranışındaki etkisi konusunda çelişkili bilgiler
olup; daha ağır depresyonu olanlarda intihar davranışının daha ciddi olduğunu gösteren araştırmalar olduğu gibi arada fark olmadığını gösteren araştırmalar da
mevcuttur (Holmstrand ve ark. 2006, Raja ve Azzoni
2004, Sokero ve ark. 2005). Yapılan bir 40 yılı aşkın
süreli izlem çalışmasında Bipolar Bozukluk teşhisi
alan hastaların %8’inin intihar girişimi nedeniyle öldüğü belirtilmektedir (Angst ve ark. 2005). Bipolar I
bozukluğu ise toplumda ortalama %1,2 oranında görülmesine rağmen Bipolar Spektrum Bozuklukları’nın
%5 civarında olduğu düşünüldüğünde intiharın etiyolosindeki önemi anlaşılmaktadır (Tondo ve ark. 2005).
Ayrıca yapılan bir çalışmada intihar girişimi ile başvuran; başvuru esnasında majör depresif bozukluğu
olan hastaların yapılan psikiyatrik görüşmeler sonucunda %44’ünün Bipolar II Bozukluk tanısı aldıkları
belirtilmiştir (Rihmer 2005).
İntiharların fenomenolojisinde önemli olan faktörlerden biri de dissosiyasyondur. Dissosiyasyon aynı
zamanda intiharların kendisi gibi bazen bir başa çıkma tutumu olarak da düşünülebilir. Ülkemizde genel
popülasyondan rastgele seçilen 618 kişinin alındığı
çocukluk çağı travması, intihar girişimi ve dissosiyatif belirtilerin tarandığı bir çalışmada en az bir kez
intihar girişiminde bulunma oranı %4,5 olarak bulunmuş, ancak dissosiyatif yaşantılardan alınan puanın
artışı ile intihar girişimi arasında ilişki bulunmamıştır
(Akyuz ve ark. 2005). Ülkemizde yapılan bir başka
çalışmada intihar girişimi ve çocukluk çağı duygusal
istismarının dissosiyatif bozukluk tanısını öngördürücü olduğu belirlenmiştir (Tamar-Gurol ve ark. 2008).
Bazı çalışmalarda intihar girişimi ile dissosiyatif yaşantılar arasında iki yönlü bir ilişki olduğu, istismarın
etkisi kontrol edildiğinde dahi bu ilişkinin istatistiksel
olarak önemini sürdürdüğü gözlenmiştir (Low ve ark.
2000, Zoroglu ve ark. 2003). Ayrıca çeşitli eksen 1 ve
2 psikiyatrik hastalık tanısı olan bir grupta yapılan bir
çalışmada dissosiyatif bozukluk teşhisi konulanların
intihar oranlarının konulmayanlara göre belirgin ölçüde yüksek olduğu bulunmuştur (Foote ve ark. 2008).
Bu araştırmanın amaçları intihar girişiminde bulunan kişilerde bazı sosyodemografik özelliklerin bu
eylemle ilişkisini, duygudurum bozukluğu belirtileri
ve dissosiyatif yaşantıların sıklığını incelemek, aynı
zamanda duygudurum bozukluğu ve dissosiyatif belirtilerin birbirleriyle ilişkisini, intihar girişimi üzerindeki olası etkilerini araştırmak ve bu alanda yapılacak çalışmalara ve alınması gereken önlemlere ışık
H. Özcan ve ark./Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 3 (2014) 38-45
40
tutmaktır.
YÖNTEM
Bu çalışmaya Ocak 2009-Ocak 2010 tarihleri arasında Kastamonu Devlet Hastanesi bünyesinde kurulmuş
olan krize müdahale birimine intihar girişimi nedeniyle
başvuran ve bu birimden psikiyatri polikliniğine yönlendirilmiş olan 70 kişi dahil edilmiştir. Katılımcılara
çalışma ile ilgili bilgi verilmiş ve katılmak için bilgilendirilmiş sözlü ve yazılı onamları alınmıştır. Kastamonu Devlet Hastanesi Etik Kurulu çalışmaya onay
vermiştir. Ayrıca tüm katılımcılardan yazılı ve sözlü
onam alınmıştır. Bu çalışmanın örneklemi daha önce
tarafımızca yapılmış ve yayınlanmış olan bir çalışma
ile aynı olup; intihar girişimleri bu araştırmada diğer
çalışmadan farklı değerlendirme araçlarıyla ve farklı
klinik yönlerden değerlendirilmiştir (Şevik ve Özcan 2012). Başvuran kişilerin tamamı aynı psikiyatri
uzmanı tarafından DSM-IV eksenli tanısal görüşme
yapılarak değerlendirilmiştir. Hastaların tümüne sosyodemografik veri formu doldurulup, mevcut ve/veya
geçmiş psikiyatrik hastalık öyküsü sorgulanmış, DBÖ,
BDÖ, BİDÖ, DYÖ uygulanmıştır.
