Dosya Yükle - Türk Psikiyatri Dergisi

Türk Psikiyatri Dergisi 2014;25( ):
Kavum Vergae ve Şizofreni: 25 Yıl Boyunca Tedavisiz Kalmış
Bir Olguda Beyin Görüntüleme Bulguları ve Klinik İzlem
BASKIDA
•
Dr. Berkant SAĞIR1, Dr. Tolga BİNBAY2, Dr. Deniz CEYLAN1, Dr. Nefize YALIN1,
Dr. Ayşegül ÖZERDEM3, Dr. Köksal ALPTEKİN3
ÖZET
SUMMARY
Cavum Vergae and Schizophrenia: Brain Imaging Findings and
Treatment Outcome of a Case with 25 Years of Untreated Psychosis
Beyin yapısal anomalilerinde psikotik belirtiler ve bozukluklar görülebilmektedir. Beyin orta hat yapılarından olan ve iki ince zarın birleşiminde oluşan septum pellusidum, limbik sistemin bir parçasıdır. Septum
pellusiduma ait iki yaprağın tamamen birleşmemesi ise “kavum vergea”
olarak adlandırılmaktadır ve septum pellisidum gelişimsel anomalileri
arasında en şiddetli anomali biçimi olarak kabul edilmektedir. Şizofreni
ve diğer psikotik bozukluklarda “kavum vergae”nın daha yaygın olduğuna dair bildirimler bulunmakla birlikte anlamlı ilişkinin 6mm’den
daha büyük anomaliler için söz konusu olabileceği düşünülmektedir.
Büyük çaplı “kavum vergae”nın diğer orta hat yapıları ve bağlantılarındaki yaygın bir gelişimsel anomalinin belirteci olabileceği ve bu nedenle
psikotik belirtilere yol açabileceği öne sürülmektedir. Bu yazıda tedavisiz
geçen psikoz süresi 25 yılı bulan bir şizofreni olgusunda saptanan kavum vergae anomalisi, boyutları, psikotik belirtiler ile ilişkisi ve olgunun
tedavi süreci sunulmaktadır.
Psychotic symptoms and disorders can emerge due to structural brain
abnormalities. The septum pellucidum is one of the midline brain
structures, which consists of the fusion of two thin membranes.
Cavum vergae is recognized as the most severe form of fusion defect
in the membranes of septum pellucidum. Although cavum vergea is
reported to be common in schizophrenia and other psychotic disorders,
a significant relationship has been found only for anomalies greater than
6 mm. Large cavum vergae may be a marker of developmental anomalies
in other midline structures and connections, which in turn may lead
to psychotic symptoms and disorders. In this case report, we present
cavum vergae in a schizophrenia case with a 25 year history of untreated
psychosis, discuss the probable relation of psychotic symptoms to
structural brain anomaly, and evaluate the treatment course.
Anahtar Sözcükler: Şizofreni, kavum vergae, septum pellusidum,
tedavisiz psikoz süresi
Key Words: Schizophrenia, cavum vergae, septum pellucidum, duration
of untreated psychosis
Geliş Tarihi: 10.02.2014 - Kabul Tarihi: 18.03.2014
1
Asis., 2Uzm., 3Prof., Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD., Dokuz Eylül Üniv. Tıp Fak., İzmir.
Dr. Berkant Sağır, e-posta: [email protected]
doi:10.5080/u7924
1
GİRİŞ
Psikoz kişinin gerçeği değerlendirilmesinin bozulduğu, sanrı
ve varsanıların eşlik ettiği psikiyatrik bir bozukluktur (van Os
ve Kapur 2009). Dünya Sağlık Örgütü’ne göre psikotik bozukluk hastalarının üçte biri tedavi almamaktadır ya da tedavi
kurumlarına başvurmamaktadır (Kohn ve ark. 2004). Diğer
taraftan psikotik belirtiler başlasa bile tedaviye başvuru zaman
almaktadır (Norman ve Malla 2001). Tedavisiz geçen psikoz
süresi (TPS/ duration of untreated psychosis/ DUP) ilk psikotik belirtinin başlamasından ilk antipsikotik ilacı alana kadar
geçen süredir (Norman ve Malla 2001). Türkiye’de yapılan
ve ilk başvuruları değerlendiren bir şizofreni araştırmasında
TPS ortalama 8 hafta (Ucok ve ark. 2004), şizofreni hastalarıyla yapılan bir başka çalışmada ise yaklaşık 11 ay olarak saptanmıştır (Alptekin ve ark. 2005). Birçok çalışmada 98 günden 2 yıla kadar değişen TPS bildirilmiştir. Sosyoekonomik
düzeyin düşük olması ve psikososyal işlevselliğin iyi olması
TPS’yi uzatan en önemli etkenlerdir (Morgan ve ark. 2006).
