3. TOPRAĞIN YAPISI VE BİLEŞİMİ Toprağın yapısı ve bileşimi bahsinde toprağın genel yapısı, toprağın mineralojik bileşimi, kil mineralleri, topraktaki canlılar, toprağın organik maddesi ve topraktaki organomineral bileşikler incelenmiştir. 3.1. Toprağın Genel Yapısı Toprağın, birisi anakayanın ufalanıp ayrışması ile oluşmuş anorganik anamateryalin, diğeri de canlıların artıklarından oluşan organik anamateryalin fiziksel ve kimyasal ayrışmaları sonucunda teşekkül ettiği daha önce belirtilmiştir. Birbirinden farklı bu iki anamateryalin ayrışma ürünlerinin biraraya karışması, yeni ve oluştuğu materyallerden farklı özelliklere sahip bir maddeler karışımının ve bileşiminin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Bu yeni maddeler kompleksi topraktır. Toprak bu anorganik ve organik kökenli maddelerin karışımı olmasının yanısıra kendisine özgü özelliklere sahip olan toprak suyu ile toprak havasını da ihtiva etmektedir. Bu kendisine özgü maddeler kompleksinin genel yapısı tablo 14’te gösterilmiştir. TABLO 14. TOPRAĞIN GENEL YAPISI TOPRAK CANSIZ BÖLÜM KATI KISIM ANORGANİK MADDELER TAŞ ÇAKIL KUM TOZ KİL Ø > 20 mm Ø 20-2 mm Ø 2-0.02 mm Ø 0.02-0.002 mm Ø < 0.002 mm ORGANİK ARTIKLAR (yaprak vd.) ORGANİK MADDELER AYRIŞMAKTA OLAN ORGANİK MADDELER (çürüntü vd.) KOLLOİD ORGANİK MADDELER (humus vd.) BOŞLUK KISMI (GÖZENEKLER) GAZ KISMI (TOPRAK HAVASI) SIVI KISMI (TOPRAK SUYU) CANLI BÖLÜM TOPRAK HAYVANLARI (Mikrofauna, ilkel hayvanlar, gelişmiş hayvanlar) TOPRAK BİTKİLERİ (Bakteriler, mantarlar vd. ilkel bitkiler, gelişmiş bitkiler) M. Doğan Kantarcı 37 Toprağı cansız ve canlı olmak üzere iki bölüme ayırıp incelemek mümkündür. Cansız bölümde katı kısım ve katı kısmı oluşturan parçacıkların arasında boşluk kısmı (gözenekler) vardır. Gözenekler toprağın havası ve suyu tarafından doldurulur. Toprağın canlı bölümünü ise toprak içinde ve üstünde fakat toprağa bağlı olarak yaşayan hayvanlar ve bitkiler oluşturur. Toprağın katı kısmı fiziksel parçalanma ile ufalanmış ve kimyasal ayrışma ile ayrışmış maddelerden ve ayrışma ürünlerinden oluşur. Anorganik kökenli maddeler taş, kum, toz ve kil olarak ayırtedilmişlerdir (Tablo 14). Katı anakaya parçalanarak kum ve toz boyutuna kadar ufalanır. Bu ufalanma süresinde fiziksel parçalanmanın yanında kimyasal ayrışma da etkili olur. Toz boyutundan daha ileri bir ufalanma kuvars, feldspat ve mika minerallerinin Ø <0.002 mm (2 mikron) boyutuna ulaşmasını sağlayabilir. Bu arada ayrışma ve yeniden birleşme ile ikincil (sekunder) yapıdaki kil mineralleri de teşekkül eder.Ayrıca ayrışma ve yeniden birleşme olayları sonucunda oluşan söskioksitler (demir ve alüminyum oksit ve hidroksitleri), karbonatlar ve tuzlar da toprağın anorganik katı kısmına ait maddelerdir. Taş ve çakıl kısımları toprağın iskeleti olarak kabul edilirler. Taş ve çakıl bölümü kaba kısım olarak nitelenir. Toprağın ince kısmı çapı 2 mm’den küçük olan kısım olup kum, toz ve kil boyutundaki maddelerden oluşur ve ince toprak adını alır. Kum ve toz boyutundaki mineral parçacıkları suyu ancak yüzey çekimi ile tutabilirler (Bkz.bölüm 4.1.9.1.). Elektrik yükü bakımından dengede oldukları için katyon ve anyonları pratik olarak tutamazlar. Kum toprağın iri taneli ve iri gözenekli olmasını sağlar. Toz ise toprağın gözeneklerini tıkadığı için toprağın geçirgenliğini olumsuz yönde etkiler. Toz suyu emmediği için tozlu topraklar ıslanma sonucunda cıvık bir yapı kazanır. Kil ise negatif elektrik yüklerine sahip olan bir mineraldir. Bu nedenle kil katyon ve anyonları elektriksel olarak bağlayabilir. Kil yaprakçıklı bir yapıya sahip olduğu için suyu da emebilir (3 tabakalı killer). Bu özelliklerinden dolayı killer topraktaki katyonları bağlayıp