indirmek için tıklayınız

BÖLGESEL GÜVENLİK BAĞLAMINDA
KARADENİZ HAVZASINDAKİ STRATEJİK REKABETİN
‘DÜNÜ-BUGÜNÜ-YARINI’
VE FRANSA’NIN BU REKABETTEKİ ROLÜ
Ayşim Parlakyıldız*
Askerî, politik ve ekonomik müdahalelere tarihi boyunca açık halde bulunmuş olan ve
günümüzde de açık halde bulunan Karadeniz; konumu gereği, Avrupa ile Kafkasya ve
Orta Asya arasında köprü vazifesi gören ve aynı zamanda kuzey ülkelerini güney
ülkeleriyle buluşturan bir coğrafyaya sahiptir. Bununla birlikte; İstanbul Boğazı ve
Çanakkale Boğazı sayesinde bir ‘iç deniz’ olmaktan kurtulan Karadeniz;
“uluslararası bir deniz” olma özelliğine kavuşmuş ve böylelikle kendisine kıyı olan ve
olmayan ülkeleri bir taraftan bir araya getirip huzur ve istikrar sağlarken, öte yandan
bu ülkeler arasındaki çıkar çatışmaları, anlaşmazlıklar ve ihtilaflar nedeniyle onları
birbirinden uzaklaşır hale getirmiştir. Bu nedenle yakın zamanda, tamamı AB’ne ve
NATO’ya üye olacak ülkelere kıyı oluşturan Karadeniz’in; sadece ABD ile Rusya’nın
değil, AB üye ülkelerinin de birbirleriyle güç mücadelesi içerisinde olacağı bir mekân
haline dönüşeceği düşünülmektedir. Onun içindir ki; yeryüzünde belki de en çok
barış, güven ve istikrar ortamının yaratılması ve bunun sürdürülebilirliliğinin
sağlanması gereken bölgelerden biri Karadeniz’dir.
AB genişleme politikası gereğince, AB’ne Bulgaristan ve Romanya’nın da dahil
olmasıyla, Birlik, artık Karadeniz’e de pencerelerini açmış bulunmaktadır.
Dolayısıyla Birliğin Kafkasya politikası açılan bu kapılar sayesinde şekillenirken bir
yandan da AB’nin doğal kaynaklara duyduğu ihtiyacın giderilmesinde Karadeniz’in
önemi daha da görünür hale gelmiştir. Özetle; bütün Avrupa’nın enerji ihtiyacının
karşılanmasında özel bir yeri ve anlamı olan Karadeniz’in aynı zamanda Birliğin
genişleme politikasına da dolaylı yoldan hizmet edeceği rahatlıkla söylenebilir. Bu
bağlamda Avrupa Birliği’nin kurucu ülkelerinden biri olan Fransa’nın Karadeniz
Bölgesi’ne ve Kafkasya’ya yönelik geliştirdiği politikaların AB’nin genişleme
*
BİLGESAM Eski Stajyeri, Doktora Öğrencisi
540
süreciyle ve ABD’nin bu bölgeye yerleşme zamanıyla paralel olarak ilerleyeceği
söylenebilir. Fransa’daki düşünce kuruluşları, siyasetbilimciler ve dış politika
uzmanları Fransız dış politikasınca belirlenen stratejiler ve politikalar çerçevesinde
Karadeniz Bölgesi’ne yönelik gerçekleştirilecek bölgesel işbirliklerinde karşılaşılacak
riskler ve kazanımlar üzerine çalışmalar yapmaktadır. KEİ’ne gözlemci ülke sıfatıyla
katılan Fransa’nın Karadeniz’e uzanışı bölgeye kıyısı olan altı ülke; Rusya,
Gürcistan, Ukrayna, Romanya, Bulgaristan ve Türkiye ile kurduğu ilişkiler sayesinde
gerçekleşmektedir. Dolayısıyla Fransa’nın Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerle kuracağı
ilişkiler bölgeye yönelik geliştireceği stratejilerde belirleyici bir unsur olarak
karşımıza çıkacaktır.
Bu çalışmada Karadeniz’in önemi, bölgeye hâkim olan/olacak olan ülkeler üzerinden
ve bölgesel güvenlik bağlamında ortaya koyulmaya çalışılacaktır.
Anahtar sözcükler: Bölgesel güvenlik, Karadeniz, KEİ, AB, Fransa.
Giriş
Rekabet kavramının gerçekleşmesinde temel etken hiç şüphesiz “insan”ın
kendisidir. Ancak işin içerisine mekânsal neden olarak “coğrafya”, zamansal neden
olarak “tarih” ve hırsa değin neden olarak “insan” faktörünün girmesiyle bu kavram
gündelik anlamının yanısıra farklı boyutlar kazanmış ve bilhassa uluslararası
ilişkilerde ülkelerin arasındaki ilişkileri belirleyen temel unsurlardan biri olmuştur.
Dolayısıyla ister istemez her ülke belirli bir strateji geliştirme ihtiyacı duymuş ve yine
buna bağlı olarak birtakım kaygılar nedeniyle ortaya güvenlik sorunu çıkmıştır.
Bölgesel ölçekte de olsa bütün dünya için önem arz eden bölgesel güvenlik anlayışı,
geçmişte sorun oluşturmuş ve gelecekte de sorun oluşturabilecek olan yeryüzünün
bazı bölgelerinde/merkezlerinde bugün halen daha tam anlamıyla olmasa da yerleşmiş
bir haldedir. Bu nedenle bölgesel güvenlik anlayışının tam olarak yerleşmesi ve
işlerlik kazanması için ülkeler arasında birtakım işbirlikleri, karşılıklı antlaşmalar ve
geleceğe yönelik kısa ve uzun vadeli planlar yapılmaktadır. Yeryüzünde bölgesel
güvenliğin tesis edilmesi, daha açık bir ifadeyle; belki de en çok barış, güven ve
istikrar ortamının yaratılması ve bunun sürdürülebilirliliğinin sağlanması gereken
bölgelerden biri de Karadeniz’dir.
541
Askerî, politik ve ekonomik müdahalelere tarihi boyunca açık halde bulunmuş olan ve
günümüzde de açık halde bulunan Karadeniz; konumu gereği, Avrupa ile Kafkasya ve
Orta Asya arasında köprü vazifesi gören ve aynı zamanda kuzey ülkelerini güney
ülkeleriyle buluşturan bir coğrafyaya sahiptir. Bununla birlikte; İstanbul Boğazı ve
Çanakkale Boğazı sayesinde bir ‘iç deniz’ olmaktan kurtulan Karadeniz; “uluslararası
bir deniz” olma özelliğine kavuşmuş ve böylelikle kendisine kıyı olan ve olmayan
ülkeleri bir taraftan bir araya getirip huzur ve istikrar sağlarken, öte yandan bu ülkeler
arasındaki çıkar çatışmaları, anlaşmazlıklar ve ihtilaflar nedeniyle onları birbirinden
uzaklaşır hale getirmiştir. Bu nedenle yakın zamanda, tamamı AB’ne ve NATO’ya
üye olacak ülkelere kıyı oluşturan Karadeniz’in; sadece ABD ile Rusya’nın değil, AB
üye ülkelerinin de birbirleriyle güç mücadelesi içerisinde olacağı bir mekân haline
dönüşeceği düşünülmektedir.
