TDV DIA

MÜNAS EBATÜ 'I-AYAT ve·s- SÜVER
vefatma yakın dönemde münafıklar etkilerini tamamen kaybetmişlerdir.
BİBLİYOGRAFYA :
DCR, s. 341-342; Buh8rl. " Mena~b" , 1, "Edeb ",
52, "Ah~m ", 27; Müslim. "Şıratü ' l- münafı~n " ,
s. 16; Tirmizi. "İmfm ", 14; İbn Hişam , es-Sire2,
IV, 124; İbn Kuteybe. e i-Ma'arif (Ukkaşe), s. 343;
Belazürl, Ensab, ı , 274 -283; Süheyli. er-Ravzü 'lünüf, IV, 324; Fahreddin er-Razi. Me{atfl:ıu 'l-gayb,
ll, 68 vd.; Kurtubl. el-Cami', I, 195; VII, 212; İbn
Keslr. el-Bidaye, ı , 47 , 48; Elmalılı , Hak Dini, VI ,
4997 ; Ahmed Emin. Fecrü 'l-islam (tre. Ahmed
Se rdaroğlu). Ankara 1976, s. 94; Abdülfettah elKadi, Esbabü 'n-nüzul 'ani 'ş-şa f:ıabe ve'l-m ü{essirfn, Kahire , ts ., s. 12; M. Lokman ei-A'zaml enNedvl, Müctema'u '1-Medfneti' l-münev vere fi
'ahdi 'r-Resul, Kahire 1989 , s. 4 27-470; H. Ahmet Sezikli, Hz. Pey gamber Devrinde f'li{ak Hareketleri, Ankara 1994; Adnan Demircan. Hz. Pey gamber Devrinde Mü na{! klar, Konya 1996; Nihat Hatipoğlu. Peygamberimiz Döneminde Müş­
rik ve Müna{lk Lider/er, Ankara 1999, s. 83-106;
Abdullah Yıldız. Hz. Peygamber ve Gizli Düş­
manla rı, İ stanbul 2000. r;ı;:ı
IJ!I!I!J H . AHMET S E ZİK Lİ
MÜNAFİKÜN SÜRESİ
( .:,ı~ ı.:...ıı
~)J"' )
Kur'an - ı
L
altmış
Ke rim'in
üçüncü suresi.
_j
Medine döneminde nazil olmuştur. Münafıklardan bahsedildiği için sure Münafikün diye adlandırılmıştır. On bir ayet olup
fasılası ..:.ı harfidir. Sürenin münafıklar
hakkında nazil olan ilk sekiz ayetinin nüzfıl sebebine dair çeşitli rivayetler bulunmakla birlikte ibn Kesir'in tercihine göre
(Tefsfr, VII , 18) S veya 6 (626-627) yılında
vuku bulan Beni Mustalil5. Gazvesi sırasın­
da cereyan eden şu olay üzerine indirilmiştir : Ensardan bir kişiyle bir muhacir
arasında su kuyusu yüzünden çıkan tartış­
mada münafıkların reisi Abdullah b. Übey
b. SeiQI ensar ta rafını tutmuş. muhacirlerin kendilerini rahatsız ettiğini ileri sürmüş ve Medine'ye dönüşleri nde güçlü olan
ensarı n zayıf muhacirleri şehirden çıkara­
cağını söylemiştir. Durumdan haberdar
edilen Hz. Peygamber kendisini çağırtarak
işin mahiyetini sorunca Abdullah olayı inkar etmiştir. Sürenin ilk ayetleri nazil olup
yalancılığı ortaya çıktığında kendisine ResQiullah'tan özür dilemesi tavsiye edilmiş­
se de gururu yüzünden yanına gitmemiş­
tir (İbnü ' I-Cevzl, Vlll , 27 I -272; Ebü'I-Fida
İbn Kestr. VII , 17-23)
Münafikün suresinin muhtevasını iki
bölüm halinde ele almak mümkündür. Münafıkların dış görünümü ile ruhi portrelerine temas eden birinci bölümde bildirildiğine göre onlar yeri geldikçe yemin ede-
rek müslüman olduklarını söyler, görünüş­
leri ve konuşmalarıyla ilgi çekerler. Ancak
içlerinden ya hiç inanmamış veya Mekke'de iman ettikleri Hz. Peygamber Medine'ye gelip menfaat ve otoritelerini ortadan
kaldıracak adil bir düzen kurunca tekrar
küfre dönmüş ve müslümanları içten içe
islam dininden uzaklaştırmaya çalışmışlar­
dır. Aslında onlar hainlikleri yüzünden her
bağırışı kendi aleyhlerine sanan korkaklardır. Bu bölümde ayrıca Abdullah b. Übeyy'in
yukarıdaki sözlerine atıfta bulunulmuş ve
bu çifte şahsiyetli kimselerin sakınılması
gereken müslüman düşmanı oldukları ifade edilmiştir (ayet 1-8).
