Trafiğin Çözümü Kademeli Mesai - Halk Ulaşım

01-27-sayi54:Layout 1 12.11.2014 11:44 Page 12
İstanbul’un Metro Sorunu Gelişmiş Ülkelerdeki Gibi Çözülmeden
Kaliteli ve Nitelikli Ulaşım Üreten Servisler Kaldırılamaz!
TRAFİĞİN ÇÖZÜMÜ
“KADEMELİ MESAİ”
“
Hükümet tarafından Kasım ayı başında açıklanan “Öncelikli Dönüşüm
Programı” toplumun değişik kesimlerinden, özellikle de küçük çocuğu olan
veliler tarafından tepki ile karşılandı. Büyükşehirlerdeki trafik sorununu
azaltmak amacıyla programda yer verilen, 2018’e kadar raylı sistem hatları üzerinde
bulunan işyeri, üniversite ve okullara yönelik servis taşımacılığının kaldırılacağına
yönelik açıklama veliler arasında endişeye neden oldu. Biz de sıcağı sıcağına son durumu, konunun uzmanı ve en yetkili muhatabı İstanbul Taşımacılar Birliği Derneği
(İSTAB) Yönetim Kurulu Başkanı Ali BAYRAKTAROĞLU’na sorduk.
12
01-27-sayi54:Layout 1 12.11.2014 11:45 Page 13
Ali Bey öncelikle servis taşımacılığı sektörü adına son derece sıcak bir gündem ve yoğunluğun yaşandığı bu günlerde bize zaman
ayırdığınız için Halk Ulaşım Dergisi olarak teşekkür ediyoruz. Sektörle nasıl tanıştınız?
Servis sektöründeki yolculuğunuzdan bahseder misiniz?
Bundan yaklaşık 22 yıl önce, 1992’de bir
araç alarak bu sektörle yollarımız kesişti. Mutfaktan yetişmiş bir insanım; 3 yıl servis sürücülüğü yaptım. O yıllarda şoförlük yaparken bir
şirketten yöneticilik teklifi aldım. Peki dedim ve
96 yılından itibaren yönetici olarak sektördeki
serüvenimiz devam etti. Yönetici olduktan bir
süre sonra da biz kendimizi keşfettik ve bu işi
yönlendirmemiz lazım diyerek 96 yılında ilk şirketimizi kurduk. Sonrasında ise servis taşımacılığını nasıl nitelikli hale getiririz diye düşünmeye
başladık ve bu yolculukta öncülük yapmamız gerektiğini gördük.
22 yıldır içinde bulunduğum bu sektörü iyi
tanıyorum. Hangi aşamaları kat ettiğini, nereden
nereye geldiğini çok iyi biliyorum. 90’lı yıllarda
servis taşımacılığına olan ihtiyaç çok büyüktü.
İnsanlar “Bize servis lazım” diyerek arabaların
önlerini keserlerdi. Şimdi ise ciddi üye sayısına
ulaşıldığı için durum değişti ve biz insanların kapısına gidiyoruz. Çok ciddi rekabet var. Birinin
1 TL dediği işe diğeri 2, öteki 3 TL diyor. 1 TL
diyen işi alıyor. Aslında belki işin yapılışı 1.5 TL.
Dolayısıyla rekabet çok ciddi boyutlarda. 2000’li
yıllara kadar sektör gerçekten refah seviyesini
koruyordu. 2000’li yıllardan sonra ise sektör rekabet anlamında büyüdükçe finans anlamında
küçülür hale geldi. Tabii ki denge bozulduğunda,
getiri ve işletme maliyetleri arasındaki makası
açıldığında zafiyet başlıyor, sektör zor bir sürece
sürükleniyor.
ARAÇ KALİTESİ YÜKSELDİ
Sektöre ilk başladığımız yıllarda araçların
kalitesi çok düşüktü. İlk etapta yolcularımızı nitelikli araçlarla taşımalıyız diye düşündük. İnsanlar yolculuk yaparken ses problemi yaşamalı
ve konfor kusursuz olmalıydı. Araç piyasasına
hakim olan üretici firmaya defalarca söylememize rağmen araç kalitesinde artışa yanaşmadı.