Karadeniz Havzası’ndaki Stratejik Rekabet
Bugün Karadeniz; kendisine kıyı olan ve olmayan ülkeleri bir taraftan bir
araya getirip huzur ve istikrar sağlarken, öte yandan bu ülkeler arasındaki çıkar
çatışmaları, anlaşmazlıklar ve ihtilaflar nedeniyle onları birbirinden uzaklaşır hale
getirmiştir. Bu nedenle yakın zamanda, tamamı AB’ne ve NATO’ya üye olacak
ülkelere kıyı oluşturan Karadeniz’in; sadece ABD ile Rusya’nın değil, AB üye
ülkelerinin de birbirleriyle güç mücadelesi içerisinde olacağı bir mekân haline
dönüşeceği düşünülmektedir. Şu durumda Karadeniz’in önemi, bölgeye hâkim
olan/olacak olan ülkeler üzerinden ve bölgesel güvenlik bağlamında bir kere daha
görünür hale gelmektedir.
“Karadeniz jeopolitiğine odaklanan mücadele kabaca üç unsura dayalıdır. Üsler,
boru hatları ve boğazlar olarak tanımlanabilecek bu üç unsur küresel ve bölgesel
jeopolitiğin mücadele zeminidir.” 1
1
HACIOĞLU Yaşar, Karadeniz Jeopolitiğinden Türkiye’ye Yansıyanlar,
http://www.turkpolitika.com/doryasar-hacihoglu-mainmenu-72/16-doryahaciho/542-doryahaciho
542
Karadeniz Havzası’ndaki stratejik rekabet pek çok yönden zaman zaman farklılıklar
arz etse de kalıcı olarak bu rekabette rol alan başlıca aktörler şu başlıklar altında
toplanabilir: ‘Küresel Güçler’, ‘Bölgesel Güçler’ ve ‘Uluslar arası Örgütler’.
‘Küresel Güçler’ başlığının altına ABD, AB ve Rusya Federasyonu girerken,
‘Bölgesel Güçler’ başlığının altına Karadeniz’e sınırı olan ülkeler girmektedir:
Türkiye, Ukrayna ve Gürcistan. Bu başlık altına Romanya ve Bulgaristan’ı dahil
etmeyiş nedenimiz bu iki ülkenin yakın zamanda da olsa AB ülkesine dönüşmüş
olmalarıdır. Bu nedenle onları ‘Küresel Güçler’ kapsamında, AB’nin içerisinde
değerlendirmek yerinde olacaktır.
Nihayetinde ‘Uluslar arası Örgütler’ başlığının altına ise NATO, AGİT, KEİT gibi
örgütler ve kısa adı GUAM olan; Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan ve Moldova
ülkelerinin bir araya geldiği örgüt girmektedir.
Karadeniz Havzası’ndaki Stratejik Rekabetin Dünü-Bugünü-Yarını
1990 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (S.S.C.B)’nin dağılıp
yıkılmasıyla, daha yaygın bir ifade olan “Soğuk Savaş Dönemi”nin sona ermesiyle,
Karadeniz Bölgesi’nin jeostratejik ve jeopolitik önemi daha da görünür hale gelmiş ve
bölgedeki egemenlik mücadeleleri şekil ve boyut değiştirerek çok yönlü, karmaşık ve
çetrefilli bir hal almıştır. Zira, artık S.S.C.B’den ayrı, bağımsız yeni devletler ortaya
çıkmış ve dolayısıyla Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin sayısı çoğalmıştır. Bununla
beraber, yaratılışından bu yana insanoğlu için her zaman bir tehdit unsuru oluşturan
terör ve terör olayları da dikkate alındığında, -bilhassa dünyadaki stratejik
mücadelelerin ve hesapların yapılmasında bazı değişikliklere yol açmış olan
ABD’deki 11 Eylül Saldırısı- Karadeniz Havzası’nın stratejik anlamdaki öneminin
mutlak bir şekilde idrak edilmesi zorunluluğu doğmuştur.
Günümüzde artık uluslar arası yapılanmanda Yeni Dünya Düzeni adlı sistem
egemen olmuş olsa da, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (S.S.C.B)’nin
dağılmasından sonra kurulmuş olan Rusya Federasyonu aslında halen daha tek
kutuplu dünya düzenini kabul etmemekte ve çok kutuplu bir dünya düzenini
543
arzulamaktadır. Belki doğru olan da budur. Zira, gücün tek elde toplanması insanlık
tarihi boyunca olumlu sonuçlar doğurmamıştır. Ancak, Karadeniz Bölgesi’nde,
tarihsel arka planına bakıldığında bölgeye yönelik köklü bilgi ve belgelere sahip
olması nedeniyle bölgede en hâkim devlet olarak Rusya’nın bulunmuş olması bölgeye
yönelik kalıcı güvenlik stratejilerinin yaratılmasında ister istemez onun söz sahibi
olmasını sağlamaktadır. Rusya’nın bölgeye yönelik bu anlamdaki gücü ise
Türkiye’nin girişimiyle oluşturulan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı sayesinde
bir nebze de olsa azalma göstermiştir. Daha açık bir ifadeyle; KEİ sayesinde
Rusya’nın bu anlamdaki gücü bir tekel oluşturmaktan ziyade gücün paylaşımına ve
dağılımına yönelik bir hâl almıştır. Bu durum, Rusya’nın bu anlamdaki potansiyel
gücünün yönetişimsellik anlayışı ile bölgeye kıyısı olan ülkeler arasında paylaşımına
neden olmuştur.
“Bölge devletleri arasında KEI örgütünden başka 1993 yılında BM ve AB’nin desteği
ile kurulmuş Karadeniz Çevre Programı (Black Sea Environment Programme) vardır.
Yine benzer şekilde 1993 yılında AB, Avrupa-Kafkaslar-Asya Geçiş Koridoru’nun
(The Transport Corridor Europe-Caucasus-Asia) kurulmasını desteklemiştir. 1995’te
kurulan Avrupa’ya Devletlerarası Petrol ve Gaz Aktarımı (Interstate Oil Gas
Transport to Europe) da bir başka AB fonlu bölgesel programdır. Ancak AB
genişleyen yapısı ve bunun sonuçlarını kontrol etmek için geliştirdiği YKP
çerçevesinde daha geniş, şimdiye kadar yapılmış anlaşma ve ortaklıkları da içine
alabilecek şemsiye anlaşmalar ve programlar yapmak istemektedir.”2
Karadeniz Havzası’ndaki Stratejik Rekabette Küresel Güçler: ABD, AB ve
Rusya
ABD
ABD, Karadeniz’de kendine yer açabilmek, daha doğru bir ifadeyle Karadeniz’e
girişini meşrulaştırabilmek için 11 Eylül saldırılarını kullanmıştır. Sözkonusu
meşrulaştırma çabası bu saldırılar sonrasında Karadeniz’de bir güvenlik boşluğu
2
OĞAN Sinan, Küresel Mücadelenin Yeni Rekabet Alanı: Karadeniz ve Montrö Anlaşması,
http://www.turksam.org/tr/a907.html
544
olduğu iddiası üzerine kuruludur. Bu bağlamda, ABD, NATO bünyesinde Akdeniz’de
faaliyet gösteren Aktif Çaba Operasyonu’nun Karadeniz’de de görev yapmasını
istemektedir. Bununla beraber Karadeniz’deki bazı limanlarda ve Karadeniz’e kıyısı
olan ülkelerde askerî üsler kurmayı planlayan ABD, Büyük Ortadoğu Projesi
(B.O.P)’tan sonra ikinci büyük projesi olan Kafkasya Projesi’ni bu yolla hayata
geçirme arzusundadır. Ancak Kafkasya ile beraber Orta Asya için hazırladığı
stratejisini bozan bazı ülkeler de olmamış değildir:
“Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ekonomik olarak Avrasya bölgesine yerleşen
ABD’nin askeri olarak bu bölgeye yerleşmesi için gereken fırsatı 11 Eylül saldırıları
sağlamıştır. Zira Afganistan operasyonları sebebiyle ABD Kafkasya ve Orta Asya’dan
geçiş kolaylıkları ve askeri üsler elde etmeye başlamıştır. (Gerçi daha sonra Şanghay
İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) desteğini arkasına alan ve renkli devrimlerin kendisini de
etkilemesinden korkan Özbekistan ABD üslerini ülkesinden çıkarmıştır.)”3
2005 yılında Romanya, ABD’nin topraklarında askerî üs kurmasına izin vermiştir.