Sosyodemografik ve Klinik Veri Formu
Tüm hastaların yaşları, cinsiyetleri, eğitim durumları, medeni ve mesleki durumları, öncesinde geçirilmiş psikiyatrik hastalık ve ailede psikiyatrik hastalık
öyküleri, intihar girişiminin özellikleri, önceki benzer
girişimleri olup olmadığı, olduysa sonrasında tekrarlama düşüncesinin olup olmadığı not edilmiştir.
Duygudurum Bozuklukları Ölçeği
Kökenini DSM-IV’ten alan ‘evet ve hayır’ cevaplarını içeren, özbildirime dayalı bir ölçektir (Amerikan
Psikiyatri Birliği 1994). Ölçek üç sorudan oluşur; 13
alt maddeden oluşan birinci soru yaşam boyu manik
ya da hipomanik belirtilerin öyküsü, yükselmiş duygudurum, irritabilite, girişkenlik, uyku, cinsel istek,
düşünce, dikkat, enerji ve davranış gibi göze çarpan
öznel değişiklikleri sorgular. İkinci soruda ‘evet’ olarak işaretlenen belirtilerin eş zamanlı olup olmadığı,
üçüncü soruda belirtilerin kişinin işlevselliğine olan
etkileri sorgulanır. Bipolar Bozukluk için hesaplanan
kesme puanı 5 olarak alındığında duyarlılığı %81 seçiciliği %53; kesme puanı 6 olarak alındığında duyarlılığı %75 seçiciliği %63; kesme puanı 7 alındığında
duyarlılığı %64 seçiciliği %77 olarak bulunmuştur
(Hirschfeld ve ark. 2000). Duygudurum Bozuklukları Ölçeği, psikiyatri poliklinik başvurusuna dayalı
olgulara uygulanarak ardından telefon görüşmeleri
ile Structured Clinical Interview for DSM Disorders
(SCID) tanılarının konulmasının altın standart alındığı çalışmada; 0,73 duyarlılık ve 0,90 özgüllük özellikleri göstermiştir. Toplum tabanlı bir diğer çalışmada ise ölçeğin duyarlılığı daha yüksek (0,81) seçiciliği
ise daha düşük (0,65) olarak bulunmuştur (Amerikan
Psikiyatri Birliği 1994, Hirschfeld ve ark. 2000).
Beck Depresyon Ölçeği
Ölçek bir özbildirim ölçeği olup; kişide depresyon riskini belirlemek, depresif belirtilerin düzeyi ve
şiddet değişimini ölçmek için geliştirilmiştir (Beck
1961). Yirmi bir maddeden oluşup dörtlü likert tipi
ölçüm sağlamaktadır. Her madde 0-3 arasında puanlanır. Hisli tarafından 1989 yılında Türkçe geçerlik ve
güvenilirlik çalışması yapılmış, kesme puanı 17 olarak kabul edilmiştir (Hisli 1989).
Beck İntihar Düşüncesi Ölçeği
Beck ve arkadaşları intihar düşüncesini ölçmek
üzere intihar girişiminde bulunmuş olanlarda BİDÖ
geliştirmişlerdir (Beck ve ark. 1979). Ölçeğin Türkçe
geçerlik ve güvenilirliği yapılmış olup henüz yayınlanmamıştır (Özçelik ve ark. yayınlanmamış makale)
Dissosiyatif Yaşantılar Ölçeği
Dissosiyatif yaşantı ve bozuklukları tarama ve şiddetini ölçmek için Bernstein ve Putnam tarafından geliştirilmiş toplam 28 soru içeren bir özbildirim ölçeğidir (Bernstein ve Putnam 1986). Denekler soruların
her biri için 0-100 arasında 10’ar puanlık aralarla yanıt puanlarını işaretlemektedirler. Durumsal olmaktan
çok devam eden belirtileri değerlendiren bir ölçektir.
