sufiterapinewsletter7Türkçe

www.sufitherapy.ca www.sufiterapi.net www.sufitherapy.net
SAYI 7
.
Bediüzaman’ın
Rukye Anlayışı
.
Ne Düşünürseniz O Olursunuz
7. Sufi Terapi Seansı: Hamd, Şükür
Sanat ve Estetikle Metaforik dil
7 Nefs ve 7 Gelişim Düzeyi
Kişilik Tipleri ve Özellikleri
Karadut ve Hacı Bektaş-ı Veli
Psıkoterapist Notu
Tasavvuf ve Sufi’de Nefis
İletişim
Sufi Therapy
Counselling
Email:
[email protected]
İngilizce Siteler
www.sufitherapy.ca
www.sufitherapy.net
Türkçe Site
www.sufiterapi.net
Twıtter hesabı
@sufiterapi
SAYI NO 7
23 Mayıs 2014
CUMA
Sayfa 2
Sufi terapi, öyle bir yolculuk ki, daha yolun başında öfke, panik atak, kaygı
bozukluğu ve kronik mutsuzluk gibi problemler yok oluyor. Gelişim ve
kendini gerçekleştirme acı, üzüntü, keder ve kargaşa olmadan olabilir
mi?Sufilere göre insan bir âlem-i sağîr’dir, mikro kozmostur, zübde-i
âlemdir. Akıl, bizi gizli güçlerimizi gerçekleştirmeye yönlendirir, hayatın
temel amacını belirlememize yardım eder. Ancak varoluşsal sorunumuzu tek
başına çözemez. O nedenle insan gerçek benliğe ulaşmalı, İnsan-ı Kâmil
olmalıdır. Ahsen-i Takvîm (yaratılmışların en güzeli) ile Esfel-i Sâfilin
(aşağıların en aşağısı) arasında gidip gelen insan, hem bir mükemmellik
imgesi barındırır, hem de kopuşla birlikte başlayabilecek bir bozulmaya
meyillidir. İnsan, eğer varoluşsal problemini çözmek için, ebedi olanı arar
ve kendini aşmak isterse bilincini kurgu, yalan ve idollerden; kalbini de hırs,
kıskançlık ve öfkeden temizlemelidir ki Ahsen-i Takvîm’e ulaşabilsin.
Tasavvufta ruhsal gelişimin ilerleme aşamalarını temsil eden makamlar
vardır. Her aşama kişiliğin daha mükemmel bir seviyeye dönüşmesine
katkıda bulunur. İnsan gelişiminin yedi aşaması ve eşlik eden kişilik gelişim
düzeyleri şu şekildedir:
Tevbe: Nefs-i Emmâre
Verâ: Nefs-i Levvâme
Zühd: Nefs-i Mülhime
Fakr: Nefs-i Mutmainne
Sabr: Nefs-i Râziyye
Tevekkül: Nefs-i Marziyye
Rızâ: Nefs-i Kâmile
Mevlânâ; bize hep mükemmel insan reçetesini sunar, güzel huylu, dürüst,
çalışkan, alçak gönüllü, hoşgörülü, kısaca örnek ve olgun insan olmanın
yollarını anlatır. Özellikle Mesnevî’nin; kendisiyle, yaratıcısıyla ve dış
dünyadaki bütün varlıklarla barışık, huzurlu ve mutlu insan olmanın tarifi
üzerine kurulduğu açıkça müşahede edilir. O, eserlerinde sunduğu anlamlı
fikirleriyle, insanı ve toplumu inceleyip problemlerine çözüm sunan bir
düşünür; psikolojik analizleri, olumlu telkin ve ümit aşılayıcı sözleriyle bir
yaşam koçu, aynı zamanda bilimsel konularla ilgili olarak söylediği
beyitleriyle de gizemli bir bilim adamı hüviyetindedir.
Tasavvuf, adıyla olmasa bile, muhtevâsı ve müesseseleriyle Allah
Rasûlü’nün (s.a.v) hayatında ve Kur’an’da vardır. Tasavvufta önemli olan,
Hakk’ın rızasını kazanmak, nefsi temizlemek, Allah Rasulü (sav)’nün ahlâkı
ile ahlâklanmak, kalbin boş işlerden alakasını keserek İslamî esaslara uygun
bir hayat yaşamaktır. İmam-ı Gazali’ye göre Tasavvuf, ilmin özüdür.
Nefsin ağır gelen zorluklarına katlanmak, onun kötü huy ve çirkin
sıfatlardan arınarak, Allah’tan başka her şeyi kalpten boşaltarak, kalbi
Allah’ın zikri ile süsleyip güzelleştirmektir. Ahiret saadeti nefsi men ve
dünyayı terk etmekle mümkündür. Necip Fazıl ise: “Tasavvuf, İslam ruh
ikliminin, su gibi, güneş gibi, ağaç gibi ana unsurudur. Belki de hepsi
birden.” der ve ekler: “Tasavvuf, ruhtan gelip akla hisse veren; lakin aklı
kendi hissesine asla karıştırmayan ve gayeyi ‘Ne akılla olur ne de akılsız’
diye tespit eden ilahi bir marifettir.”
Faruk Arslan
MSW, RSW, Psikoterapist
Sufi Terapi/Kitap
Sufi Terapi'nin Fethullah Gülen Hocaefendi'den Sosyal Bilimlere
ve Psikoterapiye kazandırdığı yeni tanımlama “Vecd-ihlası
Vicdanı” terminolojisi vicdanın temiz hali olarak bilimsel
kayıtlara Kanada’nın Wilfrid Laurier Üniversitesi’nde girdi.
Batılı bilim adamları Gülen’in tanımını daha önce “Kozmik
Vicdan” ve “Trans– Ötesi Benlik” olarak tesbit etmişlerdi.
Çünkü vicdan yanlış yapmaktan alıkoyan bir iç bekçidir, doğruları tartan iç ölçüdür, hakikatin nasıl yapılacağını anlatan bir iç
eğilimdir. “VecdVicdan”lı, ihlas, samimiyet ve kalp merkezli
Sufi Terapi der ki: “Allah'a kul olan, köle olan kula kul olmaz,
kimseye köle olmaz, satın alınamaz çünkü vicdanı hür ve temiz
özgür bir savaşçıdır.”
.Kalbin Zümrüt Tepeleri-1
SKalbin Zümrüt Tepeleri, bir seri halinde ilk defa Sızıntı dergisinde
yayınlanmaya başladı. Fethullah Gülen Hocaefendi tarafından kaleme alınan
ve Kur’an ve Sünnet çizgisinde, tasavvufî düşünceye asrın anlayışı içinde
farklı bir bakış açısı sunan bu serinin ilk kitabında toplam 47 başlıkbulunuyor.
Kalbin Zümrüt Tepeleri-2
Kalbin Zümrüt Tepeleri, bir seri halinde ilk defa Sızıntı dergisinde
yayınlanmaya başladı. Fethullah Gülen Hocaefendi tarafından kaleme alınan
ve Kur’an ve Sünnet çizgisinde, tasavvufî düşünceye asrın anlayışı içinde
farklı bir bakış açısı sunan bu serinin ikinci kitabında toplam 50
başlık bulunuyor.
Kalbin Zümrüt Tepeleri-3
Kalbin Zümrüt Tepeleri, bir seri halinde ilk defa Sızıntı dergisinde
yayınlanmaya başladı. Fethullah Gülen Hocaefendi tarafından kaleme alınan
ve Kur’an ve Sünnet çizgisinde, tasavvufî düşünceye asrın anlayışı içinde
farklı bir bakış açısı sunan bu serinin üçüncü kitabında toplam 32
başlık bulunuyor.
Kalbin Zümrüt Tepeleri-4
Kalbin Zümrüt Tepeleri, bir seri halinde ilk defa Sızıntı dergisinde
yayınlanmaya başladı. Fethullah Gülen Hocaefendi tarafından kaleme alınan
ve Kur’an ve Sünnet çizgisinde, tasavvufî düşünceye asrın anlayışı içinde
farklı bir bakış açısı sunan bu serinin dördüncü kitabında toplam 13
başlık bulunuyor.
Sayfa 3
.
Sufi Terapi/ Risale Perspective
Sayfa 4
Risale-i Nur Terapi: Sanat ve estetikle metaforik konuşmak
Çok defa sentezlemeden nakil yapan Bediüzzaman ilimleri bir teknede
hamur gibi yoğurup ortaya yeni bir disiplin çıkardı. Said Nursi, konunun
gereğine göre mühendislik, mimari metaforlar kullanır, tıbbi metaforlar
kullanır. Bediüzzaman da metaforlar çok derin bir kültür felsefesi
araştırmasıdır. Bütün sanat ve estetik sistemlerinin merkezinde insan vardır.
Her sanat insan hesab edilerek meydana getirilir, güzelliğin unsurları bir
sanat eserinde insanın anlayacağı bir seviyede gerçekleştirilir. Bediüzzaman
insanın bu güzellikler karşısındaki şuurlu duruşunu insan âleminde iki daire
ve iki levha anlatımı ile ortaya koyar. “Ey gözleri sağlam ve kalbleri kör
olmayan insanlar! Bakınız insan âleminde iki daire ve iki levha vardır.
B i r i n ci Daire Rububiyet dairesidir. İkinci daire ubudiyet dairesidir.
Birinci Levha hüsn-i sanattır. İkinci levha ise Tefekkür ve
istihsandır.” (Mesnevi 31) Bediüzzaman bunu celal, cemal ve kemal karşısında insan olarak bir başka şekilde izah
eder. Azamet, güzellik ve yetkinliği insanın nazarı seçer ve bunların karşısında tavır alır. Burada anlatılan ise insan
yeryüzüne gelip düşünen bir çağa gelince karşısında bir faaliyet görür, bütün canlılar yaratılıp, ihtiyaçları karşılanıp,
hayatları devam ettirilir, bu terbiye veya rububiyet dairesidir. Bunun karşısında şuurlu bir bakan, seyirci ve mütalaa
eden lazımdır, bu da bir tek insandır. Oradaki eylemleri yorumlayan hassalar ile donatılmıştır. Onları sanatçılar gibi
ilim gibi görüp yorumlar yapabilir ama din, sanat ve ilmin gibi değil o eylemlerin sahibine eylemler ibadet ile
mukabele etmeyi ister. Bu da ubudiyet yani eylemi kabullendiğinin tasdiki demek olarak ibadet ile cevap verir.
Bu rububiyet faaliyetleri, eylemler sanat kurallarına göre cereyan eder. Herkesin rızkı verilir ama verilen rızıklar
mesela meyveler hepsi sanatlı ve renkli, kokulu ve insanın ihtiyaçlarına cevap verir şekilde yaratılmışlardır, hem
ihtiyaç hem de sanat levhasıdırlar, nasıl Picasso’nun resmi bir sanat levhası ile Allah’ın yarattığı her şey yerine göre
ihtiyaç ama yerine göre bir levha bakıp yorumlanan bir tablodur, levha aynı zamanda tablodur. Resim sanatı asırlarca
soyut resime kadar kâinatın bu tablolarını resmetmiştir, resim sanat ise aslı daha harika bir sanattır. Ama sanat asıl
tabloyu değil onun kopyasını sanat olarak almış bir nevi şirke düşmüştür. Hüsn-i sanat, güzel tablo karşısında insan
bir beğenen, tablonun özelliklerini düşünen ve yorumlayan, beğenen, istihsan edendir. Bu kurgu sanatın kurgusudur,
Bediüzzaman kurguyu tanrısallaştırır ve işin içine insan ve Allah münasebetlerini katar. Estetikteki bu tablo yorum,
beğeni kurgusunun boşluğunu görmüş oraya ilahi yorumu ve beğeniyi koymuştur.
Rububiyet ve güzel sanat görüntüsünün karşısında duran insandır, bu insanın en mükemmel temsili prototipi de
peygamberler ve Hz Peygamberdir (ASM). Peygamberimizin varlığını güzel sanattan hareketle yapar. Güzel sanat ile
peygamberimiz arasında bağlantı kurar. Kâinat denilen bu güzel sanat levhasının yorumu insana aittir, en iyi
yorumlayan da Peygamberimizdir. Böyle güzel bir sanat levhasını ancak onun gibi mümtaz güzelliklere sahip olan bir
peygamber temsil edebilir, güzelliği okuyabilir.
Kainatta görülen güzel sanatlar dahi peygamberimizin risaletine, tebliğ görevini üstlenmesine ve icrasına delildir,
şahittir. Zira şu zinetli, süslü sanatlı varlıkların cemali güzelliği, sanat güzelliğini ve zineti, süsü gösterir. Yani bu
güzellikleri seyreden sanat güzelliğini ve süsü görür. Sanat da budur zaten: Güzelliği görmek ve yorumlamak.