Romanya’dan bir yıl sonra 2006 yılında Bulgaristan da ABD’nin 10 yıllık süre
içerisinde topraklarında üs kurmasını onaylamıştır.
“Önce Romanya, ardından da Gürcistan, Amerika’nın Karadeniz’de askeri varlık
göstermesi için kolları sıvamıştır. Bu sözü geçen iki devlet Rus deniz gücünün ancak
Amerika desteği ile dengelenebileceğine inanmaktadır. Türkiye ve Rusya ise bu iki
ülkenin gereksiz, zamansız debelenmelerini endişe ile izlemekte ve gelişmelerden
rahatsızlık duymaktadır. Çünkü Karadeniz’deki bir A.B.D. donanması ne bölgedeki
irtica sorununa, ne de Kafkas’lardan inen Petrolün emniyetinin sağlanmasına katkıda
bulunacaktır. Bu donanmanın gelme talebi bile Rusya ve Türkiye’yi birbirine
çekecektir. Rus’larla Türk’ler tarihlerinde ilk defa Türk boğazları ile ilgili hemfikir
durumdadırlar, A.B.D. Donanması’nın Karadeniz’de işi yoktur.”4
3
OĞAN Sinan, Küresel Mücadelenin Yeni Rekabet Alanı: Karadeniz ve Montrö Anlaşması,
http://www.turksam.org/tr/a907.html
4
CAN Mustafa, Amerikan Donanması Karadeniz’de,
http://www.ufukotesi.com/yazigoster.asp?yazi_no=20060785
545
Her ne kadar bölgede en eski NATO üyesi ülke olma sıfatını taşıyan ülke Türkiye de
olsa, o, bu konuda, ABD’ye karşı hem endişeli hem de biraz mesafeli davranmayı
yeğlemiştir. Zira, aksi halde Montrö Boğazlar Sözleşmesi tartışmalı bir hal alacaktır.
“ABD’nin Karadeniz hevesi, 1938 Montrö Boğazlar sözleşmesiyle dolayısıyla da
Türkiye’-nin çıkarlarıyla çelişmektedir. Ayrıca belirtilmektedir ki, ABD’nin
Karadeniz hevesi, Avrasya egemenlik hedefinin en önemli tasarımı olan Büyük
Ortadoğu Projesi’nin (BOP) bir parçasıdır. Buna göre BOP zemininde Türkiye’nin
ABD ile çelişen çizgileri giderek daha da belirginleşmektedir. Karadeniz ve Türk
Boğazları konusunda ABD kadar, Balkan ve AB ülkelerinin de tavrı Türkiye açısından
giderek önem kazanmaktadır.”5
Montrö Boğazlar Sözleşmesi ABD’nin Karadeniz’e girişine engel teşkil ettiği sürece
sözleşmenin değiştirilmesi yönünde çalışmalar sergileyecek olan ABD bu sefer
NATO üyesi ülke sıfatıyla bölgeye giriş yapmayı deneyecektir:
“ABD’nin Karadeniz’de etkin olabilme düşüncenin gerçekleştirilmesinde en önemli
engellerden birisi Montrö’dür. Bu anlaşma değişik senaryolar içinde eritilmeye ve
değiştirilmeye çalışılmak istenmektedir. ABD için kısa vadede kendi bayrağı ile
Karadeniz’e girememesi durumunda NATO bayrağı altında “yumuşak geçiş” planları
da gündemdedir. Ancak Kremlin bundan büyük bir endişe duymaktadır. Özellikle de
Karadeniz’in NATO’ya açılması durumunda Kırım’ın Türkiye’nin kontrolüne gireceği
endişesi mevcuttur.”6
AB
Karadeniz Havzası’ndaki stratejik rekabette bir diğer küresel güç ise AB’dir. KEI
örgütünün yanı sıra 1993 yılında BM ve AB’nin desteği ile “Karadeniz Çevre
Programı (Black Sea Environment Programme)” kurulmuştur. AB, aynı yıl içerisinde,
“Avrupa-Kafkaslar-Asya Geçiş Koridoru (The Transport Corridor Europe-Caucasus5
HACIOĞLU Yaşar, Karadeniz Jeopolitiğinden Türkiye’ye Yansıyanlar,
http://www.turkpolitika.com/doryasar-hacihoglu-mainmenu-72/16-doryahaciho/542-doryahaciho
6
OĞAN Sinan, Küresel Mücadelenin Yeni Rekabet Alanı: Karadeniz ve Montrö Anlaşması,
http://www.turksam.org/tr/a907.html
546
Asia)” ’nun kurulmasını desteklemiştir. Yine bunlardan başka, 1995’te kurulmuş ve
AB fonlu bölgesel bir program olan “Avrupa’ya Devletlerarası Petrol ve Gaz
Aktarımı (Interstate Oil Gas Transport to Europe)” da Karadeniz Havzası için önem
taşımaktadır.
AB’nin genişleme politikası çerçevesinde, Güneydoğu Avrupa (Balkanlar) ülkeleriyle
kendisi arasında yeniden şekillenen ilişki biçimi, ülkemize yönelik genişleme
politikası ve Rusya Federasyonu ile stratejik ortaklık sayesinde Birlik Karadeniz’de
de varlığını hissettirmektedir:
“AB, Karadeniz Boyutu (Black Sea Dimension) adı verilen bir yaklaşım ortaya
koymuştur. Romanya ve Bulgaristan’ın üyeliğiyle Karadeniz’e uzanan AB,
Karadeniz’de bir kurumsallaşmaya gitmeden bölgedeki üç politikayı koordine etmek
istemektedir: Güney-Doğu Avrupa ve Türkiye’ye yönelik genişleme süreci, Rusya ile
stratejik ortaklık ve bölgedeki beş ülke, Ukrayna, Moldova, Azerbaycan, Gürcistan ve
Ermenistan ile Avrupa Komşuluk Politikası çerçevesi içerinde ikili yardım ve ticaret
anlaşmaları.”7
Özetle AB; Romanya’yı ve Bulgaristan’ı Birliğe üye ülke yaparak
Karadeniz’in batısında, Avrupa Komşuluk Politikası adı altında Ukrayna, Moldova,
Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan ile kurduğu ilişkilerle de orta ve doğu
Karadeniz’de egemenliği kurmak istemektedir.
Rusya
Karadeniz Havzası’ndaki stratejik rekabette aslan payını alan küresel güç ülkelerinden
biri olan Rusya’nın Karadeniz’e olan iştahı aşikardır. Bu iştahın bir de ‘sıcak
denizlere inme’ arzusuyla birleştiği düşünülürse, herhalde bugünkü Rusya’nın
S.S.C.B dönemindeki o şaşaalı dönemini
aratmayacak bir dönem yaşayacağını
söylemek yanlış olmaz.