Her maddeden alınan puanların toplamı 28’e bölünerek elde edilen ortalama toplam puanda 30 ve üstünde
alan kişilerde dissosiyatif bir bozukluk bulunma olasılığı yüksektir. Puanların yüksekliği belirti şiddetinin
fazlalığını göstermektedir. Türkiye’de geçerlik ve güvenilirlik çalışması yapılmıştır (Şar ve ark. 1997).
İstatistik: Verilerin değerlendirilmesinde SPSS
programı 16.0 versiyonu kullanılmıştır. İstatistiksel
analizde ki kare testi, intihar girişiminin özelliklerinin yüzde dağılımlarına bakılmıştır. Ölçeklerden alınan puanların birbiriyle ilişkisini değerlendirmek için
korelasyon analizi uygulanmıştır. Tek başlarına duygudurum bozukluğu belirtileri (depresyon ve mani/hipomani) ve dissosiyatif yaşantıların intihar girişimine
etkisine bakmak için lineer regresyon analizi yapılmıştır. Ortalamalar standart sapmalarla birlikte gösterilmiştir. İstatistiksel anlamlılık düzeyi olarak p<0,05
kabul edilmiştir.
H. Özcan ve ark./Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 3 (2014) 38-45
BULGULAR
Sosyodemografik ve Klinik Veriler
Çalışmaya 60 kadın, 10 erkek hasta alınmıştır. Çalışma
grubunun sosyodemografik, geçmiş intihar ve ailede
intihar öyküleri ve ölçeklerden alınan puanlara ait veriler tablo 1’de verilmiştir. Çalışma grubunun sosyodemografik özelliklerine bakıldığında hastaların çoğu
kendi aileleri ile birlikte yaşamakta olup; aile bireyleri
ya da yakınları tarafından hastaneye getirilmişti.
Kırk yedi kişide (%67) önceden herhangi bir psikiyatrik hastalık tanısı yokken, 18 (%26) kişide depresyon, 4 (%6) kişide anksiyete bozukluğu, 1 (%1)
kişide uyum bozukluğu tanısı mevcuttu. Altmış yedi
kişinin biri hariç hepsi tıbbi ilaç alarak intihar girişiminde bulunmuştu, 1 kişi ise tarım ilacı içmişti. 7
(%10) kişi kesici aletle kendine zarar vermişti. Kendini zehirleyenlerden 4 kişi ek olarak kesici aletle kendine zarar vermişti. Yine bu bireyler girişimleri hakkında sorgulandıklarında 17 (%24) kişi ölmüş olmayı
dilerken, 42 (%60) kişi pişman olduğunu, 11 (%16)
kişi tekrar denemeyi düşündüğünü belirtti. Her iki
cinsiyette de hastaların 64’ü (%91) intihar girişimine
ani karar verdiklerini, 6 (%9) kişi ise önceden planladığını belirtmiş, kadınların 38’i (%63), erkeklerin 4’ü
(%40) sonrasında pişmanlık duyduklarını, kadınların
13’ü (%22), erkeklerin ise 4’ü (%40) ölmüş olmayı
istediklerini belirtmişlerdir. Başlangıçta girişimde
bulunanların 44’ü (%63)ölüm amaçlı girişimde bulunduğunu bildirmesine karşın sonrasında girişimden
pişman olanların sayısının fazlalığı bu girişimlerdeki
dürtüselliği yansıtıyor olabilir. Girişimde bulunan 64
kişinin aile öyküsünde herhangi bir ruhsal hastalık
bildirilmezken, 1 kişinin aile öyküsünde ruhsal hastalık mevcudiyeti, 5 kişinin ailesinde intihar girişimi
bildirilmiştir.
İlk psikiyatri muayenesi sonrasında en az iki kez
daha düzenli psikiyatri poliklinik kontrolüne devam
eden birey sayısı 49 (%70) olup, geriye kalan 21
(%30) kişi ile sadece bir kez görüşme yapılabilmiştir.
DSM IV’e göre konulan tanılar tablo 1’de verilmiştir. Bazı kişiler birden fazla tanı almıştır. Kontrollere
gelen 2 kişide herhangi bir psikiyatrik hastalık tanısı
konulmamış ve üçüncü görüşmeden sonra takipten
çıkarılmışlardır. Takiplere düzenli gelen ve sadece
bir görüşme yapılmış kişiler arasında psikopatolojiler
açısından önemli bir farklılık gözlenmemiştir.