okuyan kimse nifaktan uzak kalır " mealinde nakledilen hadisin (mesela bk. Zemahşe rt, IV, ı 12; Beyzavt , IV, 282) mevzu olduğu kabul edilmiştir (Muhamm ed et-Trablu st. ll , 723)
Sürenin ikinci bölümünde müminler, insan fıtratında önemli bir yer işgal eden
mal hırsı ve evlat sevgisinin kendilerini
Allah yolundan alıkoymaması hususunda
uyarılmış. ardından , durdurulması ve ertelenmesi mümkün olmayan ölüm gelip
çatmadan önce Allah ' ın verd i ği imkanlardan kamu yararına harcama yapmaları
(infak) istenmiştir (ayet 9- 1 ı)
Vahidi. Esbabü 'n-nüzul ( n şr. Seyyid el-Cü mey11). Beyrut 1410/199 0, s. 36 1 -362; Zemahşerl.
el-Keşşaf (Beyrut ), IV, 112; İbnü'I-Cevzi, Zadü 'lmesfr, VIII , 271-278; Beyzavi. Enva rü 't-tenzil,
Beyrut 1410/1990, IV, 282; Ebü'I-Fida İbn Keslr.
Te{sfrü'l-Kur'ani'l-'a?1m, Beyrut 1385/ 1966, VII,
17 -23; Muhammed et-Trablusl. el-Keş{ü 'l-ilah1
' an şed1di'z-za 'f ve'l-mevzu' ve'l-vah1 (nşr. M.
Mahmud Ahmed Bekka r). Mekke 1408, ll, 723 .
Hızlı ve kapsamlı kültür değişmeleri , sosyal hayatı büyük çapta etkileyen siyasi hareketlerin gerçekleştiği dönemlerde zayıf
karakterli kişilerde nifak denen çifte şah­
siyet psikolojisinin oluşması tarihte ve günümüzde gözlemlenen bir husustur. Münafikün süresi , Asr-ı saadet'ten itibaren
islam tarihinde müslüman toplumların
önemli bir problemini teşkil eden nifakın
teşhisi konusuna ışık tutmaktadır. Ba zı
tefsir kaynaklarında, "Münafikün suresini
Münafikün suresiyle ilgili olarak Hasan
Ferid Gülpayiganl'nin Telsir-i Sure-i Mübô.r ek e-i Cumu'a ve Telsir-i Sure-i K erime-i M ünô.fi]fün isimli bir çalışması vardır (Ta hran 1985). AhmetVefa Temel, M ünô.fikun Suresi Tefsiri ve Tasvir Ettiği
M ün ô.fık Karakteri adıyla bir yüksek lisans çalışması yapmıştır ( ı 996, M Ü Sosya l Bilimler En sti t üsü) .
Bİ BLİYOGRAFYA :
!il
M . KAMiL YAŞAROGLU
MÜNAKAŞA
(bk. CEDEL).
L
_j
MÜNASEBATÜ'I-AYAT
ve's-SÜVER
( ),...., , ' ..::...4)'1..:..~ !Mı )
L
Ayetler
ve sureler arasındaki anlam ilişkisi
ve bunu inceleyen bilim dalı .
_j
Sözlükte "iki şey arasındaki ilişki " anlagelen münasebetin çoğulu ile ayet
ve sure kelimelerinin çoğulundan oluşan
münasebatü'l-ayat ve's-süver terkibinde
münasebet yerine aynı anlamda tenasüb
de kullanılm aktadır. Tefsir ilminde bu disipline "el-münasebe beyne'l-ayat, et -tenasüb beyne'l-ayat ve's-süver. tenasübü'Iay ve's-süver, münasebatü'I-Kur'an" da denilmektedir. Kur'an ' ın , ayet ve sureleriyle
bir büt ün olduğu düşüncesinin işlendiği
nazmü'I-Kur'an konusunun münasebatü'layat ve's-süver ile yakın ilgisi vard ı r (bk
NAZMÜ'l-KUR'AN). Hamldüddin Ferahl'ye
göre nazm münasebeti de içine alan geniş bir mahiyet arzeder. Münasebat ve tenasüb kelimeleri ayetler ve sureler arasın­
da icmal-tafsil, umumllik-hususllik, aklilik- hissilik vb. alaka çeşitlerinden biriyle
veya sebep-müsebbeb, illet-malul, benzerlik-zıtlık gibi zihnl bağlarlamana irtimına
Münafikün süresinin ilk avetleri
569
MÜNASEBATÜ'I-AYAT ve's-SÜVER
göstermek üzere kullanılmakta olup
31) bu husus Kur'an-ı Kerim'in
günümüzdeki tertibiyle yakından ilgilidir.
Ayetler ve sOreler arasındaki ilişkiler konusu mevcut mushaf tertibinin tevkifı olduğu görüşü esas alınarak incelenmektedir.
Diğer taraftan, Kur'an' ın ayet ve sOrelerinin nüzOl sebeplerini araştıran esbab-ı nüzlıl çalışmaları Hz. Peygamber ve sahabeden gelen rivayetlere dayandığı halde ayetler ve sOreler arasındaki ilişkilere dair bilgilerin akla dayandığı belirtilmektedir. Çünkü münasebatü'l-ayat ve's-süvere dair görüşler oldukça geç bir dönemde (IV/X. yüzy ıl ) ortaya çıkmış ve bu yöndeki açıklama­
lar daha çok dirayet tefsirlerinde yer al-
grupları
arasında varortaya çıkar­
maya gayret etmişlerdir. Bunu yaparken
de öncelikle her sürenin ana temasını tesbit edip ardından onu destekleyen yan faktörleri bulma ve bu faktörleri asıl maksada yakınlık veya uzaklık yönünden derecelendirme yoluna gitmişlerdir.
batını
nen ayet
( Zerkeşl, ı , ı
lığını düşündükleri ilişkileri
mıştır.
Ayetler ve sOreler arasında sistematik
savunan görüş , Kur'an'ın lafzı gibi tertibinin de mU'ciz olduğunu göstermeyi hedeflediği için münasebatü'H!yat ve's-süver konusu i'cazü'lKur'an ilmiyle de ilgilidir ve onun alt disiplini kabul edilmiştir. Bu ilişkiyi kanıtlamak
için tefsir yazan çağdaş müfessirlerden
Emin Ahsen Islahi Kur ' an ' ın mevcut tertibine aşırı vurgu yapar ve bu tertibin vahye dayalı olduğunu ileri sürer. Ayetler ve
sOreler arasında anlam ilişkilerinin bulunduğu yönündeki düşünce ilk defa Bağdat' ­
ta İbn Ziyad en-NisabOri (ö. 324/936) tarafından ifade edilmiş , daha sonra bu yöndeki fikirler taraftar toplamaya ve Zemahşer'i'nin el-Keşşfıf'ı ile tefsirlerde görünmeye başlanmıştır. EbO Bekir İbnü 'l-Ara­
bi, Kur'an- ı Kerim'de ayetler arasındaki irtibatın son derece sağlam olduğunu, lafızlarının dizilişi ve manalarının bütünlüğü
it ibariyle Kur'an'ın adeta bir tek kelime
gibi uyum taşıdığını ifade etmiştir (Zerkeşl, ı . ı 3 2 ). Ayetler ve sOreler arasında ilişki­
ler bulunduğu fikri daha çok Zemahşeri ,
Fahreddin er-Razi ve Burhaneddin el-Bika'i'nin tefsirlerinde Kur' an'ı anlamanın bir
yöntemi olarak değerlendirilmiştir. Bikai,
Na:?mü'd-dürer ii tenfısübi'l-fıy ve's-süv er adlı tefsirinde bütün sOreler ve ayetler arasında manaya dayalı irtibatlar kurduğu gibi ayetleri oluşturan cümleler, hatta kelimeler arasında da münasebetler bulunduğunu göstermeye çalışmıştır (Kara,
s. 238-280). Müfessirler, eğer arka arkaya
gelen ayetler veya sOreler arasında açık
bir ilişki varsa, biri diğerini anlam bakımın­
dan tamamlıyor ve ikinci ayet birinci için
tekit, tefsir, itiraz vb. durumda bulunuyarsa buradaki münasebet vechini göstermeye gerek duymamışlar, genellikle, ilk
bakışta birbiriyle ilgisi yokmuş gibi görüilişkiler bulunduğunu
570
ve sOreler
Ayetler arasında bulunabileceği düşü­
nülen başlıca münasebet çeşitleri şunlar­
dır: a) Tanzir. İki benzer hususun arka arkaya zikredilmesi (el-Bakara 2/ 149- I 50; ei Enfal8/74- 75 ). b) Mudadde. İki zıt hususunpeşpeşe gelmesi (ei-Bakara 2/3-5 , 6,
24- 25 ; en-Nisa 4/56-57 , ı 51-15 2). c) istitrat. Bir konudan bahsedilirken başka bir
konuya temas edilip yeniden asıl konuya
dönülmesi (en-Nisa 4/17 1-l 72; el-A'raf 7/
19-22, 26, 157-158; en-Nahl 16/48-49) d)
Tehallus. Ketarn sahibinin, konusunu bir
münasebetle bırakarak başka bir konuya
geçmesi (ei-Mearic 70/ı -4 ; Al-i imran 3/
33-34; ei-A'raf 7/ 156; el-Kehf I 8/98-99; bir
münasebet bulunmadan geçiş yap ılırsa
buna "iktidab" denir). e) intikal. Okuyucunun dikkatini çekmek için "h8za" (bu , ş u)
ifadesiyle geçiş yapılması (İ n t i kale Sad
sOresin in 49 ve 55 . ayetlerinde rastl anır).
f) Hüsn-i matlab. Bir girişten sonra asıl
gayenin belirtilmesi (el-Fatiha 1/4-5; e ş ­
Ş u ara 26/7 7-83) g) İhtiras. Kelamda asıl
kastedilen mananın aksini vehmettiren bir
unsurun bulunması sebebiyle yanlış anıa­
şılma ihtimalini gidermek için ketamın ortasına veya sonuna başka bir sözün eklenmesi (ei-Ma ide 5/54; en-Nemi 27/ 18; eiFeth 48/29). Öte yandan bir ayetin içindeki münasebet. ayetin ifadeleri arasındaki
münasebet ve ayetin başı ile sonu arasın­
daki münasebet olarak ele alınmıştır (Yıl­
maz, s. 124- 140).
SOreler arasındaki münasebetin ayetler arasındaki münasebete göre çok defa
gizli kaldığı (Subhi es-Salih, s. ı 5 ı), bununla birlikte dikkatli bir inceleme ile bu
ilişkiyi ortaya çıkarmanın mümkün olduğu ileri sürülmüştür. SOreler arasındaki
münasebet şekilleri de şöylece sıralana­
bilir: a) Sürenin konusu ile ismi arasında
münasebet. Mesela Bakara sOresinin 6774. ayetlerinde adıyla ilgili konu ele alın­
maktadır. b) Sürenin baş tarafı ile sonu
arasında münasebet (el-Bakara 2/3-5 ile
28 5; AI-i im ran 3/3 -4 ile ı 94) . c) Bir sOrenin son ayetiyle sonraki sürenin ilk ayeti
yahut ilk sürenin sonundaki bazı ayetlerle müteakip sürenin baş tarafındaki bazı
ayetler arasındaki münasebet (el-Maide
5/ 120 ile el-En'am 6/ 1 ve ei-En'a m 6/1 59,
ı 64 ile el-A'raf 7/6-7; ayrıca bk. HAVATİ­
MÜ's-SÜVER) .
Birbirini takip eden sOreler arasında buileri sürülen başlıca münasebet
yönleri de şunlardır: a) icmal - tafsil ilişki­
si. önceki sürede kısaca temas edilen konuların arkasından gelen sürede geniş bir
şekilde ele alınması. Mesela Fatiha sOresinde insanlar rablerinden kendilerini doğ ­
r u yola iletmesini istem işlerdir; buna nasıl ulaşılacağı, ne gibi arneller yapılması gerektiği de Bakara suresinde geniş olarak
ele alınmıştır. b) Tetimme. Önceki surede
anlatılan konuya m üteakip sürede devam
edilmesi, konunun ikinci sfıre ile tamamlanması. Bakara suresinde ele alınan iman,
ibadet ve muamelat gibi hususlara Al-i
imran, Nisa ve Maide sOrelerinde devam
edilmiştir. c) Sebep-müsebbeb ilişkisi. Önceki surenin sonra gelen süre için sebep
durumunda olması. Mesela Fil sfıresinde ,
Kabe'yi yıkmak için fiileriyle Mekke üzerine yürüyen Ebrehe'nin ordusunun nasıl
helak edildiği anlatılmakta , ardından gelen Kureyş suresinde de bunun Kureyşli ­
Ier'in Beytullah'a olan ülfetini sağlamlaş­
tırmak için yapıldığına işaret edilmektedir. d) Um um- husus ilişkisi. İlk sfırede genel hatlarıyla ele alınan bir konunun ikinci sfırede özel olarak işlenmesidir. Mesela
Felak sOresinde ( ı ı 3/ ı- 2 ı, "Yarattığı şey­
Ierin şerrinden sabahın rabbine sığınının
del" buyurulduktan sonra Nas sOresinde
( lı4/4 -6) Allah 'ın yarattığı şeylerden olup
insanların kalplerine vesvese sokan cin ve
insan şeytanının şerrinden söz edilmiştir.
e) Mukabele. Sonra gelen sfırenin öncekinde yer alan konuların mukabili durumunda olması . Malın suresinde zikredilen Mekke müşriklerinin başlıca özelliklerine ve kötü davranışiarına mukabil Kevser sOresinde Hz. Peygamber'in ve dolayı­
sıyla müminlerin yapmaları gereken olumlu davranışlar yer almıştır. f) Benzerlikzıtlık ilişkisi. Birbirini takip eden sfırelerin
benzer veya zıt konuları ihtiva etmesidir
(Cum'a -Münafikün, KafirCın - Nasr, Lehebihlas gibi) .
lunduğu
Her sürenin manası itibariyle tek başı­
na ayrı bir fonksiyonu olduğu gibi kendisinden önce veya sonra gelen sarelere göre başka fonksiyonları da bulunabilmektedir. Mesela Hümeze sOresinin tek başı­
na bir konusu olmakla birlikte süre ayrıca
bir önceki Asr sOresinde belirtilen hüsranın sebebini göstermekte, sonraki sürede
anlatılan fil olayında Kabe'ye saldıranların
helak edilmesi, Hümeze sOresinde vuku
MÜNASEHA
bulacağı haber verilen "hutame" için bir
delil veya işaret teşkil etmektedir. Islahi.
mushafta peş peşe gelen sürelerin birbiriyle ilişkisini zevciyet prensibine benzetir
ve birbirini tamamlayan bu sürelerin ortak
bir ana konusunun olduğunu ifade eder
(Birışık, s. 71-74) .
Münasebatü'I-ayat ve's-süveri tefsir ilminin bir dalı sayanların yanında bu görüşe karşı çıkan ve böyle bir disiplinin gereksizliğini ileri süren tefsir alimleri de olmuştur. İzzeddin İbn Abdüsselam, yirmi
üç yıl gibi uzun bir zaman diliminde farklı
konularda, farklı sebeplerden dolayı inen
ayet ve süreler arasında irtibat kurulamayacağı görüşündedir. Aynı görüş Şevkani
tarafından
da ileri sürülmüştür. Şevkanl,
bu tür münasebetleri gösterme hususunda en çok gayret sarfeden Bikal'nin çalış­
maları başta olmak üzere bu yöndeki gayretleri boşuna zaman harcama, ortaya atı­
lan görüşleri de "Allah'ın kitabıyla ilgili konularda yasaklanmış olan re'y" olarak değerlendirir. Ona göre uzun vahiy sürecinde ortaya çıkan hadiseler çok farklı ve birbiriyle ilgisiz olduğundan bunlarla bağlan­
tılı olarak inen ayetler ve sureler de birbirinden bağımsızdır ve bu hitap tarzı Arap
geleneğine de uygundur.
Sureler arasındaki münasebetlerle ilgili
ilk müstakil eser İbnü'z-Zübeyr es-Sekafı'­
ye ait el-Burhô.n ii tertibi süveri'l-Kur'ô.n'dır (nşr. Muhammed Şa ' banl, Küveyt
1404/ 1984) Bikal'nin Na~mü'd-dürer ii
tenô.sübi'l-ô.y ve's-süver, Delô.letü'l-burhô.ni'l-]favim 'alô. tenô.sübi ô.yi'l-Kur'ô.ni'l-'a~im (Süleymaniye Ktp. , Kılıç Ali Paşa, nr. 77) ve Meşô.'idü'n-na~ar li'l-işrô.i
'alô. ma]faşıdi's-süver (Süleymaniye Ktp.,
Relsülküttab Mustafa Efendi, nr. 96) adlı
eserleri, Süyütl'nin Tenô.sü]fu'd-dürer ii
tenô.sübi's-süver (nşr. Abdülkadir Ahmed
Ata, Beyrut 1406/1986) ve Merô.şıdü'l-me­
tô.li' ii tenô.sübi'l-ma]fatı' ve'l-metô.li'i
(Süleymaniye Ktp., nr. 103011 6, 17) , bu konuda telif edilmiş başlıca eserlerdir. Alusi'nin RuJ:ıu'l-me'ô.ni'sinde de bu konuya
geniş yer verilmiştir. Son dönemlerde yapılan çalışmalar ise şöylece sıralanabilir:
Hamldüddin Ferahl, Teisiru ni~ô.mi'l-Kur­
'ô.n ve te'vilü'l-iur]fani bi'l-iur]fan, Delô.'ilü'n-ni~ô.m; Muhammed Abdullah Diraz, en -Nebe'ü'l-'a~im (Kahire 1376/
1957); Bedlüzzaman Said Nursi, İşô.rô.tü'l­
i'cô.z ii ma~ô.nni'l-icô.z (Köln, ts.); Muhammed Mahmud Hicaz!, el-VaJ:ıdetü'l­
mev:W'iyye fi'l-Kur'ô.ni'l-Kerim (Kahire 1390/ 1970); Abdülmüteal es-Saldi. enNa~mü'l-fenni fi'l-Kur'ô.n (Kahire, ts.);
Emin Ahsen Islahi, Tedebbür-i Kur'ô.n
(1-I X, Lahor ı 993) ; Necati Kara, Burhô.nuddin İbrahim b. 'Omer el-Bikô.'i ve
Tefsirindeki Metodu (bk bibl.); Mehmet
Faik Yılmaz, Ayetler ve Sureler Arasın­
daki Münô.sebet (bk. bibl. ; diğer ça lı ş ­
malar için ayrıca bk. Yılmaz, s. 40-1 16).
BİBLİYOGRAFYA :
Tehanevl, Keşşaf, ı, 302, 432-433; Buhar!. "Tefslr", 2/ 29; Zemahşerl, el-Keşşaf, Beyrut 13971
1977, ll, 74 ; izzeddin ibn Abdüsselam, el-İşare
ile'l- icaz {i ba'zı enua'i'l-mecaz, istanbul 1313/
1895, s. 221 ; ibn Keslr. Te{sirü'l·Kur'ani 'l-'a?im,
Beyrut, ts ., 1, 225; Zerkeşl, el-Burhan {i 'ulümi'lKuf'an (nş r. Yusuf Abdurrahman e l-Mar'aşll v.dğr.),
Beyrut 1415/1994, 1, 131 vd.; Bikai, f'la?mü'd-dü·
rer, Kahire 1413/1992, 1, 7, 18-55 ; XXII, 424-425 ;
Şevkani , Fetl;ıu '1-!j:adir, 1, 77- 79; Alüsl, Rül;ıu 'ime' ani, Beyrut 1408/1987, 1, 71, 339; XXX, 313;
Hamidüddin Ferahl. Resa' ilü 'i-İmam el-Ferahi {i
'ulümi'l-Kur'an, A'zamgarh 1411/1991 , s. 86-87;
Elmalılı, Hak Dini, ı , 682; IX, 6179; M. Mahmud
Hicaz!. el-Val;ıdetü'l-nieuzü'iyye fi 'l-Kur'ani 'l-Kerim, Kahire 1350/1970, s. 9-12; Subhi es-Salih ,
Meba/:ıiş fi'ulümi'l-Kur'an, Beyrut 1401/1981,
s. 151 ; Emin Ahsen Islahi, Mebadi-i Tedebbür-i
Kur' an, Lahor 1991 , s. 200-207 ; Necati Kara.
Burhanuddin İbrahim b. 'Omer el-Bika'i ue Tefsfrindeki Metodu, Van 1994, s. 238 -280 ; Mehmet Faik Yılmaz, Ayetler ue Süreler Arasındaki
Münasebet (doktora tezi, 1995 ), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, tür. yer.; Nasr Hamid EbO Zeyd, Ilahi
Hitabın Tabiatı (tre. Mehmet Emin Maşa lı) . Ankara 2001 , s. 198 vd.; Abdülhamit Birışık, "Kur'an'da iç Bütünlük: Islahi'nin Tefsir Yöntemi",
Ofuan: İlmf Araştırmalar, sy. l l , istanbul 2001,
s.71 -75.
!Al
lmJ
MEHMET FAiK YILMAZ
ı
ı
MÜNASEBE
( ~~,;.ı,J I)
Olayla hüküm arasındaki uygunluk,
makul denge;
hükmün illetini belirlemek için
başvurulan bir metot anlamında
fıkıh usulü terimi
L
(bk . MASLAHAT).
ı
_j
ı
MÜNASEHA
(~~,;.ı,JI)
Bir mirasın paylaşılmasından önce
vefat eden mirasçının payının
kendi varisierine intikalinin hesaplanması
anlamında fıkıh terimi.
_j
L
Sözlükte "nakletmek, değiştirmek, gidermek" anlamındaki nesh kökünden türeyen münaseha kelimesi İslam miras hukukunda mirasın paylaşılmasından önce
mirasçılardan bir veya birkaçının vefatı halinde onlara düşen payların kendi varisierine intikalinin hesaplanmasını ifade eder.
Genellikle her münaseha meselesi içinde
birkaç mesele birleşmiş olarak bulunur.
Münaseha işlemi yapılırken, ölen mirasçıla­
ra vefat tarihi sıralamasına göre önce kendi hisselerine düşen payları ayrılır. Münasehayı teşkil eden her bir mesele ayrı ayrı
çözüldükten sonra meselelerin birbirine
karşı oranlarının değişmemesi için denkleştirme işlemleri yapılır. Neticede bulunan
tek payda üzerinden varisler hisselerini
alır. Sürekli biçimde meydana gelen bu değişme sebebiyle işleme münaseha adı verilmiştir.
Münaseha işleminde bazan sonradan
ölen mirasçının mirasçıları ilk ölenin mirasçıları ile aynı kişiler olabilir ve alacakları
pay oranları da önceki meselenin oranı ile
aynı olabilir. Bu durumda meseleyi iki kademeli olarak çözmeye gerek kalmaz ve
tek işlemle problem çözülür. Mesela vefat eden bir kişinin mirasçı olarak iki oğ­
lu ile iki kızının kalması ve tereke paylaş­
tınlmadan önce kızlardan biri vefat edip
kardeşlerinden başka kimseyi mirasçı bı­
rakmaması durumunda ölen babanın ve
kız kardeşin mirasçıları aynı şahıslar ve pay
oranları da her iki meselede aynı olduğun­
dan problem tek bir işlemle çözülür. Ölen
babanın mirası beş pay itibar edilerek
bundan ikisini bir oğul, ikisini diğer oğul ,
birini de kız alır.
Eğer ikinci ölenin mirasçıları birinci ölenin de mirasçıları olduğu halde ikinci meselede pay oranları değişiyorsa veya ikinci
ölenin mirasçıları arasına ilk ölenin mirasçılarına ilave olarak başka mirasçılar da
katılmışsa ya da ikinci meselede mirasçı­
ların tamamı farklı kimselerse ölenlerin
her birinin meseleleri ayrı ayrı kurulur. Bu
durumda daha sonra ölen mirasçının önceki meseledeki payı ile kendi mirasçıları­
nın toplam payları denk gelirse işlem bitmiş olur, farklılık olması halinde paylar
eşitlenir.
İlk ölen kişinin malları taksim edilmeden
ölenlerin birden fazla olması durumunda münaseha işlemi üç veya
daha çok meselenin birleştirilmesiyle halledilir. Önce ilk ölene ait mesele, ardından
vefat tarihleri sırasına göre ölen mirasçı­
lara ait meseleler çözülür. Her mesele ayrı
ayrı halledildikten sonra bir üstteki mesele ile birleştirilir. Münasehada mirasçılar
arasında ikiden fazla ölen varsa ölen her
bir mirasçı için vefat tarihi sırasına göre
ayrı bir mesele kurulur ve her mesele yapılacak denkleştirme sebebiyle üst taraftaki meselelerle bütünleştirilir.
mirasçılardan
571