Yeni üreticilerin piyasaya girmesiyle kalite hızla
yükselmeye başladı. Biz de nitelikli araçları tercih ederek satın almaya başladık. Piyasa zaman
içinde dönüştü ve sektördeki konforlu araçların
oranı çok yükseldi. Müşteri de bilinçlendi. İhale
şartnamelerinden kalitesiz araçlar çıkarıldı. Sektörde araç kalitesinin yükselmesinde öncülük
yaptığımızı düşünüyorum.
Sektörün geneliyle ilgili bir şeyler yapılması
gerektiğini fark ettik ve 2000’li yıllarda İSTAB
ile tanışarak yönetime girdik. İSTAB’ın sivil toplum kuruluşu olması münasebetiyle firmamızda
yaptıklarımızı oraya da yansıtmaya çalıştık.
Bugün malum İSTAB’ın başkanlığını yapıyoruz.
İSTAB VE İTO TEK ÇATI
Baktığımızda bize göre taşıma sektöründe
İSTAB ve İTO var. 2000’li yıllarda bu iki çatının
birlikte hareket ettiği, yöneticilerinin bir olduğu
bir yapı hayal ediyorduk. O hayalimizi gerçekleştirdik. İTO’da meclis üyeliği, komite başkanlığı yana arkadaşlarımız İSTAB’da da Yönetim
Kurulu masasında oturuyorlar. Dolayısıyla İSTAB’da alınan kararlar İTO’da, İTO’da alınan
kararlar İSTAB’da destekleniyor. Bu iki çatı ayrışık olsaydı bana göre aldırdığımız kararlar,
yapmış olduğumuz işler biraz daha ötelenebilir,
uzayabilirdi.
UKAME’DE İMZA YETKİSİ İSTİYORUZ
Biz servis taşımacıları olarak 5216 sayılı yasaya göre büyükşehir belediyesine bağlı toplu
ulaşım hizmetleri birimine bağlıyız. Orada da
UKAME denen birim İstanbul’daki trafikle ilgili
tüm kararları alıyor. İstanbul’da 50 bine yakın
servis aracı ve İTO bünyesine bağlı 17 bin civarında şehiriçi yolcu taşıyan üye var. Taşıma camiası olarak çok büyüğüz ancak UKAME’de
imza yetkimiz yok. Şimdi bu sorunu aşmak için
çaba harcıyoruz ve İTO Başkanımız Sayın İbra-
him Çağlar’da bizi destekliyor. Bunun için bir
yasaya ihtiyacımız var. Bir torba yasanın içerisine ihtiyaç duyduğumuz maddeyi koydurarak
UKAME’de bizden birinin yer alması için uğraşıyoruz. Bunu da başaracağımıza gönülden inanıyorum. İstanbul ulaşımıyla ilgili kararların
alındığı o masada bizlerden birilerinin olmasının
daha verimli olacağı muhakkaktır. Daha spesifik
kararlar alınabilir. Sektörle ilgili bir karar alınacağında sektörün bileşenlerine gitmeniz gerekir.
Onun ismi de halk tabiri ile saha oluyor. Biz de
sahadanız. Hem şirketlerimiz var hem de sivil
toplum kuruluşlarını yönetiyoruz.
UKAME’de yer almanız diğer taşımacı
esnafı, örneğin halk otobüsçülerini, minibüsçüleri, taksicileri de etkileyecek mi? Genele
yönelik bir çaba mıdır bu yoksa sadece İSTAB’a yönelik bir çalışma mı?
Bizim UKAME’de olmamız kesinlikle şehirçi yolcu taşımacılığı ile ilgilenen bütün bileşenlere faydası olacak. Sonuç olarak İTO 22.
Komite’de başkanlık yapıyorum. Bu Komite’de;
halk otobüsçüleri, taksiciler hatta çok ilginçtir
adalarda faytonculuk yapanlar var. Dolayısıyla
01-27-sayi54:Layout 1 12.11.2014 11:45 Page 14
bizim orada olmamız halk otobüsçüsünü de, taksiciyi de bütün şehiriçi yolcu taşımcılarını da ilgilendiren bir durum. Sonuçta onların da bizi
orada olmamız konusunda destekliyor olmaları
gerekiyor.
UKAME’ye giriş sağlanabilirse ne gibi
faydaları olacak?