Katılımcıların çoğunluğu ölçeklerin tümünü doldurmakla beraber bazı katılımcıların bazı ölçekleri
eksik doldurdukları ya da doldurmadıkları gözlenmiş
olup; eksik doldurulan ölçekler analiz dışı bırakılmış-
41
Tablo 1. İntihar Girişiminde Bulunanların Sosyodemografik ve Klinik Özellikleri.
Yaş (yıl)
Ortalama±Standart Sapma
21,1±6,8
Eğitim düzeyi (yıl)
Ortalama±Standart Sapma
9,3±3,1
Medeni durum
(bekar/evli)
48/22
Meslek
(çalışıyor/çalışmıyor)
60/10
İntihar
(ani/planlı)
65/5
Geçmiş intihar öyküsü
(var/yok)
18/52
Ailede intihar öyküsü
(var/yok)
5/65
BDÖ puanı
Ortalama±Standart Sapma
28±14
DBÖ puanı
Ortalama±Standart Sapma
7,5±2,5
DYÖ puanı
Ortalama±Standart Sapma
39±21,3
BİDÖ puanı
Ortalama±Standart Sapma
15,3±5,8
Tanı
Bipolar spektrum bozukluğu
Depresyon
Anksiyete bozukluğu
Uyum bozukluğu
Dissosiyatif bozukluk
Dürtü kontrol bozukluğu
Kişilik bozukluğu
4 (%6)
6 (%23)
5 (%7)
30 (%43)
8 (%11)
10 (%14)
9 (%13)
tır. DYÖ’den 100 ortalama üzerinden minimum 0,71
maksimum 83 puan alınmış ve ortalama 39±21,3 puan
olarak tespit edilmiştir. DBÖ’den alınan puanlar 3-13
aralığında olup ortalama 7,5±2,5 puandır. BDÖ’den
alınan puanlar 2-53 arasında olup ortalama puan
28±14 bulunmuştur. BİDÖ’nün puanlarına bakılınca
puanlar 4-29 arasında olup, ortalama puan 15,3±5,8
olarak tespit edilmiştir.
İntihar girişimlerine bakıldığında ölmüş olmayı
dileyen ve tekrar denemeyi düşünenlerde dissosiyatif
yaşantı puanları intihar girişiminden pişman olanlardan anlamlı olarak yüksekti. DBÖ’den7 puan ve üzeri
alanlar ile daha düşük alanlar istatistiksel olarak dis-
42
H. Özcan ve ark./Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 3 (2014) 38-45
sosiyatif yaşantılar açısından karşılaştırıldıklarında, 7
ve üzeri alanların dissosiyatif yaşantı puanları 7’nin
altında alanlardan anlamlı olarak yüksektir (p<0,05).
DBÖ’den 5 puan ve üzeri alanlar ile daha düşük alanlar istatistiksel olarak dissosiyatif yaşantılar açısından
karşılaştırıldıklarında 5 ve üzeri alanların dissosiyatif
yaşantı puanları 5’in altında alanlardan anlamlı olarak
yüksektir (p<0,001). DBÖ’den 7 puan ve üzeri alanlar
ile daha düşük alanlar istatistiksel olarak depresif belirtiler açısından karşılaştırıldıklarında arada anlamlı
fark bulunmazken, 5 puan ve üzeri alanlar ile daha
düşük alanlar karşılaştırıldıklarında 5 ve üzeri alanların depresif belirti puanları 5’in altında alanlardan
anlamlı olarak yüksektir (p<0,001). DBÖ’den 7 puan
ve üzeri alanlar ile 5-7 puan arası alanlar arasında
dissosiyatif belirtiler açısından fark saptanmamıştır.
Daha önce intihar girişiminde bulunanlarla bulunmayanlar dissosiyatif yaşantılar, depresif belirtiler,
intihar düşüncesi ve mani-hipomani belirtileri açısından karşılaştırıldığında daha önce intihar girişiminde
bulunanlarda DBÖ ve BİDÖ puanları anlamlı olarak
daha yüksek bulunurken (p<0,05); DYÖ ve BDÖ puanları arasında fark bulunmamıştır.
Çalışmamızda hem depresyon hem mani/hipomani hem de dissosiyatif belirtilerin intihar düşüncesi
ile ilişkili olduğu saptanmış olup; lineer regresyon
analizinde bu psikopatolojilerin hiçbirinin intihar düşüncesini tek başına anlamlı ölçüde etkilemediği görülmüştür. Ayrıca daha önce intihar girişimi olanların
duygudurum bozukluğu ve intihar düşüncesi ölçeği
puanları olmayanlara göre yüksek bulunmasına rağmen dissosiyatif yaşantılar ve depresyon puanları açısından fark saptanmamıştır. Duygudurum bozuklukları, BDÖ ve DYÖ’den alınan puanlara bakıldığında
katılımcıların her üç ölçekten de ilgili alanlarda ortalama olarak muhtemel psikopatoloji varlığını düşündürecek düzeyde puan aldıkları anlaşılmaktadır.
