Küresel Düzeyde Makro Sosyal Hizmet Uygulamaları

SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
KÜRESELDÜZEYDEMAKROSOSYALHİZMETUYGULAMALARI
ZekiKarataş
Giriş
Küresel düzeyde sosyal hizmet uygulamalarına geçmeden önce, dünyada neden sosyal
hizmetmüdahalesineihtiyaçduyulduğunagenelhatlarıylagözatmakyerindeolacaktır.
Küreselleşmeyle birlikte küçük bir köy haline gelen dünyamızda yoksulluk, gelir
bağlamında giderek azalma eğilimi gösterse de hala büyük boyutlarda yaşanmaktadır.
Ayrıcayoksulluksadecegeliryoksulluğuolarakdeğil,insaniyoksullukolarakdabirçok
kişiyi etkilemektedir. Dünya’nın pek çok yerinde insanlar gelir azlığından ziyade temel
sağlıkimkânlarınaulaşamama,sağlıklıiçmesuyunasahipolamamaveyetersizbeslenme
gibisorunlarlakarşıkarşıyadırlar.
• Dünyanın yarısı, yaklaşık 3 milyar insan, günlük 2 doların altında bir gelirle
yaşamaktadır.
• Dünyanın en yoksul 48 ülkesinin gayr‐i safi milli hasılası dünyanın en zengin 3
insanınınservetlerinintoplamındandahaaz.
•Yaklaşık1milyarinsan21.yüzyılabirkitabıokuyamadanyadaisminibileyazamadan
girdi.
•Dünyadaheryılsilahlaraharcananparanın%1’indendahaazıilebütünçocuklarokula
gidebilirlerdi.
• Dünyanın en zengin ülkesi, endüstrileşmiş ülkeler içinde zengin‐yoksul arasındaki
farkınenbüyükolduğuülkedir.
•Gelişmişülkelerdekinüfusun%20’sidünyadakimalların%86’sınıtüketmektedir.
•Birkaçyüzmilyarderinservetidünyanınenyoksul2,5milyarinsanınkineeşittir.
• UNICEF verilerine göre, dünyada yoksulluk yüzünden her gün 30 bin çocuk hayatını
kaybetmektedir.
•Dünyadaki2,2milyarçocuğun1milyarıyoksuldur.
•Dünyadatemeleğitimhakkındanyoksunolançocuksayısı121milyondur.
• Gelişmekte olan ülkelerde yaşayan 1,1 milyon insan yeterli suya, 2,6 milyon insan da
temelsağlıkhizmetlerineulaşamamaktadır.

ÖğretimGörevlisi,RecepTayyipErdoğanÜniversitesiİ.İ.B.F.SosyalHizmetBölümü.
32
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
•Dünyanüfusununyalnızca%12’sisuyun%85’inikullanıyorvebu%12üçüncüdünya
ülkelerindeyaşamıyor.
Bahsedilen bu rakamlar dünya çapındaki eşitsizliğin ve yoksulluğun ne kadar büyük
boyutlardayaşandığınıaçıkbirşekildeanlatmaktadır.Elbettekigerekgeliryoksulluğu,
gerekse insani yoksulluk az gelişmiş ülkelerde diğer ülkelere nazaran çok daha yaygın
olarak görülmekte ve yoksulluğun etkileri de az gelişmiş ülkelerde çok daha yıkıcı
olmaktadır. Ancak üzerinde durulması gereken nokta ülkelerin hangi kriterlere göre az
gelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler olarak sınıflandırıldığıdır (Brueggemann,
2006,s.458).
Günümüzde yoksulluk yadsınamaz bir gerçeklik olarak varlığını sürdürmektedir. Her
geçen gün dünya üzerinde daha çok kişi yoksulluğun yarattığı olumsuzluklardan
etkilenmektedir.2004yılıitibariyledünyadayaklaşıkherbeşkişidenbirigünlük1dolar
gelire sahip ve dünya nüfusunun neredeyse yarısı günde 2 doların altında bir gelirle
yaşamınıdevamettirmeyeçalışmaktadır.BudurumGüneyAsya’daveSahraaltıAfrika’da
çokdahayıkıcıboyutlaraulaşmışbulunmaktadır.
Dünya nüfusunun dörtte üçlük bir kısmını oluşturan azgelişmiş ülkeler önemli bir
kalkınmasorunuylakarşıkarşıyabulunmaktadır.Busorunakarşı,özelliklesonelliyılda
gösterilen ilgiye karşın bu ülkelerle sanayileşmiş ülkeler arasında büyük refah
farklılıklarının bulunduğu, bu ülkelerde yaşayan milyonlarca insanın hâlâ yeterli
beslenme, sağlık, eğitim gibi olanaklardan yoksun olduğu, işsizlik ve yoksulluk gibi
sorunlarlakarşıkarşıyakaldığıgörülmektedir.
Küreselleşme bu bağlamda yadsınamaz bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.
Ancakönemliolanküreselleşmeninnasılolupdabütünülkeleriolumluveyaolumsuzbir
şekildeetkilediğidir.1980’liyıllardansonraküreselleşmeninbudenligüçkazanmasının
enönemlinedeni;UluslararasıParaFonu,DünyaBankasıveDünya TicaretÖrgütügibi
uluslararası kurumların uyguladığı politikalar ve uygulanan bu politikaların sonucunda
çok uluslu şirketlerin etkinliğinin küresel çapta önemli ölçüde artmış olmasıdır. IMF,
DünyaBankasıveDTÖgibikurumlarınuyguladığıpolitikalarıngelişmişülkelerinlehine
olarak onları daha da güçlendirdiği ve az gelişmiş ülkeler üzerinde önemli bir baskı
unsuruoluşturduğugünümüzdeaçıkçagörülebilmektedir(Brueggemann,2006).
UluslararasıSosyalHizmetlerinTarihi
Bilimsel sosyal hizmetlerin ortaya çıkışı 1800’lerin sonlarına rastlamaktadır. Dinsel ve
insancılyaklaşımlarlaelealınanhizmetlerdeeğitilmişelemanlaraduyulanihtiyaçsosyal
hizmetin meslekleşmesini sağlamıştır. Yardımsever toplum gönüllülerin çalışması
33
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
zamanla alanda belirli nitelikte eğitim almış sosyal hizmet elemanlarına yerini
bırakmıştır.İlktemsilcilerdahaçoktoplumliderleri,dingörevlileriarasındançıkmıştır.
Bu rolleri üstlenen hayırseverlerin organize çalışmaları mesleğin felsefesinin
yerleşmesindeetkiliolmuştur(Pierson,2012,s.11).
Sosyal hizmet uygulamaları olarak nitelendirilebilecek toplumsal gelişim programları,
başlangıçta kilise faaliyetleri olarak düzenlenmiştir. Özellikle Batılı ülkeler
sömürgeleştirdikleri ülkelerdeki insanların asgari düzeyde yaşam şartlarının oluşması
için yardım organizasyonları düzenlemişlerdir.Daha çok misyonerlik faaliyetleri olarak
gerçekleştirilen bu yardım organizasyonları yerel aktörlerin de devreye girmesi ile
birlikteyerinisiviltoplumkuruluşlarınabırakmıştır(Brueggemann,2006,s.458).
Sosyal sorun yaşayan insanlara daha çok sosyo‐ekonomik destek sağlayan ilk sosyal
hizmet sunucuları, gönüllüler ve kilise temsilcileridir. Batı’da sosyal hizmetin öncüleri,
muhtaçlara sadaka veren vatandaşlar ile eski çağlardan beri bilinmekte olan kiliselere
bağlı hayırseverlik örgütleridir (Friedlander, 1966, s. 583). 1800’lü yıllar henüz
başlamadan, Katolik kilisesinin en önemli hayırsever yardım etkinliği aktörlerinden
birisiFransa’dabulunanPapazVincentdePoul’dür.Aristokratkadınlararasındakurmuş
olduğu ‘Hayırsever Kadınlar’ adlı dernek ile yoksulların evlerine gidilerek giyecek ve
yiyecek dağıtılmaktaydı. 1633 tarihinde hasta ve engellilerin bakımı için hemşirelik
mesleğinigeliştirmekamacıilePapazVincentdiğerbirdernekkurmuşvebununadına
‘Hayırsever Kızlar’ demiştir. Buderneğin üyeleri köylü kızları arasından hayır işlerinde
çalışmak isteyenler eğitilerek hemşire olmakta idiler. Böylece eğitim görmüş bu
hemşireler sosyal çalışma mesleğinin öncüleri olmuşlardır. Papaz Vincent’in fikirleri
sadece Fransa’nın Katolik çevrelerinde değil, başka memleketlerde de ilgi ile takip
edilerekuygulanmıştır(Friedlander,1966,s.16).
İlk sosyal refah örgütlenmesi kurumu 1820’de John Griscom tarafından kurulan
Yoksulluğu Önleme Derneği’ydi. Bu derneğin amaçları yoksulların yaşam koşullarını ve
alışkanlıklarını araştırmak, yoksul bireylerin kendi kendilerine yardımcı olabileceği
planlar önermek, onları tasarruf etmeye ve ekonomik davranmaya cesaretlendirmekti.
Buamaçlarayönelikolarakdernek,yoksullaraevziyaretlerigerçekleştirmişti.1800’lerin
ikinci yarısında işsizler, yoksullara, hastalara, fiziksel ve zihinsel engellilere, yetimlere
yardım etmek üzere büyük kentlerde oldukça çok sayıda dini yardım kuruluşları
kuruldu. Bu nedenle, bir İngiliz buluşu Hayırseverlik Örgütlenme Cemiyeti (Charity
Organization Society‐COS) çok sayıda Amerikan kent sakininin dikkatini çekti. 1877’de
BufalloveNewYork’tabaştaolmaküzereCOSbirçokkenttehızlabenimsendi(Zastrow,
2013, s. 2‐3). Eğitilmiş eleman ihtiyacının karşılanması için atılan ilk adım, 1873’de
34
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Londra’da hayır derneklerinde çalışanlar için düzenlenen konferanslar olmuş, bunu
1898’de New York’da açılan yaz okulu izlemiş ve 1899’da Amsterdam’da ilk sosyal
çalışma(sosyalhizmet)okuluaçılmıştır(Kut,1988,s.4).
COS hareketi ile eş zamanlı olarak 1800’lerin sonunda “yerleşim evleri” kuruldu. Bu
yerleşimevlerindenilki1884’teLondra’dakurulanToynbeeHall’dur.Kısasüreçerisinde
birçokbaşkayerleşimeviçalışanlarınınçoğugenellikleortaveüstsınıftanbürokratların
kızlarıydı. Dost ziyaretçilerin aksine bunlar, yoksul bölgelerde yaşadılar ve eğitim
merkezlerinde yoksulların ahlaki yaşamlarını nasıl sürdürecekleri ve koşullarını nasıl
iyileştireceklerikonularındagöreveğilimlibiryaklaşımsergilediler.Yoksullarınbarınak,
sağlı ve yaşama koşullarını iyileştirme yollarını aradılar, çevre yerleşim yerlerinde
oturanlar için iş buldular, İngilizce öğrettiler, hijyen konusunda eğitim verdiler ve
mesleki beceriler kazandırdılar. Yerleşim evi hareketinde en dikkat çekici önder,
Chicago’dakiHullHouse’danJaneAdams’tır(Zastrow,2013,s.3).
Aslında sosyal çalışma mesleği, sosyal refah kurumunun işlevsellik kazanmasının bir
gereği olarak ortaya çıkmıştır. Sosyal refaha ilişkin ilk sosyal düzenlemeler 1601’de
İngiltere’de Kraliçe I. Elizabeth zamanında çıkarılan ‘Yoksullar Yasası’ ile
gerçekleştirilmiştir (Kut, 1988, s. 7). Yardımlar artık kurulu idarenin sorumluluğuna
geçmiştir.Başkabirifadeyegöreise;ulusalgelirinartmasısonunda,Batıülkelerinde,bu
gelirinartmasısırasındameydanagelensosyalveekonomikyaralarısarmakiçinsosyal
refah hizmetleri geliştirilmiştir (Kongar, 1972, s. 185). Sosyal çalışma mesleği, sanayi
zemini üzerinde üç temel esas üzerine oturmuştur. Bu esaslar, insan hakları, toplumsal
değişim ve mesleki bilgidir. Bu üç esas üzerinde meslek becerisini ortaya koyar,
deneyimini paylaşır. İnsandan alır; insana verir. Kendisini bu değişken yapıya göre,
ulaşmak istediği amaca göre sürekli yeniden biçimlendirir. Bunları yaptıkça mesleki
olma özelliği kazanır, sistematik hale gelir, bilimsel disipline dönüşür. Bu şekilde
toplumdaişleviartar,yaygınlaşırvevazgeçilmezhalegelir(Tomanbay,2007,s.199).
Batıtoplumlarınıntarihselbirikimleriveözgürlükmücadeleleriiçindeşekillenensosyal
hizmetmesleğiAsya,Afrikaveazgelişmişülkelerdekısmiolaraketkialanıbulmuştur.Bu
ülkeler de her ne kadar kendi özgüllüklerini oluşturma konusunda yeterli bir çaba
sergilememiş olsalar da Batı’ya endeksli olarak sosyal hizmetlere duyarsız
kalmamışlardır. Azgelişmiş ülkelerde sosyal hizmet kalkınma unsurları içerisinde
değerlendirilmiştir. Bu durum sosyal hizmetin mesleki gelişiminin önemli engellerle
karşılaşmasınazeminhazırlamıştır.
35
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
SosyalHizmetEğitimininGelişimi
Meslek anlamında sosyal hizmet 19. yüzyıl hümanist hareketlerinden doğmuş ve
yoksullarınkötükoşullarınıdüzeltmeye,kanunlarlasosyalreformyapmayayönelmiştir.
Sosyal hizmet alanında özel bir eğitim ihtiyacı duyulduğunda bu tarz eğitimi ilk ortaya
koyan 1893’de Pittsfield’den (Massachusetts) Anna L. Dawes idi. 1873’de Londra’da
Oktavia Hill tarafından hayır derneklerinde çalışan gönüllüler için düzenlenen
konferanslar ilk adımdır. Bu kişi Chicago’da toplanan Hayırseverlik, Islah ve Yardım
Dernekleri Milletlerarası Kongresi’nde okul fikrini ortaya atmıştır. 1897’de Mary
Richmond ise Pratik Yardım İçin eğitim okulunun kurulması ile ilgili bir plan yaparak
1898yılındaNewYork’dailksosyalhizmetkursunuaçmıştır(Leighninger,2008,s.11).
Hayırseverlik örgütü gruplarının gösterdikleri ihtiyaç üzerine sosyal hizmet alanında
profesyonel eğitim programları başlatılmıştır. Altı haftalık kurs programı altı aya
çıkarılarak New York’da ilk sosyal hizmet okulunun temeli oluşturulmuştur. Bu okul
1940yılındaColumbiaÜniversitesiilebirleştirilmiştir.
Hayırseverlik örgütlerinin diğer bir özelliği de, üyelerinin hem kendileri ve hem de
halkın bilgisi için derneklerin etkinlikleri ile yoksul halkın sosyal ve sağlık kurumları
hakkında güvenilir bilgi toplama isteğiydi. Bunun sonucunda 1891 yılında New York’ta
Charities Review adlı bir dergi yayınlandı; bu dergi 1910 yılında diğer ilgili dergilerle
birleşerek The Survey adı altında başlıca profesyonel bir dergi oldu. Aynı dergi 1952
yılınakadardevamedereksosyalçalışmaalanındakuramsalvepratikgelişmelerebüyük
yararlar sağlamıştır (Friedlander, 1966, s. 104,583). Sosyal hizmet okulu olarak açıkça
tanımlananilkokul(InstituteforSocialWorkTrainning)iseHollanda,Amsterdam’daki
bir grup sosyal reformcu tarafından 1899’da kuruldu. Enstitü iki tam yıl kuramsal ve
uygulamalı derslerden oluşan bir programla kendilerini hayır işlerine adayan kişilere
eğitimvermeyebaşladı.1904vebunuizleyenyıllardaAlmanya,İsviçre,İngiltere’deyeni
sosyalçalışmaokullarıaçılmış,1910yılındabeşülkedekisosyalçalışmaokulusayısı14’ü
bulmuştur.ÜlkelerarasındayayılanbuokullardahasonraLatinAmerika’yasıçramışve
1920’deŞili’de(Santiago)ilksosyalhizmetokulufaaliyetegeçmiştir(Pierson,2012).
Asya kıtasında ise sosyal hizmet eğitiminin öncülüğünü Tata Enstitüsü ile Hindistan
yapmıştır. Asya’da; Hindistan Bombay’da (1936), Afrika’da; Güney Afrika (1924) ve
Mısır’da (1936) ilk sosyal çalışma okulları açılmıştır. Böylece söz konusu ülkelerde
meslekieğitim,sosyalhizmetlerdegörevalacaklariçinbirönkoşulolarakkabuledilmiş,
dahasonraeğitimkurumlarınınülkedenülkeyekıta’dankıta’yayaygınlıkgöstermesiyle
sosyalçalışmamesleğievrenselbirnitelikkazanmıştır(Kut,1988).
36
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
UluslararasıSosyalHizmetOkullarıDerneği(IASSW)dünyanınheryerindesosyalhizmet
eğitimi için bilinen bir merkezdir. Dünya çağında sosyal hizmet eğitimini ve yüksek
kaliteli eğitim programlarının gelişimini özendirir. 1929’da kurulmuştur. ABD’deki
SosyalHizmetEğitimKonseyigibiulusalderneklereüyelikaçıktıve100ülkedentoplam
olarak450’ninüzerindeokulüyedir(Zastrow,2013,s.29).
Sosyalhizmeteğitimprogramlarıülkedenülkeyedeğişir;bellibenzerliklerpaylaşırlarve
aynı zamanda dikkat çeken farklılıklara da sahiptirler. Örneğin ABD gibi bazı ülkeler,
genellikle insan davranışını çözümlemek üzere “çevresi içinde insan” modelini
kullanırlar, oysa İsveç gibi diğer ülkeler hala büyük ölçüde mekanik modeli
kullanmaktadırlar(Zastrow,2013,s.29).
Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Federasyonu (IFSW) 50’den fazla mesleki
derneğinüyeolduğubirörgüttür.ISFW’ninamaçlarışöyleaçıklanmıştır:“Federasyonun
amaçları profesyonel standartları, eğitim ve etiği içeren bir meslek olarak sosyal hizmeti
teşvik etmek; politika geliştirilmesinde ulusal sosyal hizmet derneklerinin katkılarını
desteklemek; çeşitli ülkelerde sosyal hizmet uzmanları arasındaki iletişimi özendirmek ve
mesleğingörüşlerinievrenselolarakhükümetlerarasıörgütleresunmaktır.Fedarasyonun
çalışmalarındanönemlibirbölümünü,dünyanınçeşitliyerlerindekipolitikmahkumolarak
alıkonansosyalhizmetuzmanlarıiçininsanhaklarısavunuculuğunusağlamakolmuştur.”
(Zastrow,2013,s.29)
Dünyanınherülkesindeinsanlaryoksulluk,ruhsalhastalık,suç,boşanma,aileiçişiddet,
evlilik dışı doğumlar, ensest, madde bağımlılığı, yabancılaşma, AIDS, tecavüz, işsizlik,
terörizm, fiziksel‐zihinsel engeller, aşırı nüfus artışı, ırkçılık gibi pek çok sorun
yaşamaktadırlar. Sosyal hizmet politika yapıcıları ve onların her ülkede destekçileri,
diğer ülkelerin bu sorunlarla nasıl mücadele ettiğini araştırarak ve çözümleyerek, daha
etkin programları ve hizmet dağıtım sistemlerini belirlemeyi öğrenebilirler. Gerçekten
busorunlardanbazılarıyalnızcakoordineedilmişuluslararasıçabalarlaçözümlenebilir.
Sosyal hizmet uzmanları gelecekte sosyal sorunları çözümleme ve bu sorunlarla
mücadele etmede uluslararası bir bakış açısına yoğun olarak ihtiyaç duyacaklardır
(Zastrow,2013,s.29).