UKAME’de direk temsil hakkınız var ise
gündeme madde ilave edebiliyorsunuz. Sorunlarınızı direk gündemin içine attırabiliyorsunuz.
Alt komisyonlarda direk olarak UKAME komisyon üyesi olarak görev yapıyorsunuz. İhtiyaten
dinlenmek, usulen dinlenmekle orada imza yetkilisi olarak direk komisyonun içinde olmak arasında ciddi farklar var. Üyenizin sorunlarını
masada bir üye olarak konuştuğunuzda başka, dışarıdan söz alan birisi olarak konuştuğunuzda ise
zapta başka şekilde geçiyor. İmza yetkilisi olarak
UKAME masasında oturmak bütün sektör bileşenleri için hayırlı olacaktır diye düşünüyoruz.
Ola ki en yakın zamanda UKAME’ye girebilirseniz, İSTAB olarak ilk hangi sorununuzu gündeme getireceksiniz?
Mesela her yıl öğrenci araçlarıyla ilgili bir
“Zam” faslı açılır UKAME’de. Biz usulen gider
kenarda otururuz. Orada belediye kendi hesaplarına göre bir çalışma yapar ve “Sonunda bu yıl
size zam vermiyoruz” der. Biz de tabi ki “Bunun
mutlaka bir açıklaması vardır” onu bir anlatın
deriz. Kaldı ki; ülkede yüzde 9-10’luk bir enflasyon söz konusu iken zam vermiyoruz demenin
mutlaka bir açıklaması olmalı. O açıklanamaz
tabi ki. Sonra biz; “İTO olarak teknik bir çalışma
yaptık” diyerek planlama şubemizin resmi verilerden hareket ederek hazırladığı çalışmayı sunarız. “Gördüğünüz gibi biz teknik çalışmamızı
yaptık lütfen siz de yapın. Sektörün bileşenleri
bu anlamda zammı hak ediyor olması gerekir”
deriz ve şıp diye zammımız geçer. UKAME masasında oturuyor olsak buna benzer bir sürü sorunumuzu çok kolay bir şekilde halledebiliriz.
ÖNCE DEVLET ULAŞIMDA KALİTEYİ ARTTIRSIN
Hükümet Kasım ayı başında “Öncelikli
14
Dönüşüm Programı” çerçevesinde, trafik sorununu azaltmaya yönelik olduğunu düşündüğümüz 2018 yılına kadar raylı sistem
hatları üzerinde bulunan işyeri, üniversite ve
okullara yönelik servis taşımacılığının kaldırılacağını açıkladı. Bu uygulanabilir bir karar
mıdır? Doğrusu nedir?
İstanbul’da servisçilik bir arz - talep meselesidir. Bir talep oluşmuştur ve arz bunu karşılamıştır. Bir zamanlar servis sektörü çok küçüktü.
Ama gün geçtikçe hacim büyümeye başladı.
Çünkü İstanbul hızla büyüdü, hala da büyüyor.
İstanbul bir metropol, çok fazla iş yeri var. Global olsun yerel olsun bütün büyük şirketlerin
merkezleri var İstanbul’da. Dolayısıyla çok ciddi
bir çalışan kitlesi yaşıyor. 15-16 milyon nüfus
var. Bunların hepsine belediye taşıma hizmeti
veremediğinden bu sektör doğmuştur. Ve dahası
servis sektörü nitelikli araçlarıyla birlikte çok nitelikli taşıma hizmeti verir. Baktığınızda gelişmiş
ülkelerde evet servis taşımacılığı yok. Size üç
şehir sayayım; Moskova, Paris ve New York. Bu
şehirlerde servis taşımacılığını göremezsiniz
ancak yerin altına baktığınızda metro hatlarının
dantel gibi yayıldığını görürsünüz. New York’ta
istediğiniz bir binanın altından girip paralel
metro hatlarıyla bırakın caddeyi, istediğiniz binanın altından çıkarsınız. Bu şekilde bir network
içerir taşıma hizmeti. Dolayısıyla servis sektörünün bu şehirlerde olmaması manidardır. İstanbul’a baktığımızda ise yanlış hatırlamıyorsam
toplamda 120 km’lik bir metro ağımız var. Zikredilen ise 2023 yılına kadar 700 km olması yönünde. Aslında ise; bir ucu Gebze’ye diğer ucu
Silivri’ye dayanmış İstanbul’un metro ağı ihtiyacı paralel hatları da göz önünde bulundurursak
1000 km’nin üzerinde. Siz yasa koyucu olarak
insanların kaliteli ulaşım hakkını öncelikle sağlamakla yükümlüsünüz. Metrobüse bakıyoruz,
kapasitesi ayakta 150-180 kişi arası ancak 300320 kişi taşıyor. Daha düne kadar 1992 model
araçlarla İstanbul’da ulaşım hizmeti veriliyordu
ki o haraçları hala bazı semtlerde yolcu taşırken
görebiliyoruz. Metro ağlarımız çok kısıtlı.
