na göre tevriyede kelimenin y

TEVRÝYE
¦âm £an vechi’t-tevriye ve’l-istiÅdâm’ý
kaleme almýþtýr. Ýbn Hicce, tevriyeye 200
sayfadan fazla yer verdiði ƒizânetü’ledeb’inde (II, 40-253) anýlan eserinin muhtevasýný yansýtmýþ olmalýdýr. Tevriye sanatýnýn yoðun biçimde kullanýldýðý Endülüs’te Ýbn Hâtime’nin divanýndaki tevriye içeren þiirleri öðrencisi Ýbnü’z-Zerkale müstakil bir eserde toplamýþtýr.
BÝBLÝYOGRAFYA :
Câhiz, Kitâbü’l-¥ayevân, V, 277, 280; Ýbn Reþîk el-Kayrevânî, el-£Umde (nþr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Kahire 1353/1934, I, 280-282; Ýbn
Münkýz, el-Bedî£ fî našdi’þ-þi £r (nþr. Ahmed Ahmed el-Bedevî – Hâmid Abdülmecîd), Kahire 1380/
1960, s. 60 vd.; Fahreddin er-Râzî, Nihâyetü’lîcâz (nþr. Bekrî Þeyh Emîn), Beyrut 1985, s. 291;
Ebû Ya‘kub es-Sekkâkî, Miftâ¼u’l-£ulûm (nþr. Naîm
Zerzûr), Beyrut 1403/1983, s. 427; Ziyâeddin Ýbnü’l-Esîr, el-Me¦elü’s-sâßir (nþr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Beyrut 1411/1990, II, 203-210; Ýbn
Ebü’l-Ýsba‘, Bedî£u’l-Æurßân (nþr. Hifnî M. Þeref),
Kahire 1392/1972, s. 102-103; a.mlf., Ta¼rîrü’tTa¼bîr (nþr. Hifnî M. Þeref), Kahire 1383, s. 268274; Ýbnü’n-Nâzým, el-Mi½bâ¼ fi’l-me£ânî ve’l-beyân ve’l-bedî£ (nþr. Abdülhamîd Hindâvî), Beyrut 1422/2001, s. 252-254; Þehâbeddin Mahmûd, ¥üsnü’t-tevessül ilâ ½ýnâ£ati’t-teressül (nþr.
Ekrem Osman Yûsuf), Baðdad 1400/1980, s. 248251; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, VII, 131-132; Hatîb el-Kazvînî, el-β⼠(nþr. M. Abdülmün‘im el-Hafâcî), Kahire 1400/1980, s. 499-501; Þürû¼u’tTelÅî½, Kahire 1937, IV, 322-326; Yahyâ b. Hamza el-Alevî, e¹-ªýrâ¾ü’l-müte²ammin fî esrâri’l-belâ³a, Kahire 1332/1914, III, 62-66; Ýbn Kayyim
el-Cevziyye, el-Fevâßid, Kahire 1327, s. 136 vd.;
Safedî, Fa²²ü’l-Åitâm £ani’t-tevriye ve’l-istiÅdâm
(nþr. M. Abdülazîz el-Hinnâvî), Kahire 1399/1979,
tür.yer.; Teftâzânî, el-Mu¹avvel, Ýstanbul 1304, s.
330-331; Zerkeþî, el-Burhân, III, 445-447; Ýbn Hicce, Keþfü’l-li¦âm £an vechi’t-tevriye ve’l-istiÅdâm, Beyrut 1312, tür.yer.; a.mlf., ƒizânetü’ledeb (nþr. Selâhaddin el-Hevvârî), Beyrut 1426/
2006, II, 40-253; Ýbn Ma‘sûm, Envârü’r-rebî£ fî
envâ£i’l-bedî£ (nþr. Þâkir Hâdî Þükr), Necef 1388/
1968, V, 5-15; Besyûnî Abdülfettâh Besyûnî, £Ýlmü’l-bedî£, Kahire 1408/1987, s. 45-56; Ahmed
Matlûb, Mu£cemü’l-mu½¹ala¼âti’l-belâ³ýyye ve
te¹avvürühâ, Beyrut 1996, s. 433-437.
