sosyal kontrolün yeni biçimi olarak özel güvenlik

T.C.
KARA HARP OKULU
SAVUNMA BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
GÜVENLİK BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
SOSYAL KONTROLÜN YENİ BİÇİMİ OLARAK ÖZEL
GÜVENLİK BİRİMLERİ: SİTE YERLEŞİMLERİNDE
YAŞAYANLAR ÜZERİNDE KARŞILAŞTIRMALI
BİR ANALİZ, ANKARA ÖRNEĞİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Per. Yzb. Mustafa DEYAN
Tez Danışmanı
Yrd. Doç. Dr. Ayça GELGEÇ BAKACAK
ANKARA - 2014
TEZ TANITIM FORMU
TEZİN TARİHİ :
TEZİN TİPİ : Yüksek Lisans Tezi
TEZİN BAŞLIĞI
: Sosyal Kontrolün Yeni Biçimi Olarak Özel Güvenlik
Birimleri: Site Yerleşimlerinde Yaşayanlar Üzerinde Karşılaştırmalı Bir Analiz,
Ankara Örneği
TEZİN YAPILDIĞI BİRİM : Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü
Güvenlik Bilimleri Anabilim Dalı
SPONSOR KURULUŞ : -
DAĞITIM LİSTESİ : Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü Tez
Hazırlama, Onay, Dağıtım ve Muhafaza Esasları Kılavuzunda Belirtilen
Yerlere
TEZİN ÖZETİ : Özel güvenlik hizmeti, devletin tarihsel süreçteki evrimi
sonucunda
kamusal
devredilmesiyle
ortaya
olmayan
alanlarda
çıkmıştır.
Bu
güvenliğin
araştırma
ile
gerçek
site
kişilere
şeklindeki
yerleşkelerde yaşayan bireylerin özel güvenlik görevlilerini nasıl algıladıkları
ve site girişlerinde yapılan kontroller neticesinde bireylerde meydana gelen
davranış değişiklikleri sosyal kontrol teorisi çerçevesinde ele alınarak ortaya
konulmuştur. Böylelikle sitelerde çalışan özel güvenlik görevlilerinin bireyler
üzerinde oluşturduğu kontrol algısının ne düzeyde olduğunun tespit edilmesi
amaçlanmıştır. Bu amaçla katılımcılardan görüşme tekniği ile elde edilen
verilerin betimsel analizi yapılarak çeşitli bulgulara ulaşılmıştır.
ANAHTAR KELİMELER : Sosyal Kontrol, Özel Güvenlik Görevlileri, Site
Yaşamı, İktidar ve Güvenlik, Kentleşme, Küreselleşme.
SAYFA SAYISI : 161
GİZLİLİK DERECESİ : Tasnif Dışı
T.C.
KARA HARP OKULU
SAVUNMA BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
GÜVENLİK BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
SOSYAL KONTROLÜN YENİ BİÇİMİ OLARAK ÖZEL
GÜVENLİK BİRİMLERİ: SİTE YERLEŞİMLERİNDE
YAŞAYANLAR ÜZERİNDE KARŞILAŞTIRMALI
BİR ANALİZ, ANKARA ÖRNEĞİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Per. Yzb. Mustafa DEYAN
Tez Danışmanı
Yrd. Doç. Dr. Ayça GELGEÇ BAKACAK
ANKARA - 2014
KARA HARP OKULU
SAVUNMA BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE
Mustafa DEYAN’ın, “Sosyal Kontrolün Yeni Biçimi Olarak Özel Güvenlik
Birimleri: Site Yerleşimlerinde Yaşayanlar Üzerinde Karşılaştırmalı Bir
Analiz, Ankara Örneği” konulu tez çalışması, jürimiz tarafından
GÜVENLİK BİLİMLERİ AnaBilim Dalında YÜKSEK LİSANS tezi olarak
kabul edilmiştir.
Başkan
----------------------------------------------Doç.Dr. Aslıhan ÖĞÜN BOYACIOĞLU
Üye
----------------------------------------------
(Danışman) Yrd. Doç.Dr. Ayça GELGEÇ BAKACAK
Üye
----------------------------------------------Yrd. Doç.Dr. Rahşan BALAMİR BEKTAŞ
ONAY
Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.
... / ... / 2014
Önder Haluk TEKBAŞ
Prof.Dr.Y.Müh.Alb
Enstitü Müdürü
TEŞEKKÜR
Tez çalışmasına başlayabilmem için 2011 yılında geçirdiğim beyin
kanaması, devamında kısmi felç ve sonrasında teşhis edilen hastalığımın
tespit ve tedavisinde insanüstü gayretlerini esirgemeyen sırasıyla Gazi
Üniversitesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü, TSK Rehabilitasyon ve Bakım
Merkezi ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesinin tüm çalışanlarına
ve bu süreçte beni yalnız bırakmayan tüm arkadaş ve tanıdıklarıma;
Tez çalışmasında; her şeyden ve herkesten önce, değerli fikirleri ve
yapıcı eleştirileriyle beni yönlendiren tez danışmanım Yrd. Doç. Dr. Ayça
GELGEÇ BAKACAK’a; başta Kara Harp Okulu Komutanı Tümgeneral
Yılmaz UYAR, Savunma Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof.Dr.Y.Müh.Alb.
Önder Haluk TEKBAŞ ve başta Güvenlik Bilimleri Anabilimdalı Başkanı
Yrd.Doç.Dr.Öğ.Alb. Ertan EROL olmak üzere tüm Enstitü çalışanlarına;
tezimi baştan sona birkaç kez okuyarak hatalarımı gideren ve düzeltmelerle
devamlı destek veren Topçu Yzb. Ali KAHYA’ya; büyük bir özveriyle, kısa
zamanda tez çalışmamı okuyarak savunma yapmamı sağlayan jüri
üyelerine; anlattıkları derslerle, askerlik hayatımda farklı bir dönem
geçirmemi sağlayan bütün hocalarıma; tüm sınıf arkadaşlarıma; değerli
vakitlerinden fedakarlık yaparak benimle mülakat yapmayı kabul eden ve
görüşlerini paylaşan tüm katılımcılara;
Beni bugünlere getiren, yaşamımın her anında beni destekleyen,
kararlarıma her zaman saygı duyan ve bana huzurlu bir ortamı sağlayan,
emeklerini ömrüm boyunca ödeyemeyeceğim Annem’e ve Babam’a; yoğun
çalıştığım dönemlerde beni anlayışla karşılayan ve çalışmalarım boyunca
benden yardım ve desteğini bir an olsun esirgemeyen, her ne kadar
kendisini ihmal etmiş olsam da beni asla ihmal etmeyen, bana karşı sınırsız
özveride bulunan ve sabır gösteren, çalışma stresiyle gerildiğim anlarda
beni sükunetle karşılayan ve üzerimdeki yükleri hafifletmek için elinden
gelenin fazlasını yapan sevgili Eşim Şefika DEYAN’A ve dünyanın en
sevimlisi olan biricik Oğlum Harun’a teşekkürlerimi sunarım.
i
T.C.
KARA HARP OKULU
SAVUNMA BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
GÜVENLİK BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
ANKARA 2014
SOSYAL KONTROLÜN YENİ BİÇİMİ OLARAK ÖZEL
GÜVENLİK BİRİMLERİ: SİTE YERLEŞİMLERİNDE
YAŞAYANLAR ÜZERİNDE KARŞILAŞTIRMALI
BİR ANALİZ, ANKARA ÖRNEĞİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Mustafa DEYAN
ÖZET
Devletin ortaya çıkışıyla başlayan ve günümüze kadar süren
değişime, devletin toplumu kontrol altına almak amacıyla kullandığı güvenlik
güçleri
de
maruz
kalmıştır.
Neo-liberal
politik
iklimde
müdahaleci
kimliğinden sıyrılan devlet, toplumsal düzeni sağlama işlevinin bir bölümünü
özel sektöre devretmiştir.
Devletin yetkilerini devretmesi olarak görünen özel güvenlik hizmeti,
aslında kamusal alanda yapılan gözetleme ve kontrol uygulamalarının özel
alanda kesintiye uğramasından dolayı bulunan çözüm yoludur. Özel
güvenlik görevlileri özel alanların gözetlenememesinden kaynaklanan kör
noktaları görünür hale getirmektedirler. Bunun yanı sıra yaptıkları
kontrollerle düzenin devamlılığını sağlamaktadırlar.
Özel güvenlik hizmeti, devletin özel alanlarda güvenlik hizmetini
girişimcilere bırakmasıyla ortaya çıkmış ve zamanla toplum tarafından kabul
görmüştür. Devletin en önemli görevi olan güvenlik hizmetinin özel sektöre
ii
devredilmesinin toplum tarafından kolayca kabul edilmesi ilgi çekicidir çünkü
devletin esas görevi toplumu korumaktır.
.
Küreselleşen kentlerde meydana gelen aşırı nüfus artışı ve
güvencesiz ortam, artan suça maruz kalma korkusu nedeniyle güvenlik
adına topluma sunulan çözümlerin kabul edilmesini kolaylaştırmıştır.
Toplumun çoğunluğu tarafından benimsenen normların kabulü
esnasında kullanılan parametreler, sosyal kontrol teorisinin araştırma
alanına girmektedir. Olayların topluma açıklanmasında kullanılan kavramlar,
önem arz etmektedir. Kısacası algı yönetimi sosyal kontrol teorisinin
merkezinde yer almaktadır.
Araştırma, özel güvenlik görevlilerinin görev yaptığı alanlardan biri
olan site şeklindeki yerleşkelerde yapılmıştır. Bireylerin kendini en çok
güvende hissettikleri mekan olarak tanımladıkları ev, araştırmanın önemini
ortaya
koymaktadır.
Araştırmada,
nitel
araştırma
yöntemlerinden
tanımlayıcı/betimleyici analiz (yöntem) kullanılmıştır.
Katılımcılarla
yapılan
görüşmeler
sonucunda,
özel
güvenlik
görevlilerinin görev yaptıkları sitelerde düzeni sağladıkları ve yaptıkları
kontrollerde bireylerde davranış değişiklikleri meydana getirdikleri sonucuna
ulaşılmıştır. Özel güvenlik görevlilerinin devletin ulaşamadığı noktalara
ulaşabilen ve düzen sağlayan yeni kontrol araçları oldukları sonucuna
ulaşılmıştır. Özel güvenlik hizmeti, bireyler tarafından düzen sağlayıcı
olarak tanımlanmalarından ve toplumda var olan suça maruz kalma
korkusunu azalttığından dolayı talep edilmektedir.
Bu
araştırmanın,
özel
güvenlik
hizmetinin
değerlendirilmesi
amacıyla yerel yönetimlere ve özel güvenlik şirketlerine katkı sağlayacağı
değerlendirilmektedir.
Anahtar Kelimeler
: Sosyal Kontrol, Özel Güvenlik Görevlileri, Site
Yaşamı, İktidar ve Güvenlik, Kentleşme, Küreselleşme.
Tez Yöneticisi
: Yrd. Doç. Dr. Ayça GELGEÇ BAKACAK
Sayfa Sayısı
: 161
iii
T.R.
TURKISH MILITARY ACADEMY
DEFENSE SCIENCES INSTITUTE
SECURITY SCIENCES DEPARTMENT
ANKARA 2014
PRIVATE SECURITY UNITS AS A NEW TYPE OF SOCIAL
CONTROL: COMPARATIVE ANALYZE ON GATEDCOMMUNITY RESIDENTS, ANKARA SAMPLE
MASTER’S THESIS
Mustafa DEYAN
ABSTRACT
Change that began from the time of occurrence of the state to the
present day, security forces that state used to control society has been also
subjected. With politics of neo-liberalism, the state assigned some tasks
private entrepreneurs about private security service so that welfare-state
identity finished.
Private security service seems as if state handing own authority, but
in fact it is a solution for blockage of surveillance and control practices in
private areas. Private security guards supervise blind spots where can not
be supervised because of private property. In addition to that, they sustain
order by checking.
When state handed security task to entrepreneurs in private areas,
private security service occured and accepted by society in time. Easily
acceptance of handing security task from state to entrepreneurs by society
is remarkable because security is the most important task of the state.
The parameters, which used for adopting norms to the most of the
society, are in the study field of social control theory. The concepts, used for
iv
explaining events, are very important. Shortly, perception management is at
the center of the social control theory.
This study has been done at the gated-communities where one of
the sector private security guards works for. Individuals identify their homes
as the safest space, because of this reason study is becoming more
important. In the study, descriptive method, one of the qualitative research
methods, has been used.
As a result of interviews with participants, private security guards
sustain order in guarded-gated-communities and enforce individuals change
their behaviours. Private security guards are new control mechanisms that
maintain order and reach the points that state can not afford. Individuals
identify private security service as a key factor to maintain order and
decreasing fear of crime, so that they demand it.
This study may be useful private security companies and
municipalities to evaluate private security service.
Keywords
: Social Control, Private Security Guards, Gated-
Communities Lifestyle, Authority and Security, Urbanization, Globalization.
Advisor
: Assist. Prof. Ayça GELGEÇ BAKACAK
Number of Pages
:161
v
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR ......................................................................................................İ
ÖZET .............................................................................................................İİ
ABSTRACT ...................................................................................................İİİ
İÇİNDEKİLER .............................................................................................. İV
KISALTMALAR LİSTESİ ............................................................................ Xİİİ
ÖN SÖZ ...................................................................................................... XİV
GİRİŞ .............................................................................................................1
BİRİNCİ BÖLÜM
ARAŞTIRMANIN KAPSAMI VE YÖNTEMİ
1. ARAŞTIRMANIN KONUSU .......................................................................4
2. ARAŞTIRMANIN AMACI ...........................................................................4
3. ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ ...........................................................................5
4. ARAŞTIRMANIN SORULARI ....................................................................5
5. ARAŞTIRMANIN KAPSAM VE SINIRLILIKLARI .......................................6
6. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ ......................................................................7
a. Katılımcılar.............................................................................................8
b. Veri Toplama ve Değerlendirme Tekniği................................................8
İKİNCİ BÖLÜM
GÜVENLİĞİN EVRİMİ
1. DEVLET, OTORİTE VE GÜVENLİK İLİŞKİSİ ..........................................11
a. Devlet ve Güvenlik .............................................................................11
b. Devlet, Güvenlik ve Rıza ....................................................................14
c. Devlet ve Güvenlik Gücünün Evrimi ...................................................16
(1) Geleneksel Devlet ve Güvenlik .....................................................16
(2) Modern Devlet ve Güvenlik ...........................................................18
(3) Liberal Devlet ve Güvenlik ............................................................20
(4) Refah Devleti ve Güvenlik.............................................................22
vi
(5) Neo-liberal Devlet ve Güvenlik ......................................................24
2. POLİSTEN ÖZEL GÜVENLİĞE ...............................................................27
a. Devletin Güvenlik Hizmetini Devri ......................................................27
b. Özel Güvenliğin Gelişimi ....................................................................29
c. Gözetleme ve Özel Güvenlik ..............................................................34
ç. Özel Güvenlik Görevlileri ve Kameralar..............................................36
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
GÜVENLİK VE KENTLEŞME
1. KENTLEŞME ...........................................................................................39
a. Küreselleşmenin Kentleşmeye Etkisi..................................................40
b. Kentleşme ve Güvenlik.......................................................................44
c. Kentleşme ve Suç Korkusu ................................................................47
2. KENTLEŞME VE GÜVENLİK ÇERÇEVESİNDE GÜVENLİKLİ
SİTELER………………..................................................................................50
a. Sitenin Mekan Olarak Değerlendirilmesi ............................................51
b. Sitenin Davranışlara Etkisi .................................................................54
c. Site ve Sosyal İlişkiler.........................................................................55
ç. Siteler ve Toplumsal Ayrışma .............................................................57
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
SOSYAL KONTROLÜN YENİ BİÇİMİ OLARAK ÖZEL GÜVENLİK
BİRİMLERİ: SİTE YERLEŞİMLERİNDE YAŞAYANLAR ÜZERİNDE
KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ, ANKARA ÖRNEĞİ
VERİLERİN ANALİZ EDİLMESİ
1. GÜVENLİK KAVRAMI, SİTE YAŞAMI VE ÖZEL GÜVENLİK GÖREVLİSİ
ALGISI ..........................................................................................................61
a. Güvenlik .............................................................................................62
(1) Güvenlik Kavramının Tanımlanması .............................................62
(2) En Güvenli Yer ..............................................................................64
(3) Evde Yalnız Olmak .......................................................................64
(4) Evde Karşılaşılabilecek En Kötü Durum ve Hırsızlık .....................66
vii
(5) Güvenlik için Ücret Ödeme .......................................................... 68
b. Site Yaşamı ........................................................................................70
(1) Sitede Yaşamanın Farkı ...............................................................70
(2) Risk ve Sitenin Risklerden Uzaklaştırması ....................................74
c. Özel Güvenlik Görevlisi Algısı ............................................................77
(1) Özel Güvenlik Görevlisinin Fiziksel Tarifi ......................................77
(2) Güvenlik Görevlilerinin Üniforma Giymeleri ..................................78
(3) Güvenlik Görevlilerinin Cinsiyeti....................................................80
(4) Güvenlik Görevlilerinin Yetkileri Hakkında Sahip Olunan Bilgi ......82
(5) Polis ve Zabıtanın Yetkileri Hakkında Sahip Olunan Bilgi .............84
(6) Güvenlik Görevlileri ve Polisin Yetkilerinin Karşılaştırılması .........85
(7) Özel Güvenlik Görevlilerinin Silah Taşıması .................................88
(8) Güvenlik Görevlilerinin Devleti Temsil Etmesi ...............................91
(9) Yaşanan Evin Seçilmesinde Özel Güvenlik Görevlilerinin Varlığının
Etkisi ………..................................................................................................92
(10) Güvenlik Görevlilerinin Caydırıcılığı ............................................95
(11) Özel Güvenlik Görevlisi Olmama Durumu ..................................98
(12) Özel Güvenlik Görevlilerinin Sitede Çalışma Şekli .................... 101
(13) Güvenlik Görevlilerinin Görevli Olmadığı Yerlerde Yarattığı Güven
Hissi ………..………………………………………………………………104
2. ÖZEL GÜVENLİK GÖREVLİSİ KONTROLÜ VE ÖZEL HAYATA
MÜDAHALE ................................................................................................ 106
a. Güvenlik Görevlilerinin Kontrolü ....................................................... 106
(1) Rahatsız Olma ............................................................................ 107
(2) Çeki-Düzen Verme...................................................................... 108
(3) Hoşlanma .................................................................................... 110
(4) Sıradan Bir Uygulama ................................................................. 111
b. Ayrıntılı Arama ................................................................................. 112
(1) Rahatsız Olma ............................................................................ 112
(2) Güvenliği Sağlar.......................................................................... 115
c. Kimlik Bilgilerinin Kayıt Edilmesi ve Özel hayata Müdahale ............. 116
(1) Özel Hayata Müdahale Değil ...................................................... 116
(2) Fişleme ....................................................................................... 117
ç. Veri Tabanından Sabıka Kaydının Kontrol Edilmesi ......................... 119
viii
d. Çocukların Güvenlik Görevlileri Tarafından Gözetlenmesi ............... 124
e. Çat Kapı Ziyaretler ........................................................................... 126
3. ÖZEL GÜVENLİK GÖREVLİLERİ VE KAPALI DEVRE KAMERA
SİSTEMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI..................................................... 129
a. Kameraların Takibi ve İzlenme Endişesi .......................................... 130
b. Kameraların Binadaki Konumu ve Ses Kaydetmesi ......................... 132
c. Kameraların Caydırıcılığı.................................................................. 135
ç. Güvenlik Görevlileri ve Kameraların Kıyaslanması........................... 137
BEŞİNCİ BÖLÜM
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
KAYNAKÇA ................................................................................................ 151
EKLER ........................................................................................................ 161
ix
KISALTMALAR LİSTESİ
AVM
: Alış-Veriş Merkezi
MOBESE
: Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu
ÖGG
: Özel Güvenlik Görevlisi
SSCB
: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
T.C.
: Türkiye Cumhuriyeti
TSK
: Türk Silahlı Kuvvetleri
x
ÖN SÖZ
Güvenlik ihtiyacı, insanın dünya üzerinde var olmasıyla birlikte ortaya
çıkan en temel ihtiyaçların başında gelmektedir. Bu temel ihtiyacı
karşılayabilmek adına, toplumlar çoğu zaman özgürlüklerini feda etmek
zorunda kalmışlardır.
İlk devletin kuruluşundan günümüze kadar geçen süreçte, devlet
yapısında özellikle ekonominin etkili olduğu değişimler yaşanmıştır. Devlet
modelindeki değişimler, doğal olarak güvenlik güçlerinin yapısına ve toplumla
olan ilişkilerine de yansımıştır. Söz konusu değişim sürecine paralel olarak
toplumun yaşam alanları değişime uğramış ve şehir yaşamı ortaya çıkmıştır.
Şehirlerin nüfusunun artması, belirsizlik ortamına neden olmuş ve
yeni güvenlik sorunları ortaya çıkarmıştır. Kalabalık ve karmaşık olan
şehirler, devletin tüm noktaları kontrol altında tutmasını zorlaştırmıştır. Bu
durum yeni risk tanımlamalarını ve yeni güvenlik önlemlerinin alınmasını
zorunlu hale getirmiştir.
Devletin kamusal alanda her noktayı gözetleyebilmesine karşın, özel
alanları gözetleyememesi, yine devlet tarafından güvenlik açığı olarak
değerlendirilmiştir. Devlet, bu karmaşayı çözmek amacıyla, uyguladığı
politikalarla toplumun gelir düzeyine göre tabakalaşmasını desteklemiştir.
Toplumsal tabakalaşmanın en çarpıcı göstergesi gelir durumuna göre
farklılaşan yerleşim birimleridir.
Site şeklindeki yerleşimler toplumsal ayrışmanın doruk noktasıdır.
Ancak devlet tarafından gözetlenememektedir. Bu sorun özel güvenlik
görevlileri tarafından yapılan kontrollerle aşılmaktadır. Özel güvenlik
görevlileri devletin ulaşamadığı özel alanlara nüfuz edebilen yeni sosyal
kontrol aygıtları olarak belirmektedir.
xi
GİRİŞ
Güvenlik ihtiyacı, insanoğlunun tarih sahnesinde belirmesiyle birlikte
ortaya çıkmıştır. İnsanoğlunun kendinden başkaları ile birlikte yaşamaya
başlamasıyla güvenlik ihtiyacı, toplumun devamlılığı için temel şart olma
konumunu korumuş ancak devlet tarafından toplumu kontrol etmek için
kullanılmıştır.
Devletin üç temel öğesinden biri olan toplum, güvenliği sağlandığı
sürece devletin egemen gücüne itaat etmektedir. Devlet ve birey arasındaki
ilişkinin belirleyicisi olan güvende olma ihtiyacı, zamanla devlet tarafından
farklı boyutlarda kullanılmıştır. Bireyin özgürlüğü ve devletin bekası
arasındaki seçim yapma durumunda karar vericinin devlet olması aslında söz
konusu denklemin sonucunu daha baştan ortaya koymaktadır.
Devletin tarih içindeki evrimi, temelde ekonomi eksenli olmuştur.
Devletin ekonomiyi yönetme şekli, devletin güvenlik güçleri kanalıyla toplumu
kontrol etme biçimiyle benzeşmektedir. Müdahaleci devlet müdahaleci
güvenlik güçlerini, liberal devlet toplumu uzaktan izleyen güvenlik gücünü
ortaya çıkarmıştır. Kısacası devlet, güvenlik güçlerinin topluma nasıl
müdahale edeceğine karar verirken, bireyin devlet ekonomisindeki rolünü göz
önüne almaktadır.
İdeal devleti kurma serüveninde, toplumda kabul gören normların
nasıl oluşturulduğu konusu, sosyal kontrolün ilgi alanına girmektedir. Yani
sosyal kontrol, bireylerin toplumda ortaya koydukları istekleri gerçekten kendi
istedikleri midir, yoksa başkaları tarafından mı o şekilde istemeleri
sağlanmaktadır sorusunun cevabını aramaktadır. Sosyal kontrol, özellikle
şehirde oluşan karmaşık toplum yapısını kontrol altına almak adına ortaya
konan eylemleri incelemesiyle birlikte ilgi odağı haline gelmiştir.
Gün geçtikçe daha da artan dünya nüfusu özellikle şehirlerde
yoğunlaşmaktadır.
Nüfusun
bu
şekilde
şehirlerde
yoğunlaşması
ise
beraberinde barınma, iş ve en önemlisi güvenlik sorunlarını getirmektedir.
Sayıca kabaran toplumda bireyler, kendilerine benzeyenlerle beraber olmayı
1
tercih eder hale gelmektedirler. Benzeme ölçütü olarak sosyal statü, ırk veya
harcama düzeyi gibi unsurlar başı çekmektedir.
Şehirlerde ortaya çıkan site şeklindeki yerleşkeler, içinde oturanların
birbirine benzediği “düzen adacıkları” meydana getirmektedir. Sitelerin
fiziksel yapısına ek olarak istihdam edilen özel güvenlik görevlileri
izolasyonun doruğa oluşmasına neden olmaktadır. Kendi başına kontrol
mekanizması
olan
kazandırılmakta
ve
sitelere,
site
özel
güvenlik
içindeki
görevlileriyle
homojen
yapının
yeni
boyut
devamlılığı
hedeflenmektedir. Özel güvenlik görevlisi, sosyal kontrol mekanizması olarak
sitenin düzenini korumakta ve site dışındaki “tehlikeli dünya”dan gelebilecek
tehditleri engellemektedir.
Bu araştırmada, sitede yaşayan bireylerin güvenlik algıları, site
yaşamının farklılığı, özel güvenlik görevlisi algısı, özel güvenlik görevlisinin
yaptığı kontroller esnasındaki davranış değişiklikleri sosyal kontrol teorisi
ışığında ortaya konulmaya çalışılmıştır. Böylelikle sitelerde görev yapan özel
güvenlik görevlilerinin bireyler üzerinde oluşturduğu kontrol algısının
düzeyinin tespit edilmesi amaçlanmıştır.
Araştırmanın birinci bölümü, araştırmanın kapsam ve yöntemine
ayrılmıştır. Bu bölümde; araştırmanın konusu, amacı, önemi, araştırma
soruları, kapsam ve sınırlılıkları ile katılımcılar ve veri toplama ve
değerlendirme tekniği hususları açıklanmıştır.
İkinci bölümde devletin ortaya çıkışı ve günümüze kadar geçirdiği
evrim süresince
güvenlik
konusunun
değişimine
yer
verilmiştir.
Bu
kapsamda, devletin esas görevi olan toplumun güvenliğini sağlama işlevinin
toplumdaki yansımaları irdelenmiştir. Devlet tekelinde bulunan güvenlik
hizmetinin neo-liberalizmin etkisiyle bazı alanlarda özel güvenlik görevlilerine
devredilmesinin
gerekçeleri
açıklanmıştır.
Son
olarak
özel
güvenlik
görevlilerinin gözetleme görevi üzerinde durulmuştur.
Araştırmanın üçüncü bölümünde, kentlerin meydana gelişi ve
küreselleşmenin etkisiyle birlikte kimi zaman devletlerin önüne geçmesi
sonucu oluşan kaos ortamını düzenlemek amacıyla yapılan girişimler sosyal
2
kontrol anlayışına göre ele alınmıştır. Ayrıca toplumsal tabakalaşmanın
sonuçlarından biri olan siteler konusu detaylandırılmıştır.
Araştırmanın dördüncü bölümü saha araştırmasına ayrılmıştır.
Güvenlikli sitede ve güvenlik görevlisi olmayan sitelerde yaşayan farklı yaş,
eğitim, gelir gruplarından katılımcılardan yarı-yapılandırılmış görüşme tekniği
ile toplanan veriler betimsel analize tabi tutularak çeşitli bulgulara ulaşılmıştır.
Analiz
kapsamında,
özel
güvenlik
görevlilerinin
katılımcılar
üzerinde
oluşturduğu kontrol algısı ortaya konulmuştur.
Son olarak beşinci bölümde, elde edilen bulgular ve literatür
araştırması ışığında ulaşılan sonuçlar özetlenerek genel bir değerlendirme
yapılmıştır.
Yapılan çalışma neticesinde ulaşılan sonuçlara göre, öncelikle
yaşanan sitelerin başlı başına bir sosyal kontrol aracı olduğu, ancak istenen
izolasyonu tam olarak sağlayamadığı, bu nedenle istihdam edilen özel
güvenlik
görevlilerinin
söz
konusu
ayrışmayı
tamamladığı
sonucuna
ulaşılmıştır. Benzer kişilerle beraber yaşama arzusunun yanında en baskın
itici güç olan suça maruz kalma korkusunun kişileri sitelerde yaşamayı tercih
etmeye ittiği ve özel güvenlik görevlilerinin site girişlerinde yaptığı kontrollerin
bu sebeplerle kolaylıkla kabul gördüğü sonucuna ulaşılmıştır. En ilgi çekici
nokta olarak, güvende olma adına katılımcıların siteye girmek isteyen
yabancıların “sabıka kaydı sorgulaması”nı kabul etmeleri öne çıkmaktadır. Bu
araştırma sonucunda elde edilen bulguların ve yapılan değerlendirmelerin,
yeni bir kolluk gücü olan özel güvenlik görevlilerinin kontrol mekanizması
olarak belirmesinden kaynaklanan durumun yerel yönetimler ve resmi kolluk
güçleri açısından katkıda bulunabileceği değerlendirilmektedir.
3
BİRİNCİ BÖLÜM
ARAŞTIRMANIN KAPSAM VE YÖNTEMİ
1.
ARAŞTIRMANIN KONUSU
Araştırmanın konusunu, sosyoloji bilimi ışığında; sitelerde görev
yapan özel güvenlik görevlilerinin bireyler üzerinde oluşturduğu kontrol
etkisinin analiz edilmesi oluşturmaktadır.
Özel güvenlik görevlileri günlük yaşamın birçok noktasında gözle
görünür hale gelmekte ve ne derece etkili oldukları tartışılmaktadır. Özel
güvenlik görevlilerinin görev yaptıkları alanların niteliği, bireyler üzerindeki
etki derecesini oldukça etkilemektedir. Halka açık parkta görevli olan güvenlik
görevlisi ile havaalanı girişlerinde görev yapan güvenlik görevlileri arasında
tartışmasız bir etki farkı bulunmaktadır. Devletin resmi kolluk gücü olan polis
için aynı durum söz konusu olmazken özel güvenlik görevlisi açısından
oluşan bu fark, özel güvenlik görevlisinin tetiklediği kontrol algısının mekansal
farklılığını ortaya koymaktadır. Bireylerin kendini en çok güvende hissetmek
istediği mekan evidir. Bu noktadan hareketle, site çevresinde görev yapan
özel güvenlik görevlilerinin oluşturduğu güven hissi ve site içinde oluşan
kontrol önem kazanmaktadır.
2.
ARAŞTIRMANIN AMACI
Bu araştırma ile sitelerde görev yapan özel güvenlik görevlilerinin
bireylerde tetikledikleri güven duygusu ve site içinde kurulan düzenin
devamlılığındaki rolü hakkında genel bir değerlendirme yapılmıştır. Devletin
toplumun devamlılığını sağlamak amacıyla, tekelinde bulundurduğu güvenlik
hizmetini bazı alanlarda devretmesiyle ortaya çıkan özel güvenlik hizmeti,
görüntü olarak devletin egemen gücünü paylaşması gibi görünürken, aslında
özel güvenlik görevlileri toplumda düzeni devam ettiren yeni aktörler olarak
ortaya çıkmıştır. Sitelerin başlı başına sosyal kontrol araçlarından biri olması
ve özel güvenlik görevlilerinin tamamlayıcı etkisi sosyal kontrol yaklaşımı
çerçevesinde
ele
alınmıştır.
Elde
edilen bulguların
değerlendirilmesi
sonucunda özel güvenlik görevlilerinin sosyal kontrol işlevlerinin ne şekilde
4
gerçekleştiğinin ortaya konması ve böylelikle de çalışmanın, özel güvenlik
hizmetinin
kullanımına
dair
geri
besleme
sağlayıcı
nitelikte
olması
amaçlanmıştır.
3.
ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ
Devlet, toplumun huzur ve güven içinde yaşayabilmesinin teminatı
olarak görülmektedir. Devlet söz konusu güven ortamını sağlayabilmek
amacıyla bazı güvenlik birimlerini kullanmaktadır. Polis, çok uzun yıllardan
beri bu birimlerin başında gelmiş ve zamanla değişimlere maruz kalmıştır.
Devletin zaman içinde bazı alanlarda güvenliği gerçek kişilerin kurduğu özel
güvenlik şirketlerine bırakması devletin varoluş mantığı açısından aykırılık
teşkil ediyor gibi görünmektedir. Öte yandan gözetleme, devletin toplumda
güvenliği sağlamak amacıyla kullandığı araçlardan bir diğeri olarak
belirmektedir. Kamusal alanlarda gözetleme çeşitli araçlarla kesintisiz olarak
devam etmektedir. Ancak özel alanlarda bu durum kesintiye uğramaktadır.
Bu bağlamda, zaman içinde kalabalık hale gelen ve kontrolü zorlaşan
şehirlerde ortaya çıkan toplumun tabakalaşmasının sonuçlarından biri olan
sitelerde güvenliğin sağlanması önem kazanmaktadır. Sitelerin tercih
edilmesinde başrol oynayan etkenlerden bir diğeri de suça maruz kalma
korkusudur. İşgal ettiği alan ve barındırdığı nüfus bakımından birbirine
benzeyen bireylerin meydana getirdiği sitelerin gözetlenememesi, devlet için
kör nokta teşkil etmektedir. Devlet, kör noktayı aydınlatılabilmek için suça
maruz kalma motivasyonundan faydalanarak özel güvenlik çözümünü
sunmuştur. Özel güvenlik hizmeti, her ne kadar başında “özel” kelimesi
bulunsa da aslında devletin devam ettirmek istediği toplum düzeninin
sağlanması için faydalanılan bir aygıt olarak belirmektedir. Bu nedenle, özel
güvenlik görevlilerinin sitelerde meydana getirdiği kontrol algısının önemli
olduğu değerlendirilmektedir.
4.
ARAŞTIRMANIN SORULARI
Araştırmanın yanıt aradığı en temel problem, sitelerde görev yapan
özel güvenlik görevlilerinin bireyler üzerinde meydana getirdiği kontrol
5
algısının ve davranış değişikliklerinin ortaya konmasıdır. Bu temel araştırma
problemi çerçevesinde belirlenen sorular şu şekildedir:
a. Güvenlik nasıl tanımlanmaktadır? Site yerleşimi bireylere kendini
sitede oturmayanlardan farklı hissettiriyor mu? Sitede yaşayan bireyler özel
güvenlik görevlisini nasıl algılamaktadır?
b. Özel güvenlik görevlisinin site girişinde yaptığı kontroller
esnasında bireylerde davranış değişikliği meydana geliyor mu? Bireyler özel
güvenlik görevlisinin yaptığı kayıt işlemlerini özel hayata müdahale olarak
değerlendiriliyor mu?
c. Özel güvenlik görevlileri ile güvenlik kameraları arasında nasıl bir
kıyaslama yapılıyor?
5.
ARAŞTIRMANIN KAPSAM VE SINIRLILIKLARI
Bu araştırmada güvenlikli sitede ve güvenliği olmayan sitede oturan
bireylerin özel güvenlik görevlisi algısı ve özel güvenlik görevlisi kontrollerinin
meydana getirdiği davranış değişiklikleri sosyal kontrol teorisine göre analiz
edilmiştir.
Araştırma, özel güvenlik görevlilerinin sitelerde yaşayan bireylerde
meydana getirdikleri kontrol algısı olmasından dolayı sadece sitede yaşayan
kişiler katılımcı olarak seçilmiştir. Katılımcılar farklı gelir, eğitim ve statü
gruplarından oluşmakta, ancak güvenlikli sitede ve güvenliksiz sitede
yaşayan katılımcılar kendi aralarında gelir bakımından benzeşmektedir.
Araştırmada görüşlerine başvurulan katılımcıların tümü şu an
itibariyle Ankara merkezinde ikamet eden ve kentli statüsündeki bireylerdir.
Yani araştırma Ankara ilini kapsamaktadır.
Güvenlikli sitede yaşayan katımcıların yaşadıkları siteler, sahip
oldukları çocuk parkı, spor alanları gibi kolaylık tesisleri ve ek aidat ücretleri
nedeniyle çevresindeki yerleşimlerden ayrılmaktadır. Güvenlik görevlisi
olmayan siteler ise çevresindeki sitelere kira ücreti ve dizayn olarak
benzeyenlerin
arasından
seçilmiştir.
6
Seçim
ölçütünün
bu
şekilde
belirlenmesindeki maksat, güvenlikli sitelerin farklılığını net olarak ortaya
koymaktır.
Araştırmada, katılımcıların bulunması veya görüşmelerin kayda
alınması gibi hususlarda önemli derecede bir sorunla karşılaşılmamıştır.
Katılımcıların tümü görüşmelerin kayda alınmasına rıza göstermişlerdir.
6.
ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ
Bu çalışmada, nitel araştırma yöntemlerinden mülakat tekniği
aracılığıyla tanımlayıcı/betimleyici analiz (yöntem) kullanılmıştır. Bireylerin
özel güvenlik görevlilerinin kendilerinde meydana getirdiği sosyal kontrol
etkisini ortaya koymak adına öncelikle güvenlik kavramını nasıl tanımladıkları
ve yaşadıkları sitenin kendilerinde hissettirdiği farklılıkları belirtmeleri
amaçlanmıştır. Böylelikle bireylerin güvenlik hakkındaki bilgi düzeyleri
ölçülmüştür.
Araştırmada seçilen katılımcılardan güvenlikli sitede oturanların
yaşadığı siteler, çevresine göre daha maliyetli olmasından kaynaklı oluşan
izolasyondan faydalanılarak katılımcılara bu farklılık hakkında detaylandırıcı
sorular yöneltilmiştir. “Lüks” olarak nitelendirilen sitelere karşın, güvenlik
görevlisi olmayan siteler çevresine benzer maliyette olanlardan seçilerek
toplumsal farklılaşmanın derecesi katılımcılar üzerinden ortaya konmaya
çalışılmıştır.
Tez üç aşamadan oluşmaktadır.
Birinci safhada sosyal kontrol teorisi hakkında literatür taraması
yapılmış ve bu konuda ağırlıklı olarak yabancı kaynaklar gözden geçirilmiştir.
Kaynakların taranmasından sonra tespit edilen problem sahalarına ilişkin
araştırma soruları oluşturulmuştur. Bu sorularla çalışmanın çerçevesi
belirlenmiştir. Ardından sosyal kontrol teorisi çerçevesinde; güvenlik ve
kontrol, suç korkusu, küreselleşme, gözetleme ve toplumsal ayrışma gibi
kavramlar tanımlanmıştır. Sosyal kontrol teorisinin tarihsel gelişimi ayrı bir
bölüm olarak ele alınmamıştır. Bunun yerine söz konusu kavramların, sosyal
kontrol teorisinde tanımlanması yoluna gidilmiştir. Tüm bu kavramsal bilgiler
7
ışığında araştırma soruları oluşturulmuş ve katılımcılara yöneltilecek soruları
içeren görüşme formu hazırlanmıştır.
İkinci safhada alan çalışması yapılmıştır. Bu safhada sitelerde oturan
katılımcılardan yarı yapılandırılmış görüşme tekniği ile bilgi toplanmıştır.
Görüşmeler esnasında katılımcıların beyanlarına göre yönlendirici sorular
sorulmuştur.
Üçüncü ve son safhada ise, görüşmeler sonucu elde edilen veriler,
betimsel analize tabi tutulmuş ve bulgulardan elde edilen sonuçların
değerlendirilmesi yapılmıştır.
a. Katılımcılar
Araştırma konusuyla ilgili yeterli çalışma yapılmadığından dolayı,
katılımcılardan elde edilecek birincil veriler önem arz etmektedir. Bu nedenle
araştırmacının kendisinin yönettiği görüşme tekniği kullanılmıştır. 20 katılımcı
ile derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Katılımcılar farklı yaş, eğitim,
meslek, gelir gruplarından seçilerek sosyo-demografik farklılıkların analize
katılması sağlanmıştır.
Katılımcılara ulaşmada herhangi bir sorunla karşılaşılmamıştır.
Katılımcıların tümü Ankara ilinde ikamet etmektedir. Katılımcılara ait ayrıntılı
bilgiler EK-B’de sunulmuştur.
b. Veri Toplama ve Değerlendirme Tekniği
Özel güvenlik görevlilerinin çalıştığı alanlardan biri olan sitelerin
seçilmesindeki maksat, güvenliğin en çok istenen mekanlardan birinin ev
olmasıdır. Evlerin güvenliğini sağlayan özel güvenlik görevlileri çoğunlukla
site şeklindeki yerleşkelerde çalışmaktadır. Güvenliği olmayan sitelerde
yaşayan katılımcıların seçilmesinin nedeni, kendilerinin özel güvenlik
görevlisinden neler beklediklerini ortaya koymaktır. Katılımcıların tamamı
sorulara samimi ve tarafsız olarak yanıtlamışlardır.
8
Araştırmacının da sitede yaşıyor olması, katılımcılara sorulan
soruların detaylandırılmasında ve durumsal soruların yöneltilmesinde katkıda
bulunmuştur.
Araştırma esnasında gerçekleştirilen görüşmelerin sonucunda elde
edilen bulguların benzer ve farklı yönlerinin ortaya çıkarılarak karşılaştırma
yapabilmek ve bunun sonucunda saptamalarda bulunabilmek amacıyla yarıyapılandırılmış görüşme formundan istifade edilmiştir.
Görüşme formu, katılımcıların düşüncelerini kısıtlamalara maruz
kalmadan özgürce ifade edebilmeleri maksadıyla açık uçlu sorulardan
oluşmaktadır. Görüşme formu, 18 kişisel bilgi ve 23 konuyla ilgili açık uçlu
sorudan ibarettir. Demografik bilgileri ortaya koymak adına sorulan 18 soru,
daha
önce
yapılmış
sosyolojik
araştırmaların
soru
örneklerinden
faydalanılarak elde edilmiştir. Araştırmacı tarafından hazırlanan sorular
yapılan pilot görüşmelerle denenmiş ve sonrasında son hali verilmiştir.
Araştırma Ankara kent merkezinde yer alan sitelerde yaşayan sosyodemografik farklılıklara sahip 20 katılımcı ile gerçekleştirilmiştir. Katılımcıların
seçiminde nitel araştırma yöntemi gereği sosyo-demografik özelliklerinin
farklı olmasına dikkat edilmiştir.
Araştırmanın saha bölümü 14 Kasım - 28 Aralık 2013 tarihleri
arasında gerçekleştirilmiştir.
Görüşmeler, katılımcıların müsaadesi alınarak ses kayıt cihazına
kaydedilmiştir. Her görüşme yaklaşık 30 dakika ile 45 dakika arasında
sürmüştür. Katılımcıların anlayamadığı veya cevap vermekte zorlandığı
durumlarda araştırmacı tarafından sorular daha açık halde anlatılmış bazen
de örnekler verilerek pekiştirilmiştir. Katılımcıların görüşme esnasındaki
tavırları, jestleri gözlem notları şeklinde tutulmuş ve bu notlar analiz
safhasında değerlendirilmiştir.
Görüşmelere başlamadan önce tüm katılımcılara araştırmanın
yazımında isimlerinin kullanılmayacağı, araştırmacı tarafından cinsiyetlere
uygun olarak farklı isimler verileceği ve kaydedilen ses dosyaları ile gözlem
9
notlarına herhangi bir kimse tarafından ulaşılamayacağı hakkında güvence
verilmiştir. Böylece katılımcıların cevap verirken daha rahat olmaları
sağlanmıştır.
Ses kayıtları bizzat araştırmacı tarafından metne çevrilmiştir. Ses
kayıtlarında yer alan kelime ve cümleler aynen metne aktarılmış ve düzeltme
yapılmamıştır. Her bir kaydın çözümlenmesi yaklaşık 4 saat almıştır.
Ses kayıtlarının yazılı metin haline getirilmesinden sonra analiz
etmek amacıyla nitel araştırma yöntemiyle ilgili kaynaklardan faydalanılmıştır.
Karşılaşılan
sorunlarda
tez
danışmanının
görüş
ve
önerilerine
başvurulmuştur.
Bu çalışmada elde edilen veriler, araştırmacı tarafından betimsel
analiz tekniği ve “Atlas.ti Nitel Veri Analiz Programı” kullanılarak analiz
edilmiştir. Veri analizi yapmak amacıyla tematik çerçeve oluşturulmuştur.
Verilerin hangi kategoriler ve temalar altında düzenleneceği belirlenmiştir.
Görüşme kayıtları tematik çerçeveye göre düzenlenmiş ve daha da
ayrıntılandırılarak kodlar oluşturulmuştur. Son olarak tanımlanan bulgular
sosyal kontrol teorisiyle ilişkilendirilmiştir.
Araştırma sonucunda katılımcıların özel güvenlik görevlisi algıları ve
site girişi kontrolleri esnasında yaşadıkları davranış değişiklikleri sosyal
kontrol teorisine göre analiz edilmiştir.
10
İKİNCİ BÖLÜM
GÜVENLİĞİN EVRİMİ
1.
DEVLET, OTORİTE VE GÜVENLİK İLİŞKİSİ
a. Devlet ve Egemenlik
Devlet, birkaç bin yıl öncesinde ortaya çıkmış, toplumsal bir
olgudur. Devletin ilk ortaya çıkışı ve sonrasındaki gelişimi ile ilgili birçok teori
ortaya konmuştur. Devletin nasıl ortaya çıktığıyla ilgili değişkenlik gösteren
teorilerin ortak noktasına göre devlet, belirlenmiş kurallara göre toplumsal
ilişkileri
işleyen
ilerleyebilmesi
organizasyondur.
maksadıyla,
Toplumsal
kişilerin
toplum
hayatın
içinde
düzen
içinde
sergileyebileceği
davranışlar devlet tarafından belirlenmiştir. Bu tanımda yer alan “düzenin
devamını sağlamak” önermesi devletin sahip olduğu iktidar, güç, otorite,
mülk, adalet gibi olguların gerekliliğini ortaya koymaktadır (Claessen ve
Skalnik, 1978: 4).
Devlet, toplumsal hayatı düzenleyen ve toplumun devamlılığını
sağlayan kurumdur. Düzenin devamlılığını sağlamak için yaptırım gücünü
kullanmaktadır. Devletin toplum üzerindeki yaptırım gücü, egemenlik
kavramıyla açıklanmaktadır.
Devlet
ve
egemenlik
kavramları
birbirleriyle
özdeşleşmiş
kavramlardır. Devletin egemenliği kullanma hakkı önde gelen vasıflarından
biridir. Ortaçağa kadar egemenliğin mutlak olarak tanrıya ait olduğu
düşünülmekteydi. Ortaçağda, merkeziyetçi devletlerin kurulmasıyla birlikte
egemenliği kullanma hakkı devlete geçmiştir. Devlet, toplumu egemenlik
yetkisini kullanarak şekillendirmektedir. Devlet, düzeni sağlamak amacıyla
norm oluşturmakta ve toplumu bu norma uymaya zorlamaktadır (Beriş,
2008:75).
Egemenlik kavramını, ilk olarak Jean Bodin kullanmıştır. Bodin,
egemenliği ‘mutlak ve sürekli güç’ olarak tanımlamakta ve egemenliğin hiçbir
suretle sınırlandırılamayacağını vurgulamaktadır. Örneğin; bir ülkenin kralı
ülke toprakları içindeki bir bölgenin yönetim sorumluluğunu bir aileye
11
verdiğinde, bu ailenin egemen olduğundan söz edilemez.
Çünkü kral bu
yetkiyi istediği zaman geri alabilir. Yetkilerini kaybeden aile ise yöneticilikten
tebaaya döner. Gerçek egemen güç, zaman olarak sınırlandırılamaz ve
başka bir kurum tarafından denetlenemez. Örneğin kralın verdiği kararlar
başka bir kurul tarafından denetleniyorsa, o kral egemen değildir. Egemen
gücün üstünde başka otoriter bir güç kabul edilemez (Bodin, 1955: 25).
Bodin’in tanımladığı mutlak egemenlik, uygulama aşamasında
özgünlüğünü yitirmemesi adına tanrıya atfedilmiştir. Egemenliğin kaynağının,
tanrıdan insana geçişini ilk ortaya koyan yazarlardan biri Thomas Hobbes’tur.
Hobbes, devletin ortaya çıkmasında temel neden olarak “doğa durumu”ndaki
tehlikeyi göstermektedir. Hobbes, bu tehlike durumunu ‘İnsan insanın
kurdudur’ sözüyle açıklamaktadır. Devletin kurulmasındaki temel hedef,
güvenliği sağlamaktır. Korku, güvenlik endişesi taşıyan bireyleri birbirlerine
yaklaştırmaktadır. Bireyler, korkudan kurtularak güven ortamı içinde yaşama
maksadıyla, toplumsal sözleşme (consensus) yapmışlardır. Korkunun
harekete geçirdiği bireyler, sözleşmeyle birlikte en güçlü yapı olan devleti
meydana getirmişlerdir (Schmitt, 1996: 33).
Hobbes, egemenlik kavramının tanrıya ait olmadığını, insanlar
arasında ihtiyaçtan kaynaklandığını ortaya koymuştur. Bu görüşe temel
sebep olarak korku ve güvenlik ihtiyacını göstermiştir. İnsanlar, güvenlik
ihtiyacını
karşılamak
amacıyla,
özgürlüklerini
kısıtlayarak,
kendi
oluşturdukları egemen güç olan devlete boyun eğmeyi tercih etmektedir.
Eserinde boyun eğilen otoriteyi Leviathan adında güçlü ve korku duyulan bir
yaratık olarak simgelemektedir (Schmitt, 1996: 35).
Hobbes’un tanımladığı devlette, toplumun yapısı doğa kanunlarına
göre şekillenmektedir. Alt tabakalarda yaşayan insanların eşitlik istekleri
doğaya aykırı olarak nitelendirilmiştir. Üst tabakadaki insanların mevcut
konumlarının sebebi olarak da doğa gösterilmiştir. Toulin, Hobbes’un devlet
kurgusunu,
çekirdeğinde
Leviathan’ın
olduğu
basit
atom
modeline
benzetmektedir. Bireyler kendi istekleri doğrultusunda hareket ederse,
merkezden ayrılır ve düzen bozulur. Bu nedenle bireyler sürekli olarak
12
merkezdeki otorite tarafından kontrol edilirler.
Yaptıkları tüm eylemlerde
otoritenin kuşatıcı varlığını gölge gibi hissederler (Toulin, 1992:192).
15 ve 16’ncı yüzyıllarda devam eden uzun din savaşlarından sonra
devlet modeli değişime uğramıştır. Toulin, bu değişime gerekçe olarak
bireylerin devletten beklentilerinin değişmesini göstermektedir. Bireyler
sadece güvenlik değil, düzen ve istikrar da istemektedir. Savaşlar sonucu
yapılan anlaşmalarla, devletin şekli tek merkezli atom modelinden birkaç
merkezden oluşan güneş sistemi modeline dönüşmüştür. Bu modelde devlet,
kendi sınırları içinde düzeni sağlarken, diğer devletlerle olan ilişkilerini de
istikrar içinde devam ettirmektedir. Devletin kendi sınırları içinde mutlak
egemenliği ve toplumun bu duruma uyum zorunluluğu devam etmektedir
(Toulin, 1992:192).
Locke da, Hobbes gibi yöneten ve yönetilenler arasında sosyal
sözleşme yapıldığını öne sürmektedir. Yapılan sözleşmenin şartları biraz
farklıdır.
Bireyler,
sözleşmeye
taraf
olurken,
otoriteye
boyun
eğme
zorunluluğundan değil, kendi hür iradeleri doğrultusunda davranmaktadır.
Bireyler, daha düzenli toplumda yaşamak amacıyla sözleşmeye taraf
olmaktadır. Sözleşme, toplumda ortaya çıkabilecek karmaşadan kurtulmak
amacıyla yapılmaktadır. Locke da, mutlak egemen gücü savunmaktadır.
Locke, Hobbes’tan farklı olarak devleti yöneten otoritenin paylaşılması
gerektiğini
savunmaktadır.
Mutlak
güç
sahibi,
halkına
zarar
veren
uygulamalar yaparsa, halk saygı kuralları içinde yöneticilere baş kaldırma
hakkına sahiptir. Otoriteye saygı vardır ancak halk hakkını savunmak için
egemen gücü kısıtlayabilir (Cohen, 2001:75).
Engels,
devletin
ortaya
çıkışını
toplumsal
sözleşmeye
dayandırmamaktadır. Devlet, toplumun zaman içinde ortak yaşamak zorunda
kalmasından ortaya çıkan bir üründür. Ticaretin gelişmesiyle birlikte toplumda
gelir farklılıkları oluşmuştur. Gelir farkı toplumu oluşturan bireyler arasında
kutuplaşmaya ve tabakalaşmaya neden olmuştur. Toplumdaki tabakaların
birbirlerini yok etmelerini engellemek ve düzen sağlamak amacıyla bir güce
ihtiyaç duyulmuştur. Devlet, toplumun içindeki çatışmadan doğan ve gittikçe
13
onu ortaya çıkaran topluma yabancılaşan güçtür. Devletin bu gücünü
kullanmadaki en büyük aracı silahlı birlikleri olmuştur (Engels, 2003:167).
Tilly, Avrupa’daki devletlerin ortaya çıkışına kaynak olarak güçlenen
şehir devletlerini göstermektedir. Şehirler ticaretin ve paranın yoğunlaştığı
yerlerde kümelenen toplum tarafından meydana getirilmektedir. Gelişen
şehirler, güçlü devletlerin yanında yer almaktadır. Buna gerekçe olarak Tilly,
devletin egemen gücünü göstermektedir. Devletler sahip olduğu askeri güçle
şehirlerdeki
hayatı
düzenlemektedir.
Tilly,
devletin
egemen
gücünü
kullanmasında gerekçe olarak ticareti göstermiştir (Tilly,1990: 44).
Devlet, sahip olduğu egemen güce dayanarak toplumun yaşam
şeklini belirlemektedir. Bu gücün tanrıya ait olduğu görüşü zamanla terk
edilmiştir. Egemen güç, toplum tarafından düzen sağlanması amacıyla
devlete verilmiştir. Merkeziyetçi devletler halk üzerinde mutlak egemen
olmuşlardır. Merkezi devletlerin neden olduğu uzun savaşlar ve yoksulluk
halkta huzursuzluklara neden olmuştur. Bu nedenle halk, taleplerinin yönetim
kademesinde yankı bulması amacıyla, devletin yönetim şeklinde söz sahibi
olabileceği yeni yönetim biçimleri için taleplerde bulunmuştur. Dokunulamaz
mutlak egemen güç zamanla evrime uğrayarak dokunulabilir ve ulaşabilir
hale gelmiştir. Fakat devlet sistemindeki değişimler devletin egemen gücünü
ortadan kaldırmamıştır.
b. Devlet, Güvenlik ve Rıza
Güvenlik, devletin var olabilmesi için ilk ve temel ihtiyaçtır.
Güvenlik, halk için ihtiyaç iken devlet için halka müdahale etmeye imkan
sağlayan çıkış noktasıdır. Dillon, güvenliğin insanları düzen içinde tutmada
en önemli unsur olduğunu vurgulamaktadır. Bireyler güvenlik isteklerini
sadece bu dünyada değil ölümden sonra da devam ettirmektedir. Kilise,
takipçilerini
bir
arada
tutmak
maksadıyla,
güvenlik
kavramından
faydalanmıştır. Bu dünyadaki acılardan kurtularak, ölümden sonra kurtuluşa
ermek ve güvende olmanın yolu kiliseden geçmektedir. Kiliseyi takip
etmeyenlerin kurtuluşa eremeyeceği ileri sürülmektedir. Modern dünyada da
devlet güvenliğin tek sağlayıcısı olarak kabul edilmektedir. Devlet ve güvenlik
14
birbirlerinin neden ve sonucudur. Devletin olmadığı yerlerde insanların
güvende olmaları olanaksızdır (Dillon, 2003:13).
Foucault, aydınlanma ile birlikte toplumun yaşamında aklın hakim
olmaya başladığını vurgulamakta ve aklın belirleyiciliği üzerinde durmaktadır.
Aklın, günlük yaşamda güçlenmesiyle birlikte, bireyler toplum içinde
kendilerine karşı olan tehditlerden kuşkulanmaya başlamıştır. Kuşkular
kaygılara sebep olmuştur. Bireyler bu kuşkulardan kurtulmak amacıyla
güvenlik ihtiyacı duymuşlardır. Güvenliği sağlayabilecek kurum olarak devlet
belirmektedir. Devlet, geçen zamanda giderek kontrolü elinde daha fazla
tutarak hayatta kalmıştır (Foucault: 2011a:30).