toprağın kırıntılı bir yapı kazanmasına sebep oldukları gibi suyu da emip toprağın cıvıklaşmasını önlerler17). Ayrıca killer katyonları tekrar toprak suyuna verebildikleri için bitki beslenmesi bakımından çok önemlidirler. Organik kökenli maddeler canlıların her türlü artıklarından oluşurlar. Bu artıklar biyolojik faaliyetin de sonucu olarak fiziksel parçalanma ve kimyasal ayrışma ile çürüntü haline, daha ileri safhada ise kolloid organik maddeler ve özellikle humusa dönüşürler (Tablo 12). Humus bitkisel kökenli olup yapısı nedeni ile katyonları ve anyonları tutabilir (elektriksel güçle değil). Kolloid organik maddeler arasında humuslaşma esnasında ortaya çıkan organik asitler (humus asitleri), küçük moleküllü organik bileşikler, aminoasitler vd. gibi bileşikler de vardır. Kolloid organik bileşikler, bazı metal katyonları ile organo-mineral bileşikler (çelat) oluştururlar. Humus ve diğer kolloid organik maddeler ve organo-mineral bileşikler ayrışmaları sonucunda toprağa verdikleri katyonlar ve anyonlar yanında su ve iyon tutma 17) Kil ile kum ve toz arasındaki farkın anlaşılması için kireçsiz ince toprak uzun bir cam kaba (ör.litrelik bir cam ölçek kabı) konulup üzerine su ilâve edilir. İyice çalkalanıp toprak taneciklerinin birbirinden ayrılması sağlanır. Sonra kabın ağzı kapanıp çalkalanarak su içinde ayrılmış tanecikler çökelmeye bırakılır. Elektriksel bakımdan dengede olan kum ve toz tanecikleri birkaç dakika içinde çökelirler. Negatif elektrik yüküne sahip olan kil mineralleri ise birbirlerini her yönde ittikleri için çökelmeyip, suda asılı (süspanse) durumda kalırlar. Kil minerallerinin birbirini elektrik yükleri nedeni ile itip yaptıkları harekete Brown Hareketi denir. Suya iki değerli katyon (Ca++ veya Mg++) ihtiva eden bir çözelti (meselâ CaCl2) eklenirse kil mineralleri Ca++ ile bağlar kurarak elektriksel bakımdan dengelenirler ve yerçekimi etkisi ile çökelirler. Bu olaya kil minerallerinin pıhtılaşması denir. Kil minerallerinin pıhtılaşma özelliği toprakların kırıntılı bir yapı kazanmalarını sağlar. 38 özellikleri ile de bitki beslenmesinde ve diğer mikrobiyolojik olaylarda ve toprağın gelişimi olaylarında önemli role ve etkilere sahiptirler. Toprak tanecikleri kumlar, tozlar ve killer ve kolloid organik maddeler birbirine yapışık durumda (kırıntılar ve diğer strüktür) bulunurlar. Bu toprak parçacıkları arasında önemli miktarda boşluk kalır (toprağın gözenekleri). Boşluk hava ve su tarafından doldurulur. Gözenek hacmi toprak hacminin % 40-60’ını teşkil eder18). Toprağın havası toprağın gözeneklerinde bulunur. Kuru durumda hemen bütün gözenekler, ıslak durumda ise iri gözenekler toprak havası ile doludur. Toprağın havasında oksijen miktarı atmosferdekinden biraz daha az, karbondioksit ile su buharı miktarı biraz daha fazladır. Bu durum toprak içindeki mikrobiyolojik faaliyetin ve organik madde ayrışmasının sonucudur. Yani toprağın organik maddece zengin ve mikrobiyolojik faaliyetin de yüksek olduğu üst kesimlerdeki toprak havasında karbondioksit oranı daha fazladır. Karbondioksit oranının çayır topraklarında % 1.5, ahır gübresi ile gübrelenmiş topraklarda % 0.5, diğer topraklarda ise % 0.3 kadar olduğu bildirilmiştir (Irmak, A.1972). Toprak suyu toprağın gözeneklerini (özellikle orta ve ince) doldurur. Toprak suyu toprakta bulunan suda çözünebilir tuzları, iyonları ve bir ölçüde suya karışmış olan toprak havasını içerir. Bu durumda toprak suyu toprağa sızan yağış sularından çok farklı özellikler kazanmış olur. Toprağın suyu mevsimlere hattâ gece ve gündüz farklarına göre değişiklik gösterir. Bitkilerin beslenmesi bakımından topraktaki alınabilir durumdaki suyun önemi çok fazladır. Toprağın canlı bölümünü