1 BĐR ÖLÜM RĐTÜELĐ OLARAK MEVLĐT VE DĐN

Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
BĐR ÖLÜM RĐTÜELĐ OLARAK MEVLĐT VE DĐN GÖREVLĐLERĐ
M. Cengiz YILDIZ*
Özet
Her kültür çevresinde olduğu gibi Đslam kültür çevresinde de ölüm olgusu karşısında
belli ritüeller yapılmaktadır. Bahsedilen ritüellerden birisi de Mevlit’tir. Mevlit, Đslam
Peygamberi’nin doğum günü olarak bilinmesine rağmen, daha çok belli gün veya gecelerde
yapılan merasimlere verilen bir isimdir. Mevlit, günümüzde sadece ölüm vakalarında değil;
doğum, sünnet, Hacc’a gidiş veya dönüş, Kur’an hatmi gibi birçok durumda gerçekleştirilen
bir ritüeldir. Mevlit merasimlerinin her Müslüman tarafından gerçekleştirilmesi olası iken,
daha çok bu ritüelde din görevlileri devreye girmektedir. Bu çalışmada, Mevlit olgusu, din
görevlileri ile bağlantılı olarak ele alınacak ve bazı değerlendirmelerde bulunulacaktır.
Anahtar Kavramlar: Mevlit, Din Görevlisi, Diyanet Đşleri Başkanlığı.
Abstract
As in all cultures also Islam culture area has the certain rituals against to death. Mevlit is
one of the mentioned rituals. Although Mevlit is known as the birth of Prophet, mostly Mevlit
is named as the ceremony at special nights. Nowadays Mevlit is a ritual not only in the death
but also is used with birth, Sunna, going and returning from pilgrimage and finishing a
complete reading of the Koran. At Mevlit ceremonies all Moslems can join but mostly at this
ritual religious employee takes place. This article Mevlit fact is examined with relating to
religious employee and also some evaluations will take place.
Key Words: Mevlit, Religious Employee, the Presidency of Religious Affairs
Giriş
Bu çalışmada, Đslam dinine mensup olanların, olağanüstü bir durum (Đslam
Peygamberi'nin doğumu, kutsal kabul edilen geceler, doğum ve ölüm vakaları, sünnet olma,
nikâh kıyma, göreve başlama, bir okuldan mezun olma, Hac’ca gidiş-gelişler, Kur'an'ın
hatmedilmesi vs.) karşısında uyguladıkları mevlit ritüeli üzerinde durulmuş, bu ritüelin Türk
insanı
tarafından
uygulanma
gerekçeleri
tartışılmıştır.
Bahsedilen
dini
ritüelin
uygulanmasında en çok görev alan din görevlileri değerlendirmeye tabi tutulmuş, bu ritüele
*Yrd.Doç.Dr., Polis Akademisi Elazığ Zülfü Ağar Polis MYO 23100 ELAZIĞ, [email protected]
1
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
din görevlilerinin bakış açısı ele alınmış, bu dini ritüelin yerine getirilmesi karşılığında din
görevlilerinin ücret alma konusu işlenmiş ve bu konuya din görevlilerinin yaklaşım tarzı
üzerinde durulmuştur. Türk din bürokrasisi ve din görevlileri üzerine daha önce yapılan alan
araştırmasının (Yıldız,1999) verileri ele alınmış, birtakım değerlendirmelerde bulunulmuş,
genellemelere ulaşılmaya çalışılmıştır.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için kısaca; ölüm ve din görevlilerinin genel durumları
üzerinde durulmasında yarar vardır.
Ölüm
Ölüm, kısaca; “canlılarda, hayat merkezlerinden kalp veya beynin fonksiyonunu
yitirmesi sonucu hayatın sona ermesi” (Cilacı,2001,279) olarak tanımlanabilir. Hançerlioğlu,
ölümü; “canlı varlıklardaki yaşamsal görevlerin bir daha yinelenmemek üzere sona ermesi”
olarak ele almaktadır. Ölüm, aynı zamanda; “insan için çaresi bulunmayan ve önü alınamayan
bir son, yaşama arzusunun önüne dikilmiş bir engel, korku ve dehşet uyandıran”
(Karaca,2000,85) bir durum olarak da görülmektedir.
Ölüm, farklı din ve kültür çevrelerinde, insan yaşamının ayrı bir evresi olarak ele
alınmaktadır. Bu olay öncesinde ve sonrasında çeşitli törenlerin yapılmasında, ölümden dolayı
meydana gelen boşluğu doldurma ve teselli düşüncesinin önemli bir yere sahip olduğu dile
getirilebilir. Ölüm, çoğu zaman, insanlığın çözülmemiş en büyük problemi olarak görülmüş,
bunu aşabilmenin yolu dini inançta bulunmuştur. Birçok din ve kültür çevresinde, farklı
aktiviteler yapılırken, Đslam dünyasında da birçok faaliyet gerçekleştirilmektedir. Bu
faaliyetlerden birisi de mevlit törenidir. Mevlit törenleri, sadece ölümden sonra
gerçekleştirilmemekte, daha başka zaman ve olaylardan sonra da bahsedilen dini ritüel
yapılmaktadır.
Din Görevlilerine Genel Bakış
Din adamı (din görevlisi) kavramı, Türkçe Sözlük’te; “mesleği dinle ilgili işler olan
görevli” biçiminde ele alınmaktadır (TDK,1998,592). Đslam dininin ibadetlerinin ifa
edilebilmesi için meydana gelen örgütlenmede, Hıristiyanlıkta var olan, belli bir sınıfın
üstünlüğü veya mutlak yetkisi bulunmamaktadır. Aksine, topluluk veya toplum içinde bilgili,
yetenekli vs. kişilerin “imam” olması esasının geçerli olduğu dile getirilebilir. Dolayısıyla,
yukarıdaki tanımın, Đslam’da tarih boyunca din hizmetlerini yerine getirenleri tam olarak
karşılamadığı ifade edilebilir. Diyanet Đşleri Başkanlığı’nın kurulmasından sonra, din
2
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
görevlilerinin, tanımın kapsamı içine nispeten girdikleri ileri sürülebilir. Çünkü Diyanet Đşleri
Başkanlığı’nın mevzuatında, din görevlilerinin dinle ilgili işleri, en ayrıntısına kadar ele
alınmış ve çerçevesi çizilmiştir. Demirkol (1996,96–99), Weber’in ele aldığı “bürokratik
örgüt” özelliklerinin, Diyanet Đşleri Başkanlığı Kanunu’nda açıkça görüldüğünü dile
getirmektedir.
“Din görevlisi” kavramı, Diyanet Teşkilatı içindeki din hizmetleri sınıfına (DHS)
mensup; imam-hatip, müezzin-kayyım, Kur’an kursu öğretisi, vaiz, murakıp ve –genel idari
hizmetler sınıfında (GĐHS) yer almasına karşın dini faaliyet içinde bulunan– müftü ve müftü
yardımcılarını kapsamaktadır. “Cami görevlisi” kavramıyla, imam-hatip ve müezzin-kayyım
anlatılmakta, diğer din görevlileri (Kur’an kursu öğreticisi, vaiz, murakıp, müftü) için “cami
görevlileri dışındaki din görevlisi” kavramı kullanılmaktadır (Yıldız,1999,101).
1996 rakamlarına göre, Diyanet Đşleri Başkanlığı'nın; 861 il ve ilçe müftüsü, 91 müftü
yardımcısı, 482 vaiz ve cezaevi vaizi, 53.806 imam-hatip, 9.656 müezzin-kayyım ve 5.202
Kur’an kursu öğretisi bulunmaktadır. Yurtdışında 968 eleman görev yaparken, eğitim
merkezlerindeki toplam eleman sayısı 187'dir. Bütün personelle birlikte toplam sayı 76.087
olmaktadır.
Bunun
yanında
münhal
(boş)
olan
kadro
sayısı
12.504'tür
(DĐB1996YĐ,1997,7;35;57).
1996 yılı itibariyle, Türkiye'de 71.293 cami bulunmaktadır. Kur’an kursu sayısı 6.387
olup, öğrenci sayısı 180.831’dir. Bu Kur’an kurslarında 6.874 Kur’an kursu öğreticisi
(kadrolu-geçici görevli) görev yapmaktadır. Camilerin %11.38'i kadrosuz, Kur’an kurslarının
1.146'sı öğretime kapalı bulunmaktadır (DĐB1996YĐ,1997,91;94;105). Cami sayısı her yıl,
yaklaşık 1.500 dolayında artmaktadır (Yücel,1994,458).
Din görevlilerinin yerine getirdikleri hizmetlerin; cami ve Kur’an kursu hizmetleri, soru
sorma ve danışma ile ilgili hizmetler (dini liderlikle ilgili), görev dışındaki dini faaliyetler
(mevlit, hatim, nikâh, Yasin okutma, cenaze ve devir merasimleri), görev alanı dışında
gerçekleştirilen birtakım dini sohbetler biçiminde sıralanması olasıdır.
Din görevlerinden örnekleme dâhil edilenlerin kısaca; yaş, medeni durum, mesken
durumu, coğrafi köken, öğrenim, baba mesleği, çocuk sayısı, kıdem, unvana ilişkin durumları
üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
Örneklem grubundaki din görevlilerinin; %36.0’ı 31–40 yaş, %32.0’ı 26–30 yaş,
%18.7’si 41–40 yaş, %8.7’si 21–25 yaş, %4.0’ı 51–60 yaş arasında olurken, 20 yaş ve
aşağısında olanların oranı %0.7’dir. 1996 yılı istatistiklerine göre, Diyanet Đşleri Başkanlığı
3
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
teşkilatında görev yapan personelin %80.38'inin 18–41 yaş arasında yoğunlaştığı
(DĐB1996YĐ,1997,11) dikkat çekmektedir
Din görevlilerinin %90.0’ı evli, %9.3’i bekâr ve %0.7’si ise boşanmıştır. Diyanet Đşleri
Başkanlığı istatistiklerinde (1996) medeni durum dağılımı şöyledir: %94.45 evli, %5.26
bekâr, %0.28 dul (DĐB1996YĐ,1997,11;29;40).
Din görevlilerinin %40.7’si lojmanda ikamet ederken, %32.7’si kirada, %24.0’ı kendi
mülkünde oturmaktadır. %2.7’si de “başka” biçimindeki seçeneğe yanıt vermiştir.
Din görevlilerinin %39.3’ü ilçeye bağlı köy, %22.7’si il merkezi, %21.3’ü il merkezine
bağlı köy, %12.0’ı ilçe merkezi, %3.3’ü kasaba doğumludur. %1.3’lük kesim ise soruya yanıt
vermemiştir. Örneklemin yaklaşık 2/3’sinin kırsal kesimde doğduğu görülmektedir.
Öğrenim durumuna bakıldığında; imam-hatip lisesi mezunu %67.3, yüksekokul /
üniversite mezunu %23.3, lise ve dengi okul mezunu %5.3, ortaokul mezunu %2.7, ilkokul
mezunu %1.3 biçiminde bir dağılım gerçekleşmiştir.
Baba mesleğinde; çiftçi %42.7, işçi %20.0, imam-hatip %15.3, serbest-tüccar %8.6,
memur %3.3, öğretmen %1.3, müezzin-kayyım %0.7, “başka” %2.7, yanıt yok %5.3
biçiminde bir dağılım ortaya çıkmıştır. “Başka” seçeneğine, bir kişi “seyyar satıcı”, iki kişi
“fahri imam”, bir kişi “harp malûlü-gazi” ve bir kişi ise “inşaatçı” cevabını vermiştir.
Çocuk sayısı bakımından; 2 çocuk %24.0, 3 çocuk %16.7, 4 çocuk %16.7, 1 çocuk
%12.7, 5 çocuk %10.7, 6 çocuk %4.0, çocuk yok %2.0, 7 çocuk ve yukarısı %1.3, yanıt yok
%12.0 dağılımı ortaya çıkmıştır.
Meslekteki kıdem durumuyla ilgili; 6–10 yıl arası %30.7, 1–5 yıl arası %16.7, 16–20 yıl
arası %16.7, 11–15 yıl arası %14.7, 21–25 yıl arası %12.7, 26–30 yıl arası %3.3, 1 yıldan az
%3.3, 31 yıl ve daha fazla %1.3, yanıt yok %0.7 biçiminde bir dağılım gerçekleşmiştir.
Örneklem grubuna dâhil edilen din görevlilerinin unvan dağılımı şöyledir: %71.3
imam-hatip, %13.3 müezzin-kayyım, %8.7 Kur’an kursu öğreticisi, %5.3 müftü, %1.3 vaiz.
Mevlit
Ülkemizde, ölen kişinin anıldığı günler arasında; “üçüncü”, “yedinci”, “kırkıncı”, “elli
ikinci” ve “yıl dönümü” önemli bir yer tutar. Kırkıncı gün, en yaygın ve tipik olan dini
ritüeldir. Mevlit okunması, hatim indirilmesi, yasin okunması, “kırk duası”, “elli ikinci duası”
(elli ikinci gecede, ölünün kemiklerinin etinden ayrıldığı ve bu durumun ölüye çok acı verdiği,
bundan dolayı bu gecede yapılan iyiliklerden dolayı ölünün azap çekmeyeceği biçiminde bir
inanış vardır) (Erginer,2004,290; Erdil,1995,97–101; Örnek,2000,220) vs. bu günlerde yaygın
4
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
olarak yapılan merasimlerdir. Bahsedilen bu uygulamaların Kur’an ve Sünnet’te bulunmadığı,
dolayısıyla bid’at (aslında olmayan, sonradan ortaya çıkan şey, Đslam Peygamberi’nden sonra
ortaya çıkan genellikle Sünnet’e aykırı uygulama) olduğu (Adam,2001) dile getirilmektedir.
Mevlit (mevlid), Arapçada; “doğum, doğum yeri, doğum zamanı” anlamlarına gelir.
Türkçede en çok kullanılanı “doğum zamanı” kelimesidir” (Cilacı,2001,242). Mevlit, Đslam
Peygamberi’ni övmek ve O’nun üstün vasıflarından bahsetmek amacıyla yazılan şiirlerin
genel adıdır. Đslam Peygamberi’nin doğumu, hayatı ve vasıfları burada ele alınmaktadır.
Mevlit; Đslam Peygamberi'nin doğum günü olarak anlaşıldığı gibi, Peygamber'in doğum
yılı münasebetiyle yapılan merasimler de bu adla anılmaktadır. Bu dini törenler, önceleri
yalnızca Peygamber'in doğumu münasebetiyle düzenlenirken, daha sonraları; diğer kutsal
gecelerde, doğum ve ölüm vakalarında, sünnet olmada, nikâh kıymada, göreve başlamada, bir
okuldan mezun olmada, Hacca gidiş-gelişlerde, Kur'an'ın hatmedilmesi gibi durumlarda da
uygulama alanı bulmuştur. Bu törenlerde, Süleyman Çelebi tarafından kaleme alınan Mevlit
kitabı (Vesiletü’n-Necat), Kur'an'dan sureler (Tapper-Tapper,1996,43–44) ve birtakım ilahiler
okunmaktadır.
Süleyman Çelebi’nin Vesilet-ün Necat’ı, Türk edebiyatında kendi türünde yazılan ilk
eseridir. Süleyman Çelebi’den sonra, bu alanda pek çok eser yazılmış olmasına rağmen,
hiçbiri onun kadar benimsenmemiştir. Öyle ki Mevlit, Türk edebiyatında aynı isimle anılan
bir türün adı olmuştur (Toygar,1982,521). Đslam Peygamberi’nin övülmesi amacıyla yazılan
birçok mevlit bulunurken, hiçbirisi, XV. yüzyılda, Süleyman Çelebi tarafından yazılanı kadar
ilgi görmemiş ve bu metin, Đslam dünyasının birçok köşesinde okunur olmuştur. Öyle ki bu
metin, 1900’lü yılların ortalarında birçok dile (Arapça, Farsça, Arnavutça, Boşnakça, Rumca
vb.) çevrilmiştir (Çağatay,1995,360–361). Süleyman Çelebi, adı geçen eserini 1409-1410’lu
yıllarda yazmaya başlamıştır (Toygar,1982,519).
Dil ve edebiyat açısından Mevlit’in (Vesilet-ün Necat) bazı özellikleri aşağıdaki gibidir:
Eser, XV. Yüzyıl Anadolu Türkçesiyle yazılmıştır. Anlatım yalın ve etkileyicidir. Aruz vezni
başarılı bir şekilde kullanılmıştır. Bu yönüyle ahenge, nağmeye ve terennüme daha
elverişlidir. Anlam, beyitler içinde tamamlanmakta, beyitlerin bütünlüğü bozulmamaktadır.
Mesnevi tarzında yazılması, eserin hikâye etme özelliğini kuvvetlendirmiştir. Đslam
Peygamberi’ne duyulan sevgi; abartıdan uzak, saf ve samimi duygularla dile getirilmektedir
(Toygar,1982,522).
Mevlit törenlerinde okunan Süleyman Çelebi’nin eserinde çok sayıda değişiklik
meydana gelmiştir. Eserde bazı bölümler tamamen bulunmazken, bazı bölümler kısaltılmış,
5
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
bazı yeni beyitler eklenmiştir. Metindeki bu değişiklikler; Mevlit metinlerini çoğaltan kişilerin
farklı mezheplere bağlı olması, dikkatsiz davranması vs. unsurlara dayandırılırken, Mevlidin
okunmasını kolaylaştırmak da burada amaç olarak görülebilir. Merasim esnasında, mevlit
okuyan kişinin kitaba bağlı kalması pek hoş karşılanmadığından, okunurken birtakım ekleme
ve çıkarmalar söz konusu olabilmektedir. Mevlit törenlerinde, bazı bölümlerin bilerek
okunmadığı da görülmektedir. Özellikle Peygamber’in ölümünün ele alındığı Vefat kısmı pek
okunmamaktadır. Bu tavrın, Đslam Peygamberi’ne olan sevgi ve hürmetten dolayı ortaya
çıktığı ve bu yolla Peygamber’in ölümsüzlüğüne vurgu yapıldığı (Toygar,1982,525–528) dile
getirilmektedir.
Mevlit okuma merasimlerinde öncelikle Kur’an, ardından Vesilat-ün Necat’tan
bölümler, ilahi veya kasideler dönüşümlü olarak okunur. Veladet bahri (bölüm)’nde,
Peygamber’in doğumunu bildiren beyit okunurken, yani “doğdu ol saatte sultan-ı din, nura
gark oldu semavat-ı zemin” mısraından sonra ayağa kalkılarak ara duası yapılır. “Merhaba”
bölümünün icrasında ise, “salâvat-ı şerife” getirilmekte ve tokalaşılmaktadır. “Susadım su
diledim içmekliğe, verdiler bir kıf ki dolu şerbeti, kardan ağ idi vü hem soğuk idi, dahi şirindi
şekerden lezzeti” biçimindeki mısralardan sonra da şerbetler dağıtılıp içilir. Bazı bölgelerde;
un helvası, kuru üzüm ve lokum denilen bir çeşit çörek dağıtılır (Aymutlu,1995,60–61;
Toygar,1982,527). Özellikle şehir merkezlerinde yapılan törenlerde, gülsuyu ve küçük
kutucuklar haline getirilmiş şekerlerin dağıtılması biçimindeki uygulamanın günümüzde
çokça yaygınlaştığı dile getirilebilir.
Mevlidin sonunda uzun dualar edilmektedir. Mevlitler, klasik tek bir makamla
okunmamaktadır. Bazı mevlitlerde, hangi bölümlerin hangi makamlarla okunacağına dair
kayıtlar bulunmaktadır. Mevlit okuyucusunun, Kur’an tilavetine özgü olan tecvit kurallarına
uyma zorunluluğu bulunmamaktadır. Çünkü Mevlit Türkçedir. Eskiden mevlitlerin bir
kısmında ney ve kudüm’ün kullanıldığı dile getirilmektedir. Türkiye’de icra edilen
mevlitlerde, ilahi de yoğun olarak okunmaktadır. Okunan bu ilahilerin çoğunluğunun sözleri
“tekke şairleri”ne aittir. Bunun yanında, şairi bilinmeyen-anonim olanları da mevcuttur.
Sadece kadınlara ait mevlitlerde, ilahiye özel bir ağırlık verilmektedir. Đlahiler, tek
okunabildiği gibi bir grup tarafından da okunabilmektedir. Bu ilahilerin belli başlı makamları;
rast, mahur, saba, suzinak (Toygar,1982,527–529) biçiminde sıralanabilir.
Đlk mevlit merasiminin Fatımiler devletinin son dönemlerinde Mısır’da icra edildiği
ifade edilmektedir. Đlk zamanlar sadece Rebiü’levvel ayının on ikisinde yapılan bu törenler,
daha sonra Şii kesim tarafından, imamlar ve sevdikleri din büyükleri için de yapılmıştır.
6
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
Bahsedilen bu merasimler, ilk zamanlarda daha çok saray çevresine mahsustur ve halk
katılmamaktadır. Mevlit merasimlerine halkın iştirak etme tarihi, Erbil meliki Muzafferü’ddin dönemine (1207–1208) kadar uzanır. Bu törenler, daha sonra Đslam dünyasına yayılmış ve
bir bayram havasında kutlanmaya başlanmıştır (Aymutlu,1995,51; Toygar,1982,518–519).
Osmanlılarda ilk mevlidin, 1589 yılında, III. Murat devrinde okunduğuna dair bilgiler
mevcuttur. Buna karşılık Tayyar Zade, Osmanlı’da II. Selim döneminde (1566–1574), kutsal
kabul edilen gecelerde mevlit faaliyetinin olduğundan bahseder. Aynı eserde, varlıklı
kimselerin evlerinde mevlit okuttukları ve camilerde mevlit okutulması için vakıflar tesis
edilmiş olduğu dile getirilmektedir (Aymutlu,1995,52).
Mekke’de düzenlenen mevlit merasimlerinin çok ihtişamlı olduğu ve mevlit törenlerinin
Anadolu’da olduğu gibi icra edildiği ifade edilmektedir (Aymutlu,1995,58).
Mevlit okuma / okutma nedenleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:
1.Kutsal gecelerde (Đslam Peygamberi’nin doğum yıldönümü olan Rebiü’l-evvel ayının
on ikinci gecesi, Recep ayının ilk Cuma gecesi olan regaip kandili, Recep ayının yirmi yedinci
gecesi olan miraç kandili, Şaban ayının on beşinci gecesi olan berat gecesi, Ramazan ayının
yirmi yedinci gecesi olan kadir gecesi, Ramazan ayı içerisinde, kurban bayramı gecelerinde).
2.Çeşitli vesilelerle şehitlerin “ruhlarını taziz için” (yıldönümleri, herhangi bir Cuma
günü veya gecesi).
3.Bir kişinin ölümünde (toprağa verilmesinin ilk gecesinde, ölümünün üçüncü, kırkıncı
veya elli ikinci gecesinde, ölüm yıldönümlerinde).
4.Adaklarda (Cuma günü veya gecesi okutulmak üzere, erkek veya kız çocuğu
isteğinde, sınav kazanmada, bir işe veya memuriyete tayin veya terfide, ev sahibi
olunduğunda, bir felaketten kurtulmada vs.).
5.Mahalli şöhret sahiplerinin “ruhlarını taziz için” (teşekküller veya şahıslar tarafından,
Cuma günü veya gecesi, pazartesi gecesi).
6.Dini veya içtimai kurumların açılışında (temel atma töreninde, ticari bir ortaklığın
kuruluşunda, gündüz veya gece).
7.Hac dönüşünde (hacının kendisi veya ailesi tarafından uygun görülen bir günde).
8.Doğumlarda (doğum günü, yıldönümü, doğumun yedinci günü, doğumun kırkıncı
günü, çocuğa ad verme günü).
9.Sünnet (sünnet töreninin yapıldığı gün, sünnetin yedinci günü).
10.Okula-okumaya
başlama
(Kur’an
hatmedilmesinde, ilkokula başlama günü).
7
öğrenimine
başlama
günü,
Kur’an’ın
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
11.Askerlik (askere uğurlama veya askerden dönmede).
12.Evlenme (söz kesimi, nişan, düğün töreni).
13.Şükür için (sevinçli olayların kutlanmasında).
14.Yağmur
duasına
çıkarken
(Aymutlu,1995,59–60;
Toygar,1982,520–521;
Tezcan,1997,148).
Bazı yörelerde, evlilikten sonra “duvak mevlidi” okutulur. Bu ritüelle, ilahi uğur dilenir.
Bu merasimden sonra; şeker, şerbet ve yemek dağıtılır (Santur,1998,139–140). Özellikle
tanınmış kişilerin ölüm yıldönümlerinde mevlit okutulacağının ilanı gazeteler yoluyla
yapılabilmektedir (Örnek,2000,213). Basın–yayın araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte
ilanlar, daha geniş kesimlerin ulaşacağı araçlarla (özellikle televizyon) yapılmaya
başlanmıştır.
Mevlit törenleri; cami, müstakil veya apartman daireleri, köy odaları, kır, açık hava vs.
yerlerde yapılabilirken (Toygar,1982,523), son zamanlarda düğün salonları, lokanta, çay
bahçesi gibi mekânlar da kullanılabilmektedir. Özellikle televizyondan canlı veya banttan
mevlit törenleri de günümüzde çokça yaygınlaşmıştır. Kutsal kabul edilen gecelerde,
televizyon kanallarının büyük çoğunluğunda bu yayınlar yayınlanmakta ve o gece herhangi
bir programda bulunmayan kişiler, bu yayınları dinleyebilmektedirler.
Mevlit törenlerine her kesimden (erkek, bayan, çocuk) katılım olmakta ve aynı mekânda
farklı bölmelerde oturmak suretiyle bu dini merasim ifa edilmektedir. Cami, gibi yerlerde,
kadınlar ayrı bir bölümde bulunurken, ev gibi daha küçük mekânlarda ise farklı odalar tercih
edilmektedir (Toygar,1982,524).
Mevlit okuma veya okutma, Türk halkı arasında yaygın olarak yerine getirilmektedir.
Bunun yanında, “hatim indirme” biçimindeki dini törenler de yaygındır. Yapılan bir
araştırmada; ailelerin %43.0’ının yılda bir kez, %19.0'ının birkaç yılda birkaç kez mevlit
okuttukları ortaya çıkmıştır (Yasa,1969,248). Kırsal kesim üzerine yapılan bir araştırmada
(1960); en çok Ahmediye, Muhammediye, Kur'an, Mızraklı Đlmihal ve Mevlit gibi kitapların
mevcut olduğu görülmüştür. (Tezcan,1974,185–186).
Mevlit törenlerinin, Türk toplumunda kadınlar arasında çok daha sevildiği ve
önemsendiği dikkat çekmektedir. Bunun nedenleri; Mevlit’in ana temasının kadınlar için
önemli bir hadise olan doğumdan bahsetmesi, kadınların kendi dünyaları dışına çıkmalarına
olanak sunması, bu dini ritüellerin bir törenden çok bir ibadet olarak kabul görmesi vb.
(Toygar,1982,523) biçiminde sıralanabilir.
8
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
Mevlit benzeri törenlerin, özellikle bazı toplumlarda uygulanması ve önemsenmesi ile
ilgili çeşitli görüşler mevcuttur. Buna göre, anadilin Arapça olmadığı toplumlarda, dini
ritüellerin daha da “inceldiği”, “kalabalıklaştığı” ve kutsallık atfedilen unsurların çoğaldığı
ifade edilmektedir. Bu uygulamada, bilinmeyen bir dille ibadet yapılmasının etkili olduğu dile
getirilmektedir. Hatta gelenekler ve örflere karşı da bir kutsiyet atfedilmektedir. Arapça bilen
Müslüman toplumlarda; dinin, daha çok “rasyonel formları” ve “selefi yorumları” güçlü iken,
Arap dışı toplumlarda, mistik unsurların daha çok yaygınlık kazandığı görülmektedir.
Gelenek, örf, velilerin menkıbeleri ve diğer bazı dini ritüeller, daha çok “halk Đslam'ı” olarak
adlandırılmaktadır. Mevlit de, halk Đslam'ının önemli unsurlarından biri olarak kabul edilebilir
(Türköne,1995,40–41). “Halk Đslam’ı” veya “volk Đslam”ın bazı uygulamalarının yaygınlık
kazanmasında, din görevlilerinin etkisinin büyük olduğu (Tezcan,1974,188) ifade edilebilir.
Mevlit törenlerinin; Đslam Peygamberi’nin doğumundan ölümüne kadarki hayatını
anlatma, Kur’an dinleme ve ibadet vesilesi olarak dini fonksiyonu; insanlar arasında tanışma,
hatırlaşma, bir araya gelmek suretiyle insanların kaynaşmasını sağlaması yönüyle toplumsal
fonksiyonu; kendine has musikisi, ilahileri ve edibi kıymetiyle kültürel fonksiyonu; mutluluk
ve kederde birleştirmesi yönüyle de moral fonksiyonlu olduğu (Toygar,1982,525–528) dile
getirilebilir.
Ölüm ve ölümlerdeki törenlerle ilgili olması yönüyle üzerinde durulması gerekli olan
konulardan birisi de Kur’an’ın hatmedilmesidir. Hatim; Kur'an'ın baştan sona kadar
okunmasıdır. Peygamber döneminden itibaren, Kur'an'ın ezberlenmesi ve dolayısıyla sık sık
hatmedilmesi yaygın bir gelenek olarak uygulama alanı bulmuştur. “Asr-ı Saadet” olarak
adlandırılan dönemde, Kur'an'ın hatmedilmesi o kadar yaygındır ki, Kur'an'ı günde iki defa
hatmedenlerden bahsedilmektedir. Hatim merasimleri, Peygamber döneminden günümüze
dek devam edegelmiştir. Bu dini ritüel, “hayırlı” bir olayın sonrasında veya bir “sıkıntı”
durumunda yaygın olarak icra edilmektedir. Kur'an'ın, hafızlar tarafından cemaat karşısında
okunması, Đslami literatürde “mukabele” olarak tanımlanmaktadır. Bu merasimler, daha çok
Ramazan ayında cami, mescit ve evlerde yapılmaktadır (Buyrukçu,1995,193; RS, 344–345).
Đslam dininin kutsal kitabı Kur'an, nazil olduğu dönemden itibaren, bu dinin müntesipleri
tarafından okunmakta ve emirleri yerine getirilmektedir. Kur'an'ın öğrenilmesi, öğretilmesi ve
okunması; Peygamber ve sonraki dönemlerde ortaya çıkan mezheplerin temsilcileri tarafından
tavsiye edilmesine rağmen, Kur'an okumasını bilmeyen Müslümanlar daima var
olagelmişlerdir. Bu durum karşısında, Kur'an'ı başkalarına “okutmak” biçiminde bir uygulama
başlamıştır.
9
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
Mevlit ve Din Görevlileri
Mevlit şeklindeki dini törenler, toplumumuzda yaygın bir biçimde uygulama alanı
bulurken, din görevlileri, mevlit törenlerinde görev almakta; Kur'an, Mevlit ve ilahi
okumaktadırlar. Bu alanda, din görevlilerinin sergiledikleri tutumun ve bu konudaki
düşüncelerinin öğrenilmesi için kendilerine “mevlit, hatim ve cenaze gibi dini merasimler ile
ilgili düşünceleriniz nelerdir?” biçiminde soru yöneltilmiştir.
Din görevlilerinin %42.6'sı, bu hizmetlerden ücret alınmamasını istemiş, %33.3'ü ise
ücret alınabileceğini ifade etmiştir. %5.3'lük bir oran, bu soruyu yanıtsız bırakmıştır.
Yanıtları, “başka” seçeneği adı altında ele alınanların oranı ise %32.0 olarak gerçekleşmiştir.
Soruya, birden fazla seçenekle yanıt verilmiştir.
Mevlit, hatim ve cenaze ile ilgili olarak genel anlamda bir soru sorulmuş, ancak, din
görevlilerinin önemli bir kısmı, bu soruya ücretle irtibatlı olarak cevap vermiştir. Bunun
yanında, farklı birtakım ölçütlerin, verilen yanıtlarda göz önüne alındığı dikkat çekmektedir.
Din görevlilerinin bu konudaki düşünceleri, şu başlıklar altında ele alınabilir:
Ücret: Bu törenler aslından çıkarılıp, para kazanma aracı haline getirilmişlerdir. Bu
törenleri; birçok din görevlisi, ticaret ve geçim kaynağı gibi görmektedir.
Mutlaka para alınacaksa, mevlit ve cenaze işlemlerinden alınabilir. Ancak, Kur'an'ın
hatmedilmesinden kesinlikle para alınmamalıdır.
Bu dini faaliyetlerin yerine getirilmesi karşılığında, din görevlilerine, hak etmiş
oldukları ücret verilmelidir. Din görevlisinin memnun edilmesi esas alınmalıdır.
Din görevlisi, insanların parasal durumuna göre ücret alabilir. Aksi durumda insanlarda,
din görevlisinin bu işi yapmaya mecbur olduğu biçiminde bir kanaat uyanır ve itibarı düşer.
Eğer kişi gerçekten fakir ise, bu işlemlerin ücretsiz yapılması lazımdır.
Diyanet Đşleri Başkanlığı; hatim, mevlit ve cenaze işlemlerinin görev bilinci içinde
yapılmasını ve bu işte Allah rızasının göz önünde bulundurulmasını istemektedir. Bu vazifeler
karşılığında ücret talep edilmesi, görevde etkili ve başarılı olmayı önleyen ve halkın güvenini
sarsan davranışlar olarak ele alınmaktadır (DĐBG1995/1,1995,13). Ancak, mevlit okutan
kimseden para alınması ve caminin giderleri için harcanması (DĐBMTTGÇY,1985,77) din
görevlilerinden istenmektedir.
Đnsanların bilgilendirilmesi: Đnsanların, yukarıda söz edilen törenler hakkında doğru bir
şekilde bilgilendirilmeleri gerekir. Cemaatin çoğu; mevlit gibi, dinin özünden olmayan
konulara önem vermekte ve diğer ibadetlere yeterince ilgi göstermemektedir. Bu dini
10
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
merasimlerin, farz ibadet gibi algılanması yanlıştır. Öncelikli olarak, farz ibadetlerin
yapılması gerekir. Bu konuların, dinin en önemli vecibeleriymiş gibi sunulması, dinin
anlaşılmasına mani olmaktadır.
Bahsedilen dini merasimler, bir anlamda halkın ihtiyacıdır. Din görevlilerinin, bu
konuda üstüne düşen görevleri, gerektiği biçimde yerine getirmeleri elzemdir.
Mevlidi, yaygın hale getirmek yersizdir. Kur'an'ı, herkesin okumaya çalışması gerekir.
Bu şekildeki dini törenlerden ziyade, eğitim ve ibadet konularına önem verilmelidir. Bu dini
törenlerin yerine getirilme biçiminin, din görevlileri dışındaki kimseler tarafından bilinmesi
de bir gerekliliktir.
Bu konudaki görüşler, dinle ilgili birçok eserde belirtilmiştir. Uygun olan durum, sahih
birtakım kitaplara göre davranılmasıdır.
Bahsedilen dini davranışların yerine getirilmesi ve karşılığında ücret alınmasının, bazı
din görevlilerini büyük ölçüde rahatsız ettiği dikkat çekmektedir. Din görevlilerinin, bu
faaliyetleri yerine getirme konusunda “tek merci” gibi algılanmasının önlenebilmesi için,
halkın bilgilenmesinin istenilmiş olma ihtimali yüksektir.
Dinin gerçek anlamda bilinmesi fırsatının ortaya çıkması: Bu faaliyetler, insanların bir
araya gelmesi için bir fırsat olarak ele alınmalıdır. Bu sayede insanlara, “gerçek Đslam”
anlatılmış olur. Bu törenlerde, insanların aynı çatı altında toplanması sağlanmaktadır. Söz
konusu törenlerin, “dine hizmet” için bir araç olarak kullanılması uygun olurken, kişilerin
manevi duygularının gelişmesi de bu sayede sağlanmış olur.
Mevlit, Peygamber için bir methiyedir, okunması faziletlidir. Ancak, insanların dini
görevlerinin, bu merasimlerle gereğince yerine getirilmiş olduğu düşüncesinin oluşması
engellenmelidir. Bu merasimler, dua etmede bir vesile olarak ele alınabilir.
Din hizmetinin gereğince yapılması ve insanlara dinle ilgili bilgilerin aktarılması
konusunda belli vazifeleri yerine getiren din görevlilerinin, bahsedilen dini törenleri bir vesile
gibi ele almış olma ihtimalleri bulunmaktadır. Buna göre, din görevlilerinin parasal gelir
yanında, manevi bir kazanç sağlama düşüncesinde oldukları ileri sürülebilir.
Đtibar: Bu gibi faaliyetler, din görevlilerinin itibarını düşürdüğünden, ücret karşılığı
yapılması doğru değildir. Bir din görevlisi; mevlit, hatim ve cenaze törenine iştirak ederken
görevinin şeref ve haysiyetini her şeyin üstünde tutmalıdır. Maddiyata karşı bir zaaf içinde
olmamalıdır.
Din görevlilerinden bazıları, kimi dini faaliyetler karşılığında ücret alınmasının;
insanlarda, din görevlilerine parayla her türlü işin yaptırılabileceği düşüncesinin oluşmasına
11
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
neden olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bununla birlikte, toplum üzerinde söz sahibi olma
durumunun da yitirildiği ifade edilmiştir. Bu anlayış; din görevlilerini, ücret karşılığı görev
icra eden “memur”lara dönüştürmektedir.
Bazı din görevlileri, özellikle insanlar arasında “imam” denince, akla “mevlit, cenaze
peşinde koşan kişi”nin geldiğini ve bu bakış açısının, itibar kaybının bir göstergesi olduğunu
ifade etmişlerdir.
Bir araştırmada (Köylü,1989,120–121), din görevlilerinin itibar düşüklüğünün nedenleri
ve prestijin yükseltilmesi için neler yapılması gerektiği ele alınmıştır. Buna göre; din
görevlilerinin %5.9'u, meslektaşlarının birtakım dini törenlerden (mevlit, Yasin, hatim,
cenaze, devir vs.) para almalarının itibar kaybına neden olduğunu belirtmiştir.
Zorunluluk: Din görevlilerinin, bu faaliyetleri yerine getirme konusunda, bir
mecburiyetlerinin olmadığının bilinmesi gerekir. Ancak, her din görevlisi, bu alanda bilgi
sahibi olmalıdır. Cenazeyi yıkamak, din görevlileri için bir zorunluluk gibi algılanmaktadır.
Hâlbuki bu işlemlerin, ölen kişinin akrabaları tarafından yapılabilmesi mümkündür.
Bahsedilen bu dini faaliyetin, her insan tarafından yerine getirilecek düzeyde dini bilginin
artırılmasının gereğine vurgu yapılmıştır.
Din görevlilerinin önemli bir kısmı; mevlit, Yasin, nikâh, hatim, cenaze, devir gibi dini
merasimleri, “resmi görev dışı dini hizmet” olarak değerlendirmektedir.
Yukarıda adı geçen dini faaliyetlerin yerine getirilmesi, Diyanet Đşleri Başkanlığı'na
bağlı din görevlilerinin vazifeleri arasında yer almamasına rağmen, toplum; bu faaliyetleri,
din görevlilerinin “yapması gereken işler” arasında görmektedir. Bu görevlerin yerine
getirilmemesinden dolayı, din görevlilerinin amirlerine şikâyet edildiği de vakidir. Bahsedilen
dini faaliyetler, yaygın ve örgün din eğitimi sayesinde, toplumun büyük bir kısmı tarafından
öğrenilebilecek bir özellik taşımaktadır.
Kur'an ve mevlit okuma konularında, din görevlilerine zorunlu olarak görev verildiği
durumlar da olmaktadır. Gerçekleştirilecek bir mevlit töreninde, dışarıdan birileri getirilmiş
olsa bile, görevli olduğu camide okunduğundan dolayı, cami görevlileri de bu törene iştirak
etme zorunda kalmaktadırlar. Dolayısıyla bazı din görevlilerinin, bu törenlere istemeyerek de
olsa katıldıkları ifade edilebilir.
Yapılan bir araştırmada (Köylü,1989,81–87), meslekten memnun olmama nedenleri
arasında, din görevlileri arasında birtakım “kazanç grupları”nın (mevlit, nikâh, Yasin, cenaze,
hatim vs.) oluşması, önemli bir yer tutmaktadır.
12
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
Dinde sonradan ortaya çıkan uygulamalar (bidat): Bu törenlerin icra edilmesi
esnasında, dinle ilgisi olmayan birtakım uygulamaların ilave edilmesi sonucu hurafelerin
oluştuğu bilinen gerçeklerdendir. Özellikle, mevlit ve cenaze törenlerinde birçok hurafe
bulunmaktadır. “Mevlit bidati”nin bu derece yaygınlaşması bile, bu durumlardan rahatsız
olmak için yeterli neden sayılmalıdır.
Bahsedilen törenler, güzel adetler (bidat-ı hasene) olarak görülmelidir. Dini açıdan
önemli bir boşluk, bu sayede doldurulmuş olmaktadır. Dünya hayatında, dinin temel birtakım
gereklerini yerine getirme yönünden önemli bir çaba sarf etmeyen insanlar için bu törenler,
öldükten sonra kişiyi “kurtarma tedbirleri” olarak görülmektedir.
Bu törenler, bidat olarak ele alınabilirken, uygulamaların dine karşı bir yönünün
olmadığı bilinmekte ve dinle ilgili eserlerde bu gibi konulara rastlanmamaktadır. Đyi bir
inceleme sonunda, bu türden faaliyetlere Asr-ı Saadet'ten bir referans bulunacağı söylenebilir.
Dinde, yapılması mutlaka gerekli birtakım emirlerin (farz, vacip) dışındaki alanda (sünnet,
nafile vs.), belli bir sınırlama yoktur ve daha çok bu alanda; kişiye, yöreye, zamana, şartlara
vs. göre değişik tutumlar sergilemek mümkün olabilmektedir. Genel olarak mevlit
törenlerinin, Peygamber'den sonra ortaya çıkan bir uygulama (bidat) olduğu kabul
edilmektedir.
“Başka” seçeneğinde ele alınan ve ilginç yanları bulunan yanıtlardan bazıları şu şekilde
sıralanabilir; “mevlit bir dua ve naattan ibarettir. Bu sebeple, kişinin mevlit okutmakla cenneti
garanti altına aldığı gibi bir düşünceye sahip olması yanlıştır. Kur'an, asıl tefekkür etme ve
amel için indirilmiştir. Tefekkürsüz, amelsiz hatmin faydası yoktur. Mevlit, hatim ve cenaze
işlerinin din görevlileri tarafından yapılması ve mukabilinde ücret alınması din görevlilerinin
prestij kaybına sebep oluyor”, “Kur'an'ın “ölü kitabı” olmadığı anlatılmalıdır”, “bu unsurların,
din görevlisi için geçim vesilesi yapılması iyi değildir”, “fakir ve zengin ayrımı yapmadan bu
işlemler yerine getirilmeli”, “çoğu gösteri amacıyla yapılıyor”, “bu işlerin özel görevlileri
olmalıdır”, “dini olan her şeye saygım vardır”.
Enformel görüşme gerçekleştirilen din görevlileri; TRT'nin kandil gecelerinde
düzenlediği programlarda mevlit, ilahi ve Kur'an okuyan din görevlilerinin, bölgeler esas
alınmak suretiyle seçilmesinin gerektiğini belirtmişlerdir. Yalnızca, belli kimselerin bu
programlara çıkmalarının, bunlara karşı olan ilginin azalmasına neden olduğu ifade edilmiştir.
Bazı din görevlilerinin, birtakım dini merasimlerle ilgili olarak (mevlit, hatim, nikâh,
Yasin okuma, cenaze, devir vs.) uzmanlık elde ettikleri ve kimilerine bu konuda hiç teklif
gitmemiş olduğu da, ifade edilen görüşler arasında yer almaktadır.
13
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
Mevlit ritüeli ile yakından ilgili olan ve din görevlilerinin, yerine getirdikleri dini
ritüellerden birisi de, cenaze merasimi ve cenaze merasiminden birkaç gün sonra
gerçekleştirilen “ıskat-ı salât”, “ıskat-ı savm” ve “devir” işlemleridir. Bu; ölen kişinin
sağlığında gücü yetmemesi veya ihmal etmesiyle kazaya kalan namaz, yemin ve oruç borçları
için bir sadaka verme işlemidir. Devir işleminde, kazaya kalan her bir vakit namaz, yemin ve
her bir gün farz orucu için bir sadakanın verilmesi esas alınmıştır. Ancak, uygulamanın bu
şekilde olması, verilecek paranın büyük bir miktara karşılık gelmesi sonucunu doğurmaktadır.
Dolayısıyla, bundan kaçınmak için, fakirler ve sadaka veren arasında paranın karşılıklı alınıp
verilmesi ve bu sayede verilecek para miktarının düşürülmesi amaçlanmaktadır. Iskat-ı salât
ve ıskat-ı savm, Hanefi mezhebince “caiz” olarak görülürken, devir şeklindeki bir uygulama,
“hile” olarak ele alınmaktadır. Devir işlemlerinin, ancak çok fakir olan kimseler için
yapılması uygun görülmüştür. Devir işlemlerinin yürütülmesinin, din görevlilerinin vazifeleri
arasında olmadığı, Diyanet Đşleri Başkanlığı tarafından belirtilmiştir. Din görevlilerinin,
bunun gibi dini faaliyetlerde bulunmadan çok, kişilere yol göstermekle vazifeli oldukları ifade
edilmiştir.
Devir’in, delili bilinmeyen bir fetvaya dayandırıldığı dile getirilmektedir. Buna göre,
ölen kişi, ıskat (ölünün azaptan kurtulması ümidi ile ölen kimse namına dağıtılan sadaka) için
yeterli miktarda mal bırakmamışsa, bir miktar mal ya da para ödünç alınır ve bir fakire, “filan
kişiye vekâleten bu meblağı, ölen kişinin eksik ibadetlerinin fidyesi olarak sana veriyorum”
diyerek verilir. Fakir de, “bunu ölen kişiye vekâleten sana bağışlıyorum” der ve bu alma
verme işi ıskat bitinceye kadar devam eder (Adam,2001). Buna göre, bahsedilen bu durumun,
bidat olduğu ve Đslam dinin ruhuyla bağdaşmadığı dile getirilebilir.
Cenaze işlemleriyle ilgili bilgiler, özellikle hadis ve fıkıh kitaplarında yer alırken, bu
işlemlerin yapılması, ayrı bir bilgi birikimini gerektirmektedir. Bu dini faaliyetlerin yerine
getirilmesinde, din görevlilerine büyük görevler düşmektedir.
Din görevlileri tarafından Kur'an okuma karşılığında para alınması konusu, toplumda
sık sık tartışılan bir özellik arz etmektedir. Bununla ilgili görüşlerin ele alınması ve birtakım
değerlendirmelerde bulunulmasında yarar vardır.
Din görevlileri, Kur'an'ın ücretle okunması konusunda, öncelikli olarak başvurulan bir
konumda bulunmaktadırlar. Din görevlilerinin bu konuya karşı nasıl bir yaklaşım içinde
olduklarının bilinmesi, amacıyla onlara, “Kur’an okuma karşılığında para alınmasıyla ilgili
düşünceleriniz nelerdir?” biçiminde açık uçlu bir soru sorulmuştur.
14
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
Kur'an okunması karşılığında para alınmaması yönünde görüş bildirenler %62.0, bu
konuda olumlu bir tutum içinde olanlar %21.3, hediye olarak alınabileceğini belirtenler
%10.0, cevap vermeyenler %3.3 biçiminde bir dağılım göstermektedir. “Başka” seçeneği
başlığı altında ele alınabilecek olanlar ise, %18.0'lık bir orana sahiptir. Din görevlilerine bu
konuda yöneltilen soru açık uçlu olduğundan, olumlu veya olumsuz biçimde verilen cevaplar
yanında, birtakım açıklamalarda da bulunulmuştur. Bu görüşlerin, “başka” seçeneği altında
ele alınması uygun görülmüştür. Bu soruya, “alınmamalıdır”, “alınmalıdır”, “karşıyım” veya
“caiz değildir” şeklinde kısa yanıtlar verenlerin oranı da yüksektir.
Para alınmaması yönünde görüş bildirenlerin çoğunluğu, bu davranışın din açısından
uygun olmadığı kanaatini taşımaktadırlar. Bunun yanında, cevap olarak, mezheplerin
görüşlerini yazanlar da bulunmaktadır. Din görevlilerinin, bu konuları kapsamına alan ve dini
alanda otorite olarak kabul edilen kimselerin eserlerini gözden geçirmiş oldukları veya bu
konuda sorarak bilgi sahibi oldukları, verdikleri yanıtlardan anlaşılmaktadır.
Dini birtakım hizmetler karşılığında ücret alınmaması yönünde görüş bildirenlerin bir
kısmı, para almanın; hem meslek ve hem de kişilik yönünden itibarın düşmesine neden
olduğu görüşündedir. Bahsedilen din hizmetinin para karşılığı yerine getirilmesinin,
insanlarda; din görevlilerinde paraya karşı bir eğilimin olduğu biçiminde bir düşüncenin
oluşumuna zemin hazırladığı ileri sürülmüştür.
Halkın, din görevlilerine olan ihtiyacının, ancak, bir mevlitte veya cenazede hissedildiği
belirtilerek; kişilerde, din görevlisine parayla her isteğin kabul ettirilebileceği inancının
yaygın olduğu ifade edilmiştir.
Kur'an'ın parayla okunmasına olumsuz bakanların, üzerinde durdukları konulardan birisi
de “pazarlık”tır. Parayla Kur'an okunmasıyla ilgili olarak pazarlık yapılması, din görevlileri
hakkında olumsuz bir imajın oluşmasına neden olabilmektedir. Hatta bazı din görevlilerinin
ifade etmiş oldukları gibi, bu durum (mevlit, cenaze, hatim için belli bir “rayiç fiyat”
oluşturulmuş olduğu) halk arasında alay konusu bile olabilmektedir.
Para alınması konusunda olumlu görüşe sahip olanlardan bir kısmı, para alınmasını
“pazarlık yapmama” şartına bağlamıştır. Pazarlık yapmanın, din görevlilerinin hem meslek ve
hem de kişiliğini zedeleyeceğinin bilincinde olanlar, bu şekilde cevap verme ihtiyacı duymuş
olabilirler. Verilen ücretle ilgili, belli bir miktarın olduğu yönünde birtakım görüşler
bulunmaktaysa da, miktarı belirleyen faktörün, Kur'an veya mevlit okutan kişinin parasal
durumu olduğu söylenebilir. Bu konuda, “manevi bir sorumluluktan kurtulma” ve din
görevlisinin memnun edilmesi temel faktör olarak görüldüğünden, yüksek miktarda para
15
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
verilmesinden kaçınılmamaktadır. Hatta okunan Kur'an'ın veya mevlidin, verilen ücret
oranında kabul edileceği biçiminde yaygın bir anlayış bulunmaktadır (Özcan,1989,612).
Başkalarına Kur'an okutma geleneği; özellikle Ramazan aylarında, sevinçli durumlarda,
sıkıntılı
birtakım
zamanlarda,
birinin
ölümü
durumunda
ya
da
sonrasında
gerçekleşebilmektedir.
Kur'an'ın başkalarına okutulması ve buna bağlı olarak ücret alınıp-alınmaması ile ilgili
Peygamber'in Hadisleri ve mezheplerin görüşlerinin varlığı, Peygamber dönemi ve daha
sonraki dönemlerde bu yöndeki uygulamaların mevcudiyetini akla getirmektedir.
Kur'an okumanın toplumda öğrenilmemesi ve buna karşılık bazı kimselere
okutulmasının, mevlit okutma geleneğine paralel olarak geliştiği söylenebilir. Çünkü mevlit
olarak adlandırılan dini faaliyetlerde, Peygamber'i yücelten naatlar yanında, Kur'an'dan bazı
bölümler ve ilahiler de okunmaktadır.
Kur'an öğretimi karşılığında para alınmaması, Peygamber'in tavsiyeleri arasında yer
almaktadır (Canan,1993,252). Bazı durumlarda ise, Kur'an öğretimi karşılığında para
alınabileceği belirtilmiştir. Ücretle Kur'an öğretimi ile ücretle Kur'an okunması konularına
aynı şekilde yaklaşılmamaktadır. Ücretle Kur'an öğretiminin, ücretle okumaya göre daha
uygun olduğu yönünde görüşler bulunmaktadır. Kur'an okunması karşılığında para alınması
ile ilgili, mezhepler arasında kesin bir görüş birliği bulunmazken, bazı otoritelere göre
Kur'an'ın ücretle okunması uygun değildir. Hatta Hanefi mezhebi imamlarınca, yalnızca bu
konuyu ele alan eserler yazılmıştır (Beşer,1997,60–92; Canan,1993,252; Özcan,1989,546–
561).
Bir kısım din görevlisi, “karşılıklı rıza”nın olması halinde, para alınabileceğini ifade
etmiştir. Kur'an okuyanın ve para verenin karşılıklı memnuniyetlerinin olması, yapılan işi
meşru gibi göstermektedir. Bu durumda, tamamıyla kişisel bir tatminin sağlanmaya
çalışıldığı, dini faaliyetlerin manevi boyutunun ise görmezden gelindiği dikkat çekmektedir.
Para alınmasına olumlu yaklaşanlardan bazıları, bu dini faaliyetlerin, bir meslek gibi
değerlendirilmesinin yanlış olduğunu ve “meslek gibi algılanmaması” koşuluyla para
alınabileceğini ifade etmişlerdir.
Bazı eserlerde, ücret karşılığı Kur’an okumak ve okutmanın, bidat olduğu yani Đslam
dininin ruhuna aykırı olduğu dile getirilmektedir. Kur’an okuyup, bunun sevabını ölen kişiye
bağışlamak ise Sünnet’e uygun bir davranış olarak görülmüştür (Adam,2001).
Verilen şeyin hediye olması durumunda, Kur'an okuma karşılığı para alınabileceği ifade
edilmiştir. Bununla ilgili birtakım eserlerde referanslar bulunmaktadır (Talu,1997,534–535).
16
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
Yalnız bu, çok yaygın bir görüş olarak ele alınmamıştır. Bu davranışta, Kur'an okuyanın
“memnun edilmesi”nin esas alındığı dikkat çekmektedir.
Din görevlilerinin önemli bir kısmı, mevlit, hatim, cenaze vs. faaliyetleri, ek gelir olarak
değerlendirmektedir. Yapılan bir araştırmada da (Tatlılıoğlu,1989,122) benzer sonuçlar ortaya
çıkmıştır.
Para ile Kur'an okutmanın ekonomik olmaktan çok, psikolojik ve itikatla ilgili olduğu
da belirtilmektedir. Bu şekilde Kur'an okutan kimseler, hiçbir dini vecibeyi yerine
getirmeseler bile, bu davranışlarıyla bir rahatlık kazanmaktadırlar. Đnançla ilgili bilgisizlik,
kişilerin bu şekilde davranmalarına neden olabilmektedir (Talu,1997,534–535).
Kur'an'da geçen Yahudi ve Hıristiyan din adamlarının para kazanma tutumları ile para
karşılığı Kur'an okuma durumu karşılaştırılmakta ve bu durum, onları taklit biçiminde ele
alınmaktadır. Aynı şekilde, bu tutumun Kur'an'da eleştirildiği görülmektedir (Talu,1997,534–
535). Bununla ilgili ayetler şöyledir (Kur’an,Tevbe,34–35): “Doğrusu, hahamların ve
rahiplerin çoğu, halkın mallarını haksız yollardan yerler ve insanları Allah’ın yolundan
uzaklaştırırlar. Altını, gümüşü yığıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onları acı bir
azabın beklediğini müjdele. Yığılan bu altın ve gümüş, cehennem ateşinde kızdırılarak
bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün onlara; işte! denilecek sizin
nefisleriniz için yığıp hazineye tıktıklarınız! Haydi, tadın bakalım o tıktığınız şeyleri!”.
Alan araştırması sırasında, din görevlilerinden bazılarının; mevlit, hatim ve cenaze vs.
işleri “ek iş” gibi algıladıkları görülmüştür. Kimi din görevlileri ise; bahsedilen dini
merasimleri, “resmi görev dışı dini faaliyet” olarak tanımlamış; bazıları da, bu aktiviteleri, din
görevlisinin görev alanına giren faaliyetler olarak ele almıştır. Din görevlilerinin %10.0'ından
fazlası, yukarıda söz edilen unsurları, “görev dışı dini faaliyet” olarak ele almıştır. Bahsedilen
dini faaliyetlerin, “din görevlilerinin yapması gereken vazifeler” içinde ele alınamayacağını
özellikle belirtenler bulunmaktadır. Diyanet Đşleri Başkanlığı'nın hazırlamış olduğu, “Diyanet
Đşleri Başkanlığı Genelgesi 1995/1”de; “teçhiz-tekfin, mevlit, hatim” gibi dini hizmetlerin din
görevlilerince yerine getirilmesi, ancak, ücret alınmaması gerektiği (DĐBG1995/1,1995,13)
belirtilmiştir.
“Başka” seçeneği içinde ele alınan ve farklı birtakım yanları olan görüşler
bulunmaktadır. Bu görüşlerden biri; her insanın, Kur'an okumayla ilgili ihtiyacının
karşılanması için çaba sarf edilmesi gerektiği biçimindedir. Bunun için de, din görevlilerine
büyük vazifeler düştüğü belirtilmiştir. Yapılan çalışmalarda, manevi bir karşılık almanın
yeterli olduğu ifade edilmiştir. Okunan Kur'an'dan manevi bir karşılık alınması gerektiği
17
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
biçimindeki görüşün, insanlara anlatılmasının gerekliliği üzerinde durulmuştur. “Başka”
başlığı altında ele alınan ve ilgi çekici olan birtakım görüşleri şu şekilde sıralamak
mümkündür; “para alınmalı, çünkü din görevlisi bu işleri yaparken bir emek harcamakta ve
diğer işleri geri kalmaktadır”, “hocaya sadaka verir gibi bir tutum vardır. Bundan dolayı bu
işten uzak duruyorum”, “Şafii mezhebinde para alınması, hatta pazarlık yapılması caizdir.
Ancak, Hanefi mezhebinde caiz değildir”, “ücret alınması, din görevlisinin vermek isteği
mesajın alınmasını engellemektedir”, “aldığım ücreti olduğu gibi öğrencilere harcıyorum”,
“temel geçim vasıtası yapılmamalıdır”.
Din görevlilerine, “sizce din görevleri, halkın her türlü dini ihtiyacını karşılayabiliyorlar
mı?” biçiminde soru sorulmuş ve “evet” ve “kısmen” biçiminde yanıt verenlerin toplam oranı
%90.0 olarak çıkmıştır. Din görevlilerinin, “evet” veya “kısmen” biçiminde cevap
vermelerinde, “resmi görev dışı faaliyet” olarak nitelendirilen bazı dini uygulamaları (mevlit,
hatim, nikâh, cenaze merasimleri) “halkın ihtiyacı” olarak ele almalarının önemli bir yere
sahip olduğu ileri sürülebilir.
Tartışma ve Sonuç
“Halk dini”nin yaygın olduğu toplumlarda insanlar; doğum, evlilik ve ölüm gibi çeşitli
yaşam durumlarına özel bir önem atfetme taraftarıdırlar. Bunun yanında; hafta, ay ve yıl
olarak, kutsal bilinen zamanlara aşırı değer verilmesi yaygındır. Çok çeşitli mekânlara
kutsallık atfedilmesi biçimindeki tutum da yoğun olarak paylaşılmaktadır. Toplumsal ve
bireysel temelde ortaya çıkan felaketler ve sevinçlerde, birtakım “dini davranış kalıpları”nın
uygulanması yaygındır (Yel,1995,49). Toplumumuzda gözlendiği kadarıyla, özel günlerde
çeşitli dini merasimlerin (mevlit, hatim, Yasin okutma vs.) yapılması, önemli birtakım dini
emirlerden (farz, vacip) daha önemli görülmektedir. Dince yapılması zorunlu olmayan bazı
faaliyetlerin (mevlit, hatim, Yasin okutma vs.) yerine getirilmesinde, toplumsal bir “tatmin”in
sağlandığı gözlenmektedir. Buna göre, halk Đslam'ının unsurları olarak ele alınabilen
faaliyetlerin, toplumumuzda yaygın olduğu ifade edilebilir.
Din görevlilerinin, görev yeri itibariyle kırsal ve kentsel alanlarda belli özellikte olan
yerleri tercih ettikleri dikkat çekmektedir. Bu tercihte, merkezi yerlere has olan birtakım
avantajlardan yararlanma (din görevlileri tarafından “ek gelir” gibi algılanan dini birtakım
faaliyetlerin -nikâh, mevlit, cenaze, Yasin okuma, hatim, devir vs.- yoğunluğu), durumunun
göz önünde bulundurulduğu ileri sürülebilir.
18
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
Din görevlilerinin önemli bir kesiminin, “halk Đslam'ı” ya da “geleneksel Đslam”
anlayışına sahip oldukları dile getirilebilir. Bu durumu ispatlayan unsurlardan birisi, toplumda
yaygın olarak uygulanan birtakım dini merasimlerdeki (mevlit, hatim, cenaze, nikâh, Yasin
okuma, devir vs.) din görevlilerinin aktif fonksiyonlarıdır. Ancak, din görevlilerinin bu
faaliyetlere katılmalarında birtakım zorunlulukların da (toplumsal baskı, maddi sıkıntı vs.)
olduğu inkâr edilemez.
Din görevlilerinin mevlit ve diğer dini merasimlere (cenaze, hatim, nikâh, Yasin, devir
vs.) katılması durumunun, mesleki bilgilendirme süreci içine girilmesi sonucunu
doğurabilmektedir. Bu tür merasimlerin varlık derecesinin azlığına göre, bilgilenme düzeyinin
düşme ihtimali bulunmaktadır.
Toplumsal yaşamın birçok evresinde (doğumda ezan okunması, nikâh, cenaze merasimi,
mevlit, Yasin, hatim, devir vs.), din görevlilerine ihtiyaç duyulmasının, din görevlilerini
bilgilenme (Kur’an ezberini artırma, Mevlit’i ezberleme vs.) açısından motive ettiği dile
getirilebilir.
Araştırma kapsamına dâhil edilen din görevlilerinin çoğunluğunun, kırsal kesimde
vazifeli olduğu bilinmektedir. Kur'an'ın parayla okunmasıyla ilgili, daha çok büyük yerleşim
yerlerinde bir talebin olması ve dolayısıyla çoğu din görevlisine, bu yönde bir isteğin
gelmemesi, bu konuda olumsuz bir tavrın takınılmasına neden olabilir.
Genel olarak, devlet memurlarının maaş durumları göz önünde bulundurulduğunda,
parayla ilgili bir ihtiyacın her zaman olacağı tahmin edilebilir. Din görevlileri de, 657 sayılı
Devlet Memurlar Kanunu’na tabidirler ve ücret konusunda diğer memurlara yakın bir ücret
almaktadırlar. Đhtiyaç olması halinde paranın alınabileceği biçiminde bir yanıtın verilmiş
olması, Đslam hukuku (fıkıh) açısından bir bilgisizliğin din görevlileri arasında yaygın
olduğunu göstermektedir. Çünkü Đslam fıkhına göre, bir konuda aşırı ihtiyaç halinde “haram”
addedilen şeyler alınır veya hüküm verilir. Bahsedilen bu hususlar, çok özel olup sayısı azdır.
Buna göre; birçok eserde, para karşılığı Kur'an okuma genellikle tasvip edilmezken, ya
belirtildiği gibi davranılmak istenmemekte ya da kişisel birtakım yorumlarla, hareket alanı
genişletilmeye çalışılmaktadır. Zamanın harcanmasına neden olduğu için, bu işlerin
karşılığında para alınabileceğini belirten din görevlileri bulunmaktadır. Bu düşüncenin,
fıkıhtaki hükümlerin esas alınması sonucunda ortaya çıkmış olduğu söylenebilir
(Özcan,1989,546–561). Ancak, özellikle imam-hatiplerin dini gece ve günlerde yapılan
faaliyetlere katılması, onların görevleri (DĐBMTTGÇY,1985,71–72) arasında yer almaktadır.
19
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
Israr edilmesi durumunda, din görevlisinin para alabileceği belirtilmiş olmasına rağmen,
bu görüşün gerçeği tam olarak yansıtmadığı söylenebilir. Çünkü mevlit, hatim, Yasin okuma
gibi faaliyetlerde, din görevlisi kendisine belli miktarda para verileceğini bilmekte ve ona
göre davranmaktadır. Kur'an okutan kişi de, din görevlisinin bu işi ücretsiz olarak
yapmayacağını düşünmektedir. Dolayısıyla iki taraf arasında “görülmeyen bir anlaşma”nın
var olduğu söylenebilir.
Sonuç olarak; nikâh, mevlit, hatim, Yasin, devir, cenaze (teçhiz-tekfin) gibi dini
merasimlerin yerine getirilmesi ve bu hizmetler karşılığında ücret alınmasıyla ilgili farklı
görüşler etrafında birleşildiği görülmektedir. Bu merasimlerin yapılması karşılığında ücret
alınabileceği görüşünü paylaşanlar, din görevlilerinin yaklaşık yarısına yakın bir orana
tekabül etmektedir. Bu merasimlerin aslından saptırılıp, “para kazanma aracı” haline
getirilmiş olduğu kanaatini dile getirenlere de rastlanmaktadır. Bahsedilen merasimler
karşılığı para alınmasının, din görevlilerini itibar kaybına uğrattığı da özellikle ifade
edilmektedir. Din görevlilerinden bir kısmı, bu dini merasimlerden bazılarının “bidat”
olduğunu ve kesinlikle yerine getirilmemesi gerektiğini belirtmişlerdir. Önemli bir kesim de,
önceden pazarlık yapılmaması koşuluyla veya “hediye olarak” para alınabileceğini ifade
etmiştir. Bu törenlerle ilgili, halkın yanlış bir bilgilenme içinde olduğu görüşü de yaygın
olarak paylaşılmaktadır. Bazıları, bu merasimlerin bir “vesile” gibi algılanabileceğini ve bu
sayede dini bakımdan uyulması gerekli olan kuralların anlatılabileceğini ileri sürmüşlerdir.
Din görevlilerini, yerine getirilen birtakım dini merasimler karşılığı ücret almaya iten
nedenlerden birisinin, din görevlilerine ödenen maaşın azlığı olduğu ileri sürülebilir. Maaşın
arttırılması, din görevlilerinin itibar yönüyle birtakım avantajlar kazanmaları sonucunu
doğurabilir.
Kaynakça
ADAM, Hüdaverdi (2001), “Ölüm ve Hakkında Bazı Meseleler”, Köprü, Sayı: 76, Güz,
http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Sayi&SayiNo=76
AYMUTLU, Ahmed (1995), Süleyman Çelebi ve Mevlid-i Şerif, Đstanbul: Milli Eğitim
Bakanlığı Yayınları.
BEŞER, Faruk (1997), Fıkıh Penceresinden Fetvalarla Çağdaş Hayat, Đstanbul: Nun
Yayınları.
BUYRUKÇU, Ramazan (1995), Din Görevlisinin Mesleğini Temsil Gücü, Ankara: Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları.
20
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
CANAN, Đbrahim (1993), Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte, Cilt: 17, Đstanbul: Akçağ
Yayınları.
CĐLACI, Osman (2001), Dinler ve Đnançlar Terminolojisi, Đstanbul: Damla Yayınevi.
ÇAĞATAY, Neşet (1995), “Đslam'da Mevlid Okutma Geleneği”, Güncel Konular Üzerine
Makaleler, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, ss.357–361.
DEMĐRKOL, Bekir (1996), Diyanet Đşleri Başkanlığı'na Bağlı Đmam ve Müftülerin Liderlik
Davranışları (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü.
DĐYANET ĐŞLERĐ BAŞKANLIĞI 1996 YILI ĐSTATĐSTĐKLERĐ (DĐB1996YĐ) (1997), Ankara:
Diyanet Đşleri Başkanlığı Yayınları.
DĐYANET ĐŞLERĐ BAŞKANLIĞI GENELGESĐ 1995/1 (DĐBG1995/1) (1995), Ankara:
Diyanet Đşleri Başkanlığı Yayınları.
DĐYANET ĐŞLERĐ BAŞKANLIĞI MERKEZ VE TAŞRA TEŞKĐLATI GÖREV VE ÇALIŞMA
YÖNERGELERĐ (DĐBMTTGÇY) (1985), Ankara: Diyanet Đşleri Başkanlığı Yayınları.
DĐYANET ĐŞLERĐ BAŞKANLIĞI MEVZUATI (DĐBM) (1989), Ankara: Diyanet Đşleri
Başkanlığı Yayınları.
ERDĐL, Kemalettin (1995), Yaşayan Hurafeler, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
ERGĐNER, Gürbüz (2004), “Bir Halkbilimcinin Gözünden Ölüm”, Cogito (Ölüm: Bir
Topografya), ss.286–292
KARACA, Faruk (2000), Ölüm Psikolojisi, Đstanbul: Beyan Yayınları.
KÖYLÜ, Mustafa (1989), Din Görevlilerinin Mesleki Problemleri (Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi), Samsun: Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
ÖRNEK, Sedat Veyis (2000), Türk Halkbilimi, Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları.
ÖZCAN, Mevlüt (1989), Din Görevlisinin El Kitabı, Đstanbul: Sabır Yayınları.
RĐYAZÜS'SALĐHĐN (RS) (Tarihsiz), Cilt:2, Ankara: Diyanet Đşleri Başkanlığı Yayınları.
SANTUR, Meltem E. (Cingöz) (1998), “Anadolu’nun Bazı Yörelerinde Gerdek Sabahı
Gelinle Đlgili Adet ve Uygulamalar Üzerine Bir Atlas Denemesi”, Türk Halk Kültürü
Araştırmaları 1997, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, ss.133–169
TALU, Mehmet (1997), Dini Meselelerimiz, Cilt:1, Đstanbul: Fatih Kitabevi.
TAPPER, Nancy-Richard TAPPER (1996), “Peygamber'in Doğumu: Türk Đslam’ında Ritüel
ve Cinsiyet (Antropolojik Bir Bakış)” (Çeviren: Hülya Küçük), Türkiye Günlüğü, S:40,
Mayıs-Haziran, ss.40–57.
21
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi
www.e-sosder.com
Y. 2004 C.3 S.7 (1-22)
TATLILIOĞLU, Durmuş (1989), Din Görevlilerinin Sosyo-Ekonomik Yapılarına Sosyolojik
Bir Yaklaşım (Sivas Đli Örneği) (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Sivas: Cumhuriyet
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
TEZCAN, Mahmut (1974), Türklerle Đlgili Stereotipler (Kalıp Yargılar) ve Türk Değerleri
Üzerine Bir Deneme, Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları.
TEZCAN, Mahmut (1997), Kültürel Antropoloji, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
TOYGAR, Kamil (1982), “Türkiye’de “Mevlid” Çevresinde Meydana Gelen Folklorik
Unsurlar”, II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, IV. Cilt: Gelenek,
Görenek ve Đnançlar, Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, ss.517–534.
TÜRK DĐL KURUMU (TDK) (1998), Türkçe Sözlük, Cilt:1, Ankara: Türk Dil Kurumu
Yayınları.
TÜRKÖNE, Mümtaz'er (1995), Osmanlı Modernleşmesinin Kökleri, Đstanbul: Yeni Şafak
Yayınları.
YASA, Đbrahim (1969), Yirmibeş Yıl Sonra Hasanoğlan Köyü-Karşılaştırmalı Bir
Toplumbilimsel Araştırma, Ankara: Ankara Üniversitesi SBF Yayınları.
YEL, Ali Murat (1995), “Đslam'da Büyük ve Küçük Gelenekler” (Çev: Ali Coşkun), Bilgi ve
Hikmet, Sayı:10, Bahar, ss.40–62.
YILDIZ, M.Cengiz (1999), Din Görevlilerinin Sorunları ve Beklentileri Üzerine Sosyolojik
Bir Araştırma: Elazığ Uygulaması (Basılmamış Doktora Tezi), Elazığ: Fırat Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü.
YÜCEL, Đrfan (1994), “Diyanet Đşleri Başkanlığı”, Đslam Ansiklopedisi, Cilt:9, Đstanbul:
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, ss.455–460.
ZUHAYLĐ, Vehbe (1994), Đslam Fıkhı Ansiklopedisi, Cilt:2, Đstanbul: Risale Yayınları.
22