Korelasyon ve Lineer Regresyon Analizleri
Dissosiyatif Yaşantılar Puanı ile BİDÖ puanı arasında pozitif yönde p<0,05; BDÖ puanı arasında pozitif
yönde p≤0,001 ilişki bulundu. DBÖ ile BİDÖ puanları
arasında pozitif yönde p≤ 0,001 ilişki bulundu. BDÖ
ile BİDÖ puanları arasında pozitif yönde p<0,01 ilişki
bulundu (Tablo 2). İntihar düşüncesinin şiddetine bağımsız olarak etki eden faktörleri incelemek için lineer
regresyon analizi yapıldı. Oluşturulan modele bağımlı
değişken olarak BİDÖ puanı, bağımsız değişken olarak ise DBÖ, BDÖ ve DYÖ puanları koyuldu. Modeldeki değişkenlerin intihar şiddetindeki değişimin
%61’ini açıklayabildiği bulundu (R2=0,61). Modelin
geneli anlamlı olmakla birlikte (ANOVA F= 4,172
p= 0,047), tek tek değerlendirildiklerinde modeldeki
değişkenlerden hiç birisinin anlamlılık oluşturmadığı
saptandı (Tablo 3). Modele bağımsız değişken olarak
BDÖ ve DYÖ alınıp DBÖ model dışında bırakıldığında sonuçların değişmediği gözlendi.
Tablo 2. Korelasyon analiz sonuçları.
Korelasyon analizi
BDÖ
DBÖ
DYÖ
BİDÖ
,487**
,602*
,54*
*=p<0.05
**=p<0,01
Tablo 3. Lineer Regresyon Analiz Sonuçları.
Model
Standart olmayan
ortak etmen
Standart hata
Standart ortak
etmen
T
P
Sabit
1,532
4,887
0,316
0,76
DBÖ
1,192
0,555
0,516
2,145
0,064
BDÖ
0,12
0,142
0,242
0,843
0,424
DYÖ
0,09
0,092
0,262
0,975
0,358
Bağımlı değişken: Beck İntihar Düşüncesi Ölçeği (BİDÖ)
H. Özcan ve ark./Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 3 (2014) 38-45
TARTIŞMA
Bu çalışmada intiharların etyolojisi ve semptomatolojisinde önemli yeri olan duygudurum bozukluklarından depresyon ve bipolar bozuklukla disosiyasyonun
intihar girişimleri ile ilişkisi incelenmiştir.
Grubun çoğunluğunu kadınlar oluşturmaktaydı.
İntihar girişimlerinin kadınlarda daha fazla görülmesi, en sık intihar nedeni olarak bilinen depresyonun
kadınlarda daha fazla görülmesine ve buna ikincil
olarak kadınların isteklerini elde etme, kendilerini ifade edebilme ve kabullenilme açılarından kendilerini
daha yetersiz hissetmelerine bağlanabilir (Shaffer ve
ark. 1996). Yapılan çalışmalarda tamamlanmış intihar
oranlarının erkeklerde üç kat, başarısız girişimlerin
ise kadınlarda 4 kat daha fazla görüldüğü bildirilmiştir (Hirschfeld ve Russell 1997).
Çalışmamızda DBÖ’den alınan ortalama puan
7,5±2,5 olarak bulunmuştur. Bu sonuçlarla ölçeğin
kesme noktası 7 olarak alındığında duyarlılık %64 seçicilik %77 olması beklenirdi. Bu sonuçlar toplumda
%1-2 oranında görülen bir hastalık için oldukça yüksek olarak bulunmuştur. Bu durum DBÖ’nün duygudurum bozuklukları yelpazesi içinde birçok durumu
(siklotimi, hipertimi, bipolar tip 1 ve 2) ölçüyor olmasından kaynaklanıyor olabilir. BDÖ’den alınan ortalama puanlar dikkate alındığında hastalarda orta düzeyde depresyon belirtileri olduğu düşünülebilir. Hem
unipolar hem de bipolar depresyonda intihar riskinin
yüksek olduğu bilinmektedir (Pawlak ve ark. 2013).
