İRAN-P5+1 MÜZAKERELERİ: TEMKİNLİ VE İYİMSER

KAPAK DOSYASI
İRAN-P5+1
MÜZAKERELERİ:
TEMKİNLİ VE
İYİMSER
Cenevre’de imzalanan ve 20 Ocak 2014’te hayata geçirilen Ortak Eylem
Planı çerçevesinde güven artırıcı önlem olarak İran’ın nükleer faaliyetleri
nispeten yavaşlatılmış ve nükleer tesislerdeki denetimler artırılmış,
buna karşılık İran üzerindeki yaptırımlar biraz hafifletilmiştir. Diğer
yandan, Eylem Planı çerçevesinde öngörülen altı aylık süre bitmeden,
yani 20 Temmuz 2014’e kadar nükleer anlaşmazlığa nihai çözüm bulmak
amacıyla müzakereler yürütülmektedir.
Bayram SİNKAYA
22
Temmuz-Ağustos Cilt: 6 Sayı: 63
İ
ran’ın nükleer programı üzerindeki tartışmalar,
uzun bir süreden beri uluslararası kamuoyunun
gündeminde önemli bir yer tutmaktadır. Temelleri 1970’lerde atılan bu program, 2002’de uranyum
zenginleştirme çalışmalarına başlanılmasıyla birlikte
yeni bir aşamaya girmiştir. ABD ve İsrail başta olmak
üzere bir grup devlet, bu programın nihai hedefinin
nükleer silah yapmaya dönük olduğunu, dolayısıyla
nükleer yayılmanın önlenmesini amaçlayan NPT rejimini ihlal ettiğini ileri sürmektedir. Buna karşılık
İran, nükleer çalışmalarının barışçıl olduğunu belirterek NPT çerçevesinde silahlanma dışında her türlü
nükleer faaliyetin uluslararası hukuk tarafından tanınan bir hak olduğunu savunmaktadır. Fakat NPT
rejimi çerçevesinde nükleer programların gözetimini
yapan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA),
İran’ın nükleer programındaki bazı belirsizliklerden
dolayı bu programın tamamen barışçıl olduğunu teyit edemeyeceğini rapor etmektedir.
Başlangıçta İran ile AB Üçlüsü (İngiltere, Fransa,
ve Almanya) arasında yürütülen müzakerelerde soruna kalıcı çözüm bulunamamış, anlaşmazlık Şubat
2006’da UAEA kararıyla BM Güvenlik Konseyi’ne
sevk edilmiştir. Güvenlik Konseyi ise İran aleyhine
bir dizi yaptırım kararı -1696 (2006), 1737 (2006),
1747 (2007), 1803 (2008), 1835 (2008) ve 1929
(2010)- almıştır. BM yaptırımlarına ilaveten ABD
ve AB, İran’ın nükleer programını, silahlanma programlarını, enerji kaynaklarını ve finansal sistemini
hedef alan yaptırımlar uygulamaya başlamıştır. İran
ise nükleer programına kararlı bir şekilde devam etmiş, yeni nükleer tesisleri devreye sokmuş ve nihayet
yüzde 20 civarında uranyum zenginleştirerek nükleer yakıt döngüsünü tamamlamayı başarmıştır.
Söz konusu anlaşmazlığın diplomatik yollardan
çözümü için İran ile P5+1 ülkeleri (Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi ve Almanya) arasında zaman
zaman görüşmeler yapılmış, ancak 23 Kasım 2013’te
Cenevre’de varılan anlaşma ile kısmen olumlu bir adım atılabilmiştir. Yıllar sonra tarafların imzaladığı bu
ilk anlaşma, gerek İran’ın nükleer tarihinde gerekse
İran–ABD ilişkilerinde dönüm noktalarından biridir.
Yaptırımların İran üzerindeki etkisinin giderek artması, İran’ın nükleer programında önemli bir mesafe almış olması ve nükleer programının yaptırımlara
rağmen etkili bir şekilde ilerlemesi ve İran’a karşı güç
kullanma ihtimalinin azalması, ABD ve müttefiklerinin müzakere masasına oturmasında etkili olmuştur.