Bugün İstanbul’un sınırları çok büyüdü ve hızla
büyümeye devam ediyor. İnsanlara kaliteli toldu
ulaşım hizmetini vermeseniz tabii ki alternatif
yolar türeyecektir. Biz servisçiler olarak dünya
çapında kaliteli ulaşım hizmeti veriyoruz. Vatandaşların ulaşımda bizden ulaşım hizmeti almayı
talep etmeleri gayet normal bir durum. Şehiriçi
ulaşım konusunda devletin öncelikle kendi üzerine düşen görevleri yapması gerekli. Biz de destekleriz. İstanbul’da 700 km metro ağı olsa,
güvenli yolculuk imkanı sağlansa ben de evime
metro ile gider gelirim. Ama bütün bu çalışmaları yapmadan 2018 yılına kadar servisleri kaldıracağım demek çok manidar bir açıklama olur.
Bana göre hükümetin bu hızla, İstanbul şehiriçi
ulaşımında istenen seviyeye gelmesi 15-20 yılı
bulacağını düşünüyorum.
Zaten İstanbul Büyükşehir Belediyesi
2019 yılına kadar teleferik ve hafif raylı sistemler dahil 400 km hedefi koymamış mıydı?
2023’te 700 km deniyor. Biz 700 km de olsa
bu işin çözülmeyeceğini biliyoruz. Öncelikle
yasa koyucu devlet üzerine düşeni yaparak metro
ağını oluşturmak zorunda. Yerin üstünde de keza
öyle. Bütün bunlara rağmen servis taşımacılığını
kaldıracağım diyorsa şehir içindeki, şehir dışındaki, mücavir alandaki bütün büyük şirketlerin
taşımacılığını üstlenmek durumunda. Servisçilik
olmayacak deniyor ama devletin kendi kurumlarının servisi var. Örneğin; Ulaştırma Bakanlığı’nın çalışanlarının servisi var. İstanbul
Büyükşehir Belediyesi’nin çalışanlarını benim
üyem taşıyor. Bütün devlet kurumlarının servisi
var. Sen yap benim yapamadığım işi diyor.
Bütün bunların ışığında baktığımızda son eylem
planı ve açıklamalar çok sığ kalıyor. Anlaşılır
değil. Bunu yapmanın birkaç yöntemi var. Kısa
orta ve uzun vadede iş kademelendirilebilir. Sektörün bileşenleriyle bir araya gelinir, bir alt komisyon oluşturulur ve çalışma yapılır. Böylece
herkes söyleneni anlar. Bu koşullar altında kimse
söylenenleri anlamadı.
KADEMELİ SAAT UYGULAMASI
Hükümetin aldığı bu kararlar, her ne
kadar uygulanabilirliği pek mümkün görünmese de İstanbul trafiğini çözmeye yönelik
acil durum planı olarak görülüyor. Sizin
İSTAB olarak İstanbul trafiğini çözmeye yönelik bir projeniz var mı?
01-27-sayi54:Layout 1 12.11.2014 11:45 Page 15
Evet var. Projemizin adı “Kademeli Saat
Uygulaması”. Tam 4 yıldır projemizi kamuoyu
ile paylaşıyor ve hayata geçirmenin yollarını arıyoruz. Bütün makamlara dosya gönderdik; Ulaştırma Bakanlığı, Büyüksehir Belediyesi, İl
Emniyet Müdürlüğ, Valilik. Hatta 2 ay önce
bütün tv kanallarına çıkıp bas bas bağardık. Devlet 3. köprüyü yapıyor, havaalanını yapıyor, yollar yapıyor. Bunların devlete milyarca lira
maliyeti var. Projemizle bir lira maliyeti olmadan
trafiği rahatlatacağız dedik. Nasıl yapacağız?
Elimizde sihirli değnek mi var? Bu kadar akademisyen, profesör bu işi çözemiyor da sen nasıl
yapacaksın? Her türlü yasada gidip dışarıyı inceliyoruz, AB uyum kriterleri diyoruz. Madem
öyle; sanayi devi Almanya tam 30 yıldır kademeli saat uygulamasını kullanıyor. Bu proje sayesinde sanayi devi olmuş. Nasıl mı:
Almanya’da saat 06’da mavi yaka iş başı yapar.
Adamın saat 06’da iş başı yapabilmesi için 05’te
kalkması, 05.15’te evinden çıkması ve 06’da iş
yerinde olması gerekli. 6’da mavi yaka trafikten
çıktıktan sonra 07’de beyaz yaka yani devlet memurları iş başı yapıyor. Onlar da ulaşım araçlarını kullandıktan sonra 08’de iş başı yapacak
olan özel sektör çalışanlarına devrediyorlar.
09’da ise üniversiteler, okullar öğrenime başlıyor. Çalışma saatleri kademelendirilerek 4’e bölünmüş. Biz ne yapıyoruz? 08’de hepimiz iş başı
yapıyoruz. Herkes 07’de evinden çıkıyor. Ne
oluyor? Huninin ağzı gibi köprülerde birikiyoruz. Her zaman gelişte ve gidişte köprüde tıkanıyoruz. Bu böyle olmasa… Saat 5.30 da o
köprüyü geçen belirli bir zümre olsa. Arkasından
saat saat diğer çalışanlar rahat bir şekilde ulaşım
imkanlarını ve yolları kullanarak iş yerlerine
ulaşsalar. Çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığı
oturup faydalarını hesaplamalı. Enerji verimliliği
var, zaman kazancı var, dışa bağımlı olduğumuz
yakıta yüzde 30 tasarrufu var.
Yılda 32 bin kere dur kalk yapıyoruz biz.
Yılda bir ayımızı trafikte geçiriyoruz. İstanbul
trafiği en trafiği yoğun şehirlerden biri. Biz diyoruz ki; devlet 1 TL bile harcamadan, çıkaracağı kademeli saat uygulaması yasası ile trafiği
yüzde 30 azaltabilir. Bunun kime zararı var. Üstelik Almanya’da denemiş ve başarılı olmuş.
Bizim ülkemiz buna layık değil mi?
Kademeli saat uygulaması sonucu mesainin
erkene çekilmesi şehir ekonomisine de katkı sağlamaz mı?
Tabii ki. 06’da iş başı yapan çalışan
14.30’da işten çıkacak. Gezmeye, dolaşmaya olduğu gibi özel ihtiyaçlarını karşılamak için de
zaman bulacak. Gerektiğinde çocuğunu gidip
okuldan alabilecek. İnsanlar muhtara gitse izin
alıp gidiyor. 17’de işten çıkan adam nasıl bankaya yetişsin?
Çevreye katkısı var. Bir araç günde 32 kg
karbondioksit salgılıyor. Bunu tolere etmek için
birkaç ağaca ihtiyaç var. Bu rakam 3.5 tona ulaştığında yaklaşık 4 tane çocuk akciğer hastası oluyor. Bu uygulamanın çevreye, doğaya, sağlığa,
sosyal hayata faydası var.
de diğer ulaşım hizmeti veren bileşenler şikayetçi. Birçok hatta pik saatlerde araç yetmiyor ama gün içinde araçlar atıl kalıyor. İş
saatleri ise tıklım tıklım…
Ben diyorum ki o pik saatlere de inanılmaz
faydası olacak. Çünkü bizim yaratmış olduğumuz o trafik binek arabası olana da sonuçta trafik
olarak geri dönüyor. Saatleri kademelendirdiğimizde sabah da aynı yolcuyu alacak, akşamda.
Dolayısıyla bu kademeli saat İstanbul için olmazsa olmaz bir uygulama.
BİR BAŞKA PROJE “TRAFİK AKADEMİSİ”
Sektör çalışanlarının eğitimi ve sektöre
eğitimli personel istihdam etmek için ne gibi
çalışmalar içerisindesiniz?
İSTAB’ın öncelikli olarak eğitimli kişilere
ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir
yüksek okulda servis sürücülüğünün eğitimi yok.
Bir tek uzun yol taşımacılığıyla ilgili bir okul var.
Orası da pırıl pırıl mezun vermeye başlamış.
Uzun yol kaptanları mezun olmaya başlamış. Bu
bizi çok mutlu etti. Bizim de bir projemiz var. Bu
işin akademik tarafını da ön plana çıkararak, sürücüleri gerçekten verimli bir sertifika ile direksiyon başına oturtacak bir çalışma olsun dedik
ve “Trafik Akademisi” ni kuralım istedik. Pratik
eğitimler için bir araziye ihtiyacımız var. Tofed’in ve UND’nin yerleri var onları inceliyoruz.
Üretici firmalar da bize araç temin edeceklerini
vaat ettiler. Akaryakıt istasyonları da eğitim verilecek prefabrikleri kuracaklarını söylediler. İstanbul’da hayata geçireceğimiz Trafik
Akademisi’nde tüm sürücülerin eğitilerek o makama oturmasını istiyoruz. İSTAB olarak birinci
önceliğimiz bu.
SEKTÖRE GİRİŞLERİN ISLAHI İÇİN
“PLAKA TAHDİDİ”
Çevre illerde servis taşımacıları birer
birer plaka tahdidine geçtiğini ve plaka fiyat-
larının da hızla yükseldiğini görüyoruz? İSTAB’ın plaka tahdidi konusunda ki görüşü
nedir?
Plaka tahdidi belirli bir kitlenin olsun, belirli
bir kitlenin de olmasın dediği hassas bir kavram.
Son dönemde İstanbul servisçileri olarak plaka
tahdidinin olması yönünde görüşlerin ağır bastığını görüyoruz. Ben kendi şirketim ile yaklaşık
12 ilde iş yapıyorum. 12 ilin tamamında da plaka
tahdidi var. İstanbul da yok. İstanbul’a baktığımızda ciddi bir araba sayısıyla doğru orantılı iş
yapılıyor. Plaka tahdidinin olup olmamasıyla ilgili uygulamanın son olarak başladığı illere bakarak bir zümre kararı alacağız. İstanbul’da bunu
istersek gerçekletirmek için neler yapılması gerektiğini konuşacağız. Baktığımızda bireysel taşımacı için bir emekli ikramiyesi gibi duruyor.
İnsanlar yaklaşık 20 yıl taşımacılık yapıyorlar.
Sonra kontağı kapatıp ben bu işi bırakıyorum dediklerinde yıpranmış araba kendilerine kalıyor
ve para etmiyor. Tahditli plaka onlar için bir
emekli ikramiyesi olsun istiyorlar. Çevre illere
de baktığımızda plaka tahdidinin oradaki esnaflara bir kazanım getirdiğini görüyoruz. Mesela
Ankara’da 550 bin TL, kısa zaman önce hayata
geçmesine rağmen Gebze’de 150 bin TL gibi rakamlar zikrediliyor. Antalya da 80, İzmir’de 200
bin TL gibi rakamlar karşımıza çıkıyor. Böyle olduğunda şirketler için de plaka tahdidi düşünülmesi gereken bir durum. Bugün tarlasını satan
adam bir araba alıp bu işe başlıyor. Servis aracı
sayısı çığ gibi büyüyor. Hiçbir sorgusu, sertifikası yok. SRC belgesini her yerden alabiliyor.
Sektöre girişlerin de bir şekilde ıslah edilmesi
gerektiğini biz de düşünüyoruz. Bunun için ya
şirketleri belgelendireceksiniz, TURSAB’da ki
gibi. A grubu, B grubu, C grubu acentalar haline
getireceksiniz, girişi zorlaştıracaksınız. Veyahut
da tahditli plaka yoluyla sınırlandıracaksınız.
Biri olmazsa diğeri olmalı. Genele sorarak yapmak istiyoruz bu işi. Sektörün bileşenlerine, üyelerimize sorup nasıl yapılması gerektiğine karar
vereceğiz.
BÜTÜN ŞEHİRİÇİ TAŞIMACILARA
FAYDA SAĞLAR
Aslında bu durumdan hem belediye, hem
15