7
KASIM Kamer, Türkiye’nin Karadeniz Politikası: Temel Parametreler ve Stratejiler,
http://www.usak.org.tr/dosyalar/dergi/eVRqmB4CKUXHvPJTAUQF9U6skITPdp.pdf
547
“ABD ortaya attığı ve kısaca “Büyük Ortadoğu Projesi” ile Kuzey Afrika’dan
Pakistan’a kadar uzanan çok geniş bir coğrafyada dünyayı yeniden dizayn etmeye
kalkışırken, Sovyetler Birliği’nin mirasçısı olan Rusya, artan petrol fiyatlarının da
desteğini arkasına alan yeni lideri Vladimir Putin ile bölgede yeni bir “Dış Politika
Konsepti” geliştirmeye başlamıştır.”8
Bununla birlikte;
“ABD Afganistan operasyonları sonrası Rusya’nın dış politika ve millî güvenlik
konseptlerinde oldukça önemli bir yer tutan “Yakın Çevre” politikasını âdeta ortadan
kaldırarak Orta Asya ülkelerinde peş peşe askerî üsler edinmesi, diğer yandan da
Afganistan ile hiç te alâkası olmayan ve Hazar petrollerinin geçiş güzergâhı olan
Gürcistan’a askerî yardım ve teknik personel yardımını artırmaya başlaması,
Rusya’nın alternatif politikalar geliştirilmesi yönündeki çabalarını hızlandırmıştır.
ABD, Orta Asya’ya yerleşmekle Rus jeopolitik menfaatlerine çok büyük zarar vermiş
olmasına rağmen Başkan Putin Batı’yla başlatmış olduğu işbirliğinin zarar
görmemesi için buna fazla ses çıkarmamıştır. Ancak, Orta Asya’dan sonra ABD’nin
Karadeniz ve Kafkasya’da da giderek ağırlığını hissettirmeye başlaması ve
Gürcistan’a verdiği desteği her geçen gün arttırması, Rusya’yı bölgede oldukça
rahatsız etmeye başlamıştır. Bu çerçevede Orta Asya’da Şanghay İşbirliği Örgütü’nü
kuran Rusya ABD ile rekabet etmeye başlamıştır. Zaman içerisinde bu rekabetin
Karadeniz’e kayması Rusya açısından özellikle enerji nakil hatlarında stratejik önemi
olan bu bölgeye verilen önemin daha da artmasına sebep olmuştur.”9
Özetle Rusya; ABD’ni ve AB’ni Karadeniz’de kendisine rakip olarak görmek
istememektedir ve bunun için Orta Asya’da Şanghay İşbirliği Örgütü’nü kurmuştur.
8
OĞAN Sinan, Küresel Mücadelenin Yeni Rekabet Alanı: Karadeniz ve Montrö Anlaşması,
http://www.turksam.org/tr/a907.html
9
OĞAN Sinan, Küresel Mücadelenin Yeni Rekabet Alanı: Karadeniz ve Montrö Anlaşması,
http://www.turksam.org/tr/a907.html
548
Karadeniz Havzası’ndaki Stratejik Rekabette Bölgesel Güçler: Türkiye,
Ukrayna, Gürcistan
Türkiye
“Karadeniz Havzası Doğu-Batı ekseninde jeopolitik eksenlerin kesişme alanıdır.
Sadece ABD-Rusya açısından değil aynı zamanda AB, Türkiye, Ukrayna, Gürcistan
için de Karadeniz, jeopolitik çıkarların çatışma alanıdır. Tüm ülkeler içinde
Türkiye’nin konumu çok daha özeldir. Türk boğazları bu çelişki yumağının
odağındadır.”10
Bununla beraber, Türkiye’nin önemi, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (B.O.P)’nin
yanısıra Kafkasya Projesi’nde de belirgin bir şekilde görünür hale gelmektedir.
Dolayısıyla:
“Türkiye’nin, Karadeniz kıyısında yeni bir politika geliştirmesi şarttır. Herşeye
rağmen Amerika’yı ve dengelerin değişiminden medet uman Karadeniz ülkelerinin
çıkarlarına aykırı gibi görünse de (uzun vadede zararlı olduğunu görecekler),
Karadeniz’deki Amerikan askeri varlığına neden itiraz ettiğimizi iyi anlatmamız
gerekmektedir. Bulgaristan ve Romanya’nın NATO’ya girmesi, Gürcistan ile
Ukrayna’da ‘Batı’ yanlısı iktidarların işbaşına gelmesi, Karadeniz’de yeni dengeler
oluşmasını gerektirmiştir.”11
Karadeniz Havzası’nda Bölgesel Güvenlik Anlayışının Gelişmesine ve İşlerlik
Kazanmasına Türkiye’nin Katkısı
Soğuk Savaş döneminde Karadeniz’e kıyısı olup ta aynı zamanda NATO’ya üye olan
tek ülke Türkiye idi. Dolayısıyla bu durum onun Karadeniz’de Doğu Bloğuna karşı
güvenlik sağlamasını mecbur kılıyordu. Düşünüldüğünde S.S.C.B’nin dağılmasından
sonra Karadeniz’e kıyısı en çok olan ülkelerden biri haline gelen Türkiye’nin doğal
10
HACIOĞLU Yaşar, Karadeniz Jeopolitiğinden Türkiye’ye Yansıyanlar,
http://www.turkpolitika.com/doryasar-hacihoglu-mainmenu-72/16-doryahaciho/542-doryahaciho
11
CAN Mustafa, Amerikan Donanması Karadeniz’de,
http://www.ufukotesi.com/yazigoster.asp?yazi_no=20060785
549
olarak bölgede etkin bir söz sahibi olması kaçınılmaz olmuştu. Kısacası artık bölgesel
bir güç haline gelmiş olan ülkemize daha büyük görevler düşmekteydi. S.S.C.B’nin
dağılıp ardından Soğuk Savaş döneminin bitmesi gibi dünyadaki konjonktürel yapıyı
değiştirecek böylesi önemli bir değişimin hemen ardından güvenlik ve ekonomi
alanlarında bölgenin acil ihtiyaçlarına cevap niteliğinde olacak şekilde bölgesel
işbirliklerini ve bölgesel menfaat politikalarını belirleyen bir örgütün kurulması
gerekli olmuştur. Kısa adı KEIT (Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı) olan bu
örgütün kurulmasını sağlayan ülke Türkiye olmuştur.
“Karadeniz, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra tam anlamıyla bir Türk
denizine dönüşmüş durumdadır. Bu denizdeki en güçlü donanmaya sahip Türkiye,
İstanbul ve Çanakkale Boğazları’ndaki hakimiyeti nedeniyle, tam bir askeri üstünlük
sağlamış, bölge güvenliği açısından çok önemli görevler üstlenmiş bir görüntü
içindedir.”12
İşte bütün bu nedenlerle, Türk dış politikasının bölgesel işbirliği ve dayanışmaya
yönelik attığı en güzel adımlardan biri; 25 Haziran 1992 tarihinde gerçekleştirilmiş
olan İstanbul Zirvesi’nde yayımlanan bir deklarasyon ile kurulan, fakat yürürlüğe
1999 yılının Mayıs ayında giren ve kısa adı “KEI” olan “Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı”dır. Amacı ise bu örgüte üye olan ülkeler arasındaki ekonomik
işbirliğinin arttırılmasıdır. Bir yandan bu hedeflenirken bir yandan da bölgeye yönelik
geliştirilen stratejilerin neler olduğu ve uygulanabilirliği tartışılmaktadır.