Tedavisiz geçen psikoz süresi ile şizofreninin pozitif ve negatif
belirtilerinde şiddetlenme, kötü klinik gidiş, tedaviye direnç
ve yeti yitimi arasında ilişki bulunmaktadır. Tedavisiz geçen
psikoz süresinin uzaması antipsikotik yanıtını azaltmakta ve
psikotik bozukluk seyrini kötüleştirmektedir (Ucok ve ark.
2004).
Psikotik belirti ve bozuklukların ortaya çıkmasında genetik
ve çevresel bir dizi risk etkeni rol oynamaktadır (van Os ve
Kapur 2009). Diğer yandan bedensel hastalıklara ve beyin
dokusunu doğrudan ilgilendiren durumlara bağlı olarak da
psikotik belirtiler ve bozukluklar görülebilmektedir (Shenton
ve ark. 2001, van Os ve Kapur 2009). Şizofreninin psikotik belirtiler ortaya çıkmadan çok önce, çevresel ve genetik
etkenlerin birlikte etkileşmesiyle beyindeki sinir ağlarının
oluşumunda bozulmalar olan nörogelişimsel bir bozukluk olduğu kabul edilmektedir (Murray ve Lewis 1987). Psikotik
belirtilerin ortaya çıkmasında özellikle hipokampüs gibi limbik sistem yapıları ve prefrontal korteks arasındaki dopaminerjik yolağın aşırı duyarlılaşması rol oynamaktadır (van Os
ve Kapur 2009).
Limbik sistemin bir parçası olan septum pellusidum, lateral
ventriküllerin iç yan duvarında ince, iki yapraklı zar halinde
bir yapıdır. Septum pellusidum tüm fetüslerde bulunan bir
yapıdır. Ancak doğumdan sonraki 3-6 ay içerisinde kendiliğinden kapanmakta ve iki yapraklı zar orta hatta birleşmektedir (Shaw ve Alvord 1969). Bu iki yapraklı zar, embriyolojik gelişim sırasında birleşmezse ortaya çıkan boşluklu yapı
kavum septum pellusidum (KSP) adını almaktadır (Sarwar
1989). Septum pellusidumun iki yaprağının tamamen birleşmemesi ise kavum vergea (KV) olarak adlandırılmaktadır ve
KSP’nin aldığı en şiddetli anomali biçimi olarak kabul edilmektedir (Shaw ve Alvord 1969).
2
Septum pellusidum yapısındaki bozukluk, hipokampüs ve
korpus kallosum gelişiminde bir aksamanın da habercisi olabilmektir (Flashman ve ark. 2007). Kavum septum pellusidumun, beyin orta hat gelişimdeki bozuklukların ve limbik
sistem disgenezisinin bir belirteci olabileceği ve dolaylı olarak şizofreni ve diğer psikotik bozukluklarla ilişkisi olabileceği düşünülmektedir (Nopoulos ve ark. 1998, Flashman ve
ark. 2007, Yasaki ve ark. 2013). Diğer yandan KSP ile fetal
alkol sendromu, Apert sendorumu, obsesif kompulsif bozukluk, Tourette sendromu gibi farklı durumlara da eşlik edebilmektedir (Renier ve ark. 1996, Swayze ve ark. 1997, Onur
ve ark. 2007). Bu nedenle KSP birçok psikopatolojiye yol
açabilmektedir.
Bu olgu sunumunda yaklaşık 25 yıl boyunca hemen hiç tedavi almamış olan ve sürekli olarak sesler duyan, bu seslerin
emirlerini yerine getiren bir olgunun ayırıcı tanı süreci, saptanan yapısal beyin anomalisi, anomalinin belirtilerle olası
ilişkisi ve tedavi süreci ele alınacaktır.