Bu yüksek ortalama o nedenle şaşırtıcı değildir.
DYÖ uygulanan bireylerin aldığı puan 100 üzerinden ortalama 39 olup; literatür bilgisi 30 puan üzerinde
bir dissosiyatif bozukluğun olabileceğini belirtmiştir.
Baş edilemeyen zorluklar karşısında dissosiyasyonun savunma mekanizması olarak ortaya çıkabileceği
düşünülürse intihar girişiminde bulunan kişilerde bu
yüksek oranın çıkması beklenebilecek bir durumdur
(Perry ve ark. 2013). Ancak örneklemimizde sadece 8
kişi dissosiyatif bozukluk tanısı almıştır. Bu bulgu ölçekten alınan puanların yüksekliği ile klinik tanıların
birebir örtüşmemesinden kaynaklanıyor olabilir.
Ölçekler arası korelasyon analizine bakıldığında
DBÖ’nün kesme noktası 7 olarak alındığında DBÖ
puanı ile depresif belirtilerin artışının anlamlı olmadığı dissosiyatif yaşantıların ise zayıf anlamlı olarak
arttığının (p<0,05) bulunmasına rağmen kesme noktası 5 olarak alındığında hastalarda görülen depresif
ve dissosiyatif yaşantı puanlarının artmasıyla DBÖ
puanında artış ilişkisinin pozitif yönde güçlü anlamlı
(p<0,001) olduğu gözlenmiştir. Bu durumun nedeni
hastalık şiddetlendikçe Bipolar 1 bozukluğun kendi-
43
sine has belirtilerin ön plana geçiyor olması; kesme
puanı daha düşük tutulduğunda ölçeğin Bipolar 2
bozukluğu, siklotimi gibi daha geniş bir spektrumla birlikte depresif ve dissosiyatif yaşantıların mani
ya da hipomaniden daha ön planda olduğu bir grubu
daha iyi tarayabilmesi olabilir. Bu bulgu dissosiyatif
yaşantıların fazla olmasının ya da duygudurum ölçeğinden yüksek puan almanın intihar düşüncesi üzerine belirgin etkisinin olmamasından kaynaklanıyor
olabileceği gibi, araştırma grubunun sayıca yetersiz
olmasından da kaynaklanıyor olabilir. Yapılan lineer
regresyon analizinin sonuçlarına bakıldığında DBÖ,
BDÖ ve DYÖ’den yüksek puan almanın hiçbirinin
intihar düşüncesini tek başına yeterince etkilemediği
anlaşılmaktadır. Bu bulgu genel olarak literatür bilgisi
ile uyuşmamaktadır (Jain ve ark. 1999). Kanaatimizce
bu durumun ölçeklerin psikopatolojiyi yüksek duyarlık ve seçicilikte ölçmüyor olmasından kaynaklanabileceği gibi, intihar girişimlerinin etiyolojisinin çok
karmaşık olmasından ve birden fazla ruhsal psikopatolojinin birlikteliğinin intihar eğilimlerini artırıyor olmasından da kaynaklanıyor olabilir. Lineer regresyon
modeline bakıldığında modelin intihar girişimlerinin
%61’ini açıklaması da bu bulgumuzu desteklemektedir. Ayrıca alınan ölçek puanları anlamlı olmasına
rağmen psikopatolojinin ağırlığını tam yansıtmıyor
olabilir. Örneklemimize DSM-IV eksenli psikiyatrik
muayene neticesinde konulan tanılara baktığımızda
toplam 4 kişide bipolar spektrum bozukluğu, 16 kişide depresyon, 30 kişide uyum bozukluğu, 8 kişide
dissosiyatif bozukluk, 6 kişide dürtü kontrol bozukluğu ve 8 kişide kişilik bozukluğu tanıları konmuştur.
Heterojen bir örneklemi olan çalışmamızda belirlenen
psikopatolojiler tarandığı için sonuçların anlamlı çıkmamasının bir diğer nedeninin de grubun bu heterojen
yapısından kaynaklanıyor olabileceğini düşünüyoruz.
Gruplara bakıldığında kontrole devam eden ve etmeyenler arasında psikiyatrik tanı açısından önemli bir
fark olmadığı görülmekle birlikte grupların sayıca azlığı ve eşit olmaması net bir yorumu engellemektedir.