ÿÝsmail Durmuþ
™ TÜRK EDEBÝYATI. Tevriye klasik belâgat kitaplarýnda anlamla ilgili sanatlar
arasýnda zikredilmiþse de baþka bir dile
çevrilmesi halinde sanatý meydana getiren anlam çokluðu kaybolacaðýndan lafýz
sanatlarý arasýnda da gösterilmiþtir (Cevdet Paþa, s. 168; Bilgegil, s. 192). Bazý belâgat kitaplarýnda tevriye îhâmdan sayýlmýþ, tahyîl, tevcih, mugalata, zülvecheyn,
cinâs-ý ma‘nevî, kinaye ve ibham sanatlarýyla birlikte incelenmiþtir. Recâizâde Mahmud Ekrem, “diðer bir þeyi hatýra getirmek için bir þey söylemek” biçimindeki
tanýmý altýnda tevriye ve telmihi birleþtirmiþtir (Ta‘lîm-i Edebiyyât, s. 273). Belâgat
kitaplarýnda tevriye ve îhâm konusundaki
farklýlýk þairin maksadýyla alâkalýdýr. Buna göre tevriyede kelimenin yakýn anlamý
ikinci planda tutularak uzak anlam hedeflenir. “Vehme, þüpheye düþürmek” anlamýndaki îhâm ise þairin veya edibin birden fazla anlama gelen bir kelimeyi hangi
anlamda kullandýðýnýn kesin biçimde bilinememesidir. Özellikle Türkçe belâgat kitaplarýnda bazan her iki kavrama ayný anlama delâlet etmek üzere yer verilmiþtir
(Coþkun, s. 114-118).
Tevriyeyi oluþturan kelimenin yakýn anlamý ve uzak anlamý vardýr. Yakýn anlamý
kelimenin akla ilk gelen temel anlamý olup
bu anlam diðer kelimelerle desteklenir.
Uzak anlam ise yine ifadedeki bazý kelimelerin yönlendirmesiyle ortaya çýkar. Bu
ikinci anlamla söyleyiþ zenginleþtirilir. Meselâ Hayâlî için söylenen, “Sözü dilde hayâli gözde kaldý” mýsraýndaki hayâli kelimesiyle ilk kastedilen kelimenin temel anlamýdýr. Ancak bu kelimeyle þairin mahlasý da kastedilmek suretiyle mýsraýn anlamý zenginleþtirilmiþtir. Mýsrada yer alan
dil kelimesinin anlamý Farsça’da “gönül”,
Türkçe’de “lisan”dýr. Hayâli kelimesinin yakýn anlamý dil kelimesinin her iki anlamýyla uyuþmaktadýr. Bâkî, “Minnet Hudâ’ya
devlet-i dünyâ fenâ bulur / Bâkî kalýr sahîfe-i âlemde adýmýz” beytinde yakýn anlamý “kalýcý olan”, uzak anlamý þairin mahlasýný ifade eden bâkî kelimesi tevriyeli kullanýlmýþtýr. Tevriyede bir sebebe/nükteye
baðlý olarak maksat gizlenir. Zira maksadý iþaret yoluyla veya dolaylý biçimde anlatmak sözü daha etkili hale getirir. Maksadýn uzak mâna ile ifadesi anlatýma bir
incelik katýyorsa veya anlatýmý daha güçlü
ve etkili hale getiriyorsa tevriyeye baþvurulur. Böylece þair bir tür zekâ oyunuyla
söze anlam zenginliði kazandýrmýþ olur.
Tevriye yapýlýþýna ve anlam özelliklerine
göre çeþitlilik göstermektedir. Yapýlýþlarýna göre tevriyeler dörde ayrýlýr. 1. Mücerret tevriye. Ýfadede tevriyeli kelimenin yakýn veya uzak anlamýndan birine ait bir
iþaret bulunmayan tevriyedir. Mücerret
tevriyelerin bir kýsmýnda kelimenin uzak
anlamý niyet, muhatap, zaman ve mekân
gibi ifade dýþý unsurlarla belirlenir; buna
“hal tevriyesi” denilebilir (a.g.e., s. 107).
