cami eksenli bir gençlik

din ve sosyal havat
cami eksenli
bir gençlik
Dr. Ekrem Keleş
Din Hizmetleri Ataşesi-Cidde
Camilerin imarı
deyince, çoğu
kere zannedil­
diği gibi esas
kastedilen,
caminin fizikî
iman değildir.
Caminin esas
imarı, fizikî
imarı da dahil
olmak üzere
özü itibariyle
caminin işlevsel
kılınmasıdır.
30
Mayıs
“Allah'ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan,
namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından
korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlar­
dan olmaları umulur.” aevbe, ıs>
Yıllardır, Avrupa'da bazı kilise binalarının satılığa çıkarılışını ve
özellikle Türklerin bu binalardan bazılarını, dişlerinden tırnakların­
dan artırarak biriktirdikleri paralarla satın alarak camiye çevirişle­
rini ibretle izledik. Hıristiyanlar açısından üzücü olan bu tablo,
Müslümanlar açısından sevindiriciydi. Ancak bu noktada hiç aklı­
mızdan çıkarmamamız gereken bir husus vardın Camilerin cami
olarak varlığını devam ettirebilmesi, ancak buraları imar edecek
kuşaklar yetiştirmekle mümkündür.
Bu hususta, kiliselerden birisinin satın alınması sırasında, kilise
papazı ile Türkler arasında geçen bir diyalog, aslında çok önemli
bir noktaya parmak basmaktadır. Anlatılan olaya göre satılığa çı­
karılmış kilise binasını alarak cami yapmak isteyen Türklere, kili­
sede görev yapmış papazlardan biri: 'Siz bu binayı alıp ne yapa­
caksınız?" diye sorar. Kiliseyi satın almak üzere pazarlık yapan
Türkler de: 'Cami olarak hizmete açacağız' cevabını verirler. Papaz
acı acı gülümser ve şöyle den İlerde satacağınız bu binaya neden
bu kadar para yatırıyorsunuz?’ Cevap olarak: ‘Biz Müslümanlar bu
kiliseyi satın alarak, Allah'ın izniyle camiye çevireceğiz ve burası
sonsuza kadar bu kutsal gayeye hizmet edecektir.’ Niçin şimdi­
den satmayı düşünelim? dediklerinde, papaz: 'Biz de başlangıçta
bu duygularla ve düşüncelerle hizmet ettik. Fakat gençlerimizi ih­
mal ettik. Kiliseye devam edenler çoğunlukta ihtiyar Hıristiyanlar
olduğundan, onlar da zamanla birer birer öldü. Şimdi kimse kal­
madığı için mecburen kiliseyi satmak zorunda kaldık' der. (Bakınız,
Kemal Bal, Gönülleri Cem Eden Camiler, Diyanet Avrupa Dergisi, Sayı, 9)
2006
Sayı
85
din ve sosyal hayat/ . „ t
Bu olay aslında önemli bir gerçeği or­
taya koymaktadır.- İbadethanelerin imarı,
ancak yeni kuşaklara bu bilincin aşılan­
masıyla mümkün olur. Gençlerin dina­
mizminden mahrum kalmış ibadethane­
lerin akıbeti, eninde sonunda satışa çıka­
rılan kiliselerden farksız olacaktır. Çünkü
caminin imarı, caminin fonksiyonlarını
yerine getirebilmesiyle gerçekleşir. İba­
det, eğitim, yardımlaşma, dayanışma,
kaynaşma ve kardeşlik kelimeleriyle
özetlenebilecek bu fonksiyonlarını yerine
getirebildiği sürece bir cami mamur (imar
edilmiş) olur. Bu fonksiyonlarını kaybet­
meye başladığı andan itibaren de harap
olmaya yüz tutmuş demektir.
İmarın karşıt anlamı yıkmak, harap et­
mektir. (Bak. Rağıb el-isfehânî, imare, harabın zıttıdır.ı Camiler açısından bakıldığı zaman
imar, her ne kadar binasının korunup ta­
mir edilip varlığını sürdürmesinin sağlan­
ması anlamına da gelse bile, belirttiğimiz
gibi, asıl caminin işlevsel kılınmasıdır. Bu­
na göre bir caminin cami işlevini yerine
getiremez duruma düşürülmesi, binası
dünyanın en güzel binası olsa bile o ca­
minin harap olması demektir. Buna kar­
şın binası mükemmel bir yapı olmasa bi­
le, cami işlevini hakkıyla görebilen bir bi­
na ise, gerçek anlamda mamur bir cami­
dir.
kastımız yok' diye de mutlaka yemin
ederler. Ama Allah şahitlik eder ki, bunlar
mutlaka yalancıdırlar." rrevbe, 107> mealin­
deki ayette sözü edilen Mescid-i Dırâr (İs­
lâm tarihinde “Dırâr Mescidi" diye bilinen
bir mescit, bazı münafıklarca, Kuba mes­
cidi civarında-, bu mescidi gözden düşür­
mek için inşa edilmişti. Münafıklar bu işe
Hıristiyan bir rahip olan ebû Âmir’in teş­
vikiyle girişmişlerdi. Ebû Âmir, Hz. Pey­
gamber ile uzun müddet savaştıktan
sonra Suriye’ye kaçmıştı. Münafıklar, ebû
Âmir'in bir ordu ile gelip Müslümanlarla
savaşmasını bekliyorlardı. Yaptıkları bu
mescidin, Müslümanları bölmesini ve
böylece ona yardım etmiş olmayı umu­
yorlardı.) da şeklen cami olarak yapılmış,
ancak caminin işlevinin tam tersine ona,
huzur ve kardeşliği bozmak ve Müslü­
manlar arasına ayrılık sokmak gibi bir iş­
lev yüklenmişti. Bundan dolayı görünüş­
te cami olarak yapılan bu bina, cami ola­
mamıştı. Demek ki, cami olarak yapılmış
binalar, ancak cami işlevi ile Beytullah
(Allah'ın evi) olabilir ve bulundukları yer­
de İslâm dünyasının kalbi mesabesindeki
Kâbe'nin bir şubesi hâline gelebilirler. Bu
Demek ki camilerin imarı deyince, ço­
ğu kere zannedildiği gibi esas kastedilen,
caminin fizikî imarı değildir. Caminin esas
imarı, fiziki imarı da dahil olmak üzere
özü itibariyle caminin işlevsel kılınması­
dır. Bu ise, caminin bir takva merkezi hâ­
line getirilmesiyle mümkündür. Buna gö­
re camiyi sadece bir yapı olarak görme­
mek gerekir. Belirttiğimiz gibi caminin
esas fonksiyonu, camiyi cami yapan de­
ğerlerden gelir. Bu değerleri yerine getir­
mekten uzak bir yapı, şeklen cami olarak
yapılsa bile işlev olarak cami olmaktan
uzak kalır. Nitekim "Bir de zararlı faaliyet­
lerde bulunmak, küfre yardım etmek,
müminler arasına ayrılık sokmak için ve
öteden beri Allah ve Resulüne karşı sava­
şanlara üs olsun diye bir mescit yapanlar
vardır. Bunlar, 'Bizim iyilikten başka hiçbir
Mayıs
2006
Sayı
85
31
din ve sosyal hayat
Cemaati içinde genç bulunmayan ca­
miler ise gariptir. Belki de böyle cami­
ler, cami işlevini kaybetmenin ürkütücü
hüznünü yaşarlar. Bu bakımdan cami­
leri, gelişimini ibadet içerisinde sürdü­
ren gençlerden mahrum bırakmamak
gerekir.
sebeple caminin 'Takva' temeli üzerine
kurulması çok önemlidir. Bu anlamda tak­
vayı, 'İslâm'ın evrensel değerlerini taşıma
bilinci' olarak okuyabiliriz.
“... İlk günden temeli takva üzerine ku­
rulan mescit (Kuba Mescidi), içinde namaz
kılmana elbette daha layıktır. Orada te­
mizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah
da tertemiz olanları sever.” rrevbe, 108) me­
alindeki ayet-i kerimede caminin işlevine
'Takva' kavramıyla vurgu yapılmıştır.
Takvanın, Yüce Allah'ı gücendirebilecek en ufak tavır ve hareketlerden sakın­
mayı ifade eden bir kavram olduğunu göz
önüne aldığımızda; böyle bir duyarlılığa
sahip olanların, İslâm'ı bütün güzelliğiyle
yaşamaya çalışan insanlar olacakları ka­
naatine varabiliriz. Böyle insanlar, ellerin­
den gelen iyilikleri yapmaya ve her türlü
kötülük ve çirkinlikten uzak durmaya
gayret ederler.
Gençler için en güzel nitelik, işte bu
duyarlılıktır. Böyle bir duyarlılığa sahip
olan gençler, toplumların en büyük zen­
ginliğidir. Çünkü böyle gençler, hem ken­
dileri, hem aileleri ve çevreleri hem de in­
sanlık için çok faydalı şeyler yapabilirler.
Bu sebeple gençlerin bu duyarlılığı kaza­
nabilecekleri takva merkezlerine çok ihti­
yaçları vardır. İşte camiler önemli birer
takva merkezi olacak şekilde işlevsel hâ­
le getirilebildikleri takdirde, geçmişte ol­
duğu gibi günümüzde de gençlerin bu ih­
tiyacına cevap verebileceklerdir. Gençleri
bundan mahrum bırakmak, onları en
önemli manevî güç kaynağından mah­
rum bırakmak demektir.
Diğer taraftan gençlerin, takva mer­
kezleri camilere ihtiyacı olduğu kadar, ca­
milerin de işlevlerini sürdürebilmek için
gençlere ihtiyacı vardır. Çünkü caminin,
cami işlevini yerine getirebilmesi, büyük
32
Mayıs
2006
Sayı
85
ölçüde gençlerle mümkün olabilir. Çünkü
gençlikte dinamizm, enerji, güç ve aksi­
yon vardır. Gençliğin bu dinamizmi ile hu­
zur iklimi olan camileri buluşturmak ge­
rekmektedir. Camilere ilişkin düşünce ve
tasarımların bu temel üzerine, kurulması
gerekir. Eğer böyle yapılmazsa camilerin
işlevlerini sürdürebilmesi gerçekten çok
zorlaşır.
Camileri, Kalbi Mescitlere Bağlı
Gençler İmar Eder
Çok bilinen bir hadis-i şerifte, kendi
korumasından başka hiçbir korumanın
olmayacağı Kıyamet gününde Allah'ın,
gölgesi altında muhafaza edeceği yedi sı­
nıf insandan birinin de gençliğini Rabbine
taat ve ibadet içerisinde geçiren genç ola­
cağı bildirilmiştir. (Buharî, Zühd, 53; ayrıca bak.
Ezan, 36, Zekat, 16; Nesai, Kuzat, 2; Muvatca, şi’r, 14; Ahmed b. Hanbel, 2/436)
Gençlerin, takva merkezleri
camilere ihtiyacı olduğu
kadar, camilerin de işlevlerini
sürdürebilmek için gençlere
ihtiyacı vardır. Çünkü caminin,
cami işlevini yerine getire­
bilmesi, büyük ölçüde
gençlerle mümkün olabilir.
Çünkü gençlikte dinamizm,
enerji, güç ve aksiyon vardır.
din ve sosyal
hayat/.W ?.
Hayatının en verimli ve en dinamik
döneminde Yüce Allah ile bağlantısını ko­
parmayan bir genç, gerçekten takva sahi­
bi demektir. Takva ise bir Müslümanın en
önemli azığıdır. "(Ahiret için) azık toplayın.
Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takvadır (Al­
lah'a karşı sorumluluk bilincidir.) Ey akıl
sahipleri, bana karşı takva sahibi olun."
(Bakara, 197)
Takva azığıyla donanımlı hâle gelebi­
len gençler, camilerin süsü, ziynetidir. Bu
bakımdan cemaat olarak camiye en çok
gençler yakışır. Cemaati içinde genç bu­
lunmayan camiler ise gariptir. Belki de
böyle camiler, cami işlevini kaybetmenin
ürkütücü hüznünü yaşarlar. Bu bakımdan
camileri, gelişimini ibadet içerisinde sür­
düren gençlerden mahrum bırakmamak
gerekir. Unutmamalı ki, Yüce Allah'ın en
çok hoşuna giden tablolardan biri, kendi­
si için saf tutmuş gençlerin oluşturduğu
tablodur. Camileri imar edecek olan işte
böyle tablolardır.
Gençler İçin Manevî Huzur İklimi
Cami Beytullahtır (Allah’ın evidir), ca­
miye gelen âdeta Rabbini ziyarete gelmiş
demektir. Herhangi bir insanın kendisini
ziyarete gelenlere ikramda bulunduğu
dikkate alındığında kendisini ziyarete ge­
lenlere Yüce Allah’ın nasıl ihsanlarda bu­
lunacağını tahmin kalıplarına sığdırmak
zordur.
Camiye devam eden genç, nefsinin kö­
tü eğilimlerine uymadığını ve şehvetinin
peşine düşmediğini, bir şekilde göstermiş
olmaktadır. Bir hadiste bu nitelikteki
gençlerden Yüce Allah’ın çok hoşlandığı
açıklanmaktadın ’Rabbin, şehvetinin pe­
şinde koşma takıntısı olmayan genci pek
beğenir.’ (Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve
Şerhi, II/620)
Bir Müslüman için Allah’ın emir ve ya­
saklarına bağlı kalarak, O’na bağlılık ve
ibadete devam etmesi ve kötülüklerden
uzak kalması, büyük bir üstünlüktür. Ca­
mi eksenli hayat süren bir genç, büyük
ölçüde böyle bir üstünlük düzeyine ulaş­
mış demektir. Bu üstünlüğü elde edebilen
bir genç, Yüce Allah’ın rızasına ermiş de­
mektir.
ibn Abbas (r.a.)’a: ’İki kişi var. Biri çok
namaz kılar, çok oruç tutar; fakat bazı kö­
tülükler de işler. Diğeri yalnız farz namaz
ve farz oruç ile yetinir-, fakat günahlardan
uzaktır. Bunlardan hangisini tercih edersi­
niz?’ diye sormuşlar. O da: 'Günahlardan
uzak kalmaya hiçbir şeyi denk tutamam."
demiştir. (Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih tercemesi ve
Şerhi, 11/620)
Mayıs
2006
Sayı
85
33
din ve sosyal hayat
İbn Abbas'ın burada vermek istediği
mesaj çok önemlidir. Çünkü kötülükler ve
günahlar yıkıcı, tahrip edicidir. Az da olsa
bunlara bulaşıldığı zaman bir yıkım mey­
dana gelmektedir. Bu sebeple gençlerin
bu yıkımlardan uzak kalması daha bir
önemlidir.
Gençlik dönemi, insan hayatında ma­
lum birtakım bedenî haz ve zevklere en
fazla meyledilen dönemdir. Bu yüzden
gençlik döneminin iradeli olarak insanın
kendi yararına olacak şekilde disiplin altı­
na alınması daha bir önem taşır. Yüce Al­
lah'ın insana verdiği birtakım duygu ve
yetenekler, amaçları istikametinde kulla­
nılmazsa insanı felakete sürükleyebilir. Bu
duygu ve yetenekler amaçları doğrultu­
sunda kullanıldıkları takdirde de insana
büyük yararlar sağlar. Cami eksenli bir
hayat gençlerin, kendilerine lütfedilen ka­
biliyetleri kendi yararlarına olacak çerçe­
vede değerlendirmesi konusunda önemli
katkılar sağlar.
Gençlik dönemi, insan hayatında ma­
lum birtakım dürtülerin en fazla etkili ol­
duğu dönemdir. Bu dönemde nefsinin
olumsuz itelemelerini kontrol altında tu­
tabilmek, belli bir dirence sahip olmayı
gerektirir. Bu direncin kazanılmasında en
büyük yardımcı ibadet olacaktır.
Cami eksenli hayat, gençliğini nerede
ve nasıl geçirdiği yolundaki sorulara mrmizi, Kıyame, d, Kıyamet gününde gencin
olumlu cevap verebilmesini sağlar.
Cami Eksenli Bir Hayat İslâmî Kimli­
ğin Garantisidir
Caminin Beytullah olarak adlandırılma­
sı boşuna değildir. Çünkü cami, Yüce Allah
ile irtibatı somutlaştırmanın bir sembolü­
dür. 'İnsanlar için inşa edilen ilk beyt (mabed) Kâbe'dir.’ <âm imran, 96) Kâbe nasıl ki İs­
lâm dünyasının kalbi mesabesinde ise ve
oraya gelenler âdeta manevî kirlerinden
arınarak döner ise, herhangi bir yerleşim
birimindeki mescit de âdeta yerleşim bi­
rimlerinin anası Mekke'deki Kabe'yi temsilen, o yerde günlük arıtma işlevi görür.
Herhangi bir mescide giden, Kâbe'yi tem­
sil eden mabede gitmiş olur. Bütün ma­
34
Mayıs
2006
Sayı
85
betlerde Kâbe'ye dönülür. Bu yönelişte
bütün Müslümanlarla birlikte Allah'a yö­
nelme söz konusudur.
Camiler, bulundukları yerleşim yerleri­
nin kimlik belgesi mahiyetindedir. Bir yer­
leşim biriminde cami varsa, orada Müslü­
man kimliği var demektir. Cami ile bağ­
lantısı olanlar, kolay kolay kimliğini kay­
betmez. Çünkü Cami ile irtibatı olmak de­
mek, din ile irtibatı olmak demektir. Din
ise kimliğin korunmasının en önemli ga­
rantörüdür. Bu anlamda, "Bir adamı cami­
ye devam ediyor görürseniz, onun imanı­
na tanıklık ediniz. Çünkü Yüce Allah, A l­
lah’ın mescitlerini, ancak Allah'a ve ahiret
gününe inanan, namazı dosdoğru kılan,
zekâtı veren ve Allah'tan başkasından
korkmayan kimseler imar eder...” (Tövbe,
18) buyurmuştur. (Tirmizi, İman, 8, Hadis No: 2617)
hadis-i şerifini unutmamak gerekir.
Herhangi bir yerde İslâmî kimliğin ku­
rulmasında, korunmasında ve geliştiril­
mesinde, camilerin çok önemli rolü ol­
muştur. İslâm'ın ilk dönemlerinden itiba­
ren camilerin bu rolü, belirgin bir şekilde
kendini hissettirmiş ve camiler, Müslü­
manların hayatında önemli bir yer tut­
muştur. Peygamberimiz, İslâm'ın kurum­
sallaşmasını camiden başlatmıştır. Böylece başlangıçtan itibaren Müslümanların
hep cami eksenli bir hayatı olmuştur. Bu­
nun bir sonucu olarak ibadet mekânı ol­
manın dışında, camilerin bir çok işleri etkinleşmiştir. Mesela Mescid-i Nebi'nin suffa adı verilen kısmında, âdeta planlı ve
programlı bir eğitim faaliyeti yürütülüyor­
du, ilk mescidin bu mütevazı bölümünde
nice insanlar, gerçek anlamda İslâmî kim­
lik kazanmışlardır. Burada, İslâm'ı uzakla­
ra taşıyacak nice genç mübelliğler yetiş­
miştir. Bu kutlu çatı altında kardeşliğin,
yardımlaşmanın, dayanışmanın ve kay­
naşmanın efsanevî örneklerine tanık
olunmuştur. Bu durum, mescidin ibadet
yeri olmanın yanı sıra diğer fonksiyonları­
nı da açıklamaktadır. Bu fonksiyonların en
belirgin sonucu, İslâmî kimlik kazandır­
mak ve kazanılan bu kimliği korumaktır.
Dolayısıyla camiden kopuk olmayan bir
hayat, gençler açısından çok önemlidir.
din ve sosyal h a y a t / W . f .
Bu, bir bakıma onların kimliklerinin gü­
vencesi gibidir. Çünkü cami ile bağı olan,
kimliğine yabancılaşmasını önleyecek bir
kaynağa bağlanmış elemektir.
Hadis-i şerifteki tanımlamasıyla kalbi
mescitlere bağlı olmak, Allah ile bağlantı­
yı kesmemenin somut bir göstergesidir.
Her hareket ve tavrında Allah'ın koyduğu
ölçüleri gözeterek yaşamak demektir.
Cami ile bağlantılı yaşamak, ibadet içeri­
sinde yaşamaktır. İbadet ile yaşamak ise,
Allah’ın koyduğu ölçüleri gözeterek yaşa­
mak demektir.
İslâm Toplumunun Bir Üyesi Olma
Bilincinin Korunması
Cami, siyasî düşüncesi, sosyal statüsü,
makamı, mevkii ne olursa olsun, bütün
Müslümanların birleştiği bir huzur iklimi­
dir. Birlik sembolüdür. Camiden kopmak,
bu birlikten kopmak anlamına da gelece­
ği için, cami ile mümkün mertebe bağ­
lantının sürdürülmesi son derece önemli­
dir. Müminlerin birlik ve beraberliği nice
rahmetlere vesile olur. Bu birlik ve bera­
berlik, oraya gelen insanların kimliğinin
korunmasında çok önemli bir işlev görür.
Kardeşlik ruhu sayesinde camiye gelen
insanlar, parçaları birbirini destekleyen
bir yapı oluştururlar. Bu bakımdan cami­
ler, toplumda ortak bir şuurun oluşması­
na önemli katkılar sağlar. Toplumun her
kesiminden insanın herhangi bir ayırım
olmadan bir araya geldiği, kaynaştığı, ay­
nı heyecanı yaşadığı bu kutsal mekânlar,
gençlerin kimliklerini korumada önemli
fonksiyon icra ederler. Camiye devam
eden gençler, bu sayede Müslüman top­
lumun bir üyesi olduğunu unutmaz ve
kimliğini korur. İslâmî şehir mimarisinde
camilerin, yerleşim merkezlerinin oluş­
masında belirleyici olması ve yeni kurula­
cak olan yerleşim merkezlerinde önce
cami yeri belirlenmesi, sonra şehrin diğer
kısımlarının onun çevresine kurulması,
onların bu işlevinden kaynaklanmaktadır.
Camiye Gelen Çok Şey Öğrenir
Camiye gelen az da olsa İslâm'a dair
bir şeyler öğrenir. Hiç olmazsa kulağı
ezan sesi duyar, Kur'an sesi duyar. Orada
hutbe ve vaaz dinler. Herhangi bir dinî
konuda hiç olmazsa aklında birkaç cüm­
le kalır. İslâm'ın Tevhit prensibine ilişkin
olarak zihnine bir şeyler yerleşir. Oraya
gelen Müslümanlar İslâm’a dair bir konu
açarlar, belki bunun sonucunda uyanan
bir merak ile konuya ilişkin bir kitap oku­
nabilir, İslâmî ilimlere ilgi uyanabilir. Dola­
yısıyla camiye devam eden, imana, iba­
dete veya ahlâka ilişkin bir mesaj alarak
döner.
En kalabalık cemaatle kılınan bayram
namazları, sonra Cuma namazları, teravih
ve vakit namazları, farkında olmasalar bi­
le gençlere çok şey kazandırır. İslâmî kül­
tür öğelerini benimsemelerine ve özüm­
semelerine yardımcı olur. Böylece cami
eksenli bir hayat süren gençler farkında
olmadan İslâmî kültür kodlarını tanımış
olurlar. Bunlar içerisinde özellikle toplum­
sal dayanışma, birlik ve beraberlik, kar­
deşlik, yardımlaşma ve dayanışma bilinci
en önemli kazanımlar olacaktır. Çünkü
cami, İslâm'ın özünde yer alan dayanış­
ma ve kardeşlik ruhunun canlı kalmasına
büyük katkı sağlar. Yabancılaşmayı ön­
ler.
Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştun
"Bir kimsenin cemaatle kıldığı namazın
sevabı, evinde ve çarşı pazarda kıldığı na­
mazdan yirmi beş kat daha fazladır. O
kimse abdestini güzelce alıp, sonra sade­
ce namaz kılmak maksadıyla mescide gi­
derse, attığı her adım sebebiyle bir dere­
ce yükseltilir, bir hatası da silinir. Namazı­
nı kıldıktan sonra abdestini bozmadan
namaz kıldığı yerde kaldığı müddetçe,
melekler ona: 'Allahım! Ona rahmetinle
muamele et, ona acı!” diyerek dua etme­
ye devam ederler. O kimse namazı bek­
lediği sürece namazda imiş gibidir...” (Buharî, Ezan, 30; Müslim, Mesâdd, 272. Ayrıca bk. Buharî,
Salat, 87, Büyü, 49; Ebû Davûd, Salât, 48; ibni Mace, Ta­
haret, 6, Mesâdd, 14)
Mayıs
2006
Sayı
85
35