Üçüncü hafta Beelzebub okuma metni

Ama henüz kabımız dolu değil... Tüm soruların en önemlisine, hangi dilde yazacağımla ilgili olana, henüz
cevap vermedim.
Rusça yazmaya başlamış olsam da, yine de bu dilde, bilgelerin bilgesi Nasreddin Hoca'nın söyleyeceği
gibi, "ileri gidemezsiniz."*
Rus dili çok güzeldir - bu reddedilemez, hatta ben hoşlanıyorum bile, ama sadece anıları paylaşmak ve
birinin soyuna atıf yapmak için. Rus dili, İngilizce gibi ki bu dil de çok güzeldir, ama sadece, bacak bacak
üstüne atıp, "dumanlı odalarda" rahat koltuklara oturmuş halde "Avusturalya donmuş eti" ya da belki
"Hint sorunu"nu konusunu tartışmak için.
Bu dillerin her ikisi de, Moskova'da "solianka" olarak bilinen yemek ki sen ve ben hariç, herhangi bir
şeyle ve her şeyle gider - aslında, istediğin her şey, yemek - sonrası Şehrazad'ın "peçe"si bile.
Aynı zamanda şu da söylenmelidir ki, kazara, belki de kazara değildir, gençliğimde oluşmuş olan
koşulların her türlüsüne bağlı, çok ciddi olarak ve elbette ki kendini-zorlama ile pek çok dilde konuşma,
okuma ve yazmayı öğrenmek zorunda kaldım ve öylesine bir akıcılık seviyesinde ki, kader tarafından
beklenmedik biçimde zorlandığım bu mesleği yaparken eğer alıştırmaya bağlı olarak elde edilmiş bu
"otomatizma"nın avantajını kullanmamaya karar verirsem, belki de bu dillerin herhangi birinde
yazabilirim.
Ancak, uzun süreli alıştırmalara bağlı olarak elde edilmiş olan bu otomatizmanın akıllıca kullanımını
yapmak için, ya Rusça ya da Ermenice yazmam gerekecek; çünkü son yirmi ya da otuz yılda hayatımdaki
şartlar öylesine oluştu ki, diğer insanlarla iletişim kurmak için sadece bu iki dili kullanmak durumunda
kaldım ve buna bağlı olarak bunlarda daha fazla alıştırma yapmış oldum.
* Molla Nasreddin ya da diğer adıyla Nasreddin Hoca, Avrupa ve Amerika'da çok az bilinir, ama Asya
kıtasındaki tüm ülkelerde çok iyi bilinir. Az çok Alman Till Eulenspiegel'e karşılık gelebilecek, efsanevi
bir şahsiyettir. Nasreddin Hoca'ya, hepsi "hayatın bazıları uzun süreli, diğerleri yeni bir çok popüler
hikâye ve söz atfedilir
† "Cheshma" peçe anlamına gelir.
11
Gurdjieff' ve Ouspensky Öğretisi Üzerine Uygulamalı Felsefe ve Psikoloji Çalışmaları
www.dorduncuyol.org - facebook.com/dorduncuyol - twitter.com/dorduncuyol
Oh şeytan! Böylesi bir durumda bile, normal bir insan için alışılmadık biçimde kendine has psişem,
bütünüme işkence yapmaya başladı bile.
Bu anda, neredeyse çok olgun yaşımda, hissettiğim bu "işkence", benim kendine has psişemin içine
çocukluğumda sokulmuş bir özellik ile benim bütünümü daima zorlayan ve her şeyde sadece popüler
bilgeliğe uygun biçimde hareket etmek isteyen, çağdaş hayat için gerekli olmayan birçok saçmalıktan
türetiliyor.
Şimdiki durumda, şüphe ettiğim her zaman olduğu gibi, davet edilmeden beynimin içine kayıverdiler ki
bu başarısız biçimde alay aşamasına kadar ilerledi: Çok kadim zamanlarda var olmuş ve günümüze
aşağıdaki kelimelerle gelmiş bu popüler söz, “Her sopanın iki ucu vardır.”
