Genel Ekonomi Ders Notu-5 Öğr. Gör. Hakan ERYÜZLÜ 5. MAKRO

Genel Ekonomi Ders Notu-5
Öğr. Gör. Hakan ERYÜZLÜ
5. MAKRO İKTİSADA GİRİŞ
Bu bölüme kadar gördüğümüz konular iktisadın mikro tarafı ile ilgiliydi. Hatırlanacak
olursa, arz - talep uygulamaları, tüketici - üretici maksimizasyonu vb. birey ve üretici ile
alakalı konuları inceledik. Fakat özellikle toplumsal anlamda iktisadı anlayabilmek için, mikro
bilgiler yetersiz kalacaktır. Örneğin bir firmanın üretimi yıl içerisinde artabilir. Fakat genel
manada ülke üretimi o yıl azalmış olabilir. Bu sebeple firmanın üretiminin artması tek başına
bir anlam ifade etmeyecektir. Dolayısıyla sadece bir firmanın üretim rakamına değil o
ülkedeki tüm firmaların üretim rakamlarından oluşan bir veriye ihtiyaç vardır. Makro iktisat
ta bu örneğimizdeki gibi toplulaştırılmış (yani aynı gruptaki verilerin toplanması ile elde
edilen veri) verilerden yararlanan iktisat dalıdır.
Genel kabul görmüş tanımla makro iktisat; iktisadi olayları, geniş çerçevede ele alan
(mikro gibi birey ve tüketici ile değil daha geniş toplum, ülke, bölge vb. olarak değerlendiren)
ve değerlendiren iktisat dalıdır. Bu bağlamda ülkelerin iktisadi olarak değerlendirilmesinde,
karşılaştırılmasında, bölgelerin incelenmesinde makro iktisattan yararlanılır.
5.1 Makro İktisadın Tarihi ve Gerekliliği
İktisatta makro ayrımı, dolayısıyla makro iktisadın gerekliliği için en önemli olay
“büyük bunalım(buhran)” olmuştur. Büyük Bunalım, 1930’lu yıllarda görülen, Amerika’da
New York Borsası’nın çöküşü ile başlayan ve tüm dünyayı saran ekonomik krize verilen addır.
Bu krizin etkileri o kadar büyük olmuştur ki, Büyük Bunalım ikinci dünya savaşının da çıkış
sebeplerinden birisi olarak kabul edilir. Krizin etkisiyle işsizlik oranı %25’e dayanmış, üretim
ve gelirler de büyük düşüşler yaşanmıştır.
Söz konusu kriz yıllarında mikro tabanlı çözüm önerileri ve uygulamaları işe
yaramamış ve kriz yaklaşık 10 yıl gibi uzun bir süre devam etmiştir. 1936 yılında ise, ünlü
İngiliz İktisatçı, John Maynard Keynes, “İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi” adlı eseri ile
piyasaların davranışlarını açıklamaya yönelik teoriler geliştirmiş ve makro iktisadın temelini
oluşturan kişi olarak kabul edilmiştir. Keynes’in kriz üzerine çözüm önerileri ülkelerin krizden
kurtulmasında işe yaramış ve artık makro iktisattan bahsedilmeye başlanmıştır. Keynes bu
Genel Ekonomi Ders Notu-5
Öğr. Gör. Hakan ERYÜZLÜ
ünü ile Keynes Teorinin (Keynes İktisadın) de kurucu olmuştur. Keynes kendi tabiri ile
kendinden önceki tüm iktisatçıları “Klasikler” olarak nitelendirmiş ve Keynes öncesi dönemde
“Klasik İktisat” dönemi olarak adlandırılmaya başlanmıştır. Keynes’i Klasiklerden ayıran en
büyük özellik, Klasiklerin iktisadi hayata devlet müdahaleleri olmaması gerektiği görüşüne
karşı özellikle kriz gibi durumlarda devlet müdahalesinin gerekliliğini savunmasıdır.
5.2 Makro Oyuncular ve Makro İktisadi Döngü
Ülke iktisadi yapısını inceleyebilmek için öncelikle bu yapıyı anlamak gerekmektedir.
İşe makro oyuncuları tanımakla başlayacağız. Makro oyunculardan kastımız, iktisadi hayattaki
etkili faktörleri, iktisadi davranışlarını genelleştirerek belli kategoriler altında toplayacağız.