Olgu
60 yaşında, boşanmış, 3 çocuk sahibi, gece bekçiliğinden
emekli, ilkokul mezunu, İzmir kent merkezinde kızıyla birlikte yaşayan erkek olgu. Uzun yıllardır seslerini duyduğu
varlıkların kendisine yönelik tehditlerinin artması üzerine kurumumuza kızıyla birlikte başvurdu. Yapılan ilk görüşmede
olgu, günlük yaşamını bu sesler ve seslerin içerdiği komutlara
göre düzenlediğini ve eğer bu komutları yerine getirmezse ailesinden birinin öleceği ile ilgili tehdit edildiğini belirtti. Bu
seslerin komutlarını tam olarak yerine getirmemesine bağlı
olarak babasını ve dayısını kaybettiğini, bu nedenle ailesinden uzak durduğunu ve yakınlarıyla yıllardır görüşmediğini
belirtti. Son zamanlarda ise sesler kızını öldürmekle tehdit
etmeye başlamıştı ve kızını kaybetmekten korktuğu için artık
yardım almaya karar vermişti.
Olgunun yakınmaları kendisine göre 15 yıldır, aile yakınlarına (eşi, erkek kardeşi) göre ise en az 25 yıldır bulunmaktaydı.
Bu süre içerisinde yakınmaları için düzenli tedavi almamıştı.
Sadece bir kez haloperidol tablet ve bir kez de olanzapin tablet
kullanmış ama hiçbirine devam etmemişti. Diğer yandan bir
kamu kurumundaki gece bekçiliği görevini bu süre içerisinde aksaklık olmaksızın yerine getirmişti. Olgu kurumumuza daha önce de başvurmuş ama işitsel varsanıları, kötülük
görme sanrıları ve mistik sanrılarını içeren belirtilerini dile
getirmediği, daha çok bedensel yakınmalarını dile getirdiği
görülmüştür. Tedavi düzenlenmesi, ileri tetkik ve tedavi için
yataklı tedavi birimine yatışı yapıldı.
Yapılan ruhsal muayenede, öz bakımının kısmen azalmış olduğu, sadece belirli renkte gömlekler giydiği, duygulanımının
uygunsuz olduğu, işitsel (emir veren, yorum yapan, yönlendiren ruhani varlık sesleri) ve görsel varsanılarının (içine giren
kedi ve köpekler) bulunduğu, çevresel konuştuğu, perseküsyon
ŞEKİL 1. Manyetik rezonans beyin görüntülemesi (T2) ile olguda saptanan kavum vergae (aksiyal kesitte ok ile işaretli).
ŞEKİL 2. Olgu izlem haftaları boyunca PANSS ölçümlerindeki değişim ve tedavide kullanılan risperidon dozu.
ve mistik sanrılarının bulunduğu saptandı. Hastalık içgörüsü
çok kısıtlıydı. DSM-IV için Yapılandırılmış Klinik Görüşme
(First ve ark. 2002) ile yapılan klinik değerlendirme sonucunda olguya şizofreni, paranoid tip tanısı kondu.
Yataklı tedavi sırasında nörobilişsel incelemede yürütücü işlevlerden ardışık kategori akıcılık becerisinde hafif düzeyde
bozulma (Puanı=6 ve perseverasyon sayısı= 1), kısa süreli sözel bellekte hafif düzeyde ve uzun süreli sözel bellekte ise orta
düzeyde bozulma saptandı. Basit ve karmaşık dikkat ile dikkatini sürdürme becerisi normal olarak değerlendirildi. Diğer
nörobilişsel testlerden Stroop Test (puanı= 45), Sözel Akıcılık
Testi (puan= 13 ve perseverasyon sayısı= 0), Ardışık Motor
Devamlılık Testi (puan=1 hata/10) normaldi. Sözel bellekte
hafif-orta düzeyde bozulma saptanırken kısa ve uzun süreli
görsel bellek testlerinde bozulma saptanmamıştır.
Yapılan beyin manyetik rezonans görüntülemesinde (MRG)
kavum septum pellusidum (kavum vergae) saptandı (Şekil
1). Elde edilen kesitlere göre kavum vergae büyüklüğünün
43x20x10 mm olduğu hesaplandı. Diğer beyin yapıları ve
yapılan diğer laboratuvar incelemeleri (karaciğer ve böbrek
fonksiyon testleri, açlık kan şekeri, kan lipit profili, tiroit
fonksiyon testleri, hemogram, vitamin B12 ve folat düzeyleri,
serolojik testler, elektroensefalografi) olağandı.
