KRAL ABDULLAH - Derin Strateji

SUUDİ ARABİSTAN
KRAL ABDULLAH
SONRASI SUUDİ ARABİSTAN:
BÖLGESEL VE KÜRESEL SİYASET
Selefi Kral Abdullah’tan Kral Selman’a, dış politikada muhtelif aktörlere karşı birçok cephede açılmış ve aynı anda devam eden diplomatik ve askeri mücadeleler miras kalmış bulunuyor. Özellikle, Suudi Arabistan’ın kuzeyinde ve güneyinde devam eden mücadeleler
karşısında Kral Selman, Suudi Arabistan’ın Arap Baharı sürecinde elde ettiği stratejik kazanımları muhafaza ve maruz kaldığı stratejik kayıpları telafi etme politikası takip edecektir.
Eyüp ERSOY
24
Mart-Nisan Cilt: 7 Sayı: 67
K
ral Abdullah’ın 23 Ocak’ta
vefat etmesi ve yerine Selman bin Abdulaziz’in yeni
kral olarak Suudi Arabistan’da iktidarın başına geçmesiyle birlikte,
Kral Abdullah sonrası Suudi Arabistan’ın takip edeceği bölgesel ve
küresel siyasetin değişim ve süreklilik ekseninde nasıl bir mecra takip
edeceği konusu, Ortadoğu jeopolitiğinde ani bir öncelik ve kayda
değer bir önem kazandı. Kral Selman’ın, kendisine miras kalan Suudi Arabistan’ın dış politikasında
izleyeceği siyaset hususunda, kısa
süreli idaresinde şimdiye dek attığı diplomatik adımlar temelinde,
Suudi Arabistan’ın Arap Baharı
sürecinde elde ettiği stratejik kazanımları muhafaza ve maruz kaldığı stratejik kayıpları telafi etme
Mart-Nisan Cilt: 7 Sayı: 67
politikası takip edeceği söylenebilir. Bunun için öncelikle, ülkesel,
bölgesel ve küresel ittifaklarını tamir ve tahkim etmesi beklenebilir.
İkinci olarak, Arap Baharı sürecinde bölge kamuoylarında yıpranan
itibarındaki tahribata karşı bir tamirat siyaseti uygulayacaktır. Kral
Selman’ın, çok sayıda üst düzey
yöneticiyi değiştirmesine karşın
dışişleri ve petrol bakanlarını görevlerinde tutması da, Suudi Arabistan dış politikasında süreklilik
unsurunun hakim olacağına dair
bürokratik bir emare.
Suudi Arabistan’ın Bölgesel
Siyaseti
İlk olarak, Körfez İşbirliği Konseyi,
Suudi Arabistan’ın dış politikasının
bölgesel eksenini oluşturuyor.
Konsey’in Körfez’de istikrarın
sağlanması ve Suudi Arabistan’ın
hâkimiyetinde sürdürülmesi noktasında, Bahreyn’deki sivil gösterilere karşı Suudi Arabistan öncülüğünde Mart 2011’de başlatılan askeri harekâtın da gösterdiği
üzere, hayati bir işlevi bulunuyor.
Bu anlamda, Kral Selman’ın ikinci veliaht ilan ettiği Muhammed
bin Naif ’in ilk yurtdışı ziyaretini
10 Şubat’ta Katar’a yapması, Suudi Arabistan yönetiminin Konsey
içerisindeki diplomatik gerginlikleri sona erdirme isteğini gösteriyor.