Bediüzzaman estetiğin temel taşlarını ve iki mukabil dairesini genel anlamda yorumlar. Buraya kadar dini bir
terminoloji yok, sadece estetik terminoloji var, bütün yorumlarında olduğu gibi, önce genel ve dünyevi teori daha
sonra dini idhal eder.
Sanat ve suret güzelliğin iki göründüğü yer. Sani yani sanatçı bir şeyi güzelleştiriyorsa onda güzelleştirme isteğinin
olduğunu gösterir. Güzel bir tabloyu, güzel bir mimari eseri yapan mimar veya ressam eserini güzelleştirmişse
güzelleştirme isteğinden dolayıdır. Eserini sevmeyen ona güzellik kazandırmak, sanat ve güzellik, suret ve güzellik
vermez.
Bediüzzaman eserlerinde özellikle sanat ve estetik metaforlarını kullanır, sanat, mimari, şehircilik, saray mimarisi,
edebiyat ve edebiyatta şekiller, anlatım tarzları tıp, felsefe, tarih, metaforları kullanır. Metaforik konuşmak çok zor bir
iştir, zorun da zorudur. Çünkü bir konuyu anlatırken metinler arası denilenden çok öte bahsin diğer ilimlerdeki benzer
yönlerini, müşabih durumlarını gören bir deha ancak metaforik konuşur.
“Sani-i Âlem” kelimesini kullanır, âlemin sanatlı yaratıcısı, âlemin yaratıcısın eserlerinin şahit olmasıyla nihayetsiz
cemal ve kemali vardır. Kemal ve cemal bizzat sevilirler. Sanatlı mahlûklarında güzelliği gören kendi güzelliğinin
yansımaları olduğu için onları sever, çünkü onların içinde kendi güzelliğini görür. Sanatlı canlıları içinde en sevimli,
en yüksek olan canlılardır. Onlar içinde en sevimli şuur sahipleridir. İnsan en değerlisidir.
Sufi Terapi/Zikir
Dat
e
and
Ti
me
English
Arabic
There is no god but
God
Lâ ilâhe illallah
Sayfa 5
Times
KALBİN ZÜMRÜT
TEPELERİ SUFİ TERAPİ
ZİKİR TAKVİMİ
200
Table 2 – The Daily Dhikr Schedule, Recitation
God
Allah
66
He
Hu
200
The Truth
Hak
108
The All-Overwhelming
Kahhâr
306
The All-Powerful
Kâdir
314
The All-Strong
Kaviyy
116
of God's Names
Table 4 – The Daily Dhikr Schedule,
“Sekine” (Peacefulness), Recitation of God's
The All-Compelling
Cebbâr
206
The Master
Mâlik
90
The All-Loving
Vedûd
2
0
The Peerlessly AllSingle
Vâhid
19
The One
Ehad
13
The Eternally Besought
-of-All
Samed
134
Names
Date and
Time
English
The
Unique
Turkish
Number
or Arabic of Times
Ferd
33
The AllLiving
Hayy
14
The SelfSubsistent
Kayyûm
156
The Just
Adl
104
The Judge Hakem
68
The Pure
One
170
Kuddus
Sufi Terapi/ İsmi Azam Dualar
Sayfa 6
HER GÜN OKUYUNUZ
Büyük Allah’tır, her türlü hamd ü senâ O Yüceler
Yücesi’nin hakkıdır ve sabah-akşam tesbîh ile anılmaya
layık yalnız O’dur.
Âlemlerin Rabbi Yüce Allah’a sonsuz hamd ve şükür,
Kainatın Medar-ı Fahri Efendimiz (aleyhisselam)’a,
âline ve ashabına da nihayetsiz salât ü selam olsun.
Allah’ım, zatında yüce olan dinini bugün de dünyanın
her bir köşesinde ve hayatın her ünitesinde bir kere
daha yücelt; hakkı-hakikati bütün gönüllere duyur.
Bizim ve bütün kullarının sinelerini imana, İslam’a,
ihsan duygusuna, Kur’an’a ve Hakk’a hizmete aç, bizi
bu işte istihdam eyle ve gökteki ve yerdeki kulların
arasında bize karşı bir sevgi vaz et. Bizi ihlasa erme
yolunda ilerleyen ve senin ihlasa erdirdiklerinden, hep
takva hatta onun da ötesinde vera’ duygusuyla hareket
eden, zühdü bir hayat tarzı olarak benimsemiş, yüce
nezdinde kurbete mazhar olmuş, icraat-ı sübhaniyenin hepsinden razı olmuş ve seninde kendisinden razı olduğun,
saffet ve duruluğu tabiatının bir buudu haline getirmiş, Sen’i sevmiş ve Sen’in sevdiğin, hoşnut olduğun, hem senin
hem de senin yarattıkların karşısında tevazu kanatlarını indirmiş, kalblerindeki huşuun bedenlerinde de tezahür ettiği
ve indirmiş olduğun Kur’anın emirlerine sımsıkı sarılıp; yasaklarından da fersah fersah uzak durmayı hayatlarının
felsefesi haline getirmiş kullarından eyle!.
Allahım Ümmet-i Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) –özellikle de dünyanın dört bir yanında iman, İslam ve
Kur’an hizmetinde koşuşturan kardeş ve bacılarımın, kadını ve erkeğiyle dostlarımın ve sevdiklerimin- birlik ve
düzenini temin eyle! Allah’ım! bize dirlik ver!
Ey Merhameti Sonsuz Yüce Rabbimiz! Yeryüzünde sulhtan, barıştan, sevgiden, hoşgörüden, insanlıktan ve inandığı
gibi yaşamadan başka bir arzusu olmayan kapının bu bendelerine kötülük ve düşmanlık yapmaktan bıkıp usanmayan
ve menfur emellerini gerçekleştirmek için plan üstüne plan, entrika üstüne entrika, komplo üstüne komplo kurup
duran hak ve hakikat düşmanlarından, zalimlerden çekmediğimiz kalmadı. Biz de nâçâr bir kez daha kapına geldik,
dergahına iltica ettik; rahmet, şefkat ve merhametini dileniyoruz.
Yegane güç ve kuvvet sahibi, Sultanlar Sultanı Rabbimiz! Canlarımız gırtlağımıza dayandığı için huzurunda zaman
zaman isimlerini, mekanlarını hususi ya da umumi tasrih ettiklerimiz başta olmak üzere bize düşmanlık besleyen ne
kadar insafsız gaddar ve zalim varsa hepsini Sana havale ediyoruz.
Allah’ım! Vereceğin hükme karşı her zaman boynumuz kıldan ince; şayet Sen onların hidayetlerini murad
buyuruyorsan en kısa zamanda onları hidayete erdir; yok muradın bu değilse Rabbim, o hak-hukuk tanımaz,
insanlıktan nasipsiz, tiran bozması azgın ve taşkınların ağızlarına gem vur.. ellerini, ayaklarını bağla.. o azgınlar
güruhuna karşı gücünün ve kuvvetinin büyüklüğünü göster.. kalemleriyle düşmanlık yapanların kalemlerini, dilleriyle
hakkımızı ihlal edenlerin dillerini.. kaba kuvvetle iş yapmaya çalışanların cephanelerini daha kullanılamaz hale getir
ve hepsinin ama hepsinin kuvvetlerini, aşırılıklarını, dalaletlerini, güçlerini, birliklerini, şer ve zulüm istikametinde
kullandıkları malzemelerini, ittihat ve ittifaklarını paramparça hale getir; zîr ü zeber eyle!.
EZBERLEYİN. Hz. Eyyub’un duası: Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine, “Şüphesiz ki ben derde
uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin” diye niyaz etmişti. (Enbiya, 83)
ِ‫وأَُّيوب ِإ ْذ نادى رَّبه أَنِي م َّسن‬
ِ ِ َّ ‫َنت أَرحم‬
ُّ
‫ين‬
‫أ‬
‫و‬
‫ر‬
‫الض‬
‫ي‬
ُّ
َ
ُ َ ََ َ َ
َ ‫الراحم‬
َُ ْ
َ
َ َ
Ve eyyûbe iz nâdâ rabbehû ennî messeniyed durru ve ente
erhamur râhimîn.
Sufi Terapi/ Mevlana
Ne Düşünürseniz
O Olursunuz!
Sayfa 7
Birçok kişisel gelişim kitabı, “Düşüncenin
Gücü”, “Olumlu Düşünmenin Gücü”,
“Olumlu Yaşama”, “Büyük Düşünmenin
Büyüsü” gibi isimler taşır ya da bu isimle
bölümler içerir. Hayattaki her şey, gerçeğe
dönüşmeden önce birisinin zihninde bir
düşünce, dilek, ümit veya hayal olarak
filizlenmiştir. Düşünceleri gönülde biten
bitkiler olarak niteleyen Mevlana,
düşüncenin gücünü Mesnevi’de çok güçlü ve açık bir şekilde vurgular: Ey kardeş! Sen ancak bir düşünceden
ibaretsin. Ondan başka neyin varsa, kemiktir, ettir. Eğer düşüncen, manevi varlığın gül ise, sen de gül bahçesisin;
diken isen küllüğe atılacak odun gibisin.”
Mevlana’ya göre, hepimizin içinde yaşadığı ‘boşluk’ve ‘anlamsızlık’ aslında ‘asl’ımızı arayış, yani Allah’ı arayıştır.
O yüzden Mesnevi’nin başında şöyle der;
Dinle Ney’den duy neler söyler sana,
Sızlanır hep ayrılıklardan yana…
Beyin Negatifi Kabul Etmez
Olumlu düşünce hayatımızın yakıtıdır. Ancak, olumlu düşüncenin gücünü ve etkisini gösterebilmesi için
beynimizdeki engelleri, önyargıları ve sınırları kaldırmak şarttır. Beynimiz negatifi kabul etmemektedir. Çünkü
bilinçaltı aklımızdaki her şey pozitiftir. Bembeyaz bir at düşünme cümlesini duyduğunuzda aklınıza ne geliyor?
Bembeyaz bir at, değil mi? Bu nedenledir ki, Mevlana “Gerçekten de ‘yapma, etme, görünme’ demek isteği arttırır
sadece, başka şeye yaramaz.” der.
Onun için anne-babalar çocuklarına, öğretmenler öğrencilerine ‘yapma, konuşma, koşma’ derken aslında onların
bilinçaltlarına ‘yap, konuş, koş’ emirleri verdiklerini bilmeliler. En doğrusu, Mevlana’nın “Men edilen şeyi yapmayan
kimdir?” uyarısını hatırlayıp bunları, ‘sessiz ol, sakin ol’ gibi olumlu ve “ma” eki içermeyen kelimelerle ifade
etmektir.
Olaylara İyi Bak!
Mevlana’nın ifadesiyle “nasıl bakarsan öyle görürsün”. Hayat bize derslerini çeşitli şekillerde ve boyutlarda sunar.
Olumlu dersler her zaman olumlu durumlardan çıkarılmaz. Arabanızın lastiğinin patlaması, olumlu bir olay değildir
ama size kabullenme, sabır, plan yapmanın değeri, başka biri size yardım etmişse yardım görme sevinci, teşekkür
etmenin değeri, şükür gibi pek çok dersler verebilir. Aynı olayı, stres ve sıkıntı yaratıcı dersler çıkarmak için
kullanabiliriz: “Aksilikler hep beni bulur, hayatımda her şey ters gidiyor” gibi… Görüldüğü üzere, hayat okulunda
size sunulan derslerden ne öğreneceğinizi siz seçersiniz. Hatta Mevlana iyi bakışın bela diye nitelendirilen durumlarda
bile işe yaradığını söyler: “Bir adam belada safa görürse, bela tatlılaşır. Hasta, iyileştiğini görünce ilaç, kendine hoş
gelir.”
Yaşam aynı zamanda inatçı bir öğretmendir. Bir dersi öğrenilinceye kadar tekrar tekrar anlatır. Davranışınızı
değiştirmişseniz yaşam dersinizi öğrendiğinizi anlar. Aksi halde, aynı dersi devam ettirir.
‘Bunda da bir hayır vardır’ anlayışıyla en kötü olayda bile, onun daha ötesine bakabilmek, olumlu yanları ve dersleri
bulabilmek için çalışmak insanın gelişme ve büyümesinin anahtarıdır. Hayatınızdaki olayları olumlu bir bakış açısı ile
yorumlamayı, bunlardan gerekli dersleri çıkarmayı öğrenmelisiniz. Olumlu şeyleri aradıkça ve olumlu şeylerin
olacağına inandıkça, önünüzde pek çok kapının açıldığını göreceksiniz. Dolayısıyla, olayı değiştiremezsiniz, ama ona
olan bakışınızı değiştirebilirsiniz. Olayı kızgınlık veren, kötü bir olay yerine, komik ve size ileride aynı tip olaylar
karşısında nasıl tavır almanız gerektiğini öğreten ders verici bir olay olarak yeniden çerçeveleyebilirsiniz.