Ancak intihar girişiminde bulunan bu grupta hastaların % 90’ında herhangi bir psikiyatrik bozukluk tanısı
konulması şaşırtıcı değildir. Uygulanan birçok ölçekte hastaların yüksek puanlar almış olması, bazı hastalarda öncesinde de intihar girişimin olması, girişimde
bulunurken niyetlerinin ne olduğu sorulduğunda en
sık olarak o sırada ölmek istediklerini belirtmeleri
bu kişilerin gelecekte de intihar girişiminde bulunma
riskinin yüksek olduğunu düşündürebilir. En önemli
risk faktörünün daha önceki intihar girişimi olduğu
düşünüldüğünde (Welch 2001) kontrole gelmeyen
bireylere ulaşılması, gerekirse bu noktada bireylerin,
44
H. Özcan ve ark./Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 3 (2014) 38-45
yaşadıkları bölgenin aile hekiminin devreye sokularak takibe devamı açısından yönlendirilmesi düşünülebilir. Ayrıca bu bulguların tüm intihar girişimlerinin
klinisyen tarafından ciddiye alınması gerekliliğini
birkez daha gösterdiğini düşünmekteyiz.
Çalışmamızın güçlü yönü her bir katılımcının
uzman bir psikiyatrist tarafından DSM-IV eksenli
yapılan muayene ile değerlendirilmiş olmasıdır. Kısıtlılıklarına gelince doldurulan ölçeklerin özbildirim
ölçekleri olması, kontrol grubunun olmaması ve standardize tanı taraması yapılmamış olmasıdır. Bu konuda gelecekte yapılacak araştırmalara ihtiyaç olduğunu
düşünüyoruz.
KAYNAKLAR
Akyuz G, Sar V, Kugu N ve ark. (2005) Reported childhood
trauma, attempted suicide and self-mutilative behavior
among women in the general population. Eur Psychiatry,20:
268-73.
Amerikan Psikiyatri Birliği (1994) Mental Bozuklukların
Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, Dördüncü Baskı (DSMIV) (Çev.ed.:E Köroğlu) Hekimler Yayın Birliği, Ankara,
1995.
Angst J, Angst F, Gerber-Werder R ve ark. (2005) Suicide in
406 mood-disorder patients with and without long-term
medication: a 40 to 44 years follow-up. Arch Suicide Res,
9: 279-300.
Beaumont G, Hitzel W (1992) Patients At Risk of Suicide and
Overdose. Psychopharmacology, 106 (Suppl 45) 123-6.
Beck AT (1961) An inventory for measuring depression. Arch
Gen Psychiatry, 4: 561-571.
Beck AT, Kovacs M, Weissman A (1979) Assessment of suicidal
intention. The scale for suicide ideation. J Consult Clin
Psychol, 47: 343-52.
Bernstein EM, Putnam FW (1986) Development, reliability,
and validity of a dissociation scale. J Nerv Ment Dis, 174:
727-35.
Brodsky BS, Malone KM, Ellis SP ve ark. (1997) Characteristics
of borderline personality disorder associated with suicidal
behavior. Am J Psychiatry, 154: 1715-9.
Chistiakov DA, Kekelidze ZI, Chekhonin VP (2012)
Endophenotypes as a measure of suicidality. J Appl Genet,
53: 389-413.
Foote B, Smolin Y, Neft DI ve ark. (2008) Dissociative
disorders and suicidality in psychiatric outpatients. J Nerv
Ment Dis, 196: 29-36.
Goodwin RD, Marusic A, Hoven CW (2003) Suicide attempts
in the United States: The role of physical illness. Social
Science & Medicine, 56: 1783-8.
Günay Y, Yenilmez Ç, Seber G ve ark. (2001) Eskişehir
ilinde 1997-1999 yılları arasındaki intihar olgularının
değerlendirilmesi. Kriz Dergisi, 9: 1-10.
Hirschfeld RM, Russell JM (1997) Assessment and treatment
of suicidal patients. Review. N Engl J Med, 337: 910-5.
Hirschfeld RMA, Williams JBW, Spitzer RL (2000)
Development and validation of a screening instrument
for bipolar spectrum disorder: The Mood Disorder
Questionnaire. Am J Psychiatry, 157: 1873-5.
Hisli N (1989) Beck Depresyon Envanterinin üniversite
öğrencileri için geçerliliği, güvenilirliği. Psikoloji Dergisi,
7: 3-13.
Holmstrand C, Nimeus A, Traskman-Bendz L (2006) Risk
Factors of Future Suicide in Suicide Attempters. A
Comparison Between Suicides and Matched Survivors.