Bilindiği üzere, özellikle Katar’ın
Müslüman Kardeşler hareketine
yönelik himaye siyaseti, örneğin
sürgündeki Müslüman Kardeşler üyelerine ikamet izni vermesi
25
SUUDİ ARABİSTAN
üzerinden başlayan aleni diplomatik çekişme aylarca devam etmiş,
Suudi Arabistan başta olmak üzere Konsey üyeleri Katar’a yönelik
cezalandırıcı diplomatik tedbirler
almışlardı. Örneğin, Mart 2014’te
Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri, Doha’dan
büyükelçilerini çekmişlerdi. Suudi
Arabistan için Katar ile ilişkilerini düzeltmesi, bölgesel siyasetinde
özellikle Yemen’de süren olaylara
karşı izleyeceği siyasette oldukça
önem kazanmış durumda.
İkinci olarak, Yemen’de yönetimin İran destekli Şii Husi militanları tarafından ele geçirilmesi, Suudi Arabistan’ın Arap Baharı’ndaki
muazzam bir stratejik kaybı olarak
değerlendirilebilir. 22 Ocak’ta Yemen Devlet Başkanı Mansur Hadi
ile bakanların Husi militanlarının
silahlı tehdidi altında istifa etmesi
ve 6 Şubat’ta Husi militanlarının
Yemen Meclisi’ni ilga ederek fiili
olarak ülke yönetimini üstlendiklerini ilan etmesi, iktidar değişimi
sürecinde iç kurumsal düzenlemelere odaklanmış Kral Selman
yönetimini Yemen’deki bu oldubittiye karşı hazırlıksız yakaladı.
Körfez İşbirliği Konseyi’nin 7 Şubat’ta Yemen’deki yönetimin ele
geçirilmesini hiçbir koşul altında
kabul edilemeyecek bir darbe olarak nitelemesinin ve BM Güvenlik
Konseyi’ni darbeyi sona erdirmeye
davet etmesinin işaret ettiği üzere,
önümüzdeki süreçte Yemen, Suudi
Arabistan’ın dış politik mücadelesinin en mühim cephesi olacaktır.
Üçüncü olarak, Mısır’daki yönetime karşı ise Kral Selman iktidarında bir söylemsel revizyona
gidildiği görülüyor. Kral Abdullah, askeri bir darbe ile Mısır’da
iktidarı ele geçiren General Abdulfettah el Sisi’nin en büyük
26
destekçilerindendi. Örneğin, Mısır’daki askeri darbeden hemen bir
hafta sonra Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt ile
birlikte 12 milyar dolarlık bir mali
yardım sözü vermiş, ek olarak Mart
2014’te Müslüman Kardeşler’i terör örgütü olarak ilan etmişti. Kral
Körfez İşbirliği
Konseyi’nin 7 Şubat’ta
Yemen’deki yönetimin
ele geçirilmesini
hiçbir koşul altında
kabul edilemeyecek
bir darbe olarak
nitelemesinin ve BM
Güvenlik Konseyi’ni
darbeyi sona
erdirmeye davet
etmesinin işaret ettiği
üzere, önümüzdeki
süreçte Yemen, Suudi
Arabistan’ın dış
politik mücadelesinin
en mühim cephesi
olacaktır.
Abdullah’ın Sisi iktidarına yönelik
maddi ve manevi yardımlarına karşın, Kral Selman yönetiminin Mısır iç siyasetine dair bir söylem revizyonunu tercih ettiği gözleniyor.
Örneğin, 11 Şubat’ta Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Suud el Faysal, Suudi Arabistan yönetiminin
Müslüman Kardeşler hareketi ile
herhangi bir sorunu bulunmadığı
açıkladı. Bu söylemsel revizyonun
esas sebebinin, Suudi Arabistan ve
Mısır iç kamuoylarında ve bölgesel
kamuoylarında darbe yönetimine
verilen destekle birlikte yıpranan
Suudi Arabistan’ın itibarını tamir
etme ve ayrıca Mısır iç politikasında denge siyasetine yönelme olduğu söylenebilir. Yine de eylemsel
zeminde, Kral Selman yönetiminin
Mısır politikası kısa vadede değişmeyecektir.
Dördüncü olarak, Suudi Arabistan’ın Suriye politikasında
IŞİD’in ortaya çıkması ile değişen öncelik sıralamasının devam
edeceği söylenebilir. Kral Selman
yönetimi, IŞİD ile mücadelede Suudi Arabistan’ın uluslararası koalisyonun çabalarını teşvik etme ve
destekleme politikasına ek olarak,
eş zamanlı devam eden Suriye iç
savaşında, Esad’ı devirmek amacından ziyade savaş sonrası oluşması
beklenen güç dağılımının etkili bir
parçası olacak iç müttefikler oluşturma ve kuvvetlendirme amacı
güdecektir. Bu hususta, Suudi Arabistan’ın IŞİD karşıtı uluslararası
koalisyonun 22 ülkeden savunma
bakanları ve genelkurmay başkanlarının katıldığı 18 Şubat’taki
toplantısına ev sahipliği yapması
önemli bir diplomatik tavrı yansıtıyor.
Son olarak, Suudi Arabistan’ın
İran ile arasındaki, Arap Baharı sürecinde kapsamı genişleyen, şiddeti artan ve doğrudan mücadele ve
dolaylı çatışmaya evrilen yapısal rekabet, farklı tezahürleri ile devam
edecektir. Hususen, ABD’nin Irak
işgali öncesinde İran’ı çevreleme
siyaseti takip eden Suudi Arabistan’ın, özellikle Arap Baharı’ndaki
gelişmeler sonucunda İran tarafından çevrelenmiş gibi görünen
bir stratejik konumda bulunuyor
olması, Kral Selman yönetimi için
kabul edilemez bir durum. Ruhani
yönetimin özellikle Yemen’de kazanılmış stratejik mevziyi muhafaza
Mart-Nisan Cilt: 7 Sayı: 67
ve yeni oluşmuş mevcut duruma
meşruiyet kazandırma hedefine
yönelik olarak, Suudi Arabistan’a
yaptığı uzlaşı çağrılarına Kral Selman yönetiminin bir cevap vermemesi, Suudi Arabistan’ın yeni
yönetiminin bu rekabeti sürdürme
iradesine işaret ediyor.
Suudi Arabistan’ın Küresel
Siyaseti
Suudi Arabistan’ın dış politikasının küresel eksenini de, ABD ile
ilişkileri teşkil ediyor. Kral Selman
yönetiminin, ABD ile muhtelif
siyasi ve iktisadi sahalarda devam
eden ilişkilerde, Suudi Arabistan’ın
stratejik hassasiyetlerini gözeterek,
ikili işbirliğini geliştirme ve güçlendirmeye, bölgesel ve küresel politikalarda eşgüdüm içerisinde hareket
etmeye yönelik geleneksel yaklaşımı sürdürdüğü görülüyor. İkili
ilişkilere ABD’nin verdiği önem
ise, Başkan Obama’nın 27 Ocak’ta
Dışişleri Bakanı John Kerry, CIA
Direktörü John Brennan, Ulusal
Güvenlik Danışmanı Susan Rice’a
ek olarak çok sayıda Cumhuriyetçi
Parti mensubunda oluşan kalabalık
bir ‘devlet’ heyeti ile Riyad’a gerçekleştirdiği ziyaret ile bir kez daha
vurgulandı.
Kral Selman yönetimi için, öncelikli olarak, Suudi Arabistan’ın
tehdit algılamalarının ana kaynağı olan uluslararası terörizme karşı ABD ile işbirliği yapmak, ikili
ilişkilerin ana gündemi oluşturmaya devam ediyor. ABD için de
Suudi Arabistan, başta El Kaide ve
IŞİD olmak üzere, uluslararası terör örgütlerine karşı ABD’nin gizli
istihbarat savaşında ve açık askeri
mücadelesinde vazgeçilmez müttefiklerinden biri. Ortak çıkarlara
ve karşılıklı ihtiyaçlara dayalı bu
Mart-Nisan Cilt: 7 Sayı: 67
işbirliğinin, Kral Selman’ın bürokratik kariyeri ile Suudi Arabistan’ın
savunma ve askeri üst bürokrasisinde yaptığı değişikliler göz önüne
alındığında daha etkin hale geleceği ifade edilebilir. Mesela, Kral
Selman, kral olmadan önce Suudi
Arabistan savunma bakanıydı ve
yerine oğlu Muhammed bin Selman’ı atadı. Buna rağmen, Esad rejiminin akıbetine dair iki müttefik
arasındaki taktik farklılaşmaların
da mevcut olduğu hatırlatılmalı.
İkinci olarak, Suudi Arabistan,
ABD’nin küresel ekonomi politik
stratejisinin enerji boyutunda uzlaşmaya açık ve işbirliğine istekli
en önemli ortaklarından birisi. Son
dönemde, Suudi Arabistan’ın düşen petrol fiyatlarına karşın petrol
arzını azaltmayarak, yüksek maliyet ile petrol üreten ülkelerin petrol gelirlerinin görece azalmasına
dolaylı olarak sebep olması, ABD
yönetiminin Rusya’ya ve İran’a uyguladığı yaptırımları yine dolaylı
ama ciddi oranda destekleyen bir
enerji politikası izlemesi, ABD’nin
küresel ekonomi politik stratejisine
kuvvet veriyor.
Son olarak ise, Suudi Arabistan
için ABD’nin takip ettiği bölge siyasetindeki endişe verici durumlardan birisi, ABD-İran nükleer müzakerelerinin İran üzerindeki uluslararası baskının azaltılmasını ve
İran ile arasındaki yapısal stratejik
rekabette konumunun zayıflamasını netice verecek şekilde olumlu
sonlanması ihtimali. Kısaca, Suudi
Arabistan, İran ile müzakere değil
mücadele yolunun tavizsiz şekilde
tercih edilmesinden yana. Başkan
Obama’nın Suudi Arabistan ziyaretinde İran ile nükleer müzakereler,
görüşmelerin gündem maddelerinden biriydi. Kral Selman, bu görüşmede nükleer müzakerelere dair
Kral Abdullah’ın Sisi
iktidarına yönelik
maddi ve manevi
yardımlarına
karşın, Kral Selman
yönetiminin Mısır
iç siyasetine dair bir
söylem revizyonunu
tercih ettiği gözleniyor.
herhangi bir çekince ifade etmemiş
olsa da, ABD-İran nükleer müzakerelerinin akıbeti, Kral Selman
yönetimi için de endişe kaynağı
olmaya devam edecektir.
Selefi Kral Abdullah’tan Kral
Selman’a, dış politikada muhtelif aktörlere karşı birçok cephede
açılmış ve aynı anda devam eden
diplomatik ve askeri mücadeleler
miras kalmış bulunuyor. Özellikle, Suudi Arabistan’ın kuzeyinde ve
güneyinde devam eden mücadeleler karşısında Kral Selman, Suudi
Arabistan’ın Arap Baharı sürecinde elde ettiği stratejik kazanımları
muhafaza ve maruz kaldığı stratejik
kayıpları telafi etme politikası takip edecektir. Türkiye açısından,
iki boyuta haiz bu politikanın stratejik kayıpları telafi etme boyutu
daha önemli olabilir. Arap Baharı
sürecinde maruz kaldığı stratejik
kayıpları telafi etme politikası güdecek olan Kral Selman yönetimi
ile bu politikaya yönelik atacağı
adımlarda yakınlaşma olanakları
araştırmak ve iki ülke arasında ortak çıkarların bulunduğu alanlarda
işbirliği yapmak, Türkiye’nin Orta
Doğu politikası açısından yeni bir
diplomatik açılım getirebilecek bir
seçenek.
Arş. Gör., Yıldırım Beyazıt
Üniversitesi
27