toprak hayvanları ve bitkileri teşkil eder. Bu canlılar toprağa bağlı olarak (toprağı yurt edinmiş), onun içinde ve üstünde yaşayan hayvanlar ve bitkilerdir. Mikrofauna, ilkel hayvanlar (solucanlar, karıncalar, örümcekler, böcekler gibi), gelişmiş hayvanlar (köstebek, fare, tavşan, vb.), canlılar toprağın hayvancıkları bölümünü (toprak faunası) oluştururlar. Bakteriler, algler ve mantarlar, ilkel bitkilerden yosunlar, likenler gibileri ve yüksek bitkiler toprağın bitkilerini (toprak florası) oluştururlar. Toprak canlıları bir yandan toprağın organik maddesini parçalayıp, ayrıştırırken diğer yandan kendi artıkları ile toprağa organik madde sağlarlar. Bu biyolojik faaliyetin toprağın yaşanılabilir bir sistem olmasında ve üretim yapabilen bir ortam olarak kullanılmasındaki önemi çok büyüktür. Yukarıdan beri toprağın genel yapısına ait olarak verilmiş olan bilgiler toprağın dinamik ilişkilerin bulunduğu bir sistem olduğunu göstermektedir19). Toprak yapısı itibariyle kendi içinde dengeli, kendisine özgü ilişkileri ve özellikleri olan bir ekolojik sistemdir. Toprağı sadece anorganik bir bileşikler karmaşığı olarak ele almak doğru değildir. Toprak İlmi toprağın cansız bölümü ile olduğu kadar canlı bölümü ile de ilgilenmek durumundadır. 18) 19) Gözenek hacmi ve etkileri konusunda bakınız : Irmak, A. 1940. Kantarcı, M.D. – Kantarcı, N. 1975 Kantarcı, M.D.1980-a. Kantarcı, M.D.1982-b. Kantarcı, M.D.1983. Giriş bölümünde Toprak İlmi ve toprak ile ilgili tariflere bakınız. 39 3.2. Toprağın Mineralojik Bileşimi Toprağın oluştuğu anakayada bulunan minerallerden henüz ayrışmamış olan bir kısmı toprak içinde de bulunur. Anakayadaki minerallerin ayrışmaya dayanıklılığı ve ayrışmanın hızı bu minerallerin toprakta bulunuşunu ve miktarlarını etkiler. Anakayadaki minerallerden bilhassa kuvars, çok güç ayrıştığı için, kuvarslı kayalardan oluşmuş topraklarda bol miktarda bulunur. Kuvars silikatların ayrışması ve silisin serbest kalması sırasında sekunder olarak da (opal) teşekkül edebilir (hidroliz ve oksitler bahsine bakınız). Kuvars toprağın genellikle kum bölümünü teşkil eder. Ancak ufalanarak toz ve kil boyutlarına kadar küçülmüş kuvars tanecikleri de toprakta bol miktarda bulunabilir. Opal kil boyutundadır. Kuvarslı erüptif taşların topraklarında kuvars miktarı genellikle % 50’den fazla olduğu halde, kuvarssız erüptif taşların, bazik erüptif taşların toprakları ile kireç taşı, kil şistleri ve lös topraklarında kuvars oranı genellikle % 50’nin altındadır. Akarsuların yığdığı kumlar ve rüzgâr kumlarından oluşmuş topraklarda kuvars oranı % 95’e kadar çıkabilir (Scheffer-Schachtschabel 1970). Potasyumlu feldspatlar (ortoklas) ile sodyumlu feldspatlar (albit) daha güç ayrıştıkları halde kalsiyumlu feldspatlar (anortit) veya albit-anortit karışımı olan plajyoklaslar daha kolay ayrışırlar. Ilıman bölgelerdeki topraklarda feldspat oranı % 5-30 arasında olup bunun % 80-90 alkali feldspat denilen ortoklas ve albitten ibarettir (Scheffer-Schachtschabel 1970). Toprağın içinde piroksenler, amfiboller, olivin ve biotit genellikle pekaz miktarda bulunur. Bu mineraller de anortit gibi kolay ayrışırlar. Tortul materyallerin topraklarında toz ve kil bölümünde muskovit ve ayrışmağa başlamış olup, sarı renk almış olan biotit ile serisit taşlarınkinden daha fazla bulunur. Topraklar, yukarıda sıralanan önemli minerallerden başka, daha az bulunan (% 1-2) ve ağır mineraller olan magnetit, ilmenit, titanit, rutil, zirkon ve turmalin vd. de ihtiva ederler. Toprakta ayrışma ve yeniden oluşum olayları sonucunda ikincil (sekunder) minerallerden oksitler, karbonatlar ve kil mineralleri de önemli miktarlarda bulunur. 