KEI’den sonra, Karadeniz Havzası’ndaki bölgesel işbirliği çalışmalarından biri de
yine Türkiye’nin önderliğinde 2 Nisan 2001 tarihinde kurulmuş ve kısa adı
BLACKSEAFOR olan Karadeniz İşbirliği Görev Grubu Karadeniz’e kıyısı olan
ülkeler arasında arama-kurtarma çalışmaları ve kanundışı deniz trafiğini önlemek gibi
görevleri üstlenmiştir. Gerektiğinde Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ile
BM bünyesinde de çalışacak olan grup kuruluşundan bu yana etkin bir şekilde
görevini yerine getirmektedir.
12
ZENTÜRK Ardan, “Amerika ile Krizin Asıl Nedeni”, Star Gazetesi, 28 Şubat 2005.
550
Yine bundan başka, 2004 yılında bölgede Türkiye’nin girişimiyle gerçekleştirilmiş
olan bir başka oluşum da Karadeniz Uyum Harekâtı’dır.
“2006 yılı sonuna kadar Türkiye’nin yürüttüğü harekâta 27 Aralık 2006
tarihinde Rusya Federasyonu da katılmıştır. 17 Ocak 2007’de Türkiye ve Ukrayna
Deniz
Kuvvetleri
Komutanları
Ukrayna’nın
katılımına
ilişkin
protokol
imzalamışlardır. Bu harekâtın görevi yasadışı faaliyetlere karıştıklarından şüphe
duyulan ticari gemileri tespit etmek ve izlemektir.”13
Bundan başka; öncelikle Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin ve sonrasında diğer küresel
ve bölgesel güçler anlamındaki aktörlerin Karadeniz’de çok uluslu askerî tatbikatların
gerçekleşti-rilmesinin ne denli önemli olduğunu unutmamaları gerekmektedir.
Bununla ilgili olarak; 1997 yılından beri her sene düzenli olarak Ukrayna’da ve bu
sene 2013 yılının Temmuz ayında Karadeniz’de (Ukrayna’da) ‘Deniz Meltemi 2013’
adlı bir askerî tatbikatın düzenlenmiş olduğunu belirtmekte fayda var. Sözkonusu
tatbikat bölgedeki güvenlik ve istikrarı kalıcı hale getirmek amacıyla 12 gün sürmüş
ve birleşik olarak kara-hava-deniz olarak gerçekleşmiştir. Tatbikat hakkında ayrıntılı
bilgi sunan Harp Okulu Uluslar arası İlişkiler Bölümü eski başkanı ve halen Bilgesam
Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Doç. Dr. Atilla Sandıklı:
“Deniz Meltemi 2013 gibi tatbikatların bölge donanmalarını bir araya getirmek
suretiyle bölgede barış ve istikrara hizmet ettiğini ve katılımcıların bölge realitesine
yönelik ortak görüş ve çıkarları paylaştıklarını”14 dile getirmiştir. Devamında “Bu
kadar önemli bir listede yer almak, ülkemizin kendi deneyimlerini paylaşmasının yanı
sıra bölgenin kendini savunma kapasitesini de arttırmaktadır”15 demiştir.
Yine bundan başka; diğer ülkeler gibi Türkiye’nin de Karadeniz Havzası’nın
güvenliği sağlamak için; Avrupa Komşuluk ve Ortaklık Aracı kapsamında yürütülen
13
KASIM Kamer, Türkiye’nin Karadeniz Politikası: Temel Parametreler ve Stratejiler,
http://www.usak.org.tr/dosyalar/dergi/eVRqmB4CKUXHvPJTAUQF9U6skITPdp.pdf
14
RAUFOĞLU Alakbar, DİMİTROVA Svetla, CIOCOIU Paul, “Karadeniz’deki Çok Uluslu Askeri
Tatbikat Güvenliği Arttırıyor”,
http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/setimes/features/2013/07/17/feature-04
15
RAUFOĞLU Alakbar, DİMİTROVA Svetla, CIOCOIU Paul, “Karadeniz’deki Çok Uluslu Askeri
Tatbikat Güvenliği Arttırıyor”,
http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/setimes/features/2013/07/17/feature-04
551
ve Bulgaristan, Romanya, Yunanistan, Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan,
Moldova, Rusya ve Ukrayna’nın katıldığı programın ortak yönetim makamı Romanya
Kalkınma ve Bayındırlık Bakanlığı’dır. Programın Türkiye’de yürütülmesinden ise
kısa adı TİKA olan Türk İşbirliği İdaresi ve Kalkınma Ajansı sorumludur.
Ukrayna
S.S.C.B’nin dağılmasından sonra kurulan Ukrayna, bir taraftan AB taraftarları öte
yandan eskisi gibi Rusya’ya bağlanma isteğinde olanlar olmak üzere ülke olarak
ikilem yaşamaktadır:
“Ukrayna ise Batıya entegre olmak isteyenlerle Rusya ile birlikte hareket etmek
isteyenler arasında mücadeleye sahne olmaktadır.”16
Bununla birlikte “Ukrayna bugün, NATO ile birlikte, kendini Rusya'ya karşı daha
güvenli görmektedir. Ukrayna’nın NATO içinde, olması ve Rusya’ya karşı bir tampon
görevi üstlenmesi, aslında, Rusya'nın sıcak denizlere inme emellerine de bir sekte
daha vurmaktadır.”17 Ayrıca, “Ukrayna, nüfusunu ve coğrafyasını göz önünde tutarak
bir bölgesel güç olma isteğini de korumaktadır. Ancak siyasi ve ekonomik
istikrarsızlık, Rusya’ya enerji bağımlılığı gibi etkenler bu isteğin gerçekleşmesine
yönelik adımları engellemektedir. Öte yandan, Batılı kurumlarla bütünleşmeyi farklı
dönem ve yollarda deneyen Ukrayna, özellikle batısındaki komşularıyla ilişkilerinde
zaman zaman baskıcı ve yayılmacı sinyaller de verebilmektedir.”18
Gürcistan
Soğuk Savaş döneminin bitmesinden sonra:
16
KASIM Kamer, Türkiye’nin Karadeniz Politikası: Temel Parametreler ve Stratejiler,
http://www.usak.org.tr/dosyalar/dergi/eVRqmB4CKUXHvPJTAUQF9U6skITPdp.pdf
17
TAŞTEKİN Mesut, Türk-Amerikan İlişkilerinde AB’nin Rolü ve Önemi,
http://www.habusulu.com/makale36.htm
18
SARIKAYA Yalçın, Turuncuya Veda: Ukrayna’nın Kritik Seçimi,
http://www.karam.org.tr/Makaleler/83105678_sarikaya.pdf
552
“Gürcistan çok istikrarsız süreçlerden geçmiştir. Batıya entegre olmak isteyen
Gürcistan NATO üyesi olmayı hem güvenlik hem de dış politika yönelimi açısından
istemektedir.”19
“Renkli devrimler Baltıklar-Karadeniz-Hazar Denizi hattında yeni bir güç
mücadelesinin başlangıcını oluşturmuştur. ABD bu çerçevede Karadeniz’e kıyısı olan
iki devlette (2003’te Gürcistan ve 2004’te ise Ukrayna) renkli devrimleri desteklemiş
ve bu ülkelerde Batı yanlısı rejimler iş başına gelmiştir. Ardından ise bu ülkenin
öncülüğünde Baltıklar-Karadeniz-Hazar Denizi hattında Demokratik Devletler Birliği
(DDB) kurulması çalışmaları başlatılmıştır. Bu girişim Rusya’nın öncülüğünde
kurulan Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT)’na ciddi bir darbe niteliğindedir.”20
Karadeniz Havzası’ndaki Stratejik Rekabette Fransa’nın Rolü
Nicolas Sarkozy Dönemi
Her ne kadar Fransa, Mitterand döneminde S.S.C.B’nin dağılması konusunda
dağılmaya karşı olarak yapıcı bir politika izlemiş de olsa, dağılmanın önüne
geçememiştir. Fransa’nın bu süreçte izlemiş olduğu politikanın amacı daha ziyade bu
dağılmanın Avrupa’da yaratacağı olumsuz sonuçlarına meydan vermemek idi. Zira bu
dönemde Avrupa’nın huzur ve refahı tehdit altında olup istikrarın kalıcılığı tehlikeye
girebilirdi. İşte bütün bu kaygılarla Fransa, S.S.C.B’nin dağılmaması yönünde adımlar
atmış ve Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerden biri olan Rusya ile olan o dönemdeki
ilişkisini bu çerçevede geliştirmiştir.
