Koroner kalp hastalığı nedir

Prof. Dr. Hakan TIKIZ
Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi
Kardiyoloji Anabilim Dalı
Konu Başlığı: Koroner Kalp Hastalığı Tanısı ve Tedavisi
Koroner kalp hastalığı nedir ?
Koroner kalp hastalığı, kalp kasını besleyen koroner damarların içinden geçen kanın
azalması sonucunda ortaya çıkan ve yaşamı tehdit eden önemli bir sağlık sorunudur. Bu
hastalıktaki asıl sorun kalbin kendi kas dokusunun yeterince beslenememesi ve çalışması için
gerek duyduğu şeker, yağ asidi ve oksijeni alamamasıdır. Tüm ölümlerin yaklaşık 1/3’ü
koroner arter hastalığı sonucu olur. Sağlıksız beslenme, artan stres ve ağırlaşan yaşam
koşulları nedeniyle sıklığı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de artmaktadır. Bugün
ülkemizde 2 milyon kişide koroner arter hastalığı olduğu tahmin edilmektedir.
Koroner Kalp Hastalığının Nedenleri Nelerdir ?
En sık nedeni (%99) ateroskleroz adı verilen ve halk arasında damar kireçlenmesi
denilen durumdur. Diğer nadir nedenleri arasında damar iltihaplanması adı verilen vaskülitler,
koroner damar çıkış anomalileri, bazı bağ doku hastalıkları bulunmaktadır.
Koroner kalp hastalığının bulguları nelerdir?
Göğüs ağrısı (Angina) en tipik bulgudur. Göğüs üzerinde avuç içi kadar bölgede
hissedilen, batıcı, ezici, yanıcı, sıkıştırıcı karakterde bir ağrıdır. Sıklıkla efor sırasında, yokuş
yukarı çıkarken, soğuk havada hızlı yürürken ortaya çıkar, birkaç dakika (3-5 dk) sürer ve
dinlenmekle kısa sürede geçer. Bazen sol ve sağ kola, çeneye ve sırta yayılabilir. Bu ağrı
nokta tarzında olan, uzun süreli (birkaç saat-gün boyu) iğne batıcı şeklindeki kas kökenli
ağrıdan farklıdır. Hastalık ilerledikçe angina yemeklerden sonra ya da istirahat sırasında
gelmeye başlar. Bu durum acil müdahelenin gerekli olduğunun önemli bir işaretidir.
Koroner kalp hastalığının tanı yöntemleri nelerdir?
EKG, efor testi, sintigrafi ve koroner anjiyografi en sık kullanılan tanı yöntemleridir.
Bu testler içinde koroner anjiyografi tanı değeri en yüksek olan testtir.
Koroner anjiyografi nedir ?
Koroner anjiyografi, kalbi besleyen ve koroner damar adı verilen damarların
görüntülenmesi işlemidir. Bu işlemde amaç, kalbin hemen üzerindeki en büyük atardamar
olan ve aort adı verilen damardan çıkan iki koroner damarın ucuna bir ince kateter ile yaklaşıp
içerisine görüntüleyici radyoopak sıvı verilerek görüntülemektir. Bu madde kanla karışarak,
koroner damar sisteminin kamerada görünür hale gelmesini sağlar. Bu maddenin tekrarlanan
enjeksiyonları, masanın değişik yönlere hareketiyle de damarlar değişik açılardan
görüntülenir.
Bu işlem anjiyografi masasında ve floroskopi (x ışınlı floroskopi) altında yapılır.
Girişim yapılacak yerin lokal aneztezi ile uyuşturulmasından sonra, sıklıkla sağ kasıktaki
atardamar içerisine 10-12 cm uzunluğunda ince bir plastik tüp yerleştirilir. Daha sonra bu
plastik tüpün içerisinden esnek ve kalbe ulaşacak kadar uzun olan (80-100cm) , ikinci bir
kateter yerleştirilir. Doktor, kateterin hareketlerini floroskopi monitöründen görür. Kateter
damar girişinden kalbe doğru kontrollü bir şekilde ilerletilir. Hasta çoğu kez bu işlemleri
hissetmez. İlerletilen kateter, koroner damarın çıkış ağzına yerleştirilir ve buradan
görüntüleme maddesi verilerek damarların filmi çekilir. Bu işlemin süresi ortalama 15-30
dakikadır. Çok nadir durumlarda (kasık damarlarının tıkalı olması, karın bölgesinde damar
anevrizması olması vb..) işlem kol damarından gerçekleştirilir ve süresi bir miktar uzayabilir.