3.3. Topraktaki Oksitler Toprağın oluşumu ve gelişimi sırasında ayrışma ürünleri olarak meydana gelen maddeler arasında oksitler de vardır. Topraktaki oksitler adı altında demir, aluminyum, manganez ve silisyum hidroksitleri, oksihidroksitleri ve oksitleri ile silis asidi anlaşılır. Bu katyonların oksitlenmesi sırasında ortamda su bulunduğu için genellikle hidroksitleri teşekkül eder. Sonradan suyun kaybı ile hidroksitler oksitlere dönüşür (Tablo 15). 1) SİLİSYUM OKSİTLER Silikatların ayrışması sırasında bir kısım silisyumdioksit tetrahedronları kil mineralinin oluşumunda görev alır. Toprakta silisyumdioksidin ilksel kaynağı anakayadaki kuvarstır (Tablo 15). Silikatların ayrışması sırasında açığa çıkan silisyumdioksidin bir kısmı ile de; normal sıcaklıkta α-kristobalit, yüksek sıcaklıklarda (volkanik tüflerde) β-kristobalit teşekkül eder. Özellikle tortul materyallerde ve toprakta bulunan opal ise amorf silis asidi ile αkristobalit’in karışımıdır (Tablo 15). Bir kısım opal biyolojik yoldan da teşekkül etmiştir. 40 Samanda % 1.0-1.5 ve graminelerde (otlarda) % 5’e varan silisyum vardır20) (SchefferSchachtschabel 1970). Atkuyruğu bitkisinin külündeki silisyum oranı % 90’dan fazladır (Mengel, K.1968). Otlaklarda üst toprakta % 2’ye kadar bioopal tespit edilmiştir. Son zamanlarda yaygınlaşmış olan anız yakma olayı tarlaların Ap horizonunun bioopal bakımından Tablo 15. Topraklardaki oksitler (bileşimleri, yapıları, renkleri oluşumları ve bulundukları yerler Ele me Oksitin adı nt Kimyasal bileşimi Yapısı Rengi Si Al Fe α-Kristobalit SiO2 . nH2O Amorf Renksiz β-Kristobalit SiO2 . nH2O Amorf Renksiz Opal SiO2 . nH2O Amorf Renksiz Bio-opal SiO2 . nH2O Amorf Renksiz Alüminyum hidroksit Al(OH)3.nH2O Amorf Renksiz Gibsit (hidrarjillit) γ-Al(OH)3 Amorf Renksiz Demir 3-Hidroksit Fe(OH)3.nH2O Amorf Götit Lepi dokrokit Hematit Mağhemit Mn Mangan 3-Hidroksit Manganit Pirolusit 20) Oluşumu Sıcak ve nemli iklim Normal sıcaklıkta silikatların etkisinde alkalen topraklarda ayrışması ile (lateritleşme) Yüksek sıcaklıkta silikatların ayrışması ile Amorf silis asidi ile kristobalitin karışımı Tahıllar ile otların (gramineler) yaprak ve saplarında Hafif asit veya nötr ortamda silikatların hidrolizi ile Kaolinitin ayrışması veya aluminyum hidroksitin su kaybetmesi Pas esmeri Organik madde etkisinde kahverengi hafif asit veya nötr ortamda silikatların hidrolizi ile α-FeOOH İğne, lifli Pas esmeri Demir 3-hidroksitin su kristal kahverengi kaybetmesi veya 2 değerli veya demir bileşiklerinin sarımsı oksitlenmesi kahve γ-FeOOH YapraTuruncu Fe(OH)2 ve FeS’ün CO2’ce ğımsı zengin hafif asit veya nötr kristal ortamda oksitlenmesi ile α-Fe2O3 Altıgen Koyu Tropik ve yarı tropik prizmalı kırmızı bölgelerde hızlı hidroliz ile kristaller (kan oluşan demir 3-hidroksitin su kırmızısı) kaybetmesi ile γ-Fe2O3 Prizmalı Kahveren Organik maddece zengin gi koyu topraklarda hızlı oksitlenme kırmızı (yanma) sonucunda Mn(OH)3.nH2O Amorf Kara, Hafif asit, nötr,hafif alkalen koyu ortamda bazı piroksen ve esmer amfiboller ile biotitin hidrolizi sonucunda α-MnOOH Kristalli Kara, Mangan 3-hidroksitin su koyu kaybı ile esmer β-MnO2 Kristalli Kara, Mangan 3-hidroksit ve koyu manganitin su kaybı ile esmer % 1 silisyum % 2.14 SiO2’ye eşdeğerdir. Bulunuşu Volkan tüflerinde ve bunların topraklarında Sıcak ve nemli iklim etkisinde alkalen topraklarda Tarla topraklarının Ap ve otlakların Ah horizonlarında Toprak oluşumu sırasında, Esmer Orman Topraklarında ve diğer toprakların Ah horizonlarında Toprakların birikme horizonunda asit ortamda kil minerallerinin ayrışması ile (podsollaşma) Esmer Orman Toprağının Ah ve Bv horizonunda, diğer toprakların Ah horizonlarında Toprakların birikme horizonlarında Durgun su ve taban