Nord J Psychiatry, 60: 162-7.
Jain V, Singh H, Gupta SC, Kumar S (1999) A study of
hopelessness, suicidal intent and depession in cases of
attempted suicide. Indian J Psychiatry. 41: 122-30.
Kessler RC, Bromet EJ (2013) The epidemiology of depression
across cultures. Annu Rev Public Health, 34: 119-38.
Low G, Jones D, MacLeod A ve ark. (2000) Childhood trauma,
dissociation and self-harming behavior. Br J Med Psychol,
73: 269-78.
Mann JJ, Waurnaux C, Haas GL ve ark. (1999) Toward a Clinical
Model of Suicidal Behavior in Psychiatric Patients. Am J
Psychiatry, 156: 181-9.
Özçelik HŞ, Özdel K, Örsel S ve ark. Beck’in İntihar Düşünce
Ölçeği Türkçe Formunun Geçerlik ve Güvenirliği
(yayınlanmamış makale).
Pawlak J, Dmitrzak-Węglarz M, Skibińska M ve ark. (2013)
Suicide attempts and clinical risk factors in patients
with bipolar and unipolar affective disorders. Gen Hosp
Psychiatry.doi: 10.1016/j.genhosppsych.2013.03.014.
Perry JC, Presniak MD, Olson TR (2013) Defense mechanisms
in schizotypal, borderline, antisocial, and narcissistic
personality disorders. Psychiatry, 76(1):32-52. doi:
10.1521/psyc.2013.76.1.32.
Raja M, Azzoni A (2004) Suicide Attempts: Differences
Between Unipolar and Bipolar Patients and Among
Groups with Different Lethality Risk. J Affect Disord, 82:
437-42.
Rihmer Z (2005) Prediction and prevention of suicide in bipolar
disorder. Clinical Neuropsychiatry, 2: 48-54.
Roy A, Segal NL, Sarchiapone M (1995) Attempted suicide
among living co-twins of twin suicide victims. Am J
Psychiatry, 152: 1075-6.
Sayıl I, Özgüven HD (2003) Suicide and suicide attempts
in Turkey Results of the Who/Euro Multicenter Study
of Suicidal Behavior, Suicide and Suicide Attempts in
Europe Finding From the Who/ Euro Multicenter Study
on Suicide.
Shaffer D, Gould MS, Fisher P ve ark. (1996) Psychiatric
diagnosis in child and adolescent suicide. Arch Gen
Psychiatry, 53: 339-48.
Sokero TP, Melartin TK, Rytsala HJ ve ark. (2005) Prospective
Study of Risk Factors for Attempted Suicide Among
Patients with DSM-IV Major Depressive Disorder. Br. J.
Psychiatry, 186: 314-318.
Şar V, Kundakçı T, Kızıltan E (1997) Dissosiyatif Yaşantılar
Ölçeği’nin (DES-II) geçerlik ve güvenirliği. 33. Ulusal
Psikiyatri Kongresi (1-4 Ekim 1997, Antalya) Tam Metin
Kitabı 1. Baskı. Antalya 55-64.
H. Özcan ve ark./Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 3 (2014) 38-45
Şevik AE, Ozcan H (2012) Kastamonu İlinde İntihar
Girişimlerinin Psikososyal Değerlendirmesi:
Krizi Önleme ve Müdahale Yöntemleri Nasıl Olmalı? Klinik
Psikiyatri 15: 153-65.
Tamar-Gurol D, Sar V, Karadag F ve ark. (2008) Childhood
emotional abuse, dissociation, and suicidality among
patients with drug dependency in Turkey. Psychiatry Clin
Neurosci, 62: 540-7.
Tondo L, Albert MJ, Koukopoulos AE ve ark. (2005) Bipolar
Disorder In: Tarazi FI & Schatz JA (Ed.), Haman Press
Neurological and Psychiatric Disorders, 12: 205-27.
Welch S (2001) A Review of the Literature on the Epidemiology
of Parasuicide in the General Population. Psychiatric
Services, 52: 375-8.
Zoroglu SS, Tuzun U, Sar V ve ark. (2003) Suicide attempt and
self-mutilation among Turkish high school students in
relation with abuse, neglect and dissociation. Psychiatry
Clin Neurosci, 57: 119-26.
Yazışma adresi/Address for correspondence:
e-mail: [email protected]
Alınma Tarihi: 08.01.2014
Received: 08.01.2014
45
Kabul Tarihi: 24.02.2014
Accepted: 24.02.2014