Dışa açık, yani ithalat ve ihracatın serbest olduğu bir ülkedeki makro oyuncuları 4
başlık altında toplayabiliriz;

Firmalar (üreticiler, arz edenler)

Hanehalkı (tüketiciler, talep edenler)

Devlet

Dış ülkeler
Aşağıdaki şemada da söz konusu 4 makro oyuncunun birbirleri ile etkileşimleri
gösterilmiştir.
Genel Ekonomi Ders Notu-5
Öğr. Gör. Hakan ERYÜZLÜ
Şema makro iktisadi açıdan dışa açık bir ülke için en basit manada iktisadi döngüyü
göstermektedir. Buna göre firmalar ve Hanehalkı devlete vergi öderler, devlet ise aldığı
vergiler karşılığında kamu hizmetleri yapar. Örneğin firmalara yönelik kamu hizmetlerinde,
firmalardan mal ve hizmet satın alımı, çeşitli sübvansiyonlar, altyapı destekleri vb. sayılabilir.
Hanehalkına yönelik kamu hizmetleri ise, sağlık, eğitim, güvenlik vb. sayılabilir. Firmalar ise,
Hanehalkından üretim faktörü alır. Örneğin Hanehalkı girişimci olarak firma kurar ve işletir,
işgücü olarak firmada çalışır. Aynı zamanda firmalar ürettikleri ve sattıkları mal ve hizmet
bedellerini alır, buna karşı firmalar Hanehalkına mal ve hizmetin yanı sıra işgücüne katılım
karşılığında ücret öder. Dış ülkeler ile ilişkiler ise, dış ticaret temel işlemleri olan ithalat ve
ihracat işlemleri sonucu oluşan mal, hizmet ve para akışında meydana gelir. Dikkat edilirse
bütün mekanizma bir şekilde birbirine bağlıdır. Yani herhangi bir akım etkilenirse bütün
mekanizma bundan etkilenecektir. Örneğin vergiler artarsa, firmalar üretimi, hanehalkı
tüketimi kısar ve bütün ekonomi bundan etkilenir.
5.3 Makro İktisadın İlgi Alanları
Makro iktisat daha öncede açıklandığı gibi toplulaştırılmış verilerle genel iktisadi
olaylar hakkında bilgi ve çözüm önerileri geliştiren iktisat dalıdır. Bölüm boyunca makro
iktisat anlatımın özellikle bir ülke ve ülkeler arası ilişkiler genelinde yani bir ülkenin genel
iktisadi durumu hakkında makro analiz yaparmışçasına anlatılacağına dikkat etmek gerekir.
Bu bağlamda makro açıdan üç önemli değişken sayılabilir. Bunlar işsizlik, enflasyon ve
üretim. Öncelikle bu üç iktisadi değişken incelenecektir. Bu üç değişken genel iktisadi
durumun analizinde öncelikli olarak değerlendirilen değişkenlerdir.
5.3.1 Enflasyon
Enflasyon ilk ünitede de tanımlandığı gibi, fiyat genel düzeyindeki artıştır. Bir kere
daha hatırlamak gerekirse, bir ülkede birçok mal ve hizmet mevcuttur, enflasyon var olması
tüm mal ve hizmetlerin fiyatlarının artması değil, genel olarak fiyatı artan mal ve hizmetlerin
oranının fazla olmasıdır. Ve bir diğer önemli noktada söz konusu fiyatlardaki genel düzeyinin
yükselişinin, zaman içerisinde, süreklilik göstermesi gereğidir. Enflasyonun kaynağını ise,
talep, maliyet ve yapısal olmak üzere üçe ayırmıştık.
Genel Ekonomi Ders Notu-5
Öğr. Gör. Hakan ERYÜZLÜ
Fiyatların yükselmesi ilk bakışta, özellikle tüketiciler açısından, olumsuz bir durum gibi
gözükse de enflasyon bir ülkenin iktisadi geleceği açısından gerekli bir durumdur. Fakat
buradaki tartışma enflasyon oranının ne olması gerektiğidir. Örneğin çift haneli enflasyon
rakamından örnek verelim; %20 enflasyon olan bir ülke olsun. Böyle bir ülkede fiyatların %20
oranında artması yüksek bir oran olacağından tüketicilerin alım gücünü etkiler. Tüketicilerin
gelirleri genelde belirli dönemlerde (6 ayda yada 12 ayda bir) arttığından alım gücü düşer.
Alım gücü düşen tüketiciler talebi ve tüketimi azaltır. Tüketimin azalması üreticinin üretimi
azaltmasına buda işçi çıkarılmasına sebep olacak. İşsiz kalan kişiler sadece zorunlu
harcamalarını yapacaklarından tüketim daha da azalacak, üretim yine azalacak ve bu döngü
devam ederek iktisadi daralma yani küçülmeye yol açacaktır. Fakat öyle bir enflasyon rakamı
olsa ki hem tüketicinin alım gücünü, tüketimlerini azaltacak kadar, etkilemese hem de
üreticinin karını, ufak ufak ta, arttırsa, üretici üretimi arttırır, artan üretim yeni istihdamlar
yaratır, yeni istihdamlar tüketimi arttırır ve bu döngüde iktisadi gelişmeye sebep olur. İşte bu
sonuçlara ulaştıracak enflasyon düzeyi genel olarak %1-%3 arası enflasyon kabul edilir.
Özellikle %5 üzeri çıkan enflasyon riskin yükseldiğini gösteren bir durum olarak
değerlendirilebilir.
Peki enflasyon oranı nasıl hesaplanır? Enflasyon hesabı için endekslerden yararlanılır.
Endeks; belirli bir yıl temel alınarak (baz yılı) bu yıla göre değişkenin değişiminin
incelenmesidir. Temel olarak enflasyon hesabında 3 endeks kullanılır.
TÜFE (Tüketici Fiyatları Endeksi): Belirli bir dönemde tüketicilerin satın aldığı belirli
mal ve hizmet fiyatlarının değişiminin incelenmesinden oluşan endekstir. Mevcut hesaplama
yönteminde yaklaşık 440 mal ve hizmet yer almaktadır. Örnek vermek gerekirse; otomobil,
domates, ayran, ayakkabı, ceket, telefon görüşme ücretleri vb. gibi günlük hayatımızda
kullandığımız ürünler yer almaktadır. Aylık, üç aylık ve yıllık olarak hesaplanan TÜFE
tüketiciler açısından temel bir göstergedir.
ÜFE (Üretici Fiyatları Endeksi): Ülkede üretimi yapılan ve yurtiçi satışa konulan
ürünlerin genel fiyat düzeyindeki değişimi ölçmektedir. Türkiye’de bu endekste yaklaşık 700
ürün yer almaktadır. Bu ürünler, imalat, tarım ve enerji sektörleri ağırlıklıdır. Aylık, üç aylık ve
yıllık olarak hesaplanan ÜFE yükselmesi genelde TÜFE’nin yükseleceğinin habercisidir.
Genel Ekonomi Ders Notu-5
Öğr. Gör. Hakan ERYÜZLÜ
Deflatör: Deflatör, TÜFE ve ÜFE’ye göre çok daha geniş kapsamlıdır. Çünkü deflatörde
ülkedeki belli mal ve hizmetler değil tüm mal ve hizmetler dikkate alınır. Deflatör bir diğer adı
ile gayri safi yurtiçi hasıla deflatörü olarak ta bilinir.
Son olarak enflasyon konusunda, ülkedeki politika yapıcıların hedefi ne olabilir? Bu
soruya değinelim. Hiç kuşkusuz beklentinin, iktisadi büyümeye katkı sağlayacak seviyede bir
enflasyon rakamını yakalamak olduğunu söyleyebiliriz. Tabi sadece bu seviyeyi yakalamak
yetmeyecek, bu seviyede süreklilik kazanması da gerekecektir. O zaman hedef; “fiyat
istikrarını sağlamak ve korumak” olarak belirlenebilir.
5.3.2 Üretim ve Üretimde Değişmeler
Nasıl bir firma için belirli bir dönemde ürettiği toplam ürün miktarı önemli ise, bir ülke
içinde belirli bir dönemde üretilen toplam mal ve hizmet miktarı önemlidir. Toplam üretim
miktarından kasıt, belirli bir dönemde ülke içindeki tüm firma ve kurumların ürettiği tüm mal
ve hizmetlerin, belirli para cinsi ile, toplam parasal değerini ifade eder. Bu değer ile ülkeler
mevcut üretim kapasiteleri yani iktisadi büyüklüklerini değerlendirebilirler. Genel adıyla
“milli gelir” olarak ifade edilen bu toplam üretim değerinin ölçülmesinde “Gayri Safi Yurtiçi
Hasıla (GSYİH)” tekniği kullanılır.
GSYİH: belirli bir dönemde (genellikle yıllık değerlendirmeler incelenir) ülke sınırları
içerisinde faaliyet gösteren, yerli ve yabancı firmaların, ürettiği toplam mal ve hizmet
miktarının, belirli para cinsi ile, toplam parasal değeridir. GSYİH ülkelerin makro
değerlendirilmesinde kullanılan en önemli makro değişkenlerden birisidir. Ülkeler birbirleri
ile karşılaştırılırken GSYİH rakamları değerlendirilir. GSYİH’sı büyük olan ülke, küçük olan
ülkeye nazaran daha gelişmiş ülke kabul edilir.
Fakat ülkelerin GSYİH’nın büyük olması her zaman o ülke vatandaşlarının rahat yani
refah içinde yaşadıklarını göstermez. Dolayısıyla vatandaşların refah düzeylerinin
karşılaştırılmasında başka bir değişkene ihtiyaç vardır. Bu değişkende GSYİH’dan türetilen,
kişi başına GSYİH (KbGSYİH)’dır. KbGSYİH hesaplanması için, GSYİH değeri toplam nüfusa
bölünür. KbGSYİH’sı yüksek olan ülkenin vatandaşlarının diğer ülkelere göre daha fazla refah
düzeyine sahip olduğu kabul edilir.
Genel Ekonomi Ders Notu-5
Öğr. Gör. Hakan ERYÜZLÜ
Şimdi kafamızda bir şeyler oluşması açısından örnek verelim. Türkiye GSYİH
bakımından dünyanın ilk 20 ülkesi arasındadır. 2013 yılı GSYİH’mız yaklaşık 860 milyar $
civarındadır. Lüksemburg ise, GSYİH bakımından dünyada 92. Sırda yer almaktadır. İşe
vatandaşların refah seviyeleri bakımından bakarsak, Lüksemburg, KbGSYİH yaklaşık 114.000
$ ile Dünyada 1. sırada yer alırken, ülkemiz, yaklaşık 10.000 $ ile Dünyada 62. sırada yer
almaktadır.
Genel bir değerlendirme ile ülkeler her sene bir önceki seneye göre daha fazla üretim
yani daha yüksek GSYİH’yı hedeflerler. GSYİH’da meydana gelen bu artışlar “büyüme” olarak
tanımlanır. O zaman ülkelerin iktisadi olarak büyümesinden kasıt GSYİH’larının artmasıdır.
Artış yerine azalış meydana gelmesi “küçülme” olarak tanımlanır.
Tabi GSYİH sürekli olarak artmaz bazen azalır bazen artar yani dalgalanma diye tabir
ettiğimiz durum gözlenir. Şimdi aşağıdaki grafiği ele alarak dalgalanmaları biraz daha detaylı
inceleyelim. Grafikte herhangi bir ülkenin bir zaman zarfı içerisinde GSYİH değerlerinin
değişimi gözlenmektedir.
Görüldüğü gibi 1998 yılından 2014 yılına kadar olan GSYİH değerleri yukarıdaki gibi
dalgalı bir grafik oluşturmuştur. Şimdi basitçe bu grafiği analiz edelim. Öncelikle grafiğin
hemen hemen tam ortasından geçen, kesikli çizgi gibi, düz bir çizgi çizelim.
Genel Ekonomi Ders Notu-5
Öğr. Gör. Hakan ERYÜZLÜ
Bu kesikli çizginin adı Trend çizgisidir. Trend değişkenin bir zaman periyodu içerisinde
hangi yöne doğru yöneldiğini gösteren çizgidir. Örneğimizde trend yukarı doğru gittiğinden
(pozitif eğimli) ülkenin büyüyen (GSYİH’sı artan) bir trende sahip olduğu söylenir. Bundan
sonraki yapmamız gereken konjonktür dönemlerini ortaya çıkarmak. Konjonktür; üretim
miktarındaki artış ve azalışlara bağlı olarak büyüme hızındaki meydana gelen iniş çıkışlardır.
Konjonktürleri ortaya çıkarmak için grafiği aşağıdaki gibi dönüm noktalarından (eğimlerin
değiştiği yerler, negatiften pozitife ve pozitiften negatife geçtiği yerler) bölmemiz gerekir.
Genel Ekonomi Ders Notu-5
Öğr. Gör. Hakan ERYÜZLÜ
Görüldüğü gibi dönüm noktalarından aşağı çekilen çizgiler ile grafik toplam 9 parçaya
bölünmüştür. Bu parçalardan 1, 3, 5, 7 ve 9. parçalarda pozitif eğim, 2, 4, 6 ve 8. Parçalarda
ise negatif eğim mevcuttur. Pozitif eğim olan parçalarda GSYİH artış göstermiştir. Bunlar
Konjonktürel olarak canlanma yada genişleme dönemleridir. Böyle dönemlerde tüketim ve
üretim artar, beklentiler iyimserleşir, istihdam artar ve işsizlik azalır. Negatif eğimli olan
parçalarda ise GSYİH azalış göstermiştir. Bunlar Konjonktürel olarak daralma yada resesyon
dönemleridir. Böyle dönemlerde tüketim ve üretim azalır, beklentiler kötümserleşir, işsizlik
azalır.
Son olarak üretim açısından politika yapıcıların hedefi nedir bunu belirleyelim. Hiç
kuşkusuz hedef; sürekli GSYİH büyümesidir. Fakat Konjonktürel daralma durumlarından da
en az hasarla çıkmak hedeflenir.
5.3.3 İstihdam ve İşsizlik
İstihdam geniş anlamı ile üretim faktörlerinin, üretim sürecine katılmasıdır. Fakat bir
de dar anlamı vardır ki genel kullanımı bu dar anlamıdır. Dar anlamda istihdam, üretim
faktörlerinden sadece işgücünün belirli bir ücret karşılığında üretim sürecine katılmasıdır.
Bizde istihdamdan bu dar anlamı anlayacağız. Bu durumda tam istihdam, bir ülkedeki tüm
işgücünün, istihdam edilmesi olur. Tüm işgücünün istihdam edilmediği her durum ise eksik
istihdamı gösterir. Şüphesiz tam istihdam ulaşılması zor fakat arzu edilen bir durum olacaktır.
İşsizlik ise, insanların çalışma isteğinde olduğu halde bir ücret karşılığında
çalışamamalarıdır. Genel bir değerlendirme ile insanların istihdam edilmesi işsiz kalmasından
iyidir. Çünkü istihdam edilen insan, öncelikle üretime katkı sağlayacak ve kazandığı ücret ile
de harcama yapacaktır. Yapılan harcamalar neticesinde firmaların satış gelirleri artacak,
gelirleri artan firmalar daha çok üretmek isteyecek, yeni yatırımlar ile yeni kişiler istihdam
edilecek ve bu döngü sürekli olarak devam ederek ekonominin gelişmesini sağlayacaktır.
İşsizlik ise tam tersi olarak harcamaların azalması ile üretimin kısılmasına ve ekonominin
daralmasına sebep olacaktır. Bu durumda bir ülke için istihdam ve işsizlik rakamlarının takip
edilmesi önemlidir.
Önce istihdamı incelersek, istihdamı belirleyen ilk faktör bir ülkedeki firma ve
kurumların işgücü ihtiyacıdır. Firma ve kurumlar işgücü talep etmektedirler. Ne kadar talep
Genel Ekonomi Ders Notu-5
Öğr. Gör. Hakan ERYÜZLÜ
ettikleri ise toplam istihdam sayısını oluşturacaktır. Toplam istihdamın toplam işgücü
(çalışabilecek insan nüfusu) sayısına bölünmesi ile de istihdam oranına ulaşılır. Örneğin bir
ülkede 20 milyon işgücü var buna karşın 10 milyon kişi çalışıyorsa istihdam oranı %50’dir.
İşsizlik kavramı ise, “çalışmayan herkes işsizdir” gibi basit bir tanımın yetmeyeceği bir
kavramdır. İşsizlik, çalışma gücü ve arzusu olduğu halde iş arayıp ta bulamayanların
toplamıdır. Fakat bu tanıma da birkaç nokta eklemek gerekir. Toplumda bazı gruplar işsiz
kategorisinde değerlendirilmezler. Örneğin, 0-18 yaş arası ve 65 yaş üstü kişiler, ev hanımları,
öğrenciler, askerler, mahkumlar, çalışamayacak durumdaki hasta ve engelliler bu gruptaki
kişilerdir. Bu kişiler çıkınca mevcut işsiz kişilerin sayısı, toplam işgücüne bölündüğünde ise,
işsizlik oranı elde edilir.
Son olarak işsizliğin türlerine bakalım;
İradi İşsizlik: Kişinin, çalışabilecek durumda olduğu halde kendi isteği ile çalışmaması
durumudur. Bu durumun sebebi daha çok aileden gelen gelir sebebi ve tembellik olarak
gösterilebilir. İradi işsizlik makro açıdan çok dikkat edilen bir işsizlik türü değildir çünkü genel
işsizlerin arasında küçük bir orana sahiptir.
Gayri İradi İşsizlik: Şartlar ne olursa olsun çalışmak isteyen insanların, kendi iradesi dışında iş
bulamamalarıdır. Bu işsizlik türü makro açıdan temel işsizlik türüdür. Çünkü insanların
çalışmak isteyip te iş bulamamaları istihdam alanlarının yetersizliğini gösterir. Aynı zamanda
gayri iradi işsizliğin yüksek olması işgücünün ücret düzeyini de düşürecektir. Durumu şöyle
açıklayabiliriz. Firmalar üretimlerinde çalıştırmak üzere işgücü talep ederler. Bireyler ise
üretimde çalışmak üzere kendi işgüçlerini arz ederler. Yani normalde arz tarafı olan firmalar
konu işgücü olunca talep, normalde talep tarafı olan bireyler konu işgücü olunca arz tarafı
olmaktadırlar. Eğer işgücü arzı, işgücü talebinden yüksek olursa firmaların seçim alternatifleri
çok olacağından ücret düzeyleri düşer. Tersi durum olsa idi o zaman ücretler yükselirdi. Gayri
iradi işsizliğin yüksek olması ücretleri düşüreceğinden hem tüketim azalır hem de toplumda
gelir dağılımı bozulur. Gayri iradi işsizliğin yüksek olması aynı zamanda ülkenin yeterli
büyümediğinin de göstergesidir.
Genel Ekonomi Ders Notu-5
Öğr. Gör. Hakan ERYÜZLÜ
Konjonktürel İşsizlik: daha öncede belirtildiği gibi konjonktürel daralma dönemlerinde üretim
ve tüketim azalacağından işsizlikte artacaktır. Söz konusu daralma dönemi geçici olacağından
bu tip işsizliğe maruz kalanların konjonktürel genişleme dönemlerinde iş bulması beklenir.
Yapısal İşsizlik: Ülkenin ve dünyanın üretim yapısındaki gelişmeler sonucunda doğan işsizlik
türüdür. Daha çok da eskiden yoğun olarak kullanılan bir üretim tekniğinin teknolojinin
gelişmesi ile artık kullanılmayan bir duruma gelmesi sonucu ortaya çıkan işsizliktir. Örneğin
eskiden hemen hemen
her mahallede
var olan yorgancılara
günümüzde pek
rastlanmamaktadır. Kitlesel üretimlerle başa çıkamayan bu meslek grubu çalışanları ya
işlerini değiştirmişler ya işsiz kalmışlardır.
Mevsimsel İşsizlik: Çeşitli dönemlerde çalışan onun dışında çalışmayan işgücü grubunu
gösterir. Örneğin tarımsal ürünlerin hasat zamanında çalışan fakat diğer zamanlarda
çalışmayan kişiler bu gruptadır.
Geçici İşsizlik: Bir diğer adı friksiyonel işsizlik olan geçici işsizlik insanların iş değiştirme
sırasında belirli bir dönem işsiz kaldıkları durumu ifade eder.
Gizli İşsizlik: İnsanların bir işyerinde ücret karşılığında çalıştığı fakat gerek kendi yetenekleri
gerekse yanlış istihdam sonucu üretime katkılarının olmadığı durumdaki işsizliktir. Yani
işçinin üretime marjinal katkısı sıfırdır.