Meselâ Hüsnî’nin, “Sordum nigârý dediler
ahbâb / Semt-i Vefâ’da doðru yoldadýr”
beytinde vefa ve doðru yol kelimelerinde
tevriye vardýr. Vefa semti tamlamasý yakýn anlam olarak sevgilinin bulunduðu yeri, Ýstanbul’daki Vefa semtini, uzak anlamýyla sevgilinin vefakâr ve sâdýk olduðunu belirtmektedir. Vefanýn yakýn anlamý-
nýn semt ismi olmasý için sevgilinin Vefa’da oturmasý ve orada oturduðunun bilinmesi gerekir. Yine “doðru yoldadýr” sözü
yakýn anlamýyla sevgilinin evinin Vefa semtinde yol üzerinde olduðunu veya Doðruyol caddesinde bulunduðunu, uzak anlamýyla sevgilinin iffet sahibi olduðunu bildirmektedir. 2. Müreþþah tevriye. Tevriyeli kelimeden önce veya sonra yakýn anlamla ilgili kelime ya da söz diziminin zikredilmesiyle meydana gelir. Meselâ, “Verdim gönül o gül-ruhun âline aldanýp / Etmezdi kimse eylediðim rengi ben bana”
beytinde al kelimesi (kýrmýzý / hile, tuzak)
tevriyeli kullanýlmýþ olup gül-ruh (gül yanaklý) terkibiyle ikinci mýsradaki renk kelimesi (renk / hile, aldatmaca) al kelimesinin yakýn anlamýnýn kýrmýzý olduðunu göstermektedir. 3. Mübeyyen tevriye. Tevriyeyi meydana getiren kelimeden önce veya sonra uzak anlamla ilgili bir kelimenin
zikredilmesiyle oluþur. Nâilî’nin, “Kûyunda nâle kim dil-i müþtâktan kopar / Bir
naðmedir hicâzda uþþâktan kopar” beytinde hicaz (Mekke ve Medine / hicaz makamý) ve uþþak (âþýklar / uþþak makamý)
kelimeleri tevriyeli kullanýlmýþ, uzak anlam olarak da naðme kelimesiyle irtibatlandýrýlmýþtýr. 4. Müheyyi tevriye. Tevriyeli kelimenin uzak mânasýyla ilgili bir veya
birkaç sözün daha önce zikredilerek ikili
anlama zemin hazýrlanan tevriyedir. Keçecizâde Ýzzet Molla’nýn, “Tecemmu‘ eyleyip
meydân-ý lahme / Tuz ekmek hâini bir nice bâðî / Koyup kaldýrmadan ikide birde /
Kazan devrildi söndürdü ocaðý” mýsralarýnda þair ocak kelimesini tevriyeli kullanmýþ, uzak anlam yerine Yeniçeri Ocaðý’ný
hedeflemiþ, “kazan devrildi” sözüyle zihni
bu algýya hazýrlamýþtýr.
Tevriye sanatýnýn en önemli kaynaðý cinaslý kelimelerdir. Bu sebeple bazý belâgatçýlar tevriyeyi “cinâs-ý ma‘nevî” þeklinde tanýmlamaktadýr (a.g.e., s. 108). Fuzûlî’nin, “Sakýn gönlüm yýkarsýn pendden dem
urma ey nâsih / Hevâ-yý nefs ile bir mülkü vîrân eylemek olmaz” beytinde Arap
harflerinden nûn, fâ, sîn ile (n-f-s) yazýlan
kelime hem “nefs” hem “nefes” biçiminde
okunabilmektedir. Kelimenin birinci anlamý nefistir (benlik). Beytin vezni ve genel
anlamý kelimenin nefs þeklinde okunmasýný gerekli kýlmaktadýr. Buna raðmen beyitteki hevâ ile (hava, nefes) dem (soluk,
nefes) kelimenin “nefes” anlamýný desteklemektedir. Yine Zâtî’nin, “Gül gülse dâim
aðlasa bülbül aceb deðil / Zîrâ kimine aðla
demiþler kimine gül” beytinde ikinci gül
kelimesinde böyle bir tevriye mevcuttur.
47
TEVRÝYE
Tevriye sanatýný besleyen öðeler arasýnda kelime ve deyimlerin asýl anlam, yan
anlam ve mecaz anlamlarý önemli yer tutar. Böylece cümle içinde asýl anlamýyla
kullanýlan bir kelimenin yan anlamý ve mecazi mânasý tenasüple çaðrýþtýrýlarak tevriye yapýlabilir. Benzer þekilde mecazi mâna ile kullanýlan bir kelimenin yan ve asýl
anlamý kastedilerek de yapýlabilir. Bunun
yanýnda tevriyeli kelimenin uzak ve yakýn
anlamlarýnýn her ikisi hakiki veya her ikisi
mecazi olarak kullanýlabilir. Mecazi anlam,
yan ve asýl anlama dayalý tevriyeler cinasa dayalý tevriyeler kadar etkili deðildir.
Ancak kelimenin temel anlamýyla mecazi
anlamý arasýndaki ilgi zayýfladýðýnda mecazlý tevriyeler de cinaslý tevriyeler kadar
bedîî olur. Ziyâ Paþa’nýn, “Pek rengine aldanma felek eski felektir / Zîrâ feleðin
meþreb-i nâ-sâzý dönektir” beytindeki dönek kelimesinde mecaz anlamýyla asýl anlam birlikte kastedilmiþtir. Öte yandan deyimler tevriye sanatýnýn önemli kaynaklarýndandýr. Mecazi anlamýyla kullanýlan bir
deyimin gerçek anlamýnýn ifadeye uygun
düþmesi tevriye için bir yoldur. Yûnus Emre’nin, “Ben toprak oldum yoluna sen aþurý gözetirsin / Þu karþýma göðüs geren
taþ baðýrlý daðlar mýsýn” beytinde teþbih
yoluyla oluþturulan taþ baðýrlý (acýmasýz /
daðlarýn içinin taþ oluþu) deyimi tevriyeli kullanýlmýþtýr.
BÝBLÝYOGRAFYA :
Muallim Nâci, Edebiyat Terimleri: Istýlâhât-ý
Edebiyye (haz. M. A. Yekta Saraç), Ýstanbul 2004,
s. 114-115; Ahmed Cevdet Paþa, Belâgat-ý Osmâniyye, Ýstanbul 1299, s. 168-169; Recâizâde
Mahmud Ekrem, Ta‘lîm-i Edebiyyât, Ýstanbul
1299, s. 273-278; M. Kaya Bilgegil, Edebiyat Bilgi ve Teorileri-Belâgat, Ýstanbul 1989, s. 192-197;
Tâhirülmevlevî, Edebiyat Lügatý, Ýstanbul 1994,
s. 159-160; M. A. Yekta Saraç, Klâsik Edebiyat
Bilgisi Belâgat, Ýstanbul 2000, s. 177-181; Menderes Coþkun, Sözün Büyüsü Edebî Sanatlar,
Ýstanbul 2007, s. 104-128; Ýskender Pala, Ansiklopedik Divan Þiiri Sözlüðü, Ýstanbul 2007, s.
454; Ýsa Kocakaplan, Açýklamalý Edebi Sanatlar,
Ýstanbul 2008, s. 184-187; Hasan Aktaþ, Klasik
Türk Þiirinde Edebi Sanatlar, Edirne, ts. (Yort
Savul Yayýnlarý), s. 104-109.
ÿMeliha Y. Sarýkaya
–
—
TEVÞΑ
( Y‫) א‬
Söz içinde ikil kipinin arkasýndan
onu açýklayan bir kýsým getirmek
anlamýnda meânî,
þiirde ayný vezindeki
öðe ve sözlere yer vermek mânasýnda
bedî‘ terimi
˜
48
(bk. ITNÂB; TATRÎZ).
™
–
—
TEVÞÎH
˜
(bk. MÜVEÞÞAH; TEÞRΑ).
–
™
—
TEVÞÎH
( XY )
˜
Türk dinî mûsikisinde bir form.
™
Sözlükte “süslemek, düzenlemek” anlamýndaki tevþîh, Türk dinî mûsikisinde mevlid ve mi‘râciyye gibi büyük formda ve
uzun eserlerin bölümleri arasýnda okunmak üzere bestelenmiþ, güfteleri Hz. Peygamber’i konu alan ilâhilere verilen addýr.
Bölümleri süsleyerek renklendirdiði için bu
adla anýlmýþ olmalýdýr. Tevþîhler bazý eski
kayýtlarda “tevþîh ilâhi, mevlid tevþîhi” gibi
ifadelerle anýlmaktadýr. Güfte bakýmýndan
na‘tlarla ayný nitelikleri taþýyan tevþîhler,
çoðunlukla serbest þekilde (irticâlî) icra
edilen na‘tlardan besteli olmalarý ve koro
halinde okunmalarý gibi özellikleriyle ayrýlýr. Sözleri daha çok Türkçe’dir, ancak
Arapça ve Farsça yazýlmýþ tevþîhler de vardýr. Güfteleri genellikle iki, üç, beþ, altý mýsradan ibaret bir kýta olan tevþîhler ekseriyetle devr-i kebîr, çenber, evsat, zencîr
gibi büyük usullerle ölçülmüþtür.
Tevþîh okuyanlara “tevþîh-han” denir.