Koroner anjiyografi neyi gösterir?
Koroner anjiyografi, ateroskleroz (damar sertliği) nedeniyle damarlarda oluşan
daralma ve tıkanmaları saptayan bir yöntemdir. Damardaki darlık bölgeleri, dolma defektleri
şeklinde gözlenir ve bu darlıklar normal damar çapları ile kıyaslanarak darlığın derecesi
yüzde olarak belirlenir. Genel olarak %70 üzerindeki darlıklar önemli kabul edilir ve ileride
bahsedilecek olan çeşitli yöntemlerle (Balon, Bypass) tedavi edilirler. Bu işlemle ayrıca, kalp
kapakçıklarının ve adelesinin fonksiyonları da gösterilebilmektedir. Kalp adelesinin veya
damarın kesecik yapması (anevrizma), doğuştan kalp bozuklukları da (kalp delikleri) bu
yöntemle anlaşılmaktadır. Özetle, koroner anjiyografi sadece bir teşhis yöntemidir, tedavi
yöntemi değildir.
Koroner Anjiyografi Ağrılı Bir İşlem Midir?
Hayır değildir. Anjiyografi laboratuvarına gitmeden önce hastaların rahatlamasına
yardımcı olması için ağızdan hafif sakinleştirici ilaçlar verilmektedir. Hastaların çok azı
rahatsızlık duymakla birlikte, iğne giriş hissinden başka ağrı yakınması hemen hemen hiç
olmamaktadır. Kol veya bacakta kateter girişiminin yapılacağı bölge, lokal anesteziyle
uyuşturulmaktadır. Daha sonra özel bir iğne yardımıyla damara girilip kateter ağrısız bir
şekilde yerleştirilmektedir. Koroner damarların görüntülenmesi amacıyla verilen radyoopak
madde de ağrıya neden olmamaktadır. Fakat bazı olgularda sıcak basması, yanma veya
çınlama hissine neden olabilir. Bu durum 20-30 saniye kadar sürmektedir. Bazı olgular alerjik
bir bünyeye sahip olabilirler. Bu hastalarda bazen radyoopak madde ürtiker, kaşıntı veya ciddi
alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Alerji veya astma öyküsü olan hastalar veya radyoopak
maddeye karşı daha önce alerjisi olan hastaların işlem öncesi bu durumu mutlaka doktoruna
bildirmesi gereklidir.
Bu işlem için hastanede ne kadar kalmak gereklidir?
Sadece bir gün. Genellikle hastaların işlem öncesi ayaktan yapılan tetkiklerinin
sonucunda, işlemin yapılmasına engel bir durum olmadığı saptandıktan sonra hasta sabahtan
hastaneye yatırılır ve aynı gün içerisinde koroner anjiyografi işlemi uygulandıktan sonra ertesi
gün taburcu edilebilir. Hastanın işlem sonrası hastanede mutlaka kalmasının nedeni, kasık
damarının iyileşmesini beklemektir. Bu amaçla, işlem sonrası kateter alındıktan sonra
kanamayı önlemek ve damar iyileşmesini hızlandırmak amacıyla kasık bölgesine 6-8 saat
süreyle kum torbası konulur. Bu süre içerisinde hasta o bacağını hareket ettirmez, bükmez.
Sekiz saatin sonunda hasta yatağında oturabilir. Ertesi gün yürümesinde bir sakınca yoktur.
Koroner anjiyografi için hazırlık testlerine gerek var mı?