Düşündüklerinizin, iç konuşmalarınızın, başkalarıyla konuştuklarınızın sağlığınızla yakından ilgisi vardır. Örneğin,
kendinizi kötü hissetmekten ne kadar çok söz ederseniz, o kadar sık hastalanırsınız.
Bir an için dikkatinizi konuşmalarınıza verin. Genelde olumlu konuşmalar mı, yoksa olumsuz, kötümser ve şikayet
dolu sözler mi? Konuşmanız zihninizi etkiler. Eğer sürekli işlerin kötüye gideceğini söyleyip duruyorsanız, bir kâhin
olmak için iyi bir fırsat yakalamışsınız demektir. Ancak, bu sağlıklı bir ruh hali değildir.
Sufi Terapi/Kalp Merkezli Farkındalık
Sayfa 8
Zehirli Düşüncelerin Gücü
Bakın Mevlana ne der: “Kötüye yormak ve vehim yapmak insanı derdi yokken bile hasta eder. Onun için olaylara
iyi bak.”
Düşünce yapınıza ve hayata bakışınıza göre, hayat deneyimleri sizi ya yıpratır ya da parlatır. Olumsuz düşünen ve
bakış açıları olumsuz olan insanlar, daima ‘niçin’ diye sorarlar ve sorunları görürler. Fırsatlar kapılarını çaldığında
da tokmağın sesinden rahatsız olurlar. İyimser ve olumlu insanlar ise ‘nasıl’ sorusunu sorarlar, daima çözüme
odaklanırlar.
Zihniniz bir bahçeye benzer; olumlu düşünce, iç konuşma, hayal ve telkinlerle onu beslerseniz başarı ve mutluluk
sizin olacaktır. Endişe, kaygı, ümitsizlik ve korku ile beslerseniz, bunlar adeta zehirli atıklar gibi sonuç doğuracaktır.
O yüzden, bir tek olumsuz düşüncenin zihninize yerleşmesine izin verme lüksünüz yoktur. Zira, Mevlana’nın
deyişiyle, “Sen kötü düşünceyi zehirli tırnak gibi bil. Bu tırnak derinleştikçe canın yüzünü tırmalar.”
Negatif İç Sesinizi Dinlemeyin!
Olumsuzlukların zihninizi ve bilinçaltınızı etkilememesi konusunda çok kararlı olun. Olumlu bir insan olmak
istiyorsanız, olumlu insanları arayın, onlarla dostluk geliştirin. Mevlana bir rubaisinde olumsuz, karamsar ve
kötümser kişilerle arkadaş olmama ve konuşmalarına kulak vermeme konusunda insanı şöyle uyarır:
“Gamlı yoldaşlarla oturma dedim sana! Sakın hoş meşrepli neşeli dostların yanından ayrılma. Bağa geldiğin zaman
dikenlik tarafına gitme. Gülden, yaseminden, sarmaşık gülden başkasıyla
ilgilenme .”
Günümüzde çevreden beynimize dolan olumsuz ve zehirli söz ve görüntülere
televizyondan duyduklarımız ve izlediklerimiz de eklenmiştir. Bakın Sidney
J.Harris ne der: “Benim televizyona karşı olmam sadece programların düşük
kalitede oluşundan değil, ekranda gösterilenlerin izleyenlerin büyük çoğunluğu
üzerinde önemli etkiler bırakmasındandır. Bu, aklın korkunç bir şekilde
köleleşmesidir ve Aristo’nun bizi uzun yıllar önce uyardığı gibi ” Köleliğin en kötü
yanı, sonunda kölelerin de ondan hoşlanmaya başlamasıdır.”
Mevlana’da Pozitif Düşünce….
Bir kez aslından koparılmışsa insan arar,
Aslına dönmek için hep uygun arar.
Mevlana eserlerinde günümüzde kişisel gelişim bağlamında ele alınan birçok
konuda güncelliğini hiç yitirmeyen çarpıcı görüş ve düşünceler ileri sürmüştür. Mevlana’nın ölümsüz eseri
Mesnevi’den birkaç değerli düşünce incisi:
Her sanatın, her hünerin aslı, temeli, mayası, hayalden, düşünceden başka nedir ki?
Önce düşünce vardır. Sonra bu düşünce eyleme dönüşür. Dünyanın kuruluşunu ezelden beri böyle bil.
Meyveler, önce gönül düşüncesinde tohum halindedir. Sonra meyve olarak ortaya çıkar, görünür.
Sen bir işe girişip bir meyve fidanı dikince, sonunda meyvenin meydana gelmesi yolunda ilk harfi okudun, yani ilk
adımı attın.”
Bakın Mevlana herkesi nasıl büyük düşünmeye çağırıyor:”Eğer bir karınca Hz. Süleyman’ın derecesine ulaşmaya
çalışırsa, şaşma; onun isteğini hor görme! Sen ondaki himmete, gayrete, cesarete imrenerek bak! Elinde, zenginlik
ve yetenek olarak ne varsa, isteyerek, düşünerek elde etmedin mi?
Sabır Vitamini
Olumlu
düşünmeyi sabırla pekiştirin. Brian Adams’ın dediği gibi, “Sabretme sanatını öğrenin. Bu disiplini, bir
.
hedefin sonucu konusunda endişelendiğinizde, düşüncelerinize uygulayın. Sabırsızlık; endişe, korku, cesaretsizlik ve
başarısızlığı besler. Sabır; güven, kararlılık ve aklı başında bir görüntü yaratır, ki bu insanı sonunda başarıya
götürür.” Bakın Mevlana sabır sanatını uygulayan kişiye ne müjdeler verir:
* “Sabretmek insanın içini açar, gölünü ferahlandırır.”
* “Eğer tamamıyla zorluklara daldınsa, daralıp kaldınsa sabret. Çünkü sabır rahatlığın, genişliğin anahtarıdır.”
* “Dileği, isteği sabır elde ettirir.
* “Tohum toprak içinde gizlendiği, zahmetlere katlandığı için bahçe yeşerir, güzelleşir…”
* “Gam ve kederin anahtarı sabırdır.”
* “Amaca sabırla varılır. Acele ile değil…”
Sufi Terapi/7. Session English
Sayfa 9
Session Seven: Thankfulness
Thankfulness is the other half of the therapy target and reveals that the real richness is the richness of the
heart. Your heart is a God-treasure and a credit card that is valid everywhere; such mysterious capital is neither poor
nor powerless. Poverty is your pride, showing neediness unto God. A Sufi looks upon poverty as the real core and
meaning of existence. Do not despise poverty, it is the essence, all else form. Poverty is the mirror reflecting the
independence of others. It is a remedy for all diseases of vanity and conceit. Increasing awareness of poverty
engenders high degrees of dignity. Such awareness before the Absolutely Wealthy One is richness itself, feeling in
your conscience God is the sole source of power and wealth. His help sought, it is to Him that you turn, needing
nothing. It is His is power, by which we are powerful. We are well-known by His Name or His fame. We go beyond
peaks and continue our way. We overcome all difficulties with ease. We possess nothing worldly, but are rich,
dignified and respectable due to His Dignity. We follow the way of contemplation, so whatever exists is a source of
knowledge of God.
The Sufi way of poverty severs relations with all and thankfulness is a result. Poverty is the goal, a most
manifest sign of God’s love. The Almighty has placed poverty in the hearts of His friends. Poverty is a key of light to
open the heart’s eye to the treasure. Poverty is the door to riches, this key is for the richest. You pass through this door
in your conscience to the infinite treasuries. The Owner of All is clear; poverty is identical with wealth. Wealth is no
more than the perfection of poverty. Prayer: “Search for God among poor, because it is the poor who render help and
provide food” (Hadith).
My Poem about thankfulness is as follows,
The duty of thankfulness holds great emotion. Using my helplessness and destitution. Very few people live in
true full awareness Feeling deep need to be grateful and thankful. Our weakness prevents us meeting our
needs. Everyone has the need to be thankful, Whatever our level of spiritual heights or desires, Since thanking
you is a blessing itself. O Lord. How can I be thankful to You­? Unable to thank You as thanking requires.
Deepen my belief, love, gratitude towards. My net of sight filled with your fine gifts. If you are thankful He
adds more unto you. It is a half with respect to this inclusivity. Patience two halves of life that is thankful. O
God! Include us among those whom You love. Make me
sincere, and bring me near to You. O God. Help me mention
You, thank You. I worship You in the best possible way.
Prayer: Surah Al Anbiya verse 83, it is the dua that Prophet Ayyub
made when he was sick:
“Waayyooba ith nada rabbahu annee massaniya alddurru waanta
arhamu alrrahimeena”
Translation: "And Ayyub, when he called to his Lord, (saying):
"Indeed adversity has afflicted me, and You are the Most Merciful of
those who are merciful" (Qur’an, Anbiya, 83).
Table 13- Homework for Session Seven
Reading
Meditation
Sufi Technique
Prayers
Concepts
Universal Person
13 Names Dhikr
Sufi Technique
Twenty Five
Morning
Thankfulness
Insight
6 Names Dhikr
Sufi Technique
Twenty Six
Afternoon
Perfect
Goodness
Discerment
Special Dua
Sufi Technique
Twenty Seven
Evening
Peacefulness
Serenity
Memorize Dua
Sufi Technique
Twenty Eight
Night
Wakefulness
Sufi Terapi/7. Seans
Sayfa 10
6. Seans Hamd ve Şükür
Sûfi, Allah'a yönelen insandır. Tasavvuf bir yeniden doğuş sanatıdır. Sufi terapi, bir
kimsenin doğallığını yeniden kazanma sürecidir. Sadi Şirazi, Bostan eserinde şöyle
der: Kendisinden fazlasıyla iyilik gördüğün kimseye fenalık etmen insanlık değildir.
Yalnızca bir çeşit Güzel vardır; ama görüntüleri, renkleri, desenleri binlerce çeşittir.
Suçu başkalarının üzerine atmak şeytandan beri şeytansıların adetiydi. Mevlana
Celaleddin, Divan-ı Kebir eserinde şöyle diyor: Ey gönül, işlediğin suçlara,
kusurlara karşılık, Hakk'tan özür dilemek için neler düşünüyorsun? O'ndan
sayılamayacak kadar lütuflar, iyilikler, ihsanlar, vefalar gelmede, senden de bunca
hatalar, kusurlar, cefalar görünmede... Şu içinde bulunduğun tek anlık ömrü bir fırsat bil ve onunla meşgul ol. Ne
geçmişle üzül, ne gelecekten kork! 19. asrın meşhur Sûfisi Abdulmecid Hânî ise der ki: Nefsine esir olmaktan
kurtulmuş hür insanlar, ibadeti sadece Allah’a şükür için yaparlar. Onların ibadeti ne bir korkudandır ne de bir şey
istedikleri içindir. Sûfiler ısrarla vurgular: "Kendini bilen Rabbini de bilir." İslam düşünürü İbn Sina (ö. 1037) “Onlar
Allah’ı unuttu, Allah da onlara kendilerini (enfüsehüm) unutturdu.” (Haşr suresi, ayet: 59/19) ayetinde buna işaret
olduğunu belirtir. “Çünkü ayette ifade edilen insanın Allah’ı unutması ile kendini unutması arasındaki ilişki, kendini
bilmesi ile Allah’ı bilmesi arasında da geçerlidir.” Allah, kuvvet ve kudretin yalnız kendisinde olduğunu anlatmak
için insanların karar verdikleri şeyleri bozar, zıddını meydana getirir. Bazen de kararında azmetsin, yapacağı şeye
tamah eylesin diye o kararı bozmaz da sonunda bozar, bu da tembih üstüne tembih olur. Yapacağın işlere iyice
niyetlenir, yapmayı kurar, kararlaştırırsın. Bazen bu kararın denk gelir. Gönlün tamahtan düşer, niyetini sağlamlarsın.
