Türk Dili II - Ekampus

Türk Dili II
(MEP184)
Yazar:
Doç.Dr.Mehmet Mehdi Ergüzel
S1
MEP184-H14-1
SAKARYA ÜNİVERSİTESİ
Adapazarı Meslek Yüksekokulu
Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları
Sakarya Üniversitesi’ne aittir.
"Uzaktan Öğretim" tekniğine uygun olarak hazırlanan bu ders içeriğinin
bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan ders içeriğinin tümü ya da
bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt
veya başka şekillerde çoğaltılamaz,
basılamaz ve dağıtılamaz.
Copyright
© 2005 by Sakarya University
All rights reserved
No part of this course content may be reproduced
or stored in a retrieval system, or transmitted
in any form or by any means mechanical, electronic,
photocopy, magnetic, tape or otherwise, without
permission in writing from the University.
Sürüm 1
Sakarya........ 2005
S1
MEP184-H14-1
Anlatım Biçimleri
Bu Haftanın Hedefi:
Bu Haftanın Materyalleri
Bu haftaki dersimizde kullanacağımız bir
materyal bulunmamaktadır.
Kullanılan semboller
Animasyon
Soru
Veritabanı
Bağlantılı Soru
Simülasyon
Püf Noktası
1
MEP184-H14-1
Sözlü Anlatım Türleri
1.3. İnceleme Yazıları
1.3.1 Röportaj : Bir yeri, bir sanat eserini veya sanatçıyı araştırmak, incelemek, gezip
görmek yoluyla tanıtan; ayrıntılı bir biçimde okuyucuya sunan edebî yazılara röportaj
denir.
Son yıllardaki radyo, televizyon gibi basın yayın organlarının yaygınlaşması ile oldukça geniş
bir şekilde kullanılan bir tür olmuştur.
Röportaj yazarı röportajını tıpkı hikâyelerde olduğu gibi bir plân içinde düzenler. Yerine
göre fotoğraf, resim gibi objeleri de yazısında kullanır.
Röportaj gözlem ürünü olduğu için röportajcı kendi gözlemlerini de yazısına katabilir.
Ancak bu gözlemlerini yazarken tarafsız olmaya özen göstermelidir. Röportaj diğer; gezi,
anı, hikâye, roman gibi edebî türlerden yararlanır. Açıklama, tanık gösterme, betimleme,
tahkiye gibi anlatım yollarını kullanır.
Röportaj tek bir yazı olabileceği gibi bir dizi şeklinde de olabilir. Röportajı yapacak kişi
önceden soracağı soruları hazırlar. Daha önce o kişi hakkında bilgi toplar. Sorular herkesin
merak ettiği sorular olmalıdır. Röportaj türü gazetecilerin ve gazetelerin vazgeçemediği bir
türdür. Gazetelerde sık sık çeşitli kişilerle, çeşitli konularda röportajlara rastlanır.
1.3.2 Biyografi : Ünlü bir kişinin hayatının anlatıldığı edebî yazılara biyografi denir.
Biyografide ele alınan kişinin hayatı, eserleri başka bir yazar tarafından ele alınır,
eserlerinden çok kişinin hayatı bir roman gibi olay ağırlıklı olarak yazılır. Biyografi yazarı,
yazısında tanıtacağı kişinin hayatını ve eserlerini araştırması, onlar hakkında bilgi
toplamasıyla yazısını oluşturur.
Kişi, kendi hayatını yine kendisi kaleme alırsa bu yazıya “otobiyografi” denir.
Otobiyografiyi anı (hatıra) türünden ayrı tutmak gerekir. Otobiyografide yazar kendini
anlatır, olayın ağırlığı kendisidir. Ancak anıda yazar yaşadığı dönemin olaylarını, kişilerini
anlatır.
1.3.3 İnceleme : Sanat, bilim gibi çeşitli konularda yapılan incelemenin sonucunu
açıklayan
yazılara
inceleme
yazısı
denir.
Bizde metin inceleme çalışmaları, daha çok roman ve diğer edebî türler için orta öğretim
kurumlarındaki edebiyat derslerinde, öğrenciler tarafından yapılır.
Roman incelemesi şu şekilde yapılır:
1.
2.
3.
4.
5.
6.
Romanın adı, yazarı, yayım tarihi, sayfa sayısı.
Romanın adı, yazarı, yayım tarihi, sayfa sayısı.
Romanın yazılış amacı.
Romanın türü.
Romanın konusu, ana düşüncesi.
Romandaki mekân ve zaman.
2
MEP184-H14-1
7. Roman kahramanlarının ruhî ve fizikî özellikleri.
8. Yazarın üslubu.8. Kısa özet.
9. Sonuç bölümünde, roman hakkında okuyucunun düşüncesi ve romanın ana düşüncesi
yer alır.
1.4. Duygu Ağırlıklı Yazılar
1.4.1 Şiir : Çok eski tarihlerden itibaren söylenen, yazılan bir edebî türdür. Bu bakımdan
edebî türler içinde en eskisidir. Şiir bir çeşit söz söyleme sanatıdır. Şiirde şair; duygularını,
coşkularını etkili bir dille, bazı şiir kurallarına bağlı kalarak söyler, yazar. Şiir hemen
hemen her konuda yazılabilir, söylenebilir.
Dilimize Arapçadan giren şiir, (şi’r) kelimesi “ hissetmek, duymak, bilmek, sezmek”
anlamına
gelmektedir.
Şiirin karşılığı olarak Batı dillerine ( Fransızca, İngilizce ) Yunancadan geçmiş olan ve şiirin
karşılığı olarak kullanılan “Poem” kelimesi “yapmak, imâl etmek, uydurmak, yaratmak”
anlamındaki Yunanca “poiéo” köküne dayanır.
Eski bir şiir geleneği de Çin'e dayanır. Çincede şiir için “şı” “söz” anlamına gelen ve bunun
konuşmasıyla ilgili bulunduğunu belirleyen bir göstergeyle dile getirilmektedir.
Şiir, bir milletin her dönemindeki örneklerinde dilin belli yönlerinden ve imkânlarından
yararlanır. Şiir, her milletin ortak değerlerini, dil özelliklerini taşımakla birlikte evrensel
özellikler de taşıyabilir. Dünya edebiyatlarına baktığımızda Batı’nın Goethe’sinden,
Shakespeare’ine ve bizdeki Yunus Emre’mizden çeşitli izleri şiirlerinde görmek
mümkündür.
Şiirde şair, kelimeleri günlük dildeki anlamlarından çıkararak ona farklı anlamlar yükler. Bu
anlamı; şiirdeki bazı kurallarla, vezin (ölçü) nazım birimi, kafiye (uyak) gibi, süsleyerek
ahenkli bir bütünlük, özgünlük kazandırır, okuyucuya sunar.
Şiirler konularına göre şu bölümlere ayrılır:
1.
2.
3.
4.
5.
Lirik şiir,
Didaktik şiir,
Satirik şiir,
Pastoral şiir,
Epik şiir.
1. Lirik Şiir : Duygu ve düşünceleri coşkulu bir şekilde anlatan şiir türüdür. Eski Yunan’da
şiirler “Lir” denilen bir çalgıyla söylendiği için buradan türeyerek, “lirik” adını almıştır.
Duygu ve düşünceleri coşkulu bir şekilde anlatan şiir türüdür. Eski Yunan’da şiirler “Lir”
denilen bir çalgıyla söylendiği için buradan türeyerek, “lirik” adını almıştır.
Batı edebiyatında bu tarzda şiir yazan başlıca şairler şunlardır: Victor Hugo, Lamartine, A.
De Musset... Türk edebiyatında ise; Nedim, Yunus Emre, Karacaoğlan, Fuzuli, Yahya
Kemal... önemli temsilcilerindendir.
3
MEP184-H14-1
SEN SEN SEN
Bir dağ başı yalnızlığı yaşıyorum yeniden
Dağ başı yalnızlığı ölümden beter.
Hiç kimse aramasa sormasa beni
Sen gelsen yeter.
Huzur ellerinin güzelliğidir,
Gözlerin karşımda bir mutluluk denizi,
Her sabah soframızda ekmeğimizi,
Sen dolsan yeter.
Çaresizlik bende sonsuz kördüğüm,
Bende sabır, sende naz,
Gündüzden vazgeçtim, düşümde biraz
Bir yüz görümlüğü sen olsan yeter.
Hiç kimse bilmese şair gönlümün
Sende karar kıldığını
İçimin şerha şerha yarıldığını
Sen bilsen yeter.
Bir gün duysan bittiğimi, tükendiğimi
Çıkıp gelsen uzaklardan, korkak ürkek
Bir incecik dal gibi üstüme titreyerek
Eğilsen yeter.
Yavuz Bülent BAKİLER
Didaktik Şiir : Okuyucuya çeşitli konularda bilgi vermek için yazılan öğretici şiirlere denir.
Bu şiirlerde şairler öne sürdüğünü okuyucuya kabul ettirmek ister. Manzum fabl, yergi
(satirik) şiirler de didaktik şiir türüne girer.
Batı’da, Eski Yunan’da The Ogonia, Virgilius, Hesiodos; Fransız edebiyatında Boileau; Türk
edebiyatında ise Yusuf Has Hacib, Âşık Paşa, Ziya Paşa, Tevfik Fikret, Mehmet Akif... bu
türün önemli şairlerindendir.
Satirik Şiir : Kişi ya da toplumun aksayan yönlerini eleştirmek amacıyla yazılan şiirlere
denir.
Pastoral şiir : Köy, kır hayatını; tabiat güzelliklerini anlatan şiirlere denir. Türk
edebiyatında kır Kemalettin Kamu’nun “Bingöl Çobanları” isimli şiiri, bu türün güzel bir
örneğidir.
Pastoral şiirin iki çeşidi vardır: Kır ve tabiat sevgisini anlatanlara “idil” ; çobanların
hayatını karşılıklı konuşmalarla dile getirene ise “eglog” denir.
Epik şiir : Kahramanlık, yiğitlik gibi millî duyguları dile getiren şiirlere denir. Epik şiirler
destan niteliğindedir.
4
MEP184-H14-1
ki türlü destan vardır:
1-Doğal destan,
2-Yapma destan.
Doğal destan : Çok eski devirlerde milletlerin vicdanlarında derin izler bırakan tarihî,
sosyal, doğal felâket gibi sebeplerden ortaya çıkan acıları, coşkuları dile getiren şiirlerdir.
Türk edebiyatının en önemli yapma destanları şunlardır:
Saka Destanı : Alp Er Tunga, Şu Destanı,
Hun Destanı: Oğuz Kağan Destanı,
Gök-Türk Destanı : Bozkurt, Ergenekon Destanı,
Uygur Destanı : Türeyiş, Göç Destanı.
Yapma destan : Herhangi bir şair tarafından destan kurallarına uygun olarak yazılmış
şiirlere denir. Mehmet Akif Ersoy'un Çanakkale Şehitlerine, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Üç
Şehitler Destanı, İstiklâl Savaşı, Ceyhun Atuf Kansu’nun Sakarya Meydan Savaşı...
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
- Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’yaKaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayasızca tahaşşüt ki ufuklar kapalı!
Nerde- gösterdiği vahşetle, “Bu, bir Avrupalı!”
Dedirir- Yırtıcı , his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahpesi, yahut kafesi!Eski dünya, Yeni dünya, bütün akvam-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi? Hakikat mahşer,
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında;
Ostralya’yla beraber bakıyorsun Kanada!
Çehreler başka lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani tauna da züldür bu rezil istila..
Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-ı asîl,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefîl.
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harap.
5
MEP184-H14-1
Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-ı asîl,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefîl.
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harap.
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı, göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sis-i İlâhî o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir, mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi;
“O benim sun-i bedîim, onu çiğnetme!” dedi.
Asım’ın nesli... diyordum ya... Nesilmiş gerçek;
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar.
O, rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
BİR HİLÂL uğruna, ya Rab, ne GÜNEŞLER batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i...
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe!” desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitap...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb
“Bu taşındır.” Diyerek Kâbe’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namiyle,
Kanayan lâhdine ceksem bütün ecramiyle:
Ebr-i nisanı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ haşre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebrîz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları, sarsam yarana....
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
6
MEP184-H14-1
Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletin;
Şarkın en sevgili sultanı Salahaddin’i,
Kılıçaslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki İslâmı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki rûhunla beraber gezer ecramı adın;
Sen ki, âsâra gömülsen taşacaksın... Heyhat!
Sana gelemez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğuşunu açmış duruyor peygamber.
Mehmet Akif ERSOY
2.1 Konferans
Konuşmacı tarafından hazırlanan, belli bir amaca yönelik, belli bir konuda dinleyicileri
bilgilendirmeyi amaçlayan hazırlıklı konuşmalara konferans denir.
Konferans hemen hemen her konuda verilebilir. Konferansı verecek kişinin hazırlıklı olması
konunun araştırmasını yapması gerekir. Konuşmasını belli bir plana göre düzenleyip
dinleyicilere sunması gerekir.
2.2. Sempozyum
Belli bir konuda en az üç kişinin bir araya gelerek yapmış olduğu konuşmaya sempozyum
denir. Sempozyumda değişik kişiler bir dizi konuşma yaparak okuyucuları bilgilendirir.
Günümüzde üniversitelerde, devlet kuruluşlarında çok yapılan bir konuşma türüdür.
Konuşmalarda en az üç kişi, en fazla altı- yedi kişi bulunur. Her konuşmacıya konuşması için
belli bir süre verilir. Sempozyumu bir başkan yönetir. Sempozyumun sonunda forum da
yapılabilir.
2.3. Mülâkat ( Görüşme )
Kendi alanında ünlü, uzmanlaşmış kişilerle yapılan görüşmeye ve bu görüşmeye dayanan
yazılara mülâkat denir.
Mülâkat yaparken şu özelliklere dikkat edilir:
Mülâkatı yapacak kişi önceden hazırlık yapmalıdır. Soruları önceden hazırlamalı, sorular,
açık, anlaşılır ve doğru olmalıdır. Yorucu, usandırıcı, konuyla alâkası olmayan sorular
sorulmamalıdır. Mülâkatı yapacak kişi, konuşmaları yazmalı veya teybe kaydetmelidir. Daha
sonra da fazla vakit geçirmeden bu konuşmayı düzenleyip yazıya dönüştürmelidir.
2.4. Kongre
Konuyla ilgili birçok kişinin katıldığı, belli zaman aralıklarında gerçekleştirilen, dinleyicileri
bilgilendirmeyi amaçlayan konuşmalara, kongre denir. Türk Dil Kurultayı, İktisat Kongresi,
Türkoloji Kongresi...
7
MEP184-H14-1
Konuşmalara konuşmacılardan ve delegelerden başka dinleyiciler de bulunur.
Kongrede karşılıklı bilgi alışverişinde bulunulur. Konuşmacılar, konularının uzmanı kişilerdir
ve ileri sürdüğü konuyu ispatlamaya çalışır. Konuşmacıların yaptığı konuşmalara bildiri
(tebliğ) denir. Sunulan bildirinin sonunda sorulu-cevaplı bir tartışma da yapılabilir.
Bu bildiriler daha sonra kitapçık şeklinde yayımlanabilir.
Yazılı Anlatım Çalışması
Kompozisyon / Uygulama
Uygulama
“Lisan yani dil, gerçek etkinliğini düşüncede gösterir. Düşünceyi ortaya çıkaran, ileri
götüren, onun kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlayan yalnızca dildir. Düşünce ve konuşma,
karşılıklı olarak birbirini etkilediğinden her ikisinin de gelişimi sürekli olarak bir ilerleme
gösterir. Büyük düşünürler, büyük düşünce eserlerini ancak yetkin bir dil aracılığı ile
kurabildikleri gibi, gerçek bir düşünce etkinliğini de ancak dilini geliştirebilen toplumlar
gösterebilmektedir.”
Soru: Yukarıdaki metnin ana düşüncesi nedir? İki cümle ile açıklayınız.
Uygulama
1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yazım yanlışı yapılmamıştır?
a.
b.
c.
d.
e.
Ahmet 4 Nisan 1990 Perşembe günü doğmuştur.
30’uncu filiminde zirveye ulaşmış.
Cenk’te mi yanlış çözmüş soruyu?
Aynı hatayı 6’ıncı kez yaptın, aferin!
Ben de gördüğünüz şey neşenin yansımasıdır.
Sorunun Cevabını görmek için bir sonraki sayfayı tiklayın
Sorunun Cevabı
A. Ahmet 4 Nisan 1990 Perşembe günü doğmuştur.
Diğer şıklardaki imlâ yanlışları şunlardır:
B. 30’uncu filiminde zirveye ulaşmış.
Yukarıdaki cümlede “filim” kelimesi “film” şeklinde yazılmaydı.
C. Cenk’te mi yanlış çözmüş soruyu?
Yukarıdaki cümle, “Cenk de mi yanlış çözmüş soruyu?”şeklinde yazılmalıydı. Çünkü de/
da bağlaçları daima ayrı yazılır; hiçbir zaman te/ ta şeklinde yazılmaz.
8
MEP184-H14-1
D. Aynı hatayı 6’ıncı kez yaptın, aferin!
Yukarıdaki cümlede sıra sayı sıfatı olan kelime 6’ncı şeklinde yazılmalıydı. Çünkü altı
kelimesinin sonu “ı” ile bitiyor.
E. Ben de gördüğünüz şey neşenin yansımasıdır.
Yukarıdaki cümlede “Ben de” kelimesi “Bende” şeklinde yazılmalıydı. Çünkü buradaki
“de” hâl ekidir ve hâl ekleri de bitişik yazılır.
9