Nihayet hem ABD Başkanı Barak Obama’nın hem
de Haziran 2013’te Cumhurbaşkanı seçilen Hasan
Temmuz-Ağustos Cilt: 6 Sayı: 63
23
KAPAK DOSYASI
Cenevre Anlaşması ile gelinen
noktada Batılı ülkelerin, İran’ın
uranyum zenginleştirme hakkını
dolaylı olarak kabul ettikleri
görülmektedir. Zira artık İran’ın
uranyum zenginleştirmesi değil,
zenginleştirme düzeyi ile Natanz ve
Fordo’daki uranyum zenginleştirme
tesislerinde ne kadar santrifüj
bulunacağı tartışılmaktadır.
Ruhani’nin diplomasi ve diyalogu öne çıkaran yaklaşımları Cenevre’de mutabakata varılmasını sağlamıştır.
Cenevre’de imzalanan ve 20 Ocak 2014’te hayata
geçirilen Ortak Eylem Planı çerçevesinde güven artırıcı önlem olarak İran’ın nükleer faaliyetleri nispeten yavaşlatılmış ve nükleer tesislerdeki denetimler
artırılmış, buna karşılık İran üzerindeki yaptırımlar
biraz hafifletilmiştir. Diğer yandan, Eylem Planı çerçevesinde öngörülen altı aylık süre bitmeden, yani 20
Temmuz 2014’e kadar nükleer anlaşmazlığa nihai çözüm bulmak amacıyla müzakereler yürütülmektedir.
Müzakere Düzlemleri
Halihazırda İran’ın nükleer müzakerelerinin üç
ayrı düzlemde yürütüldüğü görülmektedir. Birincisi
İran ile UAEA arasındaki görüşmelerdir. Esas itibariyle İran Nükleer Güvenlik Anlaşması’nın uygulanmasının denetiminden sorumlu olan UAEA’ya, BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarının uygulanmasının
denetimi görevi de verilmiştir. Ajans, son olarak tarafların talebi ve UAEA Yönetim Kurulu’nun onayıyla
‘Ortak Eylem Planı’nın uygulanmasıyla ilgili nükleer
faaliyetlerin izlenmesi ve denetlenmesi görevini üstlenmiştir. Ajans bu çerçevede üç aylık periyotlarla düzenli raporlar hazırlamaktadır. Teknik bir kurum olsa
da kendisine verilen ilave görevler nedeniyle Ajansın
hazırladığı raporlar, siyasi görüşmeleri etkilemektedir.
UAEA’nın raporlarında uzun bir süre nükleer
tesislerin ve faaliyetlerin denetimi ve bilgi paylaşımı
hususunda İran hükümetinin yeterli düzeyde işbirliği
yapmadığından şikayet edilmiştir. Ruhani’nin işbaşına geldiği Ağustos 2013’ten beri İran ile Ajans arasındaki işbirliğinin arttığı görülmektedir. UAEA’nın
23 Mayıs’ta açıklanan son raporunda bu konudaki
24
iyileşmeler not edilmiştir. Aynı raporda İran’ın yüzde
20 zenginleştirdiği uranyum stoğunu önemli ölçüde
azalttığı ve Kasım ayındaki anlaşmadan beri yüzde
5’in üzerinde zenginleştirme yapmadığı belirtilmiş,
dolayısıyla Cenevre Anlaşması’ndaki yükümlülüklerini yerine getirdiğine işaret edilmiştir. Fakat aynı
raporda İran’ın BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarını yerine getirmediğine değinilmiştir. Ayrıca,
İran’da nükleer başlık geliştirme çalışmaları dahil
askeri kurumlarla bağlantılı açıklanmamış faaliyetlerin varlığı ihtimalinden şüphe edildiği belirtilmiştir.
İran’ın bildirilmiş nükleer tesislerdeki materyalin amacına uygun kullanıldığı, fakat ‘bildirilmemiş nükleer malzeme ve faaliyet olmadığına dair güvenilir
deliller’ olmadığından İran’daki bütün nükleer materyalin barışçıl faaliyetlerde kullanıldığı sonucuna
varılamadığı’ ifade edilmiştir.
İran nükleer müzakerelerinin yürütüldüğü ikinci
düzlem, İran ile P5+1 arasında, esas itibariyle siyasi pazarlıkların yapıldığı çok taraflı görüşmelerdir. Bu müzakereler uzmanlar ve kıdemli diplomatlar düzeyinde
P5+1 adına AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası
Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton ile İran Dışişleri
Bakanı M. Cevad Zarif arasında yürütülmektedir. Bu
zamana kadar sonuncusu 16 Haziran 2014’te olmak
üzere beş tur müzakere yapılmış, fakat 20 Temmuz’a
kadar nihai çözüme varılması hedeflenen müzakerelerden henüz olumlu bir sonuç alınamamıştır.
