Bilimsel Sekretarya Dr. Sinan Sözen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Telefon: + 90 (312) 202 62 29 E-posta: [email protected] [email protected] Kongre Sekretaryası Serenas Uluslararası Turizm Kongre Organizasyon A.Ş. Adres: Turan Güneş Bulvarı 5. Cad. No:13 06550 Yıldız - Çankaya, Ankara Telefon: + 90 (312) 440 50 11 Faks: + 90 (312) 441 45 62 E-Posta: [email protected] Url: www.serenas.com.tr İÇİNDEKİLER Hoşgeldiniz ........................................................................................................ v Bilimsel Progam ............................................................................................... vi Destekleyen Kuruluşlar ................................................................................ xx Genel Bilgiler .................................................................................................. xxi Bildiri Özetleri Listesi ................................................................................... xxii Sözel Bildiriler .................................................................................................... 1 Video Bildiriler ................................................................................................. 89 Poster Bildiriler ............................................................................................. 127 Dizin ................................................................................................................. 481 Üroonkoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkan Dr. Çağ Çal 2. Başkan Dr. Sinan Sözen Genel Sekreter Dr. Talha Müezzinoğlu Sayman Dr. Gökhan Toktaş Üyeler Dr. Levent Türkeri Dr. Kutsal Yörükoğlu Dr. Yıldırım Bayazıt iv 11. Üroonkoloji Kongresi 11. Üroonkoloji Kongresi Sevgili Meslektaşlarımız, Türk Üroonkoloji Ailesinin en büyük mesleki ve bilimsel platformu olan 11. Üroonkoloji Kongresi’nde birlikte olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Kongremiz 7 Kasım 2013 sabahı başlayıp, 10 Kasım 2013 tarihinde sona erecektir. Kongre öncesinde 6 Kasım 2013 tarihinde öğle saatlerinde Üroonkoloji Derneği Güz Toplantısı yapılacaktır. Dernek üyelerinin katılım sağlayabildiği bu toplantıda çalışma gruplarının yıl içerisinde yaptıkları bilimsel araştırmalara ait ara ve sonuç raporları sunulacaktır. Üroonkoloji’ye gönül vermiş olan tüm meslektaşlarımızı, dünya literatürüne katkı yapmamızı sağlayan bu çalışmalara katılmak ve bir aile olarak sağladığımız sinerji içerisinde yer almak için derneğimize üye olmaya davet ediyoruz. Geçmiş yıllarda olduğu gibi yine bu yıl da birbirinden değerli Türk ve Yabancı konuşmacı-oturum başkanı hocalarımız bizlerle beraber olacaktır. Her biri konusunda dünya çapında haklı bir üne sahip olan Dr. Peter Albers, Dr. Eleni Efstathiou, Dr. Christopher Evans, Dr. Martin Gleave, Dr. Markus Graefen, Dr. Richard Hautmann, Dr. Axel Heidenreich, Dr. Carsten Ohlmann, Dr. Juan Palou, Dr. Brian Rini, Dr. Mack Roach III, Dr. Robert Uzzo, Dr. Axel Bex ve Dr. Doğu Teber engin deneyimlerini bizimle paylaşacak yurt dışından katılımları ile bilimsel zenginliğimize zenginlik katacak olan konuşmacılarımızdır. Bilimsel ve etik değerlerle mesleki ve sosyal paylaşımın farklı kaygılar, telaşlar, beklentilerle örselendiği bu günlerde toplum olarak birlikteliğe, doğruya, güzele ulaşma özlemimizin karşılığını 11. Üroonkoloji Kongresi’nde bulacağımıza inanıyoruz. Sağlık ve esenlik dileklerimizle, Dr. Çağ Çal Dr. Levent Türkeri Dr. Sinan Sözen Dernek Başkanı Kongre Başkanı Kongre Bilimsel Sekreteri 6-10 Kasım 2013, Antalya v 11. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı 7 Kasım 2013 – Perşembe SALON A 08:00 – 08:20 Açılış Seremonisi 11. Üroonkoloji Kongresi Başkanı Dr. Levent Türkeri Üroonkoloji Derneği Başkanı Dr. Çağ Çal Ürolojik Cerrahi Derneği Başkanı Dr. Bülent Alıcı 08:20 – 08:40 EAU Konferansı Ürologlar Neden Mesane Kanserinde Kılavuzlara Uymazlar? Dr. Juan Palou 08:40 – 09:00 UICC Konferansı Global Kanser Kontrolü Dr. Tezer Kutluk 09:00 – 10:30 Prostat Kanseri Oturum Başkanları: Dr. Levent Türkeri Dr. Cenk Yücel Bilen Prostat Kanserinde PSA’dan Moleküler Tanıya: Kesin Hedefe Yakın mıyız? Dr. Martin Gleave 09:00 – 09:20 09:20 – 09:40 Prostat Kanserinde, ABD Önleyici Hizmetler Görev Grubu Önerilerinin Kritik Analizi: Tarama ile İlgili Gerçek Nedir? Dr. Christopher Evans 09:40 – 10:30 Panel: Aktif İzlem: En İyi Protokol, Sakıncaları ve Sonuçları Moderatör: Dr. Axel Heidenreich Panelistler: Dr. Christopher Evans Dr. Martin Gleave Dr. Mack Roach III Dr. Peter Albers Dr. Juan Palou 10:30 – 11:00 KAHVE MOLASI 11:00 – 12:30 Lokalize Prostat Kanseri: Orta – Yüksek Risk Kategorisi Oturum Başkanları: Dr. Emin Darendeliler Dr. Haluk Özen 11:00 – 11:40 Karşıtlık Oturumu Tedaviye Radikal Prostatektomi ile Başlanmalı Dr. Christopher Evans Tedaviye Radyoterapi ile Başlanmalı Dr. Mack Roach III vi 11. Üroonkoloji Kongresi 11. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı 11:40 – 12:10 Karşıtlık Oturumu Orta – Yüksek Riskli Lokalize Prostat Kanserinin Cerrahi Tedavisinde Standart Yaklaşım: Açık RP: Dr. Axel Heidenreich Robotik RP: Dr. Christopher Evans 12:10 – 12:30 Yüksek Riskli Lokalize ve Lokal İlerlemiş Prostat Kanserinde Güncel Radyoterapi: Hormonal Tedaviyi Terk Etmek Mümkün Olacak mı? Dr. Mack Roach III 12:30 – 13:30 ÖĞLE YEMEĞİ 13:30 – 14:30 Uydu Sempozyumu mHRPK Tedavisinde Farklı Bir Işık Jevtana Moderatör: Dr. Sinan Sözen Konuşmacılar: Dr. Axel Heidenreich Dr. Mustafa Özgüroğlu 14:30 – 15:00 KAHVE MOLASI 15:00 – 16:00 Uydu Sempozyumu mKDPK’de Yeni Çağa Hazır mısınız? Oturum Başkanları: Dr. Tarık Esen Dr. Sevil Bavbek Açılış Konuşması Dr. Tarık Esen Metastatik Kastrasyona Dirençli Prostat Kanserinde Abirateron Asetat Dr. Sevil Bavbek Abirateron Asetat Klinik Tecrübe Paylaşımı Dr. Axel Heidenreich Prostat Kanserinde Androjen Sinyalizasyonu Dr. Martin Gleave Tartışma 16:00 – 18:30 Video - Adım Adım Üroonkolojik Cerrahi Oturum Başkanları: Dr. Martin Gleave Dr. Juan Palou 16:00 – 16:30 Açık Radikal Prostatektomi Dr. Markus Graefen 16:30 – 17:00 Robotik Radikal Prostatektomi Dr. Christopher Evans 17:00 – 17:30 Açık Nefron Koruyucu Cerrahi Dr. Robert Uzzo 17:30 – 18:00 Laparoskopik / Robot Yardımlı Nefron Koruyucu Cerrahi Dr. Robert Uzzo 18:00 – 18:30 Üroonkoloji Ameliyatlarında Cerrahi Navigasyon Dr. Doğu Teber 18:30 Hoşgeldiniz Kokteyli 6-10 Kasım 2013, Antalya vii 11. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı 8 Kasım 2013 - Cuma SALON A 08:00 – 11:00 İleri Evre Prostat Kanseri Oturum Başkanları: Dr. Sevil Bavbek Dr. Çağ Çal 08:00 – 08:20 Radikal Prostatektomi Sonrası Hastalarda Adjuvan veya Kurtarıcı Radyoterapi Kullanımının Düzenlenmesi: Doğru Yaklaşımı Nasıl Seçmeliyiz? Dr. Mack Roach III 08:20 – 08:40 Lokal Küratif Tedavinin Başarısız Olduğu Hastalarda Kurtarıcı Lenf Nodu Diseksiyonunun Rolü Dr. Markus Graefen 08:40 – 09:00 Kastrasyona Dirençli Prostat Kanserinin Tanımı ve Androjenlerin İntrakrin Metabolizmasının Önemi: Hormonal Tedavide Değişen Paradigma Dr. Martin Gleave 09:00 – 09:20 Kastrasyona Dirençli ve Androjen Bağımlı Olmayan Prostat Kanserinde Genetik, Proteomik ve Hücresel Mekanizmalar Dr. Eleni Efstathiou 09:20 – 09:40 Kastrasyona Dirençli Prostat Kanserinde En Uygun Tedavi Sıralaması Dr. Brian Rini 09:40 – 10:00 Kastrasyona Dirençli Prostat Kanseri Tedavisinin Geleceği Dr. Martin Gleave 10:00 – 11:00 Olgu Tartışması: Prostat Kanseri Moderatör: Dr. Haluk Özen Panelistler: Dr. Christopher Evans Dr. Martin Gleave Dr. Axel Heidenreich Dr. Mack Roach III Dr. Brian Rini 11:00 – 11:20 KAHVE MOLASI 11:20 – 12:20 Ürotelyal Kanser Oturum Başkanları: Dr. Yaşar Bedük 11:20 – 11:40 Kasa İnvaze Olmayan Mesane Kanserinin Tedavisinde Cerrahi Kalite ve Geliştirilmiş Görüntülemenin Önemi Dr. Juan Palou 11:40 – 12:00 Kasa İnvaze Olmayan Mesane Kanserlerinin Tedavisini BCG mi Üstleniyor? Dr. Christopher Evans 12:00 – 12:20 BCG’ye Dirençli Hastalığın Tanımı ve Tedavisi Dr. Peter Albers 12:20 – 13:30 ÖĞLE YEMEĞİ Dr. Cemil Uygur viii 11. Üroonkoloji Kongresi 11. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı 13:30 – 14:30 Uydu Sempozyumu Prostat Kanser Tedavisinde LHRH Analogları: Detaylar Önemli mi? Oturum Başkanı: Dr. Sümer Baltacı Konuşmacılar: Dr. Carsten Ohlmann Dr. Bülent Akdoğan 14:30 – 14:50 KAHVE MOLASI 14:50 – 15:50 Uydu Sempozyumu BPH/AÜSS Tedavisinde Problemler ve Çözümler Moderatör: Dr. Levent Türkeri BPH’ın Güncel Tedavisinde Silodosin Dr. Can Öbek Olgu Sunumları Dr. Levent Türkeri Dr. Çağ Çal Dr. Can Öbek 16:00 – 18:00 Sözel Sunumlar Oturum Başkanları: Dr. Zühtü Tansuğ Dr. Hakan Özkardeş Yorumlayıcılar: Dr. Adnan Şimşir Dr. Yakup Kordan Dr. Bülent Öztürk Yorumlayıcı: Dr. Adnan Şimşir 16:00 – 16:04 S01 - Clinical-Pathologic Correlation Between Transperineal Mapping Biopsies of The Prostate and Histological Examination of Prostatectomy Specimens Dr. Umar Abdulmajid 16:04 – 16:08 S02 - First Results of MRI-Targeted TRUS-Guided Transperineal Fusion Biopsies to Restratify Prostate Cancer Patients Under Active Surveillance Dr. Timur H. Kuru 16:08 – 16:12 S03 - Systems Biological Approaches for Prostate Cancer Dr. Meral Güzey 16:12 – 16:16 S04 - Transrektal Prostat Biyopsi Sonuçlarımız Dr. Emre Karabay 16:16 – 16:20 S05 - Standart Prostat Biyopsisi Sonrası Saturasyon Prostat Biyopsi Sonuçlarımız Dr. Murat Akgül 16:20 – 16:24 S06 - Relationship Between the Volume of Prostate and the Serumic Values of PSA Among the “Grey Zone“ Patients in Kosovo Dr. Arber Ejup Neziri 16:24 – 16:34 Yorum: Dr. Adnan Şimşir 6-10 Kasım 2013, Antalya ix 11. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı Yorumlayıcı: Dr. Yakup Kordan 16:34 – 16:38 S07 - Açık, Laparoskopik ve Robot Yardımlı Radikal Prostatektomi: Tek Cerrahın Üç Teknikte Operatif ve Patolojik Sonuçlarının Karşılaştırmalı Analizi Dr. Murat Akand 16:38 – 16:42 S08 - Pelvik Ölçüm, Visseral ve Subkutan Yağ Dokusu Ölçümlerinin Radikal Retropubik Prostatektomi Sonrası Trifecta ve Cerrahi Sınır Sonuçlarına Etkisi Dr. Şakir Ongün 16:42 – 16:46 S09 - Tek Kadranda %50 ve Altında Tümör ve Gleason Skoru 6 Saptanan Prostat Kanseri Hastalarında Aktif İzlem ve Radikal Prostatektomi Sonuçlarımız Dr. Hüseyin Tarhan 16:46 – 16:50 S10 - Robot Yardımlı Radikal Prostatektomi Sırasında Flöresan Işığı Kılavuzluğunda Sentinel Lenf Nodu Diseksiyonu: Pilot Çalışma Dr. Cenk Acar 16:50 – 16:54 S11 - Lokalize Prostat Kanseri Hastasının Ameliyat Kararı Verme Süreci Dr. Çağatay Doğan 16:54 – 16:58 S12 - Her Radikal Prostatektomide Lenf Nodu Diseksiyonu Yapılmalı mı? Lenf Nodu İnvazyonunu Öngörmede Etkili Olan Faktörler Dr. Mehmet Yoldaş 16:58 – 17:08 Yorum: Dr. Yakup Kordan Yorumlayıcı: Dr. Bülent Öztürk 17:08 – 17:12 S13 - Prostat Kanserinin Klinik Evrelendirilmesinde Evre T1c ve T2a Hastalar Benzer Prognostik Özelliklere Sahiptir Dr. Hasan Yılmaz 17:12 – 17:16 S14 - Radikal Prostatektomi Sonrası pT3-T4 Hastalığı Öngören Faktörler Dr. İbrahim Güven Kartal 17:16 – 17:20 S15 - Laparoskopik Radikal Prostatektomi Hastalarında Cerrahi Sınır Pozitifliği Varlığında Psa Nüksünü Öngören Parametreler- Uludağ Üniversitesi Deneyimi Dr. Sinan Çelen 17:20 – 17:24 S16 - Prostat Kanseri Tedavisinde Postoperatif Radyoterapi: Hacettepe Üniversitesi Deneyimi Dr. Pervin Hürmüz 17:24 – 17:28 S17 - Düşük Riskli Lokalize Prostat Kanseri Tedavi Seçeneklerinde Yaşam Kalitesi Dr. Cenk Acar 17:28 – 17:32 S18 - Lokalize Prostat Kanser Tanılı Hastalarda Tedavi Sonrası Yaşam Kalitesi Dr. Cavit Can 17:32 – 17:42 Yorum: Dr. Bülent Öztürk x 11. Üroonkoloji Kongresi 11. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı SALON B 16:00 – 18:00 Video Sunumlar Oturum Başkanları: Dr. Serdar Göktaş Dr. Yıldırım Bayazıt Yorumlayıcılar: Dr. Ender Özden Dr. Barış Kuzgunbay Dr. Ömer Demir Yorumlayıcı: Dr. Ender Özden 16:00 – 16:07 V01 - Böbrek Kanseri ve Karşı Taraf Adrenal Metastazında Orta Hat Aksesiyle Eşzamanlı Laparoskopik Sol Radikal Nefrektomi ve Sağ Adrenalektomi Dr. Artan Koni 16:07 – 16:14 V02- Situs Inversus Totalis’li Olguda Laparoskopik Nefroüreterektomi Dr. Kaan Gökçen 16:14 – 16:21 V03 - Transperitoneal Laparoskopik Radikal Nefroüreterektomi Dr. Alper Gök 16:21 – 16:28 V04 - Klinik Evre 2 Seminomlu Bir Olguda PET Görüntüleme ve Robot Yardımlı Retroperitoneal Örneklemenin Tedavi Sürecine Katkısı Dr. Ömer Acar 16:28 – 16:38 Yorum: Dr. Ender Özden Yorumlayıcı: Dr. Barış Kuzgunbay 16:38 – 16:45 V05 - Radikal Nefrektomi, Vena Kava ve/veya Atrial Tümör Trombektomi: Yüksek Torakoabdominal Transdiafragmatik Ekstraperitoneal Yaklaşım Dr. İsmail Başıbüyük 16:45 – 16:52 V06 - Üreter Alt Bölüm Tümörlerinde Transüretral Rezeksiyon Olgusu Dr. Cavit Can 16:52 – 16:59 V07 - Mesane Leiomyomunda Robot-Yardımlı Parsiyel Sistektomi Dr. Ömer Acar 16:59 – 17:06 V08 - Aşama Aşama Extraperitoneal Kadın Sistektomi ve Genişletilmiş Lenfadenektomisi Dr. Yavuz Önol 17:06 – 17:16 Yorum: Dr. Barış Kuzgunbay Yorumlayıcı: Dr. Ömer Demir 17:16 – 17:23 V09 - Küçük Renal Kitlelerde Laparoskopik İskemisiz Kitle Enükleasyonu Dr. Abdullah Demirtaş 17:23 – 17:30 V10 - Sol Taşlı Böbrekte Renal Kitle: Laparoskopik Parsiyel Nefrektomi ve Nefrolitotomi Dr. Yakup Bostancı 17:30 – 17:37 V11 - Renal Pedikül Etrafındaki Paragangliomunun Laparoskopik Eksizyonu Dr. Volkan İzol 17:37 – 17:44 V12 - MEN II Sendromlu Olguda Laparoskopik Parsiyel Adrenalektomi Dr. Ender Özden 17:44 – 17:54 Yorum: Dr. Ömer Demir 6-10 Kasım 2013, Antalya xi 11. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı SALON C 16:00 – 18:00 Sözel Sunumlar Oturum Başkanları: Dr. Feridun Şengör Dr. Bülent Soyupak Yorumlayıcılar: Dr. Yavuz Akman Dr. Mustafa Aldemir Dr. Murat Koşan Yorumlayıcı: Dr. Yavuz Akman 16:00 – 16:04 S19 - Ürotelyal Kanser Tanısıyla Radikal Sistektomi Yapılan Hastalarda Yassı Hücre Differansiasyon Varlığının Prognostik Önemi Dr. Cihat Özcan 16:04 – 16:08 S20 - Radikal Sistektomi Sonrası İzole Lokal Nüksün Prognoza Etkisi: Güncellenmiş Veriler ve Uzun Dönem Takip Sonuçları Dr. Cihat Özcan 16:08 – 16:12 S21 - Laparoskopik Radikal Sistektomi: Uludağ Üniversitesi Deneyimi Dr. Sinan Çelen 16:12 – 16:16 S22 - Üst Üriner Sistem Değişici Epitel Hücreli Kanserleri, Yıllar İçinde Değişen Prognostik Faktörler Dr. Mesut Altan 16:16 – 16:20 S23 - Radikal Sistektomi Yapılan Hastalarda Tur Patolojisindeki Lenfovasküler İnvazyon Lenf Nodu İnvazyonunun Önemli Göstergesidir Dr. Murat Üstüner 16:20 – 16:30 Yorum: Dr. Yavuz Akman Yorumlayıcı: Dr. Mustafa Aldemir 16:30 – 16:34 S24 - İnvazif Olmayan Ürotelyal Mesane Kanserlerinin Nüksünde Transüretral Koagülasyon Yeterli mi? Dr. Fethi Ahmet Türegün 16:34 – 16:38 S25- Mesane Tümörlü Hastalarda İntramural Üreter Rezeksiyonu Yapılan Hastaların Takip Sonuçları Dr. Münir Bilgehan 16:38 – 16:42 S26 - pT1 Mesane Tümöründe Erken Re-Tur Uygulanamayan Hastalarda Gecikmiş Re-TUR’un Lokal Nüks Gelişimi Üzerine Etkisi Dr. Ümit Gül 16:42 – 16:46 S27 - PTa Mesane Tümörlerinde Patoloji Spesmeninde Muskularis Propria Varlığının Rekürrens Üzerine Etkisi Dr. Hakan Türk 16:46 – 16:50 S28 - Urothelial Cancer of Bladder İn Young Versus Older Adults: Clinical Characteristics and Outcomes Dr. Haşmet Sarıcı 16:50 – 16:54 S29 - BCG Tedavisi Verilen Mesane T1 Yüksek Dereceli Ürotelyal Karsinomlu Hastalarda Nestin Ekspresyonunun Prognostik Önemi Dr. Volkan Şen 16:54 – 17:04 Yorum: Dr. Mustafa Aldemir xii 11. Üroonkoloji Kongresi 11. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı Yorumlayıcı: Dr. Murat Koşan 17:04 – 17:08 S30 - The Diagnostic Accuracy of Multidetector Computed Tomography with Multiplanar Reformatted Imaging and Virtual Cystoscopy In The Early Detection and Evaluation of Bladder Carcinoma: Comparison with Conventional Cystoscopy Dr. Amr Mohamed Abdel Hamid 17:08 – 17:12 S31- The Effect of Combination Treatment of Activated NK Cell With Radiation Therapy on Bladder Cancer Cell Dr. Taek Won Kang 17:12 – 17:16 S32 - Yüksek Riskli Kasa İnvaze Olmayan Mesane Kanserlerinde İntravezikal İmmunoterapi Sonrası Nüks İzlenmeyen Olgularda Mikro-RNA Ekspresyonları Dr. Furkan Dursun 17:16 – 17:20 S33 - Mesane kanserli hastalarda Gas6 gen ekspresyonu ve tirozin kinaz Axl – Sky reseptörleri: Tümör Evresi ve Derecesi ile İlişkisi Dr. Murat Akgül 17:20 – 17:30 Yorum: Dr. Murat Koşan SALON D 16:00 – 18:00 Sözel Sunumlar Oturum Başkanları: Dr. Turgut Alkibay Dr. Gürhan Günaydın Yorumlayıcılar: Dr.Özgür Akdemir Dr. Hüsnü Tokgöz Dr. Mustafa Kaplan Yorumlayıcı: Dr. Özgür Akdemir 16:00 – 16:04 S34 - Ergene Nehri Çevresinde ve Diğer Yerleşimlerde Yaşayan Böbrek Tümörlü Olguların Kan ve Böbreğin Normal ve Tümörlü Dokularında Bazı Ağır Metallerin Araştırılması, Nehir Kirliliği İle İlişkisinin Değerlendirilmesi Dr. Osman İnci 16:04 – 16:08 S35- Laparoskopik Vs Açık Nefron Koruyucu Cerrahi Yapılan Hastalarda Yaşam Kalitesi Dr. Artan Koni 16:08 – 16:12 S36 - Postkemoterapi RPLND Uygulanan Hastalarda Sağkalım, IGCCCG Risk Grupları ne Kadar Önemli? Dr. Bülent Akdoğan 16:12 – 16:16 S37 - Bolu İlindeki Testis Tümörlü Hastaların Retrospektif Analizi Dr. Uğur Üyetürk 16:16 – 16:20 S38 - Metastatik Testis Tümörü Hastalarında Trombositozun Kemoterapi Yanıtına Etkisi Var mı? Dr. Murat Mermerkaya 16:20 – 16:24 S39 - Laparoskopik Adrenalektomi: Uludağ Üniversitesi Deneyimi Dr. Çağdaş Gökhun Özmerdiven 16:24 – 16:34 Yorum: Dr. Özgür Akdemir 6-10 Kasım 2013, Antalya xiii 11. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı Yorumlayıcı: Dr. Hüsnü Tokgöz 16:34 – 16:38 S40 - Büyük Renal Tümörlerde (4 cm’den büyük) Parsiyel Nefrektomi Güvenli Bir Yöntem midir? Dr. Abdullah Gürel 16:38 – 17:42 S41- Robot-Yardımlı Nefron Koruyucu Cerrahide, Öğrenme Eğrisinin Başında, İskemik ve Noniskemik Teknik Arasında Cerrahi Sonuçlar Açısından Anlamlı Farklılık Var mı? Dr. Ömer Acar 16:42 – 16:46 S42 - Laparoskopik Parsiyel Nefrektomi: İskemik mi, Noniskemik mi? Dr. Ender Özden 16:46 – 16:50 S43 - Laparoskopik Nefron Koruyucu Cerrahide Deneyim İlk Vaka Sonuçlarını Etkiler mi? Dr. Onur Kaygısız 16:50 – 16:54 S44 - Böbrek Tümörlü Hastalarda Parsiyel Nefrektomide Kullanılan Bir Cerrahi Teknik Modifikasyonunun Padua Skor Sistemiyle Karşılaştırılması Dr. Evren Işık 16:54 – 16:58 S45 - Nefron Koruyucu Cerrahinin 4 cm Üzeri Böbrek Kitlelerinde Etkinliği Dr. Olcay Yıldırım 16:58 – 17:08 Yorum: Dr. Hüsnü Tokgöz Yorumlayıcı: Dr. Mustafa Kaplan 17:08 – 17:12 S46 - Renal Kitlelerde Değişen Trendler Dr. Mesut Altan 17:12 – 17:16 S47- Evre I Renal Hücreli Karsinom Hastalarında Kronik Böbrek Hastalığı İçin Predispozan Sistemik Hastalıkların Varlığında Parsiyel Nefrektominin Önemi Dr. Ozan Bozkurt 17:16 – 17:20 S48 - Berrak Hücreli Renal Hücreli Karsinomlu Olgularda Von Hippel-Lindau Tümör Baskılayıcı Gen Metilasyonu Bulgularımız Dr. Esat Korğalı 17:20 – 17:24 S49 - Renal Nefrometri Skoru Renal Kitlelerde Cerrahi Yaklaşımı Öngörür Dr. Çağatay Doğan 17:24 – 17:28 S50 - Renal Kitle ile Başvuran Her Hastaya Akciğer Görüntülemesi Gerekli midir? Dr. Ahmet Şahan 17:28 – 17:32 S51 - Böbrek Tümörlerinde Perkütan İğne Biyopsisinin Yeri: 79 Vakalık Tek Merkez Deneyimi Dr. Abdullah Demirtaş 17:32 – 17:36 S52 - Şeffaf Hücreli Böbrek Kanserlerinde MDM2, GST-α, Ki-67 Ekspresyonu ve Prognoz Arasındaki İlişki Dr. İlker Gökçe 17:36 – 17:46 Yorum: Dr. Mustafa Kaplan xiv 11. Üroonkoloji Kongresi 11. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı SALON E 16:00 – 18:00 Video Sunumlar Oturum Başkanları: Dr. Cenk Yücel Bilen Dr. Sinan Sözen 16:00 – 16:07 V13 - Üst üriner Sistemin Ürotelial Karsinomu: Laparoskopik Radikal Nefroüreterektomi ve İntrakorporeal Mesane Güdük Eksizyonu Dr. Fatih Ataç 16:07 – 16:14 V14 - Sentral-Hilar Yerleşimli Renal Kitlelerde Açık Parsiyel Nefrektomi: İşlemi Kolaylaştıran Teknik İncelikler Dr. Yavuz Önol 16:14 – 16:21 V15 - Üst üriner Sistem Tümörlerinde Laparoskopik Retroperitoneos-Kopik Nefroüreterektomi Dr. Abdullah Demirtaş 16:21 – 16:28 V16 - Pelvis Renalis Tümörüne Perkütan Rezeksiyon Uygulaması Dr. Cavit Can 16:28 – 16:35 V17 - Çocuk Hastada Dev Adrenal Tümörün Laparoskopik Yöntemle Eksizyonu Dr. Volkan İzol 16:35 – 16:42 V18 - Laparoskopik Transperitoneal Sol Adrenalektomi Dr. Ender Özden 16:42 – 16:49 V19 - Tranperitoneal Dessendan Teknikle Laparoskopik Radikal Prostatektomi Dr. Abdullah Demirtaş 16:49 – 16:56 V20 - Lokal İleri (T3-T4) kanserlerinde Genişletilmiş Radikal Prostatektomi Dr. Yavuz Önol 16:56 – 17:03 V21 - cT2 Böbrek Tümörlerinde Robot Yardımlı Parsiyel Nefrektomi Dr. Tarık Esen 17:03 – 17:10 V22 - Üroonkolojik robotik radikal cerrahide genişletilmiş pelvik lenf nodu diseksiyonunun Temel Aşamaları Dr. Bora Özveren 17:10 – 17:17 V23 - Robotik Radikal Sistektomi Ameliyatı: Anahatları İle Tekniğin Analizi Dr. Bora Özveren 17:17 – 17:24 V24 - Genç Erkek Hastalarda Transizyonel Hücreli Neoplaziyi Taklit Eden İnverted Papillomlu İki Vakanın Derlemesi; TUR-MT Deneyimimiz Dr. Serdar Yalçın 17:24 – 17:31 V25 - Testis Tümörlü Bir Olguda Laparoskopik İntraperitoneal Lenf Nodu Disseksiyonu Dr. Abdullah Demirtaş 17:31 – 17:38 V26 - Laparoskopik Retroperitoneal Lenf Nodu Disseksiyonu Dr. Artan Koni 17:38 – 17:45 V27 - Matür Teratomlu Bir Olguda Multifokal Retroperitoneal Metastatik Kitlelerin Robot Yardımlı Laparoskopik Cerrahi İle Eksizyonu Dr. Tarık Esen 17:45 – 17:52 V28 - Üretra Tümörlerinde Transüretral Rezeksiyon Dr. Cavit Can 6-10 Kasım 2013, Antalya xv 11. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı 9 Kasım 2013 – Cumartesi SALON A 07:30 – 08:30 07:30 – 07:45 2012/2013’ün En Çarpıcı Makaleleri Oturum Başkanı: Dr. Talha Müezzinoğlu Cerrahi Dr. Saadettin Eskiçorapçı 07:45 – 07:50 Sorular ve Cevaplar 07:50 – 08:05 Radyoterapi Dr. Deniz Yalman 08:05 – 08:10 Sorular ve Cevaplar 08:10 – 08:25 Medikal Onkoloji Dr. Mustafa Erman 08:25 – 08:30 Sorular ve Cevaplar 08:30 – 10:10 Kasa İnvaze Mesane Kanseri Oturum Başkanları: Dr. Uğur Kuyumcuoğlu Dr. İlteriş Tekin Seminal Vezikül Koruyucu Radikal Sistektomi: Onkolojik ve Fonksiyonel Sonuçları Dr. Richard Hautmann 08:30 – 08:50 08:50 – 09:10 Kasa İnvaze Ürotelyal Kanserde Radyoterapinin Organ Korumadaki Güncel Rolü Dr. Mack Roach III 09:10 – 09:30 Üst Sistem Ürotelyal Kanserde Değişen Paradigma: Organ Koruma Yeni Standart mı? Dr. Juan Palou 09:30 – 09:50 Sistektomi Sonrası Üretral Rekürrens: Koruyucu Önlemler, Tanı ve Tedavi Dr. Christoper Evans 09:50 – 10:10 Metastatik Ürotelyal Kanserin Tedavisi: İlerleme Neden Yavaş? Dr. Brian Rini 10:10 – 10:30 KAHVE MOLASI 10:30 – 12:00 Kasa İnvaze Mesane Kanseri Oturum Başkanları: Dr. Üstünol Karaoğlan Dr. Erdinç Ünlüer Radikal Sistektominin Sonuçlarını İyileştirmenin Yolu: Hasta Hazırlığından Cerrahi Basamaklara Kadar Önemli Noktalar Dr. Juan Palou 10:30 – 10:50 10:50 – 11:10 Ortotopik Mesane Rekonstrüksiyonunun Endikasyonları ve Komplikasyonları Dr. Richard Hautmann 11:10 – 12:00 Olgu Tartışması: Mesane Kanseri Moderatör: Dr. Sümer Baltacı Panelistler: Dr. Gökhan Toktaş Dr. Ali Tekin Dr. Cavit Can Dr. Uğur Altuğ Dr. Uğur Mungan xvi 11. Üroonkoloji Kongresi 11. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı 12:00 – 13:00 Uydu Sempozyumu BPH Medikal Tedavisi ve PSA İzlem Kriterleri Oturum Başkanı: Dr. Yaşar Bedük Güncel BPH Medikal Tedavisi Dr. Adil Esen BPH ve Etkin PSA İzlem Kriterleri Dr. Sümer Baltacı 13:00 – 14:00 ÖĞLE YEMEĞİ 14:00 – 15:00 Uydu Sempozyumu Moderatör: Dr. Sümer Baltacı Renal Hücreli Karsinomda Multidisipliner Yaklaşım ve Takip Dr. Axel Bex Metastatik Renal Hücreli Karsinom Tedavisinde Yeni Nesil Tirozin Kinaz İnhibitörü: Aksitinib Dr. Brian Rini 15:00 – 17:00 Eğitim Kursu - Prostat Kanseri Oturum Başkanları: Dr. Ferruh Zorlu Dr. Sinan Sözen Tanımı, Doğal Seyri ve Epidemiyolojisi Dr. Ferruh Zorlu Tanı (Muayene, PSA, Biyopsi, Patolojinin Değerlendirilmesi, Evreleme, Metastazın Değerlendirilmesi, Prognostik Faktörler ve Risk Grupları) Dr. Can Öbek Lokalize Hastalık, Risk Gruplarına Göre Tedavi (Aktif İzlem, Radikal Prostatektomi, Patolojinin Değerlendirilmesi, Radyoterapi, Neoadjuvan ve Adjuvan Tedaviler) Dr. Haluk Akpınar Küratif Tedavi Sonrası PSA Yükselmesi Dr. Taner Divrik Metastatik Hastalığın Tedavisi (Hormonal Tedavi, Zamanlama ve Sıralama) Dr. Kamil Çam Kastrasyona Dirençli Prostat Kanserinin Tedavisi (Tanı, Kemoterapi, Gelecekteki Tedaviler ve Palyasyon) Dr. Mustafa Özgüroğlu Prostat Patolojisi: Bir Ürolog ne Bilmeli? Dr. Nebil Bal 6-10 Kasım 2013, Antalya xvii 11. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı SALON B 15:00 – 17:00 Eğitim Kursu – Mesane Kanseri Oturum Başkanları: Dr. Çağ Çal Dr. Kadir Baykal Mesane Tümörü: Genel Bakış Dr. Çağ Çal Tanı ve Takipte Beyaz Işık Sistoskopisinin Rolü: Değişim Zamanı Geldi mi? Dr. Sertaç Yazıcı Transüretral Mesane Tümörü Rezeksiyonu: Teknik İpuçları ve Püf Noktaları Dr. Süleyman Ataus İntravezikal Tedavinin Endikasyonları Dr. Hakan Gemalmaz Sistektomiye Hazırlık: Evrelemeden, Cerrahiye Kadar Geçen Süreç Dr. Güven Aslan Sistektomi ve Lenf Nodu Diseksiyonunun Güncellemesi Dr. Aydın Mungan Ürotelyal Kanserin Çeşitleri ve Klinik Önemleri Dr. İpek Işık Gönül 17:00 – 17:15 KAHVE MOLASI 17:15 – 18:45 Video – Adım Adım Üroonkolojik Cerrahi Oturum Başkanları: Dr. Süleyman Ataus Dr. İbrahim Cüreklibatır 17:15 – 17:35 Erkek / Kadın Hastalarda Açık Radikal Sistektomi Dr. Richard Hautmann 17:35 – 17:55 Robotik Radikal Sistektomi Dr. Juan Palou 17:55 – 18:15 Ortotopik Mesane Konstriksiyonu Dr. Richard Hautmann 18:15 – 18:45 Primer veya Kemoterapi Sonrası Retroperitoneal Lenf Nodu Diseksiyonu Dr. Peter Albers 21:00 Leman Sam Konseri xviii 11. Üroonkoloji Kongresi 11. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı 10 Kasım 2013 - Pazar SALON A 07:30 – 08:00 Akılcı İlaç Kullanımı Dr. Selçuk Keskin 08:00 – 10:20 Renal Hücreli Kanser Oturum Başkanları: Dr. Ahmet Erözenci, Dr. Reşit Tokuç Hedefe Yönelik Tedavi Çağında Radikal Nefrektominin Rolü Dr. Robert Uzzo 08:00 – 08:20 08:20 – 08:40 Metastatik Renal Hücreli Kanser: Hedefe Yönelik Tedavi Ajanlarının Etkinliğini Arttırmak İçin En Uygun Sıralama ve Kurallar Dr. Brian Rini 08:40 – 09:00 Renal Hücreli Kanser Tedavisinde Metastazektomi Yeterince Kullanılmamaktadır Dr. Robert Uzzo 09:05 09:10 – 09:30 Ulu Önder ATATÜRK Anısına Saygı Duruşu ATATÜRK ve BİLİM Sn. Orhan Bursalı 09:30 – 10:20 Olgu Tartışması – Renal Hücreli Kanser Moderatör: Dr. Robert Uzzo Panelistler: Dr. Brian Rini Dr. Peter Albers Dr. Cenk Yücel Bilen Dr. Faruk Özcan Dr. Özgür Yaycıoğlu 10:20 – 10:50 KAHVE MOLASI 10:50 – 13:00 Testis Kanseri Oturum Başkanları: Dr. Murat Lekili, Dr. Osman İnci Evre 1 Seminom Tedavisi: Aktif İzlem İlk Seçenek Olmalı Dr. Peter Albers 10:50 – 11:40 Radyoterapi İlk Seçenek Olmalı Dr. Fulya Ağaoğlu Karboplatin Kemoterapisi İlk Seçenek Olmalı Dr. Brian Rini 11:40 – 12:00 Testiküler Kanser Kılavuzlarında Güncelleme Dr. Peter Albers 12:00 – 13:00 Olgu Tartışması – Testis Kanseri Moderatör: Dr. Peter Albers Panelistler: Dr. Ali Güneş Dr. Hakan Vuruşkan Dr. Sinan Ekici Dr. Bülent Akdoğan Dr. Özgür Uğurlu 13:00 KAPANIŞ 6-10 Kasım 2013, Antalya xix 11. Üroonkoloji Kongresi’ni Destekleyen Kuruluşlar Üroonkoloji Derneği ve 11. Üroonkoloji Kongresi Organizasyon Komitesi aşağıda isimleri alfabetik sırayla yazılı tüm kuruluşlara katkılarından dolayı teşekkür eder. Abdi İbrahim İlaç Sanayi ve Tic A.Ş. Astellas Pharma İlaç Ticaret ve Sanayi A.Ş AstraZeneca İlaç Sanayi ve Tic.Ltd.Şti. Bayer Türk Kimya Sanayi Ltd. Sti Er-Kim İlaç Sanayi ve Ticaret A.Ş Ferring İlaç San. ve Tic. Ltd. Şti. Gelişim Medikal Tıbbı Malz. Paz. Sanayi ve Tic.Ltd.Şti. GlaxoSmithKline İlaçları A.Ş. Janssen Koçak Farma İlaç ve Kimya Sanayi A.Ş. Mustafa Nevzat İlaç Sanayii A.Ş. Novamed Pfizer İlaçları Ltd.Şti. Recordati İlaç San. ve Tic. A.Ş Sanofi İlaçları Ltd. Şti. xx 11. Üroonkoloji Kongresi Genel Bilgiler KONGRE MERKEZİ Cornelia Diamond Otel, İskele Mevkii Belek – Antalya Telefon: + 90 (242) 710 16 00 Faks: + 90 (242) 715 33 54 KONGRE TARİHLERİ 6 - 10 Kasım 2013 KONGRE DİLİ Kongre dili Türkçe ve İngilizce’ dir. Uluslararası konuşmacıların bulunduğu toplantılarda İngilizce - Türkçe simültane çeviri yapılacaktır. KREDİLENDİRME Kongrenin tüm oturumları, Türk Tabibleri Birliği Sürekli Tıp Eğitimi Kredilendirme Kurulu tarafından 23,5 kredi puanı ile kredilendirilmiştir. AÇILIŞ KOKTEYLİ 7 Kasım 2013 tarihinde saat 18:30’de Açılış Kokteyli düzenlenecektir. KONGRE AKŞAMI 8 Kasım 2013 tarihinde saat 21:00’da Leman Sam Konseri düzenlenecektir. ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ ÖDÜLLERİ Üroonkoloji Araştırma Ödülü Üroonkoloji Kongresi – Bildiri Ödülleri* - Sözel Bildiri Ödülü - Video Bildiri Ödülü - Poster Bildiri Ödülü * Ödüller 9 Kasım akşamı Leman Sam Konseri öncesinde sahiplerini bulacaktır. POSTER BİLDİRİLER Yaptıkları çalışmaları poster şeklinde sunacak olan araştırmacıların, posterlerini kendilerine bildirlen poster numaraları ile 7 Kasım tarihinde bilimsel program başlangıcında asmaları ve 10 Kasım tarihinde bilimsel program bitişine kadar sergilemeleri gerekmektedir. 6-10 Kasım 2013, Antalya xxi BİLDİRİ ÖZETLERİ LİSTESİ S01 S05 CLINICAL-PATHOLOGIC CORRELATION BETWEEN TRANSPERINEAL MAPPING BIOPSIES OF THE PROSTATE AND HISTOLOGICAL EXAMINATION OF PROSTATECTOMY SPECIMENS STANDART PROSTAT BİYOPSİSİ SONRASI SATURASYON PROSTAT BİYOPSİ SONUÇLARIMIZ Umar Abdulmajid1, John Dormer2, Paul Butterworth1, Masood Khan1 1 Department of Urology, University Hospitals Leicester 2 Department of Histopathology, University Hospitals Leicester S02 FIRST RESULTS OF MRI-TARGETED TRUS-GUIDED TRANSPERINEAL FUSION BIOPSIES TO RESTRATIFY PROSTATE CANCER PATIENTS UNDER ACTIVE SURVEILLANCE Timur H Kuru1, Matthias Roethke2, Silvan Boxler1, Sascha Pahernik1, Dogu Teber1, Heinz Peter Schlemmer2, Markus Hohenfellner1, Boris Hadaschik1 1 Department of Urology, UniversityHospital Heidelberg, Heidelberg, Germany 2 Department of Radiology, German Cancer Research Center (DKFZ), Heidelberg, Germany S03 SYSTEMS BIOLOGICAL APPROACHES FOR PROSTATE CANCER Meral Guzey1, Abdo Toku2, Unay Teoman3 Department of Intelligent Computing Systems, İzmir University of Economics, İzmir, Turkey. 2 Electrical and Computer Engineering Department, Addis Ababa Institute of Technology, Ethopia 3 Department of Math and Life Sciences, Distance Education (DE), University of Maryland University College-Europe, Heidelberg, Germany (Main CampusAdelphi, Maryland, USA) 1 S04 TRANSREKTAL PROSTAT BİYOPSİ SONUÇLARIMIZ Uğur Yücetaş, Erkan Erkan, Emre Karabay, Soner Ulusoy, Cemalettin Murat, Vural Saçak, Mahmut Gökhan Toktaş İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul xxii Murat Akgül1, Ferhat Talibzade1, Kazım Asutay1, Yılören Tanıdır2, İlker Tinay1, Levent Türkeri1 1 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 İzmit Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli S06 RELATIONSHIP BETWEEN THE VOLUME OF PROSTATE AND THE SERUMİC VALUES OF PSA AMONG THE “GREY ZONE “ PATIENTS IN KOSOVO Arber Ejup Neziri, Tune Neziri, Flamur Tartari, Lutfi Dervishi, Fahredin Veselaj University of Prishtina, Medicine Faculty, Department of Urology, Prishtina S07 AÇIK, LAPAROSKOPİK VE ROBOT YARDIMLI RADİKAL PROSTATEKTOMİ: TEK CERRAHIN ÜÇ TEKNİKTE OPERATİF VE PATOLOJİK SONUÇLARININ KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ Murat Akand1, Orçun Çelik2, Egemen Avcı3, İbrahim Duman4, Tibet Erdoğru3 1 Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Konya 2 Kemalpaşa Devlet Hastanesi, Üroloji Bölümü, İzmir 3 Memorial Ataşehir Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul 4 Medical Park Antalya Hastanesi, Üroloji Bölümü, Antalya S08 PELVİK ÖLÇÜM, VİSSERAL VE SUBKUTAN YAĞ DOKUSU ÖLÇÜMLERİNİN RADİKAL RETROPUBİK PROSTATEKTOMİ SONRASI TRİFECTA VE CERRAHİ SINIR SONUÇLARINA ETKİSİ Şakir Ongün1, Ömer Demir1, Sinem Gezer2, Özgür Gürboğa1, Mustafa Seçil2 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İzmir 11. Üroonkoloji Kongresi S09 S13 TEK KADRANDA %50 VE ALTINDA TÜMÖR VE GLEASON SKORU 6 SAPTANAN PROSTAT KANSERİ HASTALARINDA AKTİF İZLEM VE RADİKAL PROSTATEKTOMİ SONUÇLARIMIZ PROSTAT KANSERİNİN KLİNİK EVRELENDİRİLMESİNDE EVRE T1C VE T2A HASTALAR BENZER PROGNOSTİK ÖZELLİKLERE SAHİPTİR Hüseyin Tarhan, Rahmi Gökhan Ekin, Özgür Çakmak, Yusuf Özlem İlbey, Burak Özçift, İlker Akarken, Mehmet Yoldaş, Hakan Türk, Ferruh Zorlu Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İzmir Hasan Yılmaz1, Ufuk Yavuz2, Murat Üstüner2, Seyfettin Çiftçi2, Emrah Şimşek2, Özdal Dillioğlugil2 1 İzmit Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Departmanı, Kocaeli 2 Kocaeli Üniveristesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli S10 S14 ROBOT YARDIMLI RADİKAL PROSTATEKTOMİ SIRASINDA FLÖRESAN IŞIĞI KILAVUZLUĞUNDA SENTİNEL LENF NODU DİSEKSİYONU: PİLOT ÇALIŞMA RADİKAL PROSTATEKTOMİ SONRASI PT3-T4 HASTALIĞI ÖNGÖREN FAKTÖRLER Cenk Acar1, Gijs Kleinjan2, Roderick Van Den Berg2, Ns Van Leeuwen2, Henk Van Der Poel2 1 Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Netherland Cancer Institute-AVL Hospital, Urology Department, Amsterdam, The Netherlands S11 LOKALİZE PROSTAT KANSERİ HASTASININ AMELİYAT KARARI VERME SÜRECİ Can Öbek, Çağatay Doğan, Zübeyr Talat, Hamdi Özkara, Süleyman Ataus, Veli Yalçın İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul S12 HER RADİKAL PROSTATEKTOMİDE LENF NODU DİSEKSİYONU YAPILMALI MI ? LENF NODU İNVAZYONUNU ÖNGÖRMEDEETKİLİ OLAN FAKTÖRLER Osman Koca1, Sıtkı Ün2, Mehmet Yoldaş3, Hakan Türk3, Hüseyin Tarhan3, Ferruh Zorlu3 1 Horasan Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Erzurum 2 Ergani Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Diyarbakır 3 Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İzmir 6-10 Kasım 2013, Antalya İbrahim Güven Kartal, Mesut Altan, Burak Çitamak, Sertaç Yazıcı, Bülent Akdoğan, Haluk Özen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara S15 LAPAROSKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ HASTALARINDA CERRAHİ SINIR POZİTİFLİĞİ VARLIĞINDA PSA NÜKSÜNÜ ÖNGÖREN PARAMETRELER- ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ DENEYİMİ Yakup Kordan1, Onur Kaygısız1, Burhan Coşkun1, Berna Aytaç Vuruşkan2, Sinan Çelen1, Hakan Vuruşkan1, İsmet Yavaşcaoğlu1 1 Uludağ Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bursa 2 Uludağ Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Bursa S16 PROSTAT KANSERİ TEDAVİSİNDE POSTOPERATİF RADYOTERAPİ: HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ DENEYİMİ Yurday Özdemir1, Fadıl Akyol1, Gökhan Özyiğit1, Pervin Hürmüz1, Erdem Karabulut2, Cem Önal1, Uğur Selek1, Sertaç Yazıcı3, Bülent Akdoğan3, Haluk Özen3 1 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, Ankara 2 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik Anabilim Dalı, Ankara 3 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara xxiii S17 S22 DÜŞÜK RİSKLİ LOKALİZE PROSTAT KANSERİ TEDAVİ SEÇENEKLERİNDE YAŞAM KALİTESİ ÜST ÜRİNER SİSTEM DEĞİŞİCİ EPİTEL HÜCRELİ KANSERLERİ, YILLAR İÇİNDE DEĞİŞEN PROGNOSTİK FAKTÖRLER Cenk Acar1, Cecile Schoffelmeer2, Corin Tillier2, Willem De Blok2, Erik Van Muilekom2, Jolanda Bloss2, Henk Van Der Poel2 1 Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Netherland Cancer Institute-AVL Hospital, Urology Department, Amsterdam, The Netherlands Bülent Akdoğan, Mesut Altan, Burak Çıtamak, Emin Mammadov, İbrahim Güven Kartal, Haluk Özen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara S18 S23 LOKALİZE PROSTAT KANSER TANILI HASTALARDA TEDAVİ SONRASI YAŞAM KALİTESİ RADİKAL SİSTEKTOMİ YAPILAN HASTALARDA TUR PATOLOJİSİNDEKİ LENFOVASKÜLER İNVAZYON LENF NODU İNVAZYONUNUN ÖNEMLİ GÖSTERGESİDİR Abdullah Cem Pehlevan, Turgut Dönmez, Aydın Yenilmez, Ali Barbaros Başeskioğlu, Cavit Can Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir S19 ÜROTELYAL KANSER TANISIYLA RADİKAL SİSTEKTOMİ YAPILAN HASTALARDA YASSI HÜCRE DİFFERANSİASYON VARLIĞININ PROGNOSTİK ÖNEMİ Çağatay Göğüş1, İlker Gökçe1, Cihat Özcan1, Özden Tulunay2, Semih Tangal3, Sümer Baltacı1 1 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Ankara 3 Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara S20 RADİKAL SİSTEKTOMİ SONRASI İZOLE LOKAL NÜKSÜN PROGNOZA ETKİSİ: GÜNCELLENMİŞ VERİLER VE UZUN DÖNEM TAKİP SONUÇLARI Çağatay Göğüş, Evren Süer, Cihat Özcan, Mete Özkıdık, Kadir Türkölmez, Sümer Baltacı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara S21 LAPAROSKOPİK RADİKAL SİSTEKTOMİ: ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ DENEYİMİ Yakup Kordan, Sinan Çelen, Hakan Vuruşkan, Burhan Çoşkun, Onur Kaygısız, İsmet Yavaşcaoğlu Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bursa xxiv Murat Üstüner1, Hasan Yılmaz2, Ufuk Yavuz1, Seyfettin Çiftçi1, Bahri Serkan Aynur1, Kürşat Yıldız3, Özdal Dillioğlugil1 1 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli 2 SB. Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli 3 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kocaeli S24 İNVAZİF OLMAYAN ÜROTELYAL MESANE KANSERLERİNİN NÜKSÜNDE TRANSÜRETRAL KOAGÜLASYON YETERLİ Mİ? Fethi Ahmet Türegün, Sinharib Çitgez, Çetin Demirdağ, Fetullah Gevher, Can Öbek İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul S25 MESANE TÜMÖRLÜ HASTALARDA İNTRAMURAL ÜRETER REZEKSİYONU YAPILAN HASTALARIN TAKİP SONUÇLARI Münir Bilgehan1, Ata Özen2, Evrim Çiftçi3, Aydın Yenilmez1, Cavit Can1 1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir 2 Van Bölge Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Van 3 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Eskişehir 11. Üroonkoloji Kongresi S26 S30 PT1 MESANE TÜMÖRÜNDE ERKEN RE-TUR UYGULANAMAYAN HASTALARDA GECİKMİŞ RETUR’UN LOKAL NÜKS GELİŞİMİ ÜZERİNE ETKİSİ THE DIAGNOSTIC ACCURACY OF MULTIDETECTOR COMPUTED TOMOGRAPHY WITH MULTIPLANAR REFORMATTED IMAGING AND VIRTUAL CYSTOSCOPY IN THE EARLY DETECTION AND EVALUATION OF BLADDER CARCINOMA: COMPARISON WITH CONVENTIONAL CYSTOSCOPY Ümit Gül1, Barış Kuzgunbay1, Tahsin Turunç1, Özgür Yaycıoğlu1, Hakan Özkardeş2 1 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi, Üroloji Bölümü, Adana 2 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara S27 PTA MESANE TÜMÖRLERİNDE PATOLOJİ SPESMENİNDE MUSKULARİS PROPRİA VARLIĞININ REKÜRRENS ÜZERİNE ETKİSİ Hakan Türk, Özgür Çakmak, Hüseyin Tarhan, Yusuf Özlem İlbey, Ertan Can, Aziz Peker, Gökhan Koç, Oğuz Mertoğlu, Rahmi Gökhan Ekin, Ferruh Zorlu Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İzmir S28 UROTHELIAL CANCER OF BLADDER IN YOUNG VERSUS OLDER ADULTS: CLINICAL CHARACTERISTICS AND OUTCOMES Amr Mohamed Abdel Hamid, Mohamed Farghaly Amin EL Minia University Hospital, El Minia, Egypt S31 THE EFFECT OF COMBINATION TREATMENT OF ACTIVATED NK CELL WITH RADIATION THERAPY ON BLADDER CANCER CELL Haebara Park1, Seyoung Kwon1, In Sang Hwang1, Young Rang Kim2, Chaeyong Jung2, Duck Cho3, Taek Won Kang1 1 Department of Urology, Research Institute of Medical Sciences, Chonnam National University Medical School, Gwangju, Korea 2 Department of Anatomy, Research Institute of Medical Sciences, Chonnam National University Medical School, Gwangju, Korea 3 Department Clinical Pathology, Chonnam National University Medical School, Gwangju, Korea S32 Onur Telli, Haşmet Sarıcı, Berat Cem Özgür, Ahmet Metin Hasçiçek, Ömer Gökhan Doluoğlu, Tolga Karakan, Cem Nedim Yücetürk Ankara Training and Research Hospital, Urology Clinic, Ankara YÜKSEK RİSKLİ KASA İNVAZE OLMAYAN MESANE KANSERLERİNDE İNTRAVEZİKAL İMMUNOTERAPİ SONRASI NÜKS İZLENMEYEN OLGULARDA MİKRORNA EKSPRESYONLARI S29 Furkan Dursun1, Kenan Karademir1, Ufuk Berber2, Ferhat Ateş1, Ercan Malkoç1, Ömer Yılmaz1 1 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Üroloji Servisi, İstanbul 2 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Patoloji Servisi, İstanbul BCG TEDAVİSİ VERİLEN MESANE T1 YÜKSEK DERECELİ ÜROTELYAL KARSİNOMLU HASTALARDA NESTİN EKSPRESYONUNUNPROGNOSTİK ÖNEMİ Volkan Şen1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Burçin Tuna2, Kutsal Yörükoğlu2, Hülya Ellidokuz3, Uğur Mungan1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir 3 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik ve Tıbbi Bilişim Anabilim Dalı, İzmir 6-10 Kasım 2013, Antalya xxv S33 S37 MESANE KANSERLİ HASTALARDA GAS6 GEN EKSPRESYONU VE TİROZİN KİNAZ AXL – SKY RESEPTÖRLERİ: TÜMÖR EVRESİ VE DERECESİ İLE İLİŞKİSİ BOLU İLİNDEKİ TESTİS TÜMÖRLÜ HASTALARINRETROSPEKTİF ANALİZİ Murat Akgül1, Özgür Baykan2, Zeynep Karaca3, Mustafa Özyürek1, İlker Tinay1, Cem Akbal1, Fikriye Uras3, Levent Türkeri1 1 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, İstanbul 3 Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, İstanbul S34 ERGENE NEHRİ ÇEVRESİNDE VE DİĞER YERLEŞİMLERDE YAŞAYAN BÖBREK TÜMÖRLÜ OLGULARIN KAN VE BÖBREĞİN NORMAL VE TÜMÖRLÜ DOKULARINDA BAZI AĞIR METALLERİN ARAŞTIRILMASI, NEHİR KİRLİLİĞİ İLE İLİŞKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Osman İnci1, Muammer Yolal1, Tevfik Gülyaşar2, Suat Çakina2, Necdet Süt3, Hakan Akdere1, İrfan Hüseyin Atakan1 1 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Edirne 2 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyofizik Anabilim Dalı, Edirne 3T rakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik veTıbbi Bilişim Anabilim Dalı, Edirne Uğur Üyetürk1, Ümmügül Üyetürk2, Ahmet Metin1 Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bolu 2 Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı, Bolu 1 S38 METASTATİK TESTİS TÜMÖRÜ HASTALARINDA TROMBOSİTOZUN KEMOTERAPİ YANITINA ETKİSİ VAR MI? Murat Mermerkaya, Evren Süer, Ömer Gülpınar, Mehmet İlker Gökçe,Faraj Afandiyev, Sümer Baltacı, Yaşar Bedük Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara S39 LAPAROSKOPİK ADRENALEKTOMİ: ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ DENEYİMİ Yakup Kordan, Çağdaş Gökhun Özmerdiven, Hakan Vuruşkan, Onur Kaygısız, Feyzi Mutlu Kanat, İsmet Yavaşcaoğlu Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bursa S40 S35 LAPAROSKOPİK VS AÇIK NEFRON KORUYUCU CERRAHİ YAPILAN HASTALARDA YAŞAM KALİTESİ Artan Koni, Burhan Özdemir, İbrahim Güven Kartal, Kubilay İnci, Haluk Özen, Cenk Yücel Bilen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara S36 BÜYÜK RENAL TÜMÖRLERDE (4 CM’DEN BÜYÜK) PARSİYEL NEFREKTOMİ GÜVENLİ BİR YÖNTEM MİDİR? Abdullah Gürel1, Funda Canaz2, İyimser Üre1, Turgut Dönmez1, Cavit Can1 1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir 2 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Eskişehir POSTKEMOTERAPİ RPLND UYGULANAN HASTALARDA SAĞKALIM, IGCCCG RİSK GRUPLARI NE KADAR ÖNEMLİ? Bülent Akdoğan, Sertaç Yazıcı, Burhan Özdemir, Emrullah Söğütdelen, Mesut Altan, Haluk Özen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara xxvi 11. Üroonkoloji Kongresi S41 S45 ROBOT-YARDIMLI NEFRON KORUYUCU CERRAHİDE, ÖĞRENME EĞRİSİNİN BAŞINDA, İSKEMİK VE NONİSKEMİK TEKNİK ARASINDA CERRAHİ SONUÇLAR AÇISINDAN ANLAMLI FARKLILIK VAR MI? NEFRON KORUYUCU CERRAHİNİN 4 CM ÜZERİ BÖBREK KİTLELERİNDE ETKİNLİĞİ Ömer Acar1, Metin Vural3, Fatin Cezayirli1, Ahmet Musaoğlu1, Tarık Esen2 1 VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul 2 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 3 VKV Amerikan Hastanesi, Radyoloji Bölümü, İstanbul S42 LAPAROSKOPİK PARSİYEL NEFREKTOMİ: İSKEMİK Mİ, NONİSKEMİK Mİ? Ender Özden1, Yakup Bostancı1, Fatih Ataç2, Cengiz Beyaz1, Yarkın Kamil Yakupoğlu1, Ali Faik Yılmaz1, Şaban Sarıkaya1 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Samsun 2 Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun S43 LAPAROSKOPİK NEFRON KORUYUCU CERRAHİDE DENEYİM İLK VAKA SONUÇLARINI ETKİLER Mİ? Yakup Kordan, Onur Kaygısız, Hakan Vuruşkan, Aykut Sönmez, Çağdaş Gökhun Özmerdiven, İsmet Yavaşcaoğlu Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bursa S44 BÖBREK TÜMÖRLÜ HASTALARDA PARSİYEL NEFREKTOMİDE KULLANILAN BİR CERRAHİ TEKNİK MODİFİKASYONUNUN PADUA SKOR SİSTEMİYLE KARŞILAŞTIRILMASI Evren Işık, Emrah Okulu, Önder Kayıgil Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara 6-10 Kasım 2013, Antalya Ali Tekin, Olcay Yıldırım, Yusuf Şenoğlu, Muhammet Ali Kayıkçı, Haydar Kamil Çam Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Düzce S46 RENAL KİTLELERDE DEĞİŞEN TRENDLER Bülent Akdoğan, Mesut Altan, Mehmet Ezer, Erman Ceyhan, Ahmet Güdeloğlu, Haluk Özen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara S47 EVRE I RENAL HÜCRELİ KARSİNOM HASTALARINDA KRONİK BÖBREK HASTALIĞI İÇİN PREDİSPOZAN SİSTEMİK HASTALIKLARIN VARLIĞINDA PARSİYEL NEFREKTOMİNİN ÖNEMİ Ozan Bozkurt, Ömer Demir, Serdar Çelik, Kaan Çömez, Güven Aslan, İlhan Çelebi Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir S48 BERRAK HÜCRELİ RENAL HÜCRELİ KARSİNOMLU OLGULARDA VON HİPPEL-LİNDAU TÜMÖR BASKILAYICI GEN METİLASYONU BULGULARIMIZ Esat Korğalı1, Gökçe Dündar1, Sevgi Durna Taştan2, Semih Ayan1, Yusuf Tutar3, Gökhan Gökçe1, Emin Yener Gültekin1 1 Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Sivas 2 Cumhuriyet Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi, Genetik Anabilim Dalı, Sivas 3 Cumhuriyet Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Sivas xxvii S49 S51 RENAL NEFROMETRİ SKORU RENAL KİTLELERDE CERRAHİ YAKLAŞIMI ÖNGÖRÜR BÖBREK TÜMÖRLERİNDE PERKÜTAN İĞNE BİYOPSİSİNİN YERİ:79 VAKALIK TEK MERKEZ DENEYİMİ Çağatay Doğan1, Beate Maria Wrobel2, Sarper Erdoğan3, Serdar Değer2 1 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Paracelsus Krankenhaus Ruit,Akad. Lehrkrankenhaus der Univeristaet Tübingen 3 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, İstanbul S50 Abdullah Demirtaş1, İbrahim Üntan1, Güven Kahrıman2, Emre Can Akınsal1, Hülya Akgün3, Deniz Demirci1, Oğuz Ekmekçioğlu1, Nevzat Özcan2, İbrahim Gülmez1, Atila Tatlışen1 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri 2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Kayseri 3 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kayseri RENAL KİTLE İLE BAŞVURAN HER HASTAYA AKCİĞER GÖRÜNTÜLEMESİ GEREKLİ MİDİR ? S52 Ahmet Şahan, Asgar Garayev, Murat Akgül, İlker Tinay, Levent Türkeri Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul ŞEFFAF HÜCRELİ BÖBREK KANSERLERİNDE MDM2, GST-Α, Kİ-67 EKSPRESYONU VE PROGNOZ ARASINDAKİ İLİŞKİ Özdemir Erdoğan1, İlker Gökçe2, Duygu Kankaya3, Özden Tulunay3, Çağatay Göğüş2 1 Tarsus Medikal Park Hastanesi, Üroloji Kliniği, Adana 2 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 3 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Ankara xxviii 11. Üroonkoloji Kongresi V01 V06 BÖBREK KANSERİ VE KARŞI TARAF ADRENAL METASTAZINDA ORTA HAT AKSESİYLE EŞZAMANLI LAPAROSKOPİK SOL RADİKAL NEFREKTOMİ VE SAĞ ADRENALEKTOMİ ÜRETER ALT BÖLÜM TÜMÖRLERİNDE TRANSÜRETRAL REZEKSİYON OLGUSU Artan Koni, Cenk Yücel Bilen, Mustafa Sertaç Yazıcı, Kubilay İnci, Şenol Tonyalı, Haluk Özen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara V02 SİTUS INVERSUS TOTALİS’Lİ OLGUDA LAPAROSKOPİK NEFROÜRETEREKTOMİ Kaan Gökçen, Hüseyin Çelik, Murat Kobaner, Sinan Karazindiyanoğlu Osmaniye Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Osmaniye V03 TRANSPERİTONEAL LAPAROSKOPİK RADİKAL NEFROÜRETEREKTOMİ Alper Gök, Ali Çift, Mehmet Özgür Yücel, Can Benlioğlu Adıyaman Devlet Hastanesi, Adıyaman V04 KLİNİK EVRE 2 SEMİNOMLU BİR OLGUDA PET GÖRÜNTÜLEME VE ROBOT-YARDIMLI RETROPERİTONEAL ÖRNEKLEMENİN TEDAVİ SÜRECİNE KATKISI Ömer Acar1, Tarık Esen2, Ahmet Musaoğlu1, Fatin Cezayirli1 VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul 2 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 1 Cavit Can, Abdullah Gürel, İyimser Üre Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir V07 MESANE LEİOMYOMUNDA ROBOT-YARDIMLI PARSİYEL SİSTEKTOMİ Tarık Esen1, Ömer Acar2, Levent Gürkan3 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul 3 Kadıköy Şifa Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul 1 V08 AŞAMA AŞAMA EXTRAPERİTONEAL KADIN SİSTEKTOMİ VE GENİŞLETİLMİŞ LENFADENEKTOMİSİ Yavuz Önol1, Mehmet Remzi Erdem2, İsmail Başıbüyük1, Sina Kardaş1, Abdullah Armağan1, Cevper Ersöz1 1 Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Haydarpaşa Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul V09 KÜÇÜK RENAL KİTLELERDE LAPAROSKOPİK İSKEMİSİZ KİTLE ENÜKLEASYONU Deniz Demirci, Abdullah Demirtaş, Numan Baydilli, Muharrem Özkaya, Volkan Sabur, İbrahim Gülmez Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri V05 RADİKAL NEFREKTOMİ,VENA KAVA VE/VEYA ATRİAL TÜMÖR TROMBEKTOMİ: YÜKSEK TORAKOABDOMİNAL TRANSDİAFRAGMATİK EKSTRAPERİTONEAL YAKLAŞIM Yavuz Önol1, Mehmet Remzi Erdem2, İsmail Başıbüyük1, Abdullah Armağan1, Fikret Fatih Önol3, Muzaffer Akçay1, Fatih Elbir1 1 Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Haydarpaşa Eğitim ve Araştırma Hastenesi, Üroloji Kliniği, İstanbul 3 Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul 6-10 Kasım 2013, Antalya V10 SOL TAŞLI BÖBREKTE RENAL KİTLE: LAPAROSKOPİK PARSİYEL NEFREKTOMİ VE NEFROLİTOTOMİ Yakup Bostancı1, Ender Özden1, Fatih Ataç2, Turgut Serdaş1, Yarkın Kamil Yakupoğlu1, Şaban Sarıkaya1 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Samsun 2 Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun xxix V11 V15 RENAL PEDİKÜL ETRAFINDAKİ PARAGANGLİOMUNUN LAPAROSKOPİK EKSİZYONU ÜST ÜRİNER SİSTEM TÜMÖRLERİNDE LAPAROSKOPİK RETROPERİTONEOSKOPİK NEFROÜRETEREKTOMİ Volkan İzol, İbrahim Atilla Arıdoğan, Fatih Gökalp, Mutlu Değer, Zühtü Tansuğ Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Adana V12 MEN II SENDROMLU OLGUDA LAPAROSKOPİK PARSİYEL ADRENALEKTOMİ Ender Özden1, Yakup Bostancı1, Fatih Ataç2, Ayşegül Atmaca3, Hulusi Atmaca3, Cengiz Beyaz1, Şaban Sarıkaya1 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Samsun 2 Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun 3 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Endokrinoloji Bilim Dalı, Samsun V13 ÜST ÜRİNER SİSTEMİN ÜROTELİAL KARSİNOMU: LAPAROSKOPİK RADİKAL NEFROÜRETEREKTOMİ VE İNTRAKORPOREAL MESANE GÜDÜK EKSİZYONU Fatih Ataç1, Ender Özden2, Yakup Bostancı2, Cengiz Beyaz2, Yarkın Kamil Yakupoğlu2, Şaban Sarıkaya2 1 Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun 2 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Samsun V14 SENTRAL-HİLAR YERLEŞİMLİ RENAL KİTLELERDE AÇIK PARSİYEL NEFREKTOMİ: İŞLEMİ KOLAYLAŞTIRAN TEKNİK İNCELİKLER Yavuz Önol1, Abdullah Armağan1, Senad Kalkan1, Mehmet Remzi Erdem2, İsmail Başıbüyük1, Fatih Elbir1, Fikret Fatih Önol3 *Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Haydarpaşa Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul 3 Ümraniye Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul xxx Deniz Demirci, Abdullah Demirtaş, Numan Baydilli, Muharrem Özkaya, Volkan Sabur, Emre Can Akınsal, İbrahim Gülmez Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri V16 PELVİS RENALİS TÜMÖRÜNE PERKÜTAN REZEKSİYON UYGULAMASI Cavit Can, Ali Barbaros Başeskioğlu Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir V17 ÇOCUK HASTADA DEV ADRENAL TÜMÖRÜN LAPAROSKOPİK YÖNTEMLE EKSİZYONU Volkan İzol, İbrahim Atilla Arıdoğan, Fatih Gökalp, Ali Börekoğlu, Nihat Satar Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Adana V18 LAPAROSKOPİK TRANSPERİTONEAL SOL ADRENALEKTOMİ Ender Özden1, Yakup Bostancı1, Fatih Ataç2, Ayşegül Atmaca3, Hulusi Atmaca3, Aykut Sırtbaş1, Şaban Sarıkaya1 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Samsun 2 Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun 3 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Endokrinoloji Bilim Dalı, Samsun V19 TRANPERİTONEAL DESSENDAN TEKNİKLE LAPAROSKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ İbrahim Gülmez, Deniz Demirci, Abdullah Demirtaş, Volkan Sabur, Numan Baydilli, Emre Can Akınsal, Oğuz Ekmekçioğlu, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri 11. Üroonkoloji Kongresi V20 V24 LOKAL İLERİ (T3-T4) KANSERLERİNDE GENİŞLETİLMİŞ RADİKAL PROSTATEKTOMİ GENÇ ERKEK HASTALARDA TRANSİZYONEL HÜCRELİ NEOPLAZİYİ TAKLİT EDEN İNVERTED PAPİLLOMLU İKİ VAKANIN DERLEMESİ; TUR-MT DENEYİMİMİZ Yavuz Önol1, Abdullah Armağan1, Fikret Fatih Önol3, Fatih Elbir1, Abdulkadir Tepeler1, İsmail Başıbüyük1, Mehmet Remzi Erdem2 1 Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Haydarpaşa Eğitim ve Araştırma Hastenesi, Üroloji Kliniği, İstanbul 3 Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul V21 CT2 BÖBREK TÜMÖRÜNDE ROBOT-YARDIMLI PARSİYEL NEFREKTOMİ Tarık Esen1, Ömer Acar2, Ahmet Musaoğlu2, Fatin Cezayirli2 1 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul V22 ÜROONKOLOJİK ROBOTİK RADİKAL CERRAHİDE GENİŞLETİLMİŞ PELVİK LENF NODU DİSEKSİYONUNUN TEMEL AŞAMALARI Bora Özveren1, Levent Türkeri2 Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 1 V23 ROBOTİK RADİKAL SİSTEKTOMİ AMELİYATI: ANAHATLARI İLE TEKNİĞİN ANALİZİ Bora Özveren1, Levent Türkeri2 Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 1 Serdar Yalçın, Bilal Fırat Alp, Sercan Yılmaz, İbrahim Yıldırım Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara V25 TESTİS TÜMÖRLÜ BİR OLGUDA LAPAROSKOPİK İNTRAPERİTONEAL LENF NODU DİSSEKSİYONU Abdullah Demirtaş, Volkan Sabur, Emre Can Akınsal, Numan Baydilli, Deniz Demirci, Oğuz Ekmekçioğlu, İbrahim Gülmez, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri V26 LAPAROSKOPİK RETROPERİTONEAL LENF NODU DİSSEKSİYONU Artan Koni, Cenk Yücel Bilen, Mustafa Sertaç Yazıcı, Kubilay İnci, İbrahim Güven Kartal, Haluk Özen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara V27 MATÜR TERATOMLU BİR OLGUDA MULTİFOKAL RETROPERİTONEAL METASTATİK KİTLELERİN ROBOT-YARDIMLI LAPAROSKOPİK CERRAHİ İLE EKSİZYONU Tarık Esen1, Ömer Acar2, Ahmet Musaoğlu2, Fatin Cezayirli2 1 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul V28 ÜRETRA TÜMÖRLERİNDE TRANSÜRETRAL REZEKSİYON Cavit Can, İyimser Üre Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir 6-10 Kasım 2013, Antalya xxxi P001 P005 BİFOSFONAT KULLANIMINA BAĞLI MANDİBULADA OSTEONEKROZ: OLGU SUNUMU İLK BİYOPSİ SONUCU YÜKSEK DERECELİ İNTRAEPİTELYAL NEOPLAZİ GELEN HASTALARIN TEKRAR BİYOPSİ SONUÇLARI Kaan Çömez, Volkan Şen, Güven Aslan Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir P002 KEMİK SİNTİGRAFİSİNDE METASTAZ ŞÜPHESİ OLAN HER LOKALİZE PROSTAT KANSERİNDE MANYETİK REZONANS GÖRÜNTÜLEME YAPILMALI MI? Yusuf Şenoğlu, Olcay Yıldırım, Ali Kayıkçı, Kamil Çam, Ali Tekin Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Düzce P003 HIGH MITOCHONDRIA CONTENT IS ASSOCIATED WITH PROSTATE CANCER DISEASE PROGRESSION Katharina Grupp1, Maria Christina Tsourlakis2, Waldemar Wilczak2, Alexander Quaas2, Guido Sauter2, Ronald Simon2, Jakob Izbicki4, Markus Graefen3, Hartwig Huland3, Thorsten Schlomm3, Sarah Minner Minner2, Stefan Steurer2 1 General, Visceral and Thoracic Surgery Department and Clinic; Institute of Pathology; University Medical Center Hamburg-Eppendorf, Hamburg, Germany 2 Institute of Pathology, University Medical Center Hamburg-Eppendorf, Hamburg, Germany 3 Martini-Clinic, Prostate Cancer Center, University Medical Center Hamburg-Eppendorf, Hamburg, Germany 4 General, Visceral and Thoracic Surgery Department and Clinic; University Medical Center Hamburg-Eppendorf, Hamburg, Germany P004 TRANSREKTAL ULTRASON EŞLİĞİNDE YAPILAN PROSTAT BİYOPSİSİNDE UYGULANAN PERİPROSTATİK SİNİR BLOKAJI İÇİN OPTİMUM LOKAL ANESTEZİK DOZU Umut Gönülalan1, Murat Koşan1, Enis Kervancıoğlu2, Tufan Çiçek1, Bülent Öztürk1, Hakan Özkardeş2 1 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Konya 2 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara xxxii Şakir Ongün1, Ozan Bozkurt1, Kaan Çömez1, Ömer Demir1, Güven Aslan1, Burçin Tuna2, Kutsal Yörükoğlu2, İlhan Çelebi1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir P006 PROSTAT SAĞLIK ENDEKSİ (PHİ) İLE PROSTAT KANSERİ RİSKİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: TANIYA GİDEN YOLDA NE KADAR KULLANIŞLI? Ömer Acar1, Erhan Paloğlu3, Metin Vural2, Fatin Cezayirli1, Ahmet Musaoğlu1, Tarık Esen4 1 VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul 2 VKV Amerikan Hastanesi, Radyoloji Bölümü, İstanbul 3 VKV Amerikan Hastanesi, Biyokimya Bölümü, İstanbul 4 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, stanbul P007 PROSTAT KANSERİNDE MULTİPARAMETRİK MANYETİK REZONANS İLE ELDE EDİLEN BULGULARIN KANTİFİYE EDİLMESİ OLUMSUZ HİSTOPATOLOJİK SONUÇLARI ÖNGÖRMEK İÇİN KULLANILABİLİR Mİ? Ömer Acar1, Metin Vural2, Aslıhan Onay2, Fatin Cezayirli1, Sergin Akpek2, Ahmet Musaoğlu1, Tarık Esen3 1 VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul 2 VKV Amerikan Hastanesi, Radyoloji Bölümü, İstanbul 3 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul P008 AÇIK RADİKAL RETROPUBİK PROSTATEKTOMİ DENEYİMİMİZ Abdullah Demirtaş, Muharrem Özkaya, Numan Baydilli, Emre Can Akınsal, Deniz Demirci, Oğuz Ekmekçioğlu, İbrahim Gülmez, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri 11. Üroonkoloji Kongresi P009 P013 LAPAROSKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ DENEYİMİMİZ: İLK 12 VAKA PROSTATTA ADENOİD KİSTİK/BAZALOİD HÜCRELİ KARSİNOM: OLGU SUNUMU İbrahim Gülmez, Deniz Demirci, Abdullah Demirtaş, Volkan Sabur, Numan Baydilli, Emre Can Akınsal, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Uğur Yücetaş1, Mehmet Gökhan Çulha1, Erkan Erkan1, Kemal Behzatoğlu2, Muhammet Naci Tatar1, Cemalettin Murat1, Mahmut Gökhan Toktaş1 1 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul 2 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, İstanbul P010 TRANSREKTAL ULTRASON KILAVUZLUĞUNDA YAPILAN PROSTAT BİYOPSİSİ DENEYİMİ Abdullah Demirtaş1, Nuh Aldemir1, Akın Avcı1, Emre Can Akınsal1, Numan Baydilli1, Mustafa Sofikerim2, Deniz Demirci1, Oğuz Ekmekçioğlu1, Atila Tatlışen1 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri 2 Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul P014 MONO VE MAKSİMAL ANDROJEN BLOKAJI TEDAVİSİ YAPILAN METASTATİK PROSTAT KANSERLİ HASTALARIN TAKİBİNDE PSA’NIN PROGNOSTİK DEĞERİ Orhan Yiğitbaşı, Osman Raif Karabacak, Fatih Yalçınkaya, Kürşat Zengin, Murat Bolat Ankara Dışkapı Eğitim ve Araştıra Hastanesi, 1. Üroloji Kliniği, Ankara P011 HORMON DİRENÇLİ PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA PROSTAT SPESİFİK ANTİJEN İKİLEME ZAMANI VE PROSTAT SPESİFİK ANTİJEN HIZININ PROGNOZ VE SAĞ KALIM ÜZERİNDE ÖNGÖRÜCÜ OLARAK ROLLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI Volkan Sabur, Abdullah Demirtaş, Emre Can Akınsal, Deniz Demirci, Oğuz Ekmekçioğlu, İbrahim Gülmez, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri P012 HORMON DİRENÇLİ PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA SAĞ KALIM ÜZERİNDE ÖNGÖRÜCÜ FAKTÖRLER Volkan Sabur, Abdullah Demirtaş, Numan Baydilli, Emre Can Akınsal, Oğuz Ekmekçioğlu, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri PARMAKLA REKTAL MUAYENEDE ASİMETRİK LOB PROSTAT KANSERİ İÇİN BİR RİSK Mİ? Ömer Yılmaz, Hasan Soydan, Ferhat Ateş, Cumhur Yeşildal, Zeki Aktaş, Kenan Karademir GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul P016 METASTATİK PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA ANTİ-ANDROJEN GERİ ÇEKİLME (WİTHDRAWAL) TEDAVİ SONUÇLARIMIZ Hüseyin Engin, Cemil Bilir Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Medikal Onkoloji Bölümü, Zonguldak P017 OKSİPİTO-PARİETAL KEMİK METASTAZI OLAN NADİR PROSTAT ADENOKARSİNOM OLGUSU Emrah Okulu1, Kemal Ener1, Mustafa Aldemir1, Murat Keske1, Önder Kayıgil2 1 Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara 2 Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Atatürk Eğitim ve Araştırma Uygulama Hastanesi, Ankara 6-10 Kasım 2013, Antalya xxxiii P018 P023 ERKEN EVRE PROSTAT KANSERİNDE STEREOTAKTİK RADYOTERAPİ UYGULAMASI OLGU SUNUMU KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞINA BAĞLI HİPOKSEMİDE TOTAL VE SERBEST PSA ARTIŞI Mustafa Halil Akbörü1, Adnan Yöney2, Tanju Berberoğlu1, Zafer Ünsal Coşkun3, Ekin Ermiş1, Menekşe Turna1, Asuman Kaynar1, Sevil Kılçıksız1, Mustafa Ünsal1 1 Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyasyon Onkolojisi Kliniği, İstanbul 2 Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, Trabzon 3 Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyoloji Kliniği, İstanbul Cengiz Özge1, Murat Bozlu2, Eylem Sercan Özgür1, Ahmet Tunçkıran3, Necati Muşlu4 1 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Mersin 2 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Mersin 3 Başkent Üniversitesi Alanya Uygulama ve Araştırma Merkezi, Üroloji Anabilim Dalı, Antalya 4 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı, Mersin P020 TRANSREKTAL ULTRASON EŞLİĞİNDE PROSTAT BİYOPSİSİ VE KOMPLİKASYONLARININ EREKTİL FONKSİYONLAR ÜZERİNE ETKİSİ: İKİ FARKLI ANESTEZİ YÖNTEMİNİN KARŞILAŞTIRILMASI Onur Serin1, Hakan Kılıçarslan1, Hasan Serkan Doğan2, Hakan Vuruşkan1, Yakup Kordan1, İsmet Yavaşcaoğlu1 1 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bursa 2 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Pediatrik Üroloji Bilim Dalı, Ankara P021 FOSFODİESTERAZ 5 İNHİBİTÖRLERİNİN (SİLDENAFİL, VARDENAFİL, TADALAFİL), PROSTAT KANSERİ ÜZERİNE ETKİLERİNİN HÜCRE KÜLTÜRÜNDE DEĞERLENDİRİLMESİ Oytun Erbaş1, Fatih Oltulu2, Vildan Çetintaş3, Hüseyin Aktuğ2, Altuğ Yavaşoğlu2, Dilek Taşkıran4 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Tokat 2 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, İzmir 3 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, İzmir 4 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İzmir P024 RELATIONSHIP BETWEEN AGE AND SERUMIC VALUES OF PSA IN KOSOVO Arber Ejup Neziri, Lutfi Dervishi, Tune Pervorfi, Fahredin Veselaj, Rexhep Kasumaj, Ilir Miftari, Avni Fetahu University Pristina, Faculty of medicine, Prishtina P025 NADİR BİR PORSTAT TÜMÖRÜ: KÜÇÜK HÜCRELİ PROSTAT KANSERİ Mehmet Remzi Erdem, Feridun Şengör, Ergin Yücebaş, Ahmet Rüknettin Aslan, Çağatay Tosun, Mehmet Akif Ramazanoğlu Haydarpasa Numune Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul P026 TRANSREKTAL ULTRASONOGRAFİ EŞLİĞİNDE YAPILAN PROSTAT BİYOPSİLERİNDE UYGULANILAN LOKAL ANESTEZİ YÖNTEMLERİNİN VİSUAL ANALOG SKALA (VAS) İLE KARŞILAŞTIRILMASI Kısmet Burak Cengiz, Esat Korğalı, Gökçe Dündar, Semih Ayan, Gökhan Gökçe, Yener Gültekin Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Sivas P022 PROSTATIN AGRESİF TÜMÖRÜ: SARKOMATOİD KARSİNOM Onur Açıkgöz, Eymen Gazel, Yusuf Kasap, Ahmet Çamtosun, Ahmet Hamdi Yazıcıoğlu Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara xxxiv 11. Üroonkoloji Kongresi P027 P031 FLOROKİNOLON PROFİLAKSİSİ İLE YAPILAN PROSTAT BİYOPSİLERİ SONRASI GÖRÜLEN FLOROKİNOLON DİRENÇLİ E.COLİ ENFEKSİYONLARININ SIKLIĞI: 2215 HASTA İLE TEK MERKEZ DENEYİMİ PROSTAT BİYOPSİ SONUCU GLEASON SKORU 6 OLARAK TESPİT EDİLEN HASTALARIN RADİKAL PROSTATEKTOMİ SPESİMENLERİNDE YÜKSEK EVRELEME BELİRLENMESİ: HANGİ KLİNİK BULGULAR YOL GÖSTERİCİDİR? Özlem Kandemir1, Murat Bozlu2, Ozan Efesoy2, Onur Gültekin1, Erdem Akbay2 1 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı, Mersin 2 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Mersin Özgü Aydoğdu, Ayhan Karaköse, Yusuf Ziya Ateşçi İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir P032 LOKALİZE PROSTAT KANSERİ VE BENİGN PROSTAT HİPERPLAZİLİ OLGULARDA OKSİDATİF STRES DURUMU İLE ANTİOKSİDATİF KAPASİTENİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE KARŞILAŞTIRILMASI Mustafa Aldemir1, Yücel Altay1, Emrah Okulu1, Kemal Ener1, Asım Özayar1, Cem Nedim Yücetürk2, Özcan Erel3 1 Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara 2 Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara 3 Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Biyokimya Kliniği, Ankara P029 TRUSG EŞLİĞİNDE YAPILAN PROSTAT BİYOPSİSİ SONUCUNA GÖRE RADİKAL RETROPUBİK PROSTATEKTOMİ YAPILAN HASTALARDA TÜMÖR LOKALİZASYONU VE GLEASON SKORU SONUÇLARI: BİYOPSİ SONUÇLARI NE KADAR GÜVENİLİR? Özgü Aydoğdu, Ayhan Karaköse, Yusuf Ziya Ateşçi İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir P030 SİNİR KORUYUCU RADİKAL RETROPUBİK PROSTATEKTOMİ YAPILAN HASTALARDA PROSTAT HACMİ VE KOMPLİKASYONLAR ARASINDAKİ İLİŞKİ: DAHA BÜYÜK PROSTATI OLAN HASTALARDA KOMPLİKASYON OLASILIĞI ARTIYOR MU? Özgü Aydoğdu, Ayhan Karaköse, Yusuf Ziya Ateşçi İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir 6-10 Kasım 2013, Antalya OSTEOBLASTİK METASTAZ YAPAN PROSTATIN PRİMER ÜROTELYAL KARSİNOMU Bekir Voyvoda, Ömür Memik, Emre Ulukaradağ Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Bölümü, Kocaeli P033 OBEZİTENİN LAPAROSKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ BAŞARISI VE KOMPLİKASYONLARINA ETKİSİ Onur Kaygısız1, Yakup Kordan1, Hakan Vuruşkan1, Ömür Günseren1, Burhan Coşkun1, Hakan Kılıçarslan1, Berna Aytaç Vuruşkan2, İsmet Yavaşcaoğlu1 1 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bursa 2 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Bursa P034 LAPAROSKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ AMELİYATINDA DORSAL VEN KONTROLÜNDE LİGASURE KULLANIMI GÜVENLİ VE ETKİN BİR YÖNTEM MİDİR? Onur Kaygısız1, Yakup Kordan1, Cabir Alan2, Burhan Coşkun1, Ömür Günseren1, Ali Erhan Eren2, Berna Aytaç Vuruşkan3, Hakan Vuruşkan1 1 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bursa 2 Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Çanakkale 3 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Bursa xxxv P035 P039 PT3 PROSTAT KANSERİNDE LAPAROSKOPİK PROSTATEKTOMİ SONRASI TAKİP BİR SEÇENEK MİDİR? RADİKAL RETROPUBİK PROSTATEKTOMİ VAKALARINDA KLİNİK VE PATOLOJİK, EVRE VE GLEASON SKORLARININ KARŞILAŞTIRILMASI Onur Kaygısız1, Yakup Kordan1, Berna Aytaç Vuruşkan2, Sinan Çelen1, Burhan Coşkun1, Hakan Vuruşkan1, İsmet Yavaşcaoğlu1 1 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bursa 2 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Bursa Ali Ülgen1, Harun Kılıççalan1, Ata Özen2, Funda Canaz3, İyimser Üre1, Cavit Can1 1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir 2 Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Van 3 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Eskişehir P036 LAPAROSKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİDE TÜMÖR HACMİNİN CERRAHİ SINIR POZİTİFLİĞİNE ETKİSİ Onur Kaygısız1, Yakup Kordan1, Berna Aytaç Vuruşkan2, Burhan Coşkun1, Onur Serin1, Hakan Vuruşkan1, İsmet Yavaşcaoğlu1 1 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bursa 2 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Bursa P040 KASTRASYONA VE KEMOTERAPİYE DİRENÇLİ METASTATİK PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA ABİRATERON ASETATIN ETKİNLİĞİ Sertaç Yazıcı, Şenol Tonyalı, İrfan Dönmez, Bülent Akdoğan, Haluk Özen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara P041 P037 12 KADRAN PROSTAT BİYOPSİ İLE RADİKAL PROSTATEKTOMİ PATOLOJİ SONUÇLARININ KARŞILAŞTIRILMASI Ömür Memik1, Haydar Kamil Çam2, Ali Tekin2, Olcay Yıldırım2 1 Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli 2 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Düzce P038 KLİNİĞİMİZDE RADİKAL RETROPUBİK PROSTATEKTOMİ YAPILAN HASTALARDA PSA REKÜRRENSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Harun Kılıççalan1, Ali Ülgen1, Evrim Çiftçi2, İyimser Üre1, Cavit Can1 1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir 2 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Eskişehir xxxvi APPLICATION TECHNIQUE: PLACEMENT OF A PROSTATE-RECTUM SPACER IN MEN UNDERGOING PROSTATE RADIATION THERAPY Gencay Hatiboglu1, Michael Pinkawa2, Jean Paul Vallée4, H.K. Van Der Poel3, Dogu Teber1, Boris Hadaschik1, Sascha Pahernik1, Markus Hohenfellner1 1 University of Heidelberg, Department for Urology, Heidelberg, Germany 2 University of Aachen, Department for Radiotherapy, Aachen, Germany 3 The Netherlands Cancer Institute, Department of Urology, Amsterdam, Netherlands 4 Department of Radiology, University of Geneva, Genf, Switzerland P042 MANYETİK REZONANS GÖRÜNTÜLEME KILAVUZLUĞUNDA YAPILAN HEDEFE YÖNELİK PROSTAT BİYOPSİLERİ: İLK SONUÇLAR Ömer Acar1, Metin Vural3, Aslıhan Onay3, Sergin Akpek3, Fatin Cezayirli1, Ahmet Musaoğlu1, Tarık Esen2 1 VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul 2 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul 3 VKV Amerikan Hastanesi, Radyoloji Bölümü, İstanbul 11. Üroonkoloji Kongresi P043 P047 RELATIONSHIP BETWEEN PROSTATE VOLUME AND SERUMIC VALUES OF PSA AMONG THE PATIENTS WITH BPH IN KOSOVO RADİKAL PROSTATEKTOMİ SPESMENİNDE SAPTANAN SOLİTER VEYA MULTİPL CERRAHİ SINIR POZİTİFLİĞİNİN BİYOKİMYASAL NÜKS ÜZERİNE ETKİSİ Arber Ejup Neziri1, Flamur Tartari2, Tune Pervorfi1, Lutfi Dervishi1, Fahredin Veselaj1, Shqiptar Demaqi1, Avni Fetahu1, Ilir Miftari1, Petrit Nuraj1, Sabit Mehmeti1 1 University of Prishtina, Medicine Faculty,Department of Urology, Prishtina 2 University of Tirana, Medicine Faculty, Department of Urology, Tirana Hüseyin Tarhan, Hakan Türk, Özgür Çakmak, Tufan Süelözgen, Burak Özçift, Yusuf Özlem İlbey, Rahmi Gökhan Ekin, Ferruh Zorlu Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Üroloji Kliniği, İzmir P044 P048 BİR ÜNİVERSİTE KLİNİĞİNDE ÜROLOGLARIN LOKALİZE PROSTAT KANSERİNDE AKTİF İZLEMİ BENİMSEME ORANI PROSTAT BİYOPSİSİNDE PROSTAT KANSERİNİN KLİNİK ANLAMI İÇİN ÖNGÖRÜCÜ PARAMETRELER PROSTAT HACMİ İLE DEĞİŞİR Mİ? Can Öbek, Çağatay Doğan, Zübeyr Talat, Hamdi Özkara, Süleyman Ataus, Veli Yalçın İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul Hasan Yılmaz1, Seyfettin Çiftçi2, Ufuk Yavuz2, Murat Üstüner2, Bahar Müezzinoğlu3, Özdal Dillioğlugil2 1 İzmit Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Departmanı, Kocaeli 2 Kocaeli Üniveristesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli 3 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kocaeli P045 PROSTAT KANSERİ TANISIYLA DEFİNİTİF KONFOMAL RADYOTERAPİ VE TOTAL ANDROJEN BLOKAJI UYGULANAN HASTALARDAKİ TEDAVİ SONUÇLARIMIZ: HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ DENEYİMİ Yurday Özdemir1, Fadıl Akyol1, Gökhan Özyiğit1, Pervin Hürmüz1, Erdem Karabulut2, Cem Önal1, Uğur Selek1, Haluk Özen3 1 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, Ankara 2 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik Anabilim Dalı, Ankara 3 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara P046 RADİKAL PROSTATEKTOMİ SPESMENLERİNDE EPSTEİN KRİTERLERİNİN DOĞRULANMASI İlker Akarken, Mehmet Yoldaş, Özgür Çakmak, Hüseyin Tarhan, Rahmi Gökhan Ekin, Ömer Köyer Gündüz, Hakan Üçok, Yusuf Özlem İlbey, Ferruh Zorlu Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İzmir 6-10 Kasım 2013, Antalya P049 ISPARTA/YALVAÇ DENEYİMİM: İLÇE HASTANESİ ÜROLOJİ POLİKLİNİĞİNDE PROSTAT KANSERİ NEDENİYLE HORMONOTERAPİ İLE TAKİPTEYKEN, 40 AYLIK TAKİPTE METAKRON MESANE TÜMÖRÜ GELİŞEN HASTALARIN KLİNİK VE DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİNİN RETROSPEKTİF İNCELEMESİ Ayşe Veyhürda Dikmen Isparta Yalvaç Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Isparta P050 PSA SEVİYESİ VE PROSTAT VOLÜMÜ, RADİKAL PROSTATEKTOMİ SONRASI GLEASON UPGRADE’İNDE PREDİKTİF BİR FAKTÖR MÜDÜR? Seyfettin Çiftçi1, Hasan Yılmaz2, Ufuk Yavuz1, Murat Üstüner1, Kerem Teke1, Bahar Müezzinoğlu3, Özdal Dillioğlugil1 1 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli 2 SB. Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli 3 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kocaeli xxxvii P051 P055 PSA DANSİTESİ, KÖTÜ PROGNOSTİK ÖZELLİKLERİ ÖNGÖRMEDE PSA VE GLEASON SKORUNDAN ÜSTÜN DEĞİLDİR METASTATİK KASTRASYON DİRENÇLİ PROSTAT KANSERİ OLGULARINDA DOSETAKSEL TEDAVİSİ: TEK MERKEZ 7 YILLIK TAKİP SONUÇLARIMIZ Ufuk Yavuz1, Murat Üstüner1, Hasan Yılmaz2, Seyfettin Çiftçi1, Bahri Serkan Aynur1, Özdal Dillioğlugil1 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli 2 SB. Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli 1 Nihat Karakoyunlu1, Orhan Yiğitbaşı1, Hakkı Ugur Özok1, Levent Sağnak1, Hikmet Topaloğlu1, Hamit Ersoy2 1 SB. Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara 2 Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Çorum P052 5α-REDÜKTAZ İNHİBİTÖR TEDAVİSİ BENİGN PROSTAT HİPERPLAZİSİ VE PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA S/T PSA ORANINI NASIL ETKİLER? P056 Seyfettin Çiftçi1, Murat Üstüner1, Ufuk Yavuz1, Bahri Serkan Aynur1, Emrah Şimşek1, Hasan Yılmaz2, Özdal Dillioğlugil1 1 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli 2 SB. Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli Mehmet Yücel1, Bekir Aras1, Soner Yalçınkaya2 Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kütahya 2 SB. Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Antalya PROSTAT BİYOPSİSİNDE KANSER SAPTANMAYAN HASTALARDA TUR-P SONUÇLARIMIZ 1 P057 P053 İLK BİYOPSİDE HGPIN VE ASAP TANISI ALAN HASTALARDAKİ REBİYOPSİ SONUÇLARIMIZ Mehmet Yücel1, Bekir Aras1, Soner Yalçınkaya2 Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kütahya 2 SB. Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Antalya 1 PROSTAT BİYOPSİSİNDE KOR SAYISI GERÇEĞİ YANSITIYOR MU? Uğur Yücetaş, Erkan Erkan, Muhammet Naci Tatar, Nejdet Karşıyakalı, Arman Çekmen, Cemalettin Murat, Mahmut Gökhan Toktaş İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul P058 P054 PROSTAT SPESİFİK ANTİJEN (PSA) YÜKSEKLİĞİ OLAN HASTALARDA 3 TESLA MAGNETİK REZONANS GÖRÜNTÜLEME (MRG) SONRASI YAPILAN TRANSREKTAL ULTRASONOGRAFİ EŞLİĞİNDE PROSTAT BİYOPSİSİ (TRUS-BX) ERKEN SONUÇLARIMIZ PROSTAT BİYOPSİSİNDE KANSER SAPTAMADA PROSTAT VOLÜMÜ ÖNEMLİ MİDİR? Uğur Yücetaş, Erkan Erkan, Hüseyin Aytaç Ateş, Yusuf Şahin,Cemalettin Murat, Vural Saçak, Mahmut Gökhan Toktaş İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul Engin Kaya1, Veysel Akgün2, Bilal Fırat Alp1, Serdar Yalçın1, Turgay Ebiloğlu3, Murat Kocaoğlu2, İbrahim Yıldırım1 1 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Radyoloji Anabilim Dalı, Ankara 3 Etimesgut Asker Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara xxxviii 11. Üroonkoloji Kongresi P059 P063 BPH NEDENİYLE YAPILAN PROSTATEKTOMİ, LAPAROKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ SONUÇLARINI ETKİLİYOR MU? PROSTAT RADYOTERAPİSİNDE REKTUM ÖN DUVARI VE PROSTAT ARASINA SPACEOAR™ JEL ENJEKSİYONU Fatih Ataç1, Yakup Bostancı2, Ender Özden2, Hasan Çetin2, Yarkın Kamil Yakupoğlu2, Ali Faik Yılmaz2, Şaban Sarıkaya2 1 Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun 2 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Samsun Şefik İğdem1, Metin Barlan2, Tülay Ercan3, Gül Alço3, Sait Okkan3 İstanbul Bilim Üniversitesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, İstanbul 2 Gayrettepe Florence Nightingale Hastanesi, Radyoloji Bölümü, İstanbul 3 Gayrettepe Florence Nightingale Hastanesi, Radyasyon Onkolojisi Bölümü, İstanbul 1 P060 TRANSREKTAL ULTRASONOGRAFİ KILAVUZLUĞUNDA PROSTAT BİYOPSİSİNDE LOKAL ANESTEZİ İÇİN KULLANILAN ÜÇ FARKLI AJANIN AĞRI ÜZERİNE OLAN ETKİLERİNİN RANDOMİZE KONTROLLÜ KARŞILAŞTIRILMASI Sinan Avcı, Sedat Öner, Murat Aydos, Hakan Üstün, Metin Kılıç, Volkan Tüysüz, Kadir Acıbucu Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bursa P064 PROSTAT MÜSİNÖZ KANSERLİ HASTADA DEFİNİTİF RADYOTERAPİ - OLGU SUNUMU Ozan Cem Güler1, Cem Önal1, Nebil Bal2, Gürcan Erbay3 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, Adana 2 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Adana 3 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Adana 1 P061 METASTATİK PROSTAT CA NEDENİ İLE MEDİKAL YA DA CERRAHİ ANDROJEN BASKILAMA TEDAVİSİ UYGULANAN HASTALARDA S/TPSA ORANI NASIL ETKİLENİR? P065 Seyfettin Çiftçi1, Emrah Şimşek1, Murat Üstüner1, Ufuk Yavuz1, Turgay Gülecen2, Hasan Yılmaz3, Özdal Dillioğlugil1 1 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli 2 SB. Hakkari Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Hakkari 3 SB. Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli Özgü Aydoğdu, Ayhan Karaköse, Yusuf Ziya Ateşçi İzmir Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir P062 PROSTAT KANSERİ SAPTANMASINA BİYOPSİ ÖRNEK UZUNLUĞUNUN ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ İÇİN DÖRT FARKLI YÖNTEM: ÖRNEK UZUNLUĞU EN AZ 10,00 MM OLMALIDIR Hasan Yılmaz1, Murat Üstüner2, Seyfettin Çiftçi2, Ufuk Yavuz2, Bahar Müezzinoğlu3, Özdal Dillioğlugil2 1 İzmit Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Departmanı, Kocaeli 2 Kocaeli Üniveristesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli 3 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kocaeli 6-10 Kasım 2013, Antalya ALTMIŞ YAŞINDAN GENÇ HASTALARDA PROSTAT BİYOPSİSİ KARARI VERMEDE SERUM PSA EŞİK DEĞERİNİN 2.5 NG/ML OLMASI GEREKSİZ Mİ? P066 PROSTAT KANSERİ HASTALARINDA RDW DEĞERLERİ Sebahattin Albayrak, Serhat Tanık, Kürşad Zengin, Mesut Gürdal Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Yozgat P067 SATURASYON PROSTAT BİYOPSİSİNDE TRANSİZYONEL ZON KORLARININ ÖNEMİ NEDİR? Murat Akgül1, Ferhat Talibzade1, Kazım Asutay1, Yılören Tanıdır2, İlker Tinay1, Levent Türkeri1 1 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 İzmit Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli xxxix P068 P073 PROSTAT SATURASYON BİYOPSİSİ ANTİBİYOTİK PROFİLAKSİSİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLERİN SEPTİSEMİ ORANLARINA YANSIMASI HORMONA REZİSTAN PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA DOSETAKSEL TEDAVİSİ ÖNCESİ VE SONRASI CRP İLE PSA DEĞERLERİNİN KIYASLANMASI Murat Akgül1, Ferhat Talibzade1, Kazım Asutay1, Yılören Tanıdır2, İlker Tinay1, Levent Türkeri1 1 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 İzmit Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul P069 LOKAL/LOKAL İLERİ PROSTAT KANSERLİ YAŞLI HASTALARDA HORMONAL TEDAVİNİN SONUÇLARI Ferhat Ateş, Hasan Soydan, Özgür Kurul, Ömer Yılmaz, Ercan Malkoç, Furkan Dursun, Kenan Karademir GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Üroloji Servisi, İstanbul P070 PSA DEĞERİ 2,5-4 ARASI OLAN HASTA GRUBUNDA SATURASYON PROSTAT BİYOPSİSİ Murat Akgül1, Ferhat Talibzade1, Kazım Asutay1, Yılören Tanıdır2, İlker Tinay1, Levent Türkeri1 1 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 İzmit Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli P071 İLK BİYOPSİ PROSEDÜRÜ OLARAK SATURASYON PROSTAT BİYOPSİSİ Murat Akgül1, Ferhat Talibzade1, Kazım Asutay1, Yılören Tanıdır2, İlker Tinay1, Levent Türkeri1 1 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 İzmit Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli Orhan Yiğitbaşı1, Kürşad Zengin2, İbrahim Halil Bozkurt3, Nevzat Can Şener4 1 SB. Dışkapı Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara 2 Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Yozgat 3 İzmir Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İzmir 4 Adana Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Adana P074 KÜRATİF RADYOTERAPİ İLE TEDAVİ EDİLEN YÜKSEK RİSKLİ PROSTAT KANSERİ TANILI HASTALARDA PROGNOSTİK FAKTÖRLERİN BİRBİRLERİ İLE İLİŞKİSİ Murat Çaloğlu1, Vuslat Yürüt Çaloğlu1, Funda Çukurçayır1, Tevfik Aktöz2, Ebru Taştekin3 1 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, Edirne 2 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Edirne 3 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Edirne P075 GLEASON<=7 VE PSA<10 NG/ML OLAN PROSTAT KANSERLERİNDE PELVİK LENF NODU DİSEKSİYONU YERİ Kağan Türker Akbaba, Taha Numan Yıkılmaz, Yalçın Kızılkan, Mesut Berkan Duran, Hakan Özkardeş Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara P072 PROSTAT KANSERİNDE TİROİD HORMONLARININ ROLÜ Murat Akgül1, Muhammed Sulukaya1, Özgür Baykan2, Ahmet Şahan1, Tarık Emre Şener1, İlker Tinay1, Levent Türkeri1 1 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, İstanbul xl P076 PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA GLEASON SKORU RETROPUBİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ ÖNCESİ ÖNGÖRÜLEBİLİR Mİ? Taha Numan Yıkılmaz, Yalçın Kızılkan, Kağan Türker Akbaba, Mesut Berkan Duran, Ayhan Dirim, Hakan Özkardeş Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 11. Üroonkoloji Kongresi P077 P082 RADİKAL PROSTATEKTOMİ SONRASI GELİŞEN ÜRİNER İNKONTİNANSIN DEĞERLENDİRİLMESİ ROBOT YARDIMLI LAPAROSKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ SIRASINDA FROZEN ÇALIŞILMASININ ENDİKASYONLARI: PİLOT ÇALIŞMA Taha Numan Yıkılmaz, Kağan Türker Akbaba, Yalçın Kızılkan, Mesut Berkan Duran, Ayhan Dirim, Hakan Özkardeş Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara P078 RADİKAL PROSTATEKTOMİ SONRASI EREKTİL DİSFONKSİYONU ÖNGÖREN PARAMETRELER Taha Numan Yıkılmaz, Kağan Türker Akbaba, Yalçın Kızılkan, Mesut Berkan Duran, Ayhan Dirim, Hakan Özkardeş Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Yiğit Akın1, Egemen Avcı2, Hakan Gülmez3, Murat Akand4, Mehmet Akif Çiftçioğlu5, İbrahim Başsorgun5, Tibet Erdoğru2 1 Erzincan Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Erzincan 2 Minimal invaziv ve Robotik cerrahi merkezi, Ataşehir Memorial Hastanesi, İstanbul 3 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Aile hekimliği Anabilim Dalı, Ankara 4 Selçuklu Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Konya 5 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabili Dalı, Antalya P079 KASTRE REZİSTANS PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA TEDAVİ ÖNCESİ AĞRI SKORUNUN YAŞAM SÜRESİNE ETKİSİ Orhan Yiğitbaşı, Osman Raif Karabacak, Fatih Yalçınkaya, Kürşat Zengin, Murat Bolat Ankara Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1. Üroloji Kliniği, Ankara P080 PROSTAT BİYOPSİSİ ÖNCESİ RİSK BAZLI ANTİBİYOTİK PROFİLAKSİSİ UYGULAMASININ ATEŞLİ ENFEKTİF KOMPLİKASYON ÜZERİNE ETKİSİ Rahmi Gökhan Ekin, Özgür Çakmak, Hüseyin Tarhan, Yusuf Özlem İlbey, Ertan Can, İlker Akarken, Hakan Türk, Cemal Selçuk İşoğlu, Ferruh Zorlu Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İzmir P081 PROSTATIN PRİMER TRANSİZYONEL HÜCRELİ KARSİNOMU Mehmet Yücel1, Bekir Aras1, Ayşe Nur Değer2, Mehmet Korkmaz3 1 Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kütahya 2 Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kütahya 3 Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Kütahya 6-10 Kasım 2013, Antalya P083 PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA VMAT VE 3D KONFOMAL TEDAVİ TEKNİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI Kubilay İnanç1, Berrin İnanç2, Ahmet Uyanoğlu1, Begüm Ökten2, Orhan Kızılkaya1 1 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyasyon Onkolojisi, İstanbul 2 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyasyon Onkolojisi, İstanbul P084 PROSTAT BİYOPSİSİNDE RİSK BAZLI ANTİBİYOTİK PROFİLAKSİSİ İLE REKTAL SÜRÜNTÜ KÜLTÜRÜ KULLANILARAK HEDEFE YÖNELİK YAPILAN ANTİBİYOTİK PROFİLAKSİSİNİN ENFEKTİF KOMPLİKASYON ORANLARININ KARŞILAŞTIRILMASI Rahmi Gökhan Ekin, Hüseyin Tarhan, Özgür Çakmak, İlker Akarken, Burak Özçift, Hakan Türk, Yusuf Özlem İlbey, Ferruh Zorlu Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İzmir xli P085 P090 PROSTAT KANSERİNDE AKTİF İZLEM: ÖN SONUÇLAR DAHA ÖNCE YAPILAN PROSTAT BİYOPSİLERİNDE KANSER SAPTANMAYAN YÜKSEK RİSKLİ HASTALARDA PROSTAT SATURASYON BİYOPSİSİ Ömer Acar1, Fatin Cezayirli1, Ahmet Musaoğlu1, Tarık Esen2 1 VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul 2 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul P086 YETMİŞBEŞ YAŞ VE ÜZERİ HASTALARDA PROSTAT BİYOPSİSİ, PROSTAT KANSERİNİN KLİNİKOPATOLOJİK ÖZELLİKLERİ Ramazan Yavuz Akman1, İbrahim Özülgen2, Hikmet Köseoğlu1, Erhan Şen2, Hakan Özkardeş2 1 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara P087 METASTATİK PROSTAT KANSERİNDE D VİTAMİNİNİN KATKISI: VAKA SUNUMU Huriye Şenay Kızıltan1, Ali Hikmet Eriş2 Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, İstanbul 2 Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nükleer Tıp Anabilim Dalı, İstanbul 1 P088 TRUS EŞLİĞİNDE YAPILAN PROSTAT İĞNE BİYOPSİSİNİN ALT ÜRİNER SİSTEM SEMPTOMLARINA VE ÜROFLOVMETRİK PARAMETRELERE ETKİSİ Ercan Kazan, Mehmet Dündar, Alper Nesip Manav Adnan Menderes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Aydın Şakir Ongün1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Kaan Çömez1, Güven Aslan1, Burçin Tuna2, Kutsal Yörükoğlu2, Uğur Mungan1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir P091 LOKALİZE PROSTAT KANSERİNDE DAHA AZ İNVAZİV TEDAVİ SEÇENEKLERİNİN TARTIŞILDIĞI OLGULARDA, RADİKAL PROSTATEKTOMİ PATOLOJİSİNİN GLEASON SKORUNDA, PROSTAT BİYOPSİ GLEASON SKORUNA GÖRE ARTIŞ OLMASI NE KADAR ANLAMLIDIR? Evren Süer, Mehmet İlker Gökçe, Ömer Gülpınar, Adil Güçal Güçlü, Perviz Hacıyev, Çağatay Göğüş, Kadir Türkölmez, Sümer Baltacı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara P092 İLK BİYOPSİ SONUCU MALİGNİTE KUŞKULU ODAK VE EŞLİK EDEN YÜKSEK DERECELİ İNTRAEPİTELYAL NEOPLAZİ GELEN HASTALARIN TEKRAR BİYOPSİ SONUÇLARI Şakir Ongün1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Kaan Çömez1, Güven Aslan1, Burçin Tuna2, Kutsal Yörükoğlu2, Adil Esen1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir P089 BİYOPSİDE YÜKSEK DERECELİ PROSTATİK İNTRAEPİTELYAL NEOPLAZİ VEYA MALİGNİTE KUŞKULU ODAK VARLIĞINDA TUR-P SONUÇLARI Şakir Ongün1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Kaan Çömez1, Aykut Kefi1, Burçin Tuna2, Kutsal Yörükoğlu2, Güven Aslan1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir xlii P093 STANDART 12-KADRAN PROSTAT İĞNE BİYOPSİSİNE ANTERİOR APİKAL ÖRNEKLEMENİN EKLENMESİNİN PROSTAT KANSERİ TANISINA ETKİSİ Rahmi Gökhan Ekin, Özgür Çakmak, Hüseyin Tarhan, Burak Özçift, Yusuf Özlem İlbey, Gökhan Koç, Oğuz Mertoğlu, İlker Akarken, Naciye Ümit Bayol, Ferruh Zorlu Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İzmir 11. Üroonkoloji Kongresi P094 P098 KASTRASYONA DİRENÇLİ METASTATİK PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA DOCETAXEL ÖNCESİ ABİRATERON ASETAT BİR SEÇENEK MİDİR? İNVAZİV MESANE KANSERLERİNDE ESTRAPERİTONEAL LENFADENEKTOMİ, EKSTRAPERİTONEAL RETROGRAD SİSTEKTOMİ, EKSTRAPERİTONEAL İNTESTİNAL KONFÜGİRASYON VE ÜRETERAL ANASTAMOZ Sertaç Yazıcı, Burhan Özdemir, Alp Tuna Beksaç, Bülent Akdoğan, Haluk Özen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara P095 KASTRASYONA VE DOCETAXELE DİRENÇLİ METASTATİK PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA ABİRATERON ASETAT TEDAVİSİ SONRASI ÜÇÜNCÜL TEDAVİ OLARAK KABAZİTAKSEL Sertaç Yazıcı, Mustafa Erman, Mesut Altan, Emrullah Söğütdelen, Bülent Akdoğan, Haluk Özen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara P096 KLİNİK EVRE T2 MESANE TÜMÖRLERİNDE RADİKAL SİSTEKTOMİ SONRASI YÜKSEK EVRELEME: PREDİKTE EDEN FAKTÖRLER VE PROGNOZA ETKİSİ Çağatay Göğüş1, Cihat Özcan1, İlker Gökçe1, Mete Özkıdık1, Semih Tangal2, Yaşar Bedük1 1 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Yavuz Önol1, Tolga Akman1, İsmail Başıbüyük1, Abdullah Armağan1, Muhammed Tosun1, Mehmet Remzi Erdem2 1 Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Haydarpaşa Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul P099 MESANE KANSERİ NEDENİYLE RADİKAL SİSTEKTOMİ VE ÜRETEROKUTANEOSTOMİ YAPILAN HASTALARDA SONUÇLARIMIZ Abdullah Demirtaş, Volkan Sabur, Numan Baydilli, Emre Can Akınsal, Deniz Demirci, Oğuz Ekmekçioğlu, İbrahim Gülmez, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri P100 MESANE DİVERTİKÜLÜ İÇERİSİNDE DEV TAŞ VE SARKOMATOİD DİFERANSİASYON GÖSTEREN TÜMÖR: OLGU SUNUMU Kenan Öztorun, Fatih Ataç, Süleyman Tümer Çalışkan Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun P097 ORTA VE YÜKSEK RİSKLİ KAS İNVAZİV OLMAYAN MESANE TÜMÖRLERİNDE İNTRAVEZİKAL TERMOKEMOTERAPİ UYGULAMASININ ERKEN DÖNEM SONUÇLARI Özgür Çakmak, Rahmi Gökhan Ekin, Hüseyin Tarhan, Yusuf Özlem İlbey, Cemal Selçuk İşoğlu, Hakan Türk, Mehmet Yoldaş, İlker Akarken, Ferruh Zorlu Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İzmir 6-10 Kasım 2013, Antalya xliii P101 P104 BİR SORGULAMA FORMU VE NMP- 22’ NİN BİRLİKTE KULLANIMI İLE MİKROSKOPİK HEMATÜRİ DEĞERLENDİRMESİNDE RİSKE GÖRE YAKLAŞIM: ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ’ NİN ÇOK MERKEZLİ BİR ÇALIŞMASI SİSTEKTOMİ UYGULANAN HASTALARDA KAN GRUPLARI PROGNOZDA ETKİLİ Mİ? Levent Türkeri1, Bülent Günlüsoy2, Asıf Yıldırım3, Mustafa Kaplan4, Sümer Baltacı5, Murat Bozlu6, Naşide Mangır1, Aydın Mungan7 1 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir 3 Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 4 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Edirne 5 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 6 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji ANabilim Dalı, Mersin 7 Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Zonguldak P102 2 OLGU NEDENİ İLE ÜROGENİTAL LEOMYOM Mehmet Yücel1, Bekir Aras1, Kadriye Beril Yüksel2, Gizem Akkaş3, Ayşe Nur Değer3, Mehmet Korkmaz4, Bekir Şanal4 1 Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kütahya 2 Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Kütahya 3 Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kütahya 4 Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Kütahya Evren Süer, Cihat Özcan, İlker Gökçe, Ömer Gülpınar, Çağatay Göğüş, Yaşar Bedük, Sümer Baltacı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara P105 NON-UROTELYAL MESANE KANSERLERİNDE RADİKAL SİSTEKTOMİ SONUÇLARIMIZ Cihat Özcan, Mete Özkıdık, Evren Süer, Çağatay Göğüş, Kadir Türkölmez, Sümer Baltacı, Yaşar Bedük Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara (1-7) P106 PREOPERATİF SERUM ALBUMİN DEĞERİNİN RADİKAL SİSTEKTOMİ SONRASI SAĞ KALIM ÜZERİNE ETKİSİ Çağatay Göğüş, Halitcan Batur, İlker Gökçe, Ömer Gülpınar, Evren Süer, Yaşar Bedük Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara P107 RADİKAL SİSTEKTOMİ ESNASINDA ÜRETER ALT UÇLARINDAN ALINAN FROZEN BİYOPSİLERİN TANISAL DEĞERİ VE PROGNOSTİK ÖNEMİ Çağatay Göğüş, Mete Özkıdık, Evren Süer, Cihat Özcan, Ömer Gülpınar, Kadir Türkölmez, Yaşar Bedük Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara P103 MAKROSKOPİK HEMATURİ NEDENİYLE BAŞVURAN HASTALARDA ULTRASONOGRAFİ NE KADAR GÜVENİLİR? Özgü Aydoğdu, Ayhan Karaköse, Yusuf Ziya Ateşçi İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir xliv P108 KLİNİK EVRE T2 MESANE TÜMÖRLERİNDE RADİKAL SİSTEKTOMİ SONRASI DÜŞÜK EVRELEME VE PROGNOZA ETKİSİ Çağatay Göğüş1, Cihat Özcan1, İlker Gökçe1, Mete Özkıdık1, Semih Tangal2, Kadir Türkölmez1, Sümer Baltacı1 1 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 11. Üroonkoloji Kongresi P109 P114 AÇIK PARSİYEL SİSTEKTOMİ VE URAKUS REZEKSİYON CERRAHİSİ UYGULANAN GENÇ URAKAL MÜSİNÖZ ADENOKARSİNOM OLGUSU MESANENİN KÜÇÜK HÜCRELİ KARSİNOMU: OLGU SUNUMU Bilal Fırat Alp1, Bahadır Duman1, Serdar Yalçın1, Ali Gürağaç1, İbrahim Yavan2, Yusuf Kibar1 1 Gata Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Gata Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Ankara Uğur Yücetaş1, Mehmet Gökhan Çulha1, Erkan Erkan1, Kemal Behzatoğlu2, Arman Çekmen1, Bülent Mansuroğlu1, Mahmut Gökhan Toktaş1 1 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul 2 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, İstanbul P110 KÜÇÜK HÜCRELİ MESANE KANSERİNDE KEMOTERAPİ VE RADYOTERAPİ: VAKA SUNUMU Huriye Şenay Kızıltan1, Ali Hikmet Eriş2 1 Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hastanesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, İstanbul 2 Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fkültesi Hastanesi, Nükleer Tıp Anabilim Dalı, İstanbul P115 ÜROTELYAL KANSER DIŞI MESANE KANSERLERİNDE RADİKAL SİSTEKTOMİ DENEYİMİMİZ Abdullah Demirtaş, Numan Baydilli, Halil Tosun, Akın Demirleğen, Emre Can Akınsal, Oğuz Ekmekçioğlu, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri P111 OLGU SUNUMU: MESANENİN SARKOMATOİD KARSİNOMU Coşkun Kaçağan1, Dursun Baba1, Hamid Özmen1, Ali Tekin1,Havva Erdem2, Kamil Çam1 1 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Düzce 2 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Düzce P116 KAS İNVAZİV OLMAYAN ORTA VE YÜKSEK RİSKLİ MESANE KANSERLERİNDE TERMOKEMOTERAPİ UYGULAMASI BAŞLANGIÇ DENEYİMİMİZ Abdullah Demirtaş, Akın Demirleğen, Halil Tosun, Numan Baydilli, Volkan Sabur, Emre Can Akınsal, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri P112 MESANE KANSERİNİ TAKLİT EDEN SEKONDER AMİLOİDOZ: OLGU SUNUMU Kemal Ener, Emrah Okulu, Mustafa Aldemir, Murat Keske, Hayriye Tatlıdoğan, Fatih Akdemir Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara P113 İLERİ EVRE MESANE TÜMÖRLERİNDE SİSPLATİN BAZLI İKİ KEMOTERAPİ PROTOKOLÜNÜN ETKİNLİĞİNİN KARŞILAŞTIRIMASI P117 MESANE KANSERİ NEDENİYLE RADİKAL SİSTEKTOMİ YAPILAN VE ORTOTOPİK MESANE İÇİN SİGMOİD BARSAK SEGMENTİ KULLANILAN OLGULARDA SONUÇLARIMIZ Abdullah Demirtaş, Volkan Sabur, Numan Baydilli, Emre Can Akınsal, Deniz Demirci, Oğuz Ekmekçioğlu, İbrahim Gülmez, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Orhan Yiğitbaşı, Fatih Yalçınkaya, Musa Ekici, Osman Raif Karabacak, Muslim Bikirov Ankara Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1.Üroloji Kliniği, Ankara 6-10 Kasım 2013, Antalya xlv P118 P122 MESANE TÜMÖRÜ İLE KAN GRUPLARI ARASINDA İLİŞKİ VAR MIDIR? OBSRÜKTİF İŞEME SEMPTOMLARIYLA BAŞVURAN HASTADA PRİMER MESANE MARJİNAL ZON LENFOMASI: OLGU SUNUMU Abdullah Demirtaş1, Halil Tosun1, Numan Baydilli1, Gökhan Sönmez1, Müberra Tosun2, Emre Can Akınsal1, Oğuz Ekmekçioğlu1, Atila Tatlışen1 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri 2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Kayseri Abdullah Demirtaş1, Özlem Canöz2, Volkan Sabur1, Melike Ordu2, Emre Can Akınsal1, Atila Tatlışen1 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri 2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kayseri P119 P123 İNSİDENTAL MESANE TÜMÖRLERİ NADİR BİR OLGU: MESANENİN KÜÇÜK HÜCRELİ KANSERİ Ömer Acar1, Fatin Cezayirli1, Ahmet Musaoğlu1, Tarık Esen2 1 VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul 2 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul P120 YÜKSEK HACİMLİ (>20GR) TA MESANE TÜMÖRLÜ HASTALARIN RE-TUR-M PATOLOJİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ 1 2 3 Münir Bilgehan , Ata Özen , Deniz Arık , Abdullah Gürel1, Cavit Can1 1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir 2 Van Bölge Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji kliniği, Van 3 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Eskişehir Eşref Oğuz Güven1, Gülay Bilir2, Fatih Hızlı1, İsmail Selvi1, Halil Başar1 1 Abdurrahman Yurtarslan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara 2 Abdurrahman Yurtarslan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, Ankara P124 ANTİAGREGAN ALAN HASTALARDA MESANE TÜMÖRLERİNDE İLK TANI ANINDA KLİNİK VE PATOLOJİK ÖZELLİKLER FARKLI MI? Çağatay Göğüş, Mete Özkıdık, Evren Süer, İlker Gökçe, Cihat Özcan, Sümer Baltacı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara P125 P121 MESANE TÜMÖRLÜ HASTALARDA İKİNCİL PRİMER TÜMÖRLER Ata Özen1, Münir Bilgehan2, Deniz Arık3, Aydın Yenilmez2, Turgut Dönmez2, Cavit Can2 1 Van Bölge Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Van 2 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir 3 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Eskişehir xlvi TROFOBLASTİK VE GLANDÜLER DİFERANSİYASYON GÖSTEREN MESANE KANSERİ, OLGU SUNUMU Uğur Yücetaş1, Emre Karabay1, Erkan Erkan1, Kemal Behzatoğlu2, Cemalettin Murat1, Bülent Mansuroğlu1, Mahmut Gökhan Toktaş1 1 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul 2 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, İstanbul 11. Üroonkoloji Kongresi P126 P131 POINT OF TECHNIQUE: A SIMPLIFIED TECHNIQUE FOR SECURING THE DORSAL VEIN COMPLEX IN PERFORMING OPEN RADICAL CYSTECTOMY İNVAZİV MESANE KANSERİNDE LENF NODU METASTAZI SAPTANMASINDA PET-CT’NİN TANISAL DEĞERİ Arvind Goyal, Ashish Ahuja Arvind Goyal, Department of Urology & Renal Transplant, Dayanand Medical college & Hospital, Ludhiana,Punjab,India Fetullah Gevher1, Murat Gezer2, Çetin Demirdağ2, Metin Halaç3, Kerim Sönmezoğlu3, Süleyman Ataus2, Can Öbek2 1 Nusaybin Devlet Hastanesi, Mardin 2 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 3 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Nükleer Tıp Anabilim Dalı, İstanbul P127 MESANE KANSERİNE BAĞLI İNATÇI KANAMALARDA MİKROKATETER YÖNTEMİ İLE SÜPERSELEKTİF VEZİKAL ARTER EMBOLİZASYONU P132 NADİR GÖRÜLEN BİR RETANSİYON NEDENİ; KADINDA ÜRETRA TÜMÖRÜ OLGU SUNUMU Bahadır Şahin1, Muhammed Sulukaya1, İlker Tinay1, Feyyaz Baltacıoğlu2, Levent Türkeri1 1 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İstanbul Mesut Berkan Duran, Taha Numan Yıkılmaz, Yalçın Kızılkan, Yüksel Cem Aygün, Hakan Özkardeş Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara P128 P133 MESANE TÜMÖRÜ İLE BİRLİKTE RASTLANTISAL SAPTANAN MESANENİN İNGÜİNAL HERNİASYONU: VAKA SUNUMU MESANE İÇİ KEMOTERAPÖTİK İLAÇLARIN MESANE FONKSİYONU ÜZERİNE OLAN ETKİLERİ Erkan Erdem1, Nertila Hysenaj Cevheroğlu2 1 Özel Vital Hospital, Üroloji Kliniği, İstanbul 2 Özel Vital Hospital, Radyoloji Kliniği, İstanbul Sebahattin Albayrak1, Kürşad Zengin1, Serhat Tanık1, Esat Korğalı2 1 Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Yozgat 2 Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Sivas P129 PRİMER PT1 MESANE TÜMÖRÜ HASTALARINDA CİNSİYETİN REKÜRRENS VE PROGRESYON ÜZERİNE ETKİSİ Özgür Çakmak, Cemal Selçuk İşoğlu, Hüseyin Tarhan, İlker Akarken, Rahmi Gökhan Ekin, Burak Özçift, Yusuf Özlem İlbey, Ferruh Zorlu Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İzmir P130 14 YAŞINDA HEMATÜRİ İLE BAŞVURAN MESANE TÜMÖRÜ OLGUSU: HEMATÜRİ İLE BAŞVURAN ÇOCUKLARDA DA SİSTOSKOPİ GÖZ ARDI EDİLMEMELİDİR Ömür Memik, Bekir Voyvoda, Mehmet Aycan Özkaya Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli 6-10 Kasım 2013, Antalya P134 SOL BÖBREK TÜMÖRÜNÜN (RCC) İZOLE SAĞ FEMUR BAŞI METASTAZI Bilal Fırat Alp1, Sercan Yılmaz1, Engin Kaya1, Ali Gürağaç1, Zafer Demirer2, İbrahim Yıldırım1 1 Gata Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Eskişehir Asker Hastanesi, Üroloji Kliniği, Eskişehir P135 RENAL HÜCRELİ KANSERİ TAKLİT EDEN RENAL ASPERGİLLOS VAKASI Cihat Özcan, Evren Süer, Ömer Gülpınar, İlker Gökçe, Yaşar Bedük Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara xlvii P136 P140 DEV RENAL ANJİOMYOLİPOM: OLGU SUNUMU BÖBREĞİN PERİVASKÜLER EPİTELOİD HÜCRE TÜMÖRÜ (PECOMA): NADİR BİR OLGU SUNUMU Özgür Gürboğa1, Volkan Şen1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Ahmat Adil Esen1, Kutsal Yörükoğlu2, İlhan Çelebi1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir P137 RENAL HÜCRELİ KANSERİN GENÇ HASTADA NADİR BİR PREZENTASYONU: HEMOPTİZİ Mehmet Fatih Akbulut, Faruk Özgör, Ali Sezer, Abdülmuttalip Şimşek, Erkan Sarı, Ünsal Özkuvancı, Zafer Gökhan Gürbüz Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul P138 RADİKAL NEFREKTOMİ SONRASI LOKAL NÜKS OLARAK DEĞERLENDİRİLEN NADİR BİR TÜMÖR: GISTOMA Mehmet Fatih Akbulut, Faruk Özgör, Akif Erbin, Erkan Sönmezay, Ünsal Özkuvancı, Abdulmuttalip Şimşek, Zafer Gökhan Gürbüz Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul P139 BÖBREĞİN PLEOMORFİK RABDOMYOSARKOMU VE TEDAVİ YAKLAŞIMI: NADİR BİR OLGU SUNUMU Serdar Çelik1, Kaan Çömez1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Emine Burçin Tuna2, Güven Aslan1, Mustafa Seçil3, Kutsal Yörükoğlu2, Ahmet Adil Esen1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir 3 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İzmir Serdar Çelik1, Sedat Karakoç1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Aykut Kefi1, Güven Aslan1, Mustafa Seçil2, Emine Burçin Tuna3, Kutsal Yörükoğlu3, Ahmet Adil Esen1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İzmir 3 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir P141 NEFREKTOMİ SONRASI RETİNAL MALİGN MELANOM TANISI ALAN OLGU Serdar Çelik1, Kaan Çömez1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Emine Burçin Tuna2, Güven Aslan1, Mustafa Seçil3, Kutsal Yörükoğlu2, Ahmet Adil Esen1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir 3 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İzmir P142 NEFREKTOMİ PATOLOJİSİ MİXT EPİTELYAL STROMAL TÜMÖR (MEST) OLAN 2 KADIN OLGU Serdar Çelik1, Kaan Çömez1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Emine Burçin Tuna2, Güven Aslan1, Mustafa Seçil3, Kutsal Yörükoğlu2, İlhan Çelebi1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir 3 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İzmir P143 RADİKAL NEFREKTOMİ DENEYİMİMİZ Abdullah Demirtaş, Halil Tosun, Numan Baydilli, Volkan Sabur, Emre Can Akınsal, Deniz Demirci, Oğuz Ekmekçioğlu, İbrahim Gülmez, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri xlviii 11. Üroonkoloji Kongresi P144 P149 RADYOFREKANS ABLASYON YÖNTEMİ İLE TEDAVİ EDİLEN HASTALARIN KISA DÖNEM SONUÇLARI ADULT MESOBLASTIC NEPHROMA OR MIXED EPITHELIAL AND STROMAL TUMOR OF THE KIDNEY Abdullah Demirtaş1, Güven Kahrıman2, Numan Baydilli1, Ömer Ozan Yıldızlı1, Atila Tatlışen1 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri 2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Kayseri Bilal Firat Alp1, Ali Fuat Cicek2, Ali Guragac1, Seref Basal1, Ayhan Ozcan2, Ibrahim Yildirim1 1 Gata Medical Faculty, Urology Department, Ankara 2 Gata Medical Faculty, Pathology Department, Ankara P145 RENAL KİTLELERDE NEFRON KORUYUCU CERRAHİ SONUÇLARIMIZ: 10 YILLIK TEK MERKEZ DENEYİMİ Abdullah Demirtaş, Şevket Tolga Tombul, Numan Baydilli,Emre Can Akınsal, Volkan Sabur, Deniz Demirci, Oğuz Ekmekçioğlu, İbrahim Gülmez, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri P146 RENAL KİTLE NEDENİYLE NEFREKTOMİ YAPILAN BENİGN LEZYONLAR P150 BÖBREK TOPLAYICI SİSTEM KARSİNOMUNDA ADRENALEKTOMİ GEREKLİ MİDİR? Ufuk Yavuz1, Murat Üstüner1, Seyfettin Çiftçi1, Hasan Yılmaz2, Emrah Şimşek1, Özdal Dillioğlugil1 1 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli 2 SB. Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli P151 MALİGN TÜMÖRÜ TAKLİT EDEN RENAL METAPLASTİK OSSİFİKASYON Onur Telli, Haşmet Sarıcı, Ahmet Metin Hasçiçek, Arif Demirbaş, Berat Cem Özgür, Ömer Gökhan Doluoğlu Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara Eşref Oğuz Güven1, Nazan Bozdoğan2, Fatih Hızlı1, Halil Başar1 Abdurrahman Yurtarslan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara 2 Abdurrahman Yurtarslan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, Ankara P147 P152 ÜST ÜRİNER SİSTEM ÜROTELYAL TÜMÖRLERİNDE DENEYİMİMİZ VEN İNVAZYONU BİRLİKTELİĞİ OLAN RENAL ANJİOMİYOLİPOMA: OLGU SUNUMU Abdullah Demirtaş, Yahya Doğanay, Volkan Sabur, Emre Can Akınsal, Deniz Demirci, Oğuz Ekmekçioğlu, İbrahim Gülmez, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Engin Kaya1, Nuri Yiğit2, Sercan Yılmaz1, Bilal Fırat Alp1, Yıldırım Karslıoğlu2, İbrahim Yıldırım1 1 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Patoloji Anabilim Dalı, Ankara P148 BÖBREK HÜCRELİ KANSERLERDE MR VE USG PATOLOJİK TÜMÖR BOYUTUNU BT’ DEN DAHA KÜÇÜK ÖLÇMEKTEDİR Murat Üstüner1, Ufuk Yavuz1, Seyfettin Çiftçi1, Kerem Teke1, Hasan Yılmaz2, Kürşat Yıldız3, Özdal Dillioğlugil1 1 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli 2 SB. Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli 3 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kocaeli 6-10 Kasım 2013, Antalya 1 P153 PREOPERATİF hsCRP VE PROKALSİTONİN DEĞERLERİNİN RENAL HÜCRELİ KANSERİN PATOLOJİK EVRE, GRADE VE HİSTOLOJİK TİPİNİ ÖNGÖRMEDE YERİ VAR MI? Evren Süer, Erdem Öztürk, Nurullah Hamidi, Ömer Gülpınar, Mehmet İlker Gökçe, Çağatay Gögüş, Kadir Türkölmez, Sümer Baltacı, Yaşar Bedük Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara xlix P154 P158 KROMOFOB RENAL HÜCRELİ KANSER: YİRMİSEKİZ VAKA İLE 17 SENELİK KLİNİK DENEYİMİMİZ LAPAROSKOPİK VE AÇIK RADİKAL NEFREKTOMİNİN POSTOPERATİF KREATİNİN DEĞERLERİ ÜZERİNDE FARKLI ETKİLERİ VAR MI? Evren Süer, Çağatay Göğüş, Erdem Öztürk, Nurullah Hamidi, Ömer Gülpınar, Mut Şafak, Yaşar Bedük Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Tuncay Top, Ahmet Keleş, Muhammed Sulukaya, İlker Tinay, Levent Türkeri Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul P155 PARSİYEL NEFREKTOMİ OLGULARINDA TÜMÖRÜN CERRAHİ SINIRA UZAKLIĞI LOKAL NÜKS VE METASTAZ AÇISINDAN ÖNEMLİ MİDİR? Abdullah Gürel1, Ali Ülgen1, Mustafa Açıkalın2, Aydın Yenilmez1, Cavit Can1 1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir 2 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Eskişehir P156 RENAL HÜCRELİ KARSİNOMLARIN HEPSİ AYNI MI? YAKLAŞIK 1000 HASTANIN 10-YILLIK GENEL SAĞKALIM ANALİZİ P159 NEFRON KORUYUCU CERRAHİDE KİTLE BOYUTU BENİGN LEZYONLARI ÖNGÖRME KONUSUNDA EK BİLGİ SAĞLAR MI? Tarık Emre Şener, Muhammed Sulukaya, Naşide Mangır, Murat Akgül, İlker Tinay, Levent Türkeri Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul P160 DÜŞÜK BÖBREK KLERENSİ OLAN EVRE I RENAL HÜCRELİ KARSİNOM HASTALARINDA PARSİYEL NEFREKTOMİ BÖBREK FONKSİYONLARININ KORUNMASI AÇISINDAN RADİKAL NEFREKTOMİYE GÖRE AVANTAJLIMIDIR ? Bülent Akdoğan1, Murat Aydın1, Fatih İleri1, Mesut Altan1, Sertaç Yazıcı1, Dilek Ertoy Baydar2, Haluk Özen1 1 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Ankara Ozan Bozkurt, Ömer Demir, Serdar Çelik, Kaan Çömez, Güven Aslan, Adil Esen Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir P157 P161 LAPAROSKOPİK NEFRON KORUYUCU CERRAHİDE ADJUVAN HEMOSTATİK AJAN KULLANIMININ AVANTAJLARI EVRE I RENAL HÜCRELİ KARSİNOMDA PARSİYEL VEYA RADİKAL NEFREKTOMİNİN BÖBREK FONKSİYONLARI ÜZERİNE ETKİSİ Artan Koni, Burhan Özdemir, Ahmet Güdeloğlu, Mustafa Sertaç Yazıcı, Kubilay İnci, Cenk Yücel Bilen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Ozan Bozkurt, Ömer Demir, Serdar Çelik, Kaan Çömez, Güven Aslan, Uğur Mungan Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir l 11. Üroonkoloji Kongresi P162 P167 TİP 2 DİABETES MELLİTUSUN NONMETASTATİK RENAL HÜCRELİ KANSER PROGNOZU ÜZERİNE ETKİSİ GERM HÜCRELİ TESTİS TÜMÖRLERİNDE TÜMÖR TARAFINDA TIN GÖRİLMESİNİN TÜMÖR TİPİYLE İLİŞKİSİ YOKTUR Evren Süer, Erdem Öztürk, Ömer Gülpınar, Aytaç Kayış, Sümer Baltacı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara P163 RENAL KORTİKAL TÜMÖRLERİN TEDAVİSİNDE “ELEKTİF” NEFRON KORUYUCU CERRAHİ SONUÇLARIMIZ İrfan Atay1, Cenk Acar2, Metin Onaran1, Ender Cem Bulut1, Sinan Sözen1, Üstünol Karaoğlan1 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul P164 BÖBREK TÜMÖRLERİNDE LAPAROSKOPİK RADİKAL NEFREKTOMİ DENEYİMLERİMİZ Eray Gürsoy, Özgür Elvan Gökten, Mehmet Yaman, Hakan Çamlıkıyı, Kubilay Beyazıt, Asim Albayrak, Mustafa Odyakmaz Çekirge Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bursa P165 ERKEN EVRE TESTİS KANSERLİ HASTALARIN ONKOLOJİK SONUÇLARI Hüseyin Engin, Cemil Bilir Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Medikal Onkoloji Bölümü, Zonguldak P166 TRANSVERS EKTOPİLİ TESTİSİNDE TESTİS TÜMÖRÜ (SEMİNOM) SAPTANAN PERSİSTAN MÜLLER KANAL SENDROMU OLGUSU Bilal Fırat Alp1, Oğuzhan Babacan2, Erkan Sarı2, Zafer Demirer5, Ali Gürağaç1, Sabahattin Sarı3, İbrahim Yavan4 1 Gata Tıp Fakültesi, Üroloj Anabilim Dalı, Ankara 2 Gata Tıp Fakültesi, Pediatri Anabilim Dalı, Ankara 3 Gata Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Ankara 4 Gata Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Ankara 5 Eskişehir Asker Hastanesi, Üroloji Kliniği, Eskişehir 6-10 Kasım 2013, Antalya Ufuk Yavuz1, Seyfettin Çiftçi1, Murat Üstüner1, Hasan Yılmaz2, Kerem Teke1, Kürşat Yıldız3, Özdal Dillioğlugil1 1 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli 2 SB. Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli 3 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kocaeli P168 TESTİSE SINIRLI YÜKSEK RİSKLİ NON SEMİNAMATÖZ GERM HÜCRELİ TÜMÖRLERDE İKİ KÜR BEP PROTOKOLÜ SONRASI REKÜRRENS ORANI Cemal Selçuk İşoğlu, Rahmi Gökhan Ekin, Özgür Çakmak, Hüseyin Tarhan, İlker Akarken, Mustafa Karabıçak, Yusuf Özlem İlbey, Ferruh Zorlu Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Üroloji Kliniği, İzmir P169 RABDOMYOSARKOMA MALİGN TRANSFORMASYON GÖSTEREN TESTİKÜLER TERATOM OLGU SUNUMU Volkan Şen1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Burçin Tuna2, Kutsal Yörükoğlu2, Güven Aslan1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, izmir 2 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, izmir P170 TESTİKÜLER KALKÜL: OLGU SUNUMU Volkan Şen1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Güven Aslan1, Burçin Tuna2, Kutsal Yörükoğlu2, Ahmet Adil Esen1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir li P171 P175 TESTİKÜLER BÜYÜK B HÜCRELİ LENFOMA: OLGU SUNUMU EVRE I NONSEMİNAMATOZ GERM HÜCRELİ TESTİS TÜMÖRLERİNDE ANJİYOGENEZİN VE METASTAZ RİSKİ Volkan Şen1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Burçin Tuna2, Kutsal Yörükoğlu2, Güven Aslan1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir P172 KEMİK İLİĞİ NEGATİF ANCAK TESTİSTE CALLA (+) B HÜCRELİ AKUT LENFOBLASTİK LÖSEMİ NÜKSÜ GÖSTEREN OLGU SUNUMU Didem Karaçetin1, Sebnem İzmir Güner2, Ekrem Güner3, İbrahim Orkunt Ayaz4 1 SB. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyasyon Onkolojisi Kliniği, İstanbul 2 İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Medical Park Bahçelievler Hastanesi, Erişkin Kemik İliği Nakil Ünitesi ve Hematoloji Kliniği, İstanbul 3 SB. Doktor Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul 4 İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Medical Park Bahçelievler Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul Mehmet Selçuk Keskin1, Bilge Can4, Ayşegül Üner3, Haluk Özen2 1 Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 3 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Ankara 4 Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Patoloji Anabilim Dalı, Samsun P176 GERM HÜCRELİ TESTİS TÜMÖRÜ OLAN HASTALARDA SİSPLATİN BAZLI KEMOTERAPİ KÜR SAYISININ, RENAL FONKSİYON ÜZERİNE ETKİSİ VAR MI? Murat Mermerkaya, Evren Süer, Ömer Gülpınar, Faraj Afandiyev, Sümer Baltacı, Kadir Türkölmez, Yaşar Bedük Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara P173 P177 GENÇ ERİŞKİNDE TESTİSİN METAKRON BİLATERAL GRANULOSİTİK SARKOMU PERZİSTAN MÜLLERİAN SENDROM, ÜÇ HASTA İLE HACETTEPE DENEYİMİ Fatih Hızlı1, Hakan Aksüt2, Aslı Mengeloğlu3, İbrahim Sarı4, Halil Başar1 1 Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara 2 Kilis Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kilis 3 Kilis Devlet Hastanesi, Patoloji Kliniği, Kilis 4 Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Kliniği, Gaziantep P174 KÜÇÜK İNTRATESTİKÜLER KİTLELERDE TESTİS KORUYUCU CERRAHİ Zafer Demirer1, Bilal Fırat Alp2, Şeref Başal3, Ali Gürağaç2, Ercan Malkoç3, İbrahim Yıldırım2 1 Eskişehir Asker Hastanesi, Üroloji Servisi, Eskişehir 2 GATA Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 3 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Üroloji Servisi, İstanbul lii İrfan Dönmez, Bülent Akdoğan, Tuna Beksaç, Sertaç Yazıcı, Ali Ergen, Haluk Özen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara P178 PRIMER KEMOTERAPİ SONRASI REZİDÜEL KİTLELERDE RETROPERİTONEAL LENF BEZİ DİSEKSİYONU SONUÇLARIMIZ Fatih Bıçaklıoğlu1, Cenk Acar2, Metin Onaran1, Esat Ak1, Sinan Sözen1, Turgut Alkibay1 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 11. Üroonkoloji Kongresi P179 P183 PARATESTİKÜLER KİTLELER: 4 OLGU SUNUMU ADRENAL KİTLELERE YAKLAŞIMDA LAPAROSKOPİK SÜRRENALEKTOMİ DENEYİMLERİMİZ Deniz Abat1, Şeyda Erdoğan2, Yıldırım Bayazıt3, Bülent Soyupak4, Zühtü Tansuğ3 1 Afşin Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, K.Maraş 2 Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Adana 3 Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Adana 4 Acıbadem Adana Hastanesi, Adana P180 GERM HÜCRELİ TESTİS TÜMÖRLERİNDE RETROPERİTONEAL LENFADENEKTOMİ: AÇIK VE ROBOT-YARDIMLI CERRAHİ ARASINDAKİ FARKLILIKLAR Ömer Acar1, Tarık Esen2, Fatin Cezayirli1, Ahmet Musaoğlu1 1 VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul 2 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul P181 ÖĞRENME EĞRİSİNİN BAŞINDAKİ LAPAROSKOPİSTLERİN GİRİŞ TEKNİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI: AÇIK (HASSON) VE KAPALI (VERES) TROKAR GİRİŞİ Mehmet Remzi Erdem, Feridun Şengör, Ergin Yücebaş, Ahmet Rüknettin Arslan, Çağatay Tosun, Cevdet Kaya Haydarpasa Numune Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul Eray Gürsoy1, Özgür Elvan Gökten1, Özen Öz Gül2 Çekirge Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bursa 2 Çekirge Devlet Hastanesi, Endokrinoloji Kliniği, Bursa 1 P184 ADRENAL BEZİN BENİGN PATOLOJİLERİNDE LAPAROSKOPİK ADRENALEKTOMİ ALTIN STANDART CERRAHİ HALİNE GELDİ Mİ? Ünsal Eroğlu1, Cenk Acar2, Metin Onaran1, Serhat Çetin1, Bora Küpeli1, Sinan Sözen1 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul P185 ADRENAL KİTLELERİN TEDAVİSİNDE LAPAROSKOPİK YAKLAŞIM Yakup Bostancı1, Ender Özden1, Fatih Ataç2, Cengiz Beyaz1, Ayşegül Atmaca3, Hulusi Atmaca3, Şaban Sarıkaya1 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Samsun 2 Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun 3 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Endokrinoloji Bilim Dalı, Samsun P186 P182 LAPAROSKOPİK ÜROONKOLOJİK GİRİŞİMLER SONRASINDA GELİŞEN KOMPLİKASYONLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ Fatih Ataç1, Ender Özden2, Yakup Bostancı2, Cihan Yalman2, Yarkın Kamil Yakupoğlu2, Ali Faik Yılmaz2, Şaban Sarıkaya2 1 Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun 2 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Samsun 6-10 Kasım 2013, Antalya KADIN ÜRETRASININ KAVERNÖZ HEMANJİOMU:NADİR BİR OLGU SUNUMU Şakir Ongün1, Serdar Çelik1, Güven Aslan1, Kutsal Yörükoğlu2, Adil Esen1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir liii P187 P191 MESANEDE ENDOSALPİNGİOZİS OLGUSU PROKSİMAL TİP EPİTELOİD SARKOM: OLGU SUNUMU Münir Bilgehan1, Evrim Çiftçi2, Ata Özen3, Funda Canaz2, Aydın Yenilmez1, Cavit Can1 1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir 2 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Eskişehir 3 Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Van Uğur Yücetaş1, Hüseyin Aytaç Ateş1, Erkan Erkan1, Kemal Behzatoğlu2, Vural Saçak1, Bülent Mansuroğlu1, Mahmut Gökhan Toktaş1 1 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul 2 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, İstanbul P188 P192 GLEASON DERECELENDİRMESİ: TÜM PATOLOGLAR ARASINDAAYNI MIDIR? SKROTUM İÇİNE HIZLI BÜYÜYEN PERİNEAL KAYNAKLI DEV LİPOM Ahmet Tuğrul Eruyar1, İbrahim Kuşkonmaz1, Oğuz Özden Cebeci2, Murat Şener2, Ömür Memik2, Tayyar Alp Özkan2 1 Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, Kocaeli 2 Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli P189 ÜRETERİN PRİMER TÜMÖRÜNÜ TAKLİT EDEN SİGMOİD KOLON KANSERİNİN GEÇ METASTAZI Tarık Yonguç1, Hakan Postacı2, İbrahim Halil Bozkurt1, Tamer Şahin2, Ömer Koraş1, Bülent Günlüsoy1, Burak Arslan1 1 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Bölümü, İzmir 2 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Bölümü, İzmir P190 ADRENAL BEZDEKİ METASTATİK KİTLELERİN DEĞERLENDİRİLMESİNDE POZİTRON EMİSYON TOMOGRAFİSİNİN (PET) YERİ Onur Kaygısız, Gökhun Özmerdiven, Yakup Kordan, Burhan Coşkun, Hakan Vuruşkan, İsmet Yavaşcaoğlu Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bursa Bilgin Öztürk1, Ömer Gündoğan2, Hedef Özgün2 Özel Medifema Hastanesi, Üroloji Bölümü, İzmir 2 Özel Medifema Hastanesi, Genel Cerrahi Bölümü, İzmir 1 P193 QUALITY OF LIFE SCALES Cihan Kayikci1, Ulvan Ozad2 1 University of West of England, Bristol, UK 2 Barts and the London School of Medicine and Dentistry, Queen Mary University of London, London, UK P194 MESANE LİPOMU: NADİR BİR OLGU Mustafa Karalar1, İbrahim Keleş1, Nazan Okur2, İlyas Özardalı3, Yiğit Akın4, Mutlu Ateş1 1 Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Afyonkarahisar 2 Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Afyonkarahisar 3 Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Afyonkarahisar 4 Erzincan Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Erzincan P195 NADİR BİR OLGU: DEV ÜROGENİTAL HEMANJİYOM Bilal Fırat Alp1, Burak Köprü1, Bahadır Topuz1, Ali Gürağaç1, Ercan Malkoç3, Selami İnce2 1 Gata Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Gata Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Ankara 3 Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul liv 11. Üroonkoloji Kongresi P196 P200 ENDÜSTRİYEL ATIKLARLA AĞIR DERECEDE KİRLENEN ERGENE NEHRİ ÇEVRESİNDE YAŞAYAN ÜROGENİTAL TÜMÖRLÜ OLGULARIN TIRNAKLARINDA BAZI AĞIR METALLERİN ARAŞTIRILMASI ISPARTA/YALVAÇ DENEYİMİM: İLÇE HASTANESİ ÜROLOJİ POLİKLİNİĞİNE 40 AYLIK SÜRE İÇİNDE, TEKRARLAYAN MAKROSKOPİK VE MİKROSKOPİK HEMATÜRİ ŞİKAYETİYLE BAŞVURAN HASTALARIN ETİOLOJİK VE KLİNİK ÖZELLİKLERİNİN RETROSPEKTİF İNCELEMESİ Osman İnci1, Tevfik Gülyaşar2, Muammer Yolal1, Suat Çakina2, Necdet Süt3 1 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Edirne 2 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyofizik Anabilim Dalı, Edirne 3 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik ve Tıbbi Bilişim Anabilim Dalı, Edirne P197 NADİR GÖRÜLEN BİR ÜROGENİTAL ENFEKSİYON; PROSTATTA TÜBERKÜLOZ: OLGU SUNUMU Yalçın Kızılkan1, Taha Numan Yıkılmaz1, Kağan Türker Akbaba1, Zeynep Tunca2, Ayhan Dirim1, Mesut Berkan Duran1, Hakan Özkardeş1 1 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Ankara P198 OLGU SUNUMU: BÜYÜK ADRENAL GANGLİONÖROMA Ayşe Veyhürda Dikmen Isparta Yalvaç Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Isparta P201 BIVAP VE BİPOLAR TRANSÜRETRAL PROSTAT REZEKSİYONUNUN POSTOPERATİF TAKİP SONUÇLARI VE KOMPLİKASYONLAR AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI Özgü Aydoğdu, Ayhan Karaköse, Yusuf Ziya Ateşçi İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir P202 PROSTATTA KÜÇÜK LENFOSİTİK LENFOMA/KRONİK LENFOSİTİK LÖSEMİ TUTULUMU Sedat Karakoç1, Volkan Şen1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Güven Aslan1, Adil Esen1, Burçin Tuna2, Kutsal Yörükoğlu2 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir Coşkun Kaçağan1, Ekrem Başaran1, Hamid Özmen1, Havva Erdem2, Ali Tekin1, Ali Kayıkcı1, Kamil Çam1 1 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Düzce 2 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Düzce P203 P199 P204 YETİŞKİN ERKEK HASTADA ADRENAL KİTLEYİ TAKLİT EDEN PRİMER MATÜR KİSTİK TERATOM PROSTAT KANSERİ VE BPH HASTALARINDA İDRAR PCA3, PSA, MMP2, MMP9 GEN EKSPRESYON ARAŞTIRMASI Emrah Okulu1, Kemal Ener1, Mustafa Aldemir1, Çiğdem Irkkan3, Önder Kayıgil2 1 Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara 2 Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Atatürk Eğitim ve Araştırma Uygulama Hastanesi, Ankara 3 Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, Ankara 6-10 Kasım 2013, Antalya HER İNGUİNAL HERNİ HASTASI BPH AÇISINDAN TETKİK EDİLMELİ Mİ? Adnan Şimşir, Ömer Ünalp, Rasim Farajov, Fariz Cebiyev, İbrahim Cüreklibatır, Ahmet Çağ Çal Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Taha Reşit Özdemir1, Adnan Şimşir2, Haluk Akın3, Ahmet Çağ Çal2, İbrahim Cüreklibatır2 1 İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genetik Tanı Merkezi, İzmir 2 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hastanesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir 3 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hastanesi, Tıbbi Genetik Anabilim Dalı, İzmir lv SÖZEL S01 SÖZEL CLINICAL-PATHOLOGIC CORRELATION BETWEEN TRANSPERINEAL MAPPING BIOPSIES OF THE PROSTATE AND HISTOLOGICAL EXAMINATION OF PROSTATECTOMY SPECIMENS 1 Department of Urology, University Hospitals Leicester Department of Histopathology, University Hospitals Leicester 2 Background: Trans-rectal ultrasound (TRUS) guided prostate biopsy parameters are commonly used to evaluate cancer risk and define management. Unfortunately, several authors have reported that transrectal prostate biopsy has a false-negative rate of 20-30%. Even in patient’s where cancer is detected, approximately 25% of such cases are found to have more significant disease on radical prostatectomy. This makes TRUS guided diagnosis unpredictable. Recently, the frequency of trans-perineal template guided prostate biopsies (TPTPB) has increased as an alternative mode of diagnosing prostate cancer, with various authors demonstrating improved detection rates of prostate cancers, especially when located anteriorly. We determined whether TPTPB accurately reflects the prostate cancer volume and grade. Methods: Between July ‘10 and Sept ‘11 15 patients who were diagnosed with prostate cancer on TPTPB underwent a radical prostatectomy. Tumour location, gleason scores and prostate size were compared between the biopsy and prostatectomy samples. Between-sample rates of upgrade and downgrade (highest GS and a novel cumulative GS) and upstage and downstage (laterality) were determined. Results: Average age for the patients was 62 years (range 54-71). A total of 532 cores were examined, with 120 positive cores idenfied and correlated with the cancer lesions found in their corresponding radical prostatectomy specimens. Mean PSA was 9.3, with a mean prostate volume of 38.7 cc. Cumulative gleason scores of TPMB versus RP demonstrated an 80% concordance, with 13% upgraded and 6% downgraded. Laterality of TPMB and RP was also strongly correlated with 100% having the same laterality, and a 93% correlation between the lobes in which the cancer was identified. Conclusions: We demonstrated a very high accuracy in clinical pathology of TPMB, to detect clincically significant prostate cancers, in patients. This results in 6-10 Kasım 2013, Antalya 3 PROSTAT KANSERİ Umar Abdulmajid1, John Dormer2, Paul Butterworth1, Masood Khan1 SÖZEL PROSTAT KANSERİ an increase in risk attribution and ultimately provides a more reliable assessment of grade and stage of disease allowing physicians and patients an opportunity to make a better informed decision on the most appropriate therapeutic option. Our small study has demonstrated that prostate cancer detected on TPTPB accurately reflects the true grade and spead of disease within the whole prostate. Hence, pathology obtained from TPTPB can be used to provide accurate information to assist the the appropriate management of such patients. Key words: Trans-perineal template guided prostate biopsies, Prostate cancer 4 11. Üroonkoloji Kongresi S02 SÖZEL FIRST RESULTS OF MRI-TARGETED TRUS-GUIDED TRANSPERINEAL FUSION BIOPSIES TO RESTRATIFY PROSTATE CANCER PATIENTS UNDER ACTIVE SURVEILLANCE 1 Department of Urology, UniversityHospital Heidelberg, Heidelberg, Germany Department of Radiology, German Cancer Research Center (DKFZ), Heidelberg, Germany 2 Purpose: Evaluation of the value of MRI-targeted TRUS-guided transperineal fusion biopsies in early restratification of patients under active surveillance (AS). Methods: We performed stereotactic prostate biopsies using the BiopSee® platform on 48 men on AS with unifocal Gleason-score 6 prostate cancer (PC) after standard 12-core-TRUS biopsy. The median number of biopsies taken per patient were 25 (12-30). A purpose-designed questionnaire was sent out to all patients for disease-specific follow-up. Table 1. Pathology results of patients diagnosed by targeted vs. template biopsies. Blackened cells in the table occur due to the facts that biopsies from one trajectory were only taken once and that histopathology evaluation did not include core-wise Gleason scor Pts. diagnosed by systematic biopsies Pts. diagnosed by systematic biopsies Pts. diagnosed by systematic biopsies Pts. diagnosed by systematic biopsies No cancer Gleason score 6 Gleason score >6 Total No MRI target (PIRADS 1/2) 5 11 6 22 Pts. diagnosed by MRI-targeted biopsies (PIRADS 3-5) No cancer 3 7 4 14 Pts. diagnosed by MRI-targeted biopsies (PIRADS 3-5) Gleason score 6 0 1 XXX 1 Pts. diagnosed by MRI-targeted biopsies (PIRADS 3-5) Gleason score >6 0 XXX 11 11 Pts. diagnosed by MRI-targeted biopsies (PIRADS 3-5) Total 8 19 21 48 6-10 Kasım 2013, Antalya 5 PROSTAT KANSERİ Timur H Kuru1, Matthias Roethke2, Silvan Boxler1, Sascha Pahernik1, Dogu Teber1, Heinz Peter Schlemmer2, Markus Hohenfellner1, Boris Hadaschik1 SÖZEL PROSTAT KANSERİ Results: In 40 of 48 (83%) patients with former proof of low-volume Gleasonscore 6 PC, biopsy samples showed PC. 21 of 48 (43.7%) men were upgraded to Gleason-scores >6. Additionally, 4 of 19 patients with Gleason-score 6 tumors showed bilateral tumor envolvement at re-biopsy. In MRI-lesions marked as PIRADS 4/5, the tumor detection-rate was 89.5% (17/19); 13 of these with Gleason-scores >=7. 16 of 22 men (72%) who were described as PIRADS 1/2 on MRI showed only minimal (11) or no (5) tumor at re-biopsy. 12 patients subsequently underwent radical prostatectomy. 11 of these patients had pT2c pN0 disease. Two men were upgraded from Gleason-score 6 to 7 (3+4). Conclusions: A significant percentage of patients with unifocal low-volume Gleason score 6 PC are underestimated by standard TRUS-guided biopsies. MRItargeted TRUS-guided transperineal prostate saturation biopsies seem to provide higher detection rates for significant disease and thus allow more reliable risk classification. MRI alone does not seem to be precise enough yet. Key words: active surveillance, MRI/TRUS-fusion, magnetic resonance imaging Table 2. Patient’s characteristics (mean values, range in brackets in the first four rows) All patients (n=48) >1 Prior biopsies (n=9) Age 66 (47-76) 65 (59-73) 67 (60-76) Vol. Prostate (ml) 48 (6-160) 54 (33-86) 57 (15-160) PSA at time of MRI/TRUS fusion biopsy (ng/ml) 7.1 (1.44-20) 9.8 (4-20) 7.7 (1.44-20) PSA density at time of MRI/TRUS fusion biopsy 0.19 (0.03-1.51) 0.21 (0.12-0.36) 0.17 (0.03-0.42) Suspicious DRE 8 2 4 Highly suspicious MRI (PIRADS 4/5) 19 5 13 PC diagnosed (with upgrading) 40 (21) 9 (5) 21 (21) 6 Patients upgraded after MRI/TRUS fusion biopsy (n=21) 11. Üroonkoloji Kongresi S03 SÖZEL SYSTEMS BIOLOGICAL APPROACHES FOR PROSTATE CANCER Meral Guzey1, Abdo Toku2, Unay Teoman3 1 Ali Teoman Unay-1. Department of Intelligent Computing Systems, İzmir University of Economics, İzmir, Turkey. Mohammed Abdo-2. Electrical and Computer Engineering Department, Addis Ababa Institute of Technology, Ethopia 3 Meral Guzey-3. Department of Math and Life Sciences, Distance Education (DE), University of Maryland University College-Europe, Heidelberg, Germany (Main Campus-Adelphi, Maryland, USA) 2 We are working on a novel approach by using swarm intelligence heuristic approach for the longest common subsequence to the arbitrary number of sequences. We expect to elucidate the connection between the molecular biological analysis, functions, and cell states, which requires frameworks and strategies that extend beyond the current computational-bioengineering system approaches to predict a supplementary test to the immediate available prostate cancer screening tests. Our studies emphasized the importance of personalized cancer diagnostics in the field of prostate cancer since earlier dates. The approach and results reported in this study possess a significant potential for the discovery of a novel technique by the combination of biomarker, and computational approaches. Key words: Personalized cancer care strategies, biomarkers for prostate CA, occurence listing 6-10 Kasım 2013, Antalya 7 PROSTAT KANSERİ Computational systems biology is expected to make major contributions to personalized cancer treatments. The development of computational approaches is, however, challenged by a wide spectrum of cancer mechanisms participating on different levels of genetic and signalling mechanisms. Our major studies focused on prostate cancer, which is the most common non-cutaneous cancer in men. PSA as a prostate cancer biomarker has served many years for the initial screening for prostate cancer, later there has been sincere efforts to complement this diagnostic test due to its variations. Our studies covered signal transduction pathways in primary prostate cancer cell lines, cultured human prostate cancer cells, and animal model prepared by knocking out the VDR gene. We aimed searching new prostatic genes starting from their cDNA in Human Genome Data Base, and translational bioinformatics has been widely used. We validated the down-regulation of heat shock proteins (Hsp)-70 and bcl-2, and up-regulation of Apaf1, Hsp-90, estrogen receptor- (ER), Her-2/neu, and paxillin genes at the protein level. SÖZEL S04 TRANSREKTAL PROSTAT BİYOPSİ SONUÇLARIMIZ Uğur Yücetaş, Erkan Erkan, Emre Karabay, Soner Ulusoy, Cemalettin Murat, Vural Saçak, Mahmut Gökhan Toktaş PROSTAT KANSERİ İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul Amaç: Kliniğimizde transrektal ultrasonografi eşliğinde yapılan prostat biyopsi sonuçları değerlendirildi. Materyal-Metod: Ekim 2005 ile Nisan 2013 tarihleri arasında yapılan prostat biyopsi sonuçları gözden geçirildi. Hastalar yaş, PSA, prostat volümü, patoloji sonuçlarına göre incelendi. Bulgular: 3743 hastaya ait toplam 4075 prostat biyopsi işlemi değerlendirildi. Hastaların ortalama yaşı 63.91±8.05, ortalama total PSA değeri 12.72±17.68, ortalama prostat volümü 46.10±23.49 ve ortalama kor sayısı 12.38±2.13 idi. Yapılan biyopsilerin dağılımına bakıldığında 3711’i primer, 344’ü sekonder ve 20’si tersiyer idi. Hastaların patoloji sonuçları incelendiğinde ilk biyopside kanser saptanma oranının %26, ikinci biyopside %20 ve üçüncü biyopside %15 olduğu görüldü. Biyopsilerin %3,5’inde ASAP (Atipik small asiner proliferasyon), %2’sinde High grade PIN ve %23,8’inde Low grade PIN olduğu saptandı (Tablo). Prostat biyopsisine bağlı major komplikasyonlar incelendiğinde; 23 hastada hospitalizasyon ve parenteral antibiyoterapi gerektiren üriner sistem enfeksiyonu geliştiği, 4 hastanın ürosepsis nedeniyle tedavi edildiği, bir hastanın ürosepsis sonucu ex olduğu ve bir hastada prostat biyopsisine bağlı pelvik hematom geliştiği görüldü. Sonuç: Kliniğimizde yapılan prostat biyopsi sonuçlarına göre toplamda kanser saptama oranımız %25,4 olup rutin olarak profilaktik antibiyoterapi protokolü uygulanan bu hastalarda işleme bağlı enfeksiyon düşük orandadır. Bununla birlikte prostat biyopsisi sonrası pelvik hematom, ürosepsis ve hatta ölüm ile sonuçlanabilecek komplikasyonların olabileceği unutulmamalıdır. Anahtar kelimeler: Prostat Biyopsisi, Prostat Kanseri 8 11. Üroonkoloji Kongresi S05 SÖZEL STANDART PROSTAT BİYOPSİSİ SONRASI SATURASYON PROSTAT BİYOPSİ SONUÇLARIMIZ 1 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul İzmit Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli 2 Amaç: PSA yüksekliği nedeniyle standart prostat biyopsisi uygulanmış ancak takibinde PSA değerinde artış ve/veya devam eden yüksekliği olduğu için saturasyon prostat biyopsisi (SPB) uygulanan hastaların sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık. Hastalar ve Yöntem: PSA yüksekliği bulgusu nedeniyle 2010-2013 yılları arasında standart prostat biyopsisi yapılan ve takiplerde PSA değerlerindeki artış ve/veya devam eden yükseklik nedeniyle SPB uygulanan 69 hastanın PSA değerleri ve patoloji sonuçları değerlendirildi. SPB tekniği: Genel anestezi altında transrektal ultrason eşliğinde sağ ve sol lateral zonlardan beşer adet, sağ ve sol transizyonel zonlardan üçer adet ve longitudinal prostat ölçümlerine göre sağ ve sol far lateral periferik zonlardan her 10 mm’lik longitudinal uzunluk için birer adet örnekleme şeklinde uygulandı. PSA değeri <10 olan, PRM bulgusu olmayan, tümör odak sayısı <=2 olan, Gleason skoru <=6 olan kanserli hastalar klinik olarak önemsiz prostat kanseri kabul edildi. Tablo 1. PSA değerlerine göre patoloji sonuçları 2,5-4.0 ng/dL 4-10 ng/dL >10 ng/dL TOPLAM (n) BPH (n) 6 (%85,7) 27 (%73,0) 15 (%60) 48 (%69,6) PIN (n) 0 (%0,0) 0 (%0,0) 0 (%0,0) 0 (%0,0) ASAP (n) 0 (%0,0) 3 (%8,1) 1 (%4,0) 4 (%5,8) P. CA (n) 1 (%14,3) 6 (%16,2) 9 (%36) 16 (%23,2) Klinik önemsiz P. CA (n) 0 (%0,0) 1 (%2,7) 0 (%0,0) 1 (%1,5) TOPLAM (n) 7 (%100) 37 (%100) 25 (%100) 69 (%100) Bulgular: Hastaların ortalama yaşları 61,5 ± 6,1 yıl ve ortalama PSA değerleri 8,9 ± 4,2 ng/ml’dir. Hastaların ortalama prostat hacimleri 54,0 ± 20,0 ml olarak ölçüldü. 6-10 Kasım 2013, Antalya 9 PROSTAT KANSERİ Murat Akgül1, Ferhat Talibzade1, Kazım Asutay1, Yılören Tanıdır2, İlker Tinay1, Levent Türkeri1 SÖZEL PROSTAT KANSERİ Tüm grupta prostat kanseri, PIN ve ASAP oranları sırasıyla %23,2 (n=16), %0 (n=0), %5,8 (n=4) olarak bulundu. Hastalar biyopsi öncesi PSA değerlerine göre 2,5-4 ng/dL, 4-10 ng/dL ve 10 ng/dL’den büyük olarak üç gruba ayrıldı. Farklı PSA aralıklarına ait patoloji sonuçları Tablo 1’de verildi. Sonuç: SPB, benign standart prostat biyopsi sonrası PSA yüksekliği ve/veya artışı devam eden hastalarda, özellikle PSA değeri 4.0 ng/ml üzeri olan grupta prostat kanseri saptama oranı ile akla ilk gelmesi gereken tanısal modalitedir. Anahtar kelimeler: Standart prostat biyopsisi, Saturasyon biyopsisi 10 11. Üroonkoloji Kongresi S06 SÖZEL RELATIONSHIP BETWEEN THE VOLUME OF PROSTATE AND THE SERUMİC VALUES OF PSA AMONG THE “GREY ZONE “ PATIENTS IN KOSOVO University of Prishtina, Medicine Faculty, Department of Urology, Prishtina Introduction & Objectives: To estimate relationship between the volume of prostate and the serumic values of PSA among the “grey zone “patients classified due to age groups. Material-Methods: A total of 1420 patients with LUTS due to HBP are classified under four age-groups and they’ve been evaluated prospectively and retrospectively. All the patients underwent standard evaluation, including DRE, PSA determination and TAUS during the time period of January 2005 until Octobre 2012 at polyclinic “Medicus”, UCC of Kosova- Department of Urology and Outpatient Urologic Clinic.Presentation of data has been conducted through tabels and diagrams.From statistical parameters has been accounted:Structure index,arithmetical avarage,standard deviation,minimal and maximal value,as well as linear coorelation.For testing of data,T test has been used as well as one way ANOVA analysis for 95% and 98% reliability respectivily p<0.05 and p<0.01. Results: The mean prostate volume among the “grey zone” patients was 44.6 cm3, wheras mean value of serumic PSA was 5.9 ng/ml. It is clear that the both values rises with age. Therefore the mean prostate volume were in range from 40.5 cm3 and PSA mean values were4.8 ng/ml which correspond age-group of 50-59 yearold. These values rises progressively, therefore in age-group of 80-89 year-old the mean prostate volume was 51.3 cm3 and the PSA serumic values were 7.2ng/ml. Conclusions: The data confirms that prostate volume and PSA concentration of serumic PSA have significant correlation and rises with aging among the “grey zone” patients. Anahtar kelimeler: Psa.grey Zone, Prostate Volume 6-10 Kasım 2013, Antalya 11 PROSTAT KANSERİ Arber Ejup Neziri, Tune Neziri, Flamur Tartari, Lutfi Dervishi, Fahredin Veselaj SÖZEL AÇIK, LAPAROSKOPİK VE ROBOT YARDIMLI RADİKAL PROSTATEKTOMİ: TEK CERRAHIN ÜÇ TEKNİKTE OPERATİF VE PATOLOJİK SONUÇLARININ KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ PROSTAT KANSERİ S07 Murat Akand1, Orçun Çelik2, Egemen Avcı3, İbrahim Duman4, Tibet Erdoğru3 1 Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Konya Kemalpaşa Devlet Hastanesi, Üroloji Bölümü, İzmir 3 Memorial Ataşehir Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul 4 Medical Park Antalya Hastanesi, Üroloji Bölümü, Antalya 2 Amaç: Günümüzde organa sınırlı prostat kanseri tedavisinde radikal prostatektomi (RP) üç farklı şekilde yapılabilmektedir. Her ne kadar açık (A-), laparoskopik (L-) ve robot yardımlı laparoskopik (RYL-) RP’yi avantaj ve dezavantajları ile karşılaştıran seriler bulunsa da, tek cerrah tarafından yapılan bu üç tekniğin sonuçlarının karşılaştırıldığı çalışma oldukça azdır. Bu çalışmada tek cerrah tarafından gerçekleştirilen ARP, LRP ve RYLRP sonuçları karşılaştırılmaktadır. Materyal & Metod: Mayıs 1999 ile Nisan 2012 tarihleri arasında tek cerrah tarafından 484 RP gerçekleştirilmiştir. Yaş, vücut kitle indeksi (BMI), serum prostat spesifik antijen (PSA), preoperatif prostat biyopsisi Gleason skoru, preoperatif transrektal ultrasonografi (TRUS) ile ölçülen prostat hacmi, klinik evre, operasyon süresi, tahmini kanama miktarı, kateterizasyon süresi, prostat spesimeni hacmi, kan transfüzyon oranı hasta kayıtlarından elde edildi. Prospektif olarak kaydedilen bilgiler retrospektif olarak değerlendirildi. Sonuçlar: Aynı cerrah tarafından yapılan 484 RP’den 50 ARP, 308 LRP ve 79 RYLRP çalışmaya dahil edildi. ARP, LRP ve RYLRP için ortalama yaş değerleri sırasıyla 63.8, 62.7, 60.3 (p>0.05); operasyon süreleri ise 255, 208 ve 242 dk (p<0.001) idi. Tahmini kanama miktarı ve hospitalizasyon süresi ARP, LRP ve RYLRP için sırasıyla 602, 526, 234 mL (RYLRP ile diğerleri için p<0.001, ARP ile LRP için p>0.05) ve 9.1, 3.2 ve 3.2 gün (p<0.001) idi. Hastaların demografik, operatif ve patolojik sonuçları Tablo-1’de verilmiştir. Tahmini kanama miktarı için RYLRP ve operasyon süresi için de LRP lehine bir avantaj tespit edilirken; ARP’de üretral katetrizasyon süresi, hospitalizasyon süresi, hemoglobindeki düşüş ve kan transfüzyonu için belirgin bir dezavantaj tespit edilmiştir. Bununla birlikte, preoperatif prostat hacmi, preoperatif serum PSA seviyesi, onkolojik sonuçlar ve pozitif cerrahi sınır oranı her üç teknikte benzer olarak kaydedildi. Grupların komplikasyonlar açısından karşılaştırılması Tablo-2›de verilmiştir. ARP ve LRP 12 11. Üroonkoloji Kongresi Tablo 1. Açık (ARP), Laparoskopik (LRP) ve Robot Yardımlı Laparoskopik Radikal Prostatektomilerin (RYLRP) Demografik, Operatif ve Patolojik Sonuçları Operasyon Zamanı 2004-2010 2010-2012 LRP (n:308) RYLRP (n:79) p değeri 63.8 25.4 7.33 38.4 255* 16.3 9.1 602§ 3.06 27 (54%) N/A 62.7 26.1 10.47 37.1 208.5 8.2** 3.2† 526§ 2.35†† 54 (17.5%) 28.8 60.3 26.9 8.32 39.8 242.6* 6.8** 3.2† 234 2.0†† 7 (8.9%) 19.7 >0.05 >0.05 >0.05 >0.05 <0.001 <0.001 <0.001 <0.001 <0.05 <0.001 <0.001 • Su geçirmez N/A 258 (83.7%) 69 (87.3%) • Hafif kaçak N/A 39 (12.6%) 9 (11.3%) • Orta kaçak N/A 8 (2.5%) 1 (1.2%) • Şiddetli kaçak Klinik evre N/A 3 (0.9%) 0 (0%) T1a - 4 (1.3%) - T1b - 6 (1.9%) 3 (3.8%) T1c 38 (76%) 175 (56.8%) 63 (79.9%) T2a 7 (14%) 63 (20.5%) 9 (11.4) T2b 4 (8%) 52 (16.9%) 3 (3.7%) T2c 1 (2%) 6 (1.9 %) 1 (1.2%) 5.88 45 2 (0.6%) 6.25 50.4 6.23 44 T2a 6 (12%) 59 (19.2%) 10 (12.7%) T2b 15 (30%) 45 (14.6%) 15 (19.0%) T2c 11 (22%) 63 (20.5%) 32 (40.5%) T3a 12 (24%) 88 (28.6%) 16 (20.3%) T3b 6 (12%) 51 (16.6%) 6 (7.6%) T3c - 1 (0.3%) - 6.60 3.35 1 (0.3%) 6.57 5.12 6.68 3.40 Genel 15/50 (30.0%) 88/308 (28.6%) 22/79 (27.8%) pT2 5/32 (15.6%) 15/167 (8.9%) 4/57 (7.0%) pT3 10/18 (55.5%) 71/140 (50.7%) 18/22 (81.8%) Yaş (yıl) BMI (kg/m²) PSA (ng/mL) TRUS prostat ağırlığı (g) Operasyon süresi (dk) Kateterizasyon süresi (gün) Hospitalizasyon süresi (gün) EBL (mL) Delta Hb (g/dL) Kan transfüzyonu Anastomoz zamanı (dk)# Anastomoz kalitesi¥ T3a Biopsi GS Spesimen ağırlığı (g) Patolojik evre T4 Patolojik GS Tümör hacmi (%cc) PSM PROSTAT KANSERİ 1999-2003 ARP (n:50) 0.699 N/A >0.05 >0.05 N/A >0.05 >0.05 0.966 BMI: Vücut kitle indeksi, PSA: Prostat spesifik antijen, TRUS: Transrektal ultrasonografi, EBL: Tahmini kanama miktarı, Hb: Hemoglobindeki düşüş, GS: Gleason skoru, PSM: Pozitif cerrahi sınır. #: Independent t-test, ¥: Ki-kare testi. *>0.05, **<0.01, †>0.05, §>0.05, ††>0.05 Datalar ortalama veya sayı (yüzde) şeklinde gösterilmiştir. N/A: Uygulanamaz. 6-10 Kasım 2013, Antalya SÖZEL ile karşılaştırıldığında, RYLRP›de minör, majör ve genel komplikasyon oranları istatistiksel olarak anlamlı düşük bulunmuştur (p<0.001). 13 SÖZEL PROSTAT KANSERİ Tartışma: LRP ve RYLRP gibi minimal invazif teknikler ARP ile karşılaştırılabilir sonuçları olan ümit vaat edici tekniklerdir. RYLRP ile daha kısa kateterizasyon süresi, daha az kan kaybı ve daha düşük komplikasyon oranı elde edilebilmektedir. Anahtar kelimeler: laparoskopi, prostat kanseri, radikal prostatektomi Tablo 2. Clavien-Dindo Sınıflamasına Göre Postoperatif Komplikasyonlar ARP (n:50) LRP (n:308) RYLRP (n:79) Komplikasyon yok 5 (10%) 223 (72.4%) 68 (86.1%)* Minör (Grade 1-2) 31 (62%) 73 (23.7%) 8 (10.1%)* Grade 1 3 11 0 Grade 2 (sadece Tx) 27 54 7 Grade 2 (total) 28 62 8 3 (3.8%)* Majör (Grade 3-5) 14 (28%) 12 (3.9%) Grade 3a 9 4 2 Grade 3b 1 3 1 Grade 4a 4 4 0 Grade 4b 0 0 0 Grade 5 0 1 0 45 (90%) 85 (27.6%) 11 (13.9%)* Genel Tx: Kan transfüzyonu. * p<0.001 14 11. Üroonkoloji Kongresi S08 SÖZEL PELVİK ÖLÇÜM, VİSSERAL VE SUBKUTAN YAĞ DOKUSU ÖLÇÜMLERİNİN RADİKAL RETROPUBİK PROSTATEKTOMİ SONRASI TRİFECTA VE CERRAHİ SINIR SONUÇLARINA ETKİSİ 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Giriş-Amaç: Çalışmamızda bilgisayarlı tomografi (BT) kullanılarak yapılan pelvik ölçümler, visseral ve cilt altı yağ alanlarının radikal retropubik prostatektomi (RRP) trifecta (kanser kontrolü, kontinans, potens) ve cerrahi sınır pozitifliklerini öngörmede fayda sağlayıp sağlamayacağını araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntemler: 2005-2011 tarihleri arasında kliniğimizde lokalize prostat kanseri tanısıyla RRP yapılan ve operasyon öncesi evreleme amaçlı abdominal BT’si bulunan 270 hasta çalışmaya dahil edildi. Pelvik ölçümleri ve visseral, subkutan yağ alanı ölçümleri yapıldı. Trifecta sonuçlarına ve cerrahi sınır sonuçlarına göre tek değişkenli ve çok değişkenli istatistiksel analizler yapıldı. Prostat volümü, vücut kitle indeksi ve D’Amico risk sınıflamasına göre alt grup analizleri de yapıldı. Pelvik ve yağ ölçümleri Şekil 1. A Tüm vücut alanı ve total yağ alanı (1 numaralı ok), visseral yağ alanı (2 numaralı ok) ve elle ROI çizimi (3 numaralı ok) B. Anteroposterior pelvik girim(B), simfizis açısı(A), prostat derinliği(C) ölçümleri C. interfemorapelvik mesafe(D) ve interspinöz mesafe(E) ölçümleri D. yumuşak doku mesafesi(G), prostat genişliği(F) ölçümleri 6-10 Kasım 2013, Antalya 15 PROSTAT KANSERİ Şakir Ongün1, Ömer Demir1, Sinem Gezer2, Özgür Gürboğa1, Mustafa Seçil2 SÖZEL PROSTAT KANSERİ Tablo 1. Lokalize prostat kanseri tanısıyla radikal retropubik prostatektomi yapılan ve preoperatif evreleme amaçlı abdominopelvik BT si olan 270 hastanın demografik verileri, pelvik ölçümleri, yağ dokusu ve total vücut alanları Ortalama (minimum-maksimum) Std. Deviasyon Yaş (yıl) 62,63 (43-75) ±6,03 PSA (ng/ml) 8,46 (2,29-47) ±6,34 BMI (kg/m2) 27,5 (18,3-42,7) ±3,8 Prostat volumü (cm3) 54,1 (7-151) ±23,6 Kanama miktarı (ml) 531,48 (50-3000) ±486,28 Transfüzyon miktarı (ünite) 1,32 (0-7) ±1,27 Operasyon süresi (dakika) 136,44 (90-300) ±44,68 Dren (gün) 4,17 (2-18) ±1,87 Taburculuk(gün) 5,32 (3-21) ±2,663 Tüm Vücut Alanı (cm2) Total Yağ Alanı (cm2) 792,1 (308,1-7677,8) ±44,5 280,3(23,2-840,1) ±118,8 Visseral Yağ Alanı (cm2) 144,3 (4,5-510,4) ±68,4 Subkutan Yağ Alanı (cm2) 136,0(10,7-571,2) ±77,6 Simfizis açısı (°) (A) Anteroposterior pelvik girim (mm) (B) Prostat derinliği(mm) (C) 40,5 (24-55) ±5,8 103,7 (79,1-127,3) ±9,6 27,8(15-67,7) ±7,7 İnterfemorapelvik mesafe (mm) (D) 100,3 (85,8-116,5) ±5,7 İnterspinöz mesafe (mm) (E) 89,6 (71,9-123,7) ±7,6 Prostat genişliği (mm) (F) 54,6 (36,7-71,9) ±6,2 Yumuşak doku mesafesi (mm) (G) 61,9 (50,7-76,9) ±6,1 Transvers yumuşak doku indeksi (F/G) 0,88 (0,63-1,09) ±0,07 İnterfemoral indeks (F/D) 0,54 (0,32-0,72) ±0,06 Pelvik ölçüm indeksi (E/C) 3,40 (1,12-6,84) ±0,81 Kemik genişlik indeksi (D/C) 3,81 (1,40-6,96) ±0,89 Yumuşak doku genişliği indeksi (G/C) 2,35 (0,77-5,08) ±0,59 Bulgular: Yapılan tek değişkenli istatistiksel analiz sonuçlarına göre trifectanın gerçekleştiği hastalar daha genç, prostat spesifik antijen (PSA) değerleri daha düşük, simfizis açıları daha geniş, prostat genişliği daha dar, yumuşak doku mesafesi daha dar ve interfemoral indeksleri daha düşüktü (p<0,05). Tek değişkenli analizlere göre cerrahi sınır pozitif gelen hastalar daha yaşlı PSA değerleri daha yüksek, prostat volümleri daha küçük ve prostat genişlikleri daha dar bulunmuştur (p<0,05). Alt grup analizlerine göre trifectanın gerçekleştiği hastalarda; prostat volümü>60 cm3 ise yumuşak doku indeksi(yumuşak doku mesafesinin prostat 16 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: pelvik ölçümler, radikal prostatektomi, trifecta 6-10 Kasım 2013, Antalya 17 PROSTAT KANSERİ Sonuç ve Öneriler: Dar simfizis açısı trifecta başarısızlığı için bağımsız bir risk faktörüdür. Pelvik ölçümler ve visseral yağ alanı hesaplamaları RRP öncesi planlamada faydalı olabilir. SÖZEL derinliğine oranı) daha düşük, vücut kitle indeksi<25 kg/m2 ise interfemoral indeks (prostat genişliğinin interfemoral pelvik mesafeye oranı) ve visseral yağ alanı daha düşük, D’Amico risk sınıflamasına göre düşük risk sınıflamasında ise interfemoral indeks (prostat genişliğinin interfemoral pelvik mesafeye oranı) daha düşük olarak bulunmuştur (P < 0.05). Çok değişkenli istatistiksel analiz sonuçlarına göre trifectanın gerçekleştiği hasta grubunda PSA ve simfizis açısı, cerrahi sınır açısından değerlendirilen hastalarda is PSA istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (P < 0.05). SÖZEL TEK KADRANDA %50 VE ALTINDA TÜMÖR VE GLEASON SKORU 6 SAPTANAN PROSTAT KANSERİ HASTALARINDA AKTİF İZLEM VE RADİKAL PROSTATEKTOMİ SONUÇLARIMIZ PROSTAT KANSERİ S09 Hüseyin Tarhan, Rahmi Gökhan Ekin, Özgür Çakmak, Yusuf Özlem İlbey, Burak Özçift, İlker Akarken, Mehmet Yoldaş, Hakan Türk, Ferruh Zorlu Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İzmir Giriş: PSA kullanımı ile düşük dereceli ve düşük hacimli prostat kanseri(PC) tanısı artmıştır. Bu retrospektif çalışmada amaç, prostat biyopsisinde tek kadranda %50 ve altında tutulum ve Gleason skoru(GS) 6 PC saptanan hastalarda aktif izlem(AS) ve radikal prostatektomi(RP) sonuçlarını karşılaştırmaktır. Materyal-Metod: Ekim 2000-Mart 2013 tarihleri arasında tek kadranda <=%50, GS 6 ve PSA <10ng/ml olan 73 PC hastası değerlendirildi.Tek kadranda <=%5 PC bulunması mikrofokal PC olarak kabul edildi. Tablo 1. İki grubun genel özelliklerinin karşılaştırılması Hasta Sayısı AS RP 43(%58,9) 30(%41,1) P Değeri Ortalama Yaş(Yıl) 63,77±6,8(51-79) 59,70±6,0(48-70) 0,011 Ortalama Beden Kütle İndeksi(kg/m2) 27,76±3,7(20-40) 27,34±4,2(19-35) 0,659 Ortalama Alınan Kadran Sayısı Ortalama PSA Değeri(ng/ml) 12,42±2,8(8-24) 11,40±1,3(8-14) 0,069 6,35±1,9(2,89-9,9) 6,93±2,9(3,23-9,51) 0,316 PCa Saptanana Kadar Yapılan Biyopsi Sayısı Birinci Biyopside Saptanan Hasta Sayısı 41/%73,2) 15(%26,8) İkinci Biyopside(1) Saptanan Hasta Sayısı 2/%11,8) 15(%88,2) <0,05 8,40±9,2(1-40) 20,07±15,2(1-50) <0,05 29(%82,9) 6(%17,1) <0,05 43(%62,3) 26(37,7) Ortalama Tututlan Kadran Yüzdesi Mikrofokal(2) PCa Saptanan Hasta Sayısı TNM Evresi T1c(n) T2a(n) Ortalama Takip Süresi(ay) 0,025 0(%0) 4(%100) 23,69±23,5(4,40-129,53) 53,76±42,4(4,33-151,63) <0,05 1.İkinci biyopsi saturasyon yapılan 2 hasta vardı ve 2’side aktif izlem grubundaydı. 2.Mikrofokal; kadranda %5 ve altı tutulum olması. 18 11. Üroonkoloji Kongresi Sonuçlar: Toplamdaki 73 hastanın tanı anındaki ortalama PSA 6,59±2,4(2,8-9,9) ng/ml idi. Hastaların 69’u (%94,5) T1c ve 4’ü (%5,5) T2a evresinde idi. Hastaların 43’ü(%58,9) AS,30’u (%41,1) RP grubundaydı. İlk biyopside PC saptanma oranı, AS ve RP gruplarında sırasıyla 41/43 (%95,3) ve 15/30 (%50) bulundu (p<0,05). Mikrofokal PC oranı AS ve RP gruplarında 29/43 (%67,4) ve 6/30 (%20) idi (p<0,05). AS grubunun hepsi T1c, RP grubunun %86,7’si T1c geri kalanı T2a evresinde saptandı (p<0,05). Tablo 2. Radikal prostatektomi yapılan hastaların patoloji sonuçları Hasta Sayısı Patolojik Tanı Adenokanser ASAP LGPIN BPH Gleason Skoru 0 3+3 3+4 4+3 3+5(Tersiyer 4) TNM Evresi T0 T2a T2b T2c T3a T3c Cerrahi Sınır Pozitifliği(n) Kapsül İnvazyonu(n) Ekstrakapsüler Yayılım(n) Seminal Vezikül İnvazyonu(n) 6-10 Kasım 2013, Antalya RP AS Sonrası RP 30 4 27(%90,1) 1(%3,3) 1(%3,3) 1(%3,3) 3(%75) X X 1(%3,3) 3(%10) 20(%66,7) 5(%16,7) 2(%6,7) X 1(%25) 2(%50) X X 1(%25) 3(%10) 10(%33,3) 3(%10) 13(%43,3) 1(%3,3) X 1(%3,3) 0 1(%3,3) 0 1(%25) 2(%50) X X X 1(%25) 0 2(%50) 0 1(%25) P Değeri 0,900 <0,05 0,900 0,100 19 PROSTAT KANSERİ RP grubunda postoperatif 6.haftada, 3.,6.,9.,12. ayda ve sonrasında 6 ay arayla PSA ölçümü yapıldı. Biyokimyasal rekürrens(BCR) kriteri PSA >=0,2ng/ml olarak belirlendi. SÖZEL AS grubundaki takip protokolü ilk 2yıl 3ay, 2.yıldan sonra 6 ay arayla PSA ölçülmesi ve ilk 3 yıl yıllık daha sonra 2-3 yıl arayla tekrar biyopsi yapılmasıydı. AS’den çıkarılma kriterleri hasta isteği, PSA ikilenme zamanının 3 yıldan kısa olması,tekrar biyopsilerde GS’nda artış, PSA nın 10 değerini geçmesi veya muayenede nodülül olması idi. SÖZEL PROSTAT KANSERİ AS yapılan 5 hastaya ortalama 16,34 ay (4,4-39,3) takip sonrasında 4’ünde hasta isteği ve 1’inde kadran sayısında artış olması nedeniyle küratif tedavi verildi. 4 hastaya RP yapılırken diğerine komorbiditesi nedeniyle radyoterapi verildi.Küratif tedavi sonrasında ortalama takip süresi 23,92 ay (4,8-69,9) olup 1 hastada organ dışı yayılım(ODY) ve 1 hastada 11,43 ay sonunda BCR saptandı. RP grubunda GS’nda progresyon ve regresyon, %23,4 ve %10 iken TNM evresinde progresyon %56,6 ve ODY %3,3 idi. BCR 2 hastada ortalama 44,51 ay (26,362,7) sonunda saptanırken bu hastaların ortalama 48,51 ay (42,2-54,8) sonunda ek tedavi gereksinimi olmamıştır. RP yapılan 34 hastanın 4’ünde (%11) PC saptanmazken bu hastaların hepsi biyopside mikrofokal PC saptanan hastalardı. Yorum: Tek kadranda <= %50 tümör ve gleason skoru 6 saptanan Prostat kanseri hastalarında aktif izlem protokolü organ dışı yayılım ve gleason skor artışında düşük risk gözönünde bulundurularak uygulanabililr. Anahtar kelimeler: Aktif izlem, Radikal prostatektomi, Tek kadran 20 11. Üroonkoloji Kongresi S10 1 Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul Netherland Cancer Institute-AVL Hospital, Urology Department, Amsterdam, The Netherlands 2 Amaç: Yapılan çalışmalar, genişletilmiş pelvik lenf nodu diseksiyonu uygulanan hastaların yaklaşık %10’unda bu diseksiyon alanları dışında nodal metastazın saptandığını belirtmektedir. Bu pilot çalışmada, robot yardımlı radikal prostatektomi (RYRP) sırasında Tc99m-ICG-nanocolloid ile 69 hastaya uyguladığımız sentinel lenf nodu (SLN) diseksiyonu tecrübelerimizi değerlendirmeyi amaçladık. Hastalar ve Metodlar: Hastalara RYRP’den en az 4 saat önce bimodal indocyanine green (ICG) technetium 99m nanocolloid traceri transrektal ultrason eşliğinde prostatın 4 ayrı kadranına enjekte edildi. Takiben sintigrafi ve SPECT/CT görüntüleme ile SLN’ları tespit edildi. RYRP sırasında preoperatif SPECT/CT bulguları ve intraoperative yakın infrared görüntülerle (laparoskopik yakın infrared görüntüleme sistemi (Delight, Storz)) gözlenerek SLN’ları diseke edildi. SLN diseksiyonu takiben genişletilmiş pelvik lenf nodu diseksiyonu (gPLND) uygulanan 69 hasta ile sadece gPLND uygulanan 460 hastanın verileri karşılaştırıldı. Bulgular: SLN diseksiyonu uygulanan 69 hastadan toplam 261 SLN tespit edildi. SLN grubu ve gPLND grubunda çıkarılaran ortalama lenf nodu sayıları sırasıyla 15 ± 4 ve 14±5 olarak saptandı (p>0.005). SLN grubundaki hastaların %13’ünde saptanan SLN’lerin genişletilmiş pelvik lenf nodu bölgeleri dışındaki lenf nodları olduğu tespit edildi. SLN diseksiyonu uygulanan grupta pN1 saptanma oranı gPLND uygulanan hastalara göre daha yüksekti (sırasıyla, %14.4 ve %9.3). SLN grubundaki hastaların %10.5’inde genişletilmiş pelvik lenf nodu bölgeleri dışındaki lenf nodlarının pozitif olduğu saptandı. Biyopsi Gleason skoru>7 olan hastalarda SLN grubundaki pozitif lenf nodu saptanma oranı yaklaşık iki kat daha yüksekti(SLN grubu %23.1 ve gPLND grubu %11.3). Sonuç: RYRP sırasında flöresan ışığı kılavuzluğunda uygulanan SLN diseksiyonu özellikle orta ve yüksek riskli prostat kanserinde pN1 saptanma oranlarını arttırmaktadır. Ayrıca, RYRP’de uygulanan lenf nodu diseksiyonundaki anatomik hakimiyeti arttırarak hastaların daha kesin evrelenmesine yardımcı olmaktadır. Anahtar kelimeler: Robot yardımlı; radikal prostatektomi, sentinel lenf nodu diseksiyonu 6-10 Kasım 2013, Antalya 21 PROSTAT KANSERİ Cenk Acar1, Gijs Kleinjan2, Roderick Van Den Berg2, Ns Van Leeuwen2, Henk Van Der Poel2 SÖZEL ROBOT YARDIMLI RADİKAL PROSTATEKTOMİ SIRASINDA FLÖRESAN IŞIĞI KILAVUZLUĞUNDA SENTİNEL LENF NODU DİSEKSİYONU: PİLOT ÇALIŞMA PROSTAT KANSERİ SÖZEL S11 LOKALİZE PROSTAT KANSERİ HASTASININ AMELİYAT KARARI VERME SÜRECİ Can Öbek, Çağatay Doğan, Zübeyr Talat, Hamdi Özkara, Süleyman Ataus, Veli Yalçın İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul Giriş-Amaç: Bu çalışmada lokalize prostat kanseri tanısı almış olan hastanın ameliyat kararı verme sürecinde yaşadığı deneyimi biraz daha iyi anlayabilmeyi, olaya biraz daha hastanın penceresinden bakabilmeyi hedefledik. Metod: Nisan 2009-Eylül 2011 tarihleri arasında lokalize prostat kanseri tanısıyla radikal prostatektomi olan 125 hasta telefonla ulaşılarak sorgulandı. Tüm görüşmeleri hastaların tedavi kararı sürecinde aktif rol almamış bir kişi (ÇD) gerçekleştirdi. Hastaların klinik bilgileri ve yanıtlar bir veri tabanında toplandı. Bulgular: 13 hasta değerlendirme dışı bırakıldı (5 ulaşılamayan, 1 Alzheimer, 4 pre-op sondalı, 1 renal transplant adayı,2 yeni ameliyatlı). Değerlendirilen 112 hastadan %23,2’si kanser tanısından habersizdi.%19,6 hasta tedavi kararı verirken zorlandığını belirtti. Hastaların %32,1 ‘ine radyoterapi, %14,3’une de aktif izlem diğer bir seçenek olarak sunulmuştu. Cerrahi dışında tedavi düşünmeyenlerin oranı %87,5 idi. Ortalama 2,7 (1-9) ürolog görüşü alınmıştı. Tedavi kararını %51,7 hekim,%31,3 hasta,%17 hekim-hasta birlikte vermişti. Doktorunun yeterli bilgi vermediğini düşünenler %18, yan etkileri anlatmadığını belirtenler %20,5, yan etkilerin anlayacağı dilde anlatmadığını düşünenler %3,4, yan etkilerin daha detaylı anlatmasını isteyenler %58,4’dü. Etkili tedavi nedir sorusuna %41 yaşam kalitesinin korunması,%29,5 yaşam süresinin uzaması, %27,7 ise her iki faktörün birleşimi olduğu yanıtını verdi.%43,8 hasta prostat kanseri konusunda yazı/yayın okumuş,%42 başkalarının fikirlerine başvurmuştu. Evli bireylerde eşin karara katkısı %61,5 idi. Ameliyat olduğuna pişman olanların oranı %16,1, pişmanlık konusunda kararsız olanların oranı da%4,5’du. Sonuç: Tedavi/ameliyat kararı veren hastaların 1/4 u prostat kanseri tanısından habersizdi. Hekimler hastaların yarısında hasta adına karar veriyorlar ve diğer tedavi seçeneklerinden cok düşük oranda söz ediyorlar. Hastalar için etkili tedavi ağırlıkla yaşam kalitesinin korunması; ancak çok azı aktif izlem konusunda bilgilendiriliyor ve/veya bunu bir seçenek olarak düşünüyor. Hastalar ameliyatın yan 22 11. Üroonkoloji Kongresi PROSTAT KANSERİ Anahtar kelimeler: Prostat Ca, Radikal Prostatektomi 6-10 Kasım 2013, Antalya SÖZEL etkileri konusunda daha fazla bilgilendirilmeyi istiyor. Azımsanmayacak oranda hasta verdiği karardan pişmanlık duyuyor. Hekimler olarak lokalize prostat kanseri olan hastamızı hastalığı, tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin yan etkileri konusunda yeterli bilgilendirmemekyetiz. Bu zor süreçte kendisi için en uygun seçimi yapabilmesi adına hastamız için daha iyisini yapabiliriz ve yapmalıyız. 23 SÖZEL HER RADİKAL PROSTATEKTOMİDE LENF NODU DİSEKSİYONU YAPILMALI MI ? LENF NODU İNVAZYONUNU ÖNGÖRMEDE ETKİLİ OLAN FAKTÖRLER PROSTAT KANSERİ S12 Osman Koca1, Sıtkı Ün2, Mehmet Yoldaş3, Hakan Türk3, Hüseyin Tarhan3, Ferruh Zorlu3 1 Horasan Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Erzurum Ergani Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Diyarbakır 3 Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İzmir 2 Amaç: Çalışmamızda prostat kanseri (Pka) nedeniyle radikal prostatektomi (RP) yapılan hastaların D’Amico risk sınıflamasına göre lenf nodu invazyonu(LNİ) oranları ve lenf nodu invazyonunu öngören faktörleri değerlendirmeyi amaçladık. Materyal-Metod: Kliniğimizde Aralık 1994 ile Mart 2013 arasınde Pka tanısı alan 706 hasta değerlendirildi. İlk tedavi olarak RP ve beraberinde pelvik lenf nodu diseksiyonu (PLND) yapılan ve dataları tam olan 221 hasta çalışmaya dahil edildi. Preoperatif PSA değerleri, klinik evre, biyopsi gleason skoru(GS), kanser pozitif kor sayısı(PKS),kanser pozitif kor yüzdesi (PKY) ve en yüksek kanser yüzdesi (EKY) parametreleri kullanılarak LNİ ‘nu öngören faktörler araştırıldı. İstatistiksel analizde Ki-kare testi, lineer ve binary logistic regresyon analizleri kullanıldı.İstatistiksel olarak p<0,05 anlamlı olarak kabul edildi. Bulgular: Olguların ortalama yaşı 66,8 ve ortalama PSA değeri 10,71 olarak saptanmıştır.RP ve beraberinde PLND yapılan 221 hastanın 13 (%5,8)’ünde lenf nodu metastazı saptandı.Risk gruplarına göre LNİ oranları Tablo-1 de özetlenmiştir. Risk grupları arasında LNİ açısından istatistiksel olarak anlamlı fark vardır (p<0,001). Tablo 1. Risk gruplarına göre lenf nodu invazyon oranları Risk Grubu LNİ Olan LNİ Olmayan Toplam Düşük 1(%1,04) 95 96 Orta 6(%5,9) 95 101 Yüksek 6(%25) 18 24 P Değeri P<0,001 Tek değişkenli regresyon analizinde biyopsi gleason skoru (p<0,001), PSA (p=0,02) ve klinik evre (p=0,04) istatistiksel olarak anlamlı derecede lenf nodu invazyonu ile ilişkili bulunmuştur.Ancak pozitif kor sayısı, pozitif kor yüzdesi ve en yüksek kanser yüzdesi ile LNİ arasında ilişki saptanmamıştır. 24 11. Üroonkoloji Kongresi Tablo 2. Tüm değişkenlerin tekli ve çoklu analiz verileri Değişkenler P Değeri Çoklu Analiz P Değeri 5,240 p<0,001 3,657 p<0,001 PSA 2,353 p:0,02 1,005 p:0,8 Klinik Evre 2,064 p:0,04 1,228 p:0,4 PKS 0,843 p:0,4 PKY 1,724 p:0,08 EKY 1,382 p:0,16 Sonuç: Prostat kanserli hastalarda biyopsi gleason skoru lenf nodu metastazı için güçlü bir prediktördür.RP+PLND kararı verirken öncelikle biyopsi gleason skoru göz önüne alınmalıdır.Çalışmamıza göre D’Amico sınıflamasına göre düşük riskli hastalarda PLND yapılmayabilir. Anahtar kelimeler: prostat kanseri, radikal prostatektomi, lenf nodu invazyonu 6-10 Kasım 2013, Antalya 25 PROSTAT KANSERİ Tekli Analiz GS SÖZEL Çok değişkenli analizde ise sadece biyopsi gleason skoru artışı (p<0,001) LNi için istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur.Bulgular Tablo-2 de özetlenmiştir PROSTAT KANSERİ SÖZEL S13 PROSTAT KANSERİNİN KLİNİK EVRELENDİRİLMESİNDE EVRE T1C VE T2A HASTALAR BENZER PROGNOSTİK ÖZELLİKLERE SAHİPTİR Hasan Yılmaz1, Ufuk Yavuz2, Murat Üstüner2, Seyfettin Çiftçi2, Emrah Şimşek2, Özdal Dillioğlugil2 1 İzmit Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Departmanı, Kocaeli Kocaeli Üniveristesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli 2 Giriş: Prostat kanseri (PK) için evrelendirmede kullanılan TNM sisteminde T1c tümörler, daha alt kategoride olduğundan T2a tümörlerden dahi iyi prognozlu olmalıdır. Ancak literatürde T1c ve T2a hastalarının benzer prognoza sahip olduğunu gösteren pek çok çalışma vardır (BJU, 96:777, 2005; J Urol, 160:2412, 1998; J Urol, 161:1525, 1999). Çalışmamızda T1c ile T2a hastaları patolojik prognostik bulgular açısından değerlendirmeyi amaçladık. Materyal-Metod: 2001-2013 yılları arasında lokalize PK nedeniyle radikal retropubik prostatektomi (RRP) uygulan hastalar geriye dönük değerlendirildi. Hastaların yaşları, preop tPSA’ ları, klinik evreleri, preop Gleason skorları (GS) ile RRP patolojisine göre cerrahi sınır (CS) ve kapsül dışına taşma (KDT) pozitifliği, seminal vezikül tutulumu (SVT) ve lenf nodu tutulumu (LNT) kayıt edildi. Bilgilerinde eksiklik olmayan, klinik T1c veya T2a olan 162 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar preop GS’ lerine göre düşük (GS<7) ve yüksek (GS>=7) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Hastaların patolojik kötü prognostik faktörleri (CS, KDT, SVT, LNT) karşılaştırıldı. Tablo 1. Klinik T1c ve T2a hastalarda GS ve tPSA ve yaş’ın karşılaştırılması. Ortanca yaş (yıl) (İQA) Ortanca tPSA (ng/ml) (İQA) GS; n (%) T1c T2a p 63 (58-67) 62 (58,7-67) 0,936 7,59 (5,45-12,19) 7,82 (5,43-12,73) 0,721 Düşük 29 (%36) 39 (%48) 0,225 Yüksek 51 (%64) 43(%52) 0,409 Bulgular: Ortanca hasta yaşı ve tPSA sırasıyla 63 yıl [İnterquartil aralık (İQA) 5867] ve 7,79 ng/ml (İQA 5,44-12,52) idi. Hastaların klinik evresi 80’inde T1c, 82’ sinde T2a idi. RRP öncesi verilerin klinik evrelere göre karşılaştırılması Tablo 1’ de özetlendi; her iki evredeki hastaların tPSA ve GS açısından benzer değerleri olduğu izlendi. GS’ göre düşük (<7) ve yüksek (>=7) derece olarak gruplandırılan 26 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Prostat Kanseri, Evrelendirme, T1c T2a Tablo 2. Klinik T1c ve T2a evrelerinin preop GS’a göre karşılaştırılması. GS Prognostik Parametreler T1c T2a p <7 CS (n(%)) + 5 (%17) 10 (%26) 0,409 - 24 (%83) 29 (%74) KDT (n(%)) + 7 (%24) 12 (%30) - 22 (%76) 27 (%70) SVT (n(%)) LNT (n(%)) >=7 CS (n(%)) KDT (n(%)) SVT (n(%)) LNT (n(%)) Toplam CS (n(%)) KDT (n(%)) SVT (n(%)) LNT (n(%)) 6-10 Kasım 2013, Antalya + 2 (%6) 1(%3) - 29 (%94) 39 (%97) + 0 (%0) 1 (%3) - 29 (%100) 39 (%97) + 7(%14) 7(%16) - 44(%86) 36(%84) + 11(%22) 20(%47) - 40(%78) 23(%53) + 3(%6) 2(%5) - 48(%94) 41(%95) + 3(%6) 1(%2) - 48(%94) 42(%98) + 12(%15) 17(%20) - 68(%75) 65(%80) + 18(%23) 32(%39) - 62(%77) 50(%61) + 5(%6) 3(%3) - 75(%94) 79(%97) + 3(%4) 2(%2) - 77(%14) 80(%98) 0,547 0,390 0,574 0,729 0,010 0,581 0,395 0,343 0,023 0,448 0,631 27 PROSTAT KANSERİ Sonuç: Klinik T1c hastalar daha düşük evrede sınıflandırılsa da T2a hastalar ile benzer prognostik özelliklere sahiptir. Bu nedenle bu iki evre bizim sonuçlarımııza göre de tek bir evre olarak değerlendirilebilir. SÖZEL hastaların klinik evrelerine göre karşılaştırılması Tablo 2’ de özetlendi. İki evre arasında sadece KDT’da anlamlı fark saptandı (p=0,023). Hastalar GS’ a göre değerlendirildiğinde ise yalnızca yüksek dereceli hastalarda, yine sadece KDT’da anlamlı fark saptandı (p=0,010). PROSTAT KANSERİ SÖZEL S14 RADİKAL PROSTATEKTOMİ SONRASI PT3-T4 HASTALIĞI ÖNGÖREN FAKTÖRLER İbrahim Güven Kartal, Mesut Altan, Burak Çitamak, Sertaç Yazıcı, Bülent Akdoğan, Haluk Özen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Radikal prostatektomi sonrası pT3-T4 hastalığı öngören faktörleri analiz etmek. Materyal-Metod: 1994-2013 yılları arasında lokalize veya lokal ileri prostat kanseri nedeniyle 969 hastaya radikal retropubik prostatektomi (RRP) yapıldı. Bu hastalardan patoloji sonucu pT3-pT4 gelen hastaların preoperatif ve postoperatif verileri analiz edildi. Bulgular: RRP yapılan 969 hastadan takipli 861 hastanın dataları analiz edildi. RRP sonrası 611 hasta pT1-T2, 250 hasta ise pT3-T4 olarak rapor edilmişti. Her iki grup karşılaştırıldığında yapılan çok değişkenli analizde biyopsi Gleason skoru (P=0.004) ve biyopsi pozitif kor oranının (P=0.027) pT3-pT4 hastalığı predikte eden istatistiksel olarak anlamlı faktörler olarak belirlendi. Hasta yaşı ve tanı anındaki serum PSA değerleri açısından iki grup arasında belirgin fark tespit edilmedi. Peroperatif ve postoperatif değerlere bakıldığında ise iki grup arasında kanama miktarı, operasyon süresi, transfüzyon oranı açısından fark bulunmazken pT3-T4 hastalarda RRP spesimeninde tümör yüzdesi belirgin olarak daha yüksek bulundu. pT1-T2 ve pT3-T4 için tümör yüzdeleri sırasıyla %10.9 ve %24.7, P<0.001). Biyokimyasal nüks oranları pT1-T2 ve pT3-T4 hastalarda sırasıyla %10.5 ve %36.8 olarak bulundu. Sonuç: RRP sonrası pT3-T4 hastalığı öngören en önemli preoperatif faktörler biyopsi Gleason skoru ve biyopsi pozitif kor oranıdır. Ameliyat öncesi değerlendirmede hastalığın lokalize olduğunu ortaya koyacak daha iyi tanı yöntemlerine (görüntüleme, biyokimyasal göstergeler) ihtiyaç vardır. Anahtar kelimeler: prostat, prostatektomi 28 11. Üroonkoloji Kongresi S15 SÖZEL LAPAROSKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ HASTALARINDA CERRAHİ SINIR POZİTİFLİĞİ VARLIĞINDA PSA NÜKSÜNÜ ÖNGÖREN PARAMETRELER- ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ DENEYİMİ 1 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Bursa 2 Amaç: Çalışmanın amacı laparoskopik radikal prostatektomi sonrası patolojik incelemede cerrahi sınır pozitifliği saptanan hastaların takibinde PSA progresyon oranını ve buna etkileyen faktörleri saptamak Yöntem Gereçler: Nisan 2004’ten Şubat 2010 tarihine kadar kliniğimizde laparoskopik radikal prostatektomi uygulanan 165 hastadan cerrahi spesmeninde cerrahi sınırı pozitifliği olan 36 hasta çalışmaya alındı. PSA 0.2 ng/ml üzerinde olması PSA progresyonu olarak kabul edildi. Takip süresi 12 ayın altında olan 3 hasta, PSA progresyonu öncesi adjuvan tedavi başlanan 9 hasta çalışma dışı bırakıldı. PSA progresyonu olan ve olmayan grubun parametreleri karşılaştırıldı. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 64,8±6,2 idi. Gruplar arasında yaş, preoperatif PSA, tümör hacmi açısından fark bulunmadı (Tablo). Ortanca 44 aylık takipte 9 hastada (%37.5) PSA progresyonu geliştiği tespit edildi. Takip süreleri iki grup arasında benzerdi. Patolojik evresi 2 olan hastalarda, PSA progresyon oranı %23 iken patolojik evresi 3 hastalarda bu oran %54.5 idi. Cerrahi sınırda yaygın tutulumu olan hastaların %75’inde PSA progresyonu mevcutken, sınırlı tutulumu olan hastalarda bu oran %30 idi. Hem patolojik evre hem de cerrahi sınırın yaygın tutulumu olan hastalarda PSA progresyonunda artmış oran istatiksel olarak anlamlı olmasa da daha yüksek sayılı serilerde anlamlı çıkabilir (Tablo). Patolojik grade ile PSA progresyonu arasında anlamlı ilişki bulundu(Tablo). Patolojik gleason skoru 8 olan iki hastanın, seminal vezikül invazyonu olan bir hastanın hepsinde PSA progresyonu tespit edildi. Sonuçlar: Cerrahi sınır pozitifliği olan radikal prostatektomili hastaların ortanca 44 aylık takipte sadece %37,5’inde PSA progresyonu gelişmesi seçilmiş hastalar için takibin uygun bir seçenek olabileceğini düşündürmektedir. Yaygın cerrahi sınır tutulumu ve patolojik evre potansiyel risk faktörü olarak gözükmektedir. 6-10 Kasım 2013, Antalya 29 PROSTAT KANSERİ Yakup Kordan1, Onur Kaygısız1, Burhan Coşkun1, Berna Aytaç Vuruşkan2, Sinan Çelen1, Hakan Vuruşkan1, İsmet Yavaşcaoğlu1 SÖZEL PROSTAT KANSERİ Özellikle seminal vezikül tutulumu ve patolojik gleason skoru 8 olan hastaların hepsinde PSA progresyonu gelişmesi nedeniyle bu hasta grubunda progresyon öncesi adjuvan tedavi öncelikle düşünülmelidir. Anahtar kelimeler: cerrahi sınır, prostat kanseri, PSA progresyonu Tablo 1. Cerrahi sınırı pozitif olan prostat kanserli olguların takibinde PSA progresyonu olan ve olmayan grubun verilerinin karşılaştırılması YAŞ (yıl)¹ PSA progresyon olmayan N=15 PSA progresyonu olan N= 9 p 65±5,5 64,3± 7,6 0,082 Preoperatif PSA (ng/ml)² 11,4±5,5 8,6±6,7 0,06 Tümör hacmi (cc)² 5,9±3,7 5,9±4,14 1 44,5±15,7 55,4±29,8 0,25 0,09 Son kontrol (ay)¹ Cerrahi sınır tutulum yaygınlığı³ Patolojik evre³ Patolojik Gleason skoru³ TEK 14 6 (%30) YAYGIN 1 3 (%75) pT2 10 3 (%23,1) pT3 5 6 (%54,5) 6 10 2 (%16,7) 7 5 5 (%50) 8 0 2 (%100) 0,11 0,045* (¹: student’s t test ²: Mann –Whitney U testi, ³: nominal veriler: kikare testi,*: p<0.05; istatiksel olarak anlamlı) 30 11. Üroonkoloji Kongresi S16 SÖZEL PROSTAT KANSERİ TEDAVİSİNDE POSTOPERATİF RADYOTERAPİ: HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ DENEYİMİ 1 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, Ankara Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik Anabilim Dalı, Ankara 3 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Amaç: Bu çalışmada postoperatif radyoterapi (RT) uygulanan prostat kanseri tanılı olgularımızdaki tedavi sonuçlarımızı değerlendirilmiştir. Gereç-Yöntem: Haziran 1998-Haziran 2011 tarihleri arasında prostat adenokanseri tanısı ile bölümümüzde postoperatif RT uygulanan 108 hastanın verileri değerlendirilmiştir. RT radikal prostatektomi sonrası cerrahi sınır pozitifliği, kapsül veya seminal vezikül (SV) invazyonu varlığında ya da postoperatif PSA nadir olmayan veya PSA relapsı saptanan olgularda uygulanmıştır. RT prostat+SV yatağına medyan 70 Gy (60-70 Gy) ± pelvik lenf nodlarına 50 Gy olarak uygulanmıştır. Total androjen blokajı (TAB) 82 olguda (%76) uygulanmıştır. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 64 (51-77 yaş) olup medyan izlem süresi 6 yıldır (1-12 yıl). AJCC 2010 evreleme sistemine göre 63 hastada (%59) T3, 3 hastada (%3) N1 hastalık vardır. Otuz bir hastanın (%29) Gleason skoru (GS) >=8’dir. Postoperatif PSA ortalama 0.15 ng/mL’dir (0-1.65 ng/mL). Otuz yedi hastada cerrahi sınır (CS) pozitiftir. RT sonrası 7 hastada PSA relapsı (%6.5) ve 5 hastada (%5) uzak metastaz gelişmiştir. Beş ve 10 yıllık genel sağkalım (GSK)/ PSA relapssız sağkalım (PSA-RSK) oranları sırasıyla %100/87 ve %82.4/89 bulunmuştur. CS durumu GSK (p=0.88) ve PSA-RSK (p=0.68) arasında anlamlı ilişki gösterilememiştir. RT’e bağlı erken ve geç yan etkiler RTOG sistemine göre kaydedilmiştir. Erken dönemde 1 olguda grad III genitoüriner sistem (GÜS) toksisitesi gelişmiş olup 14 hastada cerrahiye ikincil gelişen inkontinans devam etmiştir. Geç dönemde 1 olguda grad III gastrointestinal sistem toksisite, 3 olguda da grad III GÜS toksisitesi görülmüştür. Oniki hastada cerrahi sonrası inkontinans devam ederken 4 olguda da stres inkontinansı saptanmıştır. Sonuç: Postoperatif RT etkili ve güvenli bir tedavidir. Hastalarda en sık görülen toksisite cerrahiye ikincil gelişen GÜS toksisiteleridir. Anahtar kelimeler: adjuvan radyoterapi, prostat, postoperatif radyoterapi 6-10 Kasım 2013, Antalya 31 PROSTAT KANSERİ Yurday Özdemir1, Fadıl Akyol1, Gökhan Özyiğit1, Pervin Hürmüz1, Erdem Karabulut2, Cem Önal1, Uğur Selek1, Sertaç Yazıcı3, Bülent Akdoğan3, Haluk Özen3 DİĞER SÖZEL S17 DÜŞÜK RİSKLİ LOKALİZE PROSTAT KANSERİ TEDAVİ SEÇENEKLERİNDE YAŞAM KALİTESİ Cenk Acar1, Cecile Schoffelmeer2, Corin Tillier2, Willem De Blok2, Erik Van Muilekom2, Jolanda Bloss2, Henk Van Der Poel2 1 Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul Netherland Cancer Institute-AVL Hospital, Urology Department, Amsterdam, The Netherlands 2 Amaç: Düşük riskli prostat kanserinde aktif izlem(Aİ), brakiterapi ve robot yardımlı laparoskopik prostatektominin(RYLP) yaşam kalitesi üzerine etkilerini değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntemler: 2004-2011 yılları arasında lokalize prostat kanseri nedeniyle brakiterapi, RYLP ve Aİ uygulanan hastalar değerlendirildi. Kohort içinde, düşük riskli lokalize prostat kanserli (PSA<10 ng/dl,cT1-2a ve GS<=6), pozitif biyopsi kor sayısı <=2 ve takip süreleri 1 yıldan fazla olan hastalar tedavi öncesi/sonrası sorgulama anketlerini doldurdular. Adjuvan tedavi alan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Veri tabanındaki 2615 hastadan, 65 RYLP(%45,1), 50 Aİ(%34,7) ve 29 brakiterapi (%20,2) tedavisi uygulanan 144 hasta seçildi. EORTC-QLQ-C30 ve PR25, IIEF-15 ve ICIQ-SF valide edilmiş sorgulama formları kullanıldı. Bulgular: Hastaların ortalama yaşları 61.9±6.6 yıl ve ortalama takip süreleri 2.5± 1.4 yıldı. RYLP ile brakiterapi gruplarının yaşları arasında (p=0.002), RYLP ile Aİ gruplarının yaş ve prostat boyutları arasında (sırasıyla,p<0.001 ve p= 0.008) ve brakiterapi ile Aİ gruplarının tanıdaki PSA değerleri ve prostat boyutları arasında (sırasıyla,p=0.037 ve p=0.008) anlamlı fark vardı. Yaş ile PR25 alan 5 (cinsel aktivite), PR25 alan 6 (cinsel işlev) ve IIEF-15 arasında istatistiksel olarak anlamlı ancak ters bir ilişki saptandı. Uygulanan tedavilerin, tedavi öncesi ve sonrası genel hayat kaliteleri arasında bir fark yoktu (sırasıyla, p=0,399 p>0,05). Bazal değerlerle karşılaştırıldığında, RYLP ve brakiterapi gruplarında inkontinansa yönelik önlemler ve cinsel işlevsellik alanlarında anlamlı bir azalma olduğu gözlendi. RYLP sonrası %71, brakiterapi sonrası %59 ve Aİ’in takiplerinde %30 erkekte cinsel işlevlerde bir azalma gözlendi. Sonuç: Düşük riskli lokalize prostat kanseri hastalarda Aİ,RYLP ve brakiterapinin tedavi sonrası genel yaşam kalitelerinin benzerdir. RYLP ve brakiterapinin cinsel işlevler ve inkontinansın bulunduğu fiziksel yaşam kalitesi bileşenlerini kötüleştirdiği görülmektedir. Ancak, takipler sırasında Aİ’deki hastaların %30’unda cinsel işlevlerde azalma saptanmaktadır. Anahtar kelimeler: prostatektomi, aktif izlem, brakiterapi 32 11. Üroonkoloji Kongresi S18 SÖZEL LOKALİZE PROSTAT KANSER TANILI HASTALARDA TEDAVİ SONRASI YAŞAM KALİTESİ Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir Amaç: Bu çalışmada lokalize prostat kanseri nedeni ile tedavi edilen hastaların tedavi sonrası yaşam kalitesini değerlendirmeyi amaçladık. Gereç-Yöntem: Mart 2003- Eylül 2012 tarihleri arasında, lokalize prostat kanseri tanısı konulan ve bu nedenle radikal prostatektomi ameliyatı yapılan 55 hasta (%51) ve eksternal radyoterapi alan 53 hastaya (%49), tedavi sonrası yaşam kalitesini değerlendirmek amacıyla EORTC QLQ-C30 ve EORTC QLQ-PR25 anket modülleri soruldu. Her iki gruba ait genel sağlık durumu/ yaşam kalitesi, fonksiyonel ve semptom skorları hesaplandı. Bulgular:. QLQ-C30 modülü alt birimi olan genel sağlık durumu/ yaşam kalitesi skorlarında, iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı (p=0,113). QLQ- C30 fonksiyonel skalasının altbirimi olan fiziksel fonksiyon skoru ve algılama fonksiyon skoru radikal prostatektomi grubunda, radyoterapi grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu (sırasıyla p=0,001 ve p=<0,001). QLQ-C30 semptom skalasında yorgunluk, nefes darlığı ve finansal zorluk skorları radikal prostatektomi grubunda, radyoterapi grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük saptandı (sırasıyla p=0,007, p=0,002 ve p=0,003). Her iki tedavinin alt üriner sistemdeki etkileri incelendiğinde, QLQ-PR25 modülünde, semptom skalasında, üriner semptomlar ve depolama semptomlarına ait skorlar radikal prostatektomi grubunda, radyoterapi grubuna göre anlamlı düzeyde düşük saptandı (sırasıyla p=0,047 ve p=0,022). QLQ-PR25 modülünde, fonksiyonel skalada, seksüel fonksiyon skoru, radyoterapi grubunda radikal prostatektomi grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek saptandı (p=0,04). Sonuç: Lokalize prostat kanseri nedeniyle tedavi edilen hastalarda üriner semptomlar, depolama semptomları, finansal zorluk, fiziksel fonksiyon, kognitif fonksiyonlar, yorgunluk hali ve dispne semptomları radikal prostatektomi grubunda; seksüel fonksiyon ise radyoterapi grubunda daha iyi YK skorlarına sahiptir. 6-10 Kasım 2013, Antalya 33 ÜROONKOLOJİK KANSERDE YAŞAM KALİTESİ Abdullah Cem Pehlevan, Turgut Dönmez, Aydın Yenilmez, Ali Barbaros Başeskioğlu, Cavit Can SÖZEL Hastaların tedavi öncesi değerlendirilmesinde bu sonuçlar dikkate alınarak, hastanın kendisi için önemli olan YK parametreleri belirlenip tedavi seçiminde hastaya yol gösterilebilir. Bu sayede hastaların hem tedavi kararından pişman olmaları önlenebilir, hem de sağlığa ilişkin yaşam kalite düzeyleri en az şekilde etkilenebilir. ÜROONKOLOJİK KANSERDE YAŞAM KALİTESİ Anahtar kelimeler: Yaşam Kalitesi, Radikal Prostatektomi, Radyoterapi 34 11. Üroonkoloji Kongresi S19 SÖZEL ÜROTELYAL KANSER TANISIYLA RADİKAL SİSTEKTOMİ YAPILAN HASTALARDA YASSI HÜCRE DİFFERANSİASYON VARLIĞININ PROGNOSTİK ÖNEMİ 1 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Ankara 3 Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Amaç: Radikal sistektomi uygulanan olgularda histolojik tip prognoza önemli derecede etki etmektedir. Çalışmada yassı hücreli kanser ve yassı hücre differansiasyon varlığının sağkalıma etkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Hastalar ve Yöntem: Çalışmada Ocak 1990 – Aralık 2012 tarihleri kliniğimizde radikal sistektomi yapılan ve düzenli takibi olan 295 hastanın sonuçları retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Hastalar patolojisi değişici epitel hücreli karsinom, yassı hücreli diferansiasyon varlığı olan ve yassı hücreli karsinom olmak üzere 3 gruba ayrılmış ve verileri değerlendirilerek, hastalığa bağlı ve genel sağkalım sonuçları karşılaştırılmıştır. Bulgular: Hastaların 226 sında değişici epitel hücreli kanser, 29’ unda yassı hücreli kanser ve 19 unda yassı hücreli diferensiasyon izlenmiştir. Tüm hastalar için ortanca takip süresi 31 aydır (1-132). 5 yıllık genel sağ kalım ve hastalığa özgü sağkalım oranları değişici epitel hücreli kanser, yassı hücreli diferansiasyonu olan olgular ve yassı hücreli kanser için sırasıyla; 49.8, 42.3, 31.2 ay ve 55.7,46.9, 34.1 ay olarak saptanmış olup her üç grup arasındaki fark istatiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Yassı hücreli kanseri olan olgularda yassı hücreli diferansiasyonu olan olgulara göre sağkalım daha kötü saptanmıştır. Çok değişkenli analizde ise histolojik tip bağımsız bir risk faktörü olarak bulunmamıştır. Sonuç: Ürotelyal kanser tanısıyla radikal sistektomi yapılan hastalarda yassı hücreli diferansiasyon varlığı sağ kalımı kötü etkilemektedir. Patolojik değerlendirmede bu histolojik alt tipin vurgulanması hastanın prognozunu öngörmek açısından önemlidir. Bununla birlikte histolojik tip sağkalım için bağımsız bir risk faktörü olarak bulunamamıştır. Anahtar kelimeler: Ürotelyal kanser, yassı hücre differansiasyonu, prognoz 6-10 Kasım 2013, Antalya 35 MESANE KANSERİ Çağatay Göğüş1, İlker Gökçe1, Cihat Özcan1, Özden Tulunay2, Semih Tangal3, Sümer Baltacı1 MESANE KANSERİ SÖZEL S20 RADİKAL SİSTEKTOMİ SONRASI İZOLE LOKAL NÜKSÜN PROGNOZA ETKİSİ: GÜNCELLENMİŞ VERİLER VE UZUN DÖNEM TAKİP SONUÇLARI Çağatay Göğüş, Evren Süer, Cihat Özcan, Mete Özkıdık, Kadir Türkölmez, Sümer Baltacı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Çalışmada amaç radikal sistektomi sonrası gelişen izole lokal nüksü predikte edecek faktörleri belirlemek ve prognoz üzerine olan etkisini değerlendirmektir Hastalar ve Yöntem: Kliniğimizde Ocak 1990-Aralık 2012 tarihleri arasında radikal sistektomi yapılan ve takip sonuçları olan 295 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Hastalarda izole lokal rekürrens gelişimi için risk faktörleri değerlendirilmiş ve 5 yıllık tahmini sağkalım beklentileri hesaplanmıştır. Bulgular: İzole lokal rekürrens toplam 33 hastada (%10,8) tespit edilmiştir. Radikal sistektomi sonrası lokal rekürrens gelişene kadar geçen ortalama süre 12 ay (6,9-17,2) olarak hesaplanmıştır. Bu hastaların hiç birinde uzak metastaz görülmemişken, 15`inde (%46) takip dönemi boyunca uzak metastaz gelişmiştir. Lokal rekürrens gelişen ve gelişmeyen hasta grubunda 5 yıllık hastalığa özgü sağkalım (HÖS) oranları sırasıyla %0 ve %60,8 olarak bulunmuştur (p=0,001). Tek değişkenli analizde, yüksek gradeli tümör (P=0,001), histolojik tip (p=0,001), preoperatif hidronefroz varlığı (p=0,015), ileri evre (<0,001), lenf nodu tutulumu (p=0,004), cerrahi sınır pozitifliği (p=<0,001), lenfovasküler invazyon (p=0,010) lokal nüksü olanlarda istatiksel olarak yüksek bulunmuştur. Çok değişkenli analizde ise histolojik tip (HR 4,970-p=0,004), cerrahi sınır pozitifliği (HR 8,209-p=<0,001), yüksek gradeli tümör (HR 17,293-p=0,006) olması lokal nüks gelişimi için predikte eden faktörler olarak bulunmuştur. Yapılan çoklu değişken analizinde lokal rekürrens HÖS için olumsuz bir faktör olarak tespit edilmiştir (HR 7,19 ve p=0,001). Sonuç: Radikal sistektomi sonrası izole lokal rekürrens gelişimi, uygulanan tedavi ne olursa olsun oldukça kötü bir klinik seyir göstermektedir. Hastaların yaklaşık yarısında takip süresince metastaz gelişmektedir. Patolojik tür, cerrahi sınır pozitifliği, yüksek gradeli tümör, lokal nüks gelişimini predikte eden en önemli etkenlerdir. Anahtar kelimeler: Radikal sistektomi, lokal nüks, prognoz 36 11. Üroonkoloji Kongresi S21 Yakup Kordan, Sinan Çelen, Hakan Vuruşkan, Burhan Çoşkun, Onur Kaygısız, İsmet Yavaşcaoğlu Amaç: Kliniğimizde uygulanan laparoskopik radikal sistektomi (LRS) deneyimlerimizin sunulması Gereç-Yöntem: Mayıs 2006-Temmuz 2013 tarihleri arasında LRS, lenfadenektomi ve ürinerdiversiyon uygulanan 108 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların 100’ü erkek, 8’i kadındır. Hastaların ortalama yaşı ise 63,7 (41–90) yıldır. Bulgular: Ortalama toplam ameliyat süresi 353,4 (210–540) dakika olup laparoskopiksistektomi ve lenfadenektomi ise 213,2 (90–310) dakika sürmüştür. Sekiz hastada aynı seansta unilateral nefroüreterektomi bir hastada bilateral nefroüreterektomi uygulanmıştır. 99 hastada ilealloop, 9 hastada ortotopik diversiyon uygulanmıştır. Ortalama kan kaybı 249,3 (50–1200) ml olup dokuz hastaya operasyon sırasında kan transfüzyonuna gereksinim duyulmuştur. Ameliyat sonrası hastanede yatış süresi ise ortalama 15,4 (7–42) gündür. İntraoperatif dönemde hiçbir hastada komplikasyon gelişmemiş ve açık cerrahiye geçmek gerekmemiştir. Postoperatif erken dönemde ise 14 hastada yüzeyel yara enfeksiyonu ve dikiş açılması, 3 hastada eviserasyon, 2 hastada enterokutanöz fistül, 1 hastada sepsis, 6 hastada ise uzamış ileus geliştiği görülmüştür. Patolojik değerlendirmede 86 hastada (%79,6) organa sınırlı (evre pT0/pT1/pT2/pT3a) ve 22 hastada (%20,4) ekstravezikal tümör (evrepT3b/pT4) olduğu görülmüştür. Lenf nodu pozitifliğinin 108 hastanın 15’inde (%13,8) bulunduğu saptanmıştır. 19 hastada lenf nodu pozitifliği, üç hastada histopatolojik olarak yassı hücreli kanser ve bir hastada nöroendokrin karsinom saptanması nedeniyle adjuvan kemoterapi uygulanmıştır. Sonuç: Kendi klinik deneyimimiz literatürle uyumlu olacak şekilde LRS’nin onkolojik prensiplerden ödün vermeden güvenle yapılabileceğini göstermiştir. Anahtar kelimeler: Laparoskopi; mesane tümörü; sistektomi 6-10 Kasım 2013, Antalya 37 MESANE KANSERİ Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bursa SÖZEL LAPAROSKOPİK RADİKAL SİSTEKTOMİ: ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ DENEYİMİ MESANE KANSERİ SÖZEL S22 ÜST ÜRİNER SİSTEM DEĞİŞİCİ EPİTEL HÜCRELİ KANSERLERİ, YILLAR İÇİNDE DEĞİŞEN PROGNOSTİK FAKTÖRLER Bülent Akdoğan, Mesut Altan, Burak Çıtamak, Emin Mammadov, İbrahim Güven Kartal, Haluk Özen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Üst üriner sistem değişici epitel hücreli kanserli (UUTTCC) hastalarda 5-yıllık sağkalımı analizi yapmak. Material ve Metod: 1987 temmuz ayından bu güne kadar 124 hastaya UUTTCC nedeniyle nefroüreterektomi ve mesaneden cuff çıkarılması ameliyatı yapıldı. Yaş, cinsiyet, anemi varlığı, mesane tümörü öyküsü, tümörün T evresi, derecesi, lokalizasyonu ve mesane rekürrensi varlığı prognostik faktörler olarak incelendi. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 61.5±1.1 yıl, ortalama takip süresi 56.3±1.2 ay, erkek/kadın oranı: 101/23 olarak bulundu. Tek değişkenli 5-yıllık genel sağkalımı analizinde; anemi varlığı, mesane tümörü öyküsü, tümörün T evresi, derecesi ve lokalizasyonu anlamlı değişkenler olarak bulundu (p değerleri sırasıyla; 0.007, <0.001, 0.001, 0.002, 0.045). çok değişkenli analizde sağkalımı belirleyen en önemli parametreler; tümörün T evresi, derecesi ve mesane tümörü öyküsü olarak bulundu (HR sırasıyla; 2.027, 2.342 ve 2.206), (Tablo 1). Tablo 1. Üst üriner sistem TCC’de 5 yıllık sağkalım Cox Regresyon Analizi HR %95 GA p yaş 1.619 0.941-2.786 0.082 cinsiyet 0.516 0.235-1132 0.099 anemi 1.441 0.804-2.580 0.220 mesane tümörü öyküsü 2.206 1.098-4.430 0.026 T evresi 0.027 1.111-3.700 0.021 Grade 2.342 1.124-4.880 0.023 lokalizasyon 1.319 0.693-2.508 0.399 mesane rekürrensi 0.947 0.546-1.644 0.847 Sonuç: Tümör evresi ve farklılaşması UUTTCC’de en önemli prognostik faktörlerdir. Mesane tümörü öyküsü kötü prognoza işaret etmektedir. Tümör yerleşiminin üreter veya renal pelvis olmasının prognostik önemi artan hasta sayısıyla yıllar içinde kaybolmuştur. Anahtar kelimeler: üst üriner sistem değişici epitel hücreli kanser 38 11. Üroonkoloji Kongresi S23 RADİKAL SİSTEKTOMİ YAPILAN HASTALARDA TUR PATOLOJİSİNDEKİ LENFOVASKÜLER İNVAZYON LENF NODU İNVAZYONUNUN ÖNEMLİ GÖSTERGESİDİR SÖZEL Murat Üstüner1, Hasan Yılmaz2, Ufuk Yavuz1, Seyfettin Çiftçi1, Bahri Serkan Aynur1, Kürşat Yıldız3, Özdal Dillioğlugil1 MESANE KANSERİ 1 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli SB. Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli 3 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kocaeli 2 Giriş: İki ayrı yayında ( J Clin Oncol. 23:6533, 2005; BJU Int. 12:6663, 2010) radikal sistektomi (RS) öncesi TUR materyallerindeki lenfovasküler invazyon (LVİ) ile RS’deki lenf nodu invazyonu (LNİ) arasında yüksek oranda ilişki olduğu ileri sürülmüştür. Çalışmamızda, RS öncesi TUR materyallerindeki LVİ’un kötü prognoz ile ilişkili olup olmadığı RS patolojisindeki LNİ varlığı ile araştırıldı. Materyal-Metod: 1998 – 2013 yılları arasında RS yapılan 166 hasta geriye dönük değerlendirildi. Hastaların yaş, cinsiyet, TUR ve RS patolojilerine göre T evresi (TNM 2010), tümör derecesi, LVİ ve LNİ varlığı kayıt edildi. RS patolojisinde tümör saptanmayan (n=3), değişici epitel hücreli karsinom (DEHK) dışı tümör (n=4) saptanan ve TUR patolojisinde LVİ bilgileri eksik olan (n=72) hastalar çalışma dışı bırakıldı. Kalan 87 hasta çalışmaya dahil edildi. Tablo 1. TUR ve RS patolojik sonuçları TUR RS n % n % T1 31 35,6 22 25,3 T2 56 64,4 31 35,7 T3 - - 21 24,1 T4 - - 13 14,9 G1 13 15 10 11,4 G2 11 12,6 13 15 G3 63 72,4 64 73,6 Bulgular: Ortalama hasta yaşı 64,3 ± 8,8 idi. Hastaların 79’u erkek 8’i kadındı. Hastaların %29,8’inde (n=26) TUR’da LVİ, %32,1’inde (n=28) RS’de LNİ 6-10 Kasım 2013, Antalya 39 SÖZEL MESANE KANSERİ mevcuttu. TUR ve RS patolojik sonuçları Tablo 1 de, LVİ ile LNİ arasındaki ilişkinin TUR parametrelerine göre değişimi ise Tablo 2’ de verildi. Hastaların tümüne (n=87) bakıldığında (Tablo 2), TUR’da LVİ olanlarda istatistiksel anlamlı oranda daha fazla LNİ saptandı (p<0,0001). Bu ilişki TUR’daki T ve G alt gruplarına göre değerlendirildiğinde ise yalnızca T2 ve G3 hastalarda anlamlı ilişkinin devam ettiği izlendi (p<0.0001). LNİ bağımlı değişken alınarak yapılan çok değişkenli analizde (ÇDA) LVİ’u anlamlı (p=0,000) olduğu halde T ve G alt gruplarının anlamlı olmadığı bulundu; OR değeri LVİ (26) için T (0,5) ve G’ye (1,1) göre çok daha anlamlı idi. Sonuç: TUR patolojisinde LVİ olması önemli bir kötü prognostik gösterge olarak RS’de LNİ oranını anlamlı oranda artırmaktadır. Bu ilişki esasen yüksek G (G3) ve T’li (T2) hastalarda mevcuttur. Ancak TUR’daki LVİ tek başına, tümör T ve G alt gruplarından bağımsız olarak prognozu 26 kat (OR) daha fazla etkilemektedir. Anahtar kelimeler: Radikal sistektomi lenf nodu invazonu, TUR lenfovasküler invazyon Tablo 2. LVİ (TUR) ile LNİ (RS) arasındaki ilişkinin TUR’daki T ve G alt gruplarına göre değişimi LNİ p pozitif n LVİ Tümör grade G1 G2 G3 T evresi T1 T2 Toplam 40 negatif % n pozitif 0 negatif 2 2,2 11 % 0 . 12,6 pozitif 1 1,1 0 negatif 1 1,1 9 10,4 0,182 pozitif 19 21,9 6 6,9 negatif 5 5,8 33 38 pozitif 2 2,2 1 1,1 negatif 5 5,8 23 26,6 <0,0001 0,120 pozitif 18 20,7 5 5,8 negatif 3 3,4 30 34,4 <0,001 pozitif 20 23 6 7 <0,0001 negatif 8 9 53 61 11. Üroonkoloji Kongresi S24 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Transuretral rezeksiyon, TaHG ve T1HG mesane tümör takiplerinde nükslerde standart prosedürdür. Transüretral koagulasyon sadece TaLG mesane tümör takiplerindeki nükslerde önerilmektedir. Kliniğimizde TaHG ve T1HG mesane tümörü olup transüretral koagülasyon (TUK) ile tedavi edilen hastaların verilerini değerlendirdik. Metod: Kliniğimizde 1995 ile 2010 tarihleri arasında mesane kanseri nedeniyle tedavi edilmiş 1470 hasta tarandı. Sadece TaHG ve T1HG olan 421 hasta retrospektif incelendi ve sistoskopi takiplerinde TUK uygulanan 117 hasta çalışmaya dahil edildi. Değerlendirilen veriler rekürrens, progresyon, ileri tedavi (ör. radikal sistektomi), ve ölümdü. Bulgular: TaHG olan 55 (%13.1) ve T1HG olan 26 (%6.1) ve takiplerinde TUK uygulanan 81 hasta takip edildi. Hastaların 36’sına ulaşılamadı. TaHG grubunda hastaların %76’sında rekürrens ve %16’sında progresyon saptanırken T1HG grubunda %81’inde rekürrens ve %38’inde progresyon saptandı. Ortalama takip süresi 3 (0.1-15.4) yıldı. TaHG grubundaki hastaların %3.6’sına radikal sistektomi uygulanırken hastalığa bağlı mortalite %5.4 oldu. T1HG grubundaki hastaların %11.5’ine radikal sistektomi uygulanırken hastalığa bağlı mortalite %23.1 oldu. Sonuç: TaHG ve T1HG mesane kanserlerinde tümör progresyonu ve ölüm riski bizi yakın takip için teşvik etmektedir. TaHG ve T1HG mesane kanserli hastalarda TUK yeterli değildir. Anahtar kelimeler: Mesane tm, Transüretral koagülasyon 6-10 Kasım 2013, Antalya 41 MESANE KANSERİ Fethi Ahmet Türegün, Sinharib Çitgez, Çetin Demirdağ, Fetullah Gevher, Can Öbek SÖZEL İNVAZİF OLMAYAN ÜROTELYAL MESANE KANSERLERİNİN NÜKSÜNDE TRANSÜRETRAL KOAGÜLASYON YETERLİ Mİ? SÖZEL S25 MESANE TÜMÖRLÜ HASTALARDA İNTRAMURAL ÜRETER REZEKSİYONU YAPILAN HASTALARIN TAKİP SONUÇLARI Münir Bilgehan1, Ata Özen2, Evrim Çiftçi3, Aydın Yenilmez1, Cavit Can1 MESANE KANSERİ 1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir Van Bölge Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Van Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Eskişehir 2 3 Amaç: Üreter orifisi tutulumu olan mesane tümörlü hastalarda intramural üreter rezeksiyonu yapılan ve tümörden arındırılan olguların takip sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlandı. Materyal-Metod: Haziran 1995 ve Haziran 2013 yılları arasında mesane tümörü sebebiyle Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı’nda opere olan ve takibe alınan 710 hastanın kayıtları değerlendirmeye alındı. Üreter rezeksiyonu yapılan ve tümörün bitirildiği gözlenen hastalar değerlendirildi. Bulgular: Takipteki 710 hastanın, intramural üreter rezeksiyonu sonrası tümörün bitirildiği 34 hasta mevcut idi (%4.7). Hastaların 3’ü kadın (%8.8), 31’i erkek idi. (%91.1). Hastaların ortalama yaşı 62.6 (40-81) olup ortalama takip süresi 47.8 (6184) ay idi. 15 hastanın tümör evresi Ta (%44.1), 19 tanesinin T1 (%55.8) olduğu, 4’ü Grade 1 (%11.7), 22’si Grade 2 (%64.7), 3’ü Grade 3 (%23.5) olarak belirlendi. Hastaların takiplerinde 18 hastada rekürrens olduğu gözlenmiştir (%52.9). 5’inde üreter tümörü, 2 tanesinde de pelvis renalis tümörü sebebiyle toplam 7 (%20.5) hastaya nefroüreterektomi ve parsiyel sistektomi yapılmıştır. Sonuç: Mesane tümörü tanısıyla takipte olan hastaların %2-4’ünde üst üriner sistem tümörü geliştiği bilinmektedir. Mesane tümörü tanılı ve intramural üreter rezeksiyonu yapılan hastaların yaklaşık %50’si rekürren olmuş ve %20’sine nefroüreterektomi + parsiyel sistektomi yapılmıştır. Bu sebepten intramural üreter rezeksiyonu yapılan hastaların, mesane tümörlü hastalara üst üriner sistem irdelenmesinin daha sık aralıklarla yapılması uygun olacaktır. Anahtar kelimeler: mesane tümörü, intramural üreter rezeksiyonu 42 11. Üroonkoloji Kongresi S26 SÖZEL PT1 MESANE TÜMÖRÜNDE ERKEN RE-TUR UYGULANAMAYAN HASTALARDA GECİKMİŞ RE-TUR’UN LOKAL NÜKS GELİŞİMİ ÜZERİNE ETKİSİ 1 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi, Üroloji Bölümü, Adana Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Amaç: İlk kez pT1 mesane tümörü tanısı alan ve erken dönemde tekrar yapılması önerilen transüretral rezeksiyonu (re-TUR) kabul etmeyen hastaların, uygulanan geçikmiş re-TUR’da hastalığın lokal nüksü açısından daha fazla risk taşıyıp taşımadıkları araştırıldı. Metod: İlk kez pT1 ürotelyal mesane kanseri tanısı konulan 43 ardışık hasta çalışmaya alındı. Hastaların 29’una 2-6 hafta içinde re-TUR yapıldı (Grup 1). ReTUR’u kabul etmeyen 14 hasta, 3. ay kontrolünde sistoskopi ile değerlendirildi (Grup 2). Tüm hastalara tümör tabanı rezeke edilerek gecikmiş re-TUR uygulandı. İki grup hasta yaş ortalaması, tümörün grade’i, sayısı ve boyutu, nüks oranları ve nüks zamanları açısından karşılaştırıldı. İki grup arasındaki hasta yaş ortalaması ile tümörün derecesi ve boyutu arasındaki ilişki ve nüks zamanları ve rezidü tümör oranları student T testi kullanılarak değerlendirildi. Nüks varlığı ise ki-kare testi ile karşılaştırıldı. p<0,05 anlamlı olarak kabul edildi. Tablo1. Mesane tümörlü hastaların genel özellikleri Erkek (n) Kadın (n) Re-TUR (+) Re-TUR (-) 27 11 P değeri 2 3 64,93 (39-79) 67,14 (50-83) 0,481 Yüksek Grade (n) 23 11 0,957 Düşük Grade (n) 6 3 Ortalama yaş (yıl)(aralık) Tek (n) 12 8 Multipl (n) 17 6 Boyut <= 4 cc 6 5 Boyut > 4cc 23 9 6-10 Kasım 2013, Antalya 0,343 0,301 43 MESANE KANSERİ Ümit Gül1, Barış Kuzgunbay1, Tahsin Turunç1, Özgür Yaycıoğlu1, Hakan Özkardeş2 SÖZEL MESANE KANSERİ Bulgular: Her iki grup arasında hastaların ortalama yaşı, tümörün grade’i, sayısı ve büyüklüğü açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (Tablo 1). Grup 1’de 6 hasta takipten çıktı, takipli olan 23 hastanın 9’unda (%39,13) lokal nüks gelişti. Grup 2’de 2 hasta takipten çıktı, takipli olan 12 hastanın 6’sında (%50) lokal nüks gelişti. İki grup arsında lokal nüks oranları karşılaştırıldığında da istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı (p=0,477). Grup 1’de lokal nüks ortalama 19.1±12,8 ay sonra görülürken, Grup 2’de ortalama 6,0±3,0 ay sonra lokal nüks gelişmiştir. Bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p=0.019) (Tablo 2). Tablo2. Mesane tümörlü hastaların ikinci patoloji dağılımları ile nüks oranları ve zamanları Grup 1 Grup 2 P değeri İkinci Patoloji (n) (%) 16 (55,17) 5 (35,71) 0.242 pTa (n) (%) 7 (43,75) 2 (40,00) pT1 (n) (%) 5 (31,25) 2 (40,00) pT2 (n) (%) 4 (25,00) 1 (20,00) Lokal nüks (n) (%) 9 (39,13) 6 (50,00) 0,477 19.1±12,8 6,0±3,0 0,019 26,30±21,93 36,50±17,87 İlk nüks zamanı (ay) Takip Süresi (ay) Sonuçlar: Erken re-TUR olmayı kabul etmeyen pT1 mesane tümörlü hastalar daha hızlı lokal nüks geliştirmektedirler. Bu nedenle erken re-TUR uygulanmasını kabul etmeyen hastalarımıza işlemin gerekliliği vurgulanmalıdır. Anahtar kelimeler: Mesane tümörü, re-TUR, lokal nüks 44 11. Üroonkoloji Kongresi S27 Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İzmir Giriş: Mesane tümörlerinin %70’i tanı anında muskularis propria invazyonu göstermez. Bu çalışmamızda pTa mesane tümörlerinde TUR-Mesane (TUR-M) patoloji spesmeninde muskularis propria varlığı veya yokluğunun rekürrens üzerine etkisini araştırdık. Materyal- Metod: 1992-2012 yılları arasında kliniğimizde mesane tümörü nedeniyle TUR-M operasyonu olan 514 hasta arasından ilk TUR-M sonucunda pTa mesane tümörü tanısı almış ve operasyon bilgilerine ulaşılabilen 80 hasta değerlendirildi. Hastaların hepsi postoperatif tek doz intrakaviter tedavi aldı. Tek doz intrakaviter almayan hastalar çalışma dışı bırakıldı. İstatistiksel analizinde ki kare testi kullanıldı Bulgular: Hastaların 72’si erkek (%90), 8’si ise (%10) kadın olarak bulundu. Ortalama yaş 57,5± 11,4 yıl iken ortalama takip süresi 90.3±8.9 ay olarak tespit edildi. Patoloji spesmeninde muskularis propria saptanan hastaların %55.6’sı (n=15) nüks ederken muskularis propria saptanmayan hastaların %77.4’ünün (n=41) nüks ettiği görüldü (p=0.04).Spesmende muskularis propria saptanan hastaların rekürrens zamanı 22.5 ay olarak bulunurken saptanmayan hastaların rekürrens zamanı ise 34.2 ay olarak bulundu (p=0.056). Tablo 1. PTa mesane tümörlerinde muskularis propria varlığının rekürrens üzerine etkisi Muskularis Propria Rekürrens (-) Rekürrens (+) Var 12 (%44.4)* 15 (%55.6)* Yok 12 (%22.6)* 41 (%77.4)* *p=0.04 Sonuç: Mesane tümörü rezeksiyonunda tümör tabanınında rezeksiyon derinliği rekürrensi engellemesi açısından önemlidir. PTa mesane tümörlerinde TUR-M patoloji spesmeninde muskularis propria varlığı da rekürrens üzerine etkili olan faktörlerden birisi olarak göz önünde bulundurulmalıdır. Anahtar kelimeler: Mesane tümörü, Muskularis propria, Rekürrens 6-10 Kasım 2013, Antalya 45 MESANE KANSERİ Hakan Türk, Özgür Çakmak, Hüseyin Tarhan, Yusuf Özlem İlbey, Ertan Can, Aziz Peker, Gökhan Koç, Oğuz Mertoğlu, Rahmi Gökhan Ekin, Ferruh Zorlu SÖZEL PTA MESANE TÜMÖRLERİNDE PATOLOJİ SPESMENİNDE MUSKULARİS PROPRİA VARLIĞININ REKÜRRENS ÜZERİNE ETKİSİ MESANE KANSERİ SÖZEL S28 UROTHELIAL CANCER OF BLADDER IN YOUNG VERSUS OLDER ADULTS: CLINICAL CHARACTERISTICS AND OUTCOMES Onur Telli, Haşmet Sarıcı, Berat Cem Özgür, Ahmet Metin Hasçiçek, Ömer Gökhan Doluoğlu, Tolga Karakan, Cem Nedim Yücetürk Ankara Training and Research Hospital, Urology Clinic, Ankara Introduction:The transitional cell carcinoma of the bladder is uncommon below the age of 40 years (1%). There is no univocity on clinical outcomes of such neoplasm. According to some authors such tumours are non invasive low-grade tumours with low recurrence and therefore an improved prognosis. But according to other authors bladder tumours do not have a different progression compared to tumours arising in older patients. Methods: A retrospective review of our records between 2007 and 2013 identified 56 patients with transitional cell carcinoma of the bladder who were less than 40 years old, 42 males and 14 females. The clinical and pathological parameters of patients who were less than 40 years of age and a series of patients older than 40 years of age as the control group during the same period were compared. A survival analysis was performed using the Kaplan–Meier method and log-rank test, and Cox regression was performed to identify clinical parameters that affected the clinic outcomes. Results: Mean age was 29,21 years (range 5-40 years) for less than 40 years old patients and 61,66 years (range, 41-75) for older than 40 years old patients. Mean followup was 32,26 months (range, 12–65 months) for young patients and 41,57 months (range, 12-72 months) for older patients as control group. Young bladder cancer patients had a lower tumor size less than 3 cm, less multifocal tumors, less advanced stages and less high-grade cancers than older than 40 years old patients. Additionally, young patients have lower recurrence and progression rate. In multivariate cox regression analysis we found that high grade tumors (OR; 1.499, 95% CI, 1.067-2.106; p=0.020) and tumors larger than 3 cm (OR;1.631 95% CI 1.221-2.178; p<0.001) predicts tumor recurrence in young patients. The 5-year overall survival rate was 98.2% for young patients and 88.1% for older patients. (p=0.003). The 5-year recurrence-free survival rate was 69.42% for the young patients and 53.32% for the older ones (P=0.021). 5-year progression-free survival rate was 90.82% for the young and 76.80% for the older patients (P=0.044). 46 11. Üroonkoloji Kongresi SÖZEL Conclusions: Bladder urothelial carcinoma in patients younger than 40 years is usually low stage and low grade. We concluded that clinician must beware of the patients under 40 years of age presented with higher grade and tumor size larger than 3 cm have higher recurrence rates. Key words: bladder cancer, urothelial carcinoma, young adults MESANE KANSERİ Table 1. Clinical characteristics of younger than 40 years old and older than 40 years old bladder urothelial cancer patients Patiens, n <30 years Young Group (<=40 years) 31-40 years Total 25 31 56 Old Group (>40 years) P value Mean age (range), yr 29,21 (5-40) 61,66 (41-75) Mean follow up (range), mo 32,26 (12-65) 41,57 (12-72) p<0.001 Males/Females 18/7 24/7 42/14 86/26 0,867 Clinical presentation Microscopic hematuria Macroscopic hematuria UTIs 3 20 2 7 21 3 10 41 5 22 79 11 0.53 Stage at presentation, (n) Ta T1 T2 T3 21 4 0 0 20 7 3 1 41 11 3 1 62 22 22 6 0.042 Grade at presentation PUNLMP Low High 7 14 4 9 20 2 16 34 6 24 70 18 0.040 Multifocality (>1 lesions) 2 5 7 48 0.023 Tumor size <=3cm >3cm 21 4 25 6 46 10 81 31 0.016 Tumor recurrence (n/N) 5/25 12/31 17/56 53/112 0.027 Tumor progression (n/N) 0/25 3/31 3/56 21/112 0.009 6-10 Kasım 2013, Antalya 47 SÖZEL BCG TEDAVİSİ VERİLEN MESANE T1 YÜKSEK DERECELİ ÜROTELYAL KARSİNOMLU HASTALARDA NESTİN EKSPRESYONUNUN PROGNOSTİK ÖNEMİ MESANE KANSERİ S29 Volkan Şen1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Burçin Tuna2, Kutsal Yörükoğlu2, Hülya Ellidokuz3, Uğur Mungan1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir 3 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik ve Tıbbi Bilişim Anabilim Dalı, İzmir 2 Amaç: Bu çalışmada pT1 yüksek dereceli mesane tümörü olan ve BCG tedavisi uygulanmış hastalarda immunohistokimyasal yöntemle nestin ekspresyonunun BCG yanıtını öngörmedeki etkisi ve klinikopatolojik prognostik faktör olarak kullanılabilirliği araştırıldı. Yöntem: Kliniğimizde 1990 – 2009 yılları arasında mesane tümörü nedeniyle izlenen 1780 hasta geriye dönük olarak tarandı. Çalışmaya alınma kriterlerine uygun pT1 yüksek dereceli ürotelyal karsinom tanısı ile intrakaviter BCG tedavisi uygulanmış 63 hasta çalışmaya alındı. Hastalara ait parafin bloklardan elde edilen kesitler patoloji arşivinden çıkarılarak 2004 Dünya Sağlık Örgütü sınıflamasına göre yeniden derecelendirildi ve immünohistokimyasal yöntemle nestin ekspresyonu değerlendirildi. Boyama sonuçları görüntü analizi programı ile değerlendirildi ve nestin ekspresyonu yarı kantitatif olarak skorlandı. Buna göre; 0: boyanma yok, 1: %0-10 boyanma, 2: %10-50 boyanma, 3: %50’den fazla boyanma (Resim 1) olarak skorlandı. Çalışmamızda boyanma skorlarından 3 numaralı skor nestin pozitif; 0,1 ve 2 numaralı skorlar nestin negatif olarak değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya alınan 63 hastanın 52’si (%82,5) erkek, 11’i (%17,5) kadındı. Median takip süresi 25 (min. 3– maks.191) aydı. Takip sırasında 29 (%46) hastada nüks, 8 (%12,6) hastada progresyon saptanırken, 2 (%3,1) hasta hastalığa bağlı nedenlerle öldü. Nüks ve progresyona kadar geçen median süre sırasıyla 7 (min. 2 – maks. 41) ay ve 4 (min. 3 – maks. 33) ay olarak tespit edildi. Hastaların demografik özellikleri ve tümör karakteristikleri Tablo 1’de verilmektedir. Dokuların nestin ile boyanma özelliklerine bakıldığında 33 (%52,4) hasta nestin pozitif, 30 (%47,6) hasta ise nestin negatif olarak değerlendirildi. Takipte nüks saptanan ve saptanmayan hastalar arasında eşlik eden karsinoma in situ varlığı, tümör sayısı, tümör boyutu, yaş ve cinsiyet gibi parametrelerde anlamlı bir 48 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: BCG yanıtsızlığı, T1 yüksek dereceli ürotelyal karsinom, nestin Şekil 2. nestin boyanma paterni 3 6-10 Kasım 2013, Antalya 49 MESANE KANSERİ Sonuç: Nestin ekspresyonunun BCG tedavisi verilen pT1 yüksek dereceli ürotelyal karsinomlarda BCG’ye olan yanıtsızlığı öngörmede kullanılabilecek prognostik bir faktör olabileceğini düşünmekteyiz. Daha çok sayıda hastanın katılarak yapılacak geniş kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır. SÖZEL fark yok iken nestin pozitif hastalarda nüks oranlarının nestin negatif hastalara oranla anlamlı ölçüde fazla olduğu saptandı (p=0,014) (Tablo 2). Progresyon açısından bakıldığında bu iki grup hastalar arasında anlamlı bir farkın olmadığı görüldü (p=0.710) (Tablo 3). MESANE KANSERİ SÖZEL S30 THE DIAGNOSTIC ACCURACY OF MULTIDETECTOR COMPUTED TOMOGRAPHY WITH MULTIPLANAR REFORMATTED IMAGING AND VIRTUAL CYSTOSCOPY IN THE EARLY DETECTION AND EVALUATION OF BLADDER CARCINOMA: COMPARISON WITH CONVENTIONAL CYSTOSCOPY Amr Mohamed Abdel Hamid, Mohamed Farghaly Amin EL Minia University Hospital, El Minia, Egypt Purpose: To evaluate the diagnostic accuracy of multidetector computed tomography (MDCT) with multiplanar reformatted imaging and virtual cystoscopy (VC) in early detection and evaluation of bladder masses with comparison with conventional cystoscopic findings. Materials-Methods: This prospective study included 35 patients with suspected bladder cancer were studied by computed tomographic cystography (CTC) and virtual cystography (VC) in both the supine and prone positions after distending the bladder with air. The patient population was divided into three groups based on lesion size at conventional cystoscopy (CC). Results of the CT study were compared with those of CC. Main outcome measures: Sensitivity, specificity, positive, and negative predictive value was used to study the association between VC and CC as regarding lesion detection. Results: The size of the tumors varied from 2 mm to occupying more than three quarters of the bladder. Of the 71 lesions detected on CC, 47 lesions were positive in histopathology, 28 were <4 mm (19 were positive and 9 were negative for neoplasia), and four of these were missed on VC, with one of 3 mm missed on CC and correctly located by VC. Thus, all lesions of>4 mm were detected by VC and 24 of 28<4 mm. The locations of all were correctly described at VC when compared with CC. The overall sensitivity of VC vs. CC was 94.36%, specificity 71.42%, PPV was 97.1%, and NPV was 55.55%. Conclusion: Cystoscopy remains the standard of reference for the evaluation of the urinary bladder, but MDCT is indicated for examination of patients on whom CC is contraindicated, difficult to perform, unsatisfactory in interpretation, and as an adjuvant tool in the evaluation of areas difficult to assess with CC. Anahtar kelimeler: Urinary bladder-Cancer-MDCT, Virtual cystoscopy 50 11. Üroonkoloji Kongresi S31 SÖZEL THE EFFECT OF COMBINATION TREATMENT OF ACTIVATED NK CELL WITH RADIATION THERAPY ON BLADDER CANCER CELL 1 Department of Urology, Research Institute of Medical Sciences, Chonnam National University Medical School, Gwangju, Korea 2 Department of Anatomy, Research Institute of Medical Sciences, Chonnam National University Medical School, Gwangju, Korea 3 Department Clinical Pathology, Chonnam National University Medical School, Gwangju, Korea Purpose: The objective of the present study was to investigate the tumoricidal potential of combining the activated NK cells with low dose radiation therapy in bladder tumor cells. Materials-Methods: NK cells were activated and expanded using K562-mbIL1541BBL. Five human and 1 murine bladder cancer cell lines - T24, MBT II, HT1376, J82, 5376, EJ were treated with activated NK cells and/or radiation dose of 1000 rad. Elevations of TRAIL expression were assessed in ELISA assay in urine sample after BCG treatment in non-muscle invasive bladder tumor patients and NK cell treatment in bladder cancer cells. The cytotoxicity was measured by MTT assays. Results: After treatment of BCG, urinal expression of TRAIL was elevated in all patients. Also, TRAIL expression was elevated 5 bladder cancer cell lines after activated NK cell treatment except J82. Our test confirmed that T24, J82 and HT 1376 bladder cancer cells are resistant to radiation, whereas MBT II cells are sensitive to radiation. Then we examined the cytotoxic effect of NK cells in combination with radiation on bladder cancer cells. We showed for the first time that pretreatment with activated NK cells significantly sensitizes bladder cancer cells to radiation-induced cytotoxicity. Conclusion: These results suggest the potential of combining activated NK cells with low dose radiation as a novel treatment for bladder cancer. Key words: NK cell, Bladder cancer, Radiation 6-10 Kasım 2013, Antalya 51 MESANE KANSERİ Haebara Park1, Seyoung Kwon1, In Sang Hwang1, Young Rang Kim2, Chaeyong Jung2, Duck Cho3, Taek Won Kang1 SÖZEL YÜKSEK RİSKLİ KASA İNVAZE OLMAYAN MESANE KANSERLERİNDE İNTRAVEZİKAL İMMUNOTERAPİ SONRASI NÜKS İZLENMEYEN OLGULARDA MİKRO-RNA EKSPRESYONLARI MESANE KANSERİ S32 Furkan Dursun1, Kenan Karademir1, Ufuk Berber2, Ferhat Ateş1, Ercan Malkoç1, Ömer Yılmaz1 1 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Üroloji Servisi, İstanbul GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Patoloji Servisi, İstanbul 2 Giriş: Yüksek dereceli T1 mesane kanserinde transüretral rezeksiyonu takiben intravezikal BCG tedavisi tercih edilen adjuvan tedavidir. Fakat BCG tedavisinden fayda görecek hastaları öngörmemizi sağlayacak belirteçler net değildir. Günümüzde mikro-RNA’ların (miRNA) ürotelyal karsinom patogenezindeki rolleri ile ilgili çalışmalar devam etmekte ve tedavi sürecine katkıları değerlendirilmektedir. Çalışmamızda T1 yüksek dereceli mesane kanseri olup BCG tedavisi sonrası nüks izlenmeyen olgularda miRNA ekspresyon profili değerlendirilmiş ve BCG tedavisinden fayda görebilecek hastaların öngürülmesinde belirteç olarak kullanılabilmesi hedeflenmiştir. Tablo 1. Çalışmada Kullanılan miRNA’lar miRNA miRBase Kayıt Numarası miRNA miR-1 MIMAT0000416 miR-133a miRBase Kayıt Numarası MIMAT0000427 miR-9 MIMAT0000441 miR-133b MIMAT0000770 miR-15a MIMAT0000068 miR-135b MIMAT0000758 miR-21 MIMAT0000076 miR-143 MIMAT0000435 miR-34a MIMAT0000255 miR-145 MIMAT0000437 miR-34c MIMAT0000686 miR-182 MIMAT0000259 miR-99a MIMAT0000097 miR-200a MIMAT0000682 miR-100 MIMAT0000098 miR-200c MIMAT0000617 miR-125b MIMAT0000423 miR-204 MIMAT0000265 miR-127 MIMAT0004604 miR-205 MIMAT0000266 miR-129 MIMAT0000242 miR-211 MIMAT0000268 miR-130b MIMAT0000691 miR-518c MIMAT0002848 Gereç-Yöntem: pT1 yüksek dereceli ürotelyal karsinom nedeni ile intravezikal BCG tedavisi almış ve ortalama 55 ay takip süresince nüks izlenmemiş 15 hasta çalışmaya alınmıştır. Tümör dokuları ve normal ürotelyum dokusunda tümör gelişim basamaklarında rolleri olduğu saptanmış 24 adet miRNA’nın ekspresyon profilleri karşılaştırılmıştır. Parafine gömülmüş dokulardan miRNA’lar pürifiye 52 11. Üroonkoloji Kongresi Şekil 1. RT-PCR’da 24 miRNA’nın ekspresyon eğrileri ve oluşan ekspresyon farklılıklarının normal değerlere göre kat cinsinden değerlendirilmesi Bulgular: Ürotelyal karsinom örneklerinde mir-21 (1.27 kat ), mir-135b (3.22 kat ), mir-145 (3.24 kat ), mir-182 (3.79 kat ), mir-200a (2.22 kat ) ve mir205 (7.56 kat ) ekspresyonları artmış olarak bulunmuştur. Mir-99a (6.56 kat ), mir-100 (5.45 kat ), mir-129 (4.16 kat ), mir-133a (6.1 kat ), mir-143 (13.9 6-10 Kasım 2013, Antalya 53 MESANE KANSERİ miRNA Değişim Oranları ve RT-PCR’da Ekspresyon Eğrileri SÖZEL edilmiş ve bir dizi reaksiyon sonrasında cDNA sentezlenerek gerçek zamanlı reverse transkriptaz polimeraz zincir reaksiyonu (RT-PCR) ile miRNA ekspresyonları gösterilmiştir. miRNA seviyelerinin değerlendirilmesi için rölatif kantitasyon tekniği kullanılmıştır. Bu teknikte refereans olarak, seviyesi insan vücudundaki çoğu sistemde nispeten sabit düzeyde kalan, tümör enfeksiyon gibi durumlardan etkilenmediği gösterilmiş, referans gen olarak çalışmalarda sık kullanılan ajanlardan biri olan RNU6-2 kullanılmıştır. SÖZEL MESANE KANSERİ kat) ekspresyonları ise azalmış olarak bulunmuştur. Hastaların birçoğunda özellikle mir-100, mir-133a, mir-133b, mir-143, mir-204 ve mir-211 ekspresyonu azalırken, mir-205 ekspresyonu artmış olarak bulunmuştur. Sonuç: BCG tedavisinden fayda görebilecek hastaları öngörmede mir-100, mir133a, mir-133b, mir-143, mir-204, mir-205 ve mir-211 belirteç olarak kullanılabilir. miRNA’ların ürotelyal karsinom yolağındaki net rollerinin ortaya konulması ve tedavi sürecinde rol almaları için daha çok olgunun yer aldığı ayrıntılı fonksiyonel çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar kelimeler: Ürotelyal karsinom, mikro RNA, İntravezikal BCG tedavisi 54 11. Üroonkoloji Kongresi S33 SÖZEL MESANE KANSERLİ HASTALARDA GAS6 GEN EKSPRESYONU VE TİROZİN KİNAZ AXL – SKY RESEPTÖRLERİ: TÜMÖR EVRESİ VE DERECESİ İLE İLİŞKİSİ 1 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, İstanbul 3 Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, İstanbul 2 Amaç: Tirozin kinaz Axl reseptörü ve ligandı growth arrest-specific gen (Gas6) disregülasyonunun farklı tümör tiplerinde kötü prognoz ile ilişkili olduğu gösterilmiştir ancak mesane kanseri ile ilgili çalışma yoktur. Bu çalışmada mesane tümörlerinde Gas6 gen ekspresyonu ve tirozin kinaz Axl ve Sky reseptörlerinin tümör evresi ve derecesi ile ilişkisi değerlendirildi. Materyal-Metod: Mesane dokusu üzerinde yapılan çalışmalarda; Haziran-Aralık 2012 tarihleri arasında mesane tümörü nedeniyle TUR-Mt uygulanan 55 hastanın ve kontrol grubu olarak radikal prostatektomi operasyonu sırasında normal mesane mukozası alınan 12 hastanın dokuları incelendi. Gas6 geni ve Axl, Sky reseptörleri; spesifik primer dizileri ile reverse transkriptaz polimeraz zincir reaksiyonu (RT-PCR) yöntemi ve immun-histokimyasal boyama sonrası, stoplazmik boyama yoğunluğu (0 -3 arası) ve boyanan hücrelerin oranı çarpılarak oluşturulan ekspresyon indeksi ile değerlendirildi. Plazma örneklerinde yapılan çalışmalarda ise kontrol grubu olarak malignite hikayesi olmayan 25 bireyden alınan örnekler kullanıldı ve ELISA yöntemi ile Gas6 protein düzeyleri değerlendirildi. Tablo 1. RT-PCR ve İmmun-histokimyasal incelemede; Gas6 geni ve Axl, Sky reseptörlerinin kontrol grubu ve tümör pozitif hasta grubu arasındaki ilişki Kontrol RT PCR analizi İmmun-Histokimyasal inceleme Tümör(+) n Ortanca Min. Maks. n Ortanca Min. Maks. Gas6 11 60,6 7 294 50 73,1 10 1810 p değeri 0,223 Axl 12 288,7 145 578 55 421,5 87 1997 0,288 Sky 11 10000 2888 15947 54 8048 1591 31333 0,588 Gas6 6 5 0 90 32 85 0 300 0,006 Axl 6 15 0 70 28 60 10 200 0,037 Sky 6 50 0 200 32 180 0 300 0,261 6-10 Kasım 2013, Antalya 55 MESANE KANSERİ Murat Akgül1, Özgür Baykan2, Zeynep Karaca3, Mustafa Özyürek1, İlker Tinay1, Cem Akbal1, Fikriye Uras3, Levent Türkeri1 SÖZEL MESANE KANSERİ Bulgular: Mesane kanserli hastaların ve kontrol grubunun ortalama yaşları sırasıyla 62,8 ±10,7 ve 57,3± 7,0 yıl olup aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı (p>0,05). Mesane tümörü hastaları TUR-Mt patolojilerine göre; Ta düşük (n=17), Ta yüksek (n=5), T1 düşük (n=9), T1 yüksek (n=8) ve T2 yüksek dereceli (n=16) olarak gruplandırıldı. RT-PCR yöntemi ile yapılan incelemede Gas6 geni ve Axl reseptör ekspresyonunun tümör pozitif hasta grubunda daha yüksek olduğu ancak istatiksel olarak anlamlı olmadığı, immun-histokimyasal incelemede ise kontrol grubuna göre istatiksel olarak anlamlı derecede pozitif boyandığı izlendi (Tablo 1). Hastalar TUR-Mt patolojilerine gruplandırıldığında, RT-PCR yöntemi ile Gas6 geni ve Axl reseptörü analiz oranlarında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark izlendi (p>0,05) ancak Sky reseptörü için istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı (p>0,05). Plazma örneklerinde ELISA yöntemi ile Gas6 proteini düzeyleri hastaların evre ve derecelerine göre karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p=0.001) (Grafik 1). Sonuç: Gas6 gen ve Axl reseptörü ekspresyonu mesane tümörü varlığı ile yakın ilişkili olup, neoplastik transformasyon içerisindeki yerini tam olarak anlamak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Anahtar kelimeler: Axl reseptörü, Gas6, Mesane tümörü Şekil 1. ELISA yöntemi ile incelenen Gas6 plazma protein düzeyinin tümör evre ve dereceleri ile ilişkisi 56 11. Üroonkoloji Kongresi S34 SÖZEL Osman İnci1, Muammer Yolal1, Tevfik Gülyaşar2, Suat Çakina2, Necdet Süt3, Hakan Akdere1, İrfan Hüseyin Atakan1 1 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Edirne Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyofizik Anabilim Dalı, Edirne 3 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik ve Tıbbi Bilişim Anabilim Dalı, Edirne 2 Amaç: Ağır metaller ve bileşikleri doğada bozulmadan kalır ve gıda zinciri yolu ile insana kadar ulaşır. Endüstriyel atık suların arıtılmadan alıcı ortama verilmesi ve tarımsal sulamada kullanılması halinde toprak da kalıcı olarak kirlenir. Ağır metallerin organizmada enzim bileşenlerin de, intraselüller kimyasal reaksiyonlar da katalizatör görev yaptıkları, yoğun miktarda alındığında bazılarını kansere neden olduğu bilinmektedir. Ergene nehri; ağır metaller de içeren Endüstriyel atık ve evsel atık suların arıtılmadan verilmesiyle IV. derecede kirli su olmuştur. Nehir ve havzadaki yer altı suyu tarımsal sulama da kullanılmaktadır. Çalışmamızda çoğunlukla bölgede yaşayan Böbrek tümörlü olguların; Kan, Tümör ve normal dokularında bazı ağır metal düzeylerini araştırdık. Normal ve tümörlü dokuda eser element konsantrasyon değerlerini karşılaştırarak nehir kirliliği ile ilişkisini inceledik. Gereç-Yöntem: Çalışmamızda Kan, böbrek tümörü ve normal böbrek dokuları ameliyatı yapılan olgularımızdan alınmıştır. Ölçümler Atomik Absorbsiyon cihazı ile yapıldı. Cu, Fe ve Zn Alevli Atomik Absorbsiyon tekniği, Cd ve Pb Grafit Fırın tekniği ile saptanmıştır. Referans değerleri için Sing testi, karşılaştırmalar için Mann-Whitney test kullanıldı. P<0.05 değeri anlamlı kabul edildi. Bulgular: Toplam 47 olgudan 24’ü Ergene çevresinde (Grup-I), 23 diğer yerleşimlerde (Grup-II) yaşamaktadır. Kan değerlerinde: Grup-I de Fe anlamlı yüksek Cd ise her gruptada yüksek bulundu. Pb tümör ve dokuda anlamlı yüksek, Cd her ikisinde de yüksek ancak dokudaki anlamlı değil.İki grupta da tümör ve doku karşılaştırıldığında Fe, Cd tümörde, Cu, Zn dokuda anlamlı yüksek bulundu. Pb böbrek dokularında yüksek, dokuda Cu değerleri Grup-I de anlamlı yüksek. Referans değerler göre her iki grupta tümör ve böbrekte Pb yüksekliği anlamlı, Cd anlamlı değildi. 6-10 Kasım 2013, Antalya 57 BÖBREK KANSERİ ERGENE NEHRİ ÇEVRESİNDE VE DİĞER YERLEŞİMLERDE YAŞAYAN BÖBREK TÜMÖRLÜ OLGULARIN KAN VE BÖBREĞİN NORMAL VE TÜMÖRLÜ DOKULARINDA BAZI AĞIR METALLERİN ARAŞTIRILMASI, NEHİR KİRLİLİĞİ İLE İLİŞKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ SÖZEL BÖBREK KANSERİ Nehir Cu, Pb çok kirlenmiş, Fe kirlenmiş, Zn az kirlenmiş, Cd içme suyu üst sınırı aşmış. Sonuç: Ergene grubu kanda Fe anlamlı yüksek, ikisinde de cd’un yüksek olması, tümörlü ve normal dokularda Pb ve Cd anlamlı yüksekliği önemli. Karşılaştırmada Fe ve Cd’un tümörde, Cu ve Zn’nun dokuda yüksekliği, böbrek tümörün de Pb, Cd, Fe’in anlamlı yüksekliği yeni çalışmaları gerektirecektir. Ergene grubunda dokuda Cu, Cd ve serumda Fe anlamlı yüksekliği farktır. Olguların demografik özellikleri aynı sayılır. Trakya’nın bir çalışma bölgesi olarak ele alınıp Ağır metal kirlenmesi olmayan diğer bölge çalışmaları ile karşılaştırılmasının çok önemli olacağı kanısındayız. Anahtar kelimeler: Ağır metaller, Ergene kirliliği, Böbrek tümörleri 58 11. Üroonkoloji Kongresi S35 SÖZEL LAPAROSKOPİK VS AÇIK NEFRON KORUYUCU CERRAHİ YAPILAN HASTALARDA YAŞAM KALİTESİ Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Renal kitle nedeniyle laparoskopik nefron koruyucu cerrahi (LNKC) vs açık nefron koruyucu cerrahi (ANKC) yapılan hastaların yaşam kalitesi üzerindeki etkisini prospektif olarak değerlendirmek. Yöntem: Aralık 2007 - Aralık 2011 tarihleri arasında toplam 65 hastaya (E/K = 37/28), renal kitle nedeniyle parsiyel nefrektomi (açık/laparoskopik = 45/20) yapılmıştır. Hastaların demografik bilgilerinin yanında BMI, ASA skoru, renal kitlenin bilgileri de preoperatif olarak kaydedilmiş olup hastalar 1.grup (LNKC) ve 2.grup (ANKC) olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Hastaların yaşam kalitesini değerlendirmek amacıyla SF-36 kısa formu kullanılmıştır. SF-36 kısa formu preoperatif dönemde, postoperatif 1.ayda, 6.ayda ve 12.ayda hastalara doldurtulmuş olup veriler kaydedilmiştir. VAS ağrı skorlaması kullanılarak her iki grupta postoperatif 48.saatte hastaların ağrısı değerlendirilmiştir. Postoperatif dönemde oral alım, dren çekilme zamanı, hastanede yatış süresi, perioperatif ve postoperatif komplikasyonlar kaydedilmiştir Tablo 1. Gruplar arası preoperatif ve postoperatif yaşam kaliteleri SF-36 Preop (ort.) Postop 1.ay (ort.) Postop 6.ay (ort) Postop 12.ay (ort) F A G F A G F A G F A G LNKC 82,89 81,84 71 69,47 77,26 68,16 81,33 85,53 70,27 81,67 86 70,83 ANKC 72,11 70,27 57,98 42,93 46,17 51,69 66,07 65,54 59 75,19 76,31 64,38 P değeri ,107 ,085 ,001 ,000 ,006 ,096 ,009 ,068 ,420 ,292 ,006 ,155 Bulgular: Hastaların ortalama yaşı, BMI ve ASA skoru sırasıyla; 53.78 (17-87), 28.52 (20.3-45.7) ve 1.39 (0-3) idi. Renal kitlelerin ortalama boyutları LNKC’de 26.4 mm, ANKC’de 31.6 mm idi (P=0,244). Ortalama operasyon süresi ve kan kaybı sırasıyla LNKC’de 137.19 dk ve 55.26 cc; ANKC’de 133.4 dk (P=0,778) ve 202.8 cc idi (P=0,037). LNKC’de peroperatif komplikasyon görülmemesine 6-10 Kasım 2013, Antalya 59 BÖBREK KANSERİ Artan Koni, Burhan Özdemir, İbrahim Güven Kartal, Kubilay İnci, Haluk Özen, Cenk Yücel Bilen SÖZEL BÖBREK KANSERİ rağmen ANKC’de 1 hastada dalak laserasyonu gelişmesi üzerine splenektomi yapıldı. Postoperatif dönemde ortalama VAS ağrı skoru LNKC’de 2.81; ANKC’de 4.9 idi (P=0,002). Oral alım zamanı, dren çekilme zamanı, hastanede yatış süresi sırasıyla LNKC’de 15.71 saat, 1.94 gün ve 2.95 gün; ANKC’de 24 saat (P=0,002), 2.72 gün (P=0,003) ve 5.25 gün idi (P=0,000). Hastaların preoperatif ve postoperatif dönemdeki yaşam kalitesi skorları Tablo 1’de gösterilmiştir. Tartışma: Laparoskopik nefron koruyucu cerrahi, postoperatif ağrısı daha az olup hastanede yatış süresini kısaltan ve yaşam kalitesini anlamlı olarak daha az etkileyen etkin bir tedavi seçeneğidir. Anahtar kelimeler: böbrek kanseri, laparoskopi, nefron koruyucu cerrahi Tablo 2. Cerrahi özellikler Cs (+) Vas Oral alım 55,26 0,15 (0-300) 2,81 (0-6) 15,71 (6-24) Yaş Bmı LNKC 55,5 (4171) 29,3 (21,545,7) 1,33 26,4 (1-3) (10-45) 137,19 (70-210) ANKC 28,14 1,43 31,61 52,98 (17- (20,3-38) (1-3) (10-85) 87) 133,4 (74-280) 202,8 (02000) P değeri ,574 ,778 ,037 60 ,601 Boyut Kan kaybı Ort. ,647 Asa Operasyon süresi ,244 Dren çekilme zamanı Yatış süresi 1,94 (0-3) 2,95 (1-4) 0,14 4,9 24 2,72 (0-5) (0-8) (12-70) 5,25 (215) ,986 ,002 ,000 ,002 ,003 11. Üroonkoloji Kongresi S36 SÖZEL POSTKEMOTERAPİ RPLND UYGULANAN HASTALARDA SAĞKALIM, IGCCCG RİSK GRUPLARI NE KADAR ÖNEMLİ? Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Kliniğimizde kemoterapi sonrası retroperitoneal lenf nodu diseksiyonu (RPLND) yapılan hastalarda sağkalımı belirleyen faktörleri incelemek. Yöntem: 1990 yılından bu yana 153 hastaya modifiye template RPLND uygulandı. Klinik ve patolojik verileri tam olan hastalar SPSS programında analiz edildi Bulgular: Hastaların ortalama yaşı ve takip süresi, 30.3±0.7 yıl ve 41.8±3.4 ay idi. Orşiyektomi patolojisine gore mikst germ hücreli, ECA, teratom, yolk sac tümör ve seminom oranları; %58.8, %9.8, %13.7, %5.2 ve %5.9 olarak bulundu. Orşiyektomi patolojisinde %45 embriyonel karsinom vardı. Düşük, orta ve yüksek risk IGCCCG grup oranları %58.8, %21.6 ve %19.6 idi. Standart BEP, standard ek kür EP veya VIP verilmesi ve POMP-ACE alma oranları sırasıyla %54.2, %37.9 ve %7.8 idi. 2000 yılı öncesine göre nekroz oranı 2000 yılı sonrasında %28.6’den %35.3’e yükselirken; canlı tümör oranı %28.6’dan %20.7’a geriledi. Çok değişkenli analizle sağkalımı belirleyen en önemli faktörler; IGCCCG risk grubu, orşiyektomi patolojisi ve RPLND patolojisi olarak bulundu (sırasıyla HR= 3.35, 2.76 ve 2.07), (Tablo 1). Tablo 1. Cox regresyon analizi HR %95 GA P yaş 1.64 0.6-4.5 0.034 risk grubu 3.35 1.8-6.3 <0.001 orşiyektomi patolojisi 2.76 1.3-5.6 0.005 eca varlığı 1.08 0.3-3.6 0.895 kemoterapi tipi 1.28 0.9-1.9 0.209 rplnd patolojisi 2.07 1.1-4.1 0.037 major komplikasyon 2.12 0.8-5.8 0.144 Sonuç: Etkin kemoterapiyle RPLND sonrası canlı tümör oranları azalmaktadır. Sağkalımı belirleyen bağımsız değişkenler, histopatoloji ve belirteç yüksekliğini temel alan risk gruplarıdır. Anahtar kelimeler: testis germ hücreli tümörü, kemoterapi sonrası RPLND 6-10 Kasım 2013, Antalya 61 TESTİS KANSERİ Bülent Akdoğan, Sertaç Yazıcı, Burhan Özdemir, Emrullah Söğütdelen, Mesut Altan, Haluk Özen SÖZEL S37 BOLU İLİNDEKİ TESTİS TÜMÖRLÜ HASTALARIN RETROSPEKTİF ANALİZİ Uğur Üyetürk1, Ümmügül Üyetürk2, Ahmet Metin1 TESTİS KANSERİ 1 Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı, Bolu 2 Giriş: Testis tümörü (TTm) erkeklerde görülen ürogenital malignitelerin yaklaşık %20’sini, tüm erkek malignitelerinin yaklaşık %1-2’sini oluşturmasına rağmen, 1535 yaş arası erkeklerde en sık görülen solid tümördür. Kriptorşidizm, testiküler mikrolitiasis, Klinifelter ve Down Sendromu risk faktörleri arasındadır. Bu tümörlerin %95’i germinal dokudan köken alır. Germ hücreli tümörler seminomatöz ve nonseminomatöz (embriyonel hücreli karsinom, teratom, koryokarsinom, yolk kesesi tümörü) olarak iki gruba ayrılır. Materyal-Metod: 01.01.2012-30.06.2013 tarihleri arasında Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi, tıbbi onkoloji polikliniğine başvuran TTm’lü hastaların demografik özellikleri ve tedavi seçenekleri retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Bu süre içinde median yaşı 33 (22-45) yıl olan 14 hastanın başvurduğu bulundu. İlk başvuru şikayeti olarak 10’nunda (%72) testiste kitle, 2’sinde (%14) ağrı, 2’sinde (%14) kitle ve ağrı vardı. Hastaların 2’sinde (%14) hidrosel ve 3’ünde (%21) varikosel tespit edildi. Sadece 1(%7) hastada inmemiş testis öyküsü vardı. Hastaların 13’ünde tümör unilateral, 1’inde bilateraldi. Tümör boyutu median 4 (0.8-10) cm’di. Hastaların 7’si seminomatöz, 6’sı nonseminomatöz, bilateral tümörlü hastanın sağ testisi seminomatöz, diğeri nonseminomatöz histolojiye sahipti. Nonseminomatöz tümörlerin %47’si embiyonel karsinom, %27’si seminom, %13’ü yolk salk ve yine %13’ü teratom kompenenti içermekteydi. Seminomatöz grupta hastaların 3’ü IA, 3’ü IB, 1’i IIB olarak, nonseminomatöz grupta 2’si IA, 2’si IIA, 1’i IIB, 1’i IIIB, 1’i IIIC olarak evrelenmişti. Bilateral tümörlü hastanın evrelemesi nonseminomatöz tümöre göre yapılmıştı. Seminomatöz grupta evre IA olan 2 hasta Karboplatin(7AUC), 1 hasta izlem, evre 1B olan 2 hasta Karboplatin, 1 hasta izlem tedavisini seçtiği ve IIB olan 1 hastaya Bleomycin,Etoposid,Sisplatin(BEP) kemoterapisi verildiği, nonseminomatöz grupta ise evre IA olan 2 hastanın izlem seçeneğini seçtiği,diğer evre II ve üzeri hastalara BEP kemoterapisi verildiği bulundu(Tablo1). Hastaların median takip süresi 8.5 (1-53) aydı. Bu süre içinde hastaların hiçbirinde relaps görülmemişti. 62 11. Üroonkoloji Kongresi SÖZEL Tablo1. Testis Tümörlü Hastaların Demografik Özellikleri n(%) Yaş 33(22-45) yıl Başvuru Şikayeti Testiste kitle 10(72) 2(14) Testiste kitle+Ağrı 2(14) TESTİS KANSERİ Ağrı Tümör Histolojisi Seminomatöz 7(50) Nonseminomatöz 7(50) Evre I 8(57) II 4(29) III 2(14) Tedavi İlçasız İzlem 4(29) Karboplatin 4(29) BEP kemoterapisi 6(42 BEP:Bleomycin,Etoposid,Sisplatin Sonuç: TTm gittikçe artma eğilimindedir. Ancak hastalığa bağlı ölüm oranı düşüktür. Bu tümörler radyoterapi ve kemoterapiye oldukça duyarlıdır. 5 yıllık sağ kalımı %90’ nın üzerinde olan hastalığın prognozu oldukça iyidir. Anahtar kelimeler: Bolu, testis tümörü 6-10 Kasım 2013, Antalya 63 TESTİS KANSERİ SÖZEL S38 METASTATİK TESTİS TÜMÖRÜ HASTALARINDA TROMBOSİTOZUN KEMOTERAPİ YANITINA ETKİSİ VAR MI? Murat Mermerkaya, Evren Süer, Ömer Gülpınar, Mehmet İlker Gökçe, Faraj Afandiyev, Sümer Baltacı, Yaşar Bedük Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Trombositoz varlığı renal hücreli kanser ve belli ürolojik olmayan kanserlerde olumsuz prognostik etken olarak saptanmış olup tümör büyümesi ve metastaz gelişiminde bir risk faktörü olabileceği düşünülmektedir. Metastatik testis tümörü olan ve RECIST (Response Evaluation Criteria in Solid Tumors) kriterlerine uygun ölçülebilir tümörü olan hastalarda, trombositozun kemoterapi yanıtına olan etkisinin değerlendirilmesi. Hastalar ve Yöntem: 1995-2013 yılları arasında kliniğimizde metastatik germ hücreli testis tümörü (GHTT) tanısıyla orşiektomi yapılmış, sonrasında kemoterapi almış ve RECIST kriterlerine uygun ölçülebilir kitlesi olan 103 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Ortanca hasta yaşı 30,8 (20-43) ve ortanca takip süresi 57,6 (8-180) aydır. Hastaların 44 (%42,7) ‘ü seminom, 59 (%57,2)’u nonseminomatöz GHTT tanısı almışlardır. Hastaların 26 (%25,2)’sında trombositoz saptanırken (Grup1), 77 (%74,7)’sinde trombositoz saptanmamıştır (Grup 2). Bulgular: Kemoterapi sonrası RECIST kriterlerine göre sırasıyla grup 1 ve 2’de tam yanıt, parsiyel yanıt, stabil hastalık ve progresif hastalık oranları %11.5 vs. %32.4 (p<0.05), %38.,4 vs. %35 (p>0.05), %30.7 vs. %25.9 (p>0.05), %19.2 vs. %6.4 (p<0.05) olarak bulunmuştur. Sonuç: Trombositoz, metastatik testis tümörlü hastaların ¼’ünde görülebilen ve kemoterapiye yanıtı öngörebilen bir faktördür. Trombositozu olan hastalarda tam yanıt daha düşük oranda izlenirken, progresif hastalık daha yüksek oranda görülmektedir. Anahtar kelimeler: Testis tümörü, trombositoz 64 11. Üroonkoloji Kongresi S39 Yakup Kordan, Çağdaş Gökhun Özmerdiven, Hakan Vuruşkan, Onur Kaygısız, Feyzi Mutlu Kanat, İsmet Yavaşcaoğlu SÖZEL LAPAROSKOPİK ADRENALEKTOMİ: ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ DENEYİMİ Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bursa Yöntem-Gereçler: Mart 2004 ile Temmuz 2013 tarihleri arasında laparoskopik adrenalektomi (LA) uygulanan 110’u kadın 68’i erkek toplam 178 hastaya uygulanan 186 LA’nın verileri retrospektif olarak incelendi Bulgular: Hiçbir olguda açık cerrahiye geçiş gerekmedi. 1 olguya retroperitoneal ve diğerlerine transabdominal LA uygulandı. Hastaların ortalama yaşı 50,54±12,01 yıl olarak saptandı. 80 olguya sağ, 90 olguya sol ve 8 olguya bilateral LA uygulandı. Ortalama kitle boyutu 69,95±19,55 mm idi. Olguların ortalama operasyon süresi 116,10±57,12 dakika ve ortalama kan kaybı 68,57±67,33 ml olarak ölçüldü. Bir olguda intraoperatif distal pankreas yaralanması gerçekleşti. Bunun dışında majör bir komplikasyon izlenmedi. Olguların hastanede ortalama kalış süresi 3,83±3,15 gün ve ortalama takip süresi 25,12±14,20 aydır. Hiçbir hastada postoperatif erken veya geç komplikasyon izlenmedi. Patolojik olarak 97 olguda adenom, 9 olguda adrenokortikal hiperplazi,22 olguda feokromasitoma, 3 olguda adrenokortikal kanser, 21 olguda metastatik adenokarsinom, 6 hastada onkositom, 5 olguda myelolipom, 8 olguda adrenal kist,1 olguda ganglionöroma, 1 olguda malign feokromasitoma, 2 olguda granülamatöz iltihap ve 2 olgu normal adrenal gland saptandı. Sonuçlar: Transperitoneal laparoskopik adrenalektomi, adrenal kitlelerin tedavisinde düşük morbiditesi, kabul edilebilir cerrahi ve onkolojik sonuçlarıyla güvenli ve minimal invaziv bir yöntemdir Anahtar kelimeler: Adrenal bez neoplazmları; adrenalektomi; laparoskopi; transperitoneal 6-10 Kasım 2013, Antalya 65 ÜROLOJİK KANSERLERDE MİNİMAL İNVAZİV Amaç: Adrenal kitlelerin tedavisinde laparoskopik cerrahi deneyimimizin paylaşılması SÖZEL S40 BÜYÜK RENAL TÜMÖRLERDE (4 CM’DEN BÜYÜK) PARSİYEL NEFREKTOMİ GÜVENLİ BİR YÖNTEM MİDİR? Abdullah Gürel1, Funda Canaz2, İyimser Üre1, Turgut Dönmez1, Cavit Can1 BÖBREK KANSERİ 1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Eskişehir 2 Amaç: 4 cm’den küçük (T1a) tümörlerde parsiyel nefrektomi yapılan vakaların sonuçlarını, 4 cm ve daha büyük vakalara uygulanan (T1b ve üzeri) parsiyel nefrektomi sonuçları ile karşılaştırarak; 4 cm üzeri uygun tümörlerde parsiyel nefrektominin güvenle uygulanabilir bir yöntem olduğunu göstermeyi amaçladık. Materyal-Metod: Kliniğimizde 2008 ve 2013 yılları arasında parsiyel nefrektomi uygulanan ve yaş ortalaması 56,03 yaş (26-77 yaş) olan 33 olgu çalışmaya dahil edildi. Olguların 19’u erkek, 14’ü kadın idi. Radyolojik ortalama tümör çapı 42,52 mm (21-65 mm) olarak belirlendi. Radyolojik olarak 22(%67) hastada tümör 4 cm ve üzeri iken, 11(%33) hastada 4 cm altında idi. 26 hastada tümör egzofitik, 5 hastada endofitik ve 2 hastada mikst karakterde idi. 12 hastada tümör üst kaliks, 12 hastada orta kaliks ve 9 hastada alt kaliks yerleşimli idi. Bir hastada multifokal (2 odakta) tümör vardı. Radyolojik olarak 5 hastada kaliksiyel uzanım ve 3 hastada renal hilus uzanımı mevcuttu. Hastaların tümüne aynı cerrah tarafından parsiyel nefrektomi yapıldı. Bulgular: Toplam 7 olguda kaliksiel onarım yapıldı ve bunların bir tanesine intraoperatif, bir tanesine de uzamış drenaj nedenli kateter takıldı. Patolojik boyut ortalaması 42,36 mm (20-75 mm) olarak değerlendirildi. Hastalalar tümör boyutuna göre gruplandırıldığında 14 (%42) hastada tümör boyutu 4 cm altında (T1a), 18 (%54) hastada tümör boyutu 4-7 cm arasında (T1b) ve 1(%3) hastada tümör boyutu 7 cm üzerinde (T2a) olarak değerlendirildi. Kaliks onarımı yapılan 2 hasta T1a grubunda iken, 4 hasta T1b ve 1 hasta T2a grubunda yer aldı. Stent takılan iki olgunun bir tanesi T1b grubunda,1 tanesi T2a grubunda yer aldı. Hastalar ortalama 19,88 ay (1-66) takip edildi. 6 ve 12 aylarda yapılan görüntüleme yöntemlerinde hiçbir hastada lokal nüks ve metastaz saptanmadı. Tümör boyutuna göre gruplandırma yapıldığında 4 cm altında tümörü olan hastaların verileri 4 cm ve üzeri tümörü olan hastaların verileri ile karşılaştırıldığında; kaliks onarımı, stent takılması gerekliliği, postop hastanede kalış süreleri, kan transfüzyon gereksinimi ve dren çekilme süreleri arasında anlamlı bir fark saptanmadı. (p<0,05) 66 11. Üroonkoloji Kongresi SÖZEL Sonuç: Kliniğimizde yapılan parsiyel nefrektomi sonuçlarına bakıldığında; bu yöntemin 4 cm altı tümörü bulunan hastalarda güvenle uygulanabilir olduğu gibi, 4 cm üzeri tümörü olan uygun olgularda da güvenle uygulanabileceğini düşünmekteyiz. Anahtar kelimeler: parsiyel nefrektomi, renal tümör BÖBREK KANSERİ 6-10 Kasım 2013, Antalya 67 SÖZEL ROBOT-YARDIMLI NEFRON KORUYUCU CERRAHİDE, ÖĞRENME EĞRİSİNİN BAŞINDA, İSKEMİK VE NONİSKEMİK TEKNİK ARASINDA CERRAHİ SONUÇLAR AÇISINDAN ANLAMLI FARKLILIK VAR MI? BÖBREK KANSERİ S41 Ömer Acar1, Metin Vural3, Fatin Cezayirli1, Ahmet Musaoğlu1, Tarık Esen2 1 VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 3 VKV Amerikan Hastanesi, Radyoloji Bölümü, İstanbul 2 Amaç: Bu çalışmada böbrek tümörü nedeniyle iskemik veya non-iskemik koşullarda robot-yardımlı nefron koruyucu cerrahi yapılan hastalarda elde edilen perioperatif, onkolojik ve fonksiyonel sonuçlar karşılaştırılmıştır. Yöntem: Hastanemizde robotik teknolojinin kullanılmaya başlandığı Mayıs 2010’dan itibaren robot-yardımlı nefron koruyucu cerrahi yapılmış olan hastaların kayıtları retrospektif olarak incelendi. Enükleorezeksiyon sırasında pedikülün klempe edildiği olgular (Grup 1, n= 14) ve non-iskemik koşullarda opere edilmiş olan hastalar (Grup 2, n= 30) karşılaştırıldı. Görüntülemelerde elde edilen bulgular aynı radyoloji uzmanı tarafından değerlendirildi ve her tümör için R.E.N.A.L., P.A.D.U.A. ve C-indeks değerleri hesaplandı. Perioperatif parametreler kaydedildi. Glomerüler filtrasyon hızı (eGFR), Modification of Diet in Renal Disease formulüne göre hesap edildi. Ameliyattan sonraki ilk 30 gün içerisinde yaşanan komplikasyonlar Clavien-Dindo sınıflamasına göre rapor edildi. Histopatolojik inceleme bulguları ve ortalama 18.9±10.1 aylık takip sonucunda elde edilen onkolojik sonuçlar değerlendirildi. Bulgular: Gruplar arasındaki ortalama hasta yaşı ve ASA (American Society of Anesthesiologists) skoru farkları anlamlı düzeye ulaşmadı. Her iki grupta da, insidental olarak tanısı konmuş tümörler çoğunluğu (%75) oluşturmaktaydı. Tümör çapı ve morfometrik veriler açısından iki grup arasında anlamlı farklılık saptanmadı Operasyon süresi ve tahmini kan kaybı miktarı açısından iki grup arasında anlamlı fark yoktu. Açık konversiyon gerektiren hasta sayısı grup 1’de 1 (%7.1), grup 2’de ise 4 (%13.3) idi (p= 1). İlk 30 gün içerisinde yaşanan Clavien derecesi 2 ve üzerinde olan komplikasyon sayısı; grup 1’de 4 hastada, 6 iken, aynı veri grup 2’de 4 hasta için 5 olarak hesaplandı (p= 0.2). Gruplar arasında preoperatif ve postoperatif eGFR değerleri açısından anlamlı 68 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Böbrek, İskemi, Robot 6-10 Kasım 2013, Antalya 69 BÖBREK KANSERİ Sonuç: Öğrenme eğrisinin başında, pedikülü klempe ederek ve pedikülü klempe etmeden yapılan robot-yardımlı nefron koruyucu cerrahiler ele alındığında, perioperatif, onkolojik ve fonksiyonel sonuçlar açısından anlamlı farklılık olmadığı sonucuna varılmıştır. SÖZEL fark yoktu. Benzer şekilde eGFR değerlerindeki perioperatif değişim gruplar arasında anlamlı fark sergilemedi. Grup 1’de eksize edilen tümörlerin %86’sı, grup 2’de ise %63’ü renal hücreli karsinom olarak raporlandı. Takip süresince hiçbir hastada nüks ya da hastalığa bağlı mortalite yaşanmadı. BÖBREK KANSERİ SÖZEL S42 LAPAROSKOPİK PARSİYEL NEFREKTOMİ: İSKEMİK Mİ, NONİSKEMİK Mİ? Ender Özden1, Yakup Bostancı1, Fatih Ataç2, Cengiz Beyaz1, Yarkın Kamil Yakupoğlu1, Ali Faik Yılmaz1, Şaban Sarıkaya1 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Samsun Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun 2 Amaç: Kliniğimizde uygulanan iskemik ve noniskemik parsiyel nefrektomi verilerinin sunulması amaçlandı. Gereç-Yöntem: Kasım 2009 - Temmuz 2013 tarihleri arasında böbrek tümörü ön tanısıyla 88 hastaya laparoskopik parsiyel nefrektomi yapıldı. Ortalama yaşı 55,1± 13,6 (10-68) yıl olan hastaların, 57’i erkek, 31’si ise kadın idi. 58 olguda transperitoneal yaklaşım, 30 olguda ise retroperitoneal yaklaşım uygulandı. Ortalama tümör çapı 35,1 ± 1,4 (5-72) mm idi. Tüm olguların PADUA skorları hesaplandı. İlk 3 hastaya, peroperatif DJ stent takıldı. Hastaların peroperatif, patolojik verileri değerlendirmeye alındı. eGFR değeri MDRD formülüne göre hesaplandı. Bulgular: Hastalar noniskemik (Grup 1) ve iskemik (Grup 2) parsiyel nefrektomi yapılanlar olarak iki gruba ayrıldı. İki grubun karşılaştırılmalı verileri Tablo 1.’de gösterilmektedir. Tablo 1 Grup 1 (19) Grup 2 (69) p 57,8±11,9 54,4±14,1 0,441 11/8 46/25 0,589 27,2±1,4 37,3±1,4 0,004 Preop eGFR 84±1,9 88,4±2,6 0,769 Postop 1. ay eGFR 84±1,9 81,4±2,6 0,549 0 8 Yaş (yıl) Cinsiyet (E/K) Tümör boyutu (mm) GFR değişim (%) PADUA skoru Operasyon süresi Tahmini kan kaybı(ml)(ortanca) Komplikasyon % (n) Yatış süresi 70 7,9±1,7 8,6±1,6 0,149 92,5±31,9 115,1±35,6 0,019 100 (50-450) 110 (50-600) 0,787 0 %13 (9) 0,347 2,4±0,6 3,3±1,8 0,016 11. Üroonkoloji Kongresi 72 hastada renal hücreli karsinom, bir hastada multikistik nefroma, üç hastada onkositom, altı hasta anjiomyolipom ve altı hastada da benign kistik oluşum olarak rapor edildi. İskemik yapılan bir olguda cerrahi sınır pozitifliği rapor edildi. Sonuç: Noniskemik parsiyel nefrektomi, GFR üzerinde olumlu etkiye sahip olduğu görülmektedir. Laparoskopi tecrübesinin artması ile birlikte, seçilmiş olgularda noniskemik parsiyel nefrektomi güvenle uygulanabilen alternatif bir yöntemdir. Anahtar kelimeler: Glomerüler filtrasyon hızı; İskemi; Parsiyel nefrektomi 6-10 Kasım 2013, Antalya 71 BÖBREK KANSERİ İki hastada cerrahi sınırlar kanama ve inflame perinefritik yağ dokusu nedeniyle net değerlendirilemediği için elektif şartlarda açığa geçildi. Tüm komplikasyonlar iskemik grupta gözlendi. Dört olguda hematüri, bir olguda pulmoner emboli, bir olguda idrar ekstravazasyonu gözlendi. Bir hastanın postoperatif takiplerinde hematürisi düzelmediği için anjioembolizasyon yapıldı. SÖZEL Kitle boyutu, operasyon ve yatış süreleri açısından iki grup arasında anlamlı fark gözlendi. İskemik grupta, postoperatif 1. aydaki eGFR ile preop GFR kıyaslandığında, GFR’de istatistiksel olarak anlamlı bir düşüş gözlendi (p: 0001). BÖBREK KANSERİ SÖZEL S43 LAPAROSKOPİK NEFRON KORUYUCU CERRAHİDE DENEYİM İLK VAKA SONUÇLARINI ETKİLER Mİ? Yakup Kordan, Onur Kaygısız, Hakan Vuruşkan, Aykut Sönmez, Çağdaş Gökhun Özmerdiven, İsmet Yavaşcaoğlu Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bursa Amaç: Laparoskopik nefron koruyucu cerrahi başarısı üzerine diğer laparoskopik cerrahilerin etkilerini değerlendirmek Metodlar: Mayıs 2007 ve Mart 2013 arasında laparoskopiknefron koruyucu cerrahi uygulanan 73 hasta değerlendirildi. İlk laparoskopiknefron koruyucu cerrahi uygulanmadan önce kliniğimizde nefrektomi, donörnefrektomi, radikal sistoprostatektomi, pyeloplasti, simplenefrektomi olmak üzere toplam 230 laparoskopik cerrahi uygulanmıştı. Hastalar cerrahi uygulanan zamana göre 2 gruba ayrıldı. İlk 36 hasta birinci grubu, ikinci 37 hasta ikinci grubu oluşturmaktadır. Gruplar kan kaybı, sıcak iskemi süresi, operasyon süresi, hastanede kalış süresi, pozitif cerrahi sınır açısından karşılaştırılmıştır. Komplikasyon oranları modifiye clavien sınıflamasına göre değerlendirilmiştir. Tablo 1. Laparoskopik Nefron Koruyucu Cerrahide:Deneyim Grup 1 (n=36) Grup 2 (n= 37) Yaş 54,8±12,2 56,1±10,2 Tumor boyutu(mm) 29.8±11.2 29.7±13.0 Sıcak iskemi süresi 24.7±13.4 27.7±11.7 Hemoglobin kaybı 1.5±1.2 1.30±1.4 169.0±66.4 171.2±82.4 3.9±3.0 5.6±3.7 Ameliyat zamanı (dakika) Hastanede kalış süresi (gün) Sonuçlar: Her iki grupta da hasta yaşları benzerdi. Hastanede kalış süresi, sıcak iskemi süresi, tümör boyutu ve hemogram kaybı her iki grupta da benzer saptandı. Birinci grupta bir hastada açık cerrahiye geçilmişti. İkinci grupta bir hastada aynı seansta laparoskopik radikal nefrektomi uygulanmıştı. Her iki grupta sadece 4 hastada modifiye clavien sınıflamasına göre 2.derece komplikasyon gelişti. Pozitif cerrahi sınırlar birinci ve ikinci grup için sırasıyla 3 ve 6 saptandı, ancak istatistiksel 72 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Laparoskopi, nefron koruyucu, böbrek tümörü 6-10 Kasım 2013, Antalya 73 BÖBREK KANSERİ Tartışma: Komplikasyonlar ve klinik sonuçlar her iki grupta da benzerdir. Artan tecrübeyle birlikte cerrahların laparoskopik cerrahiyi daha çok tercih ettikleri görülmektedir. Biz laparoskopiknefron koruyucu cerrahiden önce cerrahların diğer laparoskopik cerrahiler ile tecrübelerini artırmanın bu benzer oranlarda etkin olduğunu düşünmekteyiz. SÖZEL olarak benzerdir. İlk 3 yılda sadece 11 hastaya laparoskopiknefron koruyucu cerrahi uygulandı. İlk 36 hasta 50 ay ve ikinci 37 hasta 20 ay içinde opere oldu. SÖZEL BÖBREK TÜMÖRLÜ HASTALARDA PARSİYEL NEFREKTOMİDE KULLANILAN BİR CERRAHİ TEKNİK MODİFİKASYONUNUN PADUA SKOR SİSTEMİYLE KARŞILAŞTIRILMASI BÖBREK KANSERİ S44 Evren Işık, Emrah Okulu, Önder Kayıgil Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara Bu çalışmada, böbrek tümörlü hastalarda parsiyel nefrektomide uyguladığımız, çevre parankimal doku yaklaştırması yapılmadan tümör yatağının kapatılması ve cerrahi doku yapıştırıcısının kullanılmasını içeren bir cerrahi teknik modifikasyonunun sonuçlarını, farklı PADUA skor grubundaki hastalarda karşılaştırmayı amaçladık.Çalışmaya Nisan 2005 – Eylül 2011 tarihleri arasında Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Üroloji Kliniği‘ nde renal kitle nedeniyle parsiyel nefrektomi yapılan ve karşı böbreği sağlam olan 50 hasta dahil edilmiştir. Ortalama yaşı 58,44 ± 9,43 olan hasta grubunda bulunan tümörler, PADUA skor sistemine göre düşük ve yüksek riskli olarak ikiye ayrılmıştır. Hastaların tamamında iskemi şekli olarak, renal arter klemplenmesini takiben böbreğin tamamen buz torbası içerisine alınarak soğutulduğu yöntem kullanılmıştır. Rezeksiyon sonrası kanama kontrolü için, çevre parankimal doku yaklaştırması yapılmadan sadece tümör yatağının kapatıldığı ve siyanoakrilik bazlı bir cerrahi doku yapıştırıcısı olan Glubran® ‘ la beraber çevre gerota fasyasının kullanıldığı teknik uygulanmıştır. Tüm hastalar preoperatif ve intraoperatif değerlendirilirken postoperatif ortalama 40 ay izlenmiştir. Toplam iskemi süreleri açısından karşılaştırıldığında ise, yüksek riskli gruptaki ortalama iskemi süresi 34,05 ± 3,37 dk. ve diğer gruptaki 26,3 ± 3,85 dk. olarak bulunmuştur (p=0.0009). Her iki grup arasındaki toplam operasyon süreleri karşılaştırıldığında ise düşük riskli gruptaki ortalama süre 178,5 ± 22,3 dk. olarak hesaplanırken, yüksek riskli grupta 212 ± 20,1 dk. olarak bulunmuştur (p=0.0004). Tüm takip süresince hiçbir hastada toplayıcı sistem fistülizasyonu görülmemiştir. Düşük risk grubundaki hastaların %6,6’ sınde (n:2) ve yüksek riskli grubun %10’ unde (n:2) cerrahi sınırı pozitliği izlenmiştir (p=0,67). Ek tedavi uygulanmayan bu hastalarda, ortalama 40 aylık takip süresince lokal nüks veya uzak metastaz izlenmemiştir.Yüksek riskli gruptaki 3 hastada (%15) postoperatif akut böbrek yetmezliği gelişirken diğer grupta da aynı sayıda hastada (n:3 - %9,9) erken dönemde böbrek yetmezliği görülmüştür (p=0.6). Takip süresince hiçbir hastada kronik renal yetmezlik görülmemiştir.Literatürde bulunan ve standart 74 11. Üroonkoloji Kongresi SÖZEL yöntemlerle yapılan çalışmaların sonuçlarıyla karşılaştırıldığında, uyguladığımız cerrahi teknik modifikasyonunun, nefron koruyucu cerrahi prensibini tüm beklentileriyle karşıladığı görülmektedir Anahtar kelimeler: Böbrek tümörü, parsiyel nefrektomi, Padua skoru BÖBREK KANSERİ Şekil 1. Parsiyel nefrektomi alanına, taban sütürasyonundan sonra Glubran dökülmesi 6-10 Kasım 2013, Antalya 75 BÖBREK KANSERİ SÖZEL S45 NEFRON KORUYUCU CERRAHİNİN 4 CM ÜZERİ BÖBREK KİTLELERİNDE ETKİNLİĞİ Ali Tekin, Olcay Yıldırım, Yusuf Şenoğlu, Muhammet Ali Kayıkçı, Haydar Kamil Çam Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Düzce Giriş: Nefron koruyucu cerrahi (NKC) 4 cm ve daha küçük solid renal kitlelerde sandart tedavi olmakla birlikte, 4 cm üzeri kitlelerin tedavisindeki rolü hakkında bilgi yetersizdir. Bu çalışmada, kliniğimizin >4 cm renal kitle tedavisinde NKC sonuçlarımızı gözden geçirmeyi amaçladık. Materyal-Metod: 2008-2013 yılları arasında renal kitle tedavisi amacıyla NKC uygulanan toplam 36 hastaya ait kayıtlar retrospektif olarak incelendi. Cerrahi öncesi bilgisayarlı tomografide ölçülen tümör çapı 4 cm üzerinde olan 20 hasta bu çalışmaya dahil edildi. Hastalar tümör çapı, sıcak iskemi süresi, kanama miktarı, transfüzyon ihtiyacı, perioperatif komplikasyonlar, histopatolojik bulgular, cerrahi öncesi ve sonrası renal fonksiyonlar, onkolojik sonuçlar (lokal nüks, uzak metastaz ve sağkalım) açısından değerlendirildi. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 58 (13-80) ve tümör çapı 53 mm (41-150) olarak belirlendi. NKC 12 hastada elektif, 6 hastada rölatif, 2 hastada kesin endikasyon idi. Vakaların 18’i (%90) klinik evre Ib idi. Kesin endikasyonlu olgulardan biri tümör çapı 90 mm (evre 2a) ve diğer böbreği atrofik olup, diğer hastanın tüberoskleroz tanısı vardı, bilgisayarlı tomografide tümör çapı 150 mm (evre 2b) olarak ölçülmüştü. Kanama miktarı ortalama 583 ml (200-1100) olarak bulundu. Sıcak iskemi süresi 23 dakika (18-35) idi. Histopatolojik tanı 16 (%) hastada renal hücreli karsinom, 2 olguda (%10) onkositom ve 2 hastada (%10) anjiomyolipom olarak rapor edildi. Cerrahi sınır tüm hastalarda negatif idi. Perioperatif dönemde 5 hastaya (%25) kan transfüzyonu yapıldı. Operasyon öncesi ortalama serum kreatinin düzeyi 0.94 mg/dL (0.5-1.38), operasyon sonrası izlemde ise 1.03 mg/ dL (0.6-2.03) olarak belirlendi. Hiçbir hastada postoperatif diyaliz gerekmedi. Bir hastaya cerrahiden 1 ay sonra ciddi hematüriye neden olan arterio-venöz fistül nedeniyle perkütan mikrovasküler embolizasyon uygulandı. Ortalama 27 ay (2-63) takip süresinde hiçbir hastada lokal nüks ve/veya metastaz saptanmamış olup tüm hastalar hastalıksız ve sağ olarak izlemdedir. 76 11. Üroonkoloji Kongresi 6-10 Kasım 2013, Antalya BÖBREK KANSERİ Anahtar kelimeler: Nefron koruyucu cerrahi, >4 cm renal kitle SÖZEL Sonuç: Bu çalışmada elde ettiğimiz sonuçlar 4 cm üzerindeki böbrek tümörlerinde nefron koruyucu cerrahinin kabul edilebilir bir onkolojik başarıyla ve güvenli bir şekilde uygulanabileceğini düşündürmektedir. Ayrıca benign histoloji olasılığı büyük tümörlü olgularda bile göz ardı edilemez oranlardadır. Retrospektif doğası ve göreceli olarak az hasta sayısı, bu çalışmayı kısıtlayan önemli faktörlerdir. 77 SÖZEL S46 RENAL KİTLELERDE DEĞİŞEN TRENDLER Bülent Akdoğan, Mesut Altan, Mehmet Ezer, Erman Ceyhan, Ahmet Güdeloğlu, Haluk Özen BÖBREK KANSERİ Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Renal kitle nedeniyle cerrahi uygulanan hastaların demografik ve klinik verileri analiz etmek Yöntem: 1990-2013 yılları arasında renal kitle nedeniyle cerrahi uygulanan 779 erkek (%62.6) 466 kadın (%37.4) toplam 1245 hastanın verileri incelendi. Bulgular: Hastalarda diyabet, hipertansiyon veya ileri yaş varlığı parametrelerinden 1, 2 veya 3’ünün varlığı oranları sırasıyla %42.7, %11.7 ve %3.4; insidental tanı oranı %50 idi. 81 hasta tanıda metastatikti (%6.5). RN ve NKC, 803 (%64.5) ve 442 (%35.5) hastaya uygulandı. 1990’larda RN 2-4 kat fazla yapılırken; 2013 itibarı ile NKC, RN’den 2 kat fazla yapılmaktadır. 1062 (%85.3) hastada malign patolojiler rapor edildi. Şeffaf hücreli, papiller, sarkomatoid tip, multiloküle kistik, kromofob ve toplayıcı kanal karsinomu oranları sırasıyla %72.4, %16.3, %3.7, %3.1, %3.1 ve %1.3 olarak bulundu. Fuhrman derece 1, 2, 3 ve 4 oranları %14.1, %42.8, %29.3 ve %13.8 idi. 39 hasta (%3.1) nonepitelyal kanserler, 183 hastada (%14.7) benign patolojiler rapor edildi. Onkositom, anjiyomiyolipom, benign kistik hastalık ve diğer benign hastalık sayısı (oranı) sırasıyla; 62(%5), 58 (%4.7), 38 (%3.1) ve 25 (%2) olarak bulundu. Rcc, AML, onkositom ortalama tümör çapları sırasıyla 6.5, 5.9 ve 4.2 cm olarak bulundu, tümör çapı arttıkça kanser sıklığı artmaktaydı. RCC olanlarda cerrahi sınır pozitiflik oranları RN ve NKC için 34 hasta (%7.1) ve 29 hasta (%10.8) idi. RN grubunda tümü kötü histolojik kriterlere sahip 12 hasta (%2.5) progresyonla kaybedildi. NKC grubunda cerrahi sınırı pozitif 3, negatif olan 3’er hasta progresyonla kaybedildi. Hastaların 5’i bilateral tümörü olan VHL diğeri ise atrofik böbrek nedeniyle zorunlu NKC yapılan hastalardı. Sadece 1 hasta lojda nüks sonrası metastazla kaybedildi, diğerlerinde uzak metastaz gelişti. Ameliyat sırasındaki frozen veya asıl patolojide cerrahi sınırı pozitif olan 2 hastaya radikal nefrektomi yapıldı, rezidü tümör görülmedi. Drenaj nedeniyle 16 (%4.5) hastaya üreteral stent yerleştirildi. 7 cm’den küçük kitlelerde NKC sonrası kreatinin değerleri, RN’den sonrakine gore anlamlı oranda daha düşük bulundu (sırasıyla 0.87’den 1.06’ya ve 0.99’dan 1.48’e, p<0.001). 78 11. Üroonkoloji Kongresi SÖZEL Sonuç: Renal kitlelerde benign patoloji oranı %15’dir ve bu oran kitle küçüldükçe artmaktadır. NKC evre 1 tümörlerde 2013’te standart yöntem olarak uygulanmaktadır. NKC ile renal rezerv daha iyi korunmaktadır. Anahtar kelimeler: renal kitle, benign patoloji, nefron koruyucu cerrahi BÖBREK KANSERİ 6-10 Kasım 2013, Antalya 79 SÖZEL EVRE I RENAL HÜCRELİ KARSİNOM HASTALARINDA KRONİK BÖBREK HASTALIĞI İÇİN PREDİSPOZAN SİSTEMİK HASTALIKLARIN VARLIĞINDA PARSİYEL NEFREKTOMİNİN ÖNEMİ BÖBREK KANSERİ S47 Ozan Bozkurt, Ömer Demir, Serdar Çelik, Kaan Çömez, Güven Aslan, İlhan Çelebi Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Amaç: Diabetes Mellitus (DM) ve Hipertansiyon (HT) kronik böbrek hastalığının (KBH) en sık iki nedenidir ve genel popülasyonda sık rastlanan sistemik hastalıklardır. Evre I renal hücreli karsinom (RCC) nedeniyle radikal nefrektomi uygulanan hastalar KBH açısından risk altındadırlar. Evre I RCC’de parsiyel nefrektomi genel popülasyonda uzun dönemde bu riski azaltarak bu açıdan radikal nefrektomiye üstünlük sağlamaktadır. Literatürde DM ve/veya HT varlığında parsiyel nefrektominin böbrek fonksiyonlarının korunmasındaki rolü ile ilgili yeterli veri bulunmamaktadır. Çalışmamızda DM ve/veya HT olan hasta grubunda parsiyel nefrektominin uzun dönemde böbrek fonksiyonları üzerine olan etkisi değerlendirildi. Materyal-Metod: DM ve/veya HT olan ve kliniğimizde Evre I RCC nedeniyle radikal veya parsiyel nefrektomi yapılan hastalar çalışmaya alındı. Hastalar radikal nefrektomi yapılan (Grup I) ve parsiyel nefrektomi yapılan (Grup II) olmak üzere 2 gruba ayrıldı. Her iki grupta Modification of Diet in Renal Disease (MDRD) formülüne göre ilk başvuru (preop-eGFR) ve son başvuru (postop-eGFR) tahmini glomerüler filtrasyon hızı (eGFR). Gruplar yaş, tümör boyutu, hospitalizasyon süresi, ortalama takip süresi, preop-eGFR, postop-eGFR ve böbrek fonksiyonundaki kaybı değerlendiren ΔeGFR [ (preop-eGFR) – (postop-eGFR) ] değerleri açısından SPSS 15.0 veri analizi programı kullanılarak karşılaştırıldı. Analizde p<0,05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Radikal nefrektomi yapılan 85 ve parsiyel nefrektomi yapılan 33 olmak üzere toplam 118 hasta analize dahil edildi. Grup I ve II’ de ortalama tümör boyutu 47,1±15,2 ve 32,2±11,8 cm olarak bulundu; grup II’de ortalama iskemi süresi 9,6±11,4 dakika idi. Her iki grubun ortalama yaşları, hospitalizasyon süresi, ortalama takip süreleri ve ortalama preop-eGFR değerleri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı; parsiyel nefrektomi grubunun ortalama postop-eGFR değeri radikal nefrektomi grubuna göre anlamlı düzeyde daha yüksekti ve ortalama ΔeGFR değerleride parsiyel nefrektomi grubunda radikal nefrektomi grubuna göre daha düşüktü (Tablo 1). 80 11. Üroonkoloji Kongresi Ortalama yaş (yıl) Hospitalizasyon süresi (gün) Grup II(n=33) p 62,4±10,4 62,4±8,2 0,973 6,5±3,4 7,6±,5,8 0,522 32,4±35,4 35,4±29,1 0,649 Preop-eGFR (mL/min/1.73 m2) 75±28,4 75,5±23,8 0,929 Postop-eGFR (mL/min/1.73 m2) 57,5±21,7 74±27,5 <0,001 17,5±4,2 (23,3) 1,5±0,4 (1,9) <0,001 ∆eGFR (mL/min/1.73 m2) (%) Sonuç: Çalışmamız evre I RCC cerrahi tedavisinde KBH için predispozan DM ve HT gibi hastalıkların varlığında parsiyel nefrektominin uzun dönemde böbrek fonksiyonlarının korunması açısından önemini gösteren literatürdeki ilk çalışmadır. Bulgularımız iyi planlanmış geniş hasta serilerine sahip çalışmalarla desteklenmelidir. Anahtar kelimeler: Böbrek tümörü, Sistemik hastalıklar, Parsiyel nefrektomi 6-10 Kasım 2013, Antalya 81 BÖBREK KANSERİ Ortalama takip süresi (ay) Grup I (n=85) SÖZEL Tablo 1. DM ve/veya HT gibi KBH açısından predispozan hastalıkların varlığında Evre I RCC nedeniyle radikal veya parsiyel nefrektomi uygulanan hastaların demografik verilerinin ve böbrek fonksiyonlarının karşılaştırmalı analizi SÖZEL BERRAK HÜCRELİ RENAL HÜCRELİ KARSİNOMLU OLGULARDA VON HİPPEL-LİNDAU TÜMÖR BASKILAYICI GEN METİLASYONU BULGULARIMIZ BÖBREK KANSERİ S48 Esat Korğalı1, Gökçe Dündar1, Sevgi Durna Taştan2, Semih Ayan1, Yusuf Tutar3, Gökhan Gökçe1, Emin Yener Gültekin1 1 Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi, Genetik Anabilim Dalı, Sivas 3 Cumhuriyet Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Sivas 2 Kanser gelişim sürecinde genetik değişikliklerin yanı sıra epigenetik değişiklikler de genetik olaylara benzer şekilde, hücre içi metabolik yolakların düzenini bozarak etkili olabilir. VHL gen mutasyonunun, ailesel ve sporadik berrak hücreli renal hücreli karsinom (BHRHK) olgularında hipoksi ile uyarılan transkripsiyon faktörü (HIF) 1α ve HIF 2α üzerinde olan etkisi sonucu gelişen karsinogenez süreci ayrıntılı olarak bilinmektedir. BHRHK gelişim sürecinde, VHL tümör baskılayıcı geninin etkisi, mutasyonun yanı sıra delesyonu veya metilasyonu yolu ile de olabilir. Bu çalışmadaki amacımız VHL gen metilasyon oranlarının BHRHK ve kontrol olgularında araştırılarak karşılaştırılmasıdır. Çalışmaya 01/01/2010-31/12/2012 tarihleri arasında böbrek tümörü tanısıyla opere olan 69 hastadan patolojisi BHRHK olarak saptanan 64’ü ile kontrol grubu olarak üroloji servisinde herhangi bir malinite öyküsü olmayan 150 hasta dahil edildi. Bireylerden alınan kanda DNA izolasyonu yapıldı. DNA örneklerine VHL metilasyon kiti ile unmetile primeri, metile primeri ve wild tip primeri kullanılarak PCR yapıldı. Sonuçlar %3’lük agaroz jelde yürütülerek bant dizilimleri oluşturuldu. Bant dizilim sonuçlarına göre bireyler metile, unmetile ve kısmi metile olarak 3 gruba ayrıldı. Kontrol grubu ve hasta grubunun VHL gen metilasyon yüzdeleri ki kare testi ile istatistiksel olarak karşılaştırıldı. p<0,05 anlamlı kabul edildi. Çalışmamızda VHL geninde hasta grubundan 28 (%43,75) bireyde tam metilasyon, 12 (%18,75) bireyde kısmi metilasyon saptandı. Kontrol grubunda ise sonuçları sağlıklı olarak değerlendirilebilen 139 bireyden hiçbirinde VHL geninde tam metilasyon saptanmazken 36 (%25,90) bireyde kısmi metilasyon saptandı. VHL geninde metilasyon rastlanmayan birey sayısı ise BHRHK grubunda 24 iken kontrol grubunda 103 idi. 82 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Berrak Hücreli Renal Hücreli Karsinom, Metilasyon, Von Hippel Lindau Şekil 1. Gruplardaki Metilasyon Oranları 6-10 Kasım 2013, Antalya 83 BÖBREK KANSERİ BHRHK fizyopatolojisinde tümör baskılayıcı genlerden biri olan VHL geninin inaktivasyonun rolü bilinmektedir. Literatürde BHRHK olgularında saptanan VHL gen metilasyon oranları %9 ile %19 arasında değişmektedir. BHRHK olan hasta grubumuzda metilasyon oranı kontrol grubumuz yanında literatüre göre de daha yüksek oranda gözlenmiştir. SÖZEL Sonuçlar istatistiksel olarak değerlendirildiğinde tam metilasyon saptanan birey sayısı BHRHK grubunda anlamlı olarak fazla idi. Tam metilasyon saptananlara kısmi metilasyon saptanan bireyler de dahil edildiğinde BHRHK grubunda metilasyon patolojisi saptanma oranı kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek idi. (p:0,000) SÖZEL S49 RENAL NEFROMETRİ SKORU RENAL KİTLELERDE CERRAHİ YAKLAŞIMI ÖNGÖRÜR Çağatay Doğan1, Beate Maria Wrobel2, Sarper Erdoğan3, Serdar Değer2 BÖBREK KANSERİ 1 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul Paracelsus Krankenhaus Ruit,Akad. Lehrkrankenhaus der Univeristaet Tübingen İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, İstanbul 2 3 Amaç: R.E.N.A.L nefrometri skoru (RNS) renal tümerlerin anatomik özelliklerini tanımlar. RNS ve tümör kompleksitesi hakkında yayınlar bulunmaktadır. Bu çalışmada amacımız RNS’nin renal tümörlerde cerrahi yaklaşımı öngörmeye katkısını araştırmaktı.Cerrahi kararını verme ve RNS arasında anlamlı ilişki olup olmadığını değerlendirdik Materyal-Metod: Mayıs 2010 ile Ekim 2012 arasında renal kitle tanısı almış 107 hastanın dataları toplandı. Bu hastalardan 34’üne (%32) radikal nefrektomi (RN), 73’üne ise (%68) nefron koruyucu cerrahi (NKC) uygulandı. Preoperatif BT veya MR görüntülemelerine ulaşılamayan 2 RN ve 9 NKC hastası çalışma dışı bırakıldı. Hastaların pre- per- ve post-operatif klinik ve demografik özellikleri istatistiki analiz için toplandı. Sonuç: Ortalama yaş RN için 64 iken NKC için 66 idi (p: 0.33). Ortalama tümör boyutu RN ‘de 6.2 (2.3-12) ve NKC’de 4.1 (1.2-10) cm. Bu çalışmada 87 (91%) hasta laparoskopik (58 (67%) NSS ve 29 (33%RN) olarak tedavi edildi. 9 (%9) hasta laparoskopik olarak başlandı ancak daha sonra açık olarak tamamlandı (6 NKC ve 3 RN). RNS’una göre yüksek,orta ve düşük risk grup oranları oranları T NKC ve RN’de sırasıyla 47%, 31%, 22%ve 10%, 6%, 84%olarak hesaplandı. Ortalama RNS, RN’de 10.38 NKC’de ise 7.47 idi (p <0.001). Hiler yerleşim RNS grubunda NKC gruna göre anlamlı olarak düşüktü. (12.5%vs 59%, p < 0.05) Sonuç: Sonuçlara göre cerrahi seçimi ile RNS arasında istatistiki anlamlılık bulundu. RNS preoperatif tümör anatomisini belirlemede objektif olarak cerrahi seçiminde yardımcı olabilir radikal ve parsiyel nefrektomi kararı öncesinde. Anahtar kelimeler: Böbrek Tm, Renal Nefrometri Skoru 84 11. Üroonkoloji Kongresi S50 SÖZEL RENAL KİTLE İLE BAŞVURAN HER HASTAYA AKCİĞER GÖRÜNTÜLEMESİ GEREKLİ MİDİR ? Ahmet Şahan, Asgar Garayev, Murat Akgül, İlker Tinay, Levent Türkeri Giriş: Günümüzde renal kitleler genellikle başka nedenlerle yapılan görüntülemeler sırasında rastlantısal olarak ve erken evrede saptanmakta ve de sıklıkla böbrek koruyucu yöntemlerle tedavi edilebilmektedir. Renal kitle saptanan hastaların klinik evrelemesinde olası metastaz taraması amacıyla akciğerlerin görüntülenmesi önerilmektedir. Ancak renal kitlelerin küçük boyutlarda ve olasılıkla başlangıç evresinde saptanmaları düşük metastatik potansiyele işaret edebilir ve bu hastalarda toraks görüntülemesi gereksiz olabilir. Bu çalışmada renal kitle nedeniyle tedavi edilen hastalarda, akciğerde saptanan metastaz oranlarını ve bunların renal kitle boyutu ile olan ilişkisini değerlendirdik. Hastalar ve Metod: Çalışmaya 75 (%34,9) kadın ve 140 (%65,1) erkek olmak üzere toplam 215 hasta dahil edildi. Renal kitle ile başvuran hastaların tedavi öncesi toraks görüntülemeleri PA akciğer grafisi ve toraks tomografisi ile yapıldı. Görüntülemelerinde akciğerde kitle saptanan hastalar Göğüs Cerrahisi tarafından eksizyon veya takip açısından değerlendirildi. Hastaların kitle boyutları, patolojik evreleri ve akciğer metastaz oranları karşılaştırıldı. Bulgular: Yapılan görüntülemelerinde akciğerinde şüpheli lezyon saptanan 57 hasta Göğüs Cerrahisi tarafından değerlendirildi ve 37’sine (%18,9) akciğer kitle eksizyonu yapıldı. Eksizyon patolojisi 19 (%51,3) hastada renal hücreli karsinom metastazı olarak rapor edildi. Metastaz saptanan hastaların %89,4’ünde (17/19) renal kitle boyutu 4 cm’den büyük saptandı (Tablo 1). Renal kitle boyutu 2-4 cm. arasında olan hastaların %50’sinde akciğer kitlesi metastaz olarak saptandı. Renal kitle boyutu 2 cm.’in altında olan 1 hastaya uygulanan eksizyon patolojisi metastaz olarak rapor edildi. Renal kitlelerin patolojik evrelerine göre toraks görüntülemesinde nodül ve metastaz saptanma oranları Tablo 2’de verilmiştir. 6-10 Kasım 2013, Antalya 85 BÖBREK KANSERİ Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul BÖBREK KANSERİ SÖZEL Tablo 1. Renal kitle boyutu – Akciğer kitle patolojisi Tablo 2. Sonuç: Renal kitle ile başvuran hastalara, renal kitle boyutuna bakılmaksızın toraks görüntülemeleri yapılmalı ve akciğer nodülü saptanan hastalar Göğüs Cerrahisi’ne kitle eksizyonu açısından yönlendirilmelidir. Anahtar kelimeler: renal kitle, akciğer kitlesi, görüntüleme 86 11. Üroonkoloji Kongresi S51 SÖZEL BÖBREK TÜMÖRLERİNDE PERKÜTAN İĞNE BİYOPSİSİNİN YERİ: 79 VAKALIK TEK MERKEZ DENEYİMİ 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Kayseri 3 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kayseri 2 Amaç: Böbrek tümörü nedeniyle kliniğimize başvuran hastalara uygulanan perkütan iğne biyopsisinin sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntem: Nisan 2004-Ocak 2013 tarihleri arasında kliniğimizde böbrek biyopsisi yapılan hastaların verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Tüm hastalarda biyopsi; girişimsel radyoloji tarafından lokal anestezi altında, perkütan olarak, ultrasonografi eşliğinde, 18 gauge iğne ile, lokal anestezi altında ve prone pozisyonunda yapıldı. Renal kitlelerden her vakada iki parça alındı. İğne biyopsisi ve cerrahi spesmenin patoloji raporları karşılaştırıldı. Bulgular: Ortalama yaşları 65.4 yıl (39-89), ortanca takip süresi 45.1 ay (10-105) olan, 51’i erkek 28’i kadın toplam 79 hasta çalışmaya dahil edildi. Radyolojik görüntülemelerde ortanca tümör büyüklüğü 60.5 mm (24-110) idi. Bu büyüklük cerrahi spesmende ortanca 62.1 mm (20-107) idi. İlk biyopside tanı oranı %86.6 (70/79) idi, 9 (%11.4) hastaya ikinci biyopsi yapıldı. İğne biyopsisinin malign kitleleri benign kitlelerden ayırmadaki doğruluk oranı %91.1 (72/79) idi. Bu oran histopatolojik alt tipleri ayırmada %78.4 (62/79) idi. Perkütan böbrek iğne biyopsilerinde duyarlılık %92.6; özgüllük %60.7; pozitif prediktif değer %94.8 ve negative prediktif değer %50.8 olarak hesaplandı. Sonuç: Böbrek tümörlerinde perkütan iğne biyopsisi kitlelerin karakterini saptamada, özellikle küçük renal kitlelerde ve ileri yaştaki hastalarda tedaviyi planlama sürecinde yararlı bir yöntem olarak gözükmektedir. Anahtar kelimeler: Deneyim, renal tümör, perkütan iğne biyopsisi 6-10 Kasım 2013, Antalya 87 BÖBREK KANSERİ Abdullah Demirtaş1, İbrahim Üntan1, Güven Kahrıman2, Emre Can Akınsal1, Hülya Akgün3, Deniz Demirci1, Oğuz Ekmekçioğlu1, Nevzat Özcan2, İbrahim Gülmez1, Atila Tatlışen1 BÖBREK KANSERİ SÖZEL S52 ŞEFFAF HÜCRELİ BÖBREK KANSERLERİNDE MDM2, GST-Α, Kİ-67 EKSPRESYONU VE PROGNOZ ARASINDAKİ İLİŞKİ Özdemir Erdoğan1, İlker Gökçe2, Duygu Kankaya3, Özden Tulunay3, Çağatay Göğüş2 1 Tarsus Medikal Park Hastanesi, Üroloji Kliniği, Adana Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 3 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Amaç: Bu çalışmamızda şeffaf hücreli böbrek kanserlerinde Ki-67, MDM2 ve GST-α ile immünhistokimyasal boyanma ile tümör evresi, nükleer grade, lenf nodu metastazı, lenfovasküler invazyon varlığı gibi prognostik histopatolojik parametrelerin ilişkileri araştırılmış ve bu belirteçlerin prognozun belirlenmesinde kullanılıp kullanılamayacağı incelenmiştir. Hastalar ve Yöntem: Kliniğimizde böbrek tümörü nedeniyle radikal veya parsiyel nefrektomi yapılan ve patolojisi şeffaf hücreli böbrek kanseri olan 75 hastanın patoloji materyalleri yeniden gözden geçirildi. Her tümör için seçilen parafin bloklardan hazırlanan kesitlerde Ki-67, MDM2, GST-α, ekspresyonlarını değerlendirmek üzere immunohistokimyasal inceleme yapıldı. Bulgular: 75 olgunun 52’si (%69) erkek, 23’ü (%31) kadın olup, ortalama takip süresi 46,44 (1-114) aydır. pT evresi ile MDM2, GST- α ve Ki67 ekspresyonu arasındaki ilişki analizinde olgular pT evresine göre pT1,pT2 ve pT3+4 olarak 3 gruba ayrıldı ve sonuçta MDM2 ve GST- α ile istatiksel olarak anlamlı fark saptanamazken (p=0,789 ve p=0,169), Ki-67 ile pT evresi arasındaki ilişki anlamlıydı (p=0,004). Fuhrman grade’i ile MDM2, GST- α ve Ki67 ekspresyonu arasındaki ilişki incelendiğinde MDM2 ve GST- α ile istatiksel olarak anlamlı fark saptanamazken (p=0,776 ve p=0,882), Ki-67 ile grade arasındaki ilişki anlamlıydı (p=0,015). Lenfovasküler invazyon varlığı ve lenf nodu tutulumu durumu ile MDM2, GST-α ve Ki67 ekspresyonu arasında istatiksel olarak bir ilişki bulunamadı. Çalışmamıza alınan olguların ortalama sağkalım süresi 103.4 ay olup MDM2 ekspresyonu (p=0,648), GST-α ekpresyonu (p=0,368) ve Ki67 ekspresyonunun (p=0,099) sağkalımla ilgisi saptanmadı. Sonuç: Şeffaf hücreli böbrek kanserlerinde Ki-67 ekspresyonu ile tümör evresi ve nükleer grade arasında ilişki saptanırken aynı ilişki MDM2 ve GST-α ekspresyonunda saptanamamıştır. Ki-67, MDM2 ve GST-α ile immünhistokimyasal boyanma ile prognoz arasında bir ilişki bulunamamıştır. Anahtar kelimeler: Şeffaf renal hücreli kanser 88 11. Üroonkoloji Kongresi VİDEO BİLDİRİLER V01 VİDEO BÖBREK KANSERİ VE KARŞI TARAF ADRENAL METASTAZINDA ORTA HAT AKSESİYLE EŞZAMANLI LAPAROSKOPİK SOL RADİKAL NEFREKTOMİ VE SAĞ ADRENALEKTOMİ Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Altmışbeş yaşında kadın hasta, hematüri nedeniyle çekilen abdominal tomografide sol böbrek alt polden kaynaklanan 8 cm’lik kontrast tutan kitle ve ağ adrenal bezde 3 cm’lik metastaz ile uyumlu kitle tespit edilmiştir. Orta hatta yerleştirilen portlarla hastaya laparoskopik sol radikal nefrektomi ve sağ adrenalektomi eşzamanlı olarak yapılmıştır. Anahtar kelimeler: Adrenal metastaz, böbrek kanseri, laparoskopi 6-10 Kasım 2013, Antalya 91 BÖBREK KANSERİ Artan Koni, Cenk Yücel Bilen, Mustafa Sertaç Yazıcı, Kubilay İnci, Şenol Tonyalı, Haluk Özen VİDEO V02 SİTUS INVERSUS TOTALİS’Lİ OLGUDA LAPAROSKOPİK NEFROÜRETEREKTOMİ BÖBREK KANSERİ Kaan Gökçen, Hüseyin Çelik, Murat Kobaner, Sinan Karazindiyanoğlu Osmaniye Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Osmaniye Giriş: Situs İnversus Totalis’li olguda sağ renal neoplazm nedeniyle gerçekleştirilen Laparoskopik Nefroüreterektomi ve beraberinde mesaneden cuff eksizyonu deneyimimizin sunulması Olgu: 78 yaşında hipertansiyon dışında bilinen komorbiditesi olmayan ve tarafımıza makroskopik hematüri şikayetiyle başvuran bayan hasta evalüe edildi. Yapılan tetkiklerinde sağ renal pelviste malignite uyumlu görünüm izlenmesi ve hastada Situs inversus Totalis (SIT) saptanması üzerine hastaya tanısal üreterorenoskopi (URS) uygulandı. Yapılan URS’de sağ böbrek pelviste multiple tümöral oluşumlar izlenmesi nedeniyle punch biyopsi alındı. Patoloji sonucu pT1 TCC olarak raporlanması üzerine hastaya Laparoskopik Nefroüreterektomi + mesaneden cuff eksizyonu planlandı. Operasyon öncesi Çekilen BT anjiografi ile vasküler ve anatomik yapılar daha detaylı incelendi. Operasyon süresi 110 dakika olup kanama miktarı 50 ml olarak hesaplandı. Yatış süresi 4 gün olan ve taburculuğunda Hemoglobin değeri 11,5 mg/dl, serum kreatinin ise 1,15 mg/dl idi. Patoloji sonucu fokal alanlarda skuamöz difansiasyon gösteren high grade ürotelyal neoplazm olarak raporlandı. Sonuç: SIT; anatominin farklı gözüktüğü olgular olması ile beraber toplayıcı sistem tümörlerinde yeterli tecrübe ile tedavisi minimal invaziv cerrahi seçenekler ile güvenli bir şekilde geçekleştirilebilmektedir. Gerçekleştirdiğimiz olgu bu bağlamda literatürde ikinci vaka olarak yerini almıştır. Anahtar kelimeler: Situs inversus Totalis; Lapararoskopi; Nefroüreterktomi 92 11. Üroonkoloji Kongresi V03 Alper Gök, Ali Çift, Mehmet Özgür Yücel, Can Benlioğlu VİDEO TRANSPERİTONEAL LAPAROSKOPİK RADİKAL NEFROÜRETEREKTOMİ Adıyaman Devlet Hastanesi, Adıyaman Yöntem: İki yıldır dış merkezde mesane tümörü nedeniyle defalarca transüretral mesane tümörü rezeksiyonu uygulanan 75 yaşındaki bayan hastaya kliniğimizde sol üreter tümörü tanısı konularak laparoskopik transperitoneal nefroüreterektomi uygulandı. Operasyon m.rectus abdominis sol lateral kenarına, epigastrik bölgeye ve ön aksiller hatta konulan birer adet 10 mm’lik trokarlardan gerçekleştirildi. Radikal nefrektomiyi takiben üreter distalde iliak çarprazın altına kadar disseke edildi. Solda 6 cm’lik gibson insizyon uygulananarak komşu mesane mukozasınıda içerecek şekilde üreter ve böbrek tek parça halinde çıkartıldı. Mesane çift kat kapatıldıktan sonra loja dren yerleştirildi. Bulgular: Operasyon 80 dakika sürdü. Kan kaybı minimaldi. Dreni 2. gün çekilen hasta postop. 3. gün taburcu edildi. Üretral kateteri 7. gün çekildi. Patoloji sonucu high grade T1 transisyonel hücreli karsinom ve cerrahi sınır negatif olarak geldi. Ayrıca yapılan kontrol sistoskopilerde tümöre rastlanmadı. Sonuç: Laparoskopik nefroüreterektomi hasta açısından daha konforlu minimal invazif bir yöntemdir. Anahtar kelimeler: Üreteral kanser 6-10 Kasım 2013, Antalya 93 ÜROLOJİK KANSERLERDE MİNİMAL İNVAZİV Amaç: Bu videoda üreterin ve renal pelvisin tamamını dolduran transizyonel hücreli karsinom olgusunda uygulanan transperitoneal laparoskopik nefroüreterektomi deneyimimiz paylaşılmaktadır. VİDEO KLİNİK EVRE 2 SEMİNOMLU BİR OLGUDA PET GÖRÜNTÜLEME VE ROBOT-YARDIMLI RETROPERİTONEAL ÖRNEKLEMENİN TEDAVİ SÜRECİNE KATKISI TESTİS KANSERİ V04 Ömer Acar1, Tarık Esen2, Ahmet Musaoğlu1, Fatin Cezayirli1 1 VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Amaç: Bu çalışmada PET görüntüleme ve robot-yardımlı retroperitoneal örneklemenin, klinik evre 2 seminomu olan bir olguda, tedavi sürecini nasıl etkilediği özetlenmiştir. Video kısmında robot-yardımlı retroperitoneal lenfadenektomi gösterilmiştir. Olgu: 36 yaşında erkek hasta, sol testiste ele gelen ağrısız kitle nedeniyle başvurdu. Fizik muayenede; sol testisin neredeyse tamamını dolduran bir kitle palpe edilirken, sağ testisin alt polünde bir sertlik olduğu hissedildi. Ultrasonografide; sol testis parankimini tama yakın oblitere eden, birbirine bitişik, multipl nodüler kitle lezyonları ve sağ testis alt polünde belirsiz sınırlı, tümör açısından şüpheli hipoekoik alanlar tespit edildi. Tümör belirteç düzeyleri normal limitlerdeydi. Bu bulgular doğrultusunda sol radikal orşiektomi ve sağ parsiyel orşiektomi yapıldı. Patolojik incelemede; bilateral seminom tanısı kondu. Soldaki tümör pT1 evresindeydi ve çapı 6.5 cm ölçüldü. Sağdaki tümör milimetrik boyuttaydı ve tümör dışındaki parankimde seyrek seminom hücre infiltrasyonu olduğu belirtildi. Toraks BT’de patoloji saptanmazken, batın BT’de infrarenal seviyede, sol paraaortik alanda yerleşim gösteren en büyüğü 1.5 cm boyutunda 4-5 adet lenf nodu tespit edildi. PET incelemesinde primer hastalık metastazı lehine patolojik metabolik aktivite artışı gösteren lezyon izlenmediği rapor edildi. Bunun üzerine robot-yardımlı retroperitoneal lenfadenektomi kararı verildi. Yöntem-Bulgular: Sol lumbotomi pozisyonunda, 5 adet (3 robot + 2 asistan) transperitoneal port yerleştirildi. İnen kolon mediyalize edildikten sonra böbrek hilüsu seviyesinde, sol paraaortik sahada yerleşim gösteren lenf nodları etraf dokulardan serbestleştirildi ve sonrasında eksize edildi. Kanama kontrolünü takiben loja aspiratif dren yerleştirildi. Ameliyat 90 dakika sürdü ve tahminen 100 ml kan kaybedildi. Hasta, sorunsuz bir postoperatif sürecin ardından, postoperatif 3. günde taburcu edildi. Eksize edilen 12 lenf nodunun patolojik incelemesinde reaktif 94 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Laparoskopi, testis, robot yardımlı 6-10 Kasım 2013, Antalya 95 TESTİS KANSERİ Sonuç: Seminoma bağlı gelişen retroperitoneal kitlelerin PET-BT ile görüntülenmesi ve retroperitoneal lenfadenektomi ile örneklenmesi, evrelemenin daha doğru ve kesin bir şekilde yapılmasını sağlar. Robot-yardımlı laparoskopik cerrahi seminomlu olgularda tespit edilen retroperitoneal lenf nodlarının örneklenmesi için kulllanılabilir. Retroperitoneal lenf nodlarında, gerek metabolik görüntüleme gerekse de patolojik inceleme sonucunda malignite saptanmayan klinik evre 2 seminomlarda radyoterapi uygulanmayabilir. VİDEO hiperplazi raporlandı. Bunun üzerine radyoterapiye gerek görülmedi ve hastaya 2 kür karboplatin verilmesi kararlaştırıldı. VİDEO RADİKAL NEFREKTOMİ,VENA KAVA VE/VEYA ATRİAL TÜMÖR TROMBEKTOMİ: YÜKSEK TORAKOABDOMİNAL TRANSDİAFRAGMATİK EKSTRAPERİTONEAL YAKLAŞIM BÖBREK KANSERİ V05 Yavuz Önol1, Mehmet Remzi Erdem2, İsmail Başıbüyük1, Abdullah Armağan1, Fikret Fatih Önol3, Muzaffer Akçay1, Fatih Elbir1 1 Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul Haydarpaşa Eğitim ve Araştırma Hastenesi, Üroloji Kliniği, İstanbul 3 Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul 2 Böbrek tümörlerinde major venöz sisteme giren tümör trombusü %4-10 arasında gözükür. Atriuma uzanan trombüslü olgular daha da nadirdir. Bu videoda 8. kot torakoabdominal transdiafragmatik yaklaşımla radikal nefrektomi ve kaval tümör trombektomi yapılan teknik sunulmaktadır. 1995-2013 yılları arasında 21 vena kavaya(6 tanesi atriuma) uzanım gösteren tümör trombüslü renal kitlelere yapılan açık cerrahi girişim sunulmaktadır. Bütün hastalara yüksek torakoabdominal(8,9 ve 10. kotların çıkartılması) girişim uygulanmıştır. Gerektiğinde kesi rektus ön kılıfı, rektus adelesi ve rektus arka kılıfı kesilerek göbek altı hizasına uzatılmıştır. İşlem tamamen retroperitoneal olarak gerçekleştirilmiş gerektiğinde retroperitoneal olarak karşı böbreğe de hakimiyet sağlanmıştır. Böbrek arkadan etraf dokulardan disseke edildikten sonra hemen renal artere ulaşım sağlanmış ve bağlanıp kesilmiştir. Venöz akımın kesilmesi ile karaciğer ve vena kavadaki dolgunluk önemli ölçüde azalmıştır. Retrohepatik vena kavaya tam kontrol sağlanmıştır. Lomber venler bağlanıp hepatik venler kontrol altına alınmıştır. Distal vena kavaya kros klemp konulmuştur. Subdiafragmatik trombüslü olgularda proksimal vena kava satinski klemplerle kontrol altına alınmıştır. Atriuma uzanım gösteren tümörlerde atrium torakoabdominal kesiden manuel olarak tümör trombüsü distale itilmiştir. Vena cava kesilerek frajil trombüslü olgularda foley atriuma itilip balonu şişirilerek çıkartılmıştır. Bu kesi ile perikardium açılıp atriuma tam manuel kontrol sağlanabilir. Vena kava 2 tabaka olarak onarılmıştır. Diafragma ve plevra primer olarak kapatılmıştır. Hiçbir olguda toraks tüpüne gerek kalmamıştır. Ortalama operasyon süresi 130 dakika, ortalama kanama 1700 cc(500-3000cc), ortalama hastanede kalış süresi 6 gün(2-10 gün), ortalama izlem 26 ay(10-54 ay)’ dır. Atrial uzanımlı olguların 2 tanesi 2 yıl, 1 tanesi 5 yıl yaşamış olup diğerleri halen hayattadır. 96 11. Üroonkoloji Kongresi 6-10 Kasım 2013, Antalya BÖBREK KANSERİ Anahtar kelimeler: Atrial tümör trombüsü, vena kava, böbrek tümörü VİDEO Yüksek torakoabdominal yaklaşım retrohepatik anterior yaklaşımlara göre karaciğer mobilizasyonuna gerek kalmadan retrohepatik vena kavaya kolay ulaşım sağlar. Renal arter hemen bağlanıp kesilir. Atriuma uzana tümör trombüslerinde kardiak arreste ve kardiyopulmoner by pass’ ihtiyaç duyulmaz. Bu maksimal kesili bu yaklaşım maksimal tümöral kontrol ve orta derecede morbidite göstermektedir. 97 MESANE KANSERİ VİDEO V06 ÜRETER ALT BÖLÜM TÜMÖRLERİNDE TRANSÜRETRAL REZEKSİYON OLGUSU Cavit Can, Abdullah Gürel, İyimser Üre Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir Amaç: Üreter alt bölümde saptanan tümörün transüretral olarak rezeke edildiği olgumuzun video görüntülerini paylaşmayı amaçladık. Hasta ve Yöntem: 52 yaşında kadın hasta makroskopik hematüri nedeniyle kliniğimize başvurdu. Yapılan endoskopisinde sol üreter orifisinden protrüze olan papiller tümöral oluşum izlendi. Tümörün orifisi tutmadığı görüldü. İntramural üreter dolgun görünümdeydi. İlk olarak orifisten protrüze olan kısım rezeke edildi. Bu işlemde alınan dokunun patolojik incelemesi “düşük dereceli üretelyal tümör” olarak rapor edildi. Bu işlemden 4 hafta sonra üreterorenoskop ile girilerek üreter alt ucu 5. cm’e kadar multipl papiller tümörlerin olduğu gözlendi. Bu lezyonların proksimalinde tümöre rastlanmaması nedeniyle pediatrik rezektoskop kullanılarak TUR-Üreter tümörü uygulandı. Patolojik tanısı “düşük dereceli üretelyal karsinom (Ta)” olarak geldi. 3. ayında üreteroskopik kontrolü yapılarak görüntüleri kaydedildi. Sonuç: Üreter alt ucuna lokalize üretelyal tümörlerde transüretral rezeksiyon uygulanabilecek yöntemlerden biridir. Bu amaçla üretranın kısa olması sebebiyle kadın hastalarda pediatrik rezektoskopların güvenle kullanılabileceği kanaatindeyiz. Anahtar kelimeler: Transüretral Rezeksiyon, Üreter Alt Bölüm Tümörü 98 11. Üroonkoloji Kongresi V07 VİDEO MESANE LEİOMYOMUNDA ROBOT-YARDIMLI PARSİYEL SİSTEKTOMİ Tarık Esen1, Ömer Acar2, Levent Gürkan3 1 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul 3 Kadıköy Şifa Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul 2 Yöntem: 32 yaşında bayan hasta, infertilite nedeni ile araştırılırken yapılan pelvik ultrasonografide, mesane içerisinde yer kaplayan lezyon fark edilmesi üzerine kliniğimize başvurdu. Alt üriner sistem semptomu tarif etmeyen hastanın özgeçmişi, soygeçmişi ve fizik muayenesinde özellik saptanmadı. İdrar ve kan testlerinde anormallik tespit edilmedi. Pelvis MR incelemesinde, mesane anterior duvarda yerleşim gösteren, homojen, düzgün sınırlı ve 4 cm çapa ulaşan kitlesel lezyon saptandı. T2 ağırlıklı kesitlerdeki sinyal yoğunluğunun kas dokusu ile uyumlu olduğu rapor edildi. Bu bulgular doğrultusunda hastaya robot-yardımlı parsiyel sistektomi önerildi. Bulgular: Toplam 5 adet transperitoneal port yerleştirildi. Prevezikal saha oluşturuldu ve mesane ön duvarında yerleşim gösteren kitle izole edildi. Kitle etrafı demarke edildikten sonra eksizyon gerçekleştirildi. Tümör frozen inceleme için ekstrakte edildi. Frozen sonucu leiomyom lehine rapor edildi ve cerrahi sınırlarda tümör olmadığı belirtildi. Ardından mesane duvarında oluşan defekt 2 tabaka halinde kapatıldı. Su sızdırmazlık testini takiben prevezikal sahaya dren kondu. Ameliyat 120 dakika sürdü ve tahminen 50 ml kan kaybedildi. İntraoperatif ve postoperatif süreç sorunsuz geçti. Hasta postoperatif 3. günde taburcu edildi ve foley sonda postoperatif 7. günde alındı. Patolojik inceleme sonucunda, eksize edilen kitlenin 3.5 cm çapa sahip olan bir leiomyoma olduğu ve cerrahi sınırların tümör barındırmadığı belirtildi. Sonuç: Robot-yardımlı parsiyel sistektomi, mesanenin benign görünümlü nonepitelyal tümörlerinin cerrahi tedavisinde tercih edilebilecek etkin ve güvenli bir yöntemdir. Anahtar kelimeler: Leiomyom, mesane, robot 6-10 Kasım 2013, Antalya 99 ÜROLOJİK KANSERLERDE MİNİMAL İNVAZİV Amaç: Bu videoda mesane leiomyomunun robot-yardımlı parsiyel sistektomi ile rezeksiyonu gösterilmiştir. MESANE KANSERİ VİDEO V08 AŞAMA AŞAMA EXTRAPERİTONEAL KADIN SİSTEKTOMİ VE GENİŞLETİLMİŞ LENFADENEKTOMİSİ Yavuz Önol1, Mehmet Remzi Erdem2, İsmail Başıbüyük1, Sina Kardaş1, Abdullah Armağan1, Cevper Ersöz1 1 Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul Haydarpaşa Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul 2 Amaç: İnvazif mesane kanserli kadınlarda radikal sistektomi standart bir tedavidir. Bu hastaların postoperatif dönemde oluşabilecek komplikasyonlarını azaltmak, yaşam kalitesini artırmak için, ekstraperitoneal sistouretrektomi tekniğimizi sunacağız. Materyal-Metod: Kasa invazif mesane kanserili kadın hastalar preoperatif dönemde jinekolojik olası bir patoloji açısından değerlendirilir ve riskli hastalarda jinekolojik organlar korunmayıp, diğerlerinde koruyucu yaklaşım tercih edilir. Sistektomi yapılacak hastalar anestezi altında bimanual muayene edilip mesane ve uretranın çevre dokularla olan ilişkisi tesbit edilir. Extraperitoneal sistektomi şu aşamalardan oluşur: 1. Sol paraumblikal göbek altı median cilt insizyonu 2. Pariyetal peritonun her iki yanda mediale çekilerek iliak damarlar, promontoryum ve aort bifurkasyonu 2-3 cm kranialine kadar vizüalize edilip, genişletilmiş ekstraperitoneal lenfadenektomi yapılması 3. Extraperitoneal mesane serbestleştirilmesi, oblitere umblikal arter, inferior, superior ve uterin arterlerin bağlanması 4. Ureterlerin diseke edip serbestleştirilmesi 5. Endopelvik fasyanın açılıp uretrovezikal uretropubik ligamanların kesilmesi 6. Mesane kubbesindeki peritona dokunmadan arka ve yanlardan tamamen serbestleştirilmesi 7. Sakrum önünden rektumun arkasından diseksiyonun genişletilmesi 8. Sol ureterin kesilip sağa transfer edilmesi 9. Uterus korunanlarda vajen ön duvarıyla uretra arası serbestleştirilmesi ve uretra 1/3 proksimalinin kesilmesi (uterus korunduğunda mesane retrograd kraniale doğru serbestleştirilir) 10. Histerektomi de yapılacak vakalarda batına girilir, overlerin korunmayacağı olgularda overyen pedikül ve ligamanlar kesilir. Konfigüre edilecek barsak segmenti periton flapları kapatılarak tamamen ekstraperitonealize edilmiş olur. Sonuç: Extraperitoneal retrograd sistektomi barsak komplikasyonlarını azaltıp, hastanın kısa sürede günlük aktivitelerine dönmesini sağlamaktadır. Ayrıca uygun hasta gruplarında jinekolojik organların korunması aktif bir cinsel yaşam ve cinsel 100 11. Üroonkoloji Kongresi VİDEO kimliğin devam etmesi nedeniyle tercih edilmelidir. Radikal sistektomi tek başına morbiditesi yüksek bir operasyon olduğundan, komplikasyonları en aza indirirken cerrahi sınırları da negatif sağlama konusunda hassas davranılmalıdır. Anahtar kelimeler: Kadın, mesane tümörü, sistektomi MESANE KANSERİ 6-10 Kasım 2013, Antalya 101 BÖBREK KANSERİ VİDEO V09 KÜÇÜK RENAL KİTLELERDE LAPAROSKOPİK İSKEMİSİZ KİTLE ENÜKLEASYONU Deniz Demirci, Abdullah Demirtaş, Numan Baydilli, Muharrem Özkaya, Volkan Sabur, İbrahim Gülmez Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Amaç: Bu videoda renal kitleli bir hastaya uyguladığımız laparoskopik transperitoneal iskemisiz kitle enükleasyon operasyonunu sunmayı amaçladık. Yöntem: Polikliniğimize yönlendirilen 57 yaşında bayan hastada sağ renal kitle mevcuttu. Bilgisayarlı batın tomografisinde sağ böbrek orta üst kesim lateral korteksde böbrek parankimine kıyasla az kontrastlanma gösteren solid karakterde 24x21 mm ölçüsünde RCC ile uyumlu nodüler görünüm tespit edildi. Toraks tomografisinde metastaz lehine bulgu saptanmadı. Kan parametreleri normal olan, dâhili problemi bulunmayan hastaya laparoskopik parsiyel nefrektomi planlandı. Sağ semiflank pozisyonda 4 adet 10’luk trokar ile transperitoneal olarak batına girildi. Böbrek etraf dokulardan hook elektrokoter yardımı ile serbestlendi. Üst poldeki kitle vizualize edildi. Renal arter bulunarak emniyet amaçlı plastik şerit ile ortaya kondu. Egzofitik renal kitle iskemi uygulanmadan enükleasyon yöntemi ile eksize edildi. Tümör yatağından frozen gönderildi. Ameliyat lojuna sump dren yerleştirilerek işleme son verildi. Bulgular: Operasyon süresi 120 dakika idi. Frozen sonucu normal idi. Hiç bir komplikasyon yaşanmadı. Aspiratörde 100 ml hemorajik mayi vardı. Postoperatif drenaj 0-50 ml arasında idi. Postoperatif sorunu olmayan hasta 3. günde taburcu edildi. Postoperatif 7. gün dreni çekildi. Patoloji sonucu Renal Hücreli Karsinom, Furman grade 2, cerrahi sınırlar salim olarak rapor edildi. Sonuç: Eksofitik küçük böbrek tümörlerinde seçilmiş olgularda, iskemi uygulanmadan enükleasyon yöntemi ile kitle çıkarılabilir. İskeminin olmaması ve minimal parankim kaybı bu yöntemin seçilmiş vakalarda uygulanabileceğini göstermektedir. Anahtar kelimeler: Böbrek Tümörü; Enükleasyon; Laparoskopi 102 11. Üroonkoloji Kongresi V10 VİDEO SOL TAŞLI BÖBREKTE RENAL KİTLE: LAPAROSKOPİK PARSİYEL NEFREKTOMİ VE NEFROLİTOTOMİ 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Samsun Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun 2 Amaç: Bu videoda aynı kaliksiyel sisteme komşu böbrek taşı ve renal kitleli olguya uyguladığımız, laparoskopik parsiyel nefrektomi (LPN) ve nefrolitotomi deneyimimizi sunmayı amaçladık. Hasta ve Metod: Sol yan ağrısı nedeniyle başvuran 54 yaşındaki erkek hastada, sol böbrekte (PADUA skor 10) yaklaşık 50 mm çaplı kitle ve en büyüğü yaklaşık 2,5 cm olan üç adet taş tespit edildi. Hastaya transperitoneal LPN ve nefrolitotomi planlandı. Hasta 60 derece sol yan pozisyona alındı. Paraumblikal 1 cm kesi ile Veress iğnesi eşliğinde peritoneal alana girildi ve pnömoperitoneuma oluşturuldu. Takiben bir adet 12 mm lik optik port, solda midclavicular hatta 1 adet 5 mm lik ve 1 adet 12 mm lik 2. ve 3. portlar girildi. İnen kolon deviye edildi ve retroperitoneal alana ulaşıldı. Renal arter ve ven serbestlendi. Tümör, üzerinde perirenal yağ dokusu bırakılarak serbestlendi ve sınır koter yardımı ile belirlendi. Endo-bulldog yardımı ile renal arter ve ven kapatıldıktan sonra kitle soğuk makas yardımıyla parankimden ayrıldı. Kitle taban cerrahi sınırda toplayıcı sistem açıldı ve taşlar izlendi. Taşlar forceps ile alındıktan sonra önce toplayıcı sistem ardından parankim “V-Loc” sütür ile kapatıldı. Bulldog klemp alındıktan sonra kanamanın olmadığı görüldü, loja dren konuldu ve işleme son verildi. Bulgular: Cerrahi süre 88 dakika, sıcak iskemi 12 dk, kan kaybı yaklaşık 150 cc idi. Postoperatif 3. günde dreni çekilerek taburcu edildi. Histopatolojik inceleme sonucu şeffaf hücreli RCC Fuhrman grade 2 olarak rapor edildi. Sonuç: Sıcak iskemi süresini belirgin derecede uzamadığı ve uygun lokalizasyondaki vakalarda taş varlığında, onkolojik cerrahiye ek olarak laparoskopik taş cerrahisi de uygulanabilir. Anahtar kelimeler: Böbrek taşı; Parsiyel nefrektomi; Renal kitle 6-10 Kasım 2013, Antalya 103 BÖBREK KANSERİ Yakup Bostancı1, Ender Özden1, Fatih Ataç2, Turgut Serdaş1, Yarkın Kamil Yakupoğlu1, Şaban Sarıkaya1 ÜROLOJİK KANSERLERDE MİNİMAL İNVAZİV VİDEO V11 RENAL PEDİKÜL ETRAFINDAKİ PARAGANGLİOMUNUN LAPAROSKOPİK EKSİZYONU Volkan İzol, İbrahim Atilla Arıdoğan, Fatih Gökalp, Mutlu Değer, Zühtü Tansuğ Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Adana Amaç: Paraganglioma, sempatik veya parasempatik sinir sistemi ile ilişkili nöroendokrin hücrelerden kaynaklanan tümörlere verilen genel isimdir. Genellikle sürrenal medullasından kaynaklansa da, %0.01-0.1 gibi oldukça nadir sıklıkta sürrenal dışı lokalizasyonda bulunabilirler. Farklı lokalizasyondaki paragangliomaların eksizyonunda laparoskopik yaklaşım uygulanabilmektedir. Bu videoda, sağ renal arter ile ven arasındaki kitlenin laparoskopik yöntemle çıkarılma görüntüleri sunulmaktadır. Hasta ve Yöntem: Karın ağrısı nedeniyle yapılan tetkiklerinde sağ renal arteri yaylandıran, 3 cm.lik kitle tanısı konulan 22 yaşındaki erkek hastaya laparoskopik kitle eksizyonu uygulandı. Veress iğnesi ile sağ pararektal göbek hizasından transperitoneal giriş yapıldı. Operasyonda 5 mm 30° laparoskop ve standart laparoskopik donanım kullanıldı, Transperitoneal yaklaşımla kolon medialize edildikten sonra sağ renal arter ve ven bulundu. Kitle, arter ve venden ligasure ve harmonik makas yardımıyla serbestlenip. eksize edildi. Loja 1 adet dren konulup işleme son verildi. Bulgular: Operasyon 130 dakika sürdü, kanama minimaldi. İntraoperatif ve postoperatif dönemde komplikasyon görülmeyen hasta, 1. gün dreni çekilip taburcu edildi. Histopatolojik incelemede paraganglioma saptandı. Sonuç: Atipik yerleşimli kitlelerin çıkartılmasında artan deneyimle birlikte laparoskopi, seçilmiş vakalarda uygulanabilen etkin ve güvenilir bir yöntemdir. Anahtar kelimeler: Laparoskopi, paraganglioma 104 11. Üroonkoloji Kongresi V12 VİDEO MEN II SENDROMLU OLGUDA LAPAROSKOPİK PARSİYEL ADRENALEKTOMİ 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Samsun Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun 3 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Endokrinoloji Bilim Dalı, Samsun 2 Amaç: Bu videoda MEN II sendromlu hastada uyguladığımız sol parsiyel ve sağ total adrenalektomi deneyimimizi sunmayı amaçladık. Materyal-Metod: 33 yaşında erkek hasta son 3 aydır devam eden sol kol ağrısı, yüzde kızarıklık ve çarpıntı yakınması ile başvurmuş ve multipl endokrin neoplazi (MEN) sendromu tanısı konmuştur. Adrenal değerlendirmesinde, bilateral feokromositoma saptanan hastaya sağ total, sol parsiyel adrenalektomi planlandı. Önce sol parsiyel adrenalektomi planlandı. Hasta 90 derece sol yan pozisyona alındı. Sol midklavikular hattan “Veress iğnesi” ile girilerek pnömoperitoneum oluşturuldu ve bir adet 10 mm’lik optik port yerleştirildi. Arcus kostaryuma paralel bir adet 5 mm’lik ve bir adet 10 mm’lik 2. ve 3. trocarlar yerleştirildi. Dalak ve distal pankreas mediale deviye edilerek adrenal bez bölgesine ulaşıldı. Sol adrenal ven bulundu. Takiben sol böbrek üst polü, dalak komşuluğu uygun şekilde diseke edildi ve sol adrenalin medial yaprağındaki kitle sınırları ve adrenal ven dalı diseke edildi. Adrenal dalın kontrolü metal kliplerle yapıldıktan sonra adrenal medial yaprağı parsiyel olarak Thunderbeat® yardımı ile eksize edildi. Daha sonra hasta sağ adrenalektomi için 90 derece sağ yan pozisyona alındı. Sağ midklavikular hattan “Veress iğnesi” ile girilerek pnömoperitoneum oluşturuldu ve bir adet 10 mm’lik optik port yerleştirildi. Arcus kostaryuma paralel bir adet 5 mm’lik ve bir adet 10 mm’lik 2. ve 3. trocarlar yerleştirildi. Ksifoidin ucundan yerleştirilen 5 mm lik 4. porttan laparoskopik karaciğer ekartörü yerleştirildi. Önce IVC diseksiyonu yapıldı ve adrenal ven metal kliplerle kapatılıp kesildi. Adrenal inferiorda böbrek üst polü, posteriorda psoas üzerinden ve süperiorda karaciğerden yağ dokusu ile birlikte genişçe diseke edilerek adrenalektomi tamamlandı. Her iki spesmen ayrı ayrı endobag yardımı ile çıkarıldı. Bulgular: Cerrahi süre 138 dakika, kan kaybı minimaldi. Postoperatif 2.günde dreni çekilerek taburcu edildi. Histopatolojik inceleme sonucu feokromositoma 6-10 Kasım 2013, Antalya 105 ÜROLOJİK KANSERLERDE MİNİMAL İNVAZİV Ender Özden1, Yakup Bostancı1, Fatih Ataç2, Ayşegül Atmaca3, Hulusi Atmaca3, Cengiz Beyaz1, Şaban Sarıkaya1 VİDEO ÜROLOJİK KANSERLERDE MİNİMAL İNVAZİV olarak rapor edildi. Her iki spesimende de cerrahi sınırlar intakt olarak rapor edildi. Hastanın postoperatif 3. aydan itibaren takiplerinde steroid replasman tedavisine ihtiyacı gerekmeedi. Sonuç: Bilateral feokromasitomalı olgularda, hastayı steroid replasmanından korumak için parsiyel adrenalektomi akılda tutulması gereken opsiyonlardan birisidir. Parsiyel adrenalektomi, seçilmiş vakalarda güvenle uygulanabilen bir yöntemdir. Anahtar kelimeler: Adrenal; Feokromositoma; Laparoskopi; Parsiyel adrenalektomi 106 11. Üroonkoloji Kongresi V13 VİDEO ÜST ÜRİNER SİSTEMİN ÜROTELİAL KARSİNOMU: LAPAROSKOPİK RADİKAL NEFROÜRETEREKTOMİ VE İNTRAKORPOREAL MESANE GÜDÜK EKSİZYONU 1 Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Samsun 2 Amaç: Bu videoda laparoskopik radikal nefrektomideki port konfigurasyonu kullanılarak gerçekleştirdiğimiz laparoskopik radikal nefroüreterektomi (LRNÜ) ve intrakorporeal mesane kaf eksizyonu olgusunu sunmayı amaçladık. Hasta ve Metod: Akciğer kanseri nedeniyle opere olmuş ve radyoterapi almış 58 yaşındaki erkek hastanın takiplerinde sol böbrek renal pelviste yaklaşık 3,5 cm’lik kitle tespit edildi. Hastaya transperitoneal LRNÜ ve mesane kaf eksizyonu planlandı. Hasta 60 derece sol yan pozisyona alındı. Umblikus üstü sol pararektal 1 cm kesi ile Veress iğnesi eşliğinde peritoneal alana girildi ve pnömoperitoneum oluşturuldu. Takiben solda midclavicular hatta 1 adet 5 mm lik ve 1 adet 10 mm lik 2. ve 3. portlar girildi. Umblikus altı midclavikular hattan 5 mm lik 4. port girildi. İnen kolon deviye edildi ve retroperitoneal alana ulaşıldı. Üreter iliak çaprazın proksimalinde gonadal venle birlikte bulundu ve proksimale doğru diseke edilerek renal hilusa ulaşıldı. Renal arter ve venin kontrolü sırasıyla “Hem-O-Lok” klipler ve metal klipler ile yapıldı. Kitlenin etrafının diseksiyonunda “Thunderbeat®” ve “hook” koter kullanıldı. Takiben üreter ve gonadal venin proksimal seviyeden “Hem-O-Lok” ve metal kliplerle kontrolü sağlandıktan sonra, gonadal ven kesildi. Üreter distale kadar diseke edildikten sonra kaf ile birlikte çıkarıldı ardından mesane vicryl sütür ile kontinu kapatıldı. Mesaneye sondadan verilen serum fizyoloji ile sütür hattının sızdırmazlığı kontrol edildi. Kitle endobag yardımıyla açılan sol oblik gibson insizyonundan çıkarıldı. Bulgular: Operasyon süresi 120 dakika kan kaybı yaklaşık 90 cc idi. Patoloji yüksek dereceli üretelyal karsinom (T1) üreter cerrahi uç tümör negatifti. Postoperatif 4. gün dreni ve 5. gün sodası çekildi. Sonuç: Hastada pozisyon değiştirmeden ve ek port gereksinimi olmadan, standart laparoskopik radikal nefrektomide kullandığımız konfigürasyon ile radikal nefroüreterektomi gerçekleştirmek mümkün olabilmektedir Anahtar kelimeler: İntrakorporeal; Laparoskopi; Nefroüreterektomi 6-10 Kasım 2013, Antalya 107 BÖBREK KANSERİ Fatih Ataç1, Ender Özden2, Yakup Bostancı2, Cengiz Beyaz2, Yarkın Kamil Yakupoğlu2, Şaban Sarıkaya2 BÖBREK KANSERİ VİDEO V14 SENTRAL-HİLAR YERLEŞİMLİ RENAL KİTLELERDE AÇIK PARSİYEL NEFREKTOMİ: İŞLEMİ KOLAYLAŞTIRAN TEKNİK İNCELİKLER Yavuz Önol1, Abdullah Armağan1, Senad Kalkan1, Mehmet Remzi Erdem2, İsmail Başıbüyük1, Fatih Elbir1, Fikret Fatih Önol3 *Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Haydarpaşa Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul 3 Ümraniye Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul Amaç: Sentral hilar yerleşimli renal kitlelerin parsiyel olarak çıkartılması güçtür. Bu çalışma ile parsiyel nefrektomiyi kolaylaştıran teknik incelikler ve sonuçları sunulmaktadır. Yöntem-Gereçler: 2004-2013 yıllarında böbrek hilusunda yerleşimli kitle nedeniyle 23 hastanın ( 10 erkek, 6 kadın) opere edildi. Kitle boyutu ortalama 5 cm’di ( 4- 8 cm). 3 hasta tek böbrekliydi ve bunların 2’sinin karşı böbrek atrofik, 6 hastanın ise soliter böbrekliydi. Torakoabdominal insizyon ile 9, 10 veya 11. kot alınarak ekstreperitoneal-ekstraplevral yaklaşım uygulandı. Böbreğin tamamen serbestlenmesini takiben 7 hastaya soğuk iskemi, 9 hastaya ise sıcak iskemi ile rezeksiyon tamamlandı. Tümör 1-5 mm çevresinden insize edilerek parankim diseksiyonu esnasında rastlanılan segmental arterler anında bağlanıp kesildi. Klempaj açıldıktan sonra yapılacak kanama kontrolu diseksiyon esnasında yapılarak minimal kanama hedeflendi. Renal pelvis sistemi hemen onarılarak işleme devam edildi. Parankim U ya da devamlı olacak şekilde no:1 vicryl ile birbirine yaklaştırıldı. Ameliyat süresi, kanama miktarı, post-op kreatinin değerleri, per-postop komplikasyonlar ve takiplerinde rekurrens olan hastalar kayıt edildi. Bulgular: Ortalama sıcak ve soğuk iskemi zamanı sırasıyla 13 ve 37 dakika olarak tespit edildi. Kanama miktarı ise 100-800 ml arasındaydı. Pelvikalisiyel sistemin onarıldığı 7 hastaya DJ stent konuldu ve takiplerinde ürinom ve fistül tespit edilmedi. Hastaların ortalama hastanede yatış süreleri 4.8 gün (2-7) olarak tespit edildi. Patoloji sonuçları değerlendirildiğinde 14 hastada renal hücreli karsinom, 1 hastada anjiomiyolipom ve 1 hasta da ise onkositoma olarak bildirildi. Hastaların ortalama 39 ay (11-62) takiplerinde lokal rekürrens ve sistemik metastaz tespit edilmedi. Hastaların son kontrollerinde kreatinin değerleri 1.9 mg/dl’den yüksek rapor edilmedi. 108 11. Üroonkoloji Kongresi VİDEO Sonuç: Santral hilar yerleşimli böbrek tümörlerinde segmental arterlerin parankim diseksiyonu esnasında karşılaşıldığında hemen bağlanması, zor parsiyel nefrektomi olgularında işlemi kolaylaştıran bir tekniktir. Anahtar kelimeler: Santral hilar böbrek tümörü, parsiyel nefrektomi BÖBREK KANSERİ 6-10 Kasım 2013, Antalya 109 BÖBREK KANSERİ VİDEO V15 ÜST ÜRİNER SİSTEM TÜMÖRLERİNDE LAPAROSKOPİK RETROPERİTONEOSKOPİK NEFROÜRETEREKTOMİ Deniz Demirci, Abdullah Demirtaş, Numan Baydilli, Muharrem Özkaya, Volkan Sabur, Emre Can Akınsal, İbrahim Gülmez Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Amaç: Bu videoda üst üriner sistem tümörü bulunan bir hastada uyguladığımız laparoskopik retroperitoneal nefroüreterektomi operasyonunu sunmayı amaçladık. Yöntem: Polikliniğimize hematüri şikâyeti ile başvuran 64 yaşında bayan hastanın yapılan bilgisayarlı batın tomografisinde; sol böbrek alt pol kaliksinde fokal dolum defekti tespit edildi. Mesanede patoloji yoktu. Şüpheli tümör odağından biyopsi alındı. Biyopsi sonucunda malign hücrelerin bulunması ve alınan selektif idrar sitolojisi Class 4 olarak gelmesi üzerine hastaya laparoskopik retroperitoneoskopik nefroüreterektomi operasyonu planlandı. Önce litotomi pozisyonunda sol orifis etrafı TUR ile insize edilerek detrüsör kas tabakasından ayrıldı. Daha sonra sol flank pozisyonda 2 adet 10’luk 1 adet 5’lik trokar ile retroperitoneal olarak girildi. Üreter bulunarak klemplendi. Böbrek etraf dokulardan serbestlendi. Renal arter, ven ve ovarian ven bulunarak klemplendi ve kesildi. Üreter mesane giriş yerine kadar serbestlendi ve mesaneden ayrıldı. Loja hemovak dren konuldu. Trokar giriş yeri genişletilerek böbrek ve üreter tek parça halinde çıkarıldı. Bulgular: Operasyon süresi 140 dakika idi. Hiç bir komplikasyon yaşanmayan vakada minimal kan kaybı vardı. Postoperatif drenaj 0-50 ml arasında idi. Postoperatif sorunu olmayan hasta 3. günde taburcu edildi. Postoperatif 6. gün üretral kateteri ertesi gün dreni çekildi. Patoloji sonucu Skuamoz Hücreli Karsinom, üreter cerrahi sınır salim, perirenal yağ dokuda tümör izlenmedi olarak rapor edildi. Sonuç: Üst üriner sistem tümörlerinin tedavisinde üreter orifisinin TUR ile detrüsör tabakasından ayrılmasından sonra laparoskopik retroperitoneoskopik nefroüreterektomi tercih edilebilecek güvenli bir tedavi yöntemi olarak gözükmektedir. Anahtar kelimeler: Böbrek Tümörü, Laparoskopi, Transüretral rezeksiyon 110 11. Üroonkoloji Kongresi V16 Cavit Can, Ali Barbaros Başeskioğlu VİDEO PELVİS RENALİS TÜMÖRÜNE PERKÜTAN REZEKSİYON UYGULAMASI Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir Hasta ve Yöntem: 2004 yılından itibaren kolon karsinomu ve 2005 yılından itibaren endometrium karsinomu nedeniyle takipte olan 64 yaşında kadın hasta Kasım 2012’de kliniğimize hematüri şikayeti ile başvurdu. Yapılan Bilgisayarlı Tomografi sonucunda sol böbrek pelvisinde 1 cm tümör olduğu görüldü. Hastaya tanısal fleksibl üreteroskopi yapıldı. Pelvis içerisinde 1 cm soliter papiller tümör izlendi. Üreterin ve diğer kalikslerin temiz olduğu görüldü. Hasta ile konuşularak perkütan rezeksiyon için onam alındı. Ocak 2013’de hastaya perkütan nefroskopi eşliğinde monopolar rezeksiyon uygulandı. Patoloji sonucu “düşük dereceli ürotelyal karsinom (Ta)” şeklinde rapor edildi. Postop 3. gün sorunsuz olarak taburcu edilen hastaya işlemden 8 ay sonra kontrol fleksibl üreteroskopi yapılarak rezidüel veya nüks tümör olmadığı izlendi. Sonuç: Küçük ve soliter toplayıcı sistem tümörlerinde hastanın komorbiditeleri açısından radikal nefroüreterektominin riskli olabileceği düşünülüyorsa perkütan rezeksiyon kolay uygulanması ve yüksek efektivitesi göz önünde bulundurulduğunda tercih edilebilecek bir yöntemdir. Anahtar kelimeler: Pelvis Renalis Tümörü, Perkütan Tümör Rezeksiyonu 6-10 Kasım 2013, Antalya 111 ÜROLOJİK KANSERLERDE MİNİMAL İNVAZİV Amaç: Küçük pelvis renalis tümörü olan hastaya uygulamış olduğumuz perkütan rezeksiyon prosedürünü görsel olarak aktarmayı amaçladık. ÜROLOJİK KANSERLERDE MİNİMAL İNVAZİV VİDEO V17 ÇOCUK HASTADA DEV ADRENAL TÜMÖRÜN LAPAROSKOPİK YÖNTEMLE EKSİZYONU Volkan İzol, İbrahim Atilla Arıdoğan, Fatih Gökalp, Ali Börekoğlu, Nihat Satar Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Adana Amaç: Bu videoda, sol adrenal kitlesi olan çocuk bir hastaya uyguladığımız laparoskopik sol adrenalektominin görüntüleri sunulmaktadır. Materyal Metod: İnsidental olarak 8 cm’lik sol adrenal kitle saptanan hastaya laparoskopik sol adrenalektomi planlandı. Operasyon sol pararektal, midklavikular-subkostal ve midaksiller hattan konulan 3 adet 5 mm.’lik trokarla ve transperitoneal olarak gerçekleştirildi. Kolon medialize edildikten ve dalak disseke edildikten sonra sol renal ven ve adrenal ven ortaya çıkartıldı. Adrenal ven ligasure yardımıyla kapatılıp kesildi. Adrenal bez ligasure ve harmonic makas kullanılarak etraf dokulardan ve böbrek üst polünden serbestlendi. Spesimen organ torbası içine alınıp Pfannenstiel insizyondan çıkartıldı. Bulgular: Ortalama operasyon süresi 80 dk, kan kaybı minimal idi. İntraoperatif komplikasyon görülmeyen hasta postoperatif 1.gün mobilize edilip taburcu edildi. Histopatalojik değerlendirme sonucu ganglionöroblastom saptandı ve onkoloji bölümü tarafından kemoterapi planlandı. Sonuç: Laparoskopik adrenalektomi, deneyimli kliniklerde seçilmiş pediatrik vakalarda başarıyla uygulanabilecek etkin ve güvenilir bir yöntemdir. Anahtar kelimeler: Laparoskopi, adrenal, çocuk 112 11. Üroonkoloji Kongresi V18 VİDEO LAPAROSKOPİK TRANSPERİTONEAL SOL ADRENALEKTOMİ Ender Özden1, Yakup Bostancı1, Fatih Ataç2, Ayşegül Atmaca3, Hulusi Atmaca3, Aykut Sırtbaş1, Şaban Sarıkaya1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Samsun Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun 3 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Endokrinoloji Bilim Dalı, Samsun 2 Amaç: Bu videoda sol adrenal kitle tanısıyla laparoskopik transperitoneal adrenalektomi yaptığımız hastayı sunmayı amaçladık. Materyal-Metod: 49 yaşında bayan hasta, halsizlik, bulantı ve başağrısı nedeniyle değerlendirilirken, regüle edilemeyen hipertansiyon ve sol adrenalde 86x75 mm boyutunda kitle tespit edildi. Tetkikleri sonucunda feokromasitoma ve adrenal karsinom ön tanısıyla hastaya laparoskopik transperitoneal adrenalektomi planlandı. 90 derece sol yan pozisyona alındı. Umblikus üstünde sol pararektal alandan “Veress iğnesi” ile girilerek pnömoperitoneum oluşturuldu ve bir adet 12 mm’lik optik port yerleştirildi. Sol midklavikular alandan ve sol ön aksiller hattan 10’ar mm’lik 2. ve 3. trocarlar yerleştirildi. Kitlenin medialde ve anteriorda pankreasla, süperiorda dalak ile, inferior ve medialde de renal hilus ile çok yakın ilişkisi tespit edildi. Anterior ve medialde inen kolon ve pankreas ile ilişkisi kesildikten sonra, sırasıyla renal ven ve adrenal ven bulundu. Adrenal ven metal kliplerle kapatılıp kesildikten sonra adrenal bez renal hilustan başlanarak komşu yapılardan cerrahi sınırı korunarak eksize edildi. Takiben sol alt kadrandan açılan yaklaşık 5 cm lik oblik insizyondan endobag yardımıyla çıkarıldı. Bulgular: Cerrahi süre 118 dakika, kan kaybı 120 ml idi. Postoperatif 2.günde dreni çekilerek taburcu edildi. Histopatolojik inceleme sonucu feokromositoma olarak rapor edildi. Sonuç: Dev adrenal kitlelerde laparoskopi, artan deneyimle ve cerrahi prensiplere bağlı kalınarak uygulanabilecek alternatif bir yaklaşımdır. Anahtar kelimeler: Adrenal kitle; Laparoskopi; Transperitoneal 6-10 Kasım 2013, Antalya 113 ÜROLOJİK KANSERLERDE MİNİMAL İNVAZİV 1 PROSTAT KANSERİ VİDEO V19 TRANPERİTONEAL DESSENDAN TEKNİKLE LAPAROSKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ İbrahim Gülmez, Deniz Demirci, Abdullah Demirtaş, Volkan Sabur, Numan Baydilli, Emre Can Akınsal, Oğuz Ekmekçioğlu, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Amaç: Bu videoda prostat kanseri nedeniyle dessendan yöntemle yapılan laparoskopik radikal prostatektomi ameliyatı yapılmış hastayı sunmayı amaçladık. Yöntem: Altmış dört yaşında erkek hasta. İdrar yapmakta zorlanma nedeniyle kliniğimize başvurdu. On beş yıldır diabetes mellitus, 12 yıldır hipertansiyon hastalığı mevcuttu. PSA değeri 13.1ng/dl olup, rektal tuşede prostat hafif sert olarak palpe edildi. Ultrasound eşliğinde transrektal prostat biyopsisi yapıldı. Biyopsi sonucu gleason 3+3 adenokanser olarak geldi. Tüm vücut kemik sintigrafisinde metastaza ait bulgu saptanmadı. Manyetik rezonans görüntülemede hastalığın lokal evrede olduğu saptandı ve radikal prostatektomi kararı alındı. Genel anestezi altında hafif trendelenburg pozisyonunda Hasson tekniğiyle yerleştirilen kamera girişi sonrası toplam 5 adet trokar yerleştirildi. Öncelikle bilateral pelvik lenf nodu disseksiyonu yapıldı. Endopelvik fasya açılıp dorsal ven kompleksleri sütüre edildi. Mesane boynundan başlanıp prostat ortaya konulup sonrasında üretra kesildi. Prostat uygun şekilde çıkarılıp, Von Velthoven yöntemiyle üretrovezikal anastomoz yapıldı. Bulgular: Ameliyat esnasında gönderilen lenf nodlarının frozen sonucu reaktif olarak geldi. Cerrahi süresi 270 dakika olup, kan transfüzyonu ihtiyacı olmadı. Ameliyat sonrası 0-50ml civarında drenajı oldu. Ameliyat sonrası hasta 3. günde taburcu edilirken, 7. günde sistogram çekilip idrar extravazasyonu olmadığı görüldü dren çekildi. Bir gün sonra üretral kateter çekildi. Cerrahi patolojisi Gleason 3+3 adenokanser ve perinöral invazyon pozitif olarak geldi. Sonuç: Laparoskopik radikal prostatektomi dessendan yöntemle uygulandığı zaman güvenilir ve başarı oranı yüksek bir metoddur. Anahtar kelimeler: Radikal prostatektomi, Prostat kanseri, Von Velthoven 114 11. Üroonkoloji Kongresi V20 VİDEO LOKAL İLERİ (T3-T4) KANSERLERİNDE GENİŞLETİLMİŞ RADİKAL PROSTATEKTOMİ 1 Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul Haydarpaşa Eğitim ve Araştırma Hastenesi, Üroloji Kliniği, İstanbul 3 Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul 2 Amaç: Lokal İleri Protat Kanserlerinin tedavisinde hormonoterapi ve/veya radyoterapi popülerdir. T3-T4 tümörlerde genişletilmiş radikal prostatektomi tek başına %50 kür vermektedir.(CAPTURE, PIVOT, PRIAS çalışmaları). Bu çalışmalar gelecekte cerrahinin daha çok kullanılacağını göstermektedir. Materyal-Metod: 2001-2013 yılları arasında PSA değeri ortalama 35ng/ml(20110 ng/ml) olan 62 lokal ileri evre prostat kanserli hastaya genişletilmiş radikal prostatektomi uygulandı. Hastaların ortalama yaşı 66.3(52-75 yaş), klinik evresi T3-T4, N0, M0 ve Gleason Skorları 7 ve üzeriydi. Videosu sunulan Olgu: 55 yaşında preop PSA:105ng/ml, preop TRUS Bx: GS:4+4, 11/12 adenokarsinom. Her iki bacağa pnomötik intermittant kompresyon cihazı uygulandı. Göbek altı vertikal insizyonla girildi, bilateral retroperitoneal genişletilmiş lenfadenektomi, endopelvik fasyaların açılması, dorsal venöz kompleksin kontrolü, apikal disseksiyon ve üretranın kesilmesi, norovasküler bundle’lerin geniş eksizyonu, rektumun serozası denoviller tabakaları ve V. semianlislerin unblock diseksiyonu ve mesane boynunun geniş eksizyonu yapıldı. Kanama kontrolü koterizasyon veya ligasyon kullanılmadan kanayan odakta bırakılan bol miktarda tamponun uyguladığı basınç yardımıyla sağlanmıştır. Postop; tümör prostanın %85 lik kısmını kaplamakta, GS:5+5, CS(-), 1/20 Lenf nodu (+), altıncı ay PSA değeri:0,08ng/ml. Ortalama operasyon süresi 95dk(65-195), ortalama kanama 550cc(300-1300cc), ortalama üretral katater kalış süresi 9.8 gündür. Altı vakada meydana gelen rektal yaralanma primer olarak kapatıldı. Üç olguya kolostomi açıldı. Bir olguda bulunan üretrorektal fistül dört ay sonra perineal interpoze skrotal dartos flep yardımıyla onarıldı. Bir olguda fleksible rektosigmoidoskopi ile fistül traktına keleçe 6-10 Kasım 2013, Antalya 115 PROSTAT KANSERİ Yavuz Önol1, Abdullah Armağan1, Fikret Fatih Önol3, Fatih Elbir1, Abdulkadir Tepeler1, İsmail Başıbüyük1, Mehmet Remzi Erdem2 VİDEO PROSTAT KANSERİ uygulandı.Bir olguya jel doku yapıştırıcı uygulandı ve başarısız olması üzerine operasyon planlanmakta. Sonuç: Ekstripatif radikal prostatektomi kesin patolojik evreleme vermesi metastaz yapacak ana tümör yükünü ortadan kaldırması ve kabul edilebilir morbidite ile başarılı sonuçlar verdiği gösterilmiştir. Ayrıca hormonoterapi ve radyoterapinin kombine kullanımın getireceği toksik etkilerden kaçınılmasını sağladığından gelecekte cerrahi tedavi hormonoterapi ve radyoterapiye göre kendine daha geniş kullanım alanı bulacaktır.(PIVOT, SPCG-4, PRIAS). Bizim çalışmalarımızda bu çalışmaları destekler niteliktedir. Bu çalışmalar bize cerrahi tedavi açısından bardağın dolu tarafına odaklanmamızı sağlayacaktır. Anahtar kelimeler: lokal ileri prostat kanseri, radikal prostatektomi 116 11. Üroonkoloji Kongresi V21 Tarık Esen1, Ömer Acar2, Ahmet Musaoğlu2, Fatin Cezayirli2 VİDEO CT2 BÖBREK TÜMÖRÜNDE ROBOT-YARDIMLI PARSİYEL NEFREKTOMİ 1 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul 2 Olgu: Hiçbir komorbiditesi olmayan, 41 yaşında erkek hasta, batın ultrasonografisinde tesadüfen saptanan sol böbrek kitlesi nedeni ile kliniğimize başvurdu. Batın MR görüntülemesinde, sol böbrek üst pol, posteromediyalden kaynaklanan ve 7.2 cm çapa ulaşan, renal hücreli karsinom (RCC) ile uyumlu kitlesel lezyon saptandı. R.E.N.A.L. nefrometri skoru 10 olarak kaydedildi. Bu bulgular doğrultusunda robot-yardımlı nefron koruyucu cerrahi planlandı. Yöntem-Bulgular: Sol lumbotomi pozisyonunda, toplam 5 adet (3 robot + 2 asistan) transperitoneal port yerleştirildi. İnen kolon’un mediyalizasyonundan sonra gerota fasyası insize edildi ve perirenal yağ dokusu böbrek yüzeyinden diseke edildi. Üst ve alt polden serbestleştirilen böbrek mobil hale getirildi. Üst pol, posteromediyaldeki tümör lokalize edildi. Renal pedikül diseke edildikten sonra arter ve ven beraber klempe edildi. Ardından, kitle etrafı koter ile insize edildi ve tümör soğuk bıçak ile tamamen eksize edildi. Spesimen organ torbasına konduktan sonra tümör tabanından ayrıca örnekleme yapıldı. Tümör yatağı argon lazer ile koterize edildi. Böbrek parankimi, “sliding-clip” tekniğine uygun olarak adapte edildi. Pedikül deklempe edildi ve sistolik kan basıncının 100mmHg’yı geçmesi beklendi. Ekstra kanama olmadığı görüldükten sonra loja aspiratif dren yerleştirildi. Ameliyat 125 dakika sürdü, sıcak iskemi süresi 21 dakika olarak kaydedildi. Hasta, sorunsuz bir postoperatif sürecin ardından postop 3. günde taburcu edildi. Patolojik incelemede, 6.3 cm çapında (pT1b), fuhrman grade-2, berrak hücreli RCC raporlandı. Cerrahi sınırlarda özellik olmadığı belirtildi. 6-10 Kasım 2013, Antalya 117 BÖBREK KANSERİ Giriş-Amaç: Parsiyel nefrektomi, teknik olarak mümkün olduğu sürece, cT1 böbrek tümörlerinin cerrahi tedavisi için önerilen standart yöntem olarak kabul görmektedir. Daha büyük tümörlerde (>=cT2) ise, seçilmiş hastalarda ve yeterli deneyime sahip olan merkezlerde, nefron koruyucu cerrahi uygulanabileceği kılavuzlarda belirtilmiştir. Bu videoda, preoperatif görüntülemelerde 7cm’den büyük bir böbrek tümörü olduğu tespit edilen hastada uygulanan robot-yardımlı parsiyel nefrektomi gösterilmiştir. Anahtar kelimeler: böbrek, robot yardımlı BÖBREK KANSERİ VİDEO Sonuç: Robot-yardımlı parsiyel nefrektomi, 4 cm’den büyük (cT1b-T2) böbrek tümörlerinin cerrahi tedavisinde tercih edilebilecek etkin ve güvenli bir yöntemdir. 118 11. Üroonkoloji Kongresi V22 VİDEO ÜROONKOLOJİK ROBOTİK RADİKAL CERRAHİDE GENİŞLETİLMİŞ PELVİK LENF NODU DİSEKSİYONUNUN TEMEL AŞAMALARI Bora Özveren1, Levent Türkeri2 Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Amaç: Yüksek riskli prostat kanseri ile invazif mesane kanseri hastalarında genişletilmiş lenf nodu disseksiyonu (gPLND) hastalığın evrelendirilmesi ve tedavisi açısından önemlidir. Da Vinci robot-yardımlı radikal kanser cerrahisinde uygulanan gPLND adımları bu videoda sunulmaktadır. Gereç-Yöntem: Dört kollu daVinci robot yardımlı laparoskopik radikal sistektomi ve radikal prostatektomi ameliyatlarında uygulanan standart port yerleşimleri genişletilmiş pelvik lenf nodu diseksiyonu için yeterlidir. gPLND ablatif cerrahi aşamasının öncesinde veya sonrasında yapılabilir. Diseksiyon kapsamı obturator, eksternal iliak, hipogastrik,presakral ve iliak bifurkasyonda yer alan lenfatik dokuyu içerir. Bu bölüm üreterin iliak arteri çaprazladığı noktaya kadar uzatılabilir. Açık cerrahi yöntem ile kıyaslandığında bazı anatomik lokalizasyonlarda teknik zorluklar yaşanmakla birlikte büyütülmüş alan görüntüsü, cerrahi manipülasyonlarda çok açılı-eklemli hareket kolaylığı ve titremesiz, hassas diseksiyon olanakları gibi robotik cerrahinin teknik avantajları sayesinde gPLND’ye bağlı komplikasyon oranları azalmıştır. Uygun teknik ve deneyim ile robotik gPLND’de yeterli sayıda lenf nodu çıkarılabilir ve onkolojik etkinlik sağlanabilir. Sonuç: Prostat kanseri ve invazif mesane kanseri tedavisinin evrelendirilmesi, prognozu ve tedavisinde önemli bir yere sahip olan genişletilmiş lenf nodu diseksiyonu, robotik cerrahinin teknik avantajları kullanılarak etkin ve güvenli biçimde uygulanabilmektedir. Anahtar kelimeler: Lenf nodu disseksiyonu, radikal sistektomi, radikal prostatektomi 6-10 Kasım 2013, Antalya 119 PROSTAT KANSERİ 1 MESANE KANSERİ VİDEO V23 ROBOTİK RADİKAL SİSTEKTOMİ AMELİYATI: ANAHATLARI İLE TEKNİĞİN ANALİZİ Bora Özveren1, Levent Türkeri2 1 Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Amaç: Bu videoda da Vinci robot yardımlı laparoskopik radikal sistektomi ameliyatında uygulanan teknik anahatları ile sunulmaktadır. Gereç-Yöntem: Hasta alçak-litotomi ve aşırı-Trendelenburg pozisyonunda hazırlandıktan sonra, supraumbilikal yerleşimli 0o optik kullanılarak, 3 adet 8 mm metal robotik trokar, 1 adet 12 mm ve 1 adet 5 mm asistan trokarları yerleştirilir ve daVinci robot yanaştırılır. İntraabdominal laparoskopik eksplorasyonda sağ-sol periton insizyonu ile üreterler bulunur. Sağ-sol medial umbilikal ligamanlar internal iliak artere yakın bölgede kliplenir ve kesilir. Her iki tarafta üreterler serbestleştirilerek distalde kliplenir ve mesane girişinde kesilerek frozen inceleme için örnek gönderilir. Posteriorda seminal veziküller disseke edilip vas deferensler kesildikten sonra rektum ile mesane-prostat arası distale doğru diseke edilir. Sinir koruyucu cerrahi planlanmış ise endopelvik fasya açıldıktan sonra her iki yanda superior ve inferior pediküller hemolok klipler, sinir koruyucu cerrahi düşünülmüyor ise Ligasure ve/veya bipolar koterizasyon kullanılarak kontrol edilir. Her iki tarafta damar-sinir demetleri interfasyal diseksiyon ile korunarak ayrılır. Daha sonra urakus olabildiğince umbilikusa yakın kesilerek periton devrilir ve Retzius boşluğu diseke edilir. Dorsal venöz kompleks genellikle sütür ile bağlandıktan sonra kesilir ve üretra ortaya konulup, hemolok klip ile tutulup, kesilir ve gerekirse frozen inceleme örneği alınır. Spesimen bir organ torbası içine alınıp abdomende kraniyele doğru saklanır. Ardından genişletilmiş pelvik lenf nodu diseksiyonu uygulanır. Torba içerisindeki spesimen supraumbilikal kamera port insizyonu genişletilerek çıkartılır. Aynı insizyondan üriner diversiyon ve üretero-ileal anastomozlar ekstrakorporeal olarak gerçekleştirilir. Sonuç: Robot-yardımlı laparoskopik sistektomi yöntemi ile organa sınırlı invazif mesane kanserinin radikal cerrahisinde etkin onkolojik sonuçlara ulaşılabilir ve düşük komplikasyon oranları ile güvenle uygulanabilir. Anahtar kelimeler: Robotik cerrahi, radikal sistektomi, invazif mesane kanseri 120 11. Üroonkoloji Kongresi V24 VİDEO Serdar Yalçın, Bilal Fırat Alp, Sercan Yılmaz, İbrahim Yıldırım Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Bu video sunumu ile inverted papillomların endoskopik olarak transizyonel hücreli neoplazi/karsinoma benzerliğini ortaya koymak Materyal-Metod: Videonun hazırlığında 3 hastanın videosunu seçtik. Bu hastaların tamamı 21 yaşında erkek hasta idi. Hastaların tamamı sigara içiyordu (yaklaşık 10 yıllık sigara içimi öyküsü). TUR-MT operasyonları aynı TUR sistemi kullanılarak yapılmıştır ve tamamında aynı teknik kullanılmıştır. Operasyonların tamamında öncelikle tümör rezeke edilmiştir ve sonrasında tümör tabanları rezeksiyonu veya koterizasyonu yapılmıştır. Spesimenlerin tamamın aynı patoloji servisinde incelenmiştir. Sonuçlar: Videonun birinci bölümünde görüntülenen hastanın patolojisi “inverted papillom” olarak raporlanmıştır. Videonun ikinci bölümünde görüntülenen hastanın patolojisi “yer yer düşük malignite potansiyelli papiller üretelyal karsinomunun eşlik ettiği inverted papillom” olarak raporlanmıştır. Videonun üçüncü bölümünde görüntülenen hastanın patolojisi “düşük malignite potansiyelli papiller üretelyal karsinom” olarak raporlanmıştır. Tartışma: İnverted papillomlar alt üriner sistemin transizyonel hücreli kanserlerini endoskopik olarak taklit eden nadir görülen tümörleridir. İnverted papillomlar genellikle benign tümörler grubundadır; ancak nadiren papiller üretelyal karsinom komponentlerini üzerlerinde barındırabilirler veya inverted karsinomlara transforme olabilirler. İnverted papillomlar her ne kadar bening tümörler olsa da deneyimlerimize göre takiplerinde malign tümörler gibi takip protokolüne alınmalıdırlar. Anahtar kelimeler: İnverted Papillom, Düşük Malignite Potansiyelli Üretelyal Karsinom, Mesane Kanseri 6-10 Kasım 2013, Antalya 121 MESANE KANSERİ GENÇ ERKEK HASTALARDA TRANSİZYONEL HÜCRELİ NEOPLAZİYİ TAKLİT EDEN İNVERTED PAPİLLOMLU İKİ VAKANIN DERLEMESİ; TUR-MT DENEYİMİMİZ TESTİS KANSERİ VİDEO V25 TESTİS TÜMÖRLÜ BİR OLGUDA LAPAROSKOPİK İNTRAPERİTONEAL LENF NODU DİSSEKSİYONU Abdullah Demirtaş, Volkan Sabur, Emre Can Akınsal, Numan Baydilli, Deniz Demirci, Oğuz Ekmekçioğlu, İbrahim Gülmez, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Amaç: Testis tümör tanısı olan bir olguda kemoterapi sonrası retroperitoneal bölgedeki kitlenin laparoskopik yöntemle çıkarılması. Yöntem: Otuzüç yaşında erkek hasta sol testiste ele gelen ağrısız kitle nedeniyle polikliniğimize başvurdu. Ultrasonda sol testiste orta ve üst polü tutan 40x32 mm’lik solid kitle lezyonu vardı. Sol radikal orşiektomi materyalinin patolojik incelemesi non-seminamatöz mikst germ hücreli tümör olarak rapor edildi. Hasta Evre 1 olarak değerlendirildi. Dört kür BEP kemoterapisi verildi. Batın BT’de sol paraaortik sahada yaklaşık 29x22mm’lik tek bir lenf nodu bulunması ve serum belirteçlerinin normal olması (Β-hCG<1mlU/ml, AFP:3.2ng/ml ve LDH:222U/l) üzerine laparoskopik transperitoneal lenf nodu diseksiyonu uygulanmıştır. Genel anestezi altında, sol semi flank pozisyonda veres iğnesiyle periton şişirildikten sonra 3 trokarla giriş yapıldı. Barsaklar medialize edilip, posterior periton açıldı. Aorta komşu kitle çevre dokulardan özenle disseke edildi. Bulgular: Patolojik incelemede 3x2x5cm’lik spesmenin kesitinde içeriği püy olan yer yer kistik lezyon izlenmiştir. Kesitlerde lenf nodunun normal yapısının kaybolduğu ve germ hücre metastazı dikkati çekmiştir. Frozen olarak gönderilen dokular ise tümör izlenmedi olarak raporlandı. Çıkarılan kitle içinde çanlı tümör hücresi görülmesi üzerine kemoterapi için hasta onkolojiye yönlendirildi. Postop 3.ayda tümör markerları negatif olup çekilen batın BT’de kitle izlenmedi. Sonuç: Testis tümörlü olgularda kemoterapi sonrası retroperitoneal rezidü lenf nodları için laparoskopik transperitoneal lenf nodu diseksiyonu güvenle uygulanabilir. Anahtar kelimeler: testis tm, lenf nodu, germ hücreli kanser 122 11. Üroonkoloji Kongresi V26 VİDEO LAPAROSKOPİK RETROPERİTONEAL LENF NODU DİSSEKSİYONU Artan Koni, Cenk Yücel Bilen, Mustafa Sertaç Yazıcı, Kubilay İnci, İbrahim Güven Kartal, Haluk Özen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Anahtar kelimeler: laparoskopi, retroperiton, testis kanseri 6-10 Kasım 2013, Antalya 123 TESTİS KANSERİ Yirmiyedi yaşında erkek hasta, sol testiste kitle nedeniyle inguinal orşiektomi yapılmış olup patolojisi seminom %75, yolc sac %20 ve immatür teratom %5 olarak gelmiştir. Evre 2B testis kanseri tanısıyla 3 kür BEP kemoterapisi alan hastanın kemoterapi sonrası çekilen abdominal tomografide paraaortik alanda renal ven inferiorunda 3,5 cm lezyon tespit edilmesi üzere hastaya laparoskopik retroperitoneal lenf nodu disseksiyonu yapılmıştır. Patolojik inceleme sonucunda kitlenin matür teratom morfolojisinde olduğu anlaşılmıştır. VİDEO MATÜR TERATOMLU BİR OLGUDA MULTİFOKAL RETROPERİTONEAL METASTATİK KİTLELERİN ROBOT-YARDIMLI LAPAROSKOPİK CERRAHİ İLE EKSİZYONU TESTİS KANSERİ V27 Tarık Esen1, Ömer Acar2, Ahmet Musaoğlu2, Fatin Cezayirli2 1 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul 2 Amaç: Bu videoda matür teratomlu bir olguda tespit edilen multifokal, retroperitoneal metastatik kitlelerin robot-yardımlı laparoskopik cerrahi ile eksizyonu gösterilmiştir. Olgu: 31 yaşında erkek hasta, sağ testiste ele gelen ağrısız kitle nedeniyle başvurdu. Fizik muayenede; sağ testisin üst polünde sert bir kitle palpe edildi. Ultrasonografide; sağ testiste, içerisinde kalın septaları bulunan, 41x35x33 mm’lik kistik kitle olduğu rapor edildi. Tümör belirteç düzeyleri normal limitlerdeydi. Bu bulgular doğrultusunda sağ radikal orşiektomi yapıldı. Patolojik inceleme sonucunda; pT1 evresinde ve 3 cm çapında matür teratom tanısı kondu. Toraks BT’de patoloji saptanmazken, batın BT’de sağ iliak zincirde 2.5x3cm boyutunda ve parakaval alanda büyüğü 2.5x4x5cm boyutunda olan metastatik karakterde lenfodenopatiler izlendi. Bunun üzerine robot-yardımlı retroperitoneal kitle eksizyonu kararı verildi. Yöntem-Bulgular: Sağ lumbotomi pozisyonunda, 5 adet (3 robot + 2 asistan) transperitoneal port yerleştirildi. Çıkan kolon mediyalize edildi. Sağ böbrek hilüsu seviyesinde yerleşim gösteren ve preaortik, interaortokaval, retrokaval saha boyunca uzanım gösteren, birbirine bitişik metastatik kitleler ana damarlardan ve barsak anslarından serbestleştirilip eksize edildi. Ardından, sağ iliyak bölgedeki metastatik kitle, üreter, spermatik damarlar ve iliyak venden disseke edildi ve sonrasında eksize edildi. Kanama kontrolünü takiben loja aspiratif dren yerleştirildi. Ameliyat 180 dakika sürdü ve tahminen 150 ml kan kaybedildi. Hasta, sorunsuz bir postoperatif sürecin ardından, postoperatif 3. günde taburcu edildi. Eksize edilen 5 lenf nodunun, en büyüğünün (5 cm), %99 oranında matür teratom ve %1 oranında embryonal karsinom barındırdığı tespit edildi. Diğer 4 lenf nodunda ise sadece matür teratom olduğu bildirildi. Sonuç: Matür teratoma bağlı retroperitoneal bölgede gelişen multifokal, metastatik kitleler robot-yardımlı laparoskopik cerrahi ile etkin ve güvenilir bir şekilde eksize edilebilir. Anahtar kelimeler: laparoskopi, matür, testis 124 11. Üroonkoloji Kongresi V28 VİDEO ÜRETRA TÜMÖRLERİNDE TRANSÜRETRAL REZEKSİYON Cavit Can, İyimser Üre Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir Hasta ve Yöntem: 48 yaşında erkek hastaya mesane tümörü öyküsü nedeniyle yapılan üretroskopisinde membranöz üretra seviyesinde 3 adet milimetrik papiller oluşum izlendi. Bu oluşumlar transüretral olarak rezeke edildi. Takiben sistoskopisi tamamlanan hastanın mesanesindeki multipl tümöral oluşumlar rezeke edildi. Üretradan alınan dokuların patolojik incelemesi “düşük dereceli (Ta) üretelyal tümör” olarak rapor edildi. Bu işlemden 4 hafta sonra hastanın mesanesindeki tümörlere yönelik planlanan reTUR işlemi öncesinde ve 3. aydaki kontrol sistoskopisi esnasında üretra öncelikli olarak görüntülendi. Hastada herhangi bir tümöre rastlanmadı. Rezeksiyon seviyesinde üretrada herhangi bir patoloji izlenmedi. Sonuç: Üretranın üretelyal tümörleri nadir görülmekle beraber doğru tedavinin yapılabilmesi için bu lezyonların atlanmaması gerekmektedir. Bu bağlamda sistoskopi öncesinde üretroskopi mutlaka yapılmalıdır. Üretrada saptanan papiller tümörlerin, derin olmamak kaydıyla rezeke edilmesinin başarılı olabileceğini düşünmekteyiz. Anahtar kelimeler: Transüretral Rezeksiyon, Üretra Tümörü 6-10 Kasım 2013, Antalya 125 MESANE KANSERİ Amaç: Nadir görülen bir antite olan üretranın üretelyal tümörünün tedavisinde transüretral rezeksiyon olgumuzun video sunumunu yapmayı amaçladık. POSTER BİFOSFONAT KULLANIMINA BAĞLI MANDİBULADA OSTEONEKROZ: OLGU SUNUMU POSTER P001 Kaan Çömez, Volkan Şen, Güven Aslan Giriş: Prostat kanseri erkeklerde en sık rastlanan ve kemiğe en sık metastaz yapan kanserdir. Prostat kanserine bağlı kemik metastazları genellikle osteoblastiktir. Son 10 yıldır bifosfonatlar; osteoklastik aktivite üzerinde inhibitör etkileri ve antianjiogenik özellikleri nedeniyle, kemik metastazlarıyla seyreden meme, prostat, akciğer kanserleri, multiple myeloma gibi malignitelerin; osteoporoz, osteopeni, Paget hastalığı, osteogenezis imperfekta gibi sistemik sağlık sorunlarının standart tedavisinde kullanılmaktadır. Bifosfonat kullanımı ile birlikte nadir olarak mandibula ve maksilla nekrozu gibi yan etkiler görülmektedir. Olgu: Aralık 2010 tarihinde PSA değerinin 119 ng/ml olması nedeniyle biyopsi yapılan 80 yaşında erkek hastanın patolojisi prostat adenokarsinom gleason 4+5:9 olarak raporlandı. Yapılan evreleme tetkiklerinde oksipital kemik sağında, T6,T7,T10 ve L3 vertebralarda, sol 6. kot anteriorunda ve sağ 10. kot posteriorunda metastaz ile uyumlu lezyonlar saptandı. Hastaya maksimum androjen blokajı tedavisi ile birlikte zoledronik asit tedavisi başlandı. Tedavinin 21. ayında sol çenede şişlik ve pürülan akıntı şikayetleri başlandı. Yapılan oral kavite bakısında sol alt alveolar ark adentüloz ve retromolar trigonun hemen önünde 2 cm kadar açıkta hafif nekrotik dokular izlendi. Çekilen boyun bilgisayarlı tomografi incelemesinde, sol mandibula angulus düzeyinde masseter kası posteriorunda santrali nekrotik 4x4 cm boyutlarında çevre yumuşak dokularda kalınlaşma yapan abse ile uyumlu lezyon, sol submandibular alanda milimetrik boyutlu lenf nodları, sol masseter kasında volüm artışı ve kas içerisinde nekrotik alanlar saptandı. Hastanın almış olduğu bifosfonat tedavisi kesildi. Nekrotik alanlar debride edildi. Patolojisi, aktinomices kolonileri ile uyumlu bulgular ve nekrotik kemik fragmanları olarak raporlandı. Hastaya parenteral penisilin tedavisi başlandı ve 3 ay boyunca ayaktan depo pensilin tedavisi verildi. Sonuç: Zoledronik asit tedavisi, kemik metastazı olan prostat kanseri olgularında sıkça kullanılmakta olan bir tedavi yöntemidir. Kemik metastazları nedeni ile bifosfonat kullanan hastalarda çene bölgesinde ağrı, yumuşak doku şişliği gibi 6-10 Kasım 2013, Antalya 129 PROSTAT KANSERİ Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Anahtar kelimeler: Prostat Kanseri, Bifosfonat Tedavisi, Osteonekroz PROSTAT KANSERİ POSTER şüpheli semptom ve bulgular varlığında metastazın yanı sıra osteonekroz da daima akılda bulundurulmalıdır. Şekil 1 130 11. Üroonkoloji Kongresi KEMİK SİNTİGRAFİSİNDE METASTAZ ŞÜPHESİ OLAN HER LOKALİZE PROSTAT KANSERİNDE MANYETİK REZONANS GÖRÜNTÜLEME YAPILMALI MI? Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Düzce Amaç: Klinik lokalize prostat kanseri olgularında evreleme açısından yapılan kemik sintigrafisindeki şüpheli metastatik tutulumların manyetik rezonans görüntüleme (MR) ile radyolojik olarak korelasyonunun incelenmesi amaçlandı. Gereç-Yöntem: Kliniğimizde 2010-2012 yıllarında klinik olarak lokalize prostat kanseri olan 260 vaka değerlendirildi. Tüm hastalara evreleme ve küratif tedavi sonrası takipte bazal bir görüntüleme sağlaması amaçlı kemik sintigrafisi (KS) ve tüm abdomen bilgisayarlı tomografi rutin olarak yapılmaktadır. 33 hastada KS’de kemik metastazı yönünden şüpheli tutulum gözlendi ve metastaz net olarak ekarte edilemedi. Bu hastaların ortalama yaşı 66, serum PSA değeri 8.8ng/dl, Gleason skoru 6.4, tümör yüzdesi %16, küratif tedavi sonrası izlem süresi 21 aydı. KS’de şüpheli kemik tutulumu olan 33 hastaya MR görüntüleme yapıldı. Klinik olarak lokal evrede olduğu düşünülen, KS’de metastaz açısından şüpheli metastatik görünüm saptanan hastalarda MR sonucu ve tedavi öncesi parametreler değerlendirildi. Bulgular: Lokal evre prostat kanseri olduğu düşünülen hastalarda KS’de şüpheli aktivite tutulumu olan 33 hasta değerlendirildiğinde MR görüntüleme ile 1 hastada kemik metastazı doğrulandı (%3). 33 hastanın ortalama PSA değeri 8.8 iken metastaz saptanan hastanın PSA değeri 32 ng/dl idi. 7 hastaya radyoterapi ve hormonoterapi, 25 hastaya radikal prostatektomi, kemik metastazı saptanan 1 hastaya hormonoterapi uygulandı. Radikal küratif tedavi uygulanan hastalar ortalama 21 ay takip edildi ve bu süre içerisinde nüks saptanmadı. Kemik metastazı saptanan 1 hasta 9 ay takip edildi ve serum PSA değeri 0.1 ng/dl ölçüldü. Sonuç: Klinik lokalize prostat kanseri vakalarında, kemik sintigrafisinde şüpheli metastaz varlığında sınırlı sayı içeren bu çalışma verilerine göre PSA değeri 20 veya 30ng/dl altında ise korelasyon amaçlı MR tetkikine ihtiyaç olmadığı görülmüştür. Anahtar kelimeler: Lokalize prostat kanseri, kemik sintigrafisi, manyetik rezonans görüntüleme 6-10 Kasım 2013, Antalya 131 PROSTAT KANSERİ Yusuf Şenoğlu, Olcay Yıldırım, Ali Kayıkçı, Kamil Çam, Ali Tekin POSTER P002 POSTER PROSTAT KANSERİ P003 HIGH MITOCHONDRIA CONTENT IS ASSOCIATED WITH PROSTATE CANCER DISEASE PROGRESSION Katharina Grupp1, Maria Christina Tsourlakis2, Waldemar Wilczak2, Alexander Quaas2, Guido Sauter2, Ronald Simon2, Jakob Izbicki4, Markus Graefen3, Hartwig Huland3, Thorsten Schlomm3, Sarah Minner Minner2, Stefan Steurer2 1 General, Visceral and Thoracic Surgery Department and Clinic; Institute of Pathology; University Medical Center Hamburg-Eppendorf, Hamburg, Germany Institute of Pathology, University Medical Center Hamburg-Eppendorf, Hamburg, Germany 3 Martini-Clinic, Prostate Cancer Center, University Medical Center Hamburg-Eppendorf, Hamburg, Germany 4 General, Visceral and Thoracic Surgery Department and Clinic; University Medical Center Hamburg-Eppendorf, Hamburg, Germany 2 Purpose: Mitochondria are suggested to be important organelles for cancer initiation and promotion. This study was designed to evaluate the prognostic value of MTC02, a marker for mitochondrial content, in prostate cancer. Experimental design: Immunohistochemistry of using an antibody against MTC02 was performed on a tissue microarray (TMA) containing 11,152 prostate cancer specimens. Results were compared to histological phenotype, biochemical recurrence, ERG status and other genomic deletions by using our TMA attached molecular information. Results: Tumor cells showed stronger MTC02 expression than normal prostate epithelium. MTC02 immunostaining was found in 96.5% of 8,412 analyzable prostate cancers, including 15.4% tumors with weak, 34.6% with moderate, and 46.5% with strong expression. MTC02 expression was associated with advanced pathological tumor stage, high Gleason score, nodal metastases (P<0.0001 each), positive surgical margins (P=0.0005), and early PSA recurrence (P<0.0001) if all cancers were jointly analyzed. Tumors harboring ERG fusion showed higher expression levels than those without (P<0.0001). In ERG negative prostate cancers, strong MTC02 immunostaining was linked to deletions of PTEN, 6q15, 5q21, and early biochemical recurrence (P<0.0001 each). Moreover, multiple scenarios of multivariate analyses suggested an independent association of MTC02 with prognosis in preoperative settings. 132 11. Üroonkoloji Kongresi PROSTAT KANSERİ Key words: MTC02, prostate cancer, tissue microarray 6-10 Kasım 2013, Antalya POSTER Conclusion: Our study demonstrates high-level MTC02 expression in ERG negative prostate cancers harboring deletions of PTEN, 6q15, and 5q21. Additionally, increased MTC02 expression is a strong predictor of poor clinical outcome in ERG negative cancers, highlighting a potentially important role of elevated mitochondrial content for prostate cancer cell biology. 133 POSTER PROSTAT KANSERİ P004 TRANSREKTAL ULTRASON EŞLİĞİNDE YAPILAN PROSTAT BİYOPSİSİNDE UYGULANAN PERİPROSTATİK SİNİR BLOKAJI İÇİN OPTİMUM LOKAL ANESTEZİK DOZU Umut Gönülalan1, Murat Koşan1, Enis Kervancıoğlu2, Tufan Çiçek1, Bülent Öztürk1, Hakan Özkardeş2 1 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Konya Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Amaç: Hastaların prostat biyopsisi sırasında minimum ağrı duymasını sağlayacak uygun lokal anestezik madde dozunun öngörülmesinde prostat büyüklüğünün rolünün değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntem: Başkent Üniversitesi Konya Uygulama ve Araştırma Merkezi Üroloji Kliniğinde 2010-2013 arasında transrektal ultrason eşliğinde 12 kor prostat biyopsisi alınan 82 hasta çalışmaya dahil edildi. Bu biyopsi işlemi sırasında tüm hastalara rutin olarak toplam 5 ml. %2 prilokain ile Periprostatik Sinir Blokajı yapıldı ve hastaların biopsi esnasındaki ağrıları Visual Analog Skorlamasına (VAS) göre değerlendirildi. Bu hastaların demografik özellikleri, laboratuar bulguları, transrektal prostat incelemeleri retrospektif olarak incelendi. Transrektal prostat incelemesinde prostat boyutu, aksiyal planda antero-posterior (Boyut 1) ve transvers ölçüm (Boyut 2) ve sagittal planda kraniyo-kaudal ölçüm (Boyut 3) kullanılarak hesaplandı. Yapılan anestezik madde dozu, prostat dokusuna bölünerek elde edilen doku gram başına doz miktarı ve prostatın ölçümleri VAS skorlarına göre incelendi. İstatistiksel olarak VAS skorları ile prostat doku gramı başına prilokain dozu, prostatın transvers ve sagittal plandaki ölçümleri arasında korelasyon olup olmadığı hesaplandı. Ayrıca hastalar VAS skoru 0-2 olanlar (Grup 1) ile 3 ve üzerindeki VAS skorlarına sahip hastalar (Grup 2) olmak üzere iki gruba bölünerek gruplar arasında lidokain dozu açısından fark olup olmadığı incelendi. Bulgular: Tüm hastaların VAS skrorları ile yaş, PSA, doz, prostatın transvers ve sagittal plandaki ölçümleri, prostat boyutları arasında korelasyonu Tablo 1’de gösterilmiştir. Buna göre VAS ile Boyut 1, 2, 3 ve prostat büyüklüğü arasında anlamlı olarak pozitif orta düzeyde korelasyon mevcuttur. VAS ile doku gramı başına prilokain dozu arasında anlamlı olarak negatif orta düzeyde korelasyon mevcuttur. VAS skorlarına göre gruplara ayrılarak hastalar karşılaştırıldığında ise Grup 1’deki 134 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: biyopsi, lokal anestezi, prostat Tablo 1. Hastaların VAS skorları ile yaş ve prostat özellikleri arasındaki ilişki (Spearman korelasyon tablosu) r korelasyon katsayısı p değeri Yaş Parametreler -0,019 0,86 PSA +0,187 0,09 Prostat gramı başına prilokain dozu -0,344 <0,01 Boyut 1 +0,389 <0,01 Boyut 2 +0,232 0,03 Boyut 3 +0,328 <0,01 Prostat Hacmi +0,303 <0,01 p<0,05 istatistiksel anlamlı kabul edilmiştir. Tablo 2. VAS Skorlarına göre hasta gruplarının karşılaştırılması Grup 1 (n: 51) Grup 2(n:32) p değeri Yaş 65,04±8,07 64,37±7,67 0,71 Prostat gramı başına prilokain dozu (ml) 0,10±0,05 0,07±0,03 <0,05 VAS 1,01±0,68 4,31±1,49 <0,01 Boyut 1 (mm) 38,47±8,43 46,32±11,79 <0,01 Boyut 2 (mm) 55,74±7,35 59,02±8,52 0,06 Boyut 3 (mm) 50,97±7,46 57,83±12,74 <0,01 Prostat Hacmi (ml) 60,31±27,62 91,25±63,51 <0,05 6-10 Kasım 2013, Antalya 135 PROSTAT KANSERİ Sonuç: Transrektal ultrason eşliğinde prostat iğne biyopsisi öncesi periprostatik sinir blokajı için uygulanan %2 prilokain dozu prostat büyüklüğü ve özellikle antero-prosterior prostat boyutu ile ilişkilidir. Bir gram prostat dokusu başına 0,1 ml. %2 prilokain dozu uygulamasının hastanın biyopsi işleminde duyacağı ağrı için yeterli bir doz olduğunu göstermektedir. POSTER hastaların ortalama doku gramı başına prilokain dozu Grup 2’deki hastalara göre anlamlı olarak düşük, boyut 1, boyut 3 ve prostat büyüklüğü ortalaması ise anlamlı olarak yüksekti. POSTER PROSTAT KANSERİ P005 İLK BİYOPSİ SONUCU YÜKSEK DERECELİ İNTRAEPİTELYAL NEOPLAZİ GELEN HASTALARIN TEKRAR BİYOPSİ SONUÇLARI Şakir Ongün1, Ozan Bozkurt1, Kaan Çömez1, Ömer Demir1, Güven Aslan1, Burçin Tuna2, Kutsal Yörükoğlu2, İlhan Çelebi1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Giriş: Yüksek dereceli prostatik intraepitelyal neoplazi (HGPIN) sıklığı, biyopsilerde kadran sayısındaki artışla birlikte azalma göstermiştir. HGPIN saptanan olgularda tekrar biyopsilerinde prostat adenokarsinomu (PCA) çıkma olasılığı, eski literatür bilgilerinin aksine, diğer olgulardan daha yüksek değildir. Çalışmamızda ilk biyopsi sonucu HGPIN olarak gelen hastaların tekrar biyopsi sonuçlarını değerlendirdik. Materyal-Metod: Ocak 2005’ten Haziran 2013’e kadar kliniğimizde PSA yüksekliği ya da parmakla rektal muayene bulgusu nedeniyle transrektal ultrasonografi (TRUS) eşliğinde prostat biyopsisi yapılan 2758 hastadan patolojisi HGPIN olarak gelen 353’ü çalışmaya alındı. Hastalardan lokal anestezi altında ilk biyopside 10 kor ve ikinci biyopside ise 12 kor biyopsi örneği alındı. Bulgular: İlk biyopsi sonucu HGPIN olarak gelen 353 hastadan 100’üne tekrar biyopsi uygulandı. Bu hastaların %48’inin sonucu benign (prostat dokuları ve prostatit), %21’inin HGPIN, %11’inde malignite kuşkulu odak ve %20’sinde PCA saptandı. Tekrar biyopsi yapılan hastalardan sonucu PCA gelen 20 hasta ile diğer 80 hasta yaş, prostat spesifik antijen(PSA), PSA dansitesi (PSAD), rektal tuşe bulgusu ve ilk biyopsideki HGPIN odak sayısı açısından karşılaştırıldığında istatistiksel anlamlı sonuca ulaşılamadı (Tablo 1). Ancak ilk biyopsisinde 4 veya daha fazla kadranda HGPIN bulunan hastaların %35’inde PCA, 3 veya daha az kadranda HGPIN bulunan hastaların ise %17’sinde PCA saptanmıştır. Sonuç: Biyopsi sonucu HGPIN olarak gelen hastalarda tekrar biyopsilerde PCA çıkma olasılığı diğer olgulardan farklı değildir. Biyopsi sonucuna göre 4 veya daha fazla kadranda HGPIN bulunan hastaların ise daha yakın takibi ve tekrar biyopsi açısından değerlendirilmeleri gerekir. Anahtar kelimeler: Prostat biyopsisi, yüksek dereceli intraepitelyal neoplazi 136 11. Üroonkoloji Kongresi Prostat kanseri n=20 Diğer sonuçlar (HGPIN, benign ve malignite kuşkulu odak) n=80 p 62,80±7,49 62,16±6,82 0,715 6,27±4,05 6,96±5,81 0,621 PSAD (ng/ml/cm3) 0,18±0,10 0,17±0,15 0,696 HGPIN odak sayısı 2,2±1,3 1,9±1,3 0,510 Pozitif rektal tuşe bulgusu 2 (%10) 10 (%12,5) 0,758 6-10 Kasım 2013, Antalya 137 PROSTAT KANSERİ Yaş (yıl) PSA (ng/ml) POSTER Tablo 1. HGPIN tanısı sonrası ikinci biopsi patolojisi prostat kanseri gelen ve diğer hastaların klinik verilerinin karşılaştırılması POSTER PROSTAT KANSERİ P006 PROSTAT SAĞLIK ENDEKSİ (PHİ) İLE PROSTAT KANSERİ RİSKİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: TANIYA GİDEN YOLDA NE KADAR KULLANIŞLI? Ömer Acar1, Erhan Paloğlu3, Metin Vural2, Fatin Cezayirli1, Ahmet Musaoğlu1, Tarık Esen4 1 VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul VKV Amerikan Hastanesi, Radyoloji Bölümü, İstanbul 3 VKV Amerikan Hastanesi, Biyokimya Bölümü, İstanbul 4 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, stanbul 2 Amaç: Bu çalışmada prostat kanseri şüphesi barındıran hastalarda prostat sağlık endeksi (Phi) testinin öngördüğü risk durumu ve buna göre izlenen yol neticesinde varılan tanılar ya da önerilen yaklaşımların değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: 2012 Haziran – 2013 Mayıs ayları arasında, Phi testi ile prostat kanseri risk değerlendirmesi yapılan 72 hastanın verileri retrospektif olarak tarandı. Phi skorunu hesaplamak için; parmakla rektal muayene öncesinde elde edilen serum örneğinde ölçülen total PSA, serbest PSA ve [-2]proPSA değerleri kullanıldı. Phi skoru; 0-20.9 arasında çıkanlar düşük, 21-39.9 arasında çıkanlar orta, 40 ve üzerinde sonuçlananlar ise yüksek risk kategorisine dahil edildi. Phi sonucuna göre istenen multiparametrik prostat görüntülemesi (MP-MRI) ve/veya prostat biyopsisi sonuçları incelendi. Bulgular: Phi skoru hesaplanan hastaların %5.5’i (n= 4) düşük risk, %58.3’ü (n= 42) orta risk ve %36.1’i (n=26) yüksek risk kategorisinde idi. Ortalama hasta yaşı düşük, orta ve yüksek risk grubunda sırasıyla, 51.7±13.6, 60.9±7.9, 60.9±10.8 yıl idi (orta vs. yüksek p= 0.98). Düşük, orta ve yüksek risk gruplarındaki ortalama PSA değerleri, sırasıyla 3.8±1.4, 4.7±2.6 ve 9.5±10.7 ng/ml olarak hesaplandı (orta vs. yüksek p= 0.007). Aynı grup sıralamasında elde edilen ortalama Phi skorları ise, 18.8±2.07, 30.6±5.2 ve 53.9±17.8 idi (orta vs. yüksek p= 0.0001). Daha önce negatif sonuçlanmış biyopsi öyküsü olan 11 hasta (%15.2) vardı ve bunların Phi skorları orta (n=5) ve yüksek (n=6) riski işaret etmekteydi. Düşük risk grubundaki hiçbir hasta için MP-MRI ya da biyopsi istenmedi. Orta risk grubundaki hastaların 13 tanesine MP-MRI çekildi ve Phi ve/veya MR sonuçları doğrultusunda 8 hastaya prostat biyopsisi yapıldı. Bu 8 hastanın sadece 1 tanesinde (%12.5) prostat ca tespit edildi. Yüksek risk grubundaki hastaların 16 tanesi MP-MRI ile görüntülendi ve 14 hastaya Phi ve/veya MR sonuçları doğrultusunda prostat biyopsisi yapıldı. Bu 14 hastanın ise 11’inde (%78.5) prostat ca tespit edildi. 138 11. Üroonkoloji Kongresi PROSTAT KANSERİ Anahtar kelimeler: belirteç, kanser, prostat 6-10 Kasım 2013, Antalya POSTER Sonuçlar: Phi skoruna göre, prostat kanseri riski yüksek olup, biyopsi yapılabilen hastalarda %78 oranında kanser teşhisi konmuş olup, aynı oran orta risk grubunda %12 düzeyinde kalmıştır. Phi skoruna göre yüksek risk grubuna giren ve MP-MRI bulguları kanser açısından yüksek kuşku uyandıran hastalar içerisinde biyopsi yapılabilenlerin %85’ine kanser tanısı konmuştur. 139 POSTER PROSTAT KANSERİ P007 PROSTAT KANSERİNDE MULTİPARAMETRİK MANYETİK REZONANS İLE ELDE EDİLEN BULGULARIN KANTİFİYE EDİLMESİ OLUMSUZ HİSTOPATOLOJİK SONUÇLARI ÖNGÖRMEK İÇİN KULLANILABİLİR Mİ? Ömer Acar1, Metin Vural2, Aslıhan Onay2, Fatin Cezayirli1, Sergin Akpek2, Ahmet Musaoğlu1, Tarık Esen3 1 VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul VKV Amerikan Hastanesi, Radyoloji Bölümü, İstanbul 3 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Amaç: Bu çalışmada, multiparametrik manyetik rezonans (MP-MRI) ile elde edilen bulguları kantifiye eden PI-RADS (prostate imaging, reporting, and data system) skorunun ve difüzyon ağırlıklı serilerde ölçümü yapılan ADC (apparent diffusion coefficient) değerinin prostatektomi patolojisinde tespit edilen olumsuz histopatolojik bulgular ile ne kadar ilişkili oldukları araştırılmıştır. Yöntem: Kasım 2011 ile Temmuz 2013 arasında, MP-MRI ile prostat görüntülemesi yapıldıktan sonra radikal prostatektomi yapılan 22 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Bütün hastalarda, MP-MRI kapsamında, T2-ağırlıklı kesitler, difüzyon ağırlıklı ve dinamik kontrastlı görüntüler elde edildi. Bunlara ek olarak 15 hastada spektroskopik inceleme gerçekleştirildi. Radyolojik bulgulara göre her hasta için indeks lezyon tanımlaması yapıldı. İncelenen her parametre için 5 üzerinden puanlama yapıldı. Prostatektomi materyalindeki histopatolojik bulgular ile indeks lezyonun PI-RADS skoru ve ADC değeri arasındaki ilişki incelendi. Spektroskopi puanı 5 hastada olmadığı için histopatoloijk bulgular ile sayısal ilişki hesaplanırken diğer 3 parametreye verilen puanların toplamı indeks lezyonun skoru olarak ele alındı. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı ve PSA değeri sırasıyla, 61.7±5.9 yıl ve 10.2±13.9 ng/ml ölçüldü. MP-MRI’ın tespit ettiği indeks lezyonların ortalama boyutu ve ADC değeri ise sırasıyla, 1.5±0.4 cm ve 680.6±161.03 olarak hesaplandı. Prostatektomi spesimenindeki Gleason skoru 3 hastada 6, 14 hastada 7, 2 hastada 8 ve 3 hastada 9 olarak raporlandı. 17 hastanın patolojik olarak organa sınırlı hastalığı olduğu saptanırken, 5 hastada ekstrakapsüler uzanım (pT3a) tespit edildi. MP-MRI’ın tarif ettiği indeks lezyonların, prostatektomi spesimeninde hacmen en fazla yer kaplayan tümör odağı olduğu tespit edildi. İndeks lezyonun PI-RADS 140 11. Üroonkoloji Kongresi Sonuçlar: MP-MRI bulgularının PI-RADS skorlama sistemi ile kantifiye edilmesi, radikal prostatektomi yapılan hastalarda tespit edilen olumsuz histopatolojik bulguları öngörmek için kullanılabilir. İndeks lezyon ADC değeri, aynı öngörüye sahip değildir. Anahtar kelimeler: Görüntüleme, prostat, patoloji 6-10 Kasım 2013, Antalya 141 PROSTAT KANSERİ Primer Gleason derecesi >=4 olanlardaki indeks lezyon PI-RADS skorunun, primer Gleason derecesi 3 olanlardakine göre anlamlı ölçüde yüksek olduğu tespit edildi. (p= 0.023). İndeks lezyon ADC değerini temel alan karşılaştırmalarda anlamlı sonuç elde edilemedi. POSTER skoru ile prostatektomi spesimenindeki Gleason skoru arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu saptandı (p= 0.039). POSTER P008 AÇIK RADİKAL RETROPUBİK PROSTATEKTOMİ DENEYİMİMİZ Abdullah Demirtaş, Muharrem Özkaya, Numan Baydilli, Emre Can Akınsal, Deniz Demirci, Oğuz Ekmekçioğlu, İbrahim Gülmez, Atila Tatlışen PROSTAT KANSERİ Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Amaç: Prostat kanseri nedeniyle açık radikal retropubik prostatektomi uygulanan olguların retrospektif olarak değerlendirilmesi. Yöntem-Gereçler: Mart 2003-Mart 2013 tarihleri arasında açık radikal retropubik prostatektomi yapılan 53 hasta çalışmaya dahil edildi. Hasta dosyalarından, klinik verileri tedavi ve takip sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 61 yıl (46-78) idi. PSA değerleri ortalama 12,3 (0,4-44) idi. Hasta verileri Tablo-1 de özetlenmiştir. Hastaların birine TUR-P sonrası, diğerlerine ise TRUSG eşliğinde iğne biyopsisi ile tanı konuldu. Hastalardan 23’ünün klinik evresi T1C, 30’unun ise T2 idi. Ameliyat öncesi hastaların erektil fonksiyonları 5 soruluk IIEF skorlaması ile değerlendirildi, ortalalama skor 15,9 (5-25) idi. Hastaların 5’inde cerrahi sınırda tümör ve sadece 1’inde lenf nodu pozitifliği saptandı. Hastalardan 8’ine tek taraflı 11’ine ise iki taraflı sinir koruyucu cerrahi yapıldı, diğer 34 hastada ise sinir korunmadı. Tek taraflı korunanlardan 1’inde, iki taraflı korunanların ise 4’ünde, siniri korunmayanların ise 5’inde ameliyat sonrası yeterli ereksiyon görüldü. Birinci yıl kontrolünde 35 hasta (%66) kontinan hale gelirken, 18 hasta (%34) inkontinan idi. Şiddetli inkontinansı olan 3 hastaya artifisiyel üretral sfinkter takıldı. Kontinan 7 hastada ürteral darlık gelişmesi nedeniyle müdahale edildi. Hastaların ortalama takip süresi 42,7 ay (6-115) idi. Cerrahi sınır pozitifliği ve T3 hastalığı olan hastalarda tedaviyi kabul eden 9’u RT aldı. Takipteki hastalardan ölen olmadı. Sonuç: Açık radikal retropubik prostatektomi lokalize prostat kanserli hastaların tedavisinde halen kabul edilebilir komplikasyon oranları (üriner inkontinans ve erektil disfonksiyon), yüksek başarı oranları ile yaygın olarak uygulanan tedavi yöntemidir. Anahtar kelimeler: Prostat kanseri, tedavi, teknik 142 11. Üroonkoloji Kongresi 61,0(46-78) Tanı PSA 12,3(0,4-44) POSTER Tablo 1. Hasta Özellikleri Yaş(yıl) Pre op klinik evre 23 T2 30 PROSTAT KANSERİ T1c TRUSG bx gleason skor toplamı 4-6 33 7 15 8-10 5 Sinir koruyucu taraf Yok 34 Tek 8 Çift 11 Takip süresi(ay) PSA nüksü 42,7(6-115) 10 Patolojik evre T0 1 PIN 1 T2 39 T3 12 Radikal patoloji gleason skor toplamı 4-6 23 7 20 8-10 8 Cerrahi sınır + 5 RT 9 Kapsül İnvazyonu 13 Üretral Darlık 7 6-10 Kasım 2013, Antalya 143 POSTER PROSTAT KANSERİ P009 LAPAROSKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ DENEYİMİMİZ: İLK 12 VAKA İbrahim Gülmez, Deniz Demirci, Abdullah Demirtaş, Volkan Sabur, Numan Baydilli, Emre Can Akınsal, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Amaç: Laparoskopik radikal prostatektomi (LRP) günümüzde lokalize prostat kanserinde modern bir tedavi yöntemidir. Geniş görüş açısı ve ufak kanamaların hızlı tespit edilip, anında müdahale imkanı sağlaması önemli avantajlarındandır. Bu çalışmamızda ilk LRP deneyimlerimizi sunuyoruz. Yöntem: Nisan 2011-Nisan 2013 tarihleri arasında 12 adet LRP ameliyatı yapıldı. Ameliyatlar dessendan yöntemle transperitoneal olarak ve üreterovezikal anastomozlar Von Velthoven yöntemiyle yapıldı. Hastaların verileri; ameliyat öncesi PSA değeri, biyopsi patolojisi, operasyon süresi, kan tranfüzyonu oranı, hastanede yatış süresi, katater çekme zamanı, pozitif cerrahi sınır oranı ve patolojik evreleri retrospektif olarak incelendi. Tablo 1. Hasta Özellikleri LRP (n=12) Yaş (yıl) PSA değeri (ng/dl) 62.36 (55-73) 7.8 (3-19.5) Operasyon süresi (dakika) 342 (210-540) Kan transfüzyon miktarı (ml) 531 (0-1800) Hastanede kalış süresi (gün) 7.81 (4-16) Kateterizasyon süresi (gün) 23 (7-58) Tam kontinan (n,%) 8 (66.6) Gündüz İnkontinan (n,%) 4 (33.3) Veriler ortalama±SD, ortanca (min-maks.) olarak verilmiştir. Bulgular: Ortalama hasta yaşı 62,36 yıl (55-73) idi. Hastaların hepsi klinik olarak lokal evredeydi. Vakaların sadece birinde (%8.3) kontrol edilemeyen kanama nedeniyle açığa geçildi. Hastaların %58.33’ünde (n=7) kan transfüzyonu ihtiyacı oldu. Ortalama operasyon süresi ve transfüzyon miktarı sırasıyla; 342 dakika (210-540) ve 531 ml (0-1800) idi. Hastanede kalış süresi ortalaması 7.81 gün (416) ve katater çekme süresi median 23 gün (7-58) idi. Vakaların hiçbirinde cerrahi 144 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Lokal evre prostat kanseri, laparoskopi, gleason skoru 6-10 Kasım 2013, Antalya 145 PROSTAT KANSERİ Sonuç: Lokal evre prostat kanserinde seçilmiş hastalarda cerrahi tedavide laparoskopi seçeneği; kısa hastanede kalış süresi ve kataterizasyon süreleri, daha az kan kaybı olması, daha az ağrı duyulması ve açık operasyona benzer onkolojik sonuçlarından dolayı tercih edilebilir. POSTER sınırda tümör saptanmadı. Patoloji sonucunda Gleason skoru ortanca 6 (6-7) olup bütün hastalarda kanser lokal evredeydi. Hastaların %66.6’sı (n=8) tam kontinanken, %33.3’ü (n=4) sadece gündüz kontinan olarak tespit edildi. Hiçbir hastada inkontinans saptanmadı. POSTER PROSTAT KANSERİ P010 TRANSREKTAL ULTRASON KILAVUZLUĞUNDA YAPILAN PROSTAT BİYOPSİSİ DENEYİMİ Abdullah Demirtaş1, Nuh Aldemir1, Akın Avcı1, Emre Can Akınsal1, Numan Baydilli1, Mustafa Sofikerim2, Deniz Demirci1, Oğuz Ekmekçioğlu1, Atila Tatlışen1 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Amaç: Bu çalışmada transrektal ultrason kılavuzluğunda prostat biyopsisi (TRUPB) uygulanan ilk 341 hastanın sonuçlarının retrospektif olarak değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntem: Ocak 2008-Mart 2013 tarihleri arasında 341 hastaya TRU-PB uygulandı. İşlem poliklinik şartlarında lokal anestezi altında periprostatik blok ile lateral dekübit pozisyonda gerçekleştirildi. Saturasyon biyopsilerinde sedo-analjezi uygulandı. İşlem öncesi antibiyotik profilaksisi yapıldı. İlk biyopside 10-12 kor, tekrar biyopsilerinde 12 kor ve saturasyon biyopsilerinde 26-28 kor örnek alındı. Hastaların patoloji sonuçları değerlendirildi. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 63,4 (38–90 yıl) idi. Hastaların PSA değeri ortanca 9.7ng/dl (2.6-1345) idi. TRUSG ile ortalama prostat hacmi 59,9ml + olarak ölçüldü. Ortalama pozitif kor sayısı 5,4 olarak saptandı. Hastaların 127’sinde (%37.2) prostat kanseri, 10 hastada ASAP, 6 hastada LPIN, 3 hastada HPIN saptandı. Ortanca gleason skoru 7 olarak saptandı.195 hastanın biyopsi sonucu ise normal olarak geldi. Prostat kanseri saptanan 53 hastaya radikal prostatektomi yapıldı. Elli beş (%16.1) hastaya tekrar biyopsi yapmak gerekti. 15 hastaya saturasyon biyopsisi yapıldı. Hastaların 15’inde (%4.3) akut prostatit gelişmesi üzerine yatarak antibiyotik tedavisi aldı. Sonuç: Transrektal ultrason kılavuzluğunda yapılan prostat biyopsisi prostat kanserini tanısında etkin ve güvenli bir yöntemdir. Anahtar kelimeler: Prostat kanseri, prostat biyopsisi, transrektal ultrason 146 11. Üroonkoloji Kongresi Volkan Sabur, Abdullah Demirtaş, Emre Can Akınsal, Deniz Demirci, Oğuz Ekmekçioğlu, İbrahim Gülmez, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Amaç: Prostat spesifik antijen (PSA) ikileme zamanı (PSADT) ve PSA hızının (PSAV), androjen ablasyon tedavisine (AAT) direnç gelişmiş hastalarda genel sağ kalımla ilişkisini araştırmak ve hormon tedavisine direnç sonrası yaşam süresini öngörebilecek veriler elde edebilmek. Yöntem: Çalışmaya 1999-2011 yılları arasında polikliniğimize başvuran 100 hormon dirençli prostat kanseri (HRPca) hastası dahil edildi. Hastaların başvuru anındaki PSA, Gleason skoru, metastaz durumu, PSA nadir’e ulaşma süresi, HRPca gelişme süresi, takip süresi, ölüm oranı ve HRPca sonrası üçer ay arayla ölçülen 3 PSA değeri kullanılarak PSADT ve PSAV değerleri kaydedildi, bu değerlerle yaşam süresi arasındaki ilişki araştırıldı. Bulgular: Hastaların verileri Tablo 1’de özetlenmiştir. Hastaların ortalama takip süresi 39.38(10-108) aydı. PSADT ortalama değeri olan 4.23 ayın altında olanların ortalama yaşam süresi 43.816±2.875 ay iken, 4.23 ayın üzerinde olanların 69.415±7.107 ay olarak bulunmuştur (p=0.006). PSAV ortanca değeri olan 35.82 ng/ml/yıl altında olan hastaların ortalama takip süreleri 73.948 ay, 35.82 ng/ml/ yıl üzerinde olanların ortalama takip süreleri (sağ kalım) 41.6 aydır(p<0.001). Tablo 1. Hastaların verileri Hasta sayısı (n) 100 Yaş (yıl), Ortalama 69.36 (53-87) PSA (ng/ml), ortalama 104.56 (2-961) Gleason skoru, ortalama PSA nadir (ng/ml), ortalama Ölüm (n) 6-10 Kasım 2013, Antalya 8.04 (4-10) 2.38 (0.01-19.36) 54 147 PROSTAT KANSERİ HORMON DİRENÇLİ PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA PROSTAT SPESİFİK ANTİJEN İKİLEME ZAMANI VE PROSTAT SPESİFİK ANTİJEN HIZININ PROGNOZ VE SAĞ KALIM ÜZERİNDE ÖNGÖRÜCÜ OLARAK ROLLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI POSTER P011 POSTER Sonuç: HRPca’lı hastalarda PSADT ve PSAV değerlerinin yaşam süresiyle ilişkili olduğu görülmüştür. PSADT>4.23 ay olanlarda ortalama yaşam süresi 2.2 kat daha fazla bulunmuştur. PSAV<35.82 ng/ml/yıl olanların ise ortalama yaşam sürelerinin yaklaşık 3 kat daha fazla olduğu görülmüştür. PROSTAT KANSERİ Anahtar kelimeler: Hormon dirençli prostat kanseri, PSA hızı, PSA ikileme zamanı 148 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P012 HORMON DİRENÇLİ PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA SAĞ KALIM ÜZERİNDE ÖNGÖRÜCÜ FAKTÖRLER Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Amaç: Hormon dirençli prostat kanserli hastalarda sağ kalımı öngörebilmek için kullanılabilecek klinik ve laboratuar faktörlerin değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntem: Çalışmaya, 1999-2011 yılları arasında kliniğimizde hormon dirençli prostat kanseri (HRPca) tanısı konulan 100 hasta dahil edildi. Hastaların başvuru anında ki PSA değeri, metastaz durumu, LN tutulumu, PSA nadir değeri, PSA nadire ulaşma süresi, HRPca gelişme süresi, adjuvan KT alma durumu, takip süresi, ölüm oranı kaydedildi. Kaplan-Meier testi kullanılarak sağ kalım analizleri yapıldı. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 69.36 yıl (53-87) idi. Ortanca tanı öncesi PSA, PSA nadir değeri ve HRPca gelişme süresi sırasıyla; 67 ng/ml (2-961), 1.5 ng/ ml (0.01-19.36) ve 17.13 ay (3-72) olarak bulundu. Elli-dört hasta takipte öldü. Tüm hastaların ortalama takip süresi 39.38 (10-108) ay olarak bulundu. PSA nadir, PSA nadir’e gelme süresi, HRPca gelişme süresi, kemik metastazı durumu, LN durumu ve tanıda PSA değeri sağkalımla istatistiksel açıdan anlamlı olarak izlendi (sırasıyla; p<0.001, p=0.029, p<0.001, p<0.001, p=0.049 ve p=0.001). HRPca sonrası KT alan ve almayan hastalar arasında sağkalım açısından istatistiksel anlamlı fark olmadığı görüldü (p=0.477). PSA nadire ulaşma süresi ortanca 7 ay (233) idi. Bu süre uzadıkça HRPca gelişme süresinde uzama izlendi (p<0.001). Sonuç: Bu çalışmada özellikle HRPca gelişme süresinde ki uzamayla sağ kalımın arttığı görülmüştür. HRPca’lı hastalarda sağ kalımla ilişkili klinik ve laboratuar olarak birçok faktör bulunmasına rağmen, yine de bu hastalarda sağ kalım süreleri belirgin kısadır. Anahtar kelimeler: Hormon dirençli prostat kanseri, PSA nadir, sağ kalım 6-10 Kasım 2013, Antalya 149 PROSTAT KANSERİ Volkan Sabur, Abdullah Demirtaş, Numan Baydilli, Emre Can Akınsal, Oğuz Ekmekçioğlu, Atila Tatlışen POSTER PROSTAT KANSERİ P013 PROSTATTA ADENOİD KİSTİK/BAZALOİD HÜCRELİ KARSİNOM: OLGU SUNUMU Uğur Yücetaş1, Mehmet Gökhan Çulha1, Erkan Erkan1, Kemal Behzatoğlu2, Muhammet Naci Tatar1, Cemalettin Murat1, Mahmut Gökhan Toktaş1 1 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, İstanbul 2 Giriş: Prostatın adenoid kistik/bazaloid karsinomu, prostatik ductus ve asiner bazal hücrelerden kaynaklanan nadir görülen malign bir neoplazmdır. Sıklıkla transizyonel zon yerleşimlidir. Hastalar genellikle mesane çıkım obstrüksiyonu şikayeti ile başvurur. Fizik muayenede büyümüş prostat glandı saptanır. Bir çok olgu non-invazif yöntemlerle takip edilebilmektedir. Lokal rekürrens ve uzak organ metastazı çok nadirdir. Metastaz sıklıkla karaciğer, akciğer ve kemikte gözlenmektedir. Seçilmiş bazı olgularda agresif tedavi gerekmektedir. Olgu: 70 yaşında erkek hasta makroskopik hematüri şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Aralıklı olarak iki senedir hematüri öyküsü ve 60 paket.yıl sigara öyküsü mevcuttu. Total PSA değeri 1.56 ng/ml idi. Fizik muayenede anormal bulgu saptanmayan olgunun rektal tuşesinde grade 1 büyüklükte, benign kıvamda prostatı olduğu tespit edildi. Genel anestezi altında yapılan sistoskopisinde prostatik üretradan başlayarak mesane boynu ve trigona uzanım gösteren, üzeri enkürste 7-8 cm çapında solid kitle izlendi. Kitlenin tamamı rezeke edildi ve çıkartılan spesmen patolojiye gönderildi. Patoloji sonucu adenoid kistik/bazaloid karsinom olarak rapor edildi. Histopatolojik incelemede tümör oranı %90, nekroz fokal pozitif, damar invazyonu pozitif, perinöral invazyon negatif olarak değerlendirildi ve Kİ67 proliferasyon indexi %30 boyanma olarak belirtildi. İmmunohistokimyasal çalışmada CK 7, kollagen tip 4, bcl-2 ve PAS ile kuvvetli pozitif; CK 14, DKA, S100, CD 117 ile fokal pozitif; PSA, CK 20, HMWK ve Kongo ile negatif boyanmıştı. Yapılan vücut taramasında metastaz saptanmadı. Üroonkoloji konseyinde değerlendirilen hastaya radyoterapi uygulanmasına karar verildi. Tanı anından itibaren 8. ayını tamamlayan hastanın takibi devam etmektedir. Sonuç: Çoğunlukla mesane çıkım obstrüksiyonu ve hematüri ile karakterize olan ve sıklıkla transizyonel zonda yerleşim gösteren adenoid kistik/bazaloid karsinom çoğu olguda agresif olmayan bir davranış sergilerken, lokal rekürrens ve 150 11. Üroonkoloji Kongresi PROSTAT KANSERİ Anahtar kelimeler: Adenoid Kistik Karsinom, Bazaloid Hücreli Karsinom, Prostat Kanseri 6-10 Kasım 2013, Antalya POSTER metastazların bildirildiği olgular da mevcuttur. Genellikle organa sınırlı hastalıkta tercih edilen yöntem cerrahidir. Organ dışı yayılım olduğunda radyoterapi seçilebilmekle birlikte yaygın tutulum ve lenf nodu pozitifliği varlığında kemo-radyoterapi uygulanmalıdır. Radyoterapi ve kemoterapi hastalığın remisyonuna katkı sağlasa da henüz kanıtlanmış bir çalışma bulunmamaktadır. 151 POSTER PROSTAT KANSERİ P014 MONO VE MAKSİMAL ANDROJEN BLOKAJI TEDAVİSİ YAPILAN METASTATİK PROSTAT KANSERLİ HASTALARIN TAKİBİNDE PSA’NIN PROGNOSTİK DEĞERİ Orhan Yiğitbaşı, Osman Raif Karabacak, Fatih Yalçınkaya, Kürşat Zengin, Murat Bolat Ankara Dışkapı Eğitim ve Araştıra Hastanesi, 1. Üroloji Kliniği, Ankara Giriş: Mono ve maksimal androjen blokajı tedavisi yapılan metastatik prostat kanserli hastalarda tedavi ile PSA değişimlerinin prognostik değerini araştırdık. Yöntem: 1988-2012 yılları arasında kliniğimizde takip edilen 269 hastanın tedavi başlangıcından itibaren PSA değerlerini (normal 0-4ng/ml), 1-3 ayda, 3-6 ayda normale gelen ve normal değere düşmeyen hastalar olmak üzere üç grupta inceledik. Her bir gruba göre progresyon sürelerini belirledik. Sonuçlar: Progresyon zamanı, PSA’sı 1-3 ayda düşen hastalarda ort. 25,4 ay(1648 ay), 3-6 ayda düşen hastalarda ort.17,2 ay (9-27 ay) ile anlamlı olarak uzundu (0,05<p<0,02). PSA’sı normale gelmeyen hastaların progresyon zamanı ort. 8,1 ay(4-14 ay) ile ilk iki gruba göre anlamlı olarak kısaydı (p<0,001). Tablo 1. Tedavi ile PSA değişimi süresinin progresyon zamanına etkisi Psa Değişimi Hasta Sayısı Progresyon Zamanı (Ort. Ay) PSA (grup 1) 1-3 ayda düşen 149 25,4 AY (16-48 AY) PSA (grup 2) 3-6 ayda düşen 78 17,2 AY (9-27 AY) PSA (grup 3) Normale düşmeyen 42 8,1 AY (4-14 AY) Toplam 269 1. ve 2. grup arasında progresyon zamanı anlamlı: 0,05<p<0,02 1., 2. grup ile 3. grup arasında progresyon zamanı anlamlı: p<0,001 Tedavinin başından itibaren PSA düşüş süresinin progresyonu belirlemede etkin bir faktör olduğu görülmektedir.Dolayısı ile, hastaların PSA değerleri ile yakın takibi; tedavi protokollerinin etkinliği ve değişimlerinin zamanını belirlemede faydalı olacaktır. Anahtar kelimeler: Metastatik prostat kanseri, PSA, prognostik faktör 152 11. Üroonkoloji Kongresi PARMAKLA REKTAL MUAYENEDE ASİMETRİK LOB PROSTAT KANSERİ İÇİN BİR RİSK Mİ? GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul Amaç: Prostat kanseri tespitinde PSA yaygın ve önemli bir test olmakla birlikte parmakla rektal muayenedeki (PRM)prostata ait sertlik, nodül,sınır düzensizliği gibi bulgular da özellikle klinik anlamlı tümörlerin tespitinde önemli bulgular olarak hala değerini korumaktadır. PSA değerinden bağımsız olarak bu bulguların varlığı biyopsi endikasyonu oluşturmaktadır. Azımsanmayacak kadar sık karşılaşılan bir lobun diğerinden farklı büyüklükte olduğu durumlarda prostat kanseri riskini ortaya koymayı amaçladık. Gerçe ve Yöntemler: 2007-2013 yılları arasında kliniğimizde PSA yüksekliği, parmakla rektal muayenede anormallik olması gibi nedenlerle prostat biyopsisi yapılan hastaların verileri retrospektif olarak tarandı. Hastaların yaşları, PSA değerleri, prostat hacimleri, parmakla rektal muayene bulgusu kaydedildi. İlk biyopsiler standart 12 kor alındı. Sonraki biyopsiler 18 veya 24 kor alındı. PSA değeri 10 ng/ml üzerindeki hastalardan seminal vezikül biyopsisi de alındı. Prostat hacmi 60 cc üzerindeki hastalardan 12 yerine 18 kor biyopsi alındı. Biyopsiler yerlerine göre numaralandırıldı. Patolojik sonuçlar ile muayene bulguları arasındaki korelasyon incelendi. Bulgular: Biyopsi yapılan 926 hastanın verileri incelendi. Yaş ortalaması 66 yıl, prostat hacmi ortalaması 56 cc ve PSA ortalaması 7.9 ng/ml idi. Olguların 403’üne (%43.5) kanser tanısı kondu. Bu olguların 197’sinde (%21.3) nodül veya sertlik gibi tuşe anomalisi saptandı. Toplamda 75 hastada (%8) sadece asimetri bulgusu vardı. Yalnızca asimetrik lob tespit edilenlerin 28’inde (%37) herhangi bir lokalizasyonda tümör tespit edildi. Asimetrinin olduğu tarafta tümör tespit edilenler ise 14(sırayla grup içi %50 ve toplamda %18.5) olarak bulundu. Nodül veya sertlik gibi tümöre daha spesifik bulgusu olanlarda bu bulgunun tespit edildiği lobda tümör tespit edilenlerin sayısı ise 62(%31) olarak belirlendi. Sonuç: Parmakla rektal incelemede sadece asimetri saptanan olgularda tümör saptanma oranları nodül veya sertlik gibi bulgusu olanlara göre daha düşük olsa da, sadece asimetrisi olanların %37’sinde tümör, %18.5’inde aynı tarafta tümör saptanması biyopsi yapmayı haklı çıkaracak kadar önemli bir oran kabul edilebilir. Anahtar kelimeler: Asimetrik lob, parmakla rektal muayene, prostat kanseri 6-10 Kasım 2013, Antalya 153 PROSTAT KANSERİ Ömer Yılmaz, Hasan Soydan, Ferhat Ateş, Cumhur Yeşildal, Zeki Aktaş, Kenan Karademir POSTER P015 POSTER P016 METASTATİK PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA ANTİ-ANDROJEN GERİ ÇEKİLME (WİTHDRAWAL) TEDAVİ SONUÇLARIMIZ PROSTAT KANSERİ Hüseyin Engin, Cemil Bilir Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Medikal Onkoloji Bölümü, Zonguldak Giriş: Hormonal tedaviler metastatik prostat kanserinde (mPK) ilk temel tedaviyi oluştururlar. Hormonal tedavilerin ana amacı biyokimyasal kastrasyonu sağlamak ve hastalığın seyrini yavaşlatmaktır. Ancak tedavinin belirli bir döneminde hormonlara direnç gelişmekte ve prostat spesifik antijen düzeylerinde (PSA) artış gözlenmektedir. Kombine hormonal tedavinin kesilerek tekrar PSA düşünü beklemek anti-androjen geri çekilme (AAGÇ) olarak tanımlanır ve Avrupa klavuzlarında hormon refrakter mPK ’da yapılması önerilen ilk yaklaşımdır. Ancak hangi hasta grubunun bu manüplasyona ne oranda yanıt verdiği henüz aydınlatılamamıştır. Bizim toplumumuzda da AAGÇ yanıt oranları tam olarak bilinmemektedir. Materyal-Metod: 2005 ve 2013 yılları arasında mPK tanılı 36 erkek hasta PSA artışı sonrası AAGÇ ile ilk olarak takibe alınmıştır. Tedavi sonuçlarını retrospektif olarak inceledik. Bicalutamid için en az 6 hafta diğer ilaçlar için 4 hafta PSA kontrolü için beklenildi. Sonuçlar: Toplam 36 mPK tanılı hastanın yaş ortalaması 71 idi (sd 8), hastaların tanı anındaki ortanca PSA değerleri 71 ng/mL (6-6800 ng/mL), ortanca Gleason skorları 7 (5-10) ve AAGÇ öncesi PSA değerleri ise 44 ng/mL (2-2500 ng/mL) idi. PSA ikilenme süresi ortanca 7 haftaydı (3-29 hf ). AAGÇ öncesi hormonal tedavi kullanım süresi ortanca 52 aydı (8-122 ay). AAGÇ sonrası 9 hastada (%25) PSA düşüşü sağlandı. Ortanca yanıt süresi ise 18 haftaydı (11-29 hf ). AAGÇ de yanıt alınan ile alınamayan hastaların ilk PSA, AAGÇ öncesi PSA, hormonal tedavi süreleri, progresyon sonrası takiplerinin karşılaştırılması Tablo 1’de özetlenmiştir. Tablo 1. Anti- Androjen Geri Çekilme tedavisine yanıt veren ile vermeyen hastaların özellikleri 154 11. Üroonkoloji Kongresi 6-10 Kasım 2013, Antalya 155 PROSTAT KANSERİ Anahtar kelimeler: Anti androjen withdrawal, prostat kanseri, metastataz POSTER Tartışma: Anti-androjen geri çekilme tedavisinin etkinliği ve sonuçları hakkında ayrıntılı bilgiler literatürde maalesef yoktur. Bizim çalışmamızda kendi toplumumuzdaki ilk sonuçlardandır. Sınırlı sayıda da olsa bizim hasta profilimizde literatür ile uyumlu olarak %25 oranda AAGÇ cevabı gözlendi. Bu cevap oranı yaklaşık 4.5 ay olarak bulundu. Cevap oranı hormonal tedavi süresi ile ilişkili bulundu. MAB kullanımı uzun olan hastalarda daha fazla AAGÇ yanıtı elde edildi. Diğer prognostik faktörler açısından yanıt alınan ile ve alınamayan gruplar arasında fark bulunamaz iken buna PSA sonrası genel sağkalım da dahildi. Progresyon sonrası docetaksele yanıt AAGÇ cevabı olanlarda 8 ay iken cevabı olmayan grupta 9 ay bulundu (p=0.5). POSTER PROSTAT KANSERİ P017 OKSİPİTO-PARİETAL KEMİK METASTAZI OLAN NADİR PROSTAT ADENOKARSİNOM OLGUSU Emrah Okulu1, Kemal Ener1, Mustafa Aldemir1, Murat Keske1, Önder Kayıgil2 1 Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Atatürk Eğitim ve Araştırma Uygulama Hastanesi, Ankara 2 Amaç: Prostat kanserinin kemiğe metastaz eğilimi oldukça yüksek olmakla beraber sıklıkla aksiyel iskelet sisteminde meydana gelmektedir ve morbidite ve mortaliteye yol açmaktadır. Biz oksipito-paryetal kemik metastazı olan prostat adenokarsinom olgusunu sunuyoruz. Kemik dışında beyin de prostat adenokarsinomun sık görülen metastazıdır ancak oksipito-parietal kafa kemiği metastazı oldukça nadir görülmektedir. Yöntem-Gereçler: Hiçbir şikayeti olmayan hastaya rutin prostat kontrolleri sırasında PSA’sı 23.13 gelmesi üzerine Transrektal ultrason eşliğinde prostat biyopsisi uygulandı. Patolojisi prostat adenoca gleason 8 (4+4) olarak geldi. Hastaya tüm abdomen bilgisayarlı tomografi ve tüm vücut kemik sintigrafisi (TVKS) çekildi. Şekil 1. Tüm vücut kemik sintigrafisindeki (TVKS) Oksipito-paryetel kemik metastazı ve Beyin MR’ındaki oksipito-paryetel metastatik kitle 156 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Kafatası metastazı, oksipito-paryetel kemik, prostat adenokarsinom 6-10 Kasım 2013, Antalya 157 PROSTAT KANSERİ Sonuçlar: Bu vaka hiçbir semptom ve bulgu vermeden sadece oksipito-paryetal kafa kemiği tutulumu ile seyreden nadir bir prostat adenokarsinom olgusu olmasından dolayı, literatürdeki ilk olgulardan birisidir ve aynı zamanda okuyucuları prostat kanserinin nadir metastazı yönünden uyarma özelliği taşımaktadır. POSTER Bulgular: TVKS’de oksipito-paryetal kafa kemiğinde metastaz lehine tutulum saptanması üzerine Hastaya beyin MR’ı yapıldı. MR’da da oksipito-paryetal kafa kemiğinde 17 mm’lik metastazla uyumlu solid lezyon saptandı. Hastaya bicalutamid ve LHRH agonisti başlandı. 6. aydaki kontrollerde MR’da metastatik lezyon kaybolmuştu ve serum PSA’sı 0.069 ng/ml olarak geldi. POSTER PROSTAT KANSERİ P018 ERKEN EVRE PROSTAT KANSERİNDE STEREOTAKTİK RADYOTERAPİ UYGULAMASI OLGU SUNUMU Mustafa Halil Akbörü1, Adnan Yöney2, Tanju Berberoğlu1, Zafer Ünsal Coşkun3, Ekin Ermiş1, Menekşe Turna1, Asuman Kaynar1, Sevil Kılçıksız1, Mustafa Ünsal1 1 Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyasyon Onkolojisi Kliniği, İstanbul Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, Trabzon 3 Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyoloji Kliniği, İstanbul 2 Giriş: Prostat kanserinin tedavisinde radyoterapinin yeri vazgeçilmezdir. Standart fraksiyonasyonun yanında tümörün düşük α/β oranı nedeniyle hipofraksiyone tedavilerden de yarar elde edilmiştir. Son zamanlarda gerek linak bazlı gerekse bu iş için üretilmiş cihazlarda uygulanan stereotaktik radyoterapilerde de başarılı sonuçlar yayınlanmaya başlamıştır. Bu bildiride merkezimizde bir senedir kullanılmaya başlayan Cyberknife© cihazıyla ışınlanan iki adet erken evre düşük riskli prostat kanseri hastası deneyimimiz sunulmaktadır. Bulgular: Olgu 1: Prostat biyopsisinde sol lobda tek odakta adenokarsinom tanısı alan 67 yaşında erkek hasta T2a olarak evrelendi. Başlangıç PSA değeri 5.85 ng/ ml idi. Gleason skoru 6 (3+3) idi. Düşük riskli gruba giren hastaya Cyberknife© cihazıyla stereotaktik radyoterapi planlandı. Dört adet fiducial yerleştirilmesini takiben Kasım 2012 de 35 Gy (5x7Gy) radyoterapi uygulandı. Tedavi sonrası Grade 2 gastrointestinal, Grade 3 genitoüriner toksisite görüldü (RTOG Common Toxicity Criteria). Sekiz aylık takibi sonrası PSA 0.39 ng/ml değerine düştü. Olgu2: 72 yaşında erkek hastanın prostat biyopsisinde sol lobda tek odakta adenokarsinom tespit edilmesi üzerine merkezimize Mayıs 2013 tarihinde başvurdu. Başlangıç PSA değeri 5.29 ng/ml idi. Ancak tanı sonrası hormonoterapi de başlanmıştı. Gleason skoru bu hastanın da 6 (3+3) idi. Düşük riskli hasta grubunda yer alan olguya dört adet fiducial konulmasından sonra Cyberknife© cihazında 36.25 Gy (5x7.25 Gy) radyoterapi uygulandı. Grade 3 gastrointestinal ve Grade 2 genitoüriner toksisite tespit edildi. Tedaviye alınırken 0.17 olan PSA değeri iki aylık takipte 0.01 ng/ml ye geriledi. Tartışma: Stereotaktik radyoterapinin prostat kanserinde kullanımı son yıllarda gelişme göstermeye başlamıştır. Uygun doz ve fraksiyonu araştıran faz I-II 158 11. Üroonkoloji Kongresi 6-10 Kasım 2013, Antalya 159 PROSTAT KANSERİ Anahtar kelimeler: Cyberknife, prostat kanseri, stereotaktik radyoterapi POSTER çalışmalarda beş günlük 7-7.25 Gy lik uygulama hem tümör kontrolü hem de çevre dokuları koruyabilme açısından en çok tercih edilen protokol olmuştur. Biz de merkezimizde bu dozları kullandık. Tedavi sonrası yan etkiler uzun dönem radyoterapi şemalarıyla benzerdir. Tedavinin kısa sürmesi hasta konforu ve maliyet açısından çok önemlidir. Uzun dönem sonuçların standart tedavilere eşdeğer olduğunu gösteren çalışmalar yayınlanmaya başlamıştır. Stereotaktik radyoterapinin prostat kanserinde kullanımının standartlaşması için çok hasta sayılı uzun dönem takipli randomize çalışmalara gereksinim vardır. POSTER PROSTAT KANSERİ P019 METASTATİK PROSTAT KANSERİ SAPTANAN TÜRK HASTA GURUBUNUN ÖZELLİKLERİ Alkan Çubuk, Mehmet Remzi Erdem, Çağatay Tosun, Ahmet Rüknettin Aslan, Ömer Ergin Yücebaş, Feridun Şengör Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul Amaç; Prostat kanseri saptanan hastalarda metastaz taraması yapmak için gerekli koşullar EAU kılavuzlarınca 20 ng/dl üzerinde PSA değerine sahip olmak ve metastaz düşündürecek semptomlara sahip olmak olarak ifade edilmiştir. Biz bu çalışmamızda Türk hasta gurubunda metastatik hastalığı öngördürecek parametrelere ulaşmaya çalıştık. Gereç Yöntem: Kliniğimizce P ca tanısı konan hastaların başvuru PSA değeri ve yaşı, biyopsi patolojileri taranmıştır. Bulgular: P ca tanısı alan 457 hastanın yaş ortalaması 70 (45-88), PSA ortalaması 25 (1,5-178) ng/dl dir.Biyospi raporlarında toplam gleason skoruna göre olgu dağılımı; gl 6:225, gl 7:144, gl 8:51 gl 9:37 şeklindedir. Pozitif kor oranı ortalaması 4/12 (1/12-12/12) dir. Tanı anında 127 hasta metastatiktir, bu gurubun yaş ortalaması 76, PSA ortalaması 66 ng/dl, pozitif kor oranı 8/12, gleason skor ortalaması 8 olarak hesaplanmıştır. Metastatik olmayan hastaların ise ortalama yaş 68, PSA 10 ng/dl, yüzde kadran 3/12, gleason skoru 6 hesaplanmıştır. Metastaz varlığına göre olguların yaş ortalamaları, PSA düzeyleri, yüzde kor oranları ve Gleason skorları istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık göstermektedir (p<0,01). Met. varlığı için yukarıda bahsedilen parametrelerin cut-off değerleri hesaplanmaya çalışıldı. Met. varlığı ile yaşın 75 kesme değeri arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı ilişki saptanmıştır (p<0,01). Met. varlığı için ODDS oranı 7,021 olarak saptanmış olup, bu olgularda met. görülme riski 7 kat fazladır diyebiliriz. Met. varlığı ile PSA düzeyinin 20ng/dl kesme değeri arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı ilişki saptanmıştır (p<0,01). Met. varlığı için ODDS oranı 126,193) olarak saptanmış olup, bu olgularda met. görülme riski 126 kat fazladır diyebiliriz. 160 11. Üroonkoloji Kongresi Sonuç: Çalışmamızda 20 ng/dl PSA değeri, >75 yaş, >5/12 kor pozitifliği, > gleason 6 skoru değerlerine sahip olmak met. P ca ini anlamlı olarak öngördürmektedir. Sonuçlar literatürle de uyumludur. Bu değerleri bilmek hangi hastada metastaz taraması yapmalıyız noktasında bizlere yol gösterici olacak ve gereksiz evrelendirmeden uzaklaştıracaktır. Anahtar kelimeler: Metastatik prostat kanseri, prostat kanseri evrelendirmesi 6-10 Kasım 2013, Antalya 161 PROSTAT KANSERİ Met. varlığı için gleason skronun 7, 8, 9 oluşu gleason 6 ya göre 10 kat artmış risk olduğu anlaşılmaktadır. POSTER Met. varlığı ile yüzde kor oranının 5/12 kesme değeri arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı ilişki saptanmıştır (p<0,01). Met. varlığı için ODDS oranı 8,516) olarak saptanmış olup, bu olgularda met. görülme riski 8,5 kat fazladır diyebiliriz. POSTER PROSTAT KANSERİ P020 TRANSREKTAL ULTRASON EŞLİĞİNDE PROSTAT BİYOPSİSİ VE KOMPLİKASYONLARININ EREKTİL FONKSİYONLAR ÜZERİNE ETKİSİ: İKİ FARKLI ANESTEZİ YÖNTEMİNİN KARŞILAŞTIRILMASI Onur Serin1, Hakan Kılıçarslan1, Hasan Serkan Doğan2, Hakan Vuruşkan1, Yakup Kordan1, İsmet Yavaşcaoğlu1 1 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bursa Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Pediatrik Üroloji Bilim Dalı, Ankara 2 Giriş: Prostat kanseri (PK) tanısı için lokal anestezi eşliğinde uygulanan TRUSBx (Transrektal Ultrasonografi eşliğinde prostat biyopsisi) standart işlemdir. TRUS-Bx işleminin çoğunlukla minör olmak üzere belirli oranda komplikasyonları vardır. Son dönemde TRUS-Bx’in mevcut komplikasyonlar haricinde geçici süreyle erektil disfonksiyonada neden olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. Çalışmamızda iki farklı anestezi yöntemi ile uygulanan prostat biyopsilerinin ve bu biyopsiler sırasında gelişebilen komplikasyonların erektil fonksiyonlar üzerine etkisini araştırdık. Gereç-Yöntem: Ocak 2012 - Aralık 2012 arasında prostat kanseri öntanısıyla TRUS-Bx uygulanan 100 erkek hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar sadece intrarektal lidokain jel ile anestezi uygulanan (Grup 1) ve intrarektal lidokain jel anestezisine ek olarak perirpostatik sinir blokajı uygulanan (Grup 2) olmak üzere 2 ayrı grupta incelenmiştir. Hastalar TRUS-Bx öncesi Ereksiyon İşlevi Uluslararası Değerlendirme Formu-Erektil Fonksiyon Değerlendirmesi (IIEF-EFD), Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ), ile değerlendirilmiştir. Hastalar işlem sonrası 3 ay süre ile takip edilmiştir. Bulgular: Her iki gruptada TRUS-Bx işlemi öncesi IIEF-EFD skorları, işlem sonrası skorlarından yüksek izlendi. Ancak bu yükseklik istatistiksel açıdan anlamlı bulunmadı (P>0.05). Patoloji sonucu ASAP veya adenokarsinom olarak sonuçlanan 19 hastanın IIEF-EFD değişikliği ayrıca değerlendirildi. Bu 19 hastanın TRUS-Bx işlemi sonrası birinci ayda IIEF-EFD skorlarında belirgin azalma saptandı. IIEF-EFD skorlarlarındaki bu azalma patoloji sonucu benign olan 81 hastalık diğer gruba oranla istatistiksel açıdan anlamlı bulundu (Tablo 1). Malign/ şüpheli patolojisi olan grupta, IIEF-EFD skorunda azalmanın izlendiği 1. ay kontrollerinde, BAÖ ve BDÖ skorlarında da istatistiksel anlamlı artışlar izlendi ve bu 162 11. Üroonkoloji Kongresi Tablo 1. Patoloji sonucuna göre TRUS-Bx işlemi öncesi ve sonrası IIEF-EFD skorlarının Karşılaştırması Patoloji (N) İşlem Öncesi İşlem Sonrası 1.hafta İşlem Sonrası 1.ay 21.64 (6-30) 21.04 (4-29) 22.20 (4-30) Benign(81) Ortalama IIEF- EFD Minimum-Maksimum) Standart Sapma 5.18 5.25 5.19 Malign-Şüpheli (19) Ortalama IIEF-EFD Minimum-Maksimum) 21.84 (14-27) 21.73 (15-30) 16.05 (5-23) Standart Sapma 3.87 3.88 4.64 (p) 0.96 0,33 <0,001 Benign/ Malign-Şüpheli Tablo 2. Patoloji sonucu malign / şüpheli sonuçlanan grup ile benign sonuçlanan grubun BAÖ ve BDÖ değişikliği açısından karşılaştırması. Patoloji Malign- Şüpheli / Benign İşlem Öncesi İşlem Sonrası 1.hafta İşlem Sonrası 1.ay Beck Depresyon Ölçeği (p) 0.49 0.21 <0,001 Beck Anksiyete Ölçeği (p) 0.56 0.48 <0,001 6-10 Kasım 2013, Antalya 163 PROSTAT KANSERİ Anahtar kelimeler: Erektil Disfoksiyon, prostat biyopsisi, prostat kanseri POSTER artışta benign patolojisi olan gruba oranla istatistiksel anlamlı olarak bulundu (Tablo 2). TRUS-Bx sonrası komplikasyon gelişen 47 hastanın erektil fonksiyonlar açısından değerlendirmesinde ise komplikasyon gelişmeyen grupla arasında istatistiksel anlamlı farklılık izlenmedi (p>0,005). Sonuç olarak; TRUS-Bx işlemine bağlı mevcut komplikasyonların yanında hastalarda erektil fonksiyonların etkilenip etkilenmediği konusu ile tartışmalıdır. Bununla birlikte biyopsi uygulanması planlanan hastaların biyopsi öncesi ve sonrası dönemde, erektil fonksiyonlar, depresyon ve anksiyete açısından yakın takibi gerekmektedir. POSTER PROSTAT KANSERİ P021 FOSFODİESTERAZ 5 İNHİBİTÖRLERİNİN (SİLDENAFİL, VARDENAFİL, TADALAFİL), PROSTAT KANSERİ ÜZERİNE ETKİLERİNİN HÜCRE KÜLTÜRÜNDE DEĞERLENDİRİLMESİ Oytun Erbaş1, Fatih Oltulu2, Vildan Çetintaş3, Hüseyin Aktuğ2, Altuğ Yavaşoğlu2, Dilek Taşkıran4 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Tokat Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, İzmir 3 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, İzmir 4 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Amaç: Fosfodiesteraz 5 (FDE-5), corpus kavernozumda bulunan ve c-GMP nin yıkılmasında görev alan enzimdir. FDE-5 inhibitörleri impotans tedavisinde yaygın olarak kullanılan ilaçlardır. Ayrıca prostat kanserine bağlı yapılan prostatektomi sonrası gelişen impotans tedavisinde de kullanılan bu ilaçların, prostat kanseri üzerine etkileri net değildir. Bu çalışmada amaç farklı FDE-5 inhibitörlerinin (sildenafil, vardenafil, tadalafil) prostat kanseri hücre hattı üzerine etkileri ortaya koymaktır. Materyal-Metod: Androjen bağımsız insan prostat kanseri hücre hattı (PC-3) 96 well platelerde 24 saat kültüre edildi. Ardından herbiri için 0.01, 0.1, 1 ve 10 mM olacak şekilde FDE-5 inhibitörleri ayrı ayrı olarak (sildenafil, vardenafil, tadalafil) hücre kültürüne uygulandı. Kontrol grubuna ilaç uygulanması yapılmadı. 48 saatlik inkubasyon süresinin ardından viabilite MTT yöntemi ile değerlendirildi. Ardından hücre proliferasyon markeri Ki-67, apoptozis markeri Caspase-3, büyüme faktör reseptörü EGFR ile immunfloresan boyama yapılarak tümör hücrelerindeki ekpresyonlar gözlendi. Bulgular: Tadalafil grubunda tüm dozlarda, sildenafil ve vardanafil grubunda 1 ve 10 nM dozlarında kontrol grubuna göre anlamlı hücre viabilite azalması gözlendi. Diğer taraftan tadalafil grubunda belirgin olmak üzere kontrol grubuna göre Ki67 de azalma, caspase-3 ekspresyonunda artma izlendi. Sonuç: FDE inhbitörleri tadalafil grubunda en belirgin olmak üzere prostat kanseri viabilitesini azaltmıştır. Ki-67 proliferasyon indeksini azaltmıştır. FDE inhibitörlerinin caspase-3 ekspresyonunda artma oluşturması apoptozisin induklendiğini göstermektedir. FDE inhibitörleri cGMP yi artırıp, Beta-katenin fosforilasyonu 164 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER sonucu viabilite azalışı ve apoptozis artışına neden olmuş olabilirler. Bu çalışma FDE inhibitörlerinin prostat kanserinde cerrahi sonrası kullanımının güvenilir hatta yararlı olabileceğini göstermektedir. Bu konuda klinik çalışmalara yol gösterici olabilir. Anahtar kelimeler: Prostat kanseri, Fosfodiesteraz 5 inhibitörleri PROSTAT KANSERİ 6-10 Kasım 2013, Antalya 165 POSTER P022 PROSTATIN AGRESİF TÜMÖRÜ: SARKOMATOİD KARSİNOM Onur Açıkgöz, Eymen Gazel, Yusuf Kasap, Ahmet Çamtosun, Ahmet Hamdi Yazıcıoğlu PROSTAT KANSERİ Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara Sarkomatoid prostat karsinomu, malign prostat neoplazileri içinde en nadir görülen tiplerden olup agresif seyriyle bilinmektedir. Bugüne dek litaratürde rapor edilmiş 100 civarında olgu bulunmaktadır. Klinik olarak sinsi bir seyir gösterir. Bu olgu sunumunda patolojisi prostat adenokarsinomundan sarkomatoid karsinoma dediferansiye olan bir hastanın klinik seyri bildirilmiştir. 54 yaşında erkek hasta kliniğimize alt üriner sistem semptomları (AÜSS) ile başvurdu.Hastanın PSA değeri 20.5 ng/ml olarak ölçüldü ve transrektal prostat biopsisi yapıldı. Biopsi sonucu benign olarak rapor edilen hastaya Trans üretral prostat rezeksyonu (TUR-P) yapıldı ve Gleason 4+3 =7 Prostat adenokarsinomu saptandı. Bu sonuç ile hastaya Radikal Prostatektomi operasyonu planlandı. Hasta operasyon için açıldığında obturator lenf nodlarından gönderilen frozen patolojide, sağ obturator lenf nodunda adenokarsinom metastazı saptanması sebebiyle prostatektomi işlemi yapılmadan operasyon sonlandırıldı. Post op dönemde hastaya maximal androjen blokajı başlanarak taburcu edildi. 1. Ay kontrolünde PSA değerinin 0.06 ng/ml olduğu görülerek tedaviye devam edildi. Post operatif 3. Ayında AÜSS yineleyen hastada, yapılan USG de sol böbrekte hidronefroz ve prostat lojunda uzun aksı 4 cm olan kitlesel lezyon izlendi. Sistoskopide prostat lojundan mesane içine uzanım gösteren kitle izlendi ve komplet rezeke edildi. Patoloji indiferansiye adenokarsinom olarak raporlandı. Son operasyondan 4 ay sonra idrar yapamama şikayetiyle Acil servise başvuran hastanın tahlillerinde PSA: 0.177 ng/dl, ALP normal ve Üre:52 mg/dl, Kreatin:2.31 mg/dl olarak tespit edildi. Hastaya yeniden sistoskopi yapıldı ve prostatik loj ile mesanenin büyük bir kısmının tümöral doku ile dolu olduğu izlendi. Tümöral dokular inkomplet rezeke edilerek patolojiye gönderildi. Bu materyalde, giderek dediferansiasyon olduğu ve sarkomatoid görünümün hakim olduğu belirtilerek ”Sarkomatoid Malign Tümör” tanısı konuldu. Hastaya PET–CT çekilerek Akciğer, Karaciğer ve torakolomber vertebralarda multiple metastaslarının olduğu tespit edildi.Radyoterapi (RT) ve kemoterapi (KT) planlanarak onkoloji bölümüne yönlendirildi. Hasta Sarkomatoid karsinom tanısı aldıktan 8 ay sonra kaybedildi. 166 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER Sonuç olarak Sarkomatoid prostat karsinomu tanıda ve tedavide zorluk yaşanan bir malignite varyantıdır. Tedavide genel yaklaşım küratif tümörlerin cerrahi eksizyonu, adjuvan KT ve/veya RT ve ileri evre hastalıkta palyatif girişimler yapılması yönündedir. Anahtar kelimeler: Prostat, Karsinom, Sarkomatoid PROSTAT KANSERİ mikroskobik görünüm Şekil 1. A- İlk TUR-P materyalinde saptanan Gleason 3+5 =8 Prostat adenokarsinomu B- İkinci TUR-P materyalinde saptanan İndiferansiye tümör hücreleri C-Son TUR-P materyalindeki Sarkomatöz alanlar D-İmmünohistokimyasal örneklemede Sarkomatoid hücreler Tablo 1. Histopatolojik Bulgular Işık Mikroskopisi Artmış Selülerite, Bizar görünümlü iğsi ve pleomorfik hücreler. Atipik mitotik figürler ve nekroz. Sitokeratin (AE1/AE3) Negatif Vimentin (V9) Pozitif SMA Pozitif Faktör VIII Negatif C-kit (CD117) CD34 6-10 Kasım 2013, Antalya Negatif (golgi alanlarında nadir,zayıf ve granüler pozitiflik) Negatif 167 POSTER PROSTAT KANSERİ P023 KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞINA BAĞLI HİPOKSEMİDE TOTAL VE SERBEST PSA ARTIŞI Cengiz Özge1, Murat Bozlu2, Eylem Sercan Özgür1, Ahmet Tunçkıran3, Necati Muşlu4 1 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Mersin Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Mersin 3 Başkent Üniversitesi Alanya Uygulama ve Araştırma Merkezi, Üroloji Anabilim Dalı, Antalya 4 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı, Mersin 2 Amaç: Prostat Spesifik Antijen (PSA), prostat kanserinin tanı ve takibinde önem taşıyan bir tümör belirleyicidir. Son yıllarda PSA artışının hipoksik durumlarla ilişkisi ortaya konmuştur. Kronik obstrüktif akciğer hastalığına (KOAH) bağlı hipokside PSA düzeylerinin nasıl etkilendiği bilinmemektedir. Bu çalışmanın amacı KOAH’a bağlı hipokseminin serum total PSA (tPSA) ve serbest PSA (sPSA) düzeylerine etkisini araştırmaktır. Hastalar ve Yöntem: Çalışmaya akut alevlenme nedeniyle hastaneye yatırılan 50 KOAH’lı erkek hasta (KOAH grubu) ve aynı yaş grubundaki 50 erkek (kontrol grubu) dahil edildi. KOAH grubuna akut alevlenme tedavisi başlandı. Çalışmaya dahil edilen tüm hastalarda tedaviden önce hastaneye yatırılan ilk gün (alevlenme) ve 7. günde (stabil dönem) serum tPSA, sPSA ve s/tPSA değerlendirildi. Ayrıca KOAH grubunda tedavi öncesi ve sonrasında solunum fonksiyon testleri (SFT) ve arteriyel kan gazı çalışıldı. Bulgular: KOAH grubunun serum tPSA ve sPSA düzeyleri akut alevlenme döneminde stabil dönemden daha yüksek bulunurken (sırasıyla 4.84 ± 0.78 vs. 1.90 ± 0.41 ve 1.88 ± 0.65 0.65 ± 0.29, p<0.01); s/tPSA oranlarında değişim izlenmedi (p>.0.05). KOAH grubunda günlük sigara tüketimi kontrol grubundan yüksekti (p<0.05). SFT ve kan gazı değerleri stabil dönemde anlamlı derecede düzeldi (p<0.01). Sonuç: Çalışmamız akut alevlenme dönemindeki KOAH’ta serum tPSA ve sPSA değerlerinin yükseldiğini fakat s/tPSA oranının değişmediğini göstermektedir. Bulgularımız, akut alevlenme dönemindeki KOAH’ın PSA ölçümünde dikkat edilecek durumlar içerisinde yer alabileceğini vurgulamaktadır. Anahtar kelimeler: Hipoksi, kronik obstrüktif akciğer hastalığı, prostat spesifik antijen 168 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P024 RELATIONSHIP BETWEEN AGE AND SERUMIC VALUES OF PSA IN KOSOVO University Pristina, Faculty of medicine, Prishtina Objective: To determine relationship between age and serumic values of Prostatic Specific Antigen among the patients with LUTS(Lower Urinary tract symptoms) caused by Benign Prostatic Hyperplasia. To estimate the impact of aging on serumic values of PSA as well as the volume of prostate among the patients with HBP. Material-Methods: A total of 142 patients with LUTS due to HBP are classified under four age-groups and they’ve been evaluated prospectively and retrospectively. All the patients underwent standard evaluation, including DRE, PSA determination and TAUS during the time period of January 2005 until Octombre 2007 at polyclinic “Medicus”, UCC of Kosova- Department of Urology and Outpatient Urologic Clinic. Results: Mean Prostate Volume was 46.8 cm3 and the mean concentration of PSA was 3.5 ng/ml. It is clear that the both values rises with aging. In age- group from 50-59 years-old the mean prostate volume was 33.2 cm3 and the concentration of serumic PSA was 1.8 ng/ml. These values rise progressively, thus the patient of age group from 60-69 years-old have the mean prostate volume from 37.0cm3 and the PSA 3.1 ng/ml, age-group 70-79 years-old, has mean volume of 43.0cm3 and the PSA 4.4 ng/ml, the age-group from 80-89 years-old have mean prostate volume from 49.2 cm3 and the PSA from 5.1ng/ml. Conclusions: The data confirms PSA concentration of serumic PSA have significant correlation and rises with aging. This fenomena is obvious as well among the “grey zone” patients. Key words: PSA, BPH, AGE 6-10 Kasım 2013, Antalya 169 PROSTAT KANSERİ Arber Ejup Neziri, Lutfi Dervishi, Tune Pervorfi, Fahredin Veselaj, Rexhep Kasumaj, Ilir Miftari, Avni Fetahu POSTER P025 NADİR BİR PORSTAT TÜMÖRÜ: KÜÇÜK HÜCRELİ PROSTAT KANSERİ Mehmet Remzi Erdem, Feridun Şengör, Ergin Yücebaş, Ahmet Rüknettin Aslan, Çağatay Tosun, Mehmet Akif Ramazanoğlu PROSTAT KANSERİ Haydarpasa Numune Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul Prostat kanseri dünyada erkeklerde en sık görülen dördüncü kanser olup, buna bağlı ölümlerde akciğer kanserinden sonra en sık ikinci kanser tipidir. Prostat kanserlerinin yaklaşık%95’i adenokarsinomlardır. Nöroendokrin hücreler prostat dokusunda bol olarak bulunur ve doğumda prostat içerisinde yaygın dağılım gösterirler.Nöroendokrin farklılaşma gösteren prostat kanserleri 2 yılda %35 sağ kalım oranı ile, 2 yılda %97 sağ kalım oranı olan nöroendokrin farklılaşma göstermeyen klasik prostat kanserlerine göre daha kötü bir prognoza sahiptir. Prostatın küçük hücreli karsinomu prostatın nöroendokrin değişim gösteren tümörlerinden olup akciğerin küçük hücreli karsinomuyla benzerlik gösterir. Vaka: 76 yaşında erkek hasta 8 ay öncesinde obstrüktif alt üriner sistem şikayetleri ile başvurduğu merkezde TUR-P yapılmış. Şikayetleri devam etmesi üzerine kliniğimize başvuran hastanın TURP patolojisine ulaşılamadığından ve PSA’sının 310 ng/dl olması nedeniyle tedaviye başlamak amacıyla biyopsi ve kemik sintigrafisi planlandı. Biyopsi sonucu küçük hücreli prostat kanseri olarak gelen hastanın tüm vücut kemik sintigrafisinde de torakal ve lomber vertebralarında multipl kemik metastazı saptandı. Tartışma: Prostat küçük hücreli kanserlerinde androjen reseptörü bulunmadığı ve hormonoterapinin yararlı olmadığı gösterilmiştir. Günümüzde bu hastalığın tedavisi için klinisyenlerin akciğer küçük hücreli karsinomu konusundaki tecrübelerinden yararlanmaktadır. Kemoterapiye hızlı yanıt vermesine rağmen medyan sağkalım oldukça düşüktür. Olgumuza, ECOG perfomans skoru 2 ve yaşının ileri olması nedeniyle tek ajan karboplatin başlanmış, ardından palyatif radyoterapi verilmesi planlanmış, ancak hasta tedaviyi tolere edemediği için kemoterapi kesilerek destek tedavi ile takibe alınmıştır. Hasta tanıdan üç ay sonra kaybedilmiştir. Küçük hücreli prostat kanserli hastaların büyük kısmı tanı anında metastatiktir. Standart tedavi yaklaşımı belirlenmemiş olmakla birlikte; temel tedavi şekli kemoterapidir. Sınırlı hastalıkta radikal radyoterapi, yaygın hastalıkta palyasyon gerektiren durumlarda palyatif radyoterapi eklenebilir. Anahtar kelimeler: Küçük hücreli prostat kanseri 170 11. Üroonkoloji Kongresi TRANSREKTAL ULTRASONOGRAFİ EŞLİĞİNDE YAPILAN PROSTAT BİYOPSİLERİNDE UYGULANILAN LOKAL ANESTEZİ YÖNTEMLERİNİN VİSUAL ANALOG SKALA (VAS) İLE KARŞILAŞTIRILMASI Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Sivas Bu prospektif randomize çalışmada, Transrektal Ultrasonografi (TRUS) kılavuzluğunda prostat biyopsisi yapılan 150 hastada analjezi sağlamak için uygulanan 3 farklı lokal anestezi tekniğinin, intrarektal topikal anestezi (İR-TA), periprostatik tek bölgeli (bazal) blokaj (PPB-b) ve periprostatik çift bölgeli (bazal-apikal) (PPB-ab) blokaj etkinliğini, Visual Analog Skala (VAS) ile değerlendirerek bu üç teknik arasındaki analjezi etkinliğini değerlendirmeyi amaçladık. 2011–2012 tarihleri arasında 150 hastadan TRUS eşliğinde 12/16 adet prostat iğne biyopsisi alındı. Hastalar poliklinik müracaat sırasına göre randomize olacak şekilde her biri 50 kişiden oluşan 3 gruba ayrıldı; Grup L: Sadece intrarektal 60mg %5 lidokain jel uygulanılan grup. Grup PPB-b: İntrarektal lidokain jel uygulamasına ek olarak bazal periprostatik blokaj (PPB-b) amaçlı 20 ml %1 lidokain uygulanılan grup. Grup PPB-ab:İntrarektal lidokain jel uygulamasına ek olarak bazal ve apikal periprostatik blokaj (PPB-ab) amaçlı 20 ml %1 lidokain uygulanılan grup. Gruplardaki tüm hastalardan görüntülemede kullanılan TRUS probunun yerleştirilmesi esnasında (prob VAS), periprostatik blokajların (bazal veya bazal+apikal) yapılması aşamasında (prob VAS) ve her biyopsi tabancasının ateşlenimi sonrasında (biyopsi VAS) hastalardan VAS şeması kullanılarak ağrı skorlaması istendi. Tablo 1. Gruplara ait biyopsi VAS değerlerinin karşılaştırılması VAS n Ortalama VAS değeri Standart sapma Grup L 50 7,32 1,25 p=0,001 Grup PPB-b 50 4,40 1,93 p=0,001 Grup PPB-ab 50 3,02 1,96 p=0,001 p< 0.05 anlamlı 6-10 Kasım 2013, Antalya 171 PROSTAT KANSERİ Kısmet Burak Cengiz, Esat Korğalı, Gökçe Dündar, Semih Ayan, Gökhan Gökçe, Yener Gültekin POSTER P026 POSTER PROSTAT KANSERİ Her 3 gruptaki hastaların biyopsi VAS skorları karşılaştırıldığında gruplar arasındaki farklılık istatistiksel olarak anlamlıydı. (p<0.05) 3 gruptaki biyopsi VAS skorları ikişerli olarak karşılaştırıldığında, sonuçların tümü istatistiksel olarak anlamlıydı. En az biyopsi VAS skoru PPB-ab grubunda tespit edildi. Lokal intrarektal lidokain jele ilave olarak basal ve apikal (çift bölge) periprostatik sinir blokajı; basal (tek bölge) periprostatik blokajdan ve sadece intrarektal lidokainden daha etkilidir. Standart periprostatik blokaja eklenen apikal enjeksiyon biyopsi sırasında hasta konforunu arttırır. Anahtar kelimeler: Prostat biyopsisi, VAS, periprostatik blokaj 172 11. Üroonkoloji Kongresi FLOROKİNOLON PROFİLAKSİSİ İLE YAPILAN PROSTAT BİYOPSİLERİ SONRASI GÖRÜLEN FLOROKİNOLON DİRENÇLİ E.COLİ ENFEKSİYONLARININ SIKLIĞI: 2215 HASTA İLE TEK MERKEZ DENEYİMİ 1 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı, Mersin Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Mersin 2 Amaç: Transrektal ultrasonografi (TRUS) kılavuzluğunda yapılan prostat biyopsileri ürolojide sık uygulanan girişimlerdendir. Çoğu merkezde enfektif komplikasyonları önlemek ya da en aza indirmek amacıyla florokinolon profilaksisi uygulanmaktadır. Bu çalışmada, florokinolon profilaksisi uygulanarak yapılan prostat biyopsilerinde görülen enfektif komplikasyonlar ve florokinolon direnci oranları değerlendirilmiştir. Hastalar ve Yöntem: Ocak 2003 ile Aralık 2012 tarihleri arasında TRUS kılavuzluğunda 12-kor prostat biyopsisi yapılan 2215 olgunun kayıtları merkezimizdeki bilgisayar sisteminden retrospektif olarak incelendi. Olguların hepsine biyopsi öncesi bağırsak hazırlığı ve siprofloksasin profilaksisi yapılmıştı. Bu olgulardan enfeksiyon bulguları olanlar ve idrar kültüründe üreme saptananlar kaydedildi. İdrar kültüründe üreme saptanan olgularda kinolon direnç oranlarına bakıldı. Bulgular: Biyopsi yapılan 2215 olgunun 306’sında (%13.8) biyopsi ile ilişkili olduğu düşünülen enfeksiyon bulguları (ateş, dizüri, lökositoz vb) saptandı. Enfeksiyon bulgusu olanların 153’ünde (%50) kültür pozitifliği gözlendi. Bunların 129’u (%84.3) E.coli, 8’i (%5.2) Enterococcus spp, 6’sı (%3.9) Enterobacter spp, 5’i (%3.2) Pseudomonas spp, 3’ü (%1.9) MRKNS ve 2’si (%1.3) Klebsiella spp idi. E.coli pozitif idrar kültürlerinin 99’unda (%76.7) florokinolon direnci çalışılmış olup; 83’ünde (%83.8) florokinolon direnci saptandı. Bunların 51’i (%61.4) ESBL pozitif iken, 32’si (%38.6) ESBL negatifti. Florokinolon dirençli E.coli oranları 2008 öncesi ve sonrası dönemde anlamlı derecede farklıydı (sırasıyla %73.4 ve %95.9, p=0.002). Florokinolon dirençli E.coli suşlarının en duyarlı olduğu antibiyotikler imipenem (%100) ve amikasin (%81) olarak bulundu. Sonuç: Çalışmamız TRUS kılavuzluğunda yapılan prostat biyopsilerinde florokinolon profilaksisine rağmen florokinolon dirençli enfektif komplikasyonların 6-10 Kasım 2013, Antalya 173 PROSTAT KANSERİ Özlem Kandemir1, Murat Bozlu2, Ozan Efesoy2, Onur Gültekin1, Erdem Akbay2 POSTER P027 Anahtar kelimeler: Enfeksiyon, florokinolon, prostat biyopsisi PROSTAT KANSERİ POSTER arttığını göstermektedir. Enfeksiyon bulguları gelişen olgularda en sık etkenin florokinolon dirençli E.coli olabileceği akılda tutularak; kültür sonuçları çıkıncaya kadar empirik tedavide imipenem ve amikasin kullanılabilir. 174 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P028 LOKALİZE PROSTAT KANSERİ VE BENİGN PROSTAT HİPERPLAZİLİ OLGULARDA OKSİDATİF STRES DURUMU İLE ANTİOKSİDATİF KAPASİTENİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE KARŞILAŞTIRILMASI 1 Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara 3 Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Biyokimya Kliniği, Ankara 2 Amaç: Bu çalışmamızda, lokalize prostat kanseri (LPCa) ve benign prostat hiperplazili (BPH) olgularda oksidatif stres durumu ile antioksidatif kapasitenin değerlendirilmesi ve karşılaştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Bu prospektif çalışmaya, LPCa tanılı 24 hasta ve BPH semptomları olan ancak klinik ve patolojik olarak prostat kanseri olmadığı bilinen 36 hasta dahil edilmiştir. Hastaların öykü, muayene ve temel ürolojik tetkiklerine ek olarak; serum lipid profili, total oksidatif status (TOS), total antioksidan kapasite (TAC), paraoxonase1 (PON1), arylesteraz ve total thiol düzeyleri bakılmış ve iki grup arasında istatistiksel analizi yapılmıştır. Bulgular: Olguların ortalama yaşı BPH grubunda 67±12 yıl, LPCa grubunda ise 63±8 yıl idi. Ortalama total prostat spesifik antijen (PSA) düzeyi BPH grubunda 5.98 ± 2.01 ng/dL, LPCa grubunda ise 34.25 ± 43.68 ng/dL idi. Ortalama prostat hacmi BPH grubunda 76.25 ± 35.62 mL, LPCa grubunda ise 51.71 ± 30.86 mL idi. İki gruba ait lipid profili ve oksidatif stres ile antioksidan düzeyi gösteren parametreler karşılaştırıldığında istatistiki bir fark olmadığı görülmüştür (Tablo 1). Sonuç: Çalışmamızda elde ettiğimiz sonuçlara göre, serumda çalışılan oksidatif stres ve antioksidan düzeyi gösteren enzimler karşılaştırıldığında LPCa ile BPH grubu arasında anlamlı bir fark olmadığı, bu nedenle bu parametrelerin BPH ve LPCa ayırımında bir belirteç olarak kullanılamayacağı saptanmıştır. Anahtar kelimeler: Lokalize prostat kanseri, oksidatif stres, antioksidan kapasite 6-10 Kasım 2013, Antalya 175 PROSTAT KANSERİ Mustafa Aldemir1, Yücel Altay1, Emrah Okulu1, Kemal Ener1, Asım Özayar1, Cem Nedim Yücetürk2, Özcan Erel3 POSTER PROSTAT KANSERİ Tablo 1. İki grubun biyokimyasal parametrelerinin karşılaştırılması ve istatistiki sonuçları. BPH Ortalama ± sd (n = 36) LPCa Ortalama ± sd (n = 24 P Yaş 63.33±8.40 68.54±7.5 0.955¹ TAC (mmol Trolox equiv. L-1) 2.73±1.11 2.56±0.49 0.846¹ Total thiol (mm) 893.10±477.70 785.21±269.22 0.675¹ Arylesterase (U l-1) 342.22±28.94 327.01±18.3 0.960¹ 40.58±7.36 38.28±8.62 0.734¹ LDL (mg dl-1) 87.46±26.96 104.95±38.78 0.771¹ Total kolesterol (mg dl-1) 172.81±30.37 164.0±49.24 0.728¹ Trigliserid (mg dl-1) 116.11±45.39 142.83±48.43 0.910¹ HDL (mg dl-1) TOS (μm) 52.31±92.60 35.42±37.99 0.662² Paraoxonase-1 (U l-1) 152.94±89.71 171.49±101.59 0.407² 1: Student’s t test 2: Mann-Whitney U test. P<0.05 anlamlı değer. TAC: total antioksidan kapasite; TOS: total oksidatif status; HDL: high-density lipoprotein; LDL: low-density lipoprotein; LPCa: Lokalize prostate kanseri. 176 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P029 Özgü Aydoğdu, Ayhan Karaköse, Yusuf Ziya Ateşçi İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Amaç: Prostat kanseri tanısı ile radikal retropubik prostatektomi (RRP) yapılan hastaların patoloji spesimenleri ile transrektal ultrasonografi (TRUSG) eşliğinde yapılan prostat biyopsisi sonuçlarının tümör lokalizasyonu ve gleason skoru açısından karşılaştırılması. Materyal-Metod: Çalışmaya Ocak 2012-Haziran 2013 tarihleri arasında lokalize prostat kanseri nedeniyle RRP yapılan ve kayıtlarına ulaşılabilen 72 hasta dahil edildi. Tüm hastalara preoperatif tanı aynı kişi tarafından yapılan 12 odak TRUSG eşliğinde prostat biyopsisi ile kondu. RRP ameliyatları iki cerrah tarafından gerçekleştirildi ve tüm prostat biyopsi ve RRP spesimenleri aynı patolog tarafından değerlendirildi. Prostat biyopsi si ve prostatektomi spesimenleri gleason skoru ve tümör lokalizasyonu açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 64,23±9,8 yıl olarak hesaplandı. Hem biyopsi hem de RRP spesimenlerinde bakılan ortalama gleason skoru 6 olarak tespit edildi. Prostat biyopsisi histopatolojik sonuçlarına göre her iki lobda tutulumu olan 31 hastanın tümünde RRP spesimeninde iki taraflı tutulum olduğu tespit edildi. Biyopsi sonucuna göre tek taraflı tutulum olduğu rapor edilen 41 hastanın prostatektomi sonrası incelenen patoloji sonuçlarına göre 26’sında (%63) her iki prostat lobunda da prostat kanseri olduğu tespit edildi. Sonuç: TRUSG eşliğinde gerçekleştirilen prostat biyopsisinde tek taraflı tümör tespit edilmesi RRP patoloji sonuçları açısından belirleyici olmayabilir. Özellikle sini koruyucu cerrahi planlanan hastalarda bu durum göz önünde bulundurulmalıdır. Anahtar kelimeler: Radikal retropubik prostatektomi; gleason skoru; tümör lokalizasyonu 6-10 Kasım 2013, Antalya 177 PROSTAT KANSERİ TRUSG EŞLİĞİNDE YAPILAN PROSTAT BİYOPSİSİ SONUCUNA GÖRE RADİKAL RETROPUBİK PROSTATEKTOMİ YAPILAN HASTALARDA TÜMÖR LOKALİZASYONU VE GLEASON SKORU SONUÇLARI: BİYOPSİ SONUÇLARI NE KADAR GÜVENİLİR? POSTER PROSTAT KANSERİ P030 SİNİR KORUYUCU RADİKAL RETROPUBİK PROSTATEKTOMİ YAPILAN HASTALARDA PROSTAT HACMİ VE KOMPLİKASYONLAR ARASINDAKİ İLİŞKİ: DAHA BÜYÜK PROSTATI OLAN HASTALARDA KOMPLİKASYON OLASILIĞI ARTIYOR MU? Özgü Aydoğdu, Ayhan Karaköse, Yusuf Ziya Ateşçi İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Amaç: Bu çalışmada radikal retropubik prostatektomi (RRP) yapılan hastalarda prostat hacminin komplikasyon oranlarına olan potansiyel etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Materyal-Metod: Ocak 2012 ile Haziran 2013 tarihleri arasında lokalize prostat kanseri tanısı ile sinir koruyucu RRP yapılan ve preoperatif prostat hacmi verilerine ulaşılabilen 58 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Tüm hastalarda prostat hacmi ölçümleri transrektal ultrasonografi (TRUSG) ile yapıldı. Prostat hacmi değerlerine göre hastalar iki gruba ayrıldı (grup 1, prostat hacmi <=50 ml ve grup 2, prostat hacmi >50 ml). İki grup arasında operasyon süresi, hastanede yatış süresi, komplikasyon ve morbidite oranları, transfüzyon gerektiren kanama oranları, preoperatif Hb ve Htc, postoperatif Hb ve Htc, Hb ve Htc değerlerindeki değişim açısından karşılaştırma yapıldı. İstatiksel analizler SPSS 18.0 programı kullanılarak gerçekleştirildi ve p<0.05 istatiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 64.5±8.3 yıl (grup 1, 63.4±10.6 ve grup 2, 65.6±5.7) olarak tespit edildi (p>0,05). Postoperatif ortalama takip süresi ise 4.8±0.72 ay (grup 1, 5.1±1.2 ve grup 2, 4.5±0.61) olarak tespit edildi (p>0,05). Hiçbir hastada intra veya postoperatif ölüm, bağırsak yaralanması veya büyük damar yaralanması gibi ciddi komplikasyonlar izlenmedi. Postoperatif kontrollerde sorgulanan erektil disfonksiyon ve üriner inkontinans oranları iki grupta benzer olarak tespit edildi. İki grup arasında operasyon süresi, hastanede yatış süresi, preoperatif Hb ve Htc değerleri açısından anlamlı fark izlenmedi. Postoperatif Hb ve Htc değerleri grup 2’de grup 1 ile karşılaştırıldığında anlamlı olarak düşük olarak izlendi (p=0.001). İlave olarak Hb ve Htc değerlerindeki değişim grup2 ‘de grup 1 ile karşılaştırıldığında anlamlı olarak fazlaydı (p<0.05). Kan transfüzyonu oranının grup 2’de anlamlı olarak daha fazla olduğu tespit edildi. 178 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Radikal retropubik prostatektomi; kanama; morbidite POSTER Sonuç: Lokalize prostat kanseri tanısıyla RRP planlanan ve prostat hacmi fazla olan hastalarda operasyon süresi, hastanede yatış süresi ve morbidite oranları anlamlı olarak değişmese de özellikle kan kaybı açısından dikkatli olunmalıdır. PROSTAT KANSERİ 6-10 Kasım 2013, Antalya 179 POSTER PROSTAT KANSERİ P031 PROSTAT BİYOPSİ SONUCU GLEASON SKORU 6 OLARAK TESPİT EDİLEN HASTALARIN RADİKAL PROSTATEKTOMİ SPESİMENLERİNDE YÜKSEK EVRELEME BELİRLENMESİ: HANGİ KLİNİK BULGULAR YOL GÖSTERİCİDİR? Özgü Aydoğdu, Ayhan Karaköse, Yusuf Ziya Ateşçi İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Amaç: Prostat kanseri şüphesi ile transrektal ultrasonografi (TRUSG) eşliğinde prostat biyopsisi yapılan hastalarda radikal retropubik prostatektomi (RRP) sonrasında olası yüksek evrelemeyi tahmin etmede faydalı olabilecek klinik bulguların belirlenmesi. Materyal-Metod: Mayıs 2012 ile Haziran 2013 tarihleri arasında prostat biyopsisinde gleason skoru 6 olarak tespit edilen ve RRP operasyonu gerçekleştilen 44 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Yaş, total PSA, serbest PSA yüzdesi, PSA dansitesi (t PSA/prostat hacmi), prostat hacmi, her iki prostat lobunda tümör tespit edilmesi ve biyopside prostat kanseri açısından pozitif olarak tespit edilen kor sayısı prostatektomi spesimenlerinde yüksek evrelemeyi tahmin edebilecek klinik parametreler olarak incelendi. İstatiksel değerlendirmeler SPSS 18.0 programı kullanılarak yapıldı. Her bir klinik parametre için odds ratio (OD) ve p değerleri hesaplandı. p<0.05 istatiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: RRP histopatoloji sonuçlarına bakıldığında 14 hastada gleason skoru >6, 23 hastada biyopsi gleason skoru ile aynı ve 7 hastada ise <6 olduğu tespit edildi. İstatiksel analiz sonuçlarına bakıldığında total PSA, serbest PSA yüzdesi ve PSA dansitesinin prostatektomi spesimenlerinde yüksek evreleme tespit edilmesi açısından artmış risk ile anlamlı olarak ilişkili olduğu tespit edildi. Sonuç: Prostat biyopsi sonucuna göre gleason skoru 6 olarak tespit edilen ve total PSA ve PSA dansitesi değerleri yüksek ve/veya serbest PSA yüzdesi düşük olan hastalar radikal prostatektomi materyallerinde yüksek evreleme tespit edilmesi açısından risk altındadır. Anahtar kelimeler: Prostat kanseri; gleason skoru; yüksek evreleme 180 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P032 OSTEOBLASTİK METASTAZ YAPAN PROSTATIN PRİMER ÜROTELYAL KARSİNOMU Bekir Voyvoda, Ömür Memik, Emre Ulukaradağ Giriş: Prostatın primer ürotelyal karsinomu oldukça nadir görülür. Osteoblastik metastaz yapan prostatın primer transizyonel hücreli karsinomu literatürü taradığımızda nadir görülmesi nedeniyle olguyu sunmaya değer bulduk. Materyal-Metot: Akut idrar retansiyonu nedeniyle üretral kateter konulan 71 yaşında erkek hastanın genel fizik muayenesi normal, parmakla rektal incelemede prostat yumuşak kıvamlı orta büyüklükte değerlendirildi. Hastanın PSA’ sı 2,4 ng/ ml, diğer laboratuar bulguları normaldi. Hastaya yapılan ultrasonografik değerlendirmede bilateral böbrekler, mesane normal, prostat hacmi 74 cc olarak değerlendirildi ve hastaya TUR-P planlandı. Bulgular: Hastanın sistoskopik değerlendirilmesinde prostat hipertrofik, mesane normal olarak değerlendirildi. Takiben hastaya plazma kinetik enerji kullanılarak TUR-P yapıldı. Olgunun patoloji raporu lenfatik invazyon pozitif grade 3 transizyonel hücreli karsinom olarak geldi. Hastaya kontrastlı abdominopelvik tomografi planlandı. Tomografide prostatın heterojen kontrast tutulumu dışında bulguya rastlanmadı. Lomber bölgede ağrısı olan hastaya patolojik tanısı öğrenildikten sonra lomber MR yapıldı. Lomber MR’ da L3,L4,T11 ve T12 vertebra korpuslarında T1 ve T2 ağırlıklı serilerde hipointens osteoblastik metastaz ile uyumlu alanlar izlendi. Sonuç: TUR-P yapılan hastaların patolojik değerlendirilmesinde prostatın adenokarsinomasına göre daha agresif seyir gösteren, tıpkı prostat adeoCa gibi osteoblastik vertebral metastaz yapabilen prostatın primer ürotelyal karsinomu akılda tutulmalıdır. Anahtar kelimeler: Prostat kanseri, ürotelyal karsinom 6-10 Kasım 2013, Antalya 181 PROSTAT KANSERİ Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Bölümü, Kocaeli POSTER PROSTAT KANSERİ P033 OBEZİTENİN LAPAROSKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ BAŞARISI VE KOMPLİKASYONLARINA ETKİSİ Onur Kaygısız1, Yakup Kordan1, Hakan Vuruşkan1, Ömür Günseren1, Burhan Coşkun1, Hakan Kılıçarslan1, Berna Aytaç Vuruşkan2, İsmet Yavaşcaoğlu1 1 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Bursa 2 Amaç: Bu çalışmanın amacı obezitenin laparoskopik radikal prostatektomi başarı ve komplikasyonlarına olan etkisini değerlendirmektir. Yöntem Gereçler: Nisan 2004 ve Ocak 2012 arasında laparoskopik radikal prostatektomi uygulanan 235 hasta değerlendirildi. Adjuvan ve neoadjuvan tedavi gören, 1 yıldan kısa takip süresi olan ve vücut kitle indeksi kayıt edilmeyen hastalar çalışma dışı bırakıldı. Kalan 190 hasta değerlendirildi. Vücut kitle indeksi < 25kg/ m2 olanlar normal, 25-30 kg/m2 olanlar kilolu ve >30 kg/m2 olanlar obez olarak sınıflandırıldı. Ameliyat tarihine göre hastalar 3 gruba ayrıldı; ameliyat olan ilk 66 hasta birinci grubu, sonraki 66 hasta ikinci grubu ve son 68 hasta üçüncü grubu oluşturdu. Gruplar kan kaybı, ameliyat süresi, hastanede kalış süresi, pozitif cerrahi sınır ve kontinans açısından karşılaştırıldı. Komplikasyonlar modifiye clavien sınıflamasına göre karşılaştırıldı. Hasta yaşları ve PSA değerleri her üç grup için benzerdi (Tablo). Tablo 1. Obeziteye göre hasta verilerinin karşılaştırılması Yaş (yıl)* Normal (n=56) Kilolu (n=102) Obez (n=32) p 0.71 63.4± 6.0 62.6±6,0 62.9±6.7 PSA (ng/ml) 8.0±4.5 8.0±4.8 9.7±7.9 0.43 Hemoglobin düzeyinde düşme 2.1±1.5 2.0±1.4 2.6±1.3 0.06 190.2±106.7 162.9±95.6 141.6±56.5 0.09 4,4±2.1 3.6±3.4 3.1±2.3 0.56 %72ç3 %57.7 %51.9 0.15 Ameliyat süresi (dakika) Hastanede kalış süresi Kontinans oranı** (**: nominal veri, *: parametrik veri, diğerleri: nonparametrik veri) 182 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Komplikasyon, laparoskopik prostatekmi, obezite 6-10 Kasım 2013, Antalya 183 PROSTAT KANSERİ Sonuçlar: İlk hasta grubunda obez hasta sayısının az olması başlangıç vakalarında obez hastaların operasyonundan etmekten kaçınıldığını gösterebilir. Bununla birlikte obezite ilk vakalarda dahi hemogram kaybı, operasyon süresini, pozitif cerrahi sınır oranlarını ve kontinans durumunu etkilememektedir. Bizim sonuçlarımıza göre cerrah kendini hazır hissettiğinde obez vakalara da güvenle laparoskopik radikal prostatektomi yapabilir. POSTER Bulgular: Obez hasta sayısı ilk grupta 5, ikinci grupta 18 ve üçüncü grupta 9 idi. Obezitenin operasyon süresi, hemogram kaybı, kateterizasyon ve hastanede kalış süresini her üç grupta da etkilemediği saptandı (Tablo). Ameliyat sonrası birinci yıl kontinans oranları kilolu ve obez hastalarda daha düşük olduğu belirlendi ancak istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı(p=0.15). Ciddi komplikasyonlarda ikinci grupta obez bir hastada modifiye Clavien 4B (pulmoner emboli, urosepsis), kilolu 2 hastada modifiye Clavien 3, üçüncü grupta da kilolu ve obez birer hastada modifiye Clavien 3komplikasyon gözlendi, komplikasyon oranları gruplar arası benzerdi. Pozitif cerrahi sınırın da her üç grupta obeziteden etkilenmediği gözlendi. POSTER PROSTAT KANSERİ P034 LAPAROSKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ AMELİYATINDA DORSAL VEN KONTROLÜNDE LİGASURE KULLANIMI GÜVENLİ VE ETKİN BİR YÖNTEM MİDİR? Onur Kaygısız1, Yakup Kordan1, Cabir Alan2, Burhan Coşkun1, Ömür Günseren1, Ali Erhan Eren2, Berna Aytaç Vuruşkan3, Hakan Vuruşkan1 1 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bursa Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Çanakkale 3 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Bursa 2 Amaç: Bu çalışmanın amacı laparoskopik radikal prostatektomide dorsal venin ligasure ile mühürlenmesinin etkinliğinin ve güvenilirliğinin araştırılması Yöntem-Gereçler: İki tecrübeli cerrah tarafından bilateral sinir koruyucu teknik ile laparoskopik radikal prostatektomi uygulanan hastalar çalışmaya alındı. Dorsal venin bağlanması birinci cerrah tarafından sütür ile ikinci cerrah tarafından ligasure ile yapılmıştı. Her iki grupta ilk 20 hasta, adjuvan ve neoadjuvan tedavi alanlar, bir yıldan kısa takip süresi olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. İlk grupta 37 hasta, ikinci grupta 32 hasta çalışmaya alındı. Gruplar kanama, operasyon zamanı, hastanede kalış süresi, pozitif cerrahi sınır ve kontinans açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Her iki grup benzer yaş ortalamalarına sahipti. PSA ve hemogram kaybı ilk grupta fazla bulundu. (sırasıyla p=0.004 ve p=0.023) Kan transfüzyon sayıları birinci ve ikinci grupta sırasıyla 5 ve 1’di. (p=0.127) Ameliyat süresi 2. grupta 1. grupla kıyaslandığında belirgin derecede kısaydı. (p<0.001) (Tablo) Cerrahi sonrası 1 yıllık takipte kontinans oranları her iki grupta da benzer saptandı (Tablo) Her iki grupta sadece birer hastada modifiye clavien sınıflamasına göre 3. Derece komplikasyon görüldü. Pozitif cerrahi sınır oranları benzerdi, ancak ilk yıl içinde PSA progresyonu birinci grupta 2 hastada ve ikinci grupta 1 hastada saptandı. Sonuçlar: Laparoskopik radikal prostatektomide dorsal venin ligasure ile kontrolü güvenli ve efektif bir tekniktir. Anahtar kelimeler: Laparoskopik prostatektomi, ligasure, dorsal ven 184 11. Üroonkoloji Kongresi Grup 1 (n=37) Grup 2 (n=32) Yaş (yıl)* 62.0±4.2 60.2±4.8 0.1 PSA (ng/ml) 14.7±11.2 8.40±4.4 0.004 p 2.7±1.0 2.30±1.7 0.023 275.7±25.3 118.1±36.4 <0.001 Hastanede kalış süresi (gün) 7.0±3.6 2.2±1.0 <0.001 Kontinans oranı** 31 (%84) 28 (%88) 0.66 PROSTAT KANSERİ Hemoglobin seviyesinde düşme Ameliyat süresi (dakika) POSTER Tablo 1. Dorsal ven kontrolünün sütür ve Ligasure ile yapılan hasta gruplarının verilerinin karşılaştırılması (*: parametrik veri. **: nominal veri, diğerleri: nonparametrik veri) 6-10 Kasım 2013, Antalya 185 POSTER PROSTAT KANSERİ P035 PT3 PROSTAT KANSERİNDE LAPAROSKOPİK PROSTATEKTOMİ SONRASI TAKİP BİR SEÇENEK MİDİR? Onur Kaygısız1, Yakup Kordan1, Berna Aytaç Vuruşkan2, Sinan Çelen1, Burhan Coşkun1, Hakan Vuruşkan1, İsmet Yavaşcaoğlu1 1 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Bursa 2 Amaç: pT3 prostat kanserinde takipte PSA progresyon oranını ve buna etkileyen faktörleri incelemek. Yöntem Gereçler: Nisan 2004’ten Şubat 2010 tarihine kadar kliniğimizde laparoskopik radikal prostatektomi uygulanan 165 hastadan pT3 olan 41 hasta çalışmaya alındı. Takip süresi 1 yıldan az olan veya psa progresyonu öncesi adjuvan tedavi alan 12 hasta çalışma dışı bırakıldı. Ortalama yaş 64,1± 5,5 idi. Hasta parametreleri PSA progresyon olan ve olmayan gruplar arasında karşılaştırldı. Bulgular: Ortanca 43 ay takipte hastaların 13’ünde (%44.8) PSA progresyonu gözlendi. PSA progresyonu 6 hastada (%46) ilk 2 yılda gözlendi ve progresyona kadar geçen ortanca süre 29,5 aydı. Yaş, PSA, tümör hacmi gruplar arasında istatiksel fark saptanmadı (Tablo). Hastaların 12’sinde cerrahi sınır pozitifti ve bu hastaların yarısında PSA progresyonu mevcuttu. Cerrahi sınır pozitif olan ve olmayan gruplar arasında fark yoktu (p=0,64) (Tablo). Patolojik evre T3 b ve T3 c olan üç hastada da PSA progresyonu gözlenirken pT3a olan hastaların %38,5’inde progresyon gözlendi. Patolojik grade PSA progresyonuyla anlamlı ilişkili bulundu ve patolojik gleason skoru 8 olan bütün hastalarda PSA progresyonu saptandı (Tablo). Sonuçlar: Takipte pT3 evreli prostat kanserli hastaların yarısından azında progresyon gelişmesi komorbiditeden korunmak için takibi anlamlı kılmaktadır. Cerrahi sınır pozitifliği progresyonu etkilemezken, özellikle patolojik evrenin 3b ve 3c olması veya gleason skorunun 8 olması erken tedavi için uyarıcı olmalıdır. Anahtar kelimeler: Evre 3, prostat kanseri, psa progresyonu 186 11. Üroonkoloji Kongresi PSA progresyonu olan N= 13 p YAŞ (yıl)¹ 64,8±5,3 63,3± 5,8 0,48 PSA (ng/ml)² 10,1±4,9 13,6±7,5 0,15 Tümör hacmi (cc)² 6,1±3,7 6,9±5,5 0,63 Son kontrol (ay)¹ Cerrahi sınır tutulum³ Patolojik evre³ Patolojik Gleason skoru³ 43,0±18,6 48,8±26,0 0,49 YOK 10 7 (%41,2) 0,64 VAR 6 6 (%50) pT3a 16 10(%38,5) pT3b 0 2(%100) pT3c 0 1(%100) 6 10 3 (%23,1) 7 6 6 (%50) 8 0 4 (%100) 0,13 0,023* (¹: parametrik veri, ²: nonparametrik veri, ³: nominal veri *: p<0.05; istatiksel olarak anlamlı 6-10 Kasım 2013, Antalya 187 PROSTAT KANSERİ PSA progresyon olmayan N=16 POSTER Tablo 1. PSA progresyonu olan ile olmayan pT3 prostat kanserli hastaların verilerinin karşılaştırılması POSTER PROSTAT KANSERİ P036 LAPAROSKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİDE TÜMÖR HACMİNİN CERRAHİ SINIR POZİTİFLİĞİNE ETKİSİ Onur Kaygısız1, Yakup Kordan1, Berna Aytaç Vuruşkan2, Burhan Coşkun1, Onur Serin1, Hakan Vuruşkan1, İsmet Yavaşcaoğlu1 1 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Bursa 2 Amaç: Laparoskopik radikal prostatektomi uyguladığımız hastalarda tümör hacminin cerrahi sınır pozitifliğine etkisini araştırmak. Yöntem Gereçler: Nisan 2004’ten Haziran 2012 tarihine kadar kliniğimizde laparoskopik radikal prostatektomi uygulanan 294 hastadan tümör hacmi kayıt altında olan 254 hasta çalışmaya alındı. Ortalama yaş 63,1± 5,9 idi. Tümör hacmi tüm patolojik materyalde ölçüldü. Cerrahi sınır negatif (Grup1) ve pozitif (Grup2) olan hastalar iki gruba ayrıldı ve parametreleri karşılaştırıldı. Bulgular: İki grubun yaşları, ameliyat süreleri ve vücut kitle indeksi benzerdi. PSA, tümör hacmi grup 2’de belirgin yüksek idi (Tablo 1). Lenf nodu tutulumu olan hastalarda cerrahi sınır pozitifliği fazla saptandı. Ayrıca lokal ileri evre ve yüksek gradeli hastalarda da cerrahi sınır pozitifliği belirgin fazla saptandı (Tablo 1). Prostat iğne biyopsisindeki kanser pozitif kor sayısı arttıkça tümör volümü anlamlı arttığı gözlendi (Tablo 2). Ayrıca pozitif kor sayısı ile cerrahi sınır arasında anlamlı ilişki saptandı (p=0.006). Sonuçlar: Bizim serimizde tümör hacmi ile cerrahi sınır pozitifliği anlamlı ilişkili saptanması ve pozitif kor sayısı ile tümör hacmi arasında ilişkili olduğundan, özellikle kor sayısı 7’nin üzerinde olan hastalarda cerrahi sırasında daha dikkatli olunmalıdır. Anahtar kelimeler: Cerrahi sınır, radikal prostatektomi, tümör hacmi 188 11. Üroonkoloji Kongresi Cerrahi sınır negatif (Grup 1) (n=177) Cerrahi sınır pozitif (Grup 1) (n=77) Yaş (yıl)¹ 62,7±6,2 64,0± 5,2 0,10 PSA (ng/ml)² 8,2±4,9 11,4±7,8 0,001 Lenf nodu tutulumu³ Patolojik evre³ Patolojik gleason skoru³ 2,8 (0,04-33) 5,0 (0,01-124) <0,001 Yok 160 58 (%26,6) 0,002 Var 17 19 (%52,8) pT2 134 33 (%19,8) pT3 43 42(%49,4) pT4 0 2 (%100) <7 127 41 (%24,4) 7 45 28 (%38,4) >7 5 8 (%61,5) <0,001 0,04 (¹: parametrik veri, ²: nonparametrik veri, ³: nominal veri p<0.05; istatiksel olarak anlamlı) Tablo 2. Prostat iğne biyopsisinde kanser pozitif çıkan kor sayısıyla tümör hacmi arasındaki ilişki Pozitif kor sayısı 1-3 4-6 7-10 p Tümör Hacmi(cc) 3,1 (0,1-47) 4,0 (0,1-18,5) 9,3 (1,2-124) <0,001 (nonparametrik veri) 6-10 Kasım 2013, Antalya 189 PROSTAT KANSERİ Tümör hacmi (cc)² p POSTER Tablo 1. Cerrahi sınır pozitifliğine göre hasta verilerinin karşılaştırması POSTER P037 12 KADRAN PROSTAT BİYOPSİ İLE RADİKAL PROSTATEKTOMİ PATOLOJİ SONUÇLARININ KARŞILAŞTIRILMASI PROSTAT KANSERİ Ömür Memik1, Haydar Kamil Çam2, Ali Tekin2, Olcay Yıldırım2 1 Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Düzce 2 Amaç: Prostat kanseri tanısında transrektal ultrasonografi (TRUS) eşliğinde biyopsi altın standart yöntemdir. Lateral prostat biyopsi odaklarının sayı ve lokalizasyon açısından standardize edilmesi gerekmektedir. Bu çalışmada 12 odak prostat biyopsi parametrelerinin radikal prostatektomi spesmen patoloji sonuçları ile tutarlılığı incelenmiştir. Gereç ve Yöntem: Bu retrospektif çalışmaya, kliniğimizde Ocak 2005-Kasım 2009 tarihleri arasında radikal prostatektomi operasyonu yapılan ardışık 52 hasta alındı. Tüm biyopsiler aynı hekim tarafından; her iki lobun apikal, orta ve bazal segmentlerinin lateral (klasik sekstant biyopsi) ve uzak laterallerinden her lob için 6 adet olmak üzere toplamda 12 kor olarak uygulandı. Biyopsi parametreleri özellikle Gleason skorları ve biyopsi odaklarının lokalizasyonları, radikal prostatektomi operasyonu sonrası elde edilen spesmenin patoloji bulguları ile karşılaştırıldı. Bulgular: Tek başına klasik sekstant biyopsi, hastaların %71 (37/52)’ine tanı koyarken, hastaların %29 (15/52)’una eklenen uzak lateral biyopsi odakları ile tanı konuldu. Klasik sekstant biyopsiye eklenmiş uzak lateral biyopsi odaklarını içeren 12 kor biyopsinin kanser tanı başarısı, klasik sekstant biyopsiden istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu. TRUS biyopside tek taraflı kanser pozitifliği saptanan 35 hastanın radikal prostatektomi patolojisi 25 (%71,4) hastada iki taraflı kanser pozitif olarak saptandı. Biyopsi ve radikal prostatektomideki tek ve iki taraflı kanser pozitif odaklar arasında istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde tutarsızlık görüldü. 52 hastanın biyopsi Gleason skorları incelendiğinde 33 (%63,5) hasta orta (Gleason skor = 5-6), 17 (%32,7) hasta orta kötü (Gleason skor = 7) ve 2 (%3,8) hasta kötü (Gleason skor = 8-10) diferansiye olarak raporlanırken iyi diferansiye tümörü olan hasta yoktu. Biyopsi ve radikal prostatektomi spesmen patoloji Gleason skorları istatistiksel anlamlı düzeyde tutarlı bulundu. Sonuçlar: Bu çalışmada TRUS eşliğinde yapılan klasik sekstant biyopsiye eklenen 6 uzak lateral biyopsi odağının kanser tanı başarı oranını belirgin olarak yükselttiği, 190 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER TRUS biyopside tek taraflı olarak raporlanan kanserlerin radikal prostatektomi spesmen patolojisinin sıklıkla iki taraflı olarak raporlanacağı, biyopsi Gleason sonuçlarının radikal prostatektomi spesmen patolojisi ile yüksek benzerlik oranlarına sahip olduğu gösterildi. Anahtar kelimeler: Prostat kanseri, prostat biyopsisi, radikal prostatektomi PROSTAT KANSERİ 6-10 Kasım 2013, Antalya 191 POSTER P038 KLİNİĞİMİZDE RADİKAL RETROPUBİK PROSTATEKTOMİ YAPILAN HASTALARDA PSA REKÜRRENSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ PROSTAT KANSERİ Harun Kılıççalan1, Ali Ülgen1, Evrim Çiftçi2, İyimser Üre1, Cavit Can1 1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Eskişehir 2 Amaç: Çalışmamızda radikal retropubik prostatektomi (RRP) yapılan olguların takiplerinde saptanan PSA nüksü ve patolojik veriler arasındaki ilişkiyi değerlendirmeyi amaçladık. Materyal-Metot: 1998-2013 yılları arasında prostat kanseri tanısı ile RRP yapılan ve dosyalardan bilgilerine ulaşılabilen toplam 103 hasta değerlendirildi. Biyokimyasal nüks olarak PSA>0.1 kabul edildi. Veriler SPSS programı ile analiz edildi ve analizde ki-kare testi kullanıldı. Bulgular: Değerlendirilen olguların yaş ortalaması 62.1 olarak saptandı. Ortalama takip süresi 47.3 aydı. Takip edilen 103 hastanın 22’sinde PSA nüksü saptandı (%21.3). Ortalama nüks süresi 41.6 aydı. RRP öncesi ortalama PSA değeri 10.89 ng/ml idi. PSA nüksü olan grupta tanı esnasındaki PSA değerinin ve toplam Gleason skorunun, nüks saptanmayan hastalara göre daha yüksek olduğu saptanmıştır (Sırasıyla, p:0,003;p<0,001).Cerrahi sınır pozitifliği, ekstrakapsüler uzanım, seminal vezikül invazyonu, ve lenf nodu pozitifliği ile PSA nüksü arasındaki ilişki değerlendirildi. Çalışmamızda seminal vezikül invazyonu olması RRP sonrası PSA nüksü gelişmesi için istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p:0,035). Bunun yanında cerrahi sınır pozitifliği, ekstrakapsüler uzanım ve lenf nodu pozitifliği olması ile PSA nüks yüzdesi de artmış,fakat bu artış istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (Sırasıyla,p:0,239;p:0,607;p:0,06). Sonuç: RRP öncesi PSA değerinin >10 ng/ml olması, RRP sonrası toplam Gleason skorunun >6 olması biyokimyasal PSA nüksü için risk faktörü olarak değerlendirilebilir. Seminal vezikül invazyonu olması PSA nüksünün bir göstergesi olabilir. Cerrahi sınır pozitifliği, ekstrakapsüler uzanım ve lenf nodu pozitifliği olması ise, PSA nüksü açısından istatistiksel olarak anlamlı bulunmasa da daha fazla hasta sayısına ve takip süresine ihtiyaç vardır. Anahtar kelimeler: Radikal Prostatektomi, PSA nüksü 192 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P039 RADİKAL RETROPUBİK PROSTATEKTOMİ VAKALARINDA KLİNİK VE PATOLOJİK, EVRE VE GLEASON SKORLARININ KARŞILAŞTIRILMASI 1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Van 3 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Eskişehir 2 Giriş: Çalışmamızda prostat kanseri tanısıyla radikal retropubik prostatektomi (RRP) yapılan hastaların TRUS-Biyopsi ve RRP patoloji sonuçlarını karşılaştırmayı amaçladık. Materyal-Metod: Kliniğimizde 1998-2013 arasında RRP yapılan hastaların verileri retrospektif olarak analiz edildi. 103 hasta çalışmaya dahil edildi ve veriler SPSS programı ile değerlendirildi. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 62.1 (43-74) ve TRUS-Biyopsi ile tanı anındaki ortalama PSA değeri 10.8 ng/ml idi. Ortalama 12 kadrandan biyopsi yapılmış olup (8-24 arası), bunların 8’i Re-Biyopsi idi (16-24 kadran). Ortalama 3.5 kadranda tümör saptanmıştı (1-12 arası). RRP materyallerinin incelenmesi sonucu 103 hastanın 95’inde iki lobda tümör saptanmış, 8’inde ise sadece tek lobda tümör görülmüştü. Patoloji raporlarında tümör boyutlarının belirtildiği vakalarda ortalama tümör boyutu 28.0 mm idi. Hastaların 66’sında (%64.1) patolojik evre T2c olarak saptanmıştır. Bu hastaların sadece 12’sinde (%18) biyopside iki taraflı tümör izlenmiştir. Biyopside alınan kor sayısının değişiminin, klinik ve patolojik olarak elde edilen Gleason skorlarının birbirleri arasında değişkenlik arz etmesi açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yaratmadığı görüldü (p>0,05). Sonuç: TRUS-Biyopsi’de daha fazla kadrandan biyopsi almak özellikle büyük hacimli prostatlarda tanı açısından önemlidir. Çalışmamızda klinik olarak elde ettiğimiz verilerin RRP materyalinin patolojik incelenmesinden elde edilen evre ve Gleason skorunun tahmin edilmesinde faydalı olmadığı görülmüştür Anahtar kelimeler: Prostat kanseri, klinik evre, patolojik evre 6-10 Kasım 2013, Antalya 193 PROSTAT KANSERİ Ali Ülgen1, Harun Kılıççalan1, Ata Özen2, Funda Canaz3, İyimser Üre1, Cavit Can1 POSTER P040 KASTRASYONA VE KEMOTERAPİYE DİRENÇLİ METASTATİK PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA ABİRATERON ASETATIN ETKİNLİĞİ PROSTAT KANSERİ Sertaç Yazıcı, Şenol Tonyalı, İrfan Dönmez, Bülent Akdoğan, Haluk Özen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Kastrasyona ve kemoterapiye dirençli metastatik prostat kanserli hastalarda bir androjen biyosentez inhibitörü olan abirateron asetatın etkinliği değerlendirildi. Metod: Kastrasyona ve docetaxel kemoterapisine dirençli metastatik prostat kanserli 25 hastaya oral olarak günlük 1000 mg abirateron asetat ve 10 mg prednizon tedavisi başlandı. ECOG (Eastern Cooperative Oncology Group) performans statüsü 2’nin üstünde olan, serum transaminaz seviyeleri yüksek (normal değerden 2.5 kat fazla), kronik karaciğer hastalığı, veya kontrol edilemeyen hipertansiyonu olan hastalar çalışmaya dahil edilmedi. PSA cevap oranı (Tedavinin 6. haftasında ölçülen PSA düzeyinde ilk PSA düzeyine oranla %50 veya daha fazla azalma görülen hastaların oranı), PSA progresyonsuz sağkalım, ağrı cevabı (ağrı skoru ve analjezik ihtiyacı), yan etki profili değerlendirildi. Bulgular: Docetaxel kemoterapisine dirençli, median yaşı 75 olan (55 – 88) 25 hasta ortalama 6.8 ay takip edildi. Beş hasta ikincil kemoterapi olarak mitoxantrone, 2 hasta ise cabazitaxel tedavisi almıştı. Abirateron asetata başlandıktan sonraki ilk 1 ay içinde haftalık olarak karaciğer fonksiyon testleri kontrol edildi. Tedavinin 6. haftasında bakılan PSA sonucu, 14 hastada (%56) serum PSA seviyelerinde %50’den fazla azalma gözlendi ve tedavi boyunca PSA seviyesindeki düşme devam etti. Yedi hasta hastalık progresyonu nedeniyle kaybedildi. Tüm hastalarda tedavi boyunca opioid analjezik ihtiyacı azaldı ve ağrı skorlarında anlamlı düşme kaydedildi. En sık görülen yan etki halsizlik idi (%88). Üç hastada transaminaz yüksekliği nedeniyle tedaviye ara verildi. Yedi hastada mineralokortikoid seviyelerindeki artışa bağlı olarak grade 1-2 sıvı retansiyonu ve ödem gözlendi. PSA-progresyonsuz sağkalım 3.9 ay olarak hesaplandı. Progresyonsuz sağkalımı etkileyen tek anlamlı faktör ECOG performans statüsü olarak bulundu (ECOG 0 vs. ECOG 1-2, P=0.008). Sonuç: Abirateron asetat, kastrasyona ve kemoterapiye dirençli metastatik prostat kanserli hastalarda yan etki profili düşük, etkili bir tedavi yöntemidir. Anahtar kelimeler: Prostat kanseri, kemoterapiye direnç, abirateron asetat 194 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P041 APPLICATION TECHNIQUE: PLACEMENT OF A PROSTATE-RECTUM SPACER IN MEN UNDERGOING PROSTATE RADIATION THERAPY 1 University of Heidelberg, Department for Urology, Heidelberg, Germany University of Aachen, Department for Radiotherapy, Aachen, Germany 3 The Netherlands Cancer Institute, Department of Urology, Amsterdam, Netherlands 4 Department of Radiology, University of Geneva, Genf, Switzerland 2 Purpose: To describe the technique used to apply a hydrogel spacer between the prostate and rectum in prostate cancer patients undergoing radiotherapy, with the intent to decrease the radiation dose to the rectum. Methods: A prospective, multicenter study evaluating the safety and efficacy of prostate-rectum spacer injection was performed in 29 male prostate cancer patients scheduled for radiotherapy. Spacing hydrogel was injected into the perirectal space using a transperineal approach with real-time transrectal ultrasound (TRUS) guidance. With the needle tip positioned beyond the rectourethralis muscle, saline injection opened the space between Denonvilliers’ fascia and the anterior rectal wall, allowing needle advancement to mid-prostate without rectal wall injury. Injection of hydrogel precursors further opened this space, which was then maintained due to hydrogel polymerization. Procedure duration and adverse events were monitored. CT and/or MRI simulation scans were performed before and after injection. The hydrogel-created space was measured and reduction in V70 dose was determined. Prostate-Rectum Spacer Şekil 1. Demonstration of Spacer Implantation (left: before; right: after spacer implantation) 6-10 Kasım 2013, Antalya 195 PROSTAT KANSERİ Gencay Hatiboglu1, Michael Pinkawa2, Jean Paul Vallée4, H.K. Van Der Poel3, Dogu Teber1, Boris Hadaschik1, Sascha Pahernik1, Markus Hohenfellner1 POSTER PROSTAT KANSERİ Results: Hydrogel injection resulted in 9.87± 5.92 mm additional prostate-rectum space relative to baseline. The mean procedure time as measured by TRUS insertion and removal was 16 minutes. The percent relative reduction in rectal V70 was 60.6%. There were no unanticipated adverse events associated with the hydrogel procedure or the hydrogel. Conclusion: Hydrogel spacer injection using hydrodissection is a fast and effective procedure to separate the rectal wall from the prostate in order to avoid rectal toxicity, as demonstrated by the addition of ~1 cm of space and the marked reduction of the computed incidental radiation exposure (V70). Key words: Prostate cancer, radiotherapy, spacer 196 11. Üroonkoloji Kongresi MANYETİK REZONANS GÖRÜNTÜLEME KILAVUZLUĞUNDA YAPILAN HEDEFE YÖNELİK PROSTAT BİYOPSİLERİ: İLK SONUÇLAR 1 VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 3 VKV Amerikan Hastanesi, Radyoloji Bölümü, İstanbul 2 Giriş: Bu çalışmada, manyetik rezonans (MR) görüntüleme kılavuzluğunda prostat biyopsisi yapılan hastaların klinik bulguları ve elde edilen histopatolojik sonuçlar değerlendirilmiştir. Yöntem: Prostat biyopsisi MR görüntüleme kılavuzluğunda yapılmış olan hastaların kayıtları retrospektif olarak tarandı. Multiparametrik MR’da (MP-MRI) malignite kuşkulu odak sayısının az olması, indeks lezyon boyutunun küçük olması, malignite kuşkulu alanın anteriorda yerleşim göstermesi, daha önceki TRUS biyopsilerin negatif sonuçlanmış olması ya da TRUS biyopsiye bağlı komplikasyon gelişmiş olması prostat biyopsisinin MR kılavuzluğunda yapılmasını tercih etmemizin başlıca nedenleridir. Florokinolon grubu antibiyotik ile profilaksi sağlandı. İşlem sabahı defekasyon olmadıysa, fleet enema ile distal kolon boşaltıldı. Biyopsi işlemlerinde lokal ya da genel anestezi kullanılmadı. Bulgular: Şubat 2012 – Mayıs 2013 arasında, toplam 15 hastaya multiparametrik görüntülemede tarif edilmiş olan hedef lezyonlara yönelik olarak MR kılavuzluğunda prostat biyopsisi yapıldı. Hastaların ortalama yaşı ve ortalama PSA değeri, 62.6±8.09 (51-64) yıl ve 6.7±6.2 (2.9-30) ng/ml idi. Daha önce negatif sonuçlanmış TRUS-Bx öyküsü olan 2 hasta vardı. Hedefe yönelik biyopsilerde ortalama olarak 3.9±1.1 (3-7) odaktan örnekleme yapıldı ve işlem başına ortalama 6.4±2.6 (3-11) adet doku parçası elde edildi. Histopatolojik inceleme sonucunda 4 hastada malignite saptanmazken, 11 hastada (%73.3) prostat kanseri teşhis edildi. Kanser saptanan hastalarda alınan parçaların ortalama olarak %76.4±31.9’sını (9.1-100) tümör oluşturmaktaydı. Tümörlü dokuların, doku parçalarının toplam uzunluğuna oranı ortalama olarak %39.8±30 (2.5-88) olarak hesaplandı. Tanısı konan kanserlerin gleason skoru, sırasıyla 5, 3, 2 ve 1 hastada, 7, 6, 8 ve 9 ölçüldü. Toplam 5 hastaya radikal prostatektomi yapılırken, 3 hasta radyoterapi + hormonoterapi ile tedavi edildi. Geri kalan 3 hastaya ise radikal prostatektomi önerildi. Hiçbir hastada biyopsiye bağlı komplikasyon gelişmedi. 6-10 Kasım 2013, Antalya 197 PROSTAT KANSERİ Ömer Acar1, Metin Vural3, Aslıhan Onay3, Sergin Akpek3, Fatin Cezayirli1, Ahmet Musaoğlu1, Tarık Esen2 POSTER P042 POSTER Sonuçlar: Manyetik rezonans kılavuzluğunda, multiparametrik görüntülemede tanımlanmış olan hedef lezyonlara yönelik yapılan biyopsi, prostat kanseri tanısında kullanılabilecek bir yöntemdir. Daha az sayıda doku parçası elde ederek, hastaların yaklaşık olarak 3/4’ünde tanıya varmak mümkün olmaktadır. PROSTAT KANSERİ Anahtar kelimeler: Biyopsi, manyetik rezonans, prostat 198 11. Üroonkoloji Kongresi RELATIONSHIP BETWEEN PROSTATE VOLUME AND SERUMIC VALUES OF PSA AMONG THE PATIENTS WITH BPH IN KOSOVO 1 University of Prishtina, Medicine Faculty,Department of Urology, Prishtina University of Tirana, Medicine Faculty, Department of Urology, Tirana 2 Objective: To determine relationship between prostate volume and serumic values of Prostatic Specific Antigen among the patients with LUTS(Low Urinary tract symptoms) caused by Benign Prostatic Hyperplasia. To estimate the impact of aging on serumic values of PSA as well as the volume of prostate among the patients with HBP. To estimate relationship between the volume of prostate and the serumic values of PSA among the “grey zone “patients classified due to age groups. Material-Methods: A total of 1420 patients with LUTS due to HBP are classified under four age-groups and they’ve been evaluated prospectively and retrospectively. All the patients underwent standard evaluation, including DRE, PSA determination and TAUS during the time period of January 2005 until Octobre 20012 at polyclinic “Medicus”, UCC of Kosova- Department of Urology and Outpatient Urologic Clinic. Presentation of data has been conducted through tabels and diagrams. Results: Mean Prostate Volume was 46.8 cm3 and the mean concentration of PSA was 3.5 ng/ml. It is clear that the both values rises with aging. In age- group from 50-59 years-old the mean prostate volume was 33.2 cm3 and the concentration of serumic PSA was 1.8 ng/ml. These values rise progressively, thus the patient of age group from 60-69 years-old have the mean prostate volume from 37.0cm3 and the PSA 3.1 ng/ml, age-group 70-79 years-old, has mean volume of 43.0cm3 and the PSA 4.4 ng/ml, the agegroup from 80-89 years-old have mean prostate volume from 49.2 cm3 and the PSA from 5.1ng/ml. The mean prostate volume among the “grey zone” patients was 44.6 cm3, wheras mean value of serumic PSA was 5.9 ng/ml. It is clear that the both values rises with age. Therefore the mean prostate volume were in range from 40.5 cm3 and PSA 6-10 Kasım 2013, Antalya 199 PROSTAT KANSERİ Arber Ejup Neziri1, Flamur Tartari2, Tune Pervorfi1, Lutfi Dervishi1, Fahredin Veselaj1, Shqiptar Demaqi1, Avni Fetahu1, Ilir Miftari1, Petrit Nuraj1, Sabit Mehmeti1 POSTER P043 POSTER PROSTAT KANSERİ mean values were4.8 ng/ml which correspond age-group of 50-59 year-old. These values rises progressively, therefore in age-group of 80-89 year-old the mean prostate volume was 51.3 cm3 and the PSA serumic values were 7.2ng/ml. Conclusions: The data confirms that prostate volume and PSA concentration of serumic PSA have significant correlation and rises with aging. This fenomena is obvious as well among the “grey zone” patients. Key words: PSA, BPH, department of urology-university of Prishtina 200 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P044 BİR ÜNİVERSİTE KLİNİĞİNDE ÜROLOGLARIN LOKALİZE PROSTAT KANSERİNDE AKTİF İZLEMİ BENİMSEME ORANI İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul Giriş-Amaç: 2009 Nisan ayında yayınlanan Amerikan Üroloji Derneği (AUA) Rehberi PSA taraması ile tanı konan tüm prostat kanserli olgularda aktif izlemin bir seçenek olarak hastayla konuşulmasını önermektedir. Ayrıca son yıllarda tüm rehberler düşük riskli hastalarda aktif izlemin mutlak bir seçenek olarak hastayla paylaşılması gerekliliğini belirtmektedir. Biz kliniğimizde 2009 Nisan ayından sonra lokalize prostat kanseri tanısıyla radikal prostatektomi uygulanan hastalara tedavi seçenekleri arasında aktif izlemin önerilip önerilmediğini sorguladık. Metod: Nisan 2009-Eylül 2011 tarihleri arasında lokalize prostat kanseri tanısıyla radikal prostatektomi uygulanan hastalar telefonla ulaşılarak sorgulandı. Tüm görüşmeleri hastaların tedavi kararı sürecinde aktif rol almamış bir kişi (ÇD) gerçekleştirdi. Hastaların pre-op ve post-op klinik bilgileri bir veri tabanında toplandı. Aktif izlem önerilme oranı grubun geneli ve D’Amico kriterlerine göre düşük risk grubu için ayrı ayrı değerlendirildi. Bulgular: Ameliyat edilen 125 hastadan 13 hasta değerlendirme dışı bırakıldı (5 hastaya ulaşılamadı, 1 hasta Alzheimer, 4 hasta pre-op sondalı, 1 hasta renal transplant adayı, 2 hasta yeni ameliyatlı). Ortalama yaş 61,3, PSA 9,6 ng/ml, takip süresi 13,4 aydı. Tüm hasta grubunda aktif izlem önerilme oranı sadece %14,3 (16/112) idi. Verileri tam olan ve D’Amico kriterlerine uyan hastalarda da ilginç olarak aktif izlem önerilme oranı aynıydı (7/50) %14. Beş hasta doktorunun ameliyatsız tedaviyi önermiş olmasını dilediğini belirtirken, %16,1 hasta ameliyat olduğuna pişman olduğunu beyan etti. %4,5 hasta ise pişmanlık konusunda kararsızdı. Sonuç: Bu çalışmada Türkiye’de bir üniversite kliniğinde ürologların aktif izlemi pek benimsemedikleri, bu seçeneği hastalarına uluslararası rehberlerin önerilenin çok altında oranlarda önerdikleri saptanmıştır. Bu sonuçlar Türkiye’deki diğer eğitim kurumlarını ve/veya Türkiye genelini yansıtmayabilir. Anahtar kelimeler: Prostat Ca, Aktif İzlem 6-10 Kasım 2013, Antalya 201 PROSTAT KANSERİ Can Öbek, Çağatay Doğan, Zübeyr Talat, Hamdi Özkara, Süleyman Ataus, Veli Yalçın POSTER PROSTAT KANSERİ P045 PROSTAT KANSERİ TANISIYLA DEFİNİTİF KONFOMAL RADYOTERAPİ VE TOTAL ANDROJEN BLOKAJI UYGULANAN HASTALARDAKİ TEDAVİ SONUÇLARIMIZ: HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ DENEYİMİ Yurday Özdemir1, Fadıl Akyol1, Gökhan Özyiğit1, Pervin Hürmüz1, Erdem Karabulut2, Cem Önal1, Uğur Selek1, Haluk Özen3 1 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, Ankara Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik Anabilim Dalı, Ankara 3 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Amaç: Bu çalışmada prostat kanseri tanısıyla definitif radyoterapi (RT) ve total androjen blokajı (TAB) uygulanan hastalarımızdaki tedavi sonuçlarımız değerlendirilmiştir. Gereç-Yöntem: Haziran 1998-Haziran 2011 tarihleri arasında metastatik olmayan prostat adenokanseri tanısı ile bölümümüzde prospektif protokollerimiz çerçevesinde RT uygulanan 518 hastanın verileri değerlendirmiştir. TAB tedavisi RT’den 3 ay önce başlanmış ve olguların %55’inde 1 yıldan az uygulanmıştır. RT prostat ve seminal veziküllere yönelik günlük 2 Gy/gün fraksiyon dozu ile toplam 70 Gy olarak üç boyutlu konformal teknikle uygulanmıştır. Hastalarda tanı anındaki PSA değeri, Gleason skoru (GS), T evresi, N evresi, risk grupları, perinöral invazyon (PNİ) durumu ve tümör içeren kor biyopsi yüzdesine (KTY) göre genel sağkalım (GSK), PSA relapssız sağkalım (PSA-RSK) ve metastazsız sağkalım (UMSK) oranları hesaplanmış ve tedaviye bağlı yan etkiler analiz edilmiştir. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 67 (50-85 yaş) olup medyan izlem süresi 4.5 yıldır (0-14 yıl). D’Amico sınıflamasına göre olguların %16’sı düşük, %20’si orta ve %64’ü yüksek riskli grupta yer almaktadır. Tüm grupta 5-10 yıllık GSK, PSA-RSK ve UMSK oranları sırasıyla %95.5-90, %72-61, %95.3-93.4 bulunmuştur. Tek değişkenli analizde GS>= 8 olması, LN pozitifliği, PSA düzeyi ve PNİ varlığı, GSK ve PSA-RSK’ı olumsuz etkilemiştir (p<0.05). İleri T evresi, KTY’nin >=%50 olması PSA-RSK ve UMSK’ı anlamlı olarak azaltmıştır (p<0.05). Çok değişkenli analizlerde PSA düzeyi ve LN pozitifliğinin GSK ve PSA-RSK’ı; GS>= 8 olması ve LN pozitifliğinin UMSK’ı anlamlı olarak etkilediği bulunmuştur (p=0.001). TAB süresinin <1yıl olması ile >=1yıl olması GS>=8 olan grupta karşılaştırıldığında GSK, PSA-RSK ve UMSK’da fark saptanmamıştır. Ancak yüksek riskli olgularda uzun süreli TAB ile düşük GSK oranları trendi varken (p=0.05) PSA-RSK 202 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Prostat, definitif konfomal radyoterapi 6-10 Kasım 2013, Antalya 203 PROSTAT KANSERİ Sonuç: Prostat kanseri tedavisinde RT+TAB etkili ve güvenli bir tedavidir. PSA düzeyi, GS ve T evresine ek olarak PNİ varlığı ve KTY’nin >=%50 olması da prostat kanserinin risk değerlendirmesinde kullanılabilir. Yüksek riskli olgularda >=1 yıl TAB kullanımının katkısı gösterilememiştir. POSTER da uzun süreli TAB kullananlarda daha kötü çıkmıştır (p=0.03). RT iyi tolere edilmiş olup akut ve kronik RTOG grad III/IV gastrointestinal/genitoüriner sistem toksisite oranları %1.7/1.4 ve %4.1/3.7 olarak saptanmıştır. POSTER PROSTAT KANSERİ P046 RADİKAL PROSTATEKTOMİ SPESMENLERİNDE EPSTEİN KRİTERLERİNİN DOĞRULANMASI İlker Akarken, Mehmet Yoldaş, Özgür Çakmak, Hüseyin Tarhan, Rahmi Gökhan Ekin, Ömer Köyer Gündüz, Hakan Üçok, Yusuf Özlem İlbey, Ferruh Zorlu Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İzmir Giriş: Son birkaç dekatta yaşlı nüfus oranın artması ve Prostat Spesifik Antijen (PSA)’nin klinik kullanıma girmesiyle birlikte giderek daha fazla sayıda hasta prostat kanseri (PCa) tanısı almıştır. Daha ayrıntılı biyopsi şemalarının da kullanımıyla birlikte özellikle düşük evre PCa yakalama oranlarında artış dikkat çekicidir. Bu durum klinik önemsiz PCa hastalarının tanımlama gerekliliği ortaya çıkarmış olup Epstein kriterleri klinik önemsiz PCa hastalarının belirlenmesinde yol gösterici olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada kliniğimizde Epstein’nın klinik önemsiz PCa kriterlerini taşıyan ve radikal retropubik prostatektomi (RRP) uygulanan hastalarda patoloji sonuçlarının Epstein kriterleri ile olan uyumunu değerlendirdik. Materyal-Metod: Kliniğimizde 1990 ile 2012 yılları arasında takip edilen 757 PCa tanılı hastanın verileri retrospektif olarak tarandı. Biyopsi patolojisinde gleason skoru <7, PSA değeri <10 ng/ml, en fazla 3 korda kanser, herbir korda en fazla %50 kanser olan ve sonrasında RRP uygulanmış 29 hasta çalışmaya dahil edildi. Bu hastaların RRP spesmeninin değerlendirilmesinde gleason skorunda yükselme olması yada hastalığın organ dışına çıkmış olması progresyon olarak kabul edildi. Bulgular: 10 (%34) hastada gleason skorunda, 5 (%17) hastada evrede, 4 (%13) hastada ise hem gleason skorunda hem de evrede yükselme saptandı. Toplam 11 (%37) hastada progresyon saptandı. Sonuç: Epstein kriterlerinin %37 oranında yanılma payına sahip olduğu ve hastalığın seyrini öngörmede yeterince güvenilir olamayabileceği Epstein’nın klinik önemsiz PCa kriterlerini taşıyan hastalar ile ilgili tedavi kararı verirken göz önünde bulundurulmalıdır. Anahtar kelimeler: Epstein kriterleri, Prostat kanseri, Radikal Retropubik Prostatektomi 204 11. Üroonkoloji Kongresi Tablo 1. RRP sonucuna göre progresyon gösteren hastaların dağılımı POSTER PROSTAT KANSERİ 6-10 Kasım 2013, Antalya 205 POSTER PROSTAT KANSERİ P047 RADİKAL PROSTATEKTOMİ SPESMENİNDE SAPTANAN SOLİTER VEYA MULTİPL CERRAHİ SINIR POZİTİFLİĞİNİN BİYOKİMYASAL NÜKS ÜZERİNE ETKİSİ Hüseyin Tarhan, Hakan Türk, Özgür Çakmak, Tufan Süelözgen, Burak Özçift, Yusuf Özlem İlbey, Rahmi Gökhan Ekin, Ferruh Zorlu Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Üroloji Kliniği, İzmir Giriş: Radikal Prostatektomi (RP) patoloji spesmen incelemesinde cerrahi sınır (CS) pozitifliği mevcudiyeti biyokimyasal nüksü predikte etmekte kullanılabilen önemli bir parametredir. Bu çalışmamızda prostat kanseri nedeniyle RP yaptığımız hastaların patoloji spesmenlerinde soliter veya multipl cerrahi sınır pozitifliği varlığının biyokimyasal nüks üzerine etkisini araştırdık. Materyal-Metod: 2000-2012 yılları arasında prostat ca nedeniyle kliniğimizde RP yapılan, 253 hasta çalışmaya dahil edildi. Bu hastaların pre op PSA değerleri ile RP spesmen incelemesi ile saptanan gleason skoru, CS, seminal vezikül invazyonu (SVI), ekstra kapsüler yayılım (ECE), peri nöral invazyon (PNI) ve kapsüler invazyon (CI) parametreleri değerlendirildi. Postoperatif dönemde hastalar ilk 2 yıl 3 ayda bir, sonraki 2 yıl boyunca 6 ayda bir ve daha sonrasında ise yıllık PSA ölçümü ile takip edildi. PSAdeğerinin 0.2 ng/ml ve daha üzerinde saptanması biyokimyasal nüks olarak kabul edildi. Tablo 1. Cerrahi sınır pozitifliğinin biyokimyasal nüks üzerine etkisi Cerrahi Sınır Pozitifliği Biyokimyasal Nüks (-) Biyokimyasal Nüks (+) Yok 65 (%53.3)* 57 (%46.7)* Tek 43 (%76.8)* 13 (%23.2)* Multipl 41 (%55.4)* 33 (%44.6)* p=0,001 Bulgular: Ortalama takip süresi 49.9 ±36.9 ay olup ortalama yaş 65.8±7 yıl olarak saptandı. Takiplerde CS soliter (+) olan hastaların %23.2’sinin (n=13), multipl (+) olanların %44.6’sının (n=33), ve CS (-) olanların %46.7’sinin (n=57) biyokimyasal olarak nüks ettiği saptandı (p=0.009).Multipl ve soliter CS (+) arasında da nüks açısından anlamlı farklılık bulundu. (P=0,001) Nüks açısından RP 206 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Biyokimyasal nüks, Cerrahi sınır pozitifliği, Radikal prostatektomi 6-10 Kasım 2013, Antalya 207 PROSTAT KANSERİ Sonuç: RP yapılan hastaların biyokimyasal nüksü sık karşılaşılan bir sorun olmakla birlikte ve bunu predikte eden pek çok faktör vardır. CS pozitifliği de bu risk faktörlerinden biridir. Ancak biyokimyasal nüksü öngörmede CS pozitifliğinin soliter veya multipl olması da göz önünde tutulması gereken faktörlerden biri olmalıdır. POSTER gleason skoru, SVI, CS pozitifliği lojistik regresyon analizi ile değerlendirildiğinde CS pozitifliği (p=0.008), SVI (p=0.028) ve RP spesmen gleason skoru (p=0.001) anlamlı tespit edildi. POSTER PROSTAT KANSERİ P048 PROSTAT BİYOPSİSİNDE PROSTAT KANSERİNİN KLİNİK ANLAMI İÇİN ÖNGÖRÜCÜ PARAMETRELER PROSTAT HACMİ İLE DEĞİŞİR Mİ? Hasan Yılmaz1, Seyfettin Çiftçi2, Ufuk Yavuz2, Murat Üstüner2, Bahar Müezzinoğlu3, Özdal Dillioğlugil2 1 İzmit Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Departmanı, Kocaeli Kocaeli Üniveristesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli 3 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kocaeli 2 Giriş: Transrektal prostat biyopsisi (TRUS-Bx) ile elde edilen patolojik veriler prostat kanseri (PK)’nin klinik anlamını değerlendirmede ve aktif izlem için öngörücü olarak kullanılabiliyor. Artan prostat hacim (PH)’lerinde alınan biyopsinin uzunluğu da artabiliyor. Bunun yanında TRUS-Bx’de PK prognostik parametreleri biyopsinin ve kanserli dokunun uzunluk ölçümüyle de yakından ilgilidir. Bu nedenle çalışmamızda genel kabul gören kötü prognostik parametrelerin PH’ ne göre değişimini değerlendirmeyi amaçladık. Materyal-Metod: 2009-2012 yılları arasında sistematik 12 örnek (kor) TRUSBx yapılan, bilgileri tam olan ve PK saptanan 249 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaş, tPSA, PH, alınan biyopsi örnek uzunlukları, örneklerin kanserli doku uzunlukları, PK için pozitif örnek sayısı kayıt edildi. Kötü prognostik parametreler kategorik [pozitif örnek sayısı (<3, >=3), bir örnekte %50 den fazla kanser olması (var/yok), bir örnekteki kanserli doku uzunluğunun 5 mm’ den fazla olması (var/yok)] ve sürekli (bir örnekteki kanserli doku yüzdesi, toplam kanserli doku uzunluğu) olarak ikiye ayrıldı ve PH’ deki her 10 cc’ lik artış ile (PH/10) karşılaştırıldı. Bulgular: Ortanca hasta yaşı, tPSA, PH, biyopsi örnek uzunluğu, kanserli doku uzunluğu ve pozitif örnek sayısı sırasıyla 68 yıl [İnterquartil aralık (İQA) 62-74], 12,30 ng/ml (İQA 6,94-30,37), 48,26 cc (İQA 29,95- 61,05), 10,0 mm (İQA 6,00- 13,00), 4,0 mm (İQA 1,80- 8,00) ve 5 (İQA 2-9) idi. PH’ deki her 10 cc’ lik artış ile kategorik prognostik parametrelerin kötü (var) olanlarının oranında istatistiksel anlamlı düşüş (dolayısı ile iyi olanlarının oranında da artış) izlendi (Tablo 1). Buna karşın kanserli doku yüzdesi ve toplam kanserli doku uzunluğunda anlamlı değişim izlenmedi (Tablo 2). 208 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER Sonuç: Bulgularımıza göre TRUS-Bx’deki kategorik iyi prognostik parametreler (Ör. 3’den az örnekte PK olması veya örnekte 5mm’ den az PK olması) artan PH’lerinde artmaktadır. Bu nedenle, daha büyük prostatlarda aktif izleme uygun hastalar daha çok olabilir. Anahtar kelimeler: Prostat kanseri, prediktif değerler, prostat biyopsisi Kötü Prognostik Parametreler OR (%95 CI) p Bir örnekte 5 mm’den uzun PK olması 0,936 (0,905-0,968) <0,0001 2’den fazla örnekte PK olması (>=3) 0,849 (0,758-0,950) 0,004 Bir örnekte %50’ den fazla tümör olması 0,913 (0,882-0,944) <0,0001 Tablo 2. Sürekli prognostik parametrelerin PH/10’a göre spearman rank korelasyon testi ile analizi. Korelasyon Katsayısı(r) p Bir örnekteki kanserli doku yüzdesi Kötü Pognostik Parametreler -0,005 0,781 Toplam kanserli doku uzunluğu 0,095 0,139 6-10 Kasım 2013, Antalya 209 PROSTAT KANSERİ Tablo 1. Kategorik prognostik parametrelerin PH/10’a göre tek değişkenli lojistik regresyon analizi ile değerlendirilmesi. POSTER PROSTAT KANSERİ P049 ISPARTA/YALVAÇ DENEYİMİM: İLÇE HASTANESİ ÜROLOJİ POLİKLİNİĞİNDE PROSTAT KANSERİ NEDENİYLE HORMONOTERAPİ İLE TAKİPTEYKEN, 40 AYLIK TAKİPTE METAKRON MESANE TÜMÖRÜ GELİŞEN HASTALARIN KLİNİK VE DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİNİN RETROSPEKTİF İNCELEMESİ Ayşe Veyhürda Dikmen Isparta Yalvaç Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Isparta Amaç: İlçe hastanesi üroloji polikliniğinde hormonoterapi ile takip edilmekteyken primer mesane tümörü saptanan hastaların klinik özelliklerinin belirlenmesi Gereç-Yöntem: Poliklinik takibinde saptanan bulguların retrospektif olarak incelenmesi. Bulgular: Çoklu primer tümörler genel olarak senkron ve metakron tümörler olarak iki gruba ayrılır. İkinci tümör ilk tümör tanısından 6 ay sonra saptandığında metakron, 6 ay içinde saptandığında senkron tümör olarak adlandırılır [Suzuki T et al. Acta Otolayngol Suppl 2002;547:88–92]. Kanser tedavisindeki ilerlemeler hastaların kanserden kür olmalarını sağlayarak sağkalım süreçlerini artırdığı için ikinci tümör, metakron tümör görülme insidansında da artışa sebep olmaktadır. Yaşları 56-97 arasında değişen, prostat adenokarsinom nedeniyle hormonoterapi almakta olan 44 hastanın 14’ü halen sigara içicisi olup bu hastalardan yaşları 78-97 arasında değişen 6 hastada primer mesane tümörü saptandı. Bu hastaların primer prostat kanseri tanısı anındaki patolojileri retrospektif incelendiğinde, 29 hastanın Gleason 3+4 olup diğer 15 hastanın Gleason 4+4 ve daha ileri derecede olduğu saptandı. Mesane tümörü saptanan olguların tamamı makroskopik hematüri şikayetiyle başvurmuş olup ultrasonografik değerlendirmelerinde, mesanede 2cm’den küçük multipl tümöral lezyonlar tespit edildi. 6 olgunun tamamının mesane tur patolojisi T1G3 saptandı. Yalnız 1 hastada eş zamanlı sol üreter kaynaklı üst sistem transizyonel hücreli karsinom saptandı. 6 olgudan 2’si 3 yıldan az süredir hormonoterapi almaktayken 4’ü 5 yıl ve daha uzun süreli olarak hormonoterapi almaktaydı ve bu olguların hepsinin primer prostat kanseri patolojilerinin Gleason 3+4 olması dikkat çekiciydi. Olguların tamamı mesane tümörü yönünden 12-32 aylık değişen toplam takip süreleri boyunca değerlendirildi. Mesane tümörü takibinde olguların 3 aylık kontrol sistoskopilerinde nüks lezyon saptanmadı. 210 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Prostat, mesane, metakron POSTER Sonuç: Kanser tedavisindeki ilerlemeler hastaların prostat kanserinden sağkalım süreçlerini artırdığı için ilerleyen yaşlarıyla bağlantılı olabileceği düşünülen ikinci tümör, metakron tümör görülme riski ortaya çıkmıştır. PROSTAT KANSERİ 6-10 Kasım 2013, Antalya 211 POSTER PROSTAT KANSERİ P050 PSA SEVİYESİ VE PROSTAT VOLÜMÜ, RADİKAL PROSTATEKTOMİ SONRASI GLEASON UPGRADE’İNDE PREDİKTİF BİR FAKTÖR MÜDÜR? Seyfettin Çiftçi1, Hasan Yılmaz2, Ufuk Yavuz1, Murat Üstüner1, Kerem Teke1, Bahar Müezzinoğlu3, Özdal Dillioğlugil1 1 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli SB.. Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli 3 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kocaeli 2 Amaç: Bu çalışmamızda, prostat volümü ile Gleason upgrade’i [Radikal prostatektomi (RP) spesimeninde TRUS-biyopsiye (TRUS-Bx) göre daha yüksek Gleason saptanması] arasında bir ilişki olup olmadığını değerlendirmeyi amaçladık. Materyal-Metod: 1998-2013 yılları arasında kliniğimizde prostat kanseri tanısı ile RP yapılmış 372 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaşı, TRUS-Bx’deki Gleason değerleri, TRUS ile ölçülen prostat volümü (PV), operasyon öncesi total PSA (tPSA) değerleri ve RP patolojisindeki Gleason dereceleri kaydedildi. Bütün kayıtlarına ulaşılamayan 109 hasta çalışma dışı bırakıldı. Gleason upgrade’i varlığına göre hastalar “var/yok” şeklinde 2 gruba ayrıldı. TRUS-Bx’de Gleason 3+4 iken RP spesimeninde 4+3 gelen ve 4+5 iken 5+4 gelen hastalar da upgrade “var” şeklinde kaydedildi. tPSA değerleri 0-2,5 arası, 2,5-10 arası ve 10 ve üzeri olarak gruplandırıldı. PV 40 cc’nin altında olan hastalar ve 40 cc’den fazla olanlar ayrı gruplandırıldı. İstatistiksel analizde ki-kare testi kullanıldı. Bulgular: Çalışmaya alınan 263 hastanın yaş ortalaması 62,7 (47-78) idi. TRUS ile ölçülen PV ortalaması 45,3cc (10-165), operasyon öncesi tPSA ortalaması 12,23 ng/ml (0,27-165), TRUS-Bx sonucundaki Gleason toplamlarının ortalaması 6,72 (4-9), RP patolojisindeki Gleason toplamlarının ortalaması 6,77 (5-9) olarak saptandı. Toplam 184 (%70) hastada upgrade saptandı. tPSA grupları ile Gleason upgrade’i arasında yapılan analizde, Gleason upgrade’inin tPSA ile arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı görüldü (Tablo; p>0,05). PV ile Gleason upgrade’i arasında yapılan analizde, PV 40cc’nin altında olan grupta, anlamlı oranda daha fazla Gleason upgrade’i olduğu görüldü (Tablo; p<0,05). Sonuç: Çalışmamızda düşük prostat volümlü hastaların RP sonrası Gleason 212 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER upgrade’i açısından daha yüksek riske sahip olduğu görüldü. Literatüre göre derece yüksekliğinin diğer olumsuz prognostik faktörler ile doğru orantılı olduğu da bilindiğinden küçük prostatlarda cerrahi sınır açısından daha dikkatli olunmalıdır. tPSA seviyesi ise Gleason upgrade’i açısından önemli değildir. Anahtar kelimeler: Gleason upgrade, Prostat Volümü, PSA düzeyi PROSTAT KANSERİ Tablo 1. tPSA ve PV grupları ile Gleason upgrade arasındaki ilişki. Gruplar tPSA (ng/ml) PV (cc) Upgrade var Upgrade yok p 0-2,5 2 (%28,6) 5(%71,4) p>0,05 2,5-10 47 (%29,2) 114 (%70,8) p>0,05 10 ve üstü 30 (%31,6) 65 (%68,4) p>0,05 40 ve altı 52 (%35,1) 96 (%64,9) p<0,05 40 üstü 27 (%23,5) 88 (%76,5) p<0,05 6-10 Kasım 2013, Antalya 213 POSTER PROSTAT KANSERİ P051 PSA DANSİTESİ, KÖTÜ PROGNOSTİK ÖZELLİKLERİ ÖNGÖRMEDE PSA VE GLEASON SKORUNDAN ÜSTÜN DEĞİLDİR Ufuk Yavuz1, Murat Üstüner1, Hasan Yılmaz2, Seyfettin Çiftçi1, Bahri Serkan Aynur1, Özdal Dillioğlugil1 1 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli SB. Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli 2 Giriş: Sfoungaristos ve ark yaptıkları çalışmada (Can Urol Assoc J. 6:46, 2012) PSA dansitesinin (PSAD) lokalize prostat kanserli (PK) hastalarda radikal prostatektomi (RP) sonrası kötü prognostik özellikleri öngörmede preop PSA ve Gleason skorundan(GS) daha yüksek öngörü değerine sahip olduğunu ileri sürmüşlerdir. Çalışmamızda RP operasyonu yapılan hastalarda kötü prognostik özellikleri öngörmede PSAD ile preop PSA ve GS’nu karşılaştırdık. Materyal Metod: 1998- 2013 yılları arasında RP ve bilateral pelvik lenfadenektomi operasyonu yapılan 366 hasta geriye dönük değerlendirildi. Preop PSA, transrektal ultrason (TRUS) ve patoloji raporlarına ulaşılan 271 hastanın yaşı, preop PSA’sı, TRUS ile prostat hacmi (PH), preop GS’u, RP patolojilerindeki cerrahi sınır (CS) ve kapsül dışına yayılım (KDY) pozitifliği ile seminal vezikül tutulumu (SVT) ve lenf nodu tutulumu (LNT) durumları not edildi. Hastaların preop PSA değerleri PH’e bölünerek PSAD hesaplandı. İstatistiksel olarak ROC analizi ve çok değişkenli analiz (ÇDA) kullanıldı. Bulgular: Ortanca hasta yaşı, preop PSA ve PH sırasıyla 63yıl [interquartil aralık (IQA 59-67)], 7,93 ng/ml (IQA 5,58-12,6) ve 37,2 cc (IQA 28,9-53,2) idi. Hastaların GS’u %41,7’sinde (113/271) 6, %40,6’sında (110/271) 7, %14’ünde (38/271) 8 ve %3,7 ‘sinde (10/271) 9 olarak saptandı. CS, PDY, SVT ve LNT pozitif olan hasta oranı sırasıyla %18,4 (n=50), %33,5 (n= 91), %9,2 (n=25) ve %5,1(n=14) idi. RP patolojik sonuçlarını öngörmede PSA, PSAD ve GS’nun ROC eğrisi ile değerlendirilmesi Tablo 1’de, lojistik regresyon analiziyle ÇDA değerlendirilmesi ise Tablo 2’de gösterildi. ROC analizinde PSAD tüm patolojik parametreleri öngörmede istatistiksel anlamlı bulunmasına rağmen, ÇDA’de hiçbir parametre için anlamlı bulunmadı. Buna karşın PSA, KDY hariç tüm parametreleri öngörmede en anlamlı parametre idi; KDY için en anlamlı olan ise GS idi. Sonuç: PSAD, Sfoungaristos ve ark’ nın iddia ettiğinin aksine kötü RP prognostik özelliklerini öngörmede PSA ve GS’a göre üstün bir öngörücü faktör değildir. PSA, tüm kötü prognostik parametreleri öngörmede önemli bir faktördür. Anahtar kelimeler: PSA dansitesi, Prostat kanseri, Gleason skor 214 11. Üroonkoloji Kongresi %95 Cl Standart sapma p Alt sınır Üst sınır PSA 0,656 0,048 0,001 0,563 0,749 PSAD 0,654 0,049 0,001 0,559 0,750 GS 0,535 0,048 0,438 0,441 0,629 PSA 0,611 0,037 0,003 0,539 0,683 PSAD 0,656 0,036 0,000 0,586 0,727 GS 0,621 0,036 0,001 0,551 0,692 Cerrahi sınır pozitifliği için KDY için SVT için PSA 0,780 0,050 0,000 0,683 0,877 PSAD 0,773 0,059 0,000 0,657 0,890 GS 0,912 0,051 0,000 0,668 0,869 LNT için PSA 0,755 0,080 0,001 0,598 0,912 PSAD 0,761 0,086 0,001 0,591 0,930 GS 0,787 0,070 0,000 0,649 0,924 Tablo 2. PSA, PSAD ve GS’nun CS, KDY, SVT ve LNT’nu öngörmede çok değişkenli analiz sonuçları p OR %95 Cl %95 Cl Alt Sınır Üst Sınır Cerrahi sınır pozitifliği için PSA 0,000 1,074 1,038 1,112 PSAD 0,104 1,033 0,993 1,074 GS 0,785 0,974 0,807 1,176 KDY için PSA 0,054 1,026 1,000 1,052 PSAD 0,845 1,004 0,967 1,042 GS 0,004 1,565 1,152 2,126 SVT için PSA 0,004 1,054 1,017 1,091 PSAD 0,209 0,886 0,734 1,070 GS 0,287 1,067 0,947 1,204 LNT için PSA 0,001 1,060 1,023 1,099 PSAD 0,714 0,963 0,786 1,179 GS 0,327 1,069 0,935 1,221 6-10 Kasım 2013, Antalya 215 PROSTAT KANSERİ %95 Cl AUC POSTER Tablo 1. RP patolojik sonuçlarını öngörmede PSA, PSAD ve GS’nun değerlendirilmesi. POSTER PROSTAT KANSERİ P052 5α-REDÜKTAZ İNHİBİTÖR TEDAVİSİ BENİGN PROSTAT HİPERPLAZİSİ VE PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA S/T PSA ORANINI NASIL ETKİLER? Seyfettin Çiftçi1, Murat Üstüner1, Ufuk Yavuz1, Bahri Serkan Aynur1, Emrah Şimşek1, Hasan Yılmaz2, Özdal Dillioğlugil1 1 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli SB. Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli 2 Amaç: Bu çalışmamızda, kliniğimizde benign prostat hiperplazili (BPH) ve prostat kanserli (PCa) hastalarda uygulanan 5α-redüktaz inhibitör (5α-Rİ) tedavisinin, tedavi öncesi (TÖ) serbest PSA (sPSA) ve total PSA (tPSA) oranının(s/t PSA) tedavi sonrasındaki (TS) orana göre değişimini karşılaştırdık. Materyal-Metod: 2008-2013 yılları arasında kliniğimzde 5α-Rİ tedavisi alan 84 BPH’lı hasta ile, PCa tanısı alıp aktif izlem (Aİ) uygulanan ve sadece 5α-Rİ tedavisi alan 89 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaşı, TÖ ve tedaviden en az 6 ay sonraki s/tPSA oranları, ilacı düzenli kullanıp kullanmadıkları, PCa nedeni ile definitif tedavi alıp almadığı kaydedildi. İlacı düzenli kullanmayan, PCa nedeni ile sonrasında definitif tedavi yapılan ve tüm kayıtlarına ulaşılamayan toplam 93 hasta çalışma dışı bırakıldı. BPH tanısı olan 40 hasta ile PCa tanısı olan 40 hasta 2 grup şeklinde sınıflandırıldı. Her iki grupta TÖ ve TS s/tPSA oranları karşılaştırıldı. İstatistiksel analizde Wilcoxon testi kullanıldı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen tüm hastaların yaş ortalaması 69,53 (54-87), BPH’lı grupta 68,65 (54-87), PCa’lı grupta ise 70,40 (54,83) idi. BPH’lı grupta TÖsPSA ortalaması 1,36ng/ml (0,08-8,11), tPSA ortalaması 5,70ng/ml (0,2431,85) iken, TSsPSA ortalaması 0,75ng/ml (0,05-4,98), tPSA ortalaması 3,25ng/ ml (0,17-13,15) idi. PCa’lı grupta ise, TÖ sPSA ortalaması 1,39ng/ml (0,239,62), tPSA ortalaması 6,71ng/ml (1,46-20,43) iken, TS sPSA ortalaması 0,80ng/ ml (0,14-5,86), TS tPSA ortalaması 3,74ng/ml (0,34-26,68) idi (Tablo 1). BPH’lı grupta TÖ s/tPSA oranının ortanca değeri %24,59 (9,43-64,83) iken, TS bu değer %26,22 (7,49-48,39) olup aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (Tablo 2; p>0,05). 216 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER PCa’lı grupta ise TÖ s/tPSA oranının ortanca değeri %17,81 (7,45-64,80) iken, TS bu değer %21,81 (9,57-54,79) olup orandaki bu artış istatistiksel olarak anlamlı bulundu (Tablo 2; p=0,01). Tablo 1. BPH ve PCa’lı hastalarda yaş, TÖ ve TSsPSA ve tPSA değerlerinin karşılaştırılması PCa’lı Hastalar Ortalama Yaş 68,65 70,40 Tedavi Öncesi Ortalama sPSA (ng/ml) 1,36 1,39 Tedavi Sonrası Ortalama sPSA (ng/ml) 0,75 0,80 Azalma Yüzdesi (%) 44,85 42,44 Tedavi Öncesi Ortalama tPSA (ng/ml) 5,7 6,71 Tedavi Sonrası Ortalama tPSA (ng/ml) 3,25 3,74 Azalma Yüzdesi (%) 42,9 44,26 Tablo 2.BPH ve PCa’lı hastalarda TÖ ve TS s/t PSA oranlarının (%) karşılaştırılması. BPH-PCa BPH’lı Hastalar PCa’lı Hastalar Tedavi Öncesi s/tPSA (%) Tedavi Sonrası s/tPSA (%) p Median 24,59 26,22 p>0,05 Min 9,43 7,49 Mak 64,83 48,39 Median 17,81 21,81 Min 7,45 9,57 Mak 64,80 54,79 p=0,01 Sonuç: 5α-Rİ BPH’lı hastalarda tPSA’yı düşürdüğü oranda sPSA’yı da düşürmektedir. Hem sPSA hem de tPSA’da aynı oranda azalma olduğu için, bu hastalarda tedaviden sonra s/tPSA oranında azalma olmakla birlikte istatistiksel olarak anlamlı bir değişiklik olmamaktadır. Bunun aksine PCa’lı hastalarda 5α-Rİ tedavisi sonrası, tedavinin PCa üzerine olası etkisi sonucutPSA daha fazla oranda azaldığı için s/tPSA oranı artmaktadır. BPH’lı hastalarda oranda azalmaya karşın PCa’lı hastalarda artma olması, Aİ hastalarının 5α-Rİ tedavisinde monitarizasyonu için kulanılabilir. Anahtar kelimeler: 5Α-Redüktaz İnhibitör Tedavisi, Benign Prostat Hiperplazisi, Prostat Kanseri 6-10 Kasım 2013, Antalya 217 PROSTAT KANSERİ BPH’lı Hastalar POSTER P053 İLK BİYOPSİDE HGPIN VE ASAP TANISI ALAN HASTALARDAKİ REBİYOPSİ SONUÇLARIMIZ PROSTAT KANSERİ Mehmet Yücel1, Bekir Aras1, Soner Yalçınkaya2 1 Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kütahya SB. Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Antalya 2 Amaç: Prostat biyopsisi yapılan ve yüksek gradeli intraepitelyal neoplazm (HGPIN) ve atipik küçük asiner proliferasyon (ASAP) tanısı konulan hastalarda rebiyopsi önerilmektedir. Çalışmamızda ilk biyopsi sonuçlarına göre patoloji sonuçları HGPIN ve ASAP tanısı alan hastalarda PSA yüksekliğinin seyretmesi üzerine yapılan rebiyopsi sonuçlarını değerlendirdik. Gereç-Yöntem: Temmuz 2006 ve Mayıs 2013 tarihleri arasında PSA yüksekliği nedeniyle prostat biyopsisi yapılan ve patoloji sonuçları HGPIN ve ASAP gelen 62 hastanın prospektif olarak tutulan verileri retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaşı, rektal muayenedeki nodül varlığı, biyopsi sırasındaki PSA değerleri, prostat hacmi, ilk biyopsi sırasındaki patoloji sonuçları (HGPIN, ASAP) ve biyopsilerin patoloji sonuçları karşılaştırıldı. Bulgular: Kliniğimizde ilk prostat biyopsisi sonuçları HGPIN ve ASAP olarak saptanan toplam 62 hastaya rebiyopsi yapıldı. Rebiyopsi yapılan tüm hastalarımıza daha önce sadece bir defa biyopsi yapılmıştı. Hastaların ortalama yaşı 69.87 (SD±8.21) olarak saptandı. Biyopsi sırasındaki ortalama PSA değeri 11.68 (SD±8.21) ng/ml olarak saptandı. Ortalama prostat hacmi 39.64 (SD±6.75) cc olarak saptandı. Muayenede nodül saptanan 14 hastanın 7’sinde rebiyopside kanser tespit edildi. İlk biyopside ASAP tespit edilen 28 hastanın 16’sında rebiyopside kanser tespit edildi. İlk biyopside HGPIN tespit edilen 34 hastanın 4’ünde rebiyopside kanser tespit edildi. İlk biyopsisinde ASAP tespit edilen hastalarda kanser tespit edilme oranı istatistiksel olarak anlamlı idi (p<0.05). Sonuç: İlk biyopsi sonucunda kanser saptanmayan ve PSA değerleri yüksek seyreden hastalarda mutlaka rebiyopsi yapılmalıdır. Özellikle ilk biyopsi sonucunda ASAP saptanan hastaların daha sıkı takibi ve rebiyopsi alınması kanser tespiti açısından daha büyük önem arz etmektedir. Anahtar kelimeler: Rebiyopsi, yüksek gradeli intraepitelyal neoplazm (HGPIN), atipik küçük asiner proliferasyon (ASAP) 218 11. Üroonkoloji Kongresi Engin Kaya1, Veysel Akgün2, Bilal Fırat Alp1, Serdar Yalçın1, Turgay Ebiloğlu3, Murat Kocaoğlu2, İbrahim Yıldırım1 1 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Radyoloji Anabilim Dalı, Ankara 3 Etimesgut Asker Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara 2 Giriş: PSA yüksekliği olan hastalarda TRUS-BX öncesi yapılan 3 Tesla MRG’nin etkinliğini ortaya koymayı amaçladık. Materyal-Metod: Ocak 2013-Ağustos 2013 tarihleri arasında polikliniğimize PSA yüksekliği ile başvuran 21 hastaya TRUS-BX planlanmış ve işlem öncesi tüm hastalara 3 Tesla MRG yapılmıştır. Tüm hastalara 12 kadran prostat biyopsisi uygulanmıştır. Spesmenler hastanemiz Patoloji Kliniği’nde incelenmiş ve raporlanmıştır. Sonuçlar: Hastaların total PSA ortalamaları 10,37 ng/ml (3,9-34,21) ve serbest PSA ortalamaları 2,05 ng/ml (0,15-9,14) olarak hesaplanmıştır. 21 hastanın MRG-TRUS BX karşılaştırması Tablo 1’de verilmiştir. TMRG uygulanan 21 hastanın 8’inde (%38) prostat kanseri saptanırken, 1’inde (%4,7) atipik small asiner proliferasyon (ASAP), 1’inde (%4,7) yüksek dereceli prostatik intraepitelyal neoplazi (YDPİN) saptandı. Bu hastaların 9’unda MRG’de şüpheli alan mevcuttu. Toplamda MRG’de şüpheli alan gözlenen 12 hastanın 9’unda biyopsi pozitif saptanmış olup kalan 3 hastaya tekrar biyopsi planlandı. 1 hastada ise MRG’de herhangi bir patolojik bulgu olmamasına rağmen prostat adenokarsinomu tespit edildi. 21 hastalık grubumuzda 3 Tesla MRG’nin sensitivitesi %90; spesifitesi %72,7; pozitif prediktif değer %90 ve negatif prediktif değer ise %88,8 olarak hesaplanmıştır. Test geçerliliği ise %80,9 olarak hesaplanmıştır. Tartışma: Hastalarımızın birinde MRG ile herhangi bir patoloji saptanmamış olmasına rağmen hastanın TRUS-BX sonucu adenokarsinom olarak raporlanmıştır. 6-10 Kasım 2013, Antalya 219 PROSTAT KANSERİ PROSTAT SPESİFİK ANTİJEN (PSA) YÜKSEKLİĞİ OLAN HASTALARDA 3 TESLA MAGNETİK REZONANS GÖRÜNTÜLEME (MRG) SONRASI YAPILAN TRANSREKTAL ULTRASONOGRAFİ EŞLİĞİNDE PROSTAT BİYOPSİSİ (TRUS-BX) ERKEN SONUÇLARIMIZ POSTER P054 POSTER PROSTAT KANSERİ 3 hastamızda ise MRG ile patolojik alanlar tariflenmesine rağmen TRUS-BX sonucunda neoplazi saptanmamıştır. Erken sonuçlarımız verdiğimiz bu çalışmada neoplazi saptanmayan 3 hastamıza ve raporları ASAP ile YDPİN olarak gelen hastalarımıza re-biyopsi planlanmaktadır. Re-biyopsiler sonrası TRUS-BX ‘lerde yeni kanser olgularını saptayacağımızı düşünüyoruz. Anahtar kelimeler: Prostat kanseri, 3 Tesla Magnetik rezonans görüntüleme, TRUS-Bx Tablo 1 220 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P055 METASTATİK KASTRASYON DİRENÇLİ PROSTAT KANSERİ OLGULARINDA DOSETAKSEL TEDAVİSİ: TEK MERKEZ 7 YILLIK TAKİP SONUÇLARIMIZ 1 SB. Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Çorum 2 Amaç: Metastatik Kastrasyon Dirençli Prostat Kanseri (MKDPK) olgularında kullandığımız dosetaksel tedavisinin uzun dönem sonuçlarını paylaşmak. Gereç-Yöntem: Nisan 2006- Mayıs 2013 tarihleri arasında dosetaksel ile tedavi edilmiş hastaların dosyaları, geriye dönük olarak taranarak çalışma verileri elde edilmiştir. Bu kapsamda toplam 25 hastanın verileri değerlendirilmiştir. Hastanemiz üroloji kliniğince metastatik evrede tanı konulmuş ve hormono terapiler sonrası testosteron seviyesi <50 ng/dl olmasına rağmen haftalık üç ölçümde üst üste artış veya PSA nadir üzerinden 2 kez %50 artış veya PSA>2 ng/ml ölçülmesi veya solid organ metastazları yeni oluşmuş veya boyutu artması durumunda MKDPK olarak değerlendirilmiştir. Hastalara 3 haftada 1 kez 75 mg/m2 dosetaksel ve günde 2 kez 5 mg prednizon kürü yanıt alındıkça devam edilecek şekilde 8 kür uygulanmıştır. Sonuçlar: Hastaların dosetaksele başlangıç yaşı ortalaması 69,4 (54-81) iken, ortanca Gleason skoru 8 (5-10) olarak gözlenmiştir. Kastrasyon direnç gelişimi süreleri ise ortalama 29 ay (4-96) olarak saptanmıştır. Dosetaksel öncesi son PSA ortalaması 72,54 (12-150) iken tedavi sonrası PSA nadir değerleri ortalama olarak 16,86(0,98-70) gözlenmiştir. İlk kür sonrası 17 hastada (%68) PSA %50’den fazla düşüş göstermiştir. PSA nadir ulaşılan kür sayısı ortanca olarak 7 (4-8) olarak belirlenmiştir. Hastalarda gözlenen yan etkiler; 3 hastada (%12) periferik nöropati, 2 hastada (%8) alopesi, 2 hastada (%8) hafif anemi ve 1 hastada (%4) el ayak sendromudur. Ancak tedavinin sonlandırılmasını gerektirecek yan etki gözlenmemiştir. 6-10 Kasım 2013, Antalya 221 PROSTAT KANSERİ Nihat Karakoyunlu1, Orhan Yiğitbaşı1, Hakkı Ugur Özok1, Levent Sağnak1, Hikmet Topaloğlu1, Hamit Ersoy2 POSTER PROSTAT KANSERİ Halen sağ olan hasta sayısı 9 tanedir (%36). Sağ olan grup için tedavinin başlangıcından itibaren ortalama 18.66 (9-48) ay yaşam süresi gözlenmiştir. Prostat kanseri nedeni ile kaybedilen 15 hastanın (%60) dosetaksel sonrası yaşam süresi ortalama 22,13 (12-40) ay olarak belirlenmiştir. 1 hasta ise kardiyak nedenler ile kaybedildiğinden çalışma dışında bırakılmıştır. Yorum: MKDPK hastalarının 1. basamak tedavisinde dosetaksel kullanımının etkin ve güvenli olduğu gösterilmiştir. Anahtar kelimeler: Kastrasyon Dirençli Prostat Kanseri, Dosetaksel 222 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P056 PROSTAT BİYOPSİSİNDE KANSER SAPTANMAYAN HASTALARDA TUR-P SONUÇLARIMIZ Mehmet Yücel1, Bekir Aras1, Soner Yalçınkaya2 Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kütahya SB. Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Antalya 2 Amaç: Prostat biyopsisi yapılan ve biyopsi sonuçlarına göre kanser saptanmayan ve ileri derecede obstrüksiyon bulguları olan hastalarda yapılan prostat transüretral rezeksiyonu (TUR-P) sonuçlarımızı değerlendirmektir. Çalışmamızda biyopsi sonuçları ile TUR-P sonuçlarını histopatolojik sonuçlarını değerlendirdik. Gereç-Yöntem: Mayıs 2004 ve Mayıs 2013 tarihleri arasında anormal rektal tuşe bulgusu ve/veya PSA yüksekliği nedeniyle prostat biyopsisi yapılan ve patoloji sonuçları kanser gelmeyen 491 hastanın prospektif olarak tutulan verileri retrospektif olarak incelendi. Bu hastaların ileri derecede obstrüksiyon bulguları olan ve biyopsi sonuçları göre kanser saptanmayan benign [BPH, kronik prostatit, düşük gradeli intraepitelyal neoplazm (LGPIN) ve yüksek gradeli intraepitelyal neoplazm (HGPIN)] tanısı konulan 51 hastaya TUR-P operasyonu yapıldı. Prostat iğne biyopsisi patoloji sonuçları ile TUR-P patoloji sonuçları karşılaştırıldı. Bulgular: TUR-P yapılan 51 hastalanın sadece 3 tanesinde kanser saptandı. Hastaların ortalama yaşı 67.74 (SD±8.65) olarak saptandı. Hastaların ortalama PSA değeri 5.81 (SD±8.65) ng/ml olarak saptandı. Ortalama prostat hacmi 53.31 (SD±11.78) cc olarak saptandı. TUR-P operasyonu yapılan hastalar yıllık muayene ve PSA takipleri ile kontrol edildi. Bu hastalardan 2 tanesinde takipteki PSA değerlerinde artış olması nedeniyle yapılan biyopsilerde prostat kanseri tespit edildi. Sonuç: Prostat biyopsi sonucunda kanser saptanmayan ve ileri derecede obstrüksiyon bulguları olan hastalarda TUR-P uygulanabilir. Bu hastaların takibine devam edilmeli, rektal inceleme ve PSA değerlerine göre kanser şüphesi taşıyorsa TUR-P sonrası da rebiyopsiler gerçekleştirilmelidir. Anahtar kelimeler: Prostat biyopsisi, prostat kanseri, transüretral rezeksiyon (TUR-P) 6-10 Kasım 2013, Antalya 223 PROSTAT KANSERİ 1 POSTER P057 PROSTAT BİYOPSİSİNDE KOR SAYISI GERÇEĞİ YANSITIYOR MU? Uğur Yücetaş, Erkan Erkan, Muhammet Naci Tatar, Nejdet Karşıyakalı, Arman Çekmen, Cemalettin Murat, Mahmut Gökhan Toktaş PROSTAT KANSERİ İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul Amaç: Kliniğimizde transrektal ultrasonografi eşliğinde yapılan prostat biyopsi sonuçları değerlendirildi. Materyal-Metod: Ekim 2005 ile Nisan 2013 tarihleri arasında yapılan prostat biyopsi sonuçları gözden geçirildi. Hastalar yaş, PSA, prostat volümü, patoloji sonuçlarına göre incelendi. Bulgular: 3743 hastaya ait toplam 4075 prostat biyopsi işlemi değerlendirildi. Hastaların ortalama yaşı 63.91±8.05, ortalama total PSA değeri 12.72±17.68, ortalama prostat volümü 46.10±23,49 ve ortalama kor sayısı 12.38±2.13 idi. Yapılan biyopsilerin dağılımına bakıldığında 3711’i primer, 344’ü sekonder ve 20’si tersiyer idi. Hastaların patoloji sonuçları incelendiğinde ilk biyopside kanser saptanma oranının %26, ikinci biyopside %20 ve üçüncü biyopside %15 olduğu görüldü. Biyopsilerin %3,5’inde ASAP (Atipik small asiner proliferasyon), %2’sinde High grade PIN ve %23,8’inde Low grade PIN olduğu saptandı (Tablo 1). İlk kez biyopsi yapılan ve anormal tuşe bulgusu olmayan 3010 olgunun özellikleri incelendi. Olgular patoloji sonucuna göre 5 gruba (Kanser, ASAP, HGPIN, LGPIN, Benign) ayrıldı ve yaş, total PSA, prostat volümü ve kor sayısına göre karşılaştırıldı. Olguların patoloji sonuçları incelendiğinde korların ortalama %4,37’sinin başarısız (Kolon mukozası, periprostatik dokular, atrofik-yetersiz materyal gibi) olduğu saptandı. LGPIN grubu ile benign grup arasında efektif kor sayısı açısından anlamlı bir fark olmakla birlikte kanser saptanan olgular ile kanser saptanmayanlar arasında anlamlı bir farlılık yoktu (Tablo 2). Sonuç: Günlük üroloji pratiğinde önemli bir yeri olan ve artık en az 12 kor yapılan prostat biyopsisinde alınan korların verimliliğine dikkat çekmek isteyen bu çalışmamızda, başarısız kor sayılarına rağmen bu durumun kanser saptanan grupta anlamlı bir farklılık oluşturmadığı sonucuna vardık. Ancak başarılı kor yüzdesini artırmaya yönelik asistan eğitiminin gözden geçirilmesinin, şüpheli durumlarda kor sayısının artırılmasının veya tekrar parça alınmasının önemli olduğunu düşünmekteyiz. Anahtar kelimeler: Prostat Biyopsisi, Prostat Kanseri 224 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P058 PROSTAT BİYOPSİSİNDE KANSER SAPTAMADA PROSTAT VOLÜMÜ ÖNEMLİ MİDİR? İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul Amaç: Kliniğimizde transrektal ultrasonografi eşliğinde yapılan prostat biyopsi sonuçları değerlendirildi. Materyal-Metod: Ekim 2005 ile Nisan 2013 tarihleri arasında yapılan prostat biyopsi sonuçları gözden geçirildi. Hastalar yaş, PSA, prostat volümü, patoloji sonuçlarına göre incelendi. Bulgular: 3743 hastaya ait toplam 4075 prostat biyopsi işlemi değerlendirildi. Hastaların ortalama yaşı 63.91±8.05, ortalama total PSA değeri 12.72±17.68, ortalama prostat volümü 46.10±23.49 ve ortalama kor sayısı 12.38±2,13 idi. Yapılan biyopsilerin dağılımına bakıldığında 3711’i primer, 344’ü sekonder ve 20’si tersiyer idi. Hastaların patoloji sonuçları incelendiğinde ilk biyopside kanser saptanma oranının %26, ikinci biyopside %20 ve üçüncü biyopside %15 olduğu görüldü. Biyopsilerin %3,5’inde ASAP (Atipik small asiner proliferasyon), %2’sinde High grade PIN ve %23,8’inde Low grade PIN olduğu saptandı (Tablo 1). İlk kez biyopsi yapılan ve anormal tuşe bulgusu olmayan 3010 olgunun özellikleri incelendi. Olgular patoloji sonucuna göre 5 gruba (Kanser, ASAP, HGPIN, LGPIN, Benign) ayrıldı ve yaş, total PSA, prostat volümü ve kor sayısına göre karşılaştırıldı. Kanser saptanan olguların özellkle benign patoloji sonucuna sahip gruba kıyasla yaş ortalaması ve total PSA ortalaması anlamlı olarak daha yüksekti ve prostat volümü ortalaması daha düşüktü (p<0,0001) (Tablo 2). Ayrıca yaş, total PSA ve prostat volümü arasında anlamlı birer ilişki olduğu saptandı. Sonuç: Prostat hacminin, yaş ve total PSA değerinde olduğu gibi prostat kanseri saptanan olgularda anlamlı farklılık gösterdiğini saptadık. Prostat kanseri saptanan olguların prostat hacimleri anlamlı olarak daha düşüktü. Bu nedenle daha büyük prostatı olan hastaların prostat biyopsilerinde daha fazla kor alınması gerektiğini düşünmekteyiz. Anahtar kelimeler: Prostat Biyopsisi, Prostat Kanseri 6-10 Kasım 2013, Antalya 225 PROSTAT KANSERİ Uğur Yücetaş, Erkan Erkan, Hüseyin Aytaç Ateş, Yusuf Şahin, Cemalettin Murat, Vural Saçak, Mahmut Gökhan Toktaş POSTER PROSTAT KANSERİ P059 BPH NEDENİYLE YAPILAN PROSTATEKTOMİ, LAPAROKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ SONUÇLARINI ETKİLİYOR MU? Fatih Ataç1, Yakup Bostancı2, Ender Özden2, Hasan Çetin2, Yarkın Kamil Yakupoğlu2, Ali Faik Yılmaz2, Şaban Sarıkaya2 1 Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Samsun 2 Amaç: Bu videoda organa sınırlı prostat kanseri tanısı almış TUR(P)’lı bir hastada uygulanan laparoskopik ekstraperitoneal radikal prostatektomi (LERP) ameliyatı sunulmaktadır. Hasta ve Yöntem: PSA düzeyi 8 ng/ml, biyopside Gleason skoru 3+4/7 ve klinik T1c olan 66 yaşındaki hastaya LERP planlandı. Hastanın 2 yıl öncesine ait TUR(P) öyküsü mevcuttu. Hasta supin pozisyonda, göbek altı 2 cm kesi ile ekstraperitoneal alana girildi ve balon dilatasyonu yardımı ile ekstraperitoneal alanda boşluk oluşturularak 12 mm’lik optik port yerleştirildi. Her iki tarafta pararektal alana 10 mm iki adet, krista iliaka medialine 5 mm iki adet port yerleştirilerek önce bilateral standart iliak ve obturator lenf nodu diseksiyonu uygulandı. Takiben endopelvik fasya açıldı ve derin dorsal ven bağlandı. Takiben “desendan” tekniğe uygun olarak “Thunderbeat®” ve “rightangle” yardımı ile mesane boynu diseksiyonu yapıldı ve her iki vaz deferens diseke edilerek “Hem-o-Lok” klipler ile kontrol edildi. Her iki seminal vezikülün diseksiyonu yapıldıktan sonra “Hem-o-Lok” ve metal klipler yardımı ile pedikülün kontrolü sağlandı. Denovillier fasyasın açıldıktan sonra posterior diseksiyon soğuk makas yardımı ile yapıldı. Derin dorsal ven ve üretra kesildikten sonra spesmen endobag içine alındı. Üretrovezikal anostomoz 3/0 PDS ile “van-Velthoven” tekniği ile yapıldı. Bulgular: Ağustos 2009 ve Temmuz 2013 tarihleri arasında 125 hastaya LERP uygulandı. Hastalar preoperatif prostatektomi yapılan (Grup 1) ve yapılmayan (Grup 2) olarak iki gruba ayrıldı. Hastaların karşılaştırmalı verileri Tablo 1’de sunulmuştur. Peroperatif 2 hastada rektum, 2 hastada iliak ven yaralanması izlenirken, hastaların tamamına laparoskopik primer onarım gerçekleştirildi. Postoperatif dönemde 15 olguya kan transfüzyonu yapılırken, 3 olguda idrar ekstravazasyonu, 4 olguda İYE, 1 olguda 1 ay sonra derin ven trombozu, ve 1 olguda antibiyotik kullanımına bağlı üremi gözlendi. 226 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Laparoskopi, Prostatektomi, Prostat kanseri POSTER Sonuç: BPH nedeniyle yapılan prostatektomi, laparoskopik radikal proatatektominin peroperatif ve postoperatif sonuçları üzerine negatif etki göstermemektedir Tablo 1. LERP uygulanan hastaların karşılaştırmalı verileri PROSTAT KANSERİ 6-10 Kasım 2013, Antalya 227 POSTER PROSTAT KANSERİ P060 TRANSREKTAL ULTRASONOGRAFİ KILAVUZLUĞUNDA PROSTAT BİYOPSİSİNDE LOKAL ANESTEZİ İÇİN KULLANILAN ÜÇ FARKLI AJANIN AĞRI ÜZERİNE OLAN ETKİLERİNİN RANDOMİZE KONTROLLÜ KARŞILAŞTIRILMASI Sinan Avcı, Sedat Öner, Murat Aydos, Hakan Üstün, Metin Kılıç, Volkan Tüysüz, Kadir Acıbucu Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bursa Giriş: Bu çalışmada, TRUS kılavuzluğunda prostat biyopsisi alınan 160 hastada lokal anestezi için kullandığımız üç farklı anestezik ajanın ağrı üzerine olan etkilerinin değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Materyal-Metod: Ocak 2012-Mayıs 2012 tarihleri arasında 160 hasta randomize edilerek 40 kişiden oluşan 4 gruba ayrılmıştır; anestezi kullanılmayan grup (Grup 1), lidokain kullanılan grup (Grup 2), levobupivakain kullanılan grup (Grup 3) ve bupivakain kullanılan (Grup 4). Hastalardan TRUS eşliğinde 12 kor prostat biyopsisi alınmıştır. Ağrı skorları vizüel analog skala (VAS) kullanılarak ölçülmüştür. Lokal anestezik ajanın uygulanması sırasındaki (VAS 1), biyopsi sırasındaki (VAS 2), biyopsiden hemen sonraki (VAS 3) ve biyopsiden 1 saat sonraki (VAS 4) ağrı skorları değerlendirilmiştir. VAS 1 skoru anestezik ajan enjeksiyonu yapılmayan grup 1’de bulunmamaktadır. Komplikasyonlar kaydedilip gruplar arası farklar karşılaştırılmıştır. Bulgular: Dört grubun ortalama yaşları, PSA değerleri, prostat hacimleri, rektal tuşe bulguları, eğitim düzeyleri ve patoloji sonuçları arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. VAS 1 için gruplar arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. VAS 2 için anestezi uygulanan her 3 gruptaki ağrı skorları anestezi uygulanmayan gruba göre anlamlı olarak daha düşük bulunmuştur. Anestezi uygulanan grupların VAS 2 açısından birbirlerine istatistiksel olarak bir üstünlükleri bulunmamıştır. VAS 3 skorları grup 2 ve grup 3’te anestezi uygulanmayan gruba göre anlamlı olarak daha düşük bulunmuştur. Anestezi uygulanan grupların VAS 3 açısından birbirlerine istatistiksel olarak bir üstünlükleri bulunmamıştır. VAS 4 skorları sadece grup 3’te anestezi uygulanmayan gruba göre anlamlı olarak daha düşük bulunmuştur. Anestezi uygulanan gruplar için VAS 4’te grup 3’ün skorları hem grup 2’den hem de grup 4’ten anlamlı olarak daha düşük bulunmuştur. Grupların kendi aralarında ve ikili karşılaştırmalarında komplikasyonlar açısından anlamlı bir fark bulunmamıştır. 228 11. Üroonkoloji Kongresi 6-10 Kasım 2013, Antalya 229 PROSTAT KANSERİ Anahtar kelimeler: Analjezi, periprostatik sinir blokajı, prostat biyopsisi POSTER Sonuç: Bu çalışmada kullanılan üç lokal anestetik ajanın da prostat biyopsisine bağlı oluşan ağrıyı etkili bir şekilde azalttığı gösterilmiştir. Anestezik ajan enjeksiyonuna bağlı oluşan ağrıda ajanlar arasında bir fark görülmemiştir. Kontrol grubuna karşı ağrının değerlendirildiği 3 aşamada da (biyopsi sırasındaki, biyopsiden hemen sonraki ve biyopsiden 1 saat sonraki) ağrı skorlarını anlamlı olarak azaltan tek ajan olan levobupivakainin bu 3 ajan içinde bir adım öne çıktığı görülmüştür. POSTER PROSTAT KANSERİ P061 METASTATİK PROSTAT CA NEDENİ İLE MEDİKAL YA DA CERRAHİ ANDROJEN BASKILAMA TEDAVİSİ UYGULANAN HASTALARDA S/TPSA ORANI NASIL ETKİLENİR? Seyfettin Çiftçi1, Emrah Şimşek1, Murat Üstüner1, Ufuk Yavuz1, Turgay Gülecen2, Hasan Yılmaz3, Özdal Dillioğlugil1 1 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli SB. Hakkari Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Hakkari 3 SB. Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli 2 Giriş: Bu çalışmamızda metastatik prostat kanseri (PCa) nedeni ile medikal ya da cerrahi (bilateral skrotal orşiektomi) androjen baskılama tedavisi (ABT) yapılan hastalarda tedavi öncesi ve tedaviden en az 3 ay sonraki serbest PSA (sPSA), total PSA (tPSA) oranlarını (s/tPSA) karşılaştırmayı amaçladık. Materyal Metod: 2004-2013 yılları arasında kliniğimizde metastatik PCa tanısı alan 210 hasta tespit edildi. Bunlardan prostat lojuna RT alan ve takipteki kayıtlarına ulaşılamayan 142 hasta çalışma dışı bırakıldı, 68 hasta çalışmaya dahil edildi. Bu hastaların ABT öncesi sPSA ve tPSA değerleri, yaşları, hangi tedaviyi aldıkları (Medikal ABT / Cerrahi ABT), palyatif radyoterapi (RT) alıp almadıkları ve tedaviden en az 3 ay sonraki ilk s ve t PSA değerleri kaydedildi. İstatistiksel analizde, paired sample T test kullanıldı. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 69,78 (50-89) olup, 30 hasta (%44,1) palyatif RT almış, 38 hastaya (%55,9) RT uygulanmamıştı. Hastalarda ABT’nden ortalama 10,02 ay (3-34) sonra kontrol s-t PSA bakılmış. Hastaların ABT öncesi s/tPSA oranının ortalaması %15,26 iken, tedaviden sonra bu oran %24,13 olup istatistiksel olarak anlamlı oranda yüksek saptandı (p<0,05). Ekstraprostatik palyatif RT alanlar ile almayanlar arasında yapılan istatistiksel analizde, her iki grupta da, aynı şekilde, ABT sonrası s/tPSA oranı ABT öncesine göre anlamlı oranda yüksek olduğu (Tablo) görüldü (p<0,05). Medikal ABT alan grup ile cerrahi ABT yapılan grup arasındaki analizde de durum değişmemiştir (Tablo; p<0,05). Sonuç: Metastatik PCa tanılı hastalarda uygulanan ABT s/tPSA oranını yükseltmektedir. Bu da muhtemelen uygulanan tedavinin karsinomatöz hücreleri azaltmasına bağlı olarak benign hücrelerin oranının artması sonucunda s/tPSA 230 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER oranının artmasından kaynaklanmaktadır. Uygulanan tedavi seçeneğinin medikal ya da cerrahi olması veya hastanın palyatif RT alıp almaması bu sonucu değiştirmemektedir. Hasta sayısının daha fazla olduğu ve s/t PSA oranındaki değişim miktarının prognoz ile karşılaştırıldığı daha geniş çaplı araştırmalara ihtiyaç vardır. Anahtar kelimeler: Androjen baskılayıcı tedavi, metastatik prostat karsinoma, s/tPSA oranı PROSTAT KANSERİ Tablo 1. Palyatif radyoterapi ve ABT cinsine (medikal/cerrahi) göre ABT sonrasında s/tPSA oranı (%) değişimi. * P: <0,05. Palyatif RT Almış mı? ABT Cinsi 6-10 Kasım 2013, Antalya ABT Öncesi oran (%) ABT Sonrası oran (%) Evet 15,2 23,31 * Hayır 15,3 24,78* Medikal 14,29 26,45* Cerrahi 16,72 20,61* 231 POSTER PROSTAT KANSERİ P062 PROSTAT KANSERİ SAPTANMASINA BİYOPSİ ÖRNEK UZUNLUĞUNUN ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ İÇİN DÖRT FARKLI YÖNTEM: ÖRNEK UZUNLUĞU EN AZ 10,00 MM OLMALIDIR Hasan Yılmaz1, Murat Üstüner2, Seyfettin Çiftçi2, Ufuk Yavuz2, Bahar Müezzinoğlu3, Özdal Dillioğlugil2 1 İzmit Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli Kocaeli Üniveristesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli 3 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kocaeli 2 Giriş: Prostat kanseri (PK) tanısı için tek bir örnek alınıyor olsaydı, örnek uzunluğu (ÖU) kaçınılmaz olarak ve doğrudan tüm patolojik sonuçları etkileyecekti. Ancak prostat biyopsileri sistematiktir ve önerilen en az örnek sayısı sekizdir (Eur Urol, 59:61, 2011). Örneklerin kendi başına etkilerinin yanında topluca etkileri de gözardı edilmemelidir ve bu nedenle PK tanısına ÖU’ larının etkisinin nasıl değerlendirileceği açık değildir. Çalışmamızda PK saptanmasına ÖU’ larının etkisini dört farklı yöntem ile değerlendirmeyi amaçladık. Materyal-Metod: 2009-2012 arasında ilk kez sistematik 12 örnek biyopsi (12Bx) yapılan 1017 ardışık hasta değerlendirildi. Yaş, tPSA, prostat hacimleri (PH) ve ÖU’ ları not edildi. Benign patolojiler, HGPİN ve ASAP kanser yok (benign); PK, kanser var (malign) olarak değerlendirildi. Standardizasyon için eksik bilgileri olan, adenokarsinom dışı patolojiler, 12’ den az yada çok örnek sayısı olanlar, antiandrojen, 5-alfa redüktaz inhibitörü veya radyoterapi almış olanlar çalışma dışı bırakıldı. Kalan 521 hasta dahil edildi. PK saptanması ile ÖU arasındaki ilişki dört farklı yöntem ile değerlendirildi. Yöntemlerin açıklaması Tablo 1’ de verildi. Optimal kesme değerler ROC eğrisi ve %95 CI ile belirlendi. Bulgular: Ortanca yaş, PH, tPSA ve ÖU sırasıyla 66 yıl (interquartil aralık (İQA) 61-3), 45,6 cc (İQA 32,30-1,25), 9,12 ng/mL (İQA 5,86-7,81) ve 10,0 mm (İQA 6-3) idi. Hastaların %47,8’ inde (249/521) ve tüm örneklerin %22,5’ unda (1404/6252) PK saptandı. Yöntemlere göre alt gruplarda PK varlığının değerlendirilmesi Tablo 2’ de verildi. Üçüncü yöntemde, PK saptananlar ile benign örnekler arasında tüm alt gruplarda anlamlı fark izlendi. Ancak ÖU’ nun PK saptanmasına etkisinin, PK olmayan hastaların örnekleri de eklenerek değerlendirilmesinin doğru olmadığı kanaatindeyiz. Bu nedenle 4. yöntemin esas olması gerektiğini 232 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Prostat kanseri, biyopsi uzunluğu Tablo 1. Uzunluk ölçümünde kullanılan yöntemlerin açıklaması. Yöntem Açıklama Karşılaştırma 1) Toplam biyopsi uzunluğu Her bir hastanın örneklerinin uzunlukları toplamı PK hastaları - benign hastalar 2) Ortalama örnek uzunluğu Her bir hastanın örnek uzunluklarının ortalaması PK hastaları - benign hastalar 3) Tüm hastalarda örneklerin ortalama uzunlukları Havuzlanmış örneklerin uzunluklarının ortalaması Benign örnek - malign örnek 4) Sadece PK saptanan hastalarda örneklerin ortalama uzunlukları Havuzlanmış örneklerinin uzunluklarının ortalaması Benign örnek - malign örnek 6-10 Kasım 2013, Antalya 233 PROSTAT KANSERİ Sonuç: PK saptanan hastalarda, malign örnekler benignlerden istatistiksel anlamlı olarak uzun saptandı. Bize göre 4. yöntem bu farkı değerlendirmek için daha makul bir yöntemdir ve optimal ÖU’ larını değerlendirmede dikkate alınmalıdır: <50 cc prostatlarda 10,00, >=50 cc prostatlarda da en az 10,90 mm biyopsi optimal görünmektedir. POSTER düşünüyoruz. Böylece PK saptanmış 249 hastanın havuzlanmış örneklerinin karşılaştırıldığı 4. yöntemde malign örneklerin ortalama uzunlukları anlamlı olarak daha fazla idi (p<0,000): PH <50 ve PH >=50 gruplarında olması gereken en az ortalama uzunluk sırasıyla 10,00 ve 10,90 mm idi. POSTER PROSTAT KANSERİ Tablo 2. Biyopsi uzunluğunun PK saptanmasına etkisinin değerlendirilmesinde dör t yöntemin sonuçları. Yöntem (1)Toplam örnek uzunluğu Benign Toplam Yaş (yıl) tPSA (mg/dL) Prostat Hacmi (cc) tPSA (mg/dL) Prostat Hacmi (cc) (3) Tüm hastaların havuzlanmış örneklerinde ortalama örnek uzunluğu tPSA (mg/dL) Prostat Hacmi (cc) (4) Malign hastaların havuzlanmış örneklerinde ortalama örnek uzunluğu tPSA (mg/dL) Prostat Hacmi (cc) 234 n Ortalama±ss 249 119,77±32,39 0,554 114,68±26,34 143 118,69±31,07 0,204 82 126,30±32,37 106 121,23±34,19 0,303 <10 192 116,88±119,53 96 119,53±33,87 0,691 >=10 80 121,32±29,83 153 119,92±31,54 0,743 <50 129 114,72±29,2 167 114,53±31,33 0,959 143 121,31±130,43 82 130,43±32,07 0,027 3264 9,84±4,65 2928 9,98±4,78 0,268 <70 2280 9,55±4,50 1716 9,89±4,69 0,023 >=70 984 10,52±4,91 1272 10,10±4,90 0,043 <10 2304 9,74±4,60 1152 9,96±4,94 0,193 >=10 960 10,11±4,77 1836 9,99±4,69 0,534 <50 1548 9,56±4,64 2004 9,54±4,61 0,923 >=50 1716 10,10±4,64 984 10,86±5,01 <0,001 4848 9,70±4,78 1404 10,62±4,42 <0,001 <70 3249 9,55±4,65 747 10,31±4,25 <0,001 >=70 1599 10,00±5,01 657 10,96±4,59 <0,001 <10 3100 9,73±4,74 356 10,53±4,37 0,002 >=10 1748 9,66±4,83 1048 10,65±4,44 <0,001 <50 2604 9,27±4,71 948 10,30±4,29 <0,001 >=50 2244 10,20±4,81 456 11,28±4,62 <0,001 1584 9,41±5,02 1404 10,62±4,42 <0,001 Toplam Yaş (yıl) Ortalama±ss 118,18±28,73 190 Toplam Yaş (yıl) N 272 <70 Toplam Yaş (yıl) p >=70 >=50 (2) Ortalama örnek uzunluğu Malign <70 969 9,56±4,99 747 10,31±4,25 <0,001 >=70 615 9,18±5,06 657 10,96±4,59 <0,001 <10 796 9,70±5,15 356 10,53±4,37 0,001 >=10 788 9,12±4,86 1048 10,65±4,44 <0,001 <50 1056 8,86±4,77 948 10,30±4,29 <0,001 >=50 528 10,50±5,31 456 11,28±4,62 0,015 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P063 PROSTAT RADYOTERAPİSİNDE REKTUM ÖN DUVARI VE PROSTAT ARASINA SPACEOAR™ JEL ENJEKSİYONU Şefik İğdem1, Metin Barlan2, Tülay Ercan3, Gül Alço3, Sait Okkan3 İstanbul Bilim Üniversitesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, İstanbul Gayrettepe Florence Nightingale Hastanesi, Radyoloji Bölümü, İstanbul Gayrettepe Florence Nightingale Hastanesi, Radyasyon Onkolojisi Bölümü, İstanbul 2 3 Amaç: Prostat kanseri nedeniyle hipofraksiyone küratif yoğunluk ayarlı radyoterapi (YART) uygulanan iki olguda tedavi öncesi prostat ve rektum ön duvari arasına enjekte edilen SpaceOAR™ jelin doz dağılımına etkisini araştırmaktır. Gereç-Yöntem: Prostat kanseri tanısı almış iki olguya prostat ve rektum ön duvari arasına genel anestezi altında transrektal ultrasonografi rehberliğinde transperineal yoldan 10ml SpaceOAR™ jel enjekte edildi. Uygulamadan önce ve sonra bilgisayarlı tomografi (BT) ve magnetik rezonans (MR) kesitleri alindi. Prostat ve seminal veziküller konturlanarak planlama hedef volümleri yaratıldı; rektum, mesane, femur başları, penil bulbus ve PTV içi rektum duvarı risk altındaki organlar olarak konturlandı. Varian Eclipse planlama sistemi ve Analitik Anizotropik Algoritma kullanılarak her iki BT setinde YART planları aynı doz tanımlaması prensipleri ile yapıldı. Olgu 1’de yalnızca prostat, olgu 2’de ise prostat ve seminal veziküller hedef volüm olarak belirlendi. Doz-volüm histogramları (DVH) yardımı ile risk altındaki organların aldığı dozlar ile rektum ve prostat arasındaki mesafeler; üst, orta ve alt kesitlerde ölçülerek karşılaştırıldı. Bulgular: Olgu 1’de jel prostat üst ve orta kesim hizasına enjekte edildi ancak alt bölüme homojen olarak verilemediği görüldü. Olgu 2 de ise prostat boyunca eşit olarak uygulanabildi (Şekil 1). Organların aldığı dozlara ait bulgular Tablo 1’de görülmektedir. Rektumun 30Gy’in üzerinde aldığı dozlar, 70Gy alan rektum hacmi ve PTV içi rektum ön duvarı hacmi SpaceOAR™ jel uygulaması ile azalmış, rektum ile prostat arasındaki mesafe artmıştır. Rektum ve prostat arası mesafe jel konmadan bitişik iken; jel enjeksiyonu sonrası üst orta ve alt kesitlerde ölçümle sırasıyla ilk olguda 1.63cm, 0.83cm, 0.47 cm, ikinci olguda 1.60cm, 1.36cm, 1.84 cm olarak uzaklaştı. Olguların birinde enjeksiyonu takip eden iki gün grad II tenezm gelişmiş, semptomatik tedavi ile düzelmiştir. 6-10 Kasım 2013, Antalya 235 PROSTAT KANSERİ 1 Anahtar kelimeler: Prostat kanseri, SpaceOAR™ jel, rektal yan etki PROSTAT KANSERİ POSTER Sonuç: SpaceOAR™ jel enjeksiyonu sonrasi yuksek doza maruz kalan rektum volümlerinde azalma gözlenmiştir. SpaceOAR™ jel uygulamasi ile rektuma ait akut ve geç yan etkilerin azalması beklenmektedir. Şekil 1. Olgu 2 ‘de SpaceOAR™ jel enjeksiyonu sonrası rektum ön duvarı ve prostat arası uzaklıklar 236 11. Üroonkoloji Kongresi PTV70Gy Olgu 1-jel öncesi Olgu 1-jel sonrası Olgu 2-jel öncesi Olgu 2-jel sonrası D%95 70.13Gy 70.24Gy 70.19Gy 70.25Gy D%1 71.89Gy 70.55Gy 72.55Gy 73.08Gy Hedef Olgu 1-jel öncesi Olgu 1-jel sonrası Olgu 2-jel öncesi Olgu 2-jel sonrası V50Gy <= %17 %15.23 %11.85 %17.38 %6.3 V31Gy <= %35 %35.60 %36.13 %37.19 %36.18 V70Gy <= 10 cc 4.31 cc 0.8 cc 4.49 cc 0 cc 3.7 cc 0 cc 6 cc 0 cc Organ PTV içi rektal ön duvar volüm PROSTAT KANSERİ Rektum Mesane V50Gy <=%25 %21.56 %29.39 %15.96 %19.92 V31Gy <=%50 %46.37 %59.44 %52.03 %53.01 <=%10 max 31.6Gy max 31.5 Gy max 36.1Gy max 33Gy <=%10 max 31Gy max 27.5Gy max 38Gy max 32Gy 8.3Gy Sağ femur başı v50Gy Sol femur başı v50Gy Penil bulbus Ortalama doz 51Gy 7.93Gy 13.25Gy 9.7Gy v40Gy <=%70 - - - - v14Gy <=%95 %5 %33 %0.28 %3.7 6-10 Kasım 2013, Antalya POSTER Tablo1. Hedef volüm ve risk altındaki organlara ait dozlar 237 POSTER P064 PROSTAT MÜSİNÖZ KANSERLİ HASTADA DEFİNİTİF RADYOTERAPİ OLGU SUNUMU PROSTAT KANSERİ Ozan Cem Güler1, Cem Önal1, Nebil Bal2, Gürcan Erbay3 1 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, Adana Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Adana Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Adana 2 3 Amaç: Prostat kanseri erkeklerde sık görülen kanser olup, %95’den fazlası adenokarsinom histolojisinden oluşmaktadır. Müsinöz alt tipi çok nadirdir. Standart tedavisi net olmamakla birlikte, seçenekler arasında cerrahi ve radyoterapi (RT) bulunmaktadır. Definitif RT ve hormonoterapi (HT) ile etkin bir şekilde tedavi edilen bir vaka sunulmaktadır. Metod: 60 yaşında erkek hasta prostatizm ve rektal ağrı nedeni ile tetkik edilirken prostat boyutlarında aşırı artış saptanmıştır. Özgeçmişinde diyabet ve serbrovasküler olay bulunmaktadır. Başvuru anındaki PSA değeri 1.2 ng/mL olan hastaya prostat biyopsi yapılmış ve sonrasında hormonopterapi başlanmış. Patoloji sonucu müsinöz adenoca ve Gleason skoru 4+4 olarak raporlanmış. Merkezimize başvuran hastanın çekilen torakoabdominal BT de prostat lojunda sıvı, abse veya hematom şüphesi olan ve kemik sintigrafisinde metastaz saptanmayan hasta, prostattaki sıvının drenajı için girişimsel radyolojiye yönlendidirildi. Transrektal ultrasonografide de anlamlı sıvı lokülasyonu saptanamayan ve aspirasyon yapılamayan hastanın çekilen magnetik rezonans görüntülemede prostat posterior – anterior lojundan köken alan, rektuma doğru büyüyüp ileri derecede bası yapan, her iki seminal vezikül, mezorektal fasya ve penil üretraya invaze müsinöz komponenti yüksek malign lezyon ve sol perirektal yağ dokuda, her iki internal iliak ve obturator düzeyde birer adet lenfadenopati saptanmıştır. Hasta yükske risk prostat ca olarak kabul edilip, pelvik lenfatikler ve prostat + seminal veziküle 2 Gy/ 46 Gy sonrası prostat + seminal vezikül bölgesine toplamda 2 Gy/ 72 Gy olacak şekilde konformal planlı radyoterapi ile birlikte eşzamanlı HT ile tedavi edilmiştir. Tedavi esnasında ciddi yan etki görülmemiştir. Tedaviden sonra 3.ay, 8. ay, 12. ay ve 20. ay da çekilen magnetik rezonans görüntülerinde prostat ve kitle boyutunda, difüzyon kısıtlılığında belirgin regresyon saptanmıştır. Halen HT kullanan hasta, yaklaşık 2 yıldır hastalıksız ve remisyonda izlenmektedir. 238 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Müsinöz, prostat, radyoterapi 6-10 Kasım 2013, Antalya 239 PROSTAT KANSERİ Tartışma: Prostat adenokanserinde olduğu gibi çok daha nadir görülen müsinöz kanser varyantında da RT etkin ve toksisitesi düşük bir tedavi seçeneklerinden birisidir. POSTER Sonuç: Müsinöz kanser prostatın nadir görülen ve tedavisi güç histolojik alt tiplerinden biri olup tedavisine dair sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmada definitif RT ve HT’nin etkin olduğunu gösteren bir vaka sunulmaktadır. POSTER P065 ALTMIŞ YAŞINDAN GENÇ HASTALARDA PROSTAT BİYOPSİSİ KARARI VERMEDE SERUM PSA EŞİK DEĞERİNİN 2.5 NG/ML OLMASI GEREKSİZ Mİ? PROSTAT KANSERİ Özgü Aydoğdu, Ayhan Karaköse, Yusuf Ziya Ateşçi İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Amaç: Bu çalışmada altmış yaşından genç hastalarda transrektal ultrasonografi (TRUSG) eşliğinde yapılan prostat biyopsisi için 2,5 ng/ml eşik değerinin gerekli olup olmadığının araştırılması amaçlanmıştır. Materyal-Metod: Çalışmaya kliniğimizde Nisan 2012 ile Temmuz 2013 tarihleri arasında yaşları <60, serum PSA değeri 2,5-4,0 ng/ml arasında olan ve TRUSG eşliğinde prostat biyopsisi yapılan 47 hasta dahil edildi. Tüm hastalara iki farklı hekim tarafından aynı şekilde 12 kadran TRUSG eşliğinde prostat biyopsi işlemi uygulandı. Tüm histopatolojik incelemeler aynı patolog tarafından gerçekleştirildi. Hastaların kayıtları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 57.6 (51-59) idi. Hastaların ortalama prostat volümü 42.2±7.4 ml olarak ölçüldü. Rektal tuşe bulguları gözden geçirildiğinde 4 hastada sertlik, 3 hastada tek tarafli nodül ve 42 hastada ise prostatın yumuşak kıvamda olduğunun kaydedildiği tespit edildi. Biyopsi patoloji sonuçlarına göre 16 hastada (%34.04) prostat kanseri tespit edildi. Gleason skorunun 10 hastada <=6 ve 6 hastada ise >6 olduğu izlendi. 2 hastada atipik küçük asiner proliferasyon (ASAP) ve 7 hastada prostatik intraepitelyal neoplazi (PIN) olduğu tespit edildi. Hiçbir hastada bilateral lobar tutulum izlenmedi. Prostat kanseri pozitif olarak tespit edilen ortalama kor sayısı 2.3±0.7 olarak tespit edildi. Sonuç: Altmış yaşından genç ve serum PSA değeri 2.5 ng/ml’nin altında olan hastalarda rektal tuşe bulgularına bakılmaksızın olası prostat kanseri riskini gözden kaçırmamak için TRUSG eşliğinde prostat biyopsisi planlanmalıdır. Anahtar kelimeler: Prostat biyopsisi; PSA; prostat kanseri 240 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P066 PROSTAT KANSERİ HASTALARINDA RDW DEĞERLERİ Sebahattin Albayrak, Serhat Tanık, Kürşad Zengin, Mesut Gürdal Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Yozgat Materyal-Metod: Kasım 2012- Temmuz 2013 arasında ortalama yaşları 65 olan 75 hastaya TRUS biyopsi yöntemi ile biyopsi yapıldı. Hastalara ortalama 12 kor biyopsi yapılmış olup işlem öncesi lokal anestezi ve işlem öncesi ve sonrası antibiyotik proflaksi uygulamaları yapılmıştır. İşlem öncesi ölçülen RDW ve PSA değerleri ile biyopsi sonucunda çıkan Gleason skoru değerlendirilmiştir. Bulgular: 25 hastada prostat kanseri saptandı. Prostat kanseri olmayanlarda ortalama RDW 13.9, olanlarda ise 14,4 olarak saptandı istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (Tablo 1). RDW ile prostat kanseri hastalarının surveyini etkileyen PSA ve Gleason skoru ile korelasyonu değerlendirildi ve RDW değerlerinin PSA ve Gleason skoru ile korele olmadığı fakat PSA ile Gleason skorunun birbiri ile korele olduğu saptandı (Tablo 2). Tablo 1. Çalışmaya dahil edilen hastaların RDW değerleri RDW Prostat Kanseri YOK VAR N 50 25 Mean 13,9184 14,4044 Std. Deviation 2,81817 ,85406 Tablo 2. Prostat kanseri hastalarında PSA, RDW ve Gleason skoru sonuçlarının korelasyonu Prostat Kanseri PSA RDW VAR PSA Pearson Correlation 1 ,299 P değeri ,147 N 25 25 RDW Pearson Correlation ,299 1 P değeri ,147 N 25 25 GLEASON Pearson Correlation ,682** ,190 P değeri ,000 ,362 GRADE N 25 25 **Korelasyon anlamlı p=0.01 Std. Error Mean ,50616 ,17081 Gleason Grade ,682** ,000 25 ,190 ,362 25 1 25 Sonuç: Daha önceki çalışmalarda yüksek RDW değerlerinin kansere bağlı ölümlerle ilişkili olduğu saptanmış olup prostat kanserinin surveyi ile ilişkili olan Gleason skoru ve PSA değerlerinin RDW değerleri ile istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanamadı. Prostat kanseri hastalarında RDW değerleri daha yüksek bulunmuş olup aradaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olmaması hasta sayısının yetersizliğine bağlı olabilir. Anahtar kelimeler: Prostat Kanseri, Red Cell Distrubition Width, TRUS Biyopsi 6-10 Kasım 2013, Antalya 241 PROSTAT KANSERİ Giriş: Yapılan çalışmalarda yüksek RDW (red cell distrubition width) seviyelerinin kansere bağlı veya bağımsız mortalite riskinde artışla bağlantılı olduğu saptanmıştır. Biz bu çalışmada kliniğimizde yapılan prostat biopsileri ile saptanan prostat kanseri hastalarında RDW seviyelerini ve surveyi etkileyen PSA seviyeleri ile Gleason skoru sonuçlarını karşılaştırdık. POSTER PROSTAT KANSERİ P067 SATURASYON PROSTAT BİYOPSİSİNDE TRANSİZYONEL ZON KORLARININ ÖNEMİ NEDİR? Murat Akgül1, Ferhat Talibzade1, Kazım Asutay1, Yılören Tanıdır2, İlker Tinay1, Levent Türkeri1 1 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul İzmit Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli 2 Amaç: Bu çalışmadaki amacımız saturasyon prostat biyopsisi (SPB) yapılan olgularda transizyonel zondan alınan ilave biyopsilerin kanser saptama oranı üzerine etkisini değerlendirmektir. Hastalar ve Yöntem: PSA yüksekliği (>2,5 ng/dL) ve/veya parmakla rektal muayenede (PRM) anormal bulgu tespit edilen toplam 369 hastaya 2010 - 2013 yılları arasında SPB uygulandı. İşlem sırasında sağ - sol uzak lateral zondan longitudinal prostat ölçümlerine göre her 10 mm’lik uzunluk için birer adet, sağ - sol lateral zondan beşer adet ve ayrıca sağ - sol transizyonel zondan üçer adet biyopsiler alındı. PSA değeri <10 olan, PRM bulgusu olmayan, tümör odak sayısı <=2 olan, Gleason skoru <=6 olan kanserli hastalar klinik olarak önemsiz prostat kanseri kabul edildi. Lateral ve uzak lateral zonlardan alınan örneklerin patolojik sonuçları transizyonel zondan alınan örnekler ile karşılaştırıldı. Bulgular: SPB uygulanan hastaların ortalama yaşı 61,8 ± 7,0 yıl, ortalama prostat hacmi 51,0 ± 23,0 ml olarak saptandı. Her 3 grubun ortalama yaş, ortalama prostat hacmi ve ortalama PSA değerleri arasında istatistiksel bir fark tespit edilmedi (p>0,05). SPB sonrası toplam 125 (%34,1) hastada prostat kanseri tespit edildi. Hastaların 120‘sinde (%96) periferik zonlarda prostat kanseri tespit edilirken sadece 5 (%4,0) hastanın izole transizyonel zon kanseri mevcuttu. İzole transizyonel zonda kanser saptama oranı diğer zonlara göre istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulundu (p0,001). Transizyonel ve periferal zon birlikteliği olan kanserlerin %5,5‘i, sadece periferik zonu içeren kanserlerin %27,2‘si ve sadece transizyonel zonu içeren kanserlerin ise %40‘ı klinik olarak önemsiz prostat kanseridir (p<0,05) (Tablo 1). 242 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Saturasyon biyopsisi, transizyonel zon, prostat kanseri kanser tespit oranları Transizyonel ve periferal zon Ortalama Yaş Ortalama Prostat Hacimleri (mL) Ortalama PSA Değerleri (ng/dL) Prostat Kanser Oranları (n) (%) Kliniği önemsiz prostat kanseri (n) (%) 64,6 ± 8,8 44 ± 22,0 11,5 ± 1,6 54 (%43,2) 3 (%5,5) Periferal zon 63,3 ± 7,1 44,7 ± 19,1 7,4 ± 0,5 66 (%52,8) 18 (%27,2) Transizyonel zon 63,3 ± 2,1 46,6 ± 29,3 6,9 ± 2,1 5 (%4,0) 2 (%40) 6-10 Kasım 2013, Antalya 243 PROSTAT KANSERİ Tablo 1. Biyopsi alınan zonlara göre or talama yaş, prostat hacimleri, PSA değerleri, kanser ve kliniği önemsiz POSTER Sonuç: SPB uygulamasında transizyonel zon biyopsisi anlamlı derecede düşük kanser oranı ve kliniği önemsiz kanser birlikteliği göstermektedir. Bu nedenle transizyonel zondan biyopsi alınması sadece elektif vakalarda düşünülmelidir. POSTER PROSTAT KANSERİ P068 PROSTAT SATURASYON BİYOPSİSİ ANTİBİYOTİK PROFİLAKSİSİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLERİN SEPTİSEMİ ORANLARINA YANSIMASI Murat Akgül1, Ferhat Talibzade1, Kazım Asutay1, Yılören Tanıdır2, İlker Tinay1, Levent Türkeri1 1 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul İzmit Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul 2 Amaç: Zaman içinde mikroorganizmalarda gelişen antibiyotik direnci nedeni ile prostat biyopsisi için önerilen antibiyotik profilaksi protokollerinin de güncellenmesi bir zorunluluktur. Bu çalışmada prostat saturasyon biyopsisi (PSB) için farklı zaman aralıklarında uyguladığımız 2 farklı antibiyotik profilaksi protokolünün sonuçlarını değerlendirdik. Hastalar ve Yöntem: 2003-2007 yılları arasında kliniğimizde transrektal ultrason eşliğinde PSB yapılan 260 hastaya antibiyotik profilaksisi olarak işlemden iki gün önce başlanarak toplam 5 gün süreyle ofloksasin 400 mg oral tablet verildi (Grup 1). 2008-2013 yılları arasında ise 540 hastaya biyopsiden önceki gece tek doz oral 3 g. fosfomisin, işlemden 30 dakika önce intramusküler 500 mg amikasin ve işlemden sonra 5 gün süreyle günde iki kez 500 mg sefuroksim oral tablet verildi (Grup 2). Tüm PSB işlemleri steril idrar kültürü doğrulaması sonrası gerçekleştirildi. İki grup arasında PSB sonrası tespit edilen >38,5°C‘den yüksek ateş, titreme ve genel durum bozukluğu gibi sepsis düşündüren bulgu (septisemi) oranları karşılaştırıldı. Bulgular: Her iki grup arasında yaş ortalaması ve biyopsi öncesi PSA değerleri arasında anlamlı fark saptanmadı (Tablo 1). Grup 1 için septisemi oranı %9,2 ve grup 2 için septisemi oranı %2,2 olarak hesaplandı (Tablo 1). Grup 2’ye uygulanan fosfomisin + amikasin + sefuroksim protokolünün PSB sonrası gelişen septisemiyi anlamlı derecede azalttığı görüldü (p<0,001) (Tablo 1). Gruplara ait septisemi sırasında gönderilen idrar kültür sonuçları Tablo 2’de gösterildi. Sonuç: Gelişen antibiyotik dirençleri nedeniyle, merkezlere ait PSB antibiyotik profilaksi protokollerinin güncellenmesi septisemi oranlarının azaltılması için gereklidir. Anahtar kelimeler: Septisemi, antibiyotik profilaksisi, saturasyon prostat biyopsisi 244 11. Üroonkoloji Kongresi Yaş (yıl) Ortanca PSA (ng/dL) Grup 2 (n=540) P değeri 62,9 ± 7,5 62,0 ± 7,1 P > 0,05 7 6,6 P > 0,05 24 (%9,2) 12 (%2,2) P < 0,001 PROSTAT KANSERİ Septisemi (n) (%) Grup 1 (n=260) POSTER Tablo 1. Gruplara ait yaş, PSA değerleri ve septisemi oranları Tablo 2. Gruplara ait septisemi sırasında yollanan idrar kültürü sonuçları Grup 1 (n=24) Grup 2 (n=12) E.Coli (n) (%) 12 (%50) 2 (%16,7) Stafilokok (n) (%) 1 (%4,2) 1 (%8,3) Pseudomonas (n) (%) 1 (%4,2) 0 (%0) Serratia (n) (%) 1 (%4,2) 0 (%0) Kontaminasyon (n) (%) Steril (n) (%) 6-10 Kasım 2013, Antalya 6 (%25) 4 (%33,3) 3 (%12,5) 5 (%41,7) 245 POSTER PROSTAT KANSERİ P069 LOKAL/LOKAL İLERİ PROSTAT KANSERLİ YAŞLI HASTALARDA HORMONAL TEDAVİNİN SONUÇLARI Ferhat Ateş, Hasan Soydan, Özgür Kurul, Ömer Yılmaz, Ercan Malkoç, Furkan Dursun, Kenan Karademir GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Üroloji Servisi, İstanbul Amaç: Lokal veya lokal ileri prostat kanseri (PCa) olup küratif tedavi yapılmayan genellikle ileri yaştaki olguların tedavi sonuçlarını incelemek. Gereç Yöntem: Kliniğimizde 1993-2013 yılları arasında lokalize PCa olduğu halde hormonal tedavi başlanmış hastaların dosyaları tarandı. Tanı anındaki yaş, PSA, Gleason skoru (GS), biyopside tümörlü kor sayısı, tümörlü kor yüzdesi, yapılan hormonal tedavinin tipi, nadir PSA seviyesi, nadir PSA’ya kadar geçen süre, nüks olup olmadığı, nükse kadar geçen süre, yapılan ek tedaviler, takip süresi, sağkalım, kemik mineral yoğunluğu (KMY) sonuçları incelendi. İstatistikler SPSS 16.0 ile yapıldı, p<0,05 değeri anlamlılık sınırı olarak kabul edildi. Bulgular: Toplam 127 hastadan 106’sının takibi vardı. Ortalama yaş 75,47±6,12 yıl, PSA 35,27±49,65 (ortanca 17,25) ng/ml, biyopsi GS 7,18±1,11 (ortanca 7), pozitif kor sayısı 4,42±2,68 (ortanca 3), pozitif kor yüzdesi 51,84±28,57 (ortanca 50), nadir PSA 0,70±1,65 (ortanca 0,16) ng/ml, nadir PSA’ya kadar geçen süre 18,73±19,55 (ortanca 12) aydı. Nükse kadar geçen süre 49,75±43,32(ortanca 36) ay, takip süresi 70,28± 47,12 (ortanca 60) aydı. 127 hastadan 52’sine orşiektomi, 75’ine medikal tedavi verilmişti. Takip süresi içinde 33 hastada PSA nüksü görüldü. Bunlardan 8’ine ilave kastrasyon, 13 olguya antiandrojen tedavi verildi, 7 olgu Kemoterapiye kadar giden bir süreç izledi. Takip süresi içinde 10 hastanın öldüğü biliniyor, bunların sadece 2’si kemoterapi sürecindeyken yüksek PSA seviyelerinde öldüğü bilinmekte diğerleri düşük PSA seviyelerindeyken başka nedenlerle öldüler. Takip süresi içinde 47 olguda KMY takibi yapılmış ve 18 hastada osteopeni ve 17 olguda osteoporoz saptanarak tedavi verilmişti. Nüks olup olmamasında yaş, klinik evre, PSA, biyopsi Gleason skoru, pozitif kor yüzdesinden hiçbiri etken değildi (lineer regresyon analizi), en muhtemel faktör tümörün yaygınlığını gösteren pozitif kor yüzdesi idi (p=0,119). Nükse kadar geçen süre açısından yine etkili faktör bulunamadı, biyopsi Gleason skoru biraz daha ön plana çıkmaktaydı p=0,071). Başlangıç tedavisinin medikal veya cerrahi kastrasyon olmasının nadir PSA süresini etkilemediği bulundu (p=0,948) 246 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER Sonuç: Genellikle ileri yaş nedeniyle küratif tedavi verilmeyip erken hormonal tedavi başlanan PCa’lı hastalarda, sonucu etkileyen en önemli faktörün Gleason skoru olduğunu düşündüren bulgular elde edildi. Bu yaş grubu için hastalık nedeniyle ölüm oranları oldukça düşük (2/106) bulundu. Anahtar kelimeler: Prostat kanseri, hormonal tedavi, ileri yaş PROSTAT KANSERİ 6-10 Kasım 2013, Antalya 247 POSTER PROSTAT KANSERİ P070 PSA DEĞERİ 2,5-4 ARASI OLAN HASTA GRUBUNDA SATURASYON PROSTAT BİYOPSİSİ Murat Akgül1, Ferhat Talibzade1, Kazım Asutay1, Yılören Tanıdır2, İlker Tinay1, Levent Türkeri1 1 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul İzmit Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli 2 Amaç: Günümüzde birçok klinikte, anormal parmakla rektal muayene (PRM) bulgusu olmayan ancak PSA değeri 4 ng/dL üzerinde saptanan hastalara prostat biyopsisi uygulanmaktadır. Biz bu çalışmada anormal PRM bulgusu olmayıp ilk biyopsi prosedürü olarak saturasyon prostat biyopsisi (SPB) uygulanan PSA değeri 2,5-4 ng/ dL ile PSA değeri 4-10 ng/dL arasındaki hasta gruplarını karşılaştırmayı amaçladık. Hastalar ve Yöntem: 2010 – 2013 yılları arasında anormal parmakla rektal muayene (PRM) bulgusu olmayıp PSA değeri 2,5-10 ng/dL arasında olan 246 hastaya genel anestezi altında SPB uygulandı. İşlem sırasında standart (sağ ve sol lateral zondan beşer adet, sağ ve sol transizyonel zondan üçer adet) odaklara ek olarak, sağ ve sol uzak lateral zondan longitudinal prostat ölçümlerine göre her 10 mm’lik uzunluk için ek biyopsiler alındı. PSA değeri <10 olan, PRM bulgusu olmayan, tümör odak sayısı <=2 olan, Gleason skoru <=6 olan kanserli hastalar klinik olarak önemsiz prostat kanseri kabul edildi. PSA değeri 2,5- 4 ng/dL olan (Grup 1) (n=45) ve 4- 10 ng/dL (Grup 2) (n=201) olan hastalar demografik özellikleri, prostat boyutları ve sonuçları açısından değerlendirildi. Bulgular: Ortalama hasta yaşı 61,4 ± 6,9 yıl (n=246) olarak hesaplandı. Grup 1 ‘in yaş ortalaması 59,2 ± 6,5, grup 2 ‘inin yaş ortalamsı ise 61,9 ± 6,9 yıl olarak saptandı (p=0,013). Ortalama prostat hacimleri; grup 1 için 43,0 ± 14,3 ml ve grup 2 için 51,8 ± 23,3 ml olarak ölçüldü (p=0,017). Grup 1 ‘in ortalama PSA değeri 3,4 ± 0,4 ng/dL ve grup 2 ‘inin 6,5 ± 1,7 ng/dL olarak saptandı (p=0,0001). Grup 1 ‘de prostat kanseri saptanma oranı %26,6 (n=12) ve grup 2 için %32,8 (n=66) olarak tespit edildi (p=0,4815). Grup 1 için Gleason skoru 6,8 ± 1,0 ve grup 2 için Gleason skoru 6,3 ± 0,9 olarak saptandı (p=0,146). İki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı. Grup 1 için klinik olarak önemsiz kanser oranı %25 (n=3) iken grup 2 için klinik olarak önemsiz kanser oranı %24,2 (n=16) tespit edildi ve iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı (p=1,0). Grup 1 ve grup 2 için patoloji sonuçları Tablo 1 ‘de gösterildi. 248 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER Sonuç: Çalışmamızda PSA değeri 2,5- 4 ng/dL arasındaki hasta grubunda yaklaşık 4 hastadan birinde prostat kanseri saptanmış olup, Gleason skorları daha yüksek PSA değerine sahip hastalar ile benzer bulunmuştur. Bu çalışma sonuçları söz konusu hastalarda da SPB’nin ilk seçenek olması gerektiğini düşündürmektedir. Anahtar kelimeler: Saturasyon Prostat biyopsisi, PSA PROSTAT KANSERİ Tablo 1. PSA değeri 2,5- 4,0 ng/dL ve 4,0- 10 ng/dL olan hasta gruplarının patoloji sonuçları Benign patoloji (n) (%) PIN (n) (%) Grup 1 2,5-4.0 ng/dL Grup 2 4.0-10 ng/dL TOPLAM (n) (%) 33 (%73,3) 125 (%62,2) 158 (%64,2) 0 (%0) 3 (%1,5) 3 (%1,2) ASAP (n) (%) 0 (%0) 7 (%3,5) 7 (%2,8) P. CA (n) (%) 12 (%26,7) 66 (%32,8) 78 (%31,7) TOPLAM (n) (%) 45 (%100) 201 (%100) 246 (%100) 6-10 Kasım 2013, Antalya 249 POSTER P071 İLK BİYOPSİ PROSEDÜRÜ OLARAK SATURASYON PROSTAT BİYOPSİSİ Murat Akgül1, Ferhat Talibzade1, Kazım Asutay1, Yılören Tanıdır2, İlker Tinay1, Levent Türkeri1 PROSTAT KANSERİ 1 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul İzmit Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli 2 Amaç: PSA yüksekliği nedeniyle ilk biyopsi prosedürü olarak transrektal ultrasonografi eşliğinde saturasyon prostat biyopsisi (SPB) yapılan hastalara ait sonuçlarını değerlendirilmeyi amaçladık. Hastalar ve Yöntem: 2010 – 2013 yılları arasında PSA yüksekliği ve/veya anormal parmakla rektal muayene (PRM) bulgusu olduğu için genel anestezi altında SPB uygulandı (n=261). İşlem sırasında standart (sağ ve sol lateral zondan beşer adet, sağ ve sol transizyonel zondan üçer adet) odaklara ek olarak, sağ ve sol uzak lateral zondan longitudinal prostat ölçümlerine göre her 10 mm’lik uzunluk için ek biyopsiler alındı. PSA değeri <10 olan, PRM bulgusu olmayan, tümör odak sayısı <=2 olan, Gleason skoru <=6 olan kanserli hastalar klinik olarak önemsiz prostat kanseri kabul edildi. Hastalar demografik özellikleri, işlem öncesi PSA değerleri, prostat boyutları ve sonuçları açısından değerlendirildi. Bulgular: Ortalama hasta yaşı 62,1 ± 7,0 yıl olarak hesaplandı. Hastaların %15,3’ünde (n=40) PRM’de anormal bulgular vardı ve %97,3’ünde (n=254) PSA yüksekliği mevcuttu. Kanser saptanan 101 (%38,7) hastanın ortalama prostat hacmi 44,5 ± 20,2 ml olup, kanser saptanmayan 160 (%61,3) hastanın ortalama prostat hacmi 54,8 ± 24,8 ml olarak saptandı. PRM ‘de anormal bulgusu olan (n=40) hastaların %57,5’inde (n=23) prostat kanseri saptanırken, PRM normal olan hastaların (n=221) ise %35,2’sinde (n=78) prostat kanseri saptandı. PRM normal olan hastalarda klinik önemsiz kanser oranı %21,8 (n=17) saptandı. Hastalar biyopsi öncesi PSA değerlerine göre 2,5 ng/dL’den küçük, 2,5-4 ng/dL, 4-10 ng/ dL ve 10 ng/dL’den büyük olarak dört gruba ayrıldı. Farklı PSA aralıklarına ait patoloji sonuçları Tablo 1’de verildi. Hastaların biyopsi alınan zonlara ve PSA değerlerine göre prostat kanseri saptanma oranları Tablo 2‘de gösterildi. SPB yapılan 261 hastanın 3’ünde (%1,1) parenteral tedavi gerektiren üriner sistem enfeksiyonu gelişti. Hastaların 10’unda (%3,8) üriner retansiyon nedeniyle üretral kateterizasyon uygulandı. 250 11. Üroonkoloji Kongresi Tablo 1. PSA değerlerine göre patoloji sonuçları 0-2.5 ng/dL 2,5-4.0 ng/dL 4-10 ng/dL >10 ng/dL Toplam (N) 5 (%71,4) 31 (%72,1) 91 (%58,3) 28 (%47,5) 155 (%59,4) PIN (n) 0 (%0) 0 (%0) 3 (%1,9) 0 (%0,0) 3 (%1,1) ASAP (n) 0 (%0) 0 (%0) 4 (%2,6) 2 (%1,3) 6 (%2,2) P. CA (n) 2 (%28,5) 12 (%27,9) 58 (%37,2) 29 (%49,2) 101 (%38,7) Klinik olarak önemsiz P. CA (n) 1 (%14,3) 3 (%7,0) 13 (%8,3) 1 (%1,7) 18 (%6,9) TOPLAM (n) 7 (%100) 43 (%100) 156 (%100) 59 (%100) 261 (%100) Benign patoloji (n) Tablo 2. Biyopsi alınan zonlara ve PSA değerlerine göre prostat kanseri saptanma oranları 0-2.5 ng/dL 2,5-4.0 ng/dL 4-10 ng/dL >10 ng/dL Uzak lateral zon (%) Prostat kanseri saptanma oranı 5 ±7,1 25,8 ±25 30,5 ±22,4 37,7 ±29,2 Lateral zon (%) 10 ±0 24,2 ±27,8 22,5 ±25,7 35,8 ±32,3 Transizyonel zon (%) 0 ±0 18,1 ±19,4 18,7 ±24,6 34,8 ±38,9 6-10 Kasım 2013, Antalya 251 PROSTAT KANSERİ Anahtar kelimeler: Saturasyon Prostat biyopsisi, prostat kanseri POSTER Sonuç: Prostat kanseri tanısı için genel anestezi altında uygulanan saturasyon prostat biyopsisi, hasta açısından konforlu ve düşük komplikasyon oranlarına sahip bir tanı yöntemidir. Çok düşük serum PSA düzeylerinde bile prostat kanseri tanı oranı %25 den daha fazla olup, klinik olarak önemsiz kanser saptanma oranları kabul edilebilir seviyelerde (kanser olgularının %15’inden daha düşük) bulundu. POSTER P072 PROSTAT KANSERİNDE TİROİD HORMONLARININ ROLÜ Murat Akgül1, Muhammed Sulukaya1, Özgür Baykan2, Ahmet Şahan1, Tarık Emre Şener1, İlker Tinay1, Levent Türkeri1 PROSTAT KANSERİ 1 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, İstanbul 2 Amaç: Tiroid hormonlarının hücre farklılaşmasında, büyümesinde, metabolizmasında ve anjiogenez üzerindeki etkilerinden dolayı kanser ve progresyonu ile ilişkisi merak konusu olmuştur. Biz bu çalışmada prostat kanseri tanısı olan hastaları risk grupları ve progresyonlarına göre tiroid hormon seviyeleri açısından karşılaştırmayı amaçladık. Hastalar ve Yöntem: Prostat kanseri tanısıyla 2012- 2013 yıllarında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroonkoloji polikliniğinde düzenli takiplerine devam eden toplam 65 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar; düşük riskli (Grup 1); T1cT2a, PSA değeri <=10, Gleason skoru <=6, orta riskli (Grup 2); T2b-T2c, PSA değeri 10-20, Gleason skoru 7, yüksek riskli (Grup 3); T3a, PSA değeri >=20, Gleason skoru >=8 lokal ileri evre (Grup 4); T3b-T4-N0 ve metastatik (Grup 5) olarak gruplandırıldı. Hastaların PSA değerleri ve serbest T3, T4, TSH değerleri eş zamanlı olarak bakıldı ve klinik evreleri ile olan ilişkisi değerlendirildi. Aynı zamanda uygun tedaviye rağmen progresyon gösteren hasta grubu ile uygun tedaviye yanıt alınan hastalar tiroid hormon düzeyleri açısından karşılaştırıldı. Bilinen tiroid hastalığı olan prostat kanserli hastalar çalışmaya dahil edilmedi. Bulgular: Hastaların risk gruplarına göre yaş, TSH, sT3, sT4 ilişkisi Tablo 1’de gösterildi. Progresyon gösteren hastalar ile, stabil seyreden hasta grubunun sT3, sT4 ve TSH düzeyleri ise Tablo 2’de gösterildi. Hastaların gerek risk gruplarına gerekse progresyon gösterip göstermemelerine göre sT3, sT4 ve TSH düzeyleri karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı (p>0,05). Sonuç: Çalışmamızda tiroid hormonları ile prostat kanseri arasında anlamlı bir ilişki gözlenmedi. Tiroid hormonları ve prostat kanseri arasındaki ilişkiyi tam olarak anlamak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Anahtar kelimeler: Prostat kanseri, Tiroid hormonu 252 11. Üroonkoloji Kongresi Grup 2 (n=21) Grup 3 (n=10) Grup 4(n=3) Grup 5 (n=8) sT3 (ng/mL) 2,8 ± 0,5 3,0 ± 0,5 3,03 ± 0,4 2,9 ± 2,9 2,9 ± 0,3 sT4 (ng/mL) 1,2 ± 0,2 1,2 ± 0,2 1,2 ± 0,2 1,1 ± 0,4 1,2 ± 0,1 TSH (IU/L) 1,9 ± 1,3 1,8 ± 1,2 1,9 ± 1,5 1,8 ± 1,1 1,7 ± 0,9 Yaş (yıl) 66,3 ± 8,5 64,8 ± 5,3 66,1 ± 7,1 69,6 ± 6,5 71,4 ± 8,8 Tablo 2. Prostat kanseri (PCa) progresyonuna göre sT3, sT4, TSH ve yaş or talamaları Progresyon gösteren PCa Stabil PCa sT3 (ng/mL) 3,0 ± 0,4 2,9 ± 0,5 sT4 (ng/mL) 1,2 ± 0,2 1,2 ± 0,2 TSH (IU/L) 1,4 ± 0,8 1,9 ± 1,3 Yaş (yıl) 69,3± 8,6 65,7 ± 7,3 6-10 Kasım 2013, Antalya 253 PROSTAT KANSERİ Grup 1 (n=21) POSTER Tablo 1. Risk gruplarına göre sT3, sT4, TSH ve yaş or talamaları POSTER PROSTAT KANSERİ P073 HORMONA REZİSTAN PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA DOSETAKSEL TEDAVİSİ ÖNCESİ VE SONRASI CRP İLE PSA DEĞERLERİNİN KIYASLANMASI Orhan Yiğitbaşı1, Kürşad Zengin2, İbrahim Halil Bozkurt3, Nevzat Can Şener4 1 SB. Dışkapı Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Yozgat 3 İzmir Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İzmir 4 Adana Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Adana 2 Giriş: Kanserin inflamasyonu indüklediği hipotezinden yola çıkılarak, bu süreçte rol alan belirteçlerin kanser ile ilişkisi uzun zamandır pek çok çalışmaya konu olmuştur. İnflamatuar belirteçlerden C-Reaktif proteinin (CRP) prostat kanserinin prognozunu öngörebileceğine dair pek çok yayın bulunmaktadır. Amaç: Dışkapı EAH Üroloji Kliniği’nde 2010 yılından itibaren hormona rezistan prostat kanseri (HRPK) tanısı almış ve dosetaksel tedavisi başlanan prostat kanserli hastaların tedaviye başlanmadan önceki ve 8 kür tedavi sonrası CRP düzeyleri ile prostat spesifik antijen (PSA) retrospektif olarak dosyaları araştırılarak kıyaslanmıştır. Gereç-Yöntem: HRPK tanısı ile dosetaksel tedavi protokolüne alınan ve 8 kür tedavi verilmesi planlanan 55 hasta dosyası araştırılmıştır. Hastaların 3 tanesinin tedavi protokolünü tamamlayamadan komorbid faktörlere bağlı ex olduğu görülmüştür. Tedavi protokolünü tamamlayan 52 hastanın verileri ile istatistiksel çalışma yürütülmüştür. Hastaların ortalama yaşam süreleri hesaplanmıştır. Hastaların tedavi öncesi CRP ve PSA değerleri tedavi sonrası değerleri ile kıyaslanmıştır. Bulgular: Hastaların ortalama takip süresi 16.6 aydır (9-40 ay). Hastaların tedavi öncesi PSA ortalaması 82.9 ng/mL (12-150) olarak bulundu. Tedavi öncesi ortalama CRP değeri ise 10.6 mg/dL (3-75) olarak hesaplandı. Hastaların 22’sinin (%42.3) tedavi öncesi CRP değeri normal seviyede iken, 30’unun (%57.7) CRP değeri yüksekti. Tedavi sonrası ortalama CRP değeri 8.09 mg/dL (3-65) iken ortalama PSA değeri ise 41.76 ng/mL (1.3-150) olarak hesaplanmıştır. Tedavi öncesi ve sonrası CRP değerleri kıyaslandığında anlamlı bir sonuç bulunmazken (p=0.24), PSA için 254 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: CRP, hormona rezistan prostat kanseri, PSA 6-10 Kasım 2013, Antalya 255 PROSTAT KANSERİ Sonuç: Çalışmamızda PSA değerleri HRPK›li hastaların kemoterapi esnasında ve sonrasında izlenmesi açısından CRP›den daha değerli bulunmuştur. POSTER istatiksel açıdan anlamlı bir fark olduğu görülmüştür (p=0.047). Tedavi sonrası 17 hastanın (%32.7) CRP değeri normal düzeyde izlenmiş, 8 hastanın (%15.4) CRP düzeyi artmış, ve 27 hastanın (%51.9) CRP düzeyinin ise azalmış olduğu görülmüştür. Çalışmaya alınan hastaların ortalama yaşam süresi 13.2 ay (8-40 ay) olarak hesaplanmıştır. POSTER PROSTAT KANSERİ P074 KÜRATİF RADYOTERAPİ İLE TEDAVİ EDİLEN YÜKSEK RİSKLİ PROSTAT KANSERİ TANILI HASTALARDA PROGNOSTİK FAKTÖRLERİN BİRBİRLERİ İLE İLİŞKİSİ Murat Çaloğlu1, Vuslat Yürüt Çaloğlu1, Funda Çukurçayır1, Tevfik Aktöz2, Ebru Taştekin3 1 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, Edirne Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Edirne 3 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Edirne 2 Amaç: Gleason Skoru ve Prostat Spesifik Antijen (PSA) düzeyi prostat kanserinin başlıca prognostik faktörlerinden ikisidir. Yaş, biyopside alınan örnek sayısı ve prostat volümü de tedavi kararının verilmesinde büyük önem taşımaktadır. Yapılmış az sayıdaki çalışmada Gleason Skoru, yaş, prostat volümü, biyopside alınan örnek sayısı ve PSA arasındaki ilişki değerlendirilmiş olmakla birlikte halen kesin veriler bulunmamaktadır. Bu çalışmada yüksek risk grubundaki hastalarda Gleason Skoru, yaş, prostat volümü, biyopside alınan örnek sayısı ve PSA arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Hastalar ve Method: Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 2005-2010 yılları arasında tanisi konmus ve küratif radyoterapi ve/veya hormonoterapi uygulanmiş 91 yüksek riskli hastanın sonuçları geriye doğru değerlendirilmiştir. Hastalara ait veriler hasta dosyalarından elde edilmiştir. p<0.05 anlamlı kabul edilmiştir. Sonuçlar: Ortanca hasta yaşı 71(50-86)’dır. Hastaların 41 (%51.6) tanesi tanı sırasında 70 yaşından gençtir. Tanı sırasında hastaların tümü yüksek risklidir ve sadece biyopsi yapılmıştır. Ortanca PSA 18 ng/ml’dir. PSA değeri hastaların 41(%51.6)’inde 20 ng/ml’nin üzerindedir. Gleason Skoru 58 (%63.7) hastada 7’nin altında 33 (%36.3) hastada ise 7’nin üzerindedir. Biyopsi örnek sayısı 29 (%31.9)’unda 10’dan az, 62 (%68.1)’sinde ise 10’dan fazladır. Ortanca prostat volümü 28 cc (15-56 cc)’dir. 70 yaşın altindaki hastalarda Gleason Skoru istatistiksel anlamlı oranda yüksektir (p=0.01). Ayrıca yaş ile prostat volümü (p=0.018) ve PSA ile Gleason Skoru (p=0.002) arasında istatiksel anlamlı bir ilişki görülmüştür. Tartışma: Çalışmamızda yüksek riskli prostat adenokarsinomu tanısı almış hastalarda genç yaş, yüksek Gleason Skoru ile ilgili bulunmuş, yüksek Gleason skorunun yüksek PSA düzeyi ile ilişkili olduğu anlaşılmıştır. Anahtar kelimeler: Prostat kanseri, PSA, Gleason Skoru 256 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P075 GLEASON<=7 VE PSA<10 NG/ML OLAN PROSTAT KANSERLERİNDE PELVİK LENF NODU DİSEKSİYONU YERİ Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Giriş: Prostat karsinomu tanısı almış ve radikal retropubik prostatektomi operasyonu yapılmış, biyopsi öncesi tPSA <10 ng/ml ve biyopside Gleason skoru <=7 olan hastalarda pelvik lenf nodu diseksiyonunun gerekli olup olmadığını araştırdık. Materyal-Metot: 1998 ve 2011 yılları arasında Prostat karsinomu tanısı nedeniyle radikal retropubik prostatektomi ve bilateral lenf nodu diseksiyonu yapılmış 90 hasta randomize seçildi. Bu hastaların TRUS biyopsi öncesi tPSA değeri <10 ng/ml olan ve Gleason Skoru <= 7 olan 80 hasta seçildi. Bu hastaların 50 (%63) tanesine ek olarak bilateral pelvik lenf nodu diseksiyonu (PLND) uygulandı. Preoperatif PSA, hasta yaşı, preoperatif prostat biyopsisi, klinik evre, nihai patoloji, radyo¬lojik incelemeler değerlendirilerek lenf nodu invazyonu araştırıldı. Bu hastaların PNLD patoloji sonuçları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen hastaların yaş ortalaması 61,1 (48-73),ortalama PSA değeri 8 ng/ml ve ortalama prostat hacmi 46,4 cc olarak bulundu. Prostat dokusu içindeki tümör hacmi ortalama 3,6 cc idi. Diseke edilen lenf nodu sayısı ortalaması 7,9 idi. Operasyon esnasında PLND yapılan 50 has¬tanın hiçbirinde lenf nodunda tümör metastazı saptandı. Sonuç: Kliniğimizde Gleason skoru <=7 olan ve tPSA değeri 10 ng/ml’nin altında olan prostat karsinomu hastalarına radikal retropubik prostatektomi ve PLND yapılmış ancak hiçbir olguda lenf nodu metastazı görülmemiştir. Bu sonuçlarla düşük dereceli prostat karsinomu hastalarında PLND yapılmasının gerekli olmadığı görüşü benimsenmiştir. Daha geniş kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar kelimeler: Lenf nodu, prostat kanseri 6-10 Kasım 2013, Antalya 257 PROSTAT KANSERİ Kağan Türker Akbaba, Taha Numan Yıkılmaz, Yalçın Kızılkan, Mesut Berkan Duran, Hakan Özkardeş POSTER PROSTAT KANSERİ P076 PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA GLEASON SKORU RETROPUBİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ ÖNCESİ ÖNGÖRÜLEBİLİR Mİ? Taha Numan Yıkılmaz, Yalçın Kızılkan, Kağan Türker Akbaba, Mesut Berkan Duran, Ayhan Dirim, Hakan Özkardeş Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Bu çalışmada lokalize prostat karsinomu nedeniyle radikal prostatektomi yapılan olgularda Gleason skorunun cerrahi öncesi öngörülüp öngörülemeyeceği araştırılmıştır. Yöntem: Mart 2003 ile Aralık 2010 tarihleri arasında kliniğimizde prostat kanseri tanısı konup, retropubik radikal prostatektomi yapılan 95 hastanın bilgileri retrospektif olarak incelendi. İlk tanı anındaki PSA değeri, evresi ve iğne biyosisi sonucu Gleason skoru karşılaştırıldı. Olgular 3 gruba ayrıldı. Birinci grup radikal prostatektomi Gleason skoru ile iğne biyopsisi Gleason skoru aynı olanlar; ikinci grup radikal prostatektomi Gleason skorunun iğne biyopsisinden yüksek olduğu hastalar; üçüncü grup ise radikal prostatektomi Gleason skorunun iğne biyopsisinden düşük gelen hastalardır. Bulgular: Radikal prostatektomi spesimenlerinin Gleason skoru ile iğne biyopsi Gleason skorunun hastaların %61’inde aynı olduğu, %30’unda daha yüksek ve %7’sinde ise iğne biyopsisi materyalinden daha düşük geldiği görüldü. Yüzde yirmi dokuzunda her iki skor arasında 1 fark, %8’inde ise daha fazla fark olduğu belirlendi. Birinci grup hastaların ortalama PSA değeri 7.31 ng/ml (0,2-27,9), ikinci grup 7,2 ng/ml (2,11-15,4), diğer grubun ortalama PSA değeri ise 10,5 ng/ml (4,314,7) bulundu. Gleason skorları gruplara ayrılarak karşılaştırıldığında ise Gleason skorları arasında orta derecede bir uyum olduğunu belirlendi. Ancak Gleason skoru 5 ve altında olan hastalar ayrı bir grup olarak değerlendirildiğinde, bu grupta nihai patolojinin Gleason değerinin daha yüksek geldiği gözlendi. Sonuç: Gleason skorları iğne biyopsi spesimenleri ile prostatektomi spesimenlerinde farklı olabilir. Bu farkın Gleason skoru 7 olan grupta nispeten daha fazla olabileceği düşünülmektedir. Preoperatif ortalama PSA değerinin Gleason skoru ile bir ilişkisi bulunamamıştır. Anahtar kelimeler: Radikal prostatektomi, gleason 258 11. Üroonkoloji Kongresi Gleason skoru n Aynı İğne biyopsisinde 1 puan fark >=2 puan fark Yüksek Düşük 115 %29.56 %42.6 %27.82 %32.17 %38.26 Spires ve ark. 67 %58.20 %35.82 %5.97 %14.92 %26.86 Bostwick ve ark. 316 %35 %39 %26 %25 %40 Thickman ve ark. 124 %28 %34 %38 %15 %57 Cookson ve ark. 226 %31 %43 %26 %15 %54 Köksal ve ark. 134 %45 %44 %11 %10 %45 Altay ve ark. 61 %45.9 %29.5 %27.86 %11.84 %42.26 Buradaki seri 94 %61 %29 %8 %7 %30 6-10 Kasım 2013, Antalya 259 PROSTAT KANSERİ Garnett ve ark. POSTER Tablo 1. Literatürdeki çalışmalar ile kliniğimizde yapılan çalışmadan elde edilen sonuçlar POSTER PROSTAT KANSERİ P077 RADİKAL PROSTATEKTOMİ SONRASI GELİŞEN ÜRİNER İNKONTİNANSIN DEĞERLENDİRİLMESİ Taha Numan Yıkılmaz, Kağan Türker Akbaba, Yalçın Kızılkan, Mesut Berkan Duran, Ayhan Dirim, Hakan Özkardeş Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Radikal prostatektomi sonrasında gelişen üriner inkontinansta risk faktörlerininbelirlenmesi ve inkontinansla olan ilişkilerinin gözden geçirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Lokalize prostat kanseri nedeni ile radikal prostatektomi yapılan 95 olgu retrospektif olarak değerlendirildi. Hasta yaşı, PSA değeri, drenaj miktarı, sonda çekilme zamanı, komorbidite, preoperatif kontinans durumu, cerrahi şekli ve cerrahi sınır pozitifliği gibi parametreler üriner inkontinans açısından gözden geçirildi. İnkontinans günlük bir ped veya fazlasının kullanılması olarak kabul edildi. Bulgular: Doksanbeş olgunun incelendiği bu çalışmada olgular iki gruba ayrıldı. Birinci grup günlük 1 pedden fazla üriner inkontinansı olanlar; ki bu grup 11 (%12) kişiden oluşmaktadır, ikinci grup ise 1 pedden az kullananlar (%88) olarak kabul edildi. Birinci grubun tam kuruluk süresi ortalama 6 ay (3-9 ay), diğer grubun ise 2,3 ay (1-10 ay) bulundu. İlk grupta 2 olguda tam kuruluk sağlanamadı. Tüm olguların yaş ortalaması 61.4 yıl (48-75 yıl) idi. Birinci grubun yaş ortalaması 64,4 yıl (52-75) iken; ikinci grupta 60,8 yıl (48-71) şeklindedir. Komorbidite olarak Diabetus Mellitus (DM) ve geçirilmiş Transüretral Prostat Rezeksiyonu (TUR-P) değerlendirmeye alındı. İlk grupta olguların 3’ünde DM mevcutken, hiçbir hastanın TUR-P öyküsü bulunmamaktadır.İkinci grupta ise 11 DM, 5 TUR-P öyküsü olan hasta vardır. PSA seviyeleri karşılaştırıldığında birinci grupta 7,7 ng/ml (2,1-27,9) ve ikinci grupta 8,5 ng/ml (4,7-15,4)‘ dir. İki grupta sırasıyla ortalama sonda çekilme zamanı 14,4 gün (13-15), 13,9 gün (12-33 gün) idi. Ortalama drenaj miktarı 90 mL (0-2,250 mL) olarak belirlendi. İlk grupta ortalama drenaj miktarı 93 mL (0-2,250 mL) iken, ikinci grupta 20 mL (0-675 mL) idi. Cerrahi uygulanan hastaların hiçbirinin preoperatif inkontinansı olmadığı için bu risk faktörü değerlendirilmeye alınmadı. Sonuç: Radikal prostatektomi uygulanan hastalarda postoperatif drenaj miktarı, ileri yaş ve sondanın geç çekilmesi üriner inkontinans gelişimi açısından risk 260 11. Üroonkoloji Kongresi PROSTAT KANSERİ Anahtar kelimeler: radikal prostatektomi, üriner inkontinans Tablo 1. Radikal prostatektomi sonrası üriner inkontinans İnkontinans n (%) Var Yok Toplam Yaş (yıl) <=60 >60 1 (3) 34 (97) 35 10 (16) 50 (84) 60 Komorbidite (DM) Var 3 (21) 11 (79) 14 Yok 8 (10) 73 (90) 81 <=90 7 (9) 74 (91) 81 >90 4 (28) 10 (72) 14 Ortalama Drenaj miktarı (mL) Ortalama sonda çekilme zamanı (gün) <14 1 (11) 8 (89) 9 14 8 (12) 59 (88) 67 >14 2 (10) 17 (90) 19 Cerrahi sınır pozitifliği Var 2 (15) 11 (85) 13 Yok 9 (19) 73 (81) 82 Radikal prostatektomi sonrası üriner inkontinans gelişen ve gelişmeyen olguların değerlendirilmesi 6-10 Kasım 2013, Antalya POSTER oluşturuyor görünmektedir. On ayrı risk faktörünün değerlendirildiği bu çalışmada üriner inkontinansta tek etkili faktörün cerrahinin geçirildiği yaş olduğu fikri benimsenmiştir. Bu risk faktörleri dışında bahsedilen diğer faktörlerin de olası risk açısından sağlıklı değerlendirilebilmeleri için daha geniş hasta serili çalışmalara gereksinim vardır. 261 POSTER PROSTAT KANSERİ P078 RADİKAL PROSTATEKTOMİ SONRASI EREKTİL DİSFONKSİYONU ÖNGÖREN PARAMETRELER Taha Numan Yıkılmaz, Kağan Türker Akbaba, Yalçın Kızılkan, Mesut Berkan Duran, Ayhan Dirim, Hakan Özkardeş Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Radikal prostatektomi sonrası erektil disfonksiyon (ED) oranlarını ve ED’yi etkileyen parametreleri değerlendirmek. Yöntem: Lokalize prostat kanseri nedeni ile radikal prostatektomi yapılan 95 olgu retrospektif olarak değerlendirildi. Hasta yaşı, tanı PSA değerleri, biyopsi Gleason skoru, T evresi, cerrahi sınır pozitifliği ve sinir koruyucu cerrahi uygulanması gibi parametreler ED açısından gözden geçirildi. D’amico sınıflamasına göre yüksek riskli hastalara sinir koruyucu cerrahi uygulanmadı. Bulgular: Doksanbeş olgunun 33’ünde (%34) postoperatif empotans saptandı. Tüm olguların yaş ortalaması 61.4 yıl (48-75) idi. Altmış yaş ve altındaki 34 olgunun 8’inde (%23) ED görülürken, 60 yaş üstü hastaların ise 26’sında (%42) ED gözlendi (Tablo 1). Tanı PSA değerlerine bakıldığında ED’si olan hastalarda 7,3 ng/ml (2,714,7) iken; ED’si olmayan hastalarda 8,2 ng/ml (2,1-27,9)’dir. Gleason skorları karşılaştırıldığında ortalama değerler benzer bulundu. Evreye baktığımızda klinik T3 ve üzeri olgu bulunmadığı görüldü. Komorbidite olarak Diabet, Koroner arter hastalığı ve hiperlipidemiye bakıldı. Preoperatif hastalara IIEF formu doldurtularak potans durumları değerlendirildi. Ortalama IIEF puanları potans hastalarda 19,7 (8-25) puan, empotan olgularda 15,8 (5-24) puan iken; postoperatif empotan hastaların 5 tanesinde preoperatif de empotans bulunmaktaydı. Hastalar sinir koruyucu cerrahi uygulanması ve cerrahi sınır pozitifliğine göre de değerlendirildi. Postoperatif empotan olguların 24 tanesi çeşitli tedavi modaliteleri ile ortalama 4,3 ayda (2-15) potans sağlarken, ED olmayan grup 3,6 ay (2-10) sonra potansını sağladı. Sonuç: Radikal prostatektomi uygulanan hastalarda empotans sık görülen yan etkilerdendir. On parametreyi değerlendirdiğimizde genç yaşta opere olmak, düşük riskli grupta yer almak, preoperatif potansın varlığı ve sinir koruyucu cerrahinin uygulanması potansın sağlanmasındaönemlidir. Bu risk faktörleri dışında bahsedilen diğer faktörlerin de olası risk açısından sağlıklı değerlendirilebilmeleri için daha geniş hasta serili çalışmalara gereksinim vardır. Anahtar kelimeler: radikal prostatektomi, erektil disfonksiyon 262 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER Tablo 1. Radikal prostatektomi sonrası empotans empotans n (%) Var Yok Toplam <=60 8 (23) 26 (77) 34 >60 26 (42) 35 (58) 61 <=7,5 21 (21) 36 (79) 57 >7,5 13(10.3) 25(89.7) 38 <=6 22 (7) 55 (93) 77 7 10(57) 6 (43) 16 8 2 0 2 <=T1c 30 (22) 55 (78) 85 T2 4(12) 6 (88) 10 >T3 0 0 0 Yaş (yıl) PROSTAT KANSERİ PSA Gleason Evre Komorbidite DM + 9 (31) 5 (69) 14 - 25 (14) 56 (86) 81 KAH + 9 (48) 11 (52) 20 - 25 (34) 50 (66) 75 HL + 7 (44) 9 (56) 16 - 27 (34) 52 (66) 79 Yok 16 (76) 5 (24) 21 Sinir koruyucu Tek taraf 4 (40) 6 (60) 10 Çift taraf 14 (21) 50 (79) 64 Cerrahi sınır + 6 (50) 7 (50) 13 - 28 (34) 54 (66) 82 Radikal prostatektomi sonrası empotans gelişen ve gelişmeyen olguların değerlendirilmesi 6-10 Kasım 2013, Antalya 263 POSTER PROSTAT KANSERİ P079 KASTRE REZİSTANS PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA TEDAVİ ÖNCESİ AĞRI SKORUNUN YAŞAM SÜRESİNE ETKİSİ Orhan Yiğitbaşı, Osman Raif Karabacak, Fatih Yalçınkaya, Kürşat Zengin, Murat Bolat Ankara Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1. Üroloji Kliniği, Ankara Amaç: Bu çalışma da, kastre rezistans prostat kanseri tanısı alan hastalarda iki ayrı sistemik kemoterapi protokolü kullanılarak tedavi öncesi ağrı skorunun yaşam süresi üzerine etkisini araştırdık Yöntem: 2004-2012 yılları arasında kastre rezistans prostat kanseri tanısı alan ve yaşları 53-83 (ort:71) arasında olan 58 hastaya sistemik kemoterapi uygulandı. Kemoterapi öncesi tüm hastalara maksimal androjen blokajı tedavisi ve sadece 4 hafta süre ile androjen çekilme tedavisi uygulandı. Hastaların 23’ üne epirubisin 30mg/m2/hafta/8 kür ve daha sonra 4-6 ay 30mg/ m2/ay ile idame tedavisi yapıldı. Bu grupta estramutin fosfat 1600mg/gün kombine tedavi olarak verildi. Dosetaksel 35 hastada, 70mg/m2/3 haftada/8 kür olarak verildi. Prednizolon 10 mg/gün ile kombine edildi. 15 hastada dosetaksel 4+4 kür olarak devam edildi. Hastalar, ağrı skoru 0, 1, 2 olmak üzere kemoterapi sonrası yaşam süreleri ile istatistiksel olarak değerlendirildi. Sonuçlar: Ağrı skoru ‘0’ olan 25 hastanın ortalama yaşam süresi 22,5 ay (14-32 ay), ağrı skoru 1 olan 20 hastanın ortalama yaşam süresi 16,5 ay (9-27 ay) ve ağrı skoru 2 olan 13 hastanın da ortalama yaşam süresi 9,5 ay (4-14 ay) olarak tesbit edildi. Tablo 1. Kastre rezistans prostat kanserli hastaları ağrı skoru ile yaşam sürelerinin karşılaştırılması Ağrı Skoru Hasta Sayısı Ort.Yaşam Süresi (ay 0 25 22,5 ay (14-32 ay) 1 20 16,5 ay /9-27 ay) 0,02<p<0,01 2 13 9,5 ay (4-14 ay) p=0,001 264 P değeri 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Ağrı, Kastre rezistans prostat kanseri 6-10 Kasım 2013, Antalya 265 PROSTAT KANSERİ Sonuç olarak, kastre rezistans prostat kanseri tanısı alan hastalarda, kemik metastazı ağrıları başlamadan erken sistemik kemoterapi yapılmasının yaşam süresini anlamlı bir düzeyde arttırdığı gözlenmiştir. POSTER Yaşam süreleri açısından, ağrı skoru 0 ve 1 olan grup arasında anlamlı bir fark vardı (0,02<p<0,01). Buna karşılık, bu iki grupla ağrı skoru 2 olan grup arasında yaşam süresinin anlamlı olarak daha uzun olduğu gözlendi (p<0,001). POSTER PROSTAT KANSERİ P080 PROSTAT BİYOPSİSİ ÖNCESİ RİSK BAZLI ANTİBİYOTİK PROFİLAKSİSİ UYGULAMASININ ATEŞLİ ENFEKTİF KOMPLİKASYON ÜZERİNE ETKİSİ Rahmi Gökhan Ekin, Özgür Çakmak, Hüseyin Tarhan, Yusuf Özlem İlbey, Ertan Can, İlker Akarken, Hakan Türk, Cemal Selçuk İşoğlu, Ferruh Zorlu Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İzmir Amaç: TRUS-prostat biyopsisi(PBx) öncesinde siprofloksasin(SPF) veya risk bazlı antibiyotik profilaksisi(RRAP) kullanılması sonucu meydana gelen semptomatik (ateşli) enfektif komplikasyon (AEK) oranlarını karşılaştırmak. Method: Eylül 2007-Temmuz 2013 tarihleri arasında kliniğimizde PBx yapılan 3407 hasta çalışmaya alındı. Eylül 2007-Eylül 2012 arasındaki hastalar Grup1’i,Ekim 2012-Temmuz 2013 arasındakiler ise Grup2’yi oluşturdu. Grup1’deki hastalar PBx’den 30 dakika önce ve 12 saat sonra 500mg oral SPF alırken Grup 2’deki hastalara RRAP uygulandı. Risk faktörleri olarak ise PBx sonrası AEK öyküsü,immunsupresif ilaç kullanımı, son 6 ayda kinolon ve kinolon dışında antibiyotik kullanımı, ürolojik girişim, kataterizasyon ve hospitalizasyon öyküsü sorgulandı. Risk faktörü olmayanlara PBx’den 30 dakika önce ve 12 saat sonra 500mg oral SPF verilirken olan hastalar PBx’den 30 dakika önce 1 gr IM amikasin ile 500 mg oral SPF ve 12saat sonra 500mg oral SPF aldı.Barsak temizliği yapılmadı.10-24 kadran PBx yapıldı.Hastalara PBx sonrası 1ay içinde 38,5˚C üzeri ateş gelişmesi durumunda hastaneye başvurmaları gerektiği anlatıldı. AEK gelişen hastalardan idrar ve kan kültürleri alındı.Biyopsi sonrasında ilk 1 ayda ateş gelişimi ile profilaksi protokolleri,yaş,PSA,biyopsiden ateş gelişene kadar geçen süre, biyopsi patoloji sonucu ve ateş gelişen hastalarda kültürde üreyen etkenler incelendi. Sonuçlar: Gruplarda yaş, PSA ve biyopsi patolojisi açısından istatistiksel fark bulunmadı. Hastaların %3,1’ünde AEK görülürken grup1 ve 2’de AEK görülme oranları sırasıyla %3,2 ve %2,6 olarak bulundu(p=0,473). Ancak yıllara ayrılarak incelendiğinde grup1’de 2008’den 2012’ye AEK insidansının %0,6’dan %7,2’ye yükseldiği, grup2’de ise 2012’den 2013’e %2,9’dan %2,5’e gerilediği saptandı (p<0,05).Grup 2’de ateş görülenlerin %75’i sadece SPF alırken,%25’i amikasin ve SPF kombinasyonu aldı. Biyopsi sonrası ateş görülene kadar geçen ortalama(ort.) süre grup 1 ve 2’de sırasıyla 1,85 ve 3,86 gün bulundu(p=0,024).Ort.hastanede kalış grup1 ve 2’de 6,80 ve 8,43 bulundu(p=0,161).Yoğun bakım şartlarında takip 266 11. Üroonkoloji Kongresi Yorum: SPF profilaksisi ile karşılaştırıldığında RRAP, PBx sonrasında gelişen ateşli enfektif kompikasyonların görülmesini geciktiren veya azaltan etkin bir tedavidir. Şekil 1. A. 2007-2013 tarihleri arasında toplam biyopsi yapılan, toplam ateşli enfektif komplikasyon gelişen hastalar ile risk bazlı antibiyotik profilaksisi ile yapılan toplam biyopsi ve ateşli enfektif komplikasyon gelişen hastaların aylık değişimi. B. 2007-2013 tarihleri arasında ateşli enfektif komplikasyon gelişimesinin grup 1, grup 2 ve genel insidansları. 6-10 Kasım 2013, Antalya 267 PROSTAT KANSERİ Anahtar kelimeler: Ateşli enfektif komplikasyon, Prostat biyopsisi, Risk bazlı antibiyotik profilaksisi POSTER edilen hasta sayısı grup 1’de 1 iken grup 2’deki hastaların yoğun bakım şartlarında takibi gerekmedi(p=0,693). Yaş,PSA, patoloji sonucu,idrar ve kan kültüründe üreyen bakteri ateşli EnfKomp gelişiminde etkili bulunmadı. POSTER PROSTAT KANSERİ Tablo 1. İki grubun genel özelliklerinin karşılaştırılması Grup 1 Grup 2 Tüm Hastalar Hasta Sayısı 2867 %84,2 540 %15,8 3407 Ortalama Yaş (yıl) 63,94 ±7,8 63,10 ±7,5 63,73 ±7,8 0,463 Ortalama PSA (ng/ml) 15,46 ±14,4 12,78 ±7,1 14,83 ±9,7 0,086 BPH 1022 / 2867 %35,6 194 / 540 %35,9 1216 / 3407 %35,7 BPH+Prostatit 1168 / 2867 %40,7 214 / 540 %39,6 1382 / 3407 %40,6 Prostat Kanseri 677 / 2867 %23,6 132 / 540 %24,4 809 / 3407 %23,7 91 / 105 %86,7 14 / 105 %13,3 105 %3,2 %2,6 %3,1 1 / 105 (%1,0) 1 / 3407 (%0,02) 0 1 Patolojik Değerlendirme p 0,869 Komplikasyon Değerlendirme Ateşli Enfektif Komplikasyon Sayısı Ateşli Enfektif Komplikasyon İnsidansı Yoğun Bakım Takip Sayısı 0,473 0,693 Biyopsi-Ateş Arası Geçen Zaman (gün) 1,85 ±1,6 3,86 ±7,3 2,11 ±3,1 0,024 Hospitalizasyon Süresi (gün) 6,80 ±4,0 8,43 ±3,7 7,02 ±4,0 0,161 İdrar Kültüründe Üreme Sayısı 62 / 91 %68,1 12 / 14 %85,7 74 / 105 %70,5 0,179 Kan Kültüründe Üreme Sayısı 33 / 91 %36,3 5 / 14 %35,7 38 / 105 %36,2 0,968 Her İki Kültürde Üreme Sayısı 20 / 91 %22,0 4 / 14 %28,6 24 / 105 %22,9 0,216 Etken İzole Edilemeyen 16 / 91 %17,6 1 / 14 %7,1 17 / 105 %16,2 0,216 Mikrobiyolojik Değerlendirme Tablo 2. Ateşli enfektif komplikasyonların yıllık gruplara göre insidansı TRUS-PBx Sayısı Grup 1 Grup 2 Toplam 268 Ateşli Enfektif Komplikasyon Sayısı İnsidans (yüzde) p 2007 72 0 0 <0,05 2008 513 3 0,6 <0,05 2009 642 5 0,8 <0,05 2010 510 20 3,9 <0,05 2011 631 27 4,3 <0,05 2012 498 36 7,2 <0,05 2012 174 5 2,9 <0,05 2013 366 9 2,5 <0,05 3407 105 3,1 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P081 PROSTATIN PRİMER TRANSİZYONEL HÜCRELİ KARSİNOMU Mehmet Yücel1, Bekir Aras1, Ayşe Nur Değer2, Mehmet Korkmaz3 1 Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kütahya 3 Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Kütahya 2 Vaka Raporu: 72 yaşında erkek hasta 4 yıldır devam eden alt üriner sistem şikayetleri ile başvurdu. Rektal muayenesinde büyük ve adenom benign karakterde bir prostat saptandı. Üriner sistem ultrasonografisinde böbrekler normal ve 100gr prostat saptandı. PSA:2,94ng/ml saptanan hastaya biyopsi önerildi. Hasta 4 yıl önce prostat biyopsisi olduğu ve biyopsi sonucu iyi geldiği için tekrar biyopsiyi kabul etmedi. Hastaya medikal tedavi yetersiz geldiği için ameliyat olmak istedi. Hastaya TUR-P operasyonu yapıldı. TUR patoloji sonucunda ürotelyal karsinom (transizyonel hücreli karsinom) saptandı. Postoperatif dönemde çekilen batın tomografisinde prostat posteriorunda 5x6 cm.lik kitle saptandı. Bu sırada hastada ciddi kilo kaybı, halsizlik ve genel durumunda kötüleşme olmaya başladı. Bunun üzerine hasta onkolojiye konsulte edildi. Onkoloji tarafından kemoterapi verilmesi kararlaştırılan hasta kemoterapi alamadan hazırlık aşamasında kilo kaybının artması, ağrılarının artması sonucunda algolojiden destek tedavisi alındı. Hastanın kemoterapiyi de kaldıramayacak duruma gelmesi üzerine kemoterapi uygulanamadı. Hastamız tanı konulmasından itibaren 7 ay içinde ex olmuştur. Tartışma: Parmakla rektal muayenede birçok hastada anormallik saptanmasına rağmen, her zaman gözlenen bir bulgu değildir. PSA değeri değişkendir ve tanıda değeri sınırlıdır. Çoğunlukla iğne biyopsisi negatiftir ve transüretral rezeksiyon doğru tanıya götürür. Prostatın primer transizyonel hücreli karsinomu oldukça nadir olduğundan tedavisi ilgili konsnsüs yoktur. Ancak erken lokalize olgularda radikal sistoprostatektominin en uzun sağkalım sağladığı öne sürülmektedir. Sonuç olarak, prostatın primer transizyonel hücreli karsinomu çok kötü prognoza sahip nadir bir kanser türüdür. Anahtar kelimeler: Prostat, ürotelyal karsinom, transizyonel karsinom 6-10 Kasım 2013, Antalya 269 PROSTAT KANSERİ Amaç-Giriş: Prostatta transizyonel hücreli karsinom görülmesi sıklıkla mesaneden direkt yayılımla olmaktadır. Prostat kaynaklı primer transizyonel hücreli karsinom görülmesi oldukça nadirdir ve kötü prognoza sahiptir. Primer transizyonel hücreli karsinom saptanan bir prostat kanserini bildiriyoruz. POSTER PROSTAT KANSERİ Şekil 1. Tümör adaları PSA negatif iken tümör çevresinde prostatik glandlarda PSA ile pozitif reaksiyon görülüyor PSAX40 270 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P082 ROBOT YARDIMLI LAPAROSKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ SIRASINDA FROZEN ÇALIŞILMASININ ENDİKASYONLARI: PİLOT ÇALIŞMA PROSTAT KANSERİ Yiğit Akın1, Egemen Avcı2, Hakan Gülmez3, Murat Akand4, Mehmet Akif Çiftçioğlu5, İbrahim Başsorgun5, Tibet Erdoğru2 1 Erzincan Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Erzincan Minimal invaziv ve Robotik Cerrahi Merkezi, Ataşehir Memorial Hastanesi, İstanbul 3 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği Anabilim Dalı, Ankara 4 Selçuklu Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Konya 5 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabili Dalı, Antalya 2 Giriş: Bu çalışmada tek cerrah tarafından gerçekleştirilen robotik yardımlı laparoskopik radikal prostatektomi (RYLRP) sırasında alınan ve tecrübeli bir üro-patolog tarafından değerlendirilen frozen çalışmalarının ışığında RYLRP sırasında frozen çalışılmasının objektif kriterleri ve endikasyonları araştırıldı. Materyal-Metod: Haziran 2010 ve Temmuz 2012 tarihleri arasında prostat kanseri nedeni ile RYLRP yapılan 80 hasta çalışmamıza dahil edildi. Hastalar randomize edilerek 2 gruba ayrıldı Grup 1’de RYLRP sırasında frozen çalışılan 66 hasta, grup 2’de ise frozen alınmayan 14 hasta mevcuttu. Hastaların yaş, vücut kitle indeksi, prostat spesifik antijen (PSA), trans rektal ultrasonografide prostat hacmi, preoperative Gleason skorları, biyopsideki tümör yüzdesi operasyon öncesi veriler olarak; operasyon sırasındaki hemoglobin değişimi, frozen çalışma sayısı, pozitif frozen oranları, demografik verilerinin yanında, kanama miktarı operatif veriler olarak; sonda çekilme zamanı, PSA nüksü, ereksiyon oranları, komplikasyonlar operasyon sonrası veriler olarak kaydedildi. Tüm veriler iki grup arasında istatistiki analizlerle değerlendirildi. İstatistiki anlamlı P değeri p<0.05 olarak kabul edildi. Sonuçlar: Ortalama takip süresi 15±6 (25-4) aydı. İki grup arasındaki demografik verilerde, operasyon verilerinde ve oprasyon sonrası takiplerle ilgili verilerin istatistiki analizinde herhangi bir farklılık gözlenmedi. Operasyon öncesi TRUS’ta Grup 1’in ortalama prostat hacmi grup 2’den istatistiki anlamlı yüksekti (p=0.037) (Tablo 1). Ayrıca Frozen çalışılması istatistiki olarak pozitif cerrahi sınıra bağımlı idi (Tablo 2). ROC eğrileri ile yapılan değerlendirmede RYLRP sırasında frozen çalışılması için kritik prostat hacmi (operasyon öncesi TRUS ile ölçülen) 55.5cc olarak saptandı (Şekil 1). 6-10 Kasım 2013, Antalya 271 POSTER PROSTAT KANSERİ Tartışma: Çalışmamız literatürde henüz olmayan RYLRP sırasında yapılan frozen çalışmanın objektif kriterlerini belirlemek amaçlı yapıldı ve serimzde kritik prostat hacmi 55.5cc olarak saptandı. Her ne kadar bu veriler diğer cerrahların vakaların için tam bir cerrahi transfer niteliği sağlanmasa da bir ön görü verebilir. Operasyon öncesi ölçülen prostat hacmi RYLRP sırasında frozen çalışma için bir belirteç olabilir. Bu sayade operasyon öncesi hastalara operasyon ile ilgili daha aydınlatıcı bilgilerde verilebilir. Daha doğru sonuçlar için çok merkezli prospektif randomize çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar kelimeler: Frozen, prostat kanser, robotik cerrahi Şekil 1 Tablo 1. İki grubun operasyon öncesi verilerinin karşılaştırılması. Parametre Grup 1 Grup 2 p 59.62±8 62.79±6.6 0.172 Ortalama Vücut kitle indeksi (kg/m2) 27.73±3.2 28.73±3 0.291 Ortalama PSA (ng/ml) 8.07±6.3 8.47±5.4 0.837 Prostat biyopsisinde ortalama Gleason skoru 6.32±0.6 6.07±1.3 0.324 Prostat biyopsisinde ortalama tumor yüzdesi (%) 22.61±19.7 17.14±15.2 0.334 Transrektal ultrasonografide prostat hacmi(cc) 51.26 ±16.2 40.86±18.4 0.037 Ortalama yaş (yıl) 272 11. Üroonkoloji Kongresi TRUS’ta Prostat hacmi (cc) Parametre r p değeri VKI (kg/m2) r p değeri Yaş (Yıl) r p değeri PSA (ng/dl) r p değeri Prostat biyopsisinde Gleason skoru r p değeri Spesmen hacmi (cc) r p değeri 6-10 Kasım 2013, Antalya 1 Yaş (Yıl) PSA (ng/dl) .076 0.502 .214 0.056 .205 0.074 -.195 0.096 .172 0.126 .525 <0.001 1 .069 0.545 .135 0.242 .146 0.213 .111 0.325 -.053 0.639 1 .218 0.057 .066 0.574 -.062 0.586 .189 0.093 1 .092 0.446 .038 0.744 .253 0.026 1 .220 0.059 .106 0.368 1 .040 0.722 273 PROSTAT KANSERİ TRUS’ta Prostat hacmi (cc) Prostat Spesmen pozitif biyopsisinde hacmi cerrahi Sınır Gleason skoru (cc) VKI (kg/m2) POSTER Tablo 2. Korelasyon tablosu POSTER PROSTAT KANSERİ P083 PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA VMAT VE 3D KONFOMAL TEDAVİ TEKNİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI Kubilay İnanç1, Berrin İnanç2, Ahmet Uyanoğlu1, Begüm Ökten2, Orhan Kızılkaya1 1 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyasyon Onkolojisi, İstanbul İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyasyon Onkolojisi, İstanbul 2 Amaç: Bu çalışmada 10 adet prostat kanseri tanısı konmuş konformal ve tek yada double arc VMAT ile tedavi edilmiş hastalar değerlendirildi. Bu çalışma ile aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır, VMAT dosimetrisi ile konformal planların dosimetrik olarak karşılaştırılması? VMAT ile tedavi edilenlerde barsak dozu azaldı mı? Bir yada 2 ark VMAT tekniği prostat kanserinde standart mıdır? Metod: 10 adet düşük-orta riskli prostat kanserli hasta randomize olarak seçildi. Konformal, tek yada iki ark VMAT planları genel ve dosimetrik olarak değerlendirildi. 3 farklı planda planlanan tedavi volumü (PTV) 42 fraksiyonda total olarak 75.6 cGy olarak hesaplandı ve kritik dokuların (rektum, mesane, sağ femur, sol femur ve barsaklar) aldığı dozlar incelendi. Konformal planlar 5 alan olarak 18 mv fotonlarla planlandı. Gantri açıları 0, 45, 90, 270 ve 315’dir.Bir yada iki ark planlarında full gantri rotasyonu (179-181 derece) ile ve 6 mv fotonla yapıldı. Tek ark ile yapılan planlar saat yönünde iken, 2 ark ile yapılan planlar da biri saat yönünde iken diğeri ise saat yönünün tersine olarak yapıldı. Aynı kritik organların aldığı dozlara bakıldı. VMAT tekniğinde ‘PTV plus’ PTV ‘ye 1mm eklenmesi ile oluşturuldu. ‘Rektum limit’ ptv plus dan 2mm çıkatılarak elde edildi. Benzer şekilde ‘mesane limit’ oluşturuldu. PTV için PTVD5, PTVD95 maximum, minimum ve mean dozlara, Rektum için V40, V50, V60, V70, V75 dozlarına, Mesane için V50, V60, V70, V75 dozlarına, Sağ ve Sol femur için V30, V40, V45 ve maximum dozlara, İnce barsaklar için mean, maximum V2, V4, V6, V8 dozlarına bakıldı. Sonuç: Sağlıklı doku konformite indeksi 2 VMAT tekniğinde de konformal planlara göre daha iyi bulunmuş, maksimum PTV dozu 2 ark VMAT veya konformal göre tek ark VMAT planlarında yüksek olarak bulunmuştur. VMAT planlarında rektum ve femur başları daha az doz alırken, tek ark planlarda sağ femur iki ark planlarında sol femur optımum doz almıştır. 274 11. Üroonkoloji Kongresi PROSTAT KANSERİ Anahtar kelimeler: Prostat kanseri, VMAT, 3D Konformal 6-10 Kasım 2013, Antalya POSTER VMAT tedavi ve planlama olarak yeni bir teknolojidir. Bu çalışmamızda VMAT planları dosimetrik olarak konformala göre iyi ve kabul edilebilir olarak bulunmuştur. VMAT prostat kanseri tedavisinde stanadart olarak kabul edilebilmesi için daha fazla sayıda çalışmaya ayrıca akut ve geç toksisitesinin takibine ihtiyaç vardır. 275 POSTER PROSTAT KANSERİ P084 PROSTAT BİYOPSİSİNDE RİSK BAZLI ANTİBİYOTİK PROFİLAKSİSİ İLE REKTAL SÜRÜNTÜ KÜLTÜRÜ KULLANILARAK HEDEFE YÖNELİK YAPILAN ANTİBİYOTİK PROFİLAKSİSİNİN ENFEKTİF KOMPLİKASYON ORANLARININ KARŞILAŞTIRILMASI Rahmi Gökhan Ekin, Hüseyin Tarhan, Özgür Çakmak, İlker Akarken, Burak Özçift, Hakan Türk, Yusuf Özlem İlbey, Ferruh Zorlu Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İzmir Prostat biyopsisi (PxBx) sonrasındaki enfektif komplikasyonlarda (EnfKomp) kinolon dirençli mikroorganizmaların (MİO) sıklığı her yıl artmaktadır. Bu retrospektif çalışmada PxBx öncesi risk bazlı antibiyotik profilaksisi (RRAP) ile hedefe yönelik antibiyotik profilaksisi (TAP) sonucu gelişen EnfKomp oranlarını karşılaştırmaktır Materyal: Kasım-Aralık 2012 tarihleri arasında PxBx yapılan 42 hasta çalışmaya alındı. Grup 1’e RRAP uygulandı. PxBx öncesi tüm hastalardan rektal sürüntü (RS) ve idrar kültürü alındı. RS 1μg/ml SPF içeren MacConkey besiyerine ekildi, 48saat sonra değerlendirildi. Risk faktörü olarak belirlenen PxBx sonrası EnfKomp öyküsü, immunsupresif ilaç kullanımı ile son 6aylık sürede, kinolon grubu antibiyotik kullanımı, kinolon dışındaki antibiyotik kullanımı, ürolojik girişim, kataterizasyon ve hospitalizasyon öyküsü soruldu. Riski olmayana pxbx’den 30dakika önce ve 12saat sonra oral siprofloksasin (SPF) 500mg, riski olanlara pxbx’den 30dakika önce IM amikasin 1gr ile oral metranidazol 500mg ve 12saat sonra oral metranidazol 500mg verildi. Grup 2’ye TAP uygulandı. MİO, SPF duyarlıysa pxbx’den 30 dakika önce ve 12 saat sonra oral SPF 500mg, dirençliyse pxbx’den 30 dakika önce antibiyotik duyarlılık testinde etkin ve duyarlı antibiyotik başlanıp 24 saat içinde stoplandı. 15.gün kontrolünde idrar kültürü alınıp EnfKomp sorgulandı. Sonuç: Gruplarda 21 hasta bulunmakta olup yaş (ortalama (ort.) 60,57 vs 64,19;p=0,102), charlson komorbidite indeks skoru (ort. 4,52 vs 5,19;p=0,163), IPSS (ort. 6,71 vs 10,71;p=0,140), PSA (ort.8,74 vs 7,17;p=0,475), prostat volümü(ort. 54,15 vs 56,62;p=0,741) ve alınan kadran sayısı (ort.15,81 vs 15,24;p=0,729) açısından fark saptanmadı. Barsak florasının SPF duyarlılığı RRAP ve TAP gruplarında %76,2 ve %66,7 olarak bulundu (p=0,495). RRAP grubunda 10 hastaya SPF, 11 hastaya ise kombinasyon verildi. SPF alan grupta 276 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: prostat biyopsisi, rektal sürüntü, risk bazlı Tablo 1. İki grubun genel özelliklerinin karşılaştırılması Hasta Sayısı Ortalama Yaş (yıl) Risk Bazlı Hedefe Yönelik 21 21 60,57 ± 5,9 64,19 ± 7,9 2 (%9,5) 2 (%9,5) Yaş Gruplarına Göre Hasta Sayısı 40-50 0,102 0,246 51-60 6 (%28,6) 2 (%9,5) 61-70 13 (%61,9) 15 (%71,4) 71-80 p Değeri 0 (%0) 2 (%9,5) Ortalama Charlson Komorbidite 4,52 ± 1,3 5,19 ± 1,6 0,163 Ortalama IPSS 6,71 ± 5,0 10,71 ± 7,0 0,140 Ortalama PSA (ng/ml) 8,74 ± 9,7 7,17 ± 2,4 0,475 Ortalama Prostat Volumü (cm3) 54,15 ± 27,1 56,62 ± 20,5 0,741 Alınan Kadran Sayısı 15,81 ± 5,4 15,24 ± 5,1 0,729 Var 11 (%52,4) 11 (%52,4) Yok 10 (%47,6) 10 (%47,6) 1,00 ± 0,0 8,61 ± 2,9 E. coli 20 (%95,2) 19 (%90,5) Diğer 1 (%4,8) 2 (%9,5) Duyarlı 16 (%76,2) 14 (%66,7) Dirençli 5 (%23,8) 7 (%33,3) Risk faktörü 0,621 Rektal Sürüntü Kültürü Özellikleri Kültür Alımı ile Biyopsi Arasında Geçen Zaman (gün) <0,05 Üreyen Bakteri Florokinolon Duyarlılığı Enfektif Komplikasyon Var 0 0 Yok 21 21 6-10 Kasım 2013, Antalya 277 PROSTAT KANSERİ Yorum: Prostat biyopsisi öncesinde risk bazlı ile hedefe yönelik antibiyotik profilaksisi uygulamasının enfektif komplikasyon oranları aynıdır. Risk bazlı antibiyotik profilaksi uygulaması uygun ve yeterli bir seçenektir. POSTER hastaların tümü SPF duyarlı, kombine alan grupta ise %54,5’i SPF duyarlıydı.T AP grubunda hastaların 14’üne SPF, 4’üne sefuroksim aksetil, 2’sine amikasin ve 1’ine gentamisin verildi. Kontrolde hiçbirinde semptomatik ve asemptomatik EnfKomp saptanmadı. Risk sorularının SPF direncini tespit etmede yalancı pozitiflik oranı %33,4, yalancı negatiflik oranı %0, pozitif prediktif değeri %54,5, negatif prediktif değeri ise %0 olarak bulundu. POSTER P085 PROSTAT KANSERİNDE AKTİF İZLEM: ÖN SONUÇLAR Ömer Acar1, Fatin Cezayirli1, Ahmet Musaoğlu1, Tarık Esen2 1 VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul PROSTAT KANSERİ 2 Amaç: Bu çalışmada prostat kanseri tanısı aldıktan sonra aktif izlem uygulanmış olan hastaların özellikleri ve elde edilen onkolojik sonuçlar incelenmiştir. Yöntem: Prostat kanseri tanısı aldıktan sonra aktif izlem seçeneği tercih edilmiş olan hastaların kayıtları retrospektif olarak tarandı. Demografik veriler, klinik özellikler, aktif izlem esnasında definitif tedavi kararı verilen hastaların özellikleri ve elde edilen onkolojik sonuçlar değerlendirildi. Bulgular: 2009 Mart – 2013 Haziran arasında toplam 27 hasta için, prostat kanseri tanısı konduktan sonra aktif izlem ile takip kararı verildi. Bu hasta grubunda ortalama yaş ve PSA değeri sırasıyla, 65.3±8.3 yıl ve 6.6±3.6 ng/ml olarak ölçüldü. PSA değeri 10ng/ml’yi geçen hasta sayısı 2 idi ve hastaların sadece 4’ünde (%14.8) tümör palpe edilebiliyordu (cT2a). Pozitif odak sayısı ikinin üstünde olan hasta sayısı 3’tü (%11.1). Biyopsi materyalindeki gleason skoru, sırasıyla 24, 2 ve 1 hastada, 3+3, 3+4 ve 3+2 hesaplandı. Bir hasta hariç bütün hastalarda kor başına hesaplanan tümörlü doku oranı %15 ve altında idi. Memorial Sloan Kattering Cancer Center (MSKCC) kriterlerinin tamamına sahip hasta sayısı 22 (%81) idi. Toplam 12 hastada, aktif izlemin birinci yılında prostat biyopsisi tekrarlandı. Bunların 5 tanesinde neoplazi saptanmazken, 3 tanesinde odak sayısı, 1 hastada ise Gleason skoru artış gösterdi. Ortalama aktif izlem süresi 18.2±10.6 ay olarak hesaplandı. İki hastada biyokimyasal progresyon, 5 hastada histolojik progresyon, 2 hastada klinik progresyon ve 1 hastanın kendi isteği doğrultusunda olmak üzere toplam 10 hastaya aktif izlemin başlangıcından ortalama 17.2±10.3 ay sonra, definitif tedavi kararı verildi. Bu hastaların 7 tanesi opere edilirken, üç hasta (%11.1) radyoterapiye yönlendirildi. Opere edilen hastaların 6’sında pT2c, 1’inde ise pT3a evresinde hastalık tespit edildi. Üç hastanın gleason derecesi prostatektomi spesimeninde yükseldi ve ortalama tümör hacmi 0.8±0.4 cm3 ölçüldü. Hiçbir hastada prostat kanserine bağlı ölüm yaşanmadı. Opere edilen alt grupta ise, ortalama 13.7±9.3 aylık takip neticesinde PSA nüksü gelişmedi. Sonuçlar: Prostat kanseri tanısı konduktan sonra aktif izlem önerilen hastaların 278 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: izlem, kanser, prostat POSTER ¾’ünden fazlası MSKCC kriterlerine uygundu. Definitif tedaviye geçilen hasta oranı %37 (10/27) iken, opere edilen hastaların %85’inde histopatolojik olarak organa sınırlı hastalık tespit edildi ve hiçbirinde biyokimyasal nüks yaşanmadı. PROSTAT KANSERİ 6-10 Kasım 2013, Antalya 279 POSTER PROSTAT KANSERİ P086 YETMİŞBEŞ YAŞ VE ÜZERİ HASTALARDA PROSTAT BİYOPSİSİ, PROSTAT KANSERİNİN KLİNİKOPATOLOJİK ÖZELLİKLERİ Ramazan Yavuz Akman1, İbrahim Özülgen2, Hikmet Köseoğlu1, Erhan Şen2, Hakan Özkardeş2 1 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Amaç: Klinik kılavuzlar yaşlı erkeklerde PSA taramasına karşı olmasına rağmen birçok yaşlı hastaya kendi isteği veya doktor önerisiyle PSA taraması yapılmaktadır. Bu çalışmanın amacı 75 yaş ve üzeri hastalarda kliniğimizde uygulanan prostat biyopsi sonuçlarını irdelemek ve saptanan prostat kanserlerinin özelliklerini ortaya koymaktır. Hastalar ve Yöntem: Ocak 2010 - Haziran 2013 tarihleri arasında Başkent Üniversitesi Ankara ve İstanbul Hastanelerindeki uygulanan prostat biyopsi hasta dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hasta yaşı biyopsi uygulama tarihinde 75 ve üzeri olan ilgili medikal bilgileri ve patoloji raporları eksiksiz olan hastalar değerlendirmeye alındı. Bulgular: Toplam 49 hasta değerlendirmeye alındı. Yaş ortalaması 80,1 ±3,2 idi. Hastaların %55.1’i yedinci dekatta, %44.9’u sekizinci dekatta idi. Medyan PSA değeri 14.5 (2.1-700) ng/ml idi. Biyopsi yapılan hastaların %71.4’ünde PSA değeri 20’nin altında idi. Hastaların %35’inde dijital rektal muayene bulgusu pozitifti. Hastaların sadece %53’ünde alt üriner sistem semptomları (AÜSS) mevcuttu. Hastaların %10’ında DM, %35’inde HT, %31’inde KAH, %12’inde KOAH, %12’inde nörolojik hastalık, %6’sında böbrek yetmezliği ve %14’ünde diğer kronik hastalıklar mevcut olup %77‘sinde en az 1 veya daha fazla ko-morbid hastalık mevcuttu. Hastaların %45’i antikoagülan kullanmakta idi. Hastaların biyopsi sonucunda %69 prostat adenokarsinom, %2 ASAP saptanırken %29 u benign olarak değerlendirildi. Prostat kanserli olguların %85’inde Gleason skoru 7 ve üzeri iken %64’ünde 8 ve üzeri idi. Hastaların %12 sin de kemik metastazı mevcuttu (4/33). Hastaların biyopsi sonucu benign olanlara izlem uygulanırken, prostat adenokarsinom saptananların hemen hepsine (32/33) hormon ablasyon tedavisi uygulanmış olup %76 sı medikal tedaviyi tercih etmiştir. Yedinci ve 8. dekat hasta grupları,hormon ablasyon tedavi modalitesi açısından karşılaştırıldığında benzer oranda orşiektomi ve medikal kastrasyon uygulandığı görüldü. Yine AÜSS’nin PSA değeri 20 nin altında olan hastalarda daha sık görüldüğü saptandı. 280 11. Üroonkoloji Kongresi PROSTAT KANSERİ Anahtar kelimeler: Prostat kanseri, biyopsi, yaşlı 6-10 Kasım 2013, Antalya POSTER Sonuç: Prostat kanseri saptanan hastaların %85 inde Gleason skorunun 7 veya daha yüksek olması bu yaş grubunda saptanan prostat kanseri vakalarının klinik önemsiz olmadığını düşündürmektedir. Bu nedenle 75 yaş ve üzerindeki hastalarda da klinik olarak önemli prostat kanseri saptanabileceği düşünülmeli ve gereken hastalara biyopsi önerilmelidir. 281 POSTER P087 METASTATİK PROSTAT KANSERİNDE D VİTAMİNİNİN KATKISI: VAKA SUNUMU PROSTAT KANSERİ Huriye Şenay Kızıltan1, Ali Hikmet Eriş2 1 Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, İstanbul Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nükleer Tıp Anabilim Dalı, İstanbul 2 Amaç: Hormon dirençli prostat kanserli hastalarda hızla progresyon görülmektedir. Genellikle 2. Ve 3. Seri tedavilere alınan cevap oranları düşüktür. D vitamininin prostat kanserinden korunmada önemli olduğu bildirilmiştir. Prostat kanseri tedavisinde de katkısı olabileceğine ışık tutması açısından bu hastadan alınan netice önemlidir. Vaka: 63 yaşında erkek hasta bel ve kasıklarında şiddetli ağrı, yürüyememe şikayetleri ile Üroloji bölümüne başvurmuştu. Prostat bezinden alınan biopside prostat adeno kanseri, Tüm Vücut Kemik Sintigrafisinde lomber vertebralarda, pelviste yaygın kemik metastazları, Prostat Spesific Antigen (PSA) başlangıç değeri 100 üzeri olarak tesbit edilmişti. 3 aylık kürlerle Löprolid asetat ve bikalutamid içeren hormonoterapi başlanan hastanın pelvis kemik bölgesine 200cGy fraksiyonla total 5000cGy palyatif radyoterapi yapılmıştır. Ağrılarında tam palyasyon elde edilen hasta yürümeye başlamıştır. 9 ay sonra ağrıları yeniden başlayan hastada kemik metastazlarında progresyon nedeni ile Lomber vertebralarına 300 cGy fraksiyonla 10 fraksiyonda total 3000cGy radyoterapi yapılmış. Ağrıda %50 palyasyon elde edilmiştir. 3 ay sonra ağrılarında progresyon görülen hastaya 300.000IU D3 (25-Hidrokxy cholecalciferol) vitamini oral olarak verildikten 1 hafta sonra ağrılarında tama yakın palyasyon elde edilmiş, hasta yeniden mobilize olmuştur. Genel durumu düzelen hastaya medikal onkolojide konsolidasyon amaçlı 1 kür paklitaksel yapıldıktan sonra hızla progresyon gelişmiştir. Bulgular: Palyatif radyoterapi sonrası ağrılarda %100 palyasyon elde edilmiştir. Karnofski performans skoru %50’den %90’a çıkmıştır. Progresyonsuz yaşam 9 aydır. Nüks sonrası palyatif lomber radyoterapi ile ağrılarda %50 palyasyon elde edilmiştir. PSA değeri 4’e kadar gerilemiştir.2. Nüks ve D3 vitamini sonrası ağrılarda %80 palyasyon elde edilmiştir. Karnofski skoru %50’den %80’e çıkmıştır. Nüks sonrası Progresyonsuz yaşam 3 aydır. 1 kür pacitaxelden 2 gün sonrasında hasta performansı%80’den %40’a düşmüş ve progresyon gelişmiştir. 282 11. Üroonkoloji Kongresi 6-10 Kasım 2013, Antalya 283 PROSTAT KANSERİ Anahtar kelimeler: Prostat kanseri D vitamini, PSA, kemik metastazları POSTER Tartışma: Prostat kanserinde D3 vitaminin katkısını gösteren önemli bir deneyimdir. D3 vitamini sonrası elde edilen %80 ağrı palyasyonu ve performansta ki belirgin düzelmenin erken yapılmış gereksiz bir kemoterapi ile negatif bir sonuca dönüştüğü düşünülmüştür. Prostat kanserinden korunmada olduğu gibi, nüks ve metastatik veya hormon dirençli prostat kanserlerinde de D3 vitamini ile destek tedavisi diğer tedavilere eklenmelidir. POSTER P088 TRUS EŞLİĞİNDE YAPILAN PROSTAT İĞNE BİYOPSİSİNİN ALT ÜRİNER SİSTEM SEMPTOMLARINA VE ÜROFLOVMETRİK PARAMETRELERE ETKİSİ PROSTAT KANSERİ Ercan Kazan, Mehmet Dündar, Alper Nesip Manav Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Aydın Amaç: Bu prospektif çalışmada, transrektal ultrasonografi (TRUS) eşliğinde prostat iğne biyopsisinin alt üriner sistem semptomlarına ve üroflowmetrik parametreler üzerine etkisini araştırdık. Gereç-Yöntem: Nisan 2012 ile Ocak 2013 arasında prostat kanseri şüphesi ile TRUS ile biyopsi yapılan 100 hasta çalışmaya alındı. Biyopsi öncesi fizik muayane, biyokimya, PSA, tam idrar analizi yapıldı, uluslar arası prostat semptom skoru (IPSS), üroflowmetri, rezidüel idrar volümü değerlendirildi. Prostat kanseri şüphesi olanlara prostat volumu ile beraber oniki kadran biyopsi yapıldı. Biyopsi sonrası birinci ve yedinci günde üroflowmetri, rezidü idrar volumü, tam idrar analizi yapıldı. Yedinci günde IPSS tekrar değerlendirildi. İstatistiksel değerlendirme SPSS 14.0 programı kullanılarak Wilcoxon, Kruskal-Wallis ve Friedman testleri kullanılarak yapıldı. Bulgular: Biyopsi sonrasında tepe akım hızında ve IPSS de biyopsi öncesi değerlere göre istatistiksel anlamlı değişiklik izlenmedi. Yaş, prostat volumü, PSA değeri, PRİ bulgusu, histopatolojik tanıya göre oluşturulan alt gruplarda da biyopsi sonrası tepe akım hızı ve IPSS değerlendirmelerindeki değişiklik istatistiksel anlamlı bulunmadı. IPSS alt grupları içinde biyopsi sonrası tepe akım hızında ve tepe akım hızı alt grupları içinde biyopsi sonrası IPSS değerlerinde istatistiksel anlamlı bir değişiklik saptanmadı. Biyopsi sonrası yedinci günde rezidü idrar miktarında ve eritrositüride istatistiksel anlamlı artış gözlendi. Akut üriner retansiyon üç hastada (%3) gözlendi, bu olguların prostat volümleri 50 cc üzerinde ve patolojileri benigndi. İki hastada (%2) hastaneye yatırılarak tedavi edilen idrar yolu enfeksiyonu gelişti. Sonuç: TRUS eşliğinde prostat iğne biyopsisinin alt üriner sistem semptomlarına ve üroflowmetrik parametrelerde istatistiksel anlamlı bir fark oluşturmadığı kanaatindeyiz. Prostat volümü büyük ve benign histopatolojik tanı saptanan olgular akut üriner retansiyon için riskli olabilir. Anahtar kelimeler: AÜS, IPSS, Prostat biyopsisi 284 11. Üroonkoloji Kongresi BİYOPSİDE YÜKSEK DERECELİ PROSTATİK İNTRAEPİTELYAL NEOPLAZİ VEYA MALİGNİTE KUŞKULU ODAK VARLIĞINDA TUR-P SONUÇLARI 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Amaç: Çalışmamızda prostat biyopsilerinde yüksek dereceli prostat intraepitelyal neoplazi (HGPIN) veya malignite kuşkulu odak (MKO) saptanan ancak ileri derecede obstrüksiyon bulguları nedeniyle transüretral prostat rezeksiyonu (TURP) uygulanan hastaların histopatolojik sonuçları karşılaştırılmaktadır. Materyal-Metod: Ocak 2005’ten Haziran 2013’e kadar kliniğimizde PSA yüksekliği ya da parmakla rektal muayene bulgusu nedeniyle TRUS eşliğinde prostat biyopsisi yapılan ve patolojisi HGPIN veya malignite kuşkulu odak olarak gelen 465 hastanın verileri incelendi. Bu olgulardan TURP uygulanan 58 hastanın (42’si HGPIN, 16’sı MKO) verileri karşılaştırıldı. Bulgular: TURP uygulanan 58 hastanın 4’ünde (%6.9) prostat kanseri (Pca) saptandı. H-PIN olan olgularının 4 tanesinde prostat kanseri tespit edildi. Malignite kuşkulu odak içeren olguların hiçbirinde kanser görülmedi. Hastaların demografik ve klinik verileri Tablo 1’de verilmiştir. Prostat kanseri saptanan olguların ikisinin patoloji sonucu T1a 3+3=6, birinin T1b 3+4=7 ve sonuncusunun ise T1b 4+3=7 olarak geldi. Tablo 1. Biyopsi sonucuna göre hastaların demografik verileri ve TURP patolojileri Malignite kuşkulu odak n=16 H-PIN n=42 p Yaş (yıl) 63,88±6,71 64,19±7,16 0,879 PSA (ng/ml) 7,54±3,74 7,69±4,62 0,909 PSAD (ng/ml/cm3) 0,15±0,09 0,17±0,16 0,652 Pozitif rektal tuşe bulgusu 3 (%18,7) 2 (%4,7) 0,090 Benign 14 (%87,5) 36 (%86) 1 H-PIN 2 (%12,5) 1 (%2,3) 0,181 Malignite kuşkulu odak 0 1 (%2,3) 1 Prostat kanseri 0 4 (%9,4) 0,567 TURP Patolojisi 6-10 Kasım 2013, Antalya 285 PROSTAT KANSERİ Şakir Ongün1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Kaan Çömez1, Aykut Kefi1, Burçin Tuna2, Kutsal Yörükoğlu2, Güven Aslan1 POSTER P089 POSTER PROSTAT KANSERİ Sonuç: Biyopside H-PIN veya malignite kuşkulu odak olan olgularda erken dönemdecerrahi endikasyon varlığında geciktirilmeden TUR-P uygulanabilir. Bu işlemin kanser tanısında çok belirgin bir önemi yoktur. Klinisyen rektal inceleme ve PSA değerlerine göre kanser şüphesi taşıyorsa re-biyopsi veya satürasyon biyopsilerini TUR-P sonrası dönemde gerçekleştirmelidir. Anahtar kelimeler: Malignite kuşkulu odak, TUR-P, yüksek dereceli prostatik intraepitelyal neoplazi 286 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P090 DAHA ÖNCE YAPILAN PROSTAT BİYOPSİLERİNDE KANSER SAPTANMAYAN YÜKSEK RİSKLİ HASTALARDA PROSTAT SATURASYON BİYOPSİSİ 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Amaç: Prostat spesifik antijen (PSA) yüksekliği ya da parmakla rektal muayene bulgusu nedeniyle transrektal ultrasonografi (TRUS) eşliğinde iki kez prostat biyopsisi yapılan ve sonucu negatif gelen hastalarda prostat satürasyon biyopsisinin tanısal değerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Materyal-Metod: Ocak 2005’ten Haziran 2013’e kadar kliniğimizde prostat satürasyon biyopsisi yapılan 89 hasta çalışmaya alındı. Bu hastaların hepsinden sedasyon anestezi altında TRUS eşliğinde 24 kor biyopsi alındı. Bu hastaların 12’sine (%13,4) rektal tuşe (RT) bulgusu, 29’una (%32,5) malignite kuşkulu odak, 26’sına (%29,2) yüksek PSA değeri, 22’sine (%24,7) yükselen PSA değerleri nedeniyle satürasyon biyopsisi yapıldı. Bulgular: Hastaların ortalama PSA değerleri 10,47±6,35 ng/ml, yaşları 63,03±6,08 ve prostat volümleri 64,3±30,8 cc idi. Saturasyon biyopsisinde %46’sının sonucu benign (prostat dokuları ve prostatit), %28’inin HGPIN, %8’inde malignite kuşkulu odak ve %18’inde prostat adenokarsinomu (PCA) saptandı. Rektal tuşe bulgusu nedeniyle satürasyon biyopsisi yapılan hastaların %25’inde, malignite kuşkulu odak nedeniyle yapılanların %20’sinde, yüksek PSA nedeniyle yapılanların %19’unda ve yükselen PSA nedeniyle yapılanların %9’unda prostat kanseri saptandı. Patolojisi prostat kanseri gelen 16 hastadan 10’unun Gleason skoru 3+3=6, 6’sının ise 3+4=7 olarak geldi. Saturasyon biyopsisi patolojisi benign, HGPIN ya da malignite kuşkulu odak olarak gelen 17 hastaya transüretral prostat rezeksiyonu (TURP) yapıldı. TURP yapılan hastaların tümünün patolojisi benign olarak geldi. Sonuç: Saturasyon biyopsisi sonucunda prostat kanseri saptanma olasılığı çalışmamızda nispeten düşük bulunmuş ve prostat kanseri olgularının büyük bölümü aktif izlem için uygun bulunan düşük risk grubunda yer almaktadır. Sonuçlarımız 6-10 Kasım 2013, Antalya 287 PROSTAT KANSERİ Şakir Ongün1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Kaan Çömez1, Güven Aslan1, Burçin Tuna2, Kutsal Yörükoğlu2, Uğur Mungan1 Anahtar kelimeler: Prostat kanseri, prostat biyopsisi, satürasyon biyopsisi PROSTAT KANSERİ POSTER gözönüne alındığında saturasyon biyopsisi uygulanan hasta grubunun PSA ve RT ile güvenle takip edilebileceğini, gerekirse AÜSS için gerekli tedavilerin yapılarak biyopsi tarihinin güvenle ertelenebileceğini söyleyebiliriz. 288 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P091 Evren Süer, Mehmet İlker Gökçe, Ömer Gülpınar, Adil Güçal Güçlü, Perviz Hacıyev, Çağatay Göğüş, Kadir Türkölmez, Sümer Baltacı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Çalışmamızın amacı, radikal retropubik prostatektomi yapılan ve biyopsi patoloji sonuçlarına göre Gleason skorunda artış gözlenen olguların onkolojik sonuçlarını değerlendirmek ve bu tümörlerin ilk biyopsi Gleason skorunun özelliklerini mi yoksa radikal retropubik prostatektomi Gleason skorunun özelliklerini mi gösterdiğini belirlemektir. Materyal-Metod: Kliniğimizde Ocak 1994 ve Mayıs 2011 tarihleri arasında radikal retropubik prostatektomi yapılan 632 hastanın verileri retrospektif olarak incelenmiştir. Yaş, preoperatif PSA değeri, klinik evre, biyopsi Gleason skoru, prostat hacmi, radikal prostatektomi materyalinin Gleason skoru, cerrahi sınır pozitifliği, patolojik T evresi ve biyokimyasal nüks verileri değerlendirmeye alınmıştır. Gleason skoru uyumlu olan ve artmış olan tümörlerdeki biyokimyasal nüks oranları karşılaştırılmıştır. Bulgular: Olguların 378’ inde (%59,8) Gleason skorunda uyumluluk ve 183’ünde (%28,9) Gleason skorunda artış izlenmiştir. Gleason skorlarında artış izlenen tümörlerde, Gleason skorları uyumlu olanlara göre, biyokimyasal nüks riskinin artmış olduğu görülmüştür. Çok değişkenli analizlerde; serum PSA düzeyi, patolojik T evresi ve Gleason skorundaki artışın biyokimyasal nüks için bağımsız risk faktörleri olduğu gösterilmiştir. Yaş ve prostat hacmi bağımsız risk faktörleri olarak saptanmamıştır. Sonuç: Gleason skorları uyumlu olanlarla kıyaslandığında, biyopsi Gleason skoruna göre artış gösteren tümörler daha agresif özellik gösterip, biyokimyasal nüks için daha risklidir. Bu durum hastaların ¼’ ünde görülebilmektedir. Şu an, Gleason skorlarında artış olabilecek hastaları önceden belirleyemediğimizden; daha az 6-10 Kasım 2013, Antalya 289 PROSTAT KANSERİ LOKALİZE PROSTAT KANSERİNDE DAHA AZ İNVAZİV TEDAVİ SEÇENEKLERİNİN TARTIŞILDIĞI OLGULARDA, RADİKAL PROSTATEKTOMİ PATOLOJİSİNİN GLEASON SKORUNDA, PROSTAT BİYOPSİ GLEASON SKORUNA GÖRE ARTIŞ OLMASI NE KADAR ANLAMLIDIR? Anahtar kelimeler: Gleason skorunda artış, prostat biyopsisi, prostat kanseri PROSTAT KANSERİ POSTER invaziv tedavi seçenekleri için uygun kriterlere sahip hastalara, Gleason skorundaki artış riskinden ve daha kötü bir klinik seyir olasılığından bahsetmemiz gerekir. 290 11. Üroonkoloji Kongresi İLK BİYOPSİ SONUCU MALİGNİTE KUŞKULU ODAK VE EŞLİK EDEN YÜKSEK DERECELİ İNTRAEPİTELYAL NEOPLAZİ GELEN HASTALARIN TEKRAR BİYOPSİ SONUÇLARI 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Giriş: Malignite kuşkulu odak (MKO), kesin prostat kanseri (PCA) tanısı koyduracak düzeyde olmayan, atipik bezlerin varlığını ifade eden histopatolojik bir tanıdır. Malignite kuşkulu odak saptanan olgularda tekrar biyopsilerinde PCA çıkma olasılığı yüksektir (%42-60). Yüksek dereceli prostatik intraepitelyal neoplazi (HGPIN) saptanan olgularda ise tekrar biyopsilerinde PCA çıkma olasılığı, eski literatür bilgilerinin aksine, diğer olgulardan daha yüksek değildir. Çalışmamızda ilk biyopsi sonucu malignite kuşkulu odak olarak gelen hastaların tekrar biyopsi sonuçlarını değerlendirdik. Materyal-Metod: Ocak 2005’ten Haziran 2013’e kadar kliniğimizde PSA yüksekliği ya da parmakla rektal muayene bulgusu nedeniyle transrektal ultrasonografi (TRUS) eşliğinde prostat biyopsisi yapılan 2758 hastadan patolojisi malignite kuşkulu odak olarak gelen 112 hasta çalışmaya alındı. Hastalardan lokal anestezi altında ilk biyopside 10 kor ve ikinci biyopside ise 12 kor biyopsi örneği alındı. Bulgular: İlk biyopsi sonucu malignite kuşkulu odak olarak gelen 112 hastadan 47’sinde eşlik eden HGPIN mevcuttu. 112 hastaya tekrar biyopsi uygulandı. Bu hastaların %44’ünün sonucu benign (prostat dokuları ve prostatit), %13’ünün HGPIN, %9’unda malignite kuşkulu odak ve %34’ünde PCA saptandı. Eşlik eden HGPIN olması durumunda tekrar biyopside PCA gelme oranı %30, eşlik eden HGPIN olmaması durumunda ise %37 olarak bulundu. Tekrar biyopsi yapılan hastalardan sonucu PCA gelen 38 hasta ile diğer 74 hasta yaş, rektal tuşe bulgusu ve eşlik eden HGPIN durumuna göre karşılaştırıldığında istatistiksel anlamlı sonuca ulaşılamadı (Tablo 1). Ancak sonucu PCA gelen hastaların prostat spesifik antijen(PSA), PSA dansitesi (PSAD)’leri istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde diğer hastalardan daha yüksekti (p<0.05) (Tablo 1). 6-10 Kasım 2013, Antalya 291 PROSTAT KANSERİ Şakir Ongün1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Kaan Çömez1, Güven Aslan1, Burçin Tuna2, Kutsal Yörükoğlu2, Adil Esen1 POSTER P092 POSTER PROSTAT KANSERİ Sonuç: Biyopsi sonucunda malignite kuşkulu odağa eşlik eden HGPIN bulunması durumu tekrar biyopsilerde PCA çıkma olasılığını arttırmamaktadır. Biyopsi sonucu malignite kuşkulu odak gelen hastaların artmış PCA olasılığı nedeniyle tekrar biyopsi açısından değerlendirilmeleri gerekir. Anahtar kelimeler: prostat biyopsisi, malignite kuşkulu odak, yüksek dereceli intraepitelyal neoplazi Tablo 1. Malignite kuşkulu odak tanısı sonrası ikinci biopsi patolojisi prostat kanseri gelen ve diğer hastaların klinik verilerinin karşılaştırılması Prostat kanseri n=38 Diğer sonuçlar (HGPIN, benign ve malignite kuşkulu odak) n=74 p Yaş (yıl) 63,63±6,81 62,80±6,60 0,533 PSA (ng/ml) 10,03±6,00 5,98±2,85 <0,0001 <0,0001 PSAD (ng/ml/cm3) 0,24±0,18 0,14±0,08 Eşlik eden HGPIN 14 (%36,8) 33 (%44,5) 0,431 Pozitif rektal tuşe bulgusu 6 (%15,7) 14 (%18,9) 0,682 292 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P093 STANDART 12-KADRAN PROSTAT İĞNE BİYOPSİSİNE ANTERİOR APİKAL ÖRNEKLEMENİN EKLENMESİNİN PROSTAT KANSERİ TANISINA ETKİSİ Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İzmir Giriş: Prostatın apeksi anteriordan distal prostatik üretraya doğru uzanmakta olup bu bölgedeki apikoanterior kanserleri rektal tuşede palpe etmek ve biyopside örneklemek zordur. Bu çalışmada ilk defa transrektal ultrason(TRUS) eşliğinde 12-kadran prostat biyopsisi(pxbx) yapılacak hastalarda anterior apikal(AAp) kadran biyopsilerinin rutin alınmasının prostat kanseri(PCa) tanısına etkisi incelenmektedir. Materyal–metod: Çalışmaya Ocak-Haziran 2013 tarihleri arasında PSA değeri 2,5ng/ml üzerinde olan 308 hasta alındı. Pxbx öyküsü olan, PSA değeri 100ng/ ml üzerinde ve AUA kriterlerine uymayan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Uygun antibiyotik profilaksisi sonrasında 245 hastaya 10ml %1 lidokain ile periprostatik blokajı takiben 18G iğne kullanılarak pxbx yapıldı.Standart 12 kadran pxbx sonrasında önce sağdan olmak üzere apeks ile üretranın birleştiği lokalizasyondan AAp kadran bx’leri alındı. Ağrıyı değerlendirmek için 10 puanlı Vizüel Analog Skala (VAS) kullanıldı, sağ ve sol AAp kadran ağrıları ayrı olarak kaydedildi. Sonuç: Ortalama(ort.) biyopsi ağrısı 0,71, ort. sağ ve sol anterior apeks biyopsi ağrısı 1,21 ve 1,26 saptanmış olup AAp bx ağrısının yüksek olması istatistiksel olarak anlamlıdır(p<0.05). PCa tanısı alan 79 hastada (%32,2) kanser en fazla lateral kadranlarda saptanmış olup PCa tanısına en fazla (%14,7) katkısı olan alan ise lateral mid kadran olarak tespit edildi. AAp örneklemenin tanıya katkısı %11 olarak bulundu. İzole tek kadranda PCa saptanan 17 hastada, en çok 3 hasta ile sol lateral tabanda PCa saptanmasına rağmen anatomik bölgelere göre AAp(n=5) en fazla tanı koyduran kadrandır. Eğer hastalara sadece 12-kadran pxbx yapılmış olsaydı PCa tanı oranı %30,2 olacaktı ancak eklenen yeni 2 kadran sayesinde bu oran %32,2’ye yükselmiş olup bu fark istatistiksel olarak anlamlıdır(p=0.039). İzole sadece AAp ile PCa tanısı konanlar(n=5) ile diğer PCa tanısı konanlar(n=74) 6-10 Kasım 2013, Antalya 293 PROSTAT KANSERİ Rahmi Gökhan Ekin, Özgür Çakmak, Hüseyin Tarhan, Burak Özçift, Yusuf Özlem İlbey, Gökhan Koç, Oğuz Mertoğlu, İlker Akarken, Naciye Ümit Bayol, Ferruh Zorlu POSTER PROSTAT KANSERİ incelendiğinde yaş, BMI, PSA değeri, prostat volümü, VAS ve Gleason skorları arasında istatistiksel fark saptanmamış olup sadece IPSS(p=0,038) ve PSA <10ng/ml subgrubunda(p=0,031) istatistiksel farklılık bulundu. Ayrıca izole AAp tutulumu olan tüm PCa’ların gleason skoru 3+3 olup ve bu tümörler kadranın en fazla %10’ unu tutmaktaydı. Yorum: Anterior apeks kadran örneklemesi biyopsi ağrısını arttırmasına rağmen PCa tanısını arttırması nedeniyle 12-kadran pxbx planlanan düşük IPSS skoru ve PSA değeri 10 ng/ml altında olan hasta grubunda göz önünde bulundurulmalıdır. Anahtar kelimeler: Anterior apikal kadran biyopsisi, Prostat Ca Şekil 1. (A) Prostat biyopsi şeması üzerinde 14 kadranda kanser yakalanma sıklığı (gösterilen yüzdeler, aynı lokalizasyonda alınan toplam kadran sayısının o lokalizasyonda kanser saptanan kadran sayısıına oranından elde edilmiştir). (B) Prostat biyopsi şeması üzerinde izole kanser saptanan kadran sayısı (sadece tek kadran pozitif olan kanser vakalarını göstermektedir) 294 11. Üroonkoloji Kongresi Ortalama yaş (yıl) POSTER Tablo 1. Hasta ve tümör ile ilgili özellikler 63,20 ± 7,0 (40-83) Ailede Prostat Kanseri Öyküsü Var 230 (%93,9) 15 (%6,1) Ortalama IPSS 9,77 ± 6,6 (0-33) Ortalama PSA (ng/ml) 9,67 ± 6,8 (1,16-79,6) PROSTAT KANSERİ Yok PSA Aralıklarına Göre Hastaların Dağılımı PSA <10 ng/ml (n) 166 (%67,8) PSA 10-20 ng/ml (n) 51 (%20,8) PSA >20 ng/ml (n) Ortalama Prostat Volumü (cm3) 28 (%11,4) 43,81 ± 24,5 (12-216) PRİ Anormallik Var 38 (%15,5) Yok 207 (%84,5) VAS Parmakla Rektal İnceleme 1,12 ± 0,1 Prob 3,06 ± 2,5 Periprostatik Blok 0,53 ± 1,1 Biyopsi 0,71 ± 1,3 Sağ Anterior Apeks 1,21 ± 1,6 Sol Anterior Apeks 1,26 ± 1,6 Adenokarsinom Tanısı Alan Hasta Sayısı 79 (%32,4) Ortalama Pozitif Kadran Sayısı 5,10 ± 4,4 Gleason Skoruna Göre Hastaların Dağılımı 3+3 46 (%58,2) 3+4 6 (%7,5) 4+3 13 (%16,5) 4+4 7 (%8,9) 4+5 4 (%5,1) 5+4 3 (%3,8) 6-10 Kasım 2013, Antalya 295 POSTER PROSTAT KANSERİ Tablo 2. Tümör saptanan kadranların dağılımı Pozitif kadran sayısı İzole pozitif kadran sayısı 14-Kadrana Göre Dağılım Sağ Lateral Apeks 25 (%10,2) 1 Sağ Lateral Mid 35 (%14,3) 1 Sağ Lateral Taban 31 (%12,7) 1 Sağ Medial Apeks 22 (%9) Sağ Medial Mid 28 (%11,4) Sağ Medial Taban 26 (%10,6) 2 Sol Lateral Apeks 27 (%11,0) Sol Lateral Mid 37 (%15,1) 2 Sol Lateral Taban 37 (%15,1) 3 Sol Medial Apeks 27 (%11,0) 1 Sol Medial Mid 32 (%13,1) Sol Medial Taban 28 (%11,4) 1 Sağ Anterior Apeks 29 (%11,8) 3 Sol Anterior Apeks 25 (%10,2) 2 Anatomik Lokalizasyona Göre Dağılım Lateral Apeks 52 (%10,6) 1 Lateral Mid 72 (%14,7) 3 Lateral Taban 68 (%13,9) 4 Medial Apeks 49 (%10,0) 1 Medial Mid 60 (%12,2) 2 Medial Taban 54 (%11) 1 Anterior Apeks 54 (%11) 5 296 11. Üroonkoloji Kongresi KASTRASYONA DİRENÇLİ METASTATİK PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA DOCETAXEL ÖNCESİ ABİRATERON ASETAT BİR SEÇENEK MİDİR? Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Kastrasyona dirençl,i kemo-naif metastatik prostat kanserli hastalarda bir androjen biyosentez inhibitörü olan abirateron asetatın etkinliği değerlendirildi. Metod: Docetaxel kemoterapisi almamış kastrasyona dirençli metastatik prostat kanserli 5 hastaya oral olarak günlük 1000 mg abirateron asetat ve 10 mg prednizon tedavisi başlandı. ECOG (Eastern Cooperative Oncology Group) performans statüsü 2’nin üstünde olan, serum transaminaz seviyeleri yüksek (normal değerden 2.5 kat fazla), kronik karaciğer hastalığı, veya kontrol edilemeyen hipertansiyonu olan hastalar çalışmaya dahil edilmedi. PSA cevap oranı (Tedavinin 6. haftasında ölçülen PSA düzeyinde ilk PSA düzeyine oranla %50 veya daha fazla azalma görülen hastaların oranı) ve yan etki profili değerlendirildi. Bulgular: Median yaşı 75 olan (62 – 79) 5 hasta ortalama 4.6 ay takip edildi. İki hastaya docetaxel allerjisi, 2 hastaya ise ciddi kardiyak morbidite nedeniyle, 1 hastaya ise kendi isteğiyle abirateron asetat tedavisi başlandı. Tedavi öncesi ortalama serum PSA seviyesi 16.66 ng/ml idi. Abirateron asetata başlandıktan sonraki ilk 1 ay içinde haftalık olarak karaciğer fonksiyon testleri kontrol edildi. Tedavinin 6. haftasında bakılan PSA sonucu, 3 hastada (%60) serum PSA seviyelerinde %50’den fazla azalma gözlendi ve tedavi boyunca PSA seviyesindeki düşme devam etti. Bir hastada 12. haftanın sonunda %50’den fazla azalma olurken, 1 hastada PSA progresyonu gözlendi. En sık görülen yan etki halsizlik idi (%80). Bir hastada mineralokortikoid seviyelerindeki artışa bağlı olarak sıvı retansiyonu ve ödem gözlendi. Hastaların hiçbirinde karaciğer toksisitesi veya hipokalemi gözlenmedi. Sonuç: Abirateron asetat, kastrasyona dirençli kemo-naif prostat kanserli hastalarda düşük yan etki profilli, etkili bir tedavi yöntemi olarak docetaxel kemoterapisine alternatif olabilir. Anahtar kelimeler: Metastatik prostat kanseri 6-10 Kasım 2013, Antalya 297 PROSTAT KANSERİ Sertaç Yazıcı, Burhan Özdemir, Alp Tuna Beksaç, Bülent Akdoğan, Haluk Özen POSTER P094 POSTER PROSTAT KANSERİ P095 KASTRASYONA VE DOCETAXELE DİRENÇLİ METASTATİK PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA ABİRATERON ASETAT TEDAVİSİ SONRASI ÜÇÜNCÜL TEDAVİ OLARAK KABAZİTAKSEL Sertaç Yazıcı, Mustafa Erman, Mesut Altan, Emrullah Söğütdelen, Bülent Akdoğan, Haluk Özen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Kastrasyona ve docetaxele dirençli metastatik prostat kanserli hastalarda abirateron asetatın tedavisi sonrası üçüncül tedavi olarak kabazitakselin etkinliği değerlendirildi. Metod: Docetaxel kemoterapisi sonrası abirateron asetat tedavisine direnç gelişen kastrasyona dirençli metastatik prostat kanserli 4 hastaya kabazitaksel 25mg/ m2 iv infüzyon şeklinde 3 haftada bir G-CSF profilaksisi ile birlikte verildi. Tüm hastaların ECOG (Eastern Cooperative Oncology Group) performans statüsü 0 veya 1 idi. Altı kür kabazitaksel tedavisi sonras klinik cevap, ağrı cevabı ve yan etki profili değerlendirildi. Bulgular: Median yaşı 69 olan (62 – 77) 4 hasta ortalama 6.2 ay takip edildi. Kabazitaksel tedavisi öncesi ortalama serum PSA seviyesi 289 ng/ml idi. Abirateron asetat tedavisi sırasında 3 hastada PSA progresyonu ile birlikte radyolojik progresyon, 1 hastada ise sadece PSA progresyonu gelişmişti. Her siklus öncesi PSA düzeyi, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri, hemogram ve ağrı skoru değerlendirildi. Üç hastada 6 siklus sonunda, 1 hastada ise 4 siklus sonunda yapılan değerlendirme sonucu 2 hastada PSA progresyonu izlenirken, 2 hastanın ise PSA düzeylerinde ilk PSA düzeyine oranla %50’den fazla azalma gözlendi. Karaciğer metastazı olan bir hastanın lezyonunda 6. kür sonunda yapılan görüntülemede belirgin regresyon gözlendi. PSA cevabı alınan 2 hastada da opioid analjezik ihtiyacı azaldı ve ağrı skorlarında anlamlı düşme kaydedildi. Sadece 1 hastada grade 1-2 nötropeni gözlendi. Sonuç: Docetaxel kemoterapisi sonrası abirateron asetat tedavisine direnç gelişen kastrasyona dirençli metastatik prostat kanserli hastalarda kabazitaksel tedavisi etkin ve kullanılabilir bir alternatiftir. Anahtar kelimeler: Prostat kanseri, docetaxel kemoterapi 298 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P096 KLİNİK EVRE T2 MESANE TÜMÖRLERİNDE RADİKAL SİSTEKTOMİ SONRASI YÜKSEK EVRELEME: PREDİKTE EDEN FAKTÖRLER VE PROGNOZA ETKİSİ 1 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Amaç: Çalışmada amaç klinik evre T2 (cT2) mesane tümörü tanısıyla radikal sistektomi uygulanan olgularda, nihai patolojileri aynı kalan (pT2) ve patolojik evresi yükselen hastaların sağkalımlarının karşılaştırılması ve evrenin yükselmesini predikte eden faktorlerin incelenmesidir. Hastalar ve Yöntem: Çalışmada Ocak 1990 - Aralık 2012 tarihleri arasında kliniğimizde radikal sistektomi uygulanan ve düzenli takip sonuçları olan 295 hastanın kayıtları retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Patolojisi urotelyal karsinom dışı olan hastalar ile neoadjuvan kemoterapi veya radyoterapi alan hastalar çalışma dışı bırakılmışlardır. Evre cT2 olan hastalar nihai patolojileri aynı kalanlar (pT2-Grup1) ve evresi yükselenler (>pT2-Grup2) olarak iki gruba ayrılarak hastalığa özgü sağkalım (HÖS) ve genel sağkalım (GS) açısından karşılaştırılmış ve çok değişkenli analiz yapılarak yüksek evrelemeyi predikte eden faktörler değerlendirilmiştir. Bulgular: cT2 evre mesane tümörü tanısıyla radikal sistektomi yapılan ve çalışma kriterlerine uyan 156 hastanın, 54 tanesinde (%34.6), pT2 tümör saptanmıştır. Otuzaltı hastada pT3 ve 14 hastada pT4 hastalık olmak üzere 50 hastanın (%32) nihai patolojilerinde ilerleme izlenmiştir. Grup1 ve Grup2 arasında yaş, cinsiyet ve grade açısından istatiksel fark saptanmamıştır. Preoperatif hidronefroz varlığı (p=0,022), cerrahi sınır pozitifliği (p=0,003), patolojide squamoz differansiyasyon bulunması (p=0,001), LVI (p=0,020), CIS varlığı (p<0,001), lenf nodu tutulumu (0,043) Grup2’de anlamli olarak yüksek bulunmuştur. Çok değiskenli analizde squamoz differansiyasyon (HR4,17-p=0,009) ve hidronefroz varlığı (HR 3,28-p=0,003) evre ilerlemesi için bağımsız prediktif faktörler olarak saptanmıştır. Grup 1 ve 2 arasındaki GS (%50,9-%30,4) ve HÖS (%69-%32,9) farkı istatistiksel olarak anlamli bulunmuştur (p<0,001) 6-10 Kasım 2013, Antalya 299 MESANE KANSERİ Çağatay Göğüş1, Cihat Özcan1, İlker Gökçe1, Mete Özkıdık1, Semih Tangal2, Yaşar Bedük1 POSTER MESANE KANSERİ Sonuç: Radikal sistektomi sonrası cT2 hastaların yaklaşık 1/3’ünde yüksek evreleme söz konusudur ve patolojik evrenin ilerlemesi prognozu belirgin olarak kötü etkilemektedir. Bu hastalarda hidronefroz varlığı ve patolojide histolojik alt tiplerin bulunması yüksek evrelemeye neden olan bağımsız prediktif faktörler olarak bulunmuştur. Anahtar kelimeler: Mesane Tümörü, radikal sistektomi, yüksek evreleme 300 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P097 ORTA VE YÜKSEK RİSKLİ KAS İNVAZİV OLMAYAN MESANE TÜMÖRLERİNDE İNTRAVEZİKAL TERMO-KEMOTERAPİ UYGULAMASININ ERKEN DÖNEM SONUÇLARI Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İzmir Amaç: Intravezikal Termokemoterapi (ITK) instilasyonunun orta ve yüksek riskli kas invaziv olmayan mesane tümörlerine (KIOMT) etkinliğini değerlendirmek. Gereç-Yöntem: Kliniğimizde Mart 2012 ve Ekim 2012 tarihleri arasında orta veya yüksek riskli mesane tümörü nedeniyle ITK instilasyonu yapılan 23 KIOMT hastası çalışmaya dahil edildi. Orta risk grubuna giren hastalara 6 hafta boyunca haftada bir uygulama olmak üzere indüksiyon tedavisi verilirken yüksek risk grubuna giren hastalar indüksiyon tedavisine ek olarak 6 ay boyunca ayda bir uygulama olmak üzere idame tedavisi aldı. Her bir uygulama mesane duvarının 42,5˚C-45˚C sıcaklığına kadar ısıtıldığı ve 40 mg Mitomisin-C (MMC) kullanıldığı 50 dakikalık bir işlemden oluşuyordu. İndüksiyon tedavisi sonrası hastalar sistoskopik bakı ve sitolojik inceleme ile değerlendirildi ve şüpheli alan görülmesi halinde bu alanlar örneklendi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, intrakaviter tedavi öyküsü, T evresi ve tümör derecesi, eşlik eden karsinoma in situ (CİS) varlığı, rekürrens varlığı, hastalıksız ve progresyonsuz sağkalım verileri incelendi. Sonuçlar: Ortalama takip süresi 12,3 ay (6-15) olarak bulundu. ITK uygulanan 23 hastanın sadece birinde (%4,3) progresyon saptandı. Radikal sistektomi önerilip kabul etmemesi üzerine ITK tedavisi başlanan bu hastada T evresindeki progresyon nedeniyle ITK uygulaması sonlandırılarak hastaya mesane koruyucu protokol uygulandı. İlk 3 ayda sadece bir hastada rekürrens saptandı. Çalışmaya alınan 23 hastanın 4’ünde (%17,4) rekürrens saptanırken rekürrens saptanma süresi ortalama 9,65±4,0 ay olarak bulundu. Rekürrens gözlenen 4 hastanın %50’sinde T evresinde regresyon, %25’inde T evresinde progresyon, %25’inde de aynı T evresinde rekürrens saptanırken tümör dereceleri 2 hastada (%50) aynı diğer 2 hastada ise daha düşük olarak bulundu. Kaplan-Meier tahmini hastalıksız sağ kalım analizinde hastaların %87’sinde rekürrens saptanmadı. Hastaların tahmini hastalıksız 6-10 Kasım 2013, Antalya 301 MESANE KANSERİ Özgür Çakmak, Rahmi Gökhan Ekin, Hüseyin Tarhan, Yusuf Özlem İlbey, Cemal Selçuk İşoğlu, Hakan Türk, Mehmet Yoldaş, İlker Akarken, Ferruh Zorlu POSTER MESANE KANSERİ sağkalım süreleri ortalama 14,43 ay olarak bulunurken, CİS eşlik eden ve etmeyen hastalarda bu süreler sırasıyla 12,44 ay ve 15,05 ay olarak tespit edildi (p=0,201). Yorum: Orta ve yüksek riskli mesane tümörlerinde (CİS varlığında dahi) adjuvan tedavi olarak uygulanacak ITK tümör rekürrensi ve progresyonu üzerine olumlu etkisi olan bir tedavi olarak görünmesine rağmen daha geniş hasta grupları ile daha uzun takip süreli olarak yapılacak kontrollü çalışmalara gerek vardır. Anahtar kelimeler: İntravezikal Termokemoterapi, Mesane Tümörü Şekil 1. A. Kaplan-Meier hastalıksız sağkalım eğrisi B. İntrakaviter termo-kemoterapi öncesinde CİS eşlik eden ve etmeyen hastaların hastalıksız sağkalım eğrisi. 302 11. Üroonkoloji Kongresi Ortalama Yaş (yıl) Erkek / Kadın Primer Tümör Sayısı 23 68,35 ± 9,9 23/0 14 (%61,9) 9 (%39,1) 7 (%30,4) MESANE KANSERİ Rekürren Tümör Sayısı Önceki İntravezikal Tedavi Sayısı Ortalama İlk Tanı ile ITK Arası Zaman (ay) POSTER Tablo 1. Hastaların demografik ve klinik verileri Hasta Sayısı 18,9 ± 43,7 Tümör T Evresi Ta 3 (%13) T1 18 (%78,3) İzole CIS 2 (%8,7) Tümör Derecesi G1 6 (%26,1) G3 17 (%73,9) CIS Sayısı 8 (%34,8) Rekürrens Saptanan Hasta Sayısı 4 (%17,4) Progresyon Saptanan Hasta Sayısı 1 (%4,3) 6-10 Kasım 2013, Antalya 303 POSTER MESANE KANSERİ P098 İNVAZİV MESANE KANSERLERİNDE ESTRAPERİTONEAL LENFADENEKTOMİ, EKSTRAPERİTONEAL RETROGRAD SİSTEKTOMİ, EKSTRAPERİTONEAL İNTESTİNAL KONFÜGİRASYON VE ÜRETERAL ANASTAMOZ Yavuz Önol1, Tolga Akman1, İsmail Başıbüyük1, Abdullah Armağan1, Muhammed Tosun1, Mehmet Remzi Erdem2 1 Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul Haydarpaşa Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul 2 Amaç: Transperitoneal radikal sistektomi ve intraperitoneal ortotopik mesane ve ileal loop oluşturulması invaziv mesane kanseri için standart cerrahi tedavidir. Bu hastaların morbiditesini azaltmak için uyguladığımız “ekstraperitoneal ekstended lenfadenektomi, ekstraperitoneal retrograd sistektomi ve estraperitoneal intestinal konfügirasyon yaklaşım” tekniğini sunuyoruz. Materyal-Metod: 2000-2013 yıllarında ortalama yaşı 63.5 (45-76) invaziv mesane kanserli 73 erkek hastaya ekstraperitoneal retrograd sistektomi ve estraperitoneal intestinal konfügirasyon yaklaşımı uygulandı. Epidural anestezi altında, periton boşluğuna girilmeden pariatal periton mediale çekilerek genişletilmiş retroperitoneal lenf adenektomi yapıldı. Dorsal venöz kompleks kontrol edildikten sonra damarsal pediküller bağlanıp mesane kubbesinde bulunan küçük bir periton ile beraber retrograd sistektomi tamamlandı ve barsak bütünlüğü elle tek tabaka veya lineer cutter ile sağlandı. Geniş peritoneal flepler kapatıldı böylece barsak segmenti ekstraperitonize edilmiş oldu. Sol üreter sigmoid-mezokolon altında sağ taraf transfer edildi. Böylece konfugirasyon ve üreterointestinal anastamozlar tamamen ekstraperitonize edilmiş olup batın boşluğuna idrar kaçağıda engellenmiş oldu. Bulgular: Ekstraperitoneal yaklaşımda operasyon süresi daha kısa bulundu. 10 hastada barsak distansiyonu gelişti, hiçbirinde reoperasyon gerektirecek ileus görülmedi ve distansiyon 1-2 gün içinde geriledi. Hastaların takiplerinde 1 lokal rekkürrens görüldü, uzak metastaz gelişen bir hasta 12 ay sonra (postoperatif 2. yılında) ex oldu. Sonuç: İnvaziv mesane tümörlerinde, ekstraperitoneal yaklaşım, konfugirasyon anastamoz, güvenli, mınımal gastrointestinal komplikasyonlu ve kısa hastanede kalış süresi sağlayan önerilecek yöntemdir. Bu teknik, transperitoneal tekniğin en sık komplikasyonu olan, barsak motilite bozukluğunu azaltan güvenli bir tekniktir. Anahtar kelimeler: Ekstraperitoneal sistektomi, kasa invazif mesane kanseri 304 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P099 MESANE KANSERİ NEDENİYLE RADİKAL SİSTEKTOMİ VE ÜRETEROKUTANEOSTOMİ YAPILAN HASTALARDA SONUÇLARIMIZ Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Amaç: Mesane kanseri nedeniyle radikal sistektomi ve üreterokutaneostomi yapılan hastaların sonuçlarını değerlendirmek. Yöntem: Kliniğimizde Ocak 1999-Nisan 2013 tarihleri arasında mesane kanseri nedeniyle radikal sistektomi yapılan 270 hastadan üreterokutaneostomi yapılan 133 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Hastaların hepsinde ürotelyal karsinom mevcuttu. Mesane tümörüne transüretral rezeksiyon ameliyatı yapılan, patolojisi T2 veya Ta-1 yada Tis olup intrakaviter kemoterapi ve/veya BCG tedavisine dirençli olan hastalar güncel kılavuzlara göre endikasyon konularak ameliyat edildi (KT1-4NxM0). Standart Lenf nodu (LN) disseksiyonu yapıldı. İstatistiksel değerlendirmede Kaplan-Meier analizi kullanıldı. Şekil 1. Lenf noduna göre ve T evresine göre genel sağ kalım, Kaplan-Meier grafikleri Bulgular: Hastaların yaş ortalamaları 63.01±1.08 yıl ve %15 kadın, %85 erkekti. Patoloji sonucu <T1 18, >T2 115 hastaydı. Çift j çekildikten sonra hastaların 34’ünde üreter ağzında darlık oluştu. Yeniden stent ihtiyacı doğdu. LN tutulumu olmayan 89 hastaya karşılık 44 hastada LN tutulumu vardı. Ortalama çıkarılan LN sayısı 12.96±7.88. Ortalama takip süreleri 33.75 (1-144) aydı. Hastaların 53’ü takipte öldü. Cerrahi sonrası 34 hastaya kemoterapi ve 12 hastaya kemoradyoterapi 6-10 Kasım 2013, Antalya 305 MESANE KANSERİ Abdullah Demirtaş, Volkan Sabur, Numan Baydilli, Emre Can Akınsal, Deniz Demirci, Oğuz Ekmekçioğlu, İbrahim Gülmez, Atila Tatlışen POSTER MESANE KANSERİ verildi. Kaplan-Meier testine göre patolojik evre ve LN tutulumunun sağ kalımla anlamlı ilişkisi olduğu görüldü (sırasıyla; p=0.045 ve p<0.001). Yaş ile sağkalım arasında anlamlı ilişki olmadığı gözlendi (p=0.142). Sonuç: Radikal sistektomi yapılan hastalarda T evresi ve lenf nodu tutulumu sağ kalımı öngörmede en değerli faktörler olarak görülmektedir. Beklenen yaşam süresi kısa olan ve diversiyon için kullanılan barsak morbiditelerinden endişe edilen hastalarda üreterokutaneostomi uygun bir metoddur. Anahtar kelimeler: Sistektomi, ürotelyal kanser, prognoz 306 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P100 MESANE DİVERTİKÜLÜ İÇERİSİNDE DEV TAŞ VE SARKOMATOİD DİFERANSİASYON GÖSTEREN TÜMÖR: OLGU SUNUMU Kenan Öztorun, Fatih Ataç, Süleyman Tümer Çalışkan Amaç: Mesane divertikülü içinde malign tümör gelişme oranı %1.3-10 arasındadır ve hemen tamamen yetişkinlerde görülür. Mesanede saf ürotelyal hücreli kanserler dışında sarkomatoid bileşenlerin olduğu tümörler ise oldukça nadirdir. Sarkomatoid diferansiasyon gösteren ürotelyal hücreli tümörler (SDGT) hakkında yayınlarda olgu sunumları ya da küçük seriler halinde sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Tümörün derinliği ve agresifliği nedeni ile kötü prognoz gösterirler. Bu çalışmada mesane divertikülü içerisinde dev taş ve SDGT ü bulunan ipsilateral hidroüreteronefrozlu bir olgunun sunulması amaçlandı. Olgu: 57 yaş erkek hasta, uzun süredir devam eden alt üriner sistem semptomları ile kliniğimize başvurdu. Üriner sistem USG’de, sağ böbrekte grade I-II ektazi izlendi ve mesane sağ posterolateral duvarda (sağ üreter orifisini içine alacak şekilde) kalsifiye kitlesel bir lezyon şüphesi alındı. Kreatinin seviyesi 1.6 mg/dl idi. Yapılan taş protokollü BT’de, sağ börekte grade II HÜN ve mesane sağ yan duvarda 70x45 mm. çapta hiperdens lezyon izlendi (taş?). Sistoskopisinde mesane tabanı sağ lateralde divertikül ağzı ve buradan mesaneye uzanım gösteren taş izlendi. Sağ üreter orifisi izlenemedi. Açık cerrahiye karar verilerek suprapubik vertikal insizyonla girildi. Ekstravezikal olarak divertikül serbestlenmeye çalışıldı ancak özellikle mesane taban kısmında divertikül oldukça yapışıktı. Serbestlenen divertikül duvarı eksize edilerek taş çıkartıldı. Sağ üreter orifisinin komplet obstrükte olduğu görüldü ve ekstravezikal UNC (Lich Gregoir) yapılarak sağ üretere 6 Fr Double J stent yerleştirildi. Bulgular: Divertikül duvarı patoloji raporu; demetler şeklinde iğsi hücrelerden kurulu, immün histokimyasal çalışmada CK-7 ve Vimentin ile pozitif, DesminSMA, S-100 ve EMA ile negatif boyanmış SDG yüksek dereceli karsinom olarak raporlandı. Hastanın postoperatif kreatinin değeri 1.1 mg/dl ye geriledi ve yapılan MRG’ında sağ iliak grupta patolojik LAP ve AC de metastatik nodül saptandı. Medikal onkoloji ile yapılan değerlendirme sonucu kemoterapi başlandı. 6-10 Kasım 2013, Antalya 307 MESANE KANSERİ Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun POSTER MESANE KANSERİ Sonuç: Mesanede divertikülü vakalarında malignite birlikteliği unutulmamalı ve hastalar bu açıdan iyi değerlendirilmelidirler. Normal mesane duvarının aksine, divertikülde kas tabakasının olmaması nedeniyle bu tümörlerin yüzeyel ve invaziv olarak sınıflandırılması zordur ve kanıta dayalı tıp zemininde tanı ve tedavi algoritmaları belirlemek literatürdeki hasta sayısının yetersizliği nedeniyle mümkün değildir. Anahtar kelimeler: Mesane divertikülü içerisinde dev taş, Mesane divertikülünde sarkomatoid diferansiasyon gösteren tümör Operasyon öncesi BT Şekil 1. Sağ hidroüreteronefroz ve mesane sağ lateralinde divertikül içerisinde dev taş 308 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P101 MESANE KANSERİ BİR SORGULAMA FORMU VE NMP- 22’ NİN BİRLİKTE KULLANIMI İLE MİKROSKOPİK HEMATÜRİ DEĞERLENDİRMESİNDE RİSKE GÖRE YAKLAŞIM: ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ’ NİN ÇOK MERKEZLİ BİR ÇALIŞMASI Levent Türkeri1, Bülent Günlüsoy2, Asıf Yıldırım3, Mustafa Kaplan4, Sümer Baltacı5, Murat Bozlu6, Naşide Mangır1, Aydın Mungan7 1 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir 3 Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 4 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Edirne 5 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 6 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji ANabilim Dalı, Mersin 7 Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Zonguldak 2 Giriş: Mikroskopik hematüri ile başvuran hastalar içinde ürotelyal karsinom (ÜK) gelişimi açısından daha yüksek riske sahip olanların daha iyi belirlenebilmesine ihtiyaç vardır. RisikoCheck© sorgulama formu ÜK varlığı ile güçlü bir korelasyon gösterir ve mevcut diğer testler ile birlikte kullanımının bu sorgulama formunun etkinliğini arttırabileceğine dair kanıtlar mevcuttur. Amaç: Bu çalışmanın amacı RisikoCheck© sorgulama formunun NMP-22® (BladderChek®) ile birlikte bir ‘hasta başı testi’ olarak kullanımının, mikroskopik hematüri ile başvuran hastalardaki ÜK mevcudiyetini öngörmedeki etkinliğini değerlendirmektir. Materyal-Metod: Kasım 2007 ile Ağustos 2010 arasında Türkiye’ deki 7 akademik merkezde mikroskopik hematüri nedeniyle müracaat eden ve ÜK öyküsü olmayan toplam 307 hasta prospektif olarak değerlendirildi. Tüm hastalara idrar tahlili/ kültürü, idrar sitolojisi, idrarda NMP- 22, üriner sistem radyolojik incelemesi(USG, IVP, BT veya MR) yapılmış ve RisikoCheck© risk grupları değerlendirilmiştir. Ardından tüm hastalara sistoskopi yapılmış ve gerektiğinde şüpheli alanlardan biyopsi alınmıştır. Sistoskopi bulguları altın standart olarak alınarak RisikoCheck©, NMP-22 ve idrar sitolojisinin özgüllük ve duyarlılıkları hesaplanmıştır. Bulgular: Çalışmaya katılan hastaların tümüne sistoskopi yapılmış ve toplam 18 (%5.9) hastada tümör saptanmıştır. İdrar sitolojisi ve NMP- 22 sırasıyla 9 (%3.2) ve 12 (%7.5) hastada malignite açısından pozitif olarak saptanmıştır. Toplam 43 6-10 Kasım 2013, Antalya 309 POSTER MESANE KANSERİ (%14) hasta RisikoCheck© yüksek riskli olarak bulunmuştur. Yüksek riskli grupta RisikoCheck© sorgulama formunun mesane tümörünü saptamada duyarlılık ve özgüllüğü sırasıyla %61.5 ve %84’ tür. Pozitif NMP- 22 veya RisikoCheck© yüksek riskli olan hastaların %23.6’ sında mesane tümörü izlenmiştir. Her iki testin de negatif olduğu durumlarda hastaların %3.3’ ünde mesane tümörü saptanmıştır. Sonuç: Mikroskopik hematüri ile başvuran hastaların tanısal değerlendirmesinde RisikoCheck© risk grubu sınıflaması ve NMP- 22 testinin birlikte kullanımı mesane kanseri gelişimi açısından yüksek riske sahip hastaları daha iyi belirleyebilir ve düşük riskli hastalardaki gereksiz girişimlerin sayısını azaltabilir. Anahtar kelimeler: Ürotelyal karsinom, RisikoCheck© risk grubu sınıflaması, NMP- 22 Tablo 1. Hastaların çalışmaya alındığı merkezlere göre dağılımı Merkez Dahil edilen hasta sayısı Yüzde (%) Ankara EAH 31 10.1 Göztepe EAH 62 20.2 İzmir Bozyaka EAH 120 39.1 Marmara Üniversitesi 60 19.5 Mersin Üniversitesi 11 3.6 Trakya Üniversitesi 19 6.2 Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Toplam 310 4 1.3 307 100 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P102 2 OLGU NEDENİ İLE ÜROGENİTAL LEOMYOM Mehmet Yücel1, Bekir Aras1, Kadriye Beril Yüksel2, Gizem Akkaş3, Ayşe Nur Değer3, Mehmet Korkmaz4, Bekir Şanal4 1 Giriş: Leomyomlar bening mezenşimal tümörler olup, üriner sistemde nadiren görülmektedir. Bu posterde mesane ve üretral yerleşimli 2 leomyom olgusu sunulmaktadır. Olgu1: 36 yaşında erkek hasta sol yan ağrısı nedeni ile başvurduğu üroloji polikliniğimizde yapılan US’de mesane sol posterolateralde 20x19x18 mm’lik yuvarlak şekilli kitle izlendi. Kitlenin ekstravezikal yayılım şüpheli görünümü nedeni ile çekilen MR’ında mesanenin tüm katlarını tuttuğu ve ekstravezikal alana uzandığı görüldü (Şekil 1,2,3). Kitlenin transuretral olarak parsiyel rezeksiyonu ve histopatolojik değerlendirmesinde leomyom ile uyumlu olarak tümör hücrelerinde immunohistokimyasal aktin ve desmin ile pozitif olarak boyandığı ve tümör hücrelerinde CD117 immunreaktivitesi, sitolojik atipi, mitotik aktivite veya nekroz izlenmediği görüldü (Resim 4,5). Hasta yakın takibe alındı. Olgu2: 23 yaşında bayan hasta yaklaşık 2 yıldır idrarda yanma, cinsel ilişkide ağrı ve vajende ele gelen şişlik şikayetiyle polikliniğimize başvurdu. Yapılan fizik muayenesinde üretra distal kısımdan kaynaklanan ve labyumlar arasından vajen anterior duvara uzanım gösteren üzeri hiperemik, mobil, yaklaşık 3x3 cm’lik düzgün sınırlı yumuşak kıvamlı, solid lezyon palpe edildi. Çekilen pelvik manyetik rezonans’da orta hatta, üretra altında vajen anteriorda yer alan, 31x31 mm. boyutlarında, T1 ağırlıklı kesitlerde hipointens, T2 ağırlıklı kesitlerde homojen hiperintens özellikte lezyon izlendi (Şekil 1). Bu bulgular ışığında hastaya sistoskopi yapıldı, üretra ve mesane anatomisi normal olarak değerlendirildi. Vajen anterior duvarından lezyon üzerinden insizyon yapılarak kitle çepeçevre submukozal olarak serbestleştirilerek üretra tabanından ince diseksiyonlarla enblok olarak çıkarıldı (Şekil 2). Çıkarılan kitlenin makroskopik incelemesinde psödokapsüllü görünümde 4x3x3 cm boyutlarında solid, krem renkli bir kitle gözlendi. Histopatolojik incelemesinde ise yer yer ödemli bir stroma içerisinde geniş eozinofilik sitoplazmalı, yuvarlak, monoton, 6-10 Kasım 2013, Antalya 311 MESANE KANSERİ Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Kütahya 3 Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kütahya 4 Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Kütahya 2 POSTER MESANE KANSERİ ince kromatin paternine sahip epiteloid nükleuslar yanı sıra sınırları daha belirsiz eozinofilik sitoplazmalı, iğsi nükleuslu hücrelerin diffüz biçimde saçıldığı sellüler nodüler lezyon izlendi. İmmunhistokimyasal incelemede desmin (+), düz kas aktini (+), S100 (-) ve pansitokeratin (-)’liği saptanmıştır. Tartışma: Leomyomlar uterus dışında genitoüriner traktta nadiren görülen bening tümörler olup, asemptomatik olgularda yakın takip, semptomatik olgularda cerrahi tedavi gerekebilir. Anahtar kelimeler: Üretra, Mesane, leomyom Şekil 1. Mesane ve uretral leomyom 312 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P103 MAKROSKOPİK HEMATURİ NEDENİYLE BAŞVURAN HASTALARDA ULTRASONOGRAFİ NE KADAR GÜVENİLİR? Özgü Aydoğdu, Ayhan Karaköse, Yusuf Ziya Ateşçi Amaç: Bu çalışmada makroskopik hematuri nedeniyle üroloji kliniğine başvuran hastalarda ultrasonografinin (USG) güvenilirliğinin incelenmesi amaçlanmıştır. Materyal-Metod: Ağustos 2012-Haziran 2013 tarihleri arasında makroskopik hematuri nedeniyle üroloji polikliniğinde değerlendirilen, antikoagülan kullanım öyküsü bulunmayan, üriner USG’si normal olarak raporlanan ve fleksibl sistoskopi yapılan 64 hastanın (41 erkek, 23 kadın) kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastaların tümüne iki farklı radyolog tarafından üriner USG yapıldı. Hastaların fizik muayene bulguları, idrar tetkikleri, USG’ye ilave olarak yapılan tetkikleri ve fleksibl sistoskopi bulguları incelendi. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 52,4 yıl (34-69) olarak tespit edildi. 21 hastada beraberinde yan ağrısı da bulunması nedeniyle üriner sistem bilgisayarlı tomografi (BT) ile değerlendirme yapıldı. Üriner sistem BT yapılan hastaların 9’unda böbrek taşı ve 3’ünde mesane içerisinde lümene uzanım gösteren papiller oluşum rapor edildi. 19 hastada (%29,6) fleksibl sistoskopide intravezikal papiller tümöral oluşum izlendi ve transüretral mesane tümörü rezeksiyonu yapıldı (TUR-M). Histopatoloji sonuçlarına bakıldığında TUR-M yapılan hastaların 17’sinde mesane tümörü izlendi. 2 hastada ise patoloji sonucu sistit olarak rapor edildi. Mesane tümörü tespit edilen hastalardan 6’sında (%35) Ta G1-2, 5 hastada (%30) T1 G12, 3 hastada (%17,5) T1 G3 ve 3 hastada (%17,5) ise T2 G1-3 tümör olduğu izlendi. T1 G3 tespit edilen hastaların tümüne 1 ay sonra ikinci kez TUR-M yapıldı ve 3 hastanın patoloji sonucu da ilk TUR-M operasyonundaki ile aynı geldi ve intravezikal kemoterapi başlandı. Kasa invazif tümör tespit edilen 3 hastaya radikal sistektomi ve subtitisyon operasyonu yapıldı. Hiçbir hastada metastaz izlenmedi. Sonuç: Makroskopik hematuri ile başvuran hastalarda üriner USG sonuçları normal olarak rapor edilse de olası mesane tümörü açısından uyanık olunmalıdır. Fleksibl sistoskopi klinik olarak şüphede kalınan hematurili hastalarda potansiyel intravezikal patolojilerin tespit edilmesi açısından poliklinik şartlarında kolayca uygulanabilen, basit ve güvenilir bir yöntemdir. Anahtar kelimeler: Mesane tümörü; fleksibl sistoskop; USG 6-10 Kasım 2013, Antalya 313 MESANE KANSERİ İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir POSTER MESANE KANSERİ P104 SİSTEKTOMİ UYGULANAN HASTALARDA KAN GRUPLARI PROGNOZDA ETKİLİ Mİ? Evren Süer, Cihat Özcan, İlker Gökçe, Ömer Gülpınar, Çağatay Göğüş, Yaşar Bedük, Sümer Baltacı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: ABO kan grupları ile farklı kanser türleri arasında ilişkileri inceleyen çalışmalar mevcuttur. Bu çalışmada ABO kan grubu ile Rhesus (Rh) faktörü’nün radikal sistektomi uygulanan hastalarda prognoz üzerine olan etkileri araştırılmıştır. Gereç-Yöntem: Çalışmada Ocak 1990 – Eylul 2012 tarihleri arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Kliniği’ nde Radikal sistektomi uygulanan ve takipleri mevcut olan 290 hastanın sonuçları retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Hastalar 0 ve 0 olmayan olmak üzere ABO antijenlerine göre ve Rhesus factor (Rh) pozitifliği olup olmamasına gore iki farklı şekilde değerlendirilmiştir. Yaş, cinsiyet, evre, lenf bezi tutulumu ve cerrahi sınır pozitifliği parametreleri incelenmiştir. Hastalığa bağlı ve genel sağkalım sonuçları karşılaştırılmış olup çok değişkenli analiz yapılmıştır. Bulgular: 260 (%89,7) erkek ve 30 (%10,3) kadın hasta çalışmaya katılmıştır. Ortalama takip süresi 37,7±18,9 aydır. Hastaların 180’inde (%62,1) 0 olmayan, 110’unda (%37,9) ise 0 kan grubu saptanmıştır. Rh pozitif ve negatif hasta sayısı sırasıyla 247 (85,2%) ve 43 (%14,8) olarak tespit edilmiştir. Klinik ve patolojik parametreler arasinda yapılan tek ve çok değişkenli analizde AB0 kan grubu ve Rh faktörünün sağkalım üzerine istatistiksel olarak anlamlı bir etkisi saptanmamıştır. Sonuç: Çalışmamızda ABO grubu ve Rh faktörü ile sistektomi operasyonu geçiren mesane kanseri arasında ilişki saptanmamıştır. Çalışmamız kan grupları ve mesane kanseri arasındaki ilişkiyi değerlendiren ilk çalışmadır. Ancak daha geniş hasta serileri ve prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar kelimeler: Sistektomi, mesane kanseri, kan grupları 314 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P105 NON-UROTELYAL MESANE KANSERLERİNDE RADİKAL SİSTEKTOMİ SONUÇLARIMIZ Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara (1-7) Amaç: Non-ürotelyal mesane kanserleri (NUMK) göreceli olarak nadir görülmekle birlikte agressif bir klinik seyir gösteren tümörlerdir. Bu hastalarda radikal sistektomi standart tedavi olarak kabul edilmektedir. Bu çalışmada kliniğimizde NUMK tanısıyla radikal sistektomi yapılan hastaların sonuçları değerlendirilmiştir. Gereç ve Yöntemler: Ocak 1990 ve Aralık 2012 tarihleri arasında kliniğimizde radikal sistektomi yapılan 50 NUMK (43 erkek,%86-7 kadın, %14) hastası çalışmaya dahil edilmiştir. Hastaların klinik ve patolojik verileri değerlendirililerek, sağkalım analizleri yapılmıştır. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 60,09(±)9,25 olup ortanca takip süresi 25 (3-81) ay olarak bulunmuştur. Hastalarda saptanan histolojik alt tipler sıklık sırasına göre; yassı hücreli kanser (29 hasta-%58), adeno kanser (11 hasta-%22), küçük hücreli kanser (2 hasta-%4), undifferansiye kanser (2 hasta-4%), sarkom (3 hasta-%6), mezonefrik adenoca (1 hasta -2%), plazmasitoid hücreli kanser (1 hasta-%2), osteoklastik dev hücreli hücreli kanser (1 hasta -%2) olarak sıralanmaktadır. Hastalara üriner diversiyon olarak ileal konduit (44-%88), üreterokutanostomi (4-%8) ve üreterosigmoidostomi (2-%4) uygulanmıştır. Patolojik evrelendirmede; T0-2(%4), T2-10(%20), T3-27(%54), T4 evre tümör 11(%22) hastada izlenmiştir. Squamoz hücreli kanser ve adeno kanser türleri için 5 yıllık genel sağ kalım (%31,2-%27,6 p=0,068) ve hastalığa bağlı sağkalım (%34,1-%31,9 p=0,283) açısından istatiksel fark saptanmamıştır. Sonuçlar: NUMK nedeni ile radikal sistektomi yapılan hastalarda kanser tanı anında çoğunlukla lokal ileri evrede olup bu hastalarda prognoz kötüdür. Anahtar kelimeler: Mesane kanseri, non-ürotelyal, radikal sistektomi 6-10 Kasım 2013, Antalya 315 MESANE KANSERİ Cihat Özcan, Mete Özkıdık, Evren Süer, Çağatay Göğüş, Kadir Türkölmez, Sümer Baltacı, Yaşar Bedük POSTER MESANE KANSERİ P106 PREOPERATİF SERUM ALBUMİN DEĞERİNİN RADİKAL SİSTEKTOMİ SONRASI SAĞ KALIM ÜZERİNE ETKİSİ Çağatay Göğüş, Halitcan Batur, İlker Gökçe, Ömer Gülpınar, Evren Süer, Yaşar Bedük Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: İnvaziv mesane kanseri tedavisinde radikal sistektomi sonrasında prognozun öngörülmesi için değişik faktörler belirlenmiştir. Serum albumin değeri hastanın beslenme durumu ve hastalığın evresiyle ilgili fikir verebilir. Çalışmada radikal sistektomi öncesinde serum albumin düzeyinin sağkalıma olan etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Hastalar ve Yöntem: Çalışmada Ocak 1990-Aralık 2012 tarihleri arasında kliniğimizde radikal sistektomi yapılan ve takip sonuçları olan 295 hastanın sonuçları retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Hastalar albumin değeri <=3,5 gr/dl olan (Grup 1) ve > 3,5 gr/dl olan hastalar (Grup 2) olmak üzere 2 gruba ayrılmıştır. Iki grubun hastalığa özgü ve genel sağkalım sonuçları karşılaştırılmıştır. Ayrıca albumin düzeyinin bağımsız bir risk faktörü olup olmadığının belirlenmesi için çok değişkenli analiz yapılmıştır. Yaş, cinsiyet, histolojik tip, evre ve lenf bezi tutulumu çok değişkenli analizde incelenmiştir. Bulgular: Grup 1 de 36, grup 2’de 259 hasta mevcuttur. Hastaların ortanca takip süresi 24 aydır (1-144). Yaş ortalaması 60,3±9,2 dir. Grup 1 ve grup 2’de 5 yıllık hastalığa özgü sağkalım oranları sırasıyla %36,6 ve %57,1 olarak bulunmuştur (p=0,0001). Grup 1 ve grup 2 de 5 yıllık genel sağkalım oranları ise sırasıyla %29,3 ve %51,6 olarak bulunmuştur (p=0,0001). Çok değişkenli analizde ise yaş, evre ve lenf bezi pozitifliği bağımsız risk faktörü olarak değerlendirilirken serum albumin değeri bağımsız bir risk faktörü olarak tespit edilmemiştir. Sonuç: İnvaziv mesane tümörü tanısıyla radikal sistektomi yapılan ve preoperatif serum albumin değeri düşük olan hastalarda hem hastalığa bağlı, hemde genel sağkalım sonuçları daha kötü bulunmuştur. Serum albumin değeri bu hasta grubunda prognostik bir faktör olarak kullanılabilir ancak daha çok sayıda hasta içeren prospektif, randomize çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar kelimeler: Mesane kanseri, radikal sistektomi, serum albümin değeri 316 11. Üroonkoloji Kongresi RADİKAL SİSTEKTOMİ ESNASINDA ÜRETER ALT UÇLARINDAN ALINAN FROZEN BİYOPSİLERİN TANISAL DEĞERİ VE PROGNOSTİK ÖNEMİ Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Radikal sistektomi uygulanan hastalarda üreter frozen değerlendirilmesinin nihai patoloji ile karşılaştırılması, üreter frozen pozitifliğini predikte eden faktörler ve frozen pozitifliği olan hastaların olmayan hastalar ile sağkalım açısından karşılaştırılması amaçlanmıştır. Hastalar ve Yöntem: Çalışmada Ocak 1990–Aralık 2012 tarihleri arasında kliniğmizde radikal sistektomi uygulanan ve düzenli takipleri olan 295 hastadaki, 576 üreteral frozen (ÜF) sonucu retrospektif olarak değerlendirilmiştir. ÜF sonuçları nihai patoloji ile karşılaştırılmıştır. Üreteral frozen pozitifliği bulunan (Grup1) ve bulunmayan (Grup2) hastalar, evre, grade, patolojik tip, lenf nodu tutulumu (LN+), preoperatif ek tedavi, karsinoma insitu (CIS) varlığı, hidronefroz (HN) varlığı, lenfovasküler invazyon (LVİ) parametreleri açısından karşılaştırılarak pozitif sonucu predikte edebilecek faktörler araştırılmıştır. Bulgular: 576 ÜF spesmeninden 24 tanesinde (%4) malign üreteral tutulum izlendi. Nihai patolojiler incelendiğinde ise 28 hastada üreter cerrahi sınırında pozitiflik gözlendi (sensitivite %85,7). Bir hastada ise yanlış pozitiflik izlendi (spesifite %99,8). Grup 1 ve 2 arasında cinsiyet (p=0,787), LN+ tutulumu (p=0,071), patolojik tür (p=0,255), preoperatif ek tedavi (p=0,410), CIS varlığı (p=0,935) açısından istatiksel fark izlenmemiştir. Tek değişkenli analizde yaş (p=0,002), grade (p=0,014), preoperative HN varlığı (p<0,001), patolojik evre (p=0,004) ve LVİ (p=0,045) istatiksel olarak anlamlı izlenmiştir. Çok değişkenli analizde yaş (HR 1,083- p=0,007) ve preoperatif HN varlığı (HR 5,01-p=<0,001) bağımsız predikte edici faktörler olarak bulunmuştur. 5 yıllık hastalığa bağlı sağkalım Grup1 ve Grup2 arasında benzer olarak izlenmiştir (%47,9-%49,9 p=0,286). Sonuç: Radikal sistektomi esnasında alınan üreter frozen biyopsi sonuçları yüksek doğruluk oranlarına sahip olmakla birlikte pozitiflik açısından riskli gruplar dışında alınması tartışmalıdır ve prognoz üzerinde bir etkisinin olmadığı saptanmıştır. Anahtar kelimeler: Mesane kanseri, radikal sistektomi, üreter biyopsi 6-10 Kasım 2013, Antalya 317 MESANE KANSERİ Çağatay Göğüş, Mete Özkıdık, Evren Süer, Cihat Özcan, Ömer Gülpınar, Kadir Türkölmez, Yaşar Bedük POSTER P107 POSTER MESANE KANSERİ P108 KLİNİK EVRE T2 MESANE TÜMÖRLERİNDE RADİKAL SİSTEKTOMİ SONRASI DÜŞÜK EVRELEME VE PROGNOZA ETKİSİ Çağatay Göğüş1, Cihat Özcan1, İlker Gökçe1, Mete Özkıdık1, Semih Tangal2, Kadir Türkölmez1, Sümer Baltacı1 1 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Amaç: Çalışmada amaç klinik evre T2 (cT2) mesane tümörü tanısıyla radikal sistektomi uygulanan olgularda, nihai patolojileri aynı kalan (pT2) ve patolojik evresi düşük gelen hastaların sağkalımlarının karşılaştırılması ve düşük evrenin prognoza etkisinin saptanmasıdır. Gereç-Yöntem: Çalışmada Ocak 1990 – Aralık 2012 tarihleri arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim dalında radikal sistektomi uygulanan ve düzenli takip sonuçları olan 295 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Patolojisi ürotelyal karsinom dışı olan hastalar ile neoadjuvan kemoterapi veya radyoterapi alan hastalar çalışma dışı bırakılmışlardır. Evre cT2 olan hastalar, nihai patolojileri aynı kalanlar (pT2-Grup1) ve evresi düşük (<pT2-Grup2) olanlar olarak iki gruba ayrılarak, hastalığa bağlı ve genel sağkalım sonuçları açısından karşılaştırılmıştır. Her iki grupta yaş, cinsiyet, lenf nodu tutulumu (LN+), lenfovaskuler invazyon (LVI) bulunması, karsinoma insitu (CIS) varlığı, hidronefroz (HN) bulunması ve cerrahi sınır pozitifliği (CS+) parametreleri karşılaştırılarak bunların düşük evreleme üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Bulgular: cT2 evre mesane tümörü tanısıyla radikal sistektomi yapılan ve çalışma kriterlerine uyan 156 hastanın, 54 tanesinde (%34.6), pT2 tümör saptanmıştır. Toplam 52 (%34.2) hastanın nihai patolojilerinde ise evrede gerileme izlenmiştir. Grup1 ve Grup2 arasında yaş (p=0,810), cinsiyet (p=0,734), patolojik tür (p=0,960) lenf nodu tutulumu (p=0120), CS pozitifliği (p=0,093), HN varlığı (p=0,321), CIS (p=0,890) açısından istatiksel fark saptanmamıştır. Yüksek grade (p=0,02) ve LVI (p=0,010) Grup1’de anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Çok değiskenli analizde LVI (HR 5,31-p=0,003) ve grade (HR 2,12-p=0,023) evre gerilemesini etkileyen negative prediktörler olarak saptanmıştır. Grup 1 ve 2’de genel sağkalım ve hastalığa bağlı sağkalım oranları sırasıyla %50,9, %52,3 ve %69, %70,1 olarak bulunmuş ve gruplar arasında anlamlı fark saptanmamıştır (p=0,325). 318 11. Üroonkoloji Kongresi MESANE KANSERİ Anahtar kelimeler: Mesane kanseri, radikal sistektomi, düşük evreleme 6-10 Kasım 2013, Antalya POSTER Sonuç: cT2 hastalarda patolojik evrenin gerilemesinin prognoza etkisi saptanmamıştır. Bu hastalarda LVI varlığı ve yüksek grade evrenin gerilemesini engelleyen prediktif faktörler olarak bulunmuştur. Bu hasta grubunda radikal sistektomi sonrası düşük evrelemenin etkisini tam olarak belirleyebilmek için çok sayıda hasta içeren randomize prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır. 319 POSTER MESANE KANSERİ P109 AÇIK PARSİYEL SİSTEKTOMİ VE URAKUS REZEKSİYON CERRAHİSİ UYGULANAN GENÇ URAKAL MÜSİNÖZ ADENOKARSİNOM OLGUSU Bilal Fırat Alp1, Bahadır Duman1, Serdar Yalçın1, Ali Gürağaç1, İbrahim Yavan2, Yusuf Kibar1 1 Gata Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Gata Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Amaç: Kliniğimizde takip ve tedavisini yapmakta olduğumuz oldukça nadir görülen mesane tümörlerinden olan Urakal Adenokarsinom vakasını sunmak. Olgu: 9 aydır devam eden sık idrar yolu enfeksiyonu, 6 aydır devam eden makroskopik hematüri ve 3 aydır mevcut olan karın ağrısı şikayetleriyle dış merkeze başvuran 34 yaşında erkek hastaya aynı merkezde TUR-MT operasyonu yapılmış ve patolojisi müsinöz adenokarsinom olması üzerine hasta kliniğimize ileri tetkik ve tedavi amacıyla refere edilmiştir. Hastaya çekilen BT’de mesane ön duvarından köken alarak umblikusa doğru uzanım gösteren yaklaşık 4*4 cm kitle lezyonu gözlendi. Kitlede kalsifik ve nekrotik alanlar içeriyordu. Hastanın RİE grafisi normal olarak değerlendirildi. Hastaya açık parsiyel sistekomi, urakus rezeksiyonu ve lenf nodu diseksiyonu yapılmasına karar verildi. Hastaya açık cerrahi öncesi sistoskopi yapıldı ve önceki rezeksiyon alanı dışında mesane içersinde patoloji saptanmadı. Operasyon süresi 90 dk olarak hesaplanmıştır, hastanın cerrahi sonrası 3. gün dreni, 6. gün üretrali çıkarılmıştır. Hasta 7. gün taburcu edilmiştir. Çıkarılan spesmenin patoloji raporu urakal adenokarsinom olarak raporlanmıştır. Çıkarılan lenf nodları ve cerrahi sınır negatiftir. Hasta urakal adenokarsinom klinik evreleme sistemine göre evre 3A’dır. Şekil 1. Mesanenin Urakal Müsinöz Adenokarsinomu 320 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Adenokarsinom, Parsiyel sistektomi, Urakus Tümörü 6-10 Kasım 2013, Antalya 321 MESANE KANSERİ Tartışma: %1’in altında görülme oranıyla mesanenin adenokarsinomu nadir görülen mesane tümörleri arasındadır. Laparoskopik ve robotik cerrahilerle minimal invaziv yaklaşımlar günümüzde kullanılmasına rağmen yeterli vaka serilerine ulaşılamaması nedeniyle halen urakal adenokarsinomu için standart tedavi açık parsiyel sistektomi ve urakus rezeksiyodur. Mesane adenokarsinomu vakalarında beklenen sağkalım oranları çok düşüktür; ancak bu oran negatif cerrahi sınırlara ulaşılması ile artmaktadır. POSTER Hasta tıbbi onkoloji kliniğine konsulte edilmiştir. Kemoterapi öncesi adenokarsinom açısından başka odak aramak amacıyla kolonoskopi yapılmıştır ve başka odak bulunamıştır. Hastaya Gemstabin ve Sisplatin kemoterapisi başlanmıştır. Hastaya postop 6. ay kemoterapi sonrası 3. ayda kontrol sistoskopisi planlanmıştır. Hasta halen kliniğimiz ve Tıbbı Onkoloji kliniklerinin takibi altındadır. POSTER MESANE KANSERİ P110 KÜÇÜK HÜCRELİ MESANE KANSERİNDE KEMOTERAPİ VE RADYOTERAPİ: VAKA SUNUMU Huriye Şenay Kızıltan1, Ali Hikmet Eriş2 1 Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hastanesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, İstanbul Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fkültesi Hastanesi, Nükleer Tıp Anabilim Dalı, İstanbul 2 Amaç: Küçük hücreli mesane kanseri çok nadir rastlanan ve agressif seyirli bir mesane kanseri türüdür. Akciğerin küçük hücreli kanserleri gibi seyreder. Tedavisinde de akciğer küçük hücreli kanseri ile bazı benzerlikleri vardır. Nadir rastlanması nedeni ile her bir vakanın tedavi ve sonuçlarının literatüre ayrı bir katkısı olacaktır. Vaka: 46 yaşında erkek hasta, kliniğimize şiddetli kasık ağrısı şikayeti ile başvurdu. Hastada hematüri, pollakiüri, dizüri, oligüri mevcuttu. FDG 18 PET CT (Flurodeoxyglucose 18 Pozitron Emission Tomography) ve CT (Computed Tomography) tetkikinde mesanede diffüz, heterojen bir duvar kalınlaşması mevcuttu. Mesane en kalın yerinde 2.5 cm idi. Hastaya sisplatin 1. Gün 80 mg/m2 ve etoposid 1-3. Günler 80 mg/m2 kemoterapi başlandı. 21 günde bir yapılan 6 kür kemoterapi sonrası kontrol PET CT’de tama yakın cevap alınması üzerine konformal yöntemle Linac cihazı ile 46 Gy pelvis radyoterapisi ve lokal mesane lojuna total 66 Gy radyoterapi yapıldı. Radyoterapi sonrası cerrahi önerilen hasta cerrahiyi kabul etmedi. 3 ay sonra karaciğer metastazı gelişen hasta sistemik kemoterapi için medikal onkolojiye gönderildi. Kemoterapi ile kısmi cevap alınan hastada 6 ay sonra exitus gerçekleşti. 15 aylık yaşam elde edildi. MESANE ktrt Şekil 1. Kemoterapi öncesi ve sonrası CT görünümleri 322 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Küçük hücreli mesane kanseri, etoposid sisplatin mesane, kemoterapi radyoterapi cerrahi 6-10 Kasım 2013, Antalya 323 MESANE KANSERİ Tartışma: Kemoterapi ile elde edilmiş olan %90 cevap oranı çok iyi bulunmuştur. Literatürdeki diğer küçük hücreli mesane vakalarında en iyi neticeler kemoterapi ve radyoterapi sonrasında sistektomi yapılan olgularda alınmıştır. Bizim olgumuzda cerrahi yapılamamış olması kısa sürede metastaz gelişmesine sebep olmuş olabilir. Literatürle karşılaştırıldığında 15 aylık yaşam yine de iyi bulunmuştur. POSTER Bulgular: Henüz 1 kür kemoterapi sonrası dahi ağrılarında %90 azalma tesbit edildi. 6 kür kemoterapi sonrası FDG 18 PET CT ve alt abdomen CT) tetkikinde %90 regresyon tesbit edildi. Radyoterapi sonrasında çekilen Bilgisayarlı Tomografi tetkikinde tümörün stasyoner kaldığı görüldü. Teşhis konduktan sonra nükse kadar geçen süre 9 ay olarak bulundu. POSTER MESANE KANSERİ P111 OLGU SUNUMU: MESANENİN SARKOMATOİD KARSİNOMU Coşkun Kaçağan1, Dursun Baba1, Hamid Özmen1, Ali Tekin1, Havva Erdem2, Kamil Çam1 1 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Düzce Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Düzce 2 Giriş: Sarkomatoid karsinom (karsinosarkom) hem malign epitelyal, hem de malign mezenkimal dokulardan oluşan bifazik tümör olarak tanımlanmıştır. Karsinosarkom mesane karsinomlarının %0,3’ünü oluşturacak kadar nadir görülen transizyonel hücreli karsinomun bir çeşididir ve literatürde günümüze kadar sınırlı sayıda bildirilmiştir. Epitelyal kısmı genellikle yassı hücreli karsinom, karsinoma insitu, küçük hücreli karsinom ve adenokarsinomdan oluşurken; sarkomatöz kısmı ise leiomyosarkom, kondrosarkom, rabdomyosarkom ve nadiren de lipsarkomdan oluşmaktadır. Erken tanı ve cerrahi tedavi başarısını belirlemektedir. Olgu sunumunda tanı konan ve küratif tedavi uygulanan bir vaka tartışılmıştır. Olgu: 69 yaşında erkek hasta 6 aydır olan ağrısız, pıhtılı, makroskopik hematüri şikayeti ile servisimize yatırıldı. Kontrastlı manyetik rezonans görüntülemede mesane sağ yan inferiyor duvarda pedikülü olan ve mesane lümeninin büyük bir kısmını dolduran, T1’de hipointens, T2’de orta intensite gösteren, post kontrast görüntülemede kontrast madde tutulumu izlenen, kitle lezyonu belirlendi. Sistoskopide mesanenin tamamını dolduran hematom ve tümör dokuları ile karşılaşıldı. Transüretral mesane tümörü rezeksiyonunda 282cc tümör ve hematom rezeke edildi. Tümörünün sağ yan duvarda 3cm saplı olduğu İzlendi. Tam olarak rezeke edildi. Patolojik incelemede sarkomatoid karsinom ve derin kas dokusuna invazyon pozitif olduğu raporlandı. CK7, CK5-6 ve CD10 boyasına yanıt vermediği, CK20 negatif ve RCC, Vimentin, Üroplakin, SMA, EMA pozitif, S100 ile PANCK fokal pozitif yanıt verdiği belirtildi (Şekil 1). Radikal sistoprostatektomi ve ileal loop operasyonu yapıldı. Radikal sistekomi materyalinde yine kasa invazif karsinosarkom izlendi Standart lenfadenektomi patolojisi negatif olarak rapor edildi (pT2N0M0). 6. aydaki takipte nüks bulunmadı. Sonuç: Sınırlı sayıda vaka olduğundan karsinosarkomların tedavisinde henüz oluşturulmuş bir konsensus yoktur. Lokal rekürrens ve metastaz riski yüksektir. Karsinosarkomlarda kas invazyonu olmasa dahi lamina propria invazyonu mutlaktır. Dolayısıyla da radikal sistektomi ağırlıklı olarak tercih edilmektedir. 324 11. Üroonkoloji Kongresi MESANE KANSERİ Anahtar kelimeler: Sarkomatoid karsinom, karsinosarkom Mikroskopik Görüntü Şekil 1. Yaygın vimentin ve pankeratin pozitifliği. 6-10 Kasım 2013, Antalya POSTER Sonrasında yakın takibi gerekmekte olup, son yıllarda erken adjuvan tedavi gereksinimi tartışılmaktadır. Bu olgu ışığında patolojik olarak karsinosarkom saptandığında erken radikal cerrahi planlanmalı, hasta yakın takip edilmeli ve mümkünse adjuvan tedavi çalışma protokollerine dahil edilmesi düşünülmelidir. 325 POSTER MESANE KANSERİ P112 MESANE KANSERİNİ TAKLİT EDEN SEKONDER AMİLOİDOZ: OLGU SUNUMU Kemal Ener, Emrah Okulu, Mustafa Aldemir, Murat Keske, Hayriye Tatlıdoğan, Fatih Akdemir Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara Amiloidoz, birçok organda ekstraselüler, hyalin, amorf ve proteinöz bir madde birikimi ile karakterize olup, primer tip (immünosit diskrazileri ile ilişkili tip) ve sekonder tip (kronik inflamatuar bir sürecin komplikasyonu sonucu oluşan tip) olarak sınıflandırılmaktadır. Amiloidozun her iki formu da lokalize veya jeneralize hastalık olarak kendini gösterebilir. Üriner traktta, amiloid depozitleri böbrekten mesaneye kadar her yerde yerleşebilir. Sekonder amiloidoz olgularında hemen her zaman böbrek tutulumu gözlenmekte iken, primer lokalize amiloidoz daha ziyade mesane tutulumu yapmaktadır. Bu olgu sunumunda, primer lokalize mesane amiloidozuna göre literatürde daha az görülen, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH)’na bağlı geliştiği düşünülen ve mesane kanserini taklit eden, sekonder mesane amiloidozu olgusu incelenmiştir. Anahtar kelimeler: Sekonder amiloidoz, mesane Şekil 1, 2, 3. 1- Abdomen BT’de mesane tabanında oluşan 60x50 mm boyutundaki kitlesel lezyon 2- Amiloid depozitlerinin mesanede oluşturduğu kitlenin sistoskopik görünümü 3- Homojen eozinofilik boyanma gösteren amiloid birikimi (H&E x200). 326 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P113 İLERİ EVRE MESANE TÜMÖRLERİNDE SİSPLATİN BAZLI İKİ KEMOTERAPİ PROTOKOLÜNÜN ETKİNLİĞİNİN KARŞILAŞTIRIMASI Ankara Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1.Üroloji Kliniği, Ankara Giriş: İleri evre (T3b,T4) radikal sistoprostatektomi yapılmış veya yapılmamış mesane tümörlü hastalarda sisplatin bazlı MVEC (metotreksat 30mg/m2 1,15,22. günler, vinblastin 3mg/m2 1,15,22. günler, epirubisin 30mg/m2 2.gün, sisplatin 70mg/m2 2.gün)ve GC (gemsitabin (1000mg/m2 1,8,15. günler, sisplatin 70mg/ m2 2. gün) sistemik kemoterapisi kullanılarak, her iki tedavi protokolünün etkinliğini ve komplikasyonlarını karşılaştırdık. Yöntem: MVEC protokolü 16’sı T3b, ve 6’sı T4 evresinde 22 hastaya ayda bir defa 6 kür olarak uygulandı. GC tedavi protokolü ise 10’u T3b ve 4’ü T4 evresinde 14 hastada ayda bir defa 6 kür olarak yapıldı. Her iki grupta da sisplatinin renal toksitesine karşı özel diürez tedavisi uygulandı. Bulgular: Tam yanıt sadece MVEC uygulanan T3b evresinde ki 2 hastada gözlendi (%9) Parsiyel yanıt; MVEC uygulanan T3b evresindeki 8 hastada (%36), GC uygulanan T3b evresindeki 6 ve T4 evresindeki 1 hastada görüldü (%50). (p<0,5) Stabil yanıt; MVEC uygulanan T3b evresindeki 5 hasta ve T4 evresindeki 2 hastada (%32), GC uygulanan T3b evresindeki 3 hasta ve T4 evresindeki 1 hastada tesbit edildi (%28,5) (p<0,5). Progresyon ise; MVEC uygulanan T3b evresindeki 3, T4 evresindeki tüm hastalarda (%23), GC uygulanan T3b evresindeki 3 ve T4 evresindeki 3 hastada izlendi(%21,5). (p<0,5) MVEC uygulanıp, tam ve parsiyel yanıt veren hastaların tedavi sonrası ortalama 14. ayda (9-20 ay) tekrar progresyon gösterdi. GC uygulanan ve parsiyel yanıt veren hastalarda ise ortalama 13. ayda (8-24 ay) tekrar progresyon görüldü. (p<0,5). 6-10 Kasım 2013, Antalya 327 MESANE KANSERİ Orhan Yiğitbaşı, Fatih Yalçınkaya, Musa Ekici, Osman Raif Karabacak, Muslim Bikirov POSTER MESANE KANSERİ MVEC tedavi grubunda bir hastada tedaviye bir ay ara verilen nefrotoksite gözlendi.Yine MVEC grubunda 6 hastada, GC grubunda ise 3 hastada transfüzyonu gerektirecek anemi tesbit edildi. Grade 3-4 nötropeni her iki gruptada birer hastada görüldü ve tedaviye ara verilerek nötropeni düzeltildi. Sonuç: Her iki tedavi protokolünde; tedaviye yanıt, progresyon zamanı ve komplikasyonları karşılaştırıldığında birbirine üstünlüğü gözlenmedi (p<0,5).Sadece yaşam kalitesi ve tedavide kolaylık açısından GC protokolünün tercih sebebi olabileceği düşünüldü. Anahtar kelimeler: Kemoterapi, mesane tümörü, sisplatin Tablo 1. İki tedavi protokolünün komplikasyonları Komplikasyon Mvec Tedavisi Gc Tedavisi Renal toksite 1 (%4,5) _ Anemi 6 (%27) 3 (%21,5) Nötropeni (grade 1-2) 6 (%27) 3 (%21,5) Nötropeni (grade 3-4) 1 (%4,5) 1 (%7) Her iki tedavi protokolünde komplikasyonlar açısından farklılık gözlenmedi (p<0,5) Tablo 2. MVEC ve GC tedavi protokollerinin tedaviye yanıtı Tedavi Cevabı MVEC T3b MVEC T4 % Yanıt GC T3b GC T4 Tam yanıt 2 Parsiyel yanıt 8 Stabil Progresyon Toplam % Yanıt _ %9 _ _ _ _ % 36 6 1 % 50 5 2 % 32 3 1 % 28,5 1 4 % 23 1 2 % 21,5 16 6 10 4 İki tedavi protokolününde tedaviye yanıtları arasında anlamlı bir fark izlenmedi (p<0,5). 328 11. Üroonkoloji Kongresi MESANENİN KÜÇÜK HÜCRELİ KARSİNOMU: OLGU SUNUMU Uğur Yücetaş1, Mehmet Gökhan Çulha1, Erkan Erkan1, Kemal Behzatoğlu2, Arman Çekmen1, Bülent Mansuroğlu1, Mahmut Gökhan Toktaş1 POSTER P114 1 Giriş: Akciğer dışı küçük hücreli kanser gastrointestinal sistem, larenks, tükrük bezleri, deri, endometrium, pankreas, meme, prostat, böbrek ve mesane gibi çok çeşitli lokalizasyonlarda tanımlanmıştır. Mesanenin küçük hücreli kanserleri oldukça nadirdir ve mesane kanserlerinin %1’inden azını oluşturmaktadır. Histolojik özellikleri ve agresif klinik seyri akciğerin küçük hücreli kanserine benzer. En sık rastlanan semptom hematüridir. Mesanenin küçük hücreli karsinomu saf formda olabileceği gibi transizyonel hücreli kanser veya adenokarsinom ile kombine halde olabilir. Histopatolojik olarak solid paternde büyümüş, hiperkromatik nükleuslu, dar sitoplazmalı küçük hücrelerden oluşur. Bu hücreler nöroendokrin özellikler taşır ve immunohistokimyasal olarak NSE, kromogranin ve sinaptofizin gibi nöroendokrin belirleyiciler ile immun reaktivite gösterebilmektedir. Olgu: Akciğer tüberkülozu nedeniyle tedavi gören 58 yaşında erkek hasta makroskopik hematüri şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Lokal anestezi altında yapılan sistoskopide trigonda ve yan duvarlarda ödemli, yer yer büllöz görünüme sahip şüpheli alanlar gözlendi. İdrar sitolojisi ve punch biyopsi alınarak inceleme tamamlandı. İdrar sitoloji sonucu benign ve mesaneden alınan punch biyopsi sonucu küçük hücreli karsinom infiltrasyonu olarak rapor edildi. İmmünohistokimyasal incelemede TTF-1 ile pozitif, CK-7, CK-20 ve CK5/6 ile negatif boyanmıştı. Yapılan radyolojik görüntülemede sağ böbrekte grade 2 hidronefroz ve perivezikal, iliak ve paraaortik alanlarda çok sayıda lenf nodu tutulumu saptandı. Üroonkoloji konseyinde değerlendirilen hastaya medikal onkolog gözetiminde kemoterapi (Sisplatin+Etoposid) planlandı. Kemoterapi protokolündeki hasta 1 ay sonra exitus oldu. Sonuç: Oldukça nadir görülen mesanenin küçük hücreli karsinomunda, tanı konulduğunda çoğu olguda kas tabakası invazyonu ve uzak organ metastazı mevcuttur. Yeterli tedaviye rağmen bu olgularda agresif klinik seyir nedeniyle prognoz oldukça kötüdür ve ortalama yaşam süresi 7 ay olarak belirtilmektedir. Hastalığın seyri evreye bağlıdır ve tedavi için radikal cerrahi ve kemoterapi önerilmektedir. Anahtar kelimeler: Mesane Kanseri, Küçük Hücreli Karsinom 6-10 Kasım 2013, Antalya 329 MESANE KANSERİ İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, İstanbul 2 POSTER MESANE KANSERİ P115 ÜROTELYAL KANSER DIŞI MESANE KANSERLERİNDE RADİKAL SİSTEKTOMİ DENEYİMİMİZ Abdullah Demirtaş, Numan Baydilli, Halil Tosun, Akın Demirleğen, Emre Can Akınsal, Oğuz Ekmekçioğlu, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Amaç: Radikal sistektomi patolojisi ürotelyal kanser (ÜK) dışı tümörler olarak rapor edilen hastaların tedavi ve takip sonuçlarının retrospektif olarak değerlendirilmesi. Yöntem: Haziran 2004-Şubat 2013 tarihleri arasında kliniğimizde radikal sistektomi yapılıp patoloji sonucu ÜK dışı mesane kanseri olarak rapor edilen 23 hasta çalışmamıza alındı. Olguların verileri, kitlelerin patolojik özellikleri ve takip sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 63. 1yıl (38–83), BKİ ortalaması 25.3 (21–31), ortalama takip süresi 42.6 ay (3–90) idi. Hasta verileri Tablo 1’de özetlenmiştir. Kitle patolojilerinde 12 epidermoid karsinom, 6 adenokarsinom, 3 sarkomatoid karsinom,1 şeffaf hücreli kanser,1 küçük hücreli kanser saptandı. Patoloji sonuçları, tümör evreleri Tablo 1 ve Tablo 2’de verilmiştir. Takipte 6 hastada kemoterapi, 5 hastaya radyoterapi ve 1 hastada ise hem kemoterapi hem de radyoterapi tedavisi aldı. Takip sürecinde 11 hasta ex oldu. Takipte diğer hastalarda tümör nüksü gelişmedi. Tablo 1. Hasta Özellikleri Yaş (yıl) 63.1 (38-83) Beden Kitle İndeksi (kg/m2) 25.3 (21-31) Ortalama Takip Süresi (ay) 42.6 (3-90) Komorbidite (n, %) 330 • Diabetes Mellitus 5 (21.7) • Hipertansiyon 8 (34.7) • KOAH 8 (34.7) • Koroner Arter Hastalığı 7 (30.4) • Ek Hastalığı Olmayanlar 9 (39.1) • Diğer 8 (34.7) 11. Üroonkoloji Kongresi MESANE KANSERİ Anahtar kelimeler: Adenokarsinom, Epidermoid karsinom, Transizyonel hücreli karsinom Tablo 2. Klinik evre ve patoloji sonuçlarına göre hasta sayıları Klinik evre Hasta sayısı, n (%) T1N0M0 1 (4.3) T2N0M0 8 (34.7) T2N+M0 3 (13) T3N0M0 8 (34.7) T3N+M0 2 (8.6) T4N0M0 1 (4.3) Toplam 23 (100) Patoloji Sonuçları Epidermoid Karsinom 12 (52.1) Adenokarsinom 6 (26) Sarkomatoid Karsinom 3 (13) Şeffaf Hücreli Kanser 1 (4.3) Küçük Hücreli Kanser 1 (4.3) 6-10 Kasım 2013, Antalya POSTER Sonuçlar: Kas invaziv mesane kanserlerinde radikal sistektomi altın standart tedavi metodudur. Sistektomi patolojisi sıklıkla ÜK olmakla birlikte patologların ÜK dışı nadir görülen kanser tipleri açısından dikkatli değerlendirme yapmaları gerekmektedir. 331 POSTER MESANE KANSERİ P116 KAS İNVAZİV OLMAYAN ORTA VE YÜKSEK RİSKLİ MESANE KANSERLERİNDE TERMOKEMOTERAPİ UYGULAMASI BAŞLANGIÇ DENEYİMİMİZ Abdullah Demirtaş, Akın Demirleğen, Halil Tosun, Numan Baydilli, Volkan Sabur, Emre Can Akınsal, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Amaç: Kliniğimizde kas invaziv olmayan orta ve yüksek riskli mesane kanserlerine uygulanan termokemoterapi uygulamasının etkinlik ve güvenilirliğini değerlendirmek. Yöntem: Mart 2012-Mayıs 2013 tarihleri arasında EORTC’e göre orta ve yüksek risk grubunda bulunan ve BCG’ye dirençli mesane kanseri olan toplam 13 hastaya termokemoterapi tedavisi planlandı. İki hasta tedaviyi kabul etmediği için çalışmadan çıkarıldı. İşlem poliklinik şartlarında 20F üç yollu özel silikon katater ve bilgisayar ünitesi içeren sistem kullanılarak yapıldı. Mitomisin-C (40 mg) 50 ml serum fizyolojik ile sulandırılıp 42 +/- 2°C sıcaklıkta 45 dakika süreyle mesane içine uygulandı. İlk 6 hafta haftada bir intrakaviter tedavi uygulandı. Sonra 3.aydan itibaren ayda bir uygulama yapıldı. Takiplerde her 3 ayda bir kontrol sistoskopisi yapıldı ve 1. yıldan sonra nüks ya da progresyon göstermeyen hastalar 6 aylık sistoskopi takibine alındı. Tablo 1. Hastaların verileri Hasta No Yaşı Cinsiyet 1 67 Erkek Ta orta yok 12 2 56 Erkek T1 orta yok 12 332 Evresi Risk Grubu Nüks Takip Süresi (Ay) 3 49 Kadın T1 yüksek yok 14 4 59 Erkek T1 orta yok 14 5 52 Erkek Ta orta yok 14 6 69 Erkek T1 yüksek yok 10 7 63 Erkek Ta orta yok 8 8 70 Erkek T1 orta yok 8 9 66 Erkek T1 orta yok 6 10 53 Erkek T1 orta yok 6 11 74 Erkek T1 orat yok 6 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: İntrakaviter tedavi, Mesane kanseri, Termokemoterapi 6-10 Kasım 2013, Antalya 333 MESANE KANSERİ Sonuç: Seçilmiş hastalarda özellikle BCG dirençli ve BCG’ye toleransı olmayan hastalarda termokemoterapi tercih edilebilecek bir yöntem olarak gözükmektedir. Ülkemiz şartlarında tedavi maliyeti de göz önünde bulundurulmalıdır. POSTER Bulgular: İşlem uygulanan 11 hastanın 10’u erkek 1’i kadın idi. Hastaların yaş ortalaması 61.6 (49–74) idi. Hastaların tümör evreleri ve risk grupları Tablo 1’ de özetlenmiştir. Bir hastada 6. termokemoterapi seansından sonra allerjik reaksiyon gelişti ve çalışma dışı bırakıldı. Hiçbir hastada teknik nedenlerle işlem sonlandırılmadı. İşlem sırasında hastalarda hafif suprapubik sıcaklık hissi oldu. Hiçbir hastada işlem sırasında tedaviyi sonlandırmak gereken yan etki olmadı. Hastaların ortalama takip süresi 10 ay (6-14) idi. Tedavi sonrası hiçbir hastada sistizm yakınmaları görülmedi. Takiplerde BCG dirençli bir hasta da dahil olmak üzere hiçbir hastada nüks yada progresyon olmadı. POSTER MESANE KANSERİ P117 MESANE KANSERİ NEDENİYLE RADİKAL SİSTEKTOMİ YAPILAN VE ORTOTOPİK MESANE İÇİN SİGMOİD BARSAK SEGMENTİ KULLANILAN OLGULARDA SONUÇLARIMIZ Abdullah Demirtaş, Volkan Sabur, Numan Baydilli, Emre Can Akınsal, Deniz Demirci, Oğuz Ekmekçioğlu, İbrahim Gülmez, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Amaç: Mesane kanserinde radikal sistektomi yapılan ve ortotopik mesane için sigmoid barsak segmenti kullanılan olguların sonuçlarını değerlendirmek. Yöntem: Kliniğimizde Ocak 1999-Nisan 2013 tarihleri arasında mesane kanseri nedeniyle radikal sistektomi yapılan 270 hastadan sigmoid barsak segmenti kullanılarak ortotopik mesane yapılan 63 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Hastaların hepsinde ürotelyal karsinom mevcuttu. Mesane tümörüne transüretral rezeksiyon ameliyatı yapılan, patolojisi T2 veya Ta-1 yada Tis olup intrakaviter kemoterapi ve/veya BCG tedavisine dirençli olan hastalar güncel kılavuzlara göre endikasyon konularak ameliyat edildi (KT1-4NxM0). Standart Lenf nodu (LN) disseksiyonu yapıldı. İstatistiksel değerlendirmede Kaplan-Meier analizi kullanıldı. Şekil 1. Lenf nodu tutulumuna ve T evresine göre genel sağ kalım, Kaplan-Meier eğrisi Bulgular: Hastaların yaş ortalamaları 55.52±9.46 yıl ve %3 kadın, %97 erkekti. Patoloji sonucu <T1 13, >T2 50 hastaydı. Hastaların 14’ünde sürekli inkontinas ve 38’inde enürezis noktürna mevcut. LN tutulumu olmayan 52 hastaya karşılık 11 hastada LN tutulumu vardı. Ortalama çıkarılan LN sayısı 15.69±2.41. Ortalama takip süreleri 49.98 (1-201) aydı. Metabolik asidoz en sık komplikasyondu. Hastaların 14’ü takipte öldü. Cerrahi sonrası adjuvan tedavi alan 8 hastaya 334 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Radikal sistektomi, sigmoid kolon, ortotopik mesane 6-10 Kasım 2013, Antalya 335 MESANE KANSERİ Sonuç: Radikal sistektomi yapılan hastalarda T evresi ve lenf nodu tutulumu sağ kalımı öngörmede en değerli faktörler olarak görülmektedir. Uygun vakalarda sigmoid barsak kullanılması hasta konforu ve morbidite açısından doğru bir yaklaşım olarak görülmektedir POSTER kemoterapi ve 4 hastaya kemoradyoterapi verildi. Kaplan-Meier testine göre patolojik evre ve LN tutulumunun sağ kalımla anlamlı ilişkisi olduğu görüldü (sırasıyla; p=0.026 ve p=0.004). Yaşın sağ kalım arasında anlamlı ilişki olmadığı gözlendi (p=0.485). POSTER MESANE KANSERİ P118 MESANE TÜMÖRÜ İLE KAN GRUPLARI ARASINDA İLİŞKİ VAR MIDIR? Abdullah Demirtaş1, Halil Tosun1, Numan Baydilli1, Gökhan Sönmez1, Müberra Tosun2, Emre Can Akınsal1, Oğuz Ekmekçioğlu1, Atila Tatlışen1 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Kayseri 2 Amaç: Mesane tümörü ile kan grupları arasında ilişki olup olmadığının değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntem: Şubat 2006 – Nisan 2013 tarihleri arasında Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı’nda mesane tümörü tanısı konulan 992 hasta çalışmamıza dahil edildi. Hastaların kan grubu dağılımı retrospektif olarak incelendi. Türkiye Cumhuriyeti Kızılay 2012 yılı verileri kullanılarak toplumumuzun kan dağılımı ile mesane tümörü tanısı konulan hastaların kan grubu dağılımı birbiriyle karşılaştırıldı. Bulgular: Mesane tümörlü hastaların kan grubu verileri ile kontrol grubu olarak T.C. Kızılay kan grubu verileri Tablo 1 ve Şekil 1’de özetlendi. Tablo 2’de mesane tümörlü hastalar ve kontrol grubu arasındaki Rh(-) ve Rh(+) kan grubu dağılımının görülme oranları özetlendi. Kan gruplarına (O, A, B, AB) bakıldığında mesane tümörü tanısı alan hastalarda toplum verileri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. Rh faktörü ile birlikte değerlendirildiğinde bütün kan grubu alt tiplerinde ve genel olarak Rh negatif kan grubunun genel populasyona göre daha fazla mesane tümörüne yakalandığı gözlendi. Sonuç: Kayseri bölgesinde kan grubu Rh (-) olan kişilerde Rh (+) olan kişilere göre mesane tümörü görülme sıklığının daha fazla olduğu tespit edildi. Anahtar kelimeler: Mesane tümörü, Rh(-), Rh(+) 336 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER MESANE KANSERİ Şekil 1. Hastalarda ve Kontrol Grubunda Kan Grubu Sıklıkları ve Mesane tümörü ve kontrol grubu arasındaki Rh (-) kan grubu dağılımı Tablo 1. Kan Grupları Dağılımı Kan Grupları Mesane Tm (n, %) Kontrol (n, %) Toplam (n, %) O Rh (+) 242 (12) 297 (14.9) 519 (27.1) A Rh (+) 357 (17,9) 378 (19) 735 (39.9) B Rh (+) 87 (4.4) 141 (7.1) 228 (11.4) AB Rh (+) 60 (3) 72 (3.6) 132 (6.6) O Rh (-) 60 (3) 40 (2) 100 (5) A Rh (-) 90 (4.5) 47 (2.4) 137 (6.9) B Rh (-) 68 (3.4) 16 (0.8) 84 (4.2) AB Rh (-) 28 (1.4) 9 (0.5) 37 (1.9) 992 (49.8) 1000 (50.2) 1992 (100) Toplam (n, %) Pearson Ki- Kare <0.001 Tablo 2. Rh (-) kan grubu dağılımının mesane tümörü ve kontrol grubu arasında karşılaştırılması. Rh grubu Mesane Tm (n, %) Kontrol (n,%) Toplam (n,%) • Pozitif 746 (37.4) 888 (44.6) 1634 (82) • Negatif 246 (12.3) 112 (5.6) 358 (18) Toplam (n,%) 992 (49.8) 1000 (50.2) 1992 (100) 6-10 Kasım 2013, Antalya Pearson Ki-Kare <0.001 337 POSTER P119 İNSİDENTAL MESANE TÜMÖRLERİ Ömer Acar1, Fatin Cezayirli1, Ahmet Musaoğlu1, Tarık Esen2 1 VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul MESANE KANSERİ 2 Amaç: Bu çalışmada, tesadüfen saptanan mesane tümörlerinin özellikleri incelenmiştir. Yöntem: 2006-2013 yılları arasında, mesane tümörü nedeniyle transuretral rezeksiyon (TUR) yapılmış olan hastaların kayıtları retrospektif olarak tarandı. Bunların içinden, mesane tümörü tanısı check-up kapsamında yapılan batın ultrasonografisinde (USG) konan hastalar değerlendirmeye alındı. Tanısı konan mesane tümörlerinin histopatolojik özellikleri, uygulanan tedavi yöntemleri ve ortalama 31.09±26.05 (1-87) aylık takip sonucunda elde edilen onkolojik sonuçlar incelendi. Bulgular: Hastanemizde, 2006 Ocak – 2013 Mayıs ayları arasında, toplam 366 hastaya mesane tümörü nedeniyle TUR yapıldı. Bunların 58 tanesini (%15.8) check-up kapsamında yapılan USG’de mesane içerisinde tümör saptanan hastalar oluşturmaktaydı. Hastaların ortalama yaşı 57.5±12.3 idi. Büyük çoğunluğunu (%68.9) erkeklerin oluşturduğu bu hasta grubunda sigara içenlerin oranı %60.3 idi. Tümörlerin ortalama çapı 1.5±0.9 cm idi. Hastaların 11’inde (%18.9) mesanede multifokal tümör tespit edildi. TUR sonrasında yapılan histopatolojik değerlendirmede; 37 hastaya (%63.7) düşük dereceli pTa, 7 hastaya (%12.06) yüksek dereceli pT1, 6 hastaya (%10.3) düşük malignite potansiyeli taşıyan papiller ürotelyal neoplasm (PUNLMP), 5 hastaya (%8.6) yüksek dereceli pTa, 2 hastaya (%3.4) yüksek dereceli pT2 ve 1 hastaya (%1.7) ürotelyal papillom tanısı kondu. Yüzeyel ürotelyal karsinom saptanan hastaların (n=49), 32’si (%65) EORTC risk sınıflamasına göre nüks ve progresyon ihtimali açısından düşük risk grubunda idi. Geri kalan 17 hasta ise nüks ihtimali açısından orta, progresyon ihtimali göz önüne alındığında ise orta (n=11/17) veya yüksek (n=6/17) risk grubuna girmekteydi. Toplam 35 hastaya (%60.3) erken postoperatif dönemde tek doz intravezikal kemoterapi uygulanırken, 13 hasta (%22.4) adjuvant intravezikal tedavi aldı. Ortalama 31 aylık takip sonucunda 4 hastada (%6.8) mesane tümörü nüks etti. Bunların iki tanesinde, mesanedeki nüksü takiben üst üriner sistemde de tümör gelişti ve bir tanesine nefroüreterektomi uygulandı. Diğer bir hastaya ise, 338 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Check-up, insidental, mesane tümörü 6-10 Kasım 2013, Antalya 339 MESANE KANSERİ Sonuçlar: Kontrol amacıyla yapılan batın ultrasonografisinde farkedilen mesane tümörlerinin %65’i nüks ve progresyon ihtimali açısından düşük risk kategorisindedir. Dörtte birinden azına adjuvant intravezikal tedavi gerekmiş olup, orta vadede nüks oranı %7’dir. POSTER intravezikal tedaviye ragmen nüks eden ve derecesi ilerleyen yüzeyel hastalık için sistektomi yapıldı. POSTER MESANE KANSERİ P120 YÜKSEK HACİMLİ (>20GR) TA MESANE TÜMÖRLÜ HASTALARIN RE-TUR-M PATOLOJİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Münir Bilgehan1, Ata Özen2, Deniz Arık3, Abdullah Gürel1, Cavit Can1 1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir Van Bölge Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji kliniği, Van Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Eskişehir 2 3 Giriş: Yüksek hacimli (>20 gram) mesane tümörlü hastalara yapılan TUR-M ve patoloji sonucu Ta gelen hastaların re-TUR-M patolojileri ile değerlendirilmesi. Materyal – Metod: Haziran 1995 ve Haziran 2013 yılları arasında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı’nda primer mesane tümörü sebebiyle TUR-M yapılan, yüksek hacimli olup, patoloji sonucu Ta olarak rapor edilen ve re-TUR-M yapılan 14 hasta çalışmaya dahil edildi. Bulgular: Çalışmada 14 hastanın ortalama tümör ağırlığı 86.14 gram (20gram440 gram), takip süresi 54.6 ay (5-120) idi. Hastaların patolojik tanılarında14’ünün de düşük dereceli ve Cis negatif olduğu belirlendi. Hastaların 4-6 hafta sonra yapılan re-TUR-M patoloji sonucu ile değerlendirildiğinde 9’unda tümör olmadığı (%64.3), 4’ünün Ta (%28.6), 1’inin ise T1 olduğu gözlenirken (%7.1), 1 hastanın Cis (+) olduğu ve hepsinin düşük dereceli olduğu saptandı. Uzun dönem takiplerinde 6 hastada (%42.8) Ta rekürrensi görülürken, 3 hastanın T1 progrese olduğu (%21.4) gözlendi. Hastaların hepsi halen kendi mesaneleri ile hastalıksız olarak yaşamlarını sürdürmektedirler. Sonuç: Yüksek hacimli (>20gr) kasa invaziv olmadığı düşünülen mesane tümörlü hastalarda, komplet rezeksiyon ve re-TUR-M ile takibi yapılarak hastalara kendi mesaneleri ile yaşama şansı tanımak mümkündür. Anahtar kelimeler: Mesane tümörü, yüksek hacim 340 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P121 MESANE TÜMÖRLÜ HASTALARDA İKİNCİL PRİMER TÜMÖRLER Ata Özen1, Münir Bilgehan2, Deniz Arık3, Aydın Yenilmez2, Turgut Dönmez2, Cavit Can2 1 Giriş: Maligniteli bir olguda farklı bir organa ait yeni bir malignite ortaya çıkması ikincil primer tümör olarak bilinmekte olup çalışmamızda mesane tümörlü hastalarda, tanı anında veya sonradan ortaya çıkan ikincil tümörlerin saptanması amaçlanmaktadır. Materyal – Metod: Haziran 1995 ve Haziran 2013 yılları arasında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı’nda mesane tümörü sebebiyle takip edilen 710 hastanın dosyası incelendi. Tanı anında veya takipte ikincil primer tümör saptanan hastalar kaydedildi. Bulgular: Değerlendirilen 710 hastanın 24’ünde (%3.3) tanı anında veya takipte ikincil primer tümör olduğu saptandı. Hastaların 2’si kadın (%8), 22’si erkekti (%91.6). Gastro-intestinal sistem tümörlerinin 6 hastada (%25) olmak üzere en sık görülen malignite olduğu saptandı. Sırasıyla 5 hastanın prostat (%20.8), 3’er hastanın akciğer, böbrek, larinks, hematolojik (%12.5) kanserler olduğu, 1’er hastanın tiroid ve pankreas (%4.16) tümörü olduğu 1 hastanın ise hem hematolojik hem de larinks kanseri olduğu gözlendi. Sonuç: Mesane tümörlü olgularda ikincil tümörlerin sıklıkla prostat, GİS ve akciğer tümörü olduğu bilinmektedir. Bizim serimizde başta GİS olmak üzere prostat ve akciğer kanserinin en sık görülen ikincil maligniteler olduğu gözlenmiştir. Onkolojik çalışmalardaki gelişmelere paralel olarak sağkalımın uzamasıyla sekonder tümör sıklığı da artacaktır. Bu açıdan onkoloji hastalarında ikincil primer tümör gözardı edilmemeli, metastatik tümör ayrımı iyi yapılmalı ve multidisipliner bir anlayış içerisinde olunmalıdır. Anahtar kelimeler: Mesane tümörü, ikincil tümör 6-10 Kasım 2013, Antalya 341 MESANE KANSERİ Van Bölge Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Van Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir 3 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Eskişehir 2 POSTER MESANE KANSERİ P122 OBSRÜKTİF İŞEME SEMPTOMLARIYLA BAŞVURAN HASTADA PRİMER MESANE MARJİNAL ZON LENFOMASI: OLGU SUNUMU Abdullah Demirtaş1, Özlem Canöz2, Volkan Sabur1, Melike Ordu2, Emre Can Akınsal1, Atila Tatlışen1 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kayseri 2 Amaç: Mesane kaynaklı extranodal primer lenfoma oldukça nadir görülen bir tümördür. Bu çalışmada extranodal marjinal zon lenfoma tanısı alan bir hastayı sunmayı amaçladık. Yöntem: Yetmiş-dört yaşında erkek hasta yaklaşık olarak 2 aydır olan hematürisiz, progresif obstruktif dizüri nedeniyle tetkik edildi. Rektal incelemede prostattan bağımsız rektumu dolduran yumuşak kıvamlı kitle palpe edildi. Hastanın daha önce geçirilmiş üriner sistem cerrahisi öyküsü yoktu. Plazma kreatin: 0.7 mg/dl ve PSA: 0.9 ng/dl olup ultrasonda; mesane içini dolduran 125x95 mm çaplı lobüle konturlu hipervaskülarite gösteren solid kitle lezyonu izlendi. Prostat 30 gr ve homojendi. Batın tomografisinde; prostat superior posteriorundan çıkarak kraniale doğru uzanan mesane tabanı ve sol lateralini invaze eden ve rektum ile ara planları izlenmeyen 140x60 mm ölçüsünde kitle izlenmiştir. Bu veriler ışığında hastaya sistoskopi yapıldı. Prostatik loj açıktı. Mesane sol yan duvar ve karşı duvarı tamamen dolduran solid tümör izlendi. Transüretral rezeksiyon yapıldı. Postoperatif 1. günde üretral kateter çekilerek hasta taburcu edildi. Bulgular: Patolojik incelemede kesitlerde lenfoid hücrelerden oluşan neoplastik nitelikte doku parçaları izlendi. Moleküler incelemede CD3 ve CD5 ile negatif, CD20 ile diffüz pozitif, CD23 ile negatif boyanma, BCL-2 pozitif, MUM1 negatif, CD10 negatif ve Ki67 ile infiltrasyon alanlarında %10 oranında pozitiflik saptanmış olup, marjinal zon lenfoma tanısı konulmuştur. Toraks tomografisinde patolojik lenf nodu olmayan hasta hematoloji bölümüne kemoterapi için konsülte edildi. Sonuç: Klinik olarak benin prostat hiperplazisini taklit edebilen mesane lenfoması nadir görülen bir hastalıktır. Patolojik tanı sonrası hastalığın asıl tedavisi kemoterapidir. Patologların bu konuda dikkatli olması önemlidir. Anahtar kelimeler: Marjinal zon lenfoma, ekstranodal tutulum, obstrüktif üropati 342 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER MESANE KANSERİ Şekil 1. Kitlenin histopatolojik görünümü ve kitlenin tomografi görüntüsü, A: Diffüz matür lenfositten çok az büyük, yer yer çentikli nükleuslu, dar sitoplazmadan oluşan infiltrasyon görülmekte (X400 büyütme) B: CD20 ile diffüz pozitif boyanma C: CD5 ile negatif boyanma D: CD23 ile negatif boyanma E: Bcl-2 ile pozitif boyanma 6-10 Kasım 2013, Antalya 343 POSTER P123 NADİR BİR OLGU: MESANENİN KÜÇÜK HÜCRELİ KANSERİ Eşref Oğuz Güven1, Gülay Bilir2, Fatih Hızlı1, İsmail Selvi1, Halil Başar1 1 Abdurrahman Yurtarslan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara Abdurrahman Yurtarslan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, Ankara MESANE KANSERİ 2 Mesanenin küçük hücreli kanseri (MKHK) 1981 yılında ilk defa tanımlanmış olan mesanenin kötü diferansiye nöroendokrin kanseridir. Oldukça nadir görülen agresif,çok saldırgan seyirli ve tanı anında genellikle ileri evrede olan bir kanserdir. Saf MKHK çok nadir olup genellikle transizyonel hücreli karsinom,adenokarsinom veya skuamöz hücreli karsinomlarla birlikte gelişir. Hematüri tüm mesane tümörlerinde olduğu gibi MKHK de de asıl semptomdur. Ayrıca, dizüri, üriner obtrüksiyon, abdominal ağrı, üriner enfeksiyon, kilo kaybı ve paraneoplastik sendromlar (ektopik ACTH salınımı, hiperkalsemi) görülebilir. Kökeni bilinmemektedir. Teoriler içinde multipotent kök hücre teorisi en popüleridir. Histolojik ve immünohistokimyasal olarak akciğerin KHK ile tamamen aynıdır. Evrelemesi TNM sistemi ile yapılır. Oldukça nadir bir tümör olduğu için tedavi şekli kesinleşmemiş ve genel yaklaşım da akciğer KHK sı gibi tedavi edilmesi yönündedir. cT1-4aN0M0 evresinde neoadjuvan kemoterapi+radikal rezeksiyon veya Radyoterapi+kemoterapi önerilmekte iken ileri evrede, glomerüler filtrasyon hızının 60ml/dk dan az olduğu hallerde kemoterapi tedavi seçeneği olarak önerilmektedir. 58 yaında erkek hasta 4 aydan beri devam eden makroskobik hematüri, infravezikal obstrüksiyon şikayetleri ile başvurdu. Yapılan sistoskopide mesane boynuna kadar uzanan ye ryer nekrotik, mesane lümeni içini dolduran yaygın tümör görüldü. Patoloji sonucunun KHMK gelmesi üzerine yapılan radyolojik incelemede mesane dışında tümör kaynağı ve metastaz görülmedi. KHMK lerinde lokalize evrede önerile tedavi neoadjuvan kemoterapi+radikal rezeksiyon olup %78-80 kür şansı tanımaktadır. Sunduğumuz vakada her ne kadar vaka lokalize de gözükse renal fonksiyon bozukluğu nedeniyle hastaya radikal cerrahi yaklaşımda bulunulamamış olup RT+KT tedavisi uygulanmıştır. KHMK de kemoterapi asıl tedavi seçeneği olup radikal sistektomi ve RT yardımcı tedavi seçenekleridir. KHMK leri sıklıkla TCC ile beraberlik gösterdikleri için lokalize hastalıkta radikal rezeksiyon neoadjuvan KT sonrası öncelikle düşünülmesi gereken tedavi yöntemidir. Anahtar kelimeler: Mesane tümörü, küçük hücreli kanser 344 11. Üroonkoloji Kongresi mesane küçük hücreli karsinomu POSTER MESANE KANSERİ Şekil 1. Mesane küçük hücreli karsinomu histolojik görünüm 6-10 Kasım 2013, Antalya 345 POSTER MESANE KANSERİ P124 ANTİAGREGAN ALAN HASTALARDA MESANE TÜMÖRLERİNDE İLK TANI ANINDA KLİNİK VE PATOLOJİK ÖZELLİKLER FARKLI MI? Çağatay Göğüş, Mete Özkıdık, Evren Süer, İlker Gökçe, Cihat Özcan, Sümer Baltacı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Mesane tümörleri özellikle 60 yaş sonrası dönemde sık olarak tespit edilmekte ve hastaların üroloğa başvuru nedenini çoğunlukla makroskopik hematüri oluşturmaktadır. Antiagregan ilaçlar bu ileri yaştaki hasta grubu tarafından proflaksi ve tedavi amacıyla kullanılmaktadır. Bu ilaçları kullanan hastaların daha erken dönemde özellikle hematüri nedeniyle semptomatik hale gelmeleri beklenebilir. Bu çalışmada amaçlanan antiagregan ilaç kullanan hastalardaki mesane tümörlerinin klinik ve patolojik özelliklerini değerlendirmektir. Hastalar ve Yöntem: Kliniğimizde Ocak 2008-Nisan2013 yılları arasında primer mesane tümörü nedeniyle transüretral rezeksiyon yapılmış olan 340 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Hastalar antiagregan kullanan (Grup 1) ve antiagregan kullanmayan (Grup 2) olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Yaş, cinsiyet, lokal evre, grade, tümör boyutu, karsinoma insitu oranı ve histolojik alttip sonuçları gruplar arasında karşılaştırılmıştır. Bulgular: Gruplardaki hasta sayısı Grup 1 ve Grup 2 için sırasıyla 77(%22,6) ve 263(%77,4) olarak tespit edilmiştir. Grup 1 de ortalama yaş 71,4±11,2 yıl olup grup 2`den 66,2±10,1 anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur (p=0,001). Ortalama tümör boyutu tanı anında grup 1`de grup 2`ye göre belirgin derecede küçük olarak tespit edilmiştir (22mm-31mm,p=0,001). Grup 2’de tanı anında invaziv tümör olma ihtimali grup 1’e göre yüksek izlendi (%29,6-%14,3 p=0,004). Yüksek grade tümör oranı grup 1 ve grup 2 için %61,1 ve`%72,1 olarak tespit edilmişse de bu fark anlamlı bulunmamıştır(p=0,09). Diğer parametreler her iki grupta da benzer olarak bulunmuştur. Sonuç: Antiagregan kullanan hastalarda mesane tümörleri daha küçük boyutlarda ve erken evrede saptanabilmektedir. Bununla birlikte, bu önemli bulguyu destekleyen geniş serili prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar kelimeler: Mesane kanseri, tanı, antiagregan 346 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P125 TROFOBLASTİK VE GLANDÜLER DİFERANSİYASYON GÖSTEREN MESANE KANSERİ, OLGU SUNUMU 1 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, İstanbul 2 Giriş: Mesanede saptanan en sık tümör ürotelyal tümörler olmakla birlikte infiltrasyon gösteren ürotelyal tümörler başlığında trofoblastik ve glandüler diferansiyasyon gösteren tümörler de bulunmaktadır. Trofoblastlardan köken alan karsinomlar sıklıkla uterus ve overlerde gelişir. Erkekte ekstragenital organlarda trofoblastik tümör gelişimi oldukça nadirdir. İnvazif transizyonel hücreli karsinomların %10’unda glandüler veya skuamöz diferansiyasyon eşlik ettiği bilinmektedir. Olgu: 47 yaşında erkek hasta kliniğimize bir haftadır devam eden makroskopik hematüri şikayetiyle başvurdu. 35 yıl.paket sigara kullanım öyküsü olan hastanın fizik muayenesinde özellik yoktu. Özgeçmişinde lomber disk hernisi operasyonu dışında özellik bulunmayan hastanın yapılan laboratuvar tetkiklerinde herhangi bir patoloji saptanmadı. Üriner sistem ultrasonogramında mesanede kitle saptanması üzerine hastaya genel anestezi altında transüretral rezeksiyon uygulandı. Sistoskopisinde sağ üreter orifisi süperolateralinde yaklaşık 3 cm çapında solid görünümde tümöral kitle izlendi. Rezeksiyon sonrası yapılan histopatolojik inceleme sonucu glandüler ve trofoblastik diferansiyasyon gösteren, yüksek dereceli, lamina propria invazyonu olan ürotelyal karsinom ve karsinoma in-situ olarak rapor edildi. Üroonkoloji konseyinde değerlendirilen hastaya erken sistoprostatektomi ve genişletilmiş lenf nodu diseksiyonu uygulandı. Yapılan vücut taramasında metastaz saptanmayan hasta histopatolojik inceleme sonrası pT1N0M0 olarak değerlendirildi. Postoperatif 4. ayını tamamlayan hastada nüks veya metastaz gelişmedi. Sonuç: Trofoblastik diferansiyasyon gösteren ürotelyal tümörler nadir olmakla beraber oldukça agresif seyirlidir. Literatürde glandüler diferansiyasyon gösteren tümörlerde de prognozun oldukça kötü olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle erken sistektominin önemli olduğu vurgulanmaktadır. Anahtar kelimeler: Glandüler Diferansiyasyon, Mesane Kanseri, Trofoblastik Diferansiyasyon 6-10 Kasım 2013, Antalya 347 MESANE KANSERİ Uğur Yücetaş1, Emre Karabay1, Erkan Erkan1, Kemal Behzatoğlu2, Cemalettin Murat1, Bülent Mansuroğlu1, Mahmut Gökhan Toktaş1 POSTER MESANE KANSERİ P126 POINT OF TECHNIQUE: A SIMPLIFIED TECHNIQUE FOR SECURING THE DORSAL VEIN COMPLEX IN PERFORMING OPEN RADICAL CYSTECTOMY Arvind Goyal, Ashish Ahuja Arvind Goyal, Department of Urology & Renal Transplant, Dayanand Medical college & Hospital, Ludhiana,Punjab,India One of the major complications of radical cystectomy is intra-operative blood loss. Excessive blood loss may occur most often during division of the dorsal vein complex (DVC). The control of the dorsal vein complex is still a critical surgical step in achieving haemostasis during radical cystoprostatectomy. The technique to reduce blood loss while tackling DVC has been followed in a tertiary care centre in a developing country where we generally prefer performing open radical cystectomy for treatment of muscle invasive bladder cancer. After ligating pedicles the bladder is mobilized.Plain is developed between the bladder and rectum as bladder is further separated. The bladder and prostate are attached to urethera inferiorly and DVC lies superiorly over it. The DVC is cut flush with the urethera and packed with five sponges and pressed with sponge stick from top. After five minutes the pressure and sponges are removed and the DVC pedicle towards symphisis pubis is secured with suture ligature. The process is quicker without any significant blood loss. Another problem lies in massive lymph loss that occurs after massive retroperitoneal dissection. The lymph volume is significantly reduced by using small clips used in laproscopic surgery to clip all lymph channels during dissection. Also while separating bladder and prostate from endo pelvic fascia the lateral tissue is ligated in big bites by using Lehy’s forceps. This maneuver further reduces the blood loss and lymph drainage. We used these techniques in all cases (Twenty),done between years 2007 and 2012 and found lower complication rate as compared to described methods. Key words: Dorsal venous comples, radical cystectomy, blood loss 348 11. Üroonkoloji Kongresi MESANE KANSERİNE BAĞLI İNATÇI KANAMALARDA MİKROKATETER YÖNTEMİ İLE SÜPERSELEKTİF VEZİKAL ARTER EMBOLİZASYONU 1 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 2Mesane kanserine bağlı meydana gelen inatçı kanamaları kontrol altına almak amacıyla palyatif yaklaşım olarak mikrokateter yöntemi ile uygulanan süperselektif vezikal arter embolizasyonu tecrübemizi paylaşmak Hastalar ve Yöntem: Mesane kanserine bağlı makroskopik hematüri nedeniyle kliniğimizde değerlendirilen ve diğer palyatif yöntemlerle kanaması kontrol altına alınamayan 12 hastaya, mikrokateter yöntemi ile süperselektif vezikal arter embolizasyonu uygulandı. Embolizasyon girişimi öncesi ve sonrası; hemoglobin değerleri, uygulanan kan transfüzyonu miktarları, komplikasyonlar ve üretral kateter çekilme süreleri değerlendirildi. Bulgular: Ortalama hasta yaşı 73,3 (63-85) yıl olarak hesaplandı. Embolizasyon işlemi için üç hastada birincil yöntem olarak n-butyl-2-cyanoacrylate (glue) embolizasyonu, diğer 9 hastada ise poly vinyl alkol (PVA) partikül embolizasyonu uygulandı. PVA embolizasyonu yapılan ve kanaması kontrol altına alınamayan iki hastada bir hafta içerisinde ikincil işlem olarak glue embolizasyonu uygulandı. Olguların hepsinde mikrokateter yöntemi ile süperselektif vezikal arter embolizasyonu uygulandı. Dört olguda sistoskopi sonucuna göre tümörün saptandığı tarafa, diğer 8 olguda ise bilateral embolizasyon yapıldı. Embolizasyon işlemi öncesi ortalama hemoglobin değeri 7,9 g/dl ve işlem sonrası ortalama hemoglobin değeri 9,2 g/dl olarak hesaplandı. İşlem öncesi ve sonrası uygulanan ortalama kan transfüzyonu miktarları 4 (2-15) ile 2,3 (1-4) ünite eritrosit süspansiyonu/tam kan olarak saptandı. İkinci işlem uygulanmayan 10 hastanın üretral kateterleri idrar rengi berrak hale geldikten sonra ortalama 7. (2-16) günde çekildi. İşlem sonrasında hiçbir hastada girişime bağlı major komplikasyon ya da mortalite meydana gelmedi. 6-10 Kasım 2013, Antalya 349 MESANE KANSERİ Bahadır Şahin1, Muhammed Sulukaya1, İlker Tinay1, Feyyaz Baltacıoğlu2, Levent Türkeri1 POSTER P127 POSTER MESANE KANSERİ Sonuç: Mesane kanserine bağlı meydana gelen ve diğer palyatif yöntemlerle kontrol altına alınamayan inatçı makroskopik hematüri durumunda mikrokateter yöntemi ile uygulanan süperselektif vezikal arter embolizasyonu uygulaması etkin ve güvenilir bir alternatiftir. Anahtar kelimeler: hematüri, mesane tümörü, embolizasyon 350 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P128 MESANE TÜMÖRÜ İLE BİRLİKTE RASTLANTISAL SAPTANAN MESANENİN İNGÜİNAL HERNİASYONU: VAKA SUNUMU Erkan Erdem1, Nertila Hysenaj Cevheroğlu2 Özel Vital Hospital, Üroloji Kliniği, İstanbul Özel Vital Hospital, Radyoloji Kliniği, İstanbul 2 Giriş: Mesanenin ingüinal kanal içerisine herniasyonu yaklaşık %1-3 oranında görülen ve ingüinal herni operasyonu sırasında gelişebilecek komplikasyonları önlemek açısından tanı konulması önem taşıyan bir durumdur. Nadiren üriner obstrüksiyona da neden olabilen mesane herniasyonu genellikle inguinal herni ile birliktedir. İzole mesane herniasyonu ve mesane tümörü birlikteliği nadir görülen patolojik bir durumdur. Bu vaka sunumunda hematüri nedeniyle başvuran ve hematüri etyolojisi araştırmak için yapılan USG ve kontrastlı BT incelemelerinde, sağ yan duvarda mesane tümörü ve birlikte rastlantısal olarak tespit edilen sağ ingüinal mesane herniasyonu olgusu sunulmuştur. Yöntem: Hematüri ve sağ kasıkta şişlik nedeniyle kliniğimize başvuran 75 yaşındaki erkek hastanın yapılan tetkiklerinde mesane sağ yan duvarda solid kitle ve sağ ingüinal mesane herniasyonu tespit edildi. Daha sonra transüretral mesane tümörü rezeksiyonu yapılan hastanın patoloji sonucu kas invaziv mesane tümörü olarak rapor edildi. Sonuç: Bu olgu ve literatür eşliğinde mesane tümörü ile birlikte saptanan ingüinal mesane herniasyonu olgusu sunulmuştur. Anahtar kelimeler: mesane herniasyonu, mesane tümörü 6-10 Kasım 2013, Antalya 351 MESANE KANSERİ 1 POSTER MESANE KANSERİ P129 PRİMER PT1 MESANE TÜMÖRÜ HASTALARINDA CİNSİYETİN REKÜRRENS VE PROGRESYON ÜZERİNE ETKİSİ Özgür Çakmak, Cemal Selçuk İşoğlu, Hüseyin Tarhan, İlker Akarken, Rahmi Gökhan Ekin, Burak Özçift, Yusuf Özlem İlbey, Ferruh Zorlu Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İzmir Amaç: Primer T1 mesane tümörü (tm) hastalarında cinsiyetin rekürrens ve progresyon üzerine etkisini araştırmak. Materyal-Metod: Kliniğimizde takipli 525 mesane tm hastasının verileri retrospektif olarak incelendi. İlk TUR-M (transüretral rezeksiyon- mesane) materyalinin incelenmesi sonucunda pT1 tanısı sonrasında adjuvan intrakaviter tedavi alan 137 hasta çalışmaya dahil edildi. Adjuvan intrakaviter tedavi sonrasında, kas invaziv olmayan mesane tm saptanması rekürrens olarak sayıldı. Mesane kas tabakasında invazyon saptanması ve/veya metastatik hastalık oluşması progresyon olarak sayıldı. Tablo 1. Cinsiyete göre hastaların dağılımı Erkek Kadın 120 17 66,97 ± 10,2 67,12 ± 10,0 0,837 22 (%18,3) 4 (%23,5) 0,609 33,11 ± 31,3 22,82 ± 14,9 0,189 14 (%11,9) 2 (%11,8) 0,675 89,05 ± 72,6 29,96 ± 2,5 0,283 Hasta Sayısı Ortalama Yaş (yıl) Rekürrens Saptanan Hasta Sayısı Ortalama Rekürrens Süresi (ay) Progresyon Saptanan Hasta Sayısı Ortalama Progresyon Süresi (ay) p değeri Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 137 hastanın ortalama yaşı 66,99 (38-85) yıl ve hastaların 120’si (%87,5) erkek, 17’si (%12,5) kadındı. Ortalama 14(1-28) yıllık takipte rekürrens erkek ve kadın hastalarda sırası ile %18,3 ve %23,5 saptandı (p=0,609). Ortalama rekürrens süresi erkek ve kadın hastalarda 33,11 ve 22,82 aydı ve aradaki farklılık istatistiksel olarak anlam kazanmadı (p=0,189). Progresyon erkek ve kadın hastalarda sırası ile %11,9 ve %11,8 saptandı (p=0,675). Ortalama progresyon süresi erkek ve kadın hastalarda sırası ile 89,05 ve 29,96 aydı ancak aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p=0,283). Yorum: Primer pT1 mesane tümörü hastalarında cinsiyetin rekürrens, rekürrens zamanı, progresyon ve progresyon zamanına etkisi bulunmamıştır. Anahtar kelimeler: Cinsiyet, Progresyon, Rekürrens 352 11. Üroonkoloji Kongresi 14 YAŞINDA HEMATÜRİ İLE BAŞVURAN MESANE TÜMÖRÜ OLGUSU: HEMATÜRİ İLE BAŞVURAN ÇOCUKLARDA DA SİSTOSKOPİ GÖZ ARDI EDİLMEMELİDİR Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli Amaç: Değişici epitel hücreli mesane tümörü çoğunlukla ileri yaşlarda görülen ağrısız pıhtılı makroskopik hematüri ile karakterize bir durumdur. Sıklıkla 50 yaş üzeri hastalarda görülmektedir. Daha genç yaştaki hematüri ile başvuran hastalarda benzer klinik semptomlar veren diğer hastalıkların üzerinde daha çok durulması nedeniyle, değişici epitel hücreli mesane tümörü açısından sistoskopi göz ardı edilmemelidir. Hematüri ile başvuran hastalarda sistoskopinin önemi ve literatürde sınırlı sayıda genç yaşta vaka olması nedeniyle bu olgu sunumunun değerli olduğu düşünüldü. Yöntem: Onbeş yaşında kız çocuğu yaklaşık 2 aydır olan idrarda yanma ve ağrısız aralıklı hematüri şikayeti ile polikliniğimize başvurdu. Tam idrar tetkikinde 10 15 eritrosit bol lökosit saptandı. Ultrasonografik incelemede mesane posterior duvarından lümene protrüde görünümde 28*11mm boyutlarında polipoid hipoekoik solit kitle lezyon gözlendi. İdrar yolu enfeksiyonu tedavisi sonrası sistoskopi yapılan hastada mesane posterior duvarda 2 x 3 cm boyutlarında lümene protrüde vejetan papiller tümör görüldü. Hastaya genel anestezi altında transuretral rezeksiyon uygulandı. Tümör komplet rezeke edildi Bulgular: Histopatolojik inceleme sonucu düşük dereceli değişici epitel hücreli karsinom pTa,G1 olarak raporlandı. Sonuç: Literatürde bu kadar genç yaşta bildirilen değişici epitel hücreli mesane tümörü olgusu sınırlı sayıdadır. Bu vaka ışığında hematüri ile başvuran çocuklarda da mesane tümörü olasılığı akılda bulundurulmalı ve mesane tümörü ekartasyonu açısından hastalar ultrasonografi ve sistoskopi ile mutlak değerledirilmelidir. Anahtar kelimeler: Mesane Tümörü, Çocuk 6-10 Kasım 2013, Antalya 353 MESANE KANSERİ Ömür Memik, Bekir Voyvoda, Mehmet Aycan Özkaya POSTER P130 POSTER MESANE KANSERİ P131 İNVAZİV MESANE KANSERİNDE LENF NODU METASTAZI SAPTANMASINDA PET-CT’NİN TANISAL DEĞERİ Fetullah Gevher1, Murat Gezer2, Çetin Demirdağ2, Metin Halaç3, Kerim Sönmezoğlu3, Süleyman Ataus2, Can Öbek2 1 Nusaybin Devlet Hastanesi, Mardin İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 3 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Nükleer Tıp Anabilim Dalı, İstanbul 2 Giriş ve Amaç: Bu çalışmada invaziv mesane kanserli ve radikal sistektomi operasyonu geçirmiş hastalarda lenfatik metastazı öngörmede fluorine-18 fluorodeoxyglucose ([18F]FDG) positron emission tomography-Computed Tomography (PET-CT)’nin rolünü araştırmayı amaçladık. Metod: Radikal sistektomi ve genişletilmiş lenf nodu diseksiyonu uygulanan hastalara ameliyat öncesinde [18F]FDG-PET/CT çekildi. Görüntüleme bulguları ve ameliyat sonrası elde edilen lenf nodu patolojileri karşılaştırıldı. Bulgular: Nisan 2009-Mayıs 2013 tarihleri arasında 46 hastaya radikal sistektomi ve beraberinde genişletilmiş lenf nodu diseksiyonu uygulandı. Çıkarılan ortalama lenf nodu sayısı 25 idi (11-65). PET-CT bulgusu olarak lenf nodu metastazı 13 (28%) hastada saptandı. Bu 12 hastanın lenf nodu histolojik incelemesi sonucu 5 (38%) hastada gerçekten pozitiflik saptandı. Ameliyat öncesi PET-CT bulgusu negatif olan 33 olgunun 6 (18%) tanesinde lenfatik metastaz saptandı. Yöntemin duyarlılığı %45, özgüllüğü %77, pozitif tanısal oranı %38, negatif tanısal oranı ise %81 olarak saptandı. Sonuç: İnvaziv mesane kanserinde PET-CT’nin lenfatik metastaz saptama oranı güvenilir seviyelerde saptanmadı. Genişletilmiş lenf nodu diseksiyonu halen patolojik evrede altın standart olma özelliğini sürdürecek gibi görünmekte. Anahtar kelimeler: Mesane kanseri, PET-CT, Radikal sistektomi 354 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P132 NADİR GÖRÜLEN BİR RETANSİYON NEDENİ; KADINDA ÜRETRA TÜMÖRÜ OLGU SUNUMU Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Giriş: Üretra kanserleri ürogenital sistemin nadir görülen tümörlerindendir. Kadınlarda daha sık gözlemektedir. Görülme sıklığı açısından kadın erkek oranı 2/1’dir. Üretral kanser etyolojisinde ileri yas ve mesane kanseri öyküsü olması rol oynamaktadır. Diğer nedenler arasında ise kronik irritasyonlar, enfeksiyonlar ve striktürler sayılabilir. Primer malign üretra tümörlerinin %15’i değişici epitel hücreli karsinom, %78’i yassı epitel hücreli karsinom, %4’ü adenokarsinomlardır. Üretral kanser metastazları çoğunlukla lenfojen şekilde pelvik lenf nodlarına ve inguinal lenf nodlarına olurken hematojen metastazları nadirdir. Hastalar genellikle geç dönemde lenf nodu metastazı gelişmiş şekilde başvurur. Obstruktif işeme semptomları, ağrısız hematüri ve çamaşırda kanlı leke gibi non-spesifik semptomlarla başvurabilirler. Fizik muayenede kadında üretral meatusta kitle palpe edilebilir. İnguinal lenfadenopati (LAP), solunum ile ilgili semptomları ve hepatomegali metastatik hastalığı düşündürmelidir. Olgu: 64 yaşında kadın hasta kliniğimize idrar yapamama ve idrar retansiyonu ile başvurdu. Daha önce Servikal intraepitelyal neoplazi (CIN3) sebebiyle total abdominal histerektomi ve bilateral salpingooferektomi (TAH+BSO) öyküsü bulunmakta. Fizik muayenesinde periüretral fibrozis tespit edildi. Hastaya retansiyon nedeni ile sistoskopi yapıldı. Sistoskopi sırasında mesanede şüpheli tümöral oluşum görülmedi. Hastaya üretra darlığı tanısı konarak buji dilatasyonu yapıldı. Tekrar retansiyon gelişmesi üzerine hastaya üretrolizis planlandı. Operasyon esnasında periüretral bölgede fibrotik doku görülerek eksize edildi, spesmen patolojiye gönderildi. Patoloji sonucu; stroma ve kas tabakasına invaziv glandüler diferansiasyon gösteren yüksek dereceli ürotelyal karsinom olarak rapor edildi. Hastaya tarafımızca sistektomi+ileal loop+genişletilmiş periüretral doku eksizyonu yapıldı. Spesmene vagen anterior duvarı da dahil edildi. Nihai patoloji sonucu invaziv üretra tümörü geldi. Hasta daha sonra radyoterapi için onkoloji bölümüne devir edildi. 6-10 Kasım 2013, Antalya 355 MESANE KANSERİ Mesut Berkan Duran, Taha Numan Yıkılmaz, Yalçın Kızılkan, Yüksel Cem Aygün, Hakan Özkardeş POSTER MESANE KANSERİ Sonuç olarak kadınlarda idrar yapamamanın birçok nedeni olabilir. Üretral obstruksiyon, kitle, abse ve fistül gelişmesi, üretroraji gibi nonspesifik semptomlar verebilirler. Üretral darlıklar için yapılan dilatasyonlarda veya hafif travmalarda normalden fazla kanama maligniteden şüphelendirmelidir. Periüretral fibrozisli hastaların üretra tümörü olabileceği dikkate alınmalıdır. Anahtar kelimeler: kadında üretra tümörü, retansiyon 356 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P133 MESANE İÇİ KEMOTERAPÖTİK İLAÇLARIN MESANE FONKSİYONU ÜZERİNE OLAN ETKİLERİ Sebahattin Albayrak1, Kürşad Zengin1, Serhat Tanık1, Esat Korğalı2 Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Yozgat Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Sivas 2 Giriş: Mesane tümöründe kullanılan intravezikal kemo/immunoterapi alan hastalarda alt üriner sistem semptomları sık görülmektedir. Bu semptomların ortaya çıkmasının sebebi ve mekanizması bilinmemektedir. Bu çalışmadaki amacımız Mitomycin C ve Epirubicin gibi intravezikal kemoterapötik ilaçların sıçan mesane kası şeritlerinin kolinerjik ve pürinerjik ajanlara verdiği in vitro yanıtları nasıl etkilediğini araştırmaktır. Materyal-Metod: Bu çalışmada 30 adet Wistar Albino dişi sıçan; Mitomycin C grubu, Epirubicin ve kontrol grubu olmak üzere üçe ayrıldı. Mitomycin C grubuna 8 hafta 1 mg/mL (0.1 mL) intravezikal haftada 1 kez, Epirubicin grubuna 8 hafta 1 mg/mL (0.1 mL) intravezikal haftada 1 kez, kontrol grubuna 8 hafta 0.1 cc %0.9 NaCl intravezikal haftada 1 kez uygulandı. Tedavinin bitiminden 1 hafta sonra tüm gruplardan alınan mesane şeritleri in vitro olarak değerlendirildi. Karbakol, KCL, ATP, ADP ve elektriksel alan uyarısı ile oluşan kasılma yanıtlarına bakıldı. Bulgular: Çalışma sonucunda mesane şeritlerinde in vitro olarak yapılan değerlendirmelerde kontrol grubu ile Mitomycin C ve Epirubicin grubunda KCL kasılma yanıtlarında anlamlı fark bulunmazken; Karbakol, ATP ve ADP kasılma yanıtlarında kontrole göre Mitomycin C ve Epirubicin grubunda anlamlı olarak azalmış bulundu. Elektriksel alan uyarısı ile elde edilen kasılma yanıtlarında kontrol ve Epirubicin grupları arasında anlamlı fark saptanmadı. Mitomycin C grubunda ise kontrole göre elektriksel alan uyarısı ile elde edilen kasılma yanıtlarında anlamlı artış saptandı. Sonuç: Kolinerjik ve pürinerjik ajanlara yanıt azalmış iken elektriksel alan uyarısı ile elde edilen kasılma yanıtlarında beklenebilecek azalmanın olmaması, Mitomycin C grubunda artış olması ve Epirubicin grubunda ise değişiklik olmaması, farklı mekanizmaların bu olayda rol oynayabileceğini düşündürmektedir. Bu konu ile ilgili ileri araştırmalara gerek vardır. Anahtar kelimeler: Mesane Tümörü, Mitomycin C, Epirubicin 6-10 Kasım 2013, Antalya 357 MESANE KANSERİ 1 POSTER P134 SOL BÖBREK TÜMÖRÜNÜN (RCC) İZOLE SAĞ FEMUR BAŞI METASTAZI Bilal Fırat Alp1, Sercan Yılmaz1, Engin Kaya1, Ali Gürağaç1, Zafer Demirer2, İbrahim Yıldırım1 BÖBREK KANSERİ 1 Gata Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Eskişehir Asker Hastanesi, Üroloji Kliniği, Eskişehir 2 Giriş: Renal hücreli karsinomaların izole kemik metastazı çok nadir olarak saptanmaktadır. Bu hastalarda uygulanacak uygun cerrahi prossedür ile 5 yıllık sağkalım ortalama %35 ile %60 arasındadır. Biz bu olguda izole kemik metastazı olan renal hücreli karsinomalı 59 yaşında erkek hastamızı sunuyoruz. Olgu: 59 yaşında erkek hasta sağ bacak ağrısı ile ilk olarak ortopedi doktoruna başvurmuş. Yapılan radyolojik değerlendirme sonucu sağ femur metafizinde kitle tespit edilmesi üzerine metastazın primer odağının araştırması yapılmıştır.Bu amaç ile torako-abdomino-pelvik bilgisayarlı tomografi ve magnetik rezonans görüntüleme tetkikleri yapılmıştır. Yapılan tetkikler sonucu sol böbrek alt polünde yaklaşık 78x61x71mm boyutunda heterojen kontrastlanan kitle ve sağ femur metafizine metastaz tespit edilmiştir. Hastaya mevcut bulgular ışığında kliniğimizde sol radikal nefrektomi operasyonu yapıldı. Patolojisi “renal hücreli karsinoma, furhman grade 3” olarak raporlanan hastaya postoperatif 12.günde ortopedi kliniğinde kitle eksizyonu ve sağ parsiyel kalça protezi operasyonu uygulandı. Bu kitlenin patolojisi de “renal hücreli karsinom metastazı” olarak rapor edildi. 2.ameliyatın postoperatif 1. gününde hasta fizyoterapist eşliğinde yürütülmeye başlandı ve postoperatif 8.gününde komplikasyonsuz bir şekilde taburcu edildi. Şekil 1. Böbrek Tümörü-Femur Metastazı Sonuç: Metastatik renal hücre karsinomalı hastaların 5 yıllık sağkalım oranları, bu tümörün gerek radyoterapi gerekse kemoterapiye yetersiz yanıtından dolayı 358 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER düşüktür. Ancak izole kemik metastazı olan RCC’li hastaların uygun cerrahi tedavi ile 5 yıllık sağkalım oranları oldukça uzamaktadır. Bu vakamızın da femur metastazı dışında metastazı olmadığı için her iki tümör odağına da cerrahi tedavi ilk seçenek olarak uygulanmıştır. Anahtar kelimeler: Böbrek Tümörü, Femur Metastazı BÖBREK KANSERİ 6-10 Kasım 2013, Antalya 359 POSTER P135 RENAL HÜCRELİ KANSERİ TAKLİT EDEN RENAL ASPERGİLLOS VAKASI Cihat Özcan, Evren Süer, Ömer Gülpınar, İlker Gökçe, Yaşar Bedük BÖBREK KANSERİ Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Giriş: Renal aspergillos, immünkompremize hastalarda görülebilmektedir. Böbrek tümörlerini taklit eden vakalar bildirilmiştir. Vaka sunumuzda 56 yaşında diyabetik, renal hücreli aspergillos vakası sunulmuştur. Vaka sunumu: 15 yıldır diabetik olan 56 yaşında erkek hasta 2 aydır devam eden sol yan ağrısı şikayeti ile polikliniğimize başvurdu. Hastanın son 3 ayda 10 kilo kaybı ve 1 aydır zaman zaman 38°C geçen ateşleri mevcuttur. Kist hidatik indirekt hemoglitinasyon testi negatif olarak saptandı. Hastanın rutin kan tetkiklerinde; tam kan ve biyokimyasal testleri normal olarak saptanırken CRP (C Reaktif Protein) değeri 158 mg/L olarak izlendi. İdrar ve kan kültürlerinde mikroorganizma saptanmadı. Böbrekte şüpheli lezyon - olası malignite şüphesi ile 12. kot aldı chevron kesi ile sol radikal nefrektomi yapıldı. İntraoperatif değerlendirmede böbrek anterior kısmında kistik lezyon izlendi. Lezyon içerisinden nekrotik püy drene oldu. Histopatolojik incelemede; ksantogranülamatöz pyelonefrit ile birlikte hemoksilen eozin boyası ile küf mantarı ile uyumlu dallanan septalı hifalar izlendi. Nekrotik materyalden yapılan kültürde Aspergillus fumigatus üredi. Çekilen toraks ve kranial tomografi, ekokardiyografi işe oftalmoskopik değerlendirmede başka lezyon saptanmadı.Hastaya 6 hafta süre ile 2*100 mg oral itrakonazol tedavisi verildi. Tedavi sonunda CRP normal olarak saptanırken ve abdominopelvik BT’de patolojik bulguya rastlanmadı. 360 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER Anahtar kelimeler: Renal kanser, aspergillos intraoperatif BÖBREK KANSERİ Şekil 1. intraoperatif görünüm 6-10 Kasım 2013, Antalya 361 POSTER P136 DEV RENAL ANJİOMYOLİPOM: OLGU SUNUMU Özgür Gürboğa1, Volkan Şen1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Ahmat Adil Esen1, Kutsal Yörükoğlu2, İlhan Çelebi1 BÖBREK KANSERİ 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Anjiomyolipomlar perivaskuler epiteloid hücrelerden gelişen kan damarları, düz kas ve matür yağ dokusu içeren benign tümörlerdir. Son zamanlarda yapılan çalışmalarda nöral krestten de orjin alabileceği ortaya konulmuştur. Bu tümörlerin %80‘i sporadik olarak görülürken, %20’si tüberoskleroz kompleksi ve pulmoner lenfanjioleiyomiyomatozis ile birlikte görülebilir. Masif kanama ve kitle etkisi bu lezyonların başlıca semptomlarıdır. Büyük ve vasküleritesi fazla olan kitlelerde özellikle kanama riskini minimale indirmek için preop selektif renal arteriyel embolizasyon işlemi uygulanabilir. Kliniğimizde tuberoskleroz tanısı almış, takiplerinde dev boyutlara ulaşan, bası etkisi yaratan ve preop selektif renal arteriyel embolizasyon işlemi uygulanan sağ böbrek anjiomyolipomunu sunmayı amaçladık. Sekiz yıl önce tuberoskleroz tanısı alan hasta, son zamanlarda başlayan sağ yan ağrısı ve ateş yüksekliği olması nedeniyle acil servisimize başvurdu. Yapılan bilgisayarlı tomografi tetkikinde sağ böbrekte 27x12x17 cm boyutlarında anjiomyolipom ile uyumlu kitlesel lezyon saptandı. Hemoglobin değeri 7,9 olarak gelen hastaya 3 ünite eritrosit süspansiyonu verildi. Perop kanamayı azaltmak amacıyla hastaya preoperatif selektif renal arteryel embolizasyon yapıldı. Embolizasyon sonrası 10. gün hastaya supine pozisyonda sağ subkostal, göbek altı median ve göbek üstü median insizyonla sağ nefrektomi yapıldı. Postop 7. günde dreni cekilen hasta eksterne edildi. Patolojisi, anjiomyolipom olarak gelen hastanın yapılan 1. yıl kontrollerinde nüks ya da metastaz saptanmadı Litaratürde nadir olarak görülen dev anjiomyolipom olgularında ameliyat öncesi renal arterin selektif olarak embolizasyonu ameliyat sırasındaki kanama riskini minimale indirmektedir. Dev boyutlu anjiomiyolipom olgularında bu yaklaşımın işleme bağlı morbidite ve mortalite riskini azaltacağı kanaatindeyiz. Anahtar kelimeler: Anjiomyolipom, dev anjiomyolipom, selektif renal arter embolizasyonu 362 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER BÖBREK KANSERİ Şekil 1. Dev renal anjiomyolipom bt görüntüsü 6-10 Kasım 2013, Antalya 363 POSTER BÖBREK KANSERİ P137 RENAL HÜCRELİ KANSERİN GENÇ HASTADA NADİR BİR PREZENTASYONU: HEMOPTİZİ Mehmet Fatih Akbulut, Faruk Özgör, Ali Sezer, Abdülmuttalip Şimşek, Erkan Sarı, Ünsal Özkuvancı, Zafer Gökhan Gürbüz Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul Amaç: Böbrek hücreli kanserler genitoüriner sistemin prognozu en kötü kanserleridir. Yaşamın altı ve yedinci dekatlarında insidansi artan böbrek hücreli kanserler en sık olarak rastlantısal olarak yapılan görüntüleme yöntemleri sırasında tanı alır. Biz olgumuzda 21 yaşında hemoptizi ve göğüs ağrısı şikayeti ile göğüs hastalıkları polikliniğine başvuran ve yapılan tetkikler sonucu renal hücreli kanser tanısı alan hastayı sunmayı amaçladık. Yöntem-Gereçler: İki aydır süregelen nefes almada güçlük, göğüs ağrısı ve hemoptizi şikayetleri ile göğüs hastalıkları polikliniğine başvuran 21 yaşındaki erkek hastada yapılan toraks bilgisayarlı tomografisinde mediastinal lenfadenopatiler saptandı. Mediastenoskopi ile yapılan lenf nodu biyopsisi az diferansiye adenokanser ile uyumlu idi. Primer kanseri tanımlamak için yapılan PET-CT’de sol böbrek alt pol kaynaklı 5,5*5,3*8,3 cm boyutlarında perirenal alanda kirlenmeye yol açan kitle saptandı. Ayrıca aortakaval bölgede odaklar halinde en büyüğü 5 cm boyutunda olmak üzere FDG tutulumu olan lenfadenopatiler izlendi. Yapılan MR görüntülemesinde lenfadenopatilerin renal vene bası yaptığı fakat renal ven yada vena cava inferiorda tümör tutulumu olmadığı görüldü. Tekrarlanan patoloji konsültasyonunda mediastenden alınan lenf nodu biyopsisi sonucu berrak hücre diferansiyasyonu gösteren solid karsinom metastazı olarak tanımlandı. Bulgular: Hastaya subcostal insizyon ile transperitoneal olarak açık radikal nefrektomi ve aortakaval lenf nodu eksizyonu yapıldı. Kolonun medialize edilmesinden sonra üreter tespit edildi. Renal hilusa ulaşılarak renal arter ve ven ayrı olarak bağlandı. Böbrek çevre dokulardan serbestleştirildi ve en son olarak üreter kesilerek böbrek piyesi vücut dışına alındı. Aorta kaval bölgede olan 4*5, 2*2, 2*3 ve 2*1 cm boyutlarında olan 4 adet lenf nodu ise ayrı ayrı çıkarıldı. Operasyon süresi yaklaşık 115 dakika, tahmini kanama miktarı 110 cc olarak tespit edildi. Post operatif dönemde hematokrit düşüklüğü saptanmayan hastanın operasyon sonrası 1. günde dreni 70 cc çalıştı, 2. gün dreni çalışmayan ve vitalleri stabil olan hasta dreni alınarak eksterne edildi. Final patoloji kromofob hücreli kanser olarak geldi. 364 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: Radikal nefrektomi, renal hücreli kanser POSTER Sonuç: Böbrek hücreli kanserler ileri yaşlarda ve insidental olarak daha sık rastlanmasına rağmen genç yaştaki hastalarda da görülebilir ve metastaza bağlı semptomlar ile şikayetlere yol açabilir. BÖBREK KANSERİ Şekil 1. Sol böbrekte alt polden orta pole uzanan 5,5*5,3*8,3 kitle 6-10 Kasım 2013, Antalya 365 POSTER BÖBREK KANSERİ P138 RADİKAL NEFREKTOMİ SONRASI LOKAL NÜKS OLARAK DEĞERLENDİRİLEN NADİR BİR TÜMÖR: GISTOMA Mehmet Fatih Akbulut, Faruk Özgör, Akif Erbin, Erkan Sönmezay, Ünsal Özkuvancı, Abdulmuttalip Şimşek, Zafer Gökhan Gürbüz Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul Amaç: Radikal nefrektomi sonrası lokal nüks görülmesi nadir rastlanan bir durumdur ve çoğu seride bu oran %2 ile %4 arasında değişmektedir. Lokal nüks tanısı çoğu zaman hastaların şikayetinden bağımsız olarak yapılan görüntüleme yöntemleri ile konur. Biz olgumuzda Haziran 2012’de açık radikal nefrektomi geçiren, birinci yıl kontrollünde görüntüleme yöntemleri ile lokal nüks tanısı alan ve yapılan kitle eksizyonu sonrası duodenum kaynaklı gastrointestinal stromal tümör tespit edilen vakayı sunmayı amaçladık. Yöntem-Gereçler: Öyküsünde sağ böbrek alt polde 6,5*5,5*3,5 cm kitle nedeniyle sağ radikal nefrektomi operasyonu olan ve patolojisi müsinöz tübüler iğsi hücreli karsinom saptanan hastanın aktif şikayeti yoktu. Birinci yıl kontrollerinde yapılan kontrastlı batın BT’ sinde operasyon bölgesinde 4,5*3,9 cm boyutunda lokal nüks ile uyumlu kitle saptandı. Kitle vena cava inferioru itmekle beraber damar duvarına invazyon saptanmadı. Cerrahi olarak nüks kitlenin çıkarılmasına karar verildi. Bulgular: Onbir – onikinci kotlar arası insizyonla batına girilerek kitle karaciğer ve vana cava inferiordan ayrıldı. Kitlenin duodenum ikinci kısımına invaze olduğu görüldü ve kitle genel cerrahi konsültasyonunun ardından duodenum ikinci kısım anterolateral duvarı ile beraber çıkarıldı. Operasyon süresi 140 dakika, tahmini kanama miktarı 110 cc olarak saptandı. Post operatif dönemde 5 gün oral beslenmeyen hasta, yedinci gün dreni alınarak taburcu edildi. Final patoloji Duodenal gastrointestinal stromal tümör ile uyumlu olarak saptandı. Medikal onkoloji konsültasyonunda hastaya İmatinib tedavisi başlandı. Sonuç: Radikal nefrektomi sonrasında böbrek lojunda saptanan kitleler ön planda lokal nüksü düşündürsede özellikle gastrointestinal sisteme ait tümörlerinde böbrek lojuna doğru uzayabileceği gözardı edilmemelidir. Anahtar kelimeler: Gastrointestinal stromal tümör, radikal nefrektomi 366 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P139 BÖBREĞİN PLEOMORFİK RABDOMYOSARKOMU VE TEDAVİ YAKLAŞIMI: NADİR BİR OLGU SUNUMU 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir 3 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Rabdomyosarkomlar embriyonal, alveolar ve pleomorfik subtiplerden oluşmaktadır. Özellikle embriyonal ve alveolar tip rabdomyosarkomlar pediatrik yaş grubu tümörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Erişkin yaş grubunda ise nadir saptanmakla birlikte pleomorfik rabdomyosarkom gözlenmektedir. Böbrek sarkomları malign böbrek tümörleri içerisinde %1-3 arasında gözlenen tümörlerdir. Primer böbrek pleomorfik rabdomyosarkomu ise bu grup içerisinde nadir gözlenen, büyük boyutlara ulaşan, agresif seyreden ve tedavisinde cerrahinin ve kemoterapinin önemli bir yer tuttuğu tümörlerdir. Ayrıca bu tümörlerin patolojik olarak sınıflandırılamayan renal hücreli karsinom ve sarkomatoid renal hücreli karsinomdan ayrımı da önemlidir. Şekil 1. Kitlenin MR görüntüsü 6-10 Kasım 2013, Antalya 367 BÖBREK KANSERİ Serdar Çelik1, Kaan Çömez1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Emine Burçin Tuna2, Güven Aslan1, Mustafa Seçil3, Kutsal Yörükoğlu2, Ahmet Adil Esen1 POSTER BÖBREK KANSERİ Olgu: Kontrol amaçlı yapılan tetkiklerinde sol böbreğin yerini alan renal pelvis ve üretere uzanım gösteren, miksoid ve solid bileşenlerden oluşan 18x13 cm kitlesel lezyon saptanan (Şekil 1) 50 yaşında kadın hastaya 30.12.2010 tarihinde sol modifiye chevron insizyon ile radikal nefrektomi yapıldı. Peroperatif ve postoperatif herhangi bir komplikasyon gözlenmeyen hasta 4. gün dreni çekilerek taburcu edildi. Patolojisi pleomorfik rabdomyosarkom olarak gelen hastaya medikal onkoloji bölümünce 5 kür EVAİA (etoposid, vinkristin, actinomisin-d,ifosfamid, adriamisin) kemoterapisi verildi. Hasta postoperatif 3. yılında tarafımızca metastaz ya da nüks saptanmadan stabil olarak izlenmektedir. Sonuç olarak böbreğin pelomorfik rabdomyosarkomu nadir gözlenen, büyük boyutlara ulaşan, tedavisinde radikal nefrektomi ve kemoterapinin önemli yer tuttuğu agresif tümörlerdir. Anahtar kelimeler: Böbrek tümörü, pleomorfik rabdomyosarkom 368 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P140 BÖBREĞİN PERİVASKÜLER EPİTELOİD HÜCRE TÜMÖRÜ (PECOMA): NADİR BİR OLGU SUNUMU 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İzmir 3 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Böbreğin epiteloid anjiomyolipomu ya da perivasküler epiteloid hücre tümörü olarak adlandırılan bu tümörler mezenkimal kaynaklı olup histolojik olarak renal anjiomyolipomu taklit etmektedirler. Fakat anjiomyolipomun aksine olguların %50’sinde progreyon gözlenmektedir. Bu yüzden davranışı tam olarak bilinmemektedir. Literatürdeki olguların yarısı böbrek kaynaklı olup bunu sırası ile karaciğer, jinekolojik organlar, retroperitoneal yumuşak doku ve akciğerler izlemektedir. Bir olguda multipl organlarda tümoral lezyonlar izlenmiştir. Bu tümörlerde standart tedavi yöntemi cerrahi eksizyondur. Olgu: Sol yan ağrısı nedenli polikliniğimize başvuran 25 yaşında erkek hastanın yapılan tetkiklerinde sol böbrek alt polde 4 cm tümöral lezyon saptanması (Şekil 1) üzerine kliniğimizde sol retroperitoneoskopik parsiyel nefrektomi yapıldı. Sıcak iskemi süresi 14,5 dakika olan hastanın operasyon süresi 90 dakikaydı. Peroperatif herhangi bir komplikasyon olmayan hastanın postoperatif genel durumunun iyi olması üzerine 3. gün dreni çekilerek taburcu edildi. Patolojik incelemesinde HMB-45 (human melanoma black monoclonal antibody) ekspresyonu izlenen ve 50 büyük büyütme alanında 2 mitoz saptanan hastaya PEComa (perivasküler epiteloid hücreli tümör) tanısı konuldu. İleri tetkiklerinde başka bir odak saptanmayan hasta postoperatif 8. ayında sorunsuz bir şekilde izlenmektedir. Sonuç olarak PEComa, renal anjiomyolipom ayırıcı tanısında akılda bulundurulması gereken, klinik davranışının tam olarak bilinmemesi nedenli mutlak cerrahi eksizyon ve takip gerektiren tümörler olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Anahtar kelimeler: Anjiomyolipoma, böbrek tümörü, PEComa 6-10 Kasım 2013, Antalya 369 BÖBREK KANSERİ Serdar Çelik1, Sedat Karakoç1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Aykut Kefi1, Güven Aslan1, Mustafa Seçil2, Emine Burçin Tuna3, Kutsal Yörükoğlu3, Ahmet Adil Esen1 POSTER BÖBREK KANSERİ Şekil 1. Kitlenin MR görüntüsü 370 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P141 NEFREKTOMİ SONRASI RETİNAL MALİGN MELANOM TANISI ALAN OLGU 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir 3 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Tüm malign melanom olguları içerisinde böbrek metastazı görülme oranı %2’dir. Metastatik malign melanom olguları içerisinde böbrekte metastaz saptanma oranı ise %5,5 dir. Oküler malign melanomlar tüm melanomların %15’ini oluşturmaktadırlar. Bu olguların %28’inde metastaz saptanmakla birlikte en sık karaciğer (%70) ve abdominal lenf nodu (%15) metastazı gözlenmektedir. Böbrek metastazı görülme olasılığı ise oldukça nadirdir. Biz bu olguda renal kitle nedenli opere ettiğimiz patolojisi malign melanom olarak gelen sonrasında primer odak olarak oküler malign melanom saptanan olguyu sunmayı amaçladık. Olgu: Sağ yan ağrısı nedenli yapılan tetkiklerinde sağ böbrek orta kesimden kaynaklanan 15x11 cm nekrotik ve çevre dokulara invaze kitlesel lezyon saptanan (Şekil 1) 39 yaşındaki kadın hastaya 03.04.2008 tarihinde sağ radikal nefrektomi yapıldı. Patolojisi malign melanom metastazı olarak gelen hastanın ileri tetkiklerinde sol gözde fitizis ve retinal malign melanom uyumlu bulgular saptanması (Şekil 1) üzerine enükleasyon yapılmış. Patolojisinde tamamen atrofik ve fitizik bulgular göstern göz küresinde ekstraoküler yayılımlı malign melanom saptanan hastanın 1. yıl kontrol tetkiklerinde metastaz ya da lokal nüks saptanmamıştır. Sonuç olarak oküler malign melanomun böbrek metastazı az da olsa görülebilmektedir. Bu tür olgularda Metastatektomi (nefrektomi) ile birlikte primer hastalığın tanı ve hızlı tedavisi ile sağkalıma olumlu etkiler sağlanabilmektedir. Anahtar kelimeler: Böbrek tümörü, malign melanom metastazı, retinal malign melanom 6-10 Kasım 2013, Antalya 371 BÖBREK KANSERİ Serdar Çelik1, Kaan Çömez1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Emine Burçin Tuna2, Güven Aslan1, Mustafa Seçil3, Kutsal Yörükoğlu2, Ahmet Adil Esen1 POSTER BÖBREK KANSERİ Şekil 1. BT de renal kitle ve sol orbital tutulum 372 11. Üroonkoloji Kongresi NEFREKTOMİ PATOLOJİSİ MİXT EPİTELYAL STROMAL TÜMÖR (MEST) OLAN 2 KADIN OLGU 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir 3 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Mixt epitelyal stromal tümörler (MEST), epitelyal ve stromal komponetleri barındıran solid-kistik neoplasmlardır. Kadınlarda erkeklere oranla 6-10 kat daha faza gözlenirler. Risk faktörü olarak kadınlarda uzun dönem östrojen maruziyeti, erkeklerde ise androjen deprivasyon tedavisi gösterilmektedir. Fetal primitif mesenkimal doku ya da metanefrik blastemin böbrek içerisinde hormonal etki ile büyümesi ve kitle etkisi oluşturması ile bilgisayarlı tomografide bosniak tip 3-4 lezyonlar olarak karşımıza çıkarlar. Operasyon öncesi malign tümörlerden ayrımı zordur. Operayon öncesi bx, rekürrensi artırdığı için önerilmemektedir. Kür cerrahi eksizyon ile mümkün olmakla birlikte, rekürrens açısından tümör ekimi ve cerrahi sınır pozitifliği olmaması için dikkatli rezeksiyon önemlidir. Olgu: Sağ yan ağrısı nedenli kliniğimize başvuran 41 ve 61 yaşında iki kadın hasta değerlendirildi. Öykülerinde bilinen hormon replasmanı mevcut olmayan hastalardan 1. olguda sağ böbrek üst polde 7 cm kitle saptanması üzerine 17.02.2009 tarihinde sağ radikal nefrektomi, 2. olguda ise sağ böbrek üst polde 14 cm kistik kitle saptanması üzerine 17.11.2011 tarihinde sağ radikal nefrektomi yapıldı (Şekil 1). Her iki hastanın operasyonlarında ve sonrasında herhangi bir komlikasyon gelişmedi. Patolojileri mixt epitelyal stromal tümör cerrahi sınır (-) olarak gelen hastalar postoperatif 2. ve 4. yıllarında tarafımızca sorunsuz ve rekürrenssiz bir şekilde izlenmektedirler. Sonuç olarak MEST’ler görüntüleme yöntemleriyle malign tümörlerden ayrımı mümkün olmayan, böbrek biopsisinin ve cerrahi sınır pozitifliğinin rekürrensi arttırdığı, cerrahi tam eksizyon ile kür olduğu, etiyolojisinde hormonal tedavilerin yer tuttuğu benign tümörlerdir. Anahtar kelimeler: Böbrek tümörü, mixt epitelyal stromal tümör (MEST), östrojen etkisi 6-10 Kasım 2013, Antalya 373 BÖBREK KANSERİ Serdar Çelik1, Kaan Çömez1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Emine Burçin Tuna2, Güven Aslan1, Mustafa Seçil3, Kutsal Yörükoğlu2, İlhan Çelebi1 POSTER P142 POSTER BÖBREK KANSERİ Şekil 1. Olguların BT ve MR görüntüleri 374 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P143 RADİKAL NEFREKTOMİ DENEYİMİMİZ Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Amaç: Böbrek kitlesi nedeniyle radikal nefrektomi yapılan olguların tedavi, takip ve sağkalım sonuçlarının retrospektif olarak değerlendirilmesi. Yöntem-Gereçler: Ocak 2006- Şubat 2013 yılları arasında kliniğimizde radikal nefrektomi yapılan 228 hasta çalışmamıza dâhil edildi. Olguların demografik verileri, kitlelerin radyolojik ve patolojik özellikleri, takip sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 56,8 yıl (33-91), BMI ortalaması 28,1 (19,5-40,6) idi. Ortalama takip süresi 47 ay (4-84 ay) idi. Hasta verileri Tablo 1’de özetlenmiştir. Başvuru nedeni olarak; 78 hastada böğür ağrısı, 131 hasta herhangi bir nedenle hastaneye geldiğinde rutin kontroller sırarında saptanan renal kitle, 19 hastada hematüri vardı. Kitle patolojilerinde 191 renal hücreli karsinom, 20 onkositom, 8 kronik pyelonefrit,6 malign mezenkimal tümör, 3 anjiomyolipom saptandı. 203 hastaya açık radikal nefrektomi,25 hastaya laparoskopik nefrektomi ameliyatı yapıldı. Patoloji sonucuna göre, T1a, T1b, T2a, T2b, T3a, T3b, T3c ve T4’de hasta sayıları ve yüzdeleri sırasıyla;11 %4.8, 33 %14.4, 74 %32.4, 75 %32.8, 19 %8.3 5, %2.1, 3 %1.3 ve 6 %2.6 idi. Tablo 2 ve şekil 1’de T evresine göre sağ kalım Kaplan-Meier sonuçları görülmektedir. 10 hastada pre op renal arter total embolizasyonu uygulanmasından 3 ay sonra radikal nefrektomi operasyonu gerçekleştirildi. Post operatif 29 hastada kemoterapiye gerek duyuldu. Takip edilen süre boyunca 44 hasta ex oldu bunların 31 tanesi tümöre bağlı idi.1 hastada 1 ay sonra tiroidde RCC metastazı gelişti. Kemoterapi acısından onkoloji ye yönlendirilen hasta 1 yıl sonra ex oldu. Bir hastada ikinci primer beyin tümörüne bağlı ex oldu. Takiplerde diğer hastalarda tümör nüksü gelişmedi ve hastalığa bağlı ölüm görülmedi. Sonuçlar: Böbrek tümörlerinde nefron koruyucu cerrahi yapılamıyorsa altın standart tedavi radikal nefrektomidir. Laparoskopik ve açık radikal nefrektomi olarak kliniğimizde uygulanmaktadır. Anahtar kelimeler: Nefrektomi, Renal Hücreli Karsinom, Laparosk 6-10 Kasım 2013, Antalya 375 BÖBREK KANSERİ Abdullah Demirtaş, Halil Tosun, Numan Baydilli, Volkan Sabur, Emre Can Akınsal, Deniz Demirci, Oğuz Ekmekçioğlu, İbrahim Gülmez, Atila Tatlışen POSTER Tablo-1. Hasta Özellikleri Yaş (yıl) 56.8 (33-91) Beden Kitle İndeksi 28.1 (19.5-40.6) BÖBREK KANSERİ Tümör Tarafı (n, %) Sağ 134 %58.7 Sol 94 %41.3 Başvuru şikayeti (n, %) Böğür ağrısı 78 %34.2 Hematüri 19 %8.3 İnsidental 131 %57.4 Komorbidite (n) Yok 63 DM 45 HT 90 KOAH 53 KAH 34 Diğer 25 Operasyon Süresi (dakika) 148 (65-225) Ortalama kan kaybı (mililitre) 250 (0-1800) Peroperartif Kan Replasmanı (mililitre) 200 (0-2700) Ortalama Takip Süresi (ay) 47 (4-84) Tablo 2. T Evresine göre sağ kalım tablosu 376 Sağ Kalım (Kaplan-Meier) 1 Yıl 3 Yıl 5 Yıl T1(n=44 %19.2) %96 %89 %68 T2(n=149 %65.3) %99 %80 %58 T3-T4 (n=35 %15.3) %99 %40 %0 p değeri 0.022 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER BÖBREK KANSERİ Şekil 1. T Evresine göre Kaplan-Meier grafiği 6-10 Kasım 2013, Antalya 377 POSTER BÖBREK KANSERİ P144 RADYOFREKANS ABLASYON YÖNTEMİ İLE TEDAVİ EDİLEN HASTALARIN KISA DÖNEM SONUÇLARI Abdullah Demirtaş1, Güven Kahrıman2, Numan Baydilli1, Ömer Ozan Yıldızlı1, Atila Tatlışen1 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Kayseri 2 Amaç: Genel anestezi için yüksek riskli küçük renal kitlelerde, radyofrekans ablasyon (RFA) yöntemi ile tedavi edilen hastaların kısa dönem sonuçlarını değerlendirmek. Yöntem: Genel anestezi için yüksek riskli küçük renal kitlesi olan hastalarda lokal anestezi altında perkütan iğne biyopsisi yapıldı. Renal hücreli karsinom tanısı alan 5 hastaya RFA uygulanandı. Hastalarda genel anestezi için yüksek risk oluşturabilecek çeşitli komorbiditeler mevcuttu. RFA işlemi RITA 1500 x FR jeneratörü ve Starbrust Talon RF ablasyon elektrocerrahi probu ile perkütan olarak gerçekleştirildi. İşlem etkinliği 2 ay sonra kontrolde çekilen kontrastlı BT ile değerlendirildi. Bulgular: Ortanca yaşı 64 (41–77) yıl, ortanca beden kitle indeksi 29.6 (23.5– 31) olan 2 erkek 3 bayan hasta değerlendirildi. Ortanca kitle boyutu 40 (13–45) mm idi. Kitle 3 hastada sağ, 2 hastada sol böbrekte ve 4’ü alt pol, 1’i üst polde lokalize idi. Ortanca işlem süresi 10 (10–15) dakika idi. İşlem öncesi ve sonrası alınan Hemoglobin ve Kreatin değerlerinde önemli bir değişiklik gözlemlenmedi. Hastalardan 4’ü aynı gün akşamı taburcu edildi. Bir hasta aort kapak replasmanı nedeniyle antikoagülan kullandığından dolayı, işlem öncesi ayarlanan antikoagülan dozları işlem sonrası tekrar ayarlanmak için bir hafta sonra taburcu edildi. Bir hasta işlem sonrası ağrıları nedeniyle intravenöz analjezi (NSAİ) ihtiyacı oldu. Üç hastanın işlemden 2 ay sonra çekilen BT’sinde nüks veya rezidü tümör izlenmedi. Diğer hastaların kontrol zamanı henüz gelmedi. İşlem sırasında hiçbir hastada komplikasyon olmadı. Sonuç: Azalmış morbidite oranı ile özellikle genel anestezi için yüksek riskli hastalarda, uygun lokalizasyondaki küçük böbrek kitlelerinin tedavisinde RFA tercih edilebilir bir yöntem olarak gözükmektedir. Anahtar kelimeler: Minimal invazif girişim, Renal hücreli karsinom, Radyofrekans ablasyon 378 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER Tablo 1. Hasta Özellikleri Yaş (yıl) 64 (41–77) Beden kitle indeksi 29.6 (23.5–35.9) Kitle boyutu (mm) 40 (13–45) Tümör yerleşimi (n) 1 Orta pol 0 Alt pol Tümör tipi İşlem süresi (dk) BÖBREK KANSERİ Üst pol 4 RCC 10 (10–15) İşlem öncesi Hemoglobin Kreatin 14.1 (13.9–15.2) 0.7 (0.6–2.0) İşlem sonrası Hemoglobin Kreatin 14.2 (13.6–15.8) 0.6 (0.6–1.9) Hastanede kalış süresi (gün) 1 (1–7) Takip süresi (ay) 2 (0.5–13) Median (min-maks) 6-10 Kasım 2013, Antalya 379 POSTER BÖBREK KANSERİ P145 RENAL KİTLELERDE NEFRON KORUYUCU CERRAHİ SONUÇLARIMIZ: 10 YILLIK TEK MERKEZ DENEYİMİ Abdullah Demirtaş, Şevket Tolga Tombul, Numan Baydilli, Emre Can Akınsal, Volkan Sabur, Deniz Demirci, Oğuz Ekmekçioğlu, İbrahim Gülmez, Atila Tatlışen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri Amaç: Kliniğimizde nefron koruyucu cerrahi yapılan hastaların sonuçlarının retrospektif olarak değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntem: Kliniğimizde Ocak 2003 ile Ocak 2013 arasında parsiyel nefrektomi yapılan hastaların klinik verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Ocak 2003-Ocak 2013 arası parsiyel nefrektomi yapılan 143 hastanın bilgilerine ulaşıldı. On altı hasta patolojisi iyi huylu geldiği için çalışma dışı bırakıldı. Bu patolojilerin dağılımı on hastada onkositom, dört hastada anjiyomiyolipom ve iki hastada kronik pyelonefrit şeklindeydi. Çalışmaya dâhil edilen 127 hastanın 82’i erkek ve 45’i kadındı. Erkek hastaların yaş ortalaması 55 yıl (31-79), kadın hastaların ise 52 (28-76) yıldı. 64 hastanın tanısı başka nedenler ile yapılan tetkikler sırasında konurken, 6 hasta hematüri ve 57 hasta böğür ağrısı nedeniyle araştırılırken tanı aldı. Altmış altı hastada tümör sağ taraftayken altmış birinde ise sol taraftaydı. Altı hastada parsiyel nefrektomi için kesin endikasyon vardı. Bunlardan üçünde bilateral renal kitle tespit edildi. Diğer üç hastada karşı böbreğe, atrofik böbrek (2 hasta) veya renal kitle (1 hasta) nedeniyle nefrektomi yapılmış olduğu tespit edildi. Yetmiş altı hasta sıcak iskemi altında opere edilirken, elli hasta soğuk iskemi altında opere edilmiştir. Ortalama sıcak iskemi süresi 19,7 dakika, ortlama soğuk iskemi süresi ise 20,6 dakikadır. Patolojik inceleme sonucunda 80 hastanın pT1a, 37 hastanın pT1b ve 9 hastanın pT2 evresinde olduğu tespit edildi. Ortalama patlojik spesmen boyutu 41,2mm’ (10-100) idi. Hastaların postoperatif ortalama takip süresi 41,8 ay (6-120) idi. Takipte ölen hasta yok. Sonuç: Küçük renal tümörlerin tedavisinde nefron koruyucu cerrahi altın standart tedavi yöntemi olarak yerini korumaktadır. Anahtar kelimeler: Böbrek tümörü, Nefron koruyucu cerrahi, iskemi 380 11. Üroonkoloji Kongresi Erkek Hasta Sayısı Kadın Toplam 45 126 52 (28-76) 54 (28-79) Tesadüf 45 19 64 Hematüri 5 1 6 Böğür ağrısı 31 25 56 Sağ 42 23 65 Sol 39 22 61 Karşı böbrek normal 66 38 104 Karşı böbrek yok 2 1 3 Karşı böbrekte kitle 3 0 3 BÖBREK KANSERİ 81 55 (31-79) Ortalama yaş-yıl (min-max) POSTER Tablo 1. Hastaların demografik ve tümöral kitlelerin genel özellikleri Başvuru Şikayeti Tümör tarafı Karşı böbreğin durumu Karşı böbrekte kist 7 3 10 Karşı böbrekte taş 3 2 5 Karşı böbrek displastik 0 1 1 Şeffaf hücreli RHK 66 38 104 Papiller RHK 10 0 10 Kromofob RHK 2 5 7 Kistik RHK 3 2 5 T1a 44 36 80 T1b 29 8 37 Tümör tipi Patolojik evre T2 Patolojik kitle boyutu (ortalama milimetre) (min-max) 6-10 Kasım 2013, Antalya 8 1 9 44 (10-100) 36 (18-90) 41.28 (10-100) 381 POSTER BÖBREK KANSERİ P146 RENAL KİTLE NEDENİYLE NEFREKTOMİ YAPILAN BENİGN LEZYONLAR Onur Telli, Haşmet Sarıcı, Ahmet Metin Hasçiçek, Arif Demirbaş, Berat Cem Özgür, Ömer Gökhan Doluoğlu Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara Amaç: Bu çalışmanın amacı, renal kitle tanısı ile radikal veya parsiyel nefrektomi yapılmış ve patoloji sonucu benign olan olguları retrospektif olarak incelemektir. Yöntem-Gereç: Kliniğimizde Ocak 2001 ile Nisan 2013 tarihleri arasında böbrek tümörü ön tanısı ile cerrahi tedavi yapılmış 406 hasta değerlendirme altına alınmıştır. Histopatolojik değerlendirmeleri sonucu benign tanısı alan 54 hasta (Grup 1) ve malign tanılı 352 hasta (Grup 2) çalışmaya dahil edildi. Patolojik evrelendirme için 2010 TNM evrelendirme sistemi kullanılmıştır. Histolojik alt tiplerin değerlendirilmesi için Heidelberg sınıflandırmasına başvurulmuştur. Tümör boyutu, patolojik spesimenlerden cm olarak ölçülen en büyük çap olarak değerlendirilmiştir. Hastalar klinik sunum açısından insidental ve semptomatik olarak kategorize edilmişlerdir. Tüm hastalar yaş, cinsiyet, tanı anındaki semptomları, multifokalite, tümör çapı ve histolojik alt tip açısından incelenmiştir. Bulgular: Olguların ortalama yaşı benign grupta 58,3+/-5,29 (46-58) iken malign grupta 63,5+/-8,17(42-83) idi. Grup 1 ‘de 16 kadın, 38 erkek; grup 2’de 117(%33) kadın ve 235(%67) erkek hasta bulunmaktaydı. Benign grupta 10(%18) hasta kliniğe belirli şikayetlerle başvurmuşken geri kalan 44(%82) hasta ise insidental olarak saptandı. Malign grupta ise 75(%21) hasta insidental, 277(%79) hasta semptomatik olarak saptandı. Multifokalite Grup 1’de 2 (%0,03) hastada, grup 2’de 76 (%21) hastada görülmüştür. Tümör çapı grup 1’de ortalama 3.8 cm(0.8-8.7), grup 2 ‘de ise 6.4cm (1.1-14cm) olarak ölçülmüştür. Benign tümörlerde histolojik alt tip olarak sırasıyla 20 (%37) onkositom, 12(%22) anjiomyolipom, 8(%14) metanefrik adenom, 14(%27) diğer olarak bulunmuştur. Her iki grup arasında tanı anındaki semptomlar, multifokalite ve tümör çapı istatistiksel olarak anlamlı saptanmıştır. (p<0.05) Sonuç: Böbrek tümörü ön tanısıyla nefrektomi yapılan renal kitlelerde benzer çalışmalarda olduğu gibi semptomatik olma, multifokalite ve tümör çapı artıkça malign olma olasıkları artmaktadır. Anahtar kelimeler: Benign lezyon, nefrektomi, renal kitle 382 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P147 ÜST ÜRİNER SİSTEM ÜROTELYAL TÜMÖRLERİNDE DENEYİMİMİZ Abdullah Demirtaş, Yahya Doğanay, Volkan Sabur, Emre Can Akınsal, Deniz Demirci, Oğuz Ekmekçioğlu, İbrahim Gülmez, Atila Tatlışen Amaç: Kliniğimizde üst üriner sistem tümörü nedeniyle cerrahi uygulanan hastaların sonuçlarının retrospektif olarak değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntem: Nisan 1995-Nisan 2013 tarihleri arasında kliniğimizde üst üriner sistem tümörü nedeniyle açık veya laparoskopik nefroüreterektomi yapılan hastaların verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Kayıtlardan yaş, cinsiyet, tümör lokalizasyonu, tümörün evresi ve derecesi, cerrahinin şekli, takip süresi, nüks ve sağ kalım parametrelerine bakıldı. Bulgular: Nefroüreterektomi yapılan 78 hastadan kayıtları tam olan 58 hasta değerlendirmeye alındı. Hastaların ortanca yaşı 63 yıl (31-82), 48’i erkek (%82.7) ve 10’u kadındı (%18.3). Açık nefroüreterektomi yapılan hasta sayısı 52 (%89.6), laparoskopik nefroüreterektomi yapılan hasta sayısı 6 (%10.4) olarak bulundu. Tümör evresi, derecesi, takip süresi ve nüks durumları Tablo 1’de gösterilmiştir. Postoperatif ortanca takip süresi 39.3 ay (2-264) olarak hesaplandı. Takiplerde 14 hastada mesanede nüks görüldü. Hiçbir hastada ameliyat lojunda nüks görülmedi. Dört hastanın patolojisinde lenf nodu pozitifliği olması üzerine kemoterapiye yönlendirildi. Cerrahi şekli ve tümör lokalizasyonuna göre nüks durumu Tablo 2’de gösterilmiştir. Hastaların sağ kalım analizine bakıldığında tümör evresine göre anlamlı (p<0.001), tümör derecesi ve yaşa göre anlamsız ilişki bulundu (p=0.875837, Şekil 1). Sonuç: Üst üriner sistem tümörlerinde nefroüreterektomi sonrası mesanede nüks gelişme olasılığı azımsanmayacak ölçüde yüksek olup, bu risk ileri evre tümörlerde ve üretere lokalize tümörlerde daha fazla görülmektedir. Anahtar kelimeler: Nefroüreterektomi, üst üriner sistem, tümör 6-10 Kasım 2013, Antalya 383 BÖBREK KANSERİ Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kayseri POSTER BÖBREK KANSERİ Şekil 1. T evresine göre genel sağ kalım Tablo 1. Tümör evresine göre tümör derecesinin dağılımı T evre Düşük derece(n) Yüksek derece (n) Nüks (n) Tis 0 1 1 Takip süresi ortalama (ay) 16 Ta 8 1 0 45.2 T1 17 10 4 43.5 T2 9 5 5 34 T3 3 3 3 39.5 T4 0 1 1 6 Toplam 37 21 14 39.3 Tablo 2. Hastalık nükslerinin dağılımı n (%) Cerrahi şekli Üreterektomi Tümör lokalizasyon 384 nüks n (%) Açık 52 (89.6) 13 (25) Laparoskopik 6 (10.4) 1 (16.6) Orifise TUR 27 (46.5) 10 (37) Kaf çıkarılması 31 (53.5) 4 (12.9) Pelvis 40 (68.9) 8 (20) Üreter 18 (31.1) 6 (33.3) 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P148 BÖBREK HÜCRELİ KANSERLERDE MR VE USG PATOLOJİK TÜMÖR BOYUTUNU BT’ DEN DAHA KÜÇÜK ÖLÇMEKTEDİR 1 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli SB. Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli 3 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kocaeli 2 Giriş: Tümör boyutu, böbrek hücreli kanser (BHK) evrelemesinde ve tedavi seçeneğini belirlemede kritik bir parametredir. Literatürde genellikle BT ve USG ölçümlerinin patolojik tümör boyutu ölçümlerinden daha büyük olduğu belirtilmektedir (Urol J. 9(4):662-6; 2012, BMC Urology. 11:2; 2011). Çalışmamızda preoperatif görüntülemedeki tümör boyutunu, patolojik boyut ile karşılaştırmayı amaçladık. Materyal-Metod: 2003-2013 yılları arasında BHK nedeni ile Radikal ve Parsiyel Nefrektomi yapılan 312 hasta retrospektif olarak incelendi. Preoperatif görüntülemesi cerrahiden 3 ay önce olan, cerrahi sınır pozitifliği olan, patolojisi benign gelen ve verileri eksik olan 61 hasta çalışma dışı bırakılarak 251 hasta çalışmaya dahil edildi. Patolojik spesimendeki tümör boyutu ile görüntüleme yöntemleri ile ölçülen tümör boyutları karşılaştırıldı. Bulgular: Ortalama yaş 58,23±11,85 idi. Hastaların %37,1’i (93/251) kadın, %62,9’u (158/251) erkekti. Görüntüleme yöntemi olarak hastaların 176’sında USG, 159’unda BT, 83’ünde ise MR mevcuttu. Hastaların 30’unda sadece USG vardı. Hastaların görüntüleme yöntemlerinde ölçülen tümör boyutları ile patolojik tümör boyutlarının karşılaştırılması Tablo 1’ de gösterilmiştir. USG ve MRG ile ölçülen tümör boyutları patolojik boyutlardan daha küçüktü, fakat anlamlı fark yoktu (p>0,05). BT ile ölçülen boyutlar ise patolojik boyutlardan istatistiksel olarak anlamlı (p=0,043) oranda büyüktü (ortalama 2,8 mm). Klinik evrelemeye (TNM 2010) göre değerlendirildiğinde cT1 ve cT2 hastalarda BT, MR ve USG ölçümlerinde patolojik boyut ile görüntüleme boyutu arasında hiçbir anlamlı fark yoktu (p: ns). Patolojik evrelemeye göre pT1 BHK’lerde BT, MR ve USG ölçümlerinin hepsi tümörü olduğundan büyük gösterdiği halde sadece BT’de bu 6-10 Kasım 2013, Antalya 385 BÖBREK KANSERİ Murat Üstüner1, Ufuk Yavuz1, Seyfettin Çiftçi1, Kerem Teke1, Hasan Yılmaz2, Kürşat Yıldız3, Özdal Dillioğlugil1 POSTER BÖBREK KANSERİ büyüme (ortalama 5,1 mm) anlamlılık kazandı (p= 0,000). pT2 tümörlerde ise hepsi tümörü olduğundan küçük gösterdiği halde USG tümörü anlamlı şekilde küçük (ortalama 5,8 mm) göstermekteydi (p=0,049). Preoperatif görüntülemelerde tümör yapısının solid veya kistik olmasına göre yapılan değerlendirmede bu gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı. Sonuç: BHK’lerde BT genelde tümörü patolojik boyutundan daha büyük (ortalama 2,8 mm) göstermektedir; pT1 hastalarda bu fark artmakta (ortalama 5,1 mm), tümörün solid ya da kistik olmasına göre ise fark etmemektedir. USG ve MR ölçümlerinde ise genel olarak patolojik tümör boyutu ile görüntüleme boyutu arasında fark olmamaktadır. Anahtar kelimeler: Böbrek hücreli kanser, BT boyut, patolojik boyut Tablo 1. Hastaların görüntüleme yöntemlerinde ölçülen tümör boyutları ile patolojik tümör boyutlarının karşılaştırılması. Boyut (cm) BT n Ortalama ± ss p 159 6,93±3,30 0,043 Patolojik USG 6,65±3,47 176 Patolojik MR Patolojik 386 6,64±3,20 0,318 6,77±3,35 83 6,03±3,46 0,327 6,21±3,76 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P149 ADULT MESOBLASTIC NEPHROMA OR MIXED EPITHELIAL AND STROMAL TUMOR OF THE KIDNEY 1 Gata Medical Faculty, Urology Department, Ankara Gata Medical Faculty, Pathology Department, Ankara 2 Objective: Mixed epithelial stromal tumor of the kidney (MESTs) was recently described and unusual entity. This rare complex renal neoplasm composed of a mixture of cystic and solid components. Mezoblastic nephroma (MN) mostly discovered during the first few weeks of life however Block et al., described the first case of adult mezoblastic nephroma in 1973 and it was grossly and microscopically similar to congenital mezoblastic nephroma.Since then only small series and isolated case reports in adulthood have been published. We reported an unusual tumor of the kidney in a 22 year old female patient. Methods: A 22-year old female presented with a palpable right-sided abdominal mass and microscopic hematuria. She had no hipertension, and all laboratuary values were normal. A 15 cm heterogenous, solid, right sided renal mass wich was displacing the renal parenchima revealed by contrast-enhanced CT scan. Renal origin of the mass also confirmed by MR imaging and there was marked displacement of the inferior vena cava without tumoral infiltration. We performed open right radical nephrectomy with retroperitoneal lymph node sampling. Gross examination revealed a large, tan-gray solid mass, compressing the adjacent renal parenchyma. Microscopic examination of the specimen revealed fascicles of spindle cells with abundant intercellular collagen. The final pathologic diagnosis was mezoblastic nephroma with no atypical features. The patient was free of disease on the 6-month follow-up examination. Results: Imaging studies are not diagnostic for MESTs. Radiologic appareance generally reveal a centrally located solid or solid and cystic mass. This complex cystic renal mass typically classifying as Bosniak class III to IV lesions by radiologists. Differential diagnosis also include renal tumors wich can show at least cystic morphology such as angiomyolipoma with epithelial cysts or in rare cases synovial sarcoma. Histological and immunohistochemical findings combination is useful to distinguish MN from other tumors of the kidney with spindle cells. 6-10 Kasım 2013, Antalya 387 BÖBREK KANSERİ Bilal Firat Alp1, Ali Fuat Cicek2, Ali Guragac1, Seref Basal1, Ayhan Ozcan2, Ibrahim Yildirim1 POSTER BÖBREK KANSERİ Conclusion: The clinical behaviour of adult MN is usually benign and radical or partial nephrectomy or tumorectomy generally curative, neither chemoterapy nor radiation therapy is routinely recommended. However a case of malignant transformation to sarcomatoid carcinoma and several cases of local recurrence have been desribed therefore careful long-term followup is indicated in these patients. Key words: Adulthood kidney tumor, Mesoblastic nephroma, Mixed epithelial and stromal tumor Şekil 1. Mesoblastic nephroma or mixed epithelial and stromal tumor 388 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P150 BÖBREK TOPLAYICI SİSTEM KARSİNOMUNDA ADRENALEKTOMİ GEREKLİ MİDİR? 1 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli SB. Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli 2 Giriş: Böbrek toplayıcı sistem karsinomu’nda (BTSK) adrenalektomi gerekliliği net değildir. Bu konuda yapılan bir çalışmada (n=110), aynı zamanda adrenalektomi yapılan hastalardan (n=40) hiç birinde metastaz saptanmamıştır (Eur J Surg Oncol. 35:1333, 2009). Biz de çalışmamızda BTSK tedavisinde nefroüreterektominin yanısıra ipsilateral adrenelektominin rolünü araştırdık. Materyal-Metod: Kliniğimizde 2001- 2013 tarihleri arasında BTSK tanısıyla nefroüreterektomi yapılan 21 hastanın patoloji raporları geriye dönük incelendi. Hastaların patolojik sonuçlarına göre tümörün boyutu, lokalizasyonu, derecesi, pT evresi (TNM 2010) ve adrenelektomi yapılmışsa adrenal bez invazyonu değerlendirmeye alındı. Bulgular: Ortalama yaş 68,2 idi. Hastaların 16’sı erkek, 5’i bayan idi. Tümörlerin 9’u sağda, 12’si ise solda idi. Hastaların 9’una nefroüreterektomiye ek olarak ipsilateral adrenalektomi uygulandı. Adrenelektomi yapılan hastaların patolojik özellikleri Tablo 1’ de özetlendi; hiçbirinde adrenal bezde BTSK saptanmadı. Tablo 1. Toplayıcı sistem tümörlü hastaların patolojik özellikleri Hasta Yaş Cinsiyet Taraf Lokalizasyon Boyut pT Derece 1 2 75 Erkek 68 Kadın Sağ Pelvis 6 T3 G3 Sol Üst kaliks 2 T1 3 77 G1 Kadın Sol Üst kaliks 3 T1 4 G1 72 Erkek Sol Pelvis 1 T1 G1 5 66 Kadın Sol Üreter 1 T2 G3 6 62 Erkek Sağ Üst kaliks 4 T3 G3 7 56 Erkek Sağ Pelvis 6 T3 G3 8 73 Erkek Sol Pelvis 5 T1 G3 9 65 Erkek Sol Pelvis 4 T3 G3 6-10 Kasım 2013, Antalya 389 BÖBREK KANSERİ Ufuk Yavuz1, Murat Üstüner1, Seyfettin Çiftçi1, Hasan Yılmaz2, Emrah Şimşek1, Özdal Dillioğlugil1 Anahtar kelimeler: Adrenal metastaz, böbrek toplayıcı sistem karsinomu BÖBREK KANSERİ POSTER Sonuç: Preop görüntüleme yöntemlerinde bariz invazyon bulgusu olmadıkça BTSK tedavisinde adrenalektomi yapılmayabilir. Bu konuda, özellikle üst polde 4 cm’den büyük tümörleri de içeren daha fazla sayılı çalışmalara ihtiyaç vardır. 390 11. Üroonkoloji Kongresi MALİGN TÜMÖRÜ TAKLİT EDEN RENAL METAPLASTİK OSSİFİKASYON Eşref Oğuz Güven1, Nazan Bozdoğan2, Fatih Hızlı1, Halil Başar1 POSTER P151 1 Abdurrahman Yurtarslan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara Abdurrahman Yurtarslan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, Ankara 2 Yukarıda da bahsedildiği gibi böbrekte metaplastik ossifikasyon maligniteler, kronik iskemi ve inflamasyon yaratan hallerde görülmektedir. Biz bu vaka sunumu ile, bildiğimiz kadarıyla altta yatan etyolojik bir etken olmadan tamamen normal böbrek dokusunda gelişen ilk metaplastik ossifikasyon vakasını sunmaktayız.Renal kitlelerde kalsifikasyon malignite şüphesini güçlendirmekte ve hastalara sıklıkla radikal girişimler yapılmak zorunda kalınmaktadır. Mevcut durumda metaplastik 6-10 Kasım 2013, Antalya 391 BÖBREK KANSERİ İskelet dışı ossifikasyon 18. Yüzyıldan beri bilinmekte olan, malign ve benign şartlarda birçok organ ve dokuda geliştiği rapor edilmiş bir olgudur. Metaplastik ossifikasyon yumuşak dokuda heterotropik normal kemik dokusunun bulunması olarak tanımlanır. Metaplastik ossifikasyon patofizyolojisi iyi bilinmemekle birlikte kronik inflamasyon ve kronik iskemi suçlanan başlıca faktörlerdendir.Böbrekte oldukça nadir görülmekle birlikte transpalnte böbrekte ve böbrek tümörleriyle birlikte tümör içinde yada komşuluğunda ve üretelyumda geliştiğini genellikle vaka sunumu tarzında tarif eden tekil yayınlar mevcuttur. Genellikle asemptomatik seyreder ve tanı rastlantısal olarak konulur.Patofizyolojisi bilinmemekle birlikte kronik iskemi, travma, kronik inflamasyon, resorbe olmamaış hematom, hipokalsemi, VitD-hipervitaminozu suçlanmıştır. İnsanda böbrekte kemik gelişimi en sık papiller nekroz, kronik pyelonefrit ve kronik interstisyel nefrit lerle birlikte görülmektedir.Metaplastik ossifikasyon ve ektopik kalsifikasyon birbirlerinden ayrı oluşumlardır: Metaplastik ossifikasyon canlı hücreler içeren yaşayan bir dokudur, ancak ektopik kalsifikasyonlar cansız kalsiyum fosfat depolanmalarıdırlar.33 yaşında erkek hasta sağ yan ağrısı ile kliniğimize başvurdu.Yapılan üriner ultrasonografide sağ böbrek üst polde 2,5x5 cm lik internal ekoları olan kitle saptanması üzerine yapılan kontrastlı tomografide sağ böbrekte 2,5x3x5 cm boyutlarında içinde at nalı şeklinde kalsifikasyonu olan alacalı opaklaşan kitle saptandı. Renal malign tümör ön tanısıyla hastaya parsiyel nefrektomi yapıldı. Patolojik inceleme sonucu çevre doku ile net sınırlama gösteren matür kemik dokusu, çevre böbrek dokusunda çoğu alan normal görünümde olup az miktarda tübüllerde tiroidizasyon alanları rapor edilmiştir. Anahtar kelimeler: Metaplastik ossifikasyon, böbrek tümörü BÖBREK KANSERİ POSTER ossifikasyonun preoperatif ayrımını yapmak mümkün değildir ve tanı ancak radikal girişim sonrası patolojik inceleme ile konulabilmektedir. Şekil 1. Organize osseöz oluşum x100 392 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P152 VEN İNVAZYONU BİRLİKTELİĞİ OLAN RENAL ANJİOMİYOLİPOMA: OLGU SUNUMU 1 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Patoloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Giriş: Anjiomiyolipoma(AML) bütün böbrek tümörlerinin %0.3 ile %3 ünü oluşturur. Soliter veya multipl, unitaleral veya bilateral olabilmektedir. AML’nin benign ve malign formları tanımlanmıştır. Benign (klasik) AML, nadir görülen ve sporadik olan formudur ve yaygın olarak böbreğin benign mezenkimal hücreli tümörü olarak bilinir. Genelde orta yaş grubunda soliter olarak gözlenir ve bu kadın erkek oranı 4:1 dir. Benign AML’nin cerrahisi küratiftir ancak hasta yaşı, komorbiditeler ve diğer ilişkili faktörlerde cerrahinin tipini belirlemede önem arz eder. Olgu: 50 yaşında bayan hasta, 4 yıldır devam eden sağ yan ağrısı şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Hastada eşlik eden başka rahatsızlık mevcut değildi. Görüntüleme yöntemleri sonucunda hastada böbrekte karaciğer sağ lob komşuluğunda kitle tespit edildi (Şekil 1). Radyolojik olarak böbrek vasküler yapılarında özellik arz eden durum yoktu. Hastaya sağ laparoskopik radikal nefrektomi operasyonu uygulandı. Bir haftalık hospitalizasyon sonrasında hasta komplikasyonsuz bir şekilde taburcu edildi. Histopatolojik bulgular tipik AML ile uyumluydu (Şekil 2-3). 6-10 Kasım 2013, Antalya 393 BÖBREK KANSERİ Engin Kaya1, Nuri Yiğit2, Sercan Yılmaz1, Bilal Fırat Alp1, Yıldırım Karslıoğlu2, İbrahim Yıldırım1 POSTER BÖBREK KANSERİ Sonuç: AML, histopatolojik olarak tipik morfolojisi nedeni ile kolay ayırtedilebilen bir tümördür. Bazı vakalarda değişen derecelerde sitolojik atipi ile karşımıza çıkabilir. AML olgularında, sık olmasa da renal kapsül, perirenal yağ doku, renal ven ve hatta vena kava inferior invazyonu gözlenebilir. Bu bulgular malignite yönünde değerlendirilmemelidir. Olgumuzda da görüldüğü gibi nadir de olsa AML’da renal ven invazyonu bulunabilir. Bu bulgunun öneminin ortaya konması için yeni çalışmalar gerekmektedir. Anahtar kelimeler: Anjiomiyolipoma; Ven invazyonu; Böbrek tümörü 394 11. Üroonkoloji Kongresi PREOPERATİF hsCRP VE PROKALSİTONİN DEĞERLERİNİN RENAL HÜCRELİ KANSERİN PATOLOJİK EVRE, GRADE VE HİSTOLOJİK TİPİNİ ÖNGÖRMEDE YERİ VAR MI? Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: High sensitive C-reaktif protein(hsCRP) ve prokalsitonin klinik pratikte enfeksiyöz hastalıkların tanı ve takibinde kullanılmaktadır. Özellikle güncel çalışmalar ile CRP`nin renal hücreli kanser(RHK) hastalarında patolojik özellikler ve sağkalım ile olan ilişkisi gösterilmiştir. Bu çalışma ile hsCRP ve prokalsitoninin RHK hastalarında klinik ve patolojik özellikleri öngörmedeki konumu araştırılmıştır. Material Metod: Mayıs 2011- Ağustos 2013 tarihleri arasında kliniğimizde RHK nedeniyle parsiyel ve radikal nefrektomi yapılan 96 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Klinik(Yaş ve cinsiyet) ve patolojik(evre, grade, histolojik alttip,boyut) değişkenlerin preoperatif hsCRP ve prokalsitonin değerleri olan ilişkisi incelenmiştir. Bulgular: Yaş ve cinsiyet ile hsCRP ve prokalsitonin düzeyleri arasında herhangi bir ilişki saptanmamıştır. Tümör evresi ile hsCRP arasındaki ilişki anlamlı olarak saptanmış olup prokalsitonin düzeyi ve tümörün evresi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Hastalardaki histolojik grade sonuçları değerlendirildiğinde düşük gradeli (G1+2) RHK hastalarında ortalama hsCRP değeri 0.3944, prokalsitonin değeri ise 0,021 iken aynı değerler yüksek gradeli tümörlerde 1,7645 ve 0,024 olarak saptanmıştır. Farklar hsCRP için istatistiksel olarak anlamlı (p<0,05) iken prokalsitonin değerleri arasında anlamı fark bulunamamıştır (p>0,05). Tümör histolojik tipini öngörmede ise her iki parametre de anlam ifade etmemektedir. Sonuç: Serum hsCRP tümör evresi ve histolojik grade`i öngörmede etkili olsa da serum prokalsitonin düzeyinin herhangi bir klinik ve patolojik faktörle ilişkisi saptanamamıştır. Anahtar kelimeler: Böbrek tümörü, HsCRP, Prokalsitonin 6-10 Kasım 2013, Antalya 395 BÖBREK KANSERİ Evren Süer, Erdem Öztürk, Nurullah Hamidi, Ömer Gülpınar, Mehmet İlker Gökçe, Çağatay Gögüş, Kadir Türkölmez, Sümer Baltacı, Yaşar Bedük POSTER P153 POSTER BÖBREK KANSERİ P154 KROMOFOB RENAL HÜCRELİ KANSER: YİRMİSEKİZ VAKA İLE 17 SENELİK KLİNİK DENEYİMİMİZ Evren Süer, Çağatay Göğüş, Erdem Öztürk, Nurullah Hamidi, Ömer Gülpınar, Mut Şafak, Yaşar Bedük Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Kromofob renal hücreli kanserler (RHK) daha az sıklıkta gözüken bir patolojik alt gruptur ve bütün RHK`lerin %4-10`unu oluşturmaktadır. Bu hastaların uzun süreli takiplerine ilişkin elimizde kısıtlı sayıda bilgi bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı kromofob RHK`in geniş bir RHK serisindeki sıklık ve klinik seyrinin saptanması ve bu hastalardaki sağ kalımın değerlendirilmesidir. Hastalar ve Yöntem: Ocak 1995 ve Haziran 2013 tarihleri arasında lokalize veya metastatik RHK öntanısı ile cerrahi uygulanmış ve düzenli takipleri olan 705 hasta bu çalışmanın kapsamına alınmıştır. Bu hastalardan kromofob RHK tanısı alan 28 hastanın verileri değerlendirilip analiz edilmiştir. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 57 (38-75) olup, ortalama takip süresi 40,68 ay olarak belirlendi. Ortalama tümör boyutu 58,2 mm olup, tedavide 21 hastada (%75) radikal nefrektomi, 7 hastada ise (%25) parsiyel nefrektomi uygulandı. Hastaların tümünde patolojik evre pT1-2 aralığında tespit edildi. Hiçbir hastada tanı anında ya da uzun süreli takiplerde lenf nodu veya uzak organ metastazı saptanmadı. 5 yıllık hastalığa spesifik sağkalım %100 olarak bulunurken, genel sağ kalım %85.7 olarak tespit edildi. Sonuç: Tanısal ve prognostik araçların tam olarak belirlenmesi için daha çok çalışmaya ihtiyaç duyulsa da kromofob RHK çok iyi prognostik özellikler göstermektedir. Anahtar kelimeler: Renal Hücreli Kanser, Kromofob, prognoz 396 11. Üroonkoloji Kongresi PARSİYEL NEFREKTOMİ OLGULARINDA TÜMÖRÜN CERRAHİ SINIRA UZAKLIĞI LOKAL NÜKS VE METASTAZ AÇISINDAN ÖNEMLİ MİDİR? POSTER P155 Abdullah Gürel1, Ali Ülgen1, Mustafa Açıkalın2, Aydın Yenilmez1, Cavit Can1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Eskişehir 2 Amaç: Parsiyel nefrektomi uygulanan hastalarda tümörün cerrahi sınıra uzaklığının lokal nüks ve metastaz üzerine olan etkisini değerlendirmek. Materyal-Metod: Kliniğimizde 2008 ve 2013 yılları arasında parsiyel nefrektomi uygulanan ve yaş ortalaması 56,03 yıl (26-77 yıl) olan 33 olgu çalışmaya dahil edildi. Olguların 14’ü bayan, 19’u erkekti. Radyolojik ortalama tümör çapı 42,52 mm (21-65mm) idi. Radyolojik olarak 5 olguda kaliksiyel uzanım, 3 olguda renal hilus uzanımı mevcuttu. Hastaların tümüne aynı cerrah tarafından parsiyel nefrektomi yapıldı. Bulgular: Toplam 7 olguda (%21) kaliksiel onarım yapıldı ve bunların bir tanesine intraoperatif, bir tanesine de uzamış drenaj nedeni ile kateter takıldı. Patolojik değerlendirme sonucunda ortalama tümör çapı 42,36 mm(20-75 mm) idi. Patolojik örneklerdeki tümörün cerrahi sınıra en yakın uzaklığı ortalama olarak 0,985 mm (0,2-5mm) idi. Tümörün cerrahi sınıra uzaklığı, 22(%67) vakada 0,5 mm ve üzeri olarak belirlenirken, 11(%33) vakada 0,5 mm altında idi. İki hastada tümör devamlılığı şüphesi nedeniyle tümör tabanından frozen section yapıldı. Bir hastada frozen section sonucunda tümör devam etmesi üzerine tümör tabanına tekrar rezeksiyon yapıldı. Sonuç olarak hiçbir hasta da cerrahi sınır pozitifliği saptanmadı. Hastalar ortalama 19,88 ay (1-66 ay) takip edildi. Halen hastaların tümü lokal nükssüz ve uzak metastazsız olarak izlenmektedir. Sonuç: Kliniğimizde yapılan parsiyel nefrektomi olguları incelendiğinde, izlem süresi yeterli olmamakla birlikte; tümörün cerrahi sınıra uzaklığının, lokal nüks ve sağ kalım üzerine olumsuz etkisinin olmadığı izlenimini vermektedir. Cerrahi sınır negatifliği önemli olarak görülmektedir. Rutinde tümör tabanından frozen section gönderilmemekle birlikte şüpheli olgularda frozen section yollanması faydalı olabilir öngürüsündeyiz. Anahtar kelimeler: Parsiyel nefrektomi, Böbrek tümörü, Cerrahi sınır 6-10 Kasım 2013, Antalya 397 BÖBREK KANSERİ 1 POSTER BÖBREK KANSERİ P156 RENAL HÜCRELİ KARSİNOMLARIN HEPSİ AYNI MI? YAKLAŞIK 1000 HASTANIN 10-YILLIK GENEL SAĞKALIM ANALİZİ Bülent Akdoğan1, Murat Aydın1, Fatih İleri1, Mesut Altan1, Sertaç Yazıcı1, Dilek Ertoy Baydar2, Haluk Özen1 1 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Amaç: Renal kitle nedeniyle cerrahi uygulanan hastalarda prognostik verileri değerlendirmek Yöntem: 1990 yılından itibaren radikal nefrektomi veya nefron koruyucu cerrahi uygulanan hastaların demografik ve patolojik verileri SPSS programında analiz edildi. Bulgular: Toplam 968 RCC hastasının 631’i erkek (%65.2), 337’si kadındı (%34.8). Ortalama yaş erkeklerde 56.5 yıl, kadınlarda 54.8 yıl olarak bulundu. İnsidental tanı ve anemi oranları %49.1 ve %18.5 idi. 71 hastada venöz invazyon vardı (36 hastada renal ven (%3.7), 33 hastada IVC (24 infrahepatik, 3 intrahepatik, 6 supradiyafragmatik)). pT1, 2, 3 ve 4 oranı %58, %15, %24.2 ve %2.9; RN ve NKC oranı 644 (%66.5) ve 324 (%33.5) idi. Şeffaf hücreli, papiller, sarkomatoid tip, multiloküle kistik, kromofob ve toplayıcı kanal karsinomu oranları sırasıyla %73.6, %16.7, %2.2, %3.3, %3.3 ve %0.9 olarak bulundu. Fuhrman grade 1, 2, 3 ve 4 oranı %15.1, %45.5, %28.9 ve %10.4 idi. İzlem sonunda 104 hastanın 70’i (%7.2) progresyonla, 34’ü (%3.5) hastalıksız olarak kaybedildi. Ortalama sağkalım süreleri histolojik alt tipler için; şeffaf 187±9, papiller 226±5.9, sarkomatoid 33±10, multiloküle kistik 228±12, kromofob 162±16, toplayıcı kanal 34±13 ay olarak bulundu. Çok değişkenli analizle sağkalımı belirleyen bağımsız faktörler tümör evresi, derecesi, histolojik alt tip, başvuruda semptom varlığı ve anemi varlığı olarak tespit edildi (Tablo 1). Tablo 1. 10-yıllık genel sağkalım, Cox regresyon analizi cinsiyet 398 HR %95 GA p 0.77 0.49-1.21 0.258 yaş 0.77 0.42-1.42 0.403 morbidite 1.27 0.86-1.87 0.225 0.031 başvuru yakınması 1.69 1.05-2.71 anemi varlığı 2.03 1.32-3.13 0.001 T evresi 1.80 1.42-2.29 <0.001 Grade 1.97 1.49-2.61 <0.001 patoloji alt tip 1.18 1.01-1.39 0.035 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: renal hücreli karsinom, sağkalım, histoloji POSTER Sonuç: Renal hücreli karsinomda tümör evresi, derecesi ve histolojik alt tip en önemli sağkalımı parametreleridir. Başvuruda yakınma olması ve anemi varlığı ameliyat öncesinde kötü prognoz konusunda uyarıcıdır. BÖBREK KANSERİ 6-10 Kasım 2013, Antalya 399 POSTER BÖBREK KANSERİ P157 LAPAROSKOPİK NEFRON KORUYUCU CERRAHİDE ADJUVAN HEMOSTATİK AJAN KULLANIMININ AVANTAJLARI Artan Koni, Burhan Özdemir, Ahmet Güdeloğlu, Mustafa Sertaç Yazıcı, Kubilay İnci, Cenk Yücel Bilen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Laparoskopik nefron koruyucu cerrahi (LNKC) sırasında adjuvan hemostatik ajan kullanılan ile kullanılmayan hastalarda komplikasyon farklarını ortaya koymak. Materiyal ve Metod: Mart 2004 – Mart 2012 arasında toplam 43 hastaya renal kitle nedeniyle LNKC yapılmıştır. Dokuz hastada retroperitoneal, 34 hastada transperitoneal yaklaşım uygulanmış olup aynı cerrah tarafından ve aynı teknik kullanılarak ameliyat edilmiştir. Renal kitle çıkarılıp taban onarımı takiben adjuvan hemostatik ajan uygulandıktan sonra surgicel yerleştirilmiş (1.grupta Tacho-sil, 2.grupta Floseal), 3.grupta sadece surgicel yerleştirilip parankim onarımı yapılmıştır. Her 3 gruptaki hastaların preoperatif parametreleri ve kitlelerin özellikleri benzerdi. Postoperatif dönemde her 3 grupta görülen komplikasyonlar kaydedilmiştir. Sonuçlar: Adjuvan hemostatik ajan kullanılan 36 hastanın 25’inde Tacho-sil, 11’inde Foseal kullanılmış, 7’sinde sadece surgicel uygulanmıştır. Adjuvan hemostatik ajan kullanılmayan 2 hastada postoperatif komplikasyon gelişmiştir. Bir hastaya, postoperatif dönemde çekilen kontrol abdomen tomografisi rekürrens olarak yorumlanması üzerine açık radikal nefrektomi uygulanmıştır; patolojik inceleme sonucunda rekürrens olmadığı, arterio-venöz malformasyon olduğu anlaşılmıştır. Diğer hastada hemorajik drenaj ve ileus tablosu gelişmiştir, Hb düşüklüğü nedeniyle 2 ünite kan transfüzyonu yapılmıştır. Tacho-sil kullanılan grupta postoperatif komplikasyon görülmemiştir. Floseal kullanılan 1 hastada postoperatif dönemde hemorajik drenaj olması üzerine 2 ünite kan transfüzyonu yapılmıştır. Tartışma: LNKC’de adjuvan hemostatik ajan kullanımı, kabul edilir düzeyde olsa da maliyeti yükseltmektedir. Postoperatif dönemde görülen komplikasyonları önemli ölçüde azaltan bu ajanların kullanımı LNKC’de tercih edilmelidir. Adjuvan hemostatik ajanlar arasında Tacho-sil, komplikasyon anlamında en yüksek faydayı sağlayan ajan olduğu görülmektedir. Anahtar kelimeler: Adjuvan hemostatik ajan, laparoskopi, nefron koruyucu cerrahi 400 11. Üroonkoloji Kongresi LAPAROSKOPİK VE AÇIK RADİKAL NEFREKTOMİNİN POSTOPERATİF KREATİNİN DEĞERLERİ ÜZERİNDE FARKLI ETKİLERİ VAR MI? Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Renal kitle nedeni ile uygulanan laparoskopik veya açık radikal nefrektomi ameliyatının kreatinin değerleri üzerindeki etkilerini karşılaştırmalı olarak değerlendirmeyi amaçladık. Hastalar ve Yöntem: 2008 ve 2012 tarihleri arasında renal kitle nedeni ile transperitoneal laparoskopik ve ya açık radikal nefrektomi uygulanan 51 hasta (28 erkek ve 23 kadın) çalışmaya dahil edildi. En az 1 yıllık takibi olan hastaların klinik özellikleri, operasyon verileri, patolojik verileri ve klinik izlem bilgileri retrospektif olarak değerlendirildi. KBY nedeni ile takipli olan, diğer böbreğinde taşı olan, diğer böbrekten herhangi bir cerrahi işlem geçiren hastalar ve farklı nedenlerden ötürü ameliyat sonrası erken dönemde intravenöz kontrastlı görüntüleme yapılan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı açık nefrektomi (Grup 1) yapılan grupta 59,2 yıl ve laparoskopik nefrektomi (Grup 2) yapılan grupta 58,6 yıl olarak hesaplandı. Gruplar arasında preoperatif, postoperatif 1. gün, 3. gün, 1. ay, 6. ay ve 12. ay kreatinin değerleri arasında anlamlı fark saptanmamıştır (Şekil 1). Patolojik evrelerin gruplara göre dağılımı tablo 1’de verilmiştir. Peroperatif ortalama kan kaybı, ortalama hastanede kalış süresi ve ortalama üretral katater çekilme zamanları arasında laparoskopik grup lehine anlamlı fark saptanmıştır (Tablo 2). Sonuç: Radikal nefrektomi tekniğinin, hastaların pre- ve postoperatif erken ve geç dönemlere ait kreatinin değerleri üzerine anlamlı bir etkisi saptanmamıştır. Laparoskopik grupta kanama miktarı, hastanede kalış süresi ve foley kateter çekilme zamanı açık radikal nefrektomiye oranla anlamlı düşük çıkmıştır. Anahtar kelimeler: Kreatinin, laparoskopik nefrektomi, açık nefrektomi 6-10 Kasım 2013, Antalya 401 BÖBREK KANSERİ Tuncay Top, Ahmet Keleş, Muhammed Sulukaya, İlker Tinay, Levent Türkeri POSTER P158 POSTER BÖBREK KANSERİ Şekil 1. Ameliyat tekniğine göre kreatinin değerlerinin karşılaştırılması Tablo 1. Gruplara göre patolojik evrelerin dağılımı Grup 1 (Açık Cerrahi) Grup 2 (Laparoskopik) pT1 13 15 pT2 20 3 Toplam 33 18 Tablo 2. Ameliyat özelliklerine göre grupların karşılaştırması Grup 1 (Açık Cerrahi) Grup 2 (Laparoskopik) P < 0,05 Ortalama kanama miktarı (ml) 461 (+/- 45) 169 (+/- 23) Ortalama operasyon süresi (dk) 220 (+/- 4.5) 218 (+/- 9.5) 0,17 Foley kateter çekilme zamanı (gün) 3,3 gün 2,3 gün < 0,05 Ortalama hastanede kalış zamanı 4.1 gün 2,9 gün < 0,05 402 11. Üroonkoloji Kongresi NEFRON KORUYUCU CERRAHİDE KİTLE BOYUTU BENİGN LEZYONLARI ÖNGÖRME KONUSUNDA EK BİLGİ SAĞLAR MI? Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul Giriş: Rastlantısal renal kitle insidansındaki artış ve nefron koruyucu cerrahi (NKC) tekniklerindeki gelişmeler sonucunda, NKC için uygun hasta endikasyonları her geçen gün genişletilmektedir. Ancak bu durumun cerrahi örneklerde benign lezyon saptanma oranlarını nasıl etkilediği ve her NKC öncesi renal biyopsi yapılmasının gerekli olup olmadığı net değildir. Bu çalışmada NKC uygulanan hastalardan renal kitlesi 4 cm.’den küçük ve büyük olanların patolojik ve operasyon verileri değerlendirildi. Hastalar ve Yöntem: Renal kitle nedeniyle NKC uygulanan ve Üroonkoloji polikliniği’nde düzenli takipleri mevcut olan son 63 hastanın verileri değerlendirildi. Hastalar kitle boyutuna göre 4 cm.’den küçük ve büyük olarak iki gruba ayrılarak; sıcak iskemi süresi, kanama miktarı, komplikasyonlar ve kitle patolojileri açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Hastaların ortalama kitle boyutları 33,1 (12-80) mm. olarak ölçüldü ve 41 hastanın (%65,1) kitle boyutu 4 cm.’den küçük tespit edildi. Kitle boyutuna göre oluşturulan grupların kanama miktarları arasında anlamlı fark saptanmadı (Tablo 1). Ortalama sıcak iskemi süresi her iki grupta da 30 dakikanın altında olmasına rağmen bu süresi 4 cm.’den küçük grupta anlamlı olarak daha kısa saptandı (Tablo 1). Tablo 1. Kitle boyutuna göre kanama ve sıcak iskemi zamanları Kitle Boyutu Sıcak iskemi zamanı (dk) Kanama miktarı (ml) < 4 cm > 4 cm 21,53 ± 0,69 27,32 ± 1,37 * 333 ± 34,2 409 ± 82,5 ** * p< 0,05 / ** p> 0,05 6-10 Kasım 2013, Antalya 403 BÖBREK KANSERİ Tarık Emre Şener, Muhammed Sulukaya, Naşide Mangır, Murat Akgül, İlker Tinay, Levent Türkeri POSTER P159 Tablo 2. Kitle boyutuna göre patoloji sonuçları BÖBREK KANSERİ POSTER Postoperatif patolojik incelemede benign lezyon saptanma oranları 4 cm.’den büyük grupta 4 cm.’den küçük gruba göre daha az oranda saptansa da (%9,1 - %12,2) istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (Tablo 2). Kitle Boyutu < 4 cm > 4 cm Benign lezyon 5 (%12,2) 2 (%9,1) Berrak Hücreli RHK 30 (%73,2) 17 (%77,3) Papiller RHK 6 (%14,6) 1 (%4,5) Kromofob RHK 1 (%2,4) 2 (%9,1) 41 22 Toplam Ortalama 28,6 (10-40) aylık takipte, 4 cm.’den küçük kitlesi olan hastaların ikisinde (%4,9), postoperatif 3. ay kontrol görüntülemelerinde ürinom oluşumu saptandı ve konservatif yaklaşım uygulandı. Hastaların hiç birinde lokal ya da sistemik nüks gözlenmedi. Sonuç: Teknik olarak uygun olduğu düşünülen büyük renal kitlelerde de NKC güvenle kullanılabilecek bir cerrahi seçenektir. Eksize edilen benign kitle oranı kitle boyutunun artışı ile azalıyor gibi görünse de, dikkatli hasta seçimi ile 4 cm den küçük renal kitlelerde bile aslında cerrahi gerektirmeyen benign lezyonların saptanma oranları kabul edilebilir düzeylere indirilebilir. Anahtar kelimeler: Renal kitle, patoloji, nefron koruyucu cerrahi 404 11. Üroonkoloji Kongresi Ozan Bozkurt, Ömer Demir, Serdar Çelik, Kaan Çömez, Güven Aslan, Adil Esen Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Amaç: Parsiyel nefrektominin Evre I renal hücreli karsinomun (RCC) tedavisinde radikal nefrektomiye göre böbrek fonksiyonlarının korunması açısından avantajlı olduğu ileri sürülmektedir. Son dönemde yapılan bazı çalışmalarda düşük böbrek klerensi olan hastalar için bu avantajın ortadan kalktığı bildirilmektedir. Bu çalışmada kliniğimizde evre I RCC nedeniyle opere edilen ve düşük böbrek klerensi olan hastaların uzun dönem takipte böbrek fonksiyonları incelendi. Materyal-Metod: Kliniğimizde Evre I RCC nedeniyle radikal veya parsiyel nefrektomi yapılan ve Modification of Diet in Renal Disease (MDRD) formülüne göre hesaplanan preop tahmini glomerüler filtrasyon hızı (preop-eGFR) değeri <60 ml/dk/1,73 m2 olan hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastalar radikal nefrektomi yapılan (Grup I) ve parsiyel nefrektomi yapılan (Grup II) olmak üzere 2 gruba ayrıldı. Her iki grupta MDRD formülüne göre ilk başvuru (preop-eGFR) ve son başvuru (postop-eGFR) eGFR hesaplandı [ eGFR (mL/min/1.73 m2) = 186 × (Scr)-1.154 × (Age)-0.203 × (0.742; kadınsa) × (1.212; African American) ]. Gruplar yaş, ortalama takip süresi, preop-eGFR, postop-eGFR ve böbrek fonksiyonundaki kaybı değerlendiren ΔeGFR [ (preop-eGFR) – (postop-eGFR) ] değerleri açısından SPSS 15.0 veri analizi programı kullanılarak karşılaştırıldı. Nonparametrik analizde p<0,05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Radikal nefrektomi yapılan 30 ve parsiyel nefrektomi yapılan 8 olmak üzere toplam 38 hasta analize dahil edildi. Her iki grubun ortalama yaşları, ortalama takip süreleri, ortalama preop-eGFR değerleri, ortalama postop-eGFR değerleri ve ortalama ΔeGFR değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı görüldü (Tablo 1). 6-10 Kasım 2013, Antalya 405 BÖBREK KANSERİ DÜŞÜK BÖBREK KLERENSİ OLAN EVRE I RENAL HÜCRELİ KARSİNOM HASTALARINDA PARSİYEL NEFREKTOMİ BÖBREK FONKSİYONLARININ KORUNMASI AÇISINDAN RADİKAL NEFREKTOMİYE GÖRE AVANTAJLIMIDIR ? POSTER P160 POSTER BÖBREK KANSERİ Sonuç: Sonuç olarak düşük böbrek klerensi olan (eGFR< 60ml/dk/1,73 m2) evre I RCC hastalarında parsiyel nefrektominin uzun dönemde böbrek fonksiyonlarının korunması açısından radikal nefrektomiye avantaj sağlamadığı bulunmuştur. Kısıtlı hasta sayısı nedeniyle sonuçlarımızın yorumlanması zordur ve bulgularımız geniş serilerle desteklenmelidir. Anahtar kelimeler: Böbrek tümörü, Kronik böbrek hastalığı, Parsiyel nefrektomi Tablo 1. Evre I RCC nedeniyle radikal veya parsiyel nefrektomi uygulanan düşük böbrek klerensine sahip (eGFR< 60ml/dk/1,73 m2) hasta gruplarının demografik verilerinin ve böbrek fonksiyonlarının karşılaştırmalı analizi Grup I (n=30) Grup II (n=8) p 0,635 Ortalama yaş (yıl) 63,4±12,9 65,9±5,6 Ortalama takip süresi (ay) 54,1±44,8 39,5±34,9 0,428 Preop-eGFR (mL/min/1.73 m2) 42,5±15 44,3±16,1 0,562 Postop-eGFR (mL/min/1.73 m2) 38,6±17,2 42,6±26,4 0,661 3,9±1,3 (9,1) 1,7±1,1 (3,8) 0,211 ∆eGFR (mL/min/1.73 m2) (%) 406 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P161 EVRE I RENAL HÜCRELİ KARSİNOMDA PARSİYEL VEYA RADİKAL NEFREKTOMİNİN BÖBREK FONKSİYONLARI ÜZERİNE ETKİSİ Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Amaç: Evre I renal hücreli karsinomda (RCC) parsiyel nefrektomi onkolojik açıdan radikal nefrektomi ile benzer genel ve kansere özgü sağkalım oranlarına sahiptir, bunun yanında böbrek fonksiyonlarını radikal nefrektomiye oranla daha iyi koruduğu ileri sürülmektedir. Çalışmamızda Evre I RCC nedeniyle parsiyel veya radikal nefrektomi uygulanan hastalar uzun dönem böbrek fonksiyonları açısından karşılaştırılmaktadır. Materyal-Metod: Kliniğimizde Evre I RCC nedeniyle opere edilen ve takip devamlılığı olan 214 hastanın onkoloji dosyası geriye dönük olarak değerlendirmeye alındı. Hastalar radikal nefrektomi yapılan (Grup I) ve parsiyel nefrektomi yapılan (Grup II) olmak üzere 2 gruba ayrıldı. Her iki grupta Modification of Diet in Renal Disease (MDRD) formülüne göre ilk başvuru (preop-eGFR) ve son başvuru (postop-eGFR) tahmini glomerüler filtrasyon hızı (eGFR) hesaplandı. Gruplar yaş, ortalama takip süresi, tümör boyutu, hospitalizasyon süresi, diabetes mellitus (DM) ve esansiyel hipertansiyon (HT) gibi eşlik eden sistemik hastalıklar, sigara kullanımı ve preop-eGFR, postop-eGFR ve böbrek fonksiyonundaki kaybı değerlendiren ΔeGFR [(preop-eGFR)–(postop-eGFR)] değerleri açısından SPSS 15.0 veri analizi programı kullanılarak karşılaştırıldı. p<0,05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Grup I’de yer alan 158 hastadan 35’ine laparoskopik radikal nefrektomi, 123’üne açık radikal nefrektomi; grup II’de yer alan 56 hastadan 12’sine laparoskopik parsiyel nefrektomi ve 44’üne açık parsiyel nefrektomi uygulandı. Grup I ve grup II’de ortalama tümör boyutu sırası ile 48.5±14.1 cm ve 33.4±12.4 cm olarak bulundu, grup II’de ortalama iskemi süresi 10.4±11.1 dakika idi. Her iki grubun ortalama yaşları, ortalama takip süreleri, hospitalizasyon süreleri, DM ve HT gibi eşlik eden sistemik hastalık insidansları, sigara kullanımı oranları ve ortalama preop-eGFR değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmazken; grup II’nin ortalama postop-eGFR değeri grup I’e göre anlamlı düzeyde daha yüksek 6-10 Kasım 2013, Antalya 407 BÖBREK KANSERİ Ozan Bozkurt, Ömer Demir, Serdar Çelik, Kaan Çömez, Güven Aslan, Uğur Mungan POSTER BÖBREK KANSERİ bulundu ve ortalama ΔeGFR değerleride parsiyel nefrektomi grubunda radikal nefrektomi grubuna göre daha düşüktü (Tablo 1). Sonuç: Çalışmamızın sonuçları evre I RCC’de uzun dönem böbrek fonksiyonlarının korunması açısından uygun olan her durumda parsiyel nefrektominin radikal nefrektomiye tercih edilmesini önermektedir. Bulgularımız daha önce yayınlanmış geniş serilerle uyumludur; fakat iyi planlanmış, prospektif randomize çalışmalarla desteklenmelidir. Anahtar kelimeler: Böbrek tümörleri, parsiyel nefrektomi, eGFR Tablo 1.Evre I Renal Hücreli Karsinom nedeniyle radikal veya parsiyel nefrektomi uygulanan grupların demografik verilerinin ve böbrek fonksiyonlarının karşılaştırması Grup I (n=158) Grup II (n=56) p Ortalama yaş (yıl) 59,6±11,6 56,2±12,3 0,076 Ortalama takip süresi (ay) 38,5±42,7 36±35,3 0,678 Hospitalizasyon süresi (gün) 7±4,5 7,5±6,3 0,826 DM (%) 18,4 25 0,332 HT (%) 48,1 53,6 0,535 Sigara kullanımı (%) 34,2 26,8 0,406 Preop-eGFR (mL/min/1.73 m2) 79,7±25,8 85,1±26,8 0,196 Postop-eGFR (mL/min/1.73 m2) 62,4±22,7 83,3±27,7 <0,001 ∆eGFR (mL/min/1.73 m2) (%) 17,2±4,3 (21,5) 1,8±1,1 (2,1) <0,001 408 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P162 TİP 2 DİABETES MELLİTUSUN NONMETASTATİK RENAL HÜCRELİ KANSER PROGNOZU ÜZERİNE ETKİSİ Evren Süer, Erdem Öztürk, Ömer Gülpınar, Aytaç Kayış, Sümer Baltacı Amaç: Cerrahi olarak tedavi edilen lokalize renal hücreli kanser (RHK) hastalarında tip 2 Diabetes Mellitus`un(DM) prognostik değerini araştırdık. Gereç-Yöntem: 1995-2011 yılları arasında RHK nedeniyle cerrahi altına giden hastalar değerlendirildi ve metastatik olmayan 492 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Tip 2 DM ile klinik ve patolojik parametreler arasındaki ilişki araştırılmıştır. Tip 2 DM tanısına göre genel ve hastalık spesifik sağ kalımı değerlendirmek için Kaplan Meier eğrileri yapılmış olup hastaların uzun dönem sağkalım değerlendirilmiştir. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 56,7±12 yıl (15-84 yıl, ortanca yaş 58), ve ortalama takip süresi 35,9±28(1-45 ay, ortanca 34,3 ay) olarak saptanmıştır. Çalışmaya dahil edilen 492 hastanın 62`sinde (Grup 1) cerrahi anında tip 2 DM tanısı mevcutken 430 hastada (Grup 2) tip 2 DM mevcut değildi. Ortalama yaş ve şeffaf hücreli RHK oranı grup 1’de 2’ye göre istatistiksel anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (p<0.001 ve p<0.036).Genel ve hastalık spesifik sağ kalım da Grup 1’de düşük olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmamıştır. Tip 2 DM genel ve hastalık spesifik sağkalım için bağımsız bir risk faktörü olarak bulunmamıştır. Sonuç: Bu çalışmada tip 2 DM’un cerrahi olarak tedavi edilen lokalize RHK hastalarında prognoz üzerine olan etkisi araştırılmıştır. Tip 2 DM`un RHK için bağımsız bir risk faktörü olmadığı saptanmıştır. Anahtar kelimeler: Renal Hücreli Kanser, Diabetes Mellitus, Prognoz 6-10 Kasım 2013, Antalya 409 BÖBREK KANSERİ Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara POSTER DİĞER P163 RENAL KORTİKAL TÜMÖRLERİN TEDAVİSİNDE “ELEKTİF” NEFRON KORUYUCU CERRAHİ SONUÇLARIMIZ İrfan Atay1, Cenk Acar2, Metin Onaran1, Ender Cem Bulut1, Sinan Sözen1, Üstünol Karaoğlan1 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Amaç: Kliğinimizde renal kortikal tümör nedeniyle karşı böbreği normal ve soliter tümörlü hastalara uyguladığımız “elektif ” nefron koruyucu cerrahilerin klinikopatolojik verileri ve onkolojik sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık. Materyal ve metodlar: Haziran 2006 ve Mart 2013 tarihleri arasında renal kitle nedeniyle parsiyel nefrektomi (PN) yapılan 90 hastadan elektif endikasyonla açık (46(%64.7) ve laparoskopik (25(%35,2)) PN uygulanan toplam 71 hasta çalışmaya dahil edildi. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 54,02(29-77) yıldı ve ortalama takip süresi 34,1±21,65 aydı. Açık ve laparoskopik PN uygulanan hastaların ortalama tümör boyutları sırasıyla 3,58 ± 1,71 cm ve 2,91 ± 1,65 cm’di (p=0.014). Patoloji sonucu malign olarak raporlanan 61(%85.9) hastanın 54(%88.5) ’ü hastalıksız izlemdeyken, 2(%3.2) hastada rekürrens, 3(%4.9) hastada metastaz gözlendi(Tablo 1). Ortalama 3 yıllık takipte genel sağkalım %98,8 olarak saptandı. Açık ve laparoskopik PN uygulanan 71 hastanın verileri karşılaştırıldığında kanama miktarı, iskemi süresi, komplikasyon oranları ve hospitalizasyon süreleri arasında anlamlı fark saptanmadı. Laparoskopi grubunda tümör çapı daha küçük, PADUA skoru daha düşük, cerrahi süresi daha uzun olarak saptandı (Tablo 1). Sonuç: Tümörün çapının daha büyük ve PADUA skorunun daha yüksek olduğu hastalarda açık PN’nin tercih edildiği görülmektedir. Elektif endikasyonlarla uygulandığında açık ve laparoskopik PN’nin operatif verileri birbirine benzerdir. Laparoskopik PN’de cerrahi sınır pozitifliği daha fazla olmakla birlikte klinik öneminin değerlendirilmesi için hastaların uzun dönem sonuçlarına ihtiyaç vardır. Anahtar kelimeler: Parsiyel nefrektomi, laparoskopi, böbrek kanseri 410 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER Tablo 1. Elektif nefron koruyucu cerrahi uygulanan hastaların klinikopatolojik verilerinin ve onkolojik sonuçlarının karşılaştırılması DİĞER 6-10 Kasım 2013, Antalya 411 POSTER BÖBREK KANSERİ P164 BÖBREK TÜMÖRLERİNDE LAPAROSKOPİK RADİKAL NEFREKTOMİ DENEYİMLERİMİZ Eray Gürsoy, Özgür Elvan Gökten, Mehmet Yaman, Hakan Çamlıkıyı, Kubilay Beyazıt, Asim Albayrak, Mustafa Odyakmaz Çekirge Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bursa Amaç: Böbrek tümörlerinin tedavisinde laparoskopik cerrahi deneyimimizin sunulması. Yöntem: Haziran 2012 ile Ağustos 2013 arasında kliniğimizde klinik evresi T1 ile T2 olan toplam 11 hastaya börek tümörü nedeniyle Laparoskopik Radikal Nefrektomi uygulandı. Tüm ameliyatlarda transperitoneal yöntem kullanıldı. İşlem sırasında 4 port kullanıldı. Kolon medialize edilip iliak çaprazda üreter bulunup askıya alınarak pediküle ulaşıldı. Pedikül hem-o -log weck kliplerle geçildi. Spesmen modifiye gibson insizyon yapılarak çıkarıldı. Bulgular: Hastaların 6’ sı erkek 5’i kadın olmak üzere kitlelerin 8’i sol ve 3’ü sağ böbrek yerleşimliydi. Ortalama hasta yaşı 54.3 (33-73), ortalama operasyon süresi 142 dakika (110–180), ortalama kan kaybı 100ml (50-200) ve ortalama tümör boyutu 73mm (34-150) idi. Hiçbir hastada kan transfüzyonu uygulanmadı ve açık operasyona geçilmedi. Ortalama hastanede kalış süresi 3.2 gün (2- 5) idi. 11 hastanın da patolojisi böbrek hücreli karsinom olarak sonuçlandı ve cerrahi sınırlar negatif idi. Sonuç: Laparoskopik Radikal Nefrektomi böbrek tümörlerinin tedavisinde güvenle uygulanabilen, iyi perioperatif ve onkolojik sonuçları olan minimal invaziv bir tekniktir. Anahtar kelimeler: Böbrek tümörü, Laparoskopik Radikal Nefrektomi 412 11. Üroonkoloji Kongresi ERKEN EVRE TESTİS KANSERLİ HASTALARIN ONKOLOJİK SONUÇLARI Hüseyin Engin, Cemil Bilir POSTER P165 Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Medikal Onkoloji Bölümü, Zonguldak Materyal-Metod: 2005-2013 yılları arasında Medikal Onkoloji kliniğinde takip edilen erken evre kanserli hastaların onkoloji sonuçlarını araştırdık. Sonuçlar: Kliniğimizde 22 erken evre testis kanserli hasta takip edilmiş olup yaş ortalaması 32 (22-62 yaş)’idi. On bir hasta (%50) klasik seminom, 7 hasta (%31) non-seminom ve kalan 4 hasta (%19) ise mikt tipte tümör içermekteydi. Hastaların patolojik tiplerinin evrelere göre dağılımı tablo 1’ de verilmiştir. Sadece 1 hasta aktif takip edilmişti ve 28 aylık takipte nüks gözlenmedi. Beş (%22) hasta radyoterapi ile tedavi edilmişti. Bu hastaların ortanca takip süresi 45 ay olup (24-108 ay) bir hastada diğer testiste lenfoma gelişti. On dört hasta (%63) adjuvan kemoterapi almıştı. Kemoterapi rejimi olarak BEP/EP verilmişti ve toplam kemoterapi kür sayısı 47’idi. Bu hastaların 4’ünde nüks gözlenmişti. Hastalarının ortanca hastalıksız sağ kalım 27 ay (0-107), ortanca sağ kalım ise 38 ay (15-108) olarak hesaplandı. Nüks gözlenen 5 hasta ile diğer 17 hastanın biyokimyasal parametreleri karşılaştırıldığında serum başlangıç AFP düzeyleri (364 vs 14, p:0.0001), hCG düzeyleri (1336 vs 31, p:0.0001) ve LDH düzeyleri (1504 vs 252, p:0.0001) nüks gözlenen grupta anlamlı olarak daha yüksek bulundu. Toksisite profiline bakıldığında; bir hastada bleomisine bağlı intertisyel akciğer hastalığı gözlenirken kemoterapiye bağlı uzun dönemde devam eden grad 3-4 toksisite gözlenmedi. Tablo1. Hastaların evrelere göre dağılımı ve sağ kalım sonuçları Tanı Evre IA HSK-ortanca IB GS-ortanca IIA Seminom 3 5 3 36 40 Non-Seminom 2 4 1 30 50 Seminom +Non-Seminom 1 2 1 22 25 HSK: Hastalıksız Sağ kalım, GS: genel Sağ kalım 6-10 Kasım 2013, Antalya 413 TESTİS KANSERİ Giriş: Evre IA, IB ve IIA erken evre testis kanseri olarak kabul edilen grubu oluştururlar. Düşük mortalite ve 10 yıllık yaşam beklentisinin %95 ve üzerinde olması klinisyenleri testis kanserli hastaların uzun dönem komplikasyonlarını daha çok irdelemeye itmiştir. POSTER TESTİS KANSERİ Tartışma: Erken evre testis kanserilerinde tedavisiz bırakılmaları halinde nüks veya metastaz şeklinde ortaya çıkmaları, tedavi ile de uzun dönemde nefrotoksisite, akciğer toksisitesi, kardiyak toksisite ve nöropati gibi hayat kalitesini bozabilen yan etki profilleri arasında seçimi zorlaştırmakta ve yeni prognostik faktörlerin araştırılmasını gerektirmektedir. Bizim hastalarımızın hepsi erken evre testis karsinomu olup sağ kalım mikst tipte daha düşük, diğer seminom ve seminom dışı tiplerde daha uzundu. Nükslerin %40 ‘ı mikst grupta olup bu grupta başlangıç AFP, HCG ve LDH değerlerinin yüksekliği yani “S” evresinin yüksekliği kötü prognostik bir faktör olarak ortaya çıktı. Özetle Semin dışı ve mikst tip erken evre testis kanserlerinde “S” evresi kötü prognostik bir faktör olarak bulundu. Anahtar kelimeler: Testis kanseri, Erken evre, Sağkalım 414 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P166 TRANSVERS EKTOPİLİ TESTİSİNDE TESTİS TÜMÖRÜ (SEMİNOM) SAPTANAN PERSİSTAN MÜLLER KANAL SENDROMU OLGUSU 1 Gata Tıp Fakültesi, Üroloj Anabilim Dalı, Ankara Gata Tıp Fakültesi, Pediatri Anabilim Dalı, Ankara 3 Gata Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Ankara 4 Gata Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Ankara 5 Eskişehir Asker Hastanesi, Üroloji Kliniği, Eskişehir 2 Giriş: Persistan Müllerian Kanal Sendromu (PMKS), 46 XY genotipli normal fenotipli bir erkekte; Müller Kanalının (MK) regresyona uğramaması sonucu, uterus, fallop tüpleri ve vajenin üst 1/3’ ü gibi MK artıkların bulunması ile karakterize nadir görülen bir sendromdur. Bu sendrom; kaynağı fetal sertoli hücreleri olan Müllerian İnhibitör Faktör (MİF) salınımının eksikliği veya bu hormona hedef organ duyarsızlığı sonucu ortaya çıkar. Nadir bir erkek psödohermafroditizm tipi olan bu sendroma; Transvers Testiküler Ektopi (TTE), herni uteri inguinalis ve çok nadir olarak testis veya MK kalıntılarının tümörleride eşlik edebilir. Biz burada; primer infertilitesi olan, PMKS’ye TTE ve inkarsere herninin eşlik ettiği, ektopik testisinde seminom saptanan olguyu sunduk. Olgu: 28 yaşında erkek hasta sol inmemiş testis ve primer infertilite ön tanısı ile merkezimize sevkedildi. 1999 yılında sağ inguinal herniorafi öyküsü var. Sekonder seks karakterlerinin gelişkin olduğu gözlendi. Skrotal ultrasonografisinde; sağ testisin normal boyutta ve skrotal yerleşimli olduğu, sağ inguinal hernisinin olduğu ve herniye doku komşuluğunda 27x11 mm boyutlarında ektopik testis dokusunun bulunduğu raporlandı. Ektopik testis dokusunun inferiorunda testis tümörünü düşündüren 2 adet 7x10 mm ve 6x7 mm boyutlu amorf kalsifikasyonlar içeren hipoekoik lezyon raporlandı. Preoperatif tümör belirteçleri normal saptandı. Hormonlarından FSH, LH değerlerinin yüksek ve total testesteronun düşük olduğu saptandı. Yapılan karyotip analizi 46XY olarak geldi. Sağ inguinal eksplorasyon yapıldı. Sağ inguinal herni, herni süperiorunda ektopik testis dokusu ve herni kesesi içerisinde ektopik testisle bağlantılı olan yumuşak doku yapıları izlendi. Hastaya radikal orşiektomi, sağ inguinal herniorafi ve yumuşak doku eksizyonu ameliyatı yapıldı. Patolojisi; Herni kesesinde MK artıklarının izlendiği, ektopik testis dokusunda 8 mm çapında klasik tip seminom olarak raporlandı. 6-10 Kasım 2013, Antalya 415 TESTİS KANSERİ Bilal Fırat Alp1, Oğuzhan Babacan2, Erkan Sarı2, Zafer Demirer5, Ali Gürağaç1, Sabahattin Sarı3, İbrahim Yavan4 POSTER TESTİS KANSERİ Torakoabdominopelvik tomografisi normal olarak raporlandı. Evre1 seminom olması nedeniyle hastaya postoperatif profilaktik RT tedavisi verildi. Postoperatif 6. ayda tümör nüksü izlenmedi. Sonuç: İnguinal hernisi ve kriptorşidizmi olan hastalarda; TTE ve PMKS ile birlikteliği olabileceği akılda bulundurulmalıdır. Ektopik testiste tümör şüphesi varsa;bu vakalarda tümörlü testis ile birlikte PMKS ile ilişkili yapılarında eksizyonu uygun tedavi seçeneğidir. Anahtar kelimeler: İnmemiş Testis, Persistan Müllerian Kanal Sendromu, Transvers Testiküler Ektopi Şekil 1. Persistan Müllerian Kanal Sendromu ve Seminom 416 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P167 GERM HÜCRELİ TESTİS TÜMÖRLERİNDE TÜMÖR TARAFINDA TIN GÖRİLMESİNİN TÜMÖR TİPİYLE İLİŞKİSİ YOKTUR 1 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Kocaeli SB. Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli 3 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kocaeli 2 Amaç: Testiküler intraepitelyal neoplazi (TIN) invaziv testiküler germ hücreli tümörlerin prekürsor lezyonu olarak kabul edilir ve PLAP (plasental alkalen fosfataz) veya NOR (“nucleolar organization regions”) immunohistokimyasal boyamaları ile değerlendirilir. Bu çalışmada kliniğimizde germ hücreli testis tümörü (GHTT) tanısı almış seminomatöz (SGHTT) ve non-seminomatöz (NSGHTT) olgularda tümör çevresi testis dokusunda TIN sıklığını değerlendirdik. Materyal-Metod: 2003-2013 tarihleri arasında radikal inguinal orşiektomi operasyonu yapılan 133 hastanın patoloji raporları geriye dönük değerlendirildi. Hastaların yaşları, patoloji sonuçları not edildi. Tümör çevresi testis dokusunda TIN, immunohistokimyasal olarak PLAP boyaması yapılarak değerlendirildi. Benign patolojili olanlar ve TIN değerlendirilememiş olanlar çalışma dışı bırakıldı. Kalan 84 hasta çalışmaya dahil edildi. Sonuçlar Ki-kare testiyle karşılaştırıldı. Bulgular: Ortalama hasta yaşı 28,64±7,97 idi. 48 hastada sağ (%57,1), 36 hastada (%42,9) sol radikal orşiektomi uygulandı. Hastaların patoloji sonuçlarına göre sırasıyla% 40,5 SGHTT (n=34) ve %59,5 (n=50) NSGHT saptandı. NSGHT’lerin %40,5’i (n=34) mikstgerm hücreli tm, %10,7’si (n=9) embriyonal karsinom, %3,6’sı (n=3) koryokarsinom, %2,4’ü (n=2) teratom ve %2,4’ü (n=2) yolk sak tümörü idi. 64 (%76,2) hastada TIN pozitif saptandı; SGHTT’de %82,3 (n=28), NSGTT’de %72 (n=36) TIN pozitif idi (Tablo 1). TIN pozitifliği tümör histolojisine göre değerlendirildiğinde, SGHTT ile NSGHTT arasında (p=0,274) ve NSGHTT’nin histolojik tipleri arasında (p= 0,253) anlamlı fark bulunamadı. Sonuç: Testis tümöründe hastaların ¾’ünde, tümör olan tarafta TIN olmasına rağmen bunun tümör histolojik tipiyle ilişkisi yoktur. Anahtar kelimeler: Testiküler intraepitelyal neoplazi, testis tümörü 6-10 Kasım 2013, Antalya 417 TESTİS KANSERİ Ufuk Yavuz1, Seyfettin Çiftçi1, Murat Üstüner1, Hasan Yılmaz2, Kerem Teke1, Kürşat Yıldız3, Özdal Dillioğlugil1 POSTER TESTİS KANSERİ Tablo 1. GHTT’nin histolojik tiplerine göre dağılımı TIN(+) TIN(+) TIN(-) TIN(-) n % n % SGHTT 28 82,3 6 17,7 NSGHTT 36 72 14 28 Mikst germ hücreli testis tm 24 70,6 10 29,4 Embriyonal karsinom 8 88,9 1 11,1 Koryokarsinom 2 66,7 1 33,3 Teratom 1 50 1 50 Yolk sak tümör 1 50 1 50 418 11. Üroonkoloji Kongresi TESTİSE SINIRLI YÜKSEK RİSKLİ NON SEMİNAMATÖZ GERM HÜCRELİ TÜMÖRLERDE İKİ KÜR BEP PROTOKOLÜ SONRASI REKÜRRENS ORANI Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Üroloji Kliniği, İzmir Amaç: Kliniğimizde takipli testise sınırlı yüksek riskli non-seminamatöz germ hücreli testis tümörü(NSGHTT) nedeniyle 2 kür BEP kemoterapisi alan hastaların rekürrens oranı belirlenmesi. Materyal ve Method: Kliniğimizde takip edilen yüksek riskli (embriyonel kanser oranı %50 ve üzeri ve/veya lenfovasküler invazyon olması) pT1-pT2,N0,M0 NSGHTT nedeni ile 2 kür BEP (bleomisin, etoposid, cisplatin) kemoterapisi alan 10 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Sonuçlar: 140 testis tm hastasının 10 tanesi istenen kriterleri karşıladı. Hastaların yaş ortalaması 28 (20-36) idi. Preop kontrastlı torakobadominal BT’leri incelendi ve paraaoritik/mediastinal lenf nodu veya metastaz saptanmadı. Ortalama takip süresi 4 yıl (1-8 yıl) idi. Hastaların hepsinde lenfovasküler invazyon mevcuttu. 3 hastada embriyonel kanser (ca) yüzdesi belirtilmemiş (%30), 1 hastanın (%10) embriyonel ca yüzdesi %50 altında ve diğer 6 hastanın embryonel ca yüzdesi %50 üzerinde olarak saptandı (%60). Operasyon sonrasında 1. ayda tüm hastaların AFP, BhCG ve LDH değerleri normal aralıklarda saptandı. 2 kür BEPsonrasında AFP, BhCG, LDH, kontrastlı abdomen BT, PA akciğer grafisi, Toraks BT ile yapılan kontrolerde hiçbir hastada rekürens saptanmadı (%0). Ayrıca uzun süreli takiplerde kemoterapiye bağlı kalıcı bir yan etki gözlenmedi. Yorum: EUA 2013 Testis tümörü kılavuzunda yüksek riskli NSGHTT’de 2 kür BEP sonrası ortalama 8 yıllık takipte rekürrens riski %2,7 iken kliniğimizde ortalama 4 yıllık takip sonrasında %0 olarak bulunmuştur. Anahtar kelimeler: BEP, Rekürrens, T1 ve T2 testis tümörü 6-10 Kasım 2013, Antalya 419 TESTİS KANSERİ Cemal Selçuk İşoğlu, Rahmi Gökhan Ekin, Özgür Çakmak, Hüseyin Tarhan, İlker Akarken, Mustafa Karabıçak, Yusuf Özlem İlbey, Ferruh Zorlu POSTER P168 POSTER TESTİS KANSERİ P169 RABDOMYOSARKOMA MALİGN TRANSFORMASYON GÖSTEREN TESTİKÜLER TERATOM OLGU SUNUMU Volkan Şen1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Burçin Tuna2, Kutsal Yörükoğlu2, Güven Aslan1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, izmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, izmir 2 Amaç: Testiküler germ hücreli tümörler 15-35 yaş arasındaki erkek hastalarda en sık görülen malignitelerdir. Teratomatöz differensiasyon gösteren non-seminomatöz germ hücreli tümörlerde %3-6 oranında somatik tipte tümörler gelişebilmekte ve bunlar çok nadir de olsa malign transformasyon gösterip rabdomyosarkom, anjiosarkom, adenokarsinom ve nefroblastoma farklılaşabilmektedirler. Bu somatik bileşenler genellikle kemorezistan olup kötü prognoz ile ilişkilidirler. Oldukça nadir görülen rabdomyosarkoma malign transformasyon gösteren testiküler treratom olgusunu sunmayı amaçladık. Olgu: Üç aydır sağ testiste şişlik şikayeti olan hasta, son günlerde artan sağ skrotal ağrı nedeni ile kliniğimize başvurdu. Yapılan fizik muayenesinde sağ testiste yaklaşık 3 cm boyutlarında kitlesel lezyon palpe edildi, sol testis olağandı. Acil skrotal doppler ultrason incelemesi yapıldı. Sağ testis içinde 28x28x18 mm boyutlarında solid ve kistik komponentleri olan vasküler kodlanma gösteren kitlesel lezyon saptandı. Hastanın bakılan tümör belirleyicileri normal sınırlarda idi. (AFP:2.14, β-HCG: <1, LDH:181). Hastaya inguinal orşiektomi yapıldı. Patolojisi malign transformasyon (rabdomyosarkom) gösteren teratom olarak geldi (Şekil 1). Evreleme tetkiklerinde metastatik lezyon saptanmayan hasta yakın izleme alındı. 3 yıldır düzenli takipte olan hastada nüks ya da metastaz saptanmadı. Sonuç: Teratomatöz differansiasyon gösteren non-seminomatöz germ hücreli tümerlerde rabdomyosarkoma malign transformasyon nadir de olsa görülebilmektedir. Kemorezistan olarak tanımlanan bu tümörlerde metastatik olmayan hastalarda yakın izlem bir tedavi seçeneği olarak uygulanabilmektedir. Anahtar kelimeler: Teratom, malign differansiasyon, testiküler rabdomiyosarkom 420 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER TESTİS KANSERİ Şekil 1. Rabdomyosarkoma malign transformasyon gösteren testiküler teratom histolojik görünüm 6-10 Kasım 2013, Antalya 421 POSTER P170 TESTİKÜLER KALKÜL: OLGU SUNUMU Volkan Şen1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Güven Aslan1, Burçin Tuna2, Kutsal Yörükoğlu2, Ahmet Adil Esen1 TESTİS KANSERİ 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Amaç: Testiküler kalkül 45 yıllık literatür taramasında şu ana kadar 2 olguda rapor edilmiştir. Kliniğimizde tanısı konulan testis taşı olgusu sunulmuştur. Olgu: Bir aydır sol testiküler ağrısı olan hasta kliniğimize başvurdu. Özgeçmişinde önemli bir özellik saptanmayan 31 yaşındaki erkek hastanın yapılan fizik muayenesinde sol testiste yaklaşık 2 cm’lik kitlesel lezyon palpe edildi, sağ testis olağandı. Acil skrotal doppler ultrasonografi yapıldı. Sol testis orta kesimde yumurta kabuğu kalsifikasyonu içeren 16x12 mm’lik kitlesel lezyon saptandı. Hastanın bakılan tümör belirleyicileri normal sınırlarda idi (AFP:1.14, β-HCG:1, LDH:314). Hastaya inguinal orşiektomi yapıldı. Patolojisi testis taşı olarak geldi (Şekil 1). Hasta izleme alındı. Sonuç: Bildiğimiz kadarıyla şu ana kadar literatürde sadece 2 olgu rapor edilmiştir. Geçirilmiş tüberküloz epididimiti ya da travma öyküsü risk faktörleri arasındadır ancak olgumuzda her ikisine de rastlanılmamıştır. Testis taşlarının etyolojisi ve tedavisi henüz net olarak aydınlatılamamıştır. Yapılacak yeni olgu sunumlarının literatüre katkı sağlayacağı düşüncesindeyiz. Anahtar kelimeler: testis taşı, testiküler kalkül 422 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER TESTİS KANSERİ Şekil 1. Testis taşı histolojik görünüm 6-10 Kasım 2013, Antalya 423 POSTER P171 TESTİKÜLER BÜYÜK B HÜCRELİ LENFOMA: OLGU SUNUMU Volkan Şen1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Burçin Tuna2, Kutsal Yörükoğlu2, Güven Aslan1 TESTİS KANSERİ 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Amaç: Primer testiküler lenfoma nadir görülen, çok agresif seyreden, median yaşam süresi 12-24 ay olan ekstranodal non-Hodgkin lefomadır. Bu kadar nadir görülmesine karşın 60-80 yaş arası erkeklerde en sık görülen testiküler malignitedir. Kliniğimizde sol testiküler kitle nedeniyle inguinal orşiektomi yapılan, patolojisi diffüz büyük B hücreli lenfoma olarak gelen olgumuzu sunmayı amaçladık. Olgu: Yaklaşık 2 yıldır sol testiste ele gelen kitle şikayeti olan 69 yaşındaki erkek hasta 1 haftadır varolan skrotal ağrı, bulantı kusma nedeniyle kliniğimize başvurdu. Yapılan fizik muayenede sol testiste yaklaşık 10 cm’ lik kitlesel lezyon saptandı, sağ testis olağandı. Hastaya skrotal doppler ultrasonografi yapıldı. Sol testiste en büyüğü 30x27 mm boyutunda, vasküler kodlanma gösteren hipoekoik kitlesel lezyonlar saptandı. Hastanın bakılan tümör belirleyicileri normal sınırlarda idi (AFP:4.01, β-HCG: <1, LDH:231). Hastaya inguinal orşiektomi yapıldı. Patolojisi diffüz büyük B hücreli lenfoma olarak geldi (Şekil 1). Yapılan evreleme tetkiklerinde akciğerde hiler bölgede lenf nodları ve batında paraaortik bölgede pake yapmış multipl lenf nodları saptanması üzerine hasta lenfoma tedavisi amaçlı hematoloji bölümüne yönlendirildi. Sonuç: Testiküler lenfoma, testiste kitle nedeni ile başvuran ileri yaş erkek hastalarda ilk akla gelmesi gereken ayırıcı tanıdır. Anahtar kelimeler: Testiküler lenfoma, testis tümörü 424 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER TESTİS KANSERİ Şekil 1. Testiküler büyük B hücreli lenfoma histolojik görünüm 6-10 Kasım 2013, Antalya 425 POSTER TESTİS KANSERİ P172 KEMİK İLİĞİ NEGATİF ANCAK TESTİSTE CALLA (+) B HÜCRELİ AKUT LENFOBLASTİK LÖSEMİ NÜKSÜ GÖSTEREN OLGU SUNUMU Didem Karaçetin1, Sebnem İzmir Güner2, Ekrem Güner3, İbrahim Orkunt Ayaz4 1 SB. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyasyon Onkolojisi Kliniği, İstanbul İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Medical Park Bahçelievler Hastanesi, Erişkin Kemik İliği Nakil Ünitesi ve Hematoloji Kliniği, İstanbul 3 SB. Doktor Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul 4 İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Medical Park Bahçelievler Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul 2 Giriş: ALL gibi heterojen bir hastalık grubunda, tam yanıt, toplam ve lösemisiz yaşam süresine etkili klinik, immunfenotipik, sitogenetik ve tedaviye yanıt ile ilişkili pek cok prognostik faktör bilinmektedir. Risk faktörleri arasından bağımsız prognostik değeri olduğu ispatlanan 4-5 parametre (yaş, lökosit sayısı, immünolojik alt tip ve Ph kromozomu) ile hastalar tedavi öncesinde risk bakımından sınıflandırılmaktadır. Günümüzde risk gruplarına uygun tedavi yaklaşımları ile bazı klasik prognostik faktörlerin önemi azalmıştır. Olgu: 51 yaşında erkek hastaya 2008 yılında calla (CALLA= Common ALL antijen) (+) Ph kromozomu (-) ALL tanısı konuldu ve GMALL kemoterapi protokolüne göre tedavi edildi.Hasta bu kemoterapi ile remisyona girdi.Ancak tedavi bitiminden 1 yıl sonra nüks eden hastaya HYPERCVAD kemoterapi protokolü başlanıldı ve tekrar remisyona giren hastaya HLA full-match uyumlu kız kardeşinden allogeneik kemik iliği nakli yapılmasuna karar verildi.2011 yılında allogeneik kemik iliği nakli yapılan hasta takip edilmeye başlanıldı.2013 yılında yani allogeneik kemik iliği nakli yapıldıktan 2 yıl sonra hastanın takiplerinde testiste kitle saptanması üzerine hasta Üroloji kliniğine sevk edilerek testisteki kitlesi opere edildi. Patoloji sonucu calla(+) ALL gelmesi üzerine hastanın periferik yayması yapıldı. Periferik yaymada blast görülmemesi üzerine hastaya kemik iliği aspirasyon ve biopsi yapılmasına karar verildi.Yapılan kemik iliği aspirasyon ve biopsisinde lösemik tutulum saptanmadı ancak testiste lösemik tutulum tespit edildiğinden dolayı hasta ALL nüks olarak kabul edilip tekrar HYPERCVAD kemoterapi protokolüne başlanılmasına karar verildi.Remisyon sonrası hastanın testis bölgesine lokal radyoterapi yapılması planlandı. Hastanın halen kemoterapisi devam etmektedir. 426 11. Üroonkoloji Kongresi Bizim sunduğumuz olgudada relaps testiste ortaya çıktı ancak literatürde tek başına kemik iliği tutulumu olmadan extramedüller relaps çok nadir görülmektedir. Olgu sunumuzdaki amaç ALL hastalarında extramedüller replaslara dikkat çekmektir. Anahtar kelimeler: Calla (+) B hücrelİ akut lenfoblastİk lösemİ, testis 6-10 Kasım 2013, Antalya 427 TESTİS KANSERİ Bu nedenle hastalar lokal tedavidan sonra sistemik tedavi de almalıdır. POSTER Tartışma ve Sonuç: İndüksiyon tedavisine rezistans veya yoğun çok ilaçlı kemoterapi tedavisinden sonra relaps gelişimi kötü prognozu gösterir. Relaps genellikle ilk 2 yıl içinde olur. Relapların %80’i kemik iliğindedir.Bunun dışında SSS, lenf nodu, deri ve testisleri de tutabilir. İzole ekstramedüller relaps yüksek bir olasılıkla ardışık kemik iliği relapsını da gösterir. POSTER P173 GENÇ ERİŞKİNDE TESTİSİN METAKRON BİLATERAL GRANULOSİTİK SARKOMU TESTİS KANSERİ Fatih Hızlı1, Hakan Aksüt2, Aslı Mengeloğlu3, İbrahim Sarı4, Halil Başar1 1 Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara Kilis Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kilis Kilis Devlet Hastanesi, Patoloji Kliniği, Kilis 4 Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Kliniği, Gaziantep 2 3 Giriş: Granülositik sarkomlar, neoplastik kan hücrelerinden oluşan, akut nonlenfoblastik löseminin başlamasından önce veya tipik seyri sırasında meydana gelen nadir tümörlerdir.Biz hematolojik bulgular olmadan testisin metakron bilateral Granulositik Sarkom (GS) tanısı alan 23 yaşındaki genç erişkin bir erkek olguyu sunuyoruz. Olgu: Yirmi üç yaşında 5 - 6 ay boyunca ağrısız hemiskrotal kitlesi olan genç erkek hasta Üroloji kliniğine başvurdu. Fizik muayenede, sağ testiste sert solid kıvamda kitle palpe edildi. Laboratuvar verileri; α-fetoprotein ve β-hCG normal sınırlarda idi.Akciğer grafisi ve bilgisayarlı tomografi dahil sistemik araştırmada herhangi bir primer tümör veya lenfadenopati tespit edilmedi. Doppler US incelemede yaklaşık 2.5 x 1.5 x 1 cm ve sağ testisin kranial yönünde intratestiküler hipoekoik nodül tespit edildi. Hastaya sağ orşiektomi yapıldı ancak 16 ay sonra sol testiste 5x4 cm boyutlarında nüks kitle gelişmesi üzerine sol orşiektomi yapıldı. Testis tümörü kesin tanısı Granulositik Sarkom(GS) olarak rapor edildi. Kemik iliği biyopsi sonucu normoselüler olarak rapor edildi, ve herhangi bir ek tümör rapor edilmedi. 3 aylık takip döneminde hasta nüks olmaksızın takip edilmektedir. Sonuç: Granulositik sarkomlar, son derece nadir tümörlerdir. Vücutta herhangi bir sistemik yada hematolojik bulgu vermeden sadece metakron bilateral testis tutulumu olarak karşımıza çıkan ilk vakadır. Ürolog ve patologların sadece testiste kitle ile bulgu veren bu tip durumlarda dikkatli olmaları gerekir. Anahtar kelimeler: Testis, granulositik sarkom, metakron 428 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER TESTİS KANSERİ Şekil 1. GS. Myeloperoksidaz(MPO) ile pozitif boyanan tümöral hücreler (DAB, × 200). 6-10 Kasım 2013, Antalya 429 POSTER P174 KÜÇÜK İNTRATESTİKÜLER KİTLELERDE TESTİS KORUYUCU CERRAHİ Zafer Demirer1, Bilal Fırat Alp2, Şeref Başal3, Ali Gürağaç2, Ercan Malkoç3, İbrahim Yıldırım2 TESTİS KANSERİ 1 Eskişehir Asker Hastanesi Üroloji Servisi, Eskişehir GATA Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 3 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Üroloji Servisi, İstanbul 2 Amaç: İntratestiküler kitlelerin %95’i maligndir ve bu olgulara çoğunlukla radikal orşiektomi uygulanır. Bu hastaların çoğunluğunun genç olması nedeniyle testiküler fonksiyonların korunması önemlidir. Biz bu çalışmada tümör belirteçleri normal olan ve malignitenin tam ekarte edilemediği küçük intratestiküler kitlelerde intraoperatif frozen-section değerlendirmeyle birlikte uygulanacak olan testis koruyucu cerrahinin yerini araştırdık. Yöntem-Gereçler: Kliniğimizde Ağustos 2010 ve Aralık 2012 tarihleri arasında küçük intratestiküler kitlesi olan ve testis koruyucu cerrahi uygulanmış 10 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastalar ameliyat öncesi klinik muayene bulguları, tümör belirteçleri, skrotal ultrasonografi, intraoperatif frozen-section ve son patolojileri sonuçları açısından değerlendirildi. Malignite tanısı tam olarak ortaya konulamadığından dolayı hastaların bilgilendirilmiş onamlarını alınarak tüm hastalara inguinal yaklaşımla spermatik kordun klemplenmesini takiben skrotal eksplorasyon uygulandı, testiste tarif edilen kitle çıkartıldı ve frozen-section değerlendirme için patolojiye gönderildi (Şekil 1). Bulgular: Ortalama hasta yaşı 23.2+ 3.1 yıl idi. Bir hastada sağ soliter testis mevcuttu. Tüm hastalarda tümör belirteçleri normaldi. İntraoperatif frozen-section değerlendirme sonucu 7 hastada malignite (-), 1 hastada ‘bulgular inflamatuar süreci düşündürmektedir’, 1 hastada iskemik nekroz izlenen testis dokusu ve 1 hastada ‘net yorum yapılamamaktadır’ olarak rapor edildi. Hastaların tamamında intraoperatif frozen-section değerlendirmede malignite (+)’liği saptanmadığından dolayı son histopatolojik tanının beklenmesine karar verildi. Dokular usulüne uygun kapatılarak işleme sonlandırıldı. Dokuz hastada son patolojide benign lezyonlar rapor edilirken sadece 1 hastada seminom rapor edildi ve hastaya radikal orşiektomi uygulandı (Şekil 1). Ortalama takip süresi 17,8 ay idi ve hastalarda nüks saptanmadı 430 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER Sonuç: Tümör belirteçleri normal olan ve malignitenin tam olarak ekarte edilemediği küçük intratestiküler kitlesi olan genç hastalarda intraoperatif frozen-section değerlendirmeyle birlikte uygulanacak olan testis koruyucu cerrahi uygun ve güvenli bir seçenek olarak değerlendirilebilir. Anahtar kelimeler: Frozen-section değerlendirme, testis koruyucu cerrahi TESTİS KANSERİ Şekil 1 6-10 Kasım 2013, Antalya 431 POSTER P175 EVRE I NONSEMİNAMATOZ GERM HÜCRELİ TESTİS TÜMÖRLERİNDE ANJİYOGENEZİN VE METASTAZ RİSKİ TESTİS KANSERİ Mehmet Selçuk Keskin1, Bilge Can4, Ayşegül Üner3, Haluk Özen2 1 Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Ankara 4 Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Patoloji Anabilim Dalı, Samsun 2 3 Giriş: Evre I Nonseminomatöz germ hücreli tümörlerde(NSGHT), orşiektomi sonrası izlem, tedavi alternatifleri arasında yer almaktadır. Bu hastaların bir kısmı izlem süresinde lenf nodu metastazı nedeniyle kemoterapi ve/veya cerrahi tedaviye ihtiyaç duymaktadırlar. Amaç: Bu çalışmanın amacı, evre I NSGHT’lerde metastaz riski açısından anjiyogonezi değerlendirmektir. Materyal& Metod: Testis tümörü tanısıyla 1979-2004 yılları arasında orşiektomi yapılmış ve Evre I NSGHT tanısı almış hastaların, orşiektomi spesimenleri incelendi. Bu hastalar izlem protokolü ile takip edildi. Lenf nodu metastazı ortaya çıkan hastalara kemoterpi verildi ve kemoterapi sonrasında rezidüel kitleleri olanlara lenf nodu disseksiyonu yapıldı. Bu hastaların inguinal orşiektomilerine ait histopatolojik özellikleri, T evresi, damar VEGF ve bunun reseptörleri olan Flt-4 ve Flk-1’e karşı immunhistokimyasal boyanma özellikleri incelendi. Her vakadan bir representatif tümör bloğu immünhistokimyasal çalışma için seçildi. İmmunhistokimyasal çalışma, klinik veriler hakkında bilgisi olmayan patolog tarafından değerlendirildi. Sitoplazmik ve membranöz boyanma pozitif kabul edildi. Boyanma şiddetini değerlendirirken iç kontrol olarak leydig hücre pozitifliği esas alındı. Tümör hücrelerinde VEGF ve reseptörlerinin (Flk-1 ve Flt-4) varlığı boyanma şiddeti (0-2) ve yüzdesi(0-4) olarak semikantitatif bir yöntemle derecelendirildi ve aşağıdaki gibi bir skorlama yapıldı. Yapılan skorlama sistemine göre 1 ve 2 toplamı; 0-3: negatif 4-5: pozitif 6: kuvvetli pozitif olarak bildirildi 432 11. Üroonkoloji Kongresi Anahtar kelimeler: İzlem, anjiyogenez, VEGF 6-10 Kasım 2013, Antalya 433 TESTİS KANSERİ Yorum: Bu çalışmada VEGF ve reseptörleri ile saptanan anjiyogenezin, Evre I NSGHT’lerde progresyon ile bağlantılı olmadığı gösterilmiştir. Bu sonuç, retrospektif veri toplanması ve vaka sayısının yetersizliğine bağlı olabilir. POSTER Sonuçlar: Ortlama hasta yaşı 30.7 ortalama takip süresi 83 aydı. En yoğun (şiddet+boyanma yüzdesi) boyanma Embriyonel ve yolk hücre komponentlerinde saptandı. Yolk hücre komponentinde boyanma şiddeti de yüksek bulundu. Trofoblastik dev hücreler daima pozitifti Teratomda epitelyal komponent mezenkimal komponente göre daha yüksek oranda boyanma gösterdi VEGF ile tüm vakalarda boyanma saptandı. VEGF reseptörleri ile sadece 2 vakada %10’un altında boyanma saptandı. Flt-4, Evre II’ye progrese olan tümörlerin %62’sinde pozitifken, progresyon görülmeyen tümörlerin %32’sinde pozitifdi (p=0.076) POSTER TESTİS KANSERİ P176 GERM HÜCRELİ TESTİS TÜMÖRÜ OLAN HASTALARDA SİSPLATİN BAZLI KEMOTERAPİ KÜR SAYISININ, RENAL FONKSİYON ÜZERİNE ETKİSİ VAR MI? Murat Mermerkaya, Evren Süer, Ömer Gülpınar, Faraj Afandiyev, Sümer Baltacı, Kadir Türkölmez, Yaşar Bedük Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Sisplatin, etopozid ve bleomisin (BEP) kemoterapisi uygulanan hastalarda, kemoterapi kür sayısının uzun dönem renal fonksiyon üzerine etkisini saptamak. Hastalar ve Metod: 1995-2013 yılları arasında primer germ hücreli testis tümörü (GHTT) olan 157 hasta tedavi edilmiş ve bunlardan 117 (%72)’sine kemoterapi uygulanmıştır. Veriler retrospektif olarak toplanmış ve glomerüler filtrasyon hızları (GFR) Modification of Diet in RenalDisease (MDRD) formülü kullanılarak hesaplanmıştır (eGFR). Kemoterapi almayan hastalar (Grup 1), sisplatin bazlı kemoterapi alan hastalarla (Grup 2) karşılaştırılmıştır. Grup 2 ayrıca aldığı kemoterapi kür sayısına göre, iki kür, üç kür ve dört veya daha fazla kür olmak üzere üç alt gruba bölünmüştür. Bulgular: Son takip vizitinde, kemoterapi alan ve almayan gruplar arasında, serum kreatinin ve eGFR değerleri açısından anlamlı fark saptanmıştır. Median eGFR düzeyindeki düşüş, kemoterapi grubunda, kemoterapi almayan gruba kıyasla, anlamlı derecede daha yüksek olarak saptanmıştır. Yeni başlangıçlı evre 3 kronik böbrek hastalığı (KBH) 19 (%12,1) hastada saptanırken, bu hastaların tamamı kemoterapi grubunda yer almıştır. Kemoterapi almayan grupta ise evre 3 yeni başlangıçlı KBH hiçbir hastada saptanmamıştır. İki,3 ve 4 veya daha fazla kür kemoterapi alan hastalarda ise evre 3 yeni başlangıçlı KBH sırasıyla %5,9, %13,8 ve %20,9 olarak tespit edilmiştir. Kemoterapi almayan hastalar ile 2 kür kemoterapi alanlar kıyaslandığında, yeni başlangıçlı evre 3 KBH açısından fark saptanmazken, kemoterapi almayan hastalar 2 kürden fazla sayıda kemoterapi alan hastalarla kıyaslandığında, yeni başlangıçlı evre 3 KBH açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur. Sonuç: Sisplatin bazlı kemoterapi alan testis tümörü hastaları, kemoterapi almayanlarla kıyaslandığında, eGFR’de anlamlı düşüş, yeni başlangıçlı evre 3 KBH’ da anlamlı artış saptanmıştır. Ancak, evre 1 yüksek riskli non seminomatöz germ hücre tümörü olan hastalarda 2 kür BEP kemoterapisi uygulanmasının bu parametrelere istatistiksel anlamlı bir etkisinin olmadığı tespit edilmiştir. Anahtar kelimeler: Germ hücreli testis tümörü, glomerüler filtrasyon hızı, sisplatin 434 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P177 PERZİSTAN MÜLLERİAN SENDROM, ÜÇ HASTA İLE HACETTEPE DENEYİMİ Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Giriş: Perzistan müllerian sendrom (PMS), fenotip ve karyotipik olarak erkek olan birisinde tuba uterina, serviks, uterus, üst 2/3 vajen gibi mülleren kalıntılarının bulunması durumudur. Anti mülleryan hormon (AMH) eksikliği, AMH reseptör duyarsızlığı ya da AMH salınımının zamanlamasındaki sorundan kaynaklanır. Gerçek sıklığı bilinmemektedir. Yöntem: Kliniğimizde tedavi edilmiş olan 3 hastayla ilgili klinik ve patolojik veriler tartışılacaktır. Olgu: Olgu 1: 36 yaşında infertilite nedenli başvuran azospermik hasta 4 yaşında bilateral orşiopeksi olduğu ve sol testisinin hiç inmediği öğrenildi. Fizik muayenede ve ultrasonografide sağ inguinal bölgede kitle görüldü. Sağ testis skrotumdaydı. Sol testis palpe edilemiyordu. Tümör belirteçleri normaldi. Sağ inguinal eksplorasyon yapıldı. Patoloji sonucunda sağ inguinal kitle uterus olarak raporlandı. 2 adet tuba uterina mevcuttu. Intratübüler germ hücreli neoplazi mevcuttu. Testis dokusunda spermatogenetik aktivite yoktu. Kromozom analizi 46,XY olarak görüldü. Ameliyat sonrası testosteron replasman tedavisi başlandı. Olgu 2 ve 3: 31 ve 27 yaşındaki hastalar intraabdominal kitleden biyopsi sonucu seminom gelmesi ve β-hcg değeri yüksek (551 ve 345 mUI/mL olması nedeniyle 3 kür BEP sonrası medikal onkoloji bölümünden refere edildi. Karyotip analizi 46,XY olarak gelmiş ve testosteron seviyeleri normal olarak bulundu. Hastalara retroperitoneal lenf nodu diseksiyonunun yanında histerektomi ve gonadektomi yapıldı. Patoloji sonucunda kitle fibrotik olarak görüldü. Kitle içerisinde testis parenkimi, epididim ve vas deferensi düşündüren yapılar görülürken, vajen arka duvarında seminal veziküller görüldü. Hastalara testosteron replasman tedavisi başlandı. Sonuç: PMS, inmemiş testis, herni kesesinde mülleryen yapılar ve infertilite kliniği ile başvurmaktadır. İnmemiş testiste malignite riski artışının yanında, mülleryen 6-10 Kasım 2013, Antalya 435 TESTİS KANSERİ İrfan Dönmez, Bülent Akdoğan, Tuna Beksaç, Sertaç Yazıcı, Ali Ergen, Haluk Özen Anahtar kelimeler: Perzistan mülleryen sendrom, inmemiş testis, psödohermafrodizm TESTİS KANSERİ POSTER yapılarında da bu risk vardır bu nedenle mülleryen dokuların rezeksiyonu yapılmalıdır. Testosteron replasman tedavisi gereklidir. Ürologların nadir olan bu sendrom hakkında bilgi sahibi olmalarında fayda vardır. 436 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P178 PRIMER KEMOTERAPİ SONRASI REZİDÜEL KİTLELERDE RETROPERİTONEAL LENF BEZİ DİSEKSİYONU SONUÇLARIMIZ 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Amaç: Kliniğimizde primer kemoterapi sonrası rezidüel kitle nedeniyle retroperitoneal lenf nodu diseksiyonu(RPLND) uygulanan hastaların klinikopatolojik sonuçlarını retrospektif değerlendirilmeyi amaçladık. Hastalar ve Metodlar: 2002-2013 yılları arasında kliniğimizde primer kemoterapi sonrası RPLND uygulanan toplam 24 hastanın klinik verilerinin ve tedavi ile ilgili sonuçları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların ortanca yaşı 31,3 (18-52) yıldı. Ortanca takip süresi 71,4 ay(6202)’dı. Hastaların primer testis tümörü patolojilerinden; 20(%83,4)’nu non-seminomatöz mixt germ hücreli tm, 4(%16,6)’ü seminom olarak saptandı. Hastalarının tümör özellikleri ve TNM-2009 evreleri Tablo 1’de verildi. Orşiektomi sonrası hastaların 16 (%66,6)’i 4 kür BEP(Bleomisin, Etoposit, Cisplatin), 8(%33,3)’i 3 kür BEP tedavisi aldı. Hastalara orşiektomiden sonra ortanca 19,4 (3-140) ayda RPLND yapıldı. Bu hastaların 18(%75)’ine 1 yıldan önce, 3(%12,5)’üne ise geç dönemde (84. 88. ve 140.aylarda) RPLND uygulandı. Hastaların 8(%33,3)ine RPLND sırasında nefrektomi yapılması gerekti. RPLND patolojileri ise 12(%50) hastada ‘’viable tm yok’’,8 (%33,3) hastada ‘’teratom’’, 1(%4,15) hastada ‘’embriyonel karsinom’’,1 (%4,15) hastada ‘’teratokarsinom’’, 1(%4,15) hastada ‘’immatür teratom+yolk sac tm’’ ve 1(%4,15) hastada ’’koryokarsinom’’ olarak saptandı. RPLND sonrası takiplerinde markırları yükselen 7(%29,1) hastaya “konsolidasyon” kemoterapisi uygulandı. Bu hastalardan 2(%8,3)’sine otolog kemik iliği transplantasyonu yapıldı. Hasta grubumuzun ortalama 6 yıllık hastalıksız sağkalım oranı %95,8 olarak saptandı. Sonuç: Primer Kemoterapi sonrası rezidüel kitlelerde uygulanan RPLND ve ek kemoterapiler ile Evre 2 ve üzeri testis tümörlü hastaların kısa ve orta dönem sağkalım oranları yüksektir. Ancak, bu oranların uygulanan cerrahinin kalitesine ve zamanında verilen konsolidasyon kemoterapisine bağlı olduğunu düşünmekteyiz. Anahtar kelimeler: Retroperitoenal lenf nodu diseksiyonu, testis kanseri, post-kemoterapi 6-10 Kasım 2013, Antalya 437 TESTİS KANSERİ Fatih Bıçaklıoğlu1, Cenk Acar2, Metin Onaran1, Esat Ak1, Sinan Sözen1, Turgut Alkibay1 POSTER Tablo 1. Post-kemoterapi RPLND hastalarının tümör özellikleri ve TNM-2009 evreleri Post-kemoterapi RPLND hastaları (n=24)(%) Testisteki tümörün Ortanca boyutu (cm)(aralık) TESTİS KANSERİ Tümör tarafı Evre N evresi M evresi S evresi 438 Sağ 4,45 (0,6-9) 11 (45,8) Sol 12 (50) Bilateral 1(4,15) 2a 3 (12,5) 2b 1 (4,15) 3a 12 (50) 3b 3 (12,5) 4 5 (20,85) N0 1 (4,15) N1 3 (12,5) N2 3 (12,5) N3 17 (70,85) M0 17 (70,85) M1a 4 (16,65) M1b 3 (12,5) S1 14 (58,35) S2 9 (37,5) S3 1 (4,15) 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P179 PARATESTİKÜLER KİTLELER: 4 OLGU SUNUMU Deniz Abat1, Şeyda Erdoğan2, Yıldırım Bayazıt3, Bülent Soyupak4, Zühtü Tansuğ3 1 Amaç: Oldukça nadir görülen paratestiküler kitlesi olan 4 olgu sunulmaktadır. 1. Olgu: 50 yaşında erkek hasta, Mayıs 2007’de yaklaşık 3 yıldır penis kökünde olan ağrısız küçük bir şişliğin son 7-8 aydır artması şikayetiyle başvurdu. Pelvik BT’de perinede penis kökü düzeyinden başlayıp orta hatta ekspanse olan ovoid şekilli 10x7 cm’lik kistik oluşum gözlendiği rapor edildi.Ardından hastaya perine orta hattına yapılan insizyondan testis korunarak kist duvarı eksize edildi.Patoloji sonucu epidermal kist geldi. 2. Olgu: 28 yaşında erkek hasta, Temmuz 2008’de yaklaşık 7 aydır olan skrotum altından perineye kadar uzanan ağrısız şişlik şikayeti ile başvurdu. Skrotal Renkli Doppler USG’de; sol inferior paratestiküler alandan başlayıp orta hatta perineye boyunca kaudale doğru uzanım gösteren 6x4x9cm boyutlarında düzgün sınırlı ovoid şekilli, iç yapısı heterojenite gösteren solid kitle saptandığı rapor edildi. Tümör belirteçleri; LDH: 388 IU/L, AFP:3.27 ng/mL, B-HCG: 0.00 ng/mL ölçüldü. Perine orta hattına yapılan insizyonla, düzgün sınırlı kitle eksize edildi ve patoloji sonucu soliter fibröz tümör olarak rapor edildi. 3. Olgu: 17 yaşında erkek hasta Mayıs 2011’de 1 gün önce başlayan kasık bölgesi ve skrotumda ağrı ve sağ testiste şişlik şikayeti ile başvurdu. Tümör belirteçleri LDH: 201 IU/L, AFP: 2,03 ng/mL, B-HCG: 0,14 ng/mL ölçüldü. Skrotal USG’de; sağ skrotum içinde ve epididim dışı yerleşim gösteren ve maksimum boyutları 4,5x5,5x6 cm olarak ölçülen solid özellikte tümoral kitlenin testise belirgin bası yaptığı izlendi. Sağ yüksek orşiektomi yapıldı ve patoloji sonucu paratestiküler bölgede rabdomyosarkom geldi. Hasta kemoterapi tedavisine alındı. 4. Olgu: 52 yaşında erkek hasta Haziran 2012’de yaklaşık 2 yıldır skrotum altında olan ağrısız yavaş büyüyen şişlik şikayetiyle başvurdu. Tümör belirteçleri LDH: 135 IU/L, AFP: 2,81 ng/mL, B-HCG: 0,00 mIU /mL olarak ölçülen hastanın yapılan Pelvik MR’ında kitlenin skrotuma komşu alanda yağdan zengin içerikte 6-10 Kasım 2013, Antalya 439 TESTİS KANSERİ Afşin Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, K.Maraş Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Adana 3 Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Adana 4 Acıbadem Adana Hastanesi, Adana 2 POSTER TESTİS KANSERİ olduğu rapor edildi. Perine orta hattına yapılan insizyonla kitle eksize edildi ve patoloji sonucu lipom olarak rapor edildi. Sonuç: Oldukça az görülen paratestiküler kitlelerin büyük kısmı iyi huylu olmakla birlikte az bir kısmı kötü huyludur. İyi huylu olanlar ağrısız olup yavaş büyüme eğilimindeyken, kötü huylu olanlar ağrılı ve hızlı büyüme eğilimindedirler. USG yanında diğer görüntüleme yöntemleri de değerli bilgiler vermektedir. İyi huylu lezyonlarda testis koruyucu cerrahi yapılması önemlidir. Anahtar kelimeler: Paratestiküler 440 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P180 GERM HÜCRELİ TESTİS TÜMÖRLERİNDE RETROPERİTONEAL LENFADENEKTOMİ: AÇIK VE ROBOT-YARDIMLI CERRAHİ ARASINDAKİ FARKLILIKLAR 1 VKV Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü, İstanbul Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Amaç: Hastanemizde robotik teknoloji kullanılmaya başlandıktan sonra, açık veya robot-yardımlı retroperitoneal lenfadenektomi yapılmış olan hastalarda elde edilen bulguları değerlendirmek ve aradaki farklılıkları tespit etmek amaçlandı. Yöntem: Robot-yardımlı laparoskopik cerrahinin uygulanmaya başlandığı günden (Mayıs 2010) itibaren gerçekleştirilmiş olan, germ hücreli testis tümörü ile ilişkili retroperitoneal lenfadenektomiler (açık ve robot-yardımlı laparoskopik) değerlendirmeye alındı. Hastaların kayıtları incelenerek, klinik özellikleri, perioperatif bulgular ve postoperatif sonuçlar kaydedildi. Açık ve robotik cerrahi grupları arasındaki farklılıklar irdelendi. Bulgular: Mayıs 2010-Eylül 2013 arasında, toplam 18 hastaya, germ hücreli tümöre bağlı primer ya da metastatik retroperitoneal kitle nedeniyle, açık (n= 10) veya robot-yardımlı laparoskopik (n= 8) eksizyon yapıldı. Ortalama hasta yaşı, açık ve robotik grupta sırasıyla 27.9±9.6 ve 31.1±11.8 yıl idi (p= 0.532). Açık cerrahi grubundaki 4 hastada primer retroperitoneal germ hücreli tümör tespit edilirken, robotik cerrahi grubundaki bir hastada bilateral testis tümörü ve buna bağlı gelişen retroperitoneal metastatik kitle mevcuttu. Açık RPLND grubundaki hastaların %60’ının (6/10) klinik evresi 3a ve üzerinde idi. Robotik RPLND grubundaki hastaların ise %75’i (6/8) evre 2 kategorisindeydi. Açık cerrahi grubundaki hastaların tamamı ve robotik gruptaki hastaların büyük çoğunluğu (%75) kemoterapi sonrasında kaybolmayan retroperitoneal kitle nedeniyle opere edildi. Robotik gruptaki diğer 2 hastaya, orşiektomiden sonra primer lenfadenektomi uygulandı. Maksimum retroperitoneal kitle boyutu açık cerrahi grubunda ortalama 8.7±7.8 cm (2-28) iken, robot grubunda 2.8±1.4 (1-5) cm idi (p= 0.043). Ameliyat süresi, tahmini kan kaybı miktarı ve hospitalizasyon süresi iki grup arasında anlamlı farklılık sergilemedi. Robot-yardımlı RPLND grubundaki hastada açık konversiyon gerekliliği doğdu. Postoperatif dönemde, açık ve robotik gruplarda, sırasıyla 2 ve 1 6-10 Kasım 2013, Antalya 441 TESTİS KANSERİ Ömer Acar1, Tarık Esen2, Fatin Cezayirli1, Ahmet Musaoğlu1 POSTER TESTİS KANSERİ hastada Clavien evre 2 komplikasyonlar gelişti. Robot grubundaki bir hasta hariç, eksize edilen kitlelerin patolojik incelemesinde canlı tümör hücresine rastlanmadı. Matür teratom her iki grup için de en sık rapor edilen patolojik bulgu oldu. Sonuç: Robotik cerrahi güncel pratiğe adapte edildikten sonra gerçekleştirilen retroperitoneal lenfadenektomiler ele alındığında; perioperatif ve postoperatif sonuçlar arasında anlamlı farklılık saptanmadı. Açık RPLND grubundaki hastaların, robot-yardımlı RPLND grubundaki hastalara göre daha ileri evrede opere edildiği ve retroperitoneal kitlelerinin daha büyük olduğu tespit edildi. Anahtar kelimeler: Testis, robot yardımlı, robotik cerrahi 442 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P181 ÖĞRENME EĞRİSİNİN BAŞINDAKİ LAPAROSKOPİSTLERİN GİRİŞ TEKNİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI: AÇIK (HASSON) VE KAPALI (VERES) TROKAR GİRİŞİ DİĞER Mehmet Remzi Erdem, Feridun Şengör, Ergin Yücebaş, Ahmet Rüknettin Arslan, Çağatay Tosun, Cevdet Kaya Haydarpasa Numune Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul Giriş: Bu çalışmamızda laparoskopik böbrek cerrahisi planladığımız ilk 25 hastadaki sıralı olarak randomize ettiğimiz 25 hastanın akses tekniklerine göre, akses süreleri ve giriş esnasında karşılaşılan komplikasyonlardan bahsedeceğiz. Materyal-Metod: Bu çalışmamızda Ocak-Temmuz 2013’de öğrenme eğrisinin başındaki laparoskopistler tarafından uygulanan 25 transperitoneal laparoskopik cerrahi vakamızı sunacağız. Vakalar sıralı şekilde randomize edilerek açık (Grup 1) ve kapalı (Grup 2) akses yöntemleriyle giriş sağlandı. Bulgular: Vakaların yaş ortalaması 58,4 (27-69) idi ve her iki grupta benzerdi (Grup 1: 56,3, Grup 2: 59,7). Vücüt kitle indeksi Grup 1’de 29,3 iken, Grup 2’de 26,1 kg/ m2 idi. Vakaların 11’i sağ(Grup 1: 5, Grup 2: 6) 14’ü sol böbrekle (Grup 1: 8, Grup 2: 6) ilgili idi. Geçirilmiş cerrahi öyküsü olmayan 25 hastaya transperitoneal olarak 13 açık 12 kapalı giriş yapıldı. Bu vakaların 14’üne böbrek tümörü nedeniyle radikal nefrektomi, 8’ine afonksiyone böbrek nedeniyle simple nefrektomi, 3’üne de semptomatik basit böbrek kistleri nedeniyle laparoskopik kist eksizyonu uygulandı. Grup 1’de ilk 5 vakanın 2’sinde ilk trokar insizyonu gereğinden büyük açıldığından sütürle kapatılamaya çalışılsa da geniş açıklıktan hava kaçağı önlenememiştir. Grup 2’dekilerin ilk 7’sinin 3’ünde transperitoneal alana girilmeden hava verildiğinden ciltaltına başarısız girişler olmuştur. Hiçbir vakada giriş esnasında kanama ile karşılaşılmadı. Grup 1’de giriş süresi 8,4 dk iken Grup 2’de 6,3’idi. Cerraha, işlem sırasında hangi yöntemle daha güvenli hsissettikleri sorulduğunda açık yöntemi tercih etmiştir. Sonuç: Öğrenme eğrisinin başındaki laparoskopistler için başarılı ve güvenli giriş bu işlemin devam ettirilmesinde oldukça önem arz etmektedir. Olası organ ve damar yaralanması riski nedeniyle, başlangıçta açık yöntemin kullanılması laparoskopi çabasının devam ettirilebilmesine katkı sağlayacağını düşünmekteyiz. Anahtar kelimeler: Laparoscopist, giriş tekniği 6-10 Kasım 2013, Antalya 443 POSTER DİĞER P182 LAPAROSKOPİK ÜROONKOLOJİK GİRİŞİMLER SONRASINDA GELİŞEN KOMPLİKASYONLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ Fatih Ataç1, Ender Özden2, Yakup Bostancı2, Cihan Yalman2, Yarkın Kamil Yakupoğlu2, Ali Faik Yılmaz2, Şaban Sarıkaya2 1 Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Samsun 2 Amaç: Kliniğimizde uyguladığımız laparoskopik onkolojik operasyonlarda gözlenen peroperatif ve postoperatif komplikasyonların incelenmesi amaçlandı. Materyal-Metod: Ağustos 2009 - Temmuz 2013 tarihleri arasında uygulanan 347 laparoskopik onkolojik operasyonda peroperatif ve postoperatif dönemde gelişen komplikasyonlar prospektif olarak incelendi. Laparoskopik girişimler için Avrupa Derecelendirme Sistemi’ne (European Scoring System for Laparoscopic Operations in Urology) göre 134(%38,6) işlem zor (radikal nefrektomi, adrenalektomi), 213(%61,4) işlem çok zor (radikal prostat, parsiyel nefrektomi) olarak sınıflandırıldı. Komplikasyonlar Clavien sistemine göre derecelendirildi. Komplikasyonlar ayrıca major (Clavien 3 ve üzerinde olanlar) ve minör (Clavien 3’ün altında olanlar) olarak da iki gruba ayrıldı. Bulgular: 49 laparoskopik girişimde (%14,1) komplikasyon izlendi. Her bir cerrahi girişim için komplikasyon oranları Tablo 1’de verildi. 444 11. Üroonkoloji Kongresi Sonuç: Cerrahi girişimin zorluk derecesi, operasyon süresi ve ASA skoru arttıkça, komplikasyon gelişme oranı artmaktadır. Preoperatif dönemde, hasta hazırlığı sırasında bu tür hastalarda daha dikkatli davranılması ve gerekli bilgilendirmelerin yapılması gerekmektedir. Anahtar kelimeler: Clavien, Komplikasyon, Laparoskopi 6-10 Kasım 2013, Antalya 445 DİĞER Operasyon süresi ve ASA skoru ile komplikasyon gelişmesi arasında anlamlı bir ilişki izlendi (p=0,001 ve p=0,011). Radikal nefrektomi yapılan olgularda spesmen boyutu ile komplikasyon gelişimi arasında anlamlı bir ilişki izlendi (p=0,003). Parsiyel nefrektomi (LPN) yapılan hastalarda da tümör boyutu ile komplikasyon gelişmesi açısından önemli bir parametreydi (p=0,005). POSTER Komplikasyonların Clavien sınıflamasına göre dağılımları incelendiğinde 8’i (%2.3) major komplikasyondu. Radikal prostatektomi sırasında 2 hastada rektal yaralanma, 2 hastada iliak ven yaralanması oluştu ve bu komplikasyonlar peroperatif olarak laproskopik yaklaşım ile düzeltildi. En sık gözlenen komplikasyon oranları ise sırasıyla transfüzyon gerektiren kanama %3.1, ateş %2.8, üriner enfeksiyon %1.4, hematüri %0.8 ve idrar ekstravazasyonu %0.8 olarak hesaplandı. POSTER P183 ADRENAL KİTLELERE YAKLAŞIMDA LAPAROSKOPİK SÜRRENALEKTOMİ DENEYİMLERİMİZ ÜROLOJİK KANSERLERDE MİNİMAL İNVAZİV Eray Gürsoy1, Özgür Elvan Gökten1, Özen Öz Gül2 1 Çekirge Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Bursa Çekirge Devlet Hastanesi, Endokrinoloji Kliniği, Bursa 2 Amaç: Adrenal kitlelerin tedavisinde laparoskopik cerrahi deneyimimizin sunulması. Yöntem-Gereçler: Mayıs 2013 ile Haziran 2013 tarihleri arasında yapmış olduğumuz 5 vakanın verileri retrospektif olarak incelendi. Olgular operasyon oncesi endokrinoloji kliniği tarafından değerlendirildi, tüm biyokimyasal değerlendirmeler yapıldı ve preoperatif tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonra cerrahi karar alındı. Bulgular: Hastaların hepsi kadın ve 2’si sağ 3’ü sol taraflı kitle idi. Hepsi transabdominal yapıldı. Ortalama yaş 52.8±9.5 (dağılım 44-63), ortalama kitle boyutu 34.4±17.9 (dağılım 20-45) mm,ortalama operasyon süresi 80±26.0 (dağılım 50120) dk, ortalama kan kaybı 50±24,6 (dağılım 20-100) mL, ortalama yatış süresi 3.4±0.88 (dağılım 2-5) gün idi. Hiçbir hastada açık operasyona geçilmedi ve komplikasyon yaşanmadı. 5 olgunun da patolojisi adenom (4’ü sürrenal cushing, 1’i conn sendromu) olarak sonuçlandı. Sonuçlar: Adrenal kitlelerin tedavisinde Laparoskopik sürrenalektomi, düşük morbiditesi ve kabul edilebilir cerrahi ve onkolojik sonuçları olan minimal invaziv bir tedavi yöntemidir. Anahtar kelimeler: Adrenal kitle, Laparoskopik sürrenalektomi 446 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P184 ADRENAL BEZİN BENİGN PATOLOJİLERİNDE LAPAROSKOPİK ADRENALEKTOMİ ALTIN STANDART CERRAHİ HALİNE GELDİ Mİ? DİĞER Ünsal Eroğlu1, Cenk Acar2, Metin Onaran1, Serhat Çetin1, Bora Küpeli1, Sinan Sözen1 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Amaç: Adrenalektomi uygulanan hastaların klinikopatolojik verilerinin analizi ile birlikte benign adrenal patolojilerde açık ve laparoskopik cerrahi tipilerini karşılaştırmayı amaçladık. Hastalar ve Yöntemler: 2006- 2013 yılları arasında kliniğimizde 15(%29,4)’i feokromasitoma, 13(%25,4)’ü cushing sendromu, 12(%23,5)’si insidentaloma, 7 (%13,7)’si conn sendromu, 3(%6)’ü tümör metastazı şüphesi ve 1(%2)’i men sendromu nedeniyle açık (16(%31.4) ve laparoskopik (35(%68.6) adrenalektomi uygulanan toplam 51 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Patolojisi adrenokortikal karsinom ve tümör metastazı olan hastalar çıkarılarak benign patoloji saptanan 44 hastanın (31 laparoskopik ve 13 açık adrenalektomi) demografik ve cerrahi verileri cerrahi tipine göre karşılaştırıldı. Bulgular: Hastaların ort. yaşı 46.7±11.8 yıldı. Hastaların 19(%37,3)’u erkek ve 32(%62,7)’si kadındı. 24(%47) hastada kortikal adenom, 7(%13,7)’sinde feokromasitoma, 4(%7,8)’ünde adrenokortikal hiperplazi, 5(%9,8)’inde adrenokortikal tümör, 2(%3,9)’sinde myelolipom, 1(%1,96)’inde sarkomatoid tümör, 1(%1,96)’inde malign feokromasitoma ve 7(%13,7)’sinde diğer benign patolojiler görüldü. Açık ile karşılaştırıldığında laparoskopik adrenalektomi uygulanan hastalar daha gençti (p=0,042) ancak vücut kitle indeksleri ve ASA skorları arasında fark saptanmadı. Cerrahi verilerine bakıldığında açık adrenalektomiye göre laparoskopik cerrahi uygulanan hastaların kan transfüzyon miktarlarının daha az, cerrahi süreleri ve hastanede kalış sürelerinin daha kısa olduğu saptandı (sırasıyla, p= 0,01, p=0,001 ve p=0,038) (Tablo 1). Adrenokortikal tümör saptanan toplam 5 hastada laparoskopik cerrahi uygulanmış olup cerrahi sınırları negatif olarak saptandı. Açık cerrahi uygulanan adrenokortikal adenomlu 1 hasta ve sarkomatoid tümörlü 1 hastada cerrahi sınır pozitif saptandı. Laparoskopi grubunda 1 hastada Clavien-Dindo sınıflamasına göre Grade 1 ve açık cerrahi grubunda da 1 hastada grade 2 komplikasyon gözlendi. 6-10 Kasım 2013, Antalya 447 POSTER DİĞER Sonuç: Adrenal bezin benign patolojilerinde laparoskopik adrenalektominin açık cerrahiye üstün ameliyat verileri ve komplikasyon oranları ile hastalara ilk önerilmesi gereken cerrahi yöntem olduğunu düşünmekteyiz. Anahtar kelimeler: Adrenalektomi, laparoskopi, benign adrenal kitleler Tablo 1. Adrenalektomi sonrası benign patolojileri olan hastaların cerrahi tipine göre karşılaştırılması 448 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P185 ADRENAL KİTLELERİN TEDAVİSİNDE LAPAROSKOPİK YAKLAŞIM Yakup Bostancı1, Ender Özden1, Fatih Ataç2, Cengiz Beyaz1, Ayşegül Atmaca3, Hulusi Atmaca3, Şaban Sarıkaya1 1 DİĞER Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Samsun Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Samsun 3 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Endokrinoloji Bilim Dalı, Samsun 2 Amaç: Günümüzde benign adrenal kitlelerin cerrahisinde, laparoskopi altın standart yaklaşımdır. Bu çalışmada, laparoskopik adrenalektomi deneyimimizi sunmayı amaçladık. Materyal-Metod: Mart 2011 ve Temmuz 2013 tarihleri arasında adrenal kitle tanısıyla 39 hastaya, 40 laparoskopik adrenalektomi operasyonu yapıldı. Hastaların ortalama yaşı 48,9±11,2 (26–72) yıl, erkek/kadın oranı 19/20 idi. Kitle 19 olguda sağ, 21 olguda ise sol tarafta idi. 37 olguda transperitoneal, 3 olguda ise retroperitoneal yaklaşım uygulandı. Bulgular: Hastaların peroperatif ve postoperatif bulguları Tablo 1. de gösterilmektedir. Renal hilusta paragangliom tanısı ile cerrahi yapılan bir hastada, peroperatif renal ven yaralanması izlendi ve laparoskopik yöntemle onarıldı. Bir hastaya bilateral adrenalektomi (sağ total, sol parsiyel) yapıldı ve postoperatif 3. aydan sonra steroid replasmanı kesildi. Sekiz olguda feokromasitoma, üç olguda miyelolipom, bir olguda schwannoma, bir olguda ganglionöroma, bir olguda karsinom metastazı ve 26 olguda ise adenom rapor edildi. Tablo 1. Hastaların peroperatif ve postoperatif bulguları N Yaş Cinsiyet (E/K) 40 48,9±11,2 19/20 Tümör boyutu (mm) (ortanca) 32,5 (9-120) Operasyon süresi (dk) (ortanca) 75(24-145) Kan kaybı (ml)(ortanca) 75 (0-400) Komplikasyon Yatış süresi (gün) 6-10 Kasım 2013, Antalya % 2,5 2,4±0,7(1-6) 449 Anahtar kelimeler: Adrenal kitle; Laparoskopi; Transperitoneal DİĞER POSTER Sonuç: Benign ve küçük adrenal kitlelerde laparoskopik yaklaşım altın standart tedavidir. Büyük kitlelerde de artan tecrübe ile güvenle uygulanabilecek alternatif bir metoddur. 450 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P186 KADIN ÜRETRASININ KAVERNÖZ HEMANJİOMU: NADİR BİR OLGU SUNUMU Şakir Ongün1, Serdar Çelik1, Güven Aslan1, Kutsal Yörükoğlu2, Adil Esen1 1 DİĞER Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Giriş: Genitoüriner hemanjiomlar üriner sistemin herhangi bir bölümünde görülebilen nadir olgulardır. Üretra nadiren tutulur ve bildirilen vakaların çoğu erkek üretrasıdır. Literatürde bildirilmiş sadece birkaç kadın üretrası hemanjiomu mevcuttur. Olgu Sunumu: Altmış sekiz yaşında bayan hasta işeme güçlüğü ve üretrada ele gelen kitle nedeniyle kliniğimize başvurdu. Hastanın öyküsünde hematüri ve ürolojik semptom yoktu. Hastanın sistemik bir hastalığı yoktu. Fizik muayenede 2 cm’lik üretradan protüde eritematöz, polipoid kitle görüldü (şekil 1a). Görünümü üretral karünkül ile uyumlu değildi. Laboratuar değerleri normal sınırlardaydı. Malign tümör şüphesiyle yapılan abdominal bilgisayarlı tomografisi normaldi. Kitlenin eksizyonu planlandı. Eksizyon öncesi yapılan sistoskopide normal mesane boynu ve mukozası görüldü. Foley katater üretraya rahatça yerleştirildikten sonra kitle eksize edildi. Üretral mukoza 3-0 sentetik absorbable sütürlerle everte edildi. Mikroskopik incelemede, bağ doku stromasından ayrılmış içi kan dolu büyük cavernöz vasküler yapılar görüldü (şekil 1b) ve üretranın kavernöz hemanjiomu tanısı konuldu. Foley katater postoperatif 7. günde alındı ve hasta idrarını rahat bir şekilde yaptı. Hastanın 3. ay kontrolünde şikayeti yoktu ve fizik muayenesinde nüks bulgusu görülmedi. Şekil 1. A- B 6-10 Kasım 2013, Antalya 451 POSTER DİĞER Tartışma: Üriner sistemin hemanjiomları çok nadirdir ve literatürde böbrek, üreter, mesane, prostat ve üretra tutulumu tanımlanmıştır. Üretra tutulumu çok çok ender görülür ve literatürde sadece birkaç bayan olgu mevcuttur. En sık görülen semptom hematüridir ancak hastalar üretral kitle ile de başvurabilirler. Kadınlardaki üretral kitlenin benign sebepleri; üretral karünkül, polipler, prolapsus ve üretral absedir, malign sebepleri ise; skuamöz hücreli kanser, transizyonel hücreli kanser, adenokarsinom, sarkom ve melanomdur. Bu kitleler benign natürlerine rağmen sık tekrarlarlar. Üretral hemanjiom tedavisinde izlem, oral steroidler, çeşitli endoskopik yaklaşımlar (koterizasyon ya da lazer ablasyon) yapılabilir. Tek lokalize lezyonlar geniş eksizyonlar çıkarılmalılardır aksi takdir tekrarlama ihtimalleri yüksektir. Anahtar kelimeler: Kadın üretrası, kavernöz hemanjiom, üretral kanserler 452 11. Üroonkoloji Kongresi MESANEDE ENDOSALPİNGİOZİS OLGUSU Münir Bilgehan1, Evrim Çiftçi2, Ata Özen3, Funda Canaz2, Aydın Yenilmez1, Cavit Can1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Eskişehir 3 Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Van 2 Giriş: Mesanenin endosalpingiozisi nadir ve morfolojik olarak kompleks müllerian orijinli tümör benzeri bir lezyondur. Endometriozis ve endoservikozis ile birlikte müllerianozis olarak adlandırılmaktadır. Şu ana kadar literatürde 35 civarında olgu rapor edilmiştir. Materyal-Metod: 25 yaşında bayan hasta, infertilite nedeniyle yapılan tetkiklerde mesane anterior duvarını penetre eden, mesane içine doğru polipoid uzantıları olan kitle tespit edilmesi üzerine kliniğimize refere edildi. Hastanın yapılan sistoskopisinde mesane karşı duvar tavan bileşkesinde yaklaşık 4x3.5 cm büyüklüğünde mixt yapıda tümöral oluşum gözlendi. Tümöre, tümör tabanına, derin tabana TUR-M yapıldı. Kitle tabanında, içi hemorajik ve enfekte lümen benzeri yapılar gözlendi. Bulgular: TUR materyallerinin histopatolojik incelemesinde üzeri ürotelyal epitel ile örtülü mesane cidarında; silyalı, küboidal-kolumnar tip hücreler ile döşeli, yer yer dallanmalar gösteren, bir kısmı kistik benign glandüler yapılar izlenmiştir. Bazı glandlarda fokal müsinöz metaplazi mevcuttur. Bazı kistlerin çevresinde sellüler stroma mevcut olup, stroma endometrial görünümde değildir. Ayrıca diğer alanlarda yoğun kronik iltihabi proçes, Von Brunn nestleri ve sistitis sistika gözlenmiştir. Sonuç: Mesanenin intramural kistik lezyonlarının ayırıcı tanısı geniştir. Bunlar endosalpingiozis, endometriozis, sistitis sistika, sistitis glandularis, urakal remnantlar, nefrojenik adenom ve ürotelyal karsinomu içerir. Endosalpingiozis tübüler tip epitel ile döşeli ektopik glandüler dokunun varlığı ile karakterizedir. Patogenezinde iki teori mevcuttur. Bunlar implantasyon ve metaplazidir. Burada mesanenin nadir olarak saptanan endosalpingiozis olgusunun klinik - histopatolojik özellikleri ve ayırıcı tanısı literatür bilgileri eşliğinde tartışılmıştır. Anahtar kelimeler: Mesane, endosalpingiozis 6-10 Kasım 2013, Antalya 453 ÜROLOJİK KANSERLERDE PATOLOJİ 1 POSTER P187 POSTER ÜROLOJİK KANSERLERDE PATOLOJİ P188 GLEASON DERECELENDİRMESİ: TÜM PATOLOGLAR ARASINDA AYNI MIDIR? Ahmet Tuğrul Eruyar1, İbrahim Kuşkonmaz1, Oğuz Özden Cebeci2, Murat Şener2, Ömür Memik2, Tayyar Alp Özkan2 1 Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, Kocaeli Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Kocaeli 2 Amaç: Patolojik derecelendirme sistemleri, prognostik değerlendirme için kolay kullanılabilir ve tekrarlanabilir olmalıdır. Bu çalışmada Prostat karsinomu (PCa) Gleason derecelendirmesinin (GD) farklı kliniklerden eğitim almış iki genel patolog arasında tekrarlanabilirliğini değerlendirdik. Gereç-Yöntem: Ocak 2012 – Haziran 2013 tarihleri arasında, 12 odak TRUS-Bx ile PCa saptanmış 34 hastaya ait materyaller, gözlemciler tarafından rapor sonucu ve birbirinden bağımsız olarak değerlendirildi. Derecelendirme için ISUP 2005 modifiye GD sistemi kullanıldı. Gözlemciler arası uyum kappa (K) coefficient istatistik testi ile değerlendirildi. K değeri 0-0,19 için zayıf, 0,20-0,39 için orta, 0,40-0,59 için iyi, 0,60-0,79 için kuvvetli, 0,80 ve üzeri için mükemmel uyumu olarak kabul edildi. İstatistiksel analiz STATA SE V 12.0 (StataCorp Texas USA) ile yapıldı. Bulgular: Toplam 407 TRUS-Bx materyali değerlendirildi. Birinci gözlemci (P1) tarafından 202 odakta 2. gözlemci (P2) tarafından 231 odakta tümör saptandı. P1 ve P2 arasında tümör saptanmayan odakların %74,1’i (n=23/31) düşük dereceliydi. (GD<=3). P2 tarafından saptanan ancak P1 tarafından tümör saptanmayan odakların ortalama boyutu 1,54-+0,8 mm (min-max: 0,5-3mm) idi. İki patolog arasında uyum her GD için %45,7 K =0.33 idi. GD toplanarak oluşturulan Gleason Toplamı (GT) için uyum %57,9 K =0.43 olarak hesaplandı. Sonuçlar GD 3+4 ve altında olanlar, 4+3 ile 4+4 ve üzerinde olanlar olmak üzere 3 grup halinde değerlendirildiğinde uyum %62,4 K =0.42 saptandı. Sonuç: Düşük dereceli, küçük boyutlu tümörlerde patologlar arasında tümör saptamada uyumsuzluk vardır. Gözlemciler arası uyum her GD için literatür ile uyumlu olarak orta düzeyde saptanmıştır. GT ve GD’ne göre risk grupları arasındaki uyum birbirine yakın olarak iyi düzeyde idi. Genel olarak gözlemciler arasında kabul edilebilir düzeyde uyumluluk mevcuttur. Anahtar kelimeler: Gleason Derecesi, Prostat Kanseri, Uyum 454 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P189 ÜRETERİN PRİMER TÜMÖRÜNÜ TAKLİT EDEN SİGMOİD KOLON KANSERİNİN GEÇ METASTAZI 1 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Bölümü, İzmir İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Bölümü, İzmir 2 Vaka sunumu Amaç: Üreterin metastatik tümörleri oldukça nadirdir. Literatürde bildirilen çoğu vakada tanı otopside ya da gros metastaz varlığında konulabilmektedir. Bu olgu sunumunda sigmoid kolon adeno karsinomunun geç ve izole üreter metastazı literatür eşliğinde tartışılmıştır. Yöntem-Gereçler: 50 yaşında erkek hasta sol yan ağrısı ve hematüri nedeniyle acil servise başvurdu. Yapılan tetkiklerinde sol hidronefroz tespit edilerek kliniğimize yatırıldı. Hastanın öyküsünde sigmoid kolon kanseri tanısıyla kolon rezeksiyonu yapıldığı ve postoperatif dönemde kemoterapi ile radyoterapi aldığı saptandı. Çekilen MR ürografide; hidronefroz ile beraber üreteral darlık ve üreterde kuşkulu kitle saptandı. Hastaya yapılan üreterorenoskopide üreter içinde pasajı kapatan tümöral oluşum gözlendi ve lezyondan soğuk biyopsi alındı. İmmünohistokimyasal boyama ile yapılan patolojik incelemede üretere adenokarsinom metastazı olduğu tespit edildi. Hastaya ileri tetkiklerle başka metastaz varlığı araştırıldı. Başka metastaz bulunmaması üzerine üreterdeki lezyonun adenokarsinom metastazı olduğu kabul edilerek nefroüreterektomi uygulandı. Sonuç: Üreterde pasajı engelleyen lezyonların ayırıcı tanısında radyoloji her zaman yeterli bilgiyi sağlayamaz. Üreterorenoskopi, üreterdeki lezyonlara direk görüş sağlaması ve lezyondan biopsi alınarak patolojik tanının konmasında son derece önemlidir. Anahtar kelimeler: Üreter tümörü, metastaz, adeno ca 6-10 Kasım 2013, Antalya 455 ÜROLOJİK KANSERLERDE PATOLOJİ Tarık Yonguç1, Hakan Postacı2, İbrahim Halil Bozkurt1, Tamer Şahin2, Ömer Koraş1, Bülent Günlüsoy1, Burak Arslan1 ÜROLOJİK KANSERLERDE PATOLOJİ POSTER Üreter tümörünün MR ürografisi Şekil 1. Sol hidroüreteronefroz ve üreter lümeninde tümör şüphesi 456 11. Üroonkoloji Kongresi ADRENAL BEZDEKİ METASTATİK KİTLELERİN DEĞERLENDİRİLMESİNDE POZİTRON EMİSYON TOMOGRAFİSİNİN (PET) YERİ DİĞER Onur Kaygısız, Gökhun Özmerdiven, Yakup Kordan, Burhan Coşkun, Hakan Vuruşkan, İsmet Yavaşcaoğlu Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Bursa Amaç: Adrenal bezde metastaz şüphesi olan hastalarda PET görüntülemenin cerrahi öncesi tanıda yerini araştırmak. Yöntem Gereçler: Mart 2004 ile Temuuz 2013 tarihileri arasında kliniğimizde Laparoskopik Adrenelektomi uygulanan 178 hastadan adrenal metastaz şüphesi olan 41 hasta çalışmaya alındı. PET’i olmayan 14 hasta çalışma dışı bırakıldı. Kalan 27 hastadan 21’i primer tümörü küçük hücreli kanser (Ca)dışı Akciğer (AC) Ca idi. Hasta parametreleri ve Standart Alım Değeri (SUV) maksimum (max) sonucu patolojisi benign ve metastazla uyumlu çıkan gruplar arasında karşılaştırıldı. Bulgular: Primer malignitesi Akciğer Ca dışında olan 6 hastanın adrenallerinin patolojik incelemesinin hiçbirinde metastaz saptanmadı. Bu hastaların adrenal SUV max değeri 4,7 (3-10) idi. Primer malignitesi küçük hücreli kanser dışı AC Ca olan 21 hastanın adrenallerinin patolojik incelemesinde; 15’inde metastaz saptandı. Adrenal metastazı olan hasta grubunda hasta yaşı belirgin küçük iken kitle boyutu istatiksel olarak anlamsız büyük saptandı(Tablo). SUV max değeri metastaz grubunda anlamlı yüksekti (Tablo). Serimizde SUV max ile cerrahi için eşik değeri 3 alınsaydı bütün metastazları yakalarken sadece 3 hastada fazladan cerrahi uygulanmış olacaktık, eşik değer 4 alındığında ise sadece 1 hastayı fazladan cerrahiden korurken 2 hastada metastazı atlamış olacaktık (Tablo). Ayrıca metastazı olan bu 2 hastanın birinin konvansiyonel görüntülemesinde şüpheli kitle saptandı. Sonuçlar: Bizim serimizde primer hastalığı küçük hücreli dışı Akciğer kanseri olan hastalarda adrenal metastazını saptamada PET etkin bir görüntüleme yöntemi olarak gözükmektedir. SUV max değeri 3’ün üzerinde olan hastalarda laparoskopik adrenalektomi ilk etapta düşünümelidir. SUV max değeri daha yüksek hastalarda diğer görüntüleme yöntemleriyle kombinasyon da cerrahi gerekliliğini tam olarak ortaya koyamamaktadır. Akciğer Ca dışında primer tümörü olan hasta sayımız az olmakla birlikte, bu hasta grubunda cerrahi öngörüde PET yetersiz gözükmektedir. Anahtar kelimeler: Adrenal bez, metastaz, PET görüntüleme 6-10 Kasım 2013, Antalya POSTER P190 457 POSTER DİĞER Tablo 1. Primer tümörü Küçük hücreli dışı Akciğer kanseri olan hastaların adrenal metastazı olan ve olmayan grubun karşılaştırılması Adrenalde Benign Patoloji Adrenalde Metastazla uyumlu Patoloji Grup 1 (n=6) (Grup 2) (n=15) p YAŞ (yıl)¹ 65,5±7,4 55,1± 7,2 0,029 SUVmax¹ 2,8± 1,3 9,1±5,1 0,0098 Adrenal kitle boyutu (mm)¹ SUV max² SUV max² 26,0± 9,5 31,5± 15,1 0,371 <=3 3 0 (%0) 0,003 >3 3 15 (%83,3) <=4 5 2 (%28,6) >4 1 13 (92,9) 0,004 (¹: parametrik veri, ²: nominal veri, p<0.05; istatiksel olarak anlamlı) 458 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P191 PROKSİMAL TİP EPİTELOİD SARKOM: OLGU SUNUMU Uğur Yücetaş1, Hüseyin Aytaç Ateş1, Erkan Erkan1, Kemal Behzatoğlu2, Vural Saçak1, Bülent Mansuroğlu1, Mahmut Gökhan Toktaş1 1 Giriş: Epiteloid sarkom ilk olarak 1970’de Enzinger tarafından tanımlanmıştır. Mezenkimal kökenli nadir bir malignite olup tüm yumuşak doku sarkomları arasında %1’den daha az orana sahiptir. Yerleşim alanına göre proksimal ve distal tip olarak iki grupta sınıflandırılmıştır. Daha agresif paterne sahip proksimal tip daha çok pelvis, perine ve genital bölge kaynaklıdır. Olgu: Yaklaşık bir senedir sol kasıkta şişlik şikayeti olan 41 yaşında erkek hasta kliniğimize basvurdu. Fizik muayenede sol tarafta inguinal kanal distalinde, 4-5 cm çapında sert ve mobil kitle palpe edildi. Radyolojik görüntülemede sol inguinal kanal kaudal kesimde paramedian yerleşmiş, 4 cm çapında, düzensiz duvarlı, santrali kistik görünümde, solid komponenti kontrast tutan kistik nekrotik karakterde kitlesel lezyon saptandı. Alfa feto protein değeri yüksek olan hastaya inguinal eksplorasyon uygulandı. İnguinal kanal distalinde, spermatik kordun anteriorunda yerleşim gösteren, kapsüllü ve mobil kitle gözlendi. Testiküler yapılar ile ilişkisiz olan kitle total olarak eksize edildi. Patoloji sonucu proksimal tip epiteloid sarkom (High grade sarkom) olarak rapor edildi. Cerrahi sınır pozitifliği bildirilen olgunun immünhistokimyasal bulguları vimentin ve EMA ile kuvvetli pozitif; pankeratin, CK19 ile fokal kuvvetli pozitif; CEA, desmin ve CD34 ile fokal pozitif olarak bildirildi. Yapılan vücut taramasında metastaz saptanmadı. Tümör konseyinde değerlendirilen hastaya medikal onkolog gözetiminde kemoterapi (Doksorubisin+İfosfamide) planlandı. Tanı anından itibaren 6. ayını tamamlayan hastanın kemoterapi protokolü devam etmektedir. Sonuç: Proksimal tip epiteloid sarkom, agresif tedavi gerektiren kötü seyirli nadir bir yumuşak doku sarkomudur. Geniş eksizyon uygulanan vakalarda dahi rekürrens oranları %34-77, metastaz oranları ise %40 olarak bildirilmiştir. Bu nedenle bu olgularda adjuvan yüksek doz kemoradyoterapi önerilmektedir. Anahtar kelimeler: Epiteloid Sarkom, Proksimal Tip 6-10 Kasım 2013, Antalya 459 DİĞER İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, İstanbul 2 POSTER P192 SKROTUM İÇİNE HIZLI BÜYÜYEN PERİNEAL KAYNAKLI DEV LİPOM Bilgin Öztürk1, Ömer Gündoğan2, Hedef Özgün2 1 Özel Medifema Hastanesi, Üroloji Bölümü, İzmir Özel Medifema Hastanesi, Genel Cerrahi Bölümü, İzmir DİĞER 2 Giriş: Skrotumun yağ dokusundan çıkan tümörleri lipom, lipomatozis ve liposarkomlardır. Skrotumun primer lipomu selim bir mezenkimal tümördür. Spermatik kord ve skrotumdaki yağ dokusundan köken alan skrotallipom “skrotumun primer lipomu (SPL)” olarak bilinmektedir. Lipomlar en sık görülen benign mezenşimal neoplazmlardan biridir. En sık boyun, gövde, karın,ön kol ve kalçada görümekle beraber perineal ve skrotal bölge yerleşimli lipom son derece nadirdir ve çoğunlukla aksesuar skrotum veya labioskrotal kıvrım ile ilişkilendirilir. Lipomların çoğu küçük boyutlardadır ve nadiren 10 cm’nin üzerinde büyürler. Bu çalışmada, perineal bölgede kaynaklanan ve skrotum içine hızla büyüyen dev lipomu olan normal genital yapıya sahip bir olgu sunulmaktadır. Olgu Sunumu: Elli altı yaşındaki, herhangi bir sistemik hastalığı olmayan erkek hasta skrotumda iki ay içerisinde hızla büyüyen kitle şikayeti ile başvurdu. Hastada travma veya enfeksiyon öyküsü yoktu. Fizik muayenede skrotumda, heriki testisin alt komşuluğunda hareketli, cilt altı yerleşimli,15x10 cm boyutlarında kitle mevcuttu. Yapılan skrotal USG’de yağ içerikli solid kitle saptandı. Spinal anestezi altında midskrotal kesi yapılarak kitleyeulaşıldı (Şekil 1). Yapılan eksplorasyonda kitlenin bir pedikül ile perineal bölgeden kaynaklandığı görüldü (Şekil 2). Perineal bölgeden ikinci bir kesi yapılarak kitle orjininden eksize edildi (Şekil 3). Histopatolojik tanı lipom olarak geldi. Sonuç: Skrotal lipomların köken aldığı bölge coğu kez tam olarak saptanamamasına rağmen, genelde üç grupta sınıflandırılmaktadır:1. spermatik kord içindeki yağ dokusundan çıkarak skrotuma doğru gelişen, 2. Spermatik kord icinde gelişen ve 3. skrotal duvar icinden köken alan (primer skrotum lipomu). Olgumuzda olduğu gibi nadir olarak perineal bölgeden kaynaklanan lipomlar skrotal kitle olarak tanı alabilmektedir. Anahtar kelimeler: Lipom, skrotum, skrotal kitle 460 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER DİĞER Şekil 3. Perineal bölgeden ikinci bir kesi ile kitlenin orjininden eksizyonu 6-10 Kasım 2013, Antalya 461 POSTER P193 QUALITY OF LIFE SCALES Cihan Kayikci1, Ulvan Ozad2 1 University of West of England, Bristol, UK Barts and the London School of Medicine and Dentistry, Queen Mary University of London, London, UK DİĞER 2 Various quality of life scales including urological and non urological measures have beed establised in urological cancers. Although all urinary tract components are classified as urological cancer, their influence on patient’s life quality and psychology is diverse. The aim of this study is to compare different quality of life scales used in kidney, bladder, prostate and testis cancers in order to determine mutual and differential factors influencing life quality in different urological cancers. Key words: Scale, life, urology 462 11. Üroonkoloji Kongresi MESANE LİPOMU: NADİR BİR OLGU Mustafa Karalar1, İbrahim Keleş1, Nazan Okur2, İlyas Özardalı3, Yiğit Akın4, Mutlu Ateş1 POSTER P194 1 DİĞER Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Afyonkarahisar Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Afyonkarahisar 3 Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Afyonkarahisar 4 Erzincan Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Erzincan 2 Giriş: Lipomlar, adipoz yağ dokusundan oluşan benign tümörler olup, mesanede çok nadiren gelişirler. Literatür gözden geçirildiğinde çok az sayıda mesane lipomu olgusu bildirilmiştir. Bizde bu yazıda bir mesane lipomu olgusunu sunmayı amaçladık. Olgu: Altmış yedi yaşında bayan hasta, dizüri, pollaküri ve noktüri şikayetleri ile polikliniğimize başvurdu. Özgeçmişinde herhangi bir özellik yoktu ve sigara kullanım öyküsü bulunmamaktaydı. Fizik muayenede herhangi bir anormallik tespit edilmedi. İdrar tahlili, idrar kültürü ve kan biyokimya değerlerinde bir anormallik yoktu. Yapılan ultrasonografisinde her iki böbrek doğal olmakla birlikte, mesane tavanında, içeriden ya da dışarıdan protrude olduğu ayırt edilemeyen yaklaşık 8mm boyutunda polipoid kitle tespit edildi. Hastaya yapılan Magnetik Rezonans incelemede mesane üst duvarındaki lezyonun, lipom ile uyumlu olarak T1 ve T2A görüntülerde hiperintens iken, yağ baskılı imajlarda sinyal kaybı göstermekte olduğu tespit edildi (Şekil 1). Aydınlatılmış hasta onam formunun alınmasını takiben hastaya rejyonel anestezi altında sistoskopi uygulandı. Sistoskopide mesane tavanında düzgün yüzeyli, sarımsı, iyi sınırlanmış polipoid yapı tespit edildi. Ardından bu kitleye transüretral rezeksiyon uygulandı. Kitle tek parça halinde eksize edildi. İşlem sonrası üretral kateterizasyon yapıldı. Takiplerinde problem olmayan hasta postoperatif birinci gün kateteri alınarak taburcu edildi. Patolojik değerlendirmede, makroskopik incelemede 0,5 cm çapında sarı renkli doku parçası izlendi. Mikroskopik incelemede, komşuluğunda düz kas liflerinin seçildiği, tamamı matur lipositlerden oluşmuş kapsüllü doku izlendi. Bu bulgularla olguya lipom tanısı kondu. Hasta ameliyat sonrası 4 aydır takibimizde olup, ameliyat öncesi mevcut olan dizüri şikayetinin kaybolduğunu, sık idrara çıkma şikayetinin ise azaldığını belirtmektedir. 6-10 Kasım 2013, Antalya 463 POSTER DİĞER Tartışma: Matur yağ hücrelerinin benign tümörü olan lipomlar için mesane yerleşimi nadirdir. Literatürü incelediğimizde sadece 6 adet mesane lipomu olgusu bildirilmiştir. Bu olgulardan iki hasta hematüri, 3 hasta irritatif işeme semptomları, 1 hasta ise idrar yolu enfeksiyonu şikayetleri ile başvurmuşlardır. Bizim hastamızda dizüri, pollaküri ve noktüri şikayetleri ile başvurmuştu ve lipom eksizyonu sonrası dizüri şikayeti kaybolup, sık idrara çıkma şikayetlerinde azalma olmuştur. Anahtar kelimeler: Lipom, mesane Pelvik MR görüntüleri Şekil 1. a) aksiyel T1A, b) aksiyel T2A, c) koronal yağ baskılı T1A, d) sagital yağ baskılı T2A. Mesane üst duvarındaki lezyon (ok), lipom ile uyumlu olarak T1 ve T2A görüntülerde hiperintens iken, yağ baskılı imajlarda sinyal kaybı göstermekte. 464 11. Üroonkoloji Kongresi NADİR BİR OLGU: DEV ÜROGENİTAL HEMANJİYOM Bilal Fırat Alp1, Burak Köprü1, Bahadır Topuz1, Ali Gürağaç1, Ercan Malkoç3, Selami İnce2 POSTER P195 1 DİĞER Gata Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Gata Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Ankara 3 Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul 2 Giriş: Hemanjiyomlar endotelial hücrelerin anormal büyümesiyle oluşan konjenital bir malformasyon olan benign vasküler tümördürler). Kapiller, kavernöz, arteriovenöz veya mikst tip olarak sınıflandırılırlar. En yaygın olanı kavernöz ve mikst tip hemanjiyomlardır. Genelde deride, nadir olarak ta ürogenital bölgede bulunurlar. Ürogenital hemanjiyomlar tüm hemanjiyomaların yaklaşık %1’ini oluşturur. Sunacağımız dev ürogenital hemanjiyom ise çok daha nadir olarak saptanır. Nadir görülen bu vakalara yaklaşımların hatırlanması ve olgunun paylaşılması amaçlanmıştır. Olgu: 21 yaşında erkek hasta skrotum ve penisi kaplayan zaman zaman ayakta kalmak ile ağrı yapan büyük bir kitle ile polikliniğimize müracaat etti.15 yıldır yakınmasının olduğundan, 8-9 yaşlarında buna yönelik cerrahi bir işlem geçirdiğinden hikayesinde bahsetti. Fizik muayenesinde skrotumun sağ tarafını kaplayan, penis şaftında cilt bölgesini tamamen kaplamış,perineye doğru uzanım göstermiş, minimal hassas dev bir kitle palpe edildi. Penoskrotal renkli doppler ultrasonda bilateral pampiniform pleksuslara reflü akım saptandı ancak hemanjiyomun korpus kavernosumları atake etmediği gözlendi. MR görüntülemede sağda intraskroal lokalizasyonda, sağ testisi çevreleyen, spermatik kord, korpus spongiozum ve korpus kavernozum boyunca sağ ingüinal bölgeye doğru uzanım gösteren, arkada rektuma ve sigmoid kolona doğru uzanan, içerisinde tübüler yapıların bulunduğu lezyon saptandı. Yapılan BT anjiyografide arteriyal sistemle bağlantısı saptanamadı. Bu nedenle embolizasyon düşünülmedi. Hemanjiyomlarda bir çok tedavi seçeneği olmasına karşın (intralezyonal skleroterapi ve lazer terapisi, embolizasyon, cerrahi eksizyon) özellikle bizim vakamızda olduğu gibi çok büyük olan ve multidisipliner yaklaşım gerektiren vakalarda kar zarar oranı yaparak olası komplikasyonları hesaba katarak izlem tedavisi de hastya sunulabilir. Nitekim genel cerrahi ve kalp damar cerrahisi konsültasyonları alındıktan sonra multidisipliner yaklaşım ile cerrahi eksizyon için hasta ile konuşuldu. Hemoraji riski nedeniyle hasta operasyonu kabul etmediği için izlem tedavisine alındı. Anahtar kelimeler: Ürogenital Hemanjiyom 6-10 Kasım 2013, Antalya 465 POSTER DİĞER Şekil 1. Dev Ürogenital Hemanjiyom 466 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P196 ENDÜSTRİYEL ATIKLARLA AĞIR DERECEDE KİRLENEN ERGENE NEHRİ ÇEVRESİNDE YAŞAYAN ÜROGENİTAL TÜMÖRLÜ OLGULARIN TIRNAKLARINDA BAZI AĞIR METALLERİN ARAŞTIRILMASI 1 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Edirne Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyofizik Anabilim Dalı, Edirne 3 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik ve Tıbbi Bilişim Anabilim Dalı, Edirne 2 Amaç: Kontrolsüz ve kaçak sanayileşmenin yaygınlaşması ile doğa ciddi olarak kirlenmekte ve Endüstriyel atıkların arıtılmadan nehirlere verilmesi çevreyi çok olumsuz etkilemektedir. Endüstriyel atıklarla kirlenen sularda ve toprakta yetişen ürünler, gıda zinciri yoluyla insana ulaşmakta ve hastalıklara yol açmakta. Ağır metallerden bazılarının kanserojen olduğu kanıtlanmıştır. Trakya tarım topraklarında kirletici sanayi kontrolsüz ve kaçak yapılaştı. Yer altı ve yüzey sularını kullanan bazı sanayi kuruluşları atık sularını arıtmadan Ergene nehrine boşalttı ve nehir IV. sınıf su (hiç bir amaç için kullanılamaz) niteliğine dönüştü. Bu su ile yapılan sulama sonucu tarım topraklarıda kirlenmeye başladı. Ağır metaller su ve tarımsal ürünlerle gıda zinciri yoluyla öncelikle bölge yaşayanlarına taşındı. Ağır metallerin,kanserojen,teratojen ve mutojen olarak hücresel yapıları etkilemeleri gibi uzun süreli sonuçları gözardı edilemez.Biz çalışmamızda nehir çevresinde yaşayan; Böbrek, ürotelyal ve Prostat tümörlü olguların tırnaklarında nehirde standart üstü bulunan bazı ağır metal değerlerini araştırmayı amaçladık. Yöntem-gereç: Ürolojide tedavi gören prostat, Böbrek ve Değişici Epitel Hücreli Karsinomu olan toplam 49 olgunun tırnağında Fe, Cu, Zn, Pb, Cd değerlerini araştırdık. Kontrol grubu olarak da Kırklareli, Üsküp ve Çukurpınarda yaşayan 30 olgu alındı. Fe, Cu, Zn Alevli Atomik Absorbsiyon Spektrofotometresi (Schimadzu AA-6800), Pb ve Cd Grafit Atomik Absorbsiyon Spektrofotometresi ile ölçüldü.İstatistiki analizde Mann Whitney U testi kullanıldı. P<0,05 değeri istatistiksel anlamlı kabul edildi. Bulgular: Tüm olgularda Fe hariç diğerlerinin yüksekliği anlamlı bulundu (Tablo 1). Cd’un tümörlerin hepsinde, Cu, Zn ve Pb’un ise böbrek ve ürotelyal tümörlerdeki yüksekliği anlamlı bulundu (Tablo 2) 6-10 Kasım 2013, Antalya 467 DİĞER Osman İnci1, Tevfik Gülyaşar2, Muammer Yolal1, Suat Çakina2, Necdet Süt3 POSTER DİĞER Sonuçlar: Kırklareli, Istrancalarda doğal ortamda yaşayanlar ile Ergene nehri çevresinde yaşayan Ürogenital tümörlü olguların tırnaklarındaki Fe, Cu,Zn,Pb ve Cd değerleri karşılaştırıldığında: Fe tüm olgularda düşük, Cd tüm olgularda, Cu, Zn ve Pb ise böbrek ve ürotelyal tümörlerde anlamlı derecede yüksek bulundu. Ergene nehri çevresinde yaşayan, sürekli bu bölge ürünleri ile beslenen veya nehir suyu ile yakın teması bulunanlarda Cu, Zn, Pb ve Cd birikimi olduğu söylenebilir. Özellikle Pb ve Cd’un kanserojen olduğu Dünya sağlık örgütü tarafından ilan edilmiştir. Bu bölge yaşayanlarında saptanan ağır metal düzeylerinin insan sağlığı açısından ciddiye alınması gerektiği açıktır. Anahtar kelimeler: Ağır metaller, Ergene kanser, Ergene kirlenme Tablo 1. Ağır Metaller Ergene Çevresi(Tümör) (n=49) Kontrol (n=30) P 0,098 Demir 16,6 (3,0-95,5) 24,5 (6,5-81,0) Bakır 15,10(4,4-91,7) 27,17(9,7-68,6) 0,004 Çinko 38,18(11,1-98,4) 17,9(7,2-57,3) <0,001 3,8(1,1-9,8) 2,58(1,18-3,65) 0,008 1,23(0,18-7,5) 1,23(0,1-7,5) <0,001 Kurşun Kadmiyum Olguların toplu değerleri. Demir dışındaki diğer ağır metallerdeki yükselme anlamlıdır. (İstatiksel analizde μg/g birim alınmıştır.) Tablo 2. Ağır Metaller Böbrek Tm (n=22) Ürotelyal Tm. (n=20) Prostat Tm. (n=7) Kontrol (n=30) 24,5(6,5-81,0) Demir 18,2 (3,2-5,5) 17,7(3,0-55,9) 11,5(7,5-63,2) Bakır 14,9*(5,7-86,2) 14,07*(4,4-60,2) 40,0(8,1-91,7) 27,1(9,7-68,6) Çinko 40,8*(14,3-98,4) 40,0*(13,0-91,8) 20,9(11,1-47,4) 17,9(7,2-57,3) Kurşun Kadmiyum 4,1*(1,4-9,8) 4,0*(1,3-9,2 2,1(1,1-4,7) 2,5(1,1-3,6) 1,49*(0,32-6,94) 1,23*(0,37-5,5) 1,23*(0,18-7,5) 0,33(0,0-1,29) Ağır metal değerleri tümörlere göre incelendiğinde: Kadmiyum hepsinde, bakır, çinko ve kurşun Böbrek ve ürotelyal tümörlerde anlamlı yüksek bulundu.Demir hiç birisinde yüksek çıkmadı. (* P<0.05 kontrole göre). (İstatiksel analizde μg/g birim alınmıştır.) 468 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P197 NADİR GÖRÜLEN BİR ÜROGENİTAL ENFEKSİYON; PROSTATTA TÜBERKÜLOZ: OLGU SUNUMU DİĞER Yalçın Kızılkan1, Taha Numan Yıkılmaz1, Kağan Türker Akbaba1, Zeynep Tunca2, Ayhan Dirim1, Mesut Berkan Duran1, Hakan Özkardeş1 1 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Giriş: Genitoüriner Tüberküloz ürologların genellikle tanımlamakta güçlük çektikleri bir durumdur. Ekstra pulmoner Tüberkülozun en sık görüldüğü bölge olan genitoüriner bölgede genellikle ilk ve en çok etkilenen organ böbreklerdir. Böbrekler dışında üreter, mesane, prostat, seminal vezikül, testis ve epididim tutulumu da görülmektedir. Olgumuzda akciğer tutulumu olmaksızın kliniğimize miksiyon yakınmaları ve PSA yüksekliği ile başvuran prostat tüberkülozlu bir hasta sunulmuştur. Olgu: Kırk bir yaşında erkek hasta 1 aydır olan miksiyon yakınmaları nedeniyle başvurdu. Kliniğimize başvuru öncesi dış merkezde bakılan PSA değerinin 10 ng/mL olması üzerine antibiyoterapi verilmiş. Kliniğimizde bakılan PSA değeri 8,4 ng/mL olarak gelen hastanın dijital rektal muayenesinde (DRM) prostatın düzensiz ve yer yer sert olması üzerine hastaya Transrektal Ultrason eşliğinde prostat biyopsisi yapıldı. Transrektal Ultrasonografide prostat konturlarının düzensiz olduğu ve parankimde lobülasyon gösteren mesane boynuna yakın ve periferal zonda yaygın hipoekoik alanlar görüldü.Prostat biyopsisi sonrası patoloji raporunun kazeifiye nekroz ile karakterize granülamatöz enflamasyon ile uyumlu prostat dokuları olarak görülmesinin ardından hasta başka odakların taranması ve tedavi amaçlı göğüs hastalıkları ve Tüberküloz Anabilim Dalına yönlendirildi. Hastanın karın ağrıları olması üzerine genel cerrahi tarafından yapılan kolesistektomi sırasında peritoneal implantlar görülmüş. Alınan biyopsi sonucu kazeifiye granülamatöz enflamasyonla uyumlu bulunmuş. Göğüs hastalıkları ve Tüberküloz Anabilim Dalı tarafından hastaya izoniyazid rifampisin kombinasyonu başlandı. Prostatizm şikayetleri nedeni ile de tarafımızca alfa bloker başlandı ve takiplerinde ek bir sorun ile karşılaşılmadı. Prostat tüberkülozu sıklıkla hematojen yayılmasına karşın komşuluk veya lenfatik yolla da gelişebilmektedir. Prostat tüberkülozu dizüri, perineal ağrı, üretral akıntı, infertilite gibi birçok semptom ya da bulgu ile karşımıza çıkabilmektedir. 6-10 Kasım 2013, Antalya 469 POSTER DİĞER En önemli tanı yöntemi Lowenstein-Jensen besiyerinde üreme sağlanmasıdır. Bunun dışında radyolojik görüntülemeler, laboratuar yöntemleri tanıda yardımcı olabilmektedir. Akciğer tutulumsuz prostat tüberkülozu nadir görülmekle birlikte PSA yüksekliği, DRM‘ de düzensizlik olan hastalarda aklımıza gelmesi gereken bir tablodur. Anahtar kelimeler: prostat, tüberküloz Şekil 1. Kazeifiye nekroz ile karakterize granülomatöz inflamasyon gösteren prostat dokuları (x10) 470 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P198 OLGU SUNUMU: BÜYÜK ADRENAL GANGLİONÖROMA Coşkun Kaçağan1, Ekrem Başaran1, Hamid Özmen1, Havva Erdem2, Ali Tekin1, Ali Kayıkcı1, Kamil Çam1 1 Giriş: Ganglionöromalar nöral krest dokusundan köken alan çoğunlukla da posteriyor mediastiniumda ve retroperitoneal bölgede lokalize olan tümörlerdir. Tüm insidentolomaların %0-6’sını oluştururlar. Çok nadir olarak adrenal bezlerde lokalize olurlar. Adrenal ganglionöromalar özellikle adenokortikal karsinom ve feokromositoma ile karışabilmektedirler. Bu nedenle cerrahi öncesi dikkatli bir ayrıcı tanı yapmak gerekmektedir. Yaptığımız olgu sunumunda rastlantısal olarak saptanan ve literatürdeki en büyük boyutlulardan biri olan bir adrenal ganglionöroma vakası tartışılmıştır. Olgu: 53 yaşında kadın hasta, 1 yıldır, kolik vasıflı olmayan, ara ara tekrarlayan, sol tarafta daha fazla tariflediği bilateral yan ağrısı ile başvurdu. Ultrasonografide sol böbrek alt polde 7x6mm şüpheli hiperekojenite saptandı. Adrenal ganglionöromaya yönelik bir ultrasonografik bulgu rapor edilmedi. Böbrek taşı ön tanısıyla hastaya kontrastsız tüm batın bilgisayarlı tomografi (BT) çekildi. BT’de sol sürrenalde 75x50mm lobüle kontürlü kitle lezyon ve sol böbrek alt polde 7mm taş saptandı. Yapılan manyetik rezonans (MR)’da; sol sürrenal lojda 68x50x86mm ebadında, düzgün sınırlı, yer yer hafif kontur düzensizliği gösteren, kontrast tutan, solid lezyon izlendi (Şekil 1), metastaz veya sürrenal karsinom olarak raporlandı. Serum kortizol, DHEA-SO4, idrar kortizol seviyeleri normal değerlerde saptandı. Hastaya 1 mg deksametazon süpresyon testi yapıldı. Hormonal değerlendirmeler neticesinde nonfonksiyonel adrenal kitle (adrenal karsinom) ön tanısıyla, kitle boyutu da dikkate alınarak tarafımızca açık sol sürrenelektomi operasyonu yapıldı. Patoloji sonucu; ganglionöroma tümörün en büyük çapı 16cm olup cerrahi sınırlarda tümör negatif olarak raporlandı. Karakteristik olarak Scwhann hücreleri kümeler şeklinde izlendi. İmünhistohistokimyasal olarak; S100 ve SMA boyanması pozitif olarak değerlendirildi. Hastanın 1. yıldaki kontrolünde herhangi bir özellik saptanmadı. Sonuç: Adrenal ganglionöromalar genellikle asemptomatik olup, dev kitleler oluşturabilmektedir. Radyolojik yöntemlerle rastlantısal tanı ön plana çıkmaktadır. 6-10 Kasım 2013, Antalya 471 DİĞER Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Düzce Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Düzce 2 POSTER DİĞER Bizim vakamızda olduğu gibi bası nedeniyle nonspesifik yan ağrılarına da yol açabilir. Yine bu vaka sunumu ışığında ultrasonografi tetkikinde dikkatli olunmadığında atlanma olasılığı söz konusu olabilmektedir. Dolayısıyla bu gibi ağrısı olan hastalarda ultrasonografik inceleme istenirken olası adrenal kitle ön tanısı da özellikle belirtilmelidir. Anahtar kelimeler: insidentoloma, ganglionöroma MR Görüntü Şekil 1. MR incelemede 68x50x86mm ebadında, progresif kontrast artışı gösteren, heterojen solid sürrenal kökenli lezyon 472 11. Üroonkoloji Kongresi YETİŞKİN ERKEK HASTADA ADRENAL KİTLEYİ TAKLİT EDEN PRİMER MATÜR KİSTİK TERATOM DİĞER Emrah Okulu1, Kemal Ener1, Mustafa Aldemir1, Çiğdem Irkkan3, Önder Kayıgil2 1 Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Atatürk Eğitim ve Araştırma Uygulama Hastanesi, Ankara 3 Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, Ankara 2 Amaç: Teratomlar genellikle yalnızca yetişkinlerin gonadal ve sakrokoksigeal bölgelerde bulunan embriyonik dokulardan elde edilen tuhaf tümörlerdir. Primer retroperitoneal teratom oldukça nadir ve tedavi yönetimleri oldukça zorludur. Yöntem-Gereçler: Biz 54 yaşındaki erkek hastada adrenal kitleyi taklit eden tek taraflı primer retroperitoneal matür kistik teratom olgusunu sunuyoruz. Yan ağrısı şikayeti ile polikliniğe başvuran hastanın yapılan USG’sinde sol sürrenal bölgede solid kitle saptanması üzerine hastaya Bilgisayarlı Tomografi (BT) çekildi. Rutin labaratuar ve tm markır tetkikleri ve fizik muayenesi yapıldı. Bulgular: BT’sinde sol sürrenal bölgede 8x7x6 cm solid kitle tespit edildi. Rutin labaratuar ve tm markır tetkikleri normal olarak geldi. Fizik muayene normal olarak geldi. Hastaya flank yaklaşımlı 11. kot rezeksiyonunu takiben, kitlenin sürrenalle ilişkili olmadığı bağımsız retroperitonda yerleşimli kistik kitle olduğu görülerek tamamı rezeke edilerek çıkarıldı. Radyolojik çalışmalarda da görüldüğü gibi bu adrenal lojdaki kitle malignansi riski taşıdığı için ve onkolojik güvenlik ve etkinlik açısından tamamı rezeke edilerek çıkarıldı. Çıkarılan kitlenin patolojik inceleme sonucu immatür elemanlar içermeyen silyalı kolumnar epitelyum ve hyalin kartilaj içeren matür kistik teratom ile uyumlu olarak geldi. Retroperitondaki teratomlar genelde sekonder görülmektedir. Primeri için yapılan testiküler ve diğer incelemelerde herhangi primer odak bulunamadı. Hastada 12. aydaki kontrolünde rekürrens saptanmadı. Sonuçlar: Sürrenal lojdaki kitleler sürrenal kitleleri taklit etmektedir. Primer retroperitoneal teratomlar erişkin dönemde nadir görülmektedir. Bu bölge kitleleri malignite potansiyeli taşıdığı için onkolojik açıdan güvenli etkin olabilmesi için tamamının çıkarılması gerekmektedir. Anahtar kelimeler: Adrenal Kitle, Kistik Teratom 6-10 Kasım 2013, Antalya POSTER P199 473 POSTER DİĞER Şekil 1. Sol retroperitoneal kitlenin BT, makroskobik ve patolojik görüntüsü 474 11. Üroonkoloji Kongresi Ayşe Veyhürda Dikmen Isparta Yalvaç Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, Isparta Amaç: Bir ilçe hastanesi üroloji polikliniğine tekrarlayan hematüri şikayetiyle başvuran vakaların etiyolojik ve klinik özelliklerinin retrospektif incelenmesi. Gereç-Yöntem: 40 ayda üroloji polikliniğine 576’sı (82’si erkek, %14) tekrarlayan mikroskopik hematüriyle, 224’ü (124’ü erkek, %55) tekrarlayan makroskopik hematüriyle başvuran ve takipte 300’üne sistoskopi yapılmış olan toplam 800 hastanın klinik ve patolojik özellikleri retrospektif incelendi. Bulgular: 28-84 yaş aralığındaki 594 kadın hastanın 194’ü (%32) ve 24-91 yaşlarındaki 206 erkek hastanın 92’si (%44) halen sigara içicisiydi. 81(%14) mikroskopik hematüri ve 34 (%15) makroskopik hematüri vakasında etiyolojide ürolitiyazis saptandı. Tümüne radyolojik görüntüleme yapılmış olan vakalardan, 31 mikroskopik hematüri (%5; 8 kadın, 23 erkek) ve 52 makroskopik hematüri (%23; 12 kadın, 42 erkek) vakasında ultrasonografide (toplamda 21’i 1 cm’den küçük olmak üzere) mesanede tümöral lezyon belirtildi (radyolojik tümöral lezyon bulgusu olanların %84’ü sigara içicisiydi). Belirtilen vakaların 16’sında (%19) sistoskopide lezyon olmayıp hematom izlendi. Çeşitli nedenlerden dolayı yalnız 54 (%80) vaka tur-mt ile sonuçlandı; 9 vaka (%16) pT2 olup diğerleri pT1G2-G3’tü. Toplamda 14 mikroskopik (%2,4) ve 9 makroskopik (%4) hematüri vakasında etiyolojide üst üriner sistem TCC saptandı. Tekrarlayan hematüri nedeniyle yapılan 300 vaka sistoskopisinden 17’sinde, ultrasonografide saptanamayan milimetrik tümöral lezyonlar izlendi. 800 vakadan yalnız 6’sında çeşitli boyutlarda renal kitle saptandı. Takipte bu vakaların patolojisi şeffaf hücreli tipte renal hücreli karsinom olarak tespit edildi. Sonuç: 40 aylık ilçe hastanesi poliklinik çalışmasında, hematüri etiyolojisi hakkında ulusal veri tabanına kaynak değeri taşıyabilecek insidans sonuçları elde ettim. Gelecekte, mikroskopik ve makroskopik hematürinin ulusal insidansı ve etiyolojisi konusunda daha güvenilir ve objektif veriler elde edilebilmesi için poliklinik başvurusu yapan hastaların klinik takip konusunda bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır. Anahtar kelimeler: Mikroskopik hematüri, makroskopik hematüri, etiyoloji 6-10 Kasım 2013, Antalya 475 DİĞER ISPARTA/YALVAÇ DENEYİMİM: İLÇE HASTANESİ ÜROLOJİ POLİKLİNİĞİNE 40 AYLIK SÜRE İÇİNDE, TEKRARLAYAN MAKROSKOPİK VE MİKROSKOPİK HEMATÜRİ ŞİKAYETİYLE BAŞVURAN HASTALARIN ETİOLOJİK VE KLİNİK ÖZELLİKLERİNİN RETROSPEKTİF İNCELEMESİ POSTER P200 POSTER BPH P201 BIVAP VE BİPOLAR TRANSÜRETRAL PROSTAT REZEKSİYONUNUN POSTOPERATİF TAKİP SONUÇLARI VE KOMPLİKASYONLAR AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI Özgü Aydoğdu, Ayhan Karaköse, Yusuf Ziya Ateşçi İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Amaç: Alt üriner sistem semptomları (AÜSS) nedeniyle opere edilen hastalarda BIVAP ve bipolar TURP sonuçlarının karşılaştırılması. Materyal-Metod: Çalışmaya BIVAP (n=44) ve bipolar TURP (n=42) yapılan Qmax <=10ml/s, IPSS>=16 ve prostat hacmi 30-80 ml olan toplam 86 hasta dahil edildi. Operasyon öncesi ve sonrasında serum elektrolit, hemoglobin ve hematokrit değerleri incelendi ve postoperatif dönemde izlenen komplikasyonlar değerlendirildi. Operasyon ve hastanede yatış süreleri not edildi. Tüm hastalar postoperatif 1. ve 3. aylarda IPSS, rezidüel idrar hacmi, Qmax ve Qort değerleri açısından değerlendirildi ve iki grup arasında karşılaştırma yapıldı. İstatiksel incelemeler için SPSS16.0 programı kullanıldı ve p<0.05 değeri istatiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: İki grup arasında preoperatif hasta özellikleri açısından fark izlenmedi. BIVAP yapılan grupta ortalama operasyon süresi anlamlı olarak daha fazlave hastanede yatış süresi anlamlı olarak daha azdı. İki grup arasında preoperatif ve postoperatif serum elektrolit, hemoglobin ve hematokrit değerleri açısından anlamlı fark izlenmedi. BIVAP yapılan hasta grubunda ciddi dizüri izlenme oranı anlamlı olarak fazla iken diğer postoperatif komplikasyonlar açısından fark olmadığı tespit edildi. Postoperatif takip sonuçları iki grupta da benzer olarak tespit edildi. Sonuç: Bipolar TURP, AÜSS tedavisinde güvenli ve etkili bir şekilde kullanılabilecek minimal invazif cerrahi bir yöntemdir. BIVAP daha kısa hastanede yatış süresi ile bipolar TURP ’ye alternatif bir yöntemdir. Anahtar kelimeler: BIVAP; bipolar TURP; BPH 476 11. Üroonkoloji Kongresi POSTER P202 PROSTATTA KÜÇÜK LENFOSİTİK LENFOMA/KRONİK LENFOSİTİK LÖSEMİ TUTULUMU 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Giriş: Bir B hücreli neoplazi olan Küçük lenfositik lenfoma/Kronik lenfositik lösemi (SLL/CLL) periferik kan, kemik iliği ve lenf nodlarını tutan, monomorfik küçük yuvarlak lenfositlerden oluşur. Yavaş seyirli ve sinsi gidişli bir hastalık olup, ilk tanı konulduğunda genellikle kemik iliği ve periferik kan tutulumu ile birlikte olup,karaciğer ve dalak en sık tutulan viseral organlardır. Bu olgu sunumunda bu tip bir neoplazide oldukça seyrek bir şekilde prezente olan infravezikal obstruksiyon ve prostatın infiltrasyonu ele alınmaktadır Olgu: SLL/CLL tanısıyla Hematoloji kliniğince takip edilen ve ileri derecede alt üriner sistem obstruktif semptomları olan hastada PSA:7,3 ng/ml olup, rektal tuşesi benign görünümde olup transrektal ultrasonografide prostat hipertrofisi ile uyumluydu. TRUS(Transrektal ultrasonografi) eşliğinde prostattan 10 adet biopsi alınarak patolojiye gönderildi. Birkaç bezde yüksek dereceli PIN bulguları ve stromada diffüz dağılım gösteren lenfoid infiltrat dikkat çekmekteydi. Biopsilerinin hiçbirinde prostatik adenokarsinom görülmedi. İmmunohistokimyasal incelemede lenfoid infiltratı oluşturan hücrelerin çoğu CD20 ve bcl-2, bir kısmı CD3 pozitifti. Ayrıca CD20 pozitif hücrelerin bir kısmında CD5, CD43 ve CD23 pozitifliği de görülmekteydi. Bu hücreler cyclin D1 ile negatifti. Fizik muayenede sol aksilla ve servikal lenfadenopatiler mevcuttu. Hepatosplenomegali saptanmadı. Periferik kanda beyaz küre 42.600 olup bunun %82’si (35.200) lenfositlerden, %14’ü (6.100) granülositlerden oluşmaktaydı. Abdominopelvik bölgenin bilgisayarlı tomografisinde bilateral aksiler, mediasten, inguinal, mezenterik ve paraaortik en büyüğü 25 mm olan lenfadenopatiler mevcuttu. Bası yapan herhangi bir lenfadenopati saptanmadı. Karaciğer ve dalak normal boyutlardaydı. Alınan kemik iliği biyopsisi “küçük lenfositik lenfoma/kronik lenfositik lösemi” ile uyumlu bulundu. Hematoloji kliniğince izlenen hastanın alt üriner sistem obstruktif semptomlarına yönelik almış olduğu medikal tedavilerden fayda görmemesi üzerine hastaya TUR-Prostat (TransUretralRezeksiyon) yapıldı.Alınan dokuların 6-10 Kasım 2013, Antalya 477 BPH Sedat Karakoç1, Volkan Şen1, Ozan Bozkurt1, Ömer Demir1, Güven Aslan1, Adil Esen1, Burçin Tuna2, Kutsal Yörükoğlu2 POSTER BPH patolojik incelemesinde Küçük lenfositik lenfoma/Kronik lenfositik lösemi ile uyumlu neoplastik lenfositik infiltrat olarak değerlendirildi. Sonuç: Bu olgu sunumunda alt üriner sistem obstruktif semptomları ve yüksek PSA seviyesi olan sekonder bir prostatik lenfoma olgusu sunduk. Medikal tedaviye yanıtsız bu gibi olgularda alt üriner sistem semptomlarının palyasyonu için TUR-P güvenle uygulanabilir. Anahtar kelimeler: Prostat, Lenfoma 478 11. Üroonkoloji Kongresi HER İNGUİNAL HERNİ HASTASI BPH AÇISINDAN TETKİK EDİLMELİ Mİ? Adnan Şimşir, Ömer Ünalp, Rasim Farajov, Fariz Cebiyev, İbrahim Cüreklibatır, Ahmet Çağ Çal BPH Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir Giriş: İnguinal hernilerle, ileri yaş grubunda sıklıkla karşılaşılmaktadırlar. Bunun temel nedeni yaşlanmanın bir sonucu olarak azalmış doku desteğidir. Ayrıca KOAH, BPH ve kronik konstipasyon gibi karın içi basıncını artıran kronik hastalıklarda bu süreci hızlandırmaktadırlar. Bu çalışmada inguinal herni cerrahisi uygulanan hastalar içerisinde, preoperatif BPH tanısı almış vetedavi altında olan veya BPH açısından tetik edilmiş hastalar değerlendirilmiştir Gereç Yöntem: Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji ve Genel Cerrahi kliniklerinde inguinal herni nedeniyle 2007 ocak ve 2012 aralık zaman aralığında opere edilmiş 723 hasta araştırıldı. Hastalar içerisinde BPH medikal tedavisi alan veya preop. Alt üriner sistem semptomları nedeniyle üroflowmetrik incelemeleri yapılmış hastalar ayrı bir grup olarak araştırılarak akım şiddeti, rezidü volum ve inguinal herni ilişkisi araştırılmıştır. Bulgular: BPH ilişkili aüss olan 163 inguinal herni hastasının ortalama akım hızı 16.4 ml/sn(4-37), işeme sonrası rezidü idrar volumu 75ml(0-410), ortalama akım hızı da 7.8ml/sn (2.5-20.1) olarak saptandı ve bu değerler ile inguinal herni varlığı arasında pozitif bir ilişki saptanamadı. Sonuç: İnguinal herni ileri yaş grubunda daha sık izlenen bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlığın BPH ile birlikte görülmesinin temel nedeni neden-sonuç ilişkisinden çok her iki rahatsızlığın da ileri yaş grubunda ortaya çıkmasıdır. Anahtar kelimeler: BPH, ileri yaş 6-10 Kasım 2013, Antalya POSTER P203 479 POSTER PROSTAT KANSERİ P204 PROSTAT KANSERİ VE BPH HASTALARINDA İDRAR PCA3, PSA, MMP2, MMP9 GEN EKSPRESYON ARAŞTIRMASI Taha Reşit Özdemir1, Adnan Şimşir2, Haluk Akın3, Ahmet Çağ Çal2, İbrahim Cüreklibatır2 1 İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genetik Tanı Merkezi, İzmir Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hastanesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir 3 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hastanesi, Tıbbi Genetik Anabilim Dalı, İzmir 2 Giriş: Artmış serum PSA seviyeleri ile birlikte negatif biyopsi bulguları prostat kanseri kesin tanısı için komplike bir durum ortaya koymaktadır. Bu çalışmamızdaki amacımız prostat kanseri ve BPH hastalarında, PCA3 (prostate cancer gene 3), MMP2 ve 9 (matrix metalloproteinase 2 ve 9), PSA idrar mRNA ekspresyonlarının teşhis ve prognoz açısından yararlılık durumlarını değerlendirmektir. Gereç Yöntem: Bu amaçla 74 prostat kanseri, 60 BPH ve 41 kontrol olgu bu araştırmaya alındı. Olgular, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD tarafından seçildi. Gruplara ait ortalama yaş değerleri prostat kanseri için 61.20±11.05, BPH için 65.25±11.90 ve kontrol grubu için 44.12±15.26 olarak tespit edildi. Olgulardan, dijital rektal muayene sonrası idrar örnekleri toplandı. PCA3, MMP2, MMP9 ve PSA mRNA ekspresyon seviyeleri RT PCR yöntemi kullanılarak tespit edildi. Bulgular: Student t test kullanılarak yapılan analiz sonucunda PCA3 ekspresyon seviyesinin prostat kanseri hastalarında, BPH ve kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek olduğu görüldü (p=0.001). PCA3’ e ait ROCanalizi anlamlı bulundu (area under the curve of 0.659, p:0.002). Diğer taraftan MMP9 ekspresyon seviyesi prostat kanseri hastalarında gleason skoru ile anlamlı korelasyon gösterdiği tespit edildi. Sonuç: Çalışma bitiminde prostat kanseri hastalarının idrar PCA3 ve MMP9 ekspresyon profilleri, prostat kanseri tanı ve yönetiminde kullanışlı olabileceği sonucuna varıldı. Anahtar kelimeler: Prostat kanseri, PCA3, gen ekspresyonu 480 11. Üroonkoloji Kongresi YAZAR DİZİNİ YAZAR DİZİRİ A Abat, Deniz 439 Abdulmajid, Umar 3 Acar, Cenk 21, 32, 410, 437, 447 Acar, Ömer 68, 94, 99, 117, 124, 138, 140, 197, 278, 338, 441 Acıbucu, Kadir 228 Açıkalın, Mustafa 397 Açıkgöz, Onur 166 Afandiyev, Faraj 64, 434 Ahuja, Ashish 348 Akand, Murat 12, 271 Akarken, İlker 18, 204, 266, 276, 293, 301, 352, 419 Akbaba, Kağan Türker 257, 258, 260, 262, 469 Akbal, Cem 55 Akbay, Erdem 173 Akbörü, Mustafa Halil 158 Akbulut, Mehmet Fatih 364, 366 Akçay, Muzaffer 96 Akdemir, Fatih 326 Akdere, Hakan 57 Akdoğan, Bülent 28, 31, 38, 61, 78, 194, 297, 298, 398, 435 Ak, Esat 437 Akgül, Murat 9, 55, 85, 242, 244, 248, 250, 252, 403 Akgün, Hülya 87 Akgün, Veysel 219 Akın, Haluk 480 Akınsal, Emre Can 87, 110, 114, 122, 142, 144, 146, 147, 149, 305, 330, 332, 334, 336, 342, 375, 380, 383 Akın, Yiğit 271, 463 Akkaş, Gizem 311 Akman, Ramazan Yavuz 280 Akman, Tolga 304 Akpek, Sergin 140, 197 Aksüt, Hakan 428 Aktaş, Zeki 153 Aktöz, Tevfik 256 482 Aktuğ, Hüseyin 164 Akyol, Fadıl 31, 202 Alan, Cabir 184 Albayrak, Asım 412 Albayrak, Sebahattin 241, 357 Alço, Gül 235 Aldemir, Mustafa 156, 175, 326, 473 Aldemir, Nuh 146 Alkibay, Turgut 437 Alp, Bilal Fırat 121, 219, 320, 358, 393, 415, 430, 465 Alp, Bilal Firat 387 Altan, Mesut 28, 38, 61, 78, 298, 398 Altay, Yücel 175 Amin, Mohamed Farghaly 50 Aras, Bekir 218, 223, 269, 311 Arıdoğan, İbrahim Atilla 104, 112 Arık, Deniz 340, 341 Armağan, Abdullah 96, 100, 108, 115, 304 Arslan, Ahmet Rüknettin 443 Arslan, Burak 455 Aslan, Ahmet Rüknettin 160, 170 Aslan, Güven 80, 129, 136, 285, 287, 291, 367, 369, 371, 373, 405, 407, 420, 422, 424, 451, 477 Asutay, Kazım 9, 242, 244, 248, 250 Ataç, Fatih 70, 103, 105, 107, 113, 226, 307, 444, 449 Atakan, İrfan Hüseyin 57 Ataus, Süleyman 22, 201, 354 Atay, İrfan 410 Ateşçi, Yusuf Ziya 177, 178, 180, 240, 313, 476 Ateş, Ferhat 52, 153, 246 Ateş, Hüseyin Aytaç 225, 459 Ateş, Mutlu 463 Atmaca, Ayşegül 105, 113, 449 Atmaca, Hulusi 105, 113, 449 Avcı, Akın 146 Avcı, Egemen 12, 271 Avcı, Sinan 228 Ayan, Semih 82, 171 Ayaz, İbrahim Orkunt 426 Aydın, Murat 398 Aydoğdu, Özgü 177, 178, 180, 240, 313, 476 Aydos, Murat 228 Aygün, Yüksel Cem 355 Aynur, Bahri Serkan 39, 214, 216 B Babacan, Oğuzhan 415 Baba, Dursun 324 Bal, Nebil 238 Baltacıoğlu, Feyyaz 349 Baltacı, Sümer 35, 36, 64, 289, 309, 314, 315, 318, 346, 395, 409, 434 Barlan, Metin 235 Başal, Şeref 387, 430 Başaran, Ekrem 471 Başar, Halil 344, 391, 428 Başeskioğlu, Ali Barbaros 33, 111 Başıbüyük, İsmail 96, 100, 108, 115, 304 Başsorgun, İbrahim 271 Batur, Halitcan 316 Bayazıt, Yıldırım 439 Baydar, Dilek Ertoy 398 Baydilli, Numan 102, 110, 114, 122, 142, 144, 146, 149, 305, 330, 332, 334, 336, 375, 378, 380 Baykan, Özgür 55, 252 Bayol, Naciye Ümit 293 Bedük, Yaşar 64, 299, 314, 315, 316, 317, 360, 395, 396, 434 Behzatoğlu, Kemal 150, 329, 347, 459 Beksaç, Alp Tuna 297 Beksaç, Tuna 435 Benlioğlu, Can 93 Berberoğlu, Tanju 158 Berber, Ufuk 52 Berg, Roderick Van Den 21 Beyaz, Cengiz 70, 105, 107, 449 Beyazıt, Kubilay 412 11. Üroonkoloji Kongresi C Canaz, Funda 66, 193, 453 Can, Bilge 432 Can, Cavit 33, 42, 66, 98, 111, 125, 192, 193, 340, 341, 397, 453 Can, Ertan 45, 266 Canöz, Özlem 342 Cebeci, Oğuz Özden 454 Cebiyev, Fariz 479 Cengiz, Kısmet Burak 171 Cevheroğlu, Nertila Hysenaj 351 Ceyhan, Erman 78 Cezayirli, Fatin 68, 94, 117, 124, 138, 140, 197, 278, 338, 441 Cho, Duck 51 Coşkun, Burhan 29, 182, 184, 186, 188, 457 Coşkun, Zafer Ünsal 158 Cüreklibatır, İbrahim 479, 480 6-10 Kasım 2013, Antalya Ç Çakina, Suat 57, 467 Çakmak, Özgür 18, 45, 204, 206, 266, 276, 293, 301, 352, 419 Çal, Ahmet Çağ 479, 480 Çalışkan, Süleyman Tümer 307 Çaloğlu, Murat 256 Çaloğlu, Vuslat Yürüt 256 Çam, Haydar Kamil 76, 190 Çam, Kamil 131, 324, 471 Çamlıkıyı, Hakan 412 Çamtosun, Ahmet 166 Çekmen, Arman 224, 329 Çelebi, İlhan 80, 136, 362, 373 Çelen, Sinan 29, 37, 186 Çelik, Hüseyin 92 Çelik, Orçun 12 Çelik, Serdar 80, 367, 369, 371, 373, 405, 407, 451 Çetin, Hasan 226 Çetin, Serhat 447 Çetintaş, Vildan 164 Çıtamak, Burak 38 Çiçek, Tufan 134 Çicek, Ali Fuat 387 Çift, Ali 93 Çiftçi, Evrim 42, 192, 453 Çiftçioğlu, Mehmet Akif 271 Çiftçi, Seyfettin 26, 39, 208, 212, 214, 216, 230, 232, 385, 389, 417 Çitamak, Burak 28 Çitgez, Sinharib 41 Çoşkun, Burhan 37 Çömez, Kaan 80, 129, 136, 285, 287, 291, 367, 371, 373, 405, 407 Çubuk, Alkan 160 Çukurçayır, Funda 256 Çulha, Mehmet Gökhan 150, 329 D Değer, Ayşe Nur 269, 311 Değer, Mutlu 104 Değer, Serdar 84 Demaqi, Shqiptar 199 Demirbaş, Arif 382 Demirci, Deniz 87, 102, 110, 114, 122, 142, 144, 146, 147, 305, 334, 375, 380, 383 Demirdağ, Çetin 41, 354 Demirer, Zafer 358, 415, 430 Demirleğen, Akın 330, 332 Demir, Ömer 15, 48, 80, 136, 285, 287, 291, 362, 367, 369, 371, 373, 405, 407, 420, 422, 424, 477 Demirtaş, Abdullah 87, 102, 110, 114, 122, 142, 144, 146, 147, 149, 305, 330, 332, 334, 336, 342, 375, 378, 380, 383 Dervishi, Lutfi 11, 169, 199 Dikmen, Ayşe Veyhürda 210, 475 Dillioğlugil, Özdal 26, 39, 208, 212, 214, 216, 230, 232, 385, 389, 417 Dirim, Ayhan 258, 260, 262, 469 Doğanay, Yahya 383 Doğan, Çağatay 22, 84, 201 Doğan, Hasan Serkan 162 Doluoğlu, Ömer Gökhan 46, 382 Dormer, John 3 Dönmez, İrfan 194, 435 Dönmez, Turgut 33, 66, 341 Duman, Bahadır 320 Duman, İbrahim 12 Duran, Mesut Berkan 257, 258, 260, 262, 355, 469 Dursun, Furkan 52, 246 Dündar, Gökçe 82, 171 Dündar, Mehmet 284 E Ebiloğlu, Turgay 219 Efesoy, Ozan 173 Ekici, Musa 327 Ekin, Rahmi Gökhan 18, 45, 204, 206, 266, 276, 293, 301, 352, 419 483 YAZAR DİZİNİ Bıçaklıoğlu, Fatih 437 Bikirov, Muslim 327 Bilen, Cenk Yücel 59, 91, 123, 400 Bilgehan, Münir 42, 340, 341, 453 Bilir, Cemil 154, 413 Bilir, Gülay 344 Blok, Willem De 32 Bloss, Jolanda 32 Bolat, Murat 152, 264 Bostancı, Yakup 70, 103, 105, 107, 113, 226, 444, 449 Boxler, Silvan 5 Bozdoğan, Nazan 391 Bozkurt, İbrahim Halil 254, 455 Bozkurt, Ozan 48, 80, 136, 285, 287, 291, 362, 367, 369, 371, 373, 405, 407, 420, 422, 424, 477 Bozlu, Murat 168, 173, 309 Börekoğlu, Ali 112 Bulut, Ender Cem 410 Butterworth, Paul 3 YAZAR DİZİRİ Ekmekçioğlu, Oğuz 87, 114, 122, 142, 146, 147, 149, 305, 330, 334, 336, 375, 380, 383 Elbir, Fatih 96, 108, 115 Ellidokuz, Hülya 48 Ener, Kemal 156, 175, 326, 473 Engin, Hüseyin 154, 413 Erbaş, Oytun 164 Erbay, Gürcan 238 Erbin, Akif 366 Ercan, Tülay 235 Erdem, Erkan 351 Erdem, Havva 324, 471 Erdem, Mehmet Remzi 96, 100, 108, 115, 160, 170, 304, 443 Erdoğan, Özdemir 88 Erdoğan, Sarper 84 Erdoğan, Şeyda 439 Erdoğru, Tibet 12, 271 Erel, Özcan 175 Eren, Ali Erhan 184 Ergen, Ali 435 Eriş, Ali Hikmet 282, 322 Erkan, Erkan 8, 150, 224, 225, 329, 347, 459 Erman, Mustafa 298 Ermiş, Ekin 158 Eroğlu, Ünsal 447 Ersoy, Hamit 221 Ersöz, Cevper 100 Eruyar, Ahmet Tuğrul 454 Esen, Ahmet Adil 291, 362, 367, 369, 371, 405, 422, 451, 477 Esen, Tarık 68, 94, 99, 117, 124, 138, 140, 197, 278, 338, 441 Ezer, Mehmet 78 F Farajov, Rasim 479 Fetahu, Avni 169, 199 G Garayev, Asgar 85 484 Gazel, Eymen 166 Gevher, Fetullah 41, 354 Gezer, Murat 354 Gezer, Sinem 15 Goyal, Arvind 348 Göğüş, Çağatay 35, 36, 88, 289, 299, 314, 315, 316, 317, 318, 346, 395, 396 Gök, Alper 93 Gökalp, Fatih 104, 112 Gökçe, Gökhan 82, 171 Gökçe, İlker 35, 88, 299, 314, 316, 318, 346, 360 Gökçe, Mehmet İlker 64, 289, 395 Gökçen, Kaan 92 Gökten, Özgür Elvan 412, 446 Gönülalan, Umut 134 Graefen, Markus 132 Grupp, Katharina 132 Guragac, Ali 387 Guzey, Meral 7 Güçlü, Adil Güçal 289 Güdeloğlu, Ahmet 78, 400 Gülecen, Turgay 230 Güler, Ozan Cem 238 Gülmez, Hakan 271 Gülmez, İbrahim 87, 102, 110, 114, 122, 142, 144, 147, 305, 334, 375, 380, 383 Gül, Özen Öz 446 Gülpınar, Ömer 64, 289, 314, 316, 317, 360, 395, 396, 409, 434 Gültekin, Emin Yener 82 Gültekin, Onur 173 Gültekin, Yener 171 Gül, Ümit 43 Gülyaşar, Tevfik 57, 467 Gündoğan, Ömer 460 Gündüz, Ömer Köyer 204 Güner, Ekrem 426 Güner, Sebnem İzmir 426 Günlüsoy, Bülent 309, 455 Günseren, Ömür 182, 184 Gürağaç, Ali 320, 358, 415, 430, 465 Gürboğa, Özgür 15, 362 Gürbüz, Zafer Gökhan 364, 366 Gürdal, Mesut 241 Gürel, Abdullah 66, 98, 340, 397 Gürkan, Levent 99 Gürsoy, Eray 412, 446 Güven, Eşref Oğuz 344, 391 H Hacıyev, Perviz 289 Hadaschik, Boris 195 Halaç, Metin 354 Hamid, Amr Mohamed Abdel 50 Hamidi, Nurullah 395, 396 Hasçiçek, Ahmet Metin 46, 382 Hatiboglu, Gencay 195 Hızlı, Fatih 344, 391, 428 Hohenfellner, Markus 5, 195 Huland, Hartwig 132 Hürmüz, Pervin 31, 202 Hwang, In Sang 51 I Irkkan, Çiğdem 473 Işık, Evren 74 Izbicki, Jakob 132 İ İğdem, Şefik 235 İlbey, Yusuf Özlem 18, 45, 204, 206, 266, 276, 293, 301, 352, 419 İleri, Fatih 398 İnanç, Berrin 274 İnanç, Kubilay 274 İnce, Selami 465 İnci, Kubilay 59, 91, 123, 400 İnci, Osman 57, 467 İşoğlu, Cemal Selçuk 266, 301, 352, 419 İzol, Volkan 104, 112 J Jung, Chaeyong 51 11. Üroonkoloji Kongresi Kaçağan, Coşkun 324, 471 Kahrıman, Güven 87, 378 Kalkan, Senad 108 Kanat, Feyzi Mutlu 65 Kandemir, Özlem 173 Kang, Taek Won 51 Kankaya, Duygu 88 Kaplan, Mustafa 309 Karabacak, Osman Raif 152, 264, 327 Karabay, Emre 8, 347 Karabıçak, Mustafa 419 Karabulut, Erdem 31, 202 Karaca, Zeynep 55 Karaçetin, Didem 426 Karademir, Kenan 52, 153, 246 Karakan, Tolga 46 Karakoç, Sedat 369, 477 Karakoyunlu, Nihat 221 Karaköse, Ayhan 177, 178, 180, 240, 313, 476 Karalar, Mustafa 463 Karaoğlan, Üstünol 410 Karazindiyanoğlu, Sinan 92 Kardaş, Sina 100 Karslıoğlu, Yıldırım 393 Karşıyakalı, Nejdet 224 Kartal, İbrahim Güven 28, 38, 59, 123 Kasap, Yusuf 166 Kasumaj, Rexhep 169 Kaya, Cevdet 443 Kaya, Engin 219, 358, 393 Kaygısız, Onur 29, 37, 65, 72, 182, 184, 186, 188, 457 Kayıgil, Önder 74, 156, 473 Kayıkcı, Ali 471 Kayıkçı, Ali 131 Kayıkçı, Muhammet Ali 76 Kayış, Aytaç 409 Kayikci, Cihan 462 Kaynar, Asuman 158 Kazan, Ercan 284 Kefi, Aykut 285, 369 6-10 Kasım 2013, Antalya Keleş, Ahmet 401 Keleş, İbrahim 463 Kervancıoğlu, Enis 134 Keske, Murat 156, 326 Keskin, Mehmet Selçuk 432 Khan, Masood 3 Kılçıksız, Sevil 158 Kılıçarslan, Hakan 162, 182 Kılıççalan, Harun 192, 193 Kılıç, Metin 228 Kızılkan, Yalçın 257, 258, 260, 262, 355, 469 Kızılkaya, Orhan 274 Kızıltan, Huriye Şenay 282, 322 Kibar, Yusuf 320 Kim, Young Rang 51 Kleinjan, Gijs 21 Kobaner, Murat 92 Kocaoğlu, Murat 219 Koca, Osman 24 Koç, Gökhan 45, 293 Koni, Artan 59, 91, 123, 400 Koraş, Ömer 455 Kordan, Yakup 29, 37, 65, 72, 162, 182, 184, 186, 188, 457 Korğalı, Esat 82, 171, 357 Korkmaz, Mehmet 269, 311 Koşan, Murat 134 Köprü, Burak 465 Köseoğlu, Hikmet 280 Kurul, Özgür 246 Kuru, Timur H 5 Kuşkonmaz, İbrahim 454 Kuzgunbay, Barış 43 Küpeli, Bora 447 Kwon, Seyoung 51 Manav, Alper Nesip 284 Mangır, Naşide 309, 403 Mansuroğlu, Bülent 329, 347, 459 Mehmeti, Sabit 199 Memik, Ömür 181, 190, 353, 454 Mengeloğlu, Aslı 428 Mermerkaya, Murat 64, 434 Mertoğlu, Oğuz 45, 293 Metin, Ahmet 62 Miftari, Ilir 169, 199 Minner, Sarah Minner 132 Muilekom, Erik Van 32 Mungan, Aydın 309 Mungan, Uğur 48, 287, 407 Murat, Cemalettin 8, 150, 224, 225, 347 Musaoğlu, Ahmet 68, 94, 117, 124, 138, 140, 197, 278, 338, 441 Muşlu, Necati 168 Müezzinoğlu, Bahar 208, 212, 232 N Neziri, Arber Ejup 11, 169, 199 Neziri, Tune 11 Nuraj, Petrit 199 O Leeuwen, Ns Van 21 Odyakmaz, Mustafa 412 Okkan, Sait 235 Okulu, Emrah 74, 156, 175, 326, 473 Okur, Nazan 463 Oltulu, Fatih 164 Onaran, Metin 410, 437, 447 Onay, Aslıhan 140, 197 Ongün, Şakir 15, 136, 285, 287, 291, 451 Ordu, Melike 342 Ozad, Ulvan 462 Ozcan, Ayhan 387 M Ö Malkoç, Ercan 52, 246, 430, 465 Mammadov, Emin 38 Öbek, Can 22, 41, 201, 354 Ökten, Begüm 274 L 485 YAZAR DİZİNİ K YAZAR DİZİRİ Önal, Cem 31, 202, 238 Öner, Sedat 228 Önol, Fikret Fatih 96, 108, 115 Önol, Yavuz 96, 100, 108, 115, 304 Özardalı, İlyas 463 Özayar, Asım 175 Özcan, Cihat 35, 36, 299, 314, 315, 317, 318, 346, 360 Özcan, Nevzat 87 Özçift, Burak 18, 206, 276, 293, 352 Özdemir, Burhan 59, 61, 297, 400 Özdemir, Taha Reşit 480 Özdemir, Yurday 31, 202 Özden, Ender 70, 103, 105, 107, 113, 226, 444, 449 Özen, Ata 42, 193, 340, 341, 453 Özen, Haluk 28, 31, 38, 59, 61, 78, 91, 123, 194, 202, 297, 298, 398, 432, 435 Özge, Cengiz 168 Özgör, Faruk 364, 366 Özgün, Hedef 460 Özgür, Berat Cem 46, 382 Özgür, Eylem Sercan 168 Özkan, Tayyar Alp 454 Özkara, Hamdi 22, 201 Özkardeş, Hakan 43, 134, 257, 258, 260, 262, 280, 355, 469 Özkaya, Mehmet Aycan 353 Özkaya, Muharrem 102, 110, 142 Özkıdık, Mete 36, 299, 315, 317, 318, 346 Özkuvancı, Ünsal 364, 366 Özmen, Hamid 324, 471 Özmerdiven, Çağdaş Gökhun 65, 72 Özmerdiven, Gökhun 457 Özok, Hakkı Uğur 221 Öztorun, Kenan 307 Öztürk, Bilgin 460 Öztürk, Bülent 134 Öztürk, Erdem 395, 396, 409 Özülgen, İbrahim 280 Özveren, Bora 119, 120 486 Özyiğit, Gökhan 31, 202 Özyürek, Mustafa 55 P Pahernik, Sascha 5, 195 Paloğlu, Erhan 138 Park, Haebara 51 Pehlevan, Abdullah Cem 33 Peker, Aziz 45 Pervorfi, Tune 169, 199 Pinkawa, Michael 195 Poel, Henk Van Der 21, 32, 195 Postacı, Hakan 455 Q Quaas, Alexander 132 R Ramazanoğlu, Mehmet Akif 170 Roethke, Matthias 5 Sezer, Ali 364 Sırtbaş, Aykut 113 Simon, Ronald 132 Sofikerim, Mustafa 146 Soydan, Hasan 153, 246 Soyupak, Bülent 439 Söğütdelen, Emrullah 61, 298 Sönmezay, Erkan 366 Sönmez, Aykut 72 Sönmez, Gökhan 336 Sönmezoğlu, Kerim 354 Sözen, Sinan 410, 437, 447 Steurer, Stefan 132 Sulukaya, Muhammed 252, 349, 401, 403 Süelözgen, Tufan 206 Süer, Evren 36, 64, 289, 314, 315, 316, 317, 346, 360, 395, 396, 409, 434 Süt, Necdet 57, 467 Ş S Sabur, Volkan 102, 110, 114, 122, 144, 147, 149, 305, 332, 334, 342, 375, 380, 383 Saçak, Vural 8, 225, 459 Sağnak, Levent 221 Sarıcı, Haşmet 46, 382 Sarı, Erkan 364, 415 Sarı, İbrahim 428 Sarıkaya, Şaban 70, 103, 105, 107, 113, 226, 444, 449 Sarı, Sabahattin 415 Satar, Nihat 112 Sauter, Guido 132 Schlemmer, Heinz Peter 5 Schlomm, Thorsten 132 Schoffelmeer, Cecile 32 Seçil, Mustafa 15, 367, 369, 371, 373 Selek, Uğur 31, 202 Selvi, İsmail 344 Serdaş, Turgut 103 Serin, Onur 162, 188 Şafak, Mut 396 Şahan, Ahmet 85, 252 Şahin, Bahadır 349 Şahin, Tamer 455 Şahin, Yusuf 225 Şanal, Bekir 311 Şen, Erhan 280 Şener, Murat 454 Şener, Nevzat Can 254 Şener, Tarık Emre 252, 403 Şengör, Feridun 160, 170, 443 Şenoğlu, Yusuf 76, 131 Şen, Volkan 48, 129, 362, 420, 422, 424, 477 Şimşek, Abdulmuttalip 364, 366 Şimşek, Emrah 26, 216, 230, 389 Şimşir, Adnan 479, 480 T Talat, Zübeyr 22, 201 Talibzade, Ferhat 9, 242, 244, 248, 250 Tangal, Semih 35, 299, 318 11. Üroonkoloji Kongresi 6-10 Kasım 2013, Antalya Turna, Menekşe 158 Turunç, Tahsin 43 Tutar, Yusuf 82 Türegün, Fethi Ahmet 41 Türkeri, Levent 9, 55, 85, 119, 120, 242, 244, 248, 250, 252, 309, 349, 401, 403 Türk, Hakan 18, 24, 45, 206, 266, 276, 301 Türkölmez, Kadir 36, 289, 315, 317, 318, 395, 434 Tüysüz, Volkan 228 U Ulukaradağ, Emre 181 Ulusoy, Soner 8 Uras, Fikriye 55 Uyanoğlu, Ahmet 274 Ü Üçok, Hakan 204 Ülgen, Ali 192, 193, 397 Ünalp, Ömer 479 Üner, Ayşegül 432 Ünsal, Mustafa 158 Ün, Sıtkı 24 Üntan, İbrahim 87 Üre, İyimser 66, 98, 125, 192, 193 Üstüner, Murat 26, 39, 208, 212, 214, 216, 230, 232, 385, 389, 417 Üstün, Hakan 228 Üyetürk, Uğur 62 Üyetürk, Ümmügül 62 V Vallée, Jean Paul 195 Veselaj, Fahredin 11, 169, 199 Voyvoda, Bekir 181, 353 Vural, Metin 68, 138, 140, 197 Vuruşkan, Berna Aytaç 29, 182, 184, 186, 188 Vuruşkan, Hakan 29, 37, 65, 72, 162, 182, 184, 186, 188, 457 W Wilczak, Waldemar 132 Wrobel, Beate Maria 84 Y Yakupoğlu, Yarkın Kamil 70, 103, 107, 226, 444 Yalçınkaya, Fatih 152, 264, 327 Yalçınkaya, Soner 218, 223 Yalçın, Serdar 121, 219, 320 Yalçın, Veli 22, 201 Yalman, Cihan 444 Yaman, Mehmet 412 Yavan, İbrahim 320, 415 Yavaşcaoğlu, İsmet 29, 37, 65, 72, 162, 182, 186, 188, 457 Yavaşoğlu, Altuğ 164 Yavuz, Ufuk 26, 39, 208, 212, 214, 216, 230, 232, 385, 389, 417 Yaycıoğlu, Özgür 43 Yazıcı, Mustafa Sertaç 91, 123, 400 Yazıcıoğlu, Ahmet Hamdi 166 Yazıcı, Sertaç 28, 31, 61, 194, 297, 298, 398, 435 Yenilmez, Aydın 33, 42, 341, 397, 453 Yeşildal, Cumhur 153 Yıkılmaz, Taha Numan 257, 258, 260, 262, 355, 469 Yıldırım, Asıf 309 Yıldırım, İbrahim 121, 219, 358, 387, 393, 430 Yıldırım, Olcay 76, 131, 190 Yıldız, Kürşat 39, 385, 417 Yıldızlı, Ömer Ozan 378 Yılmaz, Ali Faik 70, 226, 444 Yılmaz, Hasan 26, 39, 208, 212, 214, 216, 230, 232, 385, 389, 417 Yılmaz, Ömer 52, 153, 246 Yılmaz, Sercan 121, 358, 393 Yiğitbaşı, Orhan 152, 221, 254, 264, 327 Yiğit, Nuri 393 Yolal, Muammer 57, 467 487 YAZAR DİZİNİ Tanıdır, Yılören 9, 242, 244, 248, 250 Tanık, Serhat 241, 357 Tansuğ, Zühtü 104, 439 Tarhan, Hüseyin 18, 24, 45, 204, 206, 266, 276, 293, 301, 352, 419 Tartari, Flamur 11, 199 Taşkıran, Dilek 164 Taştan, Sevgi Durna 82 Taştekin, Ebru 256 Tatar, Muhammet Naci 150, 224 Tatlıdoğan, Hayriye 326 Tatlışen, Atila 87, 114, 122, 142, 144, 146, 147, 149, 305, 330, 332, 334, 336, 342, 375, 378, 380, 383 Teber, Dogu 5, 195 Teke, Kerem 212, 385, 417 Tekin, Ali 76, 131, 190, 324, 471 Telli, Onur 46, 382 Teoman, Unay 7 Tepeler, Abdulkadir 115 Tillier, Corin 32 Tinay, İlker 9, 55, 85, 242, 244, 248, 250, 252, 349, 401, 403 Toktaş, Mahmut Gökhan 8, 150, 224, 225, 329, 347, 459 Toku, Abdo 7 Tombul, Şevket Tolga 380 Tonyalı, Şenol 91, 194 Topaloğlu, Hikmet 221 Top, Tuncay 401 Topuz, Bahadır 465 Tosun, Çağatay 160, 170, 443 Tosun, Halil 330, 332, 336, 375 Tosun, Muhammed 304 Tosun, Müberra 336 Tsourlakis, Maria Christina 132 Tulunay, Özden 35, 88 Tuna, Burçin 48, 136, 285, 287, 291, 420, 422, 424, 477 Tuna, Emine Burçin 367, 369, 371, 373 Tunca, Zeynep 469 Tunçkıran, Ahmet 168 YAZAR DİZİRİ Yoldaş, Mehmet 18, 24, 204, 301 Yonguç, Tarık 455 Yöney, Adnan 158 Yörükoğlu, Kutsal 48, 136, 285, 287, 291, 362, 367, 369, 371, 373, 420, 422, 424, 451, 477 Yücebaş, Ergin 170, 443 488 Yücebaş, Ömer Ergin 160 Yücel, Mehmet 218, 223, 269, 311 Yücel, Mehmet Özgür 93 Yücetaş, Uğur 8, 150, 224, 225, 329, 347, 459 Yücetürk, Cem Nedim 46, 175 Yüksel, Kadriye Beril 311 Z Zengin, Kürşad 241, 254, 357 Zengin, Kürşat 152, 264 Zorlu, Ferruh 18, 24, 45, 204, 206, 266, 276, 293, 301, 352, 419 11. Üroonkoloji Kongresi
© Copyright 2024 Paperzz