Olgunun tedavisi için risperidon 2 mg/gün başlandı ve yatışı sırasında 4mg/gün dozuna çıkıldı. Olgunun belirtilerinin şiddeti, tedaviye yanıtı ve tedavi süreci Pozitif ve Negatif
Sendrom Ölçeği (PANSS) (Kay ve ark. 1987) ile izlendi (Şekil
2). Olgu tedaviye hızlı ve iyi derecede yanıt verdi. Olgunun
PANSS toplam puanları ilk muayene sırasında 98, tedavinin
üçüncü haftasında 81 ve beş haftalık yatışı sonunda ise 68 olarak değerlendirildi. Olgunun psikotik belirtileri (emir veren,
yorum yapan sesler ve kötülük görme sanrıları) tama yakın
iyileşti. Taburculuk sonrası 2. ve 6. haftada yapılan değerlendirmelerinde PANSS toplam puanı 61 ve 64 olarak saptandı.
Olgunun toplam 12 haftalık tedavi ve izlem sonundaki tedaviye yanıt düzeyi PANSS toplam puanlarında %30 ve üstü
azalma olarak değerlendirildi. Olgu ve yakınlarıyla izlem sırasında yapılan görüşmelere göre başvuruya neden olan psikotik
belirtiler saptanmadı ve son görüşmede sanrıları ve sanrıları
değerlendiren PANSS sorularından P1, P2, P3 ve P6 maddeleri 1 (yok) olarak değerlendirildi.
TARTIŞMA
Gelişimsel olarak septum pellusidum yapraklarının birbirine
yapışmayıp ayrı kalması ve kistik bir yapı halini alması beyin
orta hat yapılarının gelişimi sırasındaki aksamalarla ilişkilendirilmektedir (Sarwar 1989). Beyin orta hattı içinde limbik
sistem yapıları olan hipokampüs ve korpus kallosum da yer
almaktadır (Sarwar 1989). Şizofreni ve psikotik bozukluk
hastalarının önemli bir kısmında korpus kallosum agenezisi,
araknoid kist gibi beyin orta hat gelişiminde farklılıklar saptanabilmektedir (Alptekin ve ark. 1990, Shenton ve ark. 2001).
Beyin yapısındaki bu tür farklılıkların şizofreninin nörogelişimsel etiyolojisiyle ilişkili olduğu düşünülmektedir (Wood
ve ark. 2008). Septum pellusidum gelişimindeki bozukluklar
da psikotik bozuklukların ortaya çıkmasında rol oynayabilir (Wolf ve ark. 1994, Nopoulos ve ark. 1998, Liao ve ark.
2012, Shrestha 2012).
KSP yaygınlığı birçok olgu serisi ve tarama araştırmalarında psikotik bozukluklar, özellikle de şizofrenide kontrollere
3
göre daha yüksek bildirilmiştir (Degreef ve ark. 1992, DeLisi
ve ark. 1993, Gewirtz ve ark. 1994, Galarza ve ark. 2004).
Ancak şizofrenide KSP yaygınlığı için bildirilen oranlar araştırmaların yayınlanma yılı ilerledikçe azalmaktadır ve yakın
zamanlı araştırmalarda şizofrenide KSP oranının genel topluma göre daha yüksek olmadığı da bildirilmeye başlanmıştır
(Takahashi ve ark. 2008). Kavum septum pellusidum ve psikotik bozukluklar ilişkisi üzerine yapılmış 15 beyin görüntüleme araştırmasının meta analizi ise büyük boyutlardaki
KSP’nin (>6mm) psikotik bozukluklar ile ilişki olabileceğini,
küçük boyutlardaki KSP’nin ise normal gelişimsel bir farklılaşma olarak kabul edilebileceğini bildirmiştir (Trzesniak ve
ark. 2011). İlk atak psikoz hastalarının izlendiği bir araştırma da KSP’nin psikotik belirtilerin ortaya çıkmasından çok
bozukluğun ilerlemesiyle ilişkili olabileceğini öne sürmüştür
(Trzesniak ve ark. 2012). Diğer yandan KSP büyüklüğü ile
entelektüel kapasite, sözel öğrenme ve bellek işlevleri gibi bilişsel işlevler arasında ilişki de saptanmıştır (Flashman ve ark.