Tevþîh okuyuþunda dikkat edilmesi gereken hususlar þöylece özetlenebilir: 1. Mevlid bahirleri belli makam ve konular etrafýnda okunduðundan tevþîhin de okunacak bahrin makamýna ve konusuna uygun
biçimde seçilmesi gerekir. Meselâ velâdet
bahrine rast makamýyla girileceðine göre
bu bahirden önce okunacak tevþîh de rast
veya rastýn tertiplerinden; mi‘rac bahri segâh, hüzzam veya ýrak makamlarýndan
okunacaðýna göre tevþîhin de bu makamlarla olmasý gerekir. Ayrýca tevþîhin ve
bahrin konusu arasýndaki uyuma dikkat
edilmelidir. 2. Tevþîh okurken dik akorttan mümkün olduðunca kaçýnmalý, herkesin uyabileceði orta bir akort tercih edilmelidir. Böylece tevþîhhanla mevlidhan arasýnda ortaya çýkabilecek akort problemine
sebebiyet verilmemiþ olur. 3. Tevþîh okuyanlar arasýnda ses birliðine bilhassa önem
verilmelidir. Böylece usul darblarýna beraberce uyularak güftede meydana gelebilecek anlam bozukluklarýna sebep olan hece bölünmelerinin önüne geçilmiþ olur.
Tevþîh formu bestekârlar arasýnda büyük raðbet görmüþ, ilâhiden sonra en çok
beste yapýlan dinî mûsiki formu olmuþtur. Ancak günümüze ulaþan tevþîh re-
pertuvarýnda pek çok eserin kaybolduðu
anlaþýlmaktadýr. Cumhuriyet’ten sonra gerçekleþtirilen iki ayrý nota neþriyatýyla bu
tevþîhlerden bir kýsmý yayýmlanmýþtýr. Bunlardan ilki Rauf Yektâ, Zekâizâde Ahmet
Irsoy ve Ali Rifat Çaðatay’dan meydana
gelen tasnif ve tesbit komisyonu tarafýndan belirlenen yirmi sekiz eserdir (Ýstanbul 1931). Diðeri Yusuf Ömürlü’nün yayýmladýðý 193 adet tevþîhtir (Ýstanbul 2007).
Tevþîh repertuvarý içerisinde en çok bestelenen güfte Dede Ömer Rûþenî’nin, “Çün
doðup tuttu cihan yüzünü hüsnün güneþi / Kim ola sevmeye bu vechile sen mâhveþi” beytiyle baþlayan uzun manzumesidir. Baþta Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi olmak üzere pek çok mûsikiþinas tarafýndan bestelenen eserin yirmi beþ ayrý
bestesi tesbit edilmiþtir. Aziz Mahmud
Hüdâyî’nin yazdýðý ve yine kendisinin bestelediði söylenen, “Kudûmün rahmeti zevk
u safâdýr yâ Resûlellah” mýsraýyla baþlayan
çârgâh, Zekâi Dede’nin, “Bir muazzam pâdiþahsýn ki kulundur cümle þâh” mýsraýyla baþlayan þevkutarab, Hacý Fâik Bey’in,
“Merhabâ ey fahr-i âlem merhabâ” mýsraýyla baþlayan hüzzam tevþîhleri günümüzde sýkça okunan eserler arasýndadýr.
BÝBLÝYOGRAFYA :
Türk Musikisi Klasiklerinden Ýlâhiler: Mevlut
Tevþihleri (Ýstanbul Konservatuvarý Neþriyatý),
Ýstanbul 1931, I, 1-48; Suphi Ezgi, Nazarî-Amelî
Türk Musikisi, Ýstanbul, ts., III, 76-77; TSM Sözlü Eserler, s. 102; Yusuf Ömürlü, Rahmet Peygamberine Ýlâhîler, Ýstanbul 2007, tür.yer.; Halil
Can, “Dinî Türk Musikisi Lûgatý”, MM, sy. 226
(1967), s. 19; a.mlf., “Dinî Musiki”, a.e., sy. 293
(1974), s. 19-20.
ÿNuri Özcan
–
—
TEVÞÎHU’d-DÎBÂC
( Z(K‫א‬XY )
Burhâneddin Ýbn Ferhûn’un
Mâlikî âlimlerine dair eserine
Bedreddin el-Karâfî
(ö. 1008/1600)
tarafýndan yazýlan zeyil
˜
(bk. ed-DÎBÂCÜ’l-MÜZHEB).
–
™
—
TEVVÂB
( [‫א‬,‫) א‬
˜
Allah’ýn isimlerinden
(esmâ-i hüsnâ) biri.
™
Sözlükte “geri dönmek, rücû etmek” anlamýndaki tevb (tevbe, metâb) kökünden
türeyen tevvâb “dönüþ yapan, bu eylemi
nicelik ve nitelik açýsýndan çokça gerçekleþtiren” mânasýna gelir. Terim olarak tev-