Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma Bülteni Sayı 2

CİHANNÜMA
DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2
ARALIK 2014
Dayanışma ve İşbirliği Platformu Derneği
CİHANNÜMA
DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
Yıl:1 Sayı:2
Üç ayda bir elektronik olarak yayınlanmaktadır: http://www.cihannuma.org/
Cihannüma Dayanışma ve İşbirliği Platformu Derneği Adına Sahibi:
Mustafa ŞEN
Yayın Koordinatörü
Bilal EREN
Editör
Hakan AYDIN
Editör Yardımcısı
Osman UTKAN
Yayın Komisyonu
Ömer Faruk YÜCE
Adnan ÇELİK
Muhammed Selman DÖNMEZ
Grafik Tasarım
Mustafa BOSTANCI
Cihannüma Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma Bülteni ülkemizde ve dünyada ağırlıklı
olarak dış politikaya ilişkin gelişmeleri yorumlamak, tartışma konuları hakkında kamuoyunu
bilgilendirmek, güncel gelişmeleri Cihannüma Dayanışma ve İşbirliği Platformu Derneği üyelerine
aktarmak ve diğer araştırma ve uygulama birimleriyle paylaşmak amacıyla yayınlanmaktadır.
Cihannüma Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma Bülteni’nde yer alan yazılar ve görüşler
tamamen yazarlarına aittir. Cihannüma Dayanışma ve İşbirliği Platformu Derneği’nin resmi
görüşünü yansıtmamaktadır. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
İLETİŞİM
Mustafa Kemal Mah. 2133 Sk. No:11/10 Çankaya / Ankara
Tel: 0312 219 81 93
Faks: 0312 219 81 94
www.cihannuma.org
www.twitter.com/cihannumader
www.facebook.com/cihannumader
E-posta: [email protected]
CİHANNÜMA
DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
İÇİNDEKİLER
ÖZETLER...........................................................................................................................................................................4
ABSTRACTS......................................................................................................................................................................6
ORTADOĞU ÜZERİNE DÜŞÜNCELER.....................................................................................................................8
Mustafa AYDIN, Prof. Dr.
TOPLUMSAL HAREKETLER VE YENİ MEDYA...................................................................................................12
Ahmet UYSAL, Doç. Dr.
TWITTER VE SİYASAL İLETİŞİM............................................................................................................................18
Bilal EREN, Öğr. Gör.
BİR DIŞİŞLERİ BAKANI PORTRESİ: TEVFİK RÜŞTÜ ARAS.........................................................................27
Caner ARABACI, Doç. Dr.
TÜRKİYE’NİN SINAVI: AVRUPA’DA DİN EĞİTİMİ ÇALIŞMALARI.............................................................33
Mehmet Nezir GÜL
BALKANLAR’IN EVLAD-I FATİHAN YETİMLERİ YA DA BULGARİSTAN TÜRKLERİ-II....................41
Caner ARABACI, Doç. Dr.
YAZIM KURALLARI......................................................................................................................................................50
DUYURU / TEŞEKKÜR
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
ÖZETLER
ORTADOĞU ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
İhvan-ı Müslimin ve Ennahda’nın katılımından
sonra gerçekleşmiştir. Var olan muhalif
Mustafa AYDIN, Prof. Dr.
örgüt yapıları protestoların sonuç almasında
başarılı olmuştur. Hatta bu örgütler Mübarek
Ortadoğu, şüphesiz dünyanın en sorunlu düştükten sonra yaşanan kaos ortamında
bölgelerinden birisidir, burada hemen herkesi düzenin sağlanmasında da etkili olmuşlardır.
ilgilendiren olaylar yaşanmaktadır. Olup biten Benzer bir sosyal dinamik Gezi Protestolarında
olaylar üzerine yalnızca uluslararası ilişkiler karşımıza çıkmıştır. AK Parti ve Erdoğan
uzmanları değil hemen herkes bir şeyler karşıtlığı üzerine kurulan Gezi Protestoları
söylemektedir ve ilgi çekicidir ki söylenenlerin çevrecilik yanında, “laik ahlak elden gidiyor”
önemli bir kısmının bir günlük ömrü gerekçelerine de dayanıyordu.
bulunmaktadır. Burada önemli noktalardan
birisi bölgedeki çatışmanın yerli unsurlar TWITTER VE SİYASAL İLETİŞİM
arasında ve özel olarak da kendi iç dinamikleri
içinde olup bitmemesidir. Mesela ilk bakışta Bilal EREN, Öğr. Gör.
çatışmanın odağında din gözükmektedir.
Ancak bunlardan hiçbir dinin kendi İletişim tekniklerinin dönüşümü, yavaş yavaş
doğasında çatışma olmadığını söyleyebiliriz. eskiye ait siyaset yapma usul ve pratiklerini
Müslümanların genelde yerli Hıristiyanlarla değiştirmektedir.
Özellikle
internet
bir sorunu bulunmamaktadır. Sorun Batı teknolojisinin yaygınlık kazanması ve sosyal
Haçlı Hıristiyanlığı ve yine Batı formatında ağların devreye girmesiyle “dijital siyaset”
oluşturulmuş Batı Yahudiliği yani siyonizmdir. devrinin başlamış olduğu söylenebilir. İletişim
Yani Batı tarafından ideolojileştirilmiş haliyle teknolojileri öncesinde insanların siyasete
dinlerdir.
katılımını etkileyen faktörlerden olan yaş,
cinsiyet, sosyo-ekonomik durum ve yaşam
TOPLUMSAL HAREKETLER VE YENİ MEDYA standartları gibi önkoşullar, sosyal medyanın
özelde Twitter’ın kullanılmasıyla kısmen başka
Ahmet UYSAL, Doç. Dr.
bir şekle evrilmiştir. İletişim teknolojileri yeni
mecraların önünü açtıkça, ifade özgürlüğüne
Sosyal medya insanları harekete geçirmek daha çok alan sağladıkça fırsat eşitliğinin,
için tek başına yeterli değildir. Yaygın organize olma gücünün, ölçümlenebilir sosyal
rahatsızlıkların olması yanında başka etki ve tepkilerin ortaya çıkarabileceği daha
faktörlerden de destek alınması gerekir. yeni hikâyeler göreceğimize kesin gözüyle
Örneğin, Tunus ve Mısır’da yalnızca devrimci bakılabilir. Bu nedenle internet ekosistemini ve
gençlerin protestosu Mübarek ve Bin Ali’yi ruhunu anlamaya çalışmak ve dijital stratejiler
düşürmeye yetmemiştir. Bu durum ancak üretmek büyük önem taşımaktadır.
4
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
BİR DIŞİŞLERİ BAKANI PORTRESİ:
TEVFİK RÜŞTÜ ARAS
İÇİNDEKİLER
çalışmalar hızlandırılmıştır. Millî Eğitim
Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı, Avrupa
ve Türk Cumhuriyetleri başta olmak üzere
Caner ARABACI, Doç. Dr.
Türk ve Müslüman nüfusun var olduğu pek
çok ülkede din eğitimi çalışmalarını birlikte
Genç Osmanlılar, Jön Türkler içinden yürütmektedir. Resmi kurumların yanı sıra,
Hıristiyan Medeniyetinin devşirdikleri ve yerel anlamda sivil toplum kuruluşları da
yönlendirdikleri, ancak sömürgecilerin, ülke din eğitimi çalışmalarını sürdürmektedirler.
içinde beşinci kolları derekesinde faaliyet Bu çerçevede öne çıkan üç kurumdan
gösterebilmişlerdir. Çabaları da geleneksel bahsedebilir: Diyanet İşleri Türk İslâm Birliği
yapıyı çözme, millî kültürü eritme, medeniyet (DİTİP), İslâm Toplumu Milli Görüş (IGMG) ve
değerlerini, batılı değerler doğrultusunda İslâm Kültür Merkezleri Birliği.
dönüştürme olmuştur. Bu aydın gruplar
içinde anılmayan “kripto” denilebilecek bir BALKANLAR’IN EVLAD-I FATİHAN
zümre vardır ki, devir devir bilinçli beyin YETİMLERİ YA DA BULGARİSTAN
zümresi işlevini görür. Cumhuriyet tarihinin TÜRKLERİ-II
en uzun süreli dışişleri bakanlarından
biri olan Tevfik Rüştü, bu anlamda önemli Caner ARABACI, Doç. Dr.
bir şahsiyettir. Dışişleri Bakanlığı’ndaki
önemli işlerinden birisi İngiltere ile Türkiye Bulgaristan’da kalanların aklının orta yerinde
arasındaki Irak sınırının çizilmesidir. Dış ilk fırsatta, Türkiye’ye göçmek vardır, denilepolitika düsturlarından birisi, Rusya ile yakın bilir. Parçalanmış ailelerin, ayrılıklarını yeni
ilişkidir. Onun İngiliz eksenli, Rus dostu bir ayrılıkla bütünleştirme umududur bu. Büpolitikasının içinde, İslâm âlemi ile yakın ilişki tün umutlar gibi çoğu Mahşere kalmaktadır.
Ama insana en sıkıntılı anlarında bile yaşama
asla bulunmaz, Türk dünyası yer almaz.
sevinci aşılayan iç dünyanın taze filizleridir o
umutlar. Göç dalgalarını alarak, Bulgaristan’ı
TÜRKİYE’NİN SINAVI:
boşaltmak, herhalde en çok o bölgeyi İslâmAVRUPA’DA DİN EĞİTİMİ ÇALIŞMALARI
sız hale getirmek isteyenlerin ekmeğine yağ
sürmüştür. Bulgaristan göçmeni olmayanların
Mehmet Nezir GÜL
da Evlad-ı Fatihan yurduna gidip-gelmesi, BeDeğişen uygulamalar olmakla birlikte lediyelerin, belediyelerle, kültür kurumlarının
Müslümanlar, Avrupa’da ciddi sıkıntılar karşıdaki kültür kurumları ile tüccarların üreyaşamaktadırlar. Bunun bir sebebi Batılı tici ve tüketicilerle iyi ilişkiler geliştirmesi gezihniyet ise diğer sebebi de Müslümanların rek. Devir, teşebbüs devri. Yürekleri dağlayan
kendi yanlış İslâmî yorum ve eylemleridir. ağıtları söndürecek teşebbüslerin artması ile
Türkiye uzun yıllar vatandaşlarının din iç yangı soğuyacak, değilse yürekler dağlaneğitimine sessiz kalmıştır. Ancak 2002 maya devam edecektir.
sonrasında ilgili hükümetler tarafından
5
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
ABSTRACTS
MAPPING THE MIDDLE-EAST
and Ennahda. The existing oppositional
organisation structures were influential in the
Prof. Mustafa AYDIN
outcome obtained through the protests. These
organisations have also been actively involved
The Middle East is undoubtedly one of the in maintaining order in the chaotic aftermath
most problematic regions of the world as there of Mubarak’s overthrow. A similar social
are phenomena involving almost everyone. dynamics outcome was seen subsequent to
International affairs experts as well as other Gezi Park Protests, as well. The Gezi Park
individuals involved express their opinions Protests were devised upon Erdoğan and AK
on current developments in the region and Party opposition taking their origins from the
interestingly enough what’s said can remain claims about losing the “Laicist Ethics”.
valid just for one day. One of the crucial
points is that, the conflicts constantly emerge TWITTER and POLITICAL COMMUNICATION
and dissolve among regional factors and
communities under the peculiar dynamics of Bilal EREN, Lecturer
the region. At first glance the reason for these
phenomena seems to be the religious affairs. The transformation of communication
However, we can express that no religion has methods is slowly changing the traditional
anything to do with violence in its very nature. ways and practices of policy making. It might
Muslims generally don’t have any problems be said that the era of “digital policy” has been
with indigenous Christians. The problem is launched specifically with the dissemination
the Western Christianity and Western Judaism of Internet technology and integration of
(Zionism) which is again a product of the west. Social Networks. The pre-conditions such
Namely, the problem is the religions which are as age, gender, socio-economical status
ideologically formatted by the West.
and living conditions which were formerly
influential in the integration to political arena
SOCIAL MOVEMENTS AND NEW MEDIA
are partially evolved into something else
through the dissemination of social media use
Ahmet UYSAL, Assoc. Prof.
and especially the Twitter. As communication
technologies pave the way for new platforms
Social media, in itself, is not enough to put and fields and promote freedom of expression,
the community in action. It has to get support we might certainly see newer stories
from other factors as well as wide-spread highlighting equal opportunities, the power
uneasiness. For instance in Tunisia and Egypt, to organize, measurable social action and
the protests by revolutionist youths were reaction. For this reason, it becomes crucially
not just enough to overthrow Mubarak and important to understand the ecosystem and
Bin Ali. This could only be realized by allying spirit of Internet and devise corresponding
with Ihvan-ı Muslimin (Muslim Brothers) digital strategies.
6
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
THE PORTRAIT OF TEVFİK RÜŞTÜ ARAS
AS A MINISTER OF FOREIGN AFFAIRS
İÇİNDEKİLER
after 2002 the governments started to
facilitate their studies in this regard. National
Ministry of Education and Ministry of Religious
Caner ARABACI, Assoc. Prof.
Affairs co-maintain their religious education
studies in a large number of countries where
Gathered and directed by Christian Civilization, Turkish and Muslim population could be
Young Ottomans could only be active at the found especially on the scale of Europe and
fifth column level of colonialists within the Turkey. In addition to official institutions,
country. Their efforts were generally aimed civil society organizations maintain their
at corrupting traditional structure, dissolving studies on the local level. In this regard, there
national culture and changing cultural values are three forthcoming institutions: Religious
with western values. There is an unearthed Affairs Turkish Islamic Union (DİTİP), Islamic
group among these enlightened circles, which Community National View (IGMG) and Union
could be called as “crypto” and which serves as of Islamic Cultural Centers.
the uppermost brain at each era or period. One
of the most long lasting ministers of foreign EVLAD-I FATIHAN ORPHANS OF BALKANS
affairs in the Republican Era, Tevfik Rüştü is OR BULGARIAN TURKS-II
an important figure in this regard. One of his
most significant outcomes of his efforts in the Caner ARABACI, Assoc. Prof.
Ministry of Foreign Affairs was drawing the Iraq
frontier lines between England and Turkey. On It is possible to say every Turkish citizen living
the other hand to have close relations with in Bulgaria dream about moving to Turkey
Russia is one of the main principles of Turkish in the first place. This is a hope for broken
Foreign Policy. There was no place for close families to re-unite their separation with a new
relations with the Muslim world and Turkish one. Like most other hopes, this one is also left
world in his foreign policy, which was England to the last judgment day. However, these hopes
centered and Russia allied.
are the fresh springs of happiness from deep
inside even at most challenging moments of
TURKEY’S EXAM: RELIGIOUS EDUCATION
life. Most probably, abandoning Bulgaria by
STUDIES IN EUROPE
receiving migratory waves has played into the
hands of those who want to de-Islamize the
Mehmet Nezir GÜL
region. To this end, non-Bulgaria immigrants
should go to and fro Evlad-ı Fatihan homeland,
Despite altering policies and approaches and the municipalities should raise good
Muslims are generally confronted with serious relations with other municipalities, cultural
problems in Europe. One of the reasons for this entities with their counterparts and finally
is the Western thinking and mis-interpretation traders with producers and consumers. It’s an
of Islam and actions of Muslims on their part. era of entrepreneurship. Attempts should be
Turkey has remained indifferent to religious raised to alleviate grief-stricking mournings,
education of its citizens for so long. However, otherwise hearts will continue to be wrenched.
7
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
ORTADOĞU ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Mustafa AYDIN, Prof. Dr.
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Sosyoloji Bölümü
Ortadoğu, şüphesiz dünyanın en sorunlu
bölgelerinden birisidir, burada hemen herkesi
ilgilendiren olaylar yaşanmaktadır. Olup
biten olaylar üzerine yalnızca uluslararası
ilişkiler uzmanları değil hemen herkes bir
şeyler söylemektedir ve ilgi çekicidir ki
söylenenlerin önemli bir kısmının bir günlük
ömrü bulunmaktadır. Hemen belirteyim ki
uluslararası ilişkiler uzmanı değilim, tabir
caizse sırtımı sosyolojiye dayayarak bir şeyler
söylemek istiyorum.
Ortadoğu’nun tabiatı itibariyle sorunlu bir
alan olduğunda şüphe yoktur. Sorun isminden
başlıyor. Doğu neresi ki burası onun ortası
olsun? Söylemeye bile gerek yoktur ki eski
güncel dünyayı Asya, Afrika ve Avrupa’nın
oluşturduğunu,
karşımızdaki
kürenin
gündoğumuna göre Asya’nın doğu, Afrika ve
Avrupa’nın Batı olduğunu düşünürsek bugün
Ortadoğu denen yer, Doğunun değil eski
dünyanın ortası olmuş olur. Bilindiği üzere
mevcut sınıflandırma bir dönemlerin İngiltere
gibi egemen Avrupalılar tarafından yapılmış,
ilk şekli de kendilerince uzak doğu, orta doğu
ve yakın doğu olarak yapılmış, her ne kadar
uzak doğu tutmuş ise de orta ve yakın doğuda
bir belirsizlik olmuş, bu gün Avrupa açısından
yakın doğu denebilecek bölge orta doğu olarak
kalmıştır.
bulunan ülkeler şunlardır: Bahreyn, Birleşik
Arap Emirlikleri, Irak, İran, İsrail, Katar, Kıbrıs,
Kuveyt, Libya, Lübnan, Mısır, Suriye, Suudi
Arabistan, Türkiye, Umman, Ürdün ve Yemen
Cumhuriyetleridir. Bu bölgenin kendine has
bazı özellikleri vardır: Türkiye ve İran’ın
dışındaki halk genel olarak Arap’tır; İsrail
ve bazı bölgelerde yaşayan Hıristiyanların
dışındaki halk ise Müslüman’dır. Coğrafi olarak
da üç kıtanın birbiriyle buluştuğu bir bölgedir.
Gerçekten de Ortadoğu eski dünyanın
göbeği; Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının
birbirine eklendiği bir köprü, bir kontak
bölgesidir. Akdeniz ve Hint Okyanusu burada
birbirine bağlandığı gibi Rusya gibi kuzey
ülkelerinin sıcak denizlerle irtibatlandığı bir
yerdir. Kaldı ki dünyanın önemli suyolları
Süveyş Kanalı, Hürmüz Boğazı, İstanbul
ve Çanakkale Boğazları bu bölge sınırları
içindedir. Ayrıca Ortadoğu dünyanın önemli
nehir yataklarından iki tanesini bünyesinde
barındırmaktadır: Mezopotamya ve Nil. Tarım
devrimiyle birlikte burada ilk medeniyetler
kurulmuştur; Etiler, Babilliler, Sümerler
burada yaşamış devletlerden bazılarıdır.
Burada hâkimiyet sağlayamayan bir devlet
büyüklüğe oynayamaz. Onun için de tarih
boyunca çağının süper güçleri arasında
çatışma konusu olmuştur. M. Ö. 5. Yüzyılda
Günümüzde Ortadoğu Türkiye, İran, Körfezden Persler ve Yunanlılar arasında çekişme
Akdeniz’e Arabistan yarımadası ve Kızıldeniz konusu olan Ortadoğu, M. S. 5. Yüzyılda
ötesinde Mısır’ı içine almaktadır ki bu bölgede İran (Sasani) ve Bizans kavgalarına neden
8
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
olmuştur. İslâm’ın gelişinden sonra 642’lerde
Müslümanların hâkimiyetine giren Ortadoğu,
20. Yüzyılın başlarına kadar bu konumunu
muhafaza etmiştir. Burası yüzyıllarca Doğu/
İslâm ile Batı/Hıristiyan ayırımının da odak
noktası olmuştur.
Gerçekten de Ortadoğu Yahudilik, Hıristiyanlık
ve İslâm gibi üç semavi dinin doğum yeridir.
Üstelik merkezi Kudüs olan Filistin bölgesi
bu dinlerin üçü için de mübarek sayılmıştır.
1300 yılı aşan İslâm egemenliği sırasında,
haçlı saldırıları gibi olayları bir kenara
bırakırsak, Ortadoğu yüzyıllarca sükûnet
içinde yaşamıştır. Bu sükûnetle geçen zamanın
400 yıl gibi önemli bir kısmı da Osmanlı
döneminde olmuştur.
16. Yüzyılda Avrupalıların Ümit Burnu’nu
keşfiyle Ortadoğu’nun önemi biraz azalmışsa
da bu durum ciddi bir değişiklik yapmamıştır.
Esasen Batı 16. Yüzyıldan itibaren burası ile
karıştırma noktasında ilgilenmeye başlamış,
Beyrut Maruni Hıristiyanlarını örgütlemeye,
Osmanlıya karşı dini ve hatta İslâmi akımlar
ve örgütler çıkarmaya, İslâm inanç ve
düşüncelerini
bulandırmaya
çalışmıştır.
Nihayet yüzyılın başlarında Osmanlının
ortadan kalkmasıyla da tarihsel birikime
müdahale ederek Ortadoğu siyasi coğrafyasını
yeniden yapılandırmıştır.
İÇİNDEKİLER
Şüphesiz bu dünyanın birlik ekseni İslâm’dı.
Batı ırka dayalı milliyetçilikleri körükleyerek
bu temeli sarsmaya çalıştı, Arap ırkçısı Baas
hareketleri doğdu. Ancak Arapçılık ekseninde
birleşebilecekleri noktasında durdu ve bu
birliği de, Arapçada iklimilik denen bölgecilik
düşüncesinin içinde eritti. Böylece de bölgecilik
yer yer Arapçılığın önüne geçti. Mesela bir
Lübnanlılık, Kuveytlilik doğdu. Esasen yapay
sınırlar yeterince sorun taşıyordu. Mesela bu
çerçevede Irak ile İran, Irak ile Kuveyt, Kuzey
Yemen ile Güney Yemen, Mısır ile Sudan,
Filistin ile İsrail, Türkiye ile Suriye vb. arasında
önemli ihtilaflar bırakılmıştı.
20. Yüzyıl hep ciddi hareketler ve çalkantılarla
geçti: 1948 İsrail devletinin kuruluşu, 1967
Arap-İsrail Savaşı, 1973 İkinci Arap-İsrail
Savaşı, 1979 İran İslâm devrimi, 1985’te
başlayan ve 15 yıl süren Lübnan iç savaşı,
1987 Filistin İntifada hareketi, 1991 Irak
Körfez Savaşı, bunlardan bazılarıdır. Bu
hatırlatmalardan sonra Ortadoğu’daki süreci
daha yakından tanıyabiliriz.
Bir Çatışma Ortamı
Ünlü uluslararası ilişkiler uzmanı Grahem
Fuller İslâmsız Dünya adlı eserinde “Ortadoğu
halkları Müslüman olmasaydı da burada
çatışma kaçınılmazdı. Burada çatışmayı
üreten şey din ve özel olarak da İslâm değildir.
Bu çerçevede 1916 Sykes-Pycot anlaşması Burasının jeostratejik, jeopolitik, etnik yapısı
önemli dönemeçlerden birisidir. Bu tarihte burayı hep çatışmalı kılmaktadır” demektedir.
iki Fransız ve İngiliz generali bir araya İşin gerçeği tez bir hayli tutarlı gözükmektedir.
gelerek Ortadoğu’yu nüfuz bölgelerine ayırıp Yukarıda da belirtildiği üzere İslâm’dan
küçük devletçiklere bölmüşlerdir. Cetvelle önce çağının süper güçleri, burada bir nüfuz
çizilmişçesine sınırlar belirlenmiştir. Esasen mücadelesi vere gelmişlerdir. Pers–Yunan,
anlaşmanın iki ana hedefi vardı: Arapları ve Sasani–Bizans çekişmeleri bunun tipik bir
Türkleri birbirinden ayırıp düşman kardeşler örneğidir.
haline getirmek, Arapları çok sayıda manda
yönetimlere ayırmak.
Burada önemli noktalardan birisi bölgedeki
çatışmanın yerli unsurlar arasında ve özel
9
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
olarak da kendi iç dinamikleri içinde olup
bitmemesidir. Mesela ilk bakışta çatışmanın
odağında din gözükmektedir. Beyrut iç savaşı
Hıristiyan (Maruni)–Müslüman; Filistin-İsrail
çatışması İslâm–Yahudilik ve hatta şimdi
çatışmakta olan grupların bizzat dinin kendi
içindeki çatışmalar olarak gözükmektedir.
Ancak bunlardan hiçbir dinin kendi doğasında
çatışma olmadığını söyleyebiliriz.
Şimdi burada çatışmakta olan Yahudilik
de Hıristiyanlık da her kadar Ortadoğu
doğumluysalar da kendi tabiatlarında değil,
Batı patentli Yahudi ve Hıristiyan güçlerdir.