2007). Genel olarak değerlendirildiğinde KSP büyüklüğünün
psikotik bozukluklar için bir risk etkeni olabileceği ve KV
gibi şiddetli yapısal bozuklukların psikotik belirtilerin ortaya
çıkması ve kalıcılaşmasında rol oynayabileceği öne sürülebilir.
Bu yazıda bildirilen olguda KV ölçülerinin bilimsel kaynaklarda belirtilen ölçüler temel alındığında geniş olduğu söylenebilir. Bu geniş yapısal anomali, orta hat içinde yer alan
diğer kortikal yapılarda düzensizlik ve bağlantı bozuklukları
olduğuna işaret edebilir. Bu nedenle de olgudaki psikotik belirtilerle ilişkili olabilir.
tedavi almamış olmasıdır. Psikiyatrik sorunlarda, özel olarak
psikotik bozukluklarda tedavi kurumlarına başvuruları etkileyen birçok farklı etken bulunmaktadır (van Os ve Kapur
2009). Psikozlarda tedavi başvurusu, negatif ve duygudurum
belirtilerinden daha çok pozitif psikotik belirtilerle ilişkilidir
(Murphy ve ark. 2012). Negatif ve duygudurum belirti kümeleri işlevsellikte bozulma ile ilişkili olsa bile şiddetli pozitif
psikotik belirtiler sosyal işlevselliği en çok belirleyen belirti
kümesidir (Ucok ve ark. 2004). İlk psikotik atak geçiren hastalarda TPS 1-2 yıl olabilmektedir ancak bu süre kişinin yaşadığı sosyokültürel çevre ve işlevsellikteki bozulmaya göre daha
uzun da olabilmektedir (Ucok ve ark. 2004). Bildirdiğimiz
olguda tedaviye başvuruyu uzun yıllar geciktiren bir neden de
süregiden psikotik belirtilere rağmen olgunun sosyal ve mesleksel işlevselliğini göreli olarak korumuş olması da olabilir.
SONUÇ
Beyin orta hat anomalisi olan KSP, şizofreni hastalarında daha
yüksek oranlarda saptanmakla birlikte, psikotik belirtilerin
temel olarak anomalinin ölçüleri ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle bildirdiğimiz olguda psikotik belirtiler
KSP anomalisinin geniş ölçülü olmasıyla ilişkili olabilir. Diğer
yandan olguda diğer belirti kümelerinin belirgin olmaması da
KSP anomalisinin orta hat yapılarındaki bir bozulmaya işaret
ettiğini ve özellikle prefrontal yapıların korunduğunu ve bu
nedenle negatif ve duygudurum belirtilerinin daha arka planda kaldığını düşündürmektedir.
Olgunun bir diğer önemli özelliği de uzun yıllar devam eden
pozitif psikotik belirtilerine rağmen düzenli ya da yeterli
KAYNAKLAR
Alptekin K, Erkoc S, Gogus AK ve ark. (2005) Disability in schizophrenia:
clinical correlates and prediction over 1-year follow-up. Psychiatry Res
135:103-11.
Alptekin K, Yıldırım N ve Tunca Z (1990) Sağ temporal fossada araknoid kist
saptanan bir kronik şizofreni olgusu. 26.Ulusal Psikiyatri ve Nörolojik
Bilimler Kongresi. 1:255-60.
Degreef G, Bogerts B, Falkai P ve ark. (1992) Increased prevalence of the cavum
septum pellucidum in magnetic resonance scans and post-mortem brains of
schizophrenic patients. Psychiatry Res 45:1-13.
DeLisi LE, Hoff AL, Kushner M ve ark. (1993) Increased prevalence of cavum
septum pellucidum in schizophrenia. Psychiatry Res 50:193-9.
First MB, Spitzer RL, Williams JB ve ark. (2002) Structured Clinical Interview
for DSM-IV-TR Axis I Disorders, Research Version, Patient Edition,
(SCID-I/P). New York, Biometrics Research.
Flashman LA, Roth RM, Pixley HS ve ark. (2007) Cavum septum pellucidum
in schizophrenia: clinical and neuropsychological correlates. Psychiatry Res
154:147-55.
Galarza M, Merlo AB, Ingratta A ve ark. (2004) Cavum septum pellucidum
and its increased prevalence in schizophrenia: a neuroembryological
classification. J Neuropsychiatry Clin Neurosci 16:41-6.
4
Gewirtz G, Squires-Wheeler E, Sharif Z ve ark. (1994) Results of computerised
tomography during first admission for psychosis. Br J Psychiatry 164:78995.