Sosyal hizmet uzmanları için bazı uluslararası kuruluşlarda iş bulma fırsatları
bulunmaktadır. UNESCO ve UNICEF göçmen çalışması yapılan görev pozisyonları için
sosyal hizmet uzmanlarını görevlendirmektedirler. Diğer ülkelerdeki bazı devlet
birimlerivebazıözelkurumlardanışmanlıkyapmaküzereABD’lerindekisosyalhizmet
uzmanlarıyla anlaşma imzalamaktadırlar. Bazı özel ulusal veya uluslararası kurumlar
“Katolik Hayırseverlik Kurumu, Dünya Çapında Uyum Kurumu, Kızılhaç” uluslararası
37
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
programlarında sosyal hizmet uzmanlarını görevlendirmektedirler (Zastrow, 2013, s.
29).
SosyalRefahPolitikalarınıEtkileyenUluslararasıOrganizasyonlar
BirleşmişMilletler
Birleşmiş Milletler Örgütü ya da kısaca Birleşmiş Milletler (BM), 24 Ekim 1945'te
kurulmuşdünyabarışını,güvenliğinikorumakveülkelerarasındaekonomik,toplumsal
ve kültürel bir iş birliği oluşturmak için kurulan uluslararası bir örgüttür. Birleşmiş
Milletler kendini “adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği
uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş küresel bir kuruluş” olarak
tanımlamaktadır. Uluslararası İlişkilerde, kuvvet kullanılmasını evrensel düzeyde
yasaklayan ilk antlaşma Birleşmiş Milletler Antlaşması'dır. Örgütün, kurulduğu yıllarda
51 olan üye sayısı, şu an itibariyle üyeliği kaldırılan Vatikan ve değiştirilen Çin Halk
Cumhuriyeti,sonkatılanüyeGüneySudandâhil193'eulaşmıştır.ÖrgütünyönetimiNew
York'ta bulunan genel merkezinden yürütülür ve üye ülkelerle her yıl düzenli olarak
yapılantoplantılaryinebugenelmerkezdegerçekleştirilir(Adams,2002,s.13).
Birleşmiş Milletler fikri ilk olarak, II. Dünya Savaşı'nın bitiminde savaşın galibi ülkeler
tarafından, ülkeler arasındaki anlaşmazlığı ortadan kaldırarak ileride meydana
gelebilecek ve kendi güvenliklerini tehdit edebilecek bir savaşın önüne geçebilmek
amacıyla ortaya atılmıştır. Örgüt yapısının halen bu amacı koruduğunu BM Güvenlik
Konseyi'ninvarlığıveçalışmalarıylaortayakoymuştur.GüvenlikKonseyionbeşülkeden
oluşmakta olup, bu üyelerden beşi daimi üye statüsündedir ve mutlak veto yetkisine
sahiptir. Bu ülkeler ABD, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Birleşik Krallık ve Fransa'dır.
Güvenlik Konseyinin karar alabilmesi için 9/15 oranı gerekli olup, daimi üyelerden
herhangibirisininaksiyöndeoykullanmamasıgereklidir.BMiçtihatlarınagöreGüvenlik
Konseyi karar alırken veto yetkisine sahip üyelerden biri veya birkaçının oylamaya
katılmaması bu üyelerin kararı veto ettiği anlamına gelmektedir. Ayrıca daimi üyelerin
çekimserkalmalarıdaaynısonucuvermektedir(Brueggemann,2006,s.460‐461).
Dünya çapında artan yoksulluk, Birleşmiş Milletler'in insan hakları gündemine de
taşınmışvebukonudabirdizibildiri,kararveraporyayınlanmıştır.Örneğin,Birleşmiş
Milletler Dünya İnsan Hakları Konferansı'nda (Viyana, 1993) aşırı yoksulluk ve
toplumsal dışlanmanın insan onurunu ihlal ettiği görüşü kabul edilmiştir. 1996'da ise
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, "İnsan Hakları ve Aşırı Yoksulluk" başlığı altında bir
karar alarak, aşırı yoksulluğun insan haklarından tam ve etkin yararlanmayı
engellediğini ve bazı durumlarda yaşam hakkına tehdit oluşturduğunu belirlemiştir.
38
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Yoksulluk sorununu Birleşmiş Milletler'in insan hakları gündemine dahil eden bu gibi
örnekler, Birleşmiş Milletler'in aynı zamanda sermayenin çıkarları ile de bütünleşme
sürecinegirdiğidikkatealındığında,ilkbakıştabirparadoksgibigörünmektedir.Nevar
ki, Dünya Bankası'nın da gerçekte yoksulluğu arttıracak yeni stratejilerini “yoksullukla
mücadele” adıyla sunması gibi, Birleşmiş Milletler'in insan hakları gündemine giren
“yoksulluk bir insan hakları ihlalidir” yaklaşımı da, eğer bir paradoks değilse, son
analizdeyeni“yoksulluklamücadele”stratejilerine“insanhakları”söylemiylemeşruiyet
kazandırmaktadır. Bir yandan sermaye çıkarları ile bütünleşip dünyanın bir avuç
şirketininyörüngesinegirerken,öteyandanresmibelgelerdebiçimselolarak“yoksullara
insanhakları”bahşetmeninhiçbirinandırıcılığıyoktur.Eğeryoksullukbirinsanhakları
ihlali ise, bu ihlali derinleştirecek değil, ortadan kaldıracak samimi politikaların
geliştirilmesiveuygulanmasıgereklidir.Kuşkusuz,BirleşmişMilletler'iniçindetümüyle
homojenleşmiş bir politik tutumdan söz etmek gerçekçi olmaz. Bu örgüte üye olan
devletler, farklı çıkarların politikasını gütmektedir. Bununla birlikte, Birleşmiş
Milletler'de de sermayenin ideolojik üstünlüğü tartışmasızdır. Yoksulluk sorununu
gündemealanbirdizibelgenin,aynızamanda“serbest”piyasakurallarınauyulmasınıön
görmesi, bu durumun bir göstergesidir. Bu “serbest”, dizginlerinden kurtarılmış piyasa,
bugünkü yoksulluğun da temel nedenidir. Yoksulluğu ortaya çıkaran nedenlere
değinmeksizinonubirsorunolarakinsanhaklarıgündeminetaşıyangirişimleriyiniyetli
olsabile,sermayeninsözde“yoksulluklamücadele”stratejilerineeklemlenmesiveonun
ideolojikhegemonyasıaltındaezilmesikaçınılmazdır.
KüreselEkonomininAktörleri:IMFveDünyaBankası
UluslararasıParaFonu(IMF),II.DünyaSavaşı’nınAvrupa’dayolaçtığıyıkımıhafifletmek
ve dünyayı ekonomik bunalımlardan kurtarmak için 1944 yılının Temmuz ayında New
HampshireeyaletininBrettonWoodskasabasındayapılanBirleşmişMilletler(BM)Para
veMaliyeKonferansı’nınsonucundaortayaçıkmıştır.IMF’ninkurulduğudönemdedünya
küresel bir bunalım olan 1929 krizinden henüz çıkmıştı.1930’larda yaşanan kriz
esnasında dünyada işsizlik eşi görülmemiş rakamlara ulaşmış, Amerika’nın iş gücünün
yaklaşıkdörttebiriişsizkalmıştır.BudönemdesorunJ.M.Keynes’insunduğureçeteile
çözüme kavuşturulmuştur. Ona göre temeldeki sorun talep yetersizliğidir ve devlet
yürüttüğü politikalar ile toplam talebi teşvik etmelidir. Keynes’in analizinin dayandığı
modeller sonradan eleştirilip düzeltilse de piyasa güçlerinin neden ekonomiyi hemen
tam istihdama ulaştıracak kadar hızlı çalışmadığını daha iyi anlamayı sağlamıştır ve
alınantemelderslergünümüzdedegeçerliliğinikorumaktadır.BubağlamdaIMF’ninen
önemli görevi, küresel bir bunalımın bir daha ortaya çıkmasını önlemek olarak
39
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
belirlenmiştir. IMF bu görevi, küresel toplam talebi korumak için üstüne düşeni
yapmayan ve kendi ekonomilerinin çökmesine engel olamayan ülkelere uluslararası
baskı uygulayarak yerine getirecektir. Gerektiğinde ise, ekonomik çöküşle karşı karşıya
kalan ve toplam talebi kendi kaynaklarıyla canlandıramayan ülkelere likidite
sağlayacaktır.(Stiglitz,2002,s.33)
Küreselekonomininyönetimi,düzenveadaletarasındakiuzlaştırmakonusundagerilimi
de beraberinde getirmektedir. Her bir ekonomik düzenin adalet ile ilgili olarak belirli
iddialarıbulunmaktadır;serbestpazarkapitalizmigirişimciliğiveçokçalışmayıönplana
çıkarırken, merkezi plan ekonomileri ise yoksulun ve şartları uygun olmayanların
korunmasını vurgulamaktadır. Aynı şekilde uluslararası düzeydeki tartışmalar düzen,
adaletvehükümetlerinrolükonusunaodaklanmaktadır.Küreselleşenekonomidedüzeni
kurmakgittikçekarmaşıkhalegelmektedir.Çünküuluslararasısermaye,yatırım,malve
hizmetler, bilgi ve kollektif organizasyonlar niceliksel ve hız açısından artış
göstermektedir. Küresel ekonomiyi yönetmek, 21. yüzyılda daha önce olmadığı kadar
kırılgan ve istikrarsız olmasından dolayı kolay olmamaktadır. Örneğin 11 Eylül 2001
tarihinde ABD’ne yapılmış olan terörist saldırının ekonomik sonuçları bunu açıkça
göstermektedir; borsa düşüşe geçmiş, ulusal havayolu şirketleri iflasla karşı karşıya
gelmiş, politikacılar küresel ekonomiyi etkili olarak nasıl yönetecekleri konusundaki
şüpheleri giderme ile uğraşmak zorunda kalmışlardır. Yine, Eylül 2001’den önce,
1990’larda Tayland’daki kriz Rusya’da finansal krizin ortaya çıkmasına neden olmuş,
bunu yansıması ise hızlı bir şekilde Connecticut, Greenwich’de ortaya çıkmıştır.
Küreselleşen ekonomi içerisinde adaletin sağlanmasının gerekliliği hem zor hem de
karmaşık bir durum sergilemektedir. Devletin sınırları, uluslararası konularda daha az
koruyucu tampon görevi görmeye başlamıştır. Örneğin yoksulluk, uluslararası düzeye
rağmen bazı ülkelerde daha çok hissedilir olmasından dolayı küresel ekonominin
yönetiminingündemindekitemelkonuolmaktadır.
IMF ve Dünya Bankası’nın işleyişi de bu değişiklikleri yansıtmaktadır. İkinci Dünya
Savaşı’ndansonraortayaçıkmışolanbukuruluşlar,BMAntlaşmasının2.maddesinin7.
bendi olan ” işbu antlaşmanın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletlere herhangi bir devletin
kendi iç yetki alanına giren konulara müdahale yetkisi vermediği gibi, üyeleri de bu
türden konuları işbu antlaşma uyarınca bir çözüme bağlamaya zorlayamaz” ilkesini
kapsayan bir anlayışı ilke edinmiş iken, son yıllarda, IMF ve Dünya Bankası, devletler
arasındaki etkisinden ziyade, ülke içerisinde çok sayıda insan, grup ve faaliyetleri
etkileyenbirprogramvepolitikabenimsemiştir.IMFveDünyaBankası;hukukireform,
rüşvetveortakyönetimalanlarındaçalışmalarınısürdürmektedir.
40
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Birçok gelişmekte olan ülke, IMF ve Dünya Bankası’nın bu yeni rolünün, ulusal
hükümetlerin rolü ve sorumluluğunu azaltma yönündeki tehlikeleri ile yüz yüze
gelmektedir. Küreselleşmenin hükümetin yetkilerini aşındırması sorunlu bir durum
sergilemektedir. Gelişmekte olan ülkeler, kendilerinden kaynaklanmayan negatif
ekonomik şoklarla yüz yüze gelmektedir. Bu krizler içerisinde birçok gelişmekte olan
ülke,IMFveDünyaBankası’nınyardımınaihtiyaçduymayabaşlamıştır.Buyardımlarise,
birnevizorlamaileortayaçıkmaktadır.Bunaekolarak,ülkelerinkendiekonomilerive
toplumlarında köklü değişiklikleri içeren reformları gerektirmektedir. Bu nedenlerle
dünyaülkelerinin2/3’siIMFveDünyaBankası’nınbuuygulamalarından dahaöncehiç
olmadığıkadarderinetkilenmektedir.
IMF ve Dünya Bankası’nın uygulamaları eleştirel bir bakış açısıyla incelendiğinde hem
düzen ve hem de adaleti sağlamak açısından etkisinin kötü olduğu görülmektedir.
Eleştirilenhususlar;bukuruluşlarınliberalleşmeveözelleşmeyönündekireçetelerinin,
devlet içerisindeki eşitsizlikleri daha çok arttırdığı ve gelişmiş ülkelerin kendi
sanayilerini koruma ve istikrarsızlıklarının saldırılarına daha açık hale getirilmiş
olmasıdır. Yine, IMF ve Dünya Bankası’nın güçlü endüstrileşmiş ülkelerin çıkarlarını
yansıtmalarıveküreseleşitsizliğidahaçokarttırdığınayönelikeleştirileryapılmaktadır.
IMFveDünyaBankasıkendiiçselyapılarıveyöntemleriaçısındandaeleştirilmektedir.
Bu kuruluşlar kime karşı sorumludurlar? Örneğin IMF bu açıdan incelendiğinde; her
üyenin Fon’daki ağırlığı kendi kotasının (kota; üye ülkenin GSMH’si, dış ticareti ve
sermaye hareketlerinin büyüklüğü ile belirlenmektedir ve beş yılda bir gözden
geçirilmektedir) büyüklüğü ile belirlenmektedir. G7 ülkelerinin kota toplamı, bütün
kotaların %50’sine eşittir; bu nedenle oy hakkı ağırlığının yarısı bu ülkelerde
bulunmaktadır. Buna diğer AB ülkeleri de eklendiğinde bu oran % 60’a ulaşmaktadır.
Yani bu durumda ABD, Japonya, AB ve Kanada oy ağırlığının 2/3 payına sahip
görülmektedir, geri kalan ülkelerin pay oranı ise azınlıkta kalmaktadır. Payı az olan
ülkelerin birlikte hareket etme olanağı olmadığından alınan kararlarda etkin olmaları
güç olmaktadır. Bu tablo, IMF’in niçin merkez ülkelerin sermayelerinin, şirketlerinin
çıkarlarınıyansıtanpolitikalarısavunduğunuaçıkçagöstermektedir(McDonald,2006,s.
199).
Gelişmekteolanülkeler,içyadadışortamdakiolumsuzluklarnedeniyleborçparabulma
sıkıntısına düşüldüğünde IMF’den, taleplerini karşılamak suretiyle borç alabilmektedir.
Eğer istenilen kredi, bu ülkenin kotasının % 25’ini oluşturan dilimi kadar ise ülkeye
şartlardayatılmamakta,durumunudüzeltmetaahhüdündebulunmasıyeterliolmaktadır.
Ancak, bunu aşan tutarlarda bir kredi talebi olursa stand‐by (destekleme) anlaşması
gereğince IMF tarafından ileri sürülen şartları kabul etmesi gerekmektedir. Bunlar;
41
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
enflasyonundüşmesi,ekonominindaralması,faizhadlerininyükselmesiiçinparaarzının
kısılması ve iç talebi düşürmek için ücret ve maaşların düşürülmesi, tarım fiyatlarının
reel anlamda düşürülmesini sağlayacak önlemlerdir. Bunlara küreselleşme dünyasına
uyum sağlama üzere serbestleştirici ve özelleştirmeyi hızlandırıcı şartlar da
eklenmektedir.
Dünya Bankası ise, başlangıçta gelişmekte olan ülkelere proje kredileri vermekte iken,
ancak 1980’lerde dış borçlarını ödeyemez duruma düşünce, IMF ile birlikte çalışmaya
başlamışvekredialangelişmekteolanülkelereserbestleştirmekapsamınınunsurlarını
koşulolarakilerisürmeyebaşlamıştır.Budurumgelişmekteolanülkelerdenbüyüktepki
almıştır.Örneğin1994yılındasiviltoplumörgütlerininprotestosuilekarşılaşmıştır.Bu
eleştirilere karşılık olarak yayımlarında, toplumda refahın yaygınlık derecesi ya da
yoksulluk kıstasları gibi konulara ilişkin değerlendirmelere yer vermesine rağmen
uygulamalarındabundanötesinegeçememişolduğugörülmektedir.
Sonuç olarak Dünya Felsefe Kongresi’nde Dünya sorunlarına yönelik sunulan bildiriler
konuya açıklık getirmektedir; ''Uluslararası Hukukun Geleceği'' başlıklı bir konuşma
yapan, Habermas, yenidünya düzeninde bugün için asıl sorunun, ‘uluslararası adaletin
mümkün olup olmadığı’ndan çok ‘uluslararası hukukun bu tür bir adaleti sağlamaya
uygunolupolmadığıdır’demiştir.‘Uluslararasıhukukunartıkönemivarmı?’sorusunun
da tartışılması gerektiğini belirten Habermas, ‘Küresel olarak dünyaya egemen olan bir
süper gücün, kendi ahlaki argümanlarını uluslararası hukukun yerine geçirdiği bir
dönemde, uluslararası ilişkilerin anayasallaştırılması projelerine mi bağlı kalmalıyız?’
diye sormuştur. Uluslararası çatışmaların görüntüsünün de değiştiğini anlatan
Habermas, artık ‘suçlu devletler’, ‘başarısız devletler’ ve ‘uluslararası terorizm’ gibi üç
yeni kavramın ortaya çıktığını vurgulamıştır. Yine, Ganalı felsefeci Kwasi Wiredu,
‘biçimsel demokrasi yerine, bir uzlaşma sistemi geliştirilmeli. Herkesin söz hakkının
olacağı ve haklı olduğunda sözünün kabul edileceği bir sistem oluşturulmalı’ demiştir.
Çözüm için tek yolun diyalog olduğunu vurgulayan Wiredu; ‘diyalog yalnızca karşılıklı
konuşma değildir, konuşmanın geliştirici olması gerekir… Tarihsel deneyimlerin önemi
de ancak bu tür diyalogla ortaya çıkar ve gelecek için sağlam yollar döşer’ demiştir.
Ganalı felsefeci, bugün dünyanın başlıca sorununun ne olduğu sorusunu ‘iç içe geçmiş,
ama ayrı ayrı da çözümlenebilecek iki sorun vardır. Birincisi, hem ulusal, hem de
uluslararası boyutlarda şiddet sorunudur. Ötekiyse yoksulluk, açlık sorunu. Dünyayı
kaplayanmaddieşitliksizliklerhaksızgüçveiktidardağılımınıntemelidir,daimaşiddete
başvurularak sürdürülür. Ve elbette şiddete şiddetle karşı konuluyor’ şeklinde
yanıtlamıştır. İoanna Kuçuradi ise, küresel problemleri iki kategoriye ayırmaktadır; bir
bütün olarak günümüz insanlığının ulaştığı uygarlık düzeyine rağmen, aynı insanlığın
42
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
önemli bir kısmının çektiği sıkıntılar, çağca ulaştığımız değer bilgisiyle bakıldığında
çağımızın 'ayıpları' ve günümüz dünyasının, farkına varmadan girdiği bazı çıkmazlarını
çağımızın olguları olarak yorumlamakta ve bu problemlerin en önemlilerinin ise
yoksulluk ve terörizm olduğunu vurgulamakta, dünya problemlerinin ise; yaşanılan
sıkıntı ve çıkmazlar karşısında düşünülen çözüm yolları olduğunu, bunların içinde en
önemlisinin de insan haklarının korunmasının olduğunu belirtmektedir. Küreselleşme
temelindeuluslararasıdüzenanlayışındaçözümise;insanibireyiaraçolarakdeğil,amaç
olarakgörebilmedekendinigöstermektedir(Tekel,2013,s.12‐15).
KüreselToplumunSosyalSorunlarıveSosyalHizmet
1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı ve 1929 yılında talep yetersizliğinden doğan
BüyükBuhranolarakadlandırılanekonomikkriz,gelişmevekalkınmasürecinisekteye
uğratmıştır. II. Dünya Savaşı sonuna kadar ticari ve ekonomik ilişkiler en alt seviyede
kalmışveancaksavaşınbitmesiyletekrarcanlanmıştır.II.DünyaSavaşısonrasıdönem
talep yanlı politikaların uygulamaya konması neticesinde ücretlerin artması ve sosyal
devlet anlayışının benimsenmesiyle kapitalizm ve küreselleşmenin getirdiği
olumsuzlukların çok fazla hissedilmediği bir dönemdir. Ancak 1970’li yıllarda
kapitalizmin krize girmesiyle birlikte uygulamaya konan neo‐liberal politikalar,
küreselleşmesürecininhızkazanmasınaveetkialanınıngenişlemesinenedenolmuştur.
Bubağlamdaküreselleşmeyikapitalizmdenayrıdüşünmekmümkündeğildir.
“Küreselleşme kavramı, yeryüzü medeniyetleri ve ekonomilerinin, kendi niteliklerini ve öz
çıkarlarını koruyacak biçimde, bireysel ve toplumsal refahları yükseltmek amacı ile bir
araya geldikleri, görüntüsü ve imajını yaratıyor olmakla beraber, küreselleşme olgusu ile
yaşanan fiili bir durum değildir. (…) gerçekte yaşanan, hâkim merkez sermayenin sıkışan
kar hadlerini yükseltebilmek için, kendisine yeni üretim ve tüketim merkezleri
oluşturabilmekamacıylayeryüzünükaplamasıhadisesidir”(Önder,2001,s.61).
Az sanayileşmiş toplumlarda, insanların temel gereksinimleri daha doğrudan ve resmi
olmayan yollarla karşılanmaktadır. ABD’de bile 150 yıldan daha az bir süre önce,
Amerikalılar geniş aileleriyle ve yakın akrabalarıyla birlikte çiftliklerde veya küçük
kasabalardayaşamaktaydılar.Maddiyadadiğerihtiyaçlarortayaçıkarsaakrabalar,kilise
ve komşular “bir yardım eli uzatmak için” oradaydılar. Sorunlar görünür ve kişiseldi;
toplumdaki herkes diğer herkesi tanırdı. Bir ihtiyaç ortaya çıktığında güçlüğü azaltmak
içinkaynaklarlabirlikteellerindennegelirseyapacaklarıgarantiyealınırdı.Örneğineğer
gereksinim maddi ise dükkan sahibi veya bankacı gibi kişisel tanıdıklar genellikle
gerekenparayıtoplamakiçinyeterliydi(Zastrow,2013,s.38).
43
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Açıkça şimdi farklı bir çağda yaşamaktayız. Teknolojimiz, ekonomik temelimiz, sosyal
desenlerimizveyaşambiçimlerimizbelirginbiçimdedeğişmektedir.Ticari,endüstriyel,
siyasi,eğitimselvedinikurumlarımızdüşündürücübiçimdegenişlemektevedahagayri
şahsibirhalegelmektedir.Çoğunluklakomşularımızıbiletanımadığımız,ailelerimizden
ve akrabalarımızdan uzak, geniş kentsel toplumlarda yaşama eğilimindeyiz. Daha
hareketli olduk ve yaşadığımız topluma ilişkin köklerimiz ve bilgimiz daha az. Mesleki
açıdan uzmanlaştık ve diğerlerinden daha bağımsız hale geldik ve sonuç olarak
yaşamımızdaki temel unsurlar üzerindeki kontrolümüz azaldı. Hızla değişen
toplumumuz, önceki sosyal hastalıkları şiddetlendirmek ve artan sayıda evsiz insan,
yükselensuçoranları,tekrarlananenerjikrizleri,terörveçevremizintahribatıgibiyeni
sorunlar oluşması için üretici bir zemindir. Artık sosyal refah ihtiyaçlarını karşılamada
kırsal‐sınırbölgesiyöntemlerigeçerliolmamaktadır(Zastrow,2013,s.39).
Sosyal politikalar aracılığıyla gerçekleştirilecek makro düzeydeki sosyal hizmet
müdahalesi uygulamalarıyla küreselleşmenin bireyler ve aileler üzerinde oluşturduğu
olumsuz etkilerin en aza indirilmesi hedeflenmektedir. Bu anlamda topluluk
örgütlenmesi
önemli
bir
yöntem
olarak
karşımıza
çıkmaktadır.
Topluluk
örgütlenmesinin amacı, yerel topluluğun kendi sağlık, refah ve dinlenme ihtiyaçlarını
karşılamak için gösterdiği çabaları değerlendirme, planlama ve koordine etmede
topluluğu uyarmak ve topluluk üyelerine yardım etmektir. Belki de bir topluluk
örgütlenmesinin etkinliklerini kesin olarak tanımlamak olası değildir. Fakat bu gibi
etkinlikler muhtemelen vatandaş katılımını teşvik etmeyi ve cesaretlendirmeyi,
kurumlar veya gruplar arasındaki çabaları koordine etmeyi, genel ilişkileri yerine
getirmeyi,eğitimvermeyi,araştırmalaryürütmeyi,planlamayıvereferansbirkişiolmayı
kapsar. Bir topluluk örgütleyicisi topluluk çalışmasını uyarma ve cesaretlendirmede
katılımcıgörevigörür(Zastrow,2013,s.12).
Bu gibi uzmanların görev aldığı kurum merkezleri topluluk refah konseylerini, sosyal
planlama kurumlarını, sağlık planlama konseylerini ve topluluk eylem kurumlarını
kapsar.Toplulukörgütlenmesikavramıbazımerkezlerdeplanlama,programgeliştirme
ve makro uygulama gibi başlıklarla icra edilmektedir. Barker topluluk örgütlenmesi
kavramınışöyletanımlamıştır:“Sosyalproblemlerleuğraşmak,planlıkollektifhareketler
yoluylasosyalrefahıgüçlendirmekiçinaynıcoğrafibölgelerdenveyaortakçıkarlarıolan
insan toplulukları, bireyler veya gruplara yardımcı olmak üzere, sosyal hizmet uzmanları
ve diğer profesyoneller tarafından kullanılan bir müdahale sürecidir. Yöntemler problem
alanının tanımını, nedenlerin analizini, planları formüle etmeyi, strateji geliştirmeyi,
gereklikaynaklarıhareketegeçirmeyi,toplulukliderlerinibelirlemeyi,birarayagetirmeyi
44
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
ve çabalarını kolaylaştırmak için bunlar arasındaki ilişkileri özendirmeyi kapsar”
(Zastrow,2013,s.12).
Toplumkalkınmasıiseküçüktopluluklarıniçindebulunduklarıekonomik,toplumsalve
kültürel koşulları iyileştirmek amacıyla giriştikleri çabaların devletin bu konudaki
çabalarıyla birleştirilmesi, bu toplulukların ulusun bütünüyle kaynaşması, ulusal
kalkınmaçabalarınatambiçimdekatkıdabulunmalarınınsağlanmasısürecidir.Toplum
kalkınmasının önemli bir yönü toplumsal bütünleşmeyi sağlamak üzere ana toplumla
küçük topluluklar arasında gerekli ilişkiyi kurmaktır. Ufak ufak yerel toplulukların
çabalarını ulusal amaçlara yöneltmek, kalkınmaya katkıda bulunmalarını, kalkınmanın
sonuçlarından bunların da yararlanmalarını sağlamak amacı ağır basmaktadır (Geray,
1991,s.101‐104).
Sonuçolaraktoplumkalkınmasıgerikalmışyerelvegenelanlamdakitoplumlarınhızla
gelişmişlik düzeyine ulaşabilmeleri amacıyla, insansal, doğal ve özdeksel kaynaklarının
devletin katkısı ve desteğiyle bir araya getirilerek örgütlendirilmesi ve işletilmesi
yoludur. Toplum kalkınması programlarında sosyal çalışma mesleği toplumla çalışma
yönteminikullanaraketkinrolalır(Tomanbay,1999,s.265).Sosyalhizmetlertoplumun
demokratikleşmesi, kalkınması ve toplum katılımını geliştirmesi için düzenleyici bir
güçtür.
SosyalHizmetinGeleceği
Geleceğin yönelimi ve sosyal hizmetin doğası büyük ölçüde teknolojik ilerlemelerle
belirlenecektir. Son yetmiş yılda gerçekleşen gelişmeler hayat tarzlarımızda çarpıcı
değişikliklere neden oldu: Kara ve hava ulaşımı, nükleer güç, televizyon, bilgisayar,
doğum kontrol yöntemleri, otomatizasyon, alış‐veriş merkezleri, tıptaki gelişmeler,
bilgisayar ve internet… Teknolojik buluşlarla sosyal refah programlarındaki değişim
arasındaki ilişki genelde şu formatı izler: Teknolojik ilerlemeler, yaşam tarzımızdaki
değişimleribesler;yaşamtarzındakideğişimler,gelecektekisosyal,finansal,sağlıksalve
eğlence ihtiyaçlarındaki değişimleri etkiler; ve sonraki değişimler de, büyük oranda
sosyalhizmetprogramındatalepedilendeğişimleribelirler(Zastrow,2013,s.63).
Ne tür teknolojik buluşların ortaya çıkacağını ve bu ilerlemelerin yaşam tarzımızı nasıl
etkileyeceğini önceden kestirmek büyük ölçüde spekülatiftir. İlerlemenin bir kısmı ön
görüldü;diğergezegenlereuzayseyahati,düşünebilenbilgisayarlar,zekayıarttırmakiçin
kapasitesi geliştirilen beyinler, yaşlanmaya son verilmesi, kanserin çoğu türünü
önleyecek aşılar, yapay kalp ve böbrek, HIV virüsünü yok eden aşılar, kalp ve diğer
ameliyatları gerçekleştiren robotlar, depresyon ve felci tedavi etmek için beyne verilen
45
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
küçük elektrik şokları, hava ve iklim kontrolü gibi. Şu an için uygarlık tarihindeki
herhangi bir zamandan daha çok bilim insanı teknolojik araştırma ve geliştirme
çalışmalarına dahil olmuş durumda olduğundan, yeni teknolojik buluşlar muhtemel ki
geçmiştekinden daha hızlı bir biçimde ortaya çıkacaktır. Halihazırda büyük bir sorun
olanbuhızlıyaşamtarzınapsikolojikolarakuyumsağlamadurumugelecekyıllardada
insanlarınmaruzkalacağıengüçuyumsorunlarındanbiriolmayadevamedecektir.Aynı
zamanda çevreciler, aşırı nüfus; enerji kaynaklarının tükenmesi, küresel ısınma, zehirli
kimyasalların aşırı kullanımı, kitlesel açlık‐yetersiz beslenme durumu ve hayat
kalitesinde ciddi düşüşler gibi faktörlerden dolayı uygarlığımızın çok ciddi bir tehlike
altında olduğunu ön görüyorlar. Geleceğin ne getireceğini önceden kesin olarak bilmek
mümkündeğildir.Envahimhatanında,sorunlarıgörmezdengelenbirtutumtakınarak,
geleceği planlama ve kontrol etme adına hiçbir çaba göstermemek olacağı söylenebilir.
Sosyal refah için gelecekteki anahtar mesele ailedeki değişimler olacaktır. Ne zaman
parçalanmışbirailevarsa,genelolarakihtiyaçduyulanşeysosyalhizmetlerolmaktadır.
Ailelerin ihtiyaçları değiştiği oranda, buna uygun biçimde sosyal hizmetlerin de
değişmesigereklidir(Zastrow,2013,s.64).
Kaynakça
Adams,R.(2002).SocialPolicyforSocialWork.NewYork:Palgrave.
Brueggemann,W.(2006).ThePracticeofMacroSocialWork.Belmont,Canada:Thomson
Brokks/Cole.
Friedlander,A.(1966).SosyalRefahHizmetlerineBaşlangıç.(R.Taşçıoğlu,Çev.)Ankara:
SSYB.
Geray,C.(1991).Türkiye'deveAlmanya'daSosyalHizmetler:HalkEğitimiveToplum
Kalkınması.Ankara:SelviYayınları.
Kongar,E.(1972).SosyalÇalışmayaGiriş.Ankara:SosyalBilimlerDerneği.
Kut,S.(1988).SosyalHizmetMesleği.Ankara:SHYO.
Leighninger,L.(2008).TheComprehensiveHandbookofSocialWorkandSocialWelfare:
TheHistoryofSocialWorkandSocialWelfare(Cilt1).(B.White,Dü.)USANew
Jersey:JohnWiley&Sons.
McDonald,C.(2006).ChallengingSocialWork:TheInstitutionalContextofPractice.New
York:PalgraveMacmillan.
46
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Önder,İ.(2001).KüreselleşmeveUlusDevlet:KüreselleşmeveUlusalEkonomilerAçısından
EgemenlikSorunu.İstanbul:YıldızteknikÜniversitesiStratejikAraştırmalar
Merkezi.
Pierson,J.(2012).UnderstandingSocialWork:HistoryandContex.USA,NewYork:Mc
GrawHillOpenUniversityPress.
Stiglitz,J.E.(2002).KüreselleşmeBüyükHayalKırıklığı.(A.Taşçıoğlu,&D.Vural,Çev.)
İstanbul:PlanByayınları.
Şeker,A.(2010).KüreselleşmeveSosyalDevlet.Ankara:SABEV.
Şeker,A.(2004).KüreselleşenDünya'daGeleceğinSosyalHizmeti.Ankara:SABEV.
Tekel,S.(2013).KüreselleşmeUluslararasıDüzenveAdalet.Mayıs22,2013tarihinde
www.sosyalhizmetuzmani.org:
www.sosyalhizmetuzmani.org/kuresellesmesosyaldevlet.docadresindenalındı
Tomanbay,İ.(1999).SosyalÇalışmaSözlüğü.Ankara:SelviYayınları.
Tomanbay,İ.(2007).SosyalOlmak.Ankara:SABEV.
Zastrow,C.(2013).SosyalHizmeteGiriş.Ankara:NikaYayınevi.
47