Müslümanların genelde yerli Hıristiyanlarla
bir sorunu bulunmamaktadır. Sorun Batı
Haçlı Hıristiyanlığı ve yine Batı formatında
oluşturulmuş Batı Yahudiliği yani siyonizmdir.
Yani Batı tarafından ideolojileştirilmiş haliyle
dinlerdir. Vakıa ortalama 400 yılı Osmanlı
döneminde olmak üzere 1300 yıl bu unsurlar
hiç çatışmadan burada birlikte yaşamışlardır.
Haçlı savaşları da sonuç olarak Ortadoğu’ya
fiilen bir Batı saldırısı idi. Yani G. Fuller’in
dediği gibi Ortadoğu’daki çatışmalar doğal
halleriyle dinlerden kaynaklanmıyor. Hatta E.
Said’in dediği gibi buradaki dinlerin aralarında
tarihsel olarak bir kader birliği vardır. Said,
“Ortadoğu Hıristiyanlarının kurtuluşunun
Müslümanlardan ayrı düşünülemeyeceğini”
söylemişti. Yani buradaki kavgalar bir kaç
yüzyıldır Batının nüfuz mücadelesinden
kaynaklanıyor.
gerçekleşmişti. 1967 ve 1973 Arap–İsrail
Savaşları Batıda Siyonistleştirilmiş ve destek
bulmuş bir Yahudilikle Müslümanlar arasında
gerçekleşmiş çatışmalardır. 1991 Körfez Savaşı
ve ABD’nin 2002 yılındaki Irak çıkartması
bölgenin kendi iç savaşları değildir.
Bölge halklarına kendine gelme umudu veren
Arap Baharı başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler
tarafından akamete uğratılmıştır. Mısır’da
bir diktatörün gelmesi sağlanmış, Suriye’de
bir başka despotun yerinde kalabilmesi için
bütün destekler sağlanmıştır. Suriye’de bir
iç çatışmanın çıkacağı ve bütün Ortadoğu’yu
olumsuz yönde etkileyeceği belliydi. Bilerek
bu kaos ortamı yaratılmıştır. Şu anda buradaki
görüntü kaygı, dehşet ve hatta utanç vericidir.
Maalesef görüntüde Müslümanlar birbirleriyle
çatışmakta, Müslüman Müslüman’ın kellesini
koparmaktadır.
Yukarıda diğer dinler için söylediğimiz “kendi
doğasında olmama” temel niteliği maalesef
İslâm için de geçerlidir. Buradaki gruplar
IŞİD gibi bir kısmı ABD tarafından üretilmiş,
bir kısmı ise bir politik kaos ortamının
ortaya çıkardığı gruplardır. Din Sosyolojisi
bağlamında bir gerçektir ki bir yüksek tipli din,
bütüncü anlayıştan uzaklaşıp gruplar bazında
algılandığı nispette bir tevhid dini algısının
uzaklarında bir anlayış ortaya çıkar. Yeri
gelmişken belirtelim ki Batı karıştırıcılığı kendi
sorunudur ve Müslüman’a düşen bu konuda
uyanık olmaktır. Burada asıl sorunlardan
Ne yazık ki bölgedeki hareketler din üzerinden birisi Müslüman’ın basiretsizliği ve İslâm’ı bir
gerçekleştirilmektedir ve geçen yüzyılın grupçuluk fanatizmi içinde algılamaktır.
ikinci yarısından itibaren alevlendirilmiştir.
Hatırlanacağı üzere Lübnan’da 1985’ten Ortada grupçul bir dünya var ve hepsi İslâm’ı
1990 yılına kadar süren iç savaş, Batının o fanatizmin içinde temsil ediyor. Çöplükte
manipüle
edip
desteklediği
Maruni dövüşen horozlar gibi çevreyi görecek
Hıristiyanları ile Müslümanlar arasında durumda değillerdir ve garip bir tablo ortaya
10
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
çıkmıştır. Esasen Ortadoğu’da bu grupçul
yapının potansiyel imkânları fazlasıyla
vardır. İş grupçuluğa indirgendiği oranda da
çıkarcılığa, en azından tabiatı itibariyle İslâmi
olmayan düşünce ve inançlara ulaşılmaktadır.
Cemaatler,
ayrılıkçı
gruplar
modern
dönemlerde dinin en önemli görünümlerinden
birisini oluşturmaktadırlar. Dolayısıyla da
burada çatışmacıların iştahını kabartan ciddi
bir ortam vardır. Buradaki bir diğer önemli
sorun bu grupçul yapıların kurulmaya ve
kullanılmaya açık olmalarıdır. Mesela IŞİD
kurulmuş, kotarılmış olarak önümüze inmiştir.
Ortadoğu Politikasının Temel Dinamikleri
Buraya kadar anlatılanlardan, şu anda
sürmekte olan olayları ve gelişmesi muhtemel
olayları değerlendirmede göz önünde
bulundurabileceğimiz
bazı
dinamikler
çıkarabiliriz ki bunların en temelli olanları
şöyle sıralanabilir:
İÇİNDEKİLER
2- Ortadoğu’nun ikindi dinamiği çatışmanın
yerli Müslüman halk ile çoğu Batı yanlısı
yönetici azınlıklar çatışmasıdır. Şüphesiz
burada yöneticiler Müslüman’dırlar ama ne
var ki halklarıyla barışık değildirler. Mısır’dan
Suriye’ye, Ürdün’den Suudi Arabistan ve
Körfez ülkelerindeki krallıklara kadar Türkiye
dışında bu çelişkiyi hemen her yerde görmek
mümkündür. Antidemokratik bir ortamda
var olan yöneticiler, paradoksal olarak kendi
halklarıyla kavgalı, Batı ülkeleriyle işbirliği
içinde olmaları gerekmektedir. Halka rağmen
var oluş onları bu duruma getirmektedir. Bir
despotizm ancak böyle sürdürülebilir. Onun
için de küresel kavgada Ortadoğu halkları
bir güç, bir anlam ifade etmemektedir. Ancak
Türkiye izlediği demokratik bir yolda bu
çelişkiyi aşmış ve bu konuda bir hayli mesafe
almış bulunmaktadır.
3- Maalesef üçüncü bir grupçul çatışma ekseni
ortaya çıkmıştır. Evet, Fuller’in dediği gibi
bölgede kavganın yegâne sebebi İslâm değildir,
1- Burada Doğu ile Batı yüzyıllardan beri çatışma ona rağmen sürmektedir. Batı-Doğu
çatışmaktadırlar. Doğu da Batı da kendilerini ve yerli halk ve yöneticiler çelişkisinin yanında
iki semavi din ile temsil etmektedirler. şimdi bir de grupçul çatışmanın içine itilmiş
Batı Yahudi/Hıristiyan bir kutuptur, Doğu bulunmaktadırlar. Ancak daha kaygı verici
ise kendini 1400 yıldır İslâm ile temsil bu çatışma ilk ikisinden ayrı düşünülemez.
etmektedir. Haçlı-Hilal savaşlarından, yakın Mesela Suriye’de despotizme Batı desteği
çağlarda Napolyon’un Ortadoğu savaşlarına olmasaydı ve Beşşar Esat halkının iradesine
kadar hepsi kavganın değişik zamanlardaki saygı gösterip çekilseydi şu anda bu grupçul
görünümleridir. Ancak buradaki dinler bir çatışmaların önemli bir kısmı olmayacaktı.
inanç siteminden çok sosyal/politik bir
etosu temsil etmektedir. Esasen yukarıda da
belirtildiği üzere Hıristiyanlık ve Yahudilik
Batıda yeniden biçimlendirilmişlerdir. Buna
göre şu anda Batı çoğunlukla Kilise müdavimi
bir Hıristiyan değil tam bir ehli saliptir, Yahudi
de çoğunlukla arı duru bir Musevi değil, bir
judaist Yahudi’dir.
11
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
TOPLUMSAL HAREKETLER VE YENİ MEDYA
Ahmet UYSAL, Doç. Dr.
Marmara Üniversitesi
Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü
Toplumsal hareketler bir konuda sosyal
değişim için çabalayan oluşumlar olarak
tanımlanabilir. En basit sınıflama ile toplumsal
hareketler içinde bulundukları sistemi toptan
değiştirmek istediklerinde devrimci olurlar
veya sistemi içerden kısmi olarak değiştirmek
istediklerinde reformcu olurlar. Değişim
çoğu zaman kolay gerçekleşmediği için talep
edenler tarafından zaman, çaba, süreklilik
ve strateji gerektirir. Değişime engel olmak
isteyen muhafazakâr toplumsal hareketler
bulunmakla beraber, genelde muhalif veya
aykırı konuları dile getirdikleri için seslerini
duyurmakta ciddi zorluklarla karşılaşırlar.
Dolayısıyla, toplumsal hareketlerin iletişim
kanallarına erişimi en önemli konulardan
birisidir.
Toplumda birçok grup, aktör ve kurum
gerçeklik tanımı ve kültürel değerler
üzerinde aynı kanaatte olmadıkları için
kendi görüşlerini haklı göstermek ve hâkim
kılmak amacıyla mücadele ederler. Modern
Batı demokratik toplumlarında toplumsal
hareketler çok yaygın olduğu için bu toplumları
‘hareket
toplumu’
olarak
tanımlayan
düşünürler olmuştur. Aynı şekilde günümüz
toplumlarında medyanın merkezi yere sahip
olması dolayısıyla günümüzdeki siyaset için
“medyalı siyaset veya aracılı siyaset” kavramı
ortaya atılmıştır. Her iki durumda günümüzde
Arap Baharı’ndan Hong Kong Protestolarına,
Çevre ve Radikal İslami hareketlere kadar çok
sayıda toplumsal harekete rastladığımız gibi
12
günlük hayatımızda kitle iletişim araçlarının
merkezi bir konuma geldiğini görüyoruz.
Bu yazıda toplumsal hareketler ve iletişim
araçları arasındaki ilişkiyi ele alacağız.
Toplumsal hareketlerin siyaset ve sorun
tanımlaması üzerine yaptığı mücadele
hemen kitle iletişim araçlarını akla getirir.
Ancak medya organları mücadele eden
gruplar arasında objektif bir aracı gibi
davranmak yerine kolayca mücadelenin bir
tarafı haline gelebilirler. Diğer bireyler gibi
medya mensuplarının ideolojik, maddi ve
kurumsal çıkarları değişimden etkilenebildiği
için kendilerine göre tutum geliştirirler.
Dolayısıyla, medya ve toplumsal hareketler
arasındaki ilişki dinamik ve çok yönlü olarak
ele alınmalıdır.
Toplumsal hareketlerin ortaya attığı iddialar
ve talepler toplumda otomatik olarak kabul
görmez. Hatta çoğu zaman tepki ve dirençle
karşılaşırlar. Söylemlerin başarıya ulaşması
birçok faktörden etkilenir: Söylemlerin
inanırlığı, kültürel yankısı, güç ilişkileri, genel
söylemin varlığı ve medya erişimi. Örneğin,
inanılır olmayan bir iddia toplumda taraftar
bulamayacaktır ve kolayca reddedilecektir.
Ayrıca, bir iddianın karşılık bulması o toplumda
hâkim olan söylemlerle uyumlu olmasını
gerektirir. Örneğin, dindar bir kesimde
laik bir söylemin tutmayacağı gibi daha alt
toplumsal tabakalarda elitist söylemlerin
tutması da zordur. Güç ilişkileri de bir iddianın
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
savunulması veya reddedilmesinde etkili olur.
Ortaya atılan söylemin kamuoyuna mal olması
için medya organlarında yer alması etkili olur.
Hareketlerin medyaya erişimi ise – aşağıda
anlatacağımız gibi – başka birçok faktörle
ilgilidir.
Toplumsal hareketler için iletişim araçları her
zaman önemli olmuştur. Çünkü bir değişimin
olması önce halkın önemli bir kısmının buna
ikna edilmesi sayesinde gerçekleşir. Sosyal
medya yokken toplumsal hareketler için
yazılı ve görsel medyada yer almak büyük
bir meseleydi. Olumlu şekilde yer almak ise
ayrı bir meydan okumaydı çünkü hareketin
faaliyetlerini ve iddialarını medya normal
olarak duyurmadığı zaman reklam ücreti
vererek veya sansasyonel yollara başvurarak
seslerini duyurmaya çalışırlar ki bu yöntem de
her zaman sonuç getirmeyebilir. Merkez medya
genelde statüko güçleri ile hareket ettiği için
muhalif seslerin çıkmasına kolay yer vermez,
hatta bazen tersine karalama kapmayası
bile yapabilmektedir. Örneğin 1990’ların
başında başörtüsü yasağı karşısında yapılan
protestolara karşı merkez Türk medyası ya
görmezden gelir ya da küçük gösterir bazen de
bunları irtica diye olumsuz yansıtırdı.
İÇİNDEKİLER
eylemlere yönelirler.
Medya organları tarafsız olmaya çalışsa bile
onların organlarının çalışma biçimi bir konunun
ele alınışını etkilemektedir. Toplumsal hareket
grubunun ilgilendiği bir konuda bilginin
bulunup bulunmadığı, bu bilginin sunulduğu
farklı kanalların bulunup bulunmadığı, bilgi
akışını kimin kontrol ettiği, kimin çıkarına
yönelik bilgi sunulduğu, okuyucuların bu
bilgilere gösterdiği tepki, medyanın elitlere
karşı halkı temsil edip etmediği bir haberin
nasıl yansıyacağı doğrudan haberlerin ve
konuların ele alınışını etkilemektedir. Örneğin
daha duyulmamış bir sorun ile ilgili bir
çalışmaya medya organlarının ilgisi az olabilir.
Bonzai sorunu gibi henüz yeni ortaya çıkan bir
konu da medyaya ilginç gelmeyebilir.
Geleneksel medyada elit grupların etkisi fazlaca
görülmektedir. Bazı araştırmalar, medya ile
elitler arasında karşılıklı bir ilişki olduğunu
düşünürken, bazıları da medyayı elit grupların
hizmetinde görmüşlerdir. Her iki durumda
elitlerin medyayı etkilediği konusunda bir
ittifak vardır. Dolayısıyla, alt tabakalardan
toplumsal kesimlerin medyayı etkilemesi daha
zordur ve büyük çaba ve strateji gerektirir.
Medya politikaları elit grupların hem maddi
Medya toplumsal gruplar tarafından ortaya hem de manevi (ideolojik) çıkarlarından
atılan söylemleri adeta yeniden tanımlar. da etkilendiği için ideolojisini benimsediği
Bazen aynen yansıtır veya görmezden gelir, konuları öne çıkarır ve olumlu gösterirken,
bazen destekler ve bazen de karşı çıkar. karşı olduğu konuları ya göz ardı ederler ya
Medya mensupları objektif ve tarafsız olmaya da önemsiz göstermeye çalışabilirler. Diğer
çalıştıklarında bile toplumsal hareketler taraftan medya organları bazı kişi, grup
için sorun oluşturabilirler. Çünkü medya veya kurumları dokunulmaz veya kutsal
mensupları her ortaya atılan teze ve değişim gösterebilmektedir. Örneğin, Türkiye’de ordu
çabasına ilgi göstermeyebilirler. Onların aleyhinde bir haberin merkez medyada yer
dikkatini çekmek ve ilgilerini toplamak da bir alması söz konusu olmazdı. Benzer şekilde
meydan okuma ve zorluk oluşturmaktadır. Ortadoğu’daki siyasi ve ekonomik gücünden
Bunu aşmak için toplumsal hareketler yaratıcı olsa gerek Arap medyasında Suudi Yönetimi
ve çarpıcı taktikler bulmak zorunda kalırlar. neredeyse dokunulmaz konumdadır ve
Genelde ilginç ve toplumsal düzeni bozacak eleştirel bir yazıyı kolay bulamazsınız.
13
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
İster
devlet
zoruyla
isterse
piyasa
ayarlamalarıyla olsun medya organları
küçük bir grubun tekelinde ise medyanın
elit grupları destekleyeceği öngörülmüştür.
Türkiye’de tek parti döneminde gördüğümüz
devlet medyası, zaten farklı görüşlere
kapılarını kapatmıştı. Çok parti döneminde
ise ekonomik dinamiklerle Türk medyasında
tekelcilik 28 Şubat döneminde gördüğümüz
gibi elitist politikaların desteklendiği bir yapıyı
karşımıza çıkarmıştır. Özel sektör olmasına
rağmen Doğan ve Bilgin grupları elitist, laik
ve baskıcı politikaları desteklemiş, hatta
öncülük bile etmişlerdir. İhtilaflı konularda
da medya mensuplarının genelde statükocu
bir tutum benimsedikleri söylenmiştir. Bu
yüzden merkez medyanın, elitist ve statükocu
gruplara ve hareketlere daha fazla destek
verdiği öngörülebilir.
Parlamento ve hukuku da etkileyen ve belki
daha da önemli olan medyadaki mücadeledir.
Çünkü medya kanalları ile kamuoyunu ve
parlamento ve hukuku etkileyerek amaçları
gerçekleştirme imkânı vardır. Bu üç alan
birbiriyle ilgili olmakla beraber her hareket
sahip olduğu imkânlara, toplumsal tabanının
karakterine ve ilgilendiği konunun özelliğine
göre bir alanda yoğunlaşabilmektedir.
Geleneksel medya organlarının çalışma tarzı
ve işlevleri bir konunun ele alınış şeklini
etkilemektedir. Medyanın temel amacı
bilgilendirme ve eğlendirme olduğu için
bilgilendirirken birçok konuda politik ve hatta
ideolojik tutum ortaya çıkabilmektedir. Bir
konuda başka kaynakların olmadığı ortamda
yazılı ve görsel medyanın sağladığı bilgiler
hem bilgilenmeye hem de bilinçlenmeye ve
tavır geliştirmeye yardımcı olabilir. Medyanın
Toplumsal hareketler değişim taleplerini propaganda işlevi de toplumsal hareketleri
gerçekleştirmek için üç temel alanı seçerler: yakından ilgilendirir. Çünkü medya organları
Hukuk, parlamento ve medya organları. bazı hareketlerin (Gezi ve Cumhuriyet
Bu gruplar parlamentoda yasal düzenleme Mitingleri gibi) propagandasını gönüllü olarak
yapmak için milletvekillerine lobi yaparlar. yapabilirken, bazıları hakkında da olumsuz
Örneğin, başörtüsü serbest kalsın diye propaganda yapabilmektedir.
çabalayan gruplar özellikle meclisten yasa
geçmesi için çalışıyorlardı. Benzer gruplar Medya organları bir konuda okuyucularını
yine mahkemelerde haklarını aramaya bilgilendirirken bir konu üzerinde daha önce
çalışırlar. Anayasa ve yasaların müsait olduğu birbirinden habersiz olan kişileri birbiriyle
durumlarda mahkemelerde haklarını aramaya irtibatlandırabilir ki buna bağlantı (irtibat)
çalışırlar. Hatta ulusal mahkemelerden cevap işlevi denmiştir. Aynı konudan şikâyetçi olan
bulamadıkları ortamlarda Avrupa İnsan insanlar medyanın ele aldığı konular hakkında
Hakları Mahkemesi gibi mercilerde hakkını bilgilenerek işbirliğine gidebilirler. Medyanın
ararlar. Ancak hem parlamento hem de öne çıkarmasıyla belirli sorunlar konusunda
mahkemeler siyasetten uzak değildir. YÖK’ün ülke içinde ciddi işbirliğinin başlamasına zemin
başörtüsünü yasaklaması, yasal düzenleme hazırlandığı gibi ülke sınırlarını aşan şikâyetler
yok gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne konusunda da uluslararası işbirliğinin
götürülmüş ve Mahkeme icraatın Anayasa’ya olması konunda yardımcı olabilir. Örneğin,
uygunluğuna hükmetmişti. Hatta Avrupa İnsan küreselleşmenin yol açtığı çarpıklıklar ve
Hakları Mahkemesi de benzer bir içtihatta sorunlara karşı dünya çapında Küresel Adalet
bulunmuştu.
Hareketi organize ortaya çıkmıştır. Sınırsız
14
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
serbest ticarete ve savaşlara karşı çıkan
üyeleriyle küresel düzeyde işbirliği yapmakta
ve ortak eylemler düzenleyebilmektedir.
Meydanın bu işlevi özellikle dağınık coğrafi
olarak dağınık ve aynı konudan şikâyetçi olan
kişilerin birbirinden haberdar olmasını ve
işbirliğini kolaylaştırmaktadır.
İÇİNDEKİLER
birçok gencin katılmasını özendirmiştir.
Medya organları tartışmaların şekillendiği
ve iletildiği platformlardır. Medya bir
hareketin üyelerini yönlendirme aracı
olabileceği gibi harekete karşı çıkan grupları
da yönlendiren bir işlev görebilir. Medyanın
yönlendirmesi bazen kasıtlı olmadan da
Medya organlarının başka bir işlevi de gerçekleşebilir çünkü medya her konuda
bazı hareketleri ve kişileri örnek veya olduğu gibi bir sorunun tartışılma biçimini
model göstermesidir. Bir yerde medyanın ve zeminini etkileyebilir. Yönlendirme bazen
önceliklerine uygun başarılı bir eylem varsa, medyanın işleyişinden bazen de toplumsal
örnek olarak yansıtılabilir. Aynı şekilde hareketin işleyiş biçiminden kaynaklanabilir.
medyanın amaçlarına uygun bir kişiyi Toplumsal hareketler kendilerine medyada
gençlere ve diğer yaş gruplarına model olarak bir sözcü belirlemezlerse, medya organları
gösterebilir. Ulusalcı dalganın güçlü olduğu kendilerine daha renkli ve bazen daha
2000’lerin ortasında merkez medya bazı radikal gelen üyeleri seçerek tartışmayı
ulusalcı figürleri model göstermiş, Cumhuriyet ve gündemi yönlendirebilirler. Refah-Yol
Mitinglerini de başarılı örnekler olarak Hükümeti döneminde Şevki Yılmaz’ın veya
göstererek farklı illerde tekrarlanmasını Hasan Mezarcı’nın Refah Partisi’nin resmi
teşvik etmiştir. Bazen bu örnek gösterme sözcüsüymüş gibi sıkça öne çıkarılması
kendiliğinden olabilir. Örneğin, Gandi’nin buna örnek gösterilebilir. Kasıtlı olarak
İngiliz işgaline karşı sivil itaatsizlik yöntemini yaptıklarında ise Ali Kalkancı ve Aczimendileri
kullanması ve başarılı olması, daha sonraki İslami hareketin bir temsilcisi gibi lanse ettiler.
birçok toplumsal harekete örnek olmuştur.
Aynı şekilde, 1960’larda Amerika’da zenci Toplumsal hareketler için medya aşılması
haklarını savunan Sivil Haklar Hareketi’nin gereken ciddi engeller çıkarmaktadır. Öncelikle
eylem tarzında sivil itaatsizlik yöntemi en hareketlerin değişim istedikleri konuyu
ağırlıklı yöntem olmuştur.
marjinal görünmeden gündeme getirmeleri
gerekir. Çok sert bir üslup benimsenirse onu
Günümüzde model alma işlevi, özellikle isteyenleri aşırı gösterirken fazla yumuşak bir
eşzamanlı faaliyet gösteren ve birbirinden üslup da kendisinin fark edilmesini zorlaştırır.
uzaktaki hareketlerin, benzer yöntemleri İkinci olarak, hareketler düşüncelerini ve
kullanmasını, bilgi ve deneyim paylaşımını taleplerini medyaya ulaştırmak için farklı
kolaylaştırmaktadır. Örneğin, Gezi Protestoları erişim stratejileri geliştirmek zorundadır.
başladığında Merkez Medya’nın bunun Hareketler,
kendilerinin
önemsendiğini
reklâmını çok yapması sonucunda başka göstermek için medyada önemsendiğini
illerde de benzer gösteriler olmuştur. Hatta bir ortaya koymaya çalışırlar. Medyanın ilgisini
protesto olayının medyada olumlu şekilde ele çekmenin çok kolay olmadığı durumlarda
alınması, protestoya katılımı artırıcı bir faktör yaratıcı ve sansasyonel ve bazen de düzen
olarak görülmüştür. Yine Gezi Protestolarına bozucu yöntemlerle ilgi çekmeye çalışırlar.
şöhret isimlerin katılması gösterileri bir Toplumda bazı korkuları harekete geçirerek
isyandan çok bir festival havasına soktuğu için daha yaygın ve abartılı bir panik atmosferi
15
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
oluşturulmasına ahlaki panik (moral panic)
denmiştir. Eskiden sıkça medyada patlak
veren irtica korkusunun yayılmasında
geleneksel Türk medyası ciddi rol oynamıştır.
Gezi Protestoları da benzer şekilde çevre ve
laik ahlak konusunda ortaya atılan bir panik
olarak değerlendirilebilir. Medya var olan
korkuları artırıp yaygınlaştırabildiği için Gezi
olayında, hem merkez medya hem de sosyal
medya bu etkiyi artırmıştır. Internet medyası
daha hızlı ve interaktif bir özellik taşıdığı
için kalabalıkları hızlı bir şekilde harekete
geçirmede ve mesajların iletilmesinde etkili
olmuştur.
örgüt yapıları protestoların sonuç almasında
başarılı olmuştur. Hatta bu örgütler Mübarek
düştükten sonra yaşanan kaos ortamında
düzenin sağlanmasında da etkili olmuşlardır.
Benzer bir sosyal dinamik de Gezi
Protestolarında karşımıza çıkmıştır. AK Parti
ve Erdoğan karşıtlığı üzerine kurulan Gezi
Protestoları çevrecilik yanında, “laik ahlak
elden gidiyor” gerekçelerine de dayanıyordu.
Sosyal medyadan daha çok merkez medya
bu ikinci konuyu işliyor ve destekliyordu.
Özellikle CHP ve bazı muhalif örgütlerin
kurumsal desteği, gösterilerin artmasında
önemli rol oynamıştır. Gezi’de sosyal medya
İnternet medyası, yeni medya veya sosyal tek başına sonuç almak için yeterli değildir.
medya toplumsal hareketleri farklı şekilde Tunus ve Mısır’dan farklı olarak Türkiye
etkilemektedir. İnternet medyası geleneksel örneğinde kızgınlığın az olması ve demokratik
medyanın toplumsal hareketlere çıkardığı sürecin işlemesi sayesinde gösteriler zaman
birçok engeli aşmalarına yardımcı olmaktadır. içinde azalmış, marjinal grupların girmesi
İnternet medyası coğrafi sınır tanımadığı birçok genci katılımdan soğutmuştur. Geziciler
için diğer ulusal radyo, TV ve gazeteler gibi çok kızgın ve motive olsalar da bu kızgınlık
bastırılması çok kolay değildir. Arap Baharı’nda toplumun her kesiminde paylaşılmadığı
gördüğümüz gibi daha önce bastırılan için etkili olamadı. Ayrıca, Hükümet’in Gezi
gençleri bir dalga halinde harekete geçirmek Parkı konusunu referanduma götüreceğini
ve Mübarek ve Bin Ali gibi diktatörlerin söylemesi kızgınlığı azalttığı gibi devletin
düşeceğine insanları inandırmak sosyal meşru şiddet kollanma gücünü (gösterileri
medya sayesinde olmuştur. Bu yönetimler bastırma gücü) gösterdiğinde protestolara
normalde ortaya çıkabilecek sınırlı gösterileri katılımın riski ve maliyeti arttığı için katılım
ve isyanları kolayca bastırabilirken sosyal azalmıştır. Kalan radikal grupların da güvenlik
medya sayesinde geniş bir genç kitlesinin güçleri ile dağıtılması zor olmamıştır.
ortaya çıkmasına engel olamadıkları için
düşmüşlerdir.
Gençlerin ve toplumsal hareket üyelerinin
interneti ve sosyal medyayı etkin şekilde
Sosyal medya insanları harekete geçirmek kullanmaları günümüzün bir olgusudur.
için tek başına yeterli değildir. Yaygın PKK, IŞİD ve Elkaide’nin hem sınırları aşmak
rahatsızlıkların olması yanında başka hem de kendi propagandasını yapmak, adam
faktörlerden de destek alınması gerekir. kazanmak ve gündemi belirlemek için yeni
Örneğin, Tunus ve Mısır’da yalnızca devrimci medyayı yoğun olarak kullandığı bilinmektedir.
gençlerin protestosu Mübarek ve Bin Ali’yi Sosyal medya iyi motive olmuş küçük bir
düşürmeye yetmemiştir. Bu durum ancak grubun çok fazla ses getirmesini sağlamaktadır.
İhvan-ı Müslimin ve Ennahda’nın katılımından Bu hareketler normal medya organlarında
sonra gerçekleşmiştir. Var olan muhalif kendilerine yer bulamayacaklardı. Bulsalar
16
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
bile olumsuz olacaktı ancak sosyal medya ile
kendi istedikleri şekilde mesaj iletebiliyorlar.
Sosyal medyanın farklı formatları onu
kullananların amaçları açısından farklı
etkide bulunmaktadır. Bir e-mail listesi ile
bilgi paylaşımı yapılmakta ve listenin üyeleri
arasında çok da dinamik olmayan bir iletişim
gerçekleştirilmektedir. Daha da statik olan web
sayfaları üyeleri bilgilendirmek ve gündem
oluşturmak için önemli yere sahiptir. Sosyal
medyanın en etkili araçları özellikle Twitter
ve Facebook’ta karşımıza çıkmaktadır. Twitter
daha hızla ama Facebook ise daha interaktif
olarak farklı toplumsal hareketlerin muhtelif
ihtiyaçlarına göre kullanılmaktadır. Diğer
birçok türüyle yeni medya hayatımızın bir
parçası olduğu için önemli bir değişim aracı
ve mekanizması olarak gelecekte daha önemli
olmaya devam edecektir.
İÇİNDEKİLER
için gelecekte eski medyanın önemi azalacak
ama bitmeyecektir ve her toplum kesimi ve
bireyler için sosyal medya daha da önemli
olmaya devam edecektir. Dolayısıyla, değişim
mücadelesi ve ona direnç devam edecek, medya
organları etkili ama tek başına belirleyici
olmayan aracılar olmayı sürdüreceklerdir.
Gezi olaylarından sonra muhafazakâr
kesim sosyal medyanın önemi ciddi şekilde
anlamıştır. Marjinal toplum kesimlerinin
dar ama aktif bir propaganda kadrosuyla
Türkiye’yi sallayan toplumsal ve siyasi hamle
yapabildiğini görmüştür. Gezi’den sonra
birçok muhafazakâr aydın ve akademisyenin
Twitter ve Facebook hesapları açtığını ve
aktif kullandığını görüyoruz. Türkiye’deki eski
hastalıklardan birisi olan her şeyi siyasetten
ve Hükümet’ten bekleme alışkanlığı Gezi’de
ciddi bir sıkıntıya yol açmıştır. Çünkü sosyal
hamlelere karşı siyasi değil sosyal hamlelerle
cevap verilmesi gerektiği görülmüştür.
Mısır darbesi ve Hong Kong gösterilerinin
bastırılmasında sosyal medya kullanılmasının
toplumsal hareketlerin başarısında tek başına
yeterli olmadığı, devletin aynı şekilde muhalif
hareketleri kolayca izleme ve bastırma
imkânları da dijital teknoloji ile birlikte
arttığı görülmüştür. Toplumsal hareketler
17
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
TWITTER VE SİYASAL İLETİŞİM
Bilal EREN, Öğr. Gör.
M.Sc. Bilgisayar Mühendisi, Marmara Üniversitesi
twitter.com/erenbilal
İnternet insanoğlunun anlamadan inşa ettiği ilk şey,
şimdiye kadar yaşanmış en büyük anarşi denemesidir.
Eric Schmidt, Nisan 1997
Giriş
2008 yılında oldukça sancılı bir süreç
sonucunda bağımsızlığını ilan eden Kosova,
bazı Avrupa Birliği ülkeleri ile ABD tarafından
bağımsız bir devlet olarak tanınmasına rağmen
pek çok mecrada yaşadığı siyasi sorunları yeni
bir yöntemle aşmayı denedi: “Dijital siyasetle”.
Yaklaşık 20 bin Kosovalı internet kullanıcısı
sosyal arkadaşlık sitelerine “Sırbistan
vatandaşı” olarak kayıt yaptırmak zorunda
kalmaları üzerine organize olarak, nüfusun
yaklaşık yüzde 75’inin faal olarak internet
kullandığı Kosova’da, tanınma stratejisiyle
20 bin gönüllü “dijital diplomat” toplayarak
Twitter ve diğer internet sitelerine bu konuda
sıkça taleplerde bulundular. Dijital alandaki
organize olma gücü sonuç verdi ve Twitter
Kosova’yı “ülkeler listesine” dâhil etti.
siyaset” devrinin başlamış olduğu söylenebilir.
Dijital siyaset; kitle iletişim araçlarının ulaşmış
olduğu aşamayla konvansiyonel medya ve eski
tarz siyaset yapma usullerine ciddi anlamda
çağdaş bir rakip olarak ortaya çıkmıştır.
Bu çalışmada sosyal medyanın önemli
mecralarından biri olan Twitter ve siyasal
iletişim ilişkisi üzerinde durulacaktır. Bu
bağlamda Twitter’ın siyasal iletişim alanında
oluşturduğu etki; demokrasi ve kamusal alan
kavramları ışığında “fırsat eşitliği”, “organize
olma gücü”, “izleme ve veri gücü” olmak üzere
üç ana başlık altında incelenecektir.
(1) Demokrasi ve Kamusal Alan
Kavramları
Grekçe demos (halk) ve kratein (yönetmek/
hükmetmek)
sözcüklerinden
oluşan
Son 10 yıl içerisinde bilgi ve iletişim (Heywood, 1997) ve ilk kez M.Ö. V. Yüzyılda
teknolojilerinde gerçekleşen değişimler, sosyal Yunanlı tarihçi Heredot tarafından kullanılan
medyanın günlük siyasete etkisini gösteren demokrasi, yüzyıllardır en iyi yönetim biçimi
yukarıdaki örnek gibi pek çok gelişmeye neden olarak kabul edilmekte ve farklı zaman
olmuştur. İletişim tekniklerinin bu dönüşümü, dilimlerinde mevcut durumun şartlarında
yavaş yavaş eskiye ait siyaset yapma usul farklı tanımlara tabi tutulmaktadır. Abraham
ve pratiklerini değiştirmektedir. Özellikle Lincoln’ün meşhur tanımıyla “halkın halk
internet teknolojisinin yaygınlık kazanması tarafından, halk için yönetimi” olarak
ve sosyal ağların devreye girmesiyle “dijital tanımlanabildiği gibi (Erdoğan, 1997) “kamu
18
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
siyasetine ilişkin önemli sorunlar hakkında
temel belirleyici kararları bütün halkın pozitif
veya negatif olarak aldığı ve almaya yetkili
olduğu bir siyasal sistem” olarak da ifade
edilmektedir (Holden, 1988).
İÇİNDEKİLER
içinde, kamuoyuna benzer bir
oluşturulabildiği bir alanı” ifade eder.
şeyin
Kamusal alanlar hangi kültürden, dilden
ve sosyal statüden olursa olsun, her bireye
sunulmuş veya açılmış alanlardır. 1950-1960’lı
Eski Yunan sitelerinde sadece özgür yıllarda “ortak” alanlar veya “yurttaşlara” ait
yurttaşların katıldığı doğrudan demokrasi alanlar şeklinde ortaya çıkan nitelendirmeler,
örnekleri, Orta Çağ’ın sonlarında senyörler 1970’li yıllarda ‘kamusal alan’ kavramına
ve kent temsilcileri gibi mülke ya da nüfuza dönüşmüştür. Kamusal alanı kısaca;
sahip olma önkoşuluna bağlı bir temsili
demokrasiye evrilmiştir (Akad ve Dinçkol, • Ev dışındaki alanlar bütünü,
2011). Günümüzün modern demokrasilerinde • Halkın karşılaştığı alan,
ise eşit ve özgür kişilerin yöneticilerini ve • Ekonomik yönüyle, ortaklaşa ekonominin
kendi geleceklerini belirlemeleri olarak ifade merkezi öğesi,
edilen demokrasinin işleyen bir demokrasi • Sosyal yönüyle ortak bir dünyanın
sayılabilmesi için gerekli şartların başında arabulucusu, yani demokrasinin meşrulaştığı
yönetimin tüm aşamasına kişilerin katılımının alan olarak tanımlamak mümkündür.
sağlanması ve siyasal baskı oluşturulması için
çıkarların örgütlenerek çoğulcu demokrasinin Bu kavramlar ışığında bu çalışmada seçim,
tesis edilmesi gelmektedir. Siyasal hayata referandum gibi geleneksel katılım araçlarının
etkin katılım yöntemlerinden ilki hiç kuşkusuz yanında yeni bir mecra olan sosyal medyanın,
özgür ve tarafsız bir ortamda yapılan özelde Twitter’ın, yeni bir katılım kanalı olarak
seçimlerdir. Ancak halkın söz söyleme hakkı siyaseti etkileyebileceği hususu üzerinde
modern demokrasilerde sadece seçimlerle durulacak ve esasen geleneksel kamusal
sınırlandırılmamış,
yönetim
sürecinin alan tanımları yanında yeni bir kamusal alan
tamamında sesini duyurabilmesi ve katılımın oluşturup oluşturmadığı tartışılacaktır.
sağlanması etkili ve işleyen bir demokrasi
için olmazsa olmaz bir şart olarak ortaya (2) Siyasal İletişim
konulmuştur.
Dünya tarihinin her döneminde siyasi liderler
Bu bağlamda üzerinde durulması gereken bir kendilerini toplumdaki kişi ve gruplara
başka kavram da “kamusal alan”dır. Modern anlatmak ve rakiplerinin karşısında destek
toplum kuramlarında, toplumun ortak yararını sağlamak için çaba harcamışlardır. Bu
belirlemeye ve gerçekleştirmeye yönelik bağlamda siyasal iletişimin siyasal aktivitenin
düşünce, söylem ve eylemlerin üretildiği ve kendisi kadar eski olduğu söylenebilir
geliştirildiği ortak toplumsal etkinlik alanına (Lilleker, 2013). Çok yakın bir döneme kadar
işaret etmek için kullanılan bu kavram, liderlerden halka –yukarıdan aşağıya doğru–
paradigmatik biçimine Alman felsefeci, tek yönlü bir biçimde seyreden bu iletişim
sosyolog ve siyaset bilimci Jürgen Habermas’ın medyanın da aracılık ettiği kanallar yoluyla
“Kamusallığın Yapısal Dönüşümü” kitabında halka iletilmiştir.
kavuşmuştur. “Kamusal alan”, en basite
indirgenmiş anlamıyla “toplumsal yaşamımız
19
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
Yukarıda demokrasinin tanımı yapılırken de
ifade edilmeye çalışıldığı gibi siyasi sistemlerin
demokratikleşmesi,
siyasal
aktivitelerin
kamusal alana yayılmasına ve siyasal iletişim
yapısının değişmesine neden olmuştur. Artık
sadece siyasi bir rol edinmek isteyen kişiler
değil sıradan insanlar da siyasetle ilgilenmeye
başlamış; öte yandan bilgiye erişimin
kolaylaşması ve eğitim seviyesinin artması ile
birlikte insanlar daha fazla siyasi katılıma ve
söz hakkına sahip olmak istemişlerdir. Başka
bir deyişle sadece seçimlerde oy kullanmak
yeterli olmamaktadır. Kişiler yönetimi
protesto etmek, bir başka ülkede yaşanan bir
insan hakkı ihlaline dikkat çekmek, hakları
olarak gördükleri bir düzenlemenin hayata
geçirilmesini sağlamak üzere organize
olmakta ve taleplerini geleneksel iletişim
yönünün aksine aşağıdan yukarıya doğru
iletmek istemektedirler. Bu da günümüz
siyasal iletişiminde farklı karmaşık modeller
oluşmasına yol açmaktadır.
Bu doğrultuda hayatın vazgeçilmez bir gereği
olan iletişim; kişinin sosyal çevrede sağlıklı ve
mutlu yaşam sürmesi yanında bir topluluğun
da toplumsal kanun ve kuralları sağlıklı
işletebilmesi için gereklidir. İletişimi açıklamak
için altı temel öğe kullanılır: Gönderici, alıcı,
mesaj, yanıt, geri bildirim ve mecra.
Özgür ansiklopedi Wikipedia; sosyal medyayı
tek yönlü bilgi paylaşımından, çift taraflı ve
eş zamanlı bilgi paylaşımına ulaşılmasını
sağlayan medya mecrası olarak tanımlıyor.
Andreas Kaplan ve Michael Haenlein’in
2010’daki tespitine göre sosyal medya; “Web
2.0 üzerinde ideolojik ve teknolojik içeriklerin,
yapılanmaların kullanıcı merkezli bir şekilde
üretilmesine ve geliştirilmesine izin veren
internet tabanlı uygulamaların bütününe”
denilmekte. Her iki tanımda da “etkileşimin”
öne çıktığını görmekteyiz.
Yazımıza konu olan popüler sosyal medya
mecrası Twitter ise, bir sosyal ağ ve mikroblog
sitesidir. Kullanıcılarına tweet (cıvıldama)
adı verilen en fazla 140 karakterlik metinler
yazma imkânı veren Twitter, çeşitli araçlarla
daha etkin kullanılabilen bir yeni nesil iletişim
aracıdır. Artık hemen hemen herkesin bildiği
kullanım amacı, popülaritesi, oranları, sayıları
gibi bilgileri tekrarlamak yerine konumuza
uygun olarak siyasal iletişime yaptığı etkileri
tartışmak gerekmektedir.
(3) Twitter ve Siyasal İletişim
Twitter mikro blog platformunun siyaset
alanında doğrudan etkisinin olduğu artık
bilimsel araştırmalar ile de tescillenmiş
Diğer beş öğeye karşın “iletişim mecraları”; durumdadır. Bu mecra; siyasal iletişim
insanlık iletişim tarihinin evrilmesine yol kampanyalarının parçası olmakla birlikte
açmaktadır. İletişim mecralarının matbaa geleneksel iletişim araçlarında olmayan
ile kitleselleşmesini, geleneksel medya “etkileşimli iletişime” olanak vermektedir. Bu
(gazete, radyo, televizyon, sinema vb.) ile anlamda Twitter’ın günümüz siyasal iletişimine
sosyalleşmesini yaşadık. Son on yılda ise üç temel alanda etki ettiği söylenebilir:
internet tabanlı Web 2.0 teknolojilerinin
gelişmesiyle “etkileşimi” yaşıyoruz. Web 2.0 (a) Fırsat Eşitliği
teknolojileri içinde bu “etkileşimi” yaşatan en
etkili uygulamalar ise sosyal medya mecraları Klasik anlamda demokrasi tanımı herkesin
oldu.
dillendirdiği şekilde; herkesin fikir ve
katılımının sağlanması ise Twitter bunun için
20
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
olağanüstü bir fırsat eşitliği sunmaktadır.
İÇİNDEKİLER
tweet’i ile en çok yeni içeriğin paylaşıldığı
sosyal medya platformudur. Bu mecraya katılım
Fakat bu fırsat eşitliğinin ilk şartı internete bazen metin, bazen video, bazen fotoğraf,
ulaşılabilirliktir; 15 Nisan 2014 tarihinde bazen sadece bir etiket (hashtag) aracılığıyla
etkisini genişletmeye çalışan ve dünyanın en olmakta ve bunlar yeni dijital siyasetin etkin
ücra köşesinden dahi kullanıcı kazanmayı protesto araçlarına dönüşmektedir. Eskiden
amaçlayan Google, güneş enerjisi ile çalışan bir ayaklanma veya devrim, bu konuda eğitim
insansız hava araçları üreticisi Titan almış bireylere, uluslararası desteğe ve
Aerospace’i satın aldı. Twitter ve Facebook’un belki de silahlara ihtiyaç duyan olaylar iken
da daha önce bu şirketi satın almak istediği günümüzde takipçi sayısı, paylaşılan içeriğin
belirtiliyordu. İnternetin olmadığı yerlere retweet sayısı, konuşulma oranları gibi dijital
interneti götürme yollarını arayan Google “hala iletişim faktörleri de artık toplumsal etki
erken safhasında ancak atmosferik uydular oluşturmaktadır.
interneti milyonlarca kişiye ulaştırmada, afet
yardımı ve ormansızlaştırma vb. çevresel Adaletsizliğe uğrayan vatandaş artık hiçbir
zararlar gibi sorunları çözmede yardımcı zaman yalnız kalmayacak, yaşadığı toplumdaki
olabilir” şeklinde bir açıklama yapmıştır. insanlara yorum yapma ve tepki gösterme
Google’ın bu hamlesi diğer şirketleri de olanağı sağlayan bu mecraları kullanarak
tetikleyecek ve yatırım yapmalarının önünü sessiz kalabalıkları yanında toplamayı ve bir
açacaktır. Dolayısıyla internete ulaşabilen güç olmayı başarabilecektir. Yakın geçmişte
insan için iletişime bir engel kalmayacaktır.
Arap Baharı, Occupy Wallstreet, Gezi Parkı gibi
eylemlerde görüldüğü gibi korku duvarı bir
İletişim teknolojileri öncesinde insanların kez aşıldıktan sonra bugüne kadar bir şekilde
siyasete katılımını etkileyen faktörlerden sesini çıkaramamış sessiz kitlelerin seslerini
olan yaş, cinsiyet, sosyo-ekonomik durum duyurmaları Twitter yoluyla mümkün
ve yaşam standartları gibi önkoşullar, sosyal olmuştur.
medyanın özelde Twitter’ın kullanılmasıyla
kısmen başka bir şekle evrilmiştir. Bu evrilme Görüldüğü üzere bağlantılığın ve çevrimiçi
sayesinde Twitter sosyal hayata katılımda olanakların artması, mobil iletişim ve
önkoşulsuz bir fırsat eşitliği sağlamaktadır. dolayısıyla
internetin
yaygınlaşmasıyla
Daha açık bir ifadeyle, bir internet bağlantısı dünyanın daha önce görmediği en aktif, sözünü
ve Twitter hesabıyla siyasetin de içinde olduğu esirgemeyen ve küreselleşmiş toplulukları
pek çok alana önkoşulsuz ulaşım mümkün karşımıza çıkaracak. Sadece eğitim, para,
olmaktadır.
statü gibi olanaklara sahip olan değil en
basit deyimle “çevrimiçi” olan herkesin söz
Twitter; başlaması, dâhil olması ve kullanması söyleyebileceği “fırsat eşitliğinin” olduğu bir
son derece kolay bir mecradır ve insanlar sürece evrilmede bu anlamda Twitter’ın ciddi
iletişim tarihinde olmadığı kadar sık çevrimiçi etkisi bulunmaktadır.
ortamlara katılmakta ve keyif almaktadırlar.
Dünya üzerinde Facebook’tan sonra ikinci en Özetle Twitter;
çok kullanılan mecra olan Twitter yaklaşık Katılım için (yaş, statü, cinsiyet, ekonomi vb.)
aylık 200 milyon aktif kullanıcısının 65 milyar önkoşulların olmaması,
21
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
Kolay katılım ve basit kullanım olanağı
vermesi,
Tüm ekosistemini ulaşılabilir, şeffaf ve aleni
olarak konumlandırması,
Söz söylemek isteyenlere “dinleyici” (takipçi)
bulabilmesi,
Aynı fikri, ideali paylaşan dağınık yapıları
birleştirebilmesi gibi hususları sağlayarak
“katılımcı demokrasinin” olmazsa olmaz şartı
“fırsat eşitliğine” ciddi katkıda bulunmaktadır.
(b) Organize Olma Gücü
İsviçreli yazar Alain de Botton kendisine
Twitter gibi sosyal medya araçlarını nasıl
değerlendirdiği
sorulduğunda
(Özgen,
2013) “sosyal değişimin içerdiği en büyük
problemin diğer insanların ne düşündüğünü,
akıllarında ne olduğunu, bizimle aynı şeyi
isteyip
istemediklerini,
kuşkularımızı
paylaşıp
paylaşmadıklarını
bilememek”
olduğunu ifade etmiştir. İşte sosyal değişimin
içerdiği bu problemlere ve sorulara doğru
cevapları bulabilen kitleler cesaretlenmekte
ve cesaretlenen gruplar da organize
olmaktadırlar.
insanın ne düşündüğünden habersiz kitleleri
birleştirme gücüne şahit olmamızı sağlamıştır.
Twitter üzerinden başlayan bu organize
protesto sonucunda 27 Mayıs 2013 tarihinde
1.8 milyon olan ülkemizdeki Twitter kullanıcı
sayısı 10 Haziran tarihine kadar 9.5 milyona
çıkmıştır. Bu olaylar süresince Türkiye’de
birçok kez en çok konuşulanlar listesine giren
#direngezi etiketine atılan yaklaşık sekiz
milyon mesajın bir milyonunun bir link, yedi
yüz bininin fotoğraf, otuz bininin video içerdiği
tespit edilmiştir.
Bu çığ gibi büyümenin nedenlerine
bakıldığında ilk gözle görünür neden
yukarıdaki
örnekte
görüldüğü
üzere
iletişim teknolojilerinin kimilerine risksiz
katılım ve aktivizmin ödüllerini fazla efor
sarf etmeden toplama olanağı sağlamakta
olmasıdır. Güvenli bir uzaklıktan hükümet
aleyhindeki bir sloganı retweetlemek, polisin
orantısız şiddetini gösteren bir videoyu
paylaşmak, risksiz ve oldukça kolaydır.
Harekete doğrudan katılmayan kişilere bir
şeyler yapma duygusunu hissettiren, katkıda
bulunma ve değerli hissetme olanağı sunan
bu dijital iletişim mecrası organize olmayı
Eski toplumsal hareketler 19. yy. sonlarında kolaylaştırmaktadır. Bu risksiz, bir bakıma
işçi hareketleri ile başlayan ve siyasal sanal cesaret olanağı iletişimin şeklini de
iktidarı hedef alan ekonomik çıkar yörüngeli belirlemektedir. Organize olmuş kitle, gerçek
hareketlerdir. Yeni toplumsal hareketler olsun veya olmasın kendilerini izleyen bir kitle
ise 1970’li yıllarda ortaya çıkan ekonomik olduğu inancıyla yaptıkları iletişime güven
isteklerden ziyade bireysellik, azınlık hareketi, duymaktadırlar. Böylece bir organizasyon
feminist hareketi, nükleer karşıtı hareketler çevrimiçi desteğin değerini abartabilmektedir
gibi çevrecilik ile hak ve özgürlükleri ön plana ve sanal dünyadan aldığı cesaret ve destekle
çıkaran hareketlerdir. Yeni dijital iletişimde olgunlaşmamış ya da hedefi yanlış seçilmiş
bu hareketler aynı mecra üzerinde hem kampanyalara başlayabilir yahut desteğin
organize olmakta hem de aynı anda harekete sayısal olarak az olması nedeniyle doğru bir
geçmektedirler.
hedefe yönelmekten vazgeçebilir. Başka bir
deyişle nicelik niteliğin önüne geçebilir.
27 Mayıs 2013 tarihinde Gezi Parkı duvarlarının
yıkılması ve ağaçlarının sökülmesiyle başlayan Tam da bu noktada güncel bir örnekle
olaylar benzer düşünen fakat yanındaki organize olma gücünü çarpıcı bir biçimde
22
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
inceleyebiliriz. “Bir ordunun ilerlemesi eskiden
savaş davullarıyla duyurulurdu, şimdi tweet
atışlarıyla duyuruluyor” diyen J. M. Berger;
IŞİD’in Twitter ve sosyal medya stratejilerini
analiz ettiği “The Atlantic” isimli makalesine
bu cümlelerle başlıyor. IŞİD örgütünün dijital
iletişimi etkin bir biçimde Twitter hesabından
yapılıyor. Örgüt; zaferlerini ve katliamlarını
internetten fotoğraflarla ve videolarla an be
an paylaşıyor. Örgütün hem yeni üyeler hem
de bağış kazanmak için aktif olarak kullandığı
Twitter hesabını en etkin şekilde kullanan
örgütlerden biri olduğu kabul ediliyor (Berger,
2014).
İÇİNDEKİLER
Twitter kullanımıyla buluşan organize kitleler,
dünyadaki devrimler ve kampanyalarla ilgili
bir devrim destekçiliği kültürünün oluşmasını
da getirecektir. Bu kültürün kimisi yararlı,
kimisi itici hatta tehlikeli olan amaçlara geniş
bir destekçi bulabilecektir. Twitter benzer
düşünce gruplarının bir araya gelerek hızlı
organize olmalarını sağlar. Retweet, favori,
mention, etiket gibi özelliklerle bu destek çığ
etkisi yaratabilmektedir.
Ayrıca geleneksel güç için çok çaba, emek ve
mücadele gerekmektedir. Çeşitli dernek, birlik,
cemaat bağlantıları, kan veya toprak ilişkileri
üzerinden güç sahibi olunabilirken bu yeni
IŞİD’in Arapça dilinde yayın yapan bir iletişim mecraları bunlara ihtiyaç duymadan
Twitter uygulaması geçtiğimiz Nisan ayında tek kişilik güç olanağını insana sunmaktadır.
kullanıma açılmış. Ve geçtiğimiz günlerde, Son zamanlarda bu tek kişilik gücün büyüsü
örgütün agresif ilerlemesiyle birlikte atılan “fenomen” olarak ta adlandırılmaktadır.
tweet sayısı bir günde 40.000’e çıkarak rekor Bu fenomenler kitleleri organize etmede,
kırmıştır. IŞİD’in bir diğer Twitter stratejisi ise yönlendirmede adeta bir yayın organı gibi
etiket kullanımına dayanıyor. Grup, Twitter’da etkili olabilmektedir.
binlerce destekçisinin aynı etiketi günün
belirli saatlerinde tweet’lemesini istiyor. Özetle Twitter; organize olmanın gücüyle;
Trend haline gelen tweet, IŞİD’in mesajını Dijital
iletişimle
düşüncelerin
hızlı
güçlendiriyor ve daha da önemlisi, Suriye’den ve filtresiz yayılması “yanındaki ve
El Nusra gibi ana rakiplerine karşı üstünlük karşındaki” farkındalığını arttırmakta ve
elde etmesini sağlıyor. Berger’in Şubat’ta benzer düşüncelerin pozisyon almalarını
incelediği verilere göre, IŞİD’in etiketleri günde sağlamaktadır.
100.000 kez tweet’lenirken, El Nusra’nınki Kitleler yanında bireylere de “tek kişilik güç”
2.500 ve 5.000 aralığında kalmış. Örgütün haline gelme olanağı sağlamakta ve ciddi
etiketleri tıpkı kurumsal bir şirket gibi kendi sayıdaki takipçilerini organize etme gücü
marka konsepti için de kullandığını belirtiyor vermektedir.
Berger. Bu senenin başında örgüt ismini IŞİD,
Boko
Haram
vb.
marjinal
değiştirmeyi düşünen IŞİD, etiketlerle bu organizasyonların bile para, eleman ve
hususu takipçilerine danışmış ve aktivistlerin kaos stratejilerine taraftar bulmaları için
IŞİD liderine isim değiştirmeme çağrısı, grup başvurdukları bir organizasyon aracıdır.
içinde bölücü ve şiddetli tartışmalara neden Gerçek zamanlı iletişim olanağı İngilizce
olmuş. Bunun sonucunda da isim değiştirilme konuşan bir Brezilyalı aktivist ile Arapça
fikrinden vazgeçilmiştir.
konuşan Fas’lı başka bir aktivistin iletişim
kurmasını sağlamaktadır.
Risksiz katılım olanağı ile fazla efor
23
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
harcamadan düşüncelerini iletme olanağı
vermektedir.
(c) İzleme ve Veri Gücü
Twitter’ın katılımcı demokrasi açısından
sosyal medya izleme aracı (monitoring tool)
olarak da kullanılması, siyasal kampanyaların
Twitter’ı kullanarak izleme yapması ve aldığı
veriler ile kampanya stratejilerine yön vermesi
başarı şansını arttırmaktadır. 140 karakterlik
bu mecranın kalbi “anahtar kelimeler”dir.
Günden güne oluşan veri tabanındaki
içeriklerin takibi, analizi, raporlaması anahtar
kelimeler üzerinden yapılmaktadır. İstenilen
zaman aralığında, lokasyon bazlı hatta gelişmiş
semantik yazılımlarla duygu analizlerinin
(olumlu-olumsuz- nötr) bile yapılmasına
imkan veren bu gözlemleme/izleme gücü
iletişimde fark yaratmaktadır.
Verilen mesajların öncesinde ve sonrasında
kamuoyunu ölçümlemek siyaset için bulunmaz
bir fırsattır. Takipçi sayıları, yazılan içeriğin
retweet sayısı, mentionlama gibi rakamsal
somut çıktılar hedef kitle iletişimi için
kullanılabilir ve iletişim stratejileri bu veriler
ışığında daha doğru bir biçimde belirlenebilir.
Ayrıca Twitter içeriğine verilen olumlu/
olumsuz yanıtlar, retweetler, favoriler, alıntılar
gibi rakamsal veriler stratejiye bir geri
bildirimdir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi 15 Nisan
2011 tarihinde “Sizin renginiz hangisi?”
kampanyasıyla şehre alınacak 172 otobüs için
4 farklı renk alternatifi sunarak vatandaşlara
otobüslerin rengini oylama ile belirleme
imkânı sunmuştur. Yapılan oylama sonucunda
“erguvan” rengi İstanbul’un yeni otobüslerinin
rengi olarak belirlenmiştir. Vatandaşın
kamusal alandaki bir konu ile alakalı görüşü
alınmış ve idari sürece ilişkin fikirlerin
24
belirtilmesi yoluyla katılımı sağlanmıştır.
Amerika’da ise kamusal alana katılım, bu
sembolik örnekten öte bir dijital yol haritasına
dönüşmüş ve bizzat ABD Başkanının
imzalayarak kamuoyuyla paylaştığı bir
“Dijital Yol Haritası” ile daha etkin bir biçimde
sağlanmaktadır. Bu dijital yol haritasında tüm
kamu kurumlarının Twitter hesabı açması ve
etkin bir biçimde kullanması öngörülmektedir.
Böylece her bir kurum yaptığı yahut yapmadığı
hizmetlere ilişkin olarak hizmetin alıcısı
konumunda olan vatandaşlarla doğrudan
iletişime geçerek bilgi alışverişinde bulunma,
hizmete ilişkin öneri, şikâyet veya beğeni
gibi geri bildirimleri ilk ağızdan öğrenme
imkânına sahip olacaktır. Bu da hiç şüphesiz
vatandaşların yönetime katılımını sağlamakla
birlikte hizmetlerin kalitesini arttıracak ve
vatandaşların yönetime karşı daha olumlu
tavır sergilemelerine yol açacaktır. Benzer
biçimde Fransa Dışişleri Bakanlığı’nın kurduğu
“Twitter Board” projesi de iyi bir örnek
teşkil etmektedir. “Erişilebilir Dış Politika”
parolasıyla tüm konsoloslarına yerel dillerde
yayın yapan Twitter hesabı açan Bakanlık
bu hesapların koordinasyonu için de bir site
açmıştır. Buna göre uluslararası konularda hem
ulusal hem de yerel olarak takınılacak duruşu
ve tavrı tek elden organize eden koordinasyon
sitesi, Twitter’da girilecek içeriği etiketler
aracılığıyla belirlemektedir. Böylece etikete
olan ilgi birbirilerini tetikleyerek artmaktadır.
Bakanlıkta kimin hangi konuda ne söylediği,
kimler tarafından retweet edildiği, toplam
tweet ve retweet sayıları gibi veriler çevrimiçi
toplanmaktadır.
Twitter özellikle kamusal alanda vatandaşın
katılımını sağlamak için etkili bir mecra
olmasının yanında bize verdiği istatistikî
veriler, tepki ölçme, geri bildirim olanakları
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
İÇİNDEKİLER
ile izleme ve raporlama yapılabilecek deneysel
bir iletişim mecrasıdır.
motivasyonlarını ve amaçlarını ele alarak
kolay şekilde politik içeriğe dönüştürülmesine
imkan sağlayacak bir mecra niteliğindedir.
Sonuç: Ekosistemi Anlamak
Çok yakın geçmişte yaşanan “Arap Baharı”
sürecinin hikâyesi hepimizce malum. Bağlantılı
Matbaanın yaygınlaşması yüzyıllar, görsel ve çevrimiçi olmanın neler getirdiğini, birikmiş
ve işitsel medyanın büyük kitlelere ulaşması mağduriyetlerin nasıl patlama yapabildiğini,
50 yıl sürmüşken, sosyal medyanın 5 yıl sorunların ifadesinde statü duvarlarının yok
içinde kullanımının tüm dünyada artmasının oluşunu beraber izledik.
nedenini sorgulayan iletişim bilimci Lilleker;
“eylem, güdü ve katılım” perspektifinden İletişim
teknolojileri
yeni
mecraların
aşağıdaki sonuçlara ulaşmıştır.
önünü açtıkça, ifade özgürlüğüne daha çok
alan sağladıkça fırsat eşitliğinin, organize
olma gücünün, ölçümlenebilir sosyal etki
Katılım
Eylem
Güdü / Ödül
ve tepkilerin ortaya çıkarabileceği daha
Seviyesi
yeni hikâyeler göreceğimize kesin gözüyle
Yalnız
bakılabilir.
Dâhil Olma /
Olmadığını
Katılma
Görüş Sunma
Görüş Alışverişi
Ortak Görev
ve Hedefler
Belirleme
Topluluk
Oluşturma
Yetkilendirme
Bilme / Bilgi
edinme
Toplumsal
Onaylama:
Tanınma /
İrtibatlar
Kazanma
Bir Ses Bulma:
Dinlenilmek
Arzusu / Pasif
Katkılar
Paylaşılan
Tutkular /
Paylaşılan
Değerler
Ortak Karar
Alma /
Etkileşim
Ahlaki
Yükümlülük /
Ait Olma
Bir Şeyleri
Değiştirme
Güdüsü
Aktif Katkı
Yakın Topluluk
Bağları /
Bilginin
Paylaşılması
/ Güven
Oluşturulması
Tablo: Dijital Siyasete Katılmayı Sağlayan
Motivasyonlar (Lilleker, 284)
Bu tabloda da görüleceği üzere Twitter; katılma,
görüş sunma, görüş alışverişinde bulunma
gibi eylemlerde bulunan katılımcıların
Siyasetin vatandaşa çözüm üreten bir kurum
olduğunu, olmasını gerektiğini biliyoruz. Bu
bağlamda yaşadığımız çağın da iklimine uygun
olarak tüm iletişim metotlarının kullanılması
ve
vatandaşın
sözünün
dinlenmesi
gerekmektedir. Vatandaş tüm toplumsal
hareketlerin başlangıç sebebinde olduğu gibi
“dinlenilmek” istemektedir. Yaşadığı çevrede,
iş yerinde, sokakta kendini direkt ilgilendiren
tüm kararlarda fikrinin alınmasını talep
etmektedir. Sosyal medya, özelde Twitter, bu
“fikir alma” sürecinin çok geniş kesimlerin
katılımıyla sağlanabileceği bir platform
olduğunu son gelişmelerde iyice ortak
çıkarmıştır. Tüm kurumların bu interaktif
iletişimi mutlaka kullanması; katılma, görüş
sunma, görüş alışverişi, ortak görev ve hedef
belirleme, topluluk oluşturma eylemlerinin
yapılmasını sağlayacaktır.
Sonuç olarak önümüzde fırsat gibi duran ama
kaosu da barındıran insanlık tarihinin en
etkili ve heyecan veren dönemini yaşıyoruz.
Bu değişim, daha kişisel ve katılımcı
25
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
bir tavırla gücünü kısmen ellerimizdeki
cihazlardan almakta. Bu sonuçlar ışığında
tüm kurumlarımızın internet ekosistemini
ve ruhunu anlamaya çalışması, dijital yol
haritası&stratejiler üretmesi gerekmektedir. Bu
“dijital siyaset” stratejileri; bireylerin kamusal
alandaki sorunlarının çözümüne katkı yapacak,
dolayısıyla katılımcı demokrasi rüyasının
gerçeğe dönüşmesini sağlayabilecektir.
Kaynakça
Berger, J. M. ( 2014, Haziran). How ISIS
Games Twitter? Erişim tarihi: 21.06.2014,
http://www.theatlantic.com/international/
archive/2014/06/isis-iraq-twitter-socialmedia-strategy/372856/?_ga=1.234954305.1
37107012.1395394742
Büyükaslan, A. ve Kırık, A. (2013). “Sosyalleşen
Birey” Sosyal Medya Araştırmaları 1. Konya:
Çizgi Kitabevi.
Erdoğan, M. (1997). Anayasal Demokrasi
(Anayasa Hukukuna Giriş). (2. Bası). Ankara:
Siyasal Kitabevi.
Göze, A. (2011). Siyasal Düşünceler ve
Yönetimler. (13. Bası). İstanbul: Beta.
Heywood, A. (1997). Politics. Basingstoke:
Macmillan.
Lilleker, D. G. (2013). Siyasal İletişim Temel
Kavramlar. İstanbul: Kaknüs.
Özgen, A. S. (2013). Alain de Botton’un Sloganı:
Politikada Cesaret Muhalefeti Anlamaktır”,
Tempo dergisi, sayı: 54, ss. 88–91
Schmidt, E. ve Cohen, J. (2014). Yeni Dijital
Çağ-İnsanların, Ulusların ve İş Dünyasının
Geleceğini Yeni Baştan Şekillendirmek.
İstanbul: Optimist.
26
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
İÇİNDEKİLER
BİR DIŞİŞLERİ BAKANI PORTRESİ: TEVFİK RÜŞTÜ ARAS
Caner ARABACI, Doç. Dr.
Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi
Tanzimat sonrasında bu milletin en önemli
sorunu, okumuş, aydın olması gereken
kesimdir, denilebilir. Bunlar, diplomalı, eli
kalem tutan, yönetimi yönlendiren zümre
oldukları için sorun daha da büyümüştür.
Aydın kesim, Hıristiyan Medeniyeti tarafından
ya devşirilmiş veya cezbedilmiş olduğu için
yol gösterici, sorun çözücü olacak yerde,
doğrudan sorunların kaynağı, sorun üretici
hale gelmiştir. Çünkü onlar, aydın olmayı,
Avrupa’dan ideoloji ithal etme sanan, ama
asla ülkede yerli bir şey üretmeyen, bilimsel
düşünce geliştirmeyen, ülke kaynaklarını, batı
hayat tarzı ve üretimini ithal için harcayan,
yaratıklardır. Bu durum, millet için esaretten
daha zorlu sonuçlar getirmiştir. Çünkü kültür
ve medeniyet değerlerinde parçalanma, iç
çatışmayla, kalkınma ve gelişmeye harcanacak
gücün boşa gitmesi sağlanmıştır. Batıdan
kurum, kıyafet, müzik, sanat vb. alarak
yükselme gibi bir yanlış, devşirilmiş veya
yönlendirilmiş aydın zümre tarafından
iki asırdır önce telkin edilmiş, ardından
dayatılmıştır. Sarık yerine fes, fes yerine şapka
giymenin, kadın kıyafetini batılı kadınlar haline
getirip, Avrupa’dan kanun almanın ilerleme
ile ilgisinin olamayacağını anlamamız için iki
asırlık zamanı boşa harcamamız gerekmiştir.
Bilimsel düşünceyi geliştirme, kendi bilim
ve teknolojimizi üretme gibi bir ana hedef
unutulduğu için, suçlamaların bulandırdığı
fırtınalı bir ortam, şapka, çarşaf, kıl-kıcırın
savrulduğu bir anafor oluşmuştur. Böylece,
sağlıklı düşünme, sonuçlarla-savunulanların
neler getirdiğini ölçme, yanlışta ısrar yerine,
doğru olana yönelme gibi bir zemin aranır
olmuştur. Vücuda göre baş konumunda
olması gereken aydın zümrenin, kaba tabirle
mandacı, ipin ucunu meylettiği ülkenin eline
veren bir teslimiyetçiliğin içinde olması, millî
fedakârlıkların da heba edilmesini sağlamıştır.
Balkan, Birinci Dünya, İstiklâl Harpleri gibi
herbiri ayrıca afet durumunda olan gelişmeler
ardından, bağımsızlığını kazandığını ilan eden
ülkenin, doksan bir yıldır uğraştığı işler, hedef
alınan ilerleme-gelişme konusunda elde ettiği
başarılar nelerdir? Diyelim ki kendi uçağını,
otomobilini, tankını-topunu yapma niçin
hâlâ amaç durumundadır? Kendi yazılımını,
bilişim alanındaki varlığını geliştirme, neden
hâlâ idealdir? Bunların doksan bir yıldır elde
edilmesi gerekmez miydi?
Bu soruların muhatabı elbette, okumuş
zümredir. Genç Osmanlılar, Jön Türkler
içinden Hıristiyan Medeniyetinin devşirdikleri
ve yönlendirdikleri, ancak sömürgecilerin,
ülke içinde beşinci kolları derekesinde faaliyet
gösterebilmişlerdir. Çabaları da geleneksel
yapıyı çözme, millî kültürü eritme, medeniyet
değerlerini, batılı değerler doğrultusunda
dönüştürme olmuştur. Özlenen gelişmenin
yerini ise, ideolojik kutuplaşmalar, çatışmalar,
bölücülük; ülke kültür, tarih aleyhtarlığına
özenti almıştır. Bu aydın gruplar içinde
anılmayan “kripto” denilebilecek bir zümre
vardır ki, devir devir bilinçli beyin zümresi
işlevini görür. Osmanlı devrindeki Gabriel
27
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
Noradunkyan, Moiz Cohen, Haim Naum
türü tiplere göre bunlar, çok daha içten
çürütücü, sinsi, maskeli ve etkindirler. Çok
uluslu, çok kimlikli yapılarda, zaman zaman
“Munis Tekin Alp” adını bile alsa; Türkiye’de
“Türkçü”, Siyonist Kongrede Selânik delegesi
ve Türk düşmanı olmak normaldir. Balkan
Harbi yıllarının Ermeni kökenli, kimliğini hiç
gizlememiş bir Osmanlı Hariciye Nazırına
denecek çok şey gözükmemektedir. Hıristiyan,
bölücü yönelişi, onu Türkiye’den giden Lozan
heyetine karşı protesto gösterisinin başına
getirebilmiştir. Heyet içindeki Haim Naum
tipi de bu noktada mazur karşılanabilir. Moiz
Cohen’le benzer yolun yolcusu olmuşlardır.
Sorun 1910’lu yıllarda Türkçülük, Turancılık
yazıları yazan Tekin Alp’in, 1936’da Kemalizm
kitabını yazarak, bir sistem ideoloğu,
toplumu yönlendiren kalem konumuna
gelebilmesindedir. Türkiye’nin bu anlamda
“kripto” kalem sahipleri ve yöneticileri,
sahiplendikleri mevkilerin gücünü kullanarak
ülke kaderinde etkili olmuşlardır.
sitesinde verilen bilgilere göre gitmek. Beylik
bilgi, “mirî malı” değil midir?
Tevfik Rüştü, Hasan Rüştü Beyin oğlu olarak
1883’de Çanakkale’de doğar. Okul-yetişme
dönemi, Anadolu çocuklarına hiç benzemez.
İlköğrenimini İzmir’de, liseyi Üsküp’te görür.
İstanbul’da Numune-i Terakki Mektebine
girip, oradan birincilikle mezun olur. Beyrut’ta
Fransız Laik Mektebine devam ederek, Beyrut
Tıbbiye Mektebinden mezun olur. Fransız
okulunu bitirdiği için Fransızcası iyidir. Jön
Türk ekibinin genel tutumu onda da görülür.
Yetiştiği mesleğin icrasından çok, siyasi
hayatıyla öne çıkar. Bir süre İzmir’de Sedat
ve İttihat gazeteleri başyazarlığını yapar.
İzmir, Selânik arasındaki görevli dolaşımının,
önceleri gizli olan İttihat ve Terakki ile ilişkili
olduğunu belirtmeye gerek yoktur.
Tevfik Rüştü, 1908–1909 arası, İzmir Gureba
hastanesinde doğum doktoru, 1909–1911
arası Selanik Vilayeti Sıhhiye Müfettişliği’nde
görevlidir. Ardından, Genel Sıhhiye Müfettişliği,
Cumhuriyet tarihinin en uzun süreli dışişleri 10 Aralık 1912 tarihine kadar Hıfzısıhha
bakanlarından biri olan Tevfik Rüştü, bu Emrazı Sariye Encümeni azalığı, 10 Ocak
anlamda önemli bir şahsiyettir. Osmanlı son 1912’de Meclisi Umuru Tıbbiye-i Mülkiye ve
devri siyasetinin, Cumhuriyet devri kuruluş Sıhhiye-i Umumiye azası olur.
dönemi siyasetinin önde gelen aktörlerinden
olmuştur. Eğitimi, kalemi, işgal ettiği mevkileri Tevfik Rüştü, Başbakan Talat Paşa ile birlikte,
itibariyle kimdir Tevfik Rüştü? Hiçbir şey İttihat Terakki yönetiminin çok önemli bir
olmasa bile Mart 1925’ten 11 Kasım 1938’e sosyal olayına imza atar. Olay, Selanikli dönme
kadar kesintisiz Türkiye Cumhuriyeti’nin biri olan Sabiha ile yine aynı şehirden dönme
Dışişleri Bakanlığı’nı yönetmesi bile üzerinde olmayan Mehmet Zekeriya’nın evliliğidir.
durmayı gerektirir.
Tevfik Rüştü Sabiha’nın (Sertel), Talat Paşa
Zekeriya’nın (Sertel) şahidi olur. İkili, devlet
Portre çizgilerini, en iyisi eğitiminden töreni ile İstanbul’da evlendirilir.
başlayarak vefat tarihine kadar kağıt üzerine
nakşetmek… Ancak o zaman ana hatlar 1917’ye kadar sağlık kuruluşlarında çalışmaya
anlaşılır, bilinmeyen gölgede kalan kısımlar devam eder. 28 Haziran 1917’den 28 Haziran
sezilebilir.
1918’e kadar Yüzbaşılık Rütbesi ile I. Ordu
Hıfzıssıhha Müşavirliği yapar. Sonra Yüksek
En iyisi, kendi kitabından ve Dışişleri Bakanlığı Sağlık Meclisi üyeliğinde bulunur. Aras,
28
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
1920’de İstanbul’dan Eskişehir’e geçerek
Kuva-yı Milliye’ye katılır. 1920’den 10 Ağustos
1923 tarihine kadar Menteşe Milletvekili
olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görev
yapar. Millî Mücadele döneminde bir hayli faal
bir milletvekilidir. Atatürk’ün Dış Politikası
adlı kitabının sonuna alınan “Özyaşam
Öyküsü” kısmında anlatıldığına göre, 32’si gizli
oturumlarda olmak üzere meclis kürsüsünde
130 konuşma yapmıştır. Bu konuşmalarından
bazıları İstiklâl Mahkemeleri’nin kabulü ile
ilgilidir. İstiklâl Mahkemelerinin yasalaşmasını
şiddetle isteyenlerden birisi odur.
Bu arada, Rusya’nın iç durumunu, Bolşeviklik
uygulamasını yerinde incelemek üzere
Rusya’ya gönderilir. Atatürk’ün emri ile
kurulan Türkiye Komünist Partisi’nin
kurucuları arasında yer alır. İstiklâl Harbi
döneminde hizmetlerinden dolayı kendisine,
Kırmızı-Yeşil İstiklal Madalyası verilir.
İÇİNDEKİLER
evlatlarına boğdurmayacak… Buna
edeceklerin de hakkından gelecektir”.
cüret
6 Kasım 1923’de, vekâleten yürüttüğü
yerde Sağlık Bakanıdır. 29 Ağustos 1923’de
Türkiye Yunanistan Mübadele Komisyonu
Başkanı, 4 Mart 1925’de Dışişleri Bakanı olur.
Dışişleri Bakanlığı’ndaki önemli işlerinden
birisi İngiltere ile Türkiye arasındaki
Irak sınırının çizilmesidir. Bu anlaşmanın
yapıldığı 5 Haziran 1926 tarihindeki Meclis
konuşması ünlüdür. Orada, “Irak’a (İngiltere)
bir jest olarak bin kilometrekarelik bir
alanın verildiğini” belirtir. 1926’da Irak’ın,
Büyük Britanya olduğunu belirtmeye gerek
yoktur. Misak-ı Millî’nin henüz unutulmadığı,
Musul’a sahip olma davasının güdüldüğü bir
devirde, İngilizlere büyük bir vatan toprağının
“jest” olarak verilmesinin anlamı, yeterince
tartışılmış değildir. Ama on yıl sonra, Tevfik
Rüştü Montreux Konferansı’ndan memlekete
döner. Görüşlerim kitabının ön sözünde,
okuyucularına “içimi dökmek” istiyorum diye
anlattığı hatırası, Tevfik Rüştü’nün 1925’ten
11 Kasım 1938’e kadar değişmeksizin on üç
yıl süren Dışişleri Bakanlığının bu kadar uzun
sürmesinin sebebi hikmetini izah etmektedir.
Anlatımı şöyledir: “Döndüğüm gün Florya
Köşkünde ziyaretine koştuğum Atatürk, öğle
yemeğine alıkoymuş ve yemek sırasında
iltifatlı sözlerini şu cümle ile bitirmişti: ‘Tevfik
Rüştü, yeni yeni muvaffakiyetler için acele
etme. Kıskançlıktan kafanı koparacaklar ama
ben hayatta oldukça hiçbir şeyden endişe
etme!” demiştir. Yalnız Tevfik Rüştü, kimlerin
“kafasını koparmak” istediğini açıklamaz.
Sadece, bakanlığının bir yılı hariç, ekseriyetini
aynı kabinede başbakan-bakan olarak birlikte
geçirdiği İnönü ile görüş ayrılıklarının
olduğunu belirtir.
Bu arada, Rıza Nur’un Lozan günlerinde
uzun süre, Sıhhat ve İçtimai Muavenet
Vekilliğine vekâlet eder. 1923 yılı, Lozan’la
birlikte medeniyet değiştirme tartışmalarının
keskin yaşandığı bir sürecin öncüsüdür.
Tevfik Rüştü, Hıristiyanlığın kabul edilmesi
gerektiğini Karabekir’in de bulunduğu bir
toplantıda savunur. Esat Mahmut (Bozkurt),
Fethi Bey’in (Okyar) de destek çıktığı teklife;
Kâzım Karabekir’in, hatıralarında (Paşaların
Kavgası) aktardığı tepkisi sert olur: “Türk
milleti ne Hıristiyan olur, ne de dinsiz kalır.
Hakikat budur… Bir milletin asırlardan
beri, en mukaddes duygularını bir hamlede
atabileceğine inanışınız objektif bir görüş
değil, hayalinizdir. Böyle bir harekete cüret,
memlekette kanlı bir istibdat ile başlar
ve İstiklal Harbinin birliğini de birbirine
katar. Nasıl bitebileceğini de söyleyebilirim.
Düşmanlarından kanı pahasına İstiklalini Mustafa Kemal’in vefatından bir gün sonra,
kurtaran Türk milleti, hürriyetini kendi Cumhurbaşkanı seçilen İnönü döneminde,
29
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
11 Kasım 1938’de Bakanlar Kurulu dışında
bırakılmıştır. Değişmez dışişleri bakanlığından
ayrılması yetmez, Londra’ya Büyükelçi atanır.
Kendisi bunu, Türkiye’den uzaklaştırma olarak
değerlendirir.
Sonradan yazdığı makalelerinde, bakanlık
dönemindeki dışişleri politikasının temel
taşlarını ele veren bilgiler aktarmıştır.
İngilizlerle ilgili düşünce ve uygulamayı şöyle
formülleştirir: “İngilizlerle aramızda Birinci
Cihan Harbi’nden kalan ihtilafları geniş bir
zihniyetle hareket ederek vaktinde tasfiye
etmeyi bildik ve daha ileri giderek ittifaka
vardık” (Aras, 2003, 36). Tevfik Rüştü’nün,
“geniş zihniyeti” içine, aradaki anlaşmazlıkları
giderme adına “tasfiye” ile birlikte nelerin
girdiğini çok sorgulamaya gerek var
mıdır? Diyelim ki, 1908 kalkışmasında Jön
Türklerin sivil kanadından İngiltere isteğinin,
Halifeliğin kaldırılması olduğunu, o dönemki
ileri gelenlerinden Rıza Tevfik, çok sonra
açıklamıştır. Geriden, medeniyet değiştirme
çizgisinde, hangi zorunlu kültür değişimlerinin
dayatma ile geldiği bellidir. Fakat bütün
dayanışma faaliyetinin ardından İngilizler, söz
verdikleri uçak fabrikası kurma gibi teknoloji
ithalini bir kalemde çizerler. Bu tek örnek
bile düşünülse, İngiliz ittifakının tek yönlü bir
aşk, tek taraflı bir benzeşme çabası tarzında
seyrettiği belirtilebilir.
cevap istemediği şu soruyu sorar: “TürkiyeRusya dostluğu esası haricinde, bulunduğumuz
mıntıkada emniyet kurmanın daha iyi ve
sağlam başka bir yolu var mıdır?” (Aras,
2003, 40–41). Onun İngiliz eksenli, Rus dostu
politikasının içinde, İslâm âlemi ile yakın ilişki
asla bulunmaz, Türk dünyası yer almaz.
Londra, dünya siyasetinin döndüğü bir yerdir.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Savunma
Bakanlığından aldığı bir telgrafla, “Türkiye’de
bir uçak fabrikası kurulması için gerekli
teşebbüste” bulunması istenilir. Emrine,
miktarını belirtmediği, ama cinsini “milyon”
olarak belirttiği bir külliyetli para tahsis
edilmiştir. Emir üzerine derhal, “İngiltere Harp
Sanayii Bakanı Lord Beaverbrook’a” müracaat
eder. İngiliz bakan, çok iyi karşılar. “İngiltere
için yapılmakta olan yeni uçak fabrikaları
gibi bir fabrikanın, Türkiye’de kurulması için
çalışacağını vaat” eder. “Ve bunu, mümkün olan
süratle tahakkuk ettirebileceğini” söyler. “Bu
iyi haberi” Aras, Savunma Bakanlığına yazar.
Aldığı cevap, Türkiye’de, uçak fabrikası kurmayı
kabul eden fabrikanın müdürünün, tafsilatıyla
görüşülmek üzere Ankara’ya gönderilmesini”
istemektedir. Bu gerçekleştirilmesi mümkün
olan arzuyu Aras, Lord Beaverbrook’a iletir.
İngiliz bakanın cevabı, bu sırada “hiçbir fabrika
müdürünü değil, hiçbir uzmanımı buradan
ayıramam” olur. Lord’un cevabıyla, “mesele de
böylece kapanmış”tır (Aras, 2003, 175–176).
Tevfik Rüştü’nün dış politika düsturlarından Aynı yerde Tevfik Rüştü, yerli müteşebbis,
birisi, Rusya ile yakın ilişkidir. Birçok yazısında Nuri Demirağ’ın fabrikasından, ürettiği uçak
bunu vurgular. Ama “Daha Açık Söyleyeceğim” modellerinden, açtığı Gök Okulları ve pilot
başlıklı yazısında gerçekten “açık” söyler. yetiştirme çabalarından hiç bahsetmez.
Türk-Rus dostluğunu savunur, Millî Mücadele Yerli teşebbüsün, “nisyana” gömülmesi, batı
yıllarındaki dostluğa dönülmesini ister. dünyasını ayağa kaldıran müteşebbis ruhun,
“Türkiye Sovyetlerle beraber oldukça dünyada bizde ezilmesine seyirci kalmak evladır
neler olursa olsun iki memleketin kapladığı çünkü…
bölgede ve civarında sükûn ve huzuru, hele
bu harpten sonra, kimse bozamaz” der. Bu Tevfik Rüştü’nün Londra elçiliği, 1942 Şubat
hükmünü perçinlemek üzere, okuyucusuna, ayında emekliye ayrılınca son bulmuştur.
30
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
Bundan sonra, gücü kalemine verir. Emeklilik
döneminde yazdıklarının içinde belki en
önemlisi, “Oniki Ada” başlıklı, 25 Temmuz 1945
tarihli Tan gazetesinde yayımladığı makalesidir.
Millî Mücadele döneminde milletvekili,
Lozan sürecinde bakan vekili, sonraları 1938
sonuna kadar hep bakan, üstelik dışişleri
bakanı olarak 12 Ada hakkındaki gelişmeleri
en iyi bilmek durumundadır. Bu adalarda
işgalci durumunda olan İtalya ve Almanya’nın
çekilmesinden sonra, yönetimde İngiltere
etkin hale gelmiştir. Henüz Türkiye’nin seyri
önünde adalar Yunanistan’a teslim edilmiş
değildir. Anlaşmalar yapılmamıştır. Haklı
olarak belirsizlik, yani tartışma devresi
yaşanmaktadır. İnönü yönetiminin dilini
yuttuğu bu dönemde Tevfik Rüştü, belki en
önemli yazısını yazar. Ama istediği, adaların
gerçek sahibine iadesi değildir. Adalar için yeni
bir yönetim şeklinin kurulması, bu yönetim
şeklinin de “Adalar ahalisinin idarelerini,
kendilerinin kurmaları” şeklindedir. Yani
otonom bir yönetim kurulmalı, bu yönetime,
“Türkiye ve Yunanistan tarafından ticaret
münasebetlerinde kolaylıklar” gösterilmelidir.
Her türlü silahtan arındırılarak adaların,
komşuları olan İngiltere, Yunanistan ve
Türkiye tarafından korunması gereklidir: Bir
zamanlar düşünüldüğü gibi, “Oniki Adanın
bütün komşuları için emniyetli bir barış yatağı
yapılarak her türlü teslihattan tecrit edilmesi
ve hariçten gelebilecek herhangi bir tecavüz
tehlikesine karşı, memleketlerin sahilleri ve
Kıbrıs adası münasebetiyle Oniki Adanın,
komşuları bulunan İngiltere, Yunanistan
ve Türkiye devletlerinin garanti vermesi”
gereklidir. 1945 itibariyle böylesine bir
görev, “milletlerarası yeni teşkilâtın emniyet
konseyi ödevleriyle ahenkleştirmek suretiyle”
uygulanması maksadı sağlayacaktır. Bu
teklifini Aras, daha da yumuşatır: “Böyle bir
otonomi şekli halinde, Oniki Ada halkından,
Yunanistan’ın askerlik hizmetinde vazife
İÇİNDEKİLER
görmek arzu edenlerin, gönüllü olarak
Yunanistan’a gitmelerine, hiçbir şeyin engel
olamayacağı açıktır. Oniki Ada halkının,
Yunanistan’a karşı besledikleri sevgiyi,
icrasında Yunanistan’ın hizmetine koşma
duygusunu pek tabii görür ve hürmetle
sayarım. Oniki Ada otonomisi, bu yerleri
Yunanistan’dan ayırmak değil, Yunanistan’a
‘Hür bir Oniki Ada’ katmak olur” (Aras, 1968,
22).
Görevde iken ve görevde olmadığı dönemlerde
de Yunan dostluğuna özel önem verdiğini
özellikle belirten Tevfik Rüştü’nün, gayet
tavizkâr, hürmetli, tarihi hakları hiç dile
getirmeden özerk bir yönetim teklifine,
Yunanistan’ın verdiği cevap serttir. Yunan
İstihbarat Bakanı: “12 Ada, doğrudan doğruya
Yunanistan’a aittir. Adaların Yunanistan’a
verilmesinden başka türlü, herhangi bir hal
çaresi şekli kabule şayan değildir. Başka
türlü ileri sürülen fikirler bahis mevzuu bile
edilemez” der. Tevfik Rüştü’ye verilen cevap
aynı gazetede, “12 Ada ve Yunanistan/Rüştü
Aras’ın makalesine Yunan İstihbarat Nazırı
cevap veriyor” başlığı altında, 31 Temmuz
1945 tarihinde yayımlanır. Türkiye’nin
karanlığa büründüğü bu dönemde, Tevfik
Rüştü, böylesine bir yazıyı, Uşi Anlaşmasından
bu yana gaspedilen bir hakkı gayet yumuşak
ve tavizkâr bir ifadeyle hatırlatmak mı yoksa,
seyirci İnönü yönetimini köşeye sıkıştırmak
için mi yazmıştır? Sebep ne olursa olsun,
teklifin mevcut yönetimden daha ileri bir
adım istediği açıktır. İnönü yönetiminin resmi
gazetesi olan Ulus gazetesi, 14 Mayıs 1945
tarihli haberinde, “Yunanlılar Oniki Adayı fiilen
ilhak ediyorlar/Damaskinos Rodos’a gidiyor”
haberini geçer. Körlük içindeki Türk Dışişleri
seyrinin, hangi oldu-bittiyi hazırladığı zaten
bir ay önce, üstelik Anadolu Ajansı tarafından
haber verilmiş bulunmaktadır. Bundan
sonra, Naib Damaskinos’un, beraberinde
31
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
hava ve deniz birlikleri ve içinde Averof
zırhlısı da olduğu halde Rodos’a gidişi de
seyredilecektir… Bundan sonra Yunanlılar,
12 Ada’nın kendilerine teslim edilmesi için
Churchill, Truman ve Stalin’e müracaat ederler.
Türkiye’nin hemen 18 kilometre ötesinde
(Bozburun-Rodos arası), Marmaris’e 50 km.
mesafede iken, Yunanistan, Rodos’a 484 km.
ötededir. Kos adasının Bodrum’a beş, Meis’in
Kaş’a 27 km. olduğunu belirtmeye gerek
yoktur. Oniki Ada, kör teslimiyetin, ölü ruhun
mücessem bir acısı olarak mavi-beyaz bayrağa
teslim edilir.
İkinci Dünya Harbi sonrası esen demokrasi
rüzgârı doğrultusunda Tevfik Rüştü, Ahmet
Emin Yalman, Zekeriya Sertel ile birlikte Bayar
ve Menderes’in yanındadır. Demokrat Parti
kurucuları arasında yer alır. “İsim babası”
Yalman olan Demokrat Parti’de, Aras’ın
damadı Fatin Rüştü Zorlu, bakanlık koltuğuna
oturacaktır.
Tevfik Rüştü, aynı sıralar, Görüşler adıyla
haftalık dergi çıkartılmasını teklif eder.
Dergiye Celal Bayar, A. Menderes, Fuat Köprülü
de yazıları ile katılacak, ilk sayı kapağında,
Bayar, Menderes, Köprülü ve Aras’ın resimleri
olacaktır. İnönü yönetimi, el altından
düzenlenen bir gençlik hareketi ile dergiyi
çıkaracak olan Tan gazete ve matbaasıyla
Görüşler’i de yerle yeksân ettirecektir.
Aras’ın hakkında, Sabetaycı, Sabetaycıların
Kapaniler kolundan olduğu iddiası yaygındır.
Hür ve Kabul Edilmiş Masonların sitesi
olan “www.mason.org.tr” sitesinde, ünlü
masonlar listesi içinde fotoğrafı yayınlanmış
bulunmaktadır. Tevfik Rüştü’nün, dışiç bağlantılarının netleştirilmesi, yakın
tarihimizi aydınlatmak açısından şüphesiz
yararlı olacaktır.
32
5 Ocak 1972’de İstanbul’da vefat eden
Tevfik Rüştü, Rumeli Hisarı Mezarlığına
defnedilmiştir. Aras’ın tıp alanı dışında,
Lozan’ın İzlerinde 10 Yıl (1935), Görüşlerim
(1945, 1968), Atatürk’ün Dış Politikası (2003)
gibi yayımlanmış eserleri bulunmaktadır.
Kaynakça
Ahmet Emin Yalman, 1997, Yakın Tarihte
Gördüklerim ve Geçirdiklerim 2 1922-1971,
Yayına Hazırlayan: Erol Şadi Erdinç, Pera
Turizm ve Ticaret A.Ş., İstanbul.
Tevfik Rüştü Aras, 1968, Görüşlerim, Yörük
Matbaası, İstanbul.
Tevfik Rüştü Aras, 2003, Atatürk’ün Dış
Politikası, Kaynak Yayınları, İstanbul.
Zekeriya Sertel, 2000, Hatırladıklarım, Remzi
Kitabevi, İstanbul.
“Türkiye’de Ünlü Masonlar”, http://www.
mason.org.tr/, Erişim: 22 Aralık 2014.
http://sabetayistlik.blogspot.com.
tr/2013/09/sabetayisler-aslnda-turkleri-laikdegil.html#sthash.Rbzc39sW.dpuf, Erişim: 17
Aralık 2014.
http://www.mfa.gov.tr/sayin-tevfik-rustuaras_in-ozgecmisi.tr.mfa, Erişim: 17 Aralık
2014.
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
İÇİNDEKİLER
TÜRKİYE’NİN SINAVI: AVRUPA’DA DİN EĞİTİMİ ÇALIŞMALARI
Mehmet Nezir GÜL
Millî Eğitim Bakanlığı
Eğitim Ortamlarının ve Öğrenme Süreçlerinin Geliştirilmesi Daire Başkanı
Giriş
İnsanlığın tarihi aynı zamanda inanç tarihidir.
İnsan; zihinsel, bedensel ve ruhani yapısı gereği
bir inanç örgüsü içerisinde yaşamını sürdürür.
Bu inanç, ilahi esaslar veya beşeri bulgular
çerçevesinde şekillenebilir. Ama İslâm’a göre
her insanın yaradılışı, vahye odaklıdır. Ancak
daha sonra alınan eğitim, yaşanılan çevre ve
yapılagelen davranışlar, onu farklı noktalara
sürükleyebilir. Bunu Peygamber Efendimizin
hadisi net biçimde ifade etmektedir: “Her
doğan İslâm fıtratı üzere doğar. Sonra anne ve
babası onu ya Yahudi ya Mecusi ya Hıristiyan
yapar.” (1)
Yüce Allah, bu fıtratın bozulmaması, insanların
İslâm’la, öz değerleriyle barışık yaşaması
için peygamberler göndermiş, âlimleri de
onların mirasçısı kılmıştır. Allah’ın son elçisi
Hz. Muhammed (sav), peygamberlik görevini
üstlendiği andan itibaren, son nefesine
kadar insanları fıtrata davet etmiş, tebliğde
bulunmuş, dini yaşamış, öğretmiş ve örnek
olmuştur. Mekke’de Dârü’l- Erkam, Medine’de
Ashab-ı Suffe, bu çabasının kurumsallaşmış
numunesidir.
O
devirden
günümüze
Müslümanlar tarafından “camilerin yanı sıra
âlimlerin evlerinde, küttap denilen okuma
yazma mekânlarında, kitapçı dükkânlarında
ve kütüphanelerde bu faaliyetler canlı bir
şekilde yürütüldü. Nihayet medreselerin
açılması ile eğitim-öğretim sistemli bir şekilde
kurumlaştırılmış oldu.” (2)
Din Eğitimi
Hangi toplumda olursa olsun, insanlar
benimsedikleri dini esasları bir sonraki nesle
aktarmak için çaba harcamış, yöntemler
denemişlerdir. İnsanlara Allah’ın dinini
öğretmek ve onlara en sağlıklı eğitimi vermek
amacıyla Müslümanlar tarafından da değişik
faaliyetler yürütülmüştür. Modern çağda
âlim/bilginler; yeni bulgu, materyal, yöntem
ve tekniklerle din eğitimini daha kolay,
tesirli ve etkili kılmaya çalışmaktadırlar. Din
Eğitimcisi Suat Cebeci, bu güncel çabaları şu
ana başlıklar çerçevesinde sıralamaktadır:
“Allah tasavvurunun tarihi gelişimi, hayatın
manasını arama çağrısı ve bu çağrıyı canlı
tutma, din eğitimi ne zaman başlar, nasıl gelişir,
olumlu ve olumsuz faktörler, vahiyden gelen
bilgileri sistemleştirip eğitime müsait hale
getirmek, mevcut bilimlerden yararlanmak,
sosyal, kültürel ve teknik gelişmeleri iman
ile ilişkilendirmek, her kademede çocuğun
yetişme basamaklarına uygun hedef ve
ilkeleri belirlemek, programlar geliştirmek,
anne, baba, din görevlilerine rehberlik
edecek esasları belirlemek, hizmet içi eğitim
programları geliştirmek, toplumdaki sosyal,
kültürel ve teknolojik gelişmeleri dikkate
alarak din eğitimi alanında ileriye dönük
33
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
teoriler geliştirmek.” (3)
İslâmofobi diye bir kavram çıkmıştır. İslâmofobi
bugün bir karabasan gibi Avrupa semalarında
Bugün bütün dünyada belirlenen bu benzer gezinmektedir. Maalesef bu karaltı Avrupa’daki
konular çerçevesinde din eğitim-öğretimi Müslümanların hayatını ciddi manada tehdit
için fert, cemaat/grup ve devletler tarafından etmektedir. Peki, bu durum Müslümanların din
çalışmalar yapılmaktadır.
eğitimine asıl etki etmektedir? Biraz geçmişe
dönersek şunu görürüz: 1946 yılında İngiltere
Avrupa’nın Müslümanlarla Sınavı
Başbakanı Churchill’in fikir öncülüğünü
yaptığı, 1958’de Avrupa Ekonomik Topluluğu
Avrupa yoğun olarak Hıristiyanların yaşadığı olarak kuruluşu gerçekleştirilen ve sonrasında
bir coğrafyadır. Müslümanların Endülüs’teki Avrupa Birliği’ne dönüşen yapılanma bugün
varlığının sona ermesinden sonra, bu kıtayla yirmi sekiz ülkenin yer aldığı dev bir birlik
kurduğu ilişki çok da sıcak ve samimi bir görünümüne kavuştu.
ortamda gelişmemiştir. İslâm’a karşı içten
beslenen kin, zaman zaman haçlı seferleriyle Topluluk içerisinde dinin konumu sürekli
ortaya çıkarken, İslâm’la olan mücadele hep tartışılmaya devam etti. Hak ve özgürlükler,
devam etmiştir. Avrupa kültürü bilindiği gibi dinin
konumu,
mezhepler,
cemaatler,
kaynağını, Yahudi-Hıristiyan inancı, Roma ve Hıristiyan, Yahudi, Müslümanlar ve ateistlerin
Yunan hukuk ve fikriyatından almaktadır. Bugün durumu hep tartışıldı. 1997 Amsterdam
itibariyle sadece bir kültür olarak bu unsurlar Anlaşmasında, “Birlik, kilise ve diğer dini
var olmakta ama aslında seküler/dindışı/ kuruluş veya toplulukların, üye ülkelerin
din karşıtı bir anlayış hüküm sürmektedir. ulusal hukukunda gösterilen statüsüne saygı
Özellikle de Müslümanlara bakışta bu sorunlu duyar ve bunu ihlal etmez” denmekte, din de
algı kökleşmektedir. Değişen uygulamalar dâhil her türlü ayrımcılığın yasaklandığı ve
olmakla birlikte Müslümanlar, Avrupa’da topluluğun çeşitliliğine saygı duyulduğu ifade
ciddi sıkıntılar yaşamaktadırlar… Bunun edilmektedir. “Kişinin hiçbir baskı altında
bir sebebi Batılı zihniyet ise diğer sebebi de kalmadan, korku ve endişeye kapılmadan, neye
Müslümanların kendi yanlış İslâmî yorum inanacağına kendi kendine karar verme; inanıp
ve eylemleridir. “İslâm yanlış anlaşılmadan inanmama; kendi geleceğini kendi bilinciyle
dolayı acı çekmiş ve halen de çekmeye devam belirleme; karanlık çağlardan miras aldığı
etmektedir. Örneğin düşmanca ve doğuya ait hurafelerden kurtulma hakkı, kısacası insanın
basmakalıp düşünceler nedeniyle Avrupa’da bağlandığı inancı özgürce, hiçbir korku ve
ne İslâm’ın geçmişteki katkısına ne de bugün endişeye ve sınırlandırmaya maruz kalmadan
Avrupa toplumunda İslâm’ın pozitif rolüne yaşaması ve bunu başkasına anlatabilmesi”
ilişkin bir bilinçlilik vardır.” (4)
(5) olarak ifade edilen Din hürriyeti, söylem
bazında gayet ileri düzeydedir. Oysa Avrupa
Müslümanlar, zaman zaman İslâm ahlakına ülkelerinde din eğitim ve öğretimi farklılıklar
uymayan hareketleri, İslâm inancına uymayan göstermekte, yazıldığı gibi uygulanmamaktadır.
düşünceleri ve bunların görünür sonuçlarıyla Genelde İslâm dışı özel okullarda bir sıkıntı
kendilerini kusurlu duruma düşürmektedirler. görülmezken devlet okullarında ciddi engeller
Batının bu ve benzeri durumları abartarak görülmektedir. Üstelik diğer din mensuplarına
genellemesi, ciddi bir ‘batı hayatını tehdit tanınan özel okul açma hakkı Müslümanlara
eden İslâm’ imajı oluşturmuştur. Ve ortaya gereği gibi sağlanmamaktadır. Ve Fransa din
34
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
öğretimi noktasında laikliğin çok katı bir
şekilde uygulandığı bir ülke olması açısından
dikkat çekmektedir. Bugün Avrupa’da
Hıristiyan ve Yahudiler, kurumsal anlamda
din eğitim-öğretimini gerçekleştirmekte
ve yasaların tanıdığı pek çok haktan
yararlanmaktayken Müslümanlar, olmadık
engellerle karşılaşmaktadır. (6)
Avrupa’daki Müslümanların Sınavı
Yukarıda da değindiğimiz gibi Avrupa’da
Müslüman varlığı hep sorunlu olmuştur. Her
ne kadar din ve vicdan özgürlüğü bağlamında,
sözde bazı İslâm ülkelerinde olmayan bir kısım
özgürlükler olsa da Batının Müslümanlar
konusunda
samimi
davranmadığı
bir
gerçektir. Batı dünyasının tavrı böyleyken,
Avrupa’daki
Türkiyeli
Müslümanlar
acaba kendi kimliklerini koruma, yaşama,
değerlerine sahip çıkma, birbirlerinin hakkını
koruma anlamında ne durumdalar? Viyana’yı
fethetmek için asırlar öncesinde yola koyulan
Türkler, 1960’larda; karnını doyurmak, üç beş
kuruş sahibi olmak için o topraklardaydı. Önce
reddedilmiş, püskürtülmüş, şimdi ise davet
edilmişlerdi. Geçici olarak Avrupa’da çalışmaya
başlayan bu nesil zor şartlar altında pek çok
savrulmalar yaşadı. Belki para kazandı ama
çok şeyini kaybetti. Eşini, çocuklarını, ülkesini,
kıblesini ve kendisini kaybeden milyonlar…
Ve bu milyonlar içinde inançları adına var
oluş mücadelesi veren küçük topluluklar…
Depolarda, barakalarda kılınan bayram ve
Cuma namazları, mescit arayışları…
İÇİNDEKİLER
Türkiye’de uzantıları olan belli başlı cemaatler
dernekleşerek; camiler, kuran kursları, eğitim
mekânları, dergâhlar açmaya başladılar.
Ancak bu çabalar, bağnazlık ve taassubun
kıskacında çok acı sonuçlar verdi. Birbirine
selam vermeyen, camisine gitmeyen, mümin
görmeyip tekfir eden Müslümanlar ortaya
çıktı. Müslümanlar birbirleriyle uğraşırken
sistem de onların aile ve çocuklarını ellerinden
alıyordu.
Türkiye’nin Sınavı: Avrupa’da Din Eğitimi
Çalışmaları
Türkiye uzun yıllar vatandaşlarının din
eğitimine sessiz kaldı. Zaten ciddi bir talep
de yoktu. Avrupa’dan gelecek döviz, ilgisini
daha çok çekiyordu. Devlet bir de dini
oluşumlarla mücadele yoluna gitti. Onları yok
etmek, etkisizleştirmek için açık gizli pek çok
çalışma yaptı. Hatta Diyanet İşleri Başkanlığı
kanalıyla din görevlisi göndererek tam bir
taraf tuttu ve ayrıştırıcı bir tutum izledi.
Din görevlilerinden, bulundukları bölgede
bazı oluşumlarla diyaloga geçmemesini,
onları etkisizleştirmeye çalışmasını istedi.
Ancak 2002’den sonra bu politikadan
vazgeçildi. Yeni hükümet, Avrupa’daki sivil
toplum kuruluşlarıyla işbirliği yollarını
aradı, dışlayıcı politikadan vazgeçti. Hatta
dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, bir
genelge yayınladı. O günlerde basına yansıyan
bir haber özetle şöyleydi: Kamuoyunda
“Milli Görüş Genelgesi” olarak adlandırılan
genelgenin, büyükelçiliklerin bakanlıktan
talimat istemeleri üzerine yayımlandığını
Bu arayışlar hızla gelişti. Dükkândan, evden bildirdi. Gül, CHP Mersin Milletvekili
dönme mescitler hızla müstakil büyük yapılara Mustafa Özyürek’in konuyla ilgili yazılı soru
dönüştü. Kendilerini orada kalıcı görmeye önergesini yanıtlarken, şunları kaydetti:
başladıkça köklü yatırımlara yöneldiler. Ve “Yurtdışında
özellikle
vatandaşlarımızın
gün geldi, sadece camilerin inşasıyla işin yoğun olarak yaşadıkları ülkelerde Milli Görüş
bitmediği üstelik yeni başladığı anlaşıldı. Teşkilatı’yla irtibatlı dernekler tarafından
Başta Milli Görüş hareketi olmak üzere, düzenlenen etkinliklere katılım hususunda
35
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
bazı büyükelçilik ve başkonsolosluklarımızın
tereddüt izhar ederek, Bakanlıktan talimat
istemeleri üzerine söz konusu genelgenin
yapılması ihtiyacı doğmuştur.” Abdullah Gül
genelgede, dış misyonların, Türkiye aleyhine
suç teşkil eden faaliyetlerde bulunulmadığı
sürece bütün vatandaşları kucaklayacak
şekilde hareket etmesi gerektiğine de işaret
edildiğini bildirdi. (7)
getirilen öğrencilere dini eğitim verilmesinin
yanı sıra ülkemizdeki İmam Hatip Lisesi
öğrencilerinin öğrenci değişim programları
kapsamında veya kısa süreli programlarla
yurt dışında eğitim almaları sağlanmakta
bu vesileyle hem daha geniş vizyona sahip
öğrencilerin yetiştirilmesi hem de yabancı
dil öğrenmeleri hedeflenmektedir. Bu amaçla
New York’ta (ABD) faaliyetini sürdüren Miraj
Islamic School ile yapılan görüşmelerde ilk
Devamında Türkiye Cumhuriyeti bazı etapta 20 öğrencimizin bir yıl eğitim öğretim
çalışmalar yürüttü. Bu çalışmaların bir kısmı görmek üzere ABD’ye gönderilmesi, sonraki
yurt dışındaki dindaş ve soydaşlarımızın yıllarda bu işbirliğinin daha da geliştirilmesi
Türkiye’de din eğitimi alması ile ilgiliyken öngörülmektedir.
bir kısmı da yurt dışında yapılan diğer
çalışmaları kapsıyordu. “Türk Cumhuriyetleri, Başta vatandaşlarımızın yaşadığı ülkeler olmak
Türk ve Akraba Toplulukları, Balkanlar ve üzere soydaş ve akraba topluluklarda din
Kırımda bulunan soydaşlarımızla Afrika’daki eğitimi ile ilgili ihtiyaçlar ve işbirliği alanlarının
Müslüman
ülkeler
ve
Müslümanların tespiti amacıyla bir çalışma başlatılmıştır.
yaşadığı diğer ülkelerde ihtiyaç duyulan din Bu çalışma kapsamında vatandaşlarımızdan
görevlilerinin yetiştirilmesi, bu ülkeler ile gelen talepler doğrultusunda 2012 yılından
ülkemiz arasında sağlam, kalıcı bir dostluk itibaren Millî Eğitim Bakanlığınca Suudi
köprüsünün kurulması amacıyla Milli Eğitim Arabistan’ın Riyad, Cidde, Mekke, Medine ve
Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü ile Taif kentlerinde mevcut okulların bünyesinde
Türkiye Diyanet Vakfınca geliştirilen proje İmam Hatip Ortaokulu ve Liseleri açılmıştır.
çerçevesinde
17.08.2006’da
imzalanan Ayrıca Avrupa’da Belçika’nın Mons kentinde,
protokol ile yabancı uyruklu öğrencilere din Danimarka’nın
Başkenti
Kopenhag’da,
eğitimi verilmesi öngörülmüştür.” Görüldüğü Avusturya’nın başkenti Viyana’da İmam Hatip
üzere din öğretimi çalışmaları, Diyanet İşleri Liseleri açılmıştır. Halen Balkan Ülkeleri,
Başkanlığı Türkiye Diyanet Vakfı ve MEB Avustralya Sidney, Fransa Strazburg ve ABD
Din Öğretimi Genel Müdürlüğü üzerinden New Jersey’de okul açılması talepleri üzerinde
yürütülmeye başlandı. Bu çerçevede yapılan çalışılmaktadır.
bazı etkinlikleri şöyle sıralayabiliriz:
21–25 Kasım 2011 tarihlerinde İstanbul’da
“Romanya’da Müslüman çocukların devam gerçekleşen II. Afrika Dini Liderler Zirvesi
ettiği okullarda verilen din kültürü ve ahlak Sonuç Bildirgesi’nde Afrika’da yaşayan
bilgisi dersleri müfredatının hazırlanması Müslüman toplumun din eğitimi ve öğretimi
için uzmanlar görevlendirilmiş ve hazırlanan alanında desteklenmesi noktasında alınan
müfredatla ilgili kitaplardan bir kısmı kararların bir gereği olarak Somali’de
yazılmış bir kısmının yazım süreci ise devam Mesleki İmam Hatip Okulu açılması yönünde
etmektedir. Romanya’da 1 Kolej, Azerbaycan çalışmalar devam etmektedir. Hâlihazırda
ve Bulgaristan’da 4 İmam Hatip Okulu ve okul binasının öğretime hazırlanması,
İlahiyat Lisesi açılmıştır. Yurt dışından müfredat ve ders kitaplarının hazırlanması
36
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
çalışmaları sürmektedir. Yurt dışında ilgili
ülke kurumlarıyla yapılan işbirliği protokolleri
çerçevesinde
Azerbaycan,
Kırgızistan,
Kazakistan, Bulgaristan, Romanya, Somali,
Haiti, Pakistan, Malezya ve Bangladeş’de açılan
eğitim kurumlarının iaşe, ibate, cari giderleri,
Türkiye’den
gönderilen
öğretmenlerin
ücretleri vb. bütün masrafları TDV tarafından
karşılanmaktadır. Yurt dışında açılan okullarda
halen 2.954 öğrenci öğrenim görmekte olup,
bugüne kadar 4.289 öğrenci mezun olmuştur.
(8)
MEB ile Diyanet İşleri Başkanlığı Avrupa
ve Türk Cumhuriyetleri başta olmak üzere
Türk ve Müslüman nüfusun var olduğu pek
çok ülkede din eğitimi çalışmalarını birlikte
sürdürmektedir.
Sivil Toplum Din Eğitimi Hizmetleri
Türkiye
Cumhuriyeti
resmi
olarak
vatandaşlardan
gelen
bu
talepleri
değerlendirirken, yerel anlamda STK’lar da
din eğitimi çalışmalarını sürdürmektedirler.
Bu çerçevede öne çıkan üç kurumdan
bahsedebiliriz:
İÇİNDEKİLER
tanıtılması, öğretilmesi amaçlanmaktadır.
Bu çerçevede yürütülen çalışmalardan
bazıları şunlardır: Cami faaliyetleri, Ramazan
programları, temel dini bilgiler kursları, vaaz,
irşad, konferans ve seminerler, Kandil gecesi
kutlamaları, Almanya genelinde yarışmalar,
Kutlu Doğum haftası kutlamaları, hapishane
ziyaretleri, dini sorulara cevap verme, düğün
ve sünnet merasimleri…”
DİTİB
tam
bir
uyumun,
toplumda
yaşayan herkesin birbirinin kültürünü,
dilini, geleneklerini, özellikle de dinini
kabullenmesi, hoş görmesi ve saygı duyması
ile
gerçekleşebileceğini
savunmaktadır.
Avrupa’da yaşayan insanlarımızın kendi
benliklerini kaybetmeden, içinde bulundukları
toplumla uyum içerisinde yaşamalarını temin
etmek ve desteklemek amacıyla, uzman kişi
ve kuruluşlarla işbirliği içerisinde sosyal,
kültürel ve mesleki kurslar ve çeşitli etkinlikler
düzenlemektedir. (9)
2. İslâm Toplumu Milli Görüş (IGMG)
Avrupa’nın en büyük sivil toplum teşkilatıdır.
Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmeddin
Erbakan’ın rehberliğinde kurulmuştur ve
1. Diyanet İşleri Türk İslâm Birliği (DİTİP) etkin faaliyetler gerçekleştirmektedir. Sosyal,
kültürel ve dini alanda çalışmalar yürüten,
Yurt dışında din hizmetlerini yürütmek eğitim alanında yaptığı hizmetlerle de büyük
üzere vatandaşlarımız tarafından kurulan tesirler bırakan bir kuruluştur. Bugün IGMG,
dernekler birliğidir. Yarı resmi/sivil toplum ana sınıfından başlayarak üniversite düzeyine
kuruluşudur. Bu dernekler Diyanet İşleri kadar çocuk ve gençlerin eğitimi için sınıflar,
Başkanlığı’nın gönderdiği din görevlileriyle okullar oluşturmaktadır. Devletlerin yasal
çalışır. Merkezi Almanya’da olup 896 dernek durumuna göre değişmekle birlikte kendi
kendi bünyesindedir. Sosyal, kültürel ve dini adına veya farklı dernekler yoluyla Avrupa’nın
faaliyetler gerçekleştirir. Almanya genelinde, farklı ülkelerinde okullar açmıştır veya var
sahasında uzman, ilahiyat eğitimi almış olan Müslüman okullara destek olmaktadır.
din görevlilerince, cemaatinin de istek ve
ihtiyaçları dikkate alınarak, İslâm dininin İslâm Toplumu Millî Görüş (IGMG),
Kur’an ve Sünnete uygun olarak, hurafe ve Müslümanlara kapsamlı bir şekilde dinî,
batıl inanışlardan arındırılmış bir şekilde sosyal ve kültürel hizmetler veren İslâmi
37
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
bir organizasyondur. İslâm’ın öğrenilmesi,
öğretilmesi, yaşanması, gelecek nesillere
aktarılması ve İslâm dininin tanıtılması ile
bu dinin gereklerinin yerine getirilmesi
için hizmetler sunar. Müslümanların tüm
meseleleriyle ilgilenir, hayat şartlarının
düzeltilmesi ve temel haklarının korunması
için gereken tüm çalışmaları yapar. Kur’an
ve Sünnet, IGMG’nin tüm çalışmalarında
belirleyici temel kaynaktır. İslâm, toplumsal
ve ferdî yaşam anlamında, etkinliği cami
kapısında bitmeyen, Mü’minlere hayatlarının
her alanında ahlakî değerler ile kişisel ve
toplumsal görevler yükleyen bir dindir.
IGMG, İslâm dininin, belirli bir bölgesel ya
da kültürel şeklin muhafazası yerine, Kur’an
ölçüleri ile Peygamberimizin (s.a.v.) sünnetine
uygun olarak yaşanılmasını kabul eder.
Dinî uygulamalardaki farklılıkların, dinî ve
toplumsal hayat için bir zenginlik olduğuna
inanır ve İslâm’ın belirli bir bölgenin kültürü
olarak sınırlandırılmasına karşı çıkar.
ibadet alanlarının ve imamların görevlerini
yerine getirme imkânlarının alt yapısını
oluşturur. Camiler, diğer pek çok hizmetin yanı
sıra, Kadın Kolları ve Gençlik Teşkilatları ile
ilgili hedef grubun özel ihtiyaçlarına yönelik
hizmetler verir. Cemiyetlerde ayrıca kültürel
değerlerin korunması amacıyla programlar
geliştirilip, her yaş grubuna yönelik eğitim
çalışmaları da yapılmaktadır.
IGMG Cami hizmetlerini, Almanya başta
olmak üzere, Fransa, İsviçre, İtalya, Avusturya,
Norveç, İsveç, Danimarka, Hollanda, Belçika
ve İngiltere’de vermektedir. Yapısal olarak
şubeler, bölge teşkilatlarına bağlı olarak
çalışır. IGMG, 15’i Almanya’da olmak üzere
diğer Avrupa ülkeleri ile birlikte toplam 30
bölge teşkilatı ile hizmet vermektedir. Genel
Merkez tüm hizmetlerin koordine edilmesini
sağlar ve genel çalışma programı hazırlayarak,
temel konularda stratejiler belirler. Defin
işlemlerinin dayanışma halinde yapılması
için oluşturulan Cenaze Fonu hizmetleri ile
IGMG üyelerinin büyük bir çoğunluğu, imamların tayin ve eğitimleri de Genel Merkez
kendilerini yaşadıkları Batı Avrupa ülkelerinde tarafından yapılır. Genel Merkez aynı zamanda
kalıcı olarak görmektedirler. Anavatanlarıyla bir kitap kulübü ile de hizmet vermektedir.
olan canlı ilişkilerinin büyük bir öneme
sahip olduğunu tartışmaksızın, kendilerini IGMG, yukarıda belirtilen Avrupa ülkelerinde
bulundukları toplumda misafir değil, kalıcı ve 514 Cami ile (Almanya’da 323 cami) hizmet
toplumun temel bir parçası olarak hissederler. vermektedir. Bu şubelere, ülke ve bölgelere
Toplumların huzur ve refahı konusunda göre farklılık arz eden sayıda Kadın Kolları ve
kendilerini görevli sayarlar. IGMG, aynı Gençlik Teşkilatı şubeleri ile spor, kültür ve
zamanda, İslâm ümmetinin bir parçası olarak, eğitim dernekleri de eklenince, IGMG, toplam
İslâm âlemine karşı sorumluluk bilinciyle olarak 1833 yerel şubesi ve 87 bin üyesi ile
hareket eder ve ümmetin karşılaştığı her türlü hizmet vermektedir. Cuma namazına katılan
soruna karşı duyarlı davranmayı görev olarak cemaat hesaba katıldığında IGMG, 300 bin
değerlendirir. İnsanlığa karşı sorumluluğun kişilik bir cemaate sahiptir. (10)
idraki ile her zaman mazlum ve mağdurların
yanında yer alır ve her türlü zulme karşı çıkar. 3. İslâm Kültür Merkezleri Birliği
IGMG faaliyetleri, yapılacak olan çalışmalara
göre, Genel Merkez, bölge ve şube hizmetleri Süleyman Hilmi Tunahan Hocaefendinin
olarak gerçekleştirilir. En küçük organize talebeleri tarafından Avrupa’da 1973 yılında
kurumu, yerel camilerdir. Camiler, gerekli kurulmuş teşkilatlar birliğidir. Türkiye’de
38
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
daha çok kuran kursları ve pansiyonlar yoluyla
gençlere din eğitimi hizmeti veren bu yapı,
Avrupa’da da benzer çalışmalar yürütmektedir.
15 Eylül 1973 tarihinde Köln’de İslâm Kültür
Merkezi kurulmuş ve böylece Almanya’ya
gelen Müslümanların dini ihtiyaçlarını
karşılayabilecek bir kuruluşun temeli
atılmıştır. İslâm Kültür Merkezi, her türlü parti
politikasından uzak olarak faaliyet göstermiş,
sadece Müslümanların dini ihtiyaçları ile
alakalı problemlerin çözümü sağlanmıştır.
Önceden müstakil dernekler halinde faaliyet
gösteren İslâm Kültür Merkezleri, 19 Haziran
1980’de “İslâm Kültür Merkezleri Birliği”
adı ile bir çatı altında birleşmişlerdir. İslâm
Kültür Merkezleri Birliği şubelerinde istihdam
edilen hocalar, bilhassa Almanya’da doğup
büyüyen, Alman okullarını bitirip gayet güzel
Almanca konuşan ikinci nesilden, iyi bir
din eğitimi görmüş genç kadrolardır. Birlik,
sosyal ve kültürel sahalarda hizmet veren dini
bir cemiyettir. Almanya’nın birçok yerinde
faaliyet gösteren şubeleri mevcuttur. Halen
Almanya’da, İslâm Kültür Merkezleri Birliği’nin
300 şubesi bulunmakta olup bunlardan 180
şubenin binalarının mülkiyeti İKMB’ne aittir.
Birliğin faaliyet sahası iki ana başlıkta mütalaa
edilebilir: Dini hizmetler ve sosyal hizmetler.
Dini hizmetlerin detaylı bir şekilde ifa
edilebilmesi için camilerde din eğitimi
verilmesi İKMB’nin en önemli gayesini
teşkil etmektedir. Bu camilerde çocuklara ve
büyüklere kendi seviyelerine uygun şekilde,
İslâm’ın temel bilgilerini ihtiva eden dersler
verilmekte, bilhassa Kur’an-ı Kerim’in
usulüne uygun olarak okutulması, mânâsının
anlaşılması ve ibadet şekillerinin öğrenilmesi
temin edilmektedir. İKMB şubeleri, hem
ibadethane, hem de sosyal entegrasyon
merkezi fonksiyonu taşıyan bir mahaldir. Bu
mahallerde Müslümanlara çeşitli sahalarda
sosyal yardımlar yapılmakta, kanunlara
İÇİNDEKİLER
uymaları ve çevrelerine uyum sağlayabilmeleri
için yol gösterilmektedir. Şubelerde İslâmi
usullere uygun olarak düğün, nişan ve sünnet
merasimleri icra edilmekte; bazı şubelerde
de devamlı bir şekilde hizmet içi seminerler,
dil kursları, dikiş nakış vb. kurslar tertip
edilmektedir. İKMB, bünyesinde kurduğu
cenaze fonu vasıtasıyla, Almanya’da yaşayan
Müslümanların cenaze hizmetleri ile de meşgul
olmaktadır. İslâm Kültür Merkezleri Birliği,
Müslüman, Hıristiyan ve diğer kuruluşlarla
muhtelif sahalarda teşrik-i mesai yapmaktadır.
