Kıskançlık, Nereye Kadar?

AİLE / Prof. Dr. Sefa SAYGILI
Kırklareli Üniv. Sağlık Yüksekokulu Öğretim Üyesi
Kıskançlık, Nereye Kadar?
M
ehmet Doğan’ın “Büyük Türkçe
Sözlük”ünde eşler arasındakine tekabül eden kıskançlık, “sevdiği, sahip olduğu veya münasebet halinde bulunduğu şeyin
başkalarıyla aynı tür ilişkiler içinde olmasına
katlanamamak” olarak tarif edilmiş. Sokolof’a
göre kıskançlık, “İnsanın en az bilinen duygusu
ve üzerinde en az konuşulan davranışıdır. Bir
muammadır.” Descartes ise, “Kıskançlık, sahip
olduklarını koruma isteğinden kaynaklanan bir
tür korkudur.” diyor.
Her insanda az veya çok kıskançlık duygusu
vardır. Karşısındakini ya sevgiden dolayı veya
136 HAZİRAN 2014
“Sende var bende niçin yok?” diye kıskanır. Bizim konumuz ise aile içinde olan ve birinci gruba giren kıskançlıklar.
Aslında dozunda olan kıskançlık normaldir
ve sevginin, bağlılığın bir göstergesi olarak kabul edilir. Yazar ve evlilik danışmanı David R.
Mace “Normal kıskançlık, pek çok evliliği kurtarmış bir emniyet supabıdır. Anormal kıskançlık ise yıkıcı bir saplantıdır ve tedavi edilmesi
gerekir.” demektedir.
Bir ev hanımı düşünelim. Kocasını seviyor,
onunla iyi anlaşıyor. Fakat hayatının erkeğinin bir
gün başka kadınlarla birlikte olduğunu öğreniyor.
O zaman bu hanımın kanı beynine sıçrayacak, o
kadınları kıskanacaktır. Bu normal bir tepkidir.
Kocasına kıskançlık duymaması elinde değildir.
Çünkü bir ailenin geleceği erkeğin tutumuna bağlıdır. Evin hanımı, burada yuvasını koruma içgüdüsünden doğan bir kıskançlık içindedir.
Aşırı ölçülere kaçmadıkça kıskançlık doğal
bir duygu olarak kabul edilmelidir.Hata hayata renk katar, insanların kendilerine çekidüzen
vermelerini sağlar. Dozunda kıskançlık, sevgi
belirtisidir ve yakın ilişkileri koruma altına alır.
Kıskançlığın olmadığı evliliklerde, aile bağları zayıftır. Kadın ve erkek, “kıskanılarak” bir sahiplerinin bulunduğunu hisseder ve hatırlarlar.
3 yıllık evli bir hanım, “Kocam ara sıra beni kıskanmasaydı, çok üzülürdüm.” demişti. “Hâlbuki
kıskanması, onun beni hâlâ çekici bulduğunu
ve sevdiğini kabul etmesi anlamına gelir. Laf
olsun diye onunla evli olmadığımızı gösterir.
Bundan iyi iltifat olur mu?” diye de eklemişti.
Bir erkek ise, işe gidiyorum diye evden çıkıyor ve evin etrafına gizlenerek “Eve girecek ve
eşi ile ilişki kuracak” erkeği suçüstüne yakalamaya çalışıyordu. Birinde, “Ben 3 gün yokum,
şehir dışına gidiyorum.” diye çıkmış ve birkaç
saat geçince aniden eve girerek dolapları, kapı
arkalarını didik didik aramıştı.
Kıskançlık Neden?
İdeal evliliklerin temelinde, dozunda kıskançlık ve eşin sadakatine güven duygusu bulunur. Bu ikisi bir arada yer almalıdır. Evlilikte
güvensizliğe yer yoktur. Kıskançlık ve güvensizlik aşırıya vardı mı çekilmez olur. İnsanlar birkaç sebeple kıskançlıklarını aşırıya vardırırlar.
Gerçekten karısını kıskanmayan erkek azdır.
Bir hanım hastam, “Kocam beni hiç kıskanmıyor,
mini etek giymem için zorluyor.” demişti. Bu
evlilik uzun sürmedi ve ayrıldılar.
Hastalık derecesinde eşini kıskanan kişilerin
aynı zamanda kendilerine güvenleri yoktur. Bu
kişiler şiddetli kıskançlık göstererek, kendilerine olan güvensizliklerini gizlemeye çalışırlar.
Ünlü eğitimci Margaret Mead, “Kişinin kendine
olan güveni ne kadar az olursa, kıskançlığa da o
kadar meyilli olur.” demektedir. “Kıskançlık, duyulan aşkı ölçen bir barometre değildir. Daha
çok seven kişinin kendine güvensizliğini gösterir. Kökeninde güvensizlik ve aşağılık duygusu
yatan bir olumsuz duygudur.”
Kıskançlığın olmaması tabii ki problemdir,
ama yanlış kullanıldığında çok yıkıcıdır. Abartıldığında sevgi gibi yapıcı bir duygunun zıddı
haline gelebilir. Sadece kıskananı değil, kıskanılanı da yıpratır. Devamlı aldatılmak düşüncesi ile yaşamak kesinlikle dayanılmazdır. Bu tip
insanların hayal güçleri sürekli menfi yönde
çalıştığı için sevgiye dayanan ilişki onlara mutluluk değil, hüzün verir. Hatta onların hayattan
bezmelerine bile yol açabilir. Kıskançlık saplantı halini aldığı zaman, çiftleri birbirine bağlayan
değil, ayrılığı hızlandıran ciddi bir hastalık haline gelmiş demektir.
Kocasının; kadın olsun, erkek olsun, başka
bir kişi ile vakit geçirmesine katlanamayan bir
kadın hastam olmuştu. Artık hiç yeni arkadaş
edinmiyorlar, eskilerle de giderek daha az görüşüyorlardı. Herkesi çevrelerinden uzaklaştırmış, tek başına kalmışlardı. Bütün bunların, yönetici olan kocasının başarısı ile aynı zamanda
gelmesi tabii ki bir tesadüf değildi. Çocukları
da artık iyice büyüdüğü için kendini yalnız ve
işe yaramaz hissetmeye başlamıştı. Yapacak
bir işi de yoktu. Kendini değersiz görüyordu.
Kocasını kaybetme duygusu onu aşırı bunaltıyordu.
Böyle bir hanım kocasını 24 saat kontrol altında tutuyordu. Bir gün cep telefonu ile aramış,
o sıra tehlikeli bir kavşakta araba kullanmakta
olan eşi cevap veremeyince bir hayli sıkıştırmış,
hangi hanımla başbaşa ne yaptığını sormuştu.
Bazı aşırı kıskanan tipler ise aslında kendileri eşlerini aldatmaktadır. Bunu bastırma amacıyla eşine yansıtmaktadır. Kendisi yaptığı için
herkesin ihanet edebileceği kanısındadır. Herşeyden anlam çıkarır, tartışır, kavga eder. Eşi ha-
somuncubaba 137
kettiği cevabı ona verir, ama yine aldırış etmez.
Bazen kaba kuvvete, dayağa başvurur.
Kıskançlık çok aşırıya varmışsa bir paranoya
vakası ile karşı karşıyayız demektir. Bu tipler
aşırı gururlu, geçimsizdir, kendini üstün görür,
şüpheci ve evhamlıdır. Herşeyden olmadık anlamlar çıkarırlar. Yolda yürürken bile eşlerini
gözaltında tutarlar. Çevredeki erkeklere veya
kadınlara bakıp bakmadıklarını kontrol ederler.
Eve gelince perde ile oynanıp oynanmadığını
araştırır, pencereden hangi erkeği gözetlediği konusunda hesap sorarlar. Kocası biraz geç
gelse, hangi kadınla birlikte olduğu konusunda
onu bunaltırlar.
Böyle bir hastam, oldukça dindar ve kapalı
hanımını çok sıkıştırıyordu. Eve habersiz ani
baskınlar yapıyor, kanepelerin altına varıncaya kadar “yabancı erkek” arıyordu. Hanımının yüzünü gözünü inceleyerek “sevişme izi”
araştırıyordu. Kadının yeminlerine, yalvarmalarına aldırış etmiyordu. Bir gün kadıncağızı
dövmeye kalkınca, yakınları onu muayene
için getirmişti. Teşhis, paranoyaydı. Tedavisi
için hastaneye yatırmak gerekiyordu. Çünkü
bu tipler ne hastalığını kabul ederler, ne de
ilaç kullanırlar.
Yaşlılıkta değişik sebeplerle ortaya çıkabilen
demans (bunama) hallerinde de hastalık derecesinde kıskançlık görülebilmektedir. Unutkanlık ve evini bulamama gibi bunama belirtileri
gösteren aksakallı yaşlı erkek hastam, 50 yıllık
evliliklerinde kıskanç değilken, birden değişmiş, 70 yaşındaki hanımını kıskanmaya, zina ile
suçlamaya başlamıştı. Zorla ikna edilerek doktora getirilmiş ve çektirdiğimiz beyin tomografisinde aterosklerotiken farktlar (beyin damar
sertliğinden dolayı kansız kalmasına bağlı ölü
kısımlar) ve atrofi (beyin hücrelerinde belirgin
eksilme) dikkati çekmişti.
Alkol ve bağımlılık yapan maddeleri uzun
süre kullanan kişilerde de eşini aşırı ve patolojik derecede kıskanma görülebilir. Üstelik bu kişiler, eşlerini hiç olmadık kişilerden kıskanırlar.
138 HAZİRAN 2014
Ne Yapmalı?
Kıskançlık konusuna ılımlı yaklaşmak gerekir. Her şeyi karşılıklı konuşarak mantıklı bir
yola oturtmak en uygunudur. Kıskançlığı hezeyana çevirmeden, bunu tek başına çözemeyeceğini bilmelidir. Eşi ile diyalogla orta yolu
bulmaya çalışmalıdır. Eşler, çekinmeden birbirlerine duygu ve düşüncelerini açmalı, doğruyu
yanlışı beraberce ayıklamalıdırlar.
Aşırı kıskanmayı sevginin bir yolu olarak
görmemeli aksine sevgiyi gideren bir unsur
gibi değerlendirmelidir. Çiftlerden birinin devamlı olarak diğerinden şüphe etmesi, onu
izlemesi, her hareketinin ve sözünün altında başka bir anlam araması her iki taraf için
de gerçekten zordur. İnsanların birbirlerinin
günlük hayatları ile ilgilenmeleri duydukları
yakınlığın bir sembolüdür. Çiftler elbette birbirlerine soru sorabilirler. Ama soruların asla
sorgulama halini almaması, insanları bunaltmaması gerekir.
Çevrelerinde aşırı kıskanç olarak görülen
kişinin neler hissettiğini, niçin böyle yaptığını
yakın dostları ile paylaşmasında, fikirlerini almasında fayda vardır.
“İllâ gerçeği bulacağım” diye hayatı kendimize ve eşimize zehir etmemiz doğru değildir.
Bir dedektif gibi düşünmek ve davranmak zorunda olmadığımızı bilmeliyiz.
Kıskançlık duygularının kaynağını araştırmalıdır. Sebeplerini kendi kendimize sıralamalıyız.
Haklı mı haksız mı olunduğuna karar verilmelidir ve kıskanç insanın çevresine rahatsızlık saçtığı akıldan çıkarılmamalıdır.
Baba
Seni gören dostlarınla görüştüm
Yolun bir hoş imiş Somuncu Baba
Hayaliyle lezzetine eriştim
Balın bir hoş imiş Somuncu Baba
Balın bir hoş imiş Hulûsi Baba
Nice canlar zikir eder çağlarda
Ezanların yükselecek dağlarda
Bülbüllerin ötüşüyor bağlarda
Gülün bir hoş imiş Somuncu Baba
Gülün bir hoş imiş Hulûsi Baba
Lutfederse yakın olur ıraklar
Âşıklarda bitmezmiş meraklar
Darende’de coşmaktadır ırmaklar.
Selin bir hoş imiş Somuncu Baba
Selin bir hoş imiş Hulûsi Baba
Malatya’da sordum kıymetin başka
Darende’de baktım hizmetin başka
Muhabbetin başka sohbetin başka
İlin bir hoş imiş Somuncu Baba
İlin bir hoş imiş Hulûsi Baba
Darende’de meclislerde dinletti
Müridlere hoşgörüyü öğretti
KUL NURİ’yi dergâhında söyletti
Telin bir hoş imiş Somuncu Baba
Telin bir hoş imiş Hulûsi Baba
Aşık KUL NURİ
Son olarak, bu tedbirlerle halledilemeyen ve
anormal, garip yönleri fazla olan kıskançlıklarda muhakkak beraberce bir psikiyatriste gidilerek tedavi yolu seçilmelidir.
Parayı aile mutluluğu için şuurla harcamalı,
ortak yaşantıyı daha güzelleştirmek ve rahatlaştırmak için kullanmalıdır.
somuncubaba 139