Edebi Türler - EdebiArsiv.Com

Eleştiri Nedir?
Eleştiri Nedir? (Tenkit)
Bir sanat ya da düşünce eserini tanıtırken, zayıf ve güçlü yönlerini belirtme, bir yazarın gerçek
değerini yansıtma amacıyla yazılan yazılara eleştiri (tenkit) denir. (E. KANTEMİR, Yazılı ve
Sözlü Anlatım, s. 237 - 241)
Eleştiri (tenkit): Bir şeye kıymet biçme, o şeyi kıymetlendirme demektir. Aslı Yunanca
"Kritikos" kelimesinden gelen "Critic" (hükmetme) karşılığı olarak dilimizde kullandığımız
"tenkit" kelimesi "nakd" kökünden türemiştir. "Nakd", bir şeyi satın alırken verilen akçe, kıymet
ölçüsüdür ve tenkit, o şeyi kıymetlendirme anlamını taşır. (F. A. TANSEL, İyi ve Doğru Yazma
Usûlleri, Cilt: I-II, s. 192)
Bir eser ya da yazar hakkında inceleme yapan ve bir değer yargısına varan kişiye eleştirmen
(münekkit = tenkitçi) denir. Eleştirmen; düşünce, sanat ve edebiyat alanında topluma yarar
sağlayan; sanatın, sanatçının ve toplumun yol göstericisi olan; eserlerdeki zenginlikleri gözler
önüne seren; okuyucuya kılavuzluk yapan kişidir.
Eleştiride amaç; iyi olanın değerini ortaya koymak, sanatı unutul-maktan kurtarmak, iyi
olmayana ve kötüye fırsat vermemektir. Eleştiri yapmak için inceleme yapmasını bilmek
gerekir. İnceleme yoluyla, eleştirilecek olan şey tanıtılır, sonra eleştiriye geçilerek olumlu ve
olumsuz yanlar bulunur ve bir yargıya varılır.
(S. SARICA - M. GÜNDÜZ, Güzel
Konuşma Yazma, s. 354)
(E. KANTEMİR, Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 242 - 243)
Eleştiri yazarken şu özelliklere dikkat etmek gerekir:
(1) Eserin (ya da yazının), gerçeği yansıtmadaki başarısı nedir?
(2) Eser (ya da yazı), okuyucu üzerinde nasıl bir etki bırakmıştır?
1/6
Eleştiri Nedir?
(3) Eserin (ya da yazının) olayı okuyucularına anlatmasında, aktar-masında başarısı nasıldır?
Eserdeki içtenlik, özgünlük ve hayal gücü; başarıya nasıl katkıda bulunmuştur?
(4) Eserde (ya da yazıda) yansıtılan duygu ile sanatçı arasında nasıl bir ilgi vardır?
(5) Genel olarak eser (ya da yazı) başarılı mıdır? Başarılı olduğu yanlar, başarılı olmadığı
yanlar var mıdır?
(E. KANTEMİR, Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 242/243)
(S. SARICA - M. GÜNDÜZ, Güzel Konuşma Yazma, s. 354/355)
Sanat eserini meydana getiren bazı şartlar, hatta yasalar vardır. Bunları bulup açığa çıkarmak
gerekir. Eleştiri, mahiyetine uygun olarak meydana gelen dil varlığı ile bunu yapar. O, eser
karşısında iki önemli görevi yerine getirmeye çalışır: Çözümleme ve yorumlama.
Eleştiri, sadece övgü ya da yergi değildir. Eleştiriler, ele alınan eserin ya da yazarın iyi
anlaşılmasını sağlar. "Yergi", ayrı bir tür olup, özellikleri şöyledir:
YERGİ: Bu tür ürünlerde toplum, kişi ya da olayların kusurları, kötü ve gülünç yönleri ele
alınmaktadır. Divan şiirindeki karşılığı "
hiciv"dir. Halk şiirinde ise "taşlama" adı
verilmektedir.
Bu tür yergiler, dikkatli ve iyi yapıldığında toplum sorunlarını dile getirmesi bakımından oldukça
önemlidir. Yapılan yergi, bayağı ve kaba bir anlatımdan meydana gelirse insanları rahatsız
etmektedir. Yergi, aynı zamanda, gerçeklere uygunluk derecesinde değer kazanmaktadır. Türk
edebiyatı
nda en büyük yergi ustası,
17. yüzyıl
da yaşayan
Nef'î
' dir.
2/6
Eleştiri Nedir?
Eleştiri de temeli düşünce olan yazı türüdür. Konu sınırlaması yoktur. Sanat, edebiyat ya da
düşünce yazılarının içeriği ile bu içeriğin işlenişini, değerli ve değersiz yönlerini ortaya koyan
bir yazı türüdür. Yazarın yazıyı kendine göre, yazıyı ilgilendiren topluma göre, kendi alanındaki
diğer çalışmalara göre değerlendirdiği yazılardır.
Bir eseri değerlendirme amacıyla yazılan yazılara eleştiri denir.Eleştiride eserin ya da
sanatçının gerçek değerinin belirtilmesi amaçlanır.
Eleştirmeci,bir sanat eserinin gerçek değerini,özünü yapılışını,değerli-değersiz yanlarını ortaya
koyar.Eleştirmecinin görevi güzellik yaratmak değil,yaratılmış güzelliği yargılamak,okurlara
tanıtmaktır. Eleştiriler; okura dönük eleştiri,topluma dönük eleştiri,sanatçıya dönük
eleştiri,yapıta dönük eleştiri. olmak üzere türlere ayrılır.
Herhangi bir kişiyi, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlışlarını göstererek anlatmak amacıyla
yazılan kısa metinlerdir. Hedeflenen öğeyi doğru ve yanlış yönleriyle tanıtmayı
amaçlayabileceği gibi, bu öğenin doğru tanıtılmasını sağlamayı ve bir değerlendirmeyi de hedef
alabilir. Edebiyat sorunlarını ve yapıtlarını konu alan inceleme, yorum ya da değerlendirme
olarak da tanımlanabilir.İster şahsi zevklerle ister estetik prensiplere göre sistemli bir şekilde
değerlendirmedir. Nazmın kururlarını bildiren ilim olarak da bilinir. Yazar; objektif olmalı eseri
dikkatle inceleyebilmeli; analiz ve yorumlayabilmeli, geniş açılarla geniş bir bilgiyle ve
hassasiyetle eseri değerlendirme kabibiliyetine sahip olmalıdır.
Eleştiri okulları üçe ayrılır: Yansıtma, yaratma, dil. Yansıtma, eserin doğaya benzediğini
savunur. Yaratma, eserin iç dünyasıdır, yani sanatçı. Dil ise, Rus biçimcilerinin yöntemidir ve
eseri dil sistemi olarak görür.
Türk Edebiyatında Eleştiri
Tanzimat dönemi Romantikleri Şinasi, Namık Kemal, Recaizade Ekrem, Abdülhak
Hamid
; Realis
tler
i S
amipaşazade Sezai
, Beşir Fuad,
Nabizade Nazım
3/6
Eleştiri Nedir?
, Mizancı Murad'tır.
Serveti Fünun döneminde, Cenap Şahabettin intikad (sahte parayı gerçeğinden
ayırmak)anlayışıyla tenkit eder.
Halit Ziya, M
ehmet Rauf
,
Nabizade Nazım
,
Hüseyin Cahit
dönemin eleştiricileridir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında eleştiri Yahya Kemal ve Ahmet Haşim'le başlar. İsmail Habip
Sevük ve
Ahmet Hamdi
Tanpınar
eleştiriyi
edebiyat tarihi
içinde ele alırlar.
Nurullah Ataç
,
Suut Kemal Yetkin
iki öznelci eleştirmendir.
Sistematik eleştirmenler Asım Bezirci, Fethi Naci, Hüseyin Cöntürk bağımsız yöntemi geliştirdi.
Sabahattin Eyüboğlu ile Vedat Günyol hümanist eleştirmenlerdir.
Çağdaş eleştirmenler Mehmet Kaplan, Tahsin Yücel, Akşit Göktürk, Şara Sayın, Ünsal
Oskay, Murat Belge, Orhan Burian, Tahir Alangu, Memet Fuat, Mehmet Doğan, Bedrettin
Cömert,
Enis Batur, Nihat Sami Banarlı, Cemil
Meriç, Kenan Akyüz,
Melih Cevdet
, Konur Ertop,
Orhan Şaik Gökyay
, Alpay Kabacalı,
Cevdet Kudret
, Agah Sırrı,
Berna Moran
4/6
Eleştiri Nedir?
, Rauf Mutluay, Yaşar Nabi, Ahmet Oktay, Atilla Özkırımlı, Nermi Uygur ve
Fuat Köprülü
.
Dünya edebiyatında Boielau, A. France, Türk edebiyatında ise Mehmet Kaplan, Nurullah
Ataç, Cemil Meriç ve Hüseyin Cahit yalçın eleştiri türünün önemli temsilcileridir.
Edebiyatımızdaki ilk eleştiri Namık Kemal'in Tahrib-i Harabat'ıdır.
Eleştirinin belirleyici özellikleri nelerdir?
. Düşünsel plânla yazılır.
. Konu, yazının sonuna dek değerlendirilmesi yapılan esere bağlı kalmalıdır. Eser ile ilgili,
değerli ve değersiz diye gösterilen yargılar, eserden alınacak örneklere dayandırılmalıdır.
. Yazar, yargılarında belirli ölçülere bağlı kalmalı, eleştirileri nesnel olmalı, "beğendim, hoşuma
gitti". gibi öznel değerlendirmelerden kaçınmalıdır. Bunun yanında eleştiri yazısını okutacak
olan elbette eleştiri yazarının kendine özgü konuyu ele alış biçimi, kendine özgü yorumlayışı ve
anlatımındaki üslûbudur.
. Eleştirisi yapılan çalışma, bütün boyutlarıyla ele alınmalı, kendi türü içindeki bilimsel,
sanatsal, toplumsal yere oturtulmalıdır. Alanındaki diğer çalışmalarla karşılaştırılarak bu türe
kattıklarıyla, kendisinden beklendiği halde katamadıklarıyla ele alınmalıdır.
Bu da gösteriyor ki eleştiri yazarı, her konuda eleştiri yazısı yazamaz, ancak uzmanı olduğu
alanda yazabilir. Eleştiri yazarının alan bilgisi, eleştirdiği çalışmayı yapanın alan bilgisi ile en
azından aynı düzeyde olmalıdır.
Yazınsal Yaratmada Bireyin İşlevini Nasıl Anlamalı?
Bir yapıtın açıklanmasında yazarın yaşamöyküsü, yapıtın anlaşılmasında temel bir öğe
değildir; yazarın düşünce ve niyetlerinin bilinmesi de bu yapıtın anlaşılmasında temel bir öğe
olamaz. Yapıt, önemli bir yapıt olduğu ölçüde, kendi gücüyle yaşar ve anlaşılır ve çeşitli
toplumsal sınıfların düşüncelerinin çözümlenmesiyle de doğrudan doğruya açıklanabilir. Bir
yazın ya da felsefe yapıtında bireyin işlevini yadsımak, yadsımak mı demektir? Kuşkusuz hayır.
Ne var ki, bütün gerçekler gibi bu işlev de eytişimseldir (diyalektiktir), dolayısıyla onu neyse
öyle anlayıp kavramaya çalışmak gerekir.
Yazın ya da felsefe ürünlerinin, yazarlarının yapıtları olduğunu yadsımayı kimse düşünemez;
ne ki bunların da kendi mantıkları vardır, dolayısıyle keyfe bağlı yaratmalar değillerdir hiç de.
Yazınsal bir yapıtta hem kavramsal bir dizgenin iç bağlantısı, hem de bir canlı varlıklar
5/6
Eleştiri Nedir?
dizgesinin iç bağlantısı vardır; bu bağlantı, bunların birtakım bütünler oluşturduğunu gösterir; bu
bütünlerin parçaları, birbirlerine göre, birbirlerinin yardımıyle, özellikle temel özleri yardımıyle
anlaşılıp kavrayabilirler. Böylece, bir yandan şu sonuç çıkar ortaya: Yapıt ne denli büyük olursa
o denli de kişisel olur; çünkü, ancak çok zengin ve güçlü bireylik, henüz oluşmakta bulunan ve
topluluğun bilincinde pek az belirlenmiş olan bir evreni düşünüp görebilir ve son ayrıntılarına
dek bunu yaşayabilir. ama bir yandan da şu sonuç çıkar ortaya: Bir yapıt ne denli büyük bir
düşünür ya da yazarın kaleminden çıkmışsa o denli de kendi gücüyle kendini anlatabilir;
dolayısıyle tarihçinin, yapıtı yaratanın yaşam öyküsü ya da düşüncelerine baş vurmasına hiç
gerek kalmaz. En güçlü kişilik, düşünsel yaşamla en iyi özdeşleşen kişiliktir, toplumsal bilincin
etken ve yaratıcı bütün temel güçleriyle en çok özdeşleşen kişilik. Bir yapıtın güçsüz ve tutarsız
yanlarını anlamak söz konusu olduğunda ancak, yazarın kişiliğine ve yaşamının dış koşullarına
baş vurmak zorunluluğu doğar çok kez.
Böylece, Goethe'nin pek yazınsal bir değer taşımayan bir sürü benzetme oyunları, hatta
Faust'un birtakım cılız, güçsüz yanları, yazarın Weimar sarayında karşı karşıya bulunduğu
zorunluklarla açıklanabilmektedir. Ama Goethe artık kendine yaraşır düzeyde bulunmadığı
andadır ki Weimar bakanı yapıtta ön sıraya geçip varlığını duyurur.
Demek, toplumla bireyi, tinsel değerlerle toplumsal yaşamı birbirine karşıt görmek şöyle
dursun, gerçek, bunun tam tersidir. Toplumsal yaşam, yaratma gücünün en son noktasına
eriştiğinde, her ikisi de, en yüce biçimleri içinde birbirleriyle kaynaşmış olurlar; yazın alanında
bu böyledir, felsefede, siyasal alanında da böyle. Racine ya da Pascal'ı PortRoyal'dan nasıl
ayırabilirsiniz. Munzer'i Köylüler Savaşından, Luther'i din devriminden, Napoléon'u
imparatorluktan ve Fransız Devrimiyle eski rejim arasındaki sürekli kavgadan? Tersine, topluluk
ortaklığa dönüştüğünde, birey güçsüzleşip göze batar duruma geldiğinde aradaki karşıtlık iyice
derinleşir. Ama o zaman da, yazınsal yaratma tarihinde, derin bilginleri çok ama yazınsal
düşünce tarihçisini pek az ilgilendirebilecek olan yazılarla karşı karşıya bulunuruz artık..
( Lucien Goldmann. Matérialisme dialectique et histoire de la littérature, Çeviren: Tahsin
SARAÇ, Türk Dili Dergisi, Eleştiri Özel Sayısı , Mart 1971)
6/6