Irk ve din ayırımı gözetmeksizin, İslâmiyet’e
veya birliğe alâka duyan ve bilgi talep eden
herkese açıktır. (11)
Sonuç
Yurt dışında yaşayan milyonlarca vatandaşımız
Yeni Türkiye’den her alanda ilgi, destek, yardım
bekliyor. Milletinin değerleriyle kavgalı veya
onu yok sayan bir devlet anlayışı artık geride
kaldı. Ülkeyi idare eden yeni bir zihniyet var.
Ve bu zihniyet medeniyet değerlerimize bağlı,
insanımıza ülke içinde ve dışında hizmet eden
bir anlayışta. Artık gardiyan devlet değil,
hizmetkâr devlet anlayışı egemen. Ve Türkiye
geçmişinden aldığı güçle kendi kabuğunu
kıran, sadece bölgesel değil, küresel bir güç
olma yolunda. Dolayısıyla bunun gereğini de
yerine getirmek zorunda. Bu sebeple, yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın eğitimiyle,
özellikle de ihmal edilen ve yok sayılan din
eğitimiyle ilgisini daha kurumsal ve yaygın bir
şekilde sürdürmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı
ve MEB Din Öğretimi Genel Müdürlüğü,
talepler doğrultusunda yeni okullar açmalı,
açılan okullar güçlendirilmeli, diğer ülkelere
ait okullarda din eğitiminin verilmesi için
devlet nezdinde takipçi olunmalıdır. Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı
(TİKA), Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı (YTB), Yunus Emre Enstitüsü
39
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
gibi kuruluşlar, stratejik çalışmalarını din
eğitimi bağlamında da sürdürmelidir. Yurt
içi ve yurt dışında hizmet veren sivil toplum
kuruluşları, her türlü ayrılıkları bir tarafa
bırakarak, yerel imkânları akıllıca kullanmalı;
eğitim boşluğunu, devletle işbirliği yaparak
gidermeye çalışmalıdır. Unutulmamalıdır ki
heba edilecek tek bir insanımız bile yoktur.
Notlar
(1) Müslim, 135.
(2) Prof. Dr. Suat Cebeci, Türkiye’de Din
Eğitimi, Akçağ Yay. 2. bsk. Ankara, 2005 sh.
25.
(3) Prof. Dr. Suat Cebeci, age. sh.32–33.
(4) Geniş bilgi için bkz: Mustafa Köylü,
İbrahim Turan, AB Ülkelerinde Din Eğitimi,
sh.108–141/ Prof. Dr. Mustafa Köylü, Prof.
Dr. Nurullah Altaş- Editör, Din Eğitimi, Ensar
Neşriyat, İst. 2014, 3. bsk.
(5) Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün, Din, Birey ve
Toplum, Akçağ Yay. Ankara, 2013, 3. bsk. S.
139.
(6) Geniş bilgi için bkz: Mustafa Köylü,
İbrahim Turan, AB Ülkelerinde Din Eğitimi,
sh.108–141/ Prof. Dr. Mustafa Köylü, Prof.
Dr. Nurullah Altaş- Editör, Din Eğitimi, Ensar
Neşriyat, İst. 2014, 3. bsk.
(7) http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/
haber.aspx?id=148352
(8) http://www.diyanetvakfi.org.tr/2/
faaliyetler/yurtici-ve-yurtdisi-yonelikhizmetler/egitim-ogretim-faaliyetleri;
http://www2.diyanet.gov.tr/
DisIliskilerGenelMudurlugu/Sayfalar/
40
ImamHatipLiseleri.aspx; Osman Demirgül,
DÖGM Uluslararası Dini Eğitim Öğretim Grup
Başkanlığı Faaliyetleri Raporu.
(9) Geniş bilgi için bkz: http://www.ditib.de/
default1.php?id=6&sid=2&lang=en
(10) Geniş bilgi için bkz: http://www.igmg.
org/tr/cemiyet/hakkimizda.html
(11) Geniş bilgi için bkz: http://www.vikz.
de/info/vikz_tr.html
Ayrıca Avrupa’daki Müslümanların bazı
çalışmaları ve yapılan değerlendirmeler için
bkz: Osman Arslantürk, Avrupa’da Müslüman
Aile ve Çocuk Eğitimi, 2012 s. 165 vd. http://
www.hurriyet.com.tr/dunya/25280975.asp;
http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/
hayat/0413.htm
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
İÇİNDEKİLER
BALKANLAR’IN EVLAD-I FATİHAN YETİMLERİ YA DA BULGARİSTAN TÜRKLERİ-II
Caner ARABACI, Doç. Dr.
Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi
(...) Hafız Aga’nın Kitapları
Kitaplar içinde, Dayaklı Hafız Aga’nın
kitaplarının serüveni bir başkadır. Atakan,
Bursa’da iken, Mestanlı’nın Semerciler
Köyünden Dayaklı Hafız Mustafa’nın çok
kitabı olduğunu öğrenir. O, 1990’da ölmüştür.
Mestanlı’ya
gelerek
oğlu
Semercilerli
Ramazan’ı, sora sora bulur. Alüminyum
fabrikasında gece bekçiliği yapmaktadır.
Fabrikanın bekçi odasında bulduğu Ramazan
Mustafa’ya 1950–60 senelerinden kalan
kitapları sorar. Hikâyesi yakıcıdır. Bekçi
Ramazan anlatır. 1950–60 senelerinde Bulgar
polisi Hafız Mustafa’nın evini basıp, Kur’an’ları,
Mevlid’leri yakmak için karar almıştır. Fakat
babasının Bulgar Dimitri Kılıcıkof diye bir
dostu vardır. Pazar günleri Mestanlı’da kahve
içip, sohbet ettikleri biri. O Bulgar, kararı
duymuş, Kur’an’ın, İncil’in yakılmasına
vicdanı elvermemiştir.. Semerciler’de Hafız’ın
evine gider. Selamünaleyküm, deyip eve
girer, kahveleri içerler. Bulgar: Hafız, ben
niçin geldim buraya, biliyor musun, diye
sorar. Hafız, bilmiyorum, Dimitri, der.. Senin
evini basacaklar, senin evindeki Kuran’ları,
Mevlid’leri, tarihleri, hutbeleri hepsini
yakacaklar. Sen ister sakla, ister ver. O senin
işin artık, hoşça kal, deyip gider.. Bu Hafız
Aga, oğlu Ramazan’ı alıp, pardesü tamir edilen
yere gelir. Bir dana derisinden çuval diktirir..
Kur’an’ları, Mevlid’leri, tarihleri, Elifbe’leri
içine doldururlar. Evde tütün kuyuları
vardır. Zemin katta. Kapağını kaldırıp, tütün
kuyusuna inerler. Kuyunun bir tarafı, evin
temelinden dolmadır. Oradan bir büyük taşı
çıkarırlar. Taş arkasından toprağı çekerler.
Bir çuval kitabı oraya saklayıp taşı yerine
korlar. Çıkınca kuyunun kapağını da üstüne
kapatırlar. En üste de bir hasır sererler. Bir
hafta-on gün sonra dört polis, köy muhtarı
Hafızın evini basar. Hafız Aga, senin kitaplarını
görmeye geldik biz, derler. Hafız, bende
kitap yok, der. Kitapları nereye sakladın,
diye sorarlar. O, saklamadım, der. Öyleyse
nereye götürdün, başka bir köye, kasabaya
mı götürdün? Götürmedim, der. Hiç kitabı
yok demesinler, diye pencereye bir Kur’an’la
bir Mevlid bırakmıştır. Benim bir kitabım var,
pencerede, diyor. Arayacağız, derler. Tavandan
başlayıp, samanlık, kömürlükleri ararlar.
Kitapları bulamazlar. En nihayet, penceredeki
kitapları alıp, evin önünde bir kibritle yakıp,
giderler. Emniyet görevlileri, bir-iki ay sonra,
sakladıysa çıkaracak, götürdüyse getirecek,
diye ikinci defa baskına gelirler. Tekrar
ararlar. Kitapları bulamayınca, Hafız Aga’nın
kollarını arkadan kelepçeleyip Mestanlı
Emniyet dairesine getirirler. Beş saat sorguya
çekerler. Sonra Hafız Aga sana beş bin leva
para vereceğiz, göster bize kitapları, derler.
O, yok bende kitap, diyor. Hafız Aga, seni
Kırcaali Müftüsü yapacağız, kitapları göster
diyorlar. Hafız, yok bende kitap, diyor. Hafız
Aga senin çocuğunu üniversiteye yazacağız,
derler. Yine, yok bende kitap, der. İyilikle
söyletemeyince, ters dönerler. Hafız Aga, senin
evini yakacağız, diye tehdit ederler. O, yakın,
der. Seni, Kuzey Bulgaristan’a Bulgar köylerine
sürgün edeceğiz, deyince; edin, der. Seni
Belene Hapishanesi’ne göndereceğiz, tehdidi
daha ürkütücüdür. Ama Hafız, gönderin, der.
41
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
En sonunda, tabancayı şakağına dayarlar.
Söyle, söylemezsen seni şimdi öldürecek,
canını alacağız, derler. Alın, der. İhbarlar
karşısındaki metaneti, kanaatlerini değiştirir.
Vurmazlar. Akşama, ardından bir tekme atıp
Hafız Aga’yı, emniyet binasından çıkartırlar.
Hafız, bir sene, iki sene, kitaplarına hiç
dokunmaz. İki sene geçtikten sonra, geceleri
on ikiden sonra kuyuya iner. Taşı çeker, Kur’an
okuyacaksa Kur’an’ı, Mevlid okuyacaksa
Mevlid’i, hutbe okuyacaksa hutbe kitabını
alıp, saat beşe-altıya kadar okur. Sabaha karşı
gene inip kuyuda yerlerine yerleştirir. Bulgar
yönetimi, Hafız Aga’nın adını, 1984’te “Mitki”
koyup, Bulgar yapmıştır. O,1990 yılında ölür.
Kitapları, yerin altında kalır. O bir çuval kitap,
deri içindedir.. Yeni idare geldikten sonra, artık
Türkçe okuma, Kur’an okuma serbest hale
gelir. Ama Hafız Aga serbestliği yaşayamadan,
açıktan Kur’an’ını okuyamadan vefat etmiştir.
Kayını ile kız kardeşinin oğlu Mümin Usta,
eski Türkçe okumayı bildikleri için, oğlu
Ramazan’a gelip kuyudaki, duvar arkasına
saklı kitaplardan bir kaçını alırlar. Ahmediye,
Muhammediye gibi sağlam kitaplardan birer
torba seçip giderler. Bu Şerif Ablaların Mümin
Usta, 1993 senesinde, Türkiye’ye göçmüştür.
O, Bursa’nın Bağlarbaşı’na, diğeri, Davud
Kadı Mahallesi’ne yerleşiyor. Atakan, otobüse
binip Bursa-Bağlarbaşı’nda kahveleri geziyor.
Cebel’den göç etmiş, Mümin Usta’yı tanıyan
var mı, diye sorar. Biri tanıdığını, parkın
altında yeni ev yaptığını söyler. Gidip evi bulur.
Atakan, Bulgaristan’dan geldiğini, Ramazan’ın
selamını söyler. Dayısı Hafız Aga’nın kitaplarını
sorar. O da önüne, bir torba kitap serer. Bunları
ben korumaya çalışıyorum, hediye edebilir
misin, deyince de, “Halal olsun”, deyip verir.
İçinde yeni Mevlid, Kur’an da olan kitapları,
alıp kaldığı odaya kor. Ertesi gün, daha ertesi
gün gidip, Davud Kadı Mahallesi’nde Şerif
Aga’yı arayıp bulur. Meriç Sokak 52’dedir..
Ondan da, bir torba kitabı alır. Aldıklarının
42
listesini, dönüşte fabrikada çalışan Ramazan’a
gösterir.. Bursa’dan babasının kitaplarını
getirdiğini bildirir. Semerciler Köyü’ne,
misafirliğe geleceğini de belirtir. 27 Nisan
2005 tarihinde, Semerciler Köyü’ne gider..
Ramazan, iki katlı yeni bir ev yapmıştır. Hafız
Aga’nın kalan kitaplarını sorar. Ev, yıkılmıştır.
Yıkıntıya giderler. Kirişler, kiremitler yerde,
duvarlar yarıdan aşağıya inmiştir. Kuyu, kirişin
dibindedir. Tütün kuyusunun kapağını açıp
aşağı inerler. Daha bir çuval kitap kalmıştır.
Elhamları, Tebarekeleri bir çuvala doldurup,
getirir. İçlerinde 1705 senesinden Osmanlı
Elifbası, 1850 senesinden Kıraat (okuma)
kitapları vardır. Hafız Aga’nın kanı, canı
pahasına kurtarmış olduğu kitaplar, diğerleri
arasına böylece katılmış olur.
Mestanlı’nın Hacıköy adlı bir yerleşim yeri
vardır. Evleri yıkılmış. İnsanlar, Türkiye’ye
göç etmişlerdir.. Atakan, yıkıntılar arasında
bir albüm bulur. O köyde yaşamış, ana-kız,
öğrenciler, asker kızlar, subayları.. Nalbantlar
Köyü’nden elde edilen kitaplar da öyle..
1848 yılında yapılan ağaç camii olan bir
Nalbantlar Köyü.. Camisinin duvarı, tavanı,
kömürlüğü ağaçtandır.. İnsanlar, evlerinde,
taşıyamayacakları ne varsa bırakıp gitmişler.
Atakan, avluda, tavanda, kömürlükte kalmış,
elyazması bir Kur’an, bir albüm bulup
Mestanlı’ya getirir.
Bir eski Türkçe kitabı da Türkiye’den temin
etmiştir.. Gediz Nehri’ne atılan kitap, mucize
olarak bir balıkçının ağına takılır. Bir çuval
kitap halinde hem de. İçlerinden birisi, Edirne
Harbi ile ilgilidir. Bir Türk subayının günlük
notları.. Üç sene Sofya’da esir kalan Ali Cemal
adlı subay, esaret sonu dönüyor ve bu kitabı
yazıyor. Adı, Esbab-ı Felâket.. İstanbul’da Şems
Matbaası’nda basılmış. Atakan’ın Hasköy’ün
Kuşallar Köyü’nde, 14 Ağustos 2000 tarihinde
bulduğu kitap, Hazine-i Mektubât adını taşıyor.
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
İÇİNDEKİLER
Ay-Yıldız kapaklı kitap, Varnalı Muallim Naci’ye Köşelerinde diye, 1915-16’larda yazmış. Otuzaittir. 1902 senesinde basılmış.. Yörenin kırk sayfalık bir kitapçık.
öğretmen, doktor, hemşiresi Türkiye’ye
kaçınca kitapları öylece kalmıştır.
Gökviran köyü, Tokmaklıdere, 400–500
sene önce ölmüş insanların mezar taşlarının
Şumnu’da (Kuzey Bulgaristan) Nüvvab Okulu bulunduğu, mezarlıklarında ulu ağaçlar
vardır. 1922’den 1947 yılına kadar açık olan yetişmiş köylerdendir. Halkı Manisa’dan
okul, bütün Bulgaristan Türklerinin lise, geldiği için köylerinin adını Saruhanlı, Tokat
yüksek tahsil merkezi durumundadır. Nüvvab tarafından geldiği için Tokatcık koyan köyler
Okulundan 870 tane diploma verilmiştir. vardır. Civarda üç-mahallenin ölüleri, bir
En yüksek notla, Cebel’in Sırt Köyü’nden mezarlığa gömülmüştür. Bulgar askerleri,
Rasim Rodop, diploma alanlardandır. 1951 1930’lu yıllar, yirmi arabayla gelip, mezar
senesinde göç eder. Atakan, 1991 senesinde taşlarını kırarak derelere atarlar. Atakan,
Ankara’da Rasim Rodop’a misafir olur. Onun 2007 senesinde köye gider. Oradan tanıştığı
Nüvvab Okulundan Arap, Fars, Türk dilinde bir adamla görüşür. Kalan mezar taşlarını
kitaplarının köyünde kaldığını öğrenir. göstermesini ister. Giderler. Karaçalı dikeni
Dönüşünde, Rasim Mehmet Rodop’un denen çalılar vardır.. Çalıların içinde, dört
köyünden kalan kitaplarını Mestanlı’ya 15- mezar taşı bulurlar. Onlar kırılmamıştır.
20 kilometre mesafedeki Alibey Konağı’ndan Mestanlı’daki evine getirir. Bunlar 1930,
Aşık Ömer diye bir şair vardır. Aşık Ömer’in, 1940’lı yıllarda kırıp kırıp, banka, okul
16. asırda yazdığı, elyazması şiirlerini bulan temellerine doldurulan mezar taşlarına göre
Atakan, o yazma kitabı Karacaoğlan, Pir Sultan şanslı olanlardır.
Abdal, Nabi, Nedim’in yanına kor.. Daha dün
yazılmış gibi korumaya alır.
Kitap, mezar taşı gibi kültürel eserleri
toplarken, birçok zahmetlere katlanır Atakan.
Akif Atakan, sadece kitap değil, 1953 senesinde “Ben üç kere öldüm: Ankara’da, Kırcaali’de,
başladığı koleksiyonuna, taş kitabeleri de Mestanlı’da” der. Dirilip, iyileşince yarım kalan
katar. 15 Türk devletinin simgesi üzerinde işine devam etmiş tabi..
olan kitabe, kırılıp çöpe atılmıştır. Atakan,
çöplüğe gider ve üçtaşı bir araya getirip alır. Eski Camii’nin İmamı
Bir cami kitabesidir o.. Sarayiçi’nde bir şehidin
mezar taşını getirir. Kitabesinde: “Unutmayın Balkanlar’da tanıştığınız her insanın ayrı bir
ırkdaşım Sarayiçindekini, Mukaddes vatan için hikâyesi, hatta saklı hazinesi vardır. Mestanlı
şerefle öldüklerini, Yurt için verdik biz aziz Eski Camii’nin genç imamı Güner Hoca
canımızı, Zaman düştükçe alın intikamımızı, bunlardan biri. 1978, Koşukavak doğumludur.
Kalbinizden silmeyin mübarek Fatiha’nızı” Hafız Bekir Güner Macır. Dedeleri, Lofça’dan
demektedir. Bu mübarek şehidin mezar taşını, göçüp, Koşukavak bölgesine yerleşmişlerdir.
2005’te keşfetmiştir. Balkan Harplerinden bir 1994’te hafızlığa başlar. Komünist dönemden
yadigârdır. Sırp, Yunan, Romen, Rus, Bulgar’ın sonra Bulgaristan’da yetişen ilk hafızdır.
şehit verdirdiği, Balkan Türklerinden beş 1996’da hafızlığını tamamlayıp dinletir. Elli
milyondan biri olmalıdır. Gazilerden biri, yıl arayla ilk hafız. 1940’lı yıllarda hafızlık
Varna’nın Balçık Kasabası’ndan Mustafa buralarda çok meşhur. Neredeyse bütün
Lutfi. Romanya’da sürgünken, Hapishane camilerde görev yapan imamların tamamı
43
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
hafızdır. Elli yıllık bir kopukluk araya girer.
Tekrar bugün hafızlarımız yetiştirilmeye
başlanır. Hafızlık eğitimi veren yer, Pomaklık
bölgesinde, Maden’dir. Güney Rodoplar’da
Maden Kasabası’nda şu an devam etmektedir.
Koşukavak’ta henüz yoktur. Temennisi:
“İnşallah burada ben yetiştirmek istiyorum
hafızları” şeklindedir. Daha önce hafız
yetiştiren külliyeler çok bulunmaktadır.
Camilerin ön safını, boydan boya hafızlar
kaplamakta iken, bunlar yok edilmiştir.
Diyanet Vakfı, Mestanlı’da bir İlahiyat Lisesi
açmış bulunmaktadır. Teneffüs arası kız ve
erkek öğrencilerini bahçesinde gördüğüm
İlahiyat Lisesi, yarım kalan yetiştirme işini ne
kadar gerçekleştirecek bilmiyoruz. Ama güzel
bir teşebbüstür.
Avlusundaki medresesi yerle bir edilen Eski
Cami külliyesiyle İlahiyat Lisesi paslaşabilirse,
diriliş de hızlanabilir. Bir imaret, hafız
yetiştirmek için yurt gibi düşünceleri olan
Güner Hoca, umarız, başarılı olur. Onlara,
bir kütüphane ve müze eklenebilirse,
külliye, adına layık bir yer haline gelecektir.
Misafirhane, hafız yetiştiren bölüm, fakirlere
yemek dağıtacak aşhanesi ile külliye, geçmişin
hayırda yarış düşüncesine uygun olacaktır.
Mestanlı’dan bir ara, Türkiye sınırına doğru
Kirli tarafına gittik. Oraların Hacı Bayramı’ı
gibi bir yer olan Yedi Kızlar’a.. Bizi götüren,
diş hekimi Fikri Gülistan. O da Kirli bölgesinin
bir çeşit Akif Atakan’ı. Yedi Kızlar’a varmadan,
tepeden
bize
havzayı
seyrettirmeden
edemiyor. Aralık’ta yemyeşil coğrafyayı
seyretmek doyumsuz duygular yaşatıyor.
Yedi Kızlar
Yedi Kızlar Camii, bölgenin manevî merkezi
durumundadır. Kirli/Nalbantlar yöresinin en
eski camii, Yedi Kızlar Camisi’dir. Mestanlı’ya
44
yirmi kilometre mesafede. Yunanistan
sınırları içinde kalan Gümülci’nin kuzey-batı
sırt tarafında. Balkanlar’a ilk gidenler, binbir
fedakârlık içinde kurucu insanlar olarak çaba
sarfetmişlerdir. Yedi Kızlar’ın menkıbesi,
bunun yürekleri burkan bir örneğidir. Yedi
kız vardır bu yörede, nişanlıdırlar. Evlenip
yuvalarını kuracaklardır. Fakat, savaş kopar.
Denir ki bu savaş, Birinci Kosova’dır. Vatan
tutulan toprakların, insanın üstüne hörelenen
bir Haçlı seferi kara bulut gibi gelmiştir.
Gençler savaşa giderler. Bir daha dönemezler..
“Ya Rabbi, buralardan İslâm’ın adı silinmesin,
ezan sesleri kesilmesin. Bu orduyu muzaffer kıl.
Benim canımı al” diyen Murat Hüdavendigârın
şehadeti gibi, yedi nişanlı genç de şehit
düşmüştür.. Yedi Kız’lar, nişanlılarından daha
az fedakâr değillerdir. Sevdiklerinin canını
feda ettiği değerler uğrunda onlar da gelecek
hülyalarının malzemelerini feda ederler.
Yapmış oldukları çeyizi, yaşmağı, yelek,
çorap, gibi eşyalarını satıp bir cami yaptırmak
isterler. Ağaç kestirip, tahta biçtirirler. Ve bu
ahşap camiyi inşa ettirirler. Her şeyi ağaçtan.
Ne taş, ne demir, ne çimento var orada. Adı,
Yedi Kızlar Camisi kalır. Kızlar, el emeği, göz
nuru olarak işleyip hazırladıkları çeyizleriyle
kendi yuvalarını kuramayınca, millete bir
yuva kurmak istemişler. Onların, Selçuklu
Beylikler devri eserlerini hatırlatan camileri,
sonra külliyeye dönüşmüş. Yalnız kültürel
soykırımdan, orası da nasibini almış. Camiye
gelmeden sağ taraftaki alanda medrese
vardır. Orda dini eğitim verilmektedir. 1912
Balkan Savaşı’nda bu medrese yıkılır, ateşe
verilip yakılır. Yöre insanı, Bulgaristan Hak
ve Özgürlükler Partisi ileri gelenleri, elbirliği
ile külliyeyi aslına uygun şekilde diriltmeye
çalışmışlar. Duvarı ağaçtan, tavanı ağaçtan,
direği ağaçtan, her şeyi ağaçtan bir cami. Sıcak,
insani, sevimli. Yalnız küçük minaresi metal bir
yapı. Yedi Kızlar’a uygun, tek şerefeli, ahşap bir
minarenin yapılması güzel bir cemile olacaktır.
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
Yedi Kızlar’ı, haziresi durumundaki mezarlığı,
yağmur altında ziyaret ettik. “Rahmet” altında
farklı duyguların anaforunda bir gezi. Cami
yanındaki yeni yapıldığı belli yedi mezarın
taşları üzerinde “Ruhuna Fatiha” yazılı. Yanda
bir de Sadık Ahmet’in dedesinin mezarı var.
Yanındaki kırık Osmanlıca yazılı mezar taşları,
geniş alanda tahribattan kurtulabilen birkaç
kalıntıdan birkaçı. Osmanlı’ya, Müslüman
Türk’e duyulan hınç, mezar taşlarına da intikal
etmiş.. Gönüllü rehberimiz, Fikri Gülistan. Yedi
Kızlar’a yakın bir köyden. Diş hekimi. Ama
yöresinin tarihi, geçmişi ile ilgili bir adam.
Memleketini seviyor. Yedi Kızlar Camisi’nin,
bir efsaneye göre, yedi kız tarafından bizzat
kendileri tarafından bir akşamda yapıldığı,
rivayetini aktarıyor. Tahtadan cami, hiç çivi
kullanmadan yapılmıştır. Bu ağaçlar, meşe
ağaçları bol ve gür ormanlık olan bu yöreden
alınmış. Cami de sırf meşe ağacından..
Yedi Kızlar, zamanla çevrenin kutsal bir
mekânı olmuş. Her sene Hıdırellez ayında
bu merkezde toplanılıyor. 1944 senesinde
sınırlar kapanıncaya kadar, iki taraftan
(Yunanistan,
Bulgaristan)
Müslümanlar
burada kurban kesmeye gelmişler. Her
sene kalanlar aynı şekilde kurban kesmeye
devam etmişler. Böylece, günümüzde üçdört bin kişi toplanmaktadır. Yöre insanı,
birbiriyle elleşmek, dertleri paylaşmak
üzere buluşuyor. Müslümanlar, cemaat
olmayı, bir arada tutunmayı bu manevi
mekânla sağlamış. Yaz ayları, Hıdırellez
önemli buluşma zamanı. Caminin haziresi
olan mezarlık da kutsaldır. Mevlid okunur,
dualar edilir. Hatta hastalıklara şifa dilekleri
dile getirilir. Anneler, çocuklarını getirir.
Ordaki halkalı bir taşın içinden geçirilir. Bazı
konuşamayan çocukların altından geçirildiği,
onlar için faydalı görülen taş vardır. Kurban
kesilip, Mevlidler okunduktan sonra, pilavlar
yenir. Tabi her bir hane, kendine göre yemek
hazırlayıp, yemekleriyle buraya gelmektedir.
İÇİNDEKİLER
Ekseriye, börekler yapılmakta, ıspanak pidesi,
pırasa pidesi, gelinler tarafından sini ile
getirilmektedir. Dualar eşliğinde konu komşu
birbirini görmüş kardaşlık duygusu pekişmiş
olmaktadır. Gümülcine’den de kardaşlar
gelmektedir. Zaten zalim sınırlar çizilmeden
önce, dedeler kış günleri davarlarını alıp sıcak
olduğu için Batı Trakya’ya götürürlermiş.
Onlar da yaz günleri orası sıcak olduğu için,
yayla olan bu yöreye gelmektedirler. Aradaki
bağ, Bulgaristan’a komünist idaresi geldikten
sonra, sınırlandırılır. Ama asırların geleneği,
o suni uzaklaşmayı, 1989 senesinden sonra
gelişler-gidişlerle ortadan kaldırmaya başlar.
Yedi Kızlar, parti, müftü, halkın katkısı, küçük
küçük bağışlarla gelen paralar toplanarak,
restore edilmiş. Diş Hekimi, Hak ve Özgürlük
Partisi’nin Mestanlı İlçesinde birinci başkan
yardımcısı. Bir siyasi partinin, millet
önüne düşerek manevi merkezi onarması
önemli. Orada, parti ile millet bir sayılıyor.
Bulgaristan’da azınlık olunduğu için, Hak
ve Özgürlükler Partisi denince Türkler/
Müslümanlar anlaşılıyor. Yalnız Hak ve
Özgürlük Partisinin 35 milletvekili vardır.
Büyük güçtür. 240 üyeli mecliste üçüncü
partidir. Oy oranı, yüzde on civarındadır.. Bu
oran, Bulgaristan’da yaşayan Müslümanların
oranı ile örtüşmektedir.
Ya Göçenler
Bulgaristan’da kalanların aklının orta
yerinde ilk fırsatta, Türkiye’ye göçmek vardır,
denilebilir. Parçalanmış ailelerin, ayrılıklarını
yeni bir ayrılıkla bütünleştirme umududur bu.
Bütün umutlar gibi çoğu Mahşere kalmaktadır.
Ama insana en sıkıntılı anlarında bile yaşama
sevinci aşılayan iç dünyanın taze filizleridir o
umutlar. Bulgaristan’da kalanların durumu,
görüldüğünde kısmen tespit edilebilecek
durumdadır. Ama ya göçenlerin hali.. Yeni
45
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
bir maceradır her göç. Onların, gittikleri
yerlerde görüşülüp, konuşularak, çektikleri,
mevcut durumları tespit edilmemiştir. Bir
Bulgaristan göçmeni ailenin Türkiye’de doğan
evladı olan Ali Gönenli, kendisi yetmişlik fani
olduğu halde anlatır. Dedesi Hafız Mustafa,
Bulgaristan daha ayrı devlet olmadan önce
Eski Cuma’da oturmaktadır. İstanbul’da
eğitim görmüş Hıfzını tamamlamış birisidir.
Hanımı Hafize Mükerrem de, kocası gibi hafız
birisidir. Dört oğlunun dördü de hafız olan bir
ailedir. Hafız Mustafa, 1898 yılına geldiğinde
eşi ve çevresine göçmek gerektiğini söyler.
O sıra üç oğlu, hamile eşi ile yollara düşer.
Varna’ya kadar yürüyüp, oradan vapurla
İstanbul’a gitmektir niyetleri. Varna’ya gelince
dördüncü oğulları olan, Ali Gönenli’nin babası
Halil Hilmi doğar. Taze bebeği kundaklayıp,
buldukları bir vapura binerek İstanbul’a
gelirler. Eski vatandan, 1899’da anavatana
hicret etmişlerdir. İstanbul’a gelince, devlet
başkanı İkinci Abdülhamit’e, yolcular ve
yolcular arasında gelen, yeni doğmuş taze
bebek hakkında bilgi verilir. Sultan, muhacir
bebek için bir bohça gönderir. Aile Eskişehir’e
yerleşir. Ama bir süre sonra burada da rahat,
huzur kaçar. Hafız Mustafa’nın dört oğlundan
askerlik çağındaki üçü artık askerdir.
Biri, Birinci Dünya Harbi cephelerinden
Filistin’e, ikincisi Azerbaycan’a, üçüncüsü de
Çanakkale’ye savaşa gider. Filistin’e gidenden
şehit haberi ulaşır. Diğer ikisi ise, gazi olarak
döner. Ardından, İstiklâl Harbi’ne katılırlar.
Bir kardeş Kuva-yı Milliye’ye dâhil olurken
diğeri, kendi kurduğu seksen kişilik çete ile
Yunan’a karşı savaşır (Ali Gönenli ile 23 Şubat
2013 tarihli görüşme, Alanya). Anavatan
tehlikededir, iş başa düşmüştür.
Sincan’da Kaymakamdır. Sincan’a Bulgaristan
sınırları içinde kalan Eski Zağra’dan göçmenler
gelmiştir. Karlı bir kış günü, kuşların
açlığını düşünürken, göçmenlerin odunkömür, barınma durumunu hatırlaması içini
daraltır. Kaymakamlığa geldiği zaman, karlı
merdivenlerin korkuluğuna tutunup öylece
kalmış bir yaşlı teyze ile karşılaşır. O, Eski
Zağra göçmenlerinden Hanife Nine’dir. Kocası,
Türkiye’ye ayak bastıktan sonra Edirne’nin
Karaağaç istasyonunda vefat edivermiş,
yapayalnız kalmıştır. Oğlu Osman, yaralı bir
şekilde tutuklanıp, Belene ölüm kampına
hapsedildiği için yanında değildir. Çünkü
Bulgarlaştırmaya direnenlerin çoğu gibi Osman
da Belene Adası’na sürülmüş, geri kalan kadın,
çocuk, yaşlılar süngü ve dipçiklerle trenlerin
hayvan vagonlarına ite-kaka bindirilip
Türkiye’ye yollanmıştır. Hanife Nine, kocasını
yolda toprağa verince, akrabalarıyla Sincan’a
kadar gelmiştir. Ama aklı, oğlundadır. Bir
haber alma ümidiyle sabah erkenden, karlara
aldırmadan kaymakamlık merdivenlerine
tırmanmıştır. Yalnız, kapıya ulaşamamıştır.
Korkuluğa tutunup kalır. Yarı kar içindeki yaşlı
kadını, Kaymakam Çalışıcı, işe gelirken fark
eder. Sırtında taşıyarak, yarı açık gözler ile
donuk bakan nineyi, donmaktan kurtarmaya
gayret eder. Sıcak kaymakamlıkta, anlaşılır
ki, Hanife Nine kalp sektesi geçirmektedir.
Hastaneye kaldırılır. Biraz sonra, oğlundan
haber alamadan, onun vefat haberi de gelir.
Aklı, Belene’deki yaralı Osman’ında, kocası
yolda, kendisi Ankara Sincan’da Hakka
yürüyen Hanife Nine, binlerce kayda girmeyen
örnekten biridir (Çalışıcı, 2007, 48).
İzmir’de Koşukavak Mahallesi var, Mestanlı
Mahallesi vardır. Türkiye’de soyadı Tunahan,
Binlerce
göçmenden
birinin
dramı, Tuna, Meriç, Vidin, Rodop, Balkan, Balkanlı
yaşadıklarını kaleme alan Eskişehir Valisi olanlar vardır. Bulgaristan coğrafyasından
Kadir Çalışıcı’nın, Valilerin de Öyküleri Vardır anavatana sığınmış evlad-ı fatihan, nasıl
adlı eserine girmiştir. Çalışıcı, 1989’da Ankara- Balkanlar’a giderken Anadolu’dan ayrıldığı
46
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
yerlerin adını oralara götürmüşse, bu defa
Anadolu’ya geldiği yerlerin adını getirmiştir.
Hiç olmazsa yadında, ecdat yadigârı yerleri
yaşatacaktır.
İÇİNDEKİLER
hediye eylemiştir. Okuyanlar, merhumenin
ruhuna üç İhlâs, bir Fatiha bağışlaya. Bu kitabı
yırtanlar, bu kitabı yakanlar, bu kitabı satanlar
onmasın. İki cihanda yüzleri gülmesin.. İki
yüz sene beni bekliyon bu yıkık evde bu kitap
Göçü Türkiye O Kadar Kabul Etmemeli
beni.. Molla Osman kızı Ümmügülsüm, 1750
İdi…
yıllarında yaşamış. El yazması dokuz kitabtan
birinin arkasına böyle yazmış.. Ben gidiyorum
İyi ama, bu kadar geri dönüş, o kadar boşaltma burdan Eğridere’nin Çamdere Köyü’ne.
doğru mudur? Emirler Köyü, Osmanlı devrinde Bir akşam kalıyorum Çamdere Köyü’nde,
140 hanedir. Şimdi bir ev kalmadan, yok muhtarda.. Sabahleyin kahvaltıyı yaptıktan
olmuştur. Mestanlı Belediyesi’ne bağlı 67 köy sonra çıkıyoruz. Binanın önünde yollar var. Bu
ölmüştür.. Mestanlı Belediyesi’nde elli tane yol nereye gidiyor? Çamdere’ye.. Bu yol nereye
okul vardır. Şimdi beş okul kalmıştır: Mestanlı gidiyor? Köseasalar’a. Bu yol nereye gidiyor?
Okulu, Gökviran Okulu, Yeni Cuma Okulu.. Kırk Halılar’a. Bu yol nereye gidiyor? Aşağı Tosya’ya.
okul kapanmıştır. Ata toprakları, bu kadar Bu yol? Yukarı Tosya’ya.. Kaç kilometre buraya
boşaltılmamalı değil mi idi? Mestanlı’dan, Kirli Köseasalar? Beş-altı kilometre, diyor. Allah’a
bölgesine gidinceye kadar gördüğümüz yeşil ısmarladık deyip, çekiliyorum Köseasalar’ın
dağ ve vadiler içindeki Türk köyleri boşaltılmış köy yoluna. Bir saat yolculuktan sonra bir yere
gözüküyordu.
varıyorum; Üç mahalle bu köy. Bu mahallenin
adı ne, İmamlar Mahallesi. Bu mahallenin adı
Akif Atakan’ın bu konudaki görüşleri doğru ne, Kayabaşı Mahallesi. Bu mahallenin adı
gözükmektedir. O, yüreği yanarak, “çok büyük ne, Aşağı Mahalle. İmamlar Mahallesinde,
yanlışlık yaptı Türkiye Cumhuriyeti Devleti.. bir kapıyı vurdum. Çıkana; Selamünaleyküm.
Çok büyük yanlış..”demektedir. “ Bu kadar çok Ben Mestanlı’dan Akif. Emekli öğretmenim.
kabul etmeyecekti. Mesela 1984’te adımızı Çantamdan gösteriyorum, eski Türkçe bir hikâye
değiştirdiğinde, 1989 yılında kapıyı açtı, isteyen yahut Kur’an, mevlid kitabı. “Böyle kitapları
gelsin dedi. Yirmi bin, otuz bin kişi geçtikten ben, korumaya çalışıyorum, kırk-elli senedir.
sonra sınırı kapatacak, herkes köyünde, Sizin babanızdan, dedenizden kalan bir eser
kasabasında yaşasın, tarlasında çalışsın, işine var mı? Giriyor içeri adam, masanın üstüne bir
gitsin diyecekti. Bu kadar Balkan Türkü’nün çuval kitabı seriyor, benim önüme.. Ahmediyeler,
yurdunu, yuvasını harap etmeyecektik.. Kırk Muhammediyeler, el yazması kitaplar, tarihler,
tane okul kapandı. Bir köyde bir çocuk yok, hesaplar, hendeseler.. Hediye edebiliriz. Halal
bir yaşayan insan yok.. Niçin boşaltıyoruz, olsun, diyor adam. Veriyor o kitapları bana.. Bir
babamızın köyünü, kasabasını, evini, okulunu?.. de yolun öte tarafında bir yıkık ev görüyorum;
Yazık değil mi bize? Biz ihanet ettik yurdumuza.. harabe. Kirişler yerde, kiremitler yerde,
Ben hiç doğru görmüyorum, bu kadar Türk’ün duvarlar yarıdan aşağıya inmiş. Abi dedim,
Türkiye’ye gitmesini.. Altı yüz sene beni bekliyor ev yıkılmış oyu. Kimin evi o? Tumbar Hasan’ın
bu köyde, bu yıkık evde Kur’an-ı Kerim. Altı yüz dedi. Tumbar Hasan.. Lâkab takmışlar adama,
sene sonra, beni bir güç götürüyor ve okuyorum: Tumbar, diye.. Hastalarla bir yaşamış. Ee ne
Edirne Vilayeti’nin Gümilcine Sancağı’nın oldu bu? ‘Bu adam, Türkiye’ye gitti’, dedi. İnsan
Eğridere Kazası’nın Halaçdere Köyü’nden yaşamadı. Yağmurda, karda, çamurda çöktü
Molla Osman kızı Ümmügülsüm, bu kitabı bina, dedi. Ben aldım fotoğraf makinesini,
47
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
onun yanından çektim. O duvarları, kirişleri,
kiremitleri.. Bir de bana, kirişin yanında bir
kitap gösterdiler: El yazması bir Kur’an-ı Kerim.
İşte son sayfasında o kadın mı, kız mı yazdığı
cümleler: Edirne Vilâyeti Gümülcine Sancağı
Sultanyeri Kazası/Eğridere Kazası Halaçdere
Köyü’nden Ümmügülsüm. Halaçdere, başka
bir köy. Ben yarar o kitabı, Köse Musalar’da,
Tumbar Hasan’ın evinde buluyorum.. İki yüz
elli sene, beni gelsin alsın diye beklemiş o köyde,
Tumbar Hasan’ın evinde.. Bir de ne oluyor
biliyor musunuz? Ben, size okuduğum gibi,
İzmir’den gelen bazı gençlere anlattım: İşte
Eğridere’nin Kösehasanlar Köyü’nde bir kitap
buldum. Halaçdere Köyü’ndenmiş. Tumbar
Hasan’ın evinde buldum, diye. “Ben onların
nesliyim abi”, diyor. Verdim kitabı eline, burdan
Adapazarı’na, İstanbul’a telefon açtı. Kayınço
mu, akrabalarından birine.. “Benim elimde sizin
evinizde bulunan üç yüz senelik bir kitap var:
Kuran-ı Kerîm. Sizin yıkık evde bulunmuştur,
diye haber verdi. Nerdeyiz biz, nerde Adapazarı,
nerde İstanbul, nerde Kösehasanlar Köyü
Tumbarlar’ın yıkık evi, nerde Mestanlı?. Yani bir
güç-kuvvet, beni yönlendiriyor.”
üç yüz senelik bu hazineyi.. Amerikalısı da
gelip görecekti, İsveçlisi de Alaman’ı da.. Bu
kadar bizi çiğnemeyeceklerdi.. Adımızı da
değiştiremeyeceklerdi, dinimizi de dilimizi de..
Ama en büyük suç gene Türk’te.. Allah’ım Türk’ü
Türk’ten korusun gülüm.”
Sonuç
Dört-beş günlük bir gezide tüketilecek bir
coğrafya değil Bulgaristan. Belediyesinden,
imamına,
emeklisinden
çalışanına
insanlarımızın yönünün Türkiye’ye doğru
Söz kitaplar üzerinden dolaşıp, göçün olduğunu fark ediyorsunuz. Bu durum
sonuçlarına odaklanınca, sitemler dağlar yaşananların tabii bir sonucu. Avrupa
kadar büyük, depremler kadar sarsıcıdır. Birliği’ne giriş, Türk gençlerinin, Avrupa
Atakan: “Bu kadar ihanet olamaz.. Biz çok geç ülkelerinde çalışıp, kazanarak, yaşadıkları
kaldık. Üç yüz sene uyuduk. Şimdi, bir-iki yerlere dönüp, ev-dükkân yapmalarında
seneden beri uyanmağa başladık. Fakat bu yararlı olmuş. Türkiye’ye dönüş sevdasına bir
kadar küçümsenmeye, bu kadar hakarete yönü ile alternatif oluşturmuş. Ama yürekler
layık bir ulus değiliz biz. Namusumuzla, yine Türkiye ile birlikte çarpıyor. Türkiye’deki
şerefimizle çalışan bir ulusuz. Fakat bir gelişmelere, kulak vermeleri Türkiye’den daha
milyon Bulgar, iki milyon Sırp, üç milyon canlı. Türkiye’nin güçlenmesi, onların hak ve
Yunan bizi ayaklar altında, fare çiğner hukukunu koruması temel arzu durumunda.
gibi çiğnediler. Buna müsaade ettik. Oradaki özel durumları anlamadan kurulan
Ayıp.. Utanıyorum Türklüğümden.. Mesela, ilişkiler bazen çok kırıcı olmuş. Balkan
Bulgar devleti, kitapları yakarken 1960-70 Türkleri, Müslümanları geçmişle çok iç içe
senelerinde.. Gelecekti Ankara Kültür Bakanı yaşıyor. Çünkü varlık sebebi, kimliği geçmişle
yahutta kütüphane başkanları, buraya bu bağlantılarından geliyor.
kitapları dizecekti, raflara.. Ve yüz, iki yüz,
48
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 2 - ARALIK 2014
İÇİNDEKİLER
Kültür
Bakanlığından
bir
heyetin,
toplanan yazma eserlerle ilgili dijital
kayda alma çalışmalarının yapılması güzel.
Bulgaristan’daki Kültür Bakanlığı temsilcisi
olarak ataşemizin sahip çıkması da.. Konya’dan
Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürü
Bekir Şahin, personeli ve Büyükşehir’den
Koyunoğlu Müze Müdürü Hasan Yaşar, sahip
çıkan ekibin içerisinde. Onlar, Akif Atakan’ın
kütüphanesinden dijital kopya alarak bir
hafta boyunca faaliyet yürüttüler. Bunlar güzel
çalışmalar, ancak yetmez. Çünkü eserlerin
korumaya alınıp daha iyi saklanacak bir
ortamda hizmete sunulması gerekiyor.
Her şeyden önemlisi, sıkı irtibat. Birlikte helva
yapılacak çok konu var. Onun için denebilir ki,
Türkiye’den uçakla gitme, Mestanlı’ya uzak
düşme anlamına geliyor. Uçakla Sofya’ya gidip,
üç yüz kilometreye yakın bir yolculuğu geri
Türkiye’ye doğru yapmak yerine, özel araç
veya otobüslerle gitme daha kestirme sanki.
Hem de coğrafyayı içinden yaşayarak gezmek
için sanki elzem gözüküyor. Akif Atakan gibi,
ömrünü kültürümüzü korumaya hasretmiş,
kimselerin emeklerinin boşa gitmemesi gerek.
Kültürün yaşanmadığı, korunmadığı coğrafya,
sizin kökünüzün kazındığı yer olacağına göre,
Atakan’ın çabasına Türkiye’nin kulak vermesi,
elinden tutması gerek. Göç dalgalarını alarak,
Bulgaristan’ı boşaltmak, herhalde en çok o
bölgeyi İslâmsız hale getirmek isteyenlerin
ekmeğine yağ sürmüştür. İnsanların, insan
olarak, haklarının yerinde korunmasına,
yolların bulunması gerekmektedir. Bunlardan
en temeli, Bulgaristan göçmeni olmayanların
da Evlad-ı Fatihan yurduna gidip-gelmesi.
Belediyelerin,
belediyelerle,
kültür
kurumlarının karşıdaki kültür kurumları
ile tüccarların üretici ve tüketicilerle iyi
ilişkiler geliştirmesi gerek. Devir, teşebbüs
devri. Yürekleri dağlayan ağıtları söndürecek
teşebbüslerin artması ile iç yangı soğuyacak,
değilse yürekler dağlanmaya devam edecektir.
Kaynakça
Çalışıcı Kadir, 2007, Valilerin de Öyküleri
Vardır, Bilgi Yayınevi, Ankara.
Gürel Nazlı Rânâ- Gürel Zeki, 2012, İslâm
Beytullah Erdi Hayatı-Sanatı-Eserleri, Bengü
Yayınları, Ankara.
Halaçoğlu Yusuf, 1992, Bulgaristan-Osmanlı
Dönemi, DİA, 6/396-398.
49
YAZIM
KURALLARI
Cihannüma Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma
Bülteni’ne gönderilecek yayınların yazım ve yayınlanma
kuralları aşağıda belirtilmiştir.
1. Cihannüma Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma Bülteni
ülkemizde ve dünyada ağırlıklı olarak dış politikaya ilişkin
gelişmeler ve tartışma konularıyla ilgili araştırma-inceleme,
kısa bilimsel çalışma ve derleme tarzında hazırlanmış özgün
yazıları yayınlar.
2. Bülten, yılda 4 kez yayınlanır.
3. Bir yazının bültende yayınlanabilmesi için daha önce başka
bir dergide yayınlanmamış veya başka bir dergiye yayınlanmak
üzere gönderilmemiş olması gerekir. Bu şartları taşımayan
yazıların yayınlanması Bülten yönetimi tarafından yayına uygun
görülmesiyle mümkün olabilmektedir.
4. Bültenin dili Türkçedir.
5. Yayınlanmak üzere gönderilen çalışmalar kaynaklar dâhil
5000 kelimeyi geçmemelidir.
6. Yazılar, MS Word, “Times New Roman” yazı tarzında, 12
pt kullanılarak, 1.5 satır aralıklı yazılmalıdır.
7. Yazılarda giriş, materyal ve metot, bulgular, tartışma ve sonuç
bölümlemesi aranmaz ancak yazılar uygun bölümlere ayrılmalı
başlıklar büyük harflerle yazılmalıdır.
8. Her bir yazıya 100 kelimeyi aşmayacak ve metni
yansıtacak şekilde özet bir paragraf eklenmelidir.
9. Yazarlar kaynak gösterimi konusunda kendi çalışmalarında
kullandıkları gösterim metodunu kullanabilirler.
10. Yazarların unvanı ve görev yeri dipnotta gösterilmelidir.
11. Yazılar e-posta ile cihannumadisiliskilerebulten@gmail.
com adresine e-posta mesajına eklenerek gönderilmelidir.
50
DUYURU / TEŞEKKÜR
Cihannüma Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma Bülteni’nin
ilk sayısına katkı sunan tüm araştırmacılarımıza teşekkür ederiz.
Araştırma Bültenimizin muhtemel katkılarla zenginleşmesi ve yayın
hayatına güçlenerek devam etmesi platform üyelerimizin özellikle de
akademisyenlerimizin makale ve yazılarını göndermelerine, güncel
araştırmalarından edindikleri bilgileri paylaşmalarına bağlıdır.
Lütfen tüm yorumlarınızı ve katkılarınızı aşağıdaki e-posta adresine
gönderiniz: [email protected]