Bu tuhaf ifade biçiminde saklı gerçek anlamı ve altında yatan düşünceyi anlamaya çalışırken, az ya da
çok aklı başında düşünen her insan, bana göre, şu sonuca gelecektir: Bu sözde ifade bulun tüm fikirler,
yüzyıllardır insanlar tarafından fark edilmiş olan hakikate dayalıdır ki insan hayatındaki her olayın iki zıt
karaktere sahip iki sebep yüzünden olur ve tam olarak iki zıt sonuca ayrılır ki sırası geldiğinde yeni bir
olayın sebebi olur. Örneğin, eğer bir “şey” iki zıt sebepten elde edilirse ışık üretir, bu durumda bu “şey”
de kaçınılmaz olarak zıt olayı üretir ki bu da karanlıktır, ya da tekrar eğer bir etken canlı varlığın
organizmasının içinde, elbette ki hissedilebilir, bir tatmin doğurursa, benzer ve kaçınılmaz olarak, yine
hissedilebilir derecede, tatminsizlik doğurur ve bu her zaman ve her şeyde böyle sürüp gider.
12
Gurdjieff' ve Ouspensky Öğretisi Üzerine Uygulamalı Felsefe ve Psikoloji Çalışmaları
www.dorduncuyol.org - facebook.com/dorduncuyol - twitter.com/dorduncuyol
Yüzyıllar boyunca, oluşmuş ve sopa imajı ile ifade edilmiş – ki aslında iki ucu vardır, bir ucu iyi kabul
edilir ve diğeri kötü – bu popüler bilgeliğin örneğini uygulayarak, ardından bende uzun süreli uygulama
aracılığıyla elde edilmiş, bahsettiğimiz otomatizmanın avantajını alırsam, elbette ki benimi için kişisel
olarak çok iyi olacaktır, ama bu size göre, okuyucu için, tam tersi olacaktır ve iyiye karşı olanın ne
olduğunu, hemoroidi olmayan her kişi bile kolayca anlayabilir.
Kısaca, eğer ben imtiyazımı uygularsam ve sopanın iyi ucunu alırsam, kötü ucu, kaçınılmaz olarak
“okuyucunun kafasına” düşecektir.
Bu elbette ki olabilir, zira Rusça’da, yazılarımda tamamen değil, kısmen dokunmak istediğim felsefi
soruların sözde güzelliklerini ifade etmek imkânsızdır; diğer taraftan, bunu Ermenice’de yapmak
mümkün olsa bile, bu dil çağdaş Ermenilerin şanssızlığına, şimdi çağdaş kavramları ifade etmek için
oldukça pratiklikten uzak hale gelmiştir.
Buna olan iç kırgınlığımı hafifletmek amacıyla, söylemeliyim ki, ilk gençliğimde, felsefi sorularla
ilgilenmeye ve tamamen onların içine çekildiğim zamanlarda, Ermeni dilini, anadilim dahil, o zaman
konuştuğum diğer tüm dillere tercih ederdim.
O zamanlar bu dil benim en gözde dilimdi, çünkü kendi karakteri vardı ve komşu ya da akraba dillerle
hiçbir ortak yanı yoktu. Tüm “tonlamaları” okumuş dilbilimcilerin söylediği gibi, kendine has ve daha o
zamanlar anladığım gibi, o ulusun insanlarının psikolojisine tam olarak uygundur.
Ama son otuz ya da kırk yıl boyunca, uzak geçmişten itibaren sahip olduğu orijinallikler ve bağımsızlığı
tam olarak kaybetmemiş olsa da, büyük değişimlere şahit oldum, şimdi bir çeşit “dillerin soytarı gibi
derlemesi” haline geldi – ki az ya da çok dikkatli ve bilinçli dinleyiciler, kulaklarına düşen ses uyumları,
Türkçe, Farsça, Fransızca, Kürtçe ve Rusça ve diğer “isimlendirilemez” ve anlaşılmaz gürültülere
karışmış tonlarının koleksiyonu gibi geliyor.
13
Gurdjieff' ve Ouspensky Öğretisi Üzerine Uygulamalı Felsefe ve Psikoloji Çalışmaları
www.dorduncuyol.org - facebook.com/dorduncuyol - twitter.com/dorduncuyol
Neredeyse aynısını, çocukluğumda konuştuğum ve “otomatik çağrışımsal gücünün” tadına hala sahip
olduğum, anadilim Yunanca için söyleyebiliriz. Şimdi bile, istediğim her şeyi bu dilde ifade
edebileceğimi söylemeye cesaret edebilirim, ama yazılarımı kopya etmesi ve diğer dilleri tercüme
etmesi için birinin gerekli olması gibi, basit ve komik bir sebep yüzünden, burada kullanmak benim için
imkânsız. Bunu kim yapabilir ki?