suyu horizonlarında Plastosol’lerde (Terra fuska ve Terra rosa) Toprak yangınları ve turbalık yangınları olan yerlerde Esmer Orman Toprağının Ah ve Bv horizonunda, diğer toprakların Ah horizonlarında Toprakların horizonunda birikme Fe ve Mn konkresyonlarında M. Doğan Kantarcı 41 daha da zenginleşmesine sebep olmaktadır. Bioopalin mevcudiyeti toprağın önceki kullanımı hakkında fikir verir. Silikatların ayrışması sırasında teşekkül eden ortosilis asidi H4SiO4 su kaybederek kuvarsa SiO2 dönüşür21). Esasen ortosilis asidi çok zayıf ve suda güç çözünen bir asittir. Ortosilis asidinin pH 2-8 arasında çözünürlüğü toprağın reaksiyonuna pek bağlı değildir. Ancak pH 8-9 arasında ortosilis asidi suda daha fazla çözünmektedir. Bu nedenle sıcak ve nemli iklim şartları altında kireçli anakayadan oluşmuş olan alkali topraklarda lateritleşme hızlanmaktadır. Bazı lateritlerde serbest SiO2 hemen hiç kalmayacak kadar yıkanabilir (lateritleşmeye bakınız). Ayrıca organik maddenin fazla bulunduğu üst toprakta da silis asidinin suda fazla çözünebildiği ve bunun ise üst toprakta bioopalin fazla bulunuşuna bağlı olduğu belirtilmiştir (Scheffer-Schachtschabel 1970). 2) ALÜMİNYUM OKSİTLER Silikatların ayrışması sırasında alüminyumun önemli bir kısmı alüminyum oksit halinde kil mineralinin teşekkülünde yer alır. Alüminyum oksitin oktahedronları ile silisyumoksidin tetrahedronları kil minerallerinin tabakalı yapısını oluşturur (kil minerallerine bak.). Ayrışma ürünlerinin bir kısmı yıkanıp gider, bir kısmı ise gibsit (hidrarjillit) γAl(OH)3 halinde çökelir (kaolinit desilifikasyonu-hidroliz bahsi). Tropikal bölgelerin topraklarında böhmit γ-AlOOH ve Diaspor α-AlOOH ayrışma ürünleri olarak bulunur. Serin ve nemli bölgelerde ise aluminyum özellikle asit reaksiyonlu topraklarda yıkanıp birikme olayına karışır (podsolleşmeye bakınız) (Tablo 15). 3) DEMİROKSİTLER Erüptif kayalardaki demirli minerallerin (biotit, piroksenler, amfiboller, olivin, vd.) ayrışması sırasında demir de oksitlenerek Fe2O3 halinde ayrılır. İndirgenme şartlarının bulunduğu ortamlarda ise demir 2 değerli olarak demirkarbonat (siderit) FeCO3, demir fosfat (vivianit) FeHPO4, demir sülfat FeSO4 veya demir sülfit FeS olarak teşekkül eder. Demiroksitlerin amorf veya kristal halde bulunuşları, kristal şekilleri, bileşimleri, topraklaşmaya, toprağın horizonlarına veya toprağın gelişimine göre önemli ve ayırtedici farklar gösterir22-23). Nemli ve ılık iklim şartlarında 2 değerli demir hidroksit Fe(OH)2 veya demir oksihidroksit FeOOH veya 3 değerli demirhidroksit Fe(OH)3 teşekkül eder. Demirhidroksitler amorf yapıda esmer renkte ve kil çapındadırlar (Ø < 0.002 mm). Bunlara kısaca amorf demir oksit denir. Amorf demir oksitler toprak taneciklerinin ve parçacıklarının (strüktür 21) O O Si HO OH Si O O HO OH Silisyumdioksit Orto silis asidi SiO4 veya SiO2 Si(OH)4 veya H4SiO4 Not: Silis asidi topraktan borat çözeltisi ile dışarı alınır. Boratlar silis asidi ile reaksiyona girmezler. Asit reaksiyonlu topraklarda silis asidi daha fazla olduğu için borat çözeltisine de daha fazla geçer. Alkali reaksiyonlu topraklarda silis asidi daha önce yıkanmış olduğu için borat çözeltisine geçen miktar da azdır. 22) * Kantarcı, M.D.1979-1 * Kantarcı, M.D.1981-2. 23) Benzer topraklaşma ve gelişme özellikleri alüminyum oksitler ile mangan oksitlerin şekillerine ve bileşimine göre de tayin edilebilir. Ancak demirin laboratuvarda incelenmesi ve arazide renk farkları ile ayırtedilmesi daha kolaydır. 