Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab (Rahimehullah)

ehliilm.wordpress.com
ehliilm.wordpress.com
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab
(Rahimehullah)
(Risaleye verilen başlık, bizdendir)
1
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Tevhid kelimesinin manası
Onu bilmeyenin Tekfiri
Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab (rahimehullah)
BismillahirRahmanirRahim.
Bunlar La ilahe illa Allah şehadetinin ve tevhidin açıklaması hakkında sözlerdir, ki bu Allah’ın
kulları üzerinde olan hakkıdır. Ve bu namaz, zekât ve ramazan orucunun (kulların üzerine)
farz oluşundan daha farzdır. Allah, nefsine nasihat eden ve ardında cennet ve ateşin
olduğunu bilen kişiye rahmet etsin. Ve muhakkak ki Allah (Azze ve Celle) bunların her ikisine
(has) ameller kılmıştır. Eğer bunun hakkında sorarsa, cennet ehlinin amellerinin başında,
Allahu Teâla’yı tevhid etmeyi bulur. Ve her kim kıyamet gününde bununla gelirse, o
kesinlikle cennet ehlindendir. Onun dağlar gibi günahı olsa da.
Ve cehennem ehlinin amellerinin başı ise Allah’a şirk koşmaktır. Kim bu hal (şirk) üzere
ölürse, kesinlikle cehennem ehlindendir, velev ki kıyamet günü gece ve gündüz Allah’a
ibadetle, sadaka ve iyilikler (ihsan)’la gelse de bu böyledir. Hristiyanlar (misali) gibi, ki onlar
insaların içinde rahip hücrelerini bina ederler, dünyada zahid olurlar ve gece ve gündüz
Allah’a ibadet ederler. Ancak buna Allah’a şirki bulaştırırlar. Allah bundan yücedir. Allah (Azze
ve Celle) dedi ki; ‘’Gidip onların yaptıkları bütün amelleri toz duman etmişizdir’’ [elFurqan:23] Ve (Allah) Teala dediki; ‘’Rablerini inkar edenlerin durumu şudur: Amelleri,
fırtınalı bir günde rüzgarın savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şey ellerine
geçmez.’’ [İbrahim:18]
Zalim ellerini ısırmadan ve ‘’Eyvah! Keşke, Rasul’le birlikte bir yol tutsaydım!’’[el-Furqan:27]
demeden önce bu büyük meseleye dikkat eden kişiye Allah rahmet etsin.
Allah’tan bizi ve müslüman kardeşlerimizi sıratı mustakime hidayet etmesini diliyoruz. O ki
Allah’ın kendilerine nimet vermiş olduğu kimselerin yoludur. Ve bizi gazap ettiklerinin
yolundan uzaklaştırmasını dileriz, onlar bildikleri halde amel etmeyen alimlerdir. Aynı şekilde
sapanların yolundan da uzaklaştırmasını dileriz, onlar çokça ibadet eden cahillerdir. Bu ne
kadar da büyük bir duadır. Bu duayı her rekâtta okuyan kişi, kalbinin Allah’ın iki eli arasında
hazır bulunmasına, hidayete ve kurtuluşa ne kadar da muhtaçtır. Muhakkak ki Allah, elFatiha’da bulunan bu duayı, hazır bir kalpten yapan bir insanın duasına icabet edeceğini
zikretmiştir.
Biz de deriz ki; La ilahe illa Allah, Urvetul Vuska (sapa sağlam kulp)’tur. Ve o takva kelimesidir,
İbrahim’in milleti olan hanifliktir. Ve Allah (Azze ve Celle)’nin (İbrahim’den ) sonra kalıcı
olarak bıraktığı kelimedir. Ve o kendisi uğrunda mahlûkatın yaratıldığı (kelime)’dir. Onunla
2
yer ve gök ikame edilmiştir. Ve onun için rasuller gönderilmiş ve kitaplar indirilmiştir. Allah
Teâla dedi ki; ‘’Ben insanları ve cinleri sadece bana ibadet etsinler diye yarattım.’’ [ezZariyat:56] Ve (Allah) Teâla dedi ki; ‘’Muhakkak ki biz her ümmete Allah’a ibadet etsinler ve
tağuttan ictinab etsinler (ayrılsınlar, uzak dursunlar) diye bir rasul gönderdik.’’ [en-Nahl:36]
Ve murad, bu kelimenin manası’dır. Manasını bilmeden dil ile telaffuz etmeye gelince, bu
fayda vermez. Çünkü munafıklar da bu sözü söylüyorlar. (Buna rağmen) onlar kâfirlerin
altında, cehennemin en alt tabakasındadırlar.
Bil ki; bu kelimenin manası, uluhiyyeti Allah (Tebareke ve Teâla)’nın dışındakilerden
nefyetmek ve onun tamamını tek olan Allah’a, ona ortak kabul etmeksizin ispat etmektir.
Onda (ulûhiyette) başkası hak sahibi değildir. Ne yakınlaştırılan bir melek, ne de gönderilen
bir nebi. Allah’ın dediği gibi; ‘’Göklerde ve yerde hiç bir varlık yoktur ki, Rahman’a kul olarak
gelecek olmasın. Yemin olsun ki, O, onların hepsini teker teker saymış, yine onları iyice
hesaplamıştır. Kıyamet gününde onların hepsi, O’na yalnız başına gelecektir.’’[Meryem:9395] Ve (Allah) Teâla dedi ki; ‘’O gün Ruh (Cebrail), ve Melekler saf halinde duracaklardır.
Rahman’ın kendisine izin verdiği ve onun da sadece doğruyu söylediği dışında hiç kimse
konuşmayacaktır.’’ [en-Nebe:38] Ve Allah dedi ki; ‘’O gün herkes kendi nefsi için mücadele
ederek gelir.’’ [en-Nahl:111]
Eğer Allah’tan başka yaratıcı yoktur denilirse, bu maruftur. Mahlûkatı Allah’tan başkası
yaratmaz. Bunda ne yakınlaştırılmış bir melek ortaklık eder, ne de gönderilmiş bir
peygamber. Ve Allah’tan başka rızık veren yoktur denilirse, buda aynı şekildedir. Allah’tan
başka ilah yoktur denilirse, buda yine ayni şekildedir. O halde -Allah sana rahmet etsin- bu
(konuda) tefekkür et. Ve Halık ve Razık’ın manasını sorguladığın gibi, İlah’ın manasını da
sorgula.
Ve bil ki; İlah’ın manası, mabud (kendisine ibadet edilen)’dir. İşte bu ilim ehlinin icmasıyla
bu lafzın (La ilahe illa Allah) manasıdır. O halde her kim bir şeye ibadet ederse, muhakkak ki
onu (ibadet edilen şeyi) Allah’ın dışında ilah edinmiştir. Tek bir ilah hariç onların hepsi
batıldır. O da tek olan Allah’tır. O ne mübarek ve yücedir. Yüce ve Kebir olandır.
İbadetin birçok çeşidi vardır, ancak ben onu inkâr edilemeyecek (derecede) açık olan
şekilleriyle örneklendireceğim. Secde: Bir kulun ortağı olmayan Allah’a hariç, secde ederek
yüzünü toprağa koyması caiz değildir. Ne yakınlaştırılmış bir meleğe, ne gönderilmiş bir
nebiye nede bir veliye.
Ve onun (çeşitlerinden), Kurban kesmek: Tek olan Allah’a hariç hiç kimsenin başkasına
kurban kesmesi caiz değildir. Allah’ın kuranda bu ikisini (secde ve kurban kesme)
ilişkilendirdiği gibi. (Allah) Teâla’nın şu sözünde (geçtiği) gibi; ‘’De ki; ‘’Benim namazım,
kurban kesmem, hayatım, ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. Onun ortağı yoktur.’’
[el-Enam:162-163] (ayette geçen) Nusuk ifadesinden maksad kurban kesmektir. Ve (Allah)
dedi ki; ‘’Rabbin için namaz kıl ve kurban kes’’ [el-Kevser:2] Bunu idrak et, ve bil ki; Her kim,
Allah’tan başka bir cine yada bir kabire kurban keserse, ona secde etmiş gibidir. Ve
3
muhakkak ki Rasulullah (Salla Allahu aleyhi ve Sellem) sahih hadiste ona lanet etmiştir. O
demişti ki; ‘’Allah, Allah’tan başkasına kurban kesene lanet etsin.’’ (Sahihi Muslim)
(Ayette geçen ''namazım … âlemlerin Rabbi olan Allah içindir'' ifadelerine dikkat edersek, namaz
kılmayı Allah dışında her hangi bir kişiye yapan kişi, Allah dışında bir başkasına ibadet etmiştir.)
Ve İbadetin çeşitlerinden, Dua: Müminlerin gece ve gündüz, şiddette ve rahatlıkta sadece
Allah’a dua ettikleri gibi. Hiç kimse bunun ibadetin çeşitlerinden (bir çeşit) olduğunda şüphe
etmez. O halde -Allah sana rahmetsin- günümüzde insanların arasında vuku bulanı düşün.
Onlar şiddette ve rahatta Allah’tan başkasına dua ediyorlar. Onlardan birisi sefere çıkmak
istediği zaman, bir kabirin yada başkasının yanına gider, ve onun için (kabirdeki için)
başkasından (haksız yere) aldığı (şeyler) ile beraber yanına girer (ve böyle yaparak o adama
dua eder, şirk koşar ve duasının kabul edileceğini zanneder). Bir başkasına karada yada
denizde bir şiddet isabet eder. O da Abdülkadir'i, Şemsan'ı yada peygamberlerden bir
peygamberi kendisini bu şiddetli (durumdan) kurtarması için imdada çağırır.
Bu cahile denir ki; Eğer sen ilahın, mabud (kendisine ibadet edilen) olduğunu biliyorsan, ve
duanın da ibadet olduğunu biliyorsan, nasıl olurda ölü ve aciz olan bir mahluka dua
edebilirsin?! Ve diri olan, hayat veren, hazır bulunan, çok şefkatlı, çok merhametli ve
herşeye kadir olanı terk edersin?! Belki bu müşrik; ‘’muhakkak ki işler Allah’ın elindedir,
ancak bu salih kul, benim için Allah’ın indinde şefaat ediyor, ve onun şefaati ve makamı
bana fayda veriyor ’’ der. Ve bunun kendisini şirkten koruduğunu zanneder.
Ve (yine) bu cahile denir ki; Rasulullah’ın kendileriyle savaştığı, mallarını, çocuklarını ve
kadınlarını ganimet olarak aldığı puta tapan müşriklerin tamamı, sadece Allah’ın fayda ve
zarar verdiğine ve bütün meseleleri yönettiğine itikad ediyorlardı. Ve onlar senin istediğin
gibi sadece Allah’ın yanında ki şefaati istiyorlardı. (Allah) Teâla’nın dediği gibi; ‘’Allah’ı bırakıp
kendilerine ne zarar nede fayda verebilecek şeylere tapıyorlar. ‘’Bunlar Allah katında bizim
şefaatçilerimizdir!’’ diyorlar.’’ [Yunus:18] Ve (Allah) Teâla dedi ki; ‘’Onun dışındakileri
koruyucu edinenler, şöyle demektedirler: ‘’Biz onlara, sadece bizi Allah’a yakınlaştırsınlar
diye ibadet ediyoruz.’’ [ez-Zümer:3] İşte onlar yaratanın, rızık verenin, fayda ve zarar verenin
Allah olduğunu itiraf ediyorlar. Allah’ın şu sözüyle onlar hakkında haber verdiği gibi; ‘’De ki;
‘’Size gökyüzünden ve yeryüzünden kim rızık veriyor? Peki, duyma ve işitmenin meliği
kimdir? Ölüden diriyi çıkaran, diriden ölüyü çıkaran kimdir? Bütün işleri yöneten kimdir?’’
‘’Allah’tır’’ diyecekler. De ki; ‘’O halde sakınmaz mısınız?’’ [Yunus:31]
Ölümden sonra cennet ve ateşin olduğunu bilen, kendi nefsine nasihat eden, ve Allah’ın
hakkında; ‘’Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındakileri, dilediğine
bağışlar.’’ [en-Nisa:48] Ve; ‘’Şüphesiz kim Allah’a şirk koşarsa, Allah ona cenneti haram
kılmıştır, onun varacağı yer, ateştir.’’ [el-Maide:72] dediği şirki bilen, anlayış ve akıl sahibi
(kişi) bu konuyu tefekkür etsin. Allah (Azze ve Celle), kafirlerin, Allah’ın yaratan, rızık veren,
yaşatan, öldüren ve işleri yöneten olduğunu ikrar ettiklerini, ve onların sadece kendilerinde
4
(şirk) itikat ettikleri kişilerden Allah’a yakınlaşmayı ve kendilerine şefaat etmelerini
istediklerini anlatıyor. O halde bu açıklamadan başka bir açıklama var mıdır?
Allah kuranda birçok ayette bu konuyu zikrediyor. (Allah) Teâla’nın şu sözü gibi; ‘’De ki; ‘’Eğer
biliyorsanız, söyleyin bakalım, yeryüzünde ve ondaki kimseler, kimindir?’’ ‘’Allah’ındır!’’
diyecekler. De ki; ‘’Hala düşünmez misiniz?’’ De ki; ‘’Yedi göğün Rabbi, yüce arşın Rabbi
kimdir?’’ ‘’Allah’ındır’’ diyecekler. De ki; ‘’Hala korkmaz mısınız?’’ De ki; ‘’Eğer biliyorsanız,
söyleyin bakalım, her şeyin egemenliği elinde olan, herkesi barındıran, kendisinin
barındırılmaya ihtiyacı olmayan kimdir?’’ ‘’Allah’ındır’’ diyecekler. De ki; ‘’O halde nasıl
büyüleniyorsunuz?’’ [el-Mü’minun:84-89] Ve Allah’ın şu sözü gibi; ‘’Yemin olsun ki, sen
onlara, ‘’Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı sizin istifadenize sunan kimdir?’’ diye sorsan,
elbette, ‘’Allah!’’ derler.’’ [el-Ankebut:61] ‘’Yine sen onlara, ‘’Gökyüzünden suyu indiren,
sonra onunla ölümünden sonra yeryüzünü dirilten kimdir?’’ diye sorsan, elbette, ‘’Allah!’’
diyeceklerdir.’’ [el-Ankebut:63] Ve bunlardan başka, Allah’ın onlar (müşrikler) hakkında,
bunların tamamını O’na has kıldıklarını ve (şirk) itikat ettikleri kişilerden sadece şefaat taleb
ettiklerini, bildirdiği ayetler.
Eğer müşriklerden bazıları, onların (ayette bahsi geçenlerin), taştan ve ahşaptan (yapılmış)
putlarda (şirk) itikat ettiklerini, ve kendilerinin ise salih (insanlarda) (şirk) itikat ettiklerini delil
olarak sunarsa, onlara şöyle söylenir; Kafirlerden de, melekler ve Meryem oğlu İsa gibi,
salihlerde ve Uzeyir, Lat, Uzza, cinlerden ve onlardan başka velilerde (şirk) itikat edenler
vardı. Allah (Azze ve Celle) bunu kitabında zikretti ve meleklerden kendilerine şefaat
etmelerini isteyenler hakkında şöyle dedi; ‘’O gün onların hepsini toplayacak, sonra (Allah)
meleklere, ‘’Şunlar size mi tapıyorlardı?’’ diyecek. Onlar derler ki; ‘’Böyle bir şeyden Seni
tenzih ederiz. Bizim velimiz Sensin, onlar değil! Hayır, onlar cinlere tapıyorlardı. Çoğu onlara
inanmışlardı.’’ [Sebe:40-41] Ve (Allah) dedi ki; ‘’Onun rıza gösterdikleri dışında kimseye
şefaat etmezler.’’ [el-Enbiya:28]
Ve (Allah) evliyalar hakkında dedi ki; ‘’De ki; ‘’ Onun dışında (ilah olduğunu) zannettiklerinizi
çağırın. Onların, ne sıkıntıyı başınızdan savabildiklerini, ne de durumu değiştirebildiklerini
(göreceksiniz). Onların dua edip durdukları (varlıklar), Rablerine hangisi daha yakın diye
vesile ararlar, Onun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı, çok
korkunçtur.’’ [el-İsra:56-57] Seleften bir taife şöyle dedi; ‘’(Bazı) kavimler, meleklere, Üzeyr’e
ve Mesih’e dua ediyordu. Sonra Allah dedi ki; ‘’Sizin benim kullarım olduğunuz gibi, onlarda
benim kullarımdır. Rahmetimi umduğunuz gibi onlarda rahmetimi umuyorlar. Ve azabımdan
korktuğunuz gibi onlarda azabımdan korkuyorlar.’’ Allah bu büyük ayet ve onda olanlar
(hakkında) tefekkür eden ve (müşriklerin) kendilerinde (şirk) itikat ettikleri (varlıkların),
sadece Allah’a yakınlaşmayı ve onun yanında ki şefaati istediklerini bilen kişiye rahmet etsin.
Bunun tamamı iki kelime etrafında dönüyor. Bunların birincisi; Kâfirlerin, Allah
(Subhanehu)’nun tek başına yaratan, rızık veren ve yönetimi elinde bulunduran olduğunu
bildiklerini ve onlarla (aracı kılarak şirk koştukları kişilerle) sadece Allah (Teala)’ya
yakınlaşmak istediklerini bilmendir. İkincisi ise; Onlardan bazılarının, İsa, Üzeyir ve evliyalar
5
gibi peygamberlerden ve salihlerden başka insanlarda (şirk)itikat ettiklerini, ve bu şekilde
onların ve taştan ve ağaçtan putlarda (şirk) itikat edenlerle bir olduklardını bilmendir. Çünkü
Rasulullah (Salla Allahu aleyhi ve sellem) onlarla savaştığı zaman ağaçtan ve taştan yapılan
putlarda (şirk) itikat edenlerle, nebiler ve salihlerde (şirk) itikat edenlerin arasını ayırmadı. Ve
bu zamanımızın ehli, kabirlerin üzerindeki taş ve ağaçlarda (şirk) itikat etmektedirler.
Eğer bu mesele anlaşıldı ise, onun (bu şirklerin) Allah’ın dininden olmadığı açığa çıktı ise,
bundan sonra da (hala) müşrik; ‘’bu açıktır, ve bunu en başından biliyoruz’’ derse, ona de ki;
‘’Eğer Rasulullah (Salla Allahu aleyhi ve sellem)’in ashabı bunu sadece öğrendikten sonra
bildiyse, ve şirk’in bazı meselelerini seneler sonra bildilerse, ve sen bunların hepsini
öğrenmeden biliyorsan, o halde sen onlardan daha fazla ilim sahibisin. Bilakis Nebiler bu
meseleleri(n tafsilatını) Allah onlara öğretmeden önce bilmiyorlardı. Allah (Teâla) mahlukatın
en fazla ilim sahibi olan Muhammed (Salla Allahu aleyhi ve sellem)’e şöyle dedi; ‘’Allah’tan
başka ilah olmadığını bil, kendi günahın, mümin erkekler ve mümin kadınlar için istiğfar et.’’
[Muhammed:19] (Allah) Teala dedi ki; ‘’Muhakkak sana, ve senden öncekilere; ‘’Eğer bana
şirk koşarsan, elbette yaptıkların boşa gider ve sen kesinlikle hüsrana uğrayanlardan
olursun.’’ diye vahyedildi. Hayır, Allah’a, yalnızca Ona ibadet et ve şükredenlerden ol!’’ [ezZümer:65-66]
Peygamberimizin durumu bu ise, Halil olan İbrahim (Aleyhisselam)’a ne oluyor da nebi
oldukları halde bunu evlatlarına vasiyet ediyor? (Allah) Teâla dedi ki; ‘’İbrahim bunu kendi
oğullarına vasiyet ettiği gibi, Yakub da (vasiyet etti); ‘’Ey oğullarım! Allah sizin için (bu) dini
seçti, başka dinlerden sakının, yanlız müslüman olarak can verin!’’ [el-Baqarah:132] ve;
‘’Lokman oğluna, kendisine öğüt vererek şöyle demişti; ‘’Yavrumcuğum! Allah’a şirk koşma!
Çünkü şirk, büyük bir zülümdür.’’ [Luqman:13] Eğer bu müslümanlar için korkulmayacak bir
mesele ise, el-Halil’e ne oluyor da; ‘’Ey Rabbim! Bu beldeyi güvenli kıl, beni ve oğullarımı
putlara tapmaktan uzak tut!’’ [İbrahim:35] dediği zaman, kendi nefsi için, ve nebi oldukları
halde çocukları için korkuyor?
Âlim ve Hakim olan’a ne oluyor da insanları karanlıklardan ayıdınlığa çıkarmak için kitabını
indirdiği zaman onu bu konuda kılıyor, bu konuda kelamı çoğaltıyor, bunu açıklıyor, bu
konuda örnekler veriyor, bundan sakındırıyor, bununla başlayıp bununla bitiriyor? Eğer
insanlar bunu öğrenmeden anlıyorlarsa, ve bu duruma düşmelerinden korkulmuyorsa,
Âlemlerin Rabbi ’ne ne oluyor da kitabının en çoğunu bu konuda kıldı? Mahlûkatından
istediğinin kalbini mühürleyip, onları sağırlaştıran ve gözlerini kör eden (Allah) bütün
noksanlıklardan münezzehtir.
Ve sen, Allah’ın kendisini İslam’la nimetlendirdiği ve Allah’tan başka ilah olmadığını bilen
kişi. ‘’Hak budur, ve ben onun dışındakilerini terk ediyorum, ancak müşriklerle mücadele
etmem ve onlar hakkında hiç birşey demem.’’ diyerek, islama girişi elde edeceğini
zannetme. Bilakis kesinlikle onlara buğzetmen, onları sevenlere buğzetmen, onları
zemmetmen (sövmen) ve onlara düşmanlık etmen gerekir. Baban İbrahim’in ve onunla
beraber olanların dedikleri gibi; ‘’Biz sizlerden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan beriyiz,
6
sizi tekfir ediyoruz, siz tek olarak Allah’a iman edinceye kadar aramızda sonsuza dek
düşmanlık ve buğz başladı.’’ [el-Mümtehine:4] Ve (Allah) Teâla dedi ki; ‘’Her kim tağutu
tekfir eder, Allah’a iman ederse, işte o urvetul vuska (kopmak bilmeyen sapasağlam kulp)’a
yapışmıştır.’’ [el-Baqarah:256] ve (Allah) Teâla dedi ki; ‘’Yemin olsun ki, Biz, her topluluğa ‘’
Allah’a ibadet edin, tağuttan ictinab edin (ayrılın)!’’ diye bir Rasul gönderdik.’’ [en-Nahl:36]
Bir kişi; ‘’ Ben Nebi (Sallah Allahu aleyhi ve sellem)’e tabi oluyorum, ve o hak üzeredir.
Ancak Lat ve Uzza’ya karşı koymam. Ve Ebu Cehil ve onun gibiler hakkında itiraz etmem.
Onlardan sorumlu değilim.’’ derse, onun islamı sahih olmaz. Bazı müşriklerin, ınsanların o
tağutlar hakkında emredilmediklerini ve onlardan razı olmadıklarını söyleyerek mücadele
etmelerine gelince, bunu ancak büyüklenen bir müşrik söyler. Ve muhakkak ki onlar
sadece bununla insanların mallarını batıl yolda yerler, bununla onların başlarına geçerler
ve sadece bununla onlara yaklaşırlar. Salih bir insan gördüklerinde, onu hakir görürler.
Şeytana tabi olan, müşrik, kâfir birini gördüklerinde ise ona yakınlaşırlar, onu severler ve
kızlarıyla evlendirirler. Ve bunu bir şeref olarak addederler.
Bunu söyleyen kişi, elbette sözünün yalan olduğunu biliyor. Muhakkak ki onların yanına
geldiğinde, bazı müşriklerin; ‘’Bana şiddet isabet etti. Bende şeyhi veya seyyidi övdüm ve
ona adak adadım. O da beni kurtardı.’’ dedikleri zaman, onlara şöyle demeye cesaret
edemez; ‘’Allah’tan başka kimse zarar ve fayda vermez.’’ Bilakis bunu söylerse, ve
insanların arasında bunu yayarsa tağutlar ona buğz eder. Hatta onu öldürmeye güçleri
yeterse muhakkak ki onu öldürürler. Özet olarak: Bunu büyüklenen bir müşrikten başkası
söylemez. Onların bu davaları, insanları korkutmaları, ve babalarının başından geçen küfür
hadiselerini zikretmeleri meşhur bir şeydir. Onların halini bilen bunu inkâr etmez. (Allah)
Teâla’nın dediği gibi; ‘’Kendi nefislerinin küfrüne şahitlik ediyorlar.’’ [et-Tevbe:17]
Bu risalemizi Allah’ın kitabından bir ayet zikrederek sonuçlandıracağız. Onda düşünenler için
bir ibret vardır. (Allah) Teâlâ, kâfirler hakkında dedi ki; ‘’ Denizde size bir sıkıntı dokununca;
yalvardıklarınızın hepsi kaybolur.’’ [el-İsra:67] (Allah) kâfirler hakkında, kendilerine bir sıkıntı
isabet ettiğinde ondan başkasını terk ettiklerini ve dini O’na has kıldıklarını zikretti. Bizim
zamanımızın ehli (ne gelecek olursak); Onlara bir sıkıntı ya da zarar dokunacak olursa
Allah’tan başkalarını överler. Allah bundan münezzeh ve yücedir.
Allah bu ayet ve bundan dışındaki ayetler hakkında tefekkür edene rahmet etsin. Ve Allah’ın
marifetle nimetlendirdiği kişi, Allah’a hamd etsin. Bir konuda kafası karışırsa, ilim ehline,
Allah ve Rasulünün ne dedikleri hakkında sorsun. Ve inkâra başlamasın. Çünkü reddederse
Allah’a karşı reddetmiş olur. Allah Teala dedi ki; ‘’Rabbının ayetleri kendisine hatırlatılıp da
onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim kim vardır? Muhakkak ki Biz, mücrimlerden
intikam alıcıyız.’’ [es-Secde:22]
Allah sana rahmet etsin. Bil ki, musanniflerden kimisi, cehaletlerinden ve kendilerine
hatırlatılmadığından dolayı büyük şirkin bazı çeşitlerini işlemişlerdir. Bürde’de (Kaside-i
7
Bürde) geçen (Rasulullah’a hitaben söylenmiş) şu söz gibi; ‘’Ey insanların en cömerdi, kıyamet
vakti geldiği zaman benim için senden başka sığınak yoktur.’’
Ve Hemziyye’de bunun cinsinden ve bundan başka birçok şey. Bu ibadet(in çeşidinden) olan
duadır. İbadeti ise tek olan Allah’tan başkasına sarf etmek caiz değildir. Bazı müşrikler, sözün
sahibinin heybeti, ilmi ve salahından dolayı seninle mücadele eder, ve cehaletlerinden dolayı;
‘’Bu nasıl olabilir?’’ derlerse, onlara de ki; o (sözün sahibi)nden daha alim ve saygın olan,
Allah’ın kendilerini seçtiği ve alemlere üstün kıldığı, Musa (Aleyhisselam)’ın ashabı; ‘’Ey
Musa! Onların ilahları gibi, bize bir ilah yap!’’ [el-Araf:138]dedikleri zaman bu mesele, İsrail
oğullarına, onların saygınlığına, ilimlerine ve faziletlerine rağmen kapalı kaldıysa, onlardan
başkası hakkında ki zannın nedir?
Ve bu cahile de ki; Bunların tamamından daha salih ve alim olan Muhammed (Salla Allahu
aleyhi ve sellem)’in ashabı, bir ağacın yanından geçerken şöyle dediler; ‘’Ya RasulAllah!
Onların Zatu Envatı gibi, bizede bir Zatu Envat yap.’’ Rasulullah ise, bunun aynı İsrail
oğullarının Musa’ya söyledikleri şu söz gibi; ‘’Onların ilahları gibi, bize bir ilah yap!’’ olduğuna
dair yemin etti. Bunda iki büyük ibret vardır.
Birincisi: Nebi (Salla Allahu aleyhi ve sellem)’in, her kim bir ağaç hakkında (şirk) itikat ederse,
yada onunla teberrük ederse, o kişinin o ağacı ilah edindiğini açıklamasıdır. Muhakkak ki
Rasulullah (Salla Allahu aleyhi ve sellem)’in ashabı o ağacın yaratmadığını ve rızık vermediğini
biliyorlardı. Onlar sadece Rasulullah’ın kendilerine o ağaçla teberrük etmelerini emretmesi
halinde, onun bereketli olacağını zannediyorlardı. (Hadis zayıftır)
İkinci ibret: İnsanların en alimi yada salihi olsa bile bilmeden (farkında olmadan) şirke
düşebilir. Şöyle denildiği gibi; ‘’Şirk, karıncanın ayak sesinden daha gizlidir.’’ Cahilin şu
sözünün hilafına; ‘’Bu açıktır, ve biz bunu biliyoruz.’’
Eğer bundan bir şey kafanı karıştırırsa, ve ilim ehlinin bu konudaki açıklamalarına ve Allah’ın
haram kıldığı şirkin cinsini inkar ettiklerine dair sözlerine ihtiyaç duyarsan, onlar mevcuttur.
İstersen Hanbelilerin, ve istersen onlardan başkalarının sözlerini kast ediyorum.
vAllahualem..
{ed-Durer es-Seniyye fil-ecvibeti en-Necdiyye: 2.clt. 100-112.s.}
(Şeyh Muhammed bin Abdulvehhâb'ın bir risalesidir)
(Risaleye verilen başlık, bizdendir)
‫تم بحمد هللا‬
8
Geçmiş risaleden alınacak faydalar:
Bir : Her kim Tevhid üzere ölürse cennete girer.
İki : Her kim şirk işleyerek ölürse cehenneme girer.
Üç : Lê İlâhe İllâ Allah ifadesinin manasını bilmeyen, bunu söylese de müslüman olamaz.
Dört : İlah demek, ibadet edilen tek kişi demektir.
Beş : İlah'ın manasının ibadet edilen kişi olduğunda, ilim ehli icmâ etmişlerdir.
Altı : Namaz kılmak, ibadet etmenin çeşitlerindendir.
Yedi : Secde etmek, ibadet etmenin çeşitlerindendir.
Sekiz : Kurban kesmek, ibadet etmenin çeşitlerindendir.
Dokuz : Duâ etmek ibadet etmenin şeşitlerindendir.
On : Mekke müşrikleri, Allah'ın fayda verici, zarar verici ve yaratan olduğunu kabul
etmişlerdir.
Onbir : Mekke müşriklerinin şirkleri, Allah'tan başkasına dua etmeleri ve ondan yardım
istemelerinden kaynaklanmaktadır.
Oniki : Mekke müşriklerinin şirkleri, salihleri araç edinerek Allah'a yakınlaşmayı arzu
etmeleridir.
Onüç : Taştan yardım istemek ile, salih kullardan yardım istemek arasında fark yoktur. Hepsi
şirktir.
Ondört : Kişi her hangi bir ibadeti, Allah dışında her hangi bir kişiye, her hangi bir şeye
yaparsa, bu durumda kafir ve müşrik olur.
Onbeş : Allah c.c. şirki, ahirette affetmez.
Onaltı : Müşriklerin kanları helaldir. Onların hepsi ile savaşılır.
Onyedi : Taşa tapan müşrik ile, evliyaya yada peygambere tapan müşrik arasında hiçbir fark
yoktur. İkisi de Allah dışında bir başkasından yardım istemiştir. Bu durumda ikisi de müşriktir.
Hepsi ile ayırt etmeden savaşılır.
Onsekiz : Tevhidi öğrenmek için her an okumak gerekmektedir. Ayetleri ve hadisleri bilmek
gereklidir.
Ondokuz : Tevhidi öğrenmek için kişi ömrünü tevhidi bilmeye, anlamaya ve yaşamaya
adaması lazımdır.
9
Yirmi : Müslümanın en önemli özelliği, şirke girmekten her an korkmasıdır.
Yirmibir : Müslümanın en önemli özelliği, etrafındakileri şirke girmekten kurtarmak için
onlara davet yapmasıdır.
Yirmiiki : Müşrikleri tekfir etmeden hiç kimse müslüman olamaz.
Yirmiüç : Dinden çıkaran şirke bulaşan herkes, islamdan çıkıp müşrik olmuştur. Muayyen ile
mutlak ayrımı yoktur. Her kim böyle yaparsa dinden çıkmıştır. Büyük şirki müslüman
işleyemez. Eğer işlerse müşrik olur.
Yirmidört : Şirk, büyük şirk ve küçük şirk şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Büyük şirke giren kişi
dinden çıkıp kafir olur. Bu hal üzere ölürse de ebediyyen cehennemde kalır. Küçük şirk
işleyen kişi ise, günahkar bir müslüman olur. Küçük şir ise: Riya gibi günahlardır.
Yirmibeş : Çok büyük ve bilgili insanlar bile, şirke düşebilirler. Nasıl ki israil oğullarının
düştüğü gibi.
Yirmialtı : Cahil olan kişi, şirk işlerse kafir olur. (Mesela, Hocanın şu sözünden anlaşılır: İkinci
ibret: İnsanların en alimi yada salihi olsa bile bilmeden (farkında olmadan) şirke düşebilir.)
Rabbim bize ve vakte bereket verirse, ileride bu meseleler üzerinde uzunca konuşacağız
inşallah.
En doğrusunu Allah c.c. bilir.
(Metnin tercümesi, bizlere hazır olarak ulaşmıştır. Bizler de metni muracaat ettikten ve bu
bilgileri ekledikten sonra yayınlamayı uygun gördük)
Allah'a hamd olsun …
10