Dünya Hayatı: İki Bölümlü Bir Sınav

KÜLTÜR / Enbiya YILDIRIM*
Dünya Hayatı:
İki Bölümlü Bir Sınav
“Kulun diğer insanlarla
olan imtihanına verdiği
ehemmiyet, Allah’la
olan imtihanına
verdiği ehemmiyetle
orantılıdır. Rabbi
ile olan sınavına
hassâsiyet gösteren
insan kullarla ilgili
sınavına da özen
gösterir. Çünkü Yaratıcı
ve habîbi, ona kul hakkı
diye bir şeyin varlığını
öğretmiştir.”
İ
nsanın dünyaya geliş amacı bellidir. Allah,
onu bir sınava tabi tutmak için yaratmıştır.
Herkesi dünya adlı büyük sahada bir araya
getirmiş ve adına “hayat” denilen süreçle imtihan etmektedir. Bu nedenle, mü’min olsun
gayr-i müslim olsun, istisnâsız her fert bu sınava girmektedir. Nitekim bir âyette bu husus
şöyle beyan edilmektedir: “O, hanginizin daha
güzel iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O üstündür, bağışlayandır.’’1 Allah
Rasûlü de, kendisini örnek vererek dünya hayatının geçiciliğini şöyle tarif eder: “Dünyada
ben, bir ağacın altında gölgelenip sonra oradan
ayrılıp giden bir yolcu gibiyim.”2
Dünya sınavı iki ana bölümden oluşmaktadır
ve kul her iki bölüme de aynı anda girmektedir.
Haliyle sorular da sürekli aynı bölümden gelmemektedir. Bazen birinci bölümden, bazen de
diğer bölümden. Uyku ve benzeri sorumluluğunun kalktığı durumlar hariç, insan yaşam tarzıyla önüne gelen soruları cevaplamış olmaktadır.
Dolayısıyla sorulara verilen cevap yaşam tarzının kendisi olmaktadır.
Kullukla İlgili Sınavlar
Söz konusu imtihanın birinci kısmı Allahu
Teâlâ’ya kullukla ilgilidir. Rabbimiz zatına iman
edilmesini ve yükümlü tuttuğu ibadetlerin yerine getirilip haramlardan kaçınılmasını talep
etmektedir. İnsanın imtihanının en kolay kısmı
burasıdır. Çünkü Rabbimiz insana kaldıramayacağı bir yük yüklememiştir. Son derece geniş
merhametiyle de, kulun görevlerini yapma azmini ve samimiyetini göz önünde bulundurarak
40 NİSAN 2014
onu cennetiyle mükâfatlandırmak istemektedir. Hatta insan pek çok günah işledikten sonra
tevbe edip yaşamını istikamete soktuğunda,
Rabbimiz yüce şefkatiyle onu affeder ve kulu
için yeni temiz bir sayfa açar. Yeter ki insan
ona dönsün. Nitekim âyetlerde şöyle buyrulur:
“Kim kötülük işler veya nefsine zulmedip sonra
Allah’tan bağışlanma dilerse, Allah’ı mağfiret ve
merhamet sahibi olarak bulur.”3 “Sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra ardından tevbe
edip de kendini ıslah ederse, bilsin ki Allah çok
bağışlayan, çok esirgeyendir.”4
Esasında bu durum İslâm’ın insan fıtratına
ne kadar uygun olduğunun ve kulun son hak
dini çok rahat bir şekilde yaşayabileceğinin de
delilidir. Beşer tabiatına aykırı hiçbir şey yok,
yük hafif, cennetin kazanılması kolay. Bu özellikleri nedeniyle de, Rabbin ve sevgili elçisinin
arzu etmiş olduğu şekilde Allahu Teâlâ’ya yönelik görevlerini yerine getiren insanlar bu ibadetlerinden büyük haz alırlar ve kalpleri huzurla dolar. Haramlardan kaçındıklarında, bu sefer
de yanlışın içine düşmediklerinden ötürü keyif
alırlar. Her iki durumda da mutludurlar. Akıbetleri de rahman olan Rabbimizin lütfuyla cennet
olacaktır.
Toplum İçinde Sınavlar
Dünya sınavının ikinci bölümü kullarla ilgilidir. Kulun kaldırabileceği ölçekte olmasına karşın, diğerine göre imtihanın zor kısmı burasıdır.
Çünkü insan gündelik hayatta pek çok kişi ile
bir araya gelir ve bunlarla arasında bir takım
şeyler cereyan eder. İş yerinde çalışıyorsa veya
somuncubaba 41
ni yerine getirmek ve ona kulluğa râm olmak
gerekir. Bunu yapmadıktan sonra, yine Allah’ın
kendisine öğretmiş olduğu kul haklarına riâyet
etmesi söz konusu olmaz. Çünkü kulun Allah’a
yakınlığı ve yaratıcısının üzerindeki haklarına
yönelik titizliği ne kadar fazla olursa, bu durum onun hayatının öteki alanlarına da yansır.
Diğer haklar hususunda da hassaslaşır. Allah’a
kulluğunda içten olduğundan ötürü, insanların haklarına riâyet etme çabasında gösteriş
peşinde olmaz. Yapması gerektiği için yapar
ve bu yaptığı nefsine ağır gelmez. Başkaları
fark etmese bile kul hakkını her zaman gözetir. Nasıl ki, Allah ile ilgili görevlerinde kendisini dünyevî anlamda zorlayan bir güç yoksa,
insanlarla ilgili görevlerinde de aynı yolu benimser. Kul hakkını gözetmesi için illâ da birilerinin ona bakması gerekmez. O, başkaları
görmese de hiç kimseye zararı olmayan bir
insandır. Çünkü o mü’mindir.
bir okulda öğretmen ise veyahut da bir lokanta
çalıştırıyorsa yüzlerce kişiyle karşı karşıya gelir.
Allah ile olan sınavında, rızâlığını kazanmaya
çalıştığı sadece yaratıcısı iken, kullarla olan sınavında memnun etmesi gereken, haklarını çiğnememesi icap eden muhâtap sayısı yüzlerce
ve belki de binlercedir. Bu nedenle beşerle sınav, Allahu Teâlâ ile olan sınava göre daha zordur. Rabbimiz yüce merhametiyle her an bizleri
affetmeye hazırdır, ama kullar öyle midir? Kalbini kırdığınız insanın gönlünü almaya çalışsanız
da yüreğinin köşesinde size karşı bir burukluk
kalır. Hatta bazen şaka yapıyorum zannederek
arkadaşınıza bir söz söylersiniz, karşınızdakinin
kalbi öyle kırılır ki, âhiret için zorlu bir sayfa sizi
bekliyor demektir. Apartmanda oturduğunuz
insanları bir şekilde rahatsız edersiniz, bir şey
diyemedikleri için belki umursamazsınız veya
bildiğiniz gibi davranmaktan nefsanî bir lezzet
alırsınız ancak, bu arada yeni bir kul hakkı defterinize yazılmıştır. İnsan kendi işi ve yaşadığı
muhit itibarıyla söz konusu olabilecek kul haklarını düşünecek olduğunda, beşerle sınavının
dünya imtihanının zor olan kısmı olduğunu hemencecik anlar.
42 NİSAN 2014
Burada göz önünde bulundurulması gereken çok önemli bir husus vardır. O da şudur:
Kulun diğer insanlarla olan imtihanına verdiği
ehemmiyet, Allah’la olan imtihanına verdiği
ehemmiyetle orantılıdır. Rabbi ile olan sınavına hassâsiyet gösteren insan kullarla ilgili
sınavına da özen gösterir. Çünkü Yaratıcı ve
habîbi, ona kul hakkı diye bir şeyin varlığını
öğretmiştir. Örneğin Sevgili Elçi şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden müflis odur ki, kıyâmet
günü namaz, oruç ve zekâtla gelir, ama şuna
sövmüş, buna zinâ isnadında bulunmuş, şunun
malını yemiş, bunun kanını dökmüş, diğerini de
dövmüş olarak gelir. Bunun üzerine kendisinin
hasenâtından şuna verilir, buna verilir. Üzerinde
haklar bitmeden kendi hasenâtı tükenirse, o zaman onların hatalarından alınır kendisine yüklenir. Daha sonra cehenneme atılır.”5
Şâyet “mü’min kul” Allah ile olan sınavını
önemsemiyor, yükümlü tutulduğu ibadetler
hususunda gevşek davranıyor ve haramları
işlemekten kaçınmıyorsa, kullarla olan hukukuna dikkat etmesini beklemek hayal olur.
Çünkü öncelikle Allah’a karşı yükümlülükleri-
Demek oluyor ki, Müslümanlığın makbûliyeti
iki ödevi yapmakla orantılıdır. Bu sınavlardan
Allah’a yönelik olanı kolay, kullara yönelik olanı
ise zordur. Kâmil ve olgun bir Müslümandan söz
edebilmek için ise her iki hukuku da yerine getiriyor olmak gerekir. Bu nedenle, Allah’a karşı
sorumluluklarını yerine getirmeye çalışmasına
rağmen kullarla olan hukukunda sorunlar yaşayan insan için “İyi bir mü’mindir.” diyemeyiz.
İbadetlerine hassas olmakla birlikte kul hakkına riâyet etmeyen böylesi birine rastladığımızda, bu kişinin Allah’a kulluğun ne demek olduğunu tam anlayamadığını, ibadetin kabuğunda
kaldığını ve özüne inemediğini anlarız. Çünkü
ibadeti gerçek anlamda yüreğinde hissetse ve
yaratıcısına ibadet etmenin hazzını alabilmiş
olsa idi, bu, hayatının diğer alanlarına da yansır
ve etrafındakiler onun tavır ve davranışlarından rahatsız olmazlardı. Aynı şekilde, mü’min
kişi kullarla ilişkilerinde iyi, ancak Rabbine olan
sorumluluklarını ihmal ediyorsa, onun da “iyi
bir mü’min” olduğunu söylemek söz konusu
olamaz. Zira İslâm nazarında kulluğun kuralları
bellidir. Hem Rabbinizle hem de insanlarla olan
ilişkileri canlı ve sağlam tutmamız gerekir. Biri
olmadığında iyi kulluktan bahsetmek mümkün
değildir.
Bir Başka Açıdan Sınavlar
Mü’minin sınavı iki kısım olduğu gibi bu sınavın sonucu da iki kısımdır. Şöyle ki, Müslümanın imtihanı kendisi için önem arz eder, dünya ve âhiret mutluluğunu elde etmesine yarar.
Ancak bu sınav bir başka açıdan daha önem
arz eder. O da İslâm’ın tebliğ boyutu. Malum,
mü’min hem Rabbine hem de etrafındaki kişilere karşı ödevlerine dikkat ettiğinde, İslâm’ı
güzel bir şekilde temsil etmiş, mesajı ulaştırmış olur. Lakin tersi olduğunda etrafındakilerin
İslâm’dan soğumasına ve hatta uzaklaşmasına
neden olabilir. Çünkü insanlar dindar olarak bilinen insanların yaşantılarının nasıl olduğuna
çok önem vermekte ve dini buna göre değerlendirmektedirler.
somuncubaba 43
insanın kendisine ettiğini hiçbir canlı
etmemiştir.
Ülkemizdeki insanların kahir ekseriyeti Müslüman olmakla birlikte onların İslâm’ın yeniden
tebliğine ne kadar muhtaç olduklarını hepimiz
görmekteyiz. Biz iyi olursak etrafımız da güzelleşmeye başlayacak, biz görevlerimizi hakkıyla
yapamazsak bizleri görenlerdeki dindarlık algısı olumsuz etkilenecek ve toplum değerlerini
biraz daha kaybedecektir.
Unutmamak gerekir ki, Rabbimiz gerek zatına ve gerekse diğer insanlara yönelik sorumluluklarımızda kaldıramayacağımız bir yükün
altına girmemizi istemediği gibi, görevlerimizi
yerine getirdiğimizde bunun olumlu sonuçları
yine bize dönecektir. Çünkü huzurlu ve mutlu
olacak olanlar biz olacağız. Dolayısıyla bizim
kulluğu hakkıyla yaşamamızın Rabbimize kazandıracağı bir şey yoktur. Biz kötü kullar olduğumuzda da Allah’ın kaybedeceği hiçbir şey
yoktur. Çünkü o her türlü eksiklik ve noksanlıktan münezzehtir. O ne istiyorsa bizim için istemektedir. Dolayısıyla ne yapıyorsak sadece
kendi yararımız için yapıyoruz, demektir. Dünyaya baktığımızda bunun yansımalarını zaten
görüyoruz. Rabbimizin arzu ettiği şekilde bir
kulluk yaşanmadığı zaman insanlar dünyalarını kendilerine cehenneme çevirmektedirler.
İslâm ülkeleri de bundan nasibini fazlasıyla
almaktadır. Neredeyse hiçbirinde huzur olmamasının nedeni tamamıyla bununla ilgilidir.
Değerlerini kaybetmiş bir ümmetin manzarası elbette farklı olmazdı. Bu da gösteriyor ki,
44 NİSAN 2014
İslâm dünyasında genel olarak şöyle bir kabul vardır: “Müslümanların
başına ne geliyorsa Yahudilerden ve
batılılardan gelmektedir. Onlar bizim
ülkelerimizi karıştırmak için her türlü
fesatlığı yapmaktadırlar.” Bu şekilde
inananlar, İslâm karşısında konumlanmış olan zümrelere hak ettiklerinden
çok fazla bir büyüklük atfetmiş olmaktadırlar. İçlerindeki bu yanlış düşünceyi
her gün daha fazla irileştirerek İslâm
düşmanlarını adeta yenilmez bir mevkie taşımaktadırlar. Bu da karşımızdakilerin
hoşuna gitmekte çünkü kendi korkularımız nedeniyle ellerimizi, ayaklarımızı yine kendimiz
bağlamaktayız. Oysa Müslümanlar birbirlerinin
hukukuna ve hakkına dikkat edecek olsaydılar
acaba İslâm karşıtlarının bir şey yapması mümkün olabilecek miydi? Elbette hayır. Öyleyse
önce birbirimize verdiğimiz zarara bir bakalım.
Bunun önüne geçebilirsek, Allah düşmanlarının
hareket etmeye mecalleri zaten kalmayacaktır.
Lakin manzara hiç de böyle değildir. İçimizde,
bizleri birbirimizi kırdırmaya o kadar meraklı ve
istekli insanlar var ki, İslâm düşmanlarına sadece bunu körüklemek kalmaktadır. Başka bir
şey yapmalarına gerek yoktur. Zira biz, Allah’ın
hukukuna da Müslüman kardeşlerimizin hukukuna da önem vermiyoruz.
Ma’rifetle Söyler Dilim…
Aşıp, geçsen her engeli,
Tek yoldaşın îmân olur!..
Ömrün olsa can bedeli,
Yer, gök sana hayran olur!..
İçim de mi hasret dağı?
Her an erir arzın bağı!..
Dile gelse o gül çağı,
Gizli varın ayân olur!..
Aşkın odu döner nûra;
Nefsin dalar son huzura!..
Kalp, vecd ile vura vura,
Her nefesin üryân olur!..
Sabret, dayan ağır söze;
Rahmet gülü düştü öze!..
Tut bir ömrü sal bu ize,
Hâl derilir, mîzân olur!..
Can mı kulun tek halâsı?
Kula hastır yolun hası!..
Gel edeple der ihlâsı;
Söz işlenir divân olur!..
Dertli, garip, aciz kulum;
Öz içimden geçer yolum!..
Ma’rifetle söyler dilim,
Âlemlere fermân olur!..
Rıfat ARAZ
Biz ne zaman gerçekten Müslüman olursak
yaşadığımız coğrafya bizim için o vakit huzurlu
bir yaşam alanına dönüşecek ve âhiretimizi de
kazanmış olacağız. Alnı beş vakit secdede olup
da mü’minlerin hukukunu gözetenlere selam
olsun. Onların ellerinden öpüyorum.
Dipnot
* Prof. Dr. Enbiya YILDIRIM
1. 67/Mülk, 2
2. Tirmizî, 2299
3. 4/Nisâ, 110
4. 6/En’âm, 54
5. Müslim, 4678
somuncubaba 45