42 elemanlarının) yüzeyini kaplarlar. Toprağın esmerleşmesi bu amorf demirhidroksitin teşekkülü ile mümkün olur (Bak. Esmer Orman Toprağı – Toprağın Gelişimi)22) . Amorf demir oksitler organik maddece zengin topraklarda veya toprak horizonlarında (Ah-horizonu) teşekkül ederler. Bunlar pozitif elektrik yüküne sahiptirler ve negatif elektrik yüklü olan kil mineralleri ile bağlanırlar. Böylece kilin kırıntılanmasını sağlarlar (Bak. Toprağın Strüktürü). Ancak amorf demir oksitlerin yıkanması kil taneciklerinin de serbest kalan toprak içinde yukarıdan aşağı taşınıp birikmesine sebep olur (Bak. Solgun Esmer Orman Toprağı-Kilin Taşınıp Birikmesi – Toprağın Gelişimi)22-23) . Asit şartların hakimiyeti sonucunda amorf demir oksitlerin organomineral bileşikler yaparak yıkanması toprağın yıkanması ve podsolleşme olayının en belirgin göstergesidir (Bak. Boz-Esmer Orman Toprağı – Podsolleşme – Toprağın Gelişimi)22-23). Amorf demir oksitler pozitif elektrik yüklerinden dolayı asit şartlarda organik maddelerin ayrışma ürünlerinden olan negatif elektrik yüklü ve küçük moleküllü polifenoller ve suda çözünebilir fulvik asitlerle organo mineral bileşikler (çelatlar) yaparlar. Organomineral bileşiklerin teşekkülü sırasında amorf demir oksitler indirgenirler. Çelatlar suda çözünebilir ve yıkanıp alt toprakta birikirler (Bak. Podsolleşme)22-23). Ilıman bölgelerin topraklarında organik maddenin de etkisi ile asit ortamda gelişen yavaş hidroliz sonucunda götit (α + FeOOH) teşekkül eder. Götit, FeSO4 veya FeCl2 bileşiklerinin oksidasyonu sonucunda da oluşur. Bu topraklarda hematit bulunmaz. Tropik ve yarı tropik bölgelerin topraklarında ise hızlı ve devamlı bir hidroliz sonucunda 3 değerli demir hidroksit Fe(OH)3 oluşur. Fe(OH)3 su kaybederek hematit’e (α- Fe2O3) dönüşür. Bu ortamda organik maddenin azlığı önemli bir etkendir. Alkalen ortamda amorf demir hidroksit molekül halindeki suyunu kaybederek götit’e dönüşebilir. Fakat hematit götit’e dönüşemez. Bu nedenle ılıman bölge topraklarının aksine, tropik ve yarı tropik bölge topraklarında götit ile hematit birlikte bulunabilir22). İki değerli Fe(OH)2 ve FeS gibi demir bileşiklerinin oksijence fakir fakat CO2 bakımından zenginleşmiş ortamda (durgun su şartları) oksitlenmesi ile lepidokrokit (γFeOOH) teşekkül eder. Özellikle killi ve kireçsiz durgunsu topraklarında lepidokrokit teşekkül eder ve portakal kırmızısı-turuncu rengi ile belli olur16-24) . Lepidokrokit suda çözünebildiği için yıkanarak ortamdan ayrılabilir. Veya toprakta oksijenin arttığı devrede oksitlenerek götite dönüşür16-24). Organik maddelerin çok bulunduğu topraklarda iki ve üç değerli demir oksitlerin yüksek ısı altında hızla oksitlenmesi sonucunda (toprak ve turbalık yangınları gibi) mağhemit γ-Fe2O3 teşekkül eder22). Demirin anakayadaki minerallere bağlı formuna topraklaşmamış demir, topraklaşmış formuna topraklaşmış veya pedogen demir denir (1). (1) Topraklaşmamış demir = Toplam demir ( Fet) – Topraklaşmış demir (Fed)22-24) . Topraklaşmış demir, aktif demir (Fea = amorf demir hidroksit) ve kristalleşmiş demir (Fek) (demir oksitler) olarak ayırtedilir. Aktif demir suda çözünebilen ve yıkanabilen amorf demir hidroksitlerde bağlıdır. Suyunu kaybederek kristalleşmiş demir oksitler ise artık yıkanamaz (2). (2) Kristalleşmiş demir oksitler = Pedogen demir (Fed) – aktif demir (Fea)22-24). Demir oksit ve hidroksitlerin teşekkül şartları, amorf veya kristal durumunda oluşları, kristal şekilleri toprak genetiğinde çok önemli olarak kabul edilir. Toprağın oluşum ve gelişim 24) Durgunsu toprakları ve lepidokrokit için bakınız: Kantarcı, M.D.1979-1 Kantarcı, M.D.1980-2 43 olaylarında demir bileşikleri değerli birer gösterge olarak incelenirler (Tablo 15 ve Toprağın Gelişimi). 