Sonra tekrar o niyet bozuluverir! Seni tamamıyla muratsız bir hale getirseydi gönlün ümitsizlenirdi, dilek tohumunu
nasıl ekebilirdin? Muratsızlık, cennete kılavuzdur. Ey yaradılışı güzel, “Cennet, istenmeyen, hoşa gitmeyen şeylerle,
murada nail olmayışlarla kaplanmıştır” hadisini işit! Senin muratlarının, görüyorsun ya, ayakları kırık… ama öyle
adam vardır ki bütün muratları olur. Şu halde O’nun tarafından gönülleri kırılanlar, O’nun yolunda O’nun aşkında
doğru olanlardır. (Mevlana/ Mesnevi III, 4460-4465) Endişe ve kaygılarınızı normalize etmek, stres oluşturan
faktörleri elimine edip bırakmak, düzeltmek için aksiyon planımız şöyle:
a) Dikkat egzersizi. Otomatik olumsuz düşünce panik atak yapan duygunuzun ikizidir. Bu düşünce oluştuğunda mutlu
bir anınızı hatırlayarak dikkati başka bir resime odaklamalısınız. Bunun için zihninizde mutluluk resimleri, imajları
hazır hale getirilmeli. Bir kaç tane düşünün.
b) Dengeleme ve bloke etme. Bu yöntemle olumsuz duyguların ortaya çıkışını bloke etme alışkanlığı, olumlu düşünce
kazanacaksınız.
c) Yeniden yapılandırma için yeni davranış biçimi oluşturmalıyız. Burada aktif dinleme yaptığınızı diyaloglarda
muhatabınıza gösterin.
d) Konuşan insanı çok iyi dinleyin. Onun kurduğu cümleye kendi kuracağınız cümle, vücud dili ile farklı hemen
cevap verin. Ona değer verdiğinizi gösterin.
e) Empati yaparsanız sempati oluşacaktır. Konuşma pozitif bir zemine kayar. Dinlendiğini anlayan insan sevinir,
olumlu dönüş yapar.
f) Sokrates konuşma tarzı geliştirin. Kendinize özgü pozitif zeka ürünü espiriler, her şeyin olumlu yanını görme,
önplana çıkarma.
g) Maruz bırakma yapacağız. Model bir rol oyunu ile sizi strese tabi tutacak ve hep kaçtığınız, kaçındığınız kaygının
üzerine gideceğiz. Kısır döngüyü böyle kıracağız, sonlandırıp, düzeltecek, yerine olumlu farkındalık düşüncesi inşa
edeceğiz.
h) Her cuma günü Yasin okuma stresi yok eder.. Ezberlenecek İsmi Azam duası, Yasin'den peygamberimizi (sas)
görünmez yapan dua. 3 veya 7 defa okunabilir.
Ve cealna min beyni eydiyhim sedden ve min halfihim sedden feagşeynahüm fehüm lâ yübsirun
l) Her gün sabah ve akşam aşağıdaki duayı okuyunuz:
("Allahümme ma esbaha bi min nimetin ev bi ehadin min halkıke, fe minke vahdeke la şerike leke, felekel
hamdü ve lekeşşükür" duasını, gündüz okuyan o günün, akşam okuyan o gecenin şükrünü ifa etmiş olur.) [Akşam
okurken esbaha yerine emsâ denir.]
[Bu dua çok kıymetlidir, ezberleyip gündüz ve akşam okumayı ihmal etmemeli.]
Sufi Terapi/ Duygu ve Düşünce Takip Ödevi
Sayfa 11
Ev Ödevi olarak Excel dosyasına haftada en az üç gün yapmanız şartıyla aşağıdaki olay, duygu ve düşünce
takip cetvelini koyuyorum. Hergün yaparsanız daha iyi olur ama zor gelir diye haftada üç ile başlayalım. 10
baremli not verme çizelgesinde kendi kendine not veriniz. MODEL doldurma biçimi sufi sitelerine konuldu.
Olay
Kim, ne,
ne zaman,
nerede
Duygular
Ne hissettin?
Her düşünceye 0
ile 100 arası not
ver?
Otomatik
Düşünceler,
Hayaller
Zihninde böyle
düşünmeye
başlamadan
önce neler
oluyordu?
Ağır basanları
işaretle.
Hangi olay
bu sıcak
düşünceleri
destekliyor?
Hangi olay bu
sıcak
düşünceleri
desteklemiyor?
Alternatif
balans
düşünceler
neler?
Bunları yaz
ve her
alternatıfe
ve balans
düşünceye
0 ile100
arası not
ver.
DÜŞÜNCE ÇETELESİ : 5 ayrı örnekle nasıl dolduracağınız Sufi sitesine Excelde konulmuştur...
Duygular Not Baremi:
0
Yok
1
2
3
4
5
10
az
20
az
30
az
40
orta
50
orta
60
orta
70
çok
80
çok
90
güçlü
100
güçlü
Duygul
arı
Şimdi
Yenide
n
Notland
ır
2.
bölümd
e yer
alan
duygula
ra ve
yeni
duygula
ra not
ver
Sufi Terapi/ Kişilik Yapısı
Sayfa 12
Kişilik Tipleri ve Özellikleri Nelerdir?
İbni Sina 1725’lere kadar Avisenna diye dünyanın
en muhteşem doktoru olarak takip ediliyor. İbni
Sina insanları mizaç itibariyle dört gruba, sonra
sekiz gruba ayırıyor. Sonra her birinin tamamen
farklı kimya ve yapıda olduğunu söyleyerek
insanın kendi mizacına uygun beslenmesinin,
depresyon ve streste kişilik özelliklerine uygun
terapi almasının şart olduğunu söylüyor.
1- Mükemmeliyetçi tip
Rahat ve olgun durumdaki özellikleri
Akıllı, sezgileri güçlü ve hoşgörülüdür.
Kararlarında her zaman dengeli ve gerçekçidir.
Yüksek prensipleri vardır. Her zaman adil ve
tarafsız olmak için çaba sarf eder. Ahlakî
değerleri çok yüksek, gerçekler ve adalet çok
önemlidir. Dürüst ve ahlak hocası olarak algılanır.
Genel durumdaki özellikleri
Her şeyde mükemmelliği arayan bir idealisttir.
Reformcudur ve zayıfların hakkını savunur. Çok
düzenli ve verimlidir. Duygularını ön planda
tutmaz. Eleştirici, yargılayıcı ve inatçıdır. İşleriyle
çok meşgul olur. Öfkelidir ve insanları
azarlayabilir.
Gergin veya moralsiz durumdaki özellikleri
Her zaman kendini haklı görür. Esnek ve
hoşgörülü
değildir. Fikirlerinin çürütülmesine
.
tahammül edemez. Saplantılı ve zorlayıcı düşünceleri vardır. Çoğu zaman tutarsızlık göstererek, söylediklerinin
tersini yapar. Ani depresyonlara yatkındır.
2- Sitemci yardımsever tip
Rahat ve olgun durumdaki özellikleri
Cömert, tarafsız ve fedakârdır. İnsanları karşılıksız biçimde sever. İnsanların duygularını anlayabilir. Şefkatli,
duyarlı, sıcak ve ilgilidir. Teşvik edici ve vericidir. Yardımsever, sevgi dolu bir insan olarak gözlenir.
Genel durumdaki özellikleri
Duygularını gösterebilen, hayranlığını abartılı biçimde ortaya koyan, arkadaş canlısı ve iyi niyetlidir.
Vazgeçilemez biri olduğunu düşünür, insanlar için yaptıklarını abartır. Himaye etmeyi sever.
Gergin veya moralsiz durumdaki özellikleri
İnsanları kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirir. İnsanların kendilerini suçlu hissetmelerini sağlayarak
kendine borçlu olma duygusu uyandırır. Hükmedici ve zorlayıcıdır. İnsanlardan istediği her şeyi elde etme
hakkına sahip olduğuna inanır. Kullanıldığını düşünebilir.
3- Başarı odaklı tip
Rahat ve olgun durumdaki özellikleri
Kendinden emin, enerjik ve uyumludur. Fiziksel olarak çekici ve popüler oldukları söylenir. Kendini geliştirme
konusunda azimli, seçkin ve hayranlık uyandıracak özelliklere sahiptir. İnsanlar onun gibi olmak isterler.
Genel durumdaki özellikleri
Prestij ve statüyle ilgilenir. Kariyer ve başarıyı çok önemser. Başkalarının gözünde nasıl göründüklerine de
dikkat ederler. Daima bir hedefleri vardır ve verimli yaşarlar. Duygularını belli etmezler. Olduklarından daha iyi
görünme çabasındadırlar. İnsanları küçümseyebilirler.
Gergin veya moralsiz durumdaki özellikleri
Fırsatçı ve çıkarcı olabilirler. Yalancılık ve hile yapabilirler. Sahip olamadıklarına zarar verme eğiliminde ve
kincidirler. Bazı psikopat özellikler gösterebilirler.
Sufi Terapi/ Kişilik Yapısı
Sayfa 13
4- Bireyci sezgisel tip
Rahat ve olgun durumdaki özellikleri: İlham dolu ve keşfedicidir. Sezgileri
güçlü ve bilinçlidir. Dürüsttür ve kendini ifade edebilir. Kendisi gibi olmayı
dengeyle yaşar. Hassas ve duygusal yönden güçlüdür. Genel durumdaki
özellikleri: Sanatçı ve romantiktir. Hayata estetik yönden yaklaşır,
duygularını güzelce, estetikle ifade eder. Zaman zaman kendi içine dönük,
melankolik tavırlar takınır. Hayattan uzaklaşma ve sıradan insanlar gibi
olmama eğilimi vardır. Abartılı hayallerle aşırı beklentiler içine girebilir.
Çok verimli yaşamaz. Gergin veya moralsiz durumdaki özellikleri:
Kendine ve insanlara yabancılaşabilir. Kendini sınırlar ve genelde keyifsizdir. Engellenmiş, duygusal olarak felce
uğramış hisseder. Kendini küçük görür, acımasızca eleştirir. Kolaylıkla ümitlerini kaybederek zihnini uyuşturacak
araçlara başvurabilir.
5- Uzman araştırmacı tip: Rahat ve olgun durumdaki özellikleri: Öngörü sahibi, keşfedicidir. Derinlemesine
kavrayabilir. Her şeyi keskinlik içinde gözlemler. Dikkatini bir noktaya derinlikle toplayabilir. Orijinal fikirler
geliştirir, araştırma ve bilgi edinmekten zevk alır. Genel durumdaki özellikleri: Entelektüel ve analitik olarak görülür.
Soyut düşüncelerle ilgilenmek ve gerçeğin karmaşık yorumlarını yapmaktan zevk alır. Her şeyi mantıklı ve pratik
biçimde açıklayabilir. Gelenek ve inançlara karşı radikal yorumlara sahiptir.
Gergin veya moralsiz durumdaki özellikleri: Yalnız yaşamayı tercih edebilir, gerçeklerden uzak yaşayabilir. Alaycı ve
muhalif tutumlar sergiler. İnsanlarla görüşmekten hoşlanmaz. Garip fikirleri takip etme, saplantılar, paranoya ve
fobiler oluşturma eğilimindedir.
6- Sadık sorgulayıcı tip: Rahat ve olgun durumdaki özellikleri: Kendiyle barışık, hem kendini hem de başkalarını
seven, bağımsız ama takım oyuncusudur. Kendini sevdirmeyi, insanları etkilemeyi başarır. Sevdiklerine sadık ve
bağımlıdır. Arkadaşlıklarına ve ailesine önem verir. Güvenilir ve sorumluluk sahibidir.
Genel durumdaki özellikleri: Otoriter bir figüre bağlanarak ona boyun eğer. Gelenekçi ve organizasyon adamıdır.
Görevinin bilincindedir ama otoriteye karşı şüphe eğilimindedir. Birbirine zıt fikirleri vardır. Kararsız ve tedbirlidir.
Karışık hislerine karşı, savunmacı ve sert tavırlar takınır. Endişelerinin üstesinden gelebilmek için otoriter ve
kendinden yana tavır alarak başkalarını suçlar. Gergin veya moralsiz durumdaki özellikleri: Güvensiz ve bağımlı
olabilir. Kendini küçük görebilir. Endişelidir ve endişe karşısında aşırı tepki gösterebilir. Başkalarının kendisine zarar
vermesinden korkar, paranoyak eğilimlere sahiptir. Davranışlarının sorumluluğundan kaçarak kendini aşağılar.
7- Coşkulu maceracı tip: Rahat ve olgun durumdaki özellikleri: Hayatın güzelliklerinden zevk alır. Minnettar, keyifli
ve sevinç doludur. Hassas, hayat dolu ve neşelidir. Pratik, üretken ve başarılıdır. Pek çok farklı şeyi yapabilir.
Genellikle çok farklı alanlarda üstün yeteneklere sahiptir. Genel durumdaki özellikleri: Yeni şeyler öğrenmekten,
yeni deneyimler yaşamaktan zevk alır. Pek çok konuda uzmanlığı vardır. Dışa dönük, aktif ve maymun iştahlıdır.
Heveslilik yönü ağır basar, tüketici, açgözlü ve kolay tatmin olmayan yapıya sahiptir. Çok şey ister, kişisel zevklerini
önemser. Gergin veya moralsiz durumdaki özellikleri: İsteklerine ulaşmak için kaba, kırıcı ve duyarsız olabilir.
Düşüncesizce davranır, olgunluk göstermez. Nerede duracağını bilemediğinden kolayca kontrolden çıkar. Bağımlı ve
zorlayıcıdır. Manik-depresif eğilimleri vardır. Savunma mekanizmaları çalışmadığında panik içinde kalır.
8- Baskın lider tip: Rahat ve olgun durumdaki özellikleri: Kendini kontrol eder, cesur ve kahramandır. İddialı,
kendinden emin, güçlü tavırlara sahiptir. İlham veren doğal liderlik özelliği vardır. Kararlı, otoriter, onurlu ve
insanlara destek verici, adalet sağlayıcıdır. Genel durumdaki özellikleri Girişimci ve kurnazdır. Zorlayıcı ve saldırgan
biçimde diğer güçleri ortadan kaldırıp kendi egemenliğini ortaya koymak ister. Hırslı, savaşçı, engel tanımaz
yapıdadır. Kolaylıkla rekabet içine girebilir. Gergin veya moralsiz durumdaki özellikleri: Çok saldırgan ve kaba
olabilir. Diktatör, kabadayı olarak görünür. Kendisi hakkında görkemli hayalleri vardır. Megaloman biçimde hiçbir
şey veya kimsenin kendisine zarar veremeyeceğini düşünür. İsteklerine uyum göstermeyenleri tahrip etme, şiddet
kullanma eğilimindedir.
9- Barışçı hoşgörülü tip: Rahat ve olgun durumdaki özellikleri: Bağımsız, tatmin olmuş, ılımlı ve mutludur. Yeni
düşüncelere açıktır. Rahat, dengeli ve her zaman barış yanlısıdır. İyimser, rahatlatıcı, sabırlı, alçak gönüllüdür. Genel
durumdaki özellikleri: İnsanlara çok fazla uyum göstererek kendine zarar verebilir. Geleneksel rol ve beklentileri
kabul eder. Uysal, tepki göstermeyen bir yapıdadır. Serbest, pasif görünür ancak halinden hoşnuttur. İnsanları
yatıştırmak için problemleri göz ardı eder. Gergin veya moralsiz durumdaki özellikleri: Baskı altında kalma ve
gelişememe riskine sahiptir. Problemleri ihmal eder, inatçıdır ve sorunlardan kaçar. İş göremez hale gelebilir ve
amaçsız dolaşabilir.
Sufi Terapi/Haftalık Risale-i Nur Tekniği
Sayfa 14
Risale-i Nurdan Nefsime 4 Nasihat
25. Vedüd ol, karşılıksız veren el ol, alan el olma. Vedüd olurken şedit olup yaptığın hayır ve hasenatı
başa kakma, ücret isteme, kimsenin minnet ve şükranını kabul etme, vefa bekleme, onları gerçek
Vedüd olana yönlendir ki, kalpleri ibreyi şaşırmasın.
26. Ruhunu başkasının aynasında araman boş, O Allah’tır tek kılavuz. Doğrudan Allah’a bağlı ol, kula
kul olma, sahte aynalara bakıpta aşık olma, tek aşkın olan Allah’ı kalbine koyarsan ballar balını
buldun demektir, başka ballar acı gelir, zehir tadı verir.
27. Can kuşun olan Allah’ı bulmak zordur, bedel ister. Belki anneni, babanı, eşini, evlatlarını diyet
olarak ister. Bazen makamın mansıbın, şöhretin, izzetin, şerefin, onurun bazende sana verilen diğer
dünya nimetleri aşkına bedel olarak istenir. Allah seninle ticaret yapar, cömert ol, cimri olma,
cennet ucuz değil cehennem ise lüzumsuz değil.
28. Haset, kin, nefret, kıskançlık sana pusu kurmuşlar her köşe başında seni bekler. İyi niyetliliğin
saflık aptallık mesleğine dönüşebilir ve aşkına pusu kurabilir. Aldırma, imtihandasın, aptal dostun
olacağına akıllı düşmanın olsun. Delilik ile velilik arasında ince bir çizgi vardır, sen sen ol kimseyi
kınama, kalpleri yarıp bakamazsın ki.
Sufi Terapi/Haftalık Konsept
Sayfa 15
ŞÜKÜR
Fethullah Gülen Sızıntı,
Mayıs 1994, Cilt 16, Sayı 184
Görülen herhangi bir iyiliğe karşı gösterilen
memnûniyet ve minnettarlık mânâlarına gelen
şükür; ıstılahta, insana bahşedilen duygu, düşünce,
âzâ ve cevârihi yaratılış gâyeleri istikametinde
kullanmaya denir ki; kalble, lisânla îfâ edilebileceği
gibi bütün uzuvlarla da yerine getirilebilir.
Lisânla şükür; vehmî bütün güç, kuvvet ve ihsan
kaynaklarını nefyederek her türlü lütuf ve nimetlerin
Allah'tan geldiğini kabul ve itirafla gerçekleşir.
Evet, bütün iyilikleri, güzellikleri kısmet eden ve
mebde'den müntehâya sebeplerini hazırlayan O
olduğu gibi, vakt-i münasibinde gönderen de yine O'dur. Takdir ve taksim eden, vakti gelince yaratıp semâvî sofralar
halinde önümüze seren O olduğu için neticede minnet ve şükran da O'nun hakkıdır. O'nu görmezlikten gelerek
sebeplere takılmak, hatta onlara serfürû edip minnettarlıkta bulunmak; hazırlanıp ayağımızın ucuna kadar getirilen bu
sofranın, hazırlanışını ve hazırlayanını nazara almadan, getirip önümüze koyan tablacıyı bahşişlere boğmaya benzer
ُّ ِِ ‫حيَاة‬
ُ ‫خ َر َِة‬
ُ ‫الد ْنيَا َو‬
ُ َ‫ي َْعل‬Onlar, dünya hayatının sadece kendilerine bakan dış
َ ‫هرًا ِمنََ ْال‬
ki: " ‫ون‬
ََ ُ‫م َغافِل‬
َْ ‫ه‬
َِ ‫م َع‬
َْ ‫ه‬
ََ ‫م‬
ِ ‫ن ْاآل‬
ِ ‫ون ظَا‬
yüzünü bilirler, ahirete bakan yönünden ise bütün bütün gafildirler."[1] Evet bunlar, sırf sebeplere bakıp ilim ve
mârifet itibarıyla daha ilerisini göremeyen cahiller, nâkıslar ve nankörlerdir.
Kalble şükür; zâhir ve bâtın bütün nimetleri ve bu nimetlerden yararlanmayı Allah'tan bilip hayatın bu anlayışa göre
yönlendirilmesi, şekillendirilmesidir.. ve aynı zamanda lisân ve cevârihle yapılan şükrün de esasını teşkil eder ki:
ْ َ‫وَأ‬O, gizli-açık nimetlerini bol bol size ihsan etmiştir."[2] beyânı onun keyfiyet
"‫ة‬
ًَ ‫ط َن‬
َُ ‫م نِ َعم‬
َْ ‫غ َعلَ ْي ُك‬
ََ َ‫سب‬
ِ ‫ه َر ًَة َوبَا‬
ِ ‫َه ظَا‬
ُ ‫ح‬
ْ ُ‫ل َ ت‬
َ ‫صو‬
َ ‫ن تَ ُع ُّدوا نِ ْع‬
buudlarına; " ‫ها‬
َ ‫للا‬
َِ ‫ة‬
ََ ‫م‬
َْ ِ‫وَإ‬Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız da saymakla bitiremezsiniz."[3]
fermân-ı sübhânîsi de kemmî sonsuzluğuna işaret etmektedir.
Cevârih ile şükre gelince, o, her uzuv ve her lâtîfeyi yaratılış gâyesi istikametinde kullanmak ve onlara mahsus kulluk
vazifelerini yerine getirmekten ibaret sayılmıştır.
Ayrıca, lisânın şükrünü evrâd ü ezkâr, kalbin şükrünü yakîn ve istikamet, cevârihin şükrünü de ibadet ü tâat şeklinde
yorumlayanlar olmuştur. Onun böyle bütün bir iman ve ibadete taallukundan ötürüdür ki, büyükler ona imanın yarısı
nazarıyla bakmış, kendi şümûlü içinde sabırla müşterek mütâlaa etmişlerdir.
َّ
ْ َ‫م ت‬
ْ ‫َسي‬
َ ‫و‬gibi âyetleriyle
Allah, kelâmında pek çok defa şükrü emretmiş ve onu, [4] ‫ون‬
ََ ‫ش ُك ُر‬
َْ ‫لَ َعلَّ ُك‬ve [5] ََ‫الشاكِ ِرين‬
َُ‫َج ِزي للا‬
َ
ُ
َّ
َ
َ
َ
َ
َّ
َ
َ ‫ن َع َذابِي ل‬
َ ‫ن‬
emrin ve halkın gâyesi göstermiş; göstermiş ve: " َ‫ش ِديد‬
َ ِ‫م إ‬
َْ ُ‫ن ك َف ْرت‬
َْ ِ‫م وَلئ‬
َْ ‫م أل ِزيدَنك‬
َْ ُ‫شك ْرت‬
َْ ِ‫لئ‬Eğer
şükrederseniz ben de nimetimi artırırım; şayet nankörlük yaparsanız, biliniz ki azabım çok şiddetlidir."[6] fermanıyla
şükredenlere mükâfat vaadinde, küfrân-ı nimette bulunanları da cezalandıracağı tehdidinde bulunmuştur. Bundan
başka O, kendisine "Şekûr" demiş[7] ve bütün nimetlerin asıl kaynağına ulaşma yolunu da şükre bağlamıştır;
َ O'nun nimetlerine karşı şükürle
bağlamış ve bu mevzuun doludizgin şehsuvarlarından Hz. İbrahim'i: " ‫ه‬
َِ ‫م‬
ِ ‫شاكِرًا ِألَ ْن ُع‬
ُ
َ
َّ
ُ
َ
َ ‫ان َع ْب ًدا‬
gerilmiş"[8] sözüyle; Hz. Nuh'u da: " ‫شكورًا‬
َ ‫هك‬
َ ‫إِن‬Şüphesiz, o, şükürle oturup kalkan sadık bir bende idi."[9]
beyânıyla tebcil ve takdir etmiştir. Şükür önemli bir amel ve kıymetli bir sermaye olmasına rağmen, ََ‫عبَا ِدي‬
َْ ‫و ََق ِليلَ ِم‬
ِ ‫ن‬
ُ
َّ Kullarımdan şükredenler pek azdır."[10] fehvâsınca, hakîki mânâda âmili fazla olmayan bir ameldir. Gerçi,
" ‫الشكو َُر‬
ُ
َ ‫ون َع ْب ًدا‬
" ‫شكورًا‬
َُ ‫ل َ أَ ُك‬
َ ‫أَ َف‬Rabbime çok şükreden bir kul olmayayım mı!"[11] duygusuyla kıvrım kıvrım kıvrananlar ve
bütün ömürlerini şükür kuşağında geçirenler de vardır ama, yine de bunların sayıları oldukça azdır.
Evet, İnsanlığın İftihar Tablosu Şükür Kahramanı, değeri çok yüksek, âmili çok az bu önemli amelin en önde
geleniydi. O, oturur-kalkar şükreder ve yanına gelenlere de şükür tavsiyesinde bulunurdu.
ُ ‫كو‬
ُ ‫كو‬
ْ ‫َح‬
"‫ك‬
ََ ِ‫عبَا َدت‬
َِ ‫س‬
ََ ‫َش ْك ِر‬
ََ ‫عنِِّي َعلَى ِذ ْك ِر‬
ََّ ‫اَللَّ ُه‬Allahım! Seni anmam, Sana şükredebilmem ve Sana ibadetlerin en
ِ ‫ن‬
ِ َ‫م أ‬
güzeliyle yönelebilmem için bana yardım et."[12] O'nun sabah akşam dilinden düşürmediği nurlu sözlerdendi..
Evet, eğer şükür, nimete mazhar olanın onu verene karşı iki büklüm olması, sevgi ve alâka ile O'na yönelmesi, bütün
mazhariyetlerini itiraf etmesi ise, yukarıdaki peygamber sözü bu hususların en kestirmeden ifadesi sayılır.
Sufi Terapi/Haftalık Okuma
Sayfa 16
Kimi aşa-ekmeğe, evlâd ü ıyâle ve barınacağı mekâna; kimi bunlarla beraber varlığa, sıhhate ve afiyete; kimi bir adım
daha ileri atarak imana, irfana, rûhânî zevklere ve itminâna; kimi de hamd ve minnet şuuruna şükreder. Bu
sonuncusuyla insan, acz, fakr ve yetersizliklerini birer sermaye olarak kullanabilir de teşekkür devr-i dâimleri (salih
daireleri) içine girerse, gerçek şâkirînden olur. Bir hadiste ifade buyrulduğu gibi, Dâvud aleyhisselâm, Cenâb-ı
Hakk'a: "Yâ Rab! Senin şükrünü nasıl edâ edebilirim ki, Sana şükür etmem dahi üzerimde şükrü gerektiren ayrı bir
َ ‫ش‬
ُ ‫َق‬
َ ‫مَا‬
nimettir!" deyince, Cenâb-ı Hak: "İşte şimdi tam şükrettin."[13] buyururlar ki, zannediyorum ‫ك يَا‬
ََ ِ‫ش ْكر‬
ََّ ‫ك ح‬
ََ ‫ك ْرنَا‬
ْ ‫م‬Ey her dilde meşkûr olan Allahım, Sana hakkıyla şükredemedik." sözüyle anlatılmak istenen de budur.