Soğuk Savaş sonrası dönemde ise AB ile Rusya arasındaki ilişkiler hızlı bir şekilde
başlamış ve kısa sürede büyük bir ivme kazanarak günümüze kadar süregelmiştir.
Birlik ile Rusya Federasyonu arasındaki ortak stratejik eylem planları doğrultusunda
gerçekleştirilen müzakereler ve buna yönelik antlaşmalar bu ilişkinin daima sıcak
kalmasına neden olmuştur. Ancak, Rusya’nın Gürcistan’a saldırısı nedeniyle ara
verilen AB ile Rusya arasındaki ortaklık müzakereleri 14 Kasım 2008 tarihinde
19
KASIM Kamer, Türkiye’nin Karadeniz Politikası: Temel Parametreler ve Stratejiler,
http://www.usak.org.tr/dosyalar/dergi/eVRqmB4CKUXHvPJTAUQF9U6skITPdp.pdf
20
OĞAN Sinan, Küresel Mücadelenin Yeni Rekabet Alanı: Karadeniz ve Montrö Anlaşması,
http://www.turksam.org/tr/a907.html
553
Fransa’nın Nice kentinde gerçekleştirilen ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy
ile Rusya Cumhurbaşkanı Dimitri Medvedev’in katıldığı AB-Rusya Zirvesi’nde
yeniden başlatılmıştır.
Bununla beraber, AB’nin kurucu ülkelerinden Almanya ve Fransa’nın Rusya ile olan
son yıllardaki ilişkileri ise kayda değerdir. Fransa, bu dönemde Rusya ile olan
ilişkilerini biraz da Almanya ile yarış halinde olarak sürdürmektedir. Kimi
araştırmacıların ve dış politika uzmanlarının görüşleri, bilhassa Fransa’nın Rusya ile
olan ilişkilerinde, Fransa’nın ABD tarafında değil, daha ziyade Rusya tarafında yer
aldığını belirtir tarzdadır:
“Rusya’nın AB’nin önde gelen ülkelerinden olan Almanya ve Fransa ile olan ikili
ilişkilerine bakıldığında görülmektedir ki, bu ilişkiler Moskova açısından tatmin edici
bir düzeydedir. Nitekim bu iki ülke ABD’nin Karadeniz politikalarını destekleyerek
Rusya’yı dışlamaktansa, Rusya ile kendi çıkarları doğrultusunda ilişkiler geliştirmeyi
tercih etmişlerdir.”21
Zaten Rusya da, Almanya ve Fransa’nın Karadeniz konusunda ABD tarafı yerine
kendi tarafında olmalarından memnun olduğu için, AB’nin kurucu ülkelerinden bu iki
ülke ile olan ilişkisini her daim sıcak ve kalıcı tutmaya çalışmaktadır. Rusya’nın
bundaki amacı AB’ni daha yakından tanıma isteğidir. Hatırlanacak olursa; Rusya’nın
talebi üzerine 18 Ekim 2010 tarihinde Almanya, Fransa ve Rusya olmak üzere üç
ülkenin Cumhurbaşkanları; Angela Merkel, Nicolas Sarkozy ve Dimitri Medvedev
Deauville’de bir araya gelmişti. Bu üçlü zirvede, Rusya konseyi ve NATO arasında
füze
savunma
sistemiyle
ilgili
işbirliğinin
geliştirilmesi
konusu
ile
Rus
vatandaşlarının AB ülkelerini ziyareti sırasında yaşadığı vize sorunlarının ortadan
kaldırılması hususu ve ortak güvenlik politikaları üzerinde durulmuştur. Ayrıca
sözkonusu zirvede; Fransa, Rusya ve Almanya içerisinde kişilerin, malların,
hizmetlerin ve sermayelerin özgürce dolaştığı hukuk devleti ve demokrasi değerleri
üzerine kurulmuş ortak bir alanın stratejik görüntüsünün desteklendiğinin altı
çizilmiştir. Bununla beraber bu üç ülke, Avrasya ve Avro-Atlantik bölgelerindeki
güvenlik sorunları üzerinde beraberce çalışacaklarına söz vermişlerdir.
21
YUSUF Nuray, Rusya’nın Balkanlar Denkleminde Bulgaristan Politikası,
http://btk.balgoc.org.tr/yazilar/nyusuf.html
554
Bundan başka, çok yakın bir tarihte, 17 Haziran 2011’de gerçekleştirilen St.