4) MANGANOKSİTLER Piroksenler, amfiboller ve mikalardan biotit gibi bileşiminde manganez bulunan silikatların ayrışması ile manganoksitler de teşekkül eder. Hafif asit, nötr veya hafif alkalen ortamda silikatların hidrolizi sırasında mangan 3- hidroksit Mn(OH)3.nH2O amorf olarak teşekkül eder. Amorf mangan 3-hidroksit aynen amorf demir 3-hidroksit ve amorf aluminyum 3-hidroksit gibi, toprakta yıkanma birikme olaylarında etkili olur, organik bileşiklerle organomineral bileşikler (çelat) yapar ve toprağın oluşumu ile gelişiminde rol alır (Bak.Toprağın Gelişimi). Mangan 3-hidroksitin su kaybı ile manganit γ-MnOOH kristalleri oluşur. Manganit toprakların birikme zonunda bulunur. Mangan 3-hidroksitin veya manganitin su kaybı ile pirolüsit β-MnO2 kristalleri teşekkül eder. Mangan oksitlerin hepsi koyu esmer-siyahımsı renktedirler. Demir oksitlerle birlikte bulundukları için demir oksitlerin toprağa verdikleri kırmızı pas veya esmer rengin daha koyu görünmesine sebep olurlar. Mangan oksitlerin erüptif minerallerdeki miktarları az olduğu için topraktaki bulunuşları da azdır. 3.4. Kil Mineralleri25) Toprağın Ø < 0.002 mm olan bölümü kil bölümü olarak kabul edilir. Kil bölümünde çok küçük çapa kadar öğütülmüş primer mineraller veya çok küçük çaplı kuvars parçacıkları ve kristalleri ile mika pulları ile sekunder olarak teşekkül etmiş kalsit CaCO3, götit α-FeOOH, hidrarjillit (Gibsit) Al2(OH)6 (veya kısaca Al(OH)3), opal ve bioopal SiO2.nH2O, demir, aluminyum ve mangan oksit kristalleri kil mineralleri ile birlikte bulunmaktadır. Kil mineralleri silikatların ayrışması sonucunda sekunder olarak oluşmuş hidroksilli aluminosilikatlardır. Kil mineralleri alçak basınç ve düşük sıcaklıkta oluştukları için pulcuklar halindedirler. Yapıları tabakalı ve yaprakçıklıdır. Basıncın ve sıcaklığın düşüklüğü iri kristalli kil minerallerinin gelişimini önlemiştir. Yaprakçıklı yapıdan dolayı kil mineralleri su alınca şişerler ve yaprakçıklar birbirinden belirli bir mesafeye kadar uzaklaşır. Böylece kil minerallerinin yüzeyleri de (iç yüzey) artmış olur. Kil minerallerinin yaprakçıkları 2, 3 veya 4 tabakalıdır. Tabaka sayısına göre kil minerallerinin iç yüzeyi değişiktir.İki tabakalı kil minerali olan kaolinitin 1 gramında 80 m², üç tabakalı olan montmorillonitin 1 gramında 800 m² yüzey vardır26). Su alıp şişen kil minerallerinin bu iç yüzeyine bazı katyonlar da girerek yerleşirler. Böylece kil mineralleri bir yandan toprağın su tutma kapasitesini bir yandan da katyon tutabilme kapasitesini arttırırlar. Kil minerallerinin toprakta bulunuşu toprağın bitki besleme gücünde çok önemli etkiler yapar. 3.4.1. Kil Minerallerinin Kristal yapısı Kil mineralleri yaprakçıklı bir yapıya sahiptirler. Yaprakçıkların herbiri iki, üç veya dört tetrahedron ve oktahedrondan meydana gelmişlerdir. Tetrahedronlar bir silisyum katyonu etrafında yeralmış dört oksijen anyonundan, oktahedronlar ise bir aluminyum katyonunun etrafında yeralmış altı oksijen anyonundan oluşurlar. Tetrahedronlar ile oktahedronların üst 25) 26) Türkiye’de orman topraklarındaki kil mineralleri için bakınız : Mitchell, W.A. – A.Irmak, 1957. Gülçur, F. 1958. Gülçur, F. 1964-a ve b. Tunçkale, İ.H. 1965. Irmak, A. – F.Gülçur, - W.A.Mitchell 1967 I-II. Şölen, V.1983. Eruz, E. – M.Yeniyol 1984. Bu hesaba göre; 20 cm kalınlığında % 10 montmorillonit ihtiva eden bir toprakta kil mineralinden dolayı 24 km²’lik bir iç yüzey sözkonusudur (Irmak, A.1972). 