Müzakerelerin yürütüldüğü üçüncü düzlem ise
P5+1 ülkeleri ile İran arasındaki ikili görüşmelerdir. Bu çerçevede nükleer anlaşmazlıktaki kilit rolü
nedeniyle özellikle ABD ile İran arasındaki açık ve
gizli görüşmeler önem arz etmektedir. Nitekim, Ruhani’nin işbaşına gelmesinden kısa bir süre sonra Oman’ın başkenti Muskat’ta başlayan ABD-İran gizli
görüşmelerinin Cenevre Anlaşması’nın önünü açtığı
iddia edilmektedir. Viyana’da yapılan beşinci tur müzakerelerden önce İranlı ve Amerikalı üst düzey diplomatlar, Dışişleri Bakan Yardımcıları Abbas Arakçı
ile Williams Burns 10 Haziran’da Cenevre’de görüşmüştür. Çok taraflı görüşmelerden sonuç alınamadığı durumlarda bu tür ikili görüşmelerin daha etkili
olması beklenmektedir. İkili müzakerelerin tarafların
sadece nükleer meseleyi ele aldıkları bir görüşme mi
veya İran-ABD ilişkilerinin bütün boyutlarıyla ele
alındığı büyük bir pazarlık mı olduğu hususu ilgili
çevrelerde büyük bir merak uyandırmıştır. Fakat iki
devlet arasındaki sorunların oldukça kompleks olması, buna karşılık nükleer meselenin diplomatik yollardan çözümü için taraflar üzerinde zaman baskısı
olması nedeniyle bu görüşmelerin nükleer konularla
sınırlı olduğu düşünülmektedir. Nitekim taraflar araTemmuz-Ağustos Cilt: 6 Sayı: 63
sında zaman zaman belirli bir meselenin ele alındığı
sınırlı görüşmeler yapıldığı bilinmektedir.
Müzakere Başlıkları
Çok taraflı müzakereler görünürde P5+1 ile İran
arasında olsa da nükleer anlaşmazlıkta başı çekenler
ABD, Almanya, Fransa ve İngiltere’nin içinde olduğu
Batılı ülkelerdir. Dolayısıyla esas müzakereler ‘Batı’ ile
İran arasında yürütülmektedir. Batı’nın müzakerelerdeki amacı, İran’ın nükleer programının barışçı kullanım çerçevesinde tutulması ve silaha dönüşmemesinin
garanti edilmesidir. Bu doğrultuda ABD ve müttefikleri, Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarında da ifade
edildiği üzere İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetleri ile yakıt dönüştürme çalışmalarını durdurmasını;
Arak’taki Ağır-Su Nükleer Reaktörü İnşasını durdurmasını; Nükleer Denemelerin Kapsamlı Yasaklanması Antlaşması ile Nükleer Güvenlik Anlaşması Ek
Protokolü’nü onaylamasını ve UAEA ile tam işbirliği
yapmasını istemektedir. İran ise kendi nükleer programının ‘barışçı’ olduğu iddiasından hareketle nükleer
haklarının tanınmasını; nükleer çalışmaları üzerindeki
bütün kısıtlamalar ile bu faaliyetler nedeniyle İran’a
uygulanan yaptırımların kaldırılmasını ve nükleer
dosyasının BM Güvenlik Konseyi’nin gündeminden
çıkarılarak UAEA’ya geri gönderilmesini istemektedir.
Cenevre Anlaşması ile gelinen noktada Batılı ülkelerin, İran’ın uranyum zenginleştirme hakkını dolaylı
olarak kabul ettikleri görülmektedir. Zira artık İran’ın
uranyum zenginleştirmesi değil, zenginleştirme düzeyi ile Natanz ve Fordo’daki uranyum zenginleştirme
tesislerinde ne kadar santrifüj bulunacağı tartışılmaktadır. Zenginleştirme faaliyetini dolaylı olarak kabul
eden ABD ve müttefikleri, İran’ın kısa zamanda silah
yapma (break-out) kapasitesine erişmesini engellemek için zenginleştirme düzeyinin sınırlanmasını ve
santrifüj sayısının 20 binden 5 binin altına indirilmesini talep etmektedir. İran ise ileride inşa etmeyi
planladığı reaktörlerin devreye girmesiyle birlikte 50
bin civarında santrifüje ihtiyaç duyacağı gerekçesiyle
bu talebe karşı çıkmaktadır. İran’ın nükleer kapasitesi
ile ilgili en çok tartışılan konulardan birisi de Arak’ta
inşa edilen ağır-su reaktörünün akıbetidir. Batılı ülkeler, faaliyete geçtiği zaman silah yapımına elverişli
plütonyum üretileceği gerekçesiyle bu reaktörün hafif-su reaktörüne dönüştürülmesini istemektedir.
Müzakerelerdeki önemli tartışmalardan birisi de
İran’ın nükleer faaliyetleri üzerindeki kısıtlamaların
müddeti üzerindedir. Batılılar İran’ın break-out kapasitesine ulaşmasını engellemek için kısıtlamaların
uzun süreli olması hususunda ısrar ederken İran bu
Temmuz-Ağustos Cilt: 6 Sayı: 63
tür tedbirlerin nükleer haklarını ihlal ettiğini, dolayısıyla en kısa sürede bütün kısıtlamaların kaldırılması
gerektiğini savunmaktadır. Müddet ile ilgili bir başka anlaşmazlık konusu ise yaptırımların kaldırılması
takvimine ilişkindir. İran bu konuda net bir takvim
konulmasını istemekte fakat Batılılar yaptırımların
kaldırılmasını uygulamanın denetlenmesine bağlamaya ve uzun bir zamana yaymaya çalışmaktadır.
En önemli anlaşmazlık konusu ise İran’ın balistik füze programıdır. İran’ın füze programından duydukları kaygıyı sık sık dile getiren ABD ve
müttefikleri, nihai anlaşmanın füze programını da
kapsamasını ve bu program üzerinde bazı tedbirler
uygulanmasını savunmaktadır. İran ise füze programının nükleer müzakerelerin dışında tutulmasını istemektedir. Bu hususta İran Rehberi Ayetullah
Hamaney de devreye girerek ‘Batılıların’ bu yöndeki
beklentisinin ‘saçma ve ahmakça’ olduğunu söylemiş
ve Devrim Muhafızları’nın füze geliştirme ve üretme
çalışmalarını hızlandırmasını istemiştir.
Temkinli ve İyimser Bir Müzakere Süreci
Nükleer müzakerelerden bu zamana kadar net
bir sonuç alınamamış olsa da taraflar iyimserliklerini muhafaza etmektedir. Bazı alanlarda ilerleme
kaydedilmişse de müzakerelerde ‘her konuda anlaşma olmadıkça hiçbir anlaşma olmayacak’ prensibi
nedeniyle tarafların açıklama yapmaktan çekindikleri
görülmektedir. Tarafların açıklama yapmaktan kaçınmaları, müzakere sürecinin ‘dış’ faktörlerden olumsuz
etkilenmesini önleyecek bir tedbir olarak da görülebilir. Nitekim, gerek İran içinde gerekse Batı kamuoyunda müzakere sürecine karşı giderek yükselen bir
muhalefet görülmektedir.
Ruhani yönetiminin yapıcı söylemlerinin ve politikalarının müzakere sürecinde nükleer programın
şeffaflaştırılması ve denetimlerin etkinleştirilmesi
hususlarında anlaşmaya varılmasını kolaylaştırması
muhtemeldir. Bununla birlikte İran’ın nükleer kapasitesi, nükleer program üzerindeki kısıtlamaların ve
yaptırımların kaldırılmasının takvime bağlanması ve
nihai anlaşmanın kapsamı -füze programının dahil edilip edilmemesi- hususlarında anlaşmazlıkların çetin
olduğu görülmektedir. Nitekim, bu denli komplike
bir konuda altı ay gibi kısa bir sürede net ve hızlı sonuçlar alınması ihtimali oldukça zayıftır. Bu nedenle,
Cenevre Anlaşması’nın bir dönem daha uzatılması ve
müzakerelere devam edilmesi beklenmektedir.
Yrd. Doç. Dr., Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
25