Petersburg Ekonomik Forumu’nda Fransa, Rusya ile Mistral sınıfı savaş gemilerinin
satışıyla ilgili olarak 1,7 milyar Euro’luk bir askerî antlaşma imzalamıştır. Antlaşma
gereği Fransa sözkonusu gemileri Rusya’ya 2015 yılında teslim edecektir. Dolayısıyla
bu antlaşma ile Rusya, AB içerisinde de varlığını hissettirmiş olacaktır. Zaten Rusya,
Birliğin kurucu ülkelerinden Almanya ve Fransa ile kurmuş olduğu ilişkilerle daha
öncesinden AB’de olup-biteni yakından takip etme şansını elde etmişti. Ayrıca Rusya,
Fransa ile imzalamış olduğu bu antlaşma ile Karadeniz’in uluslararası bir deniz
olduğunu bütün dünyaya bir kere daha hatırlatmış bulunmaktadır. Bu antlaşmanın
Rusya’ya sağlayacağı en önemli avantaj ise şu olacaktır: NATO’nun Karadeniz ve
Kafkasya’ya girişinin engellenmesi önemli ölçüde gerçekleştirilmiş olup, ABD’nin
bölgedeki varlığı en azından bir süreliğine de olsa ertelenmiş olacaktır. Ancak yine
de:
“Hazar bölgesi olarak tabir edebileceğimiz bu bölgede enerji kaynaklarının işletim
hakları konusunda gösterilen mücadeleye Türkiye ve Rusya gibi bölge ülkelerinin
yanısıra ABD, İngiltere ve Fransa gibi dünya güçlerinin de katılması ve bu ilk raundu
büyük oranda ABD önderliğindeki Batılı şirketlerin kazanması, Rusya’nın
kıskançlığını ve tahammül sınırlarını zorlamıştır. Ancak, aslında Türkiye gibi
Rusya’nın bu konuda içinde bulunduğu ekonomik krizler sebebiyle fazla yapacağı bir
şey yoktu ve bölgede parası olan büyük Batılı şirketler enerji kaynaklarından “aslan
payını” almışlardı. Rusya, bu enerji kaynaklarından pay sahibi olma sürecinde
Türkiye ile doğrudan çok ciddi mücadele etmemiştir. Zira, bu dönemde enerji
kaynakları daha çok Batılı şirketlerin kontrolüne girmiştir. ”22
Bununla beraber, şu anda Rusya çok sayıda ülkenin enerji tedarikçisi konumunda bir
ülkedir. Dolayısıyla, diğer Avrupa ülkeleri gibi Fransa’nın da Rusya ile enerji ve
doğalgaz anlaşmaları mevcuttur. Zira Fransa, doğalgaz ihtiyacının %35’ini Rusya’dan
karşılamaktadır. Bu nedenle Rus şirketi Gazprom ile Fransız şirketi Gaz de France
arasındaki anlaşmanın süresi taraflarca onbeş yıl daha uzatılmıştır:
22
OĞAN Sinan, Küresel Mücadelenin Yeni Rekabet Alanı: Karadeniz ve Montrö Anlaşması,
http://www.turksam.org/tr/a907.html
555
“Rusya’nın devlet tekelindeki şirketi ‘Gazprom’, Fransız ‘Gaz de France’ şirketi ile
var olan doğalgaz anlaşmasını, 2015 yılından 2030 yılına kadar uzatıp, Fransız
doğalgaz piyasasında doğalgaz tüketicisine doğrudan ulaşarak, konut ve işyerlerine
doğalgaz satış yetkisini elde etmiştir.”23
Enerji konusuna gelince; Rusya’nın ve diğer Orta Asya ülkelerinin sahip olduğu
doğalgazın ve enerjinin Avrupa’ya nakli konusunda ülkemizin değeri bir kere daha
bütün dünya tarafından açık ve net bir şekilde anlaşılmaktadır. Enerji nakil hattı
konusunda gerek Nabucco Projesi ve gerekse Güney Akım Projesi ile yine konumu
gereği ülkemiz dikkatleri üzerinde toplamaktadır. Türkiye’den geçmesi ve 2015
yılında devreye girmesi planlanan Güney Akım Projesi için, İtalyan’lar ve
Alman’lardan sonra Fransız’ların da Éléctricité de France (EDF) adlı enerji
şirketleriyle projeye talip oldukları, Rus doğalgaz şirketi Gazprom’un CEO’su
Aleksey Miller tarafından dile getirilmiştir. Konuyla ilgili olarak:
“Güney Akım’ın geçeceği kendi ekonomik alanında jeolojik inceleme izni veren
Ankara, hattın inşası ile ilgili izin için Moskova’dan rapor beklemektedir. SamsunCeyhan petrol boru hattı, Mersin Akkuyu nükleer santrali, Mavi Akım ve diğer enerji
alanlarında Rusya ile işbirliğini sürdüren Türkiye, hem Güney Akım hem de
Nabucco’nun inşa edilebileceğini savunmaktadır..”24
Bu arada hemen belirtelim: özünde, Türkmenistan gazının Azerbaycan gazı ile
beraber Hazar Denizi’nin altına döşenecek bir boru hattıyla önce Türkiye’ye sonra
oradan AB’ne ulaştırılması olan Nabucco Projesi 27 Haziran 2013’te iptal edilince
yerine sözkonusu gazın Yunanistan ve Arnavutluk üzerinden İtalya’ya ulaştırılmasını
öngören ve inşaası 2019 yılında tamamlanacak olan Trans Anadolu Doğalgaz Boru
Hattı Projesi (TAP) geçmiştir.
Dolayısıyla Fransa, Türkiye’yi AB içerisinde görmek istemediğini her seferinde
çeşitli bahaneler sunarak ısrarla dile getirse de, bu durum kendisi açısından gelecekte
23
ÖZDEN Ferhat, Enerjide Devleşen Ülke Rusya,
http://www.turkishrelations.com/rusya-federasyonu/enerjide-devle-en-ulke-rusya
24
Nabucco’nun Rakibi Güney Akım’a Fransız ve Almanlar da Ortak Oluyor,
http://enerjienstitusu.com/2011/09/07/nabucconun-rakibi-guney-akim%E2%80%99a-fransiz-vealmanlar-da-ortak-oluyor/
556
zorluk yaşamasına neden olacaktır. Zira Fransa, Türkiye’nin Karadeniz’e kıyısı olan
bir ülke olduğunu unutmaktadır:
“Sarkozy’nin siyasi miyopluğunu kanıtlayan ufuksuzluk tam da bu noktada kendini
göstermektedir. Çünkü Türkiye’nin birlik içinde yer alması veya birlik dışında
kalması bölgenin tüm ağırlık merkezinin, güvenli, istikrarlı ve müreffeh Orta ve Doğu
Avrupa’ya doğru mu, yoksa nispeten güvensiz, yoksul ve istikrarsız Hazar Havzası ve
ötesine doğru mu kaykılacağını tayin edecektir.”25
Bununla beraber Fransa’nın, Türkiye’nin KEI’deki rolünü de unutmaması lehine
olacaktır.
Sonuç olarak Fransa, Türkiye ile olan ilişkilerini gerek AB’nin genişleme
politikası çerçevesinde, gerekse kendisinin belirlemiş olduğu Karadeniz politikası ve
Kafkasya stratejisinde ve gerekse yakın zamanda Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin
NATO’ya üye olacağını hesaba katarak bir kere daha gözden geçirmelidir.
Fransa’nın ilişki kurduğu Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerden biri de Gürcistan’dır.
Gürcistan aynı zamanda bir Güney Kafkasya ülkesidir. Ne ilginçtir ki Gürcistan’ın
toprak bütünlüğünün kalıcı olması onun Rusya ile kurduğu ilişkiye bağlıyken, 2008
yılında Rusya Gürcistan’a saldırmış ve beş gün süren bir çatışma yaşanmıştır. İşte tam
da bu süreçte Fransa, Rusya ile Gürcistan arasında arabuluculuğa soyunmuştur. Bizzat
Nicolas Sarkozy tarafından ateşkese çağrılan Rusya, askerlerini Gürcistan’dan çekme
taahhüdüne uyarak savaşa son vermiştir.
Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili, 2010 yılının Haziran ayında Fransa’yı
ziyaret etmiş ve bu ziyaretinde Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile NATO,
İsrail ve mevcut genel sorunlar üzerinde müzakerelerde bulunmuştur. 2011 yılının
Ekim ayında ise Sarkozy’nin Güney Kafkasya ülkelerini ziyaret edeceği Gürcistan’ın
Fransa büyükelçisi Mamuka Kudava tarafından belirtilmiş ve bu ülkelerden
Gürcistan’a yapacağı ziyaretin ise dikkatle izleneceği dile getirilmiştir.
25
SANBERK Özdem, SUNGAR Murat, “Karadeniz Ekonomik İşbirliği veya Barış Mantığı”,
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=223192
557
Sonuç
Batıdan doğuya 1200 km, kuzeyden güneye ise 600 km’lik bir alana yayılmış
olan Karadeniz’de Soğuk Savaş döneminde var olan müttefiklik anlayışı bu dönem
sonrasında yerini çok uluslu ve çok zeminli bir stratejik rekabete bırakmıştır. Ancak
Karadeniz Havzası’ndaki genel manzara bu şekilde görülse de, yeryüzünün bu
bölgesinde aslında yine iki süper gücün güç mücadelesi içerisinde olduğu
görülmektedir. Bu bağlamda genel bir değerlendirme yapılacak olursa Karadeniz
Havzası:
“Enerji jeopolitiğinin hem kaynak hem de erişim odağıdır. Çok taraflı mücadelenin
sahnesidir. Soğuk Savaş döneminin iki süper gücünün yeniden eskiyi hatırlatırcasına
doğrudan karşı karşı geldikleri potansiyel çatışma alanıdır. ABD açısından Avrasya
egemenliği hedefinin jeopolitik düğüm noktalarından biridir. Bu anlamda Karadeniz,
Avrasya mücadelesinin en önemli sinir uçları arasındadır.”26
Küresel güç aktörlerinden ABD’nin ve beraberinde emperyalizminin bir anlamda
Güney-Doğu Avrupa’ya diğer bir ifade ile Balkanlar’a NATO aracılığıyla
yerleşmesinden sonra, benzer taktikin ABD tarafından Karadeniz bölgesi için de
sergileneceği düşünülmektedir.
Bir diğer küresel güç aktörlerinden AB’nin ve onun içerisinde yer alan Fransa’nın
Karadeniz Havzası’ndaki çıkarları ve bu havzaya katkıları AB ve ABD ile paralel
olarak ilerlemektedir. Son dönem Fransız dış politikası, bilhassa Sarkozy iktidarı
döneminde geliştirilen dış politika, güvenlik odaklı olup, barışçıl ve aynı zamanda
arabuluculuğa yönelik tarzda ilerlemektedir. Bununla birlikte, her ülke gibi Fransa’nın
da, çıkarlarını ön planda tutarak hareket ettiği düşünülürse, Karadeniz Bölgesi’ne ve
Kafkasya’ya yönelik geliştirdiği politikaların AB’nin genişleme süreciyle ve ABD’nin
bu bölgeye yerleşme zamanıyla paralel olarak ilerleyeceği söylenebilir. Ayrıca
Sarkozy dönemindeki dış politika anlayışının De Gaulle tarzı dış politikanın bir tür
devamcısı niteliğinde olduğu hesaba katılınca, ister istemez Fransa’nın bölgeye
yönelik stratejilerini onun Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerle kuracağı ilişkiler
26
HACIOĞLU Yaşar, Karadeniz Jeopolitiğinden Türkiye’ye Yansıyanlar,
http://www.turkpolitika.com/doryasar-hacihoglu-mainmenu-72/16-doryahaciho/542-doryahaciho
558
belirleyecektir. Dolayısıyla Fransa, Senegal’den Pakistan’a kadar uzanan, bildik bir
ifadeyle ise ‘Dakar’dan Peşaver’e kadar olan coğrafya’daki egemenliğine ilaveten
küreselleşme sürecinin de sağladığı katkıyla yerinde duramayan ve kabına sığmayan
bir Fransa olarak dış politika enstrümanlarının yönünü Karadeniz’e ve Kafkasya’ya
doğru çevirecektir.
“Fransız parlamenterlerinin boğazların uluslar arası bir komisyon tarafından
yönetimine ilişkin tasarı hazırlıkları, Montrö Boğazlar Sözleşmesini fesih hakkı
bulunan ‘Montrö’ye akit devlet’ sıfatına sahip Romanya’nın ABD’nin ilgisine mahzar
olması, ABD’nin Karadeniz’e kıyısı olan Balkan ülkelerinde yeni üsler oluşturması
küresel ve bölgesel rekabetin Karadeniz’e yönelen ilgisinden Türkiye’ye yansıyan
jeopolitik sorunlara verilebilecek örneklerdir. Karadeniz konusuna NATO’nun da
müdahil kılınma arzusu, Türkiye açısından bir başka açmazdır. Görünen odur ki,
Karadeniz ve Türk Boğazları Avrasya egemenlik arzularının mücadele sahası haline
gelecektir. Bir kez daha Türkiye adına gerçekler tüm çıplaklığıyla ortadadır.”27
KAYNAKÇA
Alakbar Raufoğlu, Svetla Dimitrova, Paul Ciocoiu, “Karadeniz’deki Çok Uluslu
Askeri Tatbikat Güvenliği”, Setimes,
http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/setimes/features/2013/07/1
7/feature-04
(Erişim: 27 Ağustos 2013)
Ardan Zentürk, “Amerika ile Krizin Asıl Nedeni”, Star Gazetesi, 28 Şubat 2005.
Ferhat Özden, “Enerjide Devleşen Ülke Rusya”,
http://www.turkishrelations.com/rusya-federasyonu/enerjide-devle-en-ulke-rusya
(Erişim: 23 Ağustos 2013)
Kamer Kasım, “Türkiye’nin Karadeniz Politikası: Temel Parametreler ve Stratejiler”,
27
HACIOĞLU Yaşar, Karadeniz Jeopolitiğinden Türkiye’ye Yansıyanlar,
http://www.turkpolitika.com/doryasar-hacihoglu-mainmenu-72/16-doryahaciho/542-doryahaciho
559
http://www.usak.org.tr/dosyalar/dergi/eVRqmB4CKUXHvPJTAUQF9U6skITPdp.pd
f
(Erişim: 03 Mart 2013)
Mesut Taştekin, “Türk-Amerikan İlişkilerinde AB’nin Rolü ve Önemi”,
http://www.habususlu.com/makale36.htm (Erişim: 15 Haziran 2007)
Mustafa Can, “Amerikan Donanması Karadeniz’de”, Ufuk Ötesi, Kasım 2008,
http://www.ufukotesi.com/yazigoster.asp?yazi_no=20060785
(Erişim:
09
Aralık
2008)
“Nabucco’nun Rakibi Güney Akım’a Fransızlar ve Almanlar da Ortak Oluyor”,
http://enerjienstitusu.com/2011/09/07/nabucconun-rakibi-guney-akim%E2%80%99afransiz-ve-almanlar-da-ortak-oluyor/ (Erişim: 14 Eylül 2011)
Nuray Yusuf, “Rusya’nın Balkanlar Denkleminde Bulgaristan Politikası”,
http://btk.balgoc.org.tr/yazilar/nyusuf.html (Erişim: 19 Kasım 2011)
Özdem Sanberk, Murat Sungar, “Karadeniz Ekonomik İşbirliği veya Barış Mantığı”,
Radikal, 5 Haziran 2007, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=223192
(Erişim: 15 Haziran 2007)
Sinan Oğan, “Küresel Mücadelenin Yeni Rekabet Alanı: Karadeniz ve Montrö
Anlaşması”,
http://www.turksam.org/tr/a907.html (Erişim: 15 Haziran 2007)
Yalçın Sarıkaya, “Turuncuya Veda: Ukrayna’nın Kritik Seçimi”,
http://www.karam.org.tr/Makaleler/83105678_sarikaya.pdf
(Erişim:
15
Ağustos
2010)
Yaşar Hacıoğlu, “Karadeniz Jeopolitiğinden Türkiye’ye Yansıyanlar”,
http://www.turkpolitika.com/doryasar-hacihoglu-mainmenu-72/16-doryahaciho/542doryahaciho
(Erişim: 15 Mayıs 2012)
560