" ‫َش ُكو َُر‬
Hakîkî şükür, nimetin tam bilinmesiyle gerçekleşir; zira nimetin kaynağı ve onu verenin takdir edilmesi, büyük
ölçüde nimetin bilinmesine bağlıdır. Nimetin bilinmesinden kabûlüne, ondan da Cenâb-ı Hakk'a yönelmeye uzanan
çizgide iman ve İslâm'ın hazırlayıcılığı, Kur'ân'ın belirleyiciliği üzerinde her zaman durulabilir. Evet, Allah'ın
üzerimizde olan lütufları imanın ışığı altında ve İslâm'ın emirlerini yaşarken daha bir belirginleşir, netleşir, duyulurhissedilir hâle gelir ve Allah tarafından aczimize, fakrımıza merhameten ve ihtiyaçlarımıza binâen, hem de karşılıksız
olarak verildiği görülür ki; bu da, o ihsan ve lütufları bahşeden Zât'a karşı bizde senâ hislerini coşturur; coşturur ve
ِِّ ‫ح‬
َ ‫ك َف‬
َ ‫وَأَ َّما بِنِ ْع‬Şimdi gel Rabbinin nimetini anlat da anlat!"[14] gerçeğine uyanarak, emrolunduğumuz minnet
"‫ث‬
َْ ‫د‬
ََ ِِّ‫ة َرب‬
َِ ‫م‬
ve şükran vazifesini rûhumuzun derinliklerinden fışkıran bir heyecanla yerine getiririz.
Aslında her insanda, nimete ve nimet verene karşı perestiş hissi vardır. Ama bu hissin uyarılacağı, uyarılıp
yönlendirileceği âna kadar, tıpkı deryâda yaşayan mâhîler gibi, başından aşağıya yağan nimetleri ne duyar ne de
hisseder. Dahası, çok defa onları çevresindeki basit sebeplere bile verebilir. Eğer biz, etrafımızdaki nimetleri
görmemeye körlük, sağırlık ve duygusuzluk diyeceksek, mazhar olduğumuz bunca şeyi kör, sağır ve duygusuz
َ ‫َش ُك َِر ْال‬
ْ ‫مي‬
ْ ‫مي‬
sebeplere havâle etmenin de inhiraf olduğunda şüphe yoktur. " ‫كثِي ََر‬
َْ َ‫ل ل‬
ََ ‫َش ُك َِر ْال َقلِي‬
َْ َ‫َن ل‬
َْ ‫م‬Aza şükretmeyen
ُ
ُ
ْ ‫مي‬
ْ ‫مي‬
çoğa da şükretmez.";[15] veya: " ‫للا‬
ََ ‫َشك َِر‬
َْ َ‫َشك َِر ال َّناسََ ل‬
َْ َ‫ن ل‬
َْ َِ İnsanlara karşı şükran ve minnet hissi taşımayan
Allah'a da şükretmez."[16] sözleri, birinci şıkka bakar ve mutlak şükrün önemini hatırlatır.
ْ ‫و‬
ْ ‫و‬Sadece Bana şükredin ve zinhâr nankörlükte bulunmayın.";[17] veya ‫ه‬
ْ ‫َاع ُب ُدو َُه و‬
" ‫ون‬
َِ ‫ل َ تَ ْك ُف ُر‬
َ ‫َاش ُك ُروا لِي َو‬
َُ َ‫َاش ُك ُروا ل‬
"Yalnız O'na kullukta bulunun ve O'na şükredin."[18] gibi âyetler de ikinci şıkkı nazara verir ve hakîkî tevhidi ihtar
eder. Ayrıca şükrün esasını teşkil eden hususlar itibarıyla onu şu üç bölüm içinde mütâlaa etmek mümkündür:
1. Herkes tarafından nimet olduğu kabul edilen, avam-havâs, müslim-gayr-i müslim herkesin sevip arzu ettiği
nesnelere karşı şükür ki açıktır, üzerinde fazla durmaya değmez.
2. Zâhiren bir kısım sevimsiz şeylere karşı şükür ki, dış yüzü itibarıyla ağır, îfâsı zor ve ancak hadiselerin perde
arkasına muttali olanlara Allah'ın lütfudur ve rızâ televvünlüdür.
3. Hayatlarını mahbûbiyet yörüngesinde sürdürenlerin şükrüdür ki, nimetlere hep nimeti veren açısından bakar, O'nun
büyüklüğüyle lütufları, ihsanları duyar ve ömürlerini şuhûdun engin hazları içinde geçirirler.. kullukları ayrı bir zevk
zemzemesi, gönül hayatları ayrı bir aşk u şevk tûfânı ve Hak'la münasebetleri de ayrı bir temkin disipliniyle, şuhûdun
engin hazları içinde. Böyleleri, sürekli mevcudu bağlama ve mefkudu avlama peşindedirler. Elde ettikleri mukaddes
ve akdes feyizlerle her an daha bir renklenip, derinleşip yollarına devam ederken, nazar ağları da her an ayrı ayrı
vâridlere serilir, avlar, dolar ve taşar..
[1] Rûm sûresi, 30/7
[2] Lokman sûresi, 31/20
[3] İbrahim sûresi, 14/34
[4] "Umulur ki şükredersiniz" (Bakara sûresi, 2/52, 56, 185; Âl-i İmran sûresi, 3/123; Mâide sûresi, 5/6, 89; Enfâl sûresi, 8/26; Nahl sûresi, 16/14, 78; Hac sûresi, 22/36;
Kasas sûresi, 28/73; Rûm sûresi, 30/46; Fâtır sûresi, 35/12; Câsiye sûresi, 45/12)
[5] "Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır." (Âl-i İmran sûresi, 3/144)
[6] İbrahim sûresi, 14/7
[7] Bkz. Fâtır sûresi, 35/30, 34; Şûrâ sûresi, 42/23; Tegâbün sûresi, 64/17
[8] Nahl sûresi, 16/121
[9] İsrâ sûresi, 17/3
[10] Sebe sûresi, 34/13
[11] Buhârî, teheccüd 6; Müslim, münâfıkîn 79-81; Tirmizî, salât 187
[12] Nesâî, sehv 60
[13] İbn Ebi'd-Dünya, Kitabü'ş-şükr s.7; İbn Ebî Âsım, Kitabü'z-zühd 1/72; el-Beyhakî, Şuabü'l-îmân 4/100-101; el-Kurtubî, el-Câmi' li Ahkâmi'l-Kur'ân 1/398, 9/343;
İbn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'âni'l-azîm 2/541, 3/530.
[14] Duhâ sûresi, 93/11
[15] Ahmed b. Hanbel, Müsned 4/278, 375
[16] Ebû Dâvûd, edeb 11; Tirmizî, birr 35; Ahmed b. Hanbel, Müsned 2/258, 295, 388, 3/32, 74
[17] Bakara sûresi, 2/152
[18] Ankebût sûresi, 29/17
Sufi Terapi/Haftalık Ev Ödevi Sayfa 17
Önde gelen Sûfilerden Ebu’l-Kâsım el-Hakîm’e, Allah
katında makbul kalp olan kalb-i selîmin özellikleri
sorduklarında şunları söylemiştir:
Kalb-i selîmin üç sıfatı vardır:
* Birincisi incitmeyen bir kalp,
* İkincisi incinmeyen bir kalp,
* Üçüncüsü de iyiliği Allâh’ın rızâsı için yapıp karşılığını
beklemeyen bir kalp…
Sûfi Yunus Emre, hamd ve şükür ufkunu gösterirken,
insanın nefsiyle büyük cihadını anlatır:
Bu aşk bize rahmanidir hem canımızın canıdır
Onun için şeytan ile her dem bu savaşım benim
Benim canım bir kuştur kim gövdem onun kafesidir
Dosttan haber geliceğiz birgün uçar kuşum benim
BU HAFTANIN OKUMA VE GÜNLÜĞE ŞİİR YAZMA ÖDEVLERİ ŞUNLAR:
Basiret ve Firaset
http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-1/1839-fethullah-gulen-kalbinzumrut-tepeleri-basiret-ve-firaset.html,
Firaset
http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-2/1858-fethullah-gulen-kalbinzumrut-tepeleri-firaset.html,
İnsanı Kamil
http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-2/1881-fethullah-gulen-kalbinzumrut-tepeleri-insan-i-kamil.html,
Sürur
http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-2/1931-fethullah-gulen-kalbinzumrut-tepeleri-surur.html,
İhsan
http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-1/1877-fethullah-gulen-kalbinzumrut-tepeleri-ihsan.html,
Tevazu
http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-1/1942-fethullah-gulen-kalbinzumrut-tepeleri-tevazu.html,
Vecd ve Tevacüd
http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-2/1955-fethullah-gulen-kalbinzumrut-tepeleri-vecd-ve-tevacud.html,
Sufi Terapi/ Risale-i Nur Ufku Sayfa 18
Rukye: Sebebe müracaat etmeden şifa
Dua ile şifa vardır. Kur’an tamamen şifadır, aynı zamanda bir
şifa kitabıdır. Şifa kitabı olduğuna dair en az beş tane ayeti
vardır. “Sizin duanız olmasaydı ne ehemmiyetiniz var?”ın
içerisinde şifa talebi de vardır. Yani doğrudan şifayı Cenab-ı
Hak’tan talep etmek de vardır. Hz. Peygamber (asm)’ın çokça
başvurduğu bir tedavi yöntemidir. Daha sonra da bilhassa
Emeviler döneminde Ehl-i Beytin siyasi takibata uğramaları
üzerine rukyenin çoğu Ehl-i Beytin elinde kalmıştır.
Rukye nedir? Kısaca: Sebebe müracaat etmeden sonuç almak.
Yani bizim bildiğimiz nesnel sebeplere başvurmadan bir sonuca ulaşmak. Geliyor diyor ki, “Ya Rasulallah gözüm
ağrıyor.” Peygamberimiz (asm) elini koyuyor gözünün üstüne bir şeyler okuyor ve o göz iyileştiği gibi bir daha da
hastalanmıyor. Bu nasıl bir tebabettir? Evet bu bir mucize. Kur’an-ı Kerim’den veyahut da bir şekilde Cenab-ı
Haktan imdad istemektir. Rukyenin yani Kur’an’ın şifa olması “Ve nünezzilü mine’l-Kur’ani mâ-hüve şifâ’ün ve
rahmetün li’l-mü’minin velâ yezidüzzâlimûne illâ hasâra.” Bu çok mühimdir. Bakın bir şey mümine yarar ama
inanmayana yaramaz. Fahreddin Razi büyük bir müfessirdir aynı zamanda büyük bir anatomi kitabı yazmıştır. Orada
söylüyor: “Sad süresini otuz kere yazıp damağınıza yapıştırdığınız zaman diş ağrısı kesilir.” İnanmazsanız işe
yaramaz, ama inanarak dua ederseniz faydsasını bulursunuz.
Üstad bir gün yanında bulunan talebelerinin her birisine birer lokma tatlı veriyor. O sırada hararetle Risaleler
yazılıyor. Galiba Ali İhsan Ağabeye Üstad, “Sen obursun, sana biraz fazla vereyim. İnşallah bu size bir hafta
yetecek.” diyor. Bir hafta hiç birisine açlık hissi gelmiyor. Acıkmıyorlar ve harıl harıl yazıyorlar. Ali İhsan Tola
Ağabey beş günden, bir haftadan sonra da acıkmadığını fark ediyor. Yememeye devam ediyor. Uzun bir müddet
devam ediyor. Kırkıncı, ellinci günün sonunda ailesi geliyor Üstada: “Bu kafayı yedi. Sana geldiğinden bu yana
yemiyor, içmiyor. Ne yapacağız?” Üstad demiş ki: “Ali İhsan’ıma karışmayın.” Ve daha bir müddet gidiyor. 70.
günde çağırtıyor ve elindeki bir avuç hurmayı uzatarak diyor ki, “Rasulullah (s.a.v.) sana selam söyledi. Bu hurmaları
ye iftar et dedi” diyor. 70 gün dayanabilir mi? Dayanır. Evet işte diyorum ki, bu mekanizmalar bu vücutta var. Hz. Ali
18 kişinin kaldıramadığı kapıyı söküyor, kapıyı kalkan gibi kullanıyor ve altından Hayber’e giriliyor. Ne ile kaldırdı?
Demirden çelikten pazu ile değil, bu pazu ile kaldırdı. Bu vücudun öyle azametli sırları var. Bunu görmemiz ve onun
kendi içinde tedavi edebilecek hikmetini anlamamız gerekir. Bize dayatılan pozitivist bir dünya görüşüdür. Bu dünya
görüşünde kalbimiz ayrı, ciğerimiz ayrı, hipofiz bezi ayrı, böbrek üstü bezi ayrı. Yani her birisi ayrı ayrı ele alınıyor.
“Kes şurayı at, kes burayı at” diyorlar. Hâlbuki bu bir sistemdir. Ve bu da bir ülkedir, bu da bir yurttur, bu da bir
kâinattır. Bu kâinatın içinde bütün unsurlar birbirine mecburdur. Nitekim Üstad “insan küçük bir kâinattır” diyor.
Öyleyse insan kâinatını da bir bütün olarak görelim, gözünü farklı, dişini farklı, burnunu farklı, dalağını farklı
görmeyelim. Hepsini bir bütün içinde gördüğümüzde bu unsur bazan şifa ile bazan tedavi ile tedavi edilebileceğini
cesaretle söylememiz gerekiyor. Biz ruhun da hasta olabileceğini düşünüyoruz.” Ruh hasta olmaz, basit bir kanundur.
Evet yüklenebilir. Kendi kendisini tekâmül ettiren bir program gibidir ama ruh hasta olmaz. Kainat da kendisinden
başka bir şey değildir. Üstad bunu kamet aynası ile izah ediyor. Herkes dünyadan kendi kametine uygun olan bir
hissiyat alır. Dolayısı ile kâinat değişmiyor. Bakanın kabiliyetine göre bir şey söylüyor. Ruh da hasta olmaz. Öyle ise
bütün arazlar buradaki (vücuttaki) mekanizmalara aittir. Eğer biz bu mekanizmaları düzeltirsek ruh ile ilgili
hastalıkların düzelmemesine imkân yoktur. Cenab-ı Hak ruha bir görev vermiştir: “Git şuradaki eserimi incele oradan
kendine bir saadet yolu ve bana gelecek bir yol bul.” Nedir bu? Kâinat. Bizi koymuş şu kutunun (vücudun) içine. Şu
kutu eğer o ruh için, içinde yaşanabilir olmaktan çıkmışsa, bu psikolojik de maddi manada da hasta ise rahatsızlanır.
Ruh bu bedeni kullanabilir olmaktan çıkmış olarak görürse rahatsız olmaya başlar. Bu işte kendisini bir şekilde maddi
manevi arazlar olarak ortaya koyuyor. İnsanın bütün davranışları, aynı zamanda kromozomlarında kaydedilmiş,
birtakım programlarla da sevk ve idare ediliyor. Üstada göre, hayat ve insan ikiye ayrılır: Hem mümindir, hem
kâfirdir. Mühim değil ama vücut altıda başlar. Hastalar risalesinde o yüzden tekrar etmiş, hikmeten altı, iki tanedir.
İkisi de farklı. Aynı şeylere bakıyorlar. Dikkat ederseniz Üstad 1’den 6’ya kadar mümin münafık, Müslüman
gayrımüslim herkese hitab ediyor. Altının ikincisinde bakıyorsun doğrudan mümine hitab etmeye başlıyor. Yedide
iman ettiği halde yine de maddi lezzetlerin peşinde koşan mümine bakıyor. Toplumun her bir kesimine, her bir hasta
türüne muhakkak bir atıfta bulunuyor. Yani Hastalar Risalesinin dua kısmı da var, şifa kısmı da var, imana taalluk
eden kısmı da var.
Sufi Terapi/Haftalık Şiir veya Günlük
Sayfa 19
Son ev ödevi Kalbin Zümrüt Tepeleri’nden bu 8 Sufi konsepti okuduktan sonra şiir yazma veya günlük tutmadır. Bir
not defteri alınız, bilgisayara değil, elyazınızla yazarak günlük tutmaya başlayınız.. Eğer şiir yazamıyorsanız bunu
yapabilirsiniz.. Öğrendiklerinizi şiir ve günlüğe dökmeye çalışınız ve yazarak zihne, kalbe, ruha kazıyınız.
ÖRNEK BİR ŞİİRİM. RÜYETİ ŞİR FARUK MAHLASIM. HERKUL:ORG’DA YAYINLANMIŞTIR.
Sufi Terapi/ Sufi Telkini
Sayfa 20
KARADUT VE HACI BEKTAŞ-I VELÎ
Yedi asırdan beri her sene meyve veren bir karadut ağacı vardır;
Hacı Bektaş-ı Veli 'nin türbesinde. Horasan'dan gelme... Yolun
oraya düşerse bu dut ağacından bir parça yaprak ye. Sebebini
sorma. Korkma, ot yiyenlerden olmazsın. Bu kara dut için Hacı
Bektaş-ı Veli şöyle demiş : "-Bu ağaç dut verdikçe bilesiniz
Anadolu bizimdir..."
Kara dut: Ahmet Yesevi'nin devamı olan Bektaş-ı Veli'nin
ruhaniyetinin devamını bildiren maddi meyve... Hacı Bektaş-ı
Veli'nin hayatı, aslı menkıbelerden ibarettir.(...) Hz.Yesevi'den,
Resulullah kanalından sıyrılmış Allah'ın velilerinden biridir. (...)
Bunların hepsi aklın almayacağı ve Bektaş-ı Veli hakkındaki
hünkarın velâyetnamesinde ki, kimsede olmayan el yazması ve
tahrif edilmemiş nüshasında yazılıdır.
Hacı Bektaş-ı Veli Nişabur’ludur. Lokman-ı Perende'nin
talebesidir. Ahmed-i Yesevi'nin Anadolu'da "-Bakın görün !..."
diye saldığı ve ademiyet hamulesiyle görünmek hünerine sahip
büyük insan... Kırk yıl çile ve ibadet hayatı yaşıyor. Çocukluğunda aklın alamayacağı, öteyi bilmeyenleri sarsacak kendisinden
çok keramet zuhur etmiştir. Bundan ötürü hakiki hüviyeti
hakkında tarihi malumat yoktur. Tarihlere göre Selçukiler zamanında yaşamıştır. Aklın alamayacağı hadiselerle yoğrulu insanları, nedense tarih içine almıyor veya onlar girmiyor.
Sözlerle resmi şöyledir: Uzun boy. Kemikli. Şişman değil.
Siyah uzun saçlı. Elmacık kemikleri çıkık. Gözleri simsiyah. Sakal yok denecek derecede. Sakal bırakmamıştır. (Köse değildi
ha...) Hacı Bektaş'ı rüyasında görenlerden bilinir. Dudaklarında
daima vird ettiği şu: 3 Allah, 6 ilahi esma: "Ya Gani, Ya Allah" !.. "Ya Hayy, Ya Allah" !... "Ya Kayyum, Ya Allah" !.. "Ya
Gaffar" !.. "Ya Rahman"!.. "Ya Rahim" !.. Başka evradı yok.
Hacı Bektaş-ı Veli irtihal ettikten sonra, dâr-ı ukbaya teşriflerinden hemen sonra uzun boylu, yüzü peçeli, yeşil bir örtü ile kapalı bir at üzerinde, atlı bir zat Hacıbektaş'a,
Yassıhöyük'e gelir... Cenazeyi gaslediyor, yıkıyor, kefenliyor. Cenaze namazını kıldırıyor ve kabre indiriyor... Toprağı atarken "Ya Gani, Ya Allah" !.. "Ya Hayy, Ya Allah" !... "Ya Kayyum, Ya Allah" !.. "Ya Gaffar" !.. "Ya Rahman"!.. "Ya Rahim" !.. okuyarak mezara üflüyor.
Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli kabrine gömüldükten sonra "yüzü peçeli, yeşil örtülü adam" cemaate veda eder.
Tekrar atına binip gideceği sırada Hünkar’a otuzüç sene hizmet eden Sarı İsmail, yanına sokuldu. Atına binerek
ayrılırken Sarı İsmail, atın dizginini tutarak:
“-Ya Erenler, Yıkadığın, namazını kıldırdığın, yüzünü gördüğün ve defnettiğin er hakkı için söyle bana: kimsin
Sen ? Yüzünü aç göreyim.” demiş.
Yüzü yeşil örtülü adam Sarı İsmail'in yalvarmasına dayanamadı. Peçesini kaldırdı... Yüzündeki örtüyü açtı. Bu,
Hacı Bektaş Hünkar’ın ta kendisi idi. Sarı İsmail gördü ki Hacı Bektaş-ı Veli... Kendilerine uzun senelerce hizmet
etmiş olan Sarı İsmail, derhal yere kapanarak atının sağ ayağını öper:
“Ah Erenler Şahı!.. 33 yıldır hizmetindeyim; sana otuz senedir hizmet ettim; nasıl da tanıyamadım seni?
Bağışla...” der ve ağlamaya başlar. Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, Sarı İsmail'e şöyle dedi: "Er ona derler ki, Eren odur
ki, ölmeden ölür, kendi cenazesini kendi yıkar, namazını kıldırır ; defneder"... Sonra: "-Sen de böyle olmaya gayret et
İsmail !.." diyerek yüzünü örter; atını sürer ve gider...
Şimdi şu iki satırlık anlatılan hadise olmuştur. Hakikatdır. Buna bugün ‘böyle şey olmaz’ diye ısrar edersen,
hayaldir bu... İnandırmaya çalışırsan "saçmalama, hurafelere nereden kapıldın" diye üzerine hücum ederler. Hacı
Bektaş-ı Veli, bu aklın almadığı hadisede gizlidir. Aklını başına alarak, ona hakaret etmeden bu efsaneyi halletmeye
çalış... O zaman Hacı Bektaş-ı Veli 'nin kim olduğunu anlarsın.
Sufi Terapi/ Tasavvuf
Sayfa 21
7 NEFS ve 7 GELİŞİM DÜZEYİ
NEFS-İ EMMÂRE =TEVBE
“Ey Muhammed! Hevâ ve hevesini kendine ilâh edinen, Allah’ın kendi
ilmi dâhilinde saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne perde
çektiği kimseyi görüyor musun? Şimdi onu Allah’tan başka kim hidâyete
erdirebilir? Hala düşünmez misiniz?”
Mübalağa ve şiddetle kötülüğü emredici nefs anlamına gelen, Nefsi
Emmâre Cenâb-ı Hakk’ın Celâl sıfatı ile yaratılmıştır. Yukarıdaki âyette
de çok açık bir şekilde gördüğünüz üzere Nefs-i Emmâre, kişiye kendi
hevâ ve hevesini ilah ettiren, insanı dalâlete, inkara, isyana ve kötülüğe
sürükleyen bu itibarla da en alt tabakada yer alan nefstir. Modern
psikolojinin yapısal kişilik kuramındaki “id” sistemi de aynen Nefs-i
Emmâre gibi “Haz İlkesi” ile çalışır. Bu ilke ile hareket eden id, acıdan
kaçınma ve haz duyabilme amacıyla iki süreçten yararlanır. Dürtülerine
göre hareket eder. Dürtülerini ne engeller ne denetler ve ne de düzenler.
Nasıl, nerede ve ne zaman istiyorsa o anda dürtülerini gerçekleştirir. Bu
aşamadaki nefs, küfür halindedir. İmandan yoksundur. Hikmet-i
İlâhî’den, Nûr-u Sübhânî’den, Füyüzât-ı Muhammedî’den bir nebze bile
nasibi yoktur. Sadece Allah’ın tevbe kapısını açıp hidayete erdirdikleri
hariç. Tevbe, bir çıkış kapısıdır nefsin bu basamağından.
Cüneyd-i Bağdâdî’ye göre tevbenin üç anlamı vardır:
1. Suçluluk ve pişmanlık, 2. Alışkanlıklardan kurtulmak, 3. Kişinin kendisini haksızlık ve husumetten arındırması.
İmam-ı Gazâlî Hazretleri Kimya-ı Saadet’inin bir bölümünü tevbeye ayırır. Ona göre “İnsan, tutku ve dürtülerine
mağlup olabileceği için eksiktir. İnsan ancak akıl ve iradesiyle tutkularına gem vurabilirse olgunlaşır.”
Tevbe, geçmiş günahlar ya da psikoloji diliyle söylersek impulsif davranışlar ve yasaklanmış arzular için af
dilemektir. Psikodinamik bakış açısından, tevbe bir kendini gözleme ve inceleme sürecidir ve kararlı bir pratik
gerektirir. Kendini gözleme, inceleme ve dürtüleri gözden geçirme, etkin psikolojik terapinin önemli aşamalarıdır.
Bir de tevbe-i nasûh diye isimlendirilen bir tevbe vardır ki, bu tür tevbede kişi tekrar günaha meyledeceği zaman
nasûh tevbesi onu korur. Bir insan işlemiş olduğu günahlara asla geri dönmemek üzere tevbe etmiş ve bu hususta
Allah’tan da yardım dilemişse o kişi tevbe-i nasûh ile tövbe etmiş demektir. İşte asıl tevbe budur: Kişiyi tekrar günah
işlemekten ve aynı hataya düşmekten koruyan tevbe ki biz buna “Tevbe-i Nasûh” yani “Kurtarıcı Tevbe” diyoruz.
Kur’an-ı Kerim’de “Tevbeten Nâsuha” diye geçen bu tevbede Allah-u Teâlâ: “Ey o bütün iman edenler! Allah’a öyle
tevbe edin ki nasûh (samimi, gayet ciddi, tesirli, öğütçü) bir tevbe olsun. Umulur ki Rabbiniz sizin kabahatlerinizi
keffaretle örter.” İbn Abbas (R.A)’a göre nasûh tevbe: “Kalp ile pişmanlık duymak, dil ile istiğfar (bağışlanmayı
dilemek), beden ile günahlardan kopmak, içinden de bir daha aynı hataya dönmemeye karar vermektir.”
NEFS-İ LEVVÂME =VERÂ
“Kendinize azık edinin. Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı Allah korkusudur. Ey akıl sahipleri! Benden korkun!”
Tasavvufun temeli umuttur. Verâ aşamasında, kişi umudu korkuyla birlikte yaşar. Havf ve recâ arasında salınır. Umut
insanı geleceğe hazırlar, arzulara takılıp kalmak ise kişilik gelişimini ketleyebilir ve ciddi psikolojik huzursuzluklara
yol açabilir. Hakikat yolundaki en büyük engel kibirdir. Kibir ve gurur; husumet, önyargı ve uyumsuzluğu besler.
İnsan gelişiminin ikinci aşaması olan verâ’ya eşlik eden nefs; kendini kınayan nefs anlamına gelen, Nefs-i
Levvâme’dir. Tasavvufta insanları hayvanlardan ayıran yalnızca akıl ve zekası değildir; kendini kınayan Nefsi
Levvâme de insanları hayvanlardan ayıran bir özellik olarak görülür. Psikanalizdeki süper ego kavramıyla, kendini
kınayan nefs arasında kimi benzerlikler vardır. Süper ego kişinin ahlâkî, dinî ve vicdânî değerleriyle ilgilenen
parçasıdır. Süper egonun pek çok işlevi bilinçdışıdır. Psikanalizin yapısal kişilik kuramının en son gelişen sistemidir
ve gerçekten çok ideali, hoşlanmadan çok kusursuzluğu temsil eder. İdden gelen dürtüleri bastırır. Egoyu gerçekçi
amaçlar yerine ahlâkî amaçlara yönlendirmeye çalışır. Tasavvuftaki kendini kınayan nefs ve ego psikolojisindeki ego
ideali; hayvanî arzuları, bencil eğilimleri, narsistik gururu, yalancı umudu ve kendini kandırmayı dizginlemek için
gereklidir. Tasavvufta verâ ile çok meşgul olma ve riyâzet; ego psikolojisindeki suçluluk duygusu ve utançla aşırı
uğraş, insan gelişimini sınırlar ve bir dizi psikopatolojik durumun ortaya çıkmasını kolaylaştırır.
Sûfîler, kendilerini korkuya teslim etmemeleri gerektiğinin farkındadırlar. Onlara göre yoğun korku; fobiler,
ketlenmeler, korkaklık, atâlet, kararsızlık, zihin ve ruhun felce uğraması gibi bir çok duruma geçit verir. O nedenle
tasavvufta korkuyla doğrudan yüzleşilir ve devamlı korku ile ümit arasında, havf ve recâ halinde olunur.
Sufi Therapy/ Offering Forty Teachings
Sayfa 22
Gülen’s mentor Said Nursi, who died in 1960, was one of the
pivotal Muslim scholars of the twentieth century to establish positive
psychology and psychiatry, and the idea of dialogue and alliance
within our soul, mind and heart in his work. I will explain these
teachings by paraphrasing Nursi's conflict resolution principles in
the context of human nature in general. I used spiritual analogy
through inspiration.
Sufi Technique Twenty-One: As one’s faith increases in relation to
one’s knowledge, one’s certainty and humility also increases
towards his Lord (Eris, 2009; Nursi, 2012; Markham, 2009; Gülen, 2000).
Sufi Technique Twenty-Two: Faith, heart, soul, and intellect must
function synergically to empower people of faith and knowledge
fully. Do not get so much education that you lose your faith. There is
sometimes an assumed tension or even conflict between learning and
faith. When you become aware that connection is needed between
the mind and heart and soul you can be an ally of faith in that you
can strengthen your faith by strengthening your mind (Eris, 2009;
Nursi, 2012; Markham, 2009; Gülen, 2005).
Sufi Technique Twenty-Three: The more solidly rational and educated is the support for the faith, the stronger the faith
will be and the more powerful the witness will be to an increasingly educated, skeptical, seeking, needy world. You
must actively promote the use of reason and intellect in building, and as a tool in the philosophical battles of the
modern world (Eris, 2009; Nursi, 2012; Markham, 2009; Gülen, 2005).
Sufi Technique Twenty-Four: Integrating truth provides the world with meaning and coherence. Integration itself is
embodied in such thinking and processes as the inclusion of the whole person—heart, soul, and mind—in all
activities, worship, work, thinking, feeling, studying, deciding and interpreting (Eris, 2009; Nursi, 2012; Markham, 2009;
Gülen, 2004).
Sufi Technique Twenty-Five: Without integration, faith tends to become an emotional commitment and response,
relying exclusively on feelings which can change more easily than an intellectually-grounded and reinforced belief
(Eris, 2009; Nursi, 2012; Markham, 2009; Gülen, 2010).
Sufi Technique Twenty-Six: Be certain of this, that the highest aim of creation and its most important result is belief in
God. The most exalted rank in humanity and its highest degree are the knowledge of God contained within belief in
God. The most radiant happiness and sweetest bounty for jinn and human beings is the love of God contained within
the knowledge of God. And the purest joy for the human spirit and the sheerest delight for man’s heart is the rapture
of the spirit contained within the love of God. Indeed, all true happiness, pure joy, sweet bounties, and untroubled
pleasure lie in knowledge of God and love of God; they cannot exist without them (Gülen, 2000; Nursi, 1995, p. 265).
Sufi Technique Twenty-Seven: Humans have been created with the “delicate senses” and “sensitive faculties” in
relation to two main goals set for humanity. First, that they would use these faculties to give thanks and worship God
in a comprehensive way; with knowledge, awareness, and appreciation of His numerous and diverse bounties.
Second, that they would employ these senses and faculties to witness the manifestations of God’s attributes and
believe in them, responding to God’s desire to make Himself known to humankind. Humanity’s perfection can be
achieved only through these aims. Through their attainment, “insan [human being] becomes a true human
being” (Gülen , 2006; Nursi, 1995, p. 139).
Sufi Technique Twenty-Eight: To be a true human being is to have faith; to come to know the Divine through His
attributes, and worship God; adoring the Almighty through acts of love, such as prayer. The Qur’an declares that
human beings are created for the worship of God alone. Knowledge of Divine attributes is the vital element in the
journey of human beings toward becoming a perfect adorer of their Creator. Ask for pardon through Divine
forgiveness, and by realizing your deficiency be glorifiers of Divine perfection (Gülen, 2009; Nursi, 1995, p. 563).
Sufi Terapi/ Kalplerin Keşfi Sayfa 23
Hamd ve Şükür
Allah Teala buyuruyor: “Hamd Allah’a mahsustur.” (Fatiha Sûresi, 1)
Hamd, Sûfiyeye göre, kendisine hamd edilenin kemâlini izhârdır. Onun kemâli de sıfatında, ef’âlinde ve âsârında
zâhir olmuştur.
Şeyh Dâvud-ı Kayserî der ki:
Hamd, kavli, fiilî ve hâlî olmak üzere üç kısımdır.
1- Kavli hamd: Cenâb-ı Hak kendisini nasıl senâ ettiyse ve hamdini enbiyâsının lisanlarında, nasıl icrâ ettiyse lisanın
öylece hamd ü senâ etmesidir.
2- Fiilî Hamd: Allah’ın rızâsını umarak ve ancak O’na teveccüh ederek bedenî ibâdet ve hayrata devam etmektir.
İnsana, lisânıyla hamd etmek ne şekilde vâcip ise her bir uzvuyla hamd etmek de öylece vâciptir. Kul hangi durumda
olursa olsun Cenâb-ı Hakka hamd etmekle mükelleftir. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: “Her bir hâl için Allah’a
hamdolsun.” buyurmuşlardır.
Kulun, Allah’a hamd etmiş olabilmesi için her bir uzvunu ne için yaratıldıysa Allah’a kulluk ve O’na kurbiyet
yolunda şer-i şerîfin beyân ettiği vech ve istikâmette kullanması lâzımdır. Kulun bu vazifeleri îfâda nefsî hazlarını
tatmin gibi süflî bir arzu bulunmamalıdır.
3- Hâlî Hamd: Ruh cihetiyle yapılan hamddir ki; ilmî ve amelî kemâlat ile muttasıf olmak, ahlâk-ı ilâhiye ile
ahlâklanmaktır. İnsanlar ahlâk-ı ilâhiyeyi kendilerine ahlâk edinmekle memurdurlar. Bunları peygamberler birer birer
tavsif ve târif etmişlerdir.
Kulun hamdi Allah’ı bildiği ölçüde kıymet kazanır.
Kulun bu üç şekilde hakîkat üzere O’na hamd edebilmesi çok
müşküldür. Belki taklîden ve mecâzen mümkündür. Çünkü:
Birincisi: Hamd, senâ ve medh, O’nun zât ve sıfatına lâyık bir
veçhede olmalıdır. Bu ise mârifet-i zât ve sıfat ve ef’ali
gerektirir. Âyet-i kerîmelerde ise:
“Onlar, O’nu ilmen ihâta edemezler, yani
kavrayamazlar.” (Tâhâ Sûresi, 110)
“Onlar, Allah’ı hakkıyla takdir edemezler.” (En’am Sûresi, 91) buyrulmuştur.
İkincisi: Nebî -sallallahu aleyhi ve sellem- Mîrac Gecesi’nde “Beni senâ et!” emr-i celîline muhâtap oldukta emre
imtisal ve izhâr-ı ubûdiyet eyleyerek:
“Ben, Seni, lâyık olduğunca senâ edemem! Sen, kendini nasıl senâ etti isen öylesin!” dedi. (Müslim)
Cümlemiz, Cenâb-ı Peygamberi taklîden hamd ü senâ ile memuruz.
Cenâb-ı Hak taklîdimizi tahkîka erdirsin!
Huccetü’l-İslâm İmâm Gazâlî -rahimehullah- Minhâcü’l-Âbidîn nam eserinde der ki:
Hamd ve şükür, sâlikin geçmekle mükellef bulunduğu menzillerin sonuncusudur. Maksadına ancak böyle vâsıl
olabilir. Kulun sülûke ilk adımını atması semavî bir ihtar ve husûsî bir tevfîk-ı ilâhî ile olur ki sâhib-i şeriat Hazret-i
Muhammed Mustafâ -sallallahu aleyhi ve sellem- buna: “Nur kulun kalbine girdiği vakit bir fütuhâta mazhar olur ve
inşirah duyar.” mealindeki hadîs-i şerîfiyle işâret buyurmuşlardır.
Dediler ki:
“Yâ Rasûlallah! Bunun, sahibinin bilebileceği bir alâmeti var mıdır?” Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellemcevâben:
“Şu aldanma yerinden yani dünyadan, kalben alâkayı kesmek, ebediyet yurduna gönülden yönelmek. Ölüm gelmeden
evvel ölüme hazırlanmaktır.” buyurdular.
Kulun kalbine; her şeyden evvel bütün nîmetlerin bir tek mün’îmi vardır, diye bir fikir ve ihtar hâsıl oldu mu “Allah
benden şükür istiyor, hizmetinde devam ve ziyâde istiyor, şükür etmediğim takdirde nîmetini benden izâle edeceğini
ve azabının geleceğini hatırlatıyor! Bana bir peygamber gönderdi, onu mûcizelerle teyit etti, benim her şeyi bilen ve
her şeye kâdir olan bir rabbimin olduğunu haber verdi, her taatın sevabını, her mâsiyetin ikâbını bildirdi, emretti,
nehyetti” diye düşünürse en azından böyle bir istidlal ile Allah’a dönmekten başka çare bulamayacak, kalbinde
gitgide yakîn hâsıl olacak, âhiret hazırlığına girişecek, şerîatin erkânını zahir ve bâtınıyla öğrenmeğe, ilmini ve
mârifetini Allah’ın emirlerini ve Rasûlünün sünnetlerini yaşayarak kemâle erdirmeğe çalışacaktır.
(Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Fatiha Sûresi Tefsiri, s. 24-27)