Skandal Yaratan Tutku 1

Skandal Yaratan Tutku
1
2
Lucy Monroe
Skandal Yaratan Tutku
Harlequin Special Edition
ISBN 978-605-339-242-2
Đngilizce Adı: SHEIKH'S SCANDAL
Türkçe Adı: SKANDAL YARATAN TUTKU
Copyright © 2014 by Harlequin Books S.A.
Đngilizce Adı: PLAYBOY'S LESSON
Türkçe Adı: PLAYBOYUN DERSĐ
Copyright © 2014 by Harlequin Books S.A.
Đngilizce Adı: SOCIALITE'S GAMBLE
Türkçe Adı: SOSYETE KUMARI
Copyright © 2014 by Harlequin Books S.A.
Yayının Adı: Harlequin Beyaz Dizi Special Edition
Tüzel Kişiliği: Harlequin Polska Spolka Z Ograniczona
Odpowiedzialnoscia Đstanbul Şubesi
Đmtiyaz Sahibi ve Uyruğu: Berkant Yıldırım T.C.
Sorumlu Müdür ve Uyruğu: H. Rıza Bankoğlu T.C.
Đdarehane Adresi: Mühürdar Cad. Uras Apt. No:83 D.1
Kadıköy – Đstanbul – Türkiye
3
4
Lucy Monroe
Yıllar boyunca, Gene Chatsfield’in—uluslararası oteller zinciri sahibi—çocukları dünya medyasını maceralarıyla şok
ettiler. Ama artık edemeyeceklerdi! Gene, çocuklarını hizaya
getirmesi için yeni CEO’su olarak Giatrakos Christos’u atadığında neyi başlattığının farkında değildi. Christos’un ilk icraatı Chatsfield kardeşleri, Las Vegas’dan Monte Carlo’ya,
Sydney’den San Francisco’ya kadar, dünyanın dört bir tarafındaki otellerine dağıtmak oldu. Acaba Gene’in çocukları,
geçmişinde karanlık sırlar gizleyen bu adamın restini görüp,
görevlerinin üstesinden gelebilecekler miydi?
Müşterilerinin inanılmaz zengin ve istisnasız meşhur olduğu, dünyanın en seçkin otelinin muazzam ışıltısına ayak basın… Amerika, Avustralya, Avrupa ya da Dubai, nerede olursanız olun, kapılarımız daima size açıktır…
Chatsfield’e hoşgeldiniz.
Skandal Yaratan Tutku
LUCY MONROE
Skandal Yaratan
Tutku
Çeviri
Nilgül Özbörek
HARLEQUIN TÜRKĐYE
Mühürdar Cad. Uras Apt. No.83/1
Kadıköy - ĐSTANBUL
Tel: (0216) 418 12 72 (pbx) Faks: (0216) 338 87 12
[email protected] – www.harlequintr.com
www.facebook.com/harlequinbeyazdizi
twitter.com/harlequintr
5
6
Lucy Monroe
ROMANIN KARAKTERLERĐ
Şeyh Sayed bin Falah el Zeena
Zeena Sahra Krallığının Emiri, Kralın küçük oğlu
Aaliyah-Liyah Amari
Annesi Zeena Sahralı olan, Amerikalı otel görevlisi
Hena Amari
Liyah’ın kısa süre önce ölen annesi
Gene Chatsfield
Liyah’ın biyolojik babası. Ünlü oteller zincirinin sahibi
Kral Falah el Zeena
Şeyh Sayed’in babası
Kraliçe Durrah
Şeyh Sayed’in annesi
Abdullah-Hasiba
Şeyh Sayed’in özel oda hizmetlisi
Skandal Yaratan Tutku
7
~ BĐRĐNCĐ BÖLÜM ~
KOLAY etkilenen biri olmamasına rağmen, Liyah Amari, Chatsfield
Otelinin Londra binasının girişinde bakakaldı.
Chatsfield ailesine ait otel imparatorluğunun amiral gemisi olan Londra
şubesi, Avrupalı seçkinlerin tercih ettiği muhteşem bir binaydı.
Annesinin henüz kendisini doğurmadan önce işe başladığı Chatsfield San
Francisco şubesi de çok güzeldi ama bu otelin ihtişamıyla asla kıyaslanamazdı.
Üniformalı kapı görevlilerinden, balo salonu büyüklüğündeki görkemli lobisine kadar her şey geçmiş çağlara ait bir lüksü yansıtıyordu.
Ancak, lobide otelin şıklığı ve ağırlığıyla çelişen müthiş bir telaş yaşanıyordu. Kat görevlilerinden biri hızla yanından geçerken, bir diğeri geniş merdivenlerin ceviz ağacından yapılmış tırabzanlarını parlatıyordu. Liyah bunun
günlük olağan bir görüntü olduğunu tahmin etti.
Danışma masasındaki ve resepsiyondaki personel öylesine yoğundu ki
Liyah’ın otele girdiğini kimse fark etmedi. Resepsiyonun arkasındaki duvara
Chatsfield Londra şubesinde çalışanların fotoğrafları sıralanmıştı. Lucilla
Chatsfield’in fotoğrafını fark eden Liyah’ın göğsü sıkıştı. Lucilla, Chatsfield
kardeşlerin içinde Liyah’ın hayran olduğu ve tanımayı arzu ettiği kişiydi ama
mevkii o kadar yüksekti ki buna ihtimal vermiyordu.
Arkasından gelen sese doğru dönen Liyah, bir görevlinin dev avizenin ampulünü değiştirdiğini gördü. Kristal avizeden yansıyan ışık safran rengi duvarları aydınlatıyordu. Ekru rengi pervazlar ve kolonlar tertemizdi. Hafif boya
kokusundan anlaşıldığı kadarıyla otel tadilâttan yeni çıkmıştı.
Alçak topuklu ayakkabılarıyla hiç ses çıkarmadan siyah-beyaz damalı
mermer zeminde yürüyen Liyah asansöre yöneldi ama önünü bir adam kesti.
“Yardımcı olabilir miyim?”
Adamın sesi ve davranışı nazikti ancak tutucu, siyah gabardin tayyörüyle
Liyah’ın Chatsfield’de bir konuk olmadığını anlamış gibiydi.
Liyah, “Bayan Miller ile randevum var,” dedi. Prensip edindiği üzere, otelin kat hizmetleri şefiyle olan randevusuna on beş dakika erken gelmişti.
Adamın gözleri ışıldadı. “Siz Zeena Sahralı kat görevlisi olmalısınız!”
Hayır. O, annesiydi. “Zeena Sahra kültürüne yabancı değilim ancak ben
Amerika’da doğdum.”
Liyah, otelin çatı katı süitlerinin hemen altındaki özel konuklara ayrılmış
kattaki oda hizmetlilerini denetleyecek, konukları karşılayan görevlilerle birlikte çalışacaktı. Hem konukları ağırlamaktan hem de oda hizmetlerinden sorumluydu ve müşteri memnuniyetini arttırmak hedeflenmişti. Annesinin otuz yıl
boyunca başarıyla yaptığı görevden daha tatmin edici bir işti ve Hena görebil-
8
Lucy Monroe
seydi onu tüm yüreğiyle desteklerdi.
Görevli adam, “Evet, elbette,” diyerek Liyah ile birlikte ilerledi. “Sizi bodrum kata inen asansöre yönlendireceğim.”
“Teşekkür ederim.”
Kat hizmetleri şefinin oda kapısını çalan Liyah, içerden, “Gelin,” cevabını
duymayı bekledi.
Bayan Miller ince ve uzun bir kadındı. Liyah’dan daha ciddi bir tayyör
giymişti. Bembeyaz bluzunun düğmeleri boğazına kadar ilikliydi.
“Burada olduğunuza çok sevindim, Bayan Amari. Umarım hemen işe başlamaya hazırsınızdır.”
“Evet, elbette.”
“Çok iyi. Görevli olacağınız kat şeyhin haremi için ayrıldı.” Bayan Miller
harem sözcüğünü telaffuz ederken hoşnutsuzlukla dudak büktü.
“Pardon? Zeena Sahra’dan bir şeyh mi geliyor?”
Ve haremi için bir katın tamamını ayırtıyordu! Annesini Chatsfield San
Francisco’dan transfer etmek istemelerine şaşmamalıydı.
“Evet, Şeyh bin Falah iki hafta boyunca otelimizde kalacak. Đkinci hafta
ona nişanlısı da katılacak.”
Liyah yaşadığı şoku belli etmemeye çalıştı. “Ona Şeyh el Zeena ya da
Şeyh bin Falah el Zeena diye hitap edilebilir ama Şeyh bin Falah denmemeli.
Aksi takdirde gücendirebiliriz.”
Liyah şefini uyarmakla doğru yaptığından emin değildi ama onu bu tip bilgiler yüzünden işe aldıklarını düşünüyordu. En azından şimdi ona neden ihtiyaç duyduklarını anlamıştı. Bir kabile şeyhi değil, Zeena Sahra’nın veliaht
prensi, Chatsfield Londra’da kalmak için geliyordu.
Muhtemelen, yaşayan bekârlar arasındaki en muhteşem erkekti ve istese
kolunda süper modellerle dolaşan, uluslararası bir zampara olabilirdi. Ancak
çok ciddi ve Zeena Sahra Emiri olarak görevlerine bağlı biri olarak tanınıyordu.
Bayan Miller, “Anlıyorum,” dedi. “Bunu not almalıyım. Sanırım ona, ‘Majesteleri’ diye hitap etmek uygun olur.”
“Uygun olur ama bildiğim kadarıyla Zeena Sahra bir Emirlik ve o da
‘Emir’ unvanıyla hitap edilmeyi tercih edecektir.”
Bayan Miller dudaklarını büzdü. “Biz bunu neden bilmiyoruz?”
“Ufak bir ayrıntı, gerçekten.”
Bayan Miller sertçe, “Hayır,” dedi. “Bu ziyaret konusundaki hiçbir şey
ufak değil. Her ayrıntıya azami dikkat edilmeli. Aksi hâlde, hatalar olur.”
“Elimden gelenin en iyisini yapacağım.”
“Evet. Normal görevlerinize ek olarak, şeyhin ziyareti süresince, onun ve
koruma görevlilerinin kalacağı dairelerdeki oda hizmetlerini şahsen denetlemeniz gerekecek.”
Skandal Yaratan Tutku
9
Zor bir işin içine hazırlıksız dalıyordu ama Liyah umursamadı. Zoru başarmayı severdi.
Liyah uzmanlık konusunun konuk ağırlama yönetimi olmasına bir kez daha sevindi. Lise ve üniversite boyunca, her yaz Chatsfield San Francisco’nun
odalarını temizlemekten hiç yüksünmemişti çünkü annesi, otelcilikte kariyer
yapması konusunda onu hep yüreklendirmişti.
Garip bir çelişkiydi ki, Hena, Liyah’ın Chatsfield otellerinde çalışmaması
konusunda son derece katıydı. Ama kaderin planları farklıydı.
Liyah birlikte çalışacağı personelle hızlı bir tanıtım eğitiminden geçti. Zeena Sahra hakkındaki sorulara cevap verdi, Chatsfield Londra hakkındaki sorularına cevap aldı. Daha sonra yeni kiraladığı küçük daireye döndü.
Küçücük bir mutfağı ve banyosu olan tek odalı daire, San Francisco’da annesiyle paylaştığı iki yatak odalı, kocaman balkonlu daireden çok farklıydı.
Yine de Chatsfield Londra’daki iş teklifini aldığı anda o daireden memnuniyetle ayrılmıştı.
Đş teklifi, Liyah’ın annesinin kader olarak yorumlayacağı parlak bir tesadüftü. Hena Amari romantik bir kişiliğe sahipti ama kızı öyle değildi.
Liyah’ın hayata bakışı daha gerçekçiydi ama annesinin kasası açıldığında
ve son mektubunu okuduğunda, Londra’ya gitmesi şart olmuştu.
O iş teklifi sayesinde Liyah, annesinin hayat sigortası poliçesinden gelen
parayı daha kolay idare edebilecekti. Beklemediği o para çok işine yaramıştı.
Liyah’ın açılan kasada bulduğu şok edici gerçeklerden biriydi. O gerçekler ki
Liyah’ın Chatsfield Londra’da işe başlamasına da yol açmıştı.
Otel, özelikle Zeena Sahra kültürüne ve geleneklerine aşina birini arıyordu.
San Francisco’daki şubenin kat hizmetleri şefi, Stephanie Carter ile temasa
geçilmiş ve Hena Amari transfer edilmek istenmişti.
Hena aniden öldüğü için, Liyah’ı yakından tanıyan Stephanie onu önermişti. Liyah, üniversiteyi bitirdikten sonra Chatsfield San Francisco için çalışmamıştı ama eğitimi ve uzmanlık alanı itibariyle yeni yaratılan o pozisyona çok
uygundu.
Ne garipti ki, oteldeki işinin yardımıyla Liyah, annesinin son isteğini de
yerine getirebilecekti.
Liyah, annesinin onca yıl sessiz kalışına gücenmemişti ancak art arda baş
gösteren şok edici gerçekler karşısında duygularını kontrol etmesi zor olmuştu.
En azından, dışardan bakıldığında bunda başarılı olmuştu.
En şaşırtıcı itiraf ise, Liyah’ın biyolojik babasının son derece varlıklı Đngiliz otelci Gene Chatsfield olduğuydu.
Yıllardır Gene Chatsfield’in meşru çocuklarının maceralarını magazin basınında takip ettiğinden, Liyah öyle bir adamın kanını taşıdığına inanamıyordu.
Sahip olduğu her şeyi çok çalışarak elde etmiş bir kadın olarak, o dile düşmüş,
şımarık aileyle ortak ne yanı olabilirdi?
10 Lucy Monroe
Yetiştirdiği çocuklar bu kadar uçarı bir hayat yaşarken, kendisi için Hena’ya çok cüzi bir miktar yollayan o adamın nasıl biri olduğunu Liyah çok
merak ediyordu.
Sorunun cevabı Liyah’ın varlığının nedeni olabilirdi. Gene Chatsfield otel
çalışanlarıyla sayısız ilişki yaşamış, hiçbiri de basına yansımamıştı.
Hena ise ne Gene’in eşinden ne de oda hizmetlilerine olan meylinden haberdardı. Ta ki Gene, San Francisco’yu terk edip, hamile Hena’yı ardında bırakana kadar. Bunların hepsi Hena’nın bıraktığı mektupta yazıyordu.
Hena hiç kimseye Liyah’ın babasının kimliğini söylememişti. Gene Chatsfield’in evli olmasının utancı hayatının geri kalan kısmını karartmıştı. Buna
rağmen bıraktığı mektupta, Liyah’ın babasını affetmesini istiyordu. Hena’ya
göre Gene Chatsfield ne çapkın, ne günahkâr ne de kötü biriydi. Son arzusu,
Liyah’ın Londra’ya gitmesi ve kendini babasına tanıtmasıydı. Liyah, annesinin
son arzusuna saygı duyuyordu ancak kendini tanıtmadan önce, babasını bir
çalışan gözüyle incelemek niyetindeydi.
Liyah tertemiz üniformasıyla merdivenin yakınındaki bir kuytuda dikilmiş, kapıya bakıyordu. Upuzun siyah saçlarını kusursuz bir topuzla toplamıştı.
On gündür otelde çalışıyordu ancak babasını hâlâ görmemişti.
O gün, saygıdeğer Şeyh Sayed bin Falah el Zeena otele giriş yapacaktı. Liyah, Gene Chatsfield’in şeyhi bizzat karşılayacağından emindi.
Geçen on günde gözlemlediği şeylerden biri de şeyhin o otelde kalmasının
Chatsfield ailesi için inanılmaz önemli olduğuydu. Aslında Gene Chatsfield’in,
Chatsfield New York’ta kaldığını, işe yeni aldığı ve çok güvendiği CEO’su
Christos Giatrakos’un operasyonu Londra’dan yönettiğini de öğrenmişti. Gene
Chatsfield’in şeyhi bizzat karşılamak için Londra’ya gelmiş olması kaderin bir
oyunu olmalıydı.
Bu üst düzey konuğun, babası için ne kadar önemli olduğunu bilen Liyah
da işini çok iyi yapmaya kararlıydı. Kendisini Gene Chatsfield’e tanıttığı zaman, iş ahlâkıyla onu hayal kırıklığına uğratmamalıydı.
Liyah’ın görevli olduğu kat son derece düzenliydi. Konukların odalarına
kristal kâseler içinde meyveler ve kokulu yaseminlerle dolu vazolar konulmuştu. Şeyhin haremini meraklı gözlerden saklamak için kattaki asansörlerin önüne paravanlar koydurmuştu. Şeyhin süitini de dikkatle gözden geçirmiş, hiçbir
şeyin eksik olmamasına özen göstermişti.
Yaşlıca bir adamın mağrur bir tavırla lobide ilerlediğini gören Liyah düşüncelerinden sıyrıldı. Onu saygıyla selamlayanlara çevresindeki her şeyin
sahibi olduğunu gösteren bir ifadeyle, başını hafifçe eğerek karşılık veriyordu.
Đşte babası.
Resepsiyonun önünde durmuş, şeyhi karşılamaya hazırlanıyordu.
Skandal Yaratan Tutku 11
Kısa kesilmiş gümüşi saçları, duru mavi gözleri vardı. Uzun boyluydu. Ustaca dikilmiş Pierre Cardın kostümü, el yapımı ayakkabılarıyla otelinde konuk
ettiği muazzam zengin kişilerle tam bir uyum içindeydi.
Gene Chatsfield gülümseyerek resepsiyon şefine bir şeyler söyledi. Liyah
bir anda nefessiz kalmış gibi hissetti. O gülümsemeyi hayatı boyunca aynada
görmüştü. Babasının dudakları daha inceydi ama ya o geniş gülümsemesi ve
hafifçe sivri çenesi? Benzerlik o kadar belirgindi ki Liyah’ın yüreği sızladı.
Babasının gözleri mavi, Liyah’ın gözleri ise yeşildi ama biçimleri aynıydı.
Liyah, annesinin bal rengi tenini, oval yüzünü, küçük burnunu ve yay gibi
kaşlarını almıştı. Endamı ve simsiyah saçları da annesinden geliyordu. Đkisini
bir arada görenler ana-kız olduklarını hemen anlarlardı.
Liyah, babasıyla da benzer yönlerinin olabileceğini hiç düşünmemişti.
Benzerlik fark edilecek kadar değildi ama ya o gülümsemesi? Kesinlikle babasından almıştı. Bu adam, babasıydı. O anın sarsıntısıyla eli ayağı kesilen Liyah
düşmemek için duvara tutundu.
Liyah, babasının ufak finansal desteğinden bihaber büyümüştü. Ancak
Amari ailesinin annesini reddettiğini biliyordu. Bu yüzden de aile olarak bildiği
tek kişi annesi, Hena Amari olmuştu.
Ve annesinin ölümünden sonra Liyah yalnız kalmıştı. O anda fark etti ki,
eğer bu adam onu kızı olarak kabul ederse, artık yalnız olmayacaktı.
Gene Chatsfield birden ciddileşti, bakışları yoğunlaştı, omuzları dikleşti.
Onun bakışlarını takip eden Liyah’ın o gün ikinci kez eli ayağı boşaldı.
Maiyetiyle kapıdan girmekte olan, Zeena Sahra’nın geleneksel kıyafetlerine bürünmüş şeyh, Liyah’ın hayatında gördüğü en güzel erkekti. Üstün politik
diplomasi yeteneğinin yanında maço davranışları ve görünümüyle de tanınan
şeyhin bu tanımdan hiç hoşlanmayacağına emindi. Ama belki de uzun boyundan, köşeli çenesinden ve kirli sakalından kaynaklanan o erkeksi görünümü
gerçekten de eşsiz bir güzelliğe sahipti.
Daha önce gördüğü hiçbir fotoğrafı gerçek Şeyh Sayed bin Falah el Zeena
ile kıyaslanamazdı. Ne o muhteşem bakışları ne de gücüyle havayı dolduran o
elektriği.
Şeyh, Armani takımının üzerine abaya dedikleri siyah, gösterişsiz bir şal
giymişti. Başındaki kefiye denen şarap rengi poşusu agal denen üç sıra siyah
bantla tutturulmuştu. Genellikle iki sıra olarak kullanılan agalın üç sıra olması
ve kefiyesinin rengi, onun Emir olduğunun işaretiydi.
Ünlü bir modacıya ait takım elbisesinin üzerine geleneksel abayasını ve
kefiyesini giymesi şeyhin son derece medeni olduğunu gösteriyordu. Ancak, en
azından Liyah’a göre, onun damarlarında yiğit çöl savaşçılarının kanı dolaşıyordu.
Zeena Sahra’nın birinci Meliki kabilesinin bağımsızlığı için kanlı savaşlara
girişmiş ve Zeena Sahra Emirliğini kurmayı başarmıştı.
12 Lucy Monroe
Açıklanamayacak bir şekilde o güçlü erkeğe çekilen Liyah farkında olmadan ilerledi. Şeyhe ancak birkaç metre kala ne yaptığını algıladı ve utanarak
durdu. Ama artık çok geçti.
Şeyh Sayed’in koyu kahverengi gözleri Liyah’a çevrildi ve öylece kaldı.
Şaşkınlığı hafifçe kalkan kaşlarından belliydi.
Normalde konuşkan biri olan Liyah söyleyecek tek bir kelime bulamadan
bakakalmıştı. Bir yanıyla, etraflarında şeyhin adamlarının, Chatsfield otelinin
çalışanlarının ve babasının olduğunu biliyordu ama Liyah’ın gözleri sadece
Emiri görüyordu. Çevresindeki sesleri uğultu hâlinde duyuyordu. Chatsfield
otellerinin sembolü olan sedir ağacı, deri, beyaz gül ve hafif lâvanta karışımı
kokunun yerine burun deliklerini şeyhin baharatlı kokusu doldurdu. Göğüs
uçları dikildi, kalp atışları hızlandı, solukları sıklaştı.
Hareketlerinde belirgin bir değişiklik olmamıştı ama koyu bakışlarının derinliklerindeki bir şey, şeyhin de aynı şekilde etkilendiğini belirtiyordu.
Resepsiyon şefi öne çıktı ve sakin bir sesle, “Şeyh el Zeena,” dedi. “Bu,
Amari, harem katı ve sizin süitinizden sorumlu kat görevlilerinin şefi.”
Liyah, soyadıyla hitap edilmeye alışıktı ama bir veliaht prensle karşılaşmaya değildi. Buna rağmen beyninin sert uyarılarıyla bir anda toparlandı, yumruk
yaptığı ellerinden sağını, solunun üzerine koyup, birlikte kalbine bastırdı, başını ve vücudunu hafifçe eğerek, “Emir,” dedi. “Size ve beraberinizdekilere hizmet etmek benim için zevktir.”
Sayed’in güzel görevliye verdiği tepki tam anlamıyla uygunsuz ve beklenmedikti. Erkekliği uyanmış, gözünün önünde ondan nasıl bir hizmet bekleyeceğine dair erotik hayaller belirmişti.
Kadının yanaklarının aniden kızarması ve yemyeşil gözlerinde beliren açlık, arzusunun karşılıklı olduğunu gösteriyordu. Sayed erkekliğinin acı verecek
şekilde sertleştiğini fark ederek, üzerindeki abayaya şükretti.
Çok yakında evlenecek bir erkek ve ülkesinin Emiri olarak, fiziksel tepkilerini göz ardı etmesi gerektiğini bilen Sayed zor da olsa bunu başardı.
“Teşekkür ederim, Bayan Amari,” derken Sayed’in sesi tepkisini gizlemek
amacıyla gereksiz derecede hükümrandı. Her türlü özel ihtiyacını yerine getirmesi için yanında tuttuğu kadını göstererek, “Bu, Abdullah-Hasiba,” dedi. “Her
türlü gereksinimimiz için sizinle temasta olacak. Bir sorunuz olursa, doğrudan
ona yöneltebilirsiniz.”
Bayan Amari’nin yemyeşil bakışları dondu, dudakları kasıldı ama tavrında
bir değişiklik olmadı.
Liyah, onların geleneğine uygun olarak başını eğdi ve “Teşekkür ederim,
Majesteleri,” dedi. Sonra kadına döndü. “Sizinle çalışmak benim için zevktir,
Bayan Abdullah-Hasiba.”
Skandal Yaratan Tutku 13
Tekrar başıyla ve vücuduyla eğilerek selâm veren çekici otel görevlisi süzülür gibi yürüyerek uzaklaştı.
Afallayan Sayed, onu geri çağırmak için müthiş bir istek duydu.
~ ĐKĐNCĐ BÖLÜM ~
Ş
EYH SAYED’Đ gördüğü anda babasını bile unuttuğunu fark ederek
şaşkına dönen Liyah, Bayan Abdullah-Hasiba’nın kapısını tıklattı.
Gene Chatsfield ile göz göze bile gelememişti. Böyle önemli bir fırsatı kaçırdığına inanamıyordu!
Babasını gözlemlemek ve sonunda kimliğini açıklamak için buradaydı. Bir
Zeena Sahra prensine göz süzmek için oraya gelmemişti.
Aaliyah Amari hiç kimseye göz süzmezdi.
Önündeki kapı ardına kadar açıldı. Liyah irkilince düşüncelere ne kadar
dalmış olduğunu fark etti. Bu, gerçek Liyah olamazdı.
Koyu kayısı renkli, yaka ve kol ağızları sarı simlerle işli bir tunik giymiş
olan Emir’in özel oda hizmetlisi ellerini birbirine kenetleyerek hafifçe eğildi.
“Bayan Amari, size nasıl yardımcı olabilirim?”
“Sizin ve Emirin diğer bayan refakatçılarının odalarından memnun olup
olmadığınızı bilmek isterdim.”
“Ah, her şey çok güzel.” Orta yaşlı kadın geriledi ve Liyah’a girmesini işaret etti. “Lütfen girin.”
“Sizi işinizden alıkoymak istemem.”
“Hiç de değil. Benimle çay içmelisiniz.”
Kibarca reddedemeyeceğinden ve açıkçası kendisi de arzu ettiğinden Liyah
lüks dairenin oturma bölümüne girdi. Ne kadar tedirgin olsa da, Liyah, Emirden çok etkilendiğini inkâr edemezdi, en azından, kendisine.
Liyah’ın otel hesabına satın aldığı Orta Doğululara özgü çay takımı ortadaki oval kahve sehpasının üzerinde duruyordu.
Bayan Abdullah-Hasiba mis kokulu çayı bakır-cam karışımı çaydanlıktan
ince, sapsız cam bardaklara doldurdu. “Bu sürpriz oldu.”
“Öyle mi?”
Abdullah-Hasiba başıyla onayladı. “Ah, evet. Kırılması kolay olduğu için
cam takımlarımızı seyahatte yanımıza alamıyoruz.”
“Elbette.” Liyah çayını yudumladı. Boğazından akan sıcak sıvı içini ısıtırken hüzünlü anıları da uyandırdı.
Annesi her gününe bal karıştırılmış nane çayıyla başlamayı ve bitirmeyi
alışkanlık edinmişti.
“Söylemek isterim ki, Chatsfield, Emirin Avrupa seyahati boyunca gele-
14 Lucy Monroe
neksel çay servisi sunan ilk ve tek otel oldu.”
“Bu servis sadece sizin, Emirin ve nişanlısının odasına özgü.”
Abdullah-Hasiba gülümsedi. “Kültürümüzü iyi bildiğiniz anlaşılıyor. Başka otellerin personeli bunu düşünse de sadece Emirin sekreterinin odasına koydururdu.”
Liyah bunu bildiğini belli etmeyerek alçakgönüllü davrandı. Herhangi bir
Amerikalı ya da Đngilizden daha çok Zeena Sahra kültürüne vakıftı ama akıllı
bir kat görevlisi de Bayan Abdullah-Hasiba’ya Emirin ve nişanlısının süitlerinden sonraki en lüks dairenin ayrıldığını gözlemlerdi.
“Sanırım, sekreteri daha alt kademe görevlilerden biridir.”
“Öyle. Emir eski usulleri takip eder. Gerektiği üzere, özel asistanı bir erkek, adı da Duwad.”
Liyah, “Çünkü Emiriniz geç saatlere kadar bir kadınla birlikte çalışamaz,”
diye yorum yaptı.
“Aynen öyle.”
“Demek ki bu bir iş seyahati?”
“Büyük kısmı öyle sayılır. Melik Falah, yönetimi tamamıyla devir almadan
önce Emir Sayed’in son bir Avrupa seyahati yapmasında ısrar etti.”
“Kral tacını oğluna devretmeye mi hazırlanıyor?”
“Kraliyet düğününden sonra olması muhtemel bir şey.”
Abdullah-Hasiba’nın tedbirli cevabı Liyah’ın gözünden kaçmadı ve fazla
üstelemedi. “Kat hizmetleri şefimiz, şeyhin haremine bütün bir kat ayrılmasına
şok oldu.”
“Ah! Yanında bir sürü rakkase de getirdiğini düşündüğüne eminim.”
“Evet, öyle düşünmüş olabilir.” Liyah da benzer şeyler düşünmüştü.
Abdullah-Hasiba hafifçe güldü. “Yadırgamadım ancak Emir, nişanlı bir erkek olarak sorumluluklarının bilincindedir.”
Liyah bundan pek emin değildi ama erkeklerle tecrübesi o kadar sınırlıydı
ki onların cinsel dürtülerini bilmediğinden tartışmayacaktı. Prensin maiyetindeki birçok bayan için ayrı odalar hazırlandığını biliyordu.
Odaların çoğu Emirin nişanlısı ve yanındaki bayan refakatçileri ağırlamak
için hazırlanmıştı. Nişanlısının erkek kardeşi de gelecekti ve şeyhe ayrılan
kattaki bir süitte kalacaktı.
Abdullah-Hasiba ile olan görüşmesini bitiren Liyah oradan ayrıldı ve kendisine bağlı çalışacaklarla toplantıya girdi. Şeyhin ve yanındakilerin en iyi
şekilde ağırlanmaları için devamlı bağlantıda olmaları gerekiyordu.
L
iyah kral dairesinden çıkarken gördüklerinden memnundu. Zeena Sahra’nın resmi çiçeği olan eflâtun zambaklar temin edilmiş ve vazolara yerleştirilmişti. Resmi yemek odasındaki masaya yerleştirilen büyük şamdanların iki
Skandal Yaratan Tutku 15
yanına içinde yasemin yaprakları yüzen kristal kâseler konmuştu. Yatak örtüleri kırışıksızdı, şeyhin akşamüstü çayı servise hazırdı.
Liyah ana asansöre yöneldi. Personelin servis asansörünü kullanması istenirdi ama ona öyle bir şey söylenmemişti. Oda temizliği ve bakımının yapıldığı
saatler konuk asansörlerinin az kullanıldığı zamanlardı.
San Francisco’daki otelde de elinde havlular ya da temizlik arabası olmadığı zaman servis asansörünü kullanmazdı. Hem bu otelde oda hizmetlileri şefi
olarak çalışıyordu.
Asansörün kapıları sessizce iki yana açıldı ve Liyah bir anda o koyu kahverengi gözlere hapsoldu.
Emirin bakışlarında hayret ve Liyah’ın tanımlayamadığı farklı bir ifade
vardı. “Bayan Amari?”
“Emir Sayed.” Liyah başını eğerek selam verdi. “Ben de süitinizi kontrol
etmiştim.”
“Servis kusursuzdu.”
“Bunu duyduğuma sevindim. Dairenizden sorumlu ekibe nazik sözlerinizi
ileteceğim.”
Şeyh Sayed başını asil bir tavırla yana eğdi.
Liyah, onun asansörden çıkmasını bekledi. Yanında bulunan koruma görevlisi, yönetici asistanı ve sekreteri önden çıkmışlardı. Hepsi şeyhin çıkmasını
bekliyorlardı ama o yerinden kıpırdamadı.
Şeyh Sayed bir düğmeye bastı. Asansörün kapıları kapanırken, “Geliyor
musunuz?” diye sordu. Sesinde sabırsız bir tonlama vardı.
Ama Liyah sebebini bilmiyordu. Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordu.
Tekrar aşağı inecekse koruma görevlisini çağırması gerekmez miydi?
Liyah tek bir şey biliyordu: Emire katılma hatasını işlemeyecekti. “Ah, hayır. Servis asansörüne binebilirim.”
“Saçmalamayın,” diyen Şeyh Sayed uzandı ve Liyah’ı bileğinden kavradı.
Beklemekte olan maiyetinden Arapça nidalar yükselirken, Liyah’ı kapanmakta
olan kapılardan içeri çekti.
Liyah dışardan gelen, giderek yükselen onaylamaz sesleri ve Arapça küfrü
duydu. “Emir Sayed!”
“Majesteleri?”
“Başka asansöre gitmenize hiç gerek yoktu.”
“Ama yanınızdakiler? Onları beklemeniz gerekmez miydi?”
Şeyhin güçlü parmakları hâlâ Liyah’ın bileğini sıkıca tutmaktaydı ve bırakmaya da niyeti yok gibiydi. “Hareketlerimin bir hizmetkâr tarafından sorgulanmasına alışık değilim.”
Sözleri acıtıcı, ses tonu küstahça hatta soğuktu ama gözleri öyle değildi.
Liyah daha önce kahverengi ateşten haberdar değildi ama işte o ateş şimdi
şeyhin gözlerindeydi. Ciğerlerindeki havayı yakacak kadar sıcaktı.
16 Lucy Monroe
Yine de Liyah’ın profesyonelliği ağır bastı. Gençliğinden beri alışkanlık
hâline getirdiği soğukkanlı tavrını takındı. “Ben de otel konukları tarafından
itilip kakılmaya alışkın değilim,” diyerek bakışlarını bileğine dikti.
Zeena Sahra kültürüne göre yakın aile bireyleri hariç, kuzenler dâhil, erkekler hiçbir bekâr kadına dokunamazdı. Kaldı ki Liyah tamamen yabancı
biriydi. Yine de şeyh elini çekmedi.
“Buna itilip kakılmak denemez,” diye mırıldanan Sayed başparmağıyla
onun nabız noktasını ovuşturunca Liyah ürpermekten kendini alamadı. Şeyh
Sayed’in ateşli bakışlarında karmaşa vardı. Kendi dilinde, “Bunu anlayamıyorum,” dedi.
Liyah, onun dilini bildiğini şeyhin tahmin edemeyeceğine emindi. Yüzlemeye de niyeti yoktu. Yapamazdı. Âdeta dili tutulmuştu.
Şeyh Sayed, “Sen bağımlılık yaparsın,” diye onu suçlarken, Liyah dilini
bilmemiş olsa da ses tonundan ne dediğini anlardı.
Acaba onun ilgisini çekecek ya da kendi ilgisini belli edecek bir şey mi
yapmıştı? Birden utanan Liyah hızla geri çekilerek onun elinden kurtuldu.
Sayed, onu bıraktı ama bu kez vücudunu yaklaştırdı. Asansörün içinde sadece
abayasının hışırtısı ve sıklaşan solukları duyuluyordu.
Liyah asansörün çalışmadığını fark ederek şok oldu. Demek durdurma
düğmesine de basmıştı! Yüreği ağzına gelerek ona baktı. “Emir?”
“Sayed. Benim adım Sayed.”
Ama ona ismiyle hitap edemezdi. Yine de Liyah’ın dudaklarından fısıltı
hâlinde, “Sayed,” kelimesi döküldü.
Sayed’in koyu gözleri tatminle parladı, yanaklarının rengi değişti. Her ne
sebeptense, Emir ismini onun dudaklarından duymaktan hoşlanmıştı.
Sayed, onun ceketine iliştirilmiş isim plâketine dokundu. “Đsmin Amari
değil.”
Liyah boğuk bir sesle, “Öyle,” dedi.
“Ama ilk ismin değil.”
Liyah kendini savunurcasına, “Aaliyah,” dedi.
“Çok güzel,” diyen Sayed isim plâketine tekrar dokundu. Liyah çıplak tenine dokunulmuş gibi hissetti. “Ailen gelenekçi olmalı.”
“Öyle sayılmaz.” Liyah, annesinin bağımsız bir hayat kurma ve gayrı meşru bir kız evlât yetiştirme kararını gelenekçilik olarak tanımlayamazdı.
Hena, sadece elinden geldiğince doğduğu ülkeyle Liyah arasında bağlantı
sağlamaya çalışmıştı. Aynı zamanda, ‘yüceltilmiş’ anlamına gelen kızının ismini her söyleyişinde onun hayatına dair güzel ümitleri çağrıştırmak istediğini
söylerdi.
Bu da kızının gerçekçiliğine rağmen merhum kadının ne kadar romantik
ruhlu olduğuna dair başka bir örnekti. Đsminin verilişinde Gene Chatsfield’in
herhangi bir katkısı olmadığına Liyah emindi.
Skandal Yaratan Tutku 17
Sayed, onu süzerek, “Amerikan aksanın var,” dedi.
“Sizin de öyle.”
Sayed omuz silkti. “On üç yaşımdan beri Amerika’da eğitim gördüm. Mezun olana kadar Zeena Sahra’da yaşamadım.”
Liyah bunu biliyordu. Ağabeyinin bombalı bir saldırı sonucu trajik ölümü
hem Sayed’in hayatını hem de ülkesinin geleceğini değiştirmişti.
Komşu ülkelerdeki politik huzursuzluğun ülkesine sıçramasından korkan
Melik ve Melike hayatta kalan tek oğullarını yurt dışındaki yatılı bir okula
yollamışlardı. Ve bu bir devlet sırrı değildi.
Sayed, yükseköğrenimini dünya politikası üzerine yapmış, yönetim konusunda uzmanlaşmıştı. Ama bunu onun ağzından duymak Liyah’ın midesinde
garip kıpırtılar yaratmıştı. Belki de o kadar yakınında oluşundandı.
Chatsfield’deki konuk asansörleri bir hayli genişti ama o anda Liyah’ın gözüne daracık görünüyordu.
Liyah içinde uyanan yabancı arzuları ve heyecanları görmezden gelmeye
çalışarak, “Dış görünüşünüzle pek de Batılı sayılmazsınız,” dedi.
“Ben, Zeena Sahra’nın kalbiyim. Halkımın ve geleneklerimizin de benim
merkezimde olması gerekmez mi?”
O sözlerin içine ne kadar dokunduğunu fark etmekten Liyah hiç hoşlanmadı. Tepkisini saklamak için gövdelerinin arasındaki elini salladı ve “Bu, Zeena
Sahra tarzı değil,” dedi.
“Çok eminsin, ha?”
“Evet.”
Sayed coşkuyla, “Demek ülkemi inceledin,” diye yorum yaptı.
“Üstünüze alınmayın.”
Sayed bir kahkaha attı. Samimi coşkusu yakışıklılığından daha da çekiciydi. “Diğer kadınlara benzemiyorsun.”
“Siz, Emirsiniz.”
“Diğer kadınların benden korktuğunu söylüyorsun.”
Liyah ona tedirgin bir bakış attı ve kupkuru bir sesle, “Hiç de kibirli değilsiniz, öyle mi?”
“Gerçeği fark etmek kibir midir?”
Liyah başını iki yana salladı. Mağrur da olsa bu adamı dayanılmaz buluyordu ve bunu onun da bildiğinin farkındaydı.
Oraya nasıl gittiğinden emin değildi ama Liyah sırtının asansörün duvarına
değdiğini fark etti. Sayed’in vücudu o kadar yakınındaydı ki abayası tayyörüne
sürtündü. Şok içinde nefesini tuttu.
Sayed parmak uçlarını onun alt dudağına dokundurdu. “Nefis bir ağzın
var.”
“Bu çok kötü bir fikir.”
“Öyle mi?” diye soran Sayed başını ona doğru yaklaştırdı.
18 Lucy Monroe
“Evet.” Babası ile annesi arasındaki ilişki de böyle mi başlamıştı? “Đkramların bir parçası değilim.”
Demek bu yüzden Hena, Liyah’ı erkeklerin baştan çıkarma çabalarına karşı
devamlı uyarmıştı.
“Biliyorum.” Sayed’in ses tonu içtendi.
Liyah daha açıklayıcı olmak için, “Asansörde seks yapanlardan da değilim,” diye ekledi.
Sayed’in koyu gözlerinde bir ışık yanıp söndü sonra başını sallayarak geri
çekildi. “Özür dilerim, Bayan Amari. Bana ne olduğunu bilmiyorum.”
“Kadınların üstünüze aşırı düşmesine alışık olduğunuza eminim.”
Sayed kaşlarını çattı. “Bunu egomu okşamak mı yoksa yaralamak anlamında mı söyledin?”
“Hiçbiri değil desem?”
Sayed anlamak ister gibi başını iki yana salladı.
Liyah işe yarayıp yaramadığını merak etti. Her zamanki düşünce şeklinin
ve soğukkanlılığının aksine bu adamın yanında hissettiği garip arzuya engel
olamıyordu. Sayed’in başka ne söyleyebileceğini ve ona nasıl cevap vereceğini
düşünürken asansör kabininin içindeki telefon çaldı. Liyah hemen ahizeyi eline
aldı. “Ben Amari.”
“Şeyh yanında mı?” diye sertçe soran sesi duyan Liyah bir an CEO Christos Giatrakos’un bu olağanüstü durum için çağırıldığını düşündü. Ama sesin
daha yaşlı birine ait olduğunu düşününce ürperdi.
Belki de ilk kez babasıyla konuşuyordu! “Evet, Emir burada.”
“Bana ver!”
“Tabii, efendim.”
Liyah ahizeyi uzattı. “Bay Chatsfield sizinle konuşmak istiyor.”
Sayed yaklaştı ve ahizeyi aldı ama ona dokunmamaya özen gösterdi.
Liyah asansörün uzak köşesine çekildi ve konuşmaya kulak kabarttı. Sayed
bir problem olmadığını ve az sonra lobiye ineceklerini söyledi.
Az önceki şok olmuş ifadesini gözleriyle görmeseydi Liyah, Şeyh Sayed’in
durumdan hiç de rahatsız olmadığını kolayca iddia edebilirdi.
Söylendiği gibi, birkaç saniye sonra asansör lobi katında durdu ve kapıları
açıldı. Emirin özel koruması ve Gene Chatsfield karşılarında dikiliyordu. Etrafta ikisinden başka kimse olmaması, durdurulan asansörde neler olduğunu düşündüklerini açıkça belli ediyordu.
Kişiliğiyle ilgili yanlış tahminlere gücenen Liyah içinde kopan fırtınaları
belli etmeyen bir tavırla, başı dimdik asansörden çıktı.
Liyah’ın patronunu ikna etmek için hiçbir çaba harcamayan Şeyh Sayed,
Gene Chatsfield’i görmezden gelerek hükümran bir tavırla özel korumasına
eliyle işaret etti. “Gel, Yusuf.”
Asansörün kapıları kapandığı an, Gene Chatsfield buz gibi bir sesle,
Skandal Yaratan Tutku 19
“Odama gel!” dedi.
Sonraki on dakika, Liyah hayatının en kötü anlarını yaşadı. Chatsfield oteller zincirinin sahibi tarafından azarlanırken onun aynı zamanda babası olduğunu bilmek aşağılanma hissini yoğunlaştırdı.
Üstünün başının düzgün olması ve şeyhle asansörde kaldığı sürenin çok kısa olması, Liyah’ı daha uzun ve daha kötü azardan kurtardı. Yine de otel kurallarına uyması, bir daha asla konuklarla birlikte asansörleri kullanmaması konusunda ciddi şekilde uyarıldı. Tabii ki o anda Gene Chatsfield’e hiç tanımadığı
kızı olduğunu söylemenin yeri ve zamanı değildi.
Son derece canlı gördüğü rüyasından uyandığında Sayed’in erkekliği sertleşmişti, kalbi hızla atıyordu.
Rüyasının nişanlısıyla ilgili olmaması şaşırtıcı değildi. Komşu şeyhlerden
birinin kızı olan Tahira’yı küçük bir kızken tanımıştı. Nişanları yapıldığında
kendisi de on üç yaşındaydı ve Amerika’daki yatılı okula gitmek üzereydi. Ona
karşı duyguları o günden bu yana fazla değişmemişti.
Londra’ya geldiği ilk gün karşılaştığı Aaliyah Amari’nin rüyasına girmesi
huzursuz ediciydi ama şaşırmamıştı çünkü o günden beri sadece onu düşünüyordu.
Asansör olayından önce ve sonra olmak üzere Aaliyah’ı iki kez görmüştü
ve her defasında aynı etkiyle âdeta çarpılmıştı. Aaliyah ise onu görmezden
gelmeye çalışmıştı. Bu da anlaşılabilir bir şeydi.
Ne olursa olsun, Aaliyah’ın zümrüt yeşili gözlerine baktığı anda sanki erkekliğine elektrik şoku veriliyormuş gibi hissediyor ve âdeta sendeliyordu.
Hem de onun gibi bir adam!
Birçok kez buz gibi olmakla suçlanmış biri olarak, hayatında hiçbir yeri
olmayan Aaliyah’a verdiği tepki Sayed’i çok rahatsız etmişti. Kendi hareketlerini ne kadar anlamaya çalışsa da asansör olayı hâlâ onun için bir muammaydı.
Şeyhler oda hizmetlileri için yanıp tutuşmazlardı. Aaliyah gibi yetkili olanları da buna dâhildi. Ne olursa olsun, o da hizmetkâr sınıfındandı. Sayed ise bir
Emirdi. Çok istese de onunla bir ilişki söz konusu olamazdı.
Tüm erişkin hayatı boyunca olmasa da, Sayed son üç yıldır hiçbir kadınla
ilişkiye girmemişti. Tahira erişkin yaşa geldiği anda nişanları resmen açıklanmıştı. Onuruna düşkün bir erkek olarak Sayed o günden itibaren kadınlardan
uzak durmuştu. Böyle bir yaşam tarzını seçmesini talep eden olmamıştı ancak
Sayed başkalarının değil kendi kurallarına göre yaşardı.
Yine de, bu yaşam tarzı, yoğun ve cinsel içerikli rüyalarının nedenini açıklıyordu. Delikanlılığından beri aktif bir cinsel hayatı olan otuz altı yaşındaki bir
erkeğin üç yıldır cinsellikten uzak durması az şey değildi.
Tahira ile evlendikten sonra cinsel yaşamının düzene gireceği düşüncesi de
20 Lucy Monroe
Sayed’i fazla rahatlatmadı. Aaliyah Amari’ye karşı giderek artan cinsel açlığını
hissederken, Sayed, yirmi dört yaşında olmasına rağmen hâlâ küçük bir kız
olarak gördüğü nişanlısı Tahira’yı yatağına almayı da düşünemiyordu.
~ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ~
LIYAH lobinin uzak bir köşesinden babasını izledi. Günleri ya Gene
Chatsfield’i ya da Emiri görmeye çalışmakla geçiyordu. Tam anlamıyla saçmalıktı!
Şeyh Sayed’in çekiminden uzak durmak için onunla göz temasından bile
kaçınırken, babasıyla bir türlü yüzleşememenin sıkıntısını çekiyordu.
Ve kendini bir korkak gibi hissediyordu.
Hena Amari, her zaman kızının cesur ve kararlı huyuyla övünürdü ama o
huyları şu sıralar Liyah’ın hareketlerine yansımıyordu.
Hâlbuki Gene Chatsfield ile ilk görüşmesini yapmaya ihtiyacı vardı. En
azından annesinin ölümünü bildirmeliydi.
Başka birinin bu görevi üstlendiğinden şüpheliydi. Bu, Đnsan Kaynakları
bölümünün otel sahipleriyle paylaşması gereken bir bilgi değildi.
Chatsfield San Francisco, cenazeye bir buket eflâtun zambak göndermişti
ama Liyah bunu Stephanie Carter’ın organize ettiğinden emindi.
Liyah, Gene’in asansöre binmesini izledi. Büyük bir ihtimalle, Londra’dayken kaldığı çatı katındaki süitine çıkıyordu. Süitin şu anda boş olduğunu
da biliyordu çünkü babasının nişanlısının alışverişe çıktığını görmüştü ve çay
saatine kadar dönmeyeceğinden emindi.
Đşte, babasıyla konuşmak için mükemmel bir fırsat doğmuştu! Otelde işler
gayet düzgün bir şekilde yürüyordu. Şeyhin ziyaretiyle ilgili başka bir sorun
çıkmamıştı. Hem, annesinin son arzusunu yerine getirmeyecektiyse orada ne işi
vardı?
Üvey kız kardeşi Lucilla Chatsfield’in aksine, Liyah ne Chatsfield otellerinde kariyer yapmak ne de babasını hoşnut etmek istemişti. Gene Chatsfield
ise, otellerin iyileştirilmesiyle samimi olarak ilgilenen ve Chatsfield için gece
gündüz çalışan tek çocuğu olan Lucilla’nın kariyerini destekleyeceğine, acımasız biri olarak ün yapmış Christos Giatrakos’u hepsinin başına getirmişti. Söylentiler doğruysa, Giatrakos kendi usulleriyle hem Lucilla’yı hem de diğer
kardeşlerini cezalandırıyordu. Đşyeri idealleri söz konusu olduğunda, Giatrakos
tam bir dinozordu.
Öte yandan, Gene Chatsfield’in onu resmen kabul edeceğine dair Liyah’ın
hiçbir hayali yoktu. Bunca yıl etmemişti de şimdi mi edecekti?
Onlarınki, her zaman özel bir ilişki olarak kalacaktı. Chatsfield ismi maga-
Skandal Yaratan Tutku 21
zin basınına yeterince malzeme olmuştu. Gene’in kendi isteğiyle onun kızı
olduğunu ilân etmeyeceğine emindi. Ama bu demek değildi ki, yirmi altı yaşındaki kızıyla tanışmakla ilgilenmeyecekti.
Mecburiyetten de olsa, eğitimi süresince Liyah’a gönderdiği maddi desteğe
bakılırsa o da kızına karşı bir şeyler hissediyordu.
Liyah da Hena’nın hatırasına saygı duymaya mecburdu.
Evet. Zamanı gelmişti. Liyah derin bir nefes alarak aniden hızlanan kalp
atışlarını sakinleştirmeye çalıştı. Bluzunun altından boynundaki madalyonu
avuçladı. Annesinin ölüm döşeğindeyken verdiği kolyeyi o günden beri boynunda taşıyordu. Sıkılı avucunu ısıtan metalin yardımıyla cesaret bulan Liyah
çatı katına çıkan özel asansöre binmek için personel kartını kullandı.
Birkaç dakika sonra elinde telefonuyla süitinin kapısını açan Gene Chatsfield şaşkın bir tavırla konuşmasına ara verdi ve “Evet, Amari?” dedi.
Soyadıyla hitap edilmesi Liyah’ın içini ürpertti. Ama nasıl hitap etmesini
bekliyordu? Belki de babası ilk ismini bilmiyordu. Ama artık bu da değişecekti.
Heyecanını gizleyen Liyah tam bir ağırbaşlılıkla, “Bay Chatsfield, birkaç
dakikanızı almak isterim,” dedi.
“Burada kalıcı olmanla ilgiliyse, şunu söylemeliyim ki, insan kaynaklarına
ve kısım şefine güvenim tamdır. Đşvereninden ek kolaylıklar elde etmek niyetindeysen, açıkçası bu çok tatsız bir davranış olur.”
“Öyle bir şey değil. Lütfen, Bay Chatsfield.”
Bir an kararsız kalan Gene Chatsfield sonra geri çekildi ve “Đçeri gir,” dedi.
Eliyle kanepeyi işaret etti. “Otur. Đki dakika bekleteceğim.”
Arka odaya geçen Gene’in, “Bıktım artık, Lucca!” dediği duyuldu.
Gene’in oğluyla özel bir konuşmasına şahit olmaktan utanan Liyah oturmadan, huzursuzca etrafına bakındı. Kocaman, rahat bir koltuğun yanındaki
sehpanın üzerinde viskiye benzer bir içkinin olduğu bir kadeh ve günlük gazete
vardı. Gazetenin başlığı durduğu yerden seçiliyordu. ‘Lucca Chatsfield Yine
Aynı Şeyi yaptı!’ Bir zamanlar kendisine yabancı olan, dünyaca tanınmış playboyun maceraları Liyah’a eğlenceli gelirdi ama şimdi onunla aynı kanı taşıdığını bilmek hasta ediyordu. Annesinin son mektubunu okuduğundan beri ailesi
hakkındaki nahoş ve skandal yaratan olayları izlemekten kaçınıyordu.
“Sadece internete düşmesini engelle ve Tanrı aşkına, Twitterdan uzak
dur!” Gene homurdanarak telefonu kapadı ve Liyah’a döndü.
Gene Chatsfield’in yeni bir sorunla karşılaşmışçasına bakması Liyah için
yeterince aşağılayıcıydı. Bir de, “Oda hizmetlileri arasında haklı bir ünüm
olduğunun farkındayım ancak o günler çok gerilerde kaldı,” demesi yarasına
tuz basmak gibiydi.
Liyah tepkisini açıkça belli edecek şekilde çenesini dikti ve “O yüzden burada değilim,” dedi.
22 Lucy Monroe
Gene gülümsedi. “Bunu duyduğuma sevindim. Nişanlım bir hayli kıskanç
bir kadındır.” Şüphesiz, renkli geçmişiyle bunu hak ediyordu.
“Anladım. Belki de iyi bir fikir değildi. Sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim,” diyen Liyah kapıya doğru döndü. Yapamayacaktı. Belki daha sonra tekrar deneyecekti ama o anda tüm cesaretini yitirmişti.
“Saçmalama. Bir sebebin var ki zamanımı çaldın.” Hükümran bir tavırla
elini sallayan Gene, ona girmesini işaret etti.
Liyah, onun dediğini yaparken, “Buradaki Emir olmadığınıza emin misiniz?” diye ağzının içinden mırıldandı.
Duymuş olmalıydı ki Gene şaşkın bir kahkaha attı. “Bahse girerim ki, hiç
de utangaç biri değilsin, Amari!”
“Adım Aaliyah ama genelde Liyah olarak kullanırım.” Kulağa daha Amerikan gelse de yazılışı tam olarak Orta Doğuya aitti.
Gene ciddileşerek, “Đlk adlarımızı kullanacak kadar samimiyete gerek
yok,” dedi.
Aynı fikirde olmasa da Liyah onaylarcasına başını salladı. Ne de olsa onun
babasıydı. Tabii ki birbirlerine ilk isimleriyle hitap edebilirlerdi.
Gene, onu krem rengi mobilyalarla döşeli lüks bir oturma odasına yönlendirdi. Duvarlar, otelin çoğu yerinde olduğu gibi safran rengindeydi. Beyaz
mermer şömine yakılmıştı. Şöminenin önündeki koltuklardan birini işaret etti.
“Lütfen otur.” Kendisi de karşısına oturdu.
Liyah oturdu, ellerini yumruk yaparak baldırlarına bastırdı. “Nasıl başlayacağımı bilemiyorum.”
“En iyisi, başından başlamak.”
Liyah başını salladı. Aklına bir şey gelmişti. Boynundan çözdüğü madalyonu ona uzattı.
“Bu çok güzel, antika bir mücevher. Satmayı mı umuyorsun?” Gene’in sesinde küçümsemekten çok şaşkınlık vardı.
“Hayır. Lütfen içini açın ve fotoğraflara bakın.” Đki kanatlı madalyonun bir
tarafında Liyah’ın on altı yaşındaki fotoğrafı, diğerinde ise Hena Amari’nin
aynı yaşlardaki fotoğrafı vardı. Hena’nın Gene Chatsfield’le ilişkiye girdiği on
sekiz yaşında da çok farklı olmadığına Liyah emindi.
Gene kaşlarını çatarak, “Güzel bir kızmışsın. Kız kardeşin de öyle. Başka
ne görmem gerektiğini anlayamadım,” dedi.
“O, benim kız kardeşim değil, annemdi.”
Gene başını kaldırıp, baktı. “Öldü mü?”
Liyah duygulandığını belli etmemek için sadece başını salladı.
“Bunu duyduğuma çok üzüldüm.”
“Teşekkür ederim. Son anına kadar bana sizden bahsetmemişti.”
Gene’in yüzünde iyice meraklanmış bir ifade belirdi. “Onun kim olduğunu
ve neden benden bahsettiğini söyleyecek misin?”
Skandal Yaratan Tutku 23
“Onu hatırlamadınız mı?” Fotoğraf küçük olsa da belirgindi.
“Hayır.”
“Bu…” Liyah ‘çok ayıp’ demek isterdi ama kendini tuttu. “Çok moral bozucu,” diyebildi.
“Eğer düşündüğüm nedenden dolayı buradaysan, tahmin edebilirim.”
Liyah içinde uyanan ufacık ümit ışığıyla, “Neden burada olduğumu biliyor
musunuz?” diye sordu.
“Bu ilk kez olmuyor ki.”
“Tam olarak neyi kastediyorsunuz?”
“Baban olduğumu iddia edeceksin, değil mi?”
Liyah şaşkınlık ve dehşetle, “Bu çok sık olan bir şey mi?” diye sordu. “Kaç
tane masum oda hizmetlisini baştan çıkardınız?”
“Bu seni hiç ilgilendirmez.”
Evet, gerçekten ilgilendirmezdi. Liyah gözlerini kıstı ama başını salladı.
“Annemden ilk adımı öğrenmeye bile zahmet etmemeniz üzücü olsa da, varlığımdan haberiniz yokmuş gibi davranamazsınız. Bana ufak da olsa maddi desteğinizden bahsetmişti.”
Gene Chatsfield buz gibi bir sesle, “Annenin adı neydi?” diye sordu.
“Hena Amari.” Đşte şimdi bağlantı kuracaktı. Soyadını bildiği hâlde o zamana kadar anlamamış olması yeterince garipti.
“Demek bu Hena Amari ile verimli bir ilişkim olmuş. O da otellerimden
birinde mi çalışıyordu? Çoğunlukla öyle olur da…”
“Chatsfield San Francisco’daki oda hizmetlilerinizden biriymiş.”
“Hangi yıl?” Liyah cevap verince Gene başını salladı. “Hayatımın o yıllarındaki davranışlarımla gurur duymuyorum ama yine de şantaja boyun eğmeyeceğim.”
“Size şantaj yapmaya çalışmıyorum!”
“Maddi destekten bahsettin.”
“Üniversiteden mezun olana kadar yaptığınız maddi desteği kastettim.
Ufak miktarlardı ama düzenliydi.”
“Đşte şimdi bir yerlere geliyoruz.”
“Öyle mi?” Liyah’ın kafası iyice karıştı.
“Para peşindesin.”
“Değilim.”
“O hâlde neden maddi destekten bahsediyorsun?”
“Çünkü bu, beni bildiğinizin ispatı!”
Ya Gene Chatsfield anlamamış gibi yapıyordu ya da ortada yanlış giden bir
şeyler vardı. Bunun gerçek olması ihtimali Liyah’ın soğukkanlılığına daha sıkı
sarılmasına neden oldu.
“Ben hiç öyle bir ödeme yapmadım.”
“Ne? Bu imkânsız!” Liyah inanmamış gibi başını iki yana salladı. Yalan
24 Lucy Monroe
söylüyordu! Öyle olmalıydı. “Annem sizin kötü bir adam olmadığınızı, sadece
kötü durumda olduğunuzu söylemişti.”
Hena yaşarken Liyah’ın babasının adını söylemeyi reddetmişti ama her
zaman ondan iyi şekilde bahsetmişti. Đnkâr edilemeyecek gerçeklere rağmen
olumlu düşünürdü. Adam ondan çok büyüktü ve evliydi. Hena tam anlamıyla
masumdu. Amerika’ya ilk kez gelmişti ve tuzağa düşmesi çok kolaydı.
“Annem, hayatımızda olamasanız da verdiğiniz maddi desteğin beni umursadığınızı gösterdiğini söylerdi.”
Gene Chatsfield etkilenmişe benzemiyordu. Duygusuz bir ses tonuyla,
“Annen sana çok şey söylemiş ama sanırım çoğu uydurmaymış,” dedi.
Liyah’ın sırtından aşağı soğuk terler boşandı. Boğuluyormuş gibi nefes
alamıyordu. Đhanet soluğunu kesmişti.
Annesi, ona yalan söylemişti!
Hayatta her zaman güvendiği tek insan. Umursadığı tek ailesi.
Liyah’ın içinde bir şeyler yıkıldı. Sanki duygusal fırtınasında dağılan enkaz
gibiydi. Hena’nın son arzusunu yerine getirme çabası boşunaydı. Babasının
ondan haberi yoktu, onunla işi olamazdı ve hiçbir zaman da olmayacaktı.
“Sadece şunu tekrarlayabilirim. O ödemeleri ben yapmadım.” Gene Chatsfield’in buz gibi bakan gözlerinde merhametin, anlayışın kırıntısı yoktu. “Eğer
gerçekten benim çocuğum olsaydın ve sana maddi destek vermeyi seçseydim,
bu ufak bir maaşla sınırlı kalmazdı.”
Liyah ayağa kalktı. Bacakları titriyordu ama bunu belli etmeyecekti. “Sizi
rahatsız ettiğim için özür dilerim. Bir daha olmayacak.”
“Olmasın da zaten. Sakın bu işten bir çıkar sağlamayı düşünme!” Gene
ayağa kalktı ve dimdik durdu. “Eğer bir şekilde ilişkimiz olduğunu iddia ederek para koparmaya kalkışırsan tüm kanuni haklarımı sana karşı kullanırım.”
Liyah tokat yemiş gibi geriledi. “Annem çok yanılmış.”
“Belki de seni o göndermiştir. Gerçekten öldü mü? Bundan bile şüpheliyim.”
“Evet, benim için önemli olan tek ebeveynim dört ay önce öldü.”
“Ve babanı bulman bu kadar uzun mu sürdü? Sanırım iddianı paraya tahvil
etmek için en uygun zamanı kolladın.”
Herkese gösterdiği soğuk ve mesafeli tavrını takınan Liyah, babasına bir
solucana bakıyormuş gibi tiksintiyle baktı. “Tek istifadem, otelinizin yol paramı karşılamış olmasıdır.”
“Đstifanı yarın masamda görmek isterim. Şantaja meyilli birinin otelimde
çalışmasına gerek yok.”
“Hemen şimdi işi bırakırdım ancak yetiştirdiğiniz çocuklarınızın aksine,
ben iş ahlakına sahibim,” diyen Liyah kendini süitten dışarı attı. Bacaklarının
onu hâlâ nasıl taşıdığına kendisi de hayret etmişti.
O adamın, zaafını görmesine izin veremezdi. Tek zaaf anı, onun babası ol-
Skandal Yaratan Tutku 25
duğunu söylediği andı ve bir daha asla tekrarlanmayacaktı.
Liyah asansörle aşağı inerken madalyonunu Bay Chatsfield’in süitinde bıraktığını fark etti. Asansörün kapıları lobi katında açılırken oraya dönmeye
gücü olmadığını anladı.
Liyah içindeki fırtınanın etkisiyle kararsızca asansörün içinde duraklarken
içeri iki adam girdi. Konuklarla birlikte çıkmamak için hemen asansörü terk
etmesi gerekirdi ama yerinden kıpırdamadı ve sırtını onlara dönerek, kabinin
en uzak köşesine çekildi.
Babasının dairesine geri dönemeyeceğini bilen Liyah bodrum katın düğmesine basmak istedi ama orada ne yapacaktı? Kimseyle yüz yüze gelmek
istemiyordu. Bildiği tek şey, Gene Chatsfield’den madalyonu geri istemeyeceğiydi. Bir daha o adamdan hiçbir şey istemeyecekti!
Hena Amari’nin ona asla yalan söylemediğine olan inancı nasıl uçup gitmişse, ondan kalan hatıra da uçup gidebilirdi.
Çocukluğunun tamamı babasının onu az da olsa önemsediğine inanmakla
geçmişti. Hiç önemsemediğini anlamak bu kadar sarsıcı olmamalıydı ama Liyah yüreğini dağlayan acıyı engelleyemiyordu.
Ancak şimdi anlıyordu ki, uzakta ve tanımadığı biri olsa da, bir babası olduğunu bilmek çok şey ifade ediyordu. Liyah hayatının dün nasılsa bugün de
öyle olduğuna kendini ikna etmeye çalışıyordu. Gene Chatsfield, onun için kısa
süren bir rüyadan başka bir şey olmamıştı.
Demek babalığı reddediyordu? Önemli değildi.
Liyah buna inanmak istiyordu ama kendine yalan söylemekte usta değildi.
Liyah sanki kış soğuğunda otobüs durağında bekliyormuş gibi içinin buz
gibi olduğunu hissetti. Her zaman hızlı işleyen beyni pusluydu, kalbi göğsünü
delercesine atıyordu. Kendini iyi tanımasa şoka girdiğine inanacaktı.
Sesler kulağına bir tünelden geçerek gelir gibiydi, çevresindeki renkler flulaşmıştı. Sanki duvara dokunsa eli içine girecekti. Her şey gerçekliğini yitirmiş
gibiydi. Kandırılarak geçen koca bir hayatın ve ölüm döşeğinde söylenen yalanların yanında hiçbir şey gerçek görünmüyordu. Hiç ummadığı ve çok güvendiği biri tarafından kandırılmak, Liyah’ın gerçeklik duygusunu sarsmıştı.
Gene Chatsfield’in reddi yüzüne inmiş bir tokat gibi acı veriyordu.
Đçinde kopan fırtınaya rağmen adamların sesi Liyah’ın dikkatini çekti. Belki de biyolojik babasından daha çok ilgisini çeken erkeğin sesini tanıdığı içindi. Sayed, özel korumasıyla Arapça konuşuyordu. Adamın adının Yusuf olduğunu duymuştu.
Sayed o kadar öfkeliydi ki Liyah’ı fark etmemişti. Konuşulanları duydukça
Liyah da işin önemini anladı.
Anlaşılan, o gün ihanetle yüzleşen tek kişi Liyah değildi. Đnanılmazdı ama
Zeena Sahra’nın gelecekteki Emiresi olarak bilinen kadın, bir saray görevlisiyle kaçmıştı.
26 Lucy Monroe
Liyah yeni bir şokla sarsıldı. Hangi kadın Sayed’le bir ömür geçirmekten
kaçardı?
Asansör durdu, kapıları açıldı ve Liyah, Sayed’in haremine ayrılmış katta
indi. Sayed’in nişanlısına ayrılan süit artık boştu. Yarın da, ertesi gün de dolmayacaktı. Liyah’ın tamamen yalnız kalma arzusu onu o süite yöneltti.
Koridoru dikkatle gözden geçiren Liyah, Abdullah-Hasiba’yla ya da Sayed’le ilgili biriyle karşılaşmamayı diledi. Kendi dertleriyle başa çıkamazken,
şeyhin sırrını onun insanlarıyla paylaşmaya niyeti yoktu.
Kendi geçiş kartını kullanarak Liyah, Tahira’ya ayrılmış süite girdi. Kapıyı
kapattığı anda Hena’ya bile asla göstermediği gözyaşları akmaya başladı.
Liyah çok lüks döşenmiş süite dikkat bile etmedi. Ne nane yeşili duvarlar
ne de bembeyaz mobilyalar ilgisini çekiyordu. Tüm dikkatini oturma odasıyla
yemek odası arasındaki içki dolabına vermişti.
Süitte ağzına kadar dolu bir içki dolabı bulundurulması talimatı Sayed’in
personelinden değil, doğrudan Tahira’dan gelmişti. Liyah’ın görevi ise otel
konuklarının isteklerinin karşılanmasını sağlamaktı, sorgulamak değil.
Sayed’in süiti ya da maiyetindekilerin daireleri için alkollü içki talep edilmediği düşünüldüğünde, nişanlısının isteğinden Sayed’in haberi olmadığı ortaya çıkıyordu. Demek ki içki alışkanlığı, Tahira’nın nişanlısından gizlediği tek
şey değildi.
Liyah yıllanmış Đskoç viskisinin üçüncü kadehini bitirmek üzereydi ki süitin kapı kilidinin açılma sesini duydu.
Ağır ahşap kapının açılışını izlerken Liyah, araba farlarının ışığında kalakalmış bir tavşan gibi hareketsiz ve şaşkındı.
Kapıda yakışıklı ama sert çehresiyle Şeyh Sayed bin Falah el Zeena belirdi.
Takım elbisesinin üzerine giydiği siyah abayasıyla dimdik duruyordu ve daha
da uzun görünüyordu.
Önce şokla açılan koyu kahverengi gözler bir anda kısıldı.
~ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ~
SAYED, eski nişanlısının süitine neden geldiğini biliyordu ve bunun duygusallıkla hiç ilgisi yoktu. Sadece kimse görmeden ağzına kadar dolu içki dolabının keyfini çıkartmak niyetindeydi.
Ama kapıyı açtığı anda karşısında beliren manzarayla şok oldu ve durakladı.
Hele vücudunun verdiği anlık tepki hiç de hoşuna gitmemişti.
Aaliyah Amari kanepeye yayılmıştı, elinde kristal bir kadeh vardı. Zümrüt
yeşili gözleri müthiş bir şaşkınlıkla büyümüştü. Havadaki sert viski kokusuna
bakılırsa o da Tahira’nın odasına aynı nedenle girmişti. Đçmek için.
Skandal Yaratan Tutku 27
Başka bir gün olsa, Sayed müthiş öfkelenir ve o bağışlanamaz davranış için
bir açıklama talep ederdi. Ama o gün tüm öfkesi kendisine ihanet eden nişanlısına yönelikti.
Aaliyah tane tane konuşarak, “O burada değil,” dedi.
“Farkındayım.”
“Sanırım, benim neden burada olduğumu merak ediyorsun.”
“Anlaşılan içkiye ihtiyacın vardı ve tek başına olabileceğin bir yer aradın.”
Liyah yayvan bir sesle, “Nasıl bildin?” diye sordu.
Sayed omuz silkti.
Liyah öne doğru eğildi ve haşin bir tavırla, “Babamla mı konuştun?” dedi.
Zeena Sahra Emirinin, onun babasıyla konuşmaya yelteneceğini düşünüyorsa, bu kadın sarhoş olmalıydı. “Bay Amari ile karşılaştıysam bile bunun farkında değilim.”
Liyah’ın dudakları aralandı ama sadece iç çekişle hıçkırık arası bir ses çıktı.
Sayed gülmemek için çabaladı. “Sen sarhoşsun.”
“Hiç sanmam.” Liyah’ın güzel kaşları düşünüyormuş gibi çatıldı. “Sadece üç
kadeh içtim. Bu kadarı sarhoş eder mi?”
Sayed hayretle sordu. “Üç kadeh mi içtin?”
“Dolu değildi. Genellikle içki kullanmam ama ne kadar doldurulduğunu bilirim,” diyen Liyah eliyle kadehin yarısını gösterdi. “Şuraya kadar doldurdum.”
Bu da dubleye işaretti. Sayed, “Altı tek viski içmişsin,” dedi.
“Ah!” Liyah kaşlarını çattı. “Bu çok mu kötü?”
“Duruma göre değişir.”
“Yani?”
“Neden içtiğine bağlı.”
“Çok, çok güvendiğim birinin hayatım boyunca bana yalan söylediğini ve
şimdiye kadar inandıklarımın sadece bir peri masalı olduğunu öğrendim.”
Bu çok tanıdık geliyordu. “Bunu duyduğuma üzüldüm.”
Bu kez omuz silkme sırası Liyah’ta idi ama bunu yaparken neredeyse içkisini
döküyordu. “Babamın kötü biri olmadığını söylemişti.”
Sayed, “Söyleyen kimdi?” diye sordu.
“Annem.”
“Babanı tanımıyor muydun?” Hanedan içinde doğan birine göre hayatı hiç de
kolay değildi ama yine de Sayed’in bir babası vardı.
Halkının Meliki olan Falah el Zeena iyi bir adamdı ama babası, Sayed için
sadece kralı değildi. Hep onun sevgili babası ve en yakın sırdaşı olmuştu.
Aaliyah güzel dudaklarını büktü. “Yakın zamana kadar tanımıyordum. Sanırım annem yanılmış.”
“Yani kötü bir adam mıymış?” diye sorarken Sayed o gerçeküstü sohbetin,
geçirdiği berbat güne ne kadar da uyduğunu düşündü.
Aaliyah derin bir iç geçirdi. “Tam olarak öyle denemez ama pek de iyi sayıl-
28 Lucy Monroe
maz.”
“Sanırım, çoğu kişi benim için de aynı şeyi söyler.”
“Muhtemelen.”
Sayed güldü. “Burada itiraz etmen gerekiyordu. Farkında değil misin?”
“Ama neden? Bunun doğru olduğunu düşünüyorum. Đyi denemeyecek kadar
mağrur ve hükümransın.”
“Ben Emirim.”
“Kesinlikle.”
“Bir hükümdarın nazik olamayacağını mı düşünüyorsun?”
“Đyi olmakla nazik olmak aynı şey değil. Hem sen henüz hükümdar değilsin,
öyle değil mi?”
“Bir Emir olarak da pek çok yönetim sorumluluklarım var.” Tahira ile evlendikten sonra Melik olduğunda bunlar kat kat artacaktı.
Ama artık öyle bir düğün olmayacaktı. Tahira kendinden yaşça büyük ve sınıf olarak da aşağı bir adamla kaçmıştı.
“Tamam.”
“Ne tamam?”
“Emin değilim.” Liyah konuşmaları anlamıyormuş gibi baktı.
“Dağılmışsın.”
“Tıpkı senin de olmak istediğin gibi.”
“Tahmin yürütüyorsun.”
“Kafam bulutlu olabilir ama hâlâ çalışıyor.”
“Öyle mi?”
“Đçmek için tek başıma kalacağım bir yer aradığımı söyledin çünkü sen de
aynısını istiyordun.”
“Bunlar düz çizgide yürüyemeyecek birinin bahaneleri.”
“Teşekkürler, şu anda hiç yürümemeyi tercih ederim.”
“O hâlde ben de içkimi alayım.”
Liyah kıkırdar gibi bir ses çıkardı. “Yoksa benim vermemi mi bekliyordun?”
“Doğal olarak.” Sayed bunun neden o kadar komik olduğunu anlayamadı.
Ama cevabı kahkahalarla karşılandı. “Gerçekten şu unvan işine takıntılısın,
değil mi?”
“Görevin bana hizmet etmek değil mi?” Sayed uzun bir kadehe iki parça buz
koydu, üzerine iki ölçü uzo ekledi.
“Yani bunu resmileştirmek mi istiyorsun?”
“Ne? Tabii ki hayır.” Sayed koltuklardan birine oturacağına kanepeye oturduğunu fark etti. “Bundan kimseye bahsetmeyeceksin.”
Liyah gözlerini yuvarlayarak başını iki yana salladı. “Neden zengin ve güçlü
erkekler bu tip sırlarının ifşa edileceğini düşünürler? Đnan ya da inanma ama
konuk odalarından birinde sarhoş yakalandığımı kimsenin bilmesini istemem.”
Zümrüt yeşili gözlerini yuvarlarken Liyah’ın aklından da bir şeylerin geçtiği
Skandal Yaratan Tutku 29
belliydi.
“Tahira da bilmeyecek.” Ne odasını ne de hazırlattığı içki dolabını görecekti.
Ağzından çıkan sözlerin canını acıtmaması Sayed’i şaşırttı.
Sayed, Tahira’nın sorumsuzluğuna ve son anda onu aldatmasına öfkelenmiş
olabilirdi ancak onun başka bir erkekle kaçmasından duygusal olarak hiç etkilenmemişti.
“Demek ki bunun gizli kalması ikimizin de lehine.”
Sayed, Liyah’ın sarhoşluğuna rağmen doğru mantık yürüttüğünü düşündü.
“Sözünü tutsaydı ben burada olmazdım,” diye cevap verdi.
“Başka biriyle kaçtı, değil mi?”
Sayed şaşkınlıkla, “Olay basına yansıdı mı?” diye sordu. Đşler çok çabuk çirkinleşiyordu ama hatırladığı kadarıyla hayatında ilk kez, Sayed şu anda bunu
umursamayacaktı. Ağabeyini kaybetmişti ve sonra da öfkeli adamların politikaya ve vahşete olan merakları yüzünden çocukluğunu yitirmişti.
Sonraki yıllarda, Sayed verilen her görevi yerine getirmiş, halkının refaha
kavuşturulmasıyla ilgili kendi ümitlerini ve hayallerini bir kenara bırakmak
zorunda kalmıştı. Görevini ve onurunu kendi mutluluğunun üzerinde tutmuş,
hiçbir zaman hayal etmediği hâlde ağabeyinin yerini doldurmaya çalışmıştı.
Yorgundu. Öfkeliydi. Bıkkındı. Ebediyen olamazdı ama o geceliğine Emir
değildi. O sadece bir erkekti. Özgürlüğüne yeni kavuşmuş bir erkek.
Sayed, “Tüm hayatımı olmam gereken kişi olmak için harcadım,” derken nedeninden emin değildi ama bu kadına en gizli sırlarını açabileceğinden emindi.
Aaliyah kadehindeki içkiyi başına dikti. “Öyle mi?”
“Tahira’nın çekiciliğine kapılmış değildim. Gelecekteki eşin olarak değil de
küçük kız kardeşin olarak gördüğün bir kadınla evlenmek hiç de cazip değildi.”
“Ama hiç sözünden dönmeye çalışmadın.”
“Doğal olarak öyle.”
“Ve şimdi o, belirsiz bir hayata adım atmaktansa özgürlüğü seçtiği için çok
öfkelisin.”
“Sen üç duble içtiğine emin misin? Bazen çok aklı başında konuşuyorsun.”
Aaliyah önce kıkırdadı, sonra hıçkırdı sonra da ağzından öyle bir sesle çıktığına inanamıyormuş gibi Sayed’e baktı. Sayed gülümsediğini fark etti. Hâlbuki
on dakika önce bunun imkânsız olacağını söylerdi. Aaliyah’ın içinde alevlendirdiği yakıcı arzu öfkesini bile bastırmıştı.
Aaliyah çakırkeyif bir ifadeyle gülümsedi. “Gitsen daha iyi olacak.”
“Bu, durumu hafife almak olmaz mı?”
“Belki.” Aaliyah omuz silkti. “Ben bir kraliçe tarafından değil, bana sahip
olmak için hayatta bildiği her şeyden vazgeçen harika bir kadın tarafından
dünyaya getirildim.”
Garip bir şekilde alındığını hisseden Sayed, “Benim annem harikadır,” dedi.
“Biliyorum. Hakkında yazılanları okudum. Melike Durrah hem zarif hem de
30 Lucy Monroe
nazik bir kraliçe. Herkes öyle söylüyor.”
Sayed, “Đyi değil mi?” diye ona takıldı.
“Bilemem. Onunla hiç karşılaşmadım.”
“Ama öyledir. Kocasından ve oğlundan çok daha iyidir.”
“Đyilik suiistimal edilebilir.”
“Neden böyle söyledin?”
“Annem fazla iyiydi. Onu inciten insanlara bir kez olsun kızabilseydi daha
güzel bir hayatı olurdu.”
“Belki de affetmekten zevk alıyordu.”
“Belki.” Aaliyah ayağa kalktı ama yerinde sallandı. “Sanırım bir kadeh daha
içeceğim.”
Sayed ayağa fırladı ve onun kanepeye oturmasına yardım etti. “Ama biraz su
içtikten sonra iç.”
“Su istemiyorum.”
“Evet, istiyorsun ama bunun farkında değilsin.” Sayed, onu ayıltabileceğinden emin değildi ama en azından susuz kalmaması gerektiğini biliyordu.
“Korkunç derecede otoritersin.”
“Öyle eğitildim.”
“Bundan eminim.”
Sayed başını iki yana sallayarak bara yaklaştı, iki bardağa buz doldurdu. Đki
şişe suyla uzo şişesini de alıp geri döndü. Hepsini sehpaya yerleştirdi. Bardaklardan birine sadece su, diğerine ise uzo doldurdu.
Aaliyah uysalca suyunu yudumladı sonra, “Daha ilk kadehini bile bitirmedin,” diye yorum yaptı.
“Benden beş tek öndesin.”
“Yetişmeye mi niyetlisin?”
Neden olmasın? “Evet.”
“Prenses Tahira’nın odasında içki olduğunu nerden biliyordun?”
“Đhtiyacım olan insanlar hakkında her şeyi bilirim.” Tek bir istisnayla…
“Her şeyi değil.”
“Evet, her şeyi değil.” Açıkçası, saray görevlisini bilmiyordu. “Buna işaret
etmemen politik olurdu.”
Aaliyah omuz silkti. “Ben oda hizmetleri şefiyim, politikacı değil.”
“Tanıdığım hizmetliler gibi davranmıyorsun.”
Aaliyah, Sayed’i şaşırtan acı bir ifadeyle, “Pek çoğunu tanıyorsun, öyle mi?”
diye sordu.
“Aslında, hayır. Đşte bu yüzden bana farklı geliyorsun.”
Aaliyah’ın sertleşmiş yüz hatları yumuşadı. “Aslında, genellikle oda hizmetlerinde çalışmıyorum. Önceki görevimde resepsiyon şef yardımcısıydım.”
“Neden şimdi oda hizmetlerinde çalışıyorsun?”
“Annemi istemişlerdi ama o öldü.”