44 üste gelip aralarındaki oksijen köprüleri ile birbirine bağlanmaları sonucunda tabakalı bir yaprakçık meydana gelir. Yaprakçıkların üst üste gelmesi ile de kil mineralleri oluşur (Şekil 6.1.). İKİ TABAKALI KİL MİNERALLERİ ÜÇ TABAKALI KİL MİNERALLERİ T T O O T -2 +4 O Si +6 OH T O Al T O T T : TEDRAHEDRON O : OKTAHEDRON Şekil 6.1. Kil minerallerinin yaprakçıklarında tetrahedron ve oktahedron tabakalarının sıralanışı. İki tabakalı yaprakçıkların yapısında yeralan tetrahedronların oksijenleri yaprakçığın T üst yüzeyinde bir oksijen tabakası oluşturur. Oktahedronların alt yüzeyindeki oksijenler ise T açıkta kalan (-) yükleri (elektronlar) ile hidrojenle birleşerek bir OH-tabakası oluştururlar O (Şekil 6.1 ve 6.2). O T O (OH) K Mg Al Si T : Tedrahedron O : Oktahedron O 1. Yaprakçık T O -2 O Si +4 T OH T O K T Si (Al) 10 A 10 A 7.2 A Al Si K Al(Mg) Si (Al) T KAOLİNİT (İki tabakalı) İLLİT (Üç tabakalı) 14 A T T T Al 6 O O O T + Mg (Al,Fe+3) Si (Al) Ortak oktahedron tabakası 2. Yaprakçık Mg (Al,Fe+3) O T Si (Al) KLORİT (Dört tabakalı) Şekil 6.2. İki, üç ve dört tabakalı kil minerallerinin kristal yapısı. Böyle iki tabakalı bir kil yaprakçığının diğer bir kil yaprakçığı ile üst üste gelmesi sonucunda tetrahedronların oksijen tabakası ile oktahedronların hidroksit tabakası karşı karşıya gelmiş olur. İki tabakanın arasında yeralan H+ iyonları bir OH-O bağlantısının kurulmasını sağlarlar. Böylece iki tabakalı kil minerallerinin yaprakçıkları arasında elektriksel bir çekim gücü meydana gelir. Bu nedenle iki tabakalı kil minerallerinin yaprakçıklarının arasına su molekülleri giremez ve yaprakçıklar birbirinden pek fazla uzaklaşamaz. 45 Yaprakçıkların su almadan önce aralarında 2.7 angström (2.7 Å)27) olan mesafe su alma ile değişmez (Şekil 7). İKİ TABAKALI KİL MİNERALİ T O H H2O H H H H Yaprakçıkların arasına su giremez ve kil minerali şişmez. H T O ÜÇ TABAKALI KİL MİNERALİ T : Tedrahedron O : Oktahedron T O T Yaprakçıkların arasına su girer ve kil minerali şişer. H2O T O T M. Doğan Kantarcı Şekil 7. Kil minerallerinin yaprakçıklarının arasına su moleküllerinin girişinin mineralin tabakalı yapısı ile ilişkisi. Üç tabakalı yaprakçıkların yapısı ortada bir oktahedron, alt ve üstte birer tetrahedron tabakası şeklindedir (Şekil 6.2). Tetrahedronlardan dolayı yaprakçığın iki yüzeyinde de oksijen tabakaları yeralır. Kil yaprakçıklarının üst üste gelmesi ile oksijen tabakaları da karşı karşıya gelmiş olurlar. Negatif yüklü oksijen iyonlarını birbirine bağlayan katyon olmadığı için yaprakçıklar birbirine elektriksel olarak bağlanamaz. Bu nedenle 3 tabakalı kil minerallerinde yaprakçık aralığı meselâ montmorillonitte 3.4 Å kadar iken, su alınca yaprakçıkların arasındaki mesafe 14-18 Å’a çıkar. Yani kil minerali su alarak şişer (Şekil 7). Tetrahedronlardaki Si+4 ve oktahedronlardaki Al+3 katyonları yerine Fe, Mn veya Mg katyonları geçebilir. Tetrahedronlardaki Si+4 yerine Al+3 katyonu da geçer. Birbirine yaklaşık çapta (aynı koordinasyon sayısına sahip katyonlar) fakat farklı pozitif elektrik yüküne sahip katyonların yerdeğiştirmesi (izomorf yer değiştirme = izomorf substitusyon) ile kil minerallerinde negatif yük fazlası ortaya çıkar. Negatif yük fazlası Na+, K+, Ca+2, Mg+2 ve diğer katyonların kil minerallerine bağlanması ile nötrleştirilir. Ancak bu katyonlar kendilerinden daha aktif bir katyon (meselâ H+) ile yerdeğiştirebilirler. Bu yerdeğiştirme olayı kil minerallerinin toprağın katyon tutabilmesi ve gerektiğinde katyon değişimi özelliğini 27) Å : Angström 1 Å = 0.00000001 cm = 10 -8 cm. ; 1 Å =10-10 m = 0.1 nm (nanometre); 1nm = 10 -9 m 46 kazanmasını sağlar. Kil mineralleri katyon değişimi beslenmesinde çok önemli role ve etkiye sahiptirler. özelliklerinden dolayı bitki 3.4.2. Kil minerallerinin Sınıflandırılması Kil mineralleri kristal yapılarına ve mineralojik bileşimlerine göre sınıflandırılırlar. Kil minerallerinin kristal yapıları yaprakçıklarının kalınlığını, su alıp şişme yeteneklerini, katyonların izomorf yerdeğiştirebilme durumunu da etkiler. Kil minerallerinin kimyasal bileşimi oluştukları anamateryalin mineralojik bileşimine bağlı olