DUDU KALKAN Yari Maraton 02:08:45 205 24 1 9:48

ECE TEMELKURAN
MENDERES SAMANCILAR
NEYİN PEŞİNDESİN?!
G
ezi ile birlikte Twitter üzerinde oluşan direnişin
alt-dili tıka basa “işaret” ve (“Alırım bir dal”,
“Üzerine biraz ... atın”, “Hiç bilmiyorsa demek”,
“... çok güzel, sen de gelsene” gibi) şablon espri
parçalarıyla dolu. Bu “tatliş” alt-dilin en çok kullanılan
sorularından biri şu:
“Neyin peşindesin?” (Hiç anlamamış :))
şey küçük Sinan Cemgil’in başının siluetiydi. Çünkü
bütün gece olaylar başka bir ülkede oluyormuş gibi
geldi, kana kana öfkelenemedim bile. Ertesi günlerde
aslında politik olan birçok kişiyle konuştum. Hep
aynı cümle: “Hı hı evet, çok kötü oldu tabii!” Sanki
olaylar Afrika’nın adını tam bilmediğimiz bir ülkesinde
geçiyor! Öyle bir uzaklık hissi. Sonra düşününce...
Fakat garip bir şekilde, her şeyi konuşabileceği
iddiasında olan bu dilin ciddileşerek sormaktan
en çok kaçındığı soru da bu:
Neyin peşindeyiz?
Gezi’nin bütün artçı heyecanlarının yatışmasının
ardından, geriye tuhaf bir ruh hali kaldı. Siperlere
çekildik gibi bir sessizlik. Genel bir hissizlik. Derin
bir apati, yani çevreye karşı hastalık düzeyine varan
kayıtsızlık ve duygu yitimi.
Bu yazı, bu sorunun cevabıyla uğraşmaya gayret
edecek...
Elbette haklı bir nedenimiz var: Çok dövülmüş
köpekler gibiyiz, lüzumundan fazla “duygu dayağı”
yedik. Binlercesi içinde şu örnek bile yeterli: Berkin
Elvan 15 yaşında ölüyor ve orta yaşlı bir kadın,
sorumlulara “.ötünün kılıyım” diye ilanı aşk ediyor.
Böyle ve benzeri yüzlerce “duygu dayağından”
sonra ruh çaresiz kalıp kendini korumaya almak için
saklanabilir, uyuyabilir. Ama neden bu mu
acaba? Ya da tek neden bu mu?
***
Seçim gecesi. Bir arkadaşımın evinde hezimetimizi
dev ekrana taşımanın en iyisi olduğuna karar verdik.
“Taylan diye bir arkadaş gelecek” dedi, “Oğluyla”.
Seçim sonuçları memleketin haritasını turuncuya
boyamaya başladığında, Taylan adlı arkadaşın
oğlu dev ekranının önünden geçip
duruyor, felaketimizi net göremiyoruz.
Nihayet Taylan adlı arkadaş oğluna
sesleniyor:
İnanınca
“Sinan, çekil oğlum televizyonun
her
şey olur.
önünden!”
Mesele
neye
Son aylarda ağır biçimde 80 öncesi
inanacağına
okuduğum için bu isimlerin bir
araya gelişindeki tesadüf dikkatimi
karar
çekiyor. Ev sahibi arkadaşıma
vermekte.
bakıyorum, sormadan söylüyor:
“Taylan, Sinan Cemgil’in oğlu.
Sinan da torun!”
Küçük Sinan Cemgil’in başının silüeti, ekranda
AKP’nin turuncu boyasına batırılıp çıkarılmış gibi
görünen Türkiye haritasının ortasında ürpertici bir
gölge... “Neyin peşindeydiler, biz ise yıllar sonra neyin
peşindeyiz?” diye düşündüren cinsten... Taylan’ın ismi
Sinan Cemgil’in öldürülen devrimci arkadaşı Mustafa
Taylan Özgür’den geliyor. Küçük Sinan’ın ismi de
Deniz Gezmiş ile birlikte Nurhak dağlarında gerillaya
çıkan dedesi Sinan’dan. Hepsi birbirinin peşinden
giden isimler, neyin peşinde oldukları besbelli
isimler... İşbirlikçi bir köy muhtarı tarafından ihbar
edilip katledildikten sonra Sinan Cemgil’in babası,
oğlunun ölü bedeni başında durup, “Bu çocuklar neyin
peşinde?” diye düşünüp boş boş bakan köylülere
şöyle demişti çünkü:
“Ben varlıklı bir aileden geliyorum. Kendim
öğretmenim. Ekonomik durumum oldukça iyidir.
Oğlumu en iyi şekilde yetiştirdim. En iyi okullarda
okuttum. Ülkenin en güzide üniversitesi olan Orta
Doğu Teknik Üniversitesi’nde okuyordu. Hiçbir şeye
ihtiyacı yoktu. Bu sonuç olmasa yüksek mühendis
çıkacak ve o da varlıklı bir hayat yaşayacaktı.
Fakat o sizin iyiliğiniz için öldü. Bunu bilesiniz diye
söylüyorum.”
Yani onların neyin peşinde olduğu belliydi. Biz neyin
peşindeyiz? Üstelik böyle tuhaf hissederken... Nasıl
hissederken?
Seçim gecesi bana herhangi bir duygu hissettiren tek
ot_dergi_21.indd 25
“Çok duygu dayağı yedik de ondan
böyle olduk” biraz fazla basit
bir açıklama gibi. Twitter’da
“Kıyamaaam!” diye dalga geçerler
adamla. Duygusal dayaklardan
sersemlemiş olduğumuz doğrudur
ancak belki neyin peşinde
olduğumuzu tam tarif etmekten
fazla kaçtığımız için kafamız
karıştı. Nereye koşacağımıza karar
vermediğimiz için bütün yönlere doğru
koştuğumuzdan bitkin düştük. Şu lanet
olası “Neyin peşindeyiz?” sorusunu adamakıllı
sorsak belki durumumuz değişecek. En azından
denemekte sayısız fayda var.
Zor bir şeyin peşinde olduğumuz kesin. Küçük bir liste
yapıp tarif edecek olursak belki biraz şöyle bir şey:
Örgüt olmayan bir hareket
İktidar olmayan bir kudret
Hiyerarşisiz bir işbirliği
İsimsiz kalmak isteyen bir öznelik
Kararlaştırılmamış bir eylemlilik
Biriciklik derdindeki bireylerin benzeşme hasreti
Sözü biriktirip kemikleştirmeyen bir dil/metin
Hep karnaval olarak sergilenmek zorunda olan öfke
Gerçekçi bir biçimde imkânsızı istiyoruz yani. Başka
bir deyişle bizler üç kuruşa beş köfte peşindeyiz!
Ama inandıktan sonra üç kuruşa beş köfte de olur!
İnanınca her şey olur. Mesele neye inanacağına
karar vermekte. Bana öyle geliyor ki biz henüz
yenilmiş değil ama yenilgiden çok korktuğu için
oynadığı atın adını açıklamaktan korkan bir kuşağın
üyeleriyiz. Kendi özgün (!) talep listesini henüz
açıkça ortaya koymadığı için susanlarız biz. Ağzımıza
yediğimiz tokadın acısıyla ya da yiyeceğimiz yeni
tokadın korkusuyla değil, ne diyeceğimize tam karar
veremediğimiz için susuyoruz. Bu yüzden bir kerecik
olsun sormak lazım:Yav arkadaşlar, biz hak’katen
neyin peşindeyiz?
BERKİN
Çocukluğum
paramparça çocuklar
Umut muydu
bulut muydu unuttum
Annem geldi anne dedim
Gözlerimden öpüp gitti
ağladım...
Kanatlarım çıkmamıştı
uçmadım
Misketlerim gökkuşağı
Renklerini unuttum
Şakağımda Kızılırmak
ağladım...
Toprağımda
Elvan Elvan gül oldum
Hangi bahar açacaktım
unuttum
Ekmeğime kanım düştü
Kelebekler kuşlar geldi
ağladım...
27.10.2014 07:45:26