Foucault, kutsal metinlere dayandırdığı devleti, eski çağlardaki
sürünün selametini sağlamakla görevli çobana benzetmektedir. Tanrı
yaratıcıdır ve temsilcisi olarak gönderdiği elçileri çobandır. Çobanın iyiliği ve
kötülüğü halk tarafından tartışılmamaktadır. Çünkü çobanın varlığı sürünün
varlık sebebidir. Çoban sürüyü sürekli gözetlemek ve şefkatle davranmak
zorundadır. Foucault da devletin varlık sebebi olarak toplumun güvenliğini
sağlamak olarak göstermektedir (Foucault: 2011a:30).
Devlet ve güvenlik kavramlarından hangisinin çıkış noktası hangisinin
sonuç olduğunun belirlenmesi noktasında karmaşıklık göze çarpmaktadır.
Güvenliğin vazgeçilemeyecek bir ihtiyaç olması ve toplumun düzen içinde
yaşama
arzusu
devletin
egemenliğinin
toplum
tarafından
kabulünü
kolaylaştırmaktadır.
İktidarın sahip olduğu egemenliği kullanmak adına, toplum hayatının
düzen içinde devam etmesi isteğini suistimal edip etmediği konusu, sosyal
kontrolün araştırma konularının başında gelmektedir. Örneğin toplumda
düzeni sağlamak adına gece belirli bir saatten sonra sokağa çıkmayı
kanunlarla yasaklamak veya toplumda eşitsizlik yaratıyor iddiasıyla bazı
ürünlerin ülkeye girişini yasaklamak iktidarın elindedir. İktidar, bu iki uç örneği
ancak olağanüstü şartlarda yasalar yoluyla uygulamaya koyabilmektedir.
Fakat toplumun algılarının kontrol altına alınmasıyla kanuna gerek kalmadan
15
toplumun bu iki uç durumu kendi kendine “olması gereken” şeklinde kabul
etmesi sağlanmaktadır.
Toplum içinde medya gibi kanallarla beslenen suç korkusu, gece
belirli bir saatten sonra insanların sokağa çıkmalarını zorunlu olmadıkça
engellemekte ya da onları bazı bölgelerden uzak tutmaktadır. Bu
engellemede devletin gözle görünen bir etkisi yoktur. Ancak yürüttüğü
politikalarla toplumun istediği düzlemde hareket etmesini sağlamakta ve
iktidar görünmezliğini korumaktadır (Foucault, 2011a:75).
Toplumun devlet tarafından uygulanan kurallara uyum göstermesi
vaat edilen düzene giden tek yoldur. Toplumda düzeni sağlayacak olan
yaptırım gücünün devletin elinde olması, düzen uğruna koyulacak kurallara
uymayı zorunlu kılmaktadır. Yani boyun eğme kaçınılmaz olmaktadır. Devlet,
düzen ve boyun eğme şeklinde ortaya çıkan denklemin toplum tarafından
aynı şekilde anlaşılması için algıları kontrol altında tutmaktadır. Böylelikle de
düşünceleri eğilip bükülüp istenen şekle sokulan bireylerin, kurallara
uyumluluğu daha fazla olmaktadır. İktidarı simgeleyen devlet tarafından
konulan kurallara sorgusuz sualsiz rıza gösteren bireylerin kontrolü
kolaylaşmakta ve kontrolün derecesi istenilen seviyelerde tutulabilmektedir
(Rose, 1998:11).
c. Devlet ve Güvenlik Gücünün Evrimi
(1) Geleneksel Devlet ve Güvenlik
Geleneksel
devlet,
günümüzdeki
modern
devlet
yapısından farklı olarak sınıfların yönettiği devlet biçimidir. Geleneksel
devletin topraklarının hudutları günümüzdeki gümrük kapıları veya harita
üzerinde çizilmiş sınır taşları ile belirlenmemiştir. Devletin sınırları, sınır
birliklerinin bulunduğu mevziler veya kale surları ile kendini göstermektedir.
Geleneksel
devlet
yapısı
merkezi
otoriteden
öte
şehir
devletlerini
anımsatmaktadır. Otorite merkezin değil, şehirleri yöneten sınıfların elinde
bulunmaktadır (Giddens, 1985:2-35)
16
Geleneksel devlet, modern devletin ortaya çıkışından önce varolmuş
devlet biçimidir. Ancak belirgin bir şekli yoktur. Biçimsel farklılıklarına rağmen
geleneksel devletlerin iki ortak özelliği vardır. Bunlar dinsel düşünüş ve
devletin teşkilatlanma bakımından zayıf olması olarak sıralanmaktadır
(Haspolat, 2012:44).
Geleneksel
devletler,
şimdiki
manada
anlaşıldığı
gibi devleti
yönetmekten uzaktır. Merkezdeki yönetimin şehirlerdeki yöneticilerle olan
iletişim eksikliğinden dolayı şehirlerdeki yöneticiler merkez adına otoriteyi
simgelemektedir. Bu durumun doğal sonucu olarak merkezdeki yöneticinin
ordusu, düzen adına hem koruyucu hem de otoritenin merkezde olduğunu
göstermek üzere tehdit olarak güçlü olmak zorundadır (Giddens, 1985:58).
Merkezde bulunan hükümdar ile şehirlerdeki halk arasında ara yüz
görevi gören şehir yöneticileri devletin gücünü temsil etmektedir. Ancak
şehirlerin büyümesi, devlet içindeki bölgelerde ekonomik farklılıklara neden
olmuştur. Ekonominin meydana getirdiği farklılaşma, toplumsal yaşamda da
farklılaşmalara neden olmuştur. Şehirlerin ekonomik olarak gelişmeleriyle
birlikte daha önce merkezde bulunan dini yöneticiler tarafından ortaya konan
kurallara uymak yerine, kent yöneticileri kendi kararlarını kendileri almaya
başlamışlardır. Şehirlerin zenginleşmesiyle başlayan nüfus artışı ve karmaşa
sonucunda aylakların arttığı ve düzensizliğin hüküm sürdüğü bir devlet yapısı
ortaya çıkmıştır. Bu düzensizlikler geleneksel devlet yapısını kemiren ve
zayıflatan sebepler olmuştur (Neocleus, 2006:3).
Geleneksel devlet, değişen toplum yapısına ve ekonomiye uyum
gösteremediği için tarih sahnesinden inmek zorunda kalmıştır. Toplumda
güvenlik algısının yerleştirilememesi sonucu etkinliğini kaybeden devlet,
dönüşerek günümüzdeki devletin ilk yansıması olan modern devleti ortaya
çıkarmıştır. Geleneksel devletin sonlanması iktidar hakkında çok önemli
ipuçları
barındırmaktadır.
Merkezi
yönetimin
iletişim
kaynaklarının
yetersizliğinden dolayı toplum içinde görünürlüğünü yitirmesi sonucunda
iktidarı da sonlanmıştır. Yani güçlü ordunun tehdit olarak merkezde
bulunması, şehir halkında beklenen kalıcı etkiyi yaratmamış, düzensizliklere
17
neden olmuştur. Bu sonuç iktidarın sürekliliği için merkezde bekleyen ordu
yerine toplum içinde görünür olan polisin gerekliliğini ortaya koymuştur.
(2) Modern Devlet ve Güvenlik
Modern
devlet,
geleneksel
devletin
toplumun
ihtiyaçlarına yeterince cevap verememesinden dolayı ortaya çıkmıştır.
Modern devlet, teşkilatlanma bakımından daha ileri derecede olan bir devlet
biçimidir. Modern devletin altyapısal olarak gelişmişliği üç ana esastan
kaynaklanmaktadır: gözetleme, denetleme ve polis-ordu yaptırım gücüdür.
Bu üç esasın devlet yapısında toplanması devletin otoriterliğini artırmakla
kalmamış,
vatandaşlarının
günlük
yaşamlarını
belirleme
gücünü
de
sağlamıştır (Jessop, 1994:107).
Vatandaşının günlük yaşamını belirleme gücüne sahip modern
devlete kapitalist devlet de denmektedir. Kapitalist devlet, toplum yapısında
köklü değişikliklere neden olmuştur. Cohen’e göre, toplumda ekonomik
gelişmelerin ortaya çıkardığı işçi sınıfı, kapitalist düzende sürekli gözetim ve
baskı altında tutularak kontrol altına alınmaktadır. İşçilerin düzenlenen
yasalarla çalışma saatlerinin, çalışma şartlarının belirlenmesi ve bu belirlenen
kurallara uymaya zorlanmasıyla birlikte toplum, kontrol altına alınmış
“işgücü”ne
dönüştürülmüştür.
Gözetlenen,
baskılanan
ve
kurallara
uymayanların cezalandırıldığı toplum bir çeşit disipliner mekan olan açık
hapishaneye dönüştürülmüştür (Cohen, 2007:22-23).
Ekonomik
amaçlarla
uygulamaya
konulan
kurallar,
toplumu
düzenleyen kurallara dönüşerek, toplumu yöneticilerin kontrolü ele almalarını
sağlayan bir yapıya dönüştürmüştür. Geleneksel devlet yapısında pasif
görünen devlet, modern devlet yapısında çok güçlü bir kontrol merkezine
dönüşmüştür. Devletin tam manasıyla baskı kuran bir mekanizmaya
dönüşmesinin temelinde toplumun gerçek bilgiden mahrum bırakılması
yatmaktadır. Ne olup bittiği hakkında hiçbir zaman tam ve doğru bilgiye
ulaşamayan vatandaş, büyük resmi görememekte ve devletin kontrolünde
akan yaşama uyum sağlamaktadır (Cohen, 2007:23).
18
Gerhard Oestreich’e göre, modern devlet yapısında var olan
toplumun
tüm
noktalarına
nüfuz
etme
yetkisi,
mutlakiyetçiliğin
benimsenmesini kolaylaştırmıştır. Modern devletin ortaya çıkışıyla geleneksel
devlet döneminde politika üzerine yoğunlaşan devlet, artık toplum düzenine
yönelmiştir. Bireyin ruh hali, ahlaki değerleri ve psikolojisi toplumun disiplin
altına alınmasıyla birlikte tamamen değişmiştir. Bu değişim toplumsal disiplini
sağlayarak mutlakiyetçiliğin başarılı bir şekilde uygulanmasını sağlamıştır
(Oestreich, 1982:265).
Modern devletin baskılarının günlük yaşamda yansımalarını toplum
çok çeşitli şekillerde hissetmiştir. Modern devlet toplumdaki varlığını
hissettirmek
amacıyla
kolluk
gücü
olan
polisin
yetkilerini
oldukça
genişletmiştir. Bu yetkiler; toplum içindeki düzeni korumak, pazar yerlerinin
kontrolüne, yiyecek ve içeceklerin üretimlerinin kontrolüne hatta hizmetçilerin
efendilerine nasıl davranacağına kadar uzanmakta toplumun tüm noktalarına
nüfuz etmekteydi. Devletin toplumdaki düzeni korumak adına dönüşümü
polise de meşruiyet kazandırmıştır (Neocleus, 2006:6-14).
Modern devletin toplum hayatında düzeni sağlamak amacıyla yaptığı
ileri teşkilatlanma, iktidarın her yerde olma arzusundan kaynaklanmaktadır.
Yöneticilerin toplumun tüm bireylerini o günkü şartlarda gözetlemesi imkansız
olduğundan bu hizmeti polis sağlamıştır. Polis, iktidarın toplumu düzenlemek
amacıyla gören gözü, duyan kulağı olarak kullanılmıştır. Toplumun tüm
noktalarına nüfuz edebilen polis,
devletin topluma müdahalesi için araç
haline gelmiştir (Foucault, 2011a:120).
Neocleous, Foucault’un bireylerin bedenlerinin gözetleme veya
kapatılma yollarıyla pasifleştirildiği görüşüne karşı çıkarak aslında bedenlerin
muktedir hale getirilerek emek gücünün daha yararlı hale getirildiğini
savunmaktadır. Ona göre böylelikle de, aylak gezen veya başıboş kişiler
ekonomiye kazandırılmış olmaktadır. Polis, aylak gezenleri çalışmaya
zorlayarak tüm toplumun çalışan ve ekonomiye katkı sağlayan bireylerden
oluşmasına hizmet etmiştir. Polisin bu şekilde toplumu yönlendirmesi işçi
sınıfının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Emek, polis gücüyle mobilize edilerek
zenginliğin denetimi sağlanmış ve tarihte devlet yöneticilerinden farklı yeni
19
yönetici sınıfı ortaya çıkmıştır. Çalışmanın topluma empoze edildiği ve yeni
yöneticilerin ortaya çıktığı bu yeni düzen liberal devlet düzeni olarak
adlandırılmaktadır (Neocleus, 2006:35).
(3) Liberal Devlet ve Güvenlik
Liberal devletin ana felsefesi olan liberalizm düşüncesi ilk
defa 17’nci yüzyılda Locke tarafından ortaya atılmış, 18 ve 19’uncu
yüzyıllarda gelişim göstermiştir. Liberalizm, İngilizce “liberty”1 kelimesinden
türemiştir ve özgürlük anlamına gelmektedir. Liberalizm düşüncesi, ortaya
çıktığı ülkelere (Amerika, İngiltere, Almanya gibi) göre ve tarihsel sürece
(klasik, sosyal, neo-liberal) göre farklılaşsa da bireycilik, özgürlük, piyasa ve
sınırlı devlet müdahalesi kavramları ortak noktalardır (Tayyar ve Çetin, 2013:
110).
Lock’un tanımladığı liberal devlet yapısında, bireylerin sahip olduğu
doğal haklar net olarak açıklanmamakta ancak devletin egemenliği
sınırlandırılmaktadır. Bireyler sahip oldukları iradelerini devlete aktarmakta,
devlet
de
düzeni
sağlamak
amacıyla
bireylerden
topladığı
gücü
kullanmaktadır. Devlet bireylerin izin verdiği ölçüde güç kullanabilmekte
böylece devletin yetkileri sınırlandırılmaktadır (Hasnas, 2005:143).
Liberal devletin günümüzdeki manasıyla tanımlamasını Adam Smith
yapmıştır. Smith (1978:6), devletin varlığını sürdürebilmesi için zenginliğin
gerekliliğini ortaya koyarken, zenginliğin korunması için de polisin varlığını
şart koşmuştur. Smith (1978:332) polisin görevlerini sayarken en önemli
madde olarak piyasadaki malların ucuz ve bol olarak dağıtılmasını sağlamayı
göstermektedir. Liberal devlet, ekonomik açıdan piyasaya müdahale
etmekten uzak duran, güvenlik açısından ise müdahaleci kimlikten sıyrılarak
koruyucu bir profil izlemektedir.
Liberal devlet, vaat ettiği bireysel özgürlüklerle sahip olduğu hukuksal
egemenliği arasında uzlaşma arayan bir yapı sergilemektedir (Malachuk,
2005:77). Cohen, liberal devletin ekonomik canlılığını koruması için ihtiyaç
1 Liberty kelimesi özgürlük, istediğini yapma durumu olarak açıklanmıştır.(Merriam Webster Sözlük,
[Web], 20.03.2014.)
20
duyduğu işgücünden vazgeçemeyeceğini, bu nedenle işçilerin kontrol altında
tutulması gerektiğini öne sürmüştür. İşçi sınıfının kontrol altına alınabilmesi
için devletin sağlık, eğitim, refah, suç kontrolü gibi konulardaki müdahaleleri
kaçınılmaz olacağı için özgürlükler sadece görünürde olacaktır (Cohen,
2007:104). Foucault (2008:46) da iktidarla bireyin çıkarları çakıştığı zaman
kimin çıkarlarının önde tutulacağı sorusunu kendine sorduğunda cevap
olarak; bireyin özgürlüklerinin sınırlandırılacağını vermektedir.
Liberal devletin ana felsefesi olan özgürlük düşüncesinin yansıması
olan yetkileri kısıtlanmış devlet düşüncesi, aslında tam olarak gerçeği
yansıtmamaktadır. Eski devlet şekillerinde olan ezilen halk tabakası bu defa
işçi sınıfı olarak kodlanmakta aynı hayat şartlarında yaşamaya devam
etmektedir. Burjuvazi, liberal devlet yapısında özgürleşmekte ve kontrol
mekanizması olarak ortaya çıkmaktadır. Feodalizmin yıkılmasıyla efendisiz
kalan halka “sermaye” yeni efendi olmuş ve sermaye sahipleri de iktidar
olmuşlardır (Neocleus, 2006:69).
.
Polis,
liberal
devletten
önce
toplumsal
hayatı
devlet
adına
düzenleyen kurum iken şimdi bu görevi sermaye almıştır. Sermayenin
kurduğu toplum düzeninin devamlılığı için güvenli bir ortama ihtiyaç vardır.
Polisin liberal devletteki görevi sınıflara ayrılmış toplumun devamlılığını
sağlamak kaydıyla güvenliği tesis etmek olmuştur (Neocleus, 2006:72-77).
Liberal
devlet,
toplumu
yöneticiler
için
şekillendiren
yapıdan
sermayenin kurduğu sınıfsal tabakalaşmanın devamını sağlayan koruyucu
güce dönüştürmüştür. Örneğin 1789 Fransız İhtilali’nden önce kanun
kaçaklarını, vergi vermeyenleri krala ait birlikler takip ederken, ihtilal
sonrasında polis teşkilatı kurulmuştur. Bu teşkilatın görevi, toplumsal olaylar
olmadan önce bilgi toplayarak engelleme ve mevcut düzeni korumak
olmuştur. İhtilal öncesindeki güvenlik güçleri toplumda şekillendirici rol
oynarken, liberal devletle koruyucu kimliğe bürünmüştür (Tilly, 2004:109).
Liberal düşüncenin yansıması olan müdahaleci olmayan devlet
modelinde polis, toplumu gözetleyen ve suçu önleyen kurum olarak
belirmiştir. Fakat uygulama safhasında toplumun kendi kendine düzeni
21
korumasını beklemek hayal olarak kalmıştır. Toplumun yöneticiler tarafından
istenen düzene uymamasının sebebi olarak, işçi sınıfının kurallara uymaması
gösterilmiştir. İşçi sınıfının yaşam şekli ve ahlak anlayışı yöneticiler
tarafından suçla ilişkilendirilerek ötekileştirilmiştir. İşçi sınıfının bu şeklide
etiketlenmesi liberal devletin yetersiz olduğu ve daha müdahaleci olan refah
devleti modeline geçişin gerekliliğini ortaya çıkarmıştır (Neocleus, 2006:97108).
(4) Refah Devleti ve Güvenlik
Devletin
yönetim
biçimi
tarihsel
süreç
içinde
mutlakiyetçilikten seçkin sınıf yönetimine ve sonrasında halkın seçtiği
iktidarlara doğru değişime uğramıştır. Fransız İhtilali halkın isteklerinin
yönetim kademesinde yankılanmasının dönüm noktası olmuştur. Sonrasında
ortaya çıkan sanayi devrimi ve işçi sınıfı toplum yapısını yeniden
şekillendirmiş ve yeni sorunlar ortaya çıkarmıştır. Karl Marx’ın sınıf
eşitsizliklerine olan vurgusu ve mutlak eşitlik çağrısı devlet yönetimlerinde
etki gösterse de Prens Bismarck’ın işçi sınıfının taleplerini durdurmak için
“rüşvet” mahiyetinde vaat ettiği sosyal güvenlik projesi refah devleti
kavramının dünya sahnesine çıkmasına neden olmuştur (Buchanan, 1998:45).
Refah devletinin toplumdaki eşitsizlikleri ortadan kaldırmak adına
sağladığı katkılar bir bakıma “müdahale” anlamına gelmektedir. Toplum
yararına yapılan yardımlara karşı yüksek gelirli kesimden yükselen itiraz
sesleri dikkat çekmektedir. Devletin yaptığı yardımlar; maddi durumu devlet
tarafından belirlenen standartların altında olanlara yapılan sosyal güvenlik
yardımı, büyüme amacı güden işletmelere sağlanan vergi indirimi ve hibe
krediler, çevre güvenliği, pozitif ayrımcılık şeklinde sıralanabilir. Refah devleti,
zenginden alan fakire dağıtan devlet biçimini simgelemektedir (Wegner,
2008:20).
Refah
devletinin
çıkış
noktası,
sosyal
güvenlik
yardımlarıyla
yoksulluğun ortadan kaldırılmasıdır. Yoksullara yapılacak yardımların miktarı,
yoksulların
devlete
karşı
olabilecek
22
tepkilerini
dindirmek
amacıyla
kullanılmaktadır. Ancak teori ile uygulama arasındaki fark refah devleti
düşüncesinde de ortaya çıkmıştır. Refah devletinin güçlenmesiyle birlikte
sosyal yardımları gerçekleştirme kapasitesi artacak ve söz konusu yardımlar
ihtiyaç sahiplerine ulaştırılarak toplumda huzur tesis edilecektir. Böylece
yoksulların hayatı devlet tarafından düzen altına alınacaktır. Ancak yapılan
araştırmalar ekonomik gücü artan devletlerde yaşayan yoksulların daha fazla
ötekileştirildiğini ortaya koymaktadır (Davey, 1995:20).
Refah devletinin yoksul vatandaşlara yapacağı yardımlara esas teşkil
edecek kriterin belirlenmesi ayrı bir sorundur. Kime, ne kadar yardım
edileceğini belirleyecek kriter netlik kazanmamıştır. Yardımın miktarını
“vatandaşın beyanı” veya “devletin belirleyeceği öncelikler”in tayin etmesi
konusundaki açmaz, sosyal güvenlik uzmanlarının ortaya çıkmasına neden
olmuştur. Ancak uzmanın da hala neye göre seçim yapacağı karmaşıktır.
Devletin çıkarları ve vatandaşın refahı arasındaki seçimde devlet tarafından
atanan bürokratların tarafsız olmasını beklemek biraz hayalciliktir (Buchanan,
2000:127-128).
Refah devletinin yaptığı sosyal güvenlik yardımlarının maksadı,
toplumdaki eşitsizlikleri ortadan kaldırmaktır. Bu düşüncenin tamamen hayal
ürünü olduğunu savunan Nicos Poulantzas (2008:67), refah devletinin
toplumdaki sınıflar arasındaki sınırları keskinleştirdiğini öne sürmüştür.
Toplum tabakaları arasındaki ayrışmayla beraber devletin toplum üzerindeki
kontrolü daha kolay hale gelmektedir. Tabakaların ayrışmasıyla birlikte
sosyal yardımlar, sosyal kontrol mekanizmasına dönüşmüştür. Sosyal yardım
adı altında yapılan yardımlar, aslında işçi sınıfının çalışarak meydana
getirdikleri toplam sermayeden bir miktarının onlara “sus payı” olarak geri
verilmesidir. (Poulantzas, 2008:318). Böylece şikayet etmeyen bir tabaka
haline dönüştürülen işçi sınıfı, devlet tarafından belirlenen hizmetleri almakta
ve devlete karşı eylemlerden de uzak tutulmaktadır. Sosyal güvenlik
yardımları, sosyal kontrol araçları haline dönüşmektedir (Davey, 1995:160).
Neocleous’a (2006:112) göre sosyal güvenliğin asıl amacı, toplumun
ihtiyaçlarını karşılamaktan ziyade, polisin toplumla kaynaşmasını sağlayarak
toplumsal düzenin devamlılığını sağlamaktır. Devletin toplumda düzen
23
sağlamak amacıyla gerçekleştirdiği sosyal yardımlar, devleti temsil eden
polisin daha “sevimli” algılanmasını sağlamıştır. Sosyal güvenlik ekonominin
güvenliğini sağlayarak devlete karşı muhtemel halk hareketlerini önlemek için
kullanılmıştır.
Polisin toplum düzeninin devamını sağlamak adına yeni görevi “suç
önleme” olarak tanımlanmıştır. Polis artık suç odaklı çalışmaya başlamıştır.
1829 yılında İngiltere’de kurulan ilk modern polis teşkilatı üniforması,
talimatları ve görev tanımıyla “modern” polis kavramına uyan ilk teşkilat
olarak kabul edilmektedir. Polis, modern olarak tanımlansa da uygulama
safhasındaki işlevi, toplumdaki yoksulların kontrolü olmuştur. Modern polis,
toplumu bizzat şekillendiren kurum olmaktan çıkarak, yöneticiler adına
çalışan kurum kimliği kazanmıştır (Neocleous, 2006:113).
Gilling’e (1997:51) göre polis, refah devletinde suç önleme
politikalarının kuramsallaşmış göstergesi haline gelmiştir. Devlet, suç
önlemeyi politikaya dönüştürerek polis, hapishaneler ve yeni cezalarla
toplumu şekillendirmek istemiştir. 1960’larda Amerika’da çıkan sokak olayları
esnasında yapılan bütçe analizinde, devletin yoksullara yaptığı yardımın
sekiz katını hapishanelere aktardığı ortaya çıkmıştır (Davey, 1995:160).
Hapishanelere yapılan yatırımlar, gözaltı sürelerin uzatılması, çocuk
suçluluğunun önlenememesi gibi durumlar, polisin suçu önleme girişimlerinin
başarısızlıkla sonuçlanmasına neden olmuştur.
Refah devletinin temel düşüncesi olan müdahaleciliğin yöneldiği
hedef kitle, yoksul halk tabakası olmuştur. Devlet tarafından yapılan sosyal
güvenlik yardımlarının altında yatan asıl neden zenginlerin mallarını
korumaktır. Toplumun bir kesiminin bu şekilde ötekileştirilerek kriminalize
edilmesi, doğal olarak polisin “suç önleme” girişimlerinin hedefi olmuştur.
Polis, refah devletinde zenginler ile yoksullar arasındaki sınırları bekleyen
bekçi görevini görmüştür (Neocleous, 2006:145).
(5) Neo-Liberal Devlet ve Güvenlik
Neo-liberal devlet, refah devletinin aşırı müdahaleci
olmasından dolayı, topluma hakim olan aşırı kontrolden kaynaklanan
24
toplumsal olaylar ve ekonomik krizlerin sonucunda 1970’lerde ortaya
çıkmıştır. 1974-1975 yıllarında dünya ekonomisinde yaşanan durgunluk ve
sonrasında gelen işsizlik ve düşük işçi maaşları, toplumda krize neden
olmuştur. Refah devletinin müdahaleci yaklaşımı, krizin tek sorumlusu olarak
devletin gösterilmesine neden olmuştur (Dumenil ve Levy, 2004:13-14)
Krizlerin sebep olduğu toplumsal olaylar ve devlet ekonomisinin bu
krizlerden etkilenmesinden dolayı devletin daha az müdahaleci olduğu yeni
bir devlet yapısı olan neo-liberal devlet yapısı oluşturulmuştur. Neo-liberal
devlette ekonominin itici gücü olan büyük şirketler, bankalar ve sermaye
gruplarının oluşturduğu finans merkezleri, daha özgür hale gelmişlerdir.
Devletten bağımsız kurulan merkez bankaları ve serbest girişimcilerin
oluşturduğu finans merkezleri, toplumun çoğunluğunu oluşturan çalışanların
ücretlerinin
taban-tavan
belirlemesinde
söz
sahibi
olarak,
toplumu
şekillendiren yeni aktörler olarak ortaya çıkmışlar; ayrıca devlet ve toplum
arasında tampon görevi görmeye başlamışlardır (Dumenil ve Levy, 2004:1516).
Neo-liberal devletin özünde serbest ticaretin özgürleştirilmesi ve
devletin minimum seviyede müdahalesi söz konusudur. Girişimcilerin
özgürleşmesiyle, ticaretin gelişmesi böylece ülkenin refah seviyesinin artması
hedeflenmektedir.
faaliyetleri
Özgürlük
devlet
ortamında
tarafından
teknolojik
araştırma
geliştirme
desteklenerek
üretimin
artması
hedeflenmektedir. Böylece yoksulluk tamamen ortadan kalkacaktır (Harvey,
2007:65).
Bauman’a göre neo-liberal devletin getirdiği özgürlük ve yoksulluğu
bitirme vaadi, aslında işçi sınıfını finans merkezlerinin insafına bırakmaktan
başka bir şey değildir. Finans merkezleri daha fazla kar etmek amacıyla ucuz
işgücü arayışına koyulmuştur. Küreselleşen dünyanın ortadan kaldırmaya
başladığı gümrük kapıları, ucuz işçilerin dünyanın her noktasına kolaylıkla
girebilmesini sağlamıştır. Çünkü zenginleşen ülkelerin inşaat, garsonluk,
hizmetçilik gibi istenmeyen ve zorlu iş kollarını yapacak işçilere ihtiyacı
doğmaktadır. Ucuz işçilerin “köle” gibi çalıştırılması ve haklarını yok
sayılması neo-liberal ekonominin en büyük çıktılarıdır (Bauman, 2004:103).
25
Alev Özkazanç da Bauman gibi neo-liberal devlet yapısının sanal
özgürlükler vaat ettiğini öne sürmektedir. Toplumun yapısını müdahalelerle
bozan refah devleti yerine özel ve güçlü siyasi figürlere ihtiyaç duyulmuş ve
neo-liberalizm ortaya çıkmıştır. Neo-liberalizm, bireyi girişimci olarak
tanımlarken, toplumu rekabet alanı olarak kabul etmekte, böylece bireyleri
yalnızlaştırmaktadır. Bireylerin sürekli rekabet halinde olduğu toplumun
çözülmesi ve kontrol altına alınması daha kolay hale gelmektedir (Özkazanç,
2005:5).
Neo-liberalizmle birlikte yalnızlaşan bireyler, çevrelerine karşı olan
duyarlılıklarını da kaybetmektedirler. Bireyler, toplum içinde meydana gelen
yanlışlıklar karşısında sessiz kalarak tolerans sergilemektedir. Ancak bazı
davranışlar ve kişiler tolere edilemeyecek dereceye gelince, devlet baskıcı
yasal tedbirler almak zorunda kalmıştır (Garland, 2001:102).
Bireylerin içine düştüğü “serbest piyasa ortamı”, toplumda zenginfakir, çalışan-işsiz (evsizler, dilenciler) gibi tabakalaşmaya neden olmuştur.
Toplumda ekonomik olarak dezavantajlı durumda olan bireylerin oluşturduğu
tabakayla uyuşturucu kullanımı, şiddet suçları gibi suçlar özdeşleştirilmeye
başlanmıştır. Suçla birlikte kodlanan “alt tabaka” tehlikeli olarak etiketlenerek
toplumdan tamamen ayrıştırılmaya çalışılmıştır. Farklılaşan tabakaya karşı
devlet tarafından uygulanan baskıcı kontrol teknikleri, toplumun geri kalanı
tarafından desteklenmiştir. Neo-liberal devlet, piyasa kurallarına uyum
gösteren bireylere karşı özgürlükçü ve az müdahaleci olurken, nispeten
yoksul olanlara karşı rehabilite etmek yerine Hobbes’un Leviathan’ı gibi
baskıcı bir canavar gibi davranmaktadır (Garland, 2001:102).
Toplum hayatında düzenin kurulması ve devamlılığını sağlamak
amacıyla, devletin kullanacağı güç hakkında yapılacak tartışmalarda polisten
bahsetmemek neredeyse imkansız hale gelmektedir. Polis, devletin toplum
üzerindeki otoritesinin görünen yüzü olmaktadır (Neocleous, 2006:210).
Polis, toplum içindeki varlığıyla bireylere sürekli olarak müdahalelerde
bulunarak, toplumu yönetmektedir (Foucault, 2011a:118). Böylece polis,
toplumda meydana gelebilecek muhtemel olayları önlemek veya izin vermek
kaydıyla toplumu şekillendirmektedir (Foucault, 2011a:75)
26
Devletin toplumu kontrol etmek amacıyla kullandığı aygıtların
başında gelen polis, neo-liberal politikaların etkisiyle özel alanlarda kısıtlı
hale gelmiştir. Polisin kamusal alanla sınırlandırılması, devletin düzeni devam
ettirme toplumunda daha güvenli olma ihtiyacının kesişme noktası olan yeni
bir aracı, özel güvenlik hizmetini ortaya çıkarmıştır.
2.
POLİSTEN ÖZEL GÜVENLİĞE
Devlet, sahip olduğu egemen güce dayanarak toplumu polis
aracılığıyla kontrol altında tutmaktadır. Tarih boyunca devlet şekilleri değişse
de kontrolün devam ettiği önceki bölümde açıklanmaya çalışılmıştır. Egemen
güç olan ve kontrolü elinden bırakmayan devlet, bazı alanlarda güvenlik
hizmetini özel güvenlik şirketlerine devretmiştir. Güvenlik adı altında
toplumda yaratılan kontrol etkisinin sivil kurumlara devri dikkat çekmektedir.
a. Devletin Güvenlik Hizmetini Devri
1980’lerden itibaren ortaya çıkan neo-liberal devlet yapısında
girişimci merkezli ve ekonomi tabanlı yönetim biçimi, devleti küçülmeye itmiş
böylece topluma sunulan hizmetlerde değişikliklere neden olmuştur.
Devlet, 1980 sonrasında, ekonominin planlanan şekilde ilerlemesini
sağlamak için sadece küçük müdahalelerde bulunmak kaydıyla müdahaleci
devlet kimliğinden sıyrılmıştır. Toplum hayatının düzen içinde devam etmesi
için yapılan yatırımlarda yeni bir yol izlenerek; eğitim, sağlık, güvenlik gibi
kamu hizmeti olarak kabul edilen konularda, devlet “tekel” olma vasfını
bırakmıştır. Kamu hizmetleri de bu süreçte farklılaşmaya başlamış ve bazı
hizmetler özel sektöre devredilmeye başlamıştır. Böylece refah devleti
döneminde kamu hizmetleri vatandaş tarafından “hak” olarak kabul edilirken,
1980 sonrasında bu hizmetler özel sektörden ekonomik gücü yetenlerin sahip
olabildiği ayrıcalık haline gelmiştir (Eser ve diğerleri, 2011:212).
Haspolat (2012:94), daha fazla özgürlük parolasıyla ortaya konan
neo-liberal devlet biçiminin vaat ettiği özgürlükleri vermek bir yana toplumu
daha da baskı altına aldığını öne sürmektedir. Ayrıca devletin temel
görevlerinden biri olan güvenlik hizmetinin 1980 sonrasında bazı alanlarda
27
özel güvenlik şirketlerine devrine ve sonrasında günlük hayatın hemen her
yerinde görünen güvenlik görevlilerine2, artan hapishane yatırımlarına ve
gelişen teknoloji sayesinde artan gözetlemeye vurgu yapmaktadır. Yani daha
fazla özgürlük parolası daha fazla güvenlik tedbirine dönüşmektedir. Bütün
bunlara
gerekçe
olarak;
devlet
kendi
yarattığı
“güvensizlik
iklimi”ni
göstermektedir.
Foucault (2011c:164-165), devlet ve halk arasındaki ilişkinin
“güvenlik anlaşması” esaslarına göre şekillendiğini öne sürmektedir. Eskiden
devlet, halkın toprağının güvende olmasını ve sınırların güvenliğini
sağlayarak görevini yerine getirmekteydi. Ancak günümüzde devletin halka
önerdiği şey: “Güvence altında olacaksınız.” Bu güvence kaza, zarar, risk her
şeyi kapsamaktadır. Yani eski devlet düzeninde olduğu gibi kanunlar
güvence sağlamak için yetersiz kalmaktadır. Bu durum devletin günlük
hayata sürekli müdahale etmesini gerektirmektedir. Bu durum devlete yasalar
dışında da her an topluma müdahale serbestliğini sağlamakta ve toplumda
kaygıların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Her an her yerde yardıma
ihtiyaç
duymaya
neden
olan
kaygı,
iktidarın
her
yerde
olmasını
sağlamaktadır. Eskiden güvence veren devlet, kaygıların hakim olduğu
toplumsal hayatı “güvencesizleştiren” siyasi eylemlerle yeni bir forma
dönüşmüştür.
Wacquant’a
güvencesiz
hale
(2009:303-304)
getirirken
gelir
göre,
durumu
neo-liberal
ve
devlet
kapatma
toplumu
kurumlarını
kullanmaktadır. Polis ve mahkemeler, toplum düzenini kanunlara göre kontrol
eden kurumlar olmaktan çıkarak, toplumda istenmeyen veya gelir durumu
düşük olduğu için dışlanan kişileri, yöneticilerin istediği forma sokmak için
kullandığı araçlar haline dönüşmektedirler. Ayrıca neo-liberalizm halk
tarafından değil, “üst tabaka” tarafından uygulamaya geçen bir düşünce
olduğundan dolayı, alt tabakalarda çıkabilecek huzursuzluklara verilecek
tepki, kapatma ve cezalandırma olacaktır.
2 2014 yılı şubat ayında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından yayınlanan 2012 yılı Türkiye Özel
Güvenlik Hizmetleri Meclis Raporuna göre; özel güvenlik görevlisi kimliğine sahip olan 639812 kişi,
halihazırda çalışmakta olan özel güvenlik görevlisi sayısı ise 213718 olarak açıklanmıştır (Türkiye Özel
Güvenlik Hizmetleri Meclis Raporu, [Web], 10.04.2014).
28
Neo-liberalizm, toplumdaki tabaklaşmayı artırdığı gibi düşük gelirli
bireylerden oluşan tabakayı iyice kriminalize etmektedir. Bu şekilde oluşan
algılar, toplum içinde ayrışmayı körüklerken yeni bir kontrol kültürü meydana
getirmektedir. Suçla ilişkilendirilen ve bu şekilde toplumda algıların
oluşmasını sağlayan yöneticiler, toplumda suç ve suça maruz kalma
korkularının yaygınlaşmasını sağlamaktadır. Böylece güvencesiz dünyaya
dönüşen toplum hayatı, bu durumu tersine çevirecek tüm uygulamaları
kolaylıkla kabul etmektedir (Garland, 2001).
Sonuç olarak, neo-liberal devlet öncelikle ortaya çıkardığı güvenliksiz
ortam ve yine kendisinin “suçlu” etiketiyle marjinalleştirdiği düşük gelirli
tabaka güvenlik algılarında değişikliklere neden olmuştur. Toplumdaki gelir
farklılıkları, kişilerin yaşam biçimlerine yansıyarak alışveriş tercihleri, boş
zamanların değerlendirme biçimleri ve hatta kullanılan ulaşım yollarına kadar
farklılaşmaya neden olmaktadır. Gelir grubu aynı olan kişilerin hayatlarını
geçirdikleri mekanların benzeşmesinden dolayı, doğal olarak toplumdaki
tabakalaşma daha da keskin hale gelmektedir (Rose, 2004:259). Neoliberalizmin getirdiği bu çarpık toplumsal yapı, üst gelir grubunda olanlarda
güvende olma hissini artırmak amacıyla arayışlara yöneltmiştir. Bu
arayışların cevabı, “serbest piyasa” parolasıyla ortaya çıkan neo-liberal
devlet düzeninde ücretini karşılayabilenler için özel güvenlik kapılarını
açmıştır. Özel güvenlik her ne kadar toplum tarafından talep edilen bir olgu
gibi görünse de, aslında devletin meydana getirdiği güvencesizliğin sonucu
olduğu değerlendirilmektedir.
b. Özel Güvenliğin Gelişimi
Özel güvenliğin doğuşu eski Roma’ya kadar dayanmaktadır.
Vigiles olarak adlandırılan güvenlik grubu, ordudan farklı olarak şehir içinde
polis gibi düzeni sağlamakta ve gece olunca yangın gözcülüğü yapmaktaydı.
Vigiles, şehir içinde kurduğu istasyonlarla teşkilatlanmış, şehirde düzeni
koruyan, gece süresince nöbet tutan ve savaşma görevleri olmayan ordudan
bağımsız bir teşkilattır (Bohec, 2001: 42).
29
Orta çağda şehir içinde görevlendirilen bekçiler (watchman), devriye
dolaşarak düzeni şehir içinde süzeni korumakla görevlendirilmiştir. Orta çağ
şehirlerinin mimari yapısının temeli olan şehir surları, izolasyon sağlayarak
düzenin
korunmasında
bekçilere
yardımcı
olmuştur.
18’nci
yüzyıla
gelindiğinde sanayi devrimiyle birlikte günlük yaşamın tüm alanlarında
değişim yaşanmıştır. Küçük atölyelerde çalışan insanlar, büyük fabrikalarda
işçi olarak çalışmaya başlamıştır. Toplumda meydan gelen hareketli yaşam
kontrolün sağlanması amacıyla, polis teşkilatlarının güçlendirilmesi ihtiyacını
ortaya çıkarmıştır. Ancak güçlü polis teşkilatı da düzenin sağlanması için
eterli olamamıştır (Hess, 2009:8-9).
19’ncu
yüzyıla
kadar
güvenlik
hizmetleri
polis
tekelinde
yürütülmüştür. 1800’lü yıllarda Amerika’da yapılan demiryollarının güvenliğini
sağlamak amacıyla, demiryolu şirketlerinin istihdam ettiği demiryolu polisi adı
altında özel güvenlik görevlileri çalıştırılmıştır. Demiryolu polisi sadece
demiryolunun güvenliğini sağlamamış iç savaşta da belirleyici rol oynamıştır.
Bu haliyle özel güvenlik tarihinin bilinen ilk uzman örneğidir. 1853 yılında
elektrikle çalışan yangın alarmlarının yapılması da özel alan güvenliğinde
gelişme sağlamıştır. 1950’li yıllarda evler, işyerleri ve fabrikalar özel güvenlik
görevlileri tarafından korunmaya başlanmıştır. Bu yıllardan itibaren özel
güvenlik şirketleri Amerika’da ekonomik olarak çok değer kazanmıştır.
Amerika’daki bu değişimin benzeri Avrupa’da da yaşanmıştır (Hess, 2009:1013).
Türkiye’de ise özel güvenlik, günümüzdeki manasıyla 1970’li yılların
sonrasında ortaya çıkan terör olaylarına tedbir almak amacıyla, 12 Eylül 1980
ihtilalinden sonra 2495 Sayılı “Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve
Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun”27.07.1981 tarihli ve 17410
sayılı Resmi Gazete ile yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ancak söz konusu
kanun ilerleyen yıllarda ihtiyaçları karşılamaması üzerine, 10.06.2004
tarihinde 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun kabul edilmiş ve
halen yürürlüktedir. Türkiye’deki özel güvenliğin çıkış sebebi terör olayları
olmasıyla dünyadan farklılaşmakta ancak günümüz koşullarında verdiği
hizmet açısından önemli bir farkı görünmemektedir (Haspolat, 2012:173194).
30
Devletin modernleşmeye başlamasıyla birlikte şehir düzenini koruma
ve düzenin devamlılığını sağlama görevi polise yüklenmiştir. Devletin
geleneksel yapıdan neo-liberal yapıya geçerken uğradığı değişim, polisin
işlevlerinde de olmuştur. Polis, devletin otoriter rejiminde otoriter, müdahaleci
rejiminde müdahaleci, az müdahaleci rejiminde de az müdahaleci profil
çizmiştir (Neocleous, 2006).
Polisin evriminin yanı sıra devletin mülkiyet hakkındaki tutumu,
güvenlik
ilişkilerinde
belirleyici
olan
diğer
önemli
bir
faktör
olarak
belirmektedir. Devletin nüfuz edeceği noktanın sınırları, yani özel ve kamusal
alanın belirlenmesi konusundaki belirleyici etken, devletin biçimine göre
değişmektedir. Tanrının tüm mülklere sahip olmasından, krallara geçen
mülkiyet, sonrasında burjuvaziyle özel alanın öne çıkması ve en son olarak
neo-liberalizmle birlikte bireylerin mülke sahip olmasıyla özel-kamusal alan
sorunsalı genelden özele doğru evrime uğramıştır. Devlet merkezli güvenlik
hizmeti, mülkün bireylere geçmesiyle birlikte özelleşmeye başlamıştır (White,
2010:24-28).
Bayley ve Shearing (2001:3-10), devletin güvenlik hizmetini bazı
alanlarda özel sektöre devretme sebebini beş maddede açıklamaktadır.
Birincisi; devletin güvenliği sağlamak amacıyla yaptığı yatırımların artması
nedeniyle gün geçtikçe artan borç yükü, yani “ekonomik” nedenlerdir.
Güvenliğin özel şirketlere devredilmesiyle birlikte hem masraflar azalmakta
hem de bu şirketlerden elde edilen vergi gelirleri ilave kazanç sağlamaktadır.
İkincisi; bireylerin yaşamayı tercih ettikleri “yerleşim yerleri”nin gelir
farklılıkları nedeniyle değişkenlik göstermesi ve güvenlikli sitelerin ihtiyaç
haline gelmesidir. Güvenlikli sitede yaşayan bireyler, ücretini ödeyerek
istihdam ettikleri güvenlik görevlileriyle güvenliklerini kendileri sağlamış ve
devlete yük olmadan gönüllü olarak düzen içine girmektedirler. Üçüncüsü,
“bazı dini ve etnik gruplar” koruma görevlisi olarak belirledikleri gençlerle,
kendi güvenliklerini sağlamaktadırlar. Böylece kültürel olarak toplumun
genelinden
radikal
derecede
farklı
olan
gruplar
kendi
güvenliklerin
sağlamakta, devlete sorun çıkarmamaktadırlar. Bu duruma devlet de göz
yummaktadır. Dördüncüsü; “bireysel” ihtiyaçlardan kaynaklanan daha fazla
güvende olma isteğidir. Suça maruz kalma korkusu artan bireyler, kendilerini
31
veya
ailelerini
korumak
için
koruma
görevlisi (bodyguard)
istihdam
etmektedir. Beşincisi; “devlet”in özel güvenliği düzeni korumak adına
desteklemesidir. Güvenlik adına bireylerin, grupların çaba harcaması devletin
güvenlik için harcayacağı enerjiyi azaltmakla birlikte devletin devam ettirmek
istediği düzenin başkaları tarafından desteklenmesini sağlamaktadır.
Devletin neo-liberalizmle birlikte uyguladığı serbest piyasa ekonomisi
güvenlik hizmetlerinde kendini özel şirketleriyle göstermiştir. 1980’li yıllarda
ortaya çıkmaya başlayan özel güvenlik şirketleriyle birlikte, güvenlik
görevlileri günlük hayatın her alanında gözle görünür hale gelmiştir. Bireyde
ve toplumda artmaya başlayan güvenlik konusundaki “bilinç”, güvenliğin
devlet tekelinden özel şirketlere geçişini kabul etmede başlangıçta zorluklar
yaşatmış ancak bu zorluklar aşılmıştır. Güvenlik görevlisinin hemen her
yerde görülmesi toplumda güvenlik görevlilerinin gerekliliği hakkında bilinç
oluşturmuş, böylece daha güvenli hissetmek için güvenlik görevlisine ihtiyaç
olduğu algısı yaratılmıştır (Jones ve Newburn, 2006:9). Güvenliğin el
değiştirmesinde toplumun yaşadığı tereddüt, Foucault’ya (2011c:165) göre
devletin kendisinin meydana getirdiği “güvencesizlik”ten kaynaklanmakta ve
toplum özel güvenlik çözümüne razı olmaktadır.
Devletin
güvenlik
hizmetini
devretmesiyle
birlikte,
toplumun
kabullenmekte zorlandığı ancak daha sonra talep eder hale geldiği özel
güvenlik
hizmeti,
akla
“Devlet
kontrolü
kaybediyor
mu?”
sorusunu
getirmektedir. Bu sorunun cevabını özel alanda da devlet otoritesinin
devamlılığını savunan düğüm noktası şeklinde yönetişim (nodal governance)
teorisi “hayır” şeklinde yanıtlamaktadır. Bu teoriye göre neo-liberalizmle
birlikte küçülen devlet, topluma hatta küreselleşmeyle birlikte dünyaya nüfuz
edebilmek için düğüm noktaları kullanmaktadır. Devlet, düğüm noktaları ve
bu noktalar arasındaki yollardan oluşan şebekeyi kullanarak toplumu
yönetmektedir. Düğüm noktaları, devletin özel alanlara nüfuz etmesi için
kullandığı sıçrama noktalarını temsil etmektedir. Devletin toplum hayatına
tesir ettiği en belirgin düğüm noktalarını güvenlikli siteler oluşturmaktadır.
Güvenlikli sitelerin kendi içindeki yönetim şekli ve izolasyonu devletin
hedeflediği düzene hizmet etmektedir (Johnston ve Shearing, 2003:149).
32
Devletin özel güvenlik şirketlerini toplumsal hayata müdahale
amacıyla üs olarak kullanması hiç şüphesiz Foucault’un (1978:25) iktidarın
her
yerde
olduğu
ve
gözetlemenin
sürekli
devam
ettiği
tezini
doğrulamaktadır. Sadece devlet iktidarı simgelememekte, devleti meydana
getiren her birey aslında iktidarı temsil etmektedir. İktidar, her yerde ve şeklini
değiştirmekte, bazen polis bazen de okuldaki öğretmenle ete kemiğe
bürünmektedir. Özel güvenlik görevlileri de görev yaptıkları özel alanlarda
iktidarı temsil etmektedir.
Özel güvenlik görevlisi, suça teşebbüse yol açacak güvenlik
zafiyetlerini ve fırsatları engellemek amacıyla görevlendirilmektedir. Görevli
oldukları yerlerdeki fırsatları engelleme misyonu güvenlik görevlilerinin
gözetleme ve kontrollerde elini güçlendirmektedir. Güvenlik görevlileri,
devletin giremediği kamuya açık olmayan özel bölgelerde gözetlemenin
devamını sağlamaktadır. Yani gözetlemeyi genişletmektedir (Wood ve
Shearing, 2007:24-25).
Sosyologların gözetleme ve iktidar çerçevesinde değerlendirdikleri
özel güvenlik görevlilerinin ayrıca toplum tarafından görünen yüzü de
bulunmaktadır. Özel güvenlik görevlilerinin yaygınlaşması hatta bazı yerlerde
polis gücüne tercih edilir hale gelmesine gerekçe olarak polisin halktan uzak,
kurallara aşırı bağlı ve bürokratik işlemlerle dolu olması gösterilmektedir.
Özel güvenlik görevlileri ise daha pratik ve çözüme direkt giden yapısıyla
tercih sebebi olarak varlıklarını devam ettirmektedirler. Deyim yerindeyse
kullanıcı yanlısı olan güvenlik görevlilerinin sayısı gün geçtikçe artmaktadır
(Marquis, 2003:231)
Sonuç olarak özel güvenlik şirketleri ortaya çıkmasından günümüze
kadar olan süreçte varlığını kuvvetlendirerek sürdürmüştür. Neo-liberalizmle
birlikte güvenlik hizmetinin devlet tarafından bazı alanlarda devredilmesiyle
ihtiyaç haline gelmiştir. Kuruluşundan günümüze kadar devlet yasalarına
göre oluşturulan ve devlete vergi veren özel güvenlik şirketleri özel alanlarda
güvenliği sağlamakta ve düzeni korumaktadır.
33
c. Gözetleme ve Özel Güvenlik
Gözetleme, “hakkında veri toplananları etkileme veya idare etme
amacıyla tanımlanmış ya da tanımlanmamış herhangi bir kişisel veri
toplanması ve işlenmesidir” (Lyon, 2006:13). David Lyon’un gözetleme
tanımında dikkat çeken “etkileme ve idare etme” vurgusu, Daniel Neyland’ın
(2006:1) gözetleme tanımında birey ve grupların “bir sonraki adımlarını
belirleme” olarak şekillenmektedir.
Gözetlemenin bireylerin davranışları üzerindeki etkilerini, Foucault’un
(1995:200) Jeremy Bentham’dan etkilenerek geliştirdiği panoptikon tasviri
açıkça ortaya koymaktadır. Panoptikon, merkezinde gözetleme kulesi
bulunan, çevresinde ise halka şeklindeki binada kapıları olmayan hücrelerde
kalan mahkumların yaşadığı hapishane modelidir. Panoptikonda mahkumlar
gözetleyeni hiçbir zaman görememektedir. Gözetleyenin “görünmez” konumu
mahkumları “devamlı kontrol” altında tutmaktadır.
Gözetleme faaliyetinin panoptikondaki gibi kesintisiz devam etmesi
için toplumdaki gözetlemeye engel olan engellerin ortadan kaldırılması
gerekmektedir. Gözetlemenin devamlılığı, iktidarın devamlılığı için olmazsa
olmaz şartlarından biri olarak belirmektedir. Ancak toplumun hayatının büyük
bölümünün geçtiği ev ve işyerlerinin kapalı kapılar ardında olması gözetleme
için büyük engel teşkil etmektedir. Bu engellerin ortadan kaldırılması için tek
çare gözetlemenin yaygınlaştırılmasıdır. Bu maksatla 17 ve 18’nci yüzyıldan
itibaren bireylerin devamlı kontrol altında tutulabilmesi amacıyla gözetleme
sistematik olarak yaygınlaştırılmıştır (Foucault, 1995:209).
17’nci yüzyılda Avrupa’da gözetleme kanalıyla toplum ayrıştırılmakta
ve bu işlem devlet eliyle yapılmaktaydı. Devlet, güvenlik görevlilerini
kullanarak belirli bölgeleri sürekli olarak gözetim altında tutmakta ve toplum
tarafından “istenmeyen” kişilerin bu bölgelerde kurulu düzeni bozmalarını
engellemekteydi. Böylece istenmeyen kişiler, gözetlendiğini bildiği bölgelere
girmekten kaçınmakta, sadece gözetlenmeyen diğer bir deyişle göz ardı
edilmiş kenar mahallelerde istedikleri gibi hayatını devam ettirebilmekteydiler.
34
Kısacası devlet, toplumdaki sınıfsal farklılaşmayı mekansal olarak gözetleme
kanalıyla tırmandırmıştır (Bauman, 1989:44).
19’ncu yüzyılda işçilerin kontrol altında tutulması amacıyla devam
eden gözetleme, önceki dönemlerdeki gibi direk müdahale şeklinde değil,
daha çok uzaktan kontrol şeklinde devam etmiştir. İşe giriş-çıkış saatlerinin
kontrolü ve işçilere ait bilgilerin kaydedilmesi şeklinde yürütülen gözetim,
emeğin disiplin altına alınmasını hedeflemektedir (Lyon, 1997:43).
Gözetleme, bireyi ve toplumu kontrol altına almak amacıyla
kullanılmaya başlanmasıyla birlikte tek taraflı (asimetrik) hale bürünmüş ve
günümüze kadar bu şekilde devam etmiştir. Tek taraflı gözetleme, iktidar
adına gözetleme işlemini yapacak uzman gözetleyicilere ihtiyacı ortaya
çıkarmıştır.
Gözetleyici,
yaptığı
işlem
nedeniyle
toplum
genelinden
ayrılmakta, fiziksel ve zihinsel olarak sadece gözetlemeye yoğunlaşan kişi
olarak
belirmektedir.
Gözetlemenin
profesyonel
bir
iş
olarak
kabul
edilmesinden sonra bu işi yapacak kişilerin toplumun kalanını kontrol altına
alabilmesi için belirli araçlara ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Bunların başında
bilgi
gelmektedir.
Bu
bilginin
en
temel
özelliği,
sadece
toplumu
gözetleyenlerin hakim olabilmesidir (Bauman,1989:47).
Kamusal alanda gözetleyici rolünü üstlenen devletin özel alanlarda
gözetleme kabiliyetini yitirmesi, kontrolü kaybetmesi anlamına gelmektedir.
Özel güvenlik görevlileri devlet tarafından devam etmesi istenen düzenin
devamlılığını sağlayan gözetleyiciler olarak belirmektedirler. Kamusal alan
olmayan mekanlarda (site, alışveriş merkezi gibi) gözetlemeye razı olmanın
temelinde, 20’nci yüzyılda neo-liberal devlet yapısının güvenlik politikaları
önemli bir yer tutmaktadır. Devletin özgürlük adına daha az müdahaleci olma
yönündeki politikaları, güvencesiz bir dünya yaratmakta ve toplumu daha
güvenli olmak için çözüm arayışına itmektedir. Güvenlik kameraları ile özel
alanların kayıt altına alınması, bu çözümlerden en çok başvurulanlardan birisi
olmaktadır. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte gözetleme imkanı artmakta ve
bu imkan yelpazesi dijital kartlı bina girişlerinden yüz tanıyan kapalı devre
kamera sistemlerine kadar uzanmaktadır (Monahan, 2010:81-84).
35
Özel güvenlik görevlileri, kamusal alanın bittiği özel alanlarda
yaptıkları gözetleme göreviyle, kör nokta olarak tanımlanabilecek mekanların
da gözetlenebilir hale gelmesini sağlamaktadır.
ç. Özel Güvenlik Görevlileri ve Kameralar
İletişim ve bilişim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte bireylerin
gözetlenmesiyle ilgili mahremiyet, doğruluk ve gözetleyenlerin bu bilgileri
depolama ve kullanma yöntemleri hakkında sorular artmaya başlamıştır. Veri
tabanı üzerinden bireyler takip edilirken geleceğe yönelik kararlarına da
müdahale edilmektedir. Var olanı gözetlemenin ötesine geçen bu gözetleme
şekli “süperpanoptikon” olarak tanımlanmaktadır (Lyon, 2006:231).
Bireylerin
kendisi
olmaktan
çıkarak
veri
tabanları
üzerinden
yönetilmesi düşüncesi her ne kadar korku ütopyası gibi görünse de mevcut
teknolojiye bakarak imkansız olmadığı ortadadır. Güvenlik kameraları ise
bireyler adına karar vermekten öte fiziksel olarak görüntülemektedir. Böyle bir
karşılaştırma yapıldığında güvenlik kameraların toplum tarafından kabulü
kolaylaşmaktadır. Hatta ekonomik kazanımları korumak adına arzu edilir hale
gelmektedir. Ancak kayıt etme özelliği olan kameralar aslında o kadar da
masum değildir. Bireyler hakkındaki görüntüler depolanarak o kişi hakkında
anlamlandırılabilir bilgiler oluşturulmaktadır. Kısacası toplum dosya toplumu
(dossier society) haline dönüşmektedir (Nelkin ve Andrews, 2003:108).
Güvenlik kameraları ile gözetleme halka açık alanlarda mahremiyetin
çok az olmasından dolayı kolaylıkla kabul edilmektedir. Ancak gelişen
teknoloji ile kalabalık içindeki kişilerin yüzleri ayırt edilebilmekte, araç
plakaları okunabilmekte kısacası kalabalık değil kişiler gözetlenebilir hale
gelmektedir.3
etmesi
Kameraların kalabalık içinde kişileri seçerek kimlik tespit
mahremiyet
tartışmalarını
gündeme
getirmektedir.
Güvenlik
kameraları tarafından yüzü tespit edilen kişi, güvenlik kayıtlarındaki yüzlerle
karşılaştırılarak suçlu olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmaktadır. Bu andan
3 17 Mart 2010 tarihinde, nevruz kutlamalarında meydana gelebilecek muhtemel toplumsal şiddet
olaylarını kast ederek internet üzerinden yapılan haber şu şekildedir: 4026 kamerayla izlenen
İstanbul'da yeni kameralar yüz tanıyabiliyor ve HD kalitesinde görüntü veriyor. 'Zoom' yapabilme
özelliğine sahip kameralarla fotoğraf da çekilebiliyor. Polis, İstanbul'daki 4026 kameradan 24 saat
boyunca İstanbul'u görüntüleyebiliyor. Araç takibi yapılıyor, plakalarını, çalıntı, hacizli veya aranan araç
olup olmadığını kontrol edebiliyor (NTVMSNBC Web Sitesi, 08.04.2014).
36
itibaren kişinin yüzü ve bedeni sayısal bir imge haline gelmekte ve kim
tarafından ve nasıl kullanılacağı bilinmemektedir. Bütün bu eşleştirmeler
kamu yararı adına suçu önlemek amacıyla yapılsa da “bilgi mahremiyeti”
sorunsalını ortaya çıkarmaktadır. Kısacası kişilerin kimliğini ortaya çıkaran
verilerin kim tarafından ve hangi sınırlarda kullanılabileceği sorunsalı,
mekansal olarak tartışılan kamu-özel alan problemini sayısal alan üzerine
taşımaktadır (Lyon, 2006:47).
Giddens (1985:14), gözetleyenlerin gözetlenen topluluk üzerinde
otorite sahibi olduklarını ifade etmektedir. Genelin göremediğini gören
gözetleyiciler doğal olarak kontrol gücüne de sahip olmaktadırlar. Güvenlik
görevlileri çalıştıkları yerlerde, kamera görüntülerini inceleyerek “risk
değerlendirmesi” yapmakta, gündüz ve gece de devam etmek üzere gün
boyu “kurulu düzeni” tehdit edebilecek durumları takip etmektedirler. Kamera
işletmenleri istedikleri kamera görüntüsünü seçebilmekte hatta yakınlaştırma
özelliğiyle istedikleri kişileri teşhis edebilmektedir. Tüm bu işlemler boyunca
güvenlik görevlisi görünmezliğini korumaktadır. Bu durum panoptikon
tasvirinin günümüzdeki görünümünü yansıtmaktadır (John ve Smith,
2009:127).
Foucault (1995:30),“Ruh bedenin hapishanesidir.” önermesiyle kapalı
kapılar ardında toplumu gözetleyen güvenlik görevlilerinin görünmeden de
kontrol etkisi oluşturabileceğini ortaya koymuştur. Görünmeyen iktidar
tarafından yönetilen toplumda kontrol içselleştirilmektedir. Böylece güvenlik
kameralarının toplum üzerindeki etkisi kolaylıkla kabul edilmekte ve çok tesirli
olabilmektedir. Kameraların kişi üzerindeki etkisi öncelikle utanma ardından
özgüvenini kaybetme şeklinde kendini göstermektedir (Koskela, 2003:301).
Sonuç olarak özel güvenlik görevlileri sorumlu oldukları bölgelerde
kamera görüntülerini takip ederek olabilecek olumsuz durumlara müdahale
etmektedirler. Gözetleme işleminin doğasında var olan kontrol algısı, özel
güvenlik görevlilerinin sahip oldukları iktidarı güçlendirmektedir. Güvenlik
görevlileri güvenlik kameralarıyla birlikte daha etkili ve caydırıcı kimliğe
bürünmektedir.
37
Devletin
ulaşamadığı
kör
noktalara
ulaşabilen
özel
güvenlik
görevlileri, toplumun çoğunluğunun yaşadığı kentlerde, devletin devam
ettirmek istediği düzen için yeni bir araç olarak ortaya çıkmaktadır. Özel
güvenlik görevlileri, kalabalık nüfus ve hareketli günlük yaşamın neden
olduğu riskli kent yaşamına karşı kentli bireylere sunulan bir çözüm önerisi
olarak belirmektedir. Bu çözüm kentin karmaşıklaşan yapısında düzeni
devam ettirmek isteyen devlet için yeni bir aygıt olurken, bireyler için ise riskli
kent yaşamı için kolayca kabul edilen güvenlik önlemi olmuştur.
38
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
GÜVENLİK VE KENTLEŞME
1.
KENTLEŞME
Henri Pirenne, kentleşmeyi nüfus hareketleriyle ilişkilendirmektedir.
Onuncu yüzyıla kadar Avrupa’da kentler, dini tören merkezleri olarak
kullanılmalarının yanında yönetim birimi olarak da kullanılmaktaydı. Pirenne,
kentlerin ortaya çıkmasında ticaretin önemli bir faktör olmadığını öne
sürmektedir.
Kentliler,
istilalara
karşı
kalın
duvarların
arkasında
yaşamaktaydılar ve üretim toplumundan ziyade tüketim toplumu niteliği
taşımaktaydılar. Onuncu yüzyılın yarısından sonra ticaret, kentlerin yapısını
tamamen değiştirmiştir. Kentler böylece ticaret merkezleri haline gelmiştir
(Pirenne, 1937: 41).
David Harvey (1973:216) kent tanımlamasını ekonomik kavramlarla
yapmaktadır. Kentler, içinde yaşayanların ihtiyaçlarından daha fazlasının
üretildiği coğrafi bölgelerdir. Harvey’in fazla ürün vurgusunun nedeni,
sermaye sahipleri tarafından kentlilerin kıtlık kavramından uzaklaştırılarak
bolluk içinde yaşadıkları düşüncesinin telkin edilmesidir. Yani kentli ihtiyacı
olduğundan dolayı değil, çoğu zaman ihtiyacı olmadığı halde harcama
yapmaktadır.
Harvey de, kent toplumunun üretimden uzak olduğunu vurgulamakta
ancak Pirenne’den farklı olarak kentlerin malların el değiştirdiği merkezler
olması sebebiyle yeni üretim formu oluşturduğunu öne sürmektedir. Üretilen
mallar kentlerde küçük değişikliklerle pazarlanmakta böylece yeni bir üretim
şekli ortaya çıkmaktadır. Kentlerde yaşayan kalabalık nüfus, ekonomik
güçlenmenin esas unsuru olarak ortaya çıkmaktadır (Harvey, 1973:216).
Sermaye sahipleri, diğer sosyal grupları ahlaki, siyasi ve ekonomik
yönden etkilemek için kentleri kullanmaktadır. Sermaye sahipleri yatırımlarını
yönlendirirken aslında kentin içinde hangi bölgenin kalkınacağına da karar
vermektedir (Harvey, 1973: 224). Kentleşme amaç olarak değil araç olarak
kullanılmaktadır. Bu araç, sermaye sahipleri tarafından kullanıldığı için
39
kentleşme birçok problem ortaya çıkarmaktadır.
Kent, bireylerin toplum içindeki davranışlarını etkilemektedir. Kentin,
kentte yaşayan insanları özgürleştirdiği iddia edilmektedir. Bu konuda bir
Alman atasözü “Kent havası insanı özgür kılar.” şeklindedir.
Ruşen Keleş, kentin insanları özgürleştirmesi hakkında üç saptama
yapmaktadır.
Birincisi,
insanlar
düşüncelerini
özgür
olarak
ortaya
koyabilmelidir. Düşüncelerini açıklaması yasaklanan insan, özgür değildir.
İkincisi, kentlilerin özgürlüğü ait olduğu toplumun özgürlüğüyle doğru
orantılıdır. Özgür olmayan toplumun, bireyleri de özgür değildir. Son olarak,
küreselleşmenin etkisiyle ilgi odağı olan kentlerde, nüfusun yoğunlaşmasıyla
birlikte çok yönlü tahribat olmaktadır (Keleş, 2006: 13).
Küreselleşme ile birlikte kentler, devletlerden daha çok ön planda
olmaya başlamışlardır. Bunun en önemli sebebi ekonomidir. Ekonominin
güçlü olduğu kentler, cazibe merkezi olmaktadır. Bu cazibe, sadece ülke
sınırları içinde değil, uluslar arası boyutta da olmaktadır. Ülke içinden ve ülke
dışından bu cazibeye kapılan sayısız insan göç etmektedir. Nüfusun artması
kentlerde yeni sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Kentlerdeki sosyal tabakalar
yeniden şekillenmektedir. Böylece kentlerde sınıf farklılıkları ve her sınıfın
kendine has istekleri ortaya çıkmaktadır. Ortak kaygıların başında güvenlik
gelmektedir.
Küreselleşme, kentleri ekonomik olarak birinci sıraya koyarken,
kentlerde yaşayan toplumu kontrol edilemeyen risklerle karşı karşıya
bırakmaktadır. Kentlerde yaşayan toplum yeni risk ve belirsizliklerle baş
etmek zorunda kalmaktadır. Kontrol güçlüğü ve risk, toplumda güvenlik
kaygıları yaratmaktadır.
a. Küreselleşmenin Kentleşmeye Etkisi
Küreselleşme, son zamanlarda sosyal bilimlerin en gözde
kavramlarından biri haline gelmiştir. Ulusal kültürün ve ekonominin etkilerini
kaybettiği küresel bir süreç yaşanmaktadır. Dünya ekonomisi, kontrol
edilemeyen güçler tarafından yönlendirilmekte ve uluslararası şirketlerin
40
verdiği kararlar ulusal ekonomilere zorla kabul ettirilmektedir. Bu tanım,
ekonomiden sosyolojiye tüm alanlarda, kültür çalışmalarında ve uluslar arası
ilişkilerde kabul edilmektedir (Du Gay, 1999: 78).
Küreselleşmenin en önemli ayağı hiç şüphesiz ekonomidir, ancak tek
ayağı ekonomi değildir. Kongar’a göre küreselleşme, üç bölümden
oluşmaktadır.
Bunlar
siyasal,
ekonomik
ve
kültürel
bölümlerdir.
Küreselleşmenin kaynağını ise ikiye ayırmaktadır. Birincisi, teknolojik kaynak,
yani iletişim bilişim teknolojileridir. Her an her saniye herkes her istediği yere
ulaşabilmektedir.
İkincisi,
siyasi
bir
olayı
SSCB’nin
yıkılmasını
göstermektedir. Soğuk savaşın bitmesiyle, dünya yeni bir döneme girmiştir
(Kongar,1997).
Castells’e göre küreselleşmenin anlaşılabilmesi için ekonomik
boyutlarına bakmak gerekmektedir. Küresel ekonomi, tüm dünya üzerinde
tek birim gibi faaliyet gösteren yapıdır. Küresel şirketler, birbirleriyle bağlantılı
çalışmakta, birçok ülkede yatırımlar yapmakta ve dünya borsalarıyla ilişki
içinde bulunmaktadırlar. Küresel ekonomi, değerli olan ve kar getiren
bölgeleri küreselleşen dünya içine alırken, değersiz bölge ve insanları
dışında tutmaktadır. Küresel şirketler, bilim ve medyayı kullanarak toplumu
şekillendirmektedir. Bunu yaparken dünyanın her yerine yayılmış olan bilişim
teknolojilerinden faydalanmaktadır (Castells, 1999:4).
Ekonominin küreselleşmesi, sermayenin ülke sınırlarını aşarak
hareketli hale gelmesine ve sınırların önemini yitirmesine neden olmaktadır.
Bu nedenle küresel ekonominin temel birimi ülkeler değil, kentler olmaktadır.
Günümüzde artık kentler gücünü ülkelerden değil, ülkeler güçlerini kentlerden
almaktadır (Topal ve Akyazı, 1997:13).
Friedmann, küreselleşen dünyada giderek ön plana çıkan kentleri
‘dünya kenti’ olarak adlandırmakta ve bu tezini yedi maddede ortaya
koymaktadır. Birincisi, kentin dünya ekonomisiyle bütünleşme biçimi ve
dünya ekonomisinde üstlendiği görev, kentte meydana gelebilecek yapısal
değişikliklerde belirleyici olacaktır. Bu durum kente olan göç miktarını, ulusal
ekonomi politikalarını ve toplumsal yapıyı etkilemektedir. Kent dünya
41
ekonomisi için ne kadar önemliyse, kentte yaşayan toplumun yapısı da o
kadar değişkenlik göstermektedir. İkincisi, dünyada bazı önemli kentler
küresel ekonomi açısından dayanak noktaları olarak tanımlanmaktadır. Bu
kentler, mallar ve piyasalar arasında güçlü köprüler kurmaktadır. Üçüncüsü,
dünya kentleri ortaya koydukları üretim ve istihdamla küresel ekonomiyi
kontrol etmektedirler. Dördüncüsü, dünya kentleri uluslar arası sermayenin
toplandığı yerler olmaktadırlar. Beşincisi, dünya kentleri hem uluslar arası
hem de ulusal göçlerin cazibe merkezleri haline gelmişlerdir. Göçler,
kentlerde
toplumsal
çıkarmaktadır.
yapının
Altıncısı,
barındırmaktadır.
Bu
yeniden
dünya
kentlerde
kentleri
düzenlenme
büyük
tam anlamıyla
ihtiyacını
tezatları
kutuplaşma
da
ortaya
içinde
meydana
gelmektedir. Büyük gelir uçurumları yaşanmaktadır. Bunun nedeni olarak
mesleklerin evrimleşmesi gösterilmektedir. Yönetici olarak çalışan kişilerle,
uzmanlık gerektirmeyen işlerde çalışan işçiler arasında çok büyük gelir
farklılıkları olmaktadır. Bu durum, sosyal yapının bozulmasına neden
olmaktadır. Yedinci ve son olarak, dünya kentlerinin büyüme eğrileri,
bulundukları ülkelerin büyüme eğrilerinden daha yukarıdadır. Bu kentlere
olan hızlı göç, sosyal yapının yeniden düzenlenmesini gerektirmektedir.
Barınma, eğitim, sağlık ve belirli bir refah seviyesi ihtiyacı ortaya çıkmaktadır.
Bu durumda devlet ekonomik olarak gücünün yettiği kadar yardım
sağlayabilmektedir. Sonuç olarak düşük gelirli bireyler, şehirlerin belirli
bölgelerinde toplanarak hayatta kalmaya çalışmaktadır. Haklarını aramaya
kalktıklarında ise, her yerde polis baskısıyla karşılaşmaktadırlar (Friedmann,
1986:69).
Hardt
incelemişlerdir.
ve
Negri,
küreselleşmeyi
Marxçı
yaklaşım
açısından
“İmparatorluk” adlı eserlerinde modernliği emperyalizmle
eşleştirmektedirler. İmparatorlukta, bilinmeyen küçük gruplar büyük çoklukları
yönetmektedir. Üçüncü dünya ülkelerindeki insanlar, birinci dünya ülkelerine
göç etmekte ve burada farklı bir yaşam şekli ortaya çıkmaktadır. Göç eden
insanlar gecekondu ve gettolarda yaşamaktadır. Ekonomik ve politik coğrafya
belirsiz hale gelmekte ve sınırlar akışkanlık kazanmaktadır. Yani toplum
düzenini ülke yöneticileri değil küresel sermaye disipline etmektedir (Hardt ve
Negri, 2003: 268).
42
Küreselleşme, tanımlardan anlaşılacağı gibi ulus-devlet yapısına en
büyük tehditlerden biridir. Çünkü devlet, ekonomisini yönlendirecek kararları
alırken bağımsızlığını kaybetmektedir. Küresel boyutta yaşanan olaylar,
devletin işleyişini kolaylıkla etkileyebilmektedir. Ayrıca küreselleşmenin
teknolojik
boyutu,
toplumun
algılarını
kolaylıkla
yönlendirebilmektedir.
Devletin vatandaşı üzerindeki kontrolü küreselleşme nedeniyle azalmaktadır.
Held’e göre küreselleşme devletin kontrolünü azaltmakta ancak sona
erdirmemektedir. Devlet yönetimi tarihsel süreçte olduğu gibi bu dönemde de
şekil değiştirmektedir. Giderek güvensiz ve düzensiz hale gelen dünyada,
devlet politikaları daha küresel ve ulus ötesi olmakta, siyasi gücün bölgesel
ve küresel olarak kullanılması normalleşmektedir (Held, 2004:166).
Küreselleşme,
kentleri
devlet
kontrolünden
uzaklaştırmaktadır.
Kentlerde yaşayan toplum, kente özgü kurallara göre yaşamaktadır.
Leones’e göre kentte yaşayan toplumların bazı ortak özellikleri vardır.
Kentler, farklı inanç ve davranış kalıplarını içeren heterojen bir yapıya
sahiptir. Kentlerde yaşayan grup üyeleri arasındaki farklılıklar, bireylerin
kendilerine has ihtiyaçlarıyla sınırlı olmaktadır. Kentlerde giderek artan
hareketlilik ve kalabalığın içinde kaybolma vardır. Kentte yaşayan insanlar;
ırk, etnik köken, yaş ve inanç bakımından farklıklar göstermektedir (Leones,
2006:133).
Devletin kişi üzerinde etkisini kaybettiği ve bireyin çıkarlarının ön
planda olduğu devlet şekline neo-liberal devlet yapısı denmektedir. Bu
yapıda bireyler serbest piyasada, istedikleri şekilde ticaret yapabilmektedir.
Devlet, piyasadaki kurumlar ve bireyler arasındaki hukuksal altyapıyı
hazırlamakla
görevlidir.
Birey
devletin
hukuksal
koruması
altındadır.
Ekonominin gelişmesi için bireysel girişimciler kilit rol oynamaktadır
(Harvey,2005:166).
Küreselleşme, kentlerin başta ekonomik olmak üzere yapılarında
değişikliklere neden olmuştur. Bu değişiklikler, ekonominin güçlenmesi ve
refah seviyesinin artması nedeniyle çabuk kabul görmüş ancak bazı
beklenmedik sonuçları da gün yüzüne çıkarmıştır. Bu sonuçların başında
güvenlik
gelmektedir.
Küreselleşmeyle
43
birlikte
ekonominin
devlet
kontrolünden çıkarak bireylere devredilmesiyle, kentlerdeki nüfusun kontrolü
de kaybedilmiştir. Kentlerin cazibe merkezi olmaları nedeniyle gerçekleşen
göçlerin temelinde “kısa zamanda zengin olma hayalleri” yatmaktadır. Ancak
kent ne kadar ekonomik olarak özgürleşse ve gelişse de her bir bireyin
hayallerini gerçekleştirebileceği mekan olmaktan uzaktır. Artan nüfusun
getirdiği güvenlik zafiyeti, kentlerde yeni ve zor bir sorun olarak ortaya çıkmış
ve varlığını günümüzde de sürdürmektedir.
b. Kentleşme ve Güvenlik
Kentlerin sahip olduğu imkanlar ve bireylerin bu imkanlara olan
ihtiyacı kentlerdeki nüfusu artırmaktadır. Nüfusun artmasıyla birlikte kent
içinde var olan karmaşa daha da artmaktadır. Belirsizlikler kentte yaşayan
toplumda güven kaygılarına sebep olmaktadır.
Kentleşme ülkelerde farklı sonuçlara neden olabilmektedir. Bunun
başlıca nedeni o ülkede yaşayan toplumun değerleridir. Kentleşmenin
Türkiye’deki etkisi ise şu şekilde olmaktadır. İlk olarak, kentlerdeki
sanayileşme ve kapitalist gelişme insanları bencilleşmesine neden olmakta
ve rant arayışına itmektedir. İkincisi, kentin insanı özgür kılması, her istediğini
yapabilmesi anlamına gelmemektedir. Son olarak küreselleşme insanlarda
bazı değerlerde bozulmalara sebep olabilmektedir. Kentlerde kısa yoldan
zengin olma yollarını deneyen insan sayısı artmaktadır (Keleş, 2006: 13).
Kentleşme bireyde ve toplumda davranış değişikliklerine neden
olmaktadır. Kentlerin insanları özgürleştirmesi genellikle davranışların
başkaları tarafından daha az kontrol edilmesi anlamına gelmektedir. Örneğin
insanlar başkalarına dik bakarlar ancak görmezden gelirler. Bazen de hiç
orada değilmiş gibi davranırlar. Bu durum Goffman tarafından “uygar
kayıtsızlık” olarak tanımlanmaktadır. Sokakta dolaşan insanlar birbirlerine
doğru yaklaşırlarken kısa mesafelere kadar bakarlar ancak tanımazlar.
Tanımak için çaba harcamazlar (Goffman, 2010: 85).
Kentlerdeki davranış değişiklikleri, mekanlara göre de değişkenlik
göstermektedir. Kent, yaşayanların homojen olarak dağıldığı bir mekan
değildir. Kentlerdeki mekansal farklılaşmalardan bahsedildiğinde, akla ilk
44
olarak gettolar gelmektedir. Getto kelimesi, tarihte Yahudilerin şehir içinde
yaşadıkları yerler için kullanılmaktaydı. Kelime yaklaşık beş yüz yıldır
kullanılmaktadır. Kaynağı tam olarak bilinmese de, şehir içinde genel
nüfustan farklı kültüre sahip insanların yaşadıkları yeri tarif etmek için
kullanılmaktadır. Günümüzdeki kullanımında belirli bir ırk veya grup
kastedilmemektedir (Wirth, 1969:5).
Gettolar genellikle şehrin en fakir ve geri kalmış yerleridir. Gettolar
şehirden uzaklaştırılmış ve izole edilmiş mekanlardır. Kültür bakımından
farklılığa,
mekansal
farklılığın
eklenmesiyle
farklılaşma
son
noktaya
ulaşmaktadır. Bu durumdan gettoda yaşayanlar ve diğer kalan genel toplum
memnundur. Bu durum iki grup arasında yapılmış bir çeşit de facto
mutabakattır. Gettoda yaşayanlar kendi kültürünü muhafaza ederken, diğer
kentliler de kent kültürüne göre yaşamaktadır. Kent yönetimi, gettoların
varlığını kontrolü kolaylaştırdığı için desteklemektedir (Wirth, 1969:5).
Kent, mekansal farklılaşmalar yaratarak bireylerin davranışlarını
etkilemektedir. Kentler kültür, mekan ve güç arasındaki ilişkilerden yola
çıkarak sosyal yapıyı anlamayı sağlamaktadır. Örneğin, kentin belirli
bölgelerine girişler kısıtlanmaktadır. Kentlerin bazı bölgelerinde kurulan
sitelerin girişleri güvenlik görevlileri tarafından kontrol edilmektedir. Güvenlik
görevlileri siteye girmeye çalışan kişilerin kimlik kontrolünü yapmakta ya da
site sakinlerine ulaşarak teyit etmektedir. Böylece izole edilmiş alanlara
sadece belirli insanlar girebilmektedir. Bu şekilde korunan sitelere dış
görüntüsünden dolayı girişi engellenen kişiler olabilmektedir. Engellenen
insanlar toplum tarafından dışlanan sapkın olarak tanımlanan insanlardır.
Güvenlik görevlileri, çocuk ve kadınları toplum tarafından istenmeyen
kişilerden korumak maksadıyla, bazı mekanların girişlerini kontrol etmektedir.
Bazı bölgelerde yüksek fiyat uygulamaları ile güçlüler güçsüzlerden
ayrılmaktadır. Kültür faktörü ise görünmeyen ama en güçlü ayrıştırıcıdır. Bu
ayrım, batıda etnik bakımdan olurken doğuda daha çok davranış kalıplarına
göre olmaktadır (Knox ve Pinch, 2010: 46).
Kentin bazı bölgelerindeki evlerde, yüksek fiyatlandırma nedeniyle,
sadece belirli gelir seviyesinin üstündeki kişiler yaşayabilmektedir. Kişinin
45
evinin
adresi,
sosyo-ekonomik
durumunun
göstergesi
olabilmektedir.
Gettolarda yaşayan insanların durumuna benzer olarak, pahalı bölgelerde
oturan kişiler arasında farklılaşmış kültür ve güç ilişkileri ortaya çıkmaktadır.
Lüks diye tanımlanabilecek yerlerde yaşayan insanlar, şehrin genelinden
farklı bir kültüre sahiptir. Bu farklılık tüketim alışkanlıklarından, boş zamanda
yapılan faaliyetlere kadar hissedilmektedir. Para ve güç denklemiyle doğru
orantılı olarak, güvenlik ihtiyacı da üst sınırlarda olmaktadır. Bu şekilde
yapılanmış yerleşim yerleri; etrafı yüksek ve kalın duvarlarla çevrili, kapalı
devre kamera sistemiyle devamlı gözetlenen ve güvenlik görevlileri
tarafından girişleri kontrol edilen izole mekanlardır. Kontrol unsurlarının
fazlalığı ve gözetim altında olmak buralarda yaşayan insanlarda güvenlik
hissini artırmaktadır (Gottdiener ve Hutchison, 2011:156).
Kentler, sahip olduğu ekonomik güç ve sunduğu fırsatlardan dolayı
nüfus olarak yoğun mekanlar haline gelmişlerdir. Kentlerin ekonomik olarak
güçlenmeleri ve neredeyse devlet yapısından özerk hale gelmeleri kente
özgü sorunları ortaya çıkarmıştır. Bu sorunların başında kalabalık kent
toplumunun güvenlik içinde hayatını devam ettirmesi gelmektedir.
Nüfus yoğunluğu, kontrolü zorlaştırdığından dolayı güvenlik için
başlıca sorunlardan biridir. Ayrıca kentlerdeki nüfusun farklı tabakalardan
oluşması
güvenliğin
sağlanmasını
zorlaştırmaktadır.
Tabakaları
gelir
durumlarına göre kent içinde yerleşmesi beraberinde sorunlar getirmektedir.
Toplumdaki bireylerin birbirlerinden kesin çizgilerle ayrışması, bu durumun
kutuplaşmaya gitmesine neden olmaktadır. Kutuplaşan kentlerde, bireylerin
birbirlerine besledikleri güven hissi oldukça azalmaktadır. Güven duygusunun
azalması,
toplumda
huzursuzluklara
neden
olmaktadır
(Musterd
ve
Ostendorf, 1998:7).
Kent güvenliği 1980’lerin sonlarında ön plana çıkmaya başlamıştır.
Kentte işlenen organize suçlar, suç korkusu, şiddet, evsizler, madde
bağımlıları gibi toplumu genel işleyişine aykırı durumlar nedeniyle meydana
gelen düzensiz şartlar; politik, ekonomik ve sosyal söylemlerin ana konusu
olmuştur. 21’nci yüzyılda bu duruma terör de eklenmiştir (Frevel, 2006: 2).
46
Kent güvenliği, merkezi hükümet ve yerel yönetimler için başlıca
görevdir. Güvenliği sağlamak için suç önleme çalışmaları artmaktadır. Suç
önleme kapsamında halka açık alanlarda teknik kontroller arttırılmaktadır.
Güvenlik kontrollerin yapılmasından maksat sadece suçu önleme değil, ek
olarak güvenliğin hissettirilmesidir (Frevel, 2006: 2).
Günümüzde 11 Eylül saldırılarından sonra uluslar arası sahada da
başlayan suçlu arayışı tüm toplumda tedirginliğe ve güvensizliğe neden
olmuştur ki, bireyler devlet açısından risk teşkil etmeye başlamıştır. Bu süreç
Beck’in (1992) ortaya koyduğu, sanayi devrimi sonrasında oluşan risk
toplumu kavramını yeniden ortaya çıkarmıştır. Bunun doğal sonucu olarak
devletin toplum üzerindeki kontrol ve otoritesi son derece artmıştır (Beck ve
diğerleri, 2003:17).
c. Kentleşme ve Suç Korkusu
Kent güvenliğinin sağlanmasıyla kentte yaşayan bireyler kendini
güvende
hissetmektedirler.
Güvende
hissetme
duygusunun
karşıtı
güvensizlik yani suça maruz kalma korkusudur. Bireyler suça maruz
kalmaktan korktuklarından dolayı tedirgin olmaktadır.
Suç korkusu, 1960’lı yıllardaki çalışmalarda yer almaya başlamıştır.
Savaş karşıtı gösteriler, siyahların haklarını savunmaya başlaması ve kadın
haklarının iyileştirilmesi için ortaya çıkan tepki hareketleri Amerika’da
gündemi oluşturmuştur. Protestolar sırasında ortaya çıkan şiddet, suç
oranlarını artırmıştır. Suçun yaygınlaşması toplum içinde güvensizlik ve suç
korkusunu ortaya çıkarmıştır (Loo, 2008: 12).
Suç korkusu, sadece suçtan korkma şeklinde olmamaktadır. Bu
korku, aynı zamanda toplum düzenine aykırı olan hareketlere karşı da
olmaktadır. Toplum düzenini tehdit eden kişiler ve davranışlar da suçu
simgeledikleri
için
korkuya
neden
olmaktadır.
Bireylerin
toplumu
değerlendirme şekli, sahip oldukları suç korkusunu şekillendirmektedir. Bu
değerlendirmeyi; suç korkusunu tetikleyen kişilerin toplum düzenine tehdit
oluşturması, güvenilirliği ve toplum tarafından kabul edilmeyen bir gruba üye
olmasına göre yapmaktadır. Bu üç kıstas bireylerin toplum düzenine olan
47
uyumlarını ölçmektedir. Sosyal kontrole maruz kalan bireylerden uyum
gösteremeyenler dışlanmakta ve uyum gösterenler tarafından tehdit olarak
kabul edilmektedirler (Jackson, 2008:145).
Kentlerde güvenlik hissinin azalmasının sebeplerinden biri de
komşuluk ilişkilerinin azalmasıdır. Bursik ve Grasmick’e göre, komşuluk
ilişkileri suç korkusu ve güvenlik hissi üzerinde etkilidir. Hızlı nüfus artışı ve
toplumun farklı tabakalarından meydana gelen mahalleler komşular arası
sosyal kontrolün azalmasına neden olmaktadır. Komşular arasındaki kontrolü
azaltan diğer önemli bir faktör ise, komşuların kısa zamanda taşınmasıdır
(Snell, 2001: 5).
Kentte yaşayan toplumun alışkanlık haline getirdiği hızlı yaşam,
kişiler arasındaki ilişkilerin muhteviyatını değiştirmekte ve güvenlik algılarını
yeniden şekillendirmektedir. Güvenlik ile ilgili algıları etkileyen en önemli
etkenlerin başında suça maruz kalma korkusu gelmektedir. Bu korku
komşuluk ilişkilerinden yaşanan evin mimarisine kadar uzanmaktadır.
Kısacası suça maruz kalma korkusu, kentte yaşayanların birbirleriyle olan
ilişkilerinde belirleyiciliğini sürdürmektedir.
Suça maruz kalma korkusunun davranışları belirlemesi, sosyal
kontrolün günlük hayattaki yansıması olmaktadır. Toplumun kontrolünü
sağlamak amacıyla suçun tanımlanması ayrıca önem arz etmektedir.
Bireylerin gelir farklılıklarından dolayı meydana gelen toplumsal tabakalaşma,
devletin kontrolü devam ettirmek amacıyla desteklediği bir durum olarak
ortaya çıkmaktadır. Suç, söz konusu düzeni bozmak isteyen kişilerle
ilişkilendirilerek, suçun devlete karşı değil bireylerin mal varlıklarına karşı
olduğu algısı oluşturulmaktadır. Böylece, toplumun devlet tarafından
belirlenen sınırlar dışında hareket edenlerin cezalandırılmasını onaması
kolaylaştırılmaktadır. Suçlu, refah devleti tarafından tam olarak sosyalleşmeyi
başaramayan, ekonomik, sosyal ve psikolojik şartları taşımayan kişi olarak
tanımlanmıştır. Yani suçlu devletin kurallarına uyan vatandaşın çıkarlarına
karşı olan kişi olmaktadır (Garland, 2001:15).
Foucault
(1991:102)
devletin
48
bireyleri
kendi
istediği
forma
dönüştürmesine iktidar söylemi (govermentality) olarak tanımlamaktadır.
Devletin
iktidar
söylemine
tutunarak
bireylerin
bedenleri
üzerindeki
egemenliği, günümüze kadar ayakta kalmasını sağlamıştır. İktidar söylemi,
devlete toplum için faydalı ve zararlı olanları belirleme yetkisini sağlamıştır.
Bireyler adına karar alan devlet, bireylere iyi ve kötüyü tanımlayarak
devreden
çıkmakta,
sanki
kararlarını
kendileri
alıyormuş
algısını
yaratmaktadır. Böylece devlet ve toplum arasında çatışma yaşanmasının
önüne geçilmektedir.
Suç ve suçlunun devlet tarafından tanımlanması toplumda suça karşı
ortak algılar yaratmaktadır. Yalnız suç korkusunu tetikleyen etki sadece
suçlular değildir. Ayrıca toplum tarafından kabul edilen normlara uymayanlara
“sapkın” (deviant) etiketi yapıştırılmaktadır. Sapkın olarak etiketlenen kişilerin
etrafta olması da suç korkusunu beslemektedir. Devletin toplumda yarattığı
etiket, sadece kanunlar ve kurallar yoluyla değil medya tarafından da
desteklenerek perçinlenmektedir. Sapkın olarak etiketlenen kişiler öyle
olduklarından dolayı değil toplum tarafından dışlandıkları için davranışları
değişkenlik
göstermektedir.
Toplum
normlarına
uymayan
kişilerin
etiketlenmesi, o kişileri daha da farklılaştırmakta ve neredeyse suça
itmektedir (Cohen, 2002:8-9).
Suçla ilişkilendirilen yani kriminalize edilen kişilerin şehirlerdeki
varlığı, devletin kanunlarla ve medyayla oluşturduğu sapkın profili, toplumda
şehrin belirsizliğinden kaynaklanan suç korkusunu beslemekte ve güncel
olarak hafızalarda tutmaktadır. Bu korku, kentte yaşayan toplumu daha
güvenli olmak için önlerine sürülen seçeneklere yönelmesini ve boyun
eğmesini kolaylaştırmaktadır. Foucault (2011a:75), bu durumu iktidarın
görünmezliği olarak tanımlamaktadır. Yani devlet direkt olarak vatandaşlarına
çözüm önermekten kaçınmakta, ancak oluşturduğu bilgi düzleminden başka
bir yere kaçmasını da engellemektedir. Vatandaşlar, suç korkusuna maruz
kalmamak için yazılı olmayan ama herkes tarafından kabul edilen; hava
kararınca
zorunlu
olmadıkça
dışarı
çıkmamak,
ışıklandırılmış
yolları
kullanmak hatta bazı semtlere hiç gitmemek gibi kurallara kendiliğinden
uymaktadır. Bir bakıma toplum, kendi kendini kontrol altına almaktadır. Yazılı
olmayan ama toplum tarafından kabul edilen çözümlerden biri olarak da site
49
şeklinde dışarıya kapalı yerleşim biçimini tercih etmek gelmektedir (Garland,
2001:162).
2. KENTLEŞME VE GÜVENLİK ÇERÇEVESİNDE GÜVENLİKLİ SİTELER
Küreselleşmeyle
birlikte
ekonomik
olarak
güçlenen
kent,
kalabalıklaşan nüfusu ve hızlı hayat temposuyla belirsizlikler tablosu haline
gelmiştir. Kentin belirsizliklerinden kurtulmak amacıyla kentlerde yaşayanlar,
kendileri gibi olanların “benzerleri”nin etrafında olmasını arzulamaktadır. Bu
durumun doğal sonucu olarak, kentlerde gözle görülür şekilde tabakalaşma
ortaya çıkmaktadır.
Bauman (2003:25) şehrin belirsizliklerinin ortadan kalkmasıyla birlikte
şeffaflaşması ve güvenli hale gelmesini “ideal şehir” olarak tanımlamıştır.
Yaşayanların birbirlerine dostça davrandıkları ve güven içinde yaşadıkları
ideal şehir ütopyasının gerçekleşmemesi sonucu, şehirde yaşayanlar
kendilerini ya evlerinin kilitli kapıları arkasına saklamakta ya da koruyucu
kalkanların arkasında yaşamaktadır.
İdeal şehri güvenlik ile ilişkilendirilen Bauman (2003:25), şehirde
yaşayanların birbirinden uzaklaşma isteğinin temelinde de güvende olma
isteği olduğunu vurgulamıştır. Güvende olma hissinin karşısında, suça maruz
kalma korkusu yatmaktadır. Kilitli kapılar arkasında kilitli olmanın yetmediği
durumlarda daha güvenli olmak amacıyla koruyucu kalkan gibi görünen site
şeklindeki yerleşkeler tercih sebebi olarak ortaya çıkmaktadır.
Siteler, suça maruz kalma korkusunun mimari bir yansımasıdır.
Siteler mimari yapıları bakımından; etrafı duvarlarla çevrili, duvarların
üstünde tel çitler bulunan, hatta bazı sitelerde tel çitlerin üzerinde dikenli
teller bulunan, kapalı devre kamera sistemleriyle donatılmış, kendine özel
uzaktan kumandalı otoparkları olan, manyetik okuyuculu bina girişleri
bulunan ve bazılarında güvenlik görevlileri tarafından korunan yerlerdir.
Özellikler alt alta sıralandığında Bauman’ın (2003:25) kalkan tanımından
öteye geçerek kaleye benzemektedir.
Sitelerin koruyucu özellikleri siteleri cazip hale getirmektedir. Sitelerin
50
tercih edilmesinin çeşitli nedenleri vardır. Bu gerekçelerin başında suç
korkusu ve güvende olma ihtiyacı vardır. Diğer gerekçeler:
 Sadece site sakinleri tarafından kullanılan otopark, çocuk oyun alanı
gibi ortak kullanım alanları,
 Yaşayanların kendilerini özel hissetmelerini sağlaması ve saygınlık,
 Güvenli yatırım olarak görülmesi ve site içindeki kişilerin benzer
ekonomik güce sahip olması,
 Site içindeki çevre düzenlemesinin devlet kontrolünden bağımsız
olması sayesinde sağlanan daha özel hizmetler,
 Sitenin sakinlerine kimlik kazandırması olarak sıralanabilir (Frantz,
2006: 69-71).
a. Sitenin Mekan Olarak Değerlendirilmesi
Oscar Newman, site şeklindeki yerleşkeleri savunulabilir mekan
olarak tanımlamaktadır. Savunulabilir mekanın en önemli özelliği, mekanın
oturanlar tarafından savunulmasıdır. Buradaki savunma, herhangi bir silahla
korumadan öte, yaşanan mekanın inşa edilmeden önce güvenlik kriterleri göz
önüne alınarak planların yapılması ve bu planlar ışığında inşa edilmesidir.
Savunulabilir mekanlar, sahip oldukları mimari özelliklerden dolayı suçu ve
suçluları dışarıda tutma amacı gütmektedir. Devletin bu savunmada herhangi
bir işlevi söz konusu değildir. Tamamen o mekanda oturanlar tarafından
kontrol edilecek olan ortak alanlar, bir bakıma komşular arasında oluşan
sosyal kontrol projesidir (Newman, 1996:9)
Site, yaşam alanı olmasının yanında fiziksel özellikleri bakımından
savunulabilir bir mekandır. Site sakinleri maruz kaldıkları suç korkusundan
uzaklaşmak amacıyla sitede oturmayı seçmektedir.
Sitede oturmayı
seçmenin tek sebebi, güvenlik değildir. Ancak güvenlik en önemli etkendir.
Sitelerin en önemli tercih sebebi olan güvenlik ihtiyacını sitelerin
fiziksel yapısı yani kapalılığı sağlamaktadır. Sitelerin kapalılığı nedeniyle içine
51
giren kişi sayısı sınırlı olmaktadır. Kamuya açık olan mahallelerden geçen
kişiler, herhangi biri olarak algılanmasına rağmen, site sınırlarına giren kişiler,
yabancı ise daha fazla dikkat çekmektedirler. Yani mekanın kapalılığı, içinde
dolaşan kişilerin daha belirgin olmasını sağlamaktadır. Siteler kalabalık
olsalar dahi kamuya açık olan yerlere göre daha belirgin mekanlardır.
Mekan, suçun işlenmesinde belirleyici faktörlerden biridir. Suçu
işleyen kişinin tamamen bilinçli olarak suça teşebbüs ettiğini kabul eden
fırsatçılık teorisinde üç yaklaşım ön plana çıkmaktadır. Birincisi saldırı
suçlarını açıklayan rutin faaliyetler yaklaşımıdır. Bu yaklaşımda suç;
saldırgan, uygun hedef ve suça engel olabilecek güvenlik görevlisinin
olmadığı mekandan oluşmaktadır. Hedefin uygunluğu saldırganın ele
geçirirken sağladığı kolaylıkla ölçülmektedir. Mekanın uygunluğu ise güvenlik
görevlisi veya suçu haber verebilecek kişilerin varlığı ve kullanım şekline göre
belirleyici olmaktadır (Felson ve Clarke, 1998:4-5).
Suç işleyecek kişiler daha çok kullananlar tarafından rutin olarak
kabul edilen ve herhangi bir farkındalık yaratmayan mekanları tercih
etmektedirler. Rutin mekanlar; otobüs durakları, metrolar gibi kullananların
etrafına dikkat etmedikleri yerler olmanın yanında, sabah çıkış ve dönüş saati
sabit olan müstakil evler de olabilmektedir. Siteyi farklılaştıran durum,
kamusal alandan ayıran duvarları, kameraları ve varsa güvenlik görevlileri
olmaktadır (Brantingham ve Brantingham, 2004:269). Sitelerin mimarisinde
bina girişlerinin diğer binalar tarafında görülebilecek şekilde yapılması da
rutin mekan kavramından uzaklaştırmaktadır.
Mekan ve suçu ilişkilendiren ikinci teori suç çizgisi teorisidir (crime
pattern theory). Bu teoride kişilerin yaşadığı mekanlar ve bu mekanlar
aralarında kullandıkları yollar rutin hale geldiğinde; okuldan eve, evden okula
gibi suça teşebbüs edecek kişilere fırsat doğmaktadır. Kişilerin yaşamını
geçtiği bölge “sınır”, yolculuk yaptığı durak ve istasyonlar “düğüm noktası”
olarak tanımlanmaktadır. Saldırı suçları ve mala karşı suçlar birbirini
tanımayan insanların karşılaştığı bu sınırlarda daha fazla ortaya çıkmaktadır.
Suçun belirsizliğin olduğu noktalarda arttığını savunan bu teori, suç
oranlarının azaltılmasına yönelik çözüm olarak şehir planlamasının daha
52
“izlenebilir” şekilde yapılmasını öne sürmektedir (Felson ve Clarke, 1998:6).
Suç ve mekanı ilişkilendiren üçüncü yaklaşım, suçlunun tamamen
aklıyla suç işlediğini ortaya koyan rasyonel seçim perspektifidir. Bu
yaklaşımda suçlu eylemin sonucunda elde edeceği getiri ile gireceği tehlikeyi
hesaplamakta ve kararını bu değerlendirme sonucunda vermektedir. Örneğin
bilgisayar çalacak bir hırsız gireceği evi seçerken, evlerin yapısına,
çevresine, girişin zorluğuna ve kaçış yollarına bakarak karar vermekte ve
kolay olanı seçmektedir (Felson ve Clarke, 1998:7).
Sitenin fiziksel yapısı ve sahip olduğu özellikler değerlendirildiğinde,
suç işlemeye karar veren kişiler için “elverişli hedef” kavramına pek de
uymadığı ortaya çıkmaktadır. Çünkü sitelerin mimari yapısı karmaşadan öte
sadelik ve görülebilirlik üzerine kurulmuştur. Ayrıca gözetleme sistemleriyle
desteklenen siteler daha güvenli hale gelmektedir. Bu durum “sitelerde
hırsızlık olamaz” gibi bir çıkarsamaya götürmekten ziyade suç işleyenler için
daha zor bir hedef olarak algılanmasını sağlamaktadır.
Mekan ve suç ilişkilendirilmesi yapıldığında sitelerin daha güvenilir
olarak çıkması, siteleri talep edilen yerler haline getirmektedir. Bir şeyi
istemek için kişinin içinde oluşan arzunun nasıl olduğu veya nasıl ifade
edildiği araştırmanın kapsamı dışındadır. Suça maruz kalma korkusu ve
suçlular için engel teşkil edebilecek fiziki özelliklerinden dolayı siteler daha
güvenli bir yaşam için çıkış yolu olarak görünmektedir.
Güvenlik
sorunsalının
sebepleri
ve
çözümünün
ortak
olarak
bulunması, güvenliğe dair algıların yönetildiğini ortaya koymaktadır. Karar
verecek kişilerin düşünceleri şekillendirilerek istenilen çözümü onların da
çözüm olarak görmeleri sağlanmaktadır. Toplum içinde yaşayan bireylerin
seçme özgürlüğü ortadan kaldırılarak, iktidar tarafından belirlenen normlara
uymaları
sağlanmaktadır.
Uymayanlar
cezalandırılmakta
veya
ötekileştirilmektedir. Böylece bireyler neyi beğeneceklerine dahi kendileri
karar verememekte ve sosyal kontrole maruz kalmaktadır. Bireylerin ruhu
şekillendirilmekte ve istenen kıvamda kalmalarıyla kontrol sağlanmaktadır
(Rose, 2004:240).
53
b. Sitenin Davranışlara Etkisi
İnsan, kendini ifade etmek ve ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla
davranışlar sergiler. Bu davranışlarının anlam kazanmasını sağlayan
faktörlerin başında insanın çevresi gelmektedir. Bir kişinin spor karşılaşması
seyrederken bulunduğu yerde zıplaması normalken, sinema seyrederken
sessizliğini koruması beklenen bir davranış olmaktadır.
Çevrenin insan davranışlarına etkisi çok büyüktür. Ancak çevrenin
belirleyiciliği, o anda o mekanda yaşayan kişi tarafından fark edilemez. Çevre
davranışı belirleyen gizli bir parametredir (Bonnes ve Bonaiuto, 2002: 29).
Davranışlarda etkili olan mekanın etki derecesi her yerde aynı
değildir. Etkinin derecesi kişilerin başka kişilerle olan temasına, maruz kaldığı
kontrole ve sosyal konumuna göre değişmektedir. Örneğin hastanedeki
doktorla, hastanın davranışları veya evin içinde ev sahibi ve misafirin
davranışları
farklılık
göstermektedir.
Mekanın
sahipleri
olarak
tanımlanabilecek ev sahipleri veya çalışanları ile misafirler arasındaki
davranışsal farklılıkların temelinde, mekanın kullanımı yatmaktadır. Ev sahibi
evinin tüm odalarını kullanabilirken, misafirler sadece müsaade edilen
yerlerde bulunabilmektedirler (Peponis ve Wineman, 2002:283).
Mekanın davranışlara olan etkisini mimari yapısı artırmaktadır.
Bunun başında kapalılık gelmektedir. Kapalı ve başkaları tarafından
gözetlenen mekanlar kişiler üzerinde kontrol algısını artırmaktadır. Sitelerin
fiziksel yapısı da, Foucault’un (1995:142)
tasvir ettiği disipliner mekanlar
olan hastane ve fabrikaya benzemektedir. Site elbette hapishane değildir,
ancak mimari yapısı göz önüne alındığında kontrollü girişleri, duvarları ve
kameralar göz önüne alındığında disipliner mekan kavramına uyum
göstermektedir.
Sitelerin mimari yapısının sakinleri üzerinde yarattığı kontrol etkisi
misafirlere göre daha azdır. Ancak site dışındaki davranışlarla site sınırları
içindeki davranışların farklılaşmaktadır. Bu farklılığı artıran en önemli öğe
kapalılık özelliğidir.
54
c. Site ve Sosyal İlişkiler
Sitede yaşayanların siteleri tercih etmelerinin sebeplerinden birisi
saygınlık ve kendine benzeyenlerle yaşama arzusudur. Saygınlık veya
kendini özel hissetme olarak tanımlanabilecek bu durumu bazı sitelerin
mimarisi sağlamaktadır. Büyük giriş kapıları, üniformalı güvenlik görevlileri ve
çevre düzenlemeleri ile eski kraliyet dönemini anımsatmaktadır (Frantz,
2006: 69-71).
Kendini özel hissetme duygusunu besleyen siteler doğal olarak
sakinleri arasındaki ve site dışındakilere karşı davranış değişikliklerine de
sebep olmaktadır. Sitede yaşama gerekçesi benzeşen kişilerin oluşturduğu
küçük topluluk kendi içlerinde homojenlik sağlamaktadır.
Bauman, siteleri yasakçı (interdictory) mekan olarak tanımlamakta,
sınırlarının tamamen ayrıştırıcı olduğunu vurgulamaktadır. Site sınırları
dışında kalanlar yüksek duvarlar ve güvenlik görevlileri sayesinde içeri ancak
izinle girebilmektedir. Bunun sonucunda site sakinleri dışarıdakilerden
soyutlanmanın ve kendini özel hissetmenin hazzını yaşamaktadır. Böylece
şehirde yaşayanlardan farklılaşmakta ve ruhlarını özgürleştirmektedirler
(Bauman, 2003:31).
Sitelerde birbirine benzeyen insanların yaşaması, onları kendileri gibi
olmayanları yabancı veya dışarıdakiler şeklinde etiketlemeye itmekte ve
güvenlikleri için tehdit olarak görmektedirler. Bunun nedeni içeridekilerin daha
güvenli hissetmelerini sağlamak amacıyla, sitenin kapalı mimarisini haklı
gösterme ve dışarıdakileri tehlikeli olarak nitelemektir. Dışarıdakilerin tehdit
olarak algılanması sağlanarak kapalı sitedeki insanlarda hayali bir düşman
yaratılmakta ve böylece güvenlik kavramının gölgesinde kontrol altına
alınabilmeleri kolaylaşmaktadır (Innes, 2003:96).
Bauman’a (1997:13-18) göre, bir grup tarafından yabancı olarak
nitelenen kişilerin, o grupla ilk iletişim kurma çabaları esnasında ne kadar iyi
davranırlarsa
davransınlar
grup
tarafından
kabul
edilmeme
ihtimali
bulunmaktadır. Küçük gruplar ve yabancılar arasında var olan bu ilişki
düzlemi makro olarak nitelendirilebilecek devlet ve toplumu arasında da
55
vardır. Devletin vatandaşlarının tüm yaptıklarını öğrenme gayretiyle yürüttüğü
çalışmalar bireyleri devlet karşısında şeffaf hatta çıplak bırakmaktadır. Bu
şeffaflığı sağlamayan kişiler toplum tarafından da devlet tarafından da
yabancı olarak tanımlanmaktadır.
Yabancıların tehlike olarak algılanması ve bilinmeyen olması,
toplumda
kendine
benzeyen
kişilerle
beraber
olma
isteğini
ortaya
çıkarmaktadır. Herkesin birbirine benzediği yerlerde yaşama arzusu ortaya
çıkmaktadır. Yaşayanların tümünün birbirine benzediği ütopik mekanları
Cohen “arındırılmış şehir” (purified city) olarak tanımlamaktadır. Arındırılmış
şehir hayalinde her bireyin birbirine benzediği, yabancılara yer olmayan ve
böylece karmaşadan uzak düzenin hakim olduğu mekan arzusu yatmaktadır
(Cohen, 2007:230).
Farklılıkların tehlike olarak düşüncelere kodlanması, toplumun
kontrolünü de kolaylaştırmaktadır. Birbirine benzeyen kişilerin bir araya
gelerek meydana getirdikleri “yaşam adacıkları”, yabancıları dışarı tutarak
içerideki düzenin devamlılığını vaat etmektedir.
Site sınırlarında kalan düzen ve belirginlik, sakinleri arasındaki
davranışlara da yansımaktadır. Düzeni koruma uğruna, site sakinleri
belirlenen kurallara tam itaat göstermek zorunda bırakılmaktadır. Foucault’a
göre bu durum iktidarın toplum üzerindeki dolaylı müdahalesidir. Düzeni
arzulayan toplumlar, yöneticilerin müdahalelerine gerek kalmadan belirlenmiş
kurallara itaat etmektedir (Foucault, 2011a:75).
Kişisel tercihlerin ötesinde topluluğun aldığı kararlara uyum gösterme
eğilimi sergileyen bireyler, daha kolay kontrol altına alınabilmektedir.
“Toplumsal şuur”, “kollektif bilinç” gibi kavramlarla bireyler, bireyselliklerini
yitirerek topluluğun aldığı kararlara boyun eğmeyi ve uyumlu vatandaş
çizgisini korumayı tercih etmektedir. Toplumun parçası olma eğilimi kontrolü
kolaylaştırmaktadır.
Devlet, toplumu bir noktaya yönlendirmek istediğinde “zorlamak”
yerine
karar
verme
sürecine
onları
da katarak “esinlenmek”
veya
“yönlendirmek” fiillerini yapmaktadır. Yani devlet, toplumu istediği noktaya
56
getirmek için toplumu karar verme sürecine katarak “kendi kararıymış gibi”
algılanmasını sağlamaktadır. Böylece devlet kontrolünü devam ettirirken,
vatandaş karar verici olduğunu zannetmektedir (Van Vugt ve diğerleri,
2000:25). Site yönetiminin aldığı kararlar da küçük toplantılar sonucu ortaya
çıkmaktadır. Tüm site sakinlerinin görebileceği yerlere asılan bu kararlar
düzeni sağlamaktadır. Karar verme sürecinde katkıda bulunan veya
bulunmayan tüm site sakinleri kurallara uymaktadır.
Site sakinlerinin güvenlikli kapılar ardında özgürleşmesi ya da hayali
tehditlere karşı daha güvenli olmak arzusuyla tüm kontrol uygulamalarına
boyun eğmesi ikileminin çözümü net değildir. Ancak kapalı sitelerin toplumda
ayrışma yarattığı açıkça ortadadır.
ç. Siteler ve Toplumsal Ayrışma
Ekonominin güçlü olduğu şehirde kalabalıklaşan nüfusun yerleşim
yeri seçme veya seçtirilmesinde çeşitli faktörler etkili olmaktadır. Bu
faktörlerin başında kendi gibi olanın yanında olma yani “benzeşme”
gelmektedir.
Benzeşme de çeşitlilik göstermektedir. Benzeşen grupların beraber
yaşadıkları
yerler,
bazen
görünen
bazen
de
görünmeyen
sınırlarla
“korunmaktadır”. Şehrin içinde bazı bölgelere girmek için o bölgeden olmak
gibi görünmez kurallar vardır. Şehir içinde yabancıların giremediği bölgeler;
çetelerin hakim olduğu bölgeler, etnik veya dini kökenler bakımından
benzeşenlerin birleştiği bölgeler ve son olarak güvenlikli siteler olmak üzere
çeşitli şekillerde olabilmektedir (Atkinson ve Flint, 2004: 876).
Güvenlikli
sitede
yaşayan
kişilerin
seçtiği
ayrışma,
diğer
ayrışmalardan “gönüllü” olarak seçilmesiyle farklılaşmaktadır. Güvenlikli
siteler sayesinde belirli derecede gelir seviyesine sahip olanlar, toplumun
geneliyle aralarına bariyerler koymaktadır. Gelir farklılığının temel ayırıcı
olduğu güvenlikli siteler, toplumdan tamamen ayrı bir hayat sunmaktadır.
Güvenlikli siteler yerel yönetimler tarafından da desteklenmekte böylece
toplumun kontrolünü daha kolay hale getirilmektedir (Stenson, 2007:54).
57
Gelir seviyesinin neden olduğu ayrışma yönetimler tarafından
yatırımlara da yansımaktadır. Şehir içinde yapılan altyapı çalışmalarında gelir
seviyesi gözetilmektedir. Gelir seviyesi yüksek olan yerlere yapılan
çalışmalarla, o bölgeler cazip hale getirilirken, gelir seviyesi düşük olan
bölgeler
bu
imkanlardan
daha
geç
yararlandırılarak
ayrışma
körüklenmektedir. Sahip olduğu imkanlarla toplumun genelinden ayrılan
yüksek gelirli gruplar, kullandıkları internetin hızı, evlerine giderken
kullandıkları yollar, su ve elektrik hizmetleriyle dahi farklı bir kimlik
kazanmaktadırlar. Yüksek gelirli grupların harcamaları ve ihtiyaçlarının da
farklılaşmasından dolayı, alışveriş yaptıkları marketlerdeki ürün çeşitliliği ve
kalitesi de farklılaşmaktadır (Graham ve Marvin, 2001:33-237).
Gelir seviyesinin yol açtığı farklılaşmayı Wirth (1969:153), belli
meslek gruplarından olanların belirli bölgelerde yaşamayı seçerek toplumda
ayrışmaya sebep olarak göstermiştir. Yönetici kademesinde olanlar ile işçi
olarak çalışanların farklı yerlerde yaşamaları karmaşıklaşan şehir hayatında
düzen sağlamak adına atılan adımlardan biridir.
Toplumsal tabakalaşmanın bir sonucu olarak ortaya çıkan güvenlikli
siteler,
suça
maruz
kalmaktan
kaçınanlar
için
çıkış
yolu
olarak
görünmektedir. Suçun belirli düğüm noktalarından hareketlerle belirli çizgiler
boyunca işlendiğini açıklayan suç çizgisi yaklaşımına göre; market, bar gibi
ortak yaşam alanları kurbanların seçildiği düğüm noktalarıdır. Ücretlerin
yüksek olduğu lokantalar, süpermarketler veya otellere sadece bu ücreti
karşılayabilecek kişiler gidebilmektedir. Ücretlere sağlanan bu izolasyonun
doğal sonucu olarak, yüksek gelir grubunda olanların suça maruz kalma
ihtimalleri de azalmaktadır (Atkinson ve Flint, 2004: 887).
Güvenlikli siteler, suça maruz kalma korkusundan dolayı toplumda
arzulanan bir yaşam şekli olarak pazarlanmaktadır. Toplumun tabakalaşması
yöneticilerin yatırımlarını belirlerken, ekonomi aktörleri içinde belirleyici bir
unsur olmaktadır. Emlak satışlarında güvenlik görevlileri pazarlama aracı
olarak sunulmaktadır. Güvenliğin sonuç, suç korkusunun sebep olduğu bu
denklemde suç korkusuna dikkat etmek gerekmektedir. Suç korkusunun
kontrolü kolaylaştırması toplum tarafından algılanma şeklini de önemli hale
58
getirmektedir. Suç korkusu ne kadar pompalanırsa, güvende olma ihtiyacı da
o kadar artacaktır. Toplumu kontrol etmek amacıyla “güvenlik” gölgesindeki
talimatlar veya “suç kurbanı” olma korkuları daha kolay kabul görecektir
(Garland, 2001:163).
Güvenlikli siteler toplumsal ayrışmanın sebebi olmaktan öte sonucu
olarak ortaya çıkmaktadır. Güvenlikli sitede yaşama isteğinin gerekçeleri çok
çeşitlense de, ortak amaç daha huzurlu bir hayat sürmektir. Hayatını daha
konforlu şekilde sürme isteği çok masum bir istektir. Ancak bu isteğin iktidar
ve ekonomi aktörleri tarafından kontrol edilmesi de kaçınılmaz bir gerçektir.
Cazip hale getirilen güvenlikli sitelerin toplumda ayrışmalara sebep
olmalarından dolayı vazgeçilmesi günümüz şartlarında pek de mümkün
görünmemektedir.
Şehrin karmaşıklaşan yapısı, risk algılarının ve suç korkusunun
yönlendirilmesi sonucunda hayatını iktidar tarafından belirlenen sınırlar içinde
devam ettirmek zorunda kalan toplumda, güvenlikli siteler sadece güvenlik
denkleminin bir sonucudur. Güvenlikli sitelerin talep edilen yerler haline
gelmesiyle birlikte toplum içinde bu ayrıcalığa sahip olma yarışı başlamıştır.
Güvenlikli site sayısının kısıtlı olması ve söz konusu sitelerde yaşamak
isteyen kişilerin sayıca fazla olmasından dolayı, sadece gelir durumu yeterli
olanlar bu ayrıcalığa sahip olabilmektedir. Kısacası toplumsal tabakalaşma
devlet tarafından kontrolü devam ettirmek amacıyla desteklenmektedir.
Güvenlikli sitelerin sınırları dışındaki dünyanın riskli ve tehlikeli olarak
tanımlanması
sağlanamadığı
aslında
toplumun
sonucunu
ortaya
büyük
çoğunluğunun
çıkarmaktadır.
güvenliğinin
Devlet,
güvenliği
sağlanmayan büyük kısım için çareler aramak yerine, ayrışmayı destekleyen
politikalarla
düşük
gelirli
vatandaşlarını
suçla
ilişkilendirerek
ötekileştirmektedir. Böylece yüksek gelirliler izole ve korunaklı yaşamına
devam ederken, düşük gelirliler istenmeyen kesim olarak etiketlenmektedir.
Sonuç olarak, önemli olan güvenlikli siteler gibi izole alanların
artırılmasından ziyade güvenlikli sitelerin dışındaki büyük kalabalığın
yaşadığı dünya daha güvenli hale getirildiğinde toplumsal bütünleşmenin
59
sağlanması daha kolay olacağı ortadadır.
60
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
SOSYAL KONTROLÜN YENİ BİÇİMİ OLARAK ÖZEL GÜVENLİK
BİRİMLERİ: SİTE YERLEŞİMLERİNDE YAŞAYANLAR ÜZERİNDE
KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ, ANKARA ÖRNEĞİ
VERİLERİN ANALİZ EDİLMESİ
Devlet, güvenlik hizmetini vermekle yükümlü olmasına rağmen neoliberal politikaların işleyişi çerçevesinde, güvenliğini sağlamakla sorumlu
olduğu bazı bölgelerde sorumluluğu özel sektöre devretmiştir. Devrettiği
güvelik hizmetini kendi kolluk gücüyle bürokratik yollarla kontrol etmektedir4.
Özel güvenlik şirketleri, devletin sorumlu olduğu güvenlik hizmetini ücret
karşılığında talep eden bireylere sunmaktadır.
Özel güvenlik hizmetinin yoğunlaştığı bölgeler, genellikler sahip
olduğu karmaşık yapıdan dolayı şehirlerdir. Şehirlerin tarih içindeki ekonomik
gelişimi ve cazibe merkezi olması nedeniyle yaşanan nüfus artışı, riskli
bölgeler olarak belirmesine neden olmuştur.
Şehrin risklerle dolu yapısı, güvenlik sorununun neden kısmını
oluştururken, devletin güvenlik hizmetini özel şirketlere devretmesiyle ortaya
çıkan özel güvenlik görevlileri çözüm olarak belirmektedir. Söz konusu
denklemde, parametrelerin ve çözümün devlet tarafından belirlendiği çok
açık şekilde görünmektedir.
Bu anlamda da çalışmanın bu bölümünde bireylerin özel güvenlik
görevlilerine ilişkin tutumları, bireylerde meydana getirilen algılar ve kabuller
ortaya konurken sosyal kontrolün yeni biçimi anlaşılır kılınmaya çalışılacaktır.
1.
GÜVENLİK KAVRAMI, SİTE YAŞAMI VE ÖZEL GÜVENLİK
GÖREVLİSİ ALGISI
Bireyler,
günlük
hayatta
karşılaştıkları
sorunların
üstesinden
gelebilmek amacıyla başvurdukları çözümlerde, toplumun geneli tarafından
4 Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Özel Güvenlik Denetleme Başkanlığı bulunmaktadır. Söz
konusu daire özel güvenlik şirketlerinin kontrol ve takip etmekle görevlendirilmiştir.Ayrıntılı bilgi için bkz:
http://www.ozelguvenlikdenetleme.pol.tr/Sayfalar/default.aspx.
61
kabul edilen normlara göre hareket etmeyi seçmektedirler. Hatta toplumun
kabul ettiği normlara uyum göstermeyen bireyler, toplum tarafından suçla
ilişkilendirilerek ötekileştirilmektedir (Garland, 2001:15). Toplum tarafından
kabul edilen kurallara uyum göstermek ve farklı olmamak toplum içinde
huzurlu yaşamanın reçetesi olarak sunulmaktadır. Bireylerin yaptıkları
tanımlar, aslında toplum tarafından onlara yüklenen bilgileri tekrar etmeleri
şeklinde olmaktadır.
Araştırmaya katılan katılımcılardan güvenlik kavramını tanımlamaları
istenmiş, site yaşam tarzının farklılığı ve özel güvenlik görevlilerini5 nasıl
algıladıkları hakkında kendilerine sorular yöneltilmiştir.
Elde edilen veriler genel olarak değerlendirildiğinde katılımcıların
tanımlamaları yaparlarken toplum normlarının sınırları içinde kaldıkları ancak
bunu farklı şekillerde ifade ettikleri gözlemlenmiştir.
a. Güvenlik
Çalışmada öncelikle katılımcıların “güvenlik” kavramından ne
anladıkları ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu amaçla araştırmaya katılan 20
katılımcıya; güvenlik kavramı, kendilerini en çok nerede güvende hissettikleri,
güvenlik için ekstra ücret ödeme, evde yalnız olmanın yarattığı davranış
değişiklikleri,
varsa
yaşadıkları
hırsızlık
olayları
hakkında
sorular
yöneltilmiştir.
Katılımcıların çoğunluğunun (n=11) güvenlik kavramını tanımlarken
“ev” konumuna vurgu yaptıkları görülmüştür. Bu tanımlama çerçevesinde de
en çok güvende hissedilen yer sorusuna katılımcıların çoğu (n=18) ev
cevabını vermiştir.
(1) Güvenlik Kavramının Tanımlanması
Araştırmaya
katılan
katılımcılardan
güvenlik
kavramını
tanımlamaları istenmiştir. Katılımcılardan 11’i emniyetli bir durumdan, 5’i
huzur hissinden, dördü güvenlik görevlisinden, ikisi de koruma sistemlerinden
bahsetmiştir.
5 Buradan itibaren güvenlik görevlisi kelimesi, özel güvenlik görevlisi yerine kullanılacaktır.
62
Katılımcılardan öğretmen ve kreş işletmecisi olan Emine güvenliği;
“Güvenlik sonuçta yani. Evinizde, çocuğunuzla ailenizi bırakıp da gözünüzün
arkada kalmadan gidebileceğiniz durumdur güvenlik” şeklinde ifade etmiştir.
Emekli memur olan Muzaffer ise güvenliği huzur duygusuyla eşleştirmiştir.
Katılımcılardan bir kamu kurumunda memur olan Selim, güvenliği:
“İçinde kendimi rahat hissedebildiğim yer. Mesela akşam evimde rahat
uyuyabilmek. Kafamın rahat olması. Benim için en önemli önceliklerinde biridir
güvenlik. Yaşamın ön koşullarından biri; yeme, içme, güvenlik gibi. Maslow’un
hiyerarşisindeki gibi. Güvenlik hayatta olmazsa olmaz bir şey.” (Görüşme
sırası:11, Oturduğu Site: Güvenlikli, Yaş: 32)6
şeklinde ifade etmiştir. Güvenlik kavramını olmazsa olmaz şekilde tanımlayan
Selim, bunu yaparken de güvenliğin fizyolojik ihtiyaçlardan sonra gelen ikinci
önemli ihtiyaç olduğunu vurgulayan ilk psikolog olan Harold Maslow’un
(1989:23) ihtiyaçlar hiyerarşisine atıfta bulunmuştur.
Katılımcılardan sigorta şirketi sahibi olan Cihan, güvenliği dışarıdan
gelebilecek tehlikelere karşı koyabilecek bir sistem olarak tanımlamıştır.
Benzer şekilde Salih, güvenliği giriş-çıkış güvenliği, site içi güvenliği ve dış
güvenlik unsurlarından oluşan bir sisteme benzetmiştir.
Katılımcılardan dördü güvenlik kavramını, güvenlik görevlisi ile
özdeşleştirmiştir. Güvenlik görevlisinin kim olduğu sorulduğunda dört
katılımcı da polis, asker ve güvenlik görevlilerini sıralamıştır. Güvenliğin
ancak bu kişilerle sağlanabileceğini ifade etmişlerdir.
Katılımcıların güvenlik kavramı hakkındaki görüşleri göz önüne
alındığında; kendileri açısından güvenliğin, canlarının ve mallarının emniyette
olması sonucu hissettikleri huzur ve korunma duygusu olduğu ortaya
çıkmaktadır. Ek olarak bu emniyet durumunu sağlayan sistem ve kişiler,
katılımcılara güvenlik kavramını çağrıştırmaktadır.
6 Buradan itibaren G11, Güvenlikli Sitede Oturanlar: B Güvenliği Olmayan Sitede Oturanlar: A, Yaş:32
şeklinde olacaktır. Katılımcıların isimleri cinsiyetleri dikkate alınarak yeniden kodlanmıştır.
63
(2)
En Güvenli Yer
Katılımcılara kendilerini en çok nerede güvende hissettikleri
sorulduğunda, büyük çoğunluğu (n=18) kendilerini en çok evlerinde güvende
hissettiklerini beyan etmişlerdir.
Ev, tarih boyunca, en güvenilen yer olmuştur. Ev, ailenin bir parçası
olarak görülmüştür. Evin içine tarih boyunca hiçbir yönetim hakim
olamamıştır. Katılımcılar, özgürlüğün sonuna kadar yaşandığı mekan
(Kuban, 1984:3) olarak nitelendirilen evde aileleriyle birlikte iken daha çok
güvende olduklarını da ifade etmişlerdir.
Bu tanımlamadan farklı olarak emekli işçi olan İclal, en güvenli yeri:
“Yanımda güvenlik görevlisi olunca, polis olunca, asker olunca kendimi
güvende hissediyorum. Evde onlar yok biliyorum mesela. Ama onların
yanında kendimi daha çok güvende hissederim.” (G4, A, 50)
şeklinde ifade etmiştir. Sadık da güvenlik görevlisinin yanında kendini
daha fazla güvende hissettiğini belirtmiştir. İki katılımcı da sonraki sorularda
evde yalnız kalmaktan son derece rahatsız olduklarını ifade etmişlerdir. Bu
durum, suça maruz kalma korkusu olan kişilerde, güvenlik görevlisini
görmenin verdiği rahatlama duygusu ile açıklanmaktadır (Taylor, 2001:99).
(3)
Evde Yalnız Olmak
Katılımcılardan
evde
yalnız
kaldıklarında
yaşadıkları
duyguları ifade etmeleri istenmiştir. Katılımcıların tümü (n=20) gündüz
tedirginlik hissetmediklerini ancak geceyi evde yalnız geçirme halinde kapı ve
pencereleri birkaç kez kontrol ettiklerini belirtmişlerdir. Katılımcıların çoğu
(n=15)
gece
olunca,
eğer
evde
yalnızlarsa
huzursuz
olduklarını
vurgulamışlardır. Selim, evde yalnız kaldığı zamanı:
“Tedirginlik yaratır. Gece normal zamandan daha çok tedbirli olmaya çalışırım.
Kapıyı mutlaka kilitlerim. İki defa kilitlerim.
Anahtarı üzerinde bırakırım.
Odaları dolaşırım yatmadan önce. Teker teker bi bakarım. Işığı açarım.
Kapının arkasından bir bakarım. En son kapatır, yatak odasında yatar ve
yatak odasını da kilitlerim. İçeriden mutlaka kilitlerim. Normal zamanda
64
kilitlemem ama gece yalnızsam, mutlaka yatak odasını da kilitler o şekilde
yatarım.” (G11, B, 32)
şeklinde ifade etmiştir. Selim, bu kadar tedirginlik hissetmesinin
sebebini daha önce başına gelen üç hırsızlık olayını anlatarak açıklamıştır.
Emine de evine hırsız girene kadar evde gece yalnız kalmakta problem
yaşamadığını, ancak başından geçen hırsızlık olayından sonra tedirgin
olduğunu belirtmiştir.
Kamu kurumunda müdür olan Fatma, yaşadığı
tedirginliği güvenlik görevlisi olan sitede yaşamanın azalttığını, ancak
komşularının evine hırsız girmesinden sonra bu güven duygusunun biraz
zedelendiğini dile getirmiştir. Komşularının çözüm olarak alarm taktırdıklarını
ve kendisinin de bu uygulamaya sıcak baktığını ifade etmiştir. Ömeroğlu
(2012:331), suça doğrudan maruz kalan veya suça maruz kalanların
yakınında bulunan katılımcıların bu ruh halinin, söz konusu kitlenin toplumun
büyük
çoğunluğuna
göre
tekrar
suça
hedef
olmaktan
daha
fazla
korkmalarından kaynaklandığını vurgulamaktadır.
Katılımcılardan kamu kurumunda memur olan Yunus, evde yalnız
olduğunda yaşadığı tedirginliğe “… medyada yer alan haberlerde, soygun
hırsızlık haberleri ya da gasp haberleri ister istemez insanda etkisi olduğunu
düşünüyorum.” ifadesiyle medyayı sebep göstermiştir. Yavuz da hırsızlıkla
hiç karşılaşmadığını ancak akşam televizyonda haberlerde seyrettiği hırsızlık
haberlerinin kendisini diken üstünde tutmaya yettiğini ifade etmiştir.
Katılımcılar, başta hırsızlık olmak üzere suça dair sahip oldukları bilgilerin
kaynağı olarak televizyon haberlerini işaret etmektedirler. Nitekim Callanan
(2005:99), bu durumla ilgili olarak ana akım medyanın suçla ilgili haberleri
sunma şeklinin ve ön planda tutma eğiliminin, toplumda suç korkusunu
beslediğine vurgu yapmıştır.
Katılımcılardan öğretmen olan Seda ve apartman görevlisi olan Salih,
evde yalnız olduklarında aydınlatmaların neredeyse tamamını yaktıklarını,
televizyon veya radyo açarak evde ses olmasını sağladıklarını ifade
etmişlerdir. Katılımcılar bu davranışlara gerekçe olarak, korkunun ve yalnızlık
hissinin azalmasını öne sürmüşlerdir.
65
Kamu kurumunda veznedar olan Berke ise, diğer katılımcılardan farklı
olarak evde yalnız kalmaktan hoşlandığını, bazen eşini başka bir yere
gönderdiğini ve böylelikle evde kafasını dinlediğini ifade etmiştir. Diğer dört
katılımcı yaşamlarında bir değişiklik olmadığını beyan etmiştir.
(4)
Evde Karşılaşılabilecek En Kötü Durum ve Hırsızlık
Evde karşılaşılabilecek en kötü durum olarak katılımcıların
16’sı hırsızlığı, dördü ise yangın ve depremi göstermişlerdir.
Katılımcılardan yangın ve depremi en kötü durum olarak belirtenler,
ardından hırsızlığın da çok kötü olduğunu eklemişlerdir. Büro personeli olarak
çalışan Ecrin, bir defasında hırsızla evde burun buruna geldiğini ve hırsızın
birden pencereden atlayarak kaçtığını ifade etmiştir. Ancak kendisinin
yangından çok korktuğunu vurgulamıştır.
Katılımcıların çoğu (n=15), yaşadıkları hırsızlık olaylarının ev
güvenliği hakkındaki fikirlerini değiştirdiğini ifade etmiştir. Emine, başından
geçen hırsızlık olayını ve alarm sistemi taktırma nedenini şu şekilde ifade
etmiştir:
“Eve bir geldik. Görünüş olarak kapıda hiçbir şey yok. Kapı sabah
bıraktığınız gibi. Kapının kilidini açmaya çalıştığınız an itibariyle anlıyorsunuz.
Bu işi de artık çok ustaca yapıyorlar. Oturduğumuz bina, daha önce hiçbir
hırsızlık olayı yaşanmamış bir bina. Neyse anahtarı soktum içeriye, açtım.
Çevirmeden açıldı. Eşim neden kilitlemeden gittiğimi sordu. Ben de kilitlediğimi
söyledim. Çok eminim diyorum ama o hayır kilitlemeden gitmişsin dedi. Neyse
içeri giriyorsunuz gene hiçbir şey yok. Birden böyle sağıma bir döndüm baktım
ışıklar açık. O ana zaten böyle film koptu. Kapı açık ışıkları da ben açıp gitmiş
olamam. Burada bir şey var ben giremiycem buyur sen gir dedim eşime. Girişte
hiçbir iz bırakmıyorlar size. Diğer noktalarda iz bırakıyorlar. Çelik kapıya
güveneceğiz diye bir şey yok. Her şeyi açabiliyorlar. Bu talihsizliği yaşadıktan
sonra alarm sistemine geçtim. Taktırdıktan sonra içim biraz daha rahatladı.”
(G1, A, 31)
Sadık ise, komşusunun başından geçen hırsızlık olayından bahsetmiş
ardından da komşusunun güvenlik görevlisi olan siteye taşınma nedenini şu
şekilde anlatmıştır:
66
“Bu sitede oturan bi komşumuz daha önceki evine hırsız girmiş. Hanımı çok
korkmuş. İşe gidince çocuklar da korkuyormuş. Komşu ordaki kendi evini kiraya
verdi. Buraya kiraya geldi. Adamın işi şehir dışında falan da oluyor o yüzden.
Eşi de hırsızlık olayından sonra evde yalnız kalamamış zaten. Güvenlikli siteye
geldiler o yüzden. 150 lira fazla veririm ama benim gözüm arkada kalmaz
dedi.”(G16, B, 59)
Selim, İstanbul’da çalışırken iki farklı evde oturduğunu ve ikisine de
hırsız girdiğini ifade etmiştir. Ev sahibine tedbir olarak çelik kapı taktırmayı
önerdiğini ancak ev sahibinin olumsuz tavrı karşısında evi değiştirmek
zorunda kaldığını belirtmiştir. Hırsızlıklardan sonraki ruh halini anlatırken:
“ … Birinin girdiğini hissettim. Çok farklı bir duygu yani. Böyle biri mi girmiş
acaba n’apmış?... İlk şok, garip bir şey oldu. İlk yarım saat daha mantıklıydım.
Sonrasında bir kızgınlık oldu. Neden bir insan gelir benim evime, böyle basar,
kirletir. Eve tecavüz edilmiş. Çalınan şeylerden ziyade yabancı bir insanın
benim odama, benim yanıma kadar gelmesi o beni çok rahatsız etti.” (G11, B,
32)
ifadelerini kullanmıştır. Selim, bu olaylardan sonra Ankara’ya tayin olduğunda
ilk işinin güvenlik görevlisi olan bir sitede ev tutmak olduğunu ifade etmiştir.
Hırsızın eve girmesi ve ev sahibinden izinsiz olarak mahremine
müdahil olması, ev sahiplerini en çok rahatsız eden durumların başında
gelmektedir. İnsanlar, kendilerini tanımlarken başkalarıyla olan farklılıklarını
kullanırlar. Bu farklılıklar, kimi zaman davranışlar ve değer yargılarıyla
olurken kimi zaman sahip oldukları eşyalarla ortaya çıkmaktadır. Hırsızın eve
girmesi ve karıştırması, kişinin benliğine müdahaledir. Hırsızın evden çaldığı
eşyalar, aslında ev sahibinin vücudunun uzuvlarını temsil eder. Evden
çalınan eşyalar, ev sahibinin kimliğini temsil eder ve sahibine kimliğinin
çalındığı hissini yaşatır(Gadd ve Jefferson, 2008:140).
İşletme sahibi Umut, evlenmeden önce ailesiyle yaşarken evlerine
hırsızın girdiğini ve bu durumu annesi ile kız kardeşinin atlatamaması
nedeniyle evlerini değiştirmek zorunda kaldıklarını ifade etmiştir.
Seda, arkadaşına cinsel istismar amacıyla bir kişinin evi zorladığına
şahit olduğunu ifade etmiş, bu durumdan oldukça etkilendiğini ve o evden
67
taşınmak zorunda kaldıklarını eklemiştir. Kadınlara yönelik işlenen cinsel
suçlar, kadınların suça maruz kalma korkusunu beslemektedir. Kadınlar,
cinsel şiddet suçlarına erkeklere nazaran daha fazla maruz kalmaktadır.
Kadınların suç korkusuna daha fazla maruz kaldığı Carly Hillinski ve
arkadaşlarının yaptığı alan çalışmasında ortaya konmuştur(Hillinski ve
diğerleri, 2011:125).
Berke, güvenlik görevlisi bulunan sitede otururken evine hırsız girdiğini
ve eşinin bu durumu zor atlattığını ifade etmiştir. Berke, hırsızlığın olduğu
sırada
kameraların
çalışmadığını
ve
hırsızlığa
bu
durumun
sebep
olabileceğini dile getirmiş ve ev güvenliği için kameraların çok etkili olduğunu
bu olaydan sonra tespit ettiğini ifade etmiştir.
Katılımcılardan herhangi bir hırsızlık olayı anlatanlardan Emine ve
Berke hariç tamamı, güvenlik görevlisi olması durumunda başlarına bu tür
hırsızlık olayı gelmeyebileceğini ifade etmişlerdir
(5)
Güvenlik İçin Ücret Ödeme
Katılımcıların çoğu (n=15), oturduğu sitenin güvenliğinin
sağlanması için site sakinlerinin ücret ödemesi gerektiğini ifade etmiştir. Beş
katılımcı ise güvenliğin devletin görevi olduğunu ve devletin bunu sağlaması
gerektiğini dile getirmiştir.
Cihan, oturduğu evin güvenliğini kendi sağlaması gerektiğini şu
şekilde ifade etmiştir:
“Ekstra ücret ödenmeli bence. Sonuçta devlet tutup da sitelere, evlere tek tek
güvenlik, polis koyamaz ki. Biz böyle gördük yani. Bugün baktığınız zaman
başbakanın özel güvenliği var. İşte bakanların ya da milletvekillerinin evlerinde
bazı görevliler bekliyor. Bunun haricinde, ben hiç görmedim. Mesela
görmüşsünüzdür Ankara’da oturan bakanın evinin önünde bir tane bekliyor.
Onun haricinde ben hiç görmedim. Normal vatandaşın bunu yapabilmesi için
para ödemesi gerekiyor. Sistem o şekilde” (G5, A, 31)
Ecrin, güvenliğe ücret ödemenin çok normal olduğunu:
“…Sonuçta herkesin başına tek tek adam vererek onların güvenliğini sağlamak
68
diye bir şey söz konusu olamaz. Devlet hiç birini karşılayamaz zaten. Nasıl
merdivenlerin
silinmesine
ücret
ödüyorsak,
çöplerin
alınmasına
ücret
ödüyorsak, güvenlik sonuçta bu yani…” (G6, A, 32)
şeklinde ifade etmiştir.
Kamu kurumunda memur olan Yavuz, güvenliğe ücret ödemeye
sebep olarak, evlerdeki alarmın da güvenlik maksatlı olduğunu ve bunun
ücretinin de devlet tarafından karşılanmaması durumunu örnek göstermiştir.
İsa, devletin yeterli güvenliği sağlayamadığı için ücret ödenmesi gerektiğini
ifade etmiştir.
Yunus, özel güvenliği arz- talep ilişkisi içerisinde değerlendirerek,
daha fazla güvende olma ihtiyacı duyanların daha fazla ücret ödemesi
gerektiğini ifade etmiş ve bu düşüncesini:
“Malumunuz devletin ne kadar güvenlik hizmeti sağladığı da ortada. Yetersiz
olduğu daha doğrusu. Yani sonuçta özellikle kentlerde suç oranında ve suç
çeşitlerindeki çeşitlilikten dolayı ilave güvenlik ihtiyacı var. Parası olan parayla
bu hizmeti bi şekilde alıyor” (G2, A, 32)
sözleriyle gerekçelendirmiştir.
İclal, güvenlik ücretinin devlete yüklenmemesi gerektiğini, devletin her
şeye
yetişemeyeceğini
bir
miktar
fazla
para
vererek
bu
sorunun
çözülebileceğini ifade etmiştir.
Güvenlik ücretinin devlet tarafından karşılanması gerektiğini ifade
eden katılımcılar, devletin çok fazla iş yükü olduğu ve evlerin güvenliği için
görevlendirilecek görevlilerin ücretlerinin devlete ekstra yük getireceğini
düşünmektedirler. Katılımcılar, devletin güvenliği sağlamak için yeterli
tedbirleri alamamasını eleştirmekte, fakat çözüm olarak sunulan yollardan biri
özel
güvenlik
görevlilerinin
ücretlerinin
devlete
yüklenmesine
karşı
çıkmaktadırlar. Devlet, katılımcılar tarafından korunmaya çalışan bir varlık
haline dönüşmektedir. Katılımcılar tarafından devletin görevlerinden birinin
güvenliği sağlamak olduğunu bilinmesine rağmen, devleti kutsallaştırma
69
eğilimi gözlenmektedir. Bu durum Kemal Görmez’in kutsal devlet7 (Görmez,
1999:18) tanımıyla uyum göstermektedir.
b. Site Yaşamı
(1) Sitede Yaşamanın Farkı
Katılımcıların yaşadıkları sitelerin ortak özellikleri şunlardır;

Sitenin etrafı duvarlarla çevrilidir.

Duvarların üstünde tel örgüler mevcuttur.

Sitenin otopark girişleri uzaktan kumandalıdır.

Site içindeki binaların giriş kapısı manyetik anahtarlıdır.

Site girişleri kamera ile donatılmıştır

Bina girişlerinde diafon sistemi vardır.

Site içinde oyun parkı vardır.
Katılımcılara bu özelliklere sahip bir sitede yaşamanın, mahallede
yaşamaktan farkı sorulmuştur. Katılımcıların tümü (n=20) sitede oturmanın
farklı olduğu ifade etmiştir.
Katılımcılardan
bazıları
(n=6),
farklılıktan
kasıtlarının
elitlik
olmadığını eklemişlerdir. Ancak apartman görevlisi olan Salih:
“Farklılık olan var. Olabiliyo. Kendini yüksek gören var. Herkes değil ama var.
İnsanlar küçümseme gibi, aşağılayıcı hareketlerde ve tavırlarda. Temizlik
durumunda olsun, bina temizliğinde, çevre temizliğinde aşağılayıcı hareketlerde
davranabiliyorlar. Kendilerini böyle davranarak bizden farklı, üstün görüyorlar
bence.” (G12, A, 45)
cümlesiyle çalıştığı sitede oturanların farklılığı kendine karşı takındıkları
tavırla ortaya koymaya çalıştıklarını ifade etmiştir.
Murat, yaşadığı sitenin sağladığı imkanlardan dolayı kendisine göre
normal olduğu ancak dışarıdakilerin farklı gördüğünü ifade etmiştir. Murat
sitede oturmayanları “dışarıdakiler” olarak tanımlamıştır. Murat, sitede ikamet
7 Kemal Görmez (Görmez, 1999:18), Kutsal devlet kavramını şu şekilde açıklamaktadır: Vatandaşlar,
devletin aldığı kararların sonuçlarını “doğru” veya “yanlış” olarak değerlendirmek yerine, gurur
duymakta hiçbir şekilde şikayet etmemektedir. Kısacası kutsal devlet, eleştirilmez, şikayet edilmez.
Sadece devletin yaptıklarıyla gurur duyulabilir.
70
etmenin yaşadığı sitenin sağladığı imkanlardan dolayı kendisine göre normal
bir durum olduğunu ancak “dışarıdakiler” şeklinde tanımladığı insanların
sitelerde yaşayan insanları farklı gördüklerini ifade etmiştir. Nitekim Bauman,
dışarıdakiler
veya
diğerleri
gibi
tanımların
insanları
birbirlerinden
uzaklaştırdığını ve izolasyona sebep olduğunu, emlak satıcılarının da
dışarıdakileri uzak tutma düşüncesinden hareketle yüksek duvarlara veya
7/24 girişte duran güvenlik görevlilere sahip olan site evlerinin daha güvenli
olduğu gibi bir algı yaratma peşinde olduklarını öne sürmektedir (Bauman,
2003:29).
Katılımcılar, sitede yaşamanın farklılığını açıklarken, 19 katılımcı
“daha güvenli” tabirini kullanmıştır. Sitelerin, sakinlerine güven vermesi tercih
sebeplerinden biridir. Blakely ve Snyder (1999:3), işte sitelerle ilgili
insanlardaki bu algının sitelerin kendileri açısından tercih sebebi olmasında
etkili olduğuna işaret etmişlerdir.
Güvenlik görevlisi olmayan sitede oturan katılımcılar, sitenin fiziki
yapısından kaynaklanan imkanlarından dolayı mahalleye göre daha güvenli
olduğunu ifade etmiştir. Ecrin sitenin sağladığı avantajı:
“Mahalleden muhakkak daha farklı. Mahallede oturuyorsan, bir yere giderken
evini komşuya emanet ediyorsun. Biz bir yere gidiyoruz. Bizim eve bir
haftalığına bakalak olun diye. Park edecek yerde sıkıntı yaşıyorsun. Ama
sitede oturduğun zaman o tarz bir şeyle karşı karşıya kalmıyorsun. En azından
araba park yerinde sıkıntı yaşamıyorsun. Sitede olduğu zaman, sonuçta tel
örgülerle çevrili, giren çıkan kontrol ediliyor. Ya kamera sistemiyle kontrol
ediliyor ya güvenlik oluyor farklı yani.” (G6, A, 32)
cümleleriyle dile getirirken Yunus:
“Sitede oturmak sahip olduğu imkanlardan dolayı farklı hissettirdiği yönleri var.
Dip dibe apartmanların olduğu yerlerden farklı imkanlar var sitemizde. Oyun
parkı var mesela, çocuğumuz gözümüzün önünde oynayabiliyor. O yönden
içimizde bi rahatlık hissi oluyor. Otoparkımıza herkes giremiyor. Bu duruma
elitlik diyemeyiz ama sağladığı avantajlar güzel.” (G2, A, 32)
ifadeleriyle tanımlamaya çalışmıştır.
Cihan, halen yaşadığı sitenin imkanlarının yetersiz olduğunu
71
belirtmiş, daha rahat olacağını düşündüğü için güvenliği olan bir siteye
taşınacağını ve bunun için para biriktirdiğini ifade etmiştir.
Güvenlikli sitede oturan Umut sitede yaşamanın farkını:
“sitede oturmak daha farklı geliyor. Yani daha böyle çevresi geniş oluyor.
Güvende hissediyoruz kendimizi güvenliği olduğu için. Rahatlığı var. Rahat
derken, asansörü otoparka kadar iniyor. Evine kadar çıkabiliyosun eşyaların
ağırsa taşıyabiliyosun. Günümüzün bütün lüksünü bize sunan bir yer.”
(G17,B,31)
sözleriyle açıklamıştır.
Selim, yaşadığı sitenin farkını anlatırken, sitenin sahip olduğu
özellikleri ve güvenlik görevlisini birer bariyer olarak nitelendirmiş ve kendini
daha güvende hissettiğini ifade etmiştir. Selim, “dışarıdaki insanla aynı
moddaydım” diyerek kendini elit hissetmediğini vurgulamak istemiştir.
Emlakçı olan Sedef, yaşadığı sitenin farklılığını anlattıktan
sonra:
“Siteler biraz daha özel ve maliyetli oluyor. Kiraları ve aidatları biraz daha
fazladır. Sitede oturan bir kişinin verdiği kiralar belli. Aidatları var, güvenliğe ayrı
aidat veriyor. En azından belirli bir gelir düzeyinin üzerindeki insanlar ancak
oturabiliyor.” (G19, B, 32)
sözleriyle belirli gelir düzeyinde olanların güvenlikli sitelerde oturabildiğini
vurgulamıştır.
Siteler, içinde yaşayan insanlara sunduğu imkanlar ve fiziksel yapısı
göz önüne alındığında, içinde yaşayanların yaşam şekillerini önemli ölçüde
etkilemektedir. Etkinin derecesi kişilere göre değişmekle birlikte sitede
yaşıyor olmak, neredeyse tüm katılımcılara güven ve farklılık hissi
yaratmaktadır. Siteler, sadece bir mekan olarak algılanmamakta, aynı
zamanda içinde yaşayan insanlara bazı kuralları getiren ve belirleyen vicdanı
haline gelmektedir (Adugit, 2013:7).
Siteler, sadece Türkiye’de değil, dünyada da benzer nedenlerle tercih
edilmektedir. Sitelerin tercih sebepleri ile ilgili Amerika’da (Blakely ve Snyder,
72
1999:3), Güney Amerika’da (Salcedo ve Torres, 2007:590) ve Avrupa’da
(Atkinson ve Flint, 2004: 889) yapılan çalışmalar benzer sebepleri ön plana
çıkarmaktadır. Bu sebeplerin başında güvenlik ihtiyacı gelmektedir. Güvenlik
ihtiyacını suç korkusu, elit yaşam tutkusu, benzer statüde kişilerle yaşama
isteği ve saygınlık izlemektedir.
Emine, yaşadığı sitenin sahip olduğu fiziksel özelliklere, diğer
katılımcılara nazaran daha farklı yaklaşmaktadır. Bu konudaki düşüncelerini:
“Aslında soğuk geliyor. Yani işin açığı o. Ama soğuk. Bizler böyle iç içe yaşayıp
geldiğimiz için çocukluğumuzdan beridir böyle bir düzene girmek çok soğuk
geliyor. Ama ele geçene bakınca diyosunuz evet lazım olan bir şey. Ee nesilde
öyle bir şey yok bizim gibi yetişemiyor.” (G1, A, 31)
şeklinde ifade etmiştir. Kreş sahibi olan Emine, sitelerin insanları toplumdan
uzaklaştırdığını, zorla bir düzenin içine ittiğini ve çocukların kapalı yerlerde
büyümelerini istememesine rağmen, güvenlik için bu duruma razı geldiğini
eklemiştir. 19 katılımcı sitelerin giriş ve çıkışlarının belli noktalardan olmasını
avantaj ve düzen olarak kabul ederken, Emine bu düzeni ret etmektedir.
Dışa kapalı mekanlar, bireylerin belirlenmiş olan kurallara uyumunu
artırmaktadır. Kapalı mekanlarda bireyler itaatkar hale gelmektedir. Etrafı
yüksek duvarlarla çevrilmiş yapılarda, bireyler verilen emirlere daha fazla
uymaktadır. Sitelerin fiziksel yapısı da, Foucault’un (1995:142) tasvir ettiği
disipliner mekanlar olan hastane ve fabrikaya benzemektedir. Katılımcıların
büyük çoğunluğunun (n=19) sitenin içindeki düzeni arzu etmeleri, iktidara
itaati göstermektedir. Ancak bu itaatin derecesi aklın bir tarafa bırakılarak
robotlaşma şeklinde değil, toplumdan ayrışma şeklinde yansımaktadır.
Foucault’a göre siteler yoluyla kontrol altına alınan toplumun davranışları
iktidar tarafından belirlenmektedir ve bu yapılırken şiddet veya zor
kullanılmamaktadır. Çünkü şiddet, karşı koyma duygularını tetiklemektedir.
Bireyler toplum tarafından kabul edilen normlara itaat etmekte ve itaat
etmeyenler ise dışlanmakta veya itaate zorlanmaktadır. Yani iktidar
istediklerini direkt müdahale şeklinde değil, dolaylı olarak yapmaktadır ve
bireyler bu duruma rıza göstermektedirler (Foucault, 2011a:75).
73
(2) Risk ve Sitenin Risklerden Uzaklaştırması
Katılımcılardan
11’i
risk
tanımlaması
yapmıştır.
Katılımcılar riski; tehlike, kaza, evden çıkamamak ve korkuyla yaşamakla
tanımlamıştır. İclal’in risk tanımlaması şu şekildedir:
“Risk deyince, evden çıkamamak. Hep evde oturmak zorunda kalmak geliyor
aklıma. Yani eve tıkılı kalmak zorunda kalmak bana göre risktir.” (G4, A, 50)
Yavuz da riski, korkuyla yaşamaya ve bir yerde tıkılı kalmayla
tanımlamıştır. Risk söylemleri iktidarın, bireyler üzerindeki tahakkümünü
artırmakta ve bireyin hareket özgürlüğünü kısıtlamaktadır. Katılımcıların
tasvir ettiği risk korku ütopyasını anımsatmaktadır. Şehirlerin karmaşıklaşan
yapısı ve devamlı artan nüfusu nedeniyle evinin dışını riskli olarak tanımlayan
katılımcılar, güvenli yer olarak evlerini işaret etmektedirler. Bireylerin, bu
şekilde
korkuyla
pasifize
edilmesi,
George
Orwell’in
(2000).
Bindokuzyüzseksendört romanındaki sürekli gözetim altında tutulan ve her
hareketi kontrol edilmesinden dolayı sadece belirlenen kurallara göre
hayatını sürdüren korku ütopyası toplumunu anımsatmaktadır
Şehirde
yaşamanın
tamamen
risk
olduğunu
belirten
Emine:
“…şehirde yaşamak riskli tabi. Adım attığınız anda o riskin içine
dalıyorsunuz. Çünkü artık o kadar güvenlik kamerası arasından çocuk
kaçırıyorlar hastaneden..” sözleriyle Beck’in risk toplumu (Beck, 1992: 16)
kavramını adeta açıklamıştır.
Katılımcılardan bazıları (n=4), riskin hayatları boyunca devam ettiğini
ve sürekli olduğunu beyan etmiştir ve devamlı olan riski kaza ve tehlike ile
eşleştirmişlerdir. Tehlike ve kaza ile riski özdeşleştiren Selim:
“Risk, karşıma çıkacak tehlikeler. Günlük yaşamda karşımıza çıkabilecek
mesela araba kullanırken kaza ya da birinin bana çarpması gibi. Aslında
hayatta hep bir risk var. Riskin paydası önemli. Büyük mü küçük mü o önemli.
Burada oturarak riski azaltıyorum. Araba kullanırken emniyet kemeri
takıyosun, hava yastıklı araba alıyosun. Risk, hayatta olmazsa olmaz bir
parçası. Önemli olan o riski yaşanabilir seviyede tutmak.” (G11, B, 32)
şeklinde ifade etmiştir. Risk, hayatın her anında vardır. Günümüzde risk
74
tehlike ile özdeşleştirilmektedir (Douglas, 1994:38).
Risk
tanımlamalarından
sonra
katılımcılar,
sitede
yaşamanın
kendilerini risklerden uzak tutma durumunu değerlendirmişlerdir. Güvenlikli
sitede oturan katılımcılardan(n=10) dokuzu yaşadıkları sitenin kendilerini
günlük yaşamın risklerinden uzaklaştırdığını ifade etmişler ve bu duruma
gerekçe olarak site girişinde yapılan kontrolleri göstermişlerdir. İsa, eski
oturduğu evin altında bir marketin bulunduğunu, bazı yabancıların markete
geldikten sonra, apartmana girdiklerini ve hırsızlık için keşif yaptıklarını
söylemiştir. Ancak güvenlikli siteye taşınmayla birlikte, bu durumun ortadan
kalktığını ifade etmiştir. Güvenlikli sitede oturan ve farklı düşünce dile getiren
Berke ise, sitenin riski uzaklaştırmamasına sebep olarak, daha önce
güvenlikli sitede oturmasına rağmen başından geçen hırsızlık olayını
göstermektedir.
Şehir hayatının karmaşa olarak tanımlanması ve riskli olarak
değerlendirilmesi, katılımcıları daha düzenli ve güvenli olarak nitelendirdikleri
sitelere yerleşmeye itmiştir. Sitelerin daha güvenli olarak tanımlanmasının
nedenlerinden biri giriş-çıkışların kontrollü olmasıdır. Böylece sitenin içindeki
sosyal yapı ve düzen çok fazla bozulmamaktadır. Sitelerin dışarıya kapalılığı,
siteleri dış dünyadaki düzensizliklerden arıtılmış mekanlara dönüştürme
çabasının doğal sonucudur. Cohen, farklılıkların ortadan kaldırıldığı ve
herkesin birbirine benzediği toplumları arıtılmış şehir (purified city)
olarak tanımlamaktadır.
hayali
Arıtılmış şehir hayali, tüm bireylerin aynı özelliklere
sahip olduğu, aldatıcı bir toplum arzusudur. Bu toplumda, farklı olanlar (sınıf,
ırk, ahlaki değerler) dışlanmaktadır. Toplum, kendi gibi olmayanları tehdit
olarak görmekte ve bozguncu olarak tanımlamaktadır. Şehirlerde site
yapılanmalarıyla birlikte bireyler, beklenmeyen durumları ortadan kaldırarak,
kontrolü ve düzeni devamlı olarak sağlamak istemektedir. Kuralları ve
oturanları belli olan site şeklindeki yerleşmeler, oturanlara daha şeffaf ve
düzenin hakim olduğu bir hayat vaat etmektedir. Mevcut fiziksel yapısı
nedeniyle uzun duvarlarıyla çevrili siteler, arıtılmış şehir ütopyasını
simgelemektedir (Cohen, 2007:230).
Güvenlik görevlisi olmayan sitede oturan katılımcılar(n=10), sitenin
75
günlük yaşamdaki risklerden uzaklaştırma durumunu değerlendirmiştir.
Katılımcılardan ikisi sitelerin günlük yaşamdaki risklerden uzaklaştırdığını,
üçü kısmen hırsızları engellediğini, beş katılımcı ise uzaklaştırmadığını ifade
etmiştir. Muzaffer, oturduğu sitede güvenlik görevlisi bulunması halinde,
risklerin engelleyebileceğini ancak bu haliyle sitenin tehlikeye açık olduğunu
ifade etmiştir.
Halil site ile mahalle arasındaki risk durumunu:
“Mahalle daha güvenli. Sitede giren çıkan belli olmaz. Ama mahallede komşun
bilir. Nasıl bilir? Orada kimin oturduğunu, o eve gireni çıkanı daha iyi bilir. Ama
bu binada kırk daire var. Kim olduğunu kim bilecek? Sarı çizmeli Mehmet ağa.
Bilemezsin yani. Çalışan görevli harici diğer komşular tanıyamaz, bilemez.”
(G13, A, 35)
sözleriyle karşılaştırmış ve sitelerdeki kalabalığın güvenliği zayıflattığını ifade
etmiştir. Bu hususla ilgili olarak Şensoy ve Karadağ, 680 katılımcıyla toplu
konutlardaki komşuluk ilişkilerine yönelik Ankara’da gerçekleştirdikleri alan
araştırması sonucunda, sitede yaşayanların birbirlerini tanımamalarının
karşılıklı güven derecelerini düşük seviyelerde tuttuğu ve sitede yaşayan
insanların birbirlerine karşı iki yabancı gibi davrandıkları yönünde bulgulara
ulaşmışlar ve sitelerde yaşayanların komşularını daha az tanıdıklarını tespit
etmişlerdir (Şensoy ve Karadağ, 2012:287).
Toplumun büyük çoğunluğunun hala polisin kontrol ettiği halka açık
alanlarda yaşamaya devam etmesinden dolayı belirli bir gelir düzeyinin
üzerinde olmanın ve güvenlik görevlilerinin gözetiminde yaşamanın toplumda
var olan suç oranlarını düşürmek için bir çözüm olamayacağını savunan
Garland, siteler içindeki yabancılaşma boyutunun ötesinde site sınırları
dışında kalan dünyanın tehlike ve suçla özdeşleştirilerek marjinal hale
getirilmesinin daha sakıncalı olduğunu vurgulayarak site yaşam biçimine
eleştiri getirmektedir. Çünkü ona göre güvenlikli sitelerde yaşamak, suça
maruz kalma riskini azaltıyor gibi görünse de aslında toplumdaki ayrışmayı
tetiklemektedir (Garland, 2001:204).
76
c. Özel Güvenlik Görevlisi Algısı
(1)
Özel Güvenlik Görevlisinin Fiziksel Tarifi
Katılımcıların tümü, güvenlik görevlisinin fiziksel tarifini
yapmışlardır. 13 katılımcı tarif ederken, güvenlik görevlilerini giydiği
üniformadan söz etmiştir.
İsa,
üniforma
tarifini
detaylandırarak,
göğsünde yıldızı, omzunda taşıdığı güvenlik amblemini ve taktığı siyah
şapkayı tarif etmiştir.
Güvenliği olmayan sitede oturan katılımcıların yarısı (n=5), güvenlik
personelinin fiziksel tasvirini yaparken kelepçe, cop ve silahtan bahsetmiştir.
Katılımcılardan
bazıları
(n=10),
güvenlik
görevlisinin
vücut
özelliklerinden bahsetmiştir. Uzun boylu, güçlü kuvvetli, sakal tıraşını olmuş
şeklinde tasvir etmişlerdir. Selim güvenlik görevlisini:
“… Dış görünüş için böyle dikkatli, biraz fit, çok yaşlı olmayan, genç veya orta
yaşlı, algıları açık birisi olması.” (G11, B, 32)
cümleleriyle, Halil:
“Güvenlik görevlisi iç açıcı olmalı. Eli yüzü temiz olmalı. Ne bileyim tutup da
oraya at hırsız gibi birini koyarlarsa, hiç bi işe yaramaz yani.” (G13, A, 35)
Umut:
“…kıyafeti düzgün, ütülü, sakal tıraşını saç tıraşını düzgün olmuş, insanlara
karşı saygılı olması geliyor aklıma.” (G17, B, 31)
ifadeleriyle tanımlamıştır. Katılımcıların fiziksel özelliklerdeki olumlu yanları
diğer konular için referans göstermesine “hale etkisi (halo effect)”8
denmektedir. Katılımcılar, güvenlik görevlisinin dış görünümünün düzgün,
boyunun uzun olması ve güçlü görünmesi gibi durumlarda güvenlik hizmetini
de iyi yapacağını düşünmektedir. Dış görünümün diğer insanlar tarafından
beğenilmesi, o kişilere fiziksel çekicilik kazandırmaktadır ve fiziksel çekiciliğe
sahip olan kişilerin, çekici olmayan kişilerden daha başarılı olacağı
düşünülmektedir. Toplum nezdinde fiziksel olarak çekici bulunan kişilerin,
8 Bir kişinin iyi bir özelliğinden dolayı, diğer işleri de iyi yapacağı kanısına varılmasına “hale etkisi (halo
effect)” denmektedir. Hale etkisini ilk defa ortaya koyan Edward Thorndike olmuştur (Bordens ve
Horowitz, 2008:331).
77
diğer bütün konularda da başarılı olacağı düşünülmektedir (Bordens ve
Horowitz, 2008:331).
(2) Güvenlik Görevlilerinin Üniforma Giymeleri
Sitelerde
çalışan
güvenlik
görevlilerinin
üniforma
giymeleri hakkında katılımcıların tümü görüş beyan etmiştir. Katılımcıların
çoğu (n=18) üniforma giymeleri gerektiğini ifade etmiştir.
Güvenlik
görevlisinin
üniforma
giymesi
gerektiğini
düşünen
katılımcıların tümü, giyilecek üniformanın güvenlik görevlisini belli etmesi
gerektiğini, bu durumun daha caydırıcılık sağlayacağını düşünmektedir. Bu
konuda Ecrin:
“Üniforma bende polisi anımsatıyor mu derseniz evet anımsatıyor.
Üniformanın caydırıcılığı var, giymeliler. Normalde dışarıda, insanlar sivil
polis olsa bile, sivil polisle konuşurken bile pervasızca hayt huyt yaparak
üzerine yürüyor. Üniformalı olduğu zaman ise daha farklı davranıyorlar. Bu
durumda bile fark ediyorsa, sitede çalışan kişinin üniforması, siteye girecek
insanları caydırır.” (G6, A, 32)
cümleleriyle, Cihan da eğer üniforma giymezlerse, site dışından gelen birinin
güvenlik görevlisine “Sen kimsin? Sana ne oluyor?” şeklinde sorularla hesap
sorabileceğini ve üniformaya farklı bir saygı olduğunu ifade etmiştir.
Selim,
güvenlik
görevlilerinin
üniforma
giymesi
hakkındaki
düşüncelerini:
“Daha önce bekarken oturduğum bir site de güvenlik görevlisi vardı. Emekli bir
ya da iki şahıstı sanırım. Gece ve gündüz duran. Onlar çok böyle yerinde
kalkmaz, çok da şey yapmazdı. Çok da güvenlik sağladığı söylenemezdi. Fakat
üniforma giymesi daha ayırt edici olur. Dışarıdan gelen birisi için de daha çok
ciddiye alınmasını sağlar. Benim için de öyle. Güvenlik görevlileri sürekli
değişiyor. Ama üniforma giydiklerinde onların güvenlik görevlisi olduğunu
anlıyorum. Dışarıdan gelen biri de bunu anlıyor. Mantıklı.” (G11, B, 32)
cümleleriyle dile getirirken, Umut da Selim’e paralel olarak:
“Üniforma giymeli. Karşıdaki risklere karşı bir disiplin hissettiriyor karşı tarafa.
Normal günlük kıyafetini giyse bence karşı taraftaki insan onu saymayabilir.
78
Ama düzgün bir kıyafeti olursa, resmi bir kıyafeti olursa, copu falan olur, illaki
kullanması gerekmez ama bir nevi karşı tarafı caydırır.” (G17, B, 31)
şeklinde ifade etmiştir. Kişilerin giydikleri kıyafetler toplumsal yapı içindeki
yerlerini belirlemekte ve simgelemektedir. Üniformalar kişilerin toplum içinde
belirginleşmesini sağlarken bir iletişim aracı haline de dönüşmektedir
(Guiraud, 1994:105). Guiraud gibi benzer şekilde Gençtürk de üniformayı
sözlü iletişim aracı olarak görmekte ve alıcı tarafından istenmese de
algılandığını ve toplum içinde kimlik inşa edilmesinde kolaylık sağladığını
vurgulamaktadır. Üniforma, katılımcıların “belli olmasını sağlar” şeklinde ifade
ettikleri gibi toplumun genelinden ayrılarak öteki olmayı kolaylaştırır
(Gençtürk, 2003: 66).
Güvenlik görevlilerinin giydiği üniforma iletişim aracı olmasının
yanında, bir otorite simgesidir. Üniforma, toplum tarafından kişilere verilmiş
otoritenin simgesidir. Bu simge kimi zaman mübaşirin zinciri, kimi zaman
trafik polisinin üniforması olabilmektedir (Dağ,2012:12).
Üniformayı tamamlayan kelepçe ve cop gibi aksesuarlar otorite
duygusunu güçlendirmektedir. Philip Zimbardo’nun 1971 yılında Stanford
Üniversitesi’nde yaptığı hapishane deneyi9, bu konudaki önemli örneklerden
biridir. Zimbardo, üniversite öğrencilerinden habersiz ve rastgele seçtiği iki
gruptan birini gardiyan diğer grubu ise tutuklu olarak belirlemiştir. Deneyde
gardiyanlar üniformalı, ayna gözlüklü, kelepçeli ve copludur. Üniformalar
askeri üniformalara benzetilmiş ve tutukevinde saatleri belirleyen düdük
dışarıdan görünecek şeklide konumlandırılmıştır. Gardiyan olarak belirlenen
öğrenciler, daha önce bu konuda hiç eğitim almamışlardır. Üniforma,
gardiyanların yaptırım gücünü artırmıştır. Ayrıca tek tip olarak giyilen
üniforma öğrencileri kişiliklerini silerek yeni bir karaktere bürünmelerine
neden olmuştur. (Zimbardo ve diğerleri, 2004: 24). Bu deneyde otoriteyi
sağlayan tek etken elbette üniforma değildir. Ancak üniforma, gardiyanlık ve
tutukevi ile ilgili hiçbir bilgisi olmayan öğrenciler açısından, otoriteye boyun
9 Altı gün süren deney boyunca, rastgele gardiyan olarak belirlenen öğrenciler, rastgele tutuklu olarak
belirlenen öğrencilere otoritelerini kabul ettirmek amacıyla, çeşitli işkenceler yapmışlardır. Bu deneyde,
toplumda masum gibi görünen her bireyin, aslında işkenceci bir gardiyana dönüşebileceği elde
edilmiştir (Zimbardo ve diğerleri, 2004:19).
79
eğme ve eğdirme hususunda etkili olmuştur. Güvenlik görevlilerinin siteler
korumak amacıyla giydikleri üniformalar, toplumda düzeni sağlamakla görevli
asker, polis ve zabıtanın giydiği üniformaları anımsatmaktadır. Güvenlik
görevlilerinin giydiği üniformalar, sitede oturanların kurallara uymasını ve
dışarıdan gelen ziyaretçilerin güvenlik görevlisi tarafından verilen talimatlara
uymasını kolaylaştırmaktadır.
Katılımcılardan Berke ve Emine diğer katılımcılardan farklı olarak,
güvenlik
görevlilerinin
üniforma
giymelerine
gerek
olmadığını
ifade
etmişlerdir. Berke, güvenlik görevlisiyle birbirlerini tanıdıklarını ve bunun
yeterli
olduğunu
belirtmiştir.
Farklı
bir
bakış
açısıyla
hırsızın
onu
üniformasından hemen tanıyarak, bu duruma göre önlem alacağını
eklemiştir. Emine ise, güvenlik görevlisinin sitedeki varlığını başkalarına
hissettirmesine gerek olmadığını söylemiştir. İki katılımcı, sonraki sorularda,
güvenlik görevlilerini caydırıcı bulmadığını ifade etmişlerdir.
(3) Güvenlik Görevlilerinin Cinsiyeti
Katılımcıların
tümü,
güvenlik
görevlisinin
cinsiyeti
hakkında fikir beyan etmiştir. Katılımcılardan 17’si güvenlik görevlisinin erkek
olmasının daha iyi olacağını, bir katılımcı kadın olmasının iyi olacağını, iki
katılımcı ise cinsiyetin önemli olmadığını ifade etmiştir.
Katılımcılardan erkek olması yönünde görüş beyan edenler(n=17),
erkeğin fiziksel yapısını ön plana çıkararak güvenliğin güçle sağlanabileceğini
vurgulamışlardır.
Mehmet,
erkek
güvenlik
görevlisini
savunurken
bu
husustaki düşüncelerini:
“Bence erkek daha iyi olur. Ya şimdi bi bayanın erkeğe yapacağı hareket farklı,
erkeğin yapacağı şey daha fazla yani. Erkek daha fazla güçlü. Çünkü şey
mesela, atıyorum; güvenlikten korkması lazım. Karşıdaki kişinin onun benden
yüksek olduğunu düşünmesi lazım. Bayan olduğu zaman, icabında ben bayanı
dövebilirim veyahut da ondan daha güçlüyüm diyebilir. Güç davası yüzünden
erkek olması daha iyi.” (G3, A, 50)
şeklinde dile getirmiştir. Güvenlik görevlisinin erkek olmasını ifade eden
katılımcılar, siteye dışarıdan girebilecek kötü niyetli kişilere karşı, erkeğin
80
karşı koyma becerisinin daha fazla olduğunu belirtmişlerdir. Aynı katılımcılar,
durumu örneklendirirken, dışarıdan tehlike yaratmak amacıyla gelen kişiyi
erkek, ona karşı koymaya gücü yetmeyen güvenlik görevlisini ise kadın
olarak tasvir etmişlerdir. Cihan, kadınları etkisiz hale getirmenin daha kolay
olduğunu, Seda ise kadının yaradılış itibariyle erkek kadar güçlü olmadığını
vurgulamıştır.
Erkek güvenlik görevlilerinin daha caydırıcı olduğunu ifade eden site
yöneticisi Sadık, kadın güvenlik görevlisi istihdamı sonrasında yaşadıklarını
şu şekilde ifade etmektedir:
“Kadınlar pek caydırıcı olmuyor. Biz burada denedik. İki kişiyi aldık. Şimdi
burada kat malikleri erkek güvenlikçilere çok hakaret ediyordu. Sen ne biçim
güvenlikçisin şudur budur diye hakaret ediyordu. Biz de dedik ki bunları bi de
bayanlardan tutalım. Bi şey değişecek mi acaba diye. İnsanlar daha saygılı olur
mu diye. Bu sefer de daha fazla gençler rahatsız etmeye başladı. Dışarıdan biri
gelse sarhoşun teki içeri kaçıyor. Ama bi erkeğin vermiş olduğu cesaret var.
Bayan farklı. Bana göre bayanlar güvenlik kapılarında faydalı değil.” (G16, B,
59)
Kadın güvenlik görevlisinin karşılaşacağı herhangi bir durumda hiçbir
şey yapamayacağını ifade eden Halil:
“…en fazla bağırır çağırır. Başka bi şey yapamaz. Haa kadını da var. Kavgayı
döğüşü daha iyi bilen. O şekilde olsa olur. Dövüş tekniklerini bilse olur yani.
Ama onun haricinde kara güreş edersen adam iki tokatta serer, çeker gider.
Ama erkeğin dayancağı kadar dayanamaz.” (G13, A, 35)
sözleriyle erkek güvenlik görevlisi tercihine açıklık getirmiştir.
Katılımcıların kadın güvenlik görevlisini bu şekilde tasvir etmesinin
temelinde ataerkil toplum yapısı yatmaktadır. Kadına ilişkin kültürel
tanımlamalar, aile ve toplum tarafından şekillendirilmektedir. Böylece kadının
yaşam alanı sınırlanmaktadır. Kadının anne ve ev kadını rolü öne çıkmakta
ve toplum içine dahil olması zorlaşmaktadır. Bu durum kentleşme ile birlikte
yavaş da olsa aşılmaya başlanmıştır. Kadın hayatın farklı yerlerinde
belirleyici rolleri üstlenmeye başlamıştır. Ancak ataerkil toplumlarda değişim
oldukça yavaş olmakta ve kadının özgürleşmesi zaman almaktadır(Aktaş,
81
2013:57).
Berke diğer katılımcıların aksine kadın güvenlik görevlisinin daha
etkili olduğunu belirtmiştir. Berke, kadınların dikkatli olmasına dikkat çekerek:
“Kadın olmasını ben daha tercih ederim. Çünkü onlar daha şey; ince, işine
sadık oluyorlar. Takip ediyorlar ve her şeyi sorabiliyorlar. Kadın güvenlik
görevlisi bir iki bir şey sorduktan sonra, hemen çatışmaya başlıyor zaten. Sen
niye soruyorsun, bana böyle şeyler yapıyorsun falan diye. Tanık oldum birkaç
defa.” (G7, B, 49)
şeklinde ifade etmiştir.
Güvenlik görevlisinin cinsiyetinin önem arz etmediğini belirten iki
katılımcıdan Murat, kadın güvenlik görevlilerine karşı site sakinlerinin daha
nazik davrandığını ve muhatap olurken kendilerine çeki-düzen verdiklerini
ifade etmiştir. Murat’ın bu beyanında da kadın ve erkek eşitliğinden ziyade,
kadının daha nazik ve kırılgan olduğu vurgusu bulunmaktadır.
(4) Güvenlik Görevlilerinin Yetkileri Hakkında Sahip
Olunan Bilgi
Katılımcıların
büyük
çoğunluğu
(n=18),
güvenlik
görevlilerini kanuni yetkilerini tam olarak bilmediklerini ifade etmişlerdir. Aynı
katımcılar, güvenlik görevlilerinin yetkilerini günlük hayatta kurdukları ilişkiler
kadar bildiklerini beyan etmişlerdir. Emine, güvenlik görevlilerinin hiç bir şey
yapmadıklarını
düşündüğünden
dolayı
kanuna
da
bakma
ihtiyacı
duymadığını dile getirmiştir.
Günlük hayattaki tecrübelerine dayanarak kısaca tarif yapan
Mehmet: “Çalıştıkları yerlerde mesela içki gibi şeylerin içilmesini engeller.
İnsanlara zarar verecek şeyleri önlediği için önemli. Hiç kanuna bakmadım.”
şeklinde ifade etmiştir. Benzer şekilde İclal bu konudaki düşüncelerini:
“Hastaneleri korumak için, binaları korumak için okulları korumak için var.
Mesela elektrik su yatırdığımız yerlerde hırsızlık, kap-kaç olmaması için
bankalarda olsun. Var zaten çoğunda, her yerde olsun isterim. Korumaktır
görevi. Kanunları öyle tam olarak bilmiyorum.” (G4, A, 50)
82
şeklinde ifade etmiştir. Salih, güvenlik görevlilerinin yetkilerini bilmeme
gerekçesi olarak, güvenlik görevlilerinin amirlerinin verdiği emirlere göre
hareket etmek zorunda olduklarını ifade etmiştir. Bu durumun da ufak-tefek
istisnalarının olduğunu ve bunun kişilerin kendilerinden kaynaklandığını
eklemiştir. Salih, güvenlik görevlilerinin amirlerinin durumu kontrol etmesini
yeterli
görmektedir.
Uygulamada
ortaya
çıkabilecek
problemleri
de
katlanabilir olarak nitelendirmektedir.
Güvenlik
görevlerinin
yetkilerini
bilmeden
uyum
davranışı
gösterilmesi, bilgisizce otoriteye razı gelme davranışını ortaya koymaktadır.
Katılımcılar, güvenlik görevlisinin talimatlarına uymakta ancak bunun kaynağı
olan kanun hakkında yeterli bilgi sahibi olmamalarına rağmen araştırma
ihtiyacı da duymamaktadırlar. Stanley Milgram 1974 yılında yaptığı
deneyle10, bilgi sahibi olmayan kişilerin otoritenin verdiği talimatlara itaat
derecesini ölçerek ortaya koymuştur (Milgram, 1974:44). Sitelerin güvenliğini
sağlayan güvenlik görevlilerinin yetkilerini,
günlük hayatta karşılaştıkları
diğer güvenlik görevlilerinin uygulamalarıyla karşılaştırarak, kendilerine göre
oluşturdukları
ortak
norma
uyum sağlayan
katılımcılar,
bu
durumu
sorgulamamakta ve razı olmaktadırlar.
Katılımcılardan Yunus ve Sadık, güvenlik görevlilerine dair kanunu
okuduklarını ve bilgi sahibi olduklarını ifade etmişlerdir. Sadık kanunu
bilmesine gerekçe olarak; apartman yöneticisi olmasını, güvenlik görevlilerini
işe kendisinin almasını ve sözleşmelerini hazırlamasını göstermiştir. Yunus
bu konuda:
“Yetkilerini biliyorum. En temel yetkisi olarak da, sadece sorumlu olduğu
bölgede; bu işte hastane olur, okul olur, avm olur, site olur sadece o bölgede
yetkisi olduğundan haberim var. Onun dışında silah taşıma ile ilgili kısıtlamaları
olduğunu biliyorum. Bu saydığım yerlerde silah taşıma yetkisinin olmadığını
biliyorum. Silah taşıma yetkisi olan yerlerde, tabi biz onları pek görmüyoruz da,
barajlar bankalar gibi kritik yerlerde veya savunma sanayisinin kritik tesislerinde
çalışanlar silah taşıma yetkisi var.” (G2, A, 32)
10 Milgram deneyi olarak bilinen bu deneyde denekler, otorite olarak simgelenen beyaz önlüklü biyoloji
öğretmeni tarafından verilen komutlarla, görmedikleri ancak sesini duydukları kişiye elektroşok
uygulamaktadır. Elektroşok seviyesi yükseldikçe sesler yükselmekte ve belirli bir seviyeden ölümü
simgeleyecek şeklide ses kesilmektedir. Deneklerden yarısından çoğu (26/40) son seviyeye kadar
gitmişlerdir.
83
şeklinde düşüncelerini ortaya koymuştur.
Güvenlik görevlilerinin yetkileri katılımcılardan sadece iki kişi
tarafından bilinmesi, görev yaptıkları yerde otorite sağlamaları konusunda
yardımcı olmaktadır. Ancak bu durum bilinçli olarak yapılan bir eylem değildir.
Otorite sağlamak amacıyla yetkiler gizlenmemektedir. Katılımcılar bu duruma
kayıtsız kalmakta ve bu durumdan şikayet etmemektedirler.
(5) Polis ve Zabıtanın Yetkileri Hakkında Sahip Olunan
Bilgi:
Katılımcılara, özel güvenlik görevlilerinin yetkilerinin
yanında günlük hayatın düzenini sağlayan polis ve zabıta gibi kolluk
güçlerinin yetkileri sorulmuştur.
Katılımcıların tamamına yakını(n= 19), polis ve zabıtaların yetkilerini
bilmediklerini ifade etmişlerdir. Yunus, güvenlik görevlilerinin yetkilerini bilen
iki kişiden biri olmasının yanında polisin kanuni yetkilerini bilen tek kişidir.
Katılımcılar polisin ve zabıtanın yetkilerini günlük hayattan edindikleri
tecrübelere dayanarak bildiklerini beyan etmişlerdir. Hatta Mehmet, bu
konuda kendisinin suç işleyen biri olmadığını, suçla ilgili olmayan birinin
kanunu bilmesine gerek olmadığını, polisin de suçu olmayan kişiye müdahale
etmeyeceğini ifade etmiştir. Halil bu konuda, polisin yetki genişliğini
vurgulamak maksadıyla; “Polis her şeye geliyor, yukarda Allah var şimdi. Her
şeye koşuyor kediye de kuşa da.” ifadesini kullanmıştır.
Cihan ve Emine polise güvenmediklerini ve bu nedenle yetkilerini
bilmeye gerek duymadıklarını ifade etmişlerdir. Cihan, bu konudaki
düşüncelerini:
“Çok iyi bilmiyorum polis ve zabıtanın yetkilerini de. hiçbir işe yaramıyorlar,
hiçbir yetkileri yok. Üst komşuyla başım dertte, geliyorlar sadece uyarıyorlar
gidiyorlar. Hiçbir yetkimiz yok biz bir şey yapamayız diyorlar. Mesela geçen gün
kaldırıma bir araba park etti. Adamla biraz münakaşa ettik. Sonuçta engelli
vatandaşlar için adam oraya kaldırım yapmış. Adam tuttu, tam o sarı çizgilerin
(görme engellilerin yürümesini kolaylaştıran kılavuz yollar) üzerine park etti. Gel
bak garajımıza gir dedik. Yok dedi. Neyse biraz münakaşa ettik. Ben polisi
84
çağırdım. Polis geldi. Gelen polis bizim aramızı yapmaya çalışıyor. Polisin
görevi bu kadar yani.” (G5, A, 31)
şeklinde dile getirmiştir. Emine, polisin sahip olduğu yetkilerin toplum
düzenini sağlamak için yetersiz olduğunu ve bunun doğal sonucu olan
toplumdaki düzensizlikleri çözemeyen polisin yetkilerini bilmeye gerek
olmadığını ifade etmiştir.
Katılımcılar, güvenlik görevlilerinde olduğu gibi toplum hayatının
düzenini sağlamakla görevli olan diğer kolluk güçlerinin de yetkilerini
bilmemektedir. Bu konuda herhangi bir rahatsızlık hissetmemekte hatta
konuyu
derinleştirmek
amacıyla
sorulan
sorularda
yeni
bir
merak
uyanmadığını ve kanuna bakmayacaklarını ifade etmişlerdir.
Georg Simmel, kent insanının etrafında olanlara karşı kayıtsızlığını
“Metropol ve Tinsel Hayat” denemesinde ortaya koymuştur. Simmel, kent
insanı ve taşrada yaşayan insanlar arasındaki farkı ortaya koyduktan sonra,
kent insanının etrafına olan kayıtsızlığından söz etmiştir. Kent hayatının,
taşra hayatına göre çok daha fazla uyarıcıya sahip olması, kent insanını
kendini korumaya, yalnızlaşmaya ve kayıtsız kalmaya itmektedir. Kent insanı,
etrafında
yaşanan
dünyaya
kayıtsız
kalarak
öncelikle
etrafındakileri
duygularıyla değil akıl yoluyla değerlendirmekte, etrafındakilere kendisine
sağladığı faydasına göre değer vermekte, buna göre de bazılarına antipati
duymakta, bazılarına ise kayıtsız kalmaktadır. Etrafındakilere kayıtsız kalan
kent
insanı,
oluşturduğu
bu
mesafe
sayesinde
özgürleşmektedir
(Simmel,1950:409). Katılımcılar güvenlik görevlilerinin görevlerini bilmenin
kendine fayda sağlamayacağını değerlendirdiklerinden dolayı kayıtsız
kalmaktadır. Ancak kent insanının kayıtsızlığı, onu dış dünyada var olan
düzenden sıyrılarak kendisi olmaya yönelten bir özgürleşme aracı değil,
aksine düzeni sorgulamadan kabul eden bireye dönüştürmektedir.
(6) Özel Güvenlik Görevlileri ve Polisin Yetkilerinin
Karşılaştırılması
Güvenlik
görevlileri
ve
polisin
yetkilerinin
karşılaştırılmaları hakkında katılımcıların tümü, görüş beyan etmiştir.
85
Katılımcılardan 18’i karşılaştırma yaparken, polisin yetkilerinin daha çok
olduğunu, iki katılımcı ise hem polisin hem de güvenlik görevlilerinin
yetkilerinin çok sınırlı ve aynı seviyede olduğunu ifade etmişlerdir.
Katılımcılardan bazıları(n=9) polisin yetkilerini anlatırken “devletin
polisi” kavramını vurgulamışlardır. Polisi devletle özdeşleştiren katılımcılar,
polisi kutsamaktadırlar. Hatta aynı katılımcılardan ikisi polisin görev
esnasında hayatını kaybetmesi durumunda “şehit” olacağını ifade etmişlerdir.
Ancak güvenlik görevlilerinin benzer durumla karşılaştıklarında, sadece
hayatlarını kaybettiklerini dile getirmişlerdir. Şehitlik, toplumda önem verilen
bir makamdır. Kamu kurumunda memur olan Ahmet, şehitlik kavramının
polislere, daha cesur ve gözü kara davranmaları açısından, motivasyon
kaynağı olduğunu, ancak güvenlik görevlileri için tek motivasyonun ekmek
parası kazanmak olduğunu ifade etmiştir. Halil, polisler için devletin polisi
kavramını kullanmış ve onlara kimsenin dokunamayacağını dile getirmiştir.
Polis, bu katılımcılar tarafından devlet ile özdeşleştirilirken, dokunulmazlık ve
şehitlik gibi kavramlarla da kutsanmıştır. Güvenlik görevlileri için böyle kutsal
atıflarda bulunan katılımcı olmamıştır.
Dört katılımcı yetki farkını açıklarken, güvenlik görevlilerinin herhangi
bir olay karşısında yapacakları müdahalenin sadece polisi çağırmak ve
mevcut durumu muhafaza etmek olduğunu ifade etmişlerdir. Sedef, bu
durumu “alarm düğmesi”ne benzetmektedir.
Yunus polis ve güvenlik görevlileri arasındaki farkı, medyadan takip
ettiği haberlere dayandırarak bu husustaki düşüncelerini:
“Birkaç kere ekrana da yansıdı. Hastanenin birini bastılar mesela. Güvenlikçi
hemen kendisini sağlama almak için kapıyı açtı. Acilde bir odaya daldı artık
bilmiyorum hangi oda olduğunu ama kapıyı kendi üstüne kilitledi.” (G2, A, 32)
cümleleriyle, Sadık ise:
“Bir polis kadar geniş yetkilere sahip değil özel güvenlik maalesef. Var bi kanun
çıkmış da. Bizim insanımız özel güvenliği bi polis kadar önemsemiyor. Bir polis
tabanca çektiği zaman normal karşılıyor, ama bi güvenlik çektiği zaman hemen
dikkatini çekiyor. Yani bi de güvenlik çok az eğitim alıyor. Gidiyor, şurda iki ayda
86
eğitim grubunda eğitim görüyor. Polis, bi hiç olmazsa, en kötü şartlarda bir yıl
eğitim alıyor. Devletin eğitimi.” (G16, B, 59)
demek suretiyle bu hususta en ayrıntılı görüş bildiren katılımcı olmuştur.
Muzaffer, polis ve güvenlik görevlilerinin yetkilerini karşılaştırırken,
polisin yetkilerinin çok fazla olmadığını vurgulayarak, güvenlik görevlerinin
polise göre daha az yetki sahibi olduğunu ifade etmiştir. Muzaffer, bu tespiti
yapmasına sebep olarak, toplumun polise olan saygısının azalmasını
göstermektedir. Bu görüş, polis ve güvenlik görevlileri yetkileri arasında fark
göremeyen Emine ve Cihan tarafından da benimsenmektedir. Üç katılımcı
da, polisin toplum içinde var olan saygınlığını ve gücünü son zamanlarda
kaybettiğini dile getirmişlerdir.
Polis ve güvenlik görevlileri arasında farklılık olduğunu düşünen
katılımcılar (n=18), yetki farklılıklarını ifade ederken, devlet güvencesi
faktörünü,
yaptırım
gücünü,
eğitimi
ve
kutsal
değerleri
ön
plana
çıkarmışlardır. Aksini ifade eden iki katılımcı ve Muzaffer ise, polisin toplum
içindeki yetkilerinin azaldığını bu nedenle güvenlik görevlilerinden farklarının
da kalmadığını dile getirmişlerdir.
Polisin devletle aynı çizgide görülmesinin nedeni, polisin tarihte
ortaya çıkışında yatmaktadır. Polis, devletin toplum içinde düzeni sağlaması
için kullandığı en güçlü birimdir (Neocleus, 2006: 2). Günümüzdeki
demokratik sosyal hukuk devletinde, polis güvenliği sağlamanın yanında,
bireylerin temel hak ve özgürlüklerini kullanabilmelerinin teminatıdır. Polis
sadece topluma değil bireye de hizmet etmektedir. Bu nedenle polis
insanların huzur içinde yaşayabilmesi için sigortadır (Hafızoğulları,1995:569).
Katılımcılar, güvenlik ihtiyaçlarını karşılayan devletin, bu ihtiyacı karşılamak
amacıyla kullandığı birimlerden biri olan polise, devlet güvencesi şeklinde
bakmasının nedeni burada yatmaktadır.
Polisi yetkilerini, güvenlik görevlileriyle aynı seviyede olduğunu
vurgulayarak,
azaldığını
ifade
eden
katılımcılar,
artırılmasını istemektedirler. Bunun gerekçesi,
polisin
yetkilerinin
daha fazla özgürlük değil,
daha fazla kontrol istemeleridir. İki katılımcı da başlarına gelen adli olaylarda,
87
polisin tatmin edici çözüme ulaşamadığını, bu soruna çare olarak; daha fazla
yetkilerle donatılmış polis gücünün oluşturulmasını göstermişlerdir. Polisin
yetkilerinin artırılarak, suç korkusu taşıyan bireylerin rahatlatılması düşüncesi
1970’li yıllarda ortaya çıkmıştır. Daha öncesinde, suçluyu ıslah etmeye
çalışan devlet, bu yıllardan itibaren ceza sistemini sertleştirerek toplumdaki
suç korkusu oranlarını azaltmayı hedeflemiştir. Toplumdaki suç korkusu,
ağırlaşan cezaların itici güç kaynağı olmuştur. Ancak beklenenin aksine
toplumdaki suça maruz kalma korkusunu azatlamanın çaresi olarak bulunan
ağırlaştırılmış
cezalar,
suçluların
suça
yönelmelerini
engellememiştir
(Garland, 2001:10).
Polis
gücü,
hapishaneler,
mahkemeler,
akıl
hastaneleri,
rehabilitasyon merkezleri gibi kurumlar, devletin toplum düzenini sağlamak
amacıyla, belirlediği kurallara uymayanları “sapkın” olarak etiketlemeye
yarayan kurumlardır. Devlet bu kurumlar aracılığıyla toplumun günlük
yaşamına direkt olarak müdahil olmaktadır. Devlet eliyle yapılan kontrol
formal kontrol olarak adlandırılmaktadır (Meier:1982:47). Formal kontrolün
ete kemiğe bürünmüş hali olan polisler, katılımcıların çoğu tarafından saygı
sözcükleriyle betimlenirken, güvenlik görevlileri “şirket personeli” olarak
tanımlanmıştır.
(7) Özel Güvenlik Görevlilerinin Silah Taşıması
Katılımcılara,
güvenlik
görevlilerinin
siteyi
korumak
amacıyla kullanması gerektiğini düşündükleri silah çeşitleri; biber gazı,
elektroşok silahı ve tabanca olarak çeşitlendirilerek sorulmuştur.
Katılımcıların yarısı (n=10) tabanca, elektroşok silahı ve biber gazını
taşımasını, altı katılımcı sadece biber gazı taşımasını, dört katılımcı ise silah
taşımasının gereksiz olduğunu ifade etmiştir.
Güvenlik görevlilerinin silah taşıması gerektiğini düşünen katılımcılar,
gerekçe olarak güvenliklerinin daha iyi seviyede sağlanacağını ifade
etmişlerdir.
88
Güvenlik görevlisinin silah taşımasına gerekçe olarak diğer bir sebep
de; güvenlik görevlisinin karşılaşabileceği zor durumlar olarak açıklanmıştır.
Bu durumları örneklendiren katılımcılardan Mehmet, güvenlik görevlisi
hırsızla karşılaştığında silahı korkutmak amacıyla kullanması gerektiğini ifade
etmiştir. İclal bu konudaki görüşlerini:
“En önce silah taşımalı. Hırsız giriyor adam mecbur ne yapcak. O, ona sıkıyor.
O, ona tabanca atana kadar o, ona atsın. Bence silah taşısın yani. İsterim
tabanca her özel güvenlikte olsun. Güvenliği sağlamak için silah şart.” (G4, A,
50)
şeklinde açıklamıştır. Halil, iki veya üç hırsızla aynı anda karşı karşıya kalan
güvenlik görevlisinin mecburen silah kullanması gerektiğini dile getirmiştir.
Silah taşınmasını uygun gören katılımcılardan Umut:
“Silah falan hepsini taşısın. Süper olur bence. Önemli yani bu. Silah deyince
hemen korkuyoruz. Şöyledir, böyledir diye ama apartmanda kim oturuyor?
Bilmiyoruz. Apartmanda hırsızlık olduğunda, adam başka amaçla da girebilir.
Gelir, Allah korusun evimizin içine girer. Paramı alacağım diye benim canıma,
çoluğuma-çocuğuma da kast edebilir. Ya da tinerci olur, bilmem ne olur. Çocuk
çıktı, dışarıda oynuyor mesela. Herhangi bir tinerci falan müdahale etti. Ne
olacak? Tabi ki de bir silahın, güvenlik aletinin olması her zaman için iyidir,
caydırıcıdır. Adam onu gördüğü zaman, ateşlemesine bile gerek yok, gördüğü
anda bile bir geri adam atabilir.” (G17, B, 31)
demek suretiyle silahın caydırıcılık sağlayabileceğini savunmuştur. Güvenlik
görevlisinin siteyi korumak amacıyla, silah taşımasının daha caydırıcı
olacağını ifade eden katılımcılar, en güvenli yer olarak tanımladıkları evlerinin
çevresinde silahla dolaşan güvenlik görevlisine razı olmaktadırlar. Güvenlik
görevlisinin taşıdığı silahı kullanma şekli ve eğitimi konusunda sorgulama
yapmadan kabul edilmesi dikkat çekicidir.
Katılımcılardan
bazıları
(n=6),
güvenlik
görevlilerinin
sitelerin
güvenliğini sağlamak amacıyla biber gazı kullanmasının yeterli olacağını
ifade etmişlerdir. Muzaffer biber gazı ile ilgili:
“Biber gazı olabilir, caydıracak şekilde. Hem korumasını istiyoruz hem de kötü
kişilere karşı koruyabilecek bir şeyleri olmalı. Silahı olmasına gerek yok.
Devletin polisi var. Polisin ulaşabileceği yerlerde yaşıyoruz. Güvenlik görevlisi
89
ilk müdahale yapabilir. Biber gazı ilk etapta saldırıya karşı caydırıcılık için olsun.
Karşısındaki daha kuvvetli ise, o anı kurtarmak için kullanabilir. Polis gelene
kadar, durumu kurtaracak kadar. Silah falan olmamalı.” (G9, A, 57)
ifadelerini kullanmıştır. Biber gazını uygun gören katılımcılardan Cihan,
elektroşok silahının durdurucu amaçla olursa kullanabileceğini yoksa “kuru
copla bu iş olmaz” diyerek güvenliği sağlamak için ekstra malzemelere ihtiyaç
olduğunu dile getirmiştir.
Katılımcılardan dördü, güvenlik görevlilerinin silah taşımasına karşı
çıkmaktadır. Murat ve Sadık bu duruma gerekçe olarak güvenlik görevlilerinin
yeterli eğitim almamış olmalarını göstermiştir. Murat, güvenlik görevlilerinin
polis gibi eğitim almadığını, Sadık ise silah kullanmak için ciddi eğitime
ihtiyaç olduğunu ama mevcut güvenlik görevlilerinin bu eğitimi almadıklarını
ifade etmiştir. Emine ise güvenlik görevlilerinin insanlara zarar vermemesi
gerektiğinden dolayı silaha karşı olduğunu belirtmiştir.
Katılımcıların yarısının silahı desteklemesi ve bunun için hiçbir ön
şart koşmamaları dikkat çekicidir. Güvenlik görevlisinin belinde silahın
görünmesinin bireylerin ruh hallerinde meydana getirdiği değişikliğe dair
yapılan araştırmalar bulunmaktadır. Bu konuyla ilgili Leonard Berkowitz ve
Lepage’ın yaptığı deneyde ve sonrasında yapılan saha araştırmalarında,
silahı gören insanlarda şiddet eğiliminin arttığı gözlemlenmiştir (Bushman,
2013). Güvenlik görevlilerinin silah taşıması isteği, katılımcılarda müdahale
aracı olarak değerlendirilmekte ancak sonrası veya müdahalenin nasıl
olacağı ile ilgili bir açıklama bulunmamaktadır. Katılımcılar, yaşadıkları sitede
düzen ve güvenlik için, çocuklarının da silah taşıyan güvenlik görevlileriyle iç
içe olmalarından sakınca görmemektedir. Katılımcıların silah hakkındaki
görüşlerini açıklarken izledikleri yol, silahın güvenliği sağlayacağı yönünde
olmuştur. Katılımcılar silahın olumsuz etkilerinden bahsetmemişlerdir.
Toplumda kontrol altında tutulmak istenen bireyler görüşlerini, iktidar
tarafından belirlenen iktidar-bilgi düzleminde, ortaya koyarlar. İktidar böylece
görünmezliğini korur ve toplumda iktidarın varlığı tükenmez. Bireyler iktidarı
kabul etmekte ancak tümüyle boyun eğmemekte, çareler aramaktadır.
Tamamen boyun eğme halinde, iktidardan söz edilmez. Mücadele gibi
90
görünen çare aramalar, bireylerin iktidara olan uyumunu artırmaktadır
(Foucault, 2011a:61). Sitenin güvenli duvarları dışındaki dünyanın tehlikeli
olarak tanımlanması ve bu güvenli dünyayı güvensizliğe sürükleyecek
yabancılara karşı kullanılacak silahın, normal ve çare olarak görünmesi,
iktidar tarafından bireylere kabul ettirilen bilgi düzleminin yansımasıdır.
(8) Özel Güvenlik Görevlilerinin Devleti Temsil Etmeleri
Katılımcıların tümü güvenlik görevlilerinin devleti temsil
edip etmedikleri hususunda görüş bildirmişlerdir. Katılımcıların çoğu (n=16),
güvenlik görevlilerinin devleti temsil etmediğini ifade etmiştir. Devleti temsil
etmediğini ifade eden katılımcılar, güvenlik personelinin “özel şirket
personeli” olduğunu vurgulamışlardır. Mehmet, bu konudaki: “devleti polis
askerden başka kimse temsil etmez bu güvenlik muhabbetinde. Sadece
asker ve polis.” ifadesi ile özel güvenliğin devletle ilgisi olmadığını
vurgulamıştır.
Dört
katılımcı
güvenlik
görevlilerinin
devleti
temsil
ettiğini
vurgulamıştır. Bu dört katılımcıdan üçü özel güvenlik kanununu bilen
katılımcılardır. Kanunu bilmelerine rağmen, devleti temsil ettiğini ifade
etmeleri düşündürücüdür. Murat, devleti temsil etmesini polisle aynı görevi
yapmasına, Sadık ise bu durumun kanunda yer almasına bağlamıştır. Yunus
bu konudaki görüşlerini:
“Yürüttüğü hizmet sonuçta devlet işi. Güvenlik hizmeti sonuçta, kamu hizmetidir.
Kısmi olarak temsil ettiklerini düşünüyorum. Sonuçta devlet bir mevzuatla,
kanunla yerleştirmiş oraya. Bu görevi vermiş, üniforma giymesine izin vermiş.
Tam anlamıyla kamu personeli olmasa da, kısmi olarak kamu personeli.
Sonuçta hizmet ettiği insanlar kamunun kendisi. Mesela hastaneyi düşünelim.
Orada tüm kamuya hizmet ettiğini düşünüyorum. Ama site gibi yerlerde hizmet
edilen insan sayısı daha az ve devleti temsil daha az diye düşünüyorum.” (G2,
A, 32)
diyerek güvenlik görevlilerinin hizmet ettiği hedef kitlenin kamunun kendisi
olduğundan dolayı, devletle özdeşleştirmiştir.
91
(9)
Yaşanılan
Evin
Seçilmesinde
Özel
Güvenlik
Görevlilerin Varlığının Etkisi
Katılımcılardan güvenlikli sitede oturanlara (n=10),
halen oturdukları evi alma veya kiralamalarında, güvenlik görevlisinin ne
derece etkili olduğu sorulmuştur.
Güvenlikli
sitede
oturan
katılımcıların
çoğu
(n=8),
güvenlik
görevlisinin önemli bir etken olduğunu ifade etmiştir. Umut, Sedef ve Fatma
güvenlikli siteyi seçmelerine sebep olarak, küçük çocuklarının olmasını
göstermişlerdir. Fatma, evi aldıkları sırada, çocuklarının küçük olduğunu ve
eşiyle birlikte çalıştıklarından dolayı, çocukların evde yalnız kaldığını bu
nedenle güvenlikli siteyi tercih ettiklerini ifade etmiştir.
Selim, güvenlikli site seçim sebebini:
“İki hırsızlık olayı benim hayata bakış açımı değiştirdi. Ondan sonra güvenlikli
siteye taşındık. Bu olaylardan sonra benim için özellikle büyükşehirlerde,
İstanbul Ankara gibi, kozmopolit dediğimiz kalabalık şehirlerde güvenlikli ve iyi
bir sitede oturmak benim için birinci şart oldu. Evlendik hem şimdi. Eşim evde
yalnız da olabilir. Sorumluluğumuz arttı. Çocuk olabilir. Maldan ziyade cana bir
şey olmaması, benim için en önemlisi. Bu hırsızlık olaylarından sonra benim için
önemi daha da öne çıktı. Yoksa ben bilmezdim güvenlikli site falan. İki tecrübe
beni buraya yönlendirdi.” (G11, B, 32)
şeklinde ifade etmiştir. Şehir yaşamını güvensiz ve karmaşık olarak
tanımlayan Selim, çözüm olarak güvenlikli siteye yönelmiştir.
Suç korkusundan dolayı, evini taşıyan bireylerin amacı daha güvenli
olan yerlerde hayatlarına devam etmektir. Ancak yaşam alanının sık
değiştirilmesi, bireyler arasındaki iletişimi ve tanışıklığı azaltmaktadır. Bunun
doğal sonucu olan yabancılaşma da suç korkusunu artıran diğer bir neden
olarak karşımıza çıkmaktadır. Güvenlik amacıyla taşınan bireylerin artması
toplumda güvensizliği tetiklemektedir. Ayrıca daha güvenli hissetmek için
taşınanlar, kendilerine benzeyenlerle aynı yerde oturma arzusu güttüğünden
dolayı bu durum, toplumdaki ayrışmayı hızlandırmaktadır (Taylor, 1995:28).
Şehirlerin kalabalık ve karmaşık yapıları ile yüksek suç oranlarına
92
sahip olmaları, kamusal alan olarak tanımlanan ve her bireyin rahatlıkla
girebildiği yerleri, riskli hale getirmektedir. Bundan dolayı bu riskten kaçmak
isteyen bireyler, daha güvenli olduğu kabul edilen, dışarıya kapalı ve
güvenlikli siteleri tercih etmektedir. Böylece belirli bir gelir düzeyinin üzerinde
olanlar, nispeten düşük gelirlilerle aralarına duvarlar çekerek daha güvenli ve
suçtan uzak kalmaktadır (Barak ve diğerleri, 2010:70).
Güvenlikli sitede oturanlardan Berke, oturduğu evi seçmesinde tek
ölçütünün ekonomik durum olduğunu ifade etmiştir. Seda ise evi seçerken
eşinin güvenliğe dikkat ettiğini, ancak kendisinin mutfağın güzelliğine, evdeki
dolapların sayısına ve kullanışlı olmasına baktığını daha sonra güvenliğin
olmasından dolayı memnun olduğunu ifade etmiştir.
Güvenliği olmayan sitede oturanlara (n=10), bir sonraki ev seçiminde
güvenlikli siteyi tercih etme durumları sorulmuştur. Katılımcılardan dokuzu bir
daha ev değiştirmek durumunda kalırlarsa, güvenlikli sitede oturmak
istediklerini ifade etmişlerdir.
Maddi durum olarak kötü ve orta seviyede olan dört katılımcı,
güvenlikli sitede oturmak istediklerini, ancak bunun için maddi güçlerinin
yetmediğini ifade etmişlerdir. Güvenlikli sitede oturma arzusu toplumun çeşitli
gelir tabakalarındaki bireylerde kendini göstermekte ancak maliyet faktörü bu
arzuyu engellemektedir. Sitelerin çevrelerini sınırlayan duvarlar ve tel örgüler
kimi zaman maliyet faktörüyle daha da yükselerek izolasyonu artırmaktadır.
Katılımcılardan Cihan şu anda oturduğu evi, ilk defa ev sahibi
olmasından dolayı sadece kullanışına bakarak aldığını ve sitenin durumuna
ve komşulara dikkat etmediğini ifade etmiştir. Ancak maddi durumunun
iyileşmesi sonucunda, oturduğu bölgeye yakın en yüksek fiyata sahip olan
siteye yerleşeceğini ve komşularını araştıracağını ve güvenlik görevlisi
olmasını önemsediğini dile getirmiştir.
Ecrin bu konudaki görüşlerini:
“Burayı kiralarken güvenlik görevlisini, önemli bir ölçüt olarak değerlendirmedik.
Ama şöyle bir çevreye baktığımda, güvenlikli sitelere baktığımda, keşke
güvenlikli bir sitede otursaymışız diyorum. En azından bir miktar daha fazla para
93
verirdik ama daha emniyetli olsaydı. Çocuğumuz daha rahat aşağıya
inebilseydi. Şu an oturduğumuz yerde bir blokta 40 daire var. Sitede 160 daire
var. Çocuğu parka indirirken bile, mutlaka camda bir şekilde gözetlemek
zorunda kalıyorum. Herhangi birinin evine girse, bulamayacağım hissi
yaşıyorum. En azında bir güvenlik görevlisi olsa, daha rahat olacağımı
düşünüyorum. Ama bende biraz kontrol hissi güçlü galiba. Yine kontrol ederim
ama biraz daha rahat olurum. Sonuçta çocuğum küçük, bir şekere kanabilecek
yaşta.” (G6, A, 32)
şeklinde
ifade
ederek,
halihazırda
oturduğu
evle
güvenlikli
siteleri
karşılaştırmıştır. Ecrin ve Cihan’ın ifadeleri de maddi durumu yetersiz olan
katılımcılarla örtüşmektedir. Özellikle Cihan ve Ecrin güvenlikli sitelerde
güvenliğin varlığından ve oturanların maddi durumlarından kaynaklanan
farklılığın komşuluk ilişkilerine de yansıyacağını düşünmektedirler. İki
katılımcı da, oturdukları sitelerdeki komşuların düzensizliklerinden rahatsız
olduklarını
dile
getirmişlerdir.
Katılımcıların
komşularına
olan
bakış
açılarındaki değişikliğin ve çocuklarını yetiştirirken aşırı korumacı olmalarının
altında, toplumu yeniden şekillendirmek için pompalanan suç kokusu, ya da
suç farkındalığı yatmaktadır. Güvenlik ihtiyacı ve emlak satış karlarının aynı
düzlemde
birleşmesi,
güvenlikli
siteleri
tek
çözüm
olarak
topluma
dayatmaktadır (Garland, 2001:163).
Katılımcılardan güvenlikli sitelerde oturanlar, bu yaşam tarzını
çocuklarının ve ailelerinin daha güvende olması ve suçtan uzaklaşma gibi
nedenlerle tercih ettiklerini vurgulamışlardır. Güvenlikli sitede oturmayanlar
ise maddi durumlarının uygun hale gelmesinden sonra güvenlikli sitede
oturmak istediklerini ifade etmişlerdir. Bu da gösteriyor ki, güvenlikli siteler,
katımcıların büyük çoğunluğu (n=19) tarafından tercih edilmektedir. Güvenlik
görevlisinin verdiği güven ve sitenin sunduğu konfor çekiciliğini korumaktadır.
Ecrin ve Cihan, güvenlikli sitelerde komşularıyla ilişkilerinin daha iyi olacağını
ifade ederek, aslında Atkinson ve Flint’in (2004: 889) üzerinde durduğu
güvenlikli sitelerin sunduğu mekansal farklılaşmayı vurgulamışlardır.
Bauman’a göre bireylerin kendilerine benzeyenlerle beraber güvenlik
içinde yaşama arzusu, devletlerin toplumları kontrol atına alabilmek için
kullandıkları önemli etkenlerden biridir. Bireyler, kendilerini sadece kendi gibi
94
olanlarla mutlu olacakları zannının yaratılması, sitelerin sunum şekline de
yansımıştır. “Komşunu kendin seç” şeklinde reklam cümleleriyle pazarlanan
siteler, toplum içinde tabakalaşmayı da artırmaktadır. Bauman’a göre, devlet,
suça meyilli olan tabakaların mekansal olarak ayrıştırmasıyla, toplum
hayatında kontrolü daha kolay sağlayabilmektedir. Belirli gelir grubunda
olanlar değil, belirli seviyede harcama yapanların toplandığı siteler,
güvenliğin yanında benzeşen topluluklar yaratmaktadır (Bauman, 1997:40).
(10) Özel Güvenlik Görevlilerinin Caydırıcılığı
Katılımcılara
güvenlik
görevlilerinin
caydırıcılığı11
hakkında sorular yöneltilmiştir. Katılımcıların büyük çoğunluğu (n=19)
güvenlik görevlilerini caydırıcı bulduklarını ifade etmişlerdir. Caydırıcı
olduğunu beyan eden katılımcılardan bazıları (n=6) caydırıcılık durumunu
denetim, kamera ve işini kurallara göre yapma gibi faktörlere bağlamışlardır.
İsa, Yunus ve Yavuz güvenlik görevlisinin site dışından görünmesinin
dahi caydırıcılık sağlayacağını ifade etmişler ama bu durumun “korkuluk” gibi
değerlendirilmemesi
gerektiğini
vurgulamışlardır.
Devamında
güvenlik
görevlisinin çalıştığı şirket tarafından yapılacak düzenli kontrollerle daha
verimli olabileceğini açıklamışlardır.
Halil, güvenlik görevlisinin caydırıcılığının kameralar sayesinde
olduğunu vurgulayarak:
“Bence kameralardan gördüğü kadar. Onun haricinde kulübede oturuyo,
duruyo. Pek bi şeyi yok. Kamera sayesinde yoksa gözüyle göreceği pek şey
yok. Orda oturduğu yerden kameradan takip eder. Caydırır. Şimdiki hırsızlar
kameraya da alışkın ama. Adam dört dörtlük kameraya bakarak kasayı
götürüyor, soyuyor. Her şeyi yapıyor. Aslında caydırıcı ama çok da değil. Tabi
güvenlikli olan siteye girene kadar adam güvenliksiz siteyi soymayı tercih eder.”
(G13, A, 35)
cümleleriyle caydırıcı olduğunu ifade etmiştir.
Fatma güvenliğin hiçbir zaman yüzde yüz sağlanamayacağını
11 Caydırmak kelimesi Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre bir işi yapmaktan vazgeçirmek anlamına
gelmektedir (Büyük Türkçe Sözlük, [Web], 05.02.2014).
95
belirtmiştir. Güvenlik görevlilerinin de insan olduğundan dolayı uyku
durumlarının olabileceğini ekleyerek, güvenliğin kimi zaman zafiyete
uğradığını vurgulamıştır.
Katılımcılardan güvenlik görevlisinin varlığının caydırıcı olduğunu
ifade edenler, hiç olmamasına göre daha güvenli olduğunu ifade etmiştir.
Sedef: “…hırsızın alarmı olan arabaya bakışıyla, olmayan arabaya bakışı gibi
bir şey. Hiç yoktan iyidir.” diyerek güvenlik görevlisinin varlığının birçok
tehlikeyi uzaklaştırdığını ifade etmiştir.
Berke, caydırıcılığa karar verecek kişinin hırsız olduğunu ve bu
sorunun hırsıza sorulması gerektiğini dile getirdikten sonra, güvenlik
görevlilerinin kısmen caydırıcı olduğunu eklemiştir.
Emine diğer katılımcılardan farklı olarak, güvenlik görevlisinin hırsız
için engellerden sadece biri olduğunu ve gireceği evi hesaplarken mevcut
duruma göre değerlendirdiğini ifade etmiştir. Emine, hırsızların tamamen
rasyonel
hareket
ettiğini
ve
güvenlik
görevlilerinin
bu
durumu
değiştiremeyeceğini vurgulamıştır.
Hırsızlık veya diğer maksatlarla evlere girmek isteyen kişilerin
aşması gereken birçok engel bulunmaktadır. Bu engeller; duvarlar, kapı
kilitleri, yüksek balkonlar, kameralar, güvenlik görevlileri şeklinde uzayan bir
liste haline getirilebilir. En güvenli yer olan eve girmek maksadıyla çaba
harcamak zorunda kalan hırsızın yapması gereken işlemler oldukça zahmetli
ve bilgi birikimi gerektirmektedir. Hırsızın bu kadar çok zahmete girmesini
gerektiren işlemlerden sonra, onu bu karardan vazgeçirmek için alınan
önlemlerin yeterliliği hiçbir zaman yüzde yüz olmayacaktır.
Hırsızı veya diğer amaçlarla giren suçluyu suç işleme kararını
almaya sevk eden faktörlerin tamamen rasyonel olduğunu öne sürmek
sadece bir iddiadır. Bu noktadan hareketle suçlunun suç işlerken daima
rasyonel davrandığı ve niyetinin eyleme dönüşmesinde tek etkenin akıl
olduğunu öne sürülemez. Sadece akıl motivasyonu ile hareket eden suçlular
olsaydı, ceza sistemleri tarih boyunca yenilenme ihtiyacı duymazdı.
96
Günümüze kadar suçluları işleyecekleri suçtan caydırma yöntemi,
suçluları ceza sistemlerinde belirlenen ağır cezalarla işlemeye karar verdikleri
suçtan vazgeçirmeye yöneliktir. Ancak bu yöntemin günümüze kadar pek
başarılı olduğu söylenemez. Bu yöntemde esas, suçlunun rasyonel olarak
davrandığıdır. Ancak suçluların suç işlerken, sadece akıllarıyla rasyonel karar
vermedikleri tespit edilmiştir. Suçluları, suça iten başka etkenlerin varlığı
ortaya koyulmuştur. Kısacası, suçlu kimi zaman karar verici olurken, kimi
zaman da suça itilen özne olabilmektedir (Dolu ve Büker, 2009:6).
Suçluyu işleyeceği suçtan caydırabilecek sebepler ortaya çıktığında,
suçlu
suç
işlemekten
caymaktadır.
Suçlunun
cayması,
suçun
yer
değiştirmesine neden olmaktadır. Suçun yer değiştirmesi; mekansal veya
coğrafi bölge olarak, zamansal boyut olarak, hedefin değişmesiyle, suç
işleme yönteminin değişmesiyle ve son olarak suç işleme şeklinin
değişmesiyle mümkün olmaktadır (Felson ve Clarke, 1998:25).
Suçun yer değiştirmesine sebep olan mekansal boyutlardan biri,
savunulabilir mekanlar inşa etmektir. Savunulabilir mekanlarda devletin eliyle
yapılan girişim yoktur. Bu mekanlarda oturanlar, suç oranlarını düşürmek ve
suçluları
uzak
tutmak
amacıyla,
aralarında
kurdukları
kontrol
mekanizmalarıyla düzeni sağlarlar. Savunulabilir mekanların özellikleri; halka
açık alanların yerine sadece o bölgede oturanların kullandığı yollar ve araba
parklarının olması, aydınlatmanın yeterliliği, binaların birbirlerinin girişlerini
görebilecek şekilde yapılması ve son olarak Güvenlik görevlileri tarafından
kontrol edilen giriş-çıkışlardır (Newman, 1996:9-26).
Katılımcıların oturdukları siteler, savunulabilir mekan tanımına
uymaktadır. Sitelerin fiziksel yapısı ve kamera, güvenlik görevlileriyle
desteklenmiş güvenliği Newman’ın (1996:9-26) savunulabilir mekanlar
tanımına
uymaktadır.
Sitelerde yaşayan kişi
sayısının fazla
olması
oturanların birbirlerini tanımalarını güçleştirmektedir. Aslında bir bakıma
güvenlik görevlileri yabancılaşmanın getirdiği güvensizliği ortadan kaldırmak
amacıyla istihdam edilmektedir.
Savunulabilir mekan tanımına uyan sitelerde oturan katılımcılardan
97
19’u güvenlik görevlilerini caydırıcı olduğunu ifade etmiştir. Güvenlikli sitede
oturanlar güvenlik görevlisinden duydukları konforu dile getirirken, güvenliği
olmayan sitede oturanlar ise güvenlik görevlisinin yokluğunun verdiği
rahatsızlığı ortaya koymuşlardır. Sahip oldukları fiziksel özellikler sayesinde
güvenliği sağlayan sitelerde, güvenlik görevlisi sitenin daha güvenli olması
için önemli bir rol oynamaktadır.
(11) Özel Güvenlik Görevlisi Olmaması Durumu
Katılımcılara sitelerinde güvenlik görevlisi olmaması
durumunda neler hissedecekleri sorulmuştur. Güvenliği olmayan sitede
oturanlara güvenlik görevlisi olmamasından dolayı evlerinin güvenliğini
artırmak maksadıyla buldukları çareler, güvenliği olan sitelerde oturanlara ise
yaşadıkları siteden bir anda güvenlik görevlilerinin iş bırakması durumunda
ne olabileceği hakkında sorular yöneltilmiştir.
Güvenlikli sitede oturan katılımcıların tümü (n=10) ortak olarak
“Giren-çıkan kontrol edilmez.” şeklinde cevap vermiştir. Siteye giren-çıkan
kişilerin kontrol edilmesi katılımcılarda güven hissini beslemektedir. Site
girişindeki kontrolü katılımcılar çok önemsemekte ve Murat bu konuda:
“Siteye giren çıkan belirsiz olur. Bariyerler kalkmış olur. Yabancılar da
arabaları da girebilir. Her şey olabilir.” cümleleriyle vurgulamaktadır. “Bariyer”
olarak tabir ettiği dış dünya ile olan izolasyonun ortadan kalkması, kendince
güvensizliği getirmektedir. Site dışındaki güvensiz dünyadan sıyrılma arzusu,
güvenlik görevlileriyle sağlanmaktadır.
Fatma güvenlik görevlisinin işi bırakması durumunu, çocuğunun
okulunda yaşadığı olayı örnek vererek ortaya koymuştur. Fatma:
“Kızım ortaokulda okuyor. Okul aile birliğinin herhangi bir bütçesi yok. Ailelerden
aldığı ücretle güvenlik görevlisi tutuyor. Tutamadılar, güvenlik görevlisi de yoktu
bir ara. Çocuk dışarı çıkıyor karda. Kartopu atıyor arabanın birisine. Arabadan
çıkan kişi çocuğa kızıyor. Alıyor çocuğu, arabayla çocuğu okula en az 10 km.
uzaklıktaki AVM’ye bırakıyor. Çocuk oradan artık kendi imkanlarıyla mı geliyor
nasıl geliyor okula aile birliğinin anlatmasıyla. Bunlar hemen tutuşuyorlar. En
ucuz ihaleyi veren güvenlik görevlisi şirketine ihaleyi veriyorlar. Bu günden
itibaren güvenlik görevlisi tuttular. Onun için gerçekten caydırıcı oluyor. Hırsızın
98
olsun, aklına bir şey yapmayı koyan insan olsun caydırıcı oluyor. Okulda da
gerçekten çok önemli mesela. Geçen sene vardı. Biz biliyoruz ki, güvenlik
görevlisine söylemeden okulun kapısından dışarı çıkmıyor. Ama şimdi kontrol
yoktu. Artık var.” (G8, B, 41)
cümleleriyle yaşadığı olaydan çok etkilendiğini ve bu durumun okulda aileler
arasında büyük korkuya yol açtığını ifade etmiştir. Güvenlik görevlisinin işe
başlamasından sonra ailelerin rahatladığını vurgulamıştır.
Sadık yaşadığı sitenin kalabalık olmasından dolayı güvenlik görevlisi
olmasının zorunlu olduğunu ifade etmiştir. Devamında Sadık:
“Böyle siteler güvenlik olmadığı zaman daha tehlikeli oluyor. Çok kalabalık
olduğundan, insanlar birbirini tanımıyor. Şimdi altı dairedeki bi insan birbirini
daha iyi tanır. Ama 253 dairedeki bi adam tanıyamaz. Belki 30 daireyi anca
tanır. Dışarıdan gelen adamı tanıyamaz, ayıramaz. Burada güvenlik olması şart.
Bu sitede 1000 kişi yaşıyor. Dokuz senedir buradayım. Tanımadığım bir sürü
insan var. Çok tanıyamam, hiç karşılaşmadığım kişiler var iş saatlerinin farklı
olmasından dolayı.” (G16, B, 59)
cümleleriyle fiziki olarak güvenli görünmesine rağmen, güvenlik görevlisi
kontrolü olmadan güvenliğin tam sağlanamama nedenlerini açıklamıştır.
Güvenlikli sitede oturan katılımcılar güvenlik görevlilerin olmaması
durumunda yaşadıkları sitenin kontrolsüz, düzensiz ve en önemlisi güvensiz
bir yere dönüşeceğini düşünmektedirler. Katılımcıların tasvir ettiği tablo,
karmaşa, kaos ve belirsizlik tablosudur. Bu düğümden kurtaracak en önemli
anahtar, güvenlik görevlisidir. Katılımcılar için güvenlik görevlisinin bu
derecede önemli hale gelmesi düşündürücüdür. Çünkü aynı şehirde yanı
başlarında güvenliği olmayan hatta site bile olmayan birçok ev vardır.
Katılımcılar
sahip
oldukları
düzenden
ve
izolasyondan
vazgeçmek
istememektedirler.
Katılımcıların dışarıdan gelebilecek müdahalelere karşı bariyer veya
kontrolör olarak tanımladığı güvenlik görevlileri, sitenin düzenini sağlayarak
orada oturanların bir bakımdan izolasyonunu sağlamaktadır. Katılımcıların,
kontrollü ve dışarıdan ayrılmış hayatları, onları başkalarından ayıran bir
özellik haline dönüşmektedir. Güvenlik görevlisi, güvenlik görevi yanında
99
ötekilerden
ayıran
kimlik
unsuruna
dönüşmektedir.
Bireyler,
dış
müdahalelerden en az seviyede etkilenerek, toplumda sahip olduğu “haklı ve
güvenli” statüsünü korumakta ve bu şekilde kimliğini tanımlamaktadır.
Böylelikle de güvenlikli sitede oturmak, belirleyici bir unsur olmaktadır
(Bauman, 1997:26).
Güvenliği olmayan sitelerde oturan katılımcıların çoğu (n=9) bu
durumu bir zafiyet olarak nitelemiş ve kendi başlarına buldukları çarelerden
bahsetmişlerdir.
Cihan, güvenlik görevlisi olmadığından dolayı zili çalan kişiye kim
olduğunu sorduğunda, bazen cevap vermediğini ama yine de açtığını,
bundan rahatsız olduğunu ve tek çarenin güvenlik görevlisi olduğunu
vurgulamıştır.
Ecrin uzun seyahatlere çıkarken aldığı tedbirleri:
“En azından 10-15 günlük izinlerde, giderken bile acaba eve bir şey olur mu
diye her yerini kontrol ediyoruz. Camlarını kapılarını üç kere dört kere
kilitliyoruz. Hani bize kalsa sabit oturuyor olsak, belki de alarm taktıracağız. Ya
da komşulara söylüyoruz. Eve göz kulak olun diye. Aşağıdaki komşuya
söylüyoruz biz evde yokken evde bir tıkırtı falan olursa dikkat edin diye. Gelince
kapılarını çalıp, biz geldik diyoruz.” (G6, A, 32)
cümleleriyle, Yavuz ise dışarı çıkarken aldığı tedbirleri:
“Mesela bizim ev halkı olarak, akşam bi yere giderken yaptığımız taktik var.
Salonun ışıklarını açık bırakıyoruz. Ev dolu görünsün diye. Hoş şimdi hırsızlar
zili çalıyormuş kontrol için. Taktik savaşı yani. Güvenlik olsa böyle şeyler
yapmak zorunda kalmayız.” (G14, A, 32)
şeklinde açıklamıştır. Muzaffer, güvenlik görevlisi işe başlayana kadar en
azından alarm taktırabileceğini ifade etmiştir. Mehmet, çelik kapı taktırarak
güvenliği sağlayabildiklerini; İclal birinci katta oturan ev sahiplerinin demir
korkuluk yaptırdığını belirtmiştir.
Halil, güvenlik görevlisi olmadığından dolayı olabilecekleri:
“Olmazsa şarapçısı da girer, ötesi de girer. Çünkü ben otoparkın orda önceden
100
gençlerin oturup bahçeye attıklarını da gördüm. Üç beş çakal geliyor oraya
oturuyor. İçtiğini çöpe atmıyo da, bahçenin içine atıyor. Güvenlik görevlisi olsa
uyarır, daha şey etmezse polisi çağırır.” (G13, A, 35)
şeklinde ifade etmiştir.
Güvenliği olmayan sitede oturan katılımcılar, kendilerini güvende
hissetmek için aldıkları tedbirleri anlatırken, güvenlik görevlisi olursa bunlara
gerek kalmayacağını dile getirmişlerdir. Hatta Mehmet: “…kapımı penceremi
daha çok kilitlerim.” diyerek, sanki güvenlikli sitede oturanların kapılarını
kilitlemeseler dahi güvende olduğunu vurgulamak istemiştir.
Katılımcıların büyük çoğunluğunun (n=19) güvenlik görevlisinin
olmaması durumunu ifade ederken tasvir ettikleri dünya; kontrolsüz, tehlikeye
açık, riskli ve belirsizliklerin hakim olduğu dünyadır. Güvenlik görevlilerinin
işlerini
düzgün
yapması
durumunda
tüm
sorunların
çözüleceğini
düşünmektedirler. Bu düşüncelerin temelinde yaşadıkları siteler fiziksel
olarak etrafı duvarlarla çevrili, otomatik kapıları yerler olsa da kamuya olan
açıklığını tam manada engelleyen varlık güvenlik görevlileridir. Yaşanan yerin
genel kullanımdan kurtarılarak özel hale getirilmesi, yaşayanları daha
güvende hissettirmektedir (Newman, 1996:9-26). Bu durum en güvenli yer
olarak tabir edilen evin sınırlarının genişlemesi gibidir. Sadece belirli
insanların girebildiği siteler kişileri daha güvenli hissettirmektedir.
(12) Özel Güvenlik Görevlilerinin Sitelerde Çalışma Şekli
Katılımcılara, güvenlik görevlilerinin sitede giriş-çıkış
kontrolü yapılan kulübe durmalarının yeterliliği ve devriye dolaşması
hakkında sorular yöneltilmiştir.
Katılımcılardan 16’sı güvenlik görevlilerinin site etrafında devriye
dolaşmaları gerektiğini, dördü ise site girişinde durmasının yeterli olacağını
ifade etmiştir.
Devriye dolaşması gerektiğini savunan Umut, sitenin etrafında
kameraların göremediği kör noktaların olduğunu ve güvenlik görevlilerin
ancak devriye dolaşarak kör noktaları görebileceğini ifade etmiştir. Murat ise
101
devriye faaliyetinin faydalarını “Devriye dolaşınca herhangi bir yerden atlıyanı
olur, tinercisi olur, psikopatı olur, hırsız olur. Hiç olmazsa onları görür.”
şeklinde belirtmiştir.
Ahmet, güvenlik görevlilerinin tek noktada sabit kalmaları durumunda
güvenliğin tamamen kameralara emanet edilmesi anlamına geleceğini dile
getirmiş, ayrıca hareketsizliğin uyku getirdiğini vurgulamıştır. Seda da devriye
dolaşan görevlilerinin uyuklamayacağını ve etrafta olan biten hakkında bilgi
sahibi olacağını ifade etmiş ve bilgi sahibi olmak için her yere ayak basması
gerektiğini vurgulamıştır.
Apartman yöneticisi olan Sadık daha teknik bir açıklamayla:
“Ben dolaşmasını isterim şahsen. Birer kişi kapıda durduğunda bir kişide
devriye dolaşabiliyor. Elinde tom cihazı12 var. On noktada devriye güzergahı
belirledik. Oraları dolaşıyor. Sabahları tom cihazının kayıtlarını kontrol
ediyorum. Çapraz devriye dolaştırıyorduk bir de. Noktalar arasındaki zaman
farkından devriyeyi adam gibi atmış mı diye kontrolünü yapıyorum. Onları
uyarıyorum.” (G16, B, 59)
güvenlik görevlilerinin devriye dolaşması gerektiğini açıklamıştır. Sadık,
devriye
dolaşan
güvenlik
görevlilerinin
kontrolünü
bazen
kamera
kayıtlarından kontrol ettiğini ve olumsuz durumlarda “hesap sorduğunu”
vurgulamıştır.
Fatma sitede devriye faaliyetinin saat başlarında olduğunu, güvenlik
görevlilerinin dolaştıklarını gördüğünde rahatladığını dile getirmiştir.
Yavuz devriye dolaşması gerekliliğini açıklarken:
“dolaşsın tabi bir tanesi. Kulübede görüyorum ben böyle demlik, ısıtıcı,
gazeteler, kamera ekranı falan. Sadece kulübe olmaz. Adamın uykusu gelir bi
de her yeri göremez. Dolaşınca ses de duyar bakınır. İyi olur. Sadece hırsız
değil başka durumları da görür.” (G14, A, 32)
12 Güvenlik arz eden yerlere monte edilen güvenlik noktalarını belirlediğiniz zamanda, saatte bir ya da
yarım saatte bir güvenlik görevlisi akıllı kalem ile dolaşır noktaları dolaştığını belirtebilmesi için noktaya
5-7 cm yaklaştırır. Yaklaştırdığı anda kelem üzerindeki ışığını yakarak ve “bip” sesi çıkararak görevliye
noktayı okuduğunu ve hafızasına kaydettiğini belirtir. Görevli kendisine verilmiş talimat çerçevesinde
turuna aynı şekilde devam edip tamamlar. Bilgisayara kurulan programlarla devriyenin zamanlaması
kontrol edilebilmektedir (Personel Devam Kontrol Teknoloji Sistemleri,[Web], 09.03.2014).
102
cümleleriyle kulübede oturan güvenlik görevlisinin fiziksel ortamını tasvir
etmekte ve bu durumun güvenliği zafiyete uğratabileceğini vurgulamıştır.
Site girişindeki kulübelerde giriş-çıkış kontrolü ve kameralarla site
etrafını gözetlemenin yeterli olduğunu beyan eden katılımcılar(n=4) devriye
faaliyetini gereksiz olarak tanımlamaktadır. İsa bu konuda, sitenin girişinin iyi
kontrol edilmesiyle içinin de düzenli olacağını ifade etmiştir.
Güvenlik görevlilerinin site içinde devriye dolaşmasını talep eden
katılımcılar, sitenin etrafında kameralarla görünmeyen kör noktaların
kontrolünün sağlanabileceğini böylece dışarıdan girmeye çalışacak kişilerin
önlenebileceğini beyan etmişlerdir. Devriye faaliyetinin gereksiz olduğunu
düşünenler ise girişin iyi kontrolünü yeterli görmektedir. Sitelerin etrafındaki
duvarlar ve üstündeki tel çitler yetersiz kabul edilmektedir. Daha fazla
güvenlik anlayışıyla aşılmaz duvarlar isteği olduğu ortaya çıkmaktadır.
Yaşanan siteyi kaleye dönüştürmek ve surlarına nöbetçi dikme ihtiyacı,
katılımcıların dış dünyayla irtibatlarını kesmek için her türlü önlemi kabul
edeceklerini göstermektedir. Katılımcıların güvenlik görevlilerinin silah
kullanması konusundaki beyanları da kale içinde yaşama düşüncesini
desteklemektedir.
Güvende olma ihtiyacı yadsınamaz bir gerçektir. Ancak güvenlik için
bu derece önlem almak ve özgürlüğünden vazgeçmek günümüz şehir insanı
açısından normal hale gelmiştir.
Cohen’e göre, şehirlerin ilk kuruluşunda daha fazla özgürlük
düşüncesi hakimdir. Ancak zaman içinde suç oranlarındaki artış, şehirlerde
devlet eliyle sosyal kontrol sağlamasını zorunlu hale getirmiştir. Ya da devlet
bu
durumu
otoritesini
güçlendirmek
amacıyla
kullanmıştır.
Suçlular
hapishanelerde toplumdan izole edilerek gözlem altına alınmış ve mimari,
toplumda düzeni sağlamak için araç olmuştur. Toplumda istenmeyenlerin
gözden kaybolmasını sağlayacak şekilde inşa edilen kapatma yerleri,
toplumdaki düzen isteğini beslemiştir (Cohen, 2007: 205-208).
Günümüz şehir insanının düzen ve kontrol istekleri, 19’ncu yüzyıldaki
hapishane düşüncesine benzer şekilde etrafı duvarlarla çevrili, kameralar
103
ve/veya güvenlik görevlileriyle donatılmış sitelerde yaşamaya itmektedir.
Eskiden toplumdan uzaklaşmak ceza kapsamında iken günümüzde bu
durum ayrıcalık olarak kabul edilmektedir.
Bu duruma iten en büyük sebebin suç korkusu olduğu katılımcıların
beyanlarından anlaşılmaktadır. Suç oranlarının artması kamuya açık
alanların
özelleştirilmesine
neden
olmaktadır.
Sitelerde,
alışveriş
merkezlerinde ve otoparklarda yer alan güvenlik görevlileri ve kameralarla
girişler kontrol edilmekte ve özel alan hale getirilmektedir. Güvenlik görevlileri
girişleri kontrol ederek görevli olduğu bölgelerin halka açık olan alanlardan
farklılaşmasını
sağlamaktadır.
Böylece
istenmeyen
kişilerin
girişleri
engellenerek filtreleme yapılmaktadır. Filtrelemenin en üst düzeyde yapıldığı
yerler ise en güvenli yerler olan evlerdir (Young, 1999:18).
Güvenlik
kaygısı
ve
suç
korkusu
gibi
sebepler,
bireylerin
özgürlüklerinden vazgeçerek gözetim altında ve özgürlüklerinden feragat
etmelerine ve bunların sonucunda rahatlamalarına neden olmaktadır. Kalenin
içinde gözetlenerek yaşamayı, surların dışında tehlikelere açık olmaya tercih
etmelerinden dolayı katılımcılar, günümüz koşullarına göre rasyonel olan
seçimi yaptıklarına inanmaktadır.
(13) Özel Güvenlik Görevlilerinin Görevli Olmadığı
Yerlerde Yarattığı Güven Hissi
Katılımcılara güvenlik görevlilerinin görev yerinde
olmadığı zamanlarda, örneğin metroda veya dolmuşta işinden dönen bir
güvenlik görevlisini gördüklerinde şeklinde örneklendirilerek sorulmuştur.
Katılımcılardan güvenlikli sitede oturanlardan altısı ve güvenliği olmayan
sitede oturanlardan ikisi güven hissi yarattığını diğerleri ise olumsuz cevap
vermiştir.
Katılımcılardan Ecrin:
“ Evet bende yaratıyor. Herhangi bir yerde güvenlik görevlisini gördüğümde,
sonuçta güvenlik ile ilgili olduğu için orada bir şey olsa, başıma bir şey gelse,
bayanız sonuçta taciz edilsem ya da bir kavga olsa ittirme kaktırma olsa
müdahale edeceğini düşündüğüm için ya da bende öyle bir his uyandırdığı için
104
kendimi daha güvende hissediyorum.” (G6, A, 32)
Berke ise:
“Herhalde müdahale eder diye düşünüyorum. Öyle güvenlik görevlisinin
yanımda durması tabi ki beni daha da güvenli hissettirir. Hani dağ başı mı
burası derler ya. Dağ başı olmadığını gösterir herhalde güvenlik.” (G7, B, 49)
ifadeleriyle güvenlik görevlilerinin görevli olmasalar da her yerde güvenliği
sağlayacağını dile getirmişlerdir. Güven hissi yaratmasına gerekçe olarak,
katılımcılar resmi elbise giymesini göstermişlerdir. Hatta İclal ve Murat,
üzerinde üniforması varsa müdahale edeceğini dile getirmiş ve bunun görevi
olduğunu vurgulamıştır.
Üniformanın güven verici olmasının sebebi; üzerindeki özel işaretler,
armalar ve giyen kişinin saç-sakal tıraşındaki düzendir. Üniforma üzerindeki
işaret ve armalar giyen kişiye kimlik kazandırmaktadır. Bütün bu sembolleri
barındıran üniforma, etraftakilere uzaktan da olsa güven hissi vermektedir.
Üniformanın verdiği güven hissi, toplum kurallarına bağlı kişilerde daha
yoğun olmaktadır (Offe, 1994:64-65).
Güvenlik görevlisinin görev yeri dışında güven hissi vermediğini
beyan
eden
katılımcılar,
polisle
karşılaştırma
yaparak
açıklamaya
çalışmışlardır. Sadık, milletin güvenlik görevlilerine polis kadar değer
vermediğini ifade ederken, Muzaffer biraz daha vurgulayarak: “…hem kimse
polisi bile karıştırmıyor eskisi gibi. Şimdi millet eskisi gibi değil. Durumlar
değişti. Vazifen var mı kardeşim, sen görevli misin diyebilir.” cümleleriyle
şartların değiştiğini dile getirmiştir. İsa benzer şekilde güvenlik görevlisinin
kamu güvenliğini çağrıştırmadığını belirtmiştir.
Güvenlik görevlileri, 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair
Kanunun 9’ncu maddesine göre sadece görevli oldukları bölge sınırları içinde
güvenliği sağlayabilirler. Görev bölgeleri dışında, sade vatandaştan farkları
yoktur. Ancak buna rağmen, katılımcıların yarısına yakını güven hissi
duyduklarını ifade etmişlerdir. Bu güven hissini yaratan en büyük etken
giydikleri üniformadır.
105
Güvenlik görevlilerinin görev alanı dışında, meydana gelen asayiş
olaylarına müdahale etmesinin sorulmasının maksadı, katılımcıların güvenlik
görevlilerini kamu düzenini sağlayan polis, jandarma gibi kolluk güçleriyle
karşılaştırmalarını ölçmektir. Bu soruya evet cevabı veren katılımcılar, daha
önce güvenlik görevlilerinin yetkileri hakkındaki soruya “sadece sorumluluk
alanında yetkileri geçerlidir” şeklinde yanıtlamışlardır. Katılımcıların yarıya
yakınının asayişi sağlamak için sorumluluk alanı dışında olan güvenlik
görevlilerinden müdahale etmesini beklemeleri dikkat çekici bir sonuçtur.
Çünkü katılımcıların büyük çoğunluğu güvenlik görevlilerinin devleti temsil
etmediğini beyan etmiştir.
Güvenlik görevlilerinin devletin resmi kolluk güçleri gibi düzen
sağlayan kişiler olarak kabul edilmesi, güvenlik görevlilerini yeni bir kontrol
mekanizması haline getirmektedir. Bu kabulün sebebi kanunu ayrıntılı olarak
bilmemek değildir. Çünkü katılımcılar, bu konuda yeterli bilgiye sahiptir.
Devletin kamusal alanda sağladığı güvenliğin sınırlı oluşu ve toplumun daha
fazla güvende olma ihtiyacı, bazen sorgulamadan sadece giydiği üniforma ve
taşıdığı işaretlere anlamlar yükleyerek aslında özel şirket çalışanı olan
güvenlik görevlilerinden kamusal alanda da etkili olmalarının beklenmesine
yol açmaktadır. Bu durum çok çarpıcıdır. Foucault’a göre, güvenliği sağlama
görevi olan devletin işini tam anlamıyla yerine getirememesi, toplumda suç
korkusunu ve güvensizlik hissini beslemekte ve öne sürülen iktidar araçlarına
uyma konusunda zorunlu kabuller meydana getirmektedir. İktidarın dolaylı
olarak müdahalesi tekrar sahne almakta ve görünmezliğini korumaktadır
(Foucault, 2011a:75).
2. ÖZEL GÜVENLİK GÖREVLİSİ KONTROLÜ VE ÖZEL HAYATA
MÜDAHALE
a. Güvenlik Görevlilerinin Kontrolü
Güvenlik
görevlilerinin
sitelere
gelen
misafirlere
yaptıkları
uygulamalarda standart bir uygulama olmadığı katılımcıların beyanlarından
anlaşılmaktadır. Gelen misafire hangi daireye geldiği ve isminin sorulması
ortak uygulamalardır. Misafir araçlarının site içine alınmaması veya sadece
106
misafir otoparkına alınması gibi uygulamalar mevcuttur. Misafirliği kabul eden
kişinin olumlu yanıtı üzerine siteye kabul edilen misafirler bu süre zarfında
site girişinde beklemek zorunda kalmaktadır. Kendini tanıtma, telefon
görüşmeleri, kayıt işlemleri ve bekleme esnasında oluşan duygular,
katılımcılara yöneltilmiştir.
Katılımcılardan güvenlikli sitede oturanlardan
6, güvenliği sitede oturmayanlardan 4 kişi olmak üzere toplam 10 katılımcı
güvenlik görevlisi kontrolünden geçerken rahatsız olduklarını, 7 katılımcı bu
durumdan memnuniyetini 3 katılımcı ise herhangi bir şey hissetmediğini
beyan etmişlerdir.
(1) Rahatsız Olma
Güvenlik görevlisi ile karşılaşma ve misafirliğe geldikleri
arkadaşlarının telefonla kabul etmesi arasında geçen bekleme süresini ve
işlemleri rahatsız edici bulan katılımcılar, bu işlemi “kontrol” olarak
tanımlamışlardır.
Güvenlik kontrolünde rahatsızlığını beyan eden Yunus, kontrol
esnasındaki duygularını:
“Kontrolden geçmek işin aslı beni rahatsız ediyor. Ben kendimi düşündüğümde,
işinde gücünde normal bir devlet memuruyum. Suça karışmak istemeyen, suça
kaygısı olmayan, sula ilgisi olmayan bir kişiliğim var. Kendimi otomatik olarak
azılı bir suçlu yerine konmuş gibi hissediyorum. O düzenekten şeyden
kontrolden geçmek rahatsız ediyor beni.” (G2, A, 32)
cümleleriyle, Yavuz:
“Benim arkadaşım var güvenlikli sitede oturuyor. Misafirliğe gittiğimde aklıma
geliyor. İsmimizi falan soruyor. Telefon ediyor müsait misiniz içeri alalım mı
diye. O sırada bi garip duygu oluyor tabi. Güvenlik için iyi bi şey. Ama ben pek
sevmiyorum bu kontrol işini. Rahatsız oluyorum.” (G14, A, 32)
cümleleriyle ortaya koymuştur. Seda, rahatsızlığını en çarpıcı ifadeyle “Uyuz
oluyorum. Kapıda bekliyoruz. Hoşuma gitmiyor benim bu şeyler.” şeklinde
vurgulamıştır.
Umut ise güvenlik görevlilerinin yaptığı kontrole misafirlerinin maruz
kalmasından rahatsız olduğunu ifade etmiştir.
107
Katılımcılar kontrole maruz kalmaktan hoşlanmamalarına rağmen,
boyun eğmektedirler. Güvenlik görevlileri tarafından verilen “nazik” talimatlar,
siteye girmek isteyenler tarafından “uysal” bir şekilde kabul edilmektedir.
Güvenlik
görevlisinin
talimatlarına
uymanın
gerekçesi,
siteye
girme
arzusudur. Site ve misafir arasındaki engel olan güvenlik görevlisi, sorumlu
olduğu bölgede iktidar sahibidir. Güvenlik görevlisinin sahip olduğu güç, site
yönetimi tarafından verilmektedir. Güvenlik görevlileri yaptıkları kontrollerle
sadece “izin verilen” kişilerin sitelere girmesine izin vermekte, izin
verilmeyenleri dışarıda tutmaktadır. Böylece güvenlikli sitede yaşayanlar
belirli bir harcama düzeyine sahip olduklarından benzeşmelerinin yanında
(Bauman, 1997:40) sadece kendilerinin izin verdiği kişilerin ziyaret edebildiği
özel alanlar haline gelmektedir. İzin verilmeyen kişileri dışarıda tutan güvenlik
görevlisi iktidarın ete kemiğe bürünmüş halidir. Güvenlik görevlisi yaptığı iş
nedeniyle, bulunduğu bölgede iktidar sahibidir. Bu iktidar; devletin toplumu
kontrol etmek için bedenleri kullanarak dolaylı olarak tahakkümünü
simgeleyen mikro-iktidardır. Sitede oturanlar ve güvenlik görevlisinin
sağladığı düzen aslında, devletin toplumda kurduğu düzenin yansımasıdır.
Toplumun
birbirinden
kolaylaştırmaktadır.
ayrılması
Devlet,
sitelere
devletin
güvenlik
kontrol
görevlisi
sağlamasını
görevlendirerek
toplumu kontrol etmek yerine, bedenler üzerinden toplum üzerindeki
otoritesini devam ettirmektedir.(Foucault, 2011b:110).
(2) Çeki - Düzen Verme
Katılımcılardan “çeki-düzen vermek” zorunda kaldığını
ifade
edenler
(n=4)
olmuştur.
Katılımcıların
çeki-düzen
vermekten
davranışlarını kontrol etmeyi yani kontrol altına alınmayı kast ettikleri
anlaşılmaktadır.
İsa, güvenlikli sitelere gittiğinde hissettiklerini şu şekilde dile
getirmektedir:
“Mesela bizim bir arkadaşa gittik. Rezidans tarzı bir yerde. Tek bina ama çok
yüksekti. Onun yanına gittiğimizde ciddi ciddi soruyorlar. Bambaşka bir kontrol
oluyor. İnsan kontrolden geçtiğini hissediyor. Başka bir siteye güvenlik görevlisi
olan marketine gitmiştim oranın. Neden geldiğimi sordu güvenlik ben de
108
markete girip çıkacağım dedim. İnsanda bir kontrol hissi oluşuyor tabi. Çeki
düzen veriyo insan kendine.” (G10, B, 37)
Murat ise davranış değişikliğini daha açık bir şekilde:
“Polisle aynı hisleri duyuyorum. Kendine bi çeki düzen veriyon. Sokakta
yürüdüğün gibi yürümüyon. Güvenlik yanına geldiğin zaman acaba bakıyo mu
ediyo mu bi şey sorcak mı diye aklına geliyo insanın.” (G15, B, 63)
cümleleriyle vurgulamıştır. Sadık da güvenlik görevlisinin dışarıdan gelen
insanlara çeki-düzen verdiğini ifade etmiştir.
Sedef güvenlikli bir ziyarete gittiğinde, sitenin önünde bekleme
esnasında hareketlerine daha fazla dikkat gösterdiğini, sanki gözlem
altındaymış gibi olduğunu ifade etmiştir.
Güvenlik görevlilerinin kontrolü esnasında oluşan kontrol algısı,
katılımcıların davranışlarına yansımaktadır. Murat’ın “sokakta yürüdüğün gibi
yürümüyon” şeklinde vurguladığı durum, kişilerin üzerinde hissettiği baskıyı
özetlemektedir.
Katılımcılar günlük yaşamlarında olduklarından farklı davrandıklarını
ifade etmişlerdir. Bu durum kısa süreli de olsa davranış değişikliği olarak
tanımlanmaktadır. Davranış değişikliği, kişilerin çocukluk çağında aldıkları
eğitimlerle düzenli hale getirilmeye çalışılmaktadır. Okullarda uygulanan
çeşitli davranış modelleri uygulanmaktadır13. Bu modellerin ortak maksadı;
çocuğun istenen şekilde davranmasını ve okula uyumunu sağlamaktır
(Boyacı,
2013:1-63).
Kurallara
itaat
konusunda
çocukluktan
itibaren
desteklenen bireyler, aslında otoriteye itaati öğrenmekte ve disiplin altına
alınmaktadır. Okul, sosyalleşme yolunda kişileri kurallara uymayı öğreten,
kurallara uymayanların sistemin dışına atılacağını gösteren kurumlardan
biridir (Lemert ve Branaman, 1997:60).
Çocukluktan
itibaren
kurallara
uyanların
ödüllendirildiği,
uymayanların dışlandığı toplum yapısında, yeni kuralları benimsemek daha
13 Anadolu Üniversitesi internet sayfası, Sınıf Yönetimi ders notlarında söz konusu modeller ayrıntılı
olarak açıklanmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. <http://home.anadolu.edu.tr/ ~aboyaci/ders/ syonetimi/
disiplin.pdf>, 09.03.2014.
109
kolay olacaktır. Toplumun tümünü aynı kurallara uymaya sağlayan şey
disiplindir (Foucault, 1995:218). Günümüzde kişilere dayatılan kurallarla
uyumlu vatandaş figürü yaratılmaktadır. Toplum sürekli gözetim altında
tutularak disiplin altında tutulmaktadır (Foucault, 1995:227).
Sitelerin kamusal alandan ayrılmış yapıları ve girişlerindeki yapılan
kontroller, girmek isteyen kişilerde verilen talimatlara uyma motivasyonunu
beslemektedir. Katılımcılarda meydana gelen davranış değişikliği, güvenlik
görevlilerinin “kontrol mekanizması” olduğunu ortaya koymaktadır.
(3) Hoşlanma
Katılımcılardan bazıları (n=5) site girişinde yapılan
kontrollerin güvenlikleri için yapıldığını ve bu durumdan hoşlandıklarını beyan
etmişlerdir. Güvenlik görevlisinin yaptığı kontrollerin sitenin içindeki düzeni
sağlayacağı ve düzeni koruyacağından dolayı yapılması gereken bir işlem
olarak değerlendirmişlerdir.
İclal, güvenlik kontrolünü: “Aklımdan geçer ama bir şey olmaz ki.
Daha sağlıklı geçişim olur hiç olmazsa.” cümleleriyle dile getirmiştir. İclal
herkese yapılacak kontrolün güvenliği sağlayacağını ve böylece kimsenin
aklında şüphe kalmayacağını vurgulamıştır. Mehmet de İclal’e paralel olarak
“Adam şüphelendiyse bakmak zorunda.” ifadesiyle kontrolü kabullenmekte ve
olması gerektiğini savunmaktadır.
Güvenlik kontrolünün olmasını savunan Salih:
“Olması gereken bir şey. Çünkü ordaki güvenlik görevlisinin kontrol etmesi
lazım. Kime geldin, kaç numaraya geldin, arayıp sorması lazım. Telefon ediyor
şu şu kişi sizinle görüşmek istiyor. Gönder diyor ev sahibi. Yoksa göndermiyor.
Daha güvenli, olması güzel bi şey. Güven de verir, hoşuma da gider.” (G12, A,
45)
şeklinde dile getirmiştir. Halil de güvenlik kontrolünün “daha iyi olduğunu ve
güvenliği sağladığını ifade etmiştir. Dört katılımcı da siteye girmeden önce
yapılan işlemlerin güvenlik amacıyla yapıldığından dolayı hoşlandıklarını dile
getirmişlerdir. Hatta böylece kendilerini daha da güvende hissettiklerini
110
vurgulamışlardır. Dört katılımcının güvenlik görevlisinin yaptığı kontrole bakış
açısı, kış başlamadan grip aşısı olmaya benzemektedir. Aşı olmanın verdiği
küçük
acı,
kış
boyunca
grip
olmama
isteğinin
yanında
mutluluğa
dönüşmektedir.
Cihan
ise
güvenlik
kontrolü
sayesinde,
misafirliğe
gittiği
arkadaşlarının telefonla aranması sonucunda haberleri olduğunu ve baskın
yapmış gibi olmadığından dolayı hoşuna gittiğini ifade etmiştir.
(4) Sıradan Bir Uygulama
Katılımcılardan bazıları güvenlik görevlisinin kontrolünü
sıradan bir uygulama olduğunu beyan etmiştir. Kontrolleri sıradan olarak
tasvir eden katılımcılardan bazıları kontrol esnasında herhangi bir duygu ve
davranış değişikliği olmadığını beyan ederken, Emine amaçsız olduğunu
beyan etmiştir.
Fatma, oturduğu sitede görev yapan güvenlik personelini gördüğü
zaman selam verdiğini ve aileden biri gibi gördüğünü, başka güvenlikli bir
sitede oturan arkadaşına gittiğinde de kontrolü olağan karşıladığını ifade
etmiştir.
Berke ve Muzaffer site girişinde yapılan kontrollerde kendilerini rahat
hissettiklerini, olması gereken bir uygulama olduğunu ve tedirginlik
hissetmediklerini vurgulamışlarıdır.
Emine, verdiği yanıtlarla diğer katılımcılardan ayrılmaktadır. Güvenlik
görevlilerinin hiçbir işe yaramadığını düşünen Emine, güvenlik kontrolü
esnasında hissettiklerini:
“Bana sitelerdeki güvenlik görevlisi sadece ön sekretermiş gibi geliyor. Neden?
Şu şekilde; mademki sitenin güvenliğini korumaya çalışıyoruz, gidiyorsunuz
mesela Park Oran’a gittik. Arabanız kontrol edilmiyor. İçeri alıyorsun arabayı,
madem güvenliksin, ciddi anlamda güvenliksen arabayı ciddi anlamda kontrol
et. Bi bak bagajına bak.
Arabayı kontrol et, kişiye bi bak. Ondan sonra bi
konuş. Belki hani çarpıcı bir şeyler söyleyebilir. Sitelerde tek şey ön sekreter
gibi geliyor. Çünkü “hoş geldiniz, nereye geldiniz”, “şu daireye şu kişiye geldim”
isim soy isim tabi bi saniye deyip arayıp misafiriniz gelmiştir deyip sizi
111
yönlendiren kişidir diye düşünüyorum güvenliği.” (G1, A, 31)
cümleleriyle dile getirmiştir. Emine, güvenlik görevlilerinin yaptığı kontrollere
karşı olmadığını, ancak daha titiz yapılması gerektiğini vurgulamaktadır.
Emine devamında ciddiyetsiz yapılan kontrollerin göstermelik olduğunu ve
sahte bir düzen kurulduğunu ifade etmiştir. Güvenlik görevlilerinin sadece
“güvenliymiş gibi” algısını yarattığını vurgulamıştır.
Katılımcıların
tümünün
tutumları
değerlendirildiğinde,
güvenlik
kontrollerinin güven ve düzeni sağladığı için gerekli olduğunu ifade
etmişlerdir. Güvenlik görevlisi kontrolünü işe yaramaz olarak niteleyen
Emine, kontrollerin ayrıntılı yapıldığında etkili olacağını dile getirmiştir. Sonuç
olarak tüm katılımcılar kontrollerin gerekli olduğunu vurgulamaktadır. Sitenin
girişinde yapılan kontroller, site içindeki yaşamın düzenini korumaktadır.
Böylece site içinde kullanılan ortak alanlarda düzensizlikler kontrol altına
alınmış
olmaktadır.
Kontrolden
geçen
katılımcılar,
“dışarıdakiler”
kavramından kurtulmakta ve kendilerinin de girdikleri sitede yaşayanlara
benzediğini ve tehdit olmadıklarını belgelemekte ve bunun huzurunu
yaşamaktadır. Site içinde yaşayanlar arasında sağlanan düzen, dışarıdan
gelenlerin kontrol edilmesiyle bozulmamakta ve devam etmektedir (Innes,
2003: 96).
b. Ayrıntılı Arama
Katılımcılara site girişlerinde yapılan kontrol esnasında, güvenlik
görevlileri tarafından ayrıntılı sorular sorulması veya arama yapılması
durumunda verecekleri tepkiler sorulmuştur. Sorunun etkisini artırmak
amacıyla,
katılımcıya
güvenlik
görevlisi
tarafından
ayrıntılı
sorular
sorulduğunda başkalarının yanından geçip gittiği şeklinde bir mizansen
yaratılmıştır.
(1) Rahatsız Olma
Katılımcıların çoğu(n=14) güvenlik görevlileri tarafından
ayrıntılı sorular sorulmasından veya arama
duyacaklarını ifade etmişlerdir.
112
yapılmasında rahatsızlık
Katılımcılarda 4’ü ayrıntılı aramanın kendilerinde yarattığı rahatsızlık
hissinin yanında, kendilerini suçlu gibi hissedeceklerini vurgulamışlardır.
Umut bu konudaki düşüncelerini:
“Bana güvenmediği anlamına gelir, beni başka bir sıfata koyduğu anlamına
gelir. Beni rencide eder. Her zaman da etmiştir. Başıma geldi daha önce.
Güvenliği sağlamak için yapıyor ama ayrıntıya girmek biraz rahatsız edici.
Ailece gittiğimiz zaman bir yere adımın soyadımın sorulması, şöyle miydi böyle
miydi falan diye sorulması beni rahatsız ediyor.” (G17, B, 31)
şeklinde, Seda “…Çok rahatsız olurum. Sanki ben suçluymuşum gibi
muamele edildiğini düşünürüm. Bu rahatsızlığımı da dile getiririm. Tepki
gösteririm…” şeklinde dile getirmiştir.
Selim, ayrıntılı soruları sormayı gerektirecek durumun oluşabilmesi
için önce güvenlik görevlisinin şüphelenmesi gerektiğini, ama şüpheye neden
olarak sadece görünüşün esas alınmasının mesnetsiz olduğunu dile
getirmiştir.
Yunus
da
rahatsızlığını
açıklarken
filmlerdeki
suçluların
yakalanma sahnelerine atıfta bulunarak, “ifşa olmuş” gibi hissedeceğini
vurgulamıştır.
Kişilerin dış görünüşlerine göre suçlu olduğuna karar verilmesine
yönelik ilk çalışmaları Cesare Lombrosso yapmıştır. Bazı insanların doğuştan
suça yatkın olduğu iddiası, zamanla geçerliliğini yitirmiştir. Kişilerin dış
görünüşlerine, dövmelerine, vücut yapılarına göre suça eğilimli olarak
değerlendirilmesi fiziksel olarak etiketlemek anlamına gelmektedir (Taylor ve
diğerleri, 1973:42).
Ecrin alışveriş yaparken başından geçen olayı:
"Alışveriş
yaptım.
Çıkarken
kapıda
alarm
ötmeye
başladı.
Alışveriş
merkezindeki bütün güvenlik görevlileri tepeme doldu. Buna müdürleri de dahil.
“Hanımefendi durur musunuz çantalarınızı arayacağız” dediler. İnanılmaz
derecede rahatsızlık duydum. Ücretini ödedim, her şeyi aldığım halde. Ama
çıkarken fark ettik ki poşetlere ordan bir tane elbise askısı takılmış. Benimle
birlikte çıkmaya çalışan şey oymuş. Fark edildi ama çok rahatsız oldum.” (G6,
A, 32)
113
şeklinde anlatmıştır. Ecrin rahatsızlık duyduğu durumun etraftaki insanların
bakışları olduğunu vurgulamıştır. Site girişlerinde de aynı durumun insanları
rahatsız edeceğini ancak sorularla herhangi bir çözüme ulaşılamayacağını
ifade etmiştir.
Katılımcılardan Berke ve Yunus ayrıntılı soru ve aramadan rahatsız
olduklarını açıklarken, aslında bu işlemlerin güvenliği sağlamak için
yapıldığını dile getirmişlerdir. Aramaya kendileri maruz kaldığında rahatsız
olan katılımcılar, başkalarına yapılmasını “güvenlik için” kabul etmektedir.
Berke yaşadığı ikilemi:
“Ben güvenliğin yoğun olduğu devlet kurumlarına da gidiyorum. Oraları da özel
güvenlik görevlileri kontrol ediyor girişleri. Orada daha bir sıkı kontrol ediyorlar.
Durduruyorlar, arıyorlar, kimlik kontrolü falan baya bir teferruatlı bir kontrol
oluyor. Girerken bekliyorsun, çıkarken bekliyorsun falan. O hoş olmuyor tabi ki
rahatsız hissediyorum. Tabi ki güvenlik için yapılan şeyler bunlar. Yapılmasını
istiyorum ama bana yapılması hoşuma gitmiyor. İkilem tabi ki ama böyle işte.”
(G7, B, 49)
şeklinde ifade etmiştir.
Katılımcıların yaşadığı ikilem ve rahatsızlıklar, kontrolün derecesini
ortaya koyacak ölçü açısından önemlidir. Aynı ikilemi Murat, Sadık ve Sedef;
önceki
soruda
başkalarının
siteye
gelirken
kontrolden
geçmelerinin
gerekliliğini çeki-düzen verme şeklinde tanımlarken, kendilerinin ayrıntılı
sorulara muhatap olmalarını “aşırı” ve “rahatsız edici” olduğunu ifade ederek
ortaya koymuşlardır. Sitede oturanların güvenliğini sağlamak amacıyla
görevlendirilen güvenlik görevlileri, yapacakları kontrollerde dikkat edecekleri
hususlar, soracakları sorular ne kadar detaylı olacağı konusu henüz netlik
kazanmamıştır. Ayrıntılı sorular sorulması güvenliği sağlarken, kişilerin
yaşam alanlarına olan müdahale rahatsız edici ve aşırıya kaçmaktadır.
Ancak sitelerin kuruluş amacı olan toplumsal ayrıştırmaya hizmet ettiği
aşikardır. Site girişlerindeki kontroller, site dışındaki dünyada yaşayanları
gözeten, geniş kitleleri barındıran hapishaneye dönüştürmektedir. Siteye
girenlerin güvenliğini sağlamak için toplumun geri kalanının tamamının
kontrollerle içeri alınması site dışındaki her yeri güvensiz ve kontrolsüz olarak
algılanmasına sebep olmaktadır (Garland, 2001:163).
114
(2) Güvenliği Sağlar
Katılımcılardan altı kişi, ayrıntılı sorgulamanın güvenliği
sağlayacağını ve bu durumdan memnun olacaklarını beyan etmişlerdir.
Emine, daha önce verdiği cevaplara paralel olarak site girişlerinde
yapılacak ayrıntılı kontrollerin “tam anlamıyla” güvenliği sağlayacağını beyan
etmiştir.
İclal, Mehmet, Salih ve Halil önceki soruda güvenlik kontrolünden
hoşlandıklarına dair beyanlarını bu soruda ayrıntılı arama ve soruları
güvenliği için sorulduğunu ve bundan memnuniyet duyacaklarını ifade
etmiştir. Dört katılımcı güvenlik kontrollerini sonuna kadar desteklediklerini ve
böylece daha güvenli bir hayat süreceklerini vurgulamışlardır. İclal, bu
konudaki görüşlerini:
“Güvenliğim için soruyor çünkü. Mesela benimkinde olmaz öbür geleninkinde
olur. Herkese baksın. Bana ayrıca sorular sorsa da sorun yapmam. Problem
değil. Şüphelendiyse sorsun.” (G4, A, 50)
Halil ise:
“Hiç tedirginliğim olmaz. Adam akşama kadar dünya kadar adamla karşılaşıyo.
Adam soracak in misin cin misin diye. Sormadan nerden bilsin ki? Güvenliği
sağlar sorular. Daha iyi arasın sorsun.” (G13, A, 35)
cümleleriyle güvenlik kontrolünün gerekliliğini ortaya koymaya çalışmıştır.
Salih adliyeye gittiğinde güvenlik kapısından geçerken üzerindeki metalleri
çıkarmasına rağmen defalarca kapının ikaz verdiğini, her seferinde tekrar
geçtiğini ve son olarak ayakkabısındaki demir plakadan kaynaklandığını
tespit etmeleri üzerine sorunun çözüldüğünü anlatmıştır. Devamında: “İnsan
kendinden emin olduğu için herhangi bir şüphem olmadı. Güvenlik için
yapılıyor, normal karşılarım.” cümlesiyle kontrollerden memnun olduğunu
vurgulamıştır.
Güven
arayışı
ve
suç
korkusu,
kişilerin
hayata
bakışlarını
değiştirirken yaşam tarzlarını da hiç kuşkusuz etkilemektedir. Ayrıntılı sorular
sorulması veya arama yapılması hiç kuşkusuz rahatsız edici olması
115
gerekirken, memnuniyetle kabul edilmesi güvenlik için özgürlüklerin kolaylıkla
kısıtlanabileceği gözler önüne sermektedir. Gece boş sokaklarda yürümeme,
her yere şahsi arabayla gitme, toplu ulaşım araçlarını kullanmama bunlardan
sadece birkaçıdır. Kamuya açık alanlarda gerçekleşen suçlar ve bu suçların
medya kanalıyla veriliş biçimi, toplumda “daha güvenli” olarak tanımlanan
belirli sayıda kişilerin girebildiği güvenlikli sitelere, şahsi araç kullanımının
artmasına ve tenha yerlerden uzak durmaya itmektedir (Feeley ve Simon,
2007:50).
c. Kimlik Bilgilerinin Kayıt edilmesi ve Özel Hayata Müdahale
Özel
hayat,
kişilerin
toplumdan
sıyrılarak
yalnız
başına
kalabildikleri, istedikleri şekilde düşünüp davrandıkları ve istedikleri kişilerle
görüşebildiği alan ve haktır. Özel hayatın en belirleyici özelliği karar vericinin
bizzat kişinin kendisi olmasıdır (Yüksel, 2003:183). Özel hayat alanında
kişilerin karar verici olması ve özgür olması nedeniyle mahremiyeti oldukça
önemlidir.
Özel
hayatın
mahremiyetini
tehdit
eden
unsurlardan
biri
gözetlemedir. Gözetleme, hayatın her yerinde var olan sosyal kontrol
araçlarından biridir (Yüksel, 2003:186).
Güvenlik görevlileri sitelerin girişlerinde yaptıkları kontrollerle siteye
girenleri gözetlemektedir. Katılımcılara güvenlik kontrolleri ve özel hayata
müdahale ilişkisi sorulmuştur.
(1) Özel Hayata Müdahale Değil
Katılımcılardan 11’i güvenlik kontrollerinin özel hayata
müdahale olmadığını beyan etmiştir. Özel hayata müdahale olmadığını
savunan katılımcılardan Mehmet:
“Ben kendimden şüphelenmedikçe, yani herhangi bir sıkıntı görmüyorum
baksın. Bizim abdestimizden şüphemiz yok ki, namazımızdan şüphemiz olsun.
Benim kime geldiğim bence güvenlik görevlisini ilgilendirir. Çünkü sen ona yetki
vermişsin. Yetki verdiğin için görevini yapması lazım.” (G3, A, 50)
cümleleriyle yapılan kontrollerin güvenlik amacıyla verilen yetkiye dayanarak
yapıldığını vurgulamıştır. Murat, kontrollerin herhangi bir adli olay olduğunda
116
geriye dönük bilgiler sağlayacağından dolayı faydalı olduğunu dile getirmiştir.
Sadık,
güvenlik
kontrollerinin
sağladığı
faydaları
şu
şekilde
anlatmıştır:
“Kayıt altına alması özel hayata müdahale değildir. Adam dışarıdan geliyor,
nereye gidiyorsun diye soruyor. Arıyor ev sahibini tanıyorsa alıyor. Tanımıyorsa,
zaten geri çeviriyor. Deftere de gelen kişinin bilgilerini, geliş saatini yazıyor.
Telefonda kime sorduğunu da yazıyor deftere. Ama buna karşı çıkanda oluyor.
Misafirlerden de beni daha tanımadın mı diyor. Belki adam kanlısıdır,
düşmanıdır. Bunu telefonla sormak lazım. Sözleşme gibi, mutabakat sağlanıyor.
Ondan sonra güvenlik sağlanıyor. Gelen kişiyi kabul ediyor ev sahibi.” (G16, B,
59)
Sadık, apartman yöneticisi olmasından dolayı anlattığı ayrıntılı kontrol
kayıtları ilgi çekicidir. Siteye giren kişilerin kimlik bilgilerinin defter gibi bir
yerde kayıt altına alınması ve bu durumun normalleştirilmesi kontrolün geldiği
boyutları gözler önüne sermektedir.
Özel hayata müdahale olmadığını ifade eden katılımcılar, kontroller
sayesinde güvenliğin daha iyi sağlandığını dile getirmişlerdir. Emine,
güvenlikli sitede oturmayı seçenlerin, kontrolleri kabul etmek zorunda
olduklarını vurgulamıştır.
Özel hayatın ve mahremiyetin en yoğun yaşandığı mekan evdir.
Evler kimliklerini içinde yaşayanlar ve ziyaretçileri ile kazanırlar. Ev
sahiplerinin misafirleri, onların özel hayatının parçalarıdır. Misafirler eve
gelen ve giden kişiler olmaktan ziyade bazen evin içinde fikrine danışılan
kişiler olabilmektedir (Peponis ve Wineman, 2002:283). Daha güvenli
hissetmek
amacıyla,
ziyarete
gelen
kişilerin
bilgilerinin
bir
yerde
depolanmasını kabul etmek ve bu durumdan memnun olmak şaşırtıcıdır.
(2) Fişleme
Güvenlik görevlilerin yaptıkları kontrolleri, özel hayata
müdahale olarak kabul eden dokuz katılımcıdan altısı bu durumu “fişleme”
olarak nitelendirmişlerdir. Bu konudaki görüşlerini Ecrin:
117
“Şu anki fişlemenin daha farklı versiyonu. Kayıt altına alınmak evet rahatsız
edici bir durum. Sonuçta onlar oraya her geleni gideni niye geldiniz diye değil,
hırsızlar için var. Her gelene niye geldiniz, kime geldiniz, geçmişte şunu yaptınız
mı diye sorular sormak için durmuyor. Sormuyorlar ama benim adımı soyadımı
bile sormamalı. Sadece telefon açıp misafiriniz geldi demek için söylemeliyim.”
(G6, A, 32)
şeklinde dile getirmiştir. Ahmet, yaşadığı evin kendisine ait olduğunu ve evine
gelen misafirlerin kendisine özel olduğunu, kimlik bilgilerinin alınmasının hem
kendini hem de misafiri fişlemek anlamına geleceğini ifade etmiştir.
Güvenlikli sitelerde yapılan kontrollerin hiç kuşkusuz güvenlik
amacıyla yapıldığını ancak kimlik bilgilerinin kayıt altına alınmasını
“…tüylerim ürperiyor.” şeklinde ifade eden Yavuz, bu işleme karşı olduğunu
vurgulamıştır.
Siteye giriş yapan kişilerin bilgilerinin kayıt altına alınması, ev sahibi
hakkında bilgilerin depolanması anlamına gelmektedir. Ev sahibine gelen
ziyaretçiler, ev sahibinin özel hayatı hakkında ipuçları barındırmaktadır.
Aslında bir bakıma suçtan korunmak amacıyla özel hayata dair bilgilerin kayıt
altına alınmasını kabul etmek, kontrolün ulaştığı boyutları göstermektedir.
Suçtan korunma duygusunun davranışa yansıma biçimi, iktidarın
duygulara nüfuzunu sergilemektedir. İktidarın kişilere uyguladığı gözetim ve
kontrol onları normalleşmeye, uysallaşmaya ve değişmeye zorlamanın
yanında düşüncelerini ve duygularını da kontrol altına almaktadır. Duygu ve
düşünceleri kontrol altına alınan bireylerin artık dışarıdan müdahale edecek
bir iktidar odağına ihtiyaçları kalmamaktadır. Kendilerini gözetim ve kontrol
altında tutmak amacıyla, kendileri çareler üretmektedirler (Rose, 1998:11).
Site girişlerinde yapılan kontroller devlet zoruyla yapılmamaktadır aksine site
sakinlerinin talepleri doğrultusunda icra edilmektedir. Daha güvenli evde
oturma düşüncesi, bireylerin özel hayatları hakkındaki bilgilerin kayıt
edilmesini normal olarak algılamasına neden olmaktadır. İktidar, gücünü
bireylerin duygularında göstermektedir. Duyguları değişen kişilerin hem
benlikleri hem de dünyayı algılama biçimleri değişmektedir. İktidar, kontrol
gücünü dışarıdan müdahale şeklinde değil değişime uğrayan benlik üzerinde
118
kendini göstermektedir. Değişen benliğe sahip olan modern bireyler, istenilen
şeklide düşünmekte, üzülmekte veya mutlu olmaktadır (Rose, 1998:80).
ç. Veri Tabanından Sabıka Kaydının Kontrol Edilmesi
Katılımcıların, site girişlerinde yapılan kontrollerde siteye girmek
isteyenlerin kimlik bilgilerinin veri tabanına girilerek sabıka kaydı kontrolü
yapılması hakkındaki görüşleri sorulmuştur. Halihazırda site girişlerinde veri
tabanı gibi bir uygulama bulunmamaktadır. Bu uygulama, tamamen
araştırmacı tarafından kurgulanmıştır ve bu durumdan katılımcılar haberdar
edilmiştir.
Katılımcıların büyük çoğunluğu (n=13) bu hususla ilgili soruya ilk
aşamada kesin bir şekilde hayır cevabı vermiştir. Bu derece ileri kontrol
uygulamasının özel hayata müdahale olacağını ve aşırıya kaçmak olacağını
vurgulamışlardır.
Araştırmacı,
katılımcıların
site
girişinde
yapılan
kontrollerdeki limitlerini ölçmek amacıyla bir kurgu anlatarak bu hususla ilgili
derinlemesine cevaplar almak maksadını gütmüştür. Söz konusu kurgu
kapsamında: Amerika’da çocuklara cinsel istismarda bulunan suçluların
hapisten çıktıktan sonra da takip edildikleri, taşındıkları mahallede oturanlara
bu kişi hakkında bilgi verildiği, hatta o kişinin kapısına levha asıldığı bilgisi
verilmiştir. Bundan maksat katılımcılarda etrafta dolaşan azılı suçluların
varlıkları hakkında farkındalık yaratmaktır.
Araştırmacının açıklamalarından sonra 10 katılımcı, ilk aşamada
kesinlikle “aşırı” veya “özel hayata müdahale” şeklinde nitelendirdikleri veri
tabanı uygulamasını kabul etmişlerdir.
10 katılımcı da varsayılan veri kontrolü uygulamasının misafirlerine
uygulanmasını istememişlerdir. Bu kontrollerin daha çok siteye sipariş
üzerine malzeme getiren sucu, tüpçü, pizzacı gibi kişilere yapılmasını talep
etmişlerdir. Fatma önce “yooo gerek yok bence” demiş, açıklama sonrasında
ise:
“Bize gelen misafirler falan değil de. Yani siteye giren satıcıların,
kamyoncuların falan incelenmesi iyi olur güvenlik açısından. Bazılarına
bakılsın. Site sakinlerine değil de, diğerlerine bakılabilir. Azılı suçlulara
119
bakılabilir.
Ben
çocuğum
için
sürekli
tedirginlik
duyuyorum.
Anne
asansördeyim diyor telefonda, eve girdin mi diyorum. Yani sürekli bir
tedirginlik var. Tanımadığınız insanlar tehdit yani.” (G8, B, 41)
cümleleriyle birdenbire tanımadığı insanları “tehdit” olarak tanımlamıştır. Bu
hususla ilgili olarak Bauman, bireylerin tanımadığı kişilere duyduğu
yabancılaşma ve ötekileştirme duygusunu, bir yeri temizlerken göze çarpan
lekeyi temizlemek için harcanan çabaya ve lekenin temizlenmesi sonunda
hissedilen rahatlamaya benzetmektedir. Yabancılar ya ortadan kaldırılmalı ya
da kendine benzetilerek silinmelidir (Bauman,1997:8).
Fatma, tanımadığı
insanların sitedeki, asansör gibi kapalı yerlerde tehlikeli olabileceğini
vurgulamıştır. Fatma, güvenli yer tanımlamasını iyi bildiği ve o mekanı
kullananların
benzeştiği
“arındırılmış
mekanları”
(Bauman,1997:6)
kapsadığını işaret etmektedir.
Murat önce “o kadar da ileri gidilmez” diyerek karşı çıktığı veri
tabanını sonrasında:
“Misafirlerden ve site sakinlerinden öte satıcılar için olabilir. Çok da iyi olur.
Adam belki sucu kılığına girer, çiğ köfteci kılığına girer, sabıkalıdır,
gangasterdir, hırsızdır bilmem nedir, psikopattır bi şeydir yani. Adam o kılığa
girer, burada bi cinayet işleyebilir. Hırsızlık yapabilir. Her şey olabilir. Adam
su getiriyom, pizza getiriyom der, girer iki-üç tane daireye her şeyi yapabilir
yani. Ama o anda düğmeye basıp kontrolü olsa bu adam kim? Sabıkalı,
psikopat, tinerci bilmem neci. O zaman almasın tabi.” (G15, B, 63)
ifadeleriyle savunmuştur. Diğer dokuz katılımcı da benzer ifadelerle veri
tabanı gibi uç seviyede bir uygulamaya razı olmuşlardır. Kontrolde siteye
girecek olan satıcıların sabıka kaydına bakılması aslında özel hayata
müdahale niteliği taşımaktadır. Ne tuhaftır ki önceki sorularda kimlik
bilgilerinin kayıt altına alınmasını “fişleme” olarak tanımlayan beş katılımcı,
veri tabanı uygulamasını kabul etmişlerdir. Bu durum da dikkat çekici başka
bir nokta olarak karşımıza çıkmaktadır.
10 katılımcı da veritabanı kontrollerinin misafirlerine uygulanmasına
razı olmamışlardır. Tanımadıkları kişilerin veya dışarıdan gelen satıcıların
veritabanı üzerinden kontrol edilmesi yoluyla bu kişilerden kaynaklanabilecek
120
güvenlik zafiyetlerinin önüne geçilmesinin katılımcılara kendilerini daha
güvende hissettirdiği sonucuna ulaşılmaktadır. Ancak katılımcılar yapılacak
veri tabanı kontrolü sonrasında nasıl bir hareket tarzı uygulanması gerektiği
hususunda tam açıklık getirememişlerdir. Ortaya çıkabilecek böyle bir durum
karşısında Selim:
“…Sabıkası olana özellikle hırsızlık sabıkası olanın ardından gidebilir. Bu durum
siteye girdiğinde ardından gidebilir. Sabıkanın cinsine bağlı. Taciz gibi suçlular
alınmayabilir. Adamın suçlu durumda olmasında biz n’apcaz zor bir durum.”
(G11, B, 32)
cümleleriyle
uygulamayı
desteklemekte
ancak
olası
bir
sabıkalı
ile
karşılaşılması halinde ne yapılması gerektiği hususunda kararsız olduğunu
dile getirmiştir.
Veri tabanı uygulamasını açıklamaya gerek kalmadan, yedi katılımcı
kabul etmiştir. Bu katılımcılardan altısı daha önce sorulan güvenlik görevlisi
kontrollerinin tümünü kabul etmiş ve uygun görmüştür. Ancak Umut’un diğer
katılımcıların aksine önceki sorularda kontrollerin tümüne karşı çıkmasına
rağmen, veri tabanı kontrolünü kabul etmesi dikkat çekicidir. Satıcının evin
kapısında iken yaratabileceği tehlikeyi ayrıntılı şeklide tasvir eden Umut:
“Misafirleri tanıyoruz, o yüzden onlara bakılmasın. Ama dışarıdan gelenlere
bakılsın. Adam suçluysa ona göre alınmasın. Biz gündüz evde yokuz. Ailemizin
içine giriyorlar. Suyu bırakıp, kapılar açık. Tam güvenliğin sıfır olduğu noktada
bulunuyorlar. Kontrol olması onların T.C kimlik numaralarından bakılması tabi ki
iyi. Aynı kişilerin getirmesi de iyi. Kimlik numarasını getiren adam işten çıkmış,
başka bi vatandaş gelmiş. Herkesin bakılsın. Her gelen siparişçinin bakılsın
yani. Gelen adam nedir, ne değildir diye aklıma geliyor. Kolunda dövme var,
kesik var mesela. İnsanda şüphe de kalmıyo değil. Biz evdeyken neyse de, biz
evde yokken tehlike arz edebilir yani.” (G17, B, 31)
cümleleriyle “tehlikeli satıcı” kavramına yeni bir boyut eklemiştir. Kolunda
olabilecek “dövme, kesik” izlerini ekstradan tehlike olarak tanımlayan Umut,
aslında zihninde oluşturduğu siteye girmesini istemediği kişileri belli eden
etiketi ortaya koymuştur. Kişileri dış görünüşlerine göre kategorize etmek ve
onlara bir takım anlamlar yüklemek etiketleme teorisinin ilgi alanına
girmektedir. Etiketleme teorisinin öncülerinden Howard Becker’e (1963:9)
121
göre, bir grup tarafından belirlenmiş kurallara ve değerlere uymayan veya
farklı olarak görünenler “sapkın” olarak etiketlenmektedir. Nitekim Umut,
siteye dışarıdan gelen ve site sakinleri tarafından tanınmayan kişileri, sahip
oldukları yara izleri veya sabıkalardan dolayı tehlikeli olarak etiketlemektedir.
Bu bakış açısı sadece Umut’a özgü değildir. Veri kontrolünü kabul eden 17
katılımcının tümü, misafirlerini veri tabanı kontrolünden muaf tutarak, aslında
Becker’in (1963:9) dışarıdakiler (outsiders) tanımına atıfta bulunmakta ve
diğer tüm siteye girecek satıcıları ötekileştirme yoluna gitmektedir. Satıcıların
suçlu olmaları için yapmaları veya yapmamaları gereken şeyler belirsizdir.
Ancak onlar ne yaparlarsa yapsınlar, katılımcılar için potansiyel olarak tehdit
niteliği taşımaktadır.
Veri tabanından faydalanılarak yapılacak kontroller, söz konusu
sürede hala aranmakta olan suçluların yakalanmasında kolluk kuvvetlerine
yardımcı olunmasını sağlayabilir. Ancak geçmişte işlediği bir suçtan dolayı,
insanların ötekileştirilmesi üzerinde durulması gereken ve hala üzerinde
tartışılan bir konudur. Etiketleme yaklaşımında ötekileştirme, tepki olarak
ortaya çıkmaktadır. Ötekileştirdiği kişileri tehlikeli ve kontrol altına alınması
gereken kişiler olarak gören katılımcılar böylece kendilerini “normal”
kategorisine sokmakta ve izolasyonu artırmaktadır (Balamir ve Bakacak,
2009:40). Ötekileştirmeyi tetikleyen duygu, hiç kuşkusuz suça maruz kalma
korkusudur. Ancak bir kere dahi olsa suça karışan kişilerin sürekli olarak
ötelenmesi veya sıkılaştırılmış kontrollerle dışarıda tutulması, şüphesiz bu
durumu ortadan kaldırmamakta, sadece üstünü örtmektedir. Çözümün “öteki”
kavramını yaratan koşulların düzeltilmesi yoluyla mümkün olabileceğini
savunan Bauman, toplumda düzeni korumakla görevli olan devletin bireyler
arasındaki farklılıkları ortadan kaldırdığına işaret etmektedir. Devletin her
birey için eşit fırsatlar yaratmasını, suça maruz kalma korkusunu ortadan
kaldıracak çözüm olarak görmek elbette zordur. Ancak yine ona göre devletin
kontrolü elde tutmak için toplumdaki ayrışmayı körüklemek yerine söz konusu
ayrışmayı ortadan kaldırması, ötekileştirme ve etiketleyerek kötüleme
durumunu ortadan kaldıracaktır (Bauman, 1989:55).
Öte yandan veri tabanı kontrolünü üç katılımcı kabul etmemiştir.
Cihan, araştırmacının anlattığı kurguya benzer bir durumun başından
122
geçtiğini ifade ederek bu durumun sorunlara sebep olabileceğini dile
getirmiştir. Cihan konu hakkındaki görüşlerini:
“O kadar detaya gerek yok diye düşünüyorum. Mesela bir örnek vereyim.
Böyle çok iyi korunan bir yerde arkadaşım vardı devlette çalışan. Evden
çamaşır makinesi çıkaracaktık. Kamyonet tuttuk. Kamyonetin sahibinin
güvenlik soruşturması olumsuz çıkmış. İçeri almadılar. Şimdi gittim başka
kamyonet bulmak zorunda kaldım. Adam bir sürü mırın kırın etti, vay efendim
beni buraya kadar getirdin diye. Hoş olmadı yani. Bir sürü sıkıntılar doğurabilir
bu durum. Ben adamın siteye gelmesini istiyorsam, kabul etmişimdir.
Kefilimdir o adama.” (G5, A, 31)
şeklinde dile getirmiştir. Sadık da Cihan’a benzer şekilde, telefonla
sorulduğunda onaylanan satıcının bir daha kontrol edilmesini gereksiz
olarak nitelendirmiştir.
Ecrin ise diğer katılımcılardan farklı olarak insanların geçmişte hata
yapabileceğini, bu durumun onları potansiyel suçlu yapmayacağını
vurgulayarak veri tabanı uygulamasına karşı çıkmıştır.
Katılımcılara
veri
tabanı
gibi
ileri
derecede
bir
kontrolün
uygulanması hakkında soru yöneltilmesinin amacı, arzu ettikleri kontrolün
derecesini ölçmek ve güvenlik görevlilerine teslim edilecek kişisel bilgilerin
sınırlarını ölçmektir. Katılımcıların büyük çoğunluğunun (n=17) söz konusu
uygulamayı kabul etmesi dikkat çekicidir. Kişilerin geçmişte karıştığı adli
vakaları gösteren sabıka kaydı sorgulaması, özel hayatın tam merkezinde
yer almaktadır. Çünkü geçmişe dair fotoğraflar, mektuplar veya eşyalar
kişinin kimliğine dair bilgileri içermektedir. Sabıka kaydı gibi hem resmi hem
de kişiye özel bilgiler ise bu gibi eşyaların yanında en özel ve en gizli
şeylerin başında yer almaktadır. Kişiyi tanımlayan bilgiler ve nesneler, o
kişinin kimliğinin ipuçlarını barındırmaktadır.
Stuart Hall (1997:42), kimliği tanımlarken bireyin diğerlerine göre
olan farklılığını vurgulamakta ve kişinin kendine ait olan bilgi ve değerleri
saklaması ve gizlemesinin kendi varlığının biricikliğinin garantisi olarak
göstermektedir. Geçmişe dair yapılacak güvenlik sorgulamalarının ifşa
olması, kişilerin kendilerine ait gizliliğin kontrolsüz olarak başkaları
123
tarafından ele geçirilmesine neden olacaktır. Böylelikle de kendine ait gizli
şeyleri açığa çıkan kişiler, kimliklerini de kaybedecektir.
Sabıka kaydı gibi kişisel bilgileri ortaya çıkarabilecek güce sahip
olan kişiler, diğerleri üzerinde şüphesiz kontrol sahibi de olacaktır. Güvenlik
görevlilerinin
site
ulaşabilmesinin,
girişinde
kontrolsüz
yapacakları
güce
neden
kontrollerde
olacağı
bu
bilgilere
açıktır.
Foucault
(2011b:35), bilgi ve iktidar konusunda, bilginin iktidar tarafından biriktirildiği,
işlendiği ve kullanıldığına dikkat çekmektedir. Güvenlik görevlileri de sahip
olacakları bu bilgilerle, satıcılar veya diğer siteye girmek isteyen kişiler
üzerinde iktidarın gözü olmaktadır.
d. Çocukların Güvenlik Görevlileri Tarafından Gözetlenmesi
Katılımcılara site içinde oyun oynayan çocukların güvenlik
görevlileri tarafından gözetlenmesinin kendilerinde rahatlama hissi oluşturup
oluşturmadığı
sorulmuştur.
Dokuz
katılımcı
bu
durumun
kendilerini
rahatlatacağını, yedi katılımcı rahatlatsa da yine de çocuklarını kendilerinin
kontrol edeceklerini, üç katılımcı site içi düzenin sağlanması için bunun
gerekli olduğunu, bir katılımcı ise böyle bir uygulamadan dolayı rahatsız
olacağını beyan etmiştir.
Katılımcılardan
çocuğunun
güvenlik
görevlisi
tarafından
gözetlenmesinden memnun olacağını beyan edenlerin ortak noktası,
güvenlik görevlisinin çocukların sitenin dışına izinsiz çıkmasına engel
olmasıdır. Söz konusu katılımcılara göre çocuk, izinsiz olarak site dışına
çıkamayacak böylece güvende olacaktır. Umut bu konudaki görüşlerini:
“Evi seçerken de ona göre seçmiştik. Duvarlarının yüksek olması, demirlerinin
yüksek olması, güvenlik olmasına baktık. Çocuğun bi yere çıkmaması, birinin
onu gözetlemesi iyi bir şey.” (G17, B, 31)
cümleleriyle, Emine:
“Bana tek mantıklı gelen güvenlik konusunda. Tek benim mantığıma uyan
ama işte dediğim gibi yeterli bilgiye sahip güvenlik görevlisi var ise, çocuğumu
dışarıya gönderdiğimde evet orda birisi var en azından. Ben ona
güvendiysem, gerçi böyle insanlar da kalmadı.” (G1, A, 31)
124
şeklinde dile getirmiştir. Çocuklar, ailelerin yaşamlarında en çok değer verdiği
unsurların başında gelmektedir. Ernest Becker (1973:110) çocuklara verilen
değerin büyüklüğünü, çocukların aslında her bireyin dünyadaki devamlılığını
simgeleyen “ölümsüzlük projesi” olmasına bağlamaktadır. Çocuklar ailelerinin
geleceğe dair en önemli yatırımlarıdır. Bu ve daha birçok nedenden dolayı
çocukların korunması ebeveynler için önem arz etmektedir.
Yedi
katılımcı,
çocuklarının
bulunduğu
bir
ortamda
güvenlik
görevlilerinin varlığının kendilerini rahatlatacağını ancak tam anlamıyla yeterli
olmayacağını ifade etmişlerdir. Bu duruma gerekçe olarak, çocuklarını
kimseye emanet edemeyeceklerini göstermişlerdir. Katılımcılardan Ecrin ve
Sedef anne olduklarını vurgulayarak “gözümün önünden ayıramam” şeklinde
kendi kontrollerinin de devam edeceğini ifade etmişlerdir.
Katılımcılar, güvenlik görevlisinin var olduğu ortamı “daha güvenli”
olarak algıladıklarından dolayı memnuniyetlerini dile getirmişlerdir. Güvenlik
görevlilerinin herhangi bir olumsuzluğa karşı müdahale edeceğinin farkında
olmak aileleri rahatlatmaktadır.
Çocukların güvenlik görevlileri tarafından gözetlenmesi ile ilgili
soruya üç katılımcının site içindeki düzenle bağdaştırmaları dikkat çekicidir.
Bu üç katılımcı, güvenlik görevlilerinin çocukları gözetleyerek sitenin
demirbaşlarına zarar vermelerine engel olduklarını vurgulamışlardır. Yani
güvenlik görevlileri çocukları değil sitenin mallarını gözetlemektedir. Fatma
bu konudaki görüşlerini:
“…çocuklar çevreye şeylere, dışarıda makine türü şeyler var jeneratör çıkışları
falan. Onların üzerinde hopluyorlar, zarar veriyorlar. Akşamları gürültü
yapıyorlar. Benim de bazen güvenliği aradığım oluyor. Uyarın çocukları diye,
saat geç oldu diye.” (G8, B, 41)
şeklinde ifade etmiştir. Selim, yaşadığı sitede güvenlik görevlilerinin çocukları
parkta oynarken gözetlediğine şahit olduğunu ve bu durumdan memnun
olduğunu ve yönetime bildirdiğini beyan etmiştir. Yönetimden aldığı cevabı şu
şekilde dile getirmiştir:
“Ben onu geçen bizim yönetime de sordum onu. Güvenlik elemanı görüyorum
125
parkta, çocuklar oynarken gözetmesi güzel bi şey dedim. O da çocuklar bir
şeyleri kırmasın diye duruyor dedi. Biraz hayal kırıklığı oldu tabi. Gülüyor.
Çocuklar işte lambaları kırmasın diye falan. Çocuklardan siteyi koruyor. Ama
olsun o amaçla bile orda olsa çocuklara bakıyor. Çocuklar kavga ederse ayırır,
dışarıdan biri girerse müdahale eder. Dolaylı olarak yapıyor yani.” (G11, B, 32)
Güvenlik görevlilerinin site içindeki malzemeleri çocukların vereceği
zararlardan korumaları veya çocukların gürültü yapmalarını engellemeleri,
site içinde polis veya zabıtalık yaptıklarının göstergesidir. Güvenlik
görevlilerinin güvenliği sağlamalarının yanında çocukların oyunlarında
kısıtlayıcı rol oynamaları dikkat çekicidir. Burada dikkat çeken bir diğer husus
da güvenlik görevlilerine çocuklara müdahale için bizzat site sakinleri
tarafından talimat verilmesidir.
Üç katılımcının cevabı, daha önceki sorularda güvenlik görevlilerinin
yaptığı kontrollerin tamamına razı olan katılımcılarda ortaya çıkan suça
maruz kalma korkusundan farklı olarak yeni bir faktörü net olarak ortaya
çıkarmıştır. Bu faktör; sitenin içindeki düzenin sağlanmasıdır. Site sınırları
dışında polis tarafından sağlanan düzenin, site içinde güvenlik görevlileri
tarafından daha az yetkilerle devam ettirilmesi, kontrolün merkezden dağılımı
(control hub) olarak nitelendirmektedir. Güvenlik görevlisi, polisin daha az
yetkilendirilmiş hali olmakla birlikte kamusal olmayan alanlarda düzeni
sağlayarak bir bakıma sosyal kontrolü sağlamaktadır (Innes, 2003:77).
e. Çat Kapı Ziyaretler
Güvenlikli sitelere misafirler olarak gelenler önce ziyarete geldikleri
ev sahibinin adını ve biliyorlarsa daire numarasını güvenlik görevlisine
bildirmekte, güvenlik görevlisinin ev sahibiyle iletişime geçmesinden sonra
siteye girmektedirler. Girişte yapılan bu kontrol, aslında ev sahibine
toparlanmak için zaman kazandırmaktadır. Böylelikle de güvenlikli sitede
oturan
kişilerin
misafirleri
tarafından
habersiz
yakalanmaları
engellenmektedir.
Katılımcılara haber vermeden gelmek anlamına gelen çat kapı
ziyaretlerin güvenlik görevlileri tarafından engellenmesi hakkında görüşleri
sorulmuştur. Katılımcıların büyük çoğunluğu (n=19) çat kapı ziyarete karşı
126
olduklarını beyan etmişlerdir. Çat kapı ziyarete karşı olan katılımcılardan yedi
kişi, çat kapı ziyaretlerin eskide kaldığını ve günümüz kent yaşamına uygun
olmadığını vurgulamışlardır. İki katılımcı ise çat kapı ziyaretlerin maddi
durumlarında meydana getirdiği zorluklardan bahsetmiştir.
Güvenlik görevlilerinin telefon ederek zaman kazandırmasından
duyduğu memnuniyeti Salih:
“Çat kapıya karşıyım. İyi oluyor engellemesi. Bırakın misafiri oğlum bile gelse,
haber verilsin. Gelişi güzel oturuyorsan düzenlersin, giyinirsin. İçki falan
içiyorsan, torun beni böyle görmesin dersin.” (G12, A, 45)
cümleleriyle, aktarırken Umut da “…misafir geldiğinde telefon edilip bize
söylenmesi durumunda biz bir şekilde kendimizi ayarlıyoruz. Kültürümüzde
var ama zaman sağlıyor.” diyerek ifade etmiştir. Katılımcıların evlerini
düzenlemek ve kıyafetlerini düzenlemek için zaman kazanma isteği,
kendilerine özel olan evlerinin başkaları tarafından düzensiz olarak
görünmesini istememelerinden kaynaklanmaktadır.
Bireyler, evlerinin dekorasyonunu yaparken kendilerini anlatan veya
beğendikleri eşyaları seçmekte ve evlerini bu eşyalarla döşemektedirler.
Ancak tek ölçüt, kendi beğenileri olmamakta, eve gelen misafirlerin beğenileri
de dekorasyon yapılırken hesaba katılmaktadır. Misafirlerin varlığı ve
tutumları, ev sahiplerinin davranışlarından ev dekorasyonlarına kadar etkili
olmaktadır (Werner ve diğerleri, 2002:207-208). Katılımcılar, evlerinin
misafirler tarafından her zaman düzenli olarak görülmesini istemektedir.
Bunun nedenlerinden biri de katılımcıların misafirleri ile olan ilişkilerine
verdikleri önemdir. Diğer bir ifade ile ev dekorasyonu, ev sahibinin sosyal
ilişkilerinde oldukça etkili olmaktadır.
Kent yaşamının doğasında var olan farklılıklardan dolayı çat kapı
ziyaretlerin olamayacağını beyan eden katılımcılar (n=7), artık bu şekilde
ziyaretlerin eskide
kaldığını dile
getirmişlerdir.
görüşlerini:
127
Yunus,
bu
konudaki
“…kent yaşamından dolayı zaman daha da değerli hale geldi. Plansız ve randevusuz
iş yürütmek mantıklı gelmiyor. Sonuçta misafirliğe gideceğiniz kişinin de kendine göre
planları vardır.” (G2, A, 32)
şeklinde, Selim de benzer olarak:
“Çat kapı ziyaret apartmanlarda eski müstakil evlere göre olmuyor. Ordaki
mahalledeki mahalle kültürü, bu da apartman kültürü. İnsanlar daha soğuk daha
uzak. Site içinden daha bizim kapımızı kimse çalmadı zaten. Site dışından
gelenler için de iyi oluyor.” (G11, B, 32)
Cümleleriyle beyan etmişler ve kent yaşamının komşuluk ilişkilerini
değiştirdiğini vurgulamışlardır. Mekanlar, insan ilişkilerinde belirleyici rol
oynamaktadır.
İnsanların
birbirlerine
ne
söyleyeceklerine
veya
söylemeyeceklerine dair mekanın yarattığı algı, önemli yer tutmaktadır
(Bourdieu
ve
Wacquant,
1992:257).
Kentin
fiziksel
yapısı,
kentte
yaşayanların ilişkilerinde belirleyici faktör olmaktadır. Kentin kalabalık olması
ve yaşananların çok çabuk olup bitmesinden dolayı zaman çok önemli hale
gelmiştir. Yoğun iş yaşamı ve uzun çalışma saatleri kentte yaşayan
katılımcıların kendilerine ayıracakları zamanın habersiz gelen komşular
tarafından işgal edilmesi, katılımcılar tarafından rahatsız edici olarak
tanımlanmıştır.
İki katılımcı, diğer katılımcıların aksine, çat kapı ziyaretlere olan
özlemlerini
dile
özdeşleştiren
getirmişlerdir.
katılımcılar,
Çat
kapı
günümüzde
ziyaretleri
böyle
samimi
duyguların
olmakla
yitirildiğini
vurgulamışlardır. Yaş olarak en yaşlı olan iki katılımcı da bu konudaki
görüşlerini açıklarken duygulanarak fikirlerini ortaya koymuştur. Bu konuda
Murat:
“Çat kapı hiç haber vermeden gelinir aile toplanır. Komşum ben geldim çat kapı.
Sende o sırada ne varsa ikramın yaparsın yani. O anki ikramın çayın varsa çay,
kahven varsa kahve, meşrubat varsa meşrubat. Güzeldi. Özel güvenliğin bunu
engellemesi bi yerde iyi, bi yerde iyi değil. Eski şeylere bakarak iyi değil.
Kültürümüzü öldürüyo yani.” (G15, B, 63)
Muzaffer de Murat’a paralel şekilde:
“Çat kapı ziyaret bitti maalesef. Haberi olmadan gelme, uzaktan bir akraba
128
gelmiş mesela. Eskiden öyle değildi. Eskiden şimdiki gibi eşya yoktu. İki tane
somya vardı. Hemen eliyle somyanın üstünü eliyle düzeltince, ev toplanırdı.
Şimdi hakikaten, yeni nesil misafir kabul edemiyor. İşimiz var diyor, yorgunuz
diyor. Hatta eve gelen akrabalar yatıya da gelirdi. Hafta sonları geceleri
kalmaya gidilirdi. Şimdi sıkıysa haber vermeden git.” (G9, A, 57)
demek suretiyle eskiye olan özlemlerini dile getirmişlerdir.
Çat kapı ziyaretlere karşı çıkan apartman görevlileri Salih ve Halil,
gerekçe olarak maddi durumlarının kötü olmasını göstermişlerdir. Bu konuda
Salih:
“Çat kapı iyi değil. Engellenmesi güzel bi şey. Çat kapı olunca, insan müsait
olmuyor. Haber vermeden bi insan çat kapı gelemez. Benim çat kapı
misafirlerim oluyor. Yakalanıyoruz. Mesela geliyolar, yemek hazırla. Evde var
mı yok mu? Çay! Evde var mı çay? O, sorun olduğu için iyi değil. Güvenlik
uyarması iyi. Vakit kazanılır. Hazırlık olur. Gelemezler.” (G12, A, 45)
cümleleriyle maddi yetersizliklere vurgu yaparken, Halil de benzer şekilde
“Burası köy yeri gibi değil ki. Her şey para. Gelen adam halden anlamıyosa
yandın.” şeklinde maddi durumu vurgulamıştır. İki katılımcı da, güvenlik
görevlisinin varlığıyla birlikte, habersiz misafirlerin tamamen engelleneceği bir
hayat kurgulamışlardır. Güvenlik görevlileri, ev sahiplerine telefon açtığında
misafiri kabul edip etmediklerini sormakta ve onay sonrası misafirleri içeri
almaktadır. İki katılımcının da güvenlik görevlisinin varlığının çat kapı
ziyaretleri tamamen keseceğini düşünmesi dikkat çekicidir.
3. ÖZEL GÜVENLİK GÖREVLİLERİ VE KAPALI DEVRE KAMERA
SİSTEMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
Katılımcıların tümünün yaşadığı sitelerde kapalı devre kamera
sistemi14
bulunmaktadır.
Katılımcılardan
güvenlik
görevlilerinin
ve
kameraların caydırıcılıklarını karşılaştırılmaları istenmiş ve kameralarla ilgili
olarak kameraları kimin izlediği, izlenme endişesinin olup olmadığı,
kameraların ses kaydetmesi, binalardaki konumu ve caydırıcılığı hakkında
sorular yöneltilmiştir.
14 Buradan itibaren kapalı devre kamera sistemi yerine kamera kelimesi kullanılacaktır.
129
a. Kameraların Takibi ve İzlenme Endişesi
Katılımcılara
öncelikle
oturdukları
sitelerde
mevcut
olan
kameraların kimler tarafından seyredildiğine dair soru yöneltilmiştir. Güvenlikli
sitede oturanların tümü güvenlik görevlilerinin seyrettiğini, güvenlik görevlisi
olmayan sitede oturanlar ise yöneticilerin seyrettiğini ifade etmişlerdir.
Berke, İsa ve Yunus oturdukları sitelerde ayrıca merkezi yayında bir
kanalın kamera görüntüleri için ayrıldığını ve istediklerinde buradan takip
edebildiklerini belirtmişlerdir.
Ecrin’in diğer katılımcılardan farklı olarak kameraların takibi hakkında
görüşleri şu şekildedir:
“Onu çok merak ediyorum ben de. Yöneticiler bakıyorlar mı izliyorlar mı çok
merak ediyorum. Hatta yöneticiye de sorucam. Kim izliyor bu görüntüleri diye.
İzlenmiyorsa da sadece 1 yıl kayıt altına alınıp sadece hırsızlık durumunda mı
sadece bakılıyor.” (G6, A, 32)
Katılımcılara kameralar tarafından kayıt altına alınmanın meydana
getirebileceği endişe hissi sorulmuştur. Katılımcıların büyük çoğunluğu
(n=18)
bu
durumdan
dolayı
hiçbir
şekilde
endişe
ve
rahatsızlık
hissetmediklerini, iki katılımcı ise aksine rahatsızlık duyduklarını beyan
etmişlerdir.
İzlenme endişesi taşımayan katılımcılar, kameraların artık hayatın bir
parçası olduğunu vurgulamışlardır. Kamu kurumunda müdür olan Fatma
işyerindeki görüntüleri takip eden kişi olarak görüşlerini:
“Mesela
ben
de
işyerinde
kameraların
görüntülerini
yanımdaki
ekrandan
seyrediyorum. Aksayan bir durum olduğunda hemen personelin yanına giderek
müdahale ediyorum.” (G8, B, 41)
şeklinde ifade etmiştir. Seda, izlenmenin normalleşmesini “…evimin içi
izlenmiyor. Umuma açık yerlerde anormal davranmıyorum. Sorun yok.”
cümleleriyle, Umut da gülerek “hoşuma gidiyor kamera olması, endişe yok.”
şeklinde vurgulamışlardır.
İclal, izlenme hakkında “Bana da bakcak, girene çıkana herkese
130
bakacak belki yabancı biri giriyo. Baksın iyi bir şey.” cümleleriyle Ecrin,
Muzaffer ve Yavuz da “Her yerde kamera var.” ifadesiyle kameralar
tarafından izlenmenin hayatın bir parçası olduğunu dile getirmişlerdir.
Katılımcılar arasında izlenme endişesi taşımayanların çokluğu (n=18)
ve
izlenme
hakkında
görüşlerini
açıklarken
gösterdikleri
rahatlık,
gözetlenmenin normalleştiğini ortaya koymaktadır. Günümüz toplumu için
gözetleme, artık günlük hayatın sıradan parçalarından biridir. Gözetleme,
günlük hayatın geçtiği okullar, yollar, alışveriş merkezleri ve kamuya kapalı
yerlerde “uzak mesafeden” teknoloji ürünü olan kameralarla yapılmaktadır.
Gözetlenen toplum, kameraların varlığından haberdardır. Ancak kameralar
uzaktan kayıt yaptığı için gözetleme, kaygı verici olmayan bir durum olarak
algılanmaktadır (Innes, 2003:114).
Gözetlemenin normalleşmesi ve hatta farkında bile olunmaması
kontrol aracı olmadığı anlamına gelmemektedir. Gözetleme ile insanların
hareketleri izlenerek uzaktan kumanda ile kontrol edilmemektedir. Ancak
gözetlemenin gücü, bireyler üzerinde, sıkı kontrolden gevşek tavsiyeye
uzanan geniş bir bantta hissedilmektedir. Gözetlemenin günlük hayatta etkisi
değişmektedir. Elektronik denetim sistemi uyarı levhası olan trafik ışıklarında
sürücüler kurallara sıkı bir şekilde riayet ederken, site girişlerindeki
kameraların sadece varlığı hissedilmektedir. Işıklardaki sert tokat, site
girişinde gevşek bir tavsiyeye dönüşmektedir. Ancak iki uç arasında gel-git
yaşayan
bireylerin
toplum
düzenine
uyumunu
gözetlemenin
gücü
sağlamaktadır. (Lyon, 2006:113).
Gözetlenmekten rahatsız olan iki katılımcıdan biri olan Salih,
apartman görevlisi olarak çalışırken kameralarla sürekli gözetlenmenin
verdiği rahatsızlığı dile getirmiştir. Bu konudaki görüşlerini:
“İzlenmek rahatsız eder. Birisinin sanki gözü sürekli üzerinde gibi. Her yaptığın
hareketten hani bi şey olacakmış gibi. Bi iş yaparsın, rahat yaparsın. Ama
patronun amirin başında olursa sen rahatsız olmaz mısın? Bu da öyle yani.”
(G12, A, 45)
şeklinde ifade etmiştir. Salih, sürekli gözetim altında olduğundan dolayı
131
yapacağı işleri rahat yapamadığını vurgulayarak, Foucault’un (1995:200)
gözetleyenin görünmediği ve gözetlenen kişilerin ne zaman gözetlendiğini
bilmeden sürekli olarak gözetlendiğini düşündükleri bir yapı olan Panoptikon
tasvirine atıfta bulunmaktadır. Salih’in diğer katılımcılardan farklı görüşte
bulunmasının sebeplerinden biri de diğerlerinin evi olan sitelerin, onun için
aynı zamanda işyeri olmasıdır.
İşçilerin çalıştıkları yerlerde gözetlenmeleri, disiplin altına alınmaları
ve iktidara boyun eğmeleri anlamına gelmektedir (Lyon,1997:43). Salih,
kendisinin görmediği bir yerden sürekli olarak gözetleniyor olmaktan
rahatsızlığını dile getirmiş ancak gözetime boyun eğmekten başka çaresinin
olmadığını da vurgulamıştır.
b. Kameraların Binadaki Konumu ve Ses Kaydetmesi
Katılımcılara kameraların binalarda nerede durması ile ilgili
görüşleri sorulduğunda; 14 katılımcı girişte olmasının yeterli olacağını, altı
katılımcı ise binanın bütün katlarında olması gerektiğini ifade etmişlerdir.
Kameraların sadece girişte olmasının yeterli olacağını ifade eden 14
katılımcıdan 10’u, ara katlara yerleştirilen kameraların özel hayata müdahale
olacağını vurgulamışlardır. Yunus, her katta kamera olursa hayatının
“Truman Show gibi” olacağını dile getirmiştir. Selim, bu konudaki görüşlerini:
“Her katta olmasını, asansörde olmasını istemem. Eve yaklaştıkça rahatlık
artıyor. İçeri giriyorsun daha da artıyor. Şahsi konuları konuşuyor olabilirim ben.
Kayıt altına alınmasını istemem. Ben nereye hangi kata girdim, hangi eve gittim.
İzlenmek gibi. Bilinmesini istemem nereye gittiğimin.” (G11, B, 32)
şeklinde dile getirirken, en mahrem yer olan evine yaklaşırken, gittikçe daha
mahrem olan halkaların varlığını vurgulamıştır. Bireylerin yaşam alanları iç
içe geçmiş halkalardan oluşmaktadır. Merkezde yer alan evde dış çevreye
doğru mahremiyet ve özgürlük azalmakta, diğer kişilerin varlığı ve ilişkiler
nedeniyle kontrol algısı artmaktadır (Peponis ve Wineman, 2002:283).
Kameralar ve diğer teknoloji ürünleriyle yapılan gözetlemeler,
bireylerin etrafındaki mahremiyet dairelerini şeffaflaştırmaktadır. Kişinin
132
kendine özel bilgilerin ifşa edilmesi, kişinin toplumla arasındaki sınırları
belirleyen çizgilerin yok olmasına neden olmaktadır. Kendine özgü bilgilerin
öğrenilmesi, bireyleri otoriteye boyun eğmeye itmektedir (Marx, 1996).
Altı katılımcı, kameraların bütün katlarda olmasının daha güvenli
olacağını ifade etmişlerdir. Bu konuda Emine, “bütün sitenin, hatta bütün
katların, mesela 12 katlıysa bütün 12 katına da kamera sistemi koyun.”
cümleleriyle kameraların her katta olmasıyla sitenin güvenlik görevlisi
olmadan da güvenli olabileceğini vurgulamıştır.
Sadık, “Her katta olsa iyi olur. Özel yaşantıya biraz müdahale oluyor
ama komşu komşuya kapıdan konuşuyor.” demek suretiyle özel hayat
çekincesi taşıdığını ancak çok önemsemediğini vurgulamaktadır.
Katılımcıların yaşadıkları sitelerdeki kameralar, sadece giriş ve çevre
güvenliği için yerleştirilmiştir ve katlarda bulunmamaktadır. Katılımcıların
çoğu (n=14) kameraları özel hayata girdiğinden dolayı ara katlarda
istemediğini ifade ederek, özel hayat sınırlarını çizmişlerdir. Altı katılımcının
bu durumu kabul etmeleri ve sakınca görmemeleri dikkat çekicidir. Bu durum
araştırmanın özünü oluşturan kontrolün ulaştığı boyutları göstermesi
açısından önemlidir.
Katılımcılara, yaşadıkları sitelerdeki kameraların konumundan sonra
ses kaydetmesinden duyacakları memnuniyet veya rahatsızlık sorulmuştur.
Bu sorunun maksadı, kameralarla gözetlenen ve kayıt altına alınan
katılımcıların görüntülerinin üstüne ses kayıtlarının da eklenmesi halinde
gösterecekleri
tepkiyi
ölçmektir.
Katılımcıların
çoğunluğunun
(n=13)
kameraların ses kaydetmesini olumlu karşılamıştır.
Katılımcılardan kameraların ses kaydetmesinin daha iyi olacağı
yönünde görüş bildiren İclal, düşüncesini “Ne konuşacak kapıda. Kapıyı aç,
geldim diyecek. Mahremiyet evde olur.” Şeklinde ifade etmiştir. Ecrin de:
“Ses kaydetmeli. Koridorda, sitede ne konuşabilirsin ki sonuçta. Günlük
hayattan konuşabilirsin, özel hayatı evde konuşursun. Ben bu evi soymaya
geldim demezsin herhalde.” (G6, A, 32)
133
cümleleriyle benzer biçimde kameraları özel hayatına yönelik tehdit olarak
görmediğini belirtmiştir.
Kameraların ses kaydetmesinden rahatsız olan katılımcılar (n=7), ses
kaydını
abartılı
bulduklarını
ve
özel
hayata
müdahale
olacağını
vurgulamışlardır. Halil, bu konuda “ O biraz özel hayata müdahale. Çocuğa
koridorda öte git falan dersin. İnsanın özeli buralar.” cümleleriyle ses kaydına
karşı olduğunu belirtmiştir.
Kameraların binalardaki konumlandırılması ve ses kaydetmesi ile
ilgili sorularda, katılımcılar tarafından verilen destek ve çekincelerin ortak
noktasını özel hayat sınırları teşkil etmektedir. Kameraların ara katlarda
olmasını ve ses kaydetmesini uygun gören katılımcılar, özel hayat sınırlarının
evlerinin kapısında bittiğini dile getirirken, karşı olanlar ise özel hayat
sınırlarını apartman girişlerine kadar uzatmaktadır.
Site sınırları, apartman girişi, kat koridorları ve evin kapısı şeklinde
fiziki sınırlar çizilecek olursa, dışarıdan içeriye doğru girildikçe özel hayat ve
mahremiyet kavramları yoğunlaşarak artmaktadır. Kameraların konumları ve
ses kaydetmeleri hiç şüphesiz özel hayata müdahale etmektedir. Çünkü
kameralar, insanlar üzerinde kontrol algısını artırmaktadır. Kontrol altına
alınmış davranışlar sergileyen bireylerden oluşan toplum arzusu varsa,
kameralar bu amaca hizmet etmektedir. Ancak özgürleşme ve kendi gibi
davranan birey arzusu varsa, kameraların varlığı bu kavramlara açıkça tehdit
olmaktadır. Evin sınırları dışına çıktıktan ve diğer insanlarla olan etkileşim
başladıktan
sonra
davranışların
kontrol
altına
alınmasını
Habermas
(1991:27), kamusal alan kavramıyla açıklamıştır. Kamusal alanda, sivil
toplumla
devlet
karşı
karşıya
gelmektedir.
Yani
karşılıklı
etkileşim
başlamaktadır. Ev, kamusal alandan kurulmak amacıyla sığınılan kutsal bir
sığınaktır. Ancak gelişen teknolojiyle birlikte gözetim evin içine kadar
girmiştir. Kutsal sığınak gelişen teknolojik araçlarla yapılan gözetleme
metotlarıyla gizliliğini kaybetmektedir (Lyon 1997:32). Foucault (1991:103),
birey ve toplum arasındaki etkileşimin belirleyicisinin devlet olduğunu
vurgulamaktadır. Ona göre bireyin toplum içindeki “özgürlük sınırları” devlet
tarafından belirlenmekte ve sınırlandırılmaktadır. Devlet bireyin sınırlarını
134
güvenlik kaygılarına göre belirlemektedir.
Kamusal alan ve özel alan arasındaki belirsizleşen sınırlar, bireylerin
özgürlüklerini kısıtlamakta ve iktidar tarafından gözetleme gibi büyük bir
araçla kontrol altına alınmasını sağlamaktadır. Bireylerin özgürlük ve düzen
kavramları
arasında
yaşadıkları
gel-gitler daha
kolay
kontrol
altına
alınmalarını sağlamaktadır.
c. Kameraların Caydırıcılığı
Katılımcılara yaşadıkları sitelerde bulunan kameraların caydırıcılığı
hakkındaki görüşleri sorulmuştur. Katılımcıların büyük çoğunluğu (n=18)
kameraları caydırıcı bulduğunu beyan etmiştir.
Katılımcılardan kameraların caydırıcı olduğunu belirtenler, kameranın
kaydetme özelliğinden dolayı siteye girmek isteyen kişilere engel teşkil
ettiğini ve nasıl olduğu bilinmeyen olayların kayıtlardan kontrol edilerek açığa
kavuşturulduğunu vurgulamışlardır.
Kameraların kayıt altına aldığı görüntülerin çözümlenerek faili meçhul
kaza ve suçların ortaya çıkması, kameralara olan güveni artırmaktadır. Bu
konuda Cihan:
“…bir tane arkadaşım güvenlikli bir sitede oturuyor, hem de kamera sistemi var.
Sıfır araba alıyor. Arabasına bisiklete binen çocuğun bir tanesi kaputun üzerine
düşüyor, kaçıyor. Kamera sistemi olmasa, bu çocuğun kim olduğunu
bulamayacak. Kamera sisteminden bakıyor. Çocuğun babasını da çağırttırıyor.
Ondan sonra gerekeni yaptırıyor. Gel diyo polis çağırcam, kamera kaydı var
diyo. Adam arabayı yaptırmak zorunda kalıyor.” (G5, A, 31)
cümleleriyle , Mehmet de:
“Kamera çok caydırıcı. Hırsızların yakalandığını görüyoruz. Çok faydası var.
Arabasından, insanından kameraların çok yerli yerinde olduğunu düşünüyorum.
Her şey kamerayla çözülüyor. Kameralar sayesinde çok yakalananlar oldu.
Suçluların izi sürülüyor.” (G3, A, 50)
cümleleriyle kameraların kayıt özelliğinin faydalarını vurgulamışlardır.
135
Kameranın kayıt altına aldığı görüntülerden iz sürülmesinin yanında
varlığı da caydırıcı etki yaratmaktadır. Bu konuda Muzaffer, “Kamera olan
yerde kötü bir şey yapacak adam deşifre olacağını biliyor. Ya gözünü
karartarak giriyor ya da girmiyor.” şeklinde, Selim de “Orda kamera var. Kayıt
altındasın. Işığı yanıyor. Bir yerden atlasan falan kaydediyor. Elektronik göz
gibi.” cümleleriyle kameranın varlığının suçluları vazgeçireceğini dile
getirmişlerdir.
İki katılımcı, kameranın caydırıcılığıyla ilgili site içindeki düzene
katkıda bulunduğu yönünde görüş bildirmişlerdir. Bu konuda Murat, “Adam
sitenin yanından geçerken bile kameraları gördüğünde burada kamera var
deyip tedirgin geçiyor. Arabasını park ederken daha dikkatli ediyor.”
ifadesiyle Sadık, “Nasıl MOBESE’lerin önünde duruyorsa beyaz çizgiyi
geçmiyor öyle de site için iyi.” şeklinde düzen vurgusu yapmışlardır.
Katılımcılardan kameraları caydırıcı bulmayan İclal, her an bozulma
ihtimali olduğunu ifade ederken Salih, kameralara güvenmediğinden dolayı
caydırıcı olmadığını dile getirmiştir.
Kameraların katılımcıların büyük çoğunluğunda güven duygusunu
artırdığı ifadelerden anlaşılmaktadır. Kameralar, katılımcılarda faili bilinmeyen
olaylarda geçmişe
dönük
kayıtların incelenerek
faillerin
bulunmasını
sağladığından suça maruz kalma korkusunu azaltmaktadır. Kameraların
meydana gelen olayı engelleyebilme özelliği yoktur. Ancak geriye dönük
kayıtların varlığı dahi güvende olma hissini beslemektedir. Kameranın
sadece kayıt özelliğini Yavuz:
“…kameraların caydırıcı özelliği var ama tabi bi yere kadar. Adam onu göze alıp
geliyorsa yapcak bi şey yok. Kamera sonuçta sadece görüntü alıyor. Hırsıza
müdahale edemiyor. Kolundan tutup atamıyor yani.” (G14, A, 32)
cümleleriyle çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Kameraların toplumsal
alanda kullanılmaya başlanmasında amaç suçluyu caydırmak ve suça maruz
kalma korkusunu azaltmaktır (Innes, 2003:120). Katılımcıların beyanlarından
kameraların bu işlevi yerine getirdiği anlaşılmaktadır. Hatta kameralar
kamusal alandan bir adım daha ileri giderek özel alanlarda da benzer
136
amaçlarla kullanılmaktadır. Kameralar sitede yaşayanların daha güvende
hissetmelerini sağlamakta ve düzen arzusunu da yerine getirmektedir.
Sitede yaşayan kişilerin arabalarını nasıl park ettikleri sitedeki ortak
kullanım alanlarının eşit paylaşılması açısından önemlidir. Ancak arabanın
park edilme şekline dahi kamera görüntüleri ile müdahale edilmesi
düşündürücüdür. Ayrıca katılımcıların beyanlarından yola çıkarak, faili belli
olmayan site içindeki küçük masraflı kazalarda dahi kamera kayıtlarına
başvurulması ilgi çekicidir. Sitede yaşayanlar birbirlerine karşı olan güven
duygusu minimum seviyede olduğu, söz yerine görüntü kayıtlarının muteber
olduğu ortaya çıkmaktadır. Örneğin küçük bir kaza olduğunda kişilerin
ifadelerine güvenmek yerine kamera kayıtlarına başvurmak, kişiler arasındaki
diyalogun geldiği seviyeleri göstermektedir.
Siteler, içinde yaşayan bireylerin ortak kullanım alanları olmalarından
dolayı yarı kamusal alan niteliği taşımaktadırlar ve site sakinleri evlerinin
dışında
sitenin
sürdürmektedir.
sınırları
Site
içindeyken
sakinleri,
belirli
ortak
bir
kullanım
grupla
ortak
alanlarında
yaşam
birbiriyle
rastlaşmaktadır. Yani site dışındaki toplumun geneline göre daha fazla göz
göze gelmekte ve zaman geçirmektedir. Buna rağmen site sakinlerinin
birbirlerine besledikleri güven duygusunun zayıf olduğu gözlemlenmektedir.
Site sakinlerinin belirsiz bir olay karşısında birbirlerini dinlemek yerine
kamera kayıtlarına başvurmaları teknolojinin imkanlarından faydalanmak
olarak değerlendirilebilir. Ancak bu durum gözetimin kanıksandığını ve
iletişimin azaldığını ortaya koymaktadır. Gözetimin yaygınlaşması, ilişkilerin
azalmasının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
ç. Güvenlik Görevlileri ile Kameraların Kıyaslanması
Katılımcılardan yaşadıkları sitelerin güvenliğini sağlamak amacıyla
kullanılan kameralarla güvenlik görevlilerinin güvenliğe olan etkilerini
kıyaslamaları istenmiştir.
Katılımcıların
büyük
çoğunluğu
(n=17)
kameralarla
güvenlik
görevlilerinin beraber kullanılmasını daha caydırıcı bulurken, üç katılımcı
kameraların daha caydırıcı olduğunu ifade etmişlerdir.
137
Kamera ve güvenlik görevlilerinin beraber kullanılmasının daha
güvenli olacağını ifade eden katılımcılar, kamera ve güvenlik görevlilerinin
birbirlerini tamamladığını ifade etmişlerdir. Bu konuda Sadık:
“Güvenliğin de dikkatli olması şart. Korkuluk gibi durmayacak. En azından biri
zarar verip çıkmışsa da kameralar da ikinci güvenliği sağlıyor. Ne oluyor, polis
geliyor kamera kaydını tarıyor. O insanları kameradan bakınca haa diyor. Bu
daha önceden de yapmıştı falan diyor. Fotoğraflarından falan buluyor.” (G16, B,
59)
cümleleriyle İsa:
“ikisinin yeri de ayrı. Beraber tamamlayıcı bunlar. Kamera engelleyen bir cihaz
değil. Olaydan sonra devreye giriyor. Güvenlik görevlisi anında müdahale
ediyor.” (G10, B, 37)
şeklinde
beyanı
kullanılmasının
ile
güvenlik
daha
uygun
görevlisi
olacağını
ve
kameranın
vurgulamışlardır.
beraber
Yunus
kameranın güvenlik görevlilerini de kontrol ettiğini:
“Bence
kameralar
güvenlik
görevlilerinin
kontrolünü
sağlıyor.
Güvenlik
kamerasından kontrol edildiğini biliyor güvenlik görevlisi. Herhangi bir durumda
müdahalede bulunmazsa kameraya bakılarak sorumlu tutulacağını biliyor.
Motivasyon sağlıyor. Pekiştireç oluyor bence. Kamera çalışmıyor sadece
lambası yanıyor. Dışarıdan birisi bilemez çalışma durumunu caydırıyor bence.”
(G2, A, 32)
cümleleriyle dile getirmiştir.
Kameralar
ve
güvenlik
görevlileri
sitelerde
ortak
olarak
kullanılmaktadır. Sitelerde daha güvenli bir ortam sağlamak amacıyla
teknoloji ürünü olan kameralarla desteklenen güvenlik görevlileri, siteleri
gözetim altında tutmakta ve düzeni korumaktadır.
Üç katılımcı, kameraları güvenlik görevlilerinden daha caydırıcı
olduğunu belirtmişlerdir. Bu konuda Berke:
“Ben kameralara daha çok güveniyorum. Güvenlik görevlisi her zaman
gözünden kaçırabilir. Ama kamera her saniyesini alıyor yani. Hatta işyerinde
paraların sayışını kontrol etmek için çalıştığım odadaki kameranın yerini
138
değiştirdim. Ona daha çok güveniyorum yani. Mesela kasam açıkken bile bazen
bırakıp gidiyorum. Kamera var diyorum çok rahatım.” (G7, B, 49)
ifadeleriyle; Cihan ise “Kameralar olmalı mutlaka. Sonuçta geçmişe
dönülebilmesi için kamera kayıtları önemli diye düşünüyorum. Kameralar
derim. Kesinlikle kameralar.” cümlesiyle kameralara olan güvenini ortaya
koymuşlardır.
Güvenlik
görevlileri
yaptıkları
kontrollerle
sitede
düzeni
sağlamaktadırlar ve bu kontroller kamera kayıtları ile güçlendirilmektedir. Bu
şekilde yapılan kontroller, katılımcıların büyük çoğunluğunda daha güvende
olma hissini tetiklemektedir.
Siteler, fiziksel yapılarının sağladığı izolasyona ek olarak güvenlik
görevlisi
ve
kameralarla
gözetlenmesiyle
tamamen
kapalı
hale
getirilmektedir. Sitenin içinde sadece site sakinleri ve site sakinlerince
“onaylanan” kişiler dolaşabilmektedir. Rose (2004:253), devletin kamusal
alanda düzeni sağlamakla görevli resmi güvenlik gücü olan polise benzeyen
ama tamamen sivil olan güvenlik görevlileri sayesinde, özel alanların kontrol
altına alındığı ve kontrollü girişler sayesinde kişilerin sadece kendine
benzeyen kişilerle karşılaştığını öne sürmektedir. Sitede oturan kişilerinde
kontrollere ve gözetime razı olmasının temelinde yatan sebeplerden biri
kendine benzeyen kişilerle yaşama arzusudur.
Gözetim ve kontrollere razı olmaya iten sebeplerden diğeri de suça
maruz kalma korkusudur. Suça maruz kalma korkusu toplumda insanları
çeşitli çareler aramaya itmiştir. Bu çarelerden biri de güvenlikli sitelerdir
(Garland, 2001:162). Kontrollü girişleri olan sitelerde yaşamak, tehlikeli
olarak değerlendirilen dış dünyayla araya sınır çekmek, bariyer koymak
anlamına gelmektedir. Bu nedenle 7/24 kayıt yapan kameralar ve güvenlik
kontrolleri daha güvenli olmak için arzu edilmektedir.
139
BEŞİNCİ BÖLÜM
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Güvenlik, insanın dünya üzerinde varoluşundan günümüze kadar
önemini hiçbir zaman yitirmemiştir. Hayatın en önemli parçalarından biri olan
güvende olma ihtiyacı, kamusal alanda devlet tarafından polis, jandarma ve
zabıta gibi kolluk güçleri tarafından yerine getirilmektedir. Kamusal alanda
sağlanan güvenlik hizmetinin özel alanlarda da devam etmesi gerekmektedir.
Çünkü güvende olma duygusu, süreklilik arz eden ve karşılanmadığında
toplum düzenini olumsuz yönde etkileyebilecek hayati bir gereksinimdir.
Güvende olma hissinin toplumda rutin hayatın devam etmesini
sağlayan önemli yapı taşlarından biri olması, düzen algısı altında kontrolü
kolaylaştırmaktadır.
“Toplumun
güvenliği
için”
uygulamaya
konulan
yöntemler, toplum tarafından daha kolay kabul edilmekte ve itaat
gösterilmektedir. Kısacası güvende olma ihtiyacı toplumun yumuşak karnıdır.
Güvende olma hissinin karşıtı olarak karşımıza suça maruz kalma
korkusu çıkmaktadır. Bu korku bireyleri devletin aldığı önlemlere mutlak
itaate zorlarken, aynı zamanda kendine göre önlemler almaya da itmektedir.
Önlemler bazen davranış değişikliklerinde bazen de tercihlerde kendini
göstermektedir.
Suça
maruz
kalma
korkusu
şehirlerde
kendini
daha
fazla
göstermektedir. Şehirlerin gittikçe artan nüfusundan dolayı karmaşa artmakta
ve karmaşanın getirdiği yeni kurallar ortaya çıkmaktadır. Örneğin gece belirli
bir saatten sonra dışarı yalnız çıkmamak, sadece aydınlatılmış yolları
kullanmak veya belirli semtlerden uzak durmak gibi toplumun tümü tarafından
kabul edilen yazılı olmayan kurallar bunlardan sadece birkaç tanesidir.
Şehir insanın kimliğini değiştirmektedir. Şehrin tetiklediği suç
korkusu, şehirde yaşayanların üzerinde taşıdığı eşyalara da yansımaktadır.
Çantada biber gazı taşımak veya cep telefonları aracılığıyla “imdat butonu”
uygulamaları normalleşmektedir. Yanında koruyucu alet taşımaktan bireysel
silahlanmaya kadar uzanan değişiklikler “zorunlu” olarak algılanmaktadır.
140
Suça maruz kalma korkusunu besleyen kanalların başında medya
gelmektedir. Suça dair haberlerin basılı, görsel ve internet ortamında veriliş
şekli bireylerin haber alma ihtiyacını karşılamaktan öte tedirgin edecek
şekilde olmaktadır. Her gün, her saat başı haber yapılan taciz, şiddet ve
cinayet haberleri en çabuk ve etkili olan türleridir.
Bu haberlerden farklı, daha masum bir örnek şu şekildedir: Ana
haberlerde “Şimdi tacizciler düşünsün!” başlığıyla yakın savunma sanatlarını
tanıtan haberler yapılmaktadır. Haberlerde genellikle kadınların da bu dövüş
sanatını yapabileceği vurgulandıktan sonra kap-kaç mizanseniyle haber
tamamlanmaktadır. Bu haberin seçilmesindeki maksat suça maruz kalma
korkusunun
ulaştığı
boyutları
göstermektir.
Birincisi
suçtan
kaçmak
neredeyse imkansızdır. İkincisi, devlet güvenliği sağlamakta yetersizdir ama
bu normal karşılanmalıdır. Üçüncüsü, kadınlar hedef sıralamasında başı
çekmektedir. Basit bir analizin ardından çözüm olarak; evinin dışına
gerekmedikçe çıkmayan özellikle geceleri evde kalan kadın vatandaş olarak
belirmektedir. Düzeni sağlamakla görevli olan devlet, çözüm bulmak yerine
vatandaşın bu korkuyla yaşamaya alışmasını veya kendi başının çaresine
bakmasını beklemektedir.
Devlet, toplumu kontrol altında tuttuğu sürece, toplumda istediği
düzeni sağlayabilmektedir. Şehir yapısının karmaşıklığı ve kalabalık olması
düzeni korumayı güçleştirmektedir. Gün boyu yaşayan şehirler, gece de
durmamakta, yavaş da olsa hareketliliğini korumaktadır. Sürekli akım halinde
olan toplumu devlet tarafından istenen düzen içine sokmak güçleşmektedir.
Bu nedenle büyük kalabalığın günlük hayatta olup biten olayları aynı şekilde
algılamasını sağlamak “tektipleştirmek” kontrolü kolaylaştıracaktır. Toplumda
genel olarak meydana getirilecek “iyi, kötü, normal, anormal” gibi etiket
kavramlarla her bireyin aynı olaydan aynı şeyi anlaması sağlanacak kısacası
düşünceler kontrol altına alınmış olacaktır.
Karmaşıklaşan şehir yapısı, medya aracılığıyla suç korkusunun
körüklenmesi, şehirde yaşayan toplumun güvende olma ihtiyacı ve son
olarak devletin toplumu kontrol altına alma isteği birleştiğinde formal ve
informal kontrolün ulaşabileceği boyutları tahmin etmek güçleşmektedir.
141
Şehir yaşamında var olan suç korkusu, toplumun yaşadığı evlerin
biçimini ve şehir içindeki konumunu da etkilemektedir. Şehrin bazı semtleri
düşük gelirli vatandaşlar tarafından tercih edilirken, bazı semtleri yüksek
gelirli vatandaşlar tarafından tercih edilmektedir. Ancak bu durum semtlerdeki
toplum yapısını tamamen homojen hale getirmeye yetmemektedir. Semtlerin
içinde de çeşitli gelir gruplarına ait vatandaşlar benzerlerine yakın olarak
oturmaktadır. Bunun başlıca nedenlerinden biri emlak ve kira ücretlerinin
neredeyse mahallelere göre değişkenlik göstermesidir. Aynı semtte bazı
mahallelerde kira ücretleri yüksek iken, bazı mahallelerde oldukça düşüktür.
Şehir, semt ve mahalle coğrafi alan ne kadar küçülse de tüm
oturanların birbirine benzediği toplulukların oluşması neredeyse imkansızdır.
Çünkü bu şekildeki yerleşim yerlerinde oturmak için gereken belirgin bir ölçüt
yoktur. İsteyen istediği evi seçerek oturabilmektedir.
Site
yerleşimi,
bu
farklılıkları
tamamıyla
olmasa
da
büyük
çoğunluğuyla ortadan kaldırmaktadır. Site şeklinde olan yerleşim yerlerinde
yaşamak, mahallelerde yaşamaya nazaran ekstra maliyetlere katlanmak
anlamına gelmektedir. Sitenin meydana getirdiği homojen yapı sitenin
sınırları içinde geçerli olmaktadır. Yani orta gelirli kişilerin oturduğu bir sitenin
yanında yüksek gelirlilerin oturduğu site bulunabilmektedir.
Sitelerin kendi içindeki maliyet benzeşmesi, site sakinleri arasında
gelir farklılıklarını da ortadan kaldırmaktadır. Site sakinlerinin birbirlerine
benzeşmesi, oturdukları site kimliklerinin parçası haline getirmektedir.
Sitelerin
maliyet
farklılıklarına
ek
olarak
fiziksel
yapısından
kaynaklanan kapalılık özelliği, kamera sistemleri ve güvenlik görevlileri
tarafından daha da belirgin hale gelmektedir.
Güvenlik görevlisi bulunan
sitelerin aidatları diğer sitelerden daha fazla olduğundan dolayı gelir seviyesi
olarak da güvenliği olmayan sitelerden farklılaşmaktadır.
Araştırmamızda güvenlik görevlilerinin sitede yaşayanlar üzerinde
yarattığı kontrol etkisini ölçmek amacıyla, katılımcıların yarısı güvenlikli sitede
oturan kişilerden, yarısı da güvenlik görevlisi olmayan sitede oturan kişiler
arasından seçilmiştir.
142
Güvenlikli sitede oturan katılımcılar, gelir düzeyi olarak güvenliksiz
sitede oturanlardan ayrılmaktadır. Bu farklılık, güvenlik görevlisi olmayan
sitede oturan katılımcılarla yapılan görüşmede söz konusu katılımcı
grubunun büyük çoğunluğunun (n=9) maddi durumları yeterli olduğunda
güvenlikli siteye yerleşmek istediklerini beyan etmeleriyle de kendini
göstermektedir. Sadece bu beyan dahi sitelerin neden olduğu ayrışmayı
ortaya çıkarmaktadır. Katılımcılar arasında en belirgin fark gelir farkıdır.
Katılımcılar arasında ayrıca eğitim düzeyi açısından da fark vardır ancak bu
durumun site seçiminde etkili olmadığı gözlemlenmiştir.
Araştırmamızda ilk olarak katılımcıların güvenlik kavramını nasıl
tanımladıkları, yaşadıkları sitenin güvenlik bakımından kendilerinde yarattığı
farklılık hissi ve güvenlik görevlilerinin kendileri tarafından nasıl algılandığını
ortaya konulmaya çalışılmıştır. Katılımcıların güvenlik tanımlamaları farklılık
göstermemekle birlikte büyük çoğunluğu (n=18) evini en güvenli yer olarak
tanımlamıştır. Güvenliğin en çok arzu edildiği yer olan evin seçiminde site
şeklindeki yerleşimin ne kadar dikkate alındığı sorulduğunda güvenlikli sitede
oturan katılımcılar, diğerlerinden farklılaşmaktadır. Güvenlikli sitede oturan
katılımcılar, yaşadıkları siteyi seçme sebebini güvenlik görevlisi ve daha
güvende olma isteği olarak beyan etmişlerdir. Güvenliği olmayan sitede
oturanlar ise maddi durumlarının halihazırda oturdukları evi karşılamaya
ancak yettiğinden dolayı, yakın gelecekte maddi durumlarının elverişli olması
halinde güvenlikli siteye geçmek istediklerini ifade etmişlerdir.
Karmaşıklaşan şehir hayatı ve artan suça maruz kalma korkusundan
dolayı site içindeki bir evde oturmak cazip hale gelmektedir. Ancak bunu
sağlamak için sitede oturmak yetersiz kalmakta ve güvenlik görevlisi gibi
ilave kontrol mekanizmalarına ihtiyaç ortaya çıkmaktadır. Katılımcıların büyük
çoğunluğu siteyi daha güvenli olarak tanımlamıştır.
Güvenlikli sitede oturan katılımcılar, yaşadıkları sitenin günlük
yaşamın risklerinden uzaklaştırdığını beyan ederken, bu durum, güvenliği
olmayan sitede yaşayanlar için farklılaşmaktadır. Güvenliği olmayan sitede
oturanlar, güvenlik görevlisi olması durumunda risklerin daha uzak olacağını
beyan etmiştir.
143
Katılımcılar, şehri risklerle dolu bir mekan olarak tanımlarken, siteyi
koruyucu olarak gördüklerini ancak güvenlik görevlisinin de bulunması
halinde tam bir koruyucu kalkana dönüşebileceğini ifade etmişlerdir. Güvenlik
görevlisi katılımcıların büyük çoğunluğunda (n=19) güvenliği sağlayan ve
arzu edilen bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır.
Güvenlik görevlilerinin daha fazla güvenlik için istenmeleri, buna
rağmen yetkilerinin sadece üç katılımcı tarafından bilinmesi dikkat çekicidir.
Daha fazla güvende olmak için istenen güvenlik görevlisinin yetki sınırlarının
bilinmemesi, suça maruz kalma korkusunun toplumu şekillendirmek amacıyla
istenilen şekilde kullanılabileceğini ortaya koymaktadır. Kontrol görevi icra
edecek olan güvenlik görevlisinin yetkilerinden bihaber olmak ve bu
durumdan
rahatsızlık
duymamak,
katılımcıların
büyük
çoğunluğunda
hakimdir. Katılımcılara görüşmeden sonra güvenlik görevlerinin yetkileri
hakkında meraklanıp inceleme yapıp yapmayacakları sorulduğunda tümü
“hayır” cevabını vermiştir. Bu durumun sağlamasını yapmak amacıyla
toplumun düzenini sağlamakla görevli resmi kolluk güçleri olan polis ve
zabıtanın yetkileri hakkında bilgi düzeyleri sorulmuş ancak aynı yanıt
alınmıştır. Güvenlik ve kontrolü sağlamak amacıyla işe alınması talep edilen
güvenlik görevlilerinin yetkilerini bilmemek hatta merak hissi duymamak,
frene basınca ne kadar mesafede duracağı bilinmeyen bir arabayı sürmeye
benzetilebilir. Sorgulamadan kontrol altına girmeyi kabul etmek dikkat
çekicidir.
Toplumda veya sitede güvenliği ve düzeni sağlaması beklenen polis,
zabıta ve güvenlik görevlilerinin talimatlarına tam uyum gösterilirken yetkileri
sorgulanmamaktadır. Güvenlik için yapılan uygulamalar, sorgulamadan kabul
edilmektedir. Kabul eden katılımcıların eğitim ve gelir durumları arasındaki
farklılıklar bu durumu değiştirmemektedir. Güvenlik ve düzen uğruna razı
olunan durumun sınırlarını göstermesi amacıyla katılımcılara, güvenlik
görevlilerinin silah taşımaları ile ilgili düşünceleri sorulmuştur. 12 katılımcı
güvenlik görevlisinin silah taşımasını, dört katılımcı ateşli silah olmasa da
elektro-şok tabancası taşımasını uygun bulmuş, dört katılımcı ise silah
taşınmasına karşı çıkmıştır. En güvenli yer olarak tanımlanan evin etrafında
daha güvende olmak uğruna yetki sınırları bilinmeyen silahlı güvenlik
144
görevlisine razı olmak, suça maruz kalma korkusunun boyutlarını ve düzen
arzusunu ortaya koymaktadır.
Güvenlik görevlisinin katılımcılar üzerinde oluşturduğu güven hissini
ortaya koymak adına, güvenlik görevlisinin sorumluluk bölgesi dışında
katılımcılar üzerinde güven hissi oluşturup oluşturmadığı sorulmuştur. Bu
soruya evet cevabı veren sekiz katılımcıdan altısı güvenlikli sitede
oturanlardandır. 20 katılımcı arasından sekiz katılımcının bu soruya olumlu
yanıt vermesi ve gerekçelendirmesi, geçmişi çok ötelere dayanmayan
güvenlik görevlilerinin artık yavaş yavaş da olsa toplum tarafından düzen
sağlayan aktörler olarak kabul edilmeye başlandığını göstermektedir. Çünkü
olumlu yanıt veren katılımcıların eğitim ve gelir durumlarında farklılıklar
vardır.
Güvenlikli
sitede
oturanlara
güvenlik
görevlisinin
olmaması
durumunda hissedecekleri duygular sorulduğunda, ortak olarak kontrolün
olmayacağını dile getirmişlerdir. Güvenlik görevlisi, koruyucu bariyer görevi
görmekte, olmaması karmaşaya götüren bir durum olarak tasvir edilmektedir.
Katılımcıların bu soruyu yanıtlarken takındıkları tavır, sanki hayatlarından
önemli bir parçanın yokluğundan bahseder şekilde olmuştur. Ev güvenliği için
güvenlik görevlisi olmazsa olmaz bir ölçüt olarak değerlendirilmiştir. Bu
şekildeki değerlendirmeler, güvenlikli sitede oturanlar tarafından güvenlik
görevlilerinin varlığının çok önemsendiğini ve onların vazgeçilmez olarak
kabul gördüklerini ortaya koymaktadır. Ancak toplumun tamamı sitelerde
yaşamadığı gibi sitelerin tamamı da güvenlikli değildir. Güvenlikli olmayan
sitedeki katılımcılar tarafından talep edilen güvenlik görevlileri güvenlikli
sitede oturanlar için vazgeçilmez bir ihtiyaç haline gelmiştir.
Güvenlik görevlisinin olmazsa olmaz derecede kabul edilmesinde
algıların kontrolü öne çıkmaktadır. Bu durumun tek suçlusu olarak devleti
işaret etmek, elbette insaflı bir eleştiri olmayacaktır. Güvenlik görevlisinin bu
derecede önemsenmesinin temelinde düzeni koruma eğiliminin yanında
ekonomik faktörler de yatmaktadır. Emlak satışlarında, güvenlikli siteler
ayrıcalık olarak tanıtılmakta ve özendirilmektedir. Toplumda bu şekilde
oluşturulmaya
çalışılan
algı,
herhangi
145
bir
sorgulama
süzgecinden
geçirilmeden
kabul
edilmektedir.
Sorgulamayan
bireylerden
oluşan
toplumların kontrolü ve yönlendirilmesi daha kolay olmaktadır. Kısacası
güvenlik görevlisi ekonomi aktörleri için “araç”, devlet adına da “kontrol
mekanizması” olmaktadır. Devlet, site biçimindeki yerleşimde ve güvenlik
görevlilerinin sitelerde çalışmasında
“görünmez” bir aktör konumunda
bulunmaktadır.
Araştırmada ikinci olarak özel güvenlik görevlilerinin yaptıkları
kontroller sırasında katılımcılardaki davranış değişiklikleri ve bu kontrollerin
özel hayata müdahale derecesi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Güvenlik
görevlileri, çalıştıkları sitelerin girişlerinde siteye girmek isteyen misafirleri
durdurarak ziyaretine geldikleri site sakininin bilgilerini kendilerine sormakta
ve ev sahibinin kabul etmesi durumunda içeri girmelerine izin vermektedir.
Tümünde olmasa da bazı sitelere gelen misafirlerin kimlik bilgileri defterlere
kayıt edilmektedir. Bekleme, kimlik bilgilerinin sorulması, kaydedilmesi ve site
sakinine telefon edilmesinden oluşan işlemler katılımcılar tarafından “kontrol”
olarak tanımlanmıştır.
Güvenlik kontrolü esnasında oluşan duygularla ilgili olarak; güvenlikli
sitede oturan katılımcılardan sekizi yapılan kontrollerden dolayı rahatsız
olduğunu ve kendine çeki düzen verdiğini ifade ederken güvenliği olmayan
sitede oturanlardan beş kişi yapılan kontrollerin hoşlarına gittiğini, üç kişi ise
rahatsız
olduğunu
ifade
etmiştir.
Güvenlik
kontrolünden
hoşlanan
katılımcıların dördünün ilkokul mezunu olması ve gelir durumlarının düşük
olması dikkat çekicidir. Aynı katılımcılar site girişinde yapılacak ayrıntılı
arama ve sorular sorulmasını güvenliği sağlamak amacıyla yapıldığını
belirtmişlerdir.
Eğitim ve gelir durumundan kaynaklanan farklılık elbette tek kriter
olmamaktadır. Nitekim lisans mezunu katılımcıların tamamına yakınının
kontrolden rahatsız olmaları, kontrole karşı sahip olunan tutumda eğitim
derecesinin etkili olduğunu göstermektedir. Lisans mezunları, güvenlik
görevlilerinin yaptığı kontrollere daha eleştirel yaklaşmaktadır.
146
Aile ziyaretlerinden önce yapılan güvenlik kontrolünün özel hayata
müdahale derecesi sorulduğunda katılımcılardan 11’i söz konusu kontrolleri
özel hayata müdahale olarak algılamadıklarını beyan etmiştir. Öte yandan
güvenlikli sitede oturanlardan altı, diğer gruptan üç kişi; kontrollerin özel
hayata müdahale olduğunu vurgulamıştır. Kontrollerin özel hayata müdahale
olduğunu ifade eden katılımcıların tümü lisans mezunudur. Hatta altı
katılımcı, kontrolleri fişleme olarak tanımlamıştır.
Katılımcıların site girişlerinde yapılan kontrollerde razı olacakları
sınırları tahlil etmek amacıyla farazi bir durum yaratılarak siteye gelenlerin
veri tabanı üzerinden geçmişe yönelik güvenlik soruşturmalarının yapılması
hakkındaki görüşleri sorulmuştur. Bu soruda güdülen maksat, kişinin en
mahrem bilgilerinden biri olan güvenlik kayıtlarının siteye girmek ve daha
güvenli olmak uğruna ifşa edilmesi durumuna katılımcıların bakış açısını
ölçmektir. Ev, en güvenli yer olarak tanımlanmaktadır. Ancak kale değildir.
Daha güvende olmak amacıyla maruz kalınan güvenlik kontrolünün
ulaşabileceği seviyeyi ölçmek için sorulan bu soruya tereddütsüz olarak yedi
kişi evet cevabını vermiştir.
Araştırmanın temelini oluşturan ve karmaşıklaşan şehir yapısında
devletin kontrolünün azalması nedeniyle ortaya çıkan güvenlik görevlilerinin
kontrollerinin ve suça maruz kalma korkusunun ulaştığı boyutları göstermesi
açısından veri tabanı sorusu oldukça önemlidir. 10 katılımcının anlatılan
kurgu sonrası fikrini değiştirmesinde, araştırmacının anlattığı kurgu etkili
olmuştur. Bir anda karşı oldukları uygulamayı benimsemekle kalmayıp bu
husustaki
düşüncelerini
“misafirlere
yapılmasın
ama”
şeklinde
detaylandırmışlardır.
Bu sorunun cevabında sitenin tipi, eğitim veya gelir durumu etkili
olmamıştır. Sadece tereddütsüz kabul eden yedi katılımcının dördünün
ilkokul mezunu olması ve bu dört katılımcının tüm kontrol sorularına olumlu
cevap vermeleri dikkat çekmiştir. Suç korkusu, toplumda gelir durumu, eğitim
düzeyi farkı gözetmeksizin insanların tümüne etki etmektedir. Alınan tedbirin
radikalleşmesi ve özel hayatın sınırlarını yok etmesi, güvenlik için olduğunda
göz ardı edilmektedir. Bu durum toplumu şekillendirmek amacıyla, topluma
147
dayatılmak
istenen
uygulamaların
güvenlik
kılıfında
rahatça
kabul
ettirilebileceğini ortaya koymaktadır.
Güvenlik görevlilerinin yaptığı kontrollerin oluşturduğu davranış
değişikliği,
katılımcıların
yaşadıkları
sitenin
tipine
göre
değişkenlik
göstermemektedir. Ancak eğitim seviyesine göre değişkenlik arz etmektedir.
Eğitim seviyesi arttıkça kontrollere karşı eleştirel bir tutumun sergilendiği
ortaya çıkmaktadır. Katılımcılar onaylasa da eleştirse de güvenlik görevlileri
sitelerde kontrol işlevi görmektedir. Siteye girenlere yaptıkları kontroller, site
içinde düzeni sağlamakta ve bu durum, katılımcılar tarafından memnuniyetle
karşılanmaktadır. Güvenlikli sitede oturan katılımcılar, bu durumdan memnun
olmakta, diğer grup da bu türden kontrollerin kendi sitelerinde de
uygulanmasını talep etmektedir. Kontrol esnasında oluşan “rahatsızlık, çekidüzen verme, hoşa gitme” ifadeleri güvenlik görevlilerinin sorumlu oldukları
siteye girmek isteyen kişileri davranış değişikliğine ittiklerini göstermektedir.
Araştırma, yapılan kontrollerin gerekliliği veya “iyi-kötü” olması üzerine değil,
kişiler üzerinde oluşan kontrol algısı ve düzen üzerinedir. Bundan dolayı
kontrollerin gerekliliği veya aşırılığı tartışılmamıştır.
Kamusal alanda polis, jandarma ve zabıta gibi kolluk güçleriyle
sağlanan düzen ve kontrol, evlerin kapılarında sona ermektedir. Ancak
sitelerin girişlerindeki güvenlik görevlileri sitenin içindeki ortak yaşam
alanlarında yani “yarı-kamusal” olarak nitelendirilebilecek alanda devam
etmektedir. Özel güvenlik görevlileri, devlet tarafından görevlendirilmemiş
olsalar bile, toplumda var olan kontrolü devam ettirmektedirler. Hatta siteye
gelen misafirlerin kimlik bilgilerinin kaydedilmesi, kontrolün evin kapısının
içine
kadar
girdiğini
göstermektedir.
Özel
hayata
müdahale
olarak
nitelendirilebilecek bu durum, zorla kabul ettirilmeye çalışılmamaktadır.
Toplum tarafından kabul edilmekte, hatta talep edilmektedir. Bu durum
katılımcıların beyanlarından da anlaşılmaktadır. İnsanın doğasına aykırı olan
kontrol edilme ve boyun eğme davranışına iten etkinin cevabı razı olma
kararında etkili olan değişkenlerin sunulma biçimidir. Yani rıza göstermek
matematiksel bir sonuçsa, eşittir işaretinin diğer tarafındaki parametreler
önem kazanmaktadır. Buradaki kontrole razı olmaya iten parametreler; suça
maruz kalma korkusu ve riskli şehir yaşamıdır. Bu parametrelerin algılanış
148
şekli sonucu belirlediğinden dolayı, devlet bu iki parametrenin algılanmasında
aktif olarak rol almakta ancak sonuç olarak ortaya çıkan ayrıştırıcı site
şeklinde yaşamda görünmezliğini korumaktadır.
Araştırmada son olarak güvenlik görevlilerinin sağladığı düzenin
güvenlik kameralarıyla kıyaslanması ve gözetlemenin katılımcılar üzerinde
yarattığı etkiler ortaya konulmaya çalışılmıştır. Katılımcıların güvenlik
görevlileri tarafından yapılan kontrollere gösterdikleri tepkilerin, kameralara
karşı daha yumuşak hatta uyumlu olduğu ortaya çıkmıştır. Hatta altı katılımcı,
yaşadıkları binaların tüm katlarında kamera olmasını uygun bulduklarını ifade
etmişlerdir. Kameraların özel hayata müdahalesi, izlenme endişesi ve
caydırıcılığı ilgili sorulara katılımcıların verdikleri cevaplar homojen olarak
dağılmıştır. Oturdukları siteler, gelir durumları ve eğitimleri bu konuda bir
farklılık göstermemiştir. Kameraların özel hayata müdahalesi konusunda
farazi olarak ses kaydetmesinden dolayı oluşabilecek hisler sorulduğunda
sadece yedi katılımcı, rahatsız olacağını ifade etmişlerdir.
Kameralar güvenlik amacıyla sitelerin etrafına yerleştirilmektedir ve
katılımcıların
büyük
çoğunluğu
(n=18)
tarafından
caydırıcı
olarak
tanımlanmıştır. Ancak sadece üç katılımcı tarafından kameraların güvenlik
görevlilerinden daha etkili oldukları ifade edilmiştir. Söz konusu katılımcılar
sitelerin güvenliğinin sadece kameralarla sağlanamayacağı ancak güvenlik
görevlilerinin
güvenliği
sağlamasında
yardımcı
olabileceğini
ortaya
koymuşlardır. Güvenlik görevlileri, çalıştıkları yerlerde teknolojik aletlere
tercih edilmekte ve şimdilik kontrolü en iyi sağlayan aktör olarak varlığını
korumaktadır.
Sonuçta sitelerin izolasyonunun güvenlik görevlileriyle zirveye
taşınması toplumdaki tabakalaşmayı ve ayrışmayı tetiklemektedir. Ayrışan
tabakaların kontrolü de devlet için kolaylaşmaktadır. Çünkü suç oranlarının
arttığı bölgeler ve gelir düzeyi yüksek vatandaşların oturduğu ve “daha sakin”
olarak nitelendirilebilecek bölgeler ortaya çıkmaktadır. Böylece yöneticiler,
hangi bölgeye ne kadar polis veya jandarma gücü ayıracaklarını ve
yapacakları
yatırımların
çeşitlerini
belirlemek
elastikiyetine
sahip
olabilmektedirler. Yani birbirine girmiş parçalarla uğraşmak yerine suç
149
korkusunun neden olduğu ayrılmış parçaları kontrol altında tutmak daha
kolay hale gelmektedir. Bu nedenle güvenlik görevlileri ve site yerleşimi
devlet
ve
ekonomik
aktörler
tarafından
desteklenmektedir.
Devletin
desteklemesinin altında yatan nedenlerin başında kontrol altına almanın
kolaylığı yatmaktadır.
Sonuç olarak, güvenlik görevlileri görev yaptıkları sitelerde düzeni
sağlayan ve site girişlerindeki kontrollerle siteye girmek isteyenlerde davranış
değişikliği yaratan ve talimatları genellikle kabul gören aktörlerdir. Site gibi
küçük toplulukların homojen yapısını koruyan ve güvende olma hissi yaratan
güvenlik görevlileri son yıllarda ortaya çıkan yeni bir sosyal kontrol
mekanizmasıdır. Görev yaptıkları yer ve görevlendiren otorite bakımından
incelendiğinde informal, gerçekleştirdikleri güvenlik hizmeti açısından formal
kontrol mekanizması olmalarından dolayı melez bir konuma sahiptirler.
Araştırmanın temel sorusu olan kontrol işlevleri muhatap oldukları kişilerin
eğitim ve gelir derecesine göre değişkenlik göstermektedir. Güvenlikli sitede
oturanlar tarafından memnuniyetle karşılanan güvenlik görevlileri, diğerleri
tarafından ulaşılmak istenen hedef olarak görülmektedir. Güvenlik görevlileri
icra ettikleri kontrolün yanında, görev alanlarının fiziksel yapısına müdahaleci
bir eleman olarak katılmakta ve izolasyonun tamamlanmasına önemli
derecede katkı sağlamaktadırlar.
150
KAYNAKLAR
ADUGİT, Yavuz. “Göreli Mekanlarda Ahlaki Kayıtsızlık”, FLSF Dergisi,
Ankara, 2013 Bahar, Sayı:13, 1-24.
AKTAŞ, Gül. “Feminist Söylemler Bağlamında Kadın Kimliği: Erkek Egemen
Bir Toplumda Kadın Olmak”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Dergisi, Ankara, 2013, Cilt:30, Sayı:1, 53-72.
ATKINSON, R. ve J. Flint. “Fortress UK? Gated Communities, The Spatial
Revolt Of The Elites And Time-Space Trajectories Of Segregation”, Housing
Studies, Londra, Cilt:19, Sayı:6, 2004, 875-892.
BALAMİR R. B. ve A. G. BAKACAK. “Modernitenin Sosyal Kontrol
Söyleminin Değişen Görünümleri”, Edebiyat Fakültesi Dergisi, Ankara, Cilt
26, Sayı:1, 2009, 33-48.
BARAK, Gregg ve diğerleri. Class, Race, Gender and Crime: The social
Realities of Justice of America, Lanham, Rowman and Littlefield
Publishers, 2010.
BAUMAN, Zygmunt. City of Fears, City of Hopes, Londra, Goldsmith
College, 2003.
BAUMAN, Zygmunt. Europe Unfinished Adventure, Cambridge, Polity
Press, 2004.
BAUMAN, Zygmunt. Legislators and Interpreters: On Modernity, PostModernity and Intellectuals, Cambridge, Polity Press, 1989.
BAUMAN, Zygmunt. Postmodernity and its Discontents, Cambridge, Polity
Press, 1997.
BAYLEY D. H ve C. D. SHEARING. “The New Structure of Policing:
Description, Conceptualization and Research Agenda”, National Institute of
Justice Research Report, Washington, 2001.
BECK, Ulrich, W. BONSS, C. LAU. “The Theory of Reflexive Modernization:
Problematic, Hypothesis and Research Programme”, Theory, Culture &
Society, Nottingham, Sage Publications, Sayı: 20, 2003.
BECK, Ulrich. Risk Society, Londra, Sage Publications,1992.
BECKER, Ernest. Denial of Death, New York, The Free Press, 1973.
BECKER, Howard S. Outsiders: Studies in the Sociology of Deviance,
New York, The Free Press, 1963.
BERİŞ, H. Emrah. “Egemenlik Kavramının Tarihsel Gelişimi ve Geleceği
Üzerine Bir Değerlendirme”, Ankara Üniversitesi Siyasi Bilimler Dergisi,
Ankara, Cilt:63, Sayı:1, 2008.
151
BLAKELY, E. J. ve M. G. SNYDER. Fortress America Gated Communities
in the United States, Washington, Brookings Institution, 1999.
BODIN, Jean. Six Books of the Commonwealth, (Çev. M. J. TOOLEY),
Oxford, Basil Blackwell Oxford, 1955.
BOHEC, Yann Le. The Imperial Roman Army, Londra, Routledge, 2001.
BONNES M. ve M. BONAIUTO. “Environmental Psychology: From SpatialPhysical Environment to Sustainable Development”, Handbook of
Enviromental Psychology, R.R. BECHTEL ve A. CHURCHMAN(Ed.), New
York, John Wiley and Sons Inc., 2002.
BORDENS, K. S. ve I. A. HOROWITZ. Social Psychology, Minnesota,
Freeload Press, 2008
BOURDIEU P. ve L. J. D. Wacquant. An Invitation to Reflexive Sociology,
Chicago, The University of Chicago Press, 1992.
BOYACI,
Adnan.
Sınıf
içi
Disiplin
ve
Disiplin
Modelleri,
<http://home.anadolu.edu.tr/~aboyaci/ders/syonetimi/disiplin.pdf>,
09.03.2014
BRANTINGHAM P. L. ve P. J. BRANTINGHAM. “Enviroment, Routine and
Situation”, R.V. Clarke ve M. FELSON (Ed.), Routine Activity and Rational
Choice, New Jersey, Transaction Publishers, 2004.
BUCHANAN, James M. “The Fiscal Crises in Welfare Democracies with
Some Implications for Public Investment ”, H. SHİBATA ve T. IHORİ (Ed.),
The Welfare State, Public Investment, and Growth, Tokyo, Springer,
1998.
BUCHANAN, James M. The Limits of Liberty Between Anarchy and
Leviathan, Indianapolis, Liberty Fund, 2000.
BUSHMAN, Brad. “The Weapos Effect”, Psychology Today, 2013, Ocak
Sayısı.
CALLANAN, Valerie J. Feeding the Fear of Crime, New York, LFB Press,
2005.
CASTELLS, Manuel. “Information Technology, Globalization and Social
Development”, UNRISD Discussion, Sayı:114, 1999.
CLAESSEN, H. J. M. ve P. SKALNIK. “The Early State: Theories and
Hypotheses”, H. J. M. CLAESSEN,, P. SKALNIK ve P. DE GRUYTER (Ed.),
The Early State, Londra, Mouton Publishers, 1978.
COHEN, Martin. Political Philosophy From Plato to Mao, Londra, Pluto
Press, 2001.
COHEN, Stanley. Folk Devils and Moral Panics: The creation of the
152
Mods and Rockers, Londra, Routledge, 2002.
COHEN, Stanley. Visions of Social Control, Cambridge, Polity Press, 2007.
DAĞ, Nilgün. “Yapılandırmacılık Bağlamında Otorite Olgusuna İlişkin
Tespitler”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Ankara,
2012, Cilt 45, Sayı:2, 1-14.
DAVEY, Joseph Dillon. The New Social Contract America's Journey from
Welfare State to Police State, Westport, Praeger Publishers, 1995.
DILLON, Michael. Politics of Security, New York, Routledge Press, 2003.
DOLU, Osman ve Hasan BÜKER. “Caydırıcılığın Sınırları: Caydırıcılık
Eksenli Suç Önleme Ve Mücadele Politikalarına Eleştirel Bir Yaklaşım”, Polis
Bilimleri Dergisi, Ankara, Cilt 11, Sayı:3, 2009, 1-22.
DOUGLAS, Mary. Risk and Blame, Londra, Routledge, 1994.
DU GAY, Paul. “In the Name of Globalization: Enterprising Up Nations,
Organizations and Individuals”, Peter LEISINK (Ed.), Globalization and
Labour Relations, Massachusets, Edward Elgar Publishing, 1999.
DUMENİL, G. ve D. LEVY. Capital Resurgent Roots of Neoliberal
Revolution, Harvard, University of Harvard Press, 2004.
ENGELS, Freidrich. Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, (Çev.
Kenan Somer), Ankara, Eriş Yayıncılık, 2003.
ESER, H. B., D. MEMİŞOĞLU ve G. ÖZDAMAR. “Sosyal Siyasetin
Üretilmesi Sürecinde Refah Devletinden Neo-Liberal Devlete Geçiş: Devletin
Kamu Hizmeti Sunma İşlevinin Değişimi”, Süleyman Demirel Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2011, Cilt 16, Sayı:2, 201-217.
FEELEY, M. M. ve J. SIMON. “Folk Devils and Moral Panics: an Appreciation
from North America”, Crime, Social Control and Human Rights, D, Jones,
P. ROCK, C. CHİNKİN ve C. GEARTY(Ed.), Portland, Willian Publishing,
2007.
FELSON, M. ve R. V. Clarke. “Opportunity Makes the Thief: Practical Theory
for Crime Prevention”, Police Research Series, 1998, Sayı:98, 1-36.
FOUCAULT, Michel. “14 February 1979 Conference”, Michel SNELLART
(Ed.), The Birth of Biopolitics Lectures at the College De France 197879, New York, Palgrave Macmillan Press, 2008.
FOUCAULT, Michel. “Govermentality”, G. BURCHELL, C. GORDON, P.
MILLER (Ed.), The Foucault Effects: Studies in Govermentality, Chicago,
The University of Chicago Press, 1991.
FOUCAULT, Michel. Dicipline and Punish, New York, Vintage Books, 1995.
153
FOUCAULT, Michel. Özne ve İktidar, (Çev. Işık ERGÜDEN ve Osman
AKINBAY), İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2011a.
FOUCAULT, Michel. İktidarın Gözü, (Çev. Işık ERGÜDEN ve Osman
AKINBAY), İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2011b.
FOUCAULT, Michel. Entellektüelin Siyasi işlevi, (Çev. Işık ERGÜDEN ve
Osman AKINBAY), İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2011c.
FOUCAULT, Michel. The Birth of Biopolitics Lectures at the Collège De
France, 1978–79, Michel SENELLART (Ed.), New York, Palgrave Macmillan,
2008.
FOUCAULT, Michel. The History of Sexuality: An Introduction Vol. 1,
New York, Pantheon Books, 1978.
FRANTZ, Klaus. “Private Gated Neighbourhoods: a Progressive Trend in US
Urban Development”, G. GLASZE, C. WEBSTER ve K. FRANTZ (Ed.),
Private Cities Global and Local Perspectives, Londra, Routledge, 2006.
FREIDMANN, John. “The World City Hypothesis”, Development and
Change, Sayı 17, 1986.
FREVEL, Berhard. “Urban Safety”, German Policy Studies, Cilt 3, Sayı: 1,
Westphalia, 2006.
GADD, D. ve T. JEFFERSON. “Anxiety, Defesiveness and the Fear of
Crime”, S. FARRALL ve M. LEE (Ed.), Fear of Crime Critical Voices in an
Age of Anxiety, New York, Routhledge-Cavendish, 2008.
GARLAND, David. The Culture of Control: Crime and Social Order in
Contemporary Order in Society, Chicago, The University of Chicago Press,
2001.
GENÇTÜRK, Senem. “Bir İletişim Aracı Olarak Moda: Modusun Sırları”
İletişim Araştırmaları Dergisi, 2003, Cilt 1, Sayı:1, 65-86.
GIDDENS, Anthony. The Nation State and Violence Vol:2, California, The
University of California Press, 1985.
GILLING, Daniel. Crime prevention: Theory, Policy and Politics, Londra,
Routledge, 1997.
GÖRMEZ, Kemal. “Türkiye’de Siyasal Yapı ve Siyasal Kültür”, Gazi
Üniversitesi İİBF Dergisi, Ankara, Sayı:1, 1999, 13-19.
GRAHAM, S. ve S. MARVIN. Splintering Urbanism: Networked
Infrastructures, Technological Mobilities and the Urban Condition,
Londra, Routledge, 2001.
GUIRAUD, Pierre. Göstergebilim, (Çev. Mehmet YALÇIN), Ankara, İmge
Kitabevi, 1994.
154
HABERMAS, Jurgen. The Structural Transformation of the Public
Sphere, (Çev. Thomas BURGER), Cambridge, The MIT Press, 1991.
HAFIZOĞULLARI, Zeki. “İnsan Hakları, Polis Görevi ve Yetkisi”, Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Ankara, 1995, Cilt 44, Sayı:4, 565585.
HALL, Stuart. “Old and New Identities, Old and New Ethnicities”, Anthony D.
KING (Ed.), Culture, Globalization and World System: Contemporary
Conditions of Representing Identities, Mınnesota, University of Minnesota
Press,1997.
HARDT, M. ve A. NEGRİ. İmparatorluk, Çeviren Abdullah Yılmaz, İstanbul,
Ayrıntı Yayınları, 2003.
HARVEY, David. A Brief History of Neo-liberalism, New York, Oxford
University Press, 2005.
HARVEY, David. Social Justice and The City, Oxford, Blackwell Publishers,
1973.
HASNAS, John. “Toward a Theory of Empirical Natural Rights”, P.
FRANKEL, F. D. MİLLER, Jr. ve J. PAUL (Ed.), Natural Rights Liberalism
From Locke to Nozick, Cambridge, Cambridge University Press, 2005.
HASPOLAT, Evren. Neoliberalizm ve Baskı Aygıtının Dönüşümü:
Türkiye’de Özel Güvenliğin Gelişimi, Ankara, Nota Bene Yayıncılık, 2012.
HELD, David. A Globalizing World? Culture, Economics, Politics, Londra,
Routledge Press, 2004.
HESS, Karen M. Introduction to Private Security, Belmont, Wadsworth,
2009.
HILLINSKI, Carly J., E. KINDSEY, P. NEESON ve, H. Andrews. “Explaining
the Fear of Crime Among College Women, in their own Words”, Southwest
Journal of Criminal Justice Dergisi, Cilt 8(1), 2011, 112–127.
INNES, Martin. Understanding Social Control: Deviance, Crime and
Social Order, Berkshire, Open University Press, 2003.
JACKSON, Jonathan. “Bridging the Social and the Psychological in the Fear
of Crime”, S. FARRALL ve M. LEE (Ed.), Fear of Crime Critical Voices in
an Age of Anxiety, New York, Routhledge-Cavendish, 2008.
JOHNSTON L. ve C. D. SHEARING. Governing Security Explorations in
Policing and Justice, New York, Routledge, 2003.
JESSOP, Bob. “Capitalism, Nation-States and Surveillance”, D. HELD ve J.
B. THOMPSON (Ed.), Social Theory of Modern Societies: Anthony
Giddens And His Critics, Cambridge, Cambridge University Press, 1989,
103-129.
155
JOHN, G. ve D. SMITH. “Empowered Watchers or Disempowered Workers?
The Ambiguities of Power within Technologies of Security”, K. F. AAS, H. O.
GUNDHUS ve H. M. LOMELL (Ed.), Technologies of InSecurity, Londra,
Routledge-Cavendish, 2009.
JONES T. ve T. NEWBURN. “Understanding plural policing”, JONES T. ve T.
NEWBURN (Ed.), Plural Policing A Comparative Perspective, Londra,
Routledge, 2006.
KELEŞ, Ruşen. “Kent ve Kültür Üzerine”, Mülkiye Dergisi, Cilt 20, Sayı: 246,
Ankara, 2006.
KNOX, P. ve S. PINCH, Urban Social Geography, Londra, Pearson
Education, 2010.
KONGAR, Emre. Home Page, “Küreselleşme, Mikro Milliyetçilik, Çok
Kültürlülük,
Anayasal
Vatandaşlık”,
1997,
<http://www.kongar.org
/makaleler/mak_kum.php>, 10.04.2014.
KOSKELA Hille. “Cam Era – the Contemporary Urban Panopticon”,
Surveillance & Society, 1(3), 292-313, <http://www.surveillance-andsociety.org>, 09.04.2013.
KUBAN, Doğan. “Çağdaş Koruma, Tasarım ve Planlama İlişkilerine Kuramsal
Yaklaşım”, Mimarlık Dergisi, Sayı:201, 1984.
LEMERT C. ve A. BRANAMAN, The Goffman Reader, Masachusetts,
Blackwell Publishers, 1997.
LEONES, S. V. C. “The Current Situation of Crime Associated with
Urbanization: Problems Experienced and Countermeasures Initiated in the
Philippines”, United Nations Asia and Far East Instutue for the Prevention of
Crime and the Treatment of Offenders(UNAFEİ) ,Research Material Series;
Cilt 68, Tokyo, 2006.
LOO, Dennis. “The Moral Panic That wasn’t Sixties Crime Issue in the US”,
S. FARRALL ve M. LEE (Ed.), Fear of Crime Critical Voices in an Age of
Anxiety, New York, Routhledge-Cavendish, 2008.
LYON, David. Elektronik Göz Gözetim Toplumunun Yükselişi, (Çev. Dilek
HATTATOĞLU), İstanbul, Sarmal Yayınevi, 1997.
LYON, David. Günlük Hayatı Kontrol Etmek Gözetlenen Toplum, (Çev.
Gözde SOYKAN), İstanbul, Kalkedon Yayıncılık, 2006.
MALACHUK, Daniel S. Perfection, the State, and Victorian Liberalism,
New York, Palgrave Macmillan, 2005.
MARQUIS, Greg. “Private Security and Surveillance: From the “Dossier
Society” to Database Networks”, David LYON (Ed.), Surveillance as Social
Sorting Privacy, Risk, and Digital Discrimination, Londra, Routledge,
2003.
156
MARX, Gary T. Home Page. Privacy and Technology, Telektronik , Ocak
1996, <http://web.mit.edu/gtmarx/www/privantt.html>, 25.02.2014.
MASLOW, Harold. “A Theory of Human Motivation”, Readings in
Managerial Psychology, Chicago, The University of Chicago University
Press, 1989.
MEIER, Robert F. “Perspectives on the Concept of the Social Control”,
Annual Reviews, 1982, Sayı:8, 33-55.
MERRİAM-WEBSTER İngilizce Sözlük, <http://www.merriam-webster.com/
dictionary/liberty>, 20.03.2014.
MILGRAM, Stanley. Obedience to Authority an Experimental Wiew,
Londra, Tavistok Publications, 1974.
MONAHAN, Torin. Surveillance in the Time of Insecurity, New Jersey,
Rutgers University Press, 2010.
MUSTERD, S. ve W. OSTENDORF. Urban Segration and the Wellfare
State, Londra, Routledge, 1998.
NELKIN, D. ve L. ANDREWS. “Surveillance Creep in the Genetic Age”,
David LYON (Ed.), Surveillance as Social Sorting Privacy, Risk, and
Digital Discrimination, Londra, Routledge, 2003.
NEOCLEOUS, Marc. Toplumsal Düzenin Yeniden İnşası: Polis Erkinin
Eleştirel Teorisi, (Çev. Ahmet BEKMEN), İstanbul, Boğaziçi Üniversitesi
Yayınevi, 2006.
NEWMAN, Oscar. Creating Defensible Space, Washington, U.S.
Department of Housing and Urban Development Office of Policy
Development and Research, 1996.
NEYLAND Daniel. Privacy, Surveillance and Public Trust, New York,
Palgrave Macmillan, 2006.
NTVMSNBC İnternet Sitesi. HD Görüntüsüyle Yüz Tanıyan Kameralar
Haberi, <http://www.ntvmsnbc.com/id/25070586>, 10.04.2014.
OESTREICH, Gerhard. Neostoicism and the Early Modern State,
Cambridge, Cambridge University Press, 1982.
OFFE, Claus. “How Can We Trust Our Fellow Citizens?”, Martin E. WARREN
(Ed.), Democracy and Trust, Cambridge, Cambridge University Press,
1999.
ORWELL, George. Bindokuzyüzseksendört, İstanbul, Can Yayınları, 2000.
ÖMEROĞLU, Ömer. “Suç Korkusu, Cezanın Caydırıcılığı ve Küçük Suçlar”,
Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 17,Sayı 4, 2012, 329-370.
157
ÖZKAZANÇ Alev. Türkiye’nin Neo-Liberal Dönüşümü ve Liberal Düşünce,
Tartışma Metinleri, Haziran Sayısı No:85, 2005.
PEPONIS, J. ve J. WINEMAN. “Spatial Structure of Enviromental Behavior”,
R. R. BECHTEL ve A. CHURCHMAN (Ed.), Handbook of Enviromental
Psychology, New York, John Wiley and Sons Inc., 2002.
PERKOTEK Personel Devam Kontrol Teknolojileri ve Güvenlik Sistemleri
Ticari
Web
Sitesi.
<http://www.perkotek.com/guard-tour-proximity-bekci-
devriye-tur-kontrol-sistemi>, 10.04.2014.
PİRENNE, Henry. Economic and Social History of Medieval Europe, New
York, Harcourt and Brace Company, 1937.
POULANTZAS, Nicos. The Poulantzas Reader Marxism, Law and the
State, James MARTIN (Ed.), New York, Verso, 2008.
ROSE, Nikolas. Governing the Soul The Shaping of the Private Self,
Londra, Free Association Books, 2004.
ROSE, Nikolas. Inventing Ourselves Psychology, Power
Personhood, Cambridge, Cambridge University Press, 1998.
and
ROSE, Nikolas. Powers of Freedom Reframing Political Thought,
Cambridge, Cambridge University Press, 2004.
SALCEDO, R. ve A. Torres. “Gated communities in Santiago: Wall or
frontier?”, Housing Policy Debate, Cilt 18, Sayı:3, 2007, 577-606
SCHMITT, Carl. The Leviathan in the State Theory of Thomas Hobbes,
Londra, Greenwood Press, 1996.
SCOTT, Alan. “Risk Society or Angst Society”, B. ADAM, U. BECK ve J.
LOON (Ed.), The risk Society and Beyond, Londra, Sage Publications,
2005.
SIMMEL Georg. “The Metropolis and Mental Life”, Kurt H. WOLFF (Ed. ve
Çev.), The Sociology of Georg Simmel, Illinois, The Free Press, 1950.
SMITH, Adam. Lectures on Jurisprudence, R. L. MEEK, D. D. RAPHAEL
ve P. G. STEIN (Ed.), Indiana, Oxford University Press, 1978.
SNELL, Clete. Neighborhood Structure, Crime and Fear of Crime,
Testing Bursik and Grasmick’s Neighborhood Control Theory, New
York, LFP Scholarly Publishing, 2001.
STENSON, Kevin, “Framing the Governance of Urban Space”, Rowland
ATKINSON, Gesa HELMS (Ed.), Securıng an Urban Renaissance Crime,
Community, and British Urban Policy, Bristol, Policy Press, 2007.
ŞENSOY N. ve A. A. KARADAĞ, “Sosyal Etkileşimin Komşuluk Düzeyinde
158
Geliştirilmesine Yönelik Bir Araştırma”, İnönü Üniversitesi Sanat ve
Tasarım Dergisi, 2012, Cilt 2, Sayı:6, 279-289.
T.C. Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayını Genel Müdürlüğü Resmi
sitesi. <http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5188.pdf>, 09.04.2014.
TAYLOR, I., P. WALTON ve J. YOUNG. The New Criminology: for a
Social Theory of Deviance, New York, Routhledge Publishers, 1973.
TAYLOR, Ralph. “The Impact of Crime on Communities,” The Annals of the
American Academy of Political and Social Science, Cilt 539, 1995, 28-45.
TAYLOR, Ralph. Breaking Away From Broken Windows, Colorado,
Westwiew Press, 2001.
TAYYAR A. ve B. ÇETİN, “Liberal İktisadi Düşüncede Devlet”, Cumhuriyet
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 14, Sayı 1, 2013, 107120.
TILLY, Charles. Coercion, Capital and European States AD 990-1990,
Cambridge, Basil Blackwell Publishing, 1990.
TILLY, Charles. Contention and Democracy in Europe, 1650–2000,
Cambridge, Cambridge University Press, 2004.
TOPAL, K. ve H. AKYAZI, “Yeni Küresel Ekonomik Sistem ve Ulusal
Kalkınmada Kentlerin Önemi”, Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt: 6, Sayı:4,
1997.
TOULMIN, Stephen. Cosmopolis: The Hidden Agenda of Modernity,
Chicago, The University of Chicago Press, 1992.
Türk Dil Kurumu. Genel Türkçe Sözlük, http://www.tdk.gov.tr, 07.02.2014.
Türkiye Özel Güvenlik Hizmetleri Meclisi. Türkiye Özel Güvenlik Hizmetleri
Meclisi Sektör Raporu, <www.tobb.org.tr>, 10.04.2014.
VAN VUGT, M., A. BIEL, M. SNYDER ve T. TYLER. “Perspective on
cooperation in modern society: Helping the self, the community, and society”
M. VAN VUGT, A. BIEL, M. SNYDER ve T. TYLER (Ed.), Cooperation in
modern society: Promoting the welfare of communities, states, and
organizations, Londra, Routledge, 2000.
WACQUANT, Loic. Punishing the Poor: The Neoliberal Government of
Social Insecurity, Londra, Duke University Press, 2009.
WEGNER Gerhard. Political Failure by Agreement Learning Liberalism
and the Welfare State, Cheltenham, Edward Elgar Publishing Limited, 2008.
WERNER C.M., B. B. BROWN ve I. ALTMAN. “Transactionally Oriented
Research: Examples and Strategies”, R. R. BECHTEL ve A. CHURCHMAN
159
(Ed.), Handbook of Enviromental Psychology, New York, John Wiley and
Sons Inc., 2002.
WHITE Adam. The Politics of Private Security Regulation, Reform and
Re-Legitimation, New York, Palgrave Macmillan, 2010.
WIRTH, Louis. “Urbanism as a Way of Life”,Richard SENNET (Ed.), Classic
Essays on the Culture of Cities, New York, Meredith Corporations, 1969.
WIRTH, Louis. Ghetto, Chicago, The University of Chicago Press, 1969.
WOOD J. ve C. SHEARING. Imagining Security, Oregon, Willian
Publishing, 2007.
YOUNG, Jock. The Exclusive Society: Social Exclusion, Crime and
Difference in Late Modernity, Londra, Sage Publications, 1999.
YÜKSEL, Mehmet. “Mahremiyet Hakkı ve Sosyo-Tarihsel Gelişimi”, Ankara
Üniversitesi SBF Dergisi, Ankara, Cilt 58, Sayı:1, 2003, 181-213.
ZİMBARDO, P., C. HANEY ve C. BANKS. “A Study of Prisoners and Guards
in a Simulated Prison”, Michael BALFOUR (Ed.), Theatre in Prison,
Portland, Intellect Books, 2004.
160
EKLER
EK-A
: GÖRÜŞME FORMU
EK-B
: GÖRÜŞME GRUBUNA AİT BİLGİLER
161
EK- A
GÖRÜŞME FORMU
Araştırma Sorusu:
Sitelerde Görev Yapan Özel Güvenlik Görevlileri Bireyler Üzerinde Kontrol Etkisine Neden
Oluyor mu?
Yer……………………… Tarih ve saat (başlangıç-bitiş)……………. Görüşmeci…………
GİRİŞ
Merhaba benim adım……………… ve …………….’nda görev yapmaktayım.
Özel güvenlik görevlilerinin sosyal kontrol işlevi hakkında araştırma yapmaktayım. Bu
görüşmede amacım, özel güvenlik görevlilerinin günlük yaşamda davranışlarımızda
değişikliğe sebep olup olmadığı, varsa ne kadar etkili olduklarını öğrenmektir. Özel güvenlik
görevlilerinin etkilerini ortaya koymak amacıyla, güvenlikli siteler ve güvenlik görevlisi
olmayan sitelerde yaşayan kişilerle görüşme yapıyorum. Bu iki grubun farklı görüşler ortaya
koyarak, konunun anlaşılmasında fayda sağlayacağını umuyorum. Bu araştırma sonuçlarının
sitelerin güvenliğinde kullanılan yöntemlerden biri olan güvenlik görevlerinin kontrol işlevlerini
açıklamakta yardımcı olacağına inanıyorum. Bu nedenle sizinle görüşme yapmak istiyorum.
Bana görüşme süresince söyleyeceklerinizin tümü gizlidir. Bu bilgileri
araştırmanın dışında herhangi birinin görmesi mümkün değildir. Ayrıca, araştırma sonuçlarını
yazarken, görüştüğüm bireylerin isimlerini kesinlikle rapora yansıtmayacağım.
Başlamadan önce, bu söylediklerimle ilgili belirtmek istediğiniz bir düşünce ya
da sormak istediğiniz bir soru var mı?
Görüşmeyi izin verirseniz kaydetmek istiyorum. Bunun sizce bir sakıncası var
mı?
Bu görüşmenin yaklaşık ….. dakika süreceğini tahmin ediyorum. İzin verirseniz
sorulara başlamak istiyorum.
GÖRÜŞME SORULARI
Görüşmecinin sosyo-demografik özelliklerine ilişkin sorular;
1. Cinsiyetiniz:
1 ( ) Erkek 2 ( ) Kadın
2. Yaşınız:
1( ) 18 yaş 2( )19-25
5( ) 40-46
6( )47-53
3( )26-32
7( )54-60
4( )33-39
8( )60+ yas
3. Doğum Yeriniz:
1( ) Büyükşehir – Metropol 2( ) Şehir 3( ) İlçe 4( ) Köy
4. Eğitim Durumunuz:
1( ) Okur-yazar değil
2( ) Okur-yazar ama herhangi bir okul bitirmemiş
3( ) İlkokul mezunu
4( ) Ortaokul mezunu
5( ) Lise mezunu
6( ) Üniversite mezunu
7( ) Lisansüstü eğitim
A-1
EK- A’NIN DEVAMI
5. Medeni Durumunuz:
1( ) Hiç evlenmemiş 2( ) Evli 3( ) Esi ölmüş 4 ( ) Boşanmış
6. Herhangi bir iste çalışıyor musunuz? (Hayır ise 8. soruya geçiniz)
1( ) Evet
2( ) Hayır
7. Hangi iş kolunda çalışıyorsunuz?
1( )İlmi ve teknik meslekler serbest meslek sahipleri ve ilgili diğer meslekler
(mühendis, müteahhit, teknisyen v.b.)
2( )İdari personel ve Benzeri çalışanlar (memur, kütüphaneci, müdür, v.b.)
3( )Ticaret ve satış personeli (tüccar, esnaf, kasap, kuaför v.b.)
4( )Hizmet islerinde çalışanlar (bekçi, şoför, santral amiri, ebe, v.b.)
5( )Tarımcı, hayvancı, ormancı, balıkçı ve avcılar
6( )Tarım dışı üretim faaliyetlerinde çalışanlar (isçi v.b.)
7( )Ev hanımı
8( )Diğer…………………………………………………….
8. Geçiminizi nasıl sağlıyorsunuz?
9. Ekonomik durumunuzu nasıl tanımlarsınız?
10. Bu yaşınıza kadar yaşamınızı en çok nerede geçirdiniz?
1( ) Büyükşehir – Metropol
2( ) Şehir 3( ) İlçe 4( ) Köy
11. Çocukluğunuz hep aynı yerde mi geçti?
1( ) Evet
2( ) Hayır
12. Kaç yıldır Ankara’da yaşıyorsunuz?
13. Daha önce de sitede mi oturuyordunuz?
14. Evde kimlerle yaşıyorsunuz?
15. Eviniz kira mı? Ev sahibi misiniz?
16. Çocuğunuz var mı?
17. Yaşadığınız sitede güvenlik sistemi olarak hangi sistemler kullanılmakta?
1 ( ) Kapalı devre kamera sistemi
2 ( ) Özel Güvenlik Görevlisi
3 ( ) Alarm sistemi
4 ( ) Yok
18. Güvenlik sistemleri için ekstra ücret ödüyor musunuz?
Görüşmecinin güvenlik görevlileri ile ilgili düşüncelerine ilişkin sorular:
19. “Güvenlik” kavramı size ne ifade ediyor? Kendinizi en çok ne zaman güvende
hissediyorsunuz? Evde yalnız olmak, gece/gündüz gibi durumlarda sizde güvensizlik hissi
yaratıyor mu?
20. Güvenlik devletin görevidir. Sizce güvenlik için ekstra ücret ödenmeli mi? Sitenin
güvenliği için para ödemek hakkında ne düşünüyorsunuz?
A-2
EK- A’NIN DEVAMI
21. Siteler; sınırları tel örgülerle çevrili, uzaktan kumandalı otopark girişleri olan ve manyetik
okuyucularla bina girişi yapılan yapılardır. Bu şekildeki bir sitede oturmak sizi farklı
hissettiriyor mu?
22. Sitede oturmak sizi günlük yaşamdaki risklerden uzaklaştırıyor mu? Riskleri açıklar
mısınız?
23. Evinizde güvenlik açısından başınıza gelebilecek en kötü şey nedir?
24. Oturduğunuz evi alırken/kiralarken ÖGG olması sizin için önemli bir ölçüt müdür?
25. ÖGG(özel güvenlik görevlisi)nin fiziksel olarak tarifini yapabilir misiniz? Üniforma
giymeleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
26. ÖGGlerinin yetkilerini biliyor musunuz? Günlük hayatınızda kontrol görevi olan zabıta,
polis gibi görevlilerin yetkilerini hiç araştırdınız mı?
27. ÖGG/polis arasındaki fark nelerdir? Siteleri koruyan ÖGGleri biber gazı, elektroşok
tabancası, silah taşımalı mı?
28. ÖGG nerede çalışmalı? Sitelerin girişinde kulübede olmaları sizce yeterli mi? Devriye
dolaşmaları gerekir mi?
29. ÖGG güvenliği sağlıyor mu? Caydırıcı olduklarını düşünüyor musunuz?
30. ÖGG olmasa ne olurdu? Örnek verebilir misiniz?
31. ÖGG devleti temsil eder mi?
32. ÖGG cinsiyeti sizi etkiler mi? Güvenlik görevlisinin cinsiyeti caydırıcılığı etkiler mi?
33. Geçmişte herhangi bir güvenlik problemi yaşadınız mı? Evinize hırsız girdi mi?
34. Siteye gelirken/giderken ÖGG kontrolünden geçmek aklınıza geldi mi?
35. ÖGG kontrolü esnasında bekletilmek ve üzerinizin ayrıntılı olarak aranması sizde hangi
duyguları tetikler? Kontrol esnasında ayrıntılı soruların sorulması sizce güvenliği sağlar mı?
36. ÖGG sorumluluk bölgesinde olmadığında örneğin otobüste, metroda iken sizde güvenlik
hissi yaratıyor mu?
37. ÖGGlerin misafirleriniz sizi ziyarete gelirken/giderken kontrol etmesi sizce özel hayata
müdahale midir? Size gelen kişilerin kayıt altına alınması rahatsız edici mi? Çat kapı ziyaret
kültürümüzün bir parçasıdır. Bunun engellenmesinden memnun musunuz?
38. Sitede çocukların oyun oynarken ÖGGleri tarafından gözetlenmesi sizi rahatlatır mı?
39. Siteye giriş yapan misafirlerin “veri tabanı” üzerinden sabıka kayıtlarının incelenmesini
ister misiniz?
40. Sitede yer alan güvenlik kameraları kimler tarafından inceleniyor? Biliyor musunuz?
İzlenmek sizde endişe yaratıyor mu?
41. ÖGG mi kapalı devre kamera sistemi mi? Kapalı devre kamera sistemlerinin caydırıcı
olduğunu düşünüyor musunuz? Kameralar ses kaydetmeli mi?
A-3
3
EK-B
GÖRÜŞME GRUBUNA AİT BİLGİLER
Meslek
Medeni
Durum
Hane
Halkı
Sayısı
Güvenlik
için ücret
ödüyor
mu?
Ev
sahibikiracı
Önceki
Evi
Grup
Çok iyi
Kreş
sahibi
Evli
3
Hayır
Kiracı
Site
A
Lisans
İyi
Memur
Evli
3
Hayır
Kiracı
Müstakil
apartman
A
B.şehir
İlkokul
Orta
Emekli işçi
Evli
2
Hayır
Kiracı
Müstakil
ev
A
Köy
B.şehir
ilkokul
Orta
Emekli işçi
Evli
2
Hayır
Kiracı
Müstakil
ev
A
31
B.şehir
B.şehir
Lise
İyi
Sigortacı
Evli
3
Hayır
Ev
sahibi
Site
A
26-32
32
B.şehir
B.şehir
Lisans
İyi
Büro
personeli
Evli
3
Hayır
Kiracı
Müstakil
apartman
A
E
47-53
49
Köy
B.şehir
Yüksekokul
İyi
Memur
Evli
4
Evet
Ev
sahibi
Site
B
Fatma
K
40-46
41
B.şehir
B.şehir
Lisans
Çok iyi
Kamuda
müdür
Evli
4
Evet
Ev
sahibi
Site
B
9
Muzaffer
E
54-60
57
B.şehir
B.şehir
Yüksekokul
İyi
Emekli
memuresnaf
Evli
3
Hayır
Ev
sahibi
Müstakil
ev
A
10
İsa
E
33-39
37
Şehir
B.şehir
Lisans
Çok iyi
Memur
Evli
3
Evet
Ev
sahibi
Müstakil
apartman
B
Yaşamın
Geçtiği
Yer
Öğrenim
Durumu
Gelir
Durumu
B.şehir
B.şehir
Lisans
32
B.şehir
B.şehir
47-53
50
Köy
K
47-53
50
Cihan
E
26-32
6
Ecrin
K
7
Berke
8
Görüşme
Sıra Nu.
Yaş
Çocukluğun
Cinsiyet
Yaş
Aralığı
Geçtiği Yer
Ad
1
Emine
K
26-32
31
2
Yunus
E
26-32
3
Mehmet
E
4
İclal
5
B-1
EK-B’NİN DEVAMI
GÖRÜŞME GRUBUNA AİT BİLGİLER
Meslek
Medeni
Durum
Hane
Halkı
Sayısı
Güvenlik
için ücret
ödüyor
mu?
Ev
sahibikiracı
Önceki
Evi
Grup
Çok iyi
Memur
Evli
2
Evet
Kiracı
Site
B
İlkokul
Kötü
Apartman
görevlisi
Evli
5
Hayır
Kiracı
Müstakil
ev
A
B.şehir
İlkokul
Kötü
Apartman
görevlisi
Evli
4
Hayır
Kiracı
Müstakil
ev
A
Şehir
B.şehir
Lisans
İyi
Memur
Evli
3
Hayır
Kiracı
Site
A
B.şehir
B.şehir
ilkokul
Çok iyi
Emekli
esnaf
Evli
2
Evet
Ev
sahibi
Müstakil
apartman
B
Evli
5
Evet
Kiracı
Müstakil
apartman
B
Yaşamın
Geçtiği
Yer
Öğrenim
Durumu
Gelir
Durumu
B.şehir
B.şehir
Lisans
45
Köy
B.şehir
33-39
35
Köy
E
33-39
32
E
60+
63
Görüşme
Sıra Nu.
Yaş
Çocukluğun
Cinsiyet
Yaş
Aralığı
Geçtiği Yer
Ad
11
Selim
E
26-32
32
12
Salih
E
40-46
13
Halil
E
14
Yavuz
15
Murat
16
Sadık
E
54-60
59
Şehir
B.şehir
Lise
İyi
Emekli
bankacısite
yöneticisi
17
Umut
E
26-32
31
Şehir
B.şehir
Lise
Çok iyi
Esnaf
Evli
3
Evet
Ev
sahibi
Müstakil
apartman
B
18
Seda
K
26-32
28
Köy
B.şehir
Lisans
Çok iyi
Öğretmen
Evli
2
Evet
Kiracı
Site
B
19
Sedef
K
26-32
32
B.şehir
B.şehir
Lise
Çok iyi
Emlakçı
Evli
3
Evet
Ev
sahibi
Müstakil
apartman
B
20
Ahmet
E
33-39
35
Şehir
B.şehir
Lisans
İyi
Memur
Evli
3
Evet
Kiracı
Site
B
B-2