Evet. EKG, akciğer filmi ve hemogram ve kan biyokimyası adı verilen tetkikleri her
hastada mutlaka gereklidir. Ayrıca, işlem öncesi özellikle hastanın böbrek fonksiyonları
araştırılır. İşlem sırasında verilen opak madde böbrekler yoluyla atıldığı için hastada böbrek
yetmezliği olmaması gerekir. Böbrek yetmezliği olan hastalarda işlem sonrası diyaliz
uygulaması yapılır. Diğer testler ile özellikle şeker hastalığı araştırılır. Kan şekeri çok yüksek
olan hastaların şeker düzeyi insülin tedavisi ile düşürüldükten sonra işleme alınır.
Hastanın İşlem Öncesi ve İşlem sırasında Yapacağı İşler?
İşlem öncesi iki kol ve kasık bölgelerinin temizlenip traş edilmesi gereklidir. Kol veya
bacakların kan dolaşımını daha iyi takip etmek için varsa tırnak boyası veya cilası temizlenir.
Anjiyografi sonrasında hastalar özel hasta gömleği giyer ve kateter laboratuvarına
nakledilirler. Hastaların işlem sırasında doktorun söylediklerini yapabilecek kadar uyanık
olmaları gerekmektedir. Film çekilirken, doktorun istediği anda hastanın derin nefes alıp bir
süre bu nefesini tutması, görüntülerin kalitesi açısından çok önemlidir.
Anjiyografi sonrası ağrı olur mu?
Nadiren çok az ağrı ve rahatsızlık hissi duyulabilir. Bu ağrı daha çok girişim yapılan
kasıkta olur ve lokal anestezinin 2-3 saat sonra etkisinin geçmesiyle hafif artabilir. Girişim
yapılan kasık, kol veya bacağınızda şişlik, yanma, renk değişikliği kanama olduğunun
göstergesidir. Hastanın bu bulguları fark etmesi halinde hemen hemşire ya da doktora haber
vermesi gereklidir.
Koroner Angiyografi Sonucunda Neler Çıkabilir?
Üç sonuç çıkabilir.
1) Normal koroner arterler. Koroner anjiyografi uygulanan hastaların yaklaşık 1/3’ünde
koroner damarlarda herhangi bir darlık olmadığı gözlenir. Bu hastalardaki göğüs ağrısının
nedeni sıklıkla kas-eklem ya da mide kaynaklıdır. Bazılarında ise psikojenik kökenlidir.
2) Hafif ve tedavi gerektirmeyen darlıklar. Genelde diyet ve ilaç tedavisi önerilir. Amaç
hastalığın ilerlemesinin durdurmaktır.
3) İler darlıklar. Bir veya birkaç damarında %70 üzerinde darlık mevcuttur. Bu hastalarda 2
türlü tedavi yaklaşımı yapılır. Bunlardan birincisi “Balon Anjiyoplasti veya direkt
stentleme” işlemi, ikincisi ise “Koroner By-pass” tedavisidir.
Balon Tedavisi Ne Anlama Gelmektedir?
Daralmış kalp damarının özel bir balonla genişletilmesidir. Koroner arter hastalığının
temelini damarların iç yüzünde oluşan plakların neden olduğu darlıklar oluşturur. Bu durum,
aynı bir su borusunun içerisinin yıllar içerisinde kireçlenip tıkanmasına ve içinden geçen su
akımının azalmasına benzetilebilir. Damar kireçlenmesini oluşturan maddeler ise, kolesterol,
yağ asidi, kalsiyum ve kanda bulunan diğer elemanlardır. Plak oluşup damar daraldığında,
kalp adelesine daha az kan ve dolayısıyla daha az oksijen ve besin gidince kalpteki ağrı
sinirleri uyarılır ve hasta bunu göğüs ağrısı şeklinde hisseder. Balon anjiyoplasti yada tıp
dilinde PTCA (Percutaneous Transluminal Coronary Angioplasty) adı verilen işlemde
damardaki darlık bölgeleri, uzun silindirik ve damar çapına yakın, 1-4 cm uzunluğundaki
dışarıdan şişirilebilen balonlarla açılmaya çalışılır. Balonun darlık üzerinde şişirilmesiyle
darlığı oluşturan kolesterol ve kalsiyum kitlesi dışarıya doğru parçalanarak damar gövdesi
içine gömülür. Bu işlem koroner anjiyografi işlemi sonrasında aynı seansta hemen
yapılabildiği gibi birkaç gün içerisinde de yapılabilir. İşlem aynı koroner anjiyografi gibidir.
Ancak bu işlemdeki tek farklılık darlık saptanan damar içerisine küçük ve ince bir tel
gönderilmesi ve bu kılavuz tel üzerinden ucunda balon olan kateterin gönderilmesidir. İşlem
süresi damardaki darlığın tipine göre değişmekle birlikte ortalama 30-60 dk'dır. Nadir
durumlarda veya birden fazla darlığın açılması gereken durumlarda bu süre uzayabilir.
Balon Tedavisi Kimlere Uygulanmaktadır?
Özellikle kısa ve ileri büküntülü olmayan, ana koroner dışındaki darlıkların tümüne balon
oplastisi uygulanabilmektedir. Eğer gerekliyse birden fazla damara balon tedavisi aynı seansta
yapılabilmektedir. Şeker hastalığı ve ileri kalp yetmezliği olan hastalar dışındaki hastalarda
sonuçları çok iyidir.
Balon Tedavisinin Avantajları ve Dezavantajları Nelerdir?
Avantajları; İşlemin kısa sürmesi, hastanın genel anestezi almaması, çoğu vakada “by-pass”
gibi büyük bir ameliyat ile alınabilecek sonucun aynısının alınması, hastanın işlemden bir gün
sonra hastaneden yürüyerek çıkması ve hemen işine dönebilmesi, işlemin ilerleyen
zamanlarda tekrar uygulanabilmesi en önemli avantajlarıdır.
Dezavantajları; Balon işleminin en önemli dezavantajı, ilk 6 ay içerisinde hastaların yaklaşık
1/3’ünde darlığın tekrar ortaya çıkmasıdır. Buna tıp dilinde “Restenoz” denilmektedir. Bu
durumu önlemek için içi ilaç kaplı “stent” adı verilen kafes teller geliştirilmiştir.
“Kafes Tel” ya da “Stent” Tedavisi Kimlere Uygulanmaktadır?
Açılan damarın tekrar daralma ihtimalini azaltmasını sağlama, kalp damarlarında
görülen darlık ve tıkanıklıkların açılması, kalbin gereksinimi olan kan akımının rahat
sağlanması amacıyla damar duvarına takılan, çok ince metalik tellerden örülmüş silindirik bir
tüp
olarak
tanımlanabilmektedir.
genişletilmesidir.
Stentler,
Stent
kafes
işlemi
yapısında,
darlık
bölgesinin
küçük
mekanik
metal
olarak
tüplerdir
Damarı tam tıkalı olan hastalar, infarktüsten sonra balon uygulanan hastalar, balon
işlemi sırasında damarında ileri derecede yırtık gelişen hastalar, balon tedavisi ile yeterince iyi
sonuç alınamayan hastalar “kafes tel” yani ''stent'' takılmasına aday olan hastalardır. 3 tip stent
bulunmaktadır. Bunlar; ilk geliştirilen çıplak metal stentler, daha sonra geliştirlen bulunan ilaç
kaplı stentler ve son yıllarda halen geliştirilmekte olan eriyebilen (bioabzorbable) stentlerdir.
İç yüzeyleri değişik antimetabolit ilaçlar ile kaplanmış olan stentlerde (ilaç kaplı stentler) ilk 6
aylık tekrar tıkanma riski çıplak metal strentlere oranla çok düşüktür (yaklaşık %3-5). Bu
nedenle günümüzde, özellikle diyabetik olan hastalarda ve damar çapı 3 mm'in altında olan
hastalarda ilaç kaplı stentler tercih edilmektedir. Henüz rutin kullanıma tam olarak girmemiş
eriyebilen (bioabzorbable) stentler ise halen geliştirilmekte olup, özellikle yan dal
tıkanıklıklarının sık görüldüğü uzun lezyonlarda kullanılması önerilmektedir.