Kay SR, Fiszbein A, Opler LA (1987) The positive and negative syndrome scale
(PANSS) for schizophrenia. Schizophr Bull 13:261-76.
Kohn R, Saxena S, Levav I ve ark. (2004) The treatment gap in mental health
care. Bull World Health Organ 82:858-66.
Liao ZL, Hu SH, Xu Y (2012) A case report on the relationship between
treatment-resistant childhood-onset schizophrenia and an abnormally
enlarged cavum septum pellucidum combined with cavum vergae. Chin
Med J (Engl) 125:1349-51.
Morgan C, Abdul-Al R, Lappin JM ve ark. (2006) Clinical and social
determinants of duration of untreated psychosis in the AESOP first-episode
psychosis study. Br J Psychiatry 189:446-52.
Murphy J, Shevlin M, Houston J ve ark. (2012) A population based analysis of
subclinical psychosis and help-seeking behavior. Schizophr Bull 38:360-7.
Murray RM, Lewis SW (1987) Is schizophrenia a neurodevelopmental disorder?
Br Med J (Clin Res Ed) 295:681-2.
Nopoulos PC, Giedd JN, Andreasen NC ve ark. (1998) Frequency and severity
of enlarged cavum septi pellucidi in childhood-onset schizophrenia. Am J
Psychiatry 155:1074-9.
Norman RM, Malla AK (2001) Duration of untreated psychosis: a critical
examination of the concept and its importance. Psychol Med 31:381-400.
Onur E, Alkın T, Ada E (2007) Kavum Septum Pellusidum ile Obsesif
Kompulsif Bozukluk ve Tourette Bozukluğu İlişkisi: Bir Olgu Sunumu.
Klinik Psikiyatri Dergisi 10:53-7.
Renier D, Arnaud E, Cinalli G ve ark. (1996) Prognosis for mental function in
Apert’s syndrome. J Neurosurg 85:66-72.
Sarwar M (1989) The septum pellucidum: normal and abnormal. AJNR Am J
Neuroradiol 10:989-1005.
Shaw CM, Alvord EC Jr. (1969) Cava septi pellucidi et vergae: their normal and
pathogical states. Brain 92:213-23.
Shenton ME, Dickey CC, Frumin M ve ark. (2001) A review of MRI findings in
schizophrenia. Schizophr Res 49:1-52.
Shrestha B (2012) Late onset of psychotic symptoms in a patient with cavum
septum pellucidum and cavum vergae. J Neuropsychiatry Clin Neurosci 24:
E43-4.
Swayze VW 2nd, Johnson VP, Hanson JW ve ark. (1997) Magnetic resonance
imaging of brain anomalies in fetal alcohol syndrome. Pediatrics 99:232-40.
Takahashi T, Yung AR, Yucel M ve ark. (2008) Prevalence of large cavum septi
pellucidi in ultra high-risk individuals and patients with psychotic disorders.
Schizophr Res 105:236-44.
Trzesniak C, Oliveira IR, Kempton MJ ve ark. (2011) Are cavum septum
pellucidum abnormalities more common in schizophrenia spectrum
disorders? A systematic review and meta-analysis. Schizophr Res 125:1-12.
Trzesniak C, Schaufelberger MS, Duran FL ve ark. (2012) Longitudinal followup of cavum septum pellucidum and adhesio interthalamica alterations
in first-episode psychosis: a population-based MRI study. Psychol Med
42:2523-34.
Ucok A, Polat A, Genc A ve ark. (2004) Duration of untreated psychosis may
predict acute treatment response in first-episode schizophrenia. J Psychiatr
Res 38:163-8.
van Os J, Kapur S (2009) Schizophrenia. Lancet 374:635-45.
Wolf SS, Hyde TM, Weinberger DR (1994) Malformations of the septum
pellucidum: two distinctive cases in association with schizophrenia. J
Psychiatry Neurosci 19:140-4.
Wood SJ, Pantelis C, Velakoulis D ve ark. (2008) Progressive changes in the
development toward schizophrenia: studies in subjects at increased
symptomatic risk. Schizophr Bull 34:322-9.
Yasaki T, Takahashi Y, Takahashi T ve ark. (2013) Cavum septum pellucidum
and cavum vergae with late-onset catatonia. J Ect 29: e45-6.
5