Kesinlikle şunu söyleyebilirim ki, en iyi modern Yunanca uzmanı bile, çocukluğumda özümsediğim dilde
yazacaklarımdan hiçbir şey anlayamaz, çünkü son otuz ya da kırk yılda, benim sevgili “hemşeri”lerim,
ne maliyetine olursa olsun, çağdaş uygarlığın temsilcileri gibi olma arzusuyla yanmıştır ve benim sevgili
anadilim, tıpkı Ermenilerin, Rus “aydın”ı olma kaygısıyla kendi diline yaptığı gibi işlem görmüştür.
Ruhu ve özü bana kalıtım yoluyla aktarılan Yunan dili ile çağdaş Yunanlılar tarafından konuşulan dil,
Nasrettin Hoca’nın ifadesiyle “Bir çivi bir ağıt gibidir.”
Bu durumda, şimdi yapılması gereken nedir?
Ah! Benim çok bilmişliklerimin saygıdeğer alıcısı, boş ver. Bir miktar Fransız brendisi ve Kazak
“pastırması” olduğu sürece, dar köşelerden bile çıkacak bir yol bulacağım.
Bu konuda eski kurdum.
Hayatta, sıklıkla zorlu durumlar altında kalırım ve bunlardan kurtulmak, neredeyse benim için bir
alışkanlık biçimine dönüştü.
Bu arada, kısmen Rusça ve kısmen de Ermenice yazmalıyım, daha da ötesi, her zaman benimle takılan
insanlar arasında bazıları az ya da çok her iki dille de nasıl başa çıkacaklarını biliyor ve onların benim
için oldukça iyi biçimde kopya ve tercüme edebileceklerine dair umutla kendimi bir şekilde
eğlendiriyorum.
14
Gurdjieff' ve Ouspensky Öğretisi Üzerine Uygulamalı Felsefe ve Psikoloji Çalışmaları
www.dorduncuyol.org - facebook.com/dorduncuyol - twitter.com/dorduncuyol
Her durumda, tekrar tekrar söylüyorum ki, bu sayede iyice hatırlayabilirsiniz – mevcut halinizdeki, diğer
şeyleri “hatırlama” alışkanlığıyla değil ve başkalarına ve kendinize karşı şeref sözü tutmaya alışkın
olduğunuz temelde değil – hangi dili kullanırsam kullanayım, her zaman ve her şeyde, “kibar tavırlı
edebiyat dili” adını verdiğim şeyden kaçınacağım.
Bununla ilgili olarak, bu çok tuhaf bir durumdur, belki de sandığınızdan çok daha fazla bilgi sevginizi hak
etmeye değerdir ki benim çocukluğumdan itibaren, yani içimde kuşların yuvalarını soyma ve
arkadaşlarımın kız kardeşlerine sataşma ihtiyacı doğduğundan beri, kadim teosofistlerin adlandırdığı
gibi benim "gezegensel beden"imde ve dahası - neden bilmem - en çok da sağ tarafımda, istemsiz
olarak, içgüdüsel bir his, "dans hocası" haline geldiğim hayatımın zamanına kadar kademeli olarak kesin
bir his oluştu ve daha sonra, benim mesleğimin sayesinde, farklı tiplerde insanlarla temas ettim, bu
kanaat aynı zamanda benim "zihin" adını verdiğim şeyde de ortaya çıkmaya başladı ki bu diller, ya da
daha doğrusu onların "gramer kuralları", dile kıyasla tam olarak bu iki ayaklı hayvanlar gibi olan insanlar
tarafından oluşturulmuştur ve Nasreddin Hoca bunu "Yapabilecekleri tek şey, domuzlarla portakalların
niteliği konusunda hırlaşmaktır," diye nitelendirir.
Bu çeşit insanlar ki çürümüş kalıtımları ve mide bulandırıcı yetiştirilmeleri nedeniyle, belli bir yaşa
ulaştıklarında, "doymak bilmez güveler"e dönüşüyor ve atalarımız tarafından bizim için hazırlanmış ve
bırakılmış olan iyiyi yok ediyorlar ve zamanla hiçbir kanaati olmadan ve pervasızca açıkta duran gerçeği,
her yaratığın ve buna bağlı olarak aynı zamanda insanın da, beyin işlevlerinde hazırlık yaşlarında elde
edilen, kadim Korkolanların "çağrışım kanunu" adını verdiği, otomatik belirtilerinin belirli bir kanuna
göre ilerlediği belirli bir özellik ve her bir yaratığın zihinsel süreçlerinde, özellikle insanda, özellikle bu
kanuna göre akar, hiç duymamıştır.
15
Gurdjieff' ve Ouspensky Öğretisi Üzerine Uygulamalı Felsefe ve Psikoloji Çalışmaları
www.dorduncuyol.org - facebook.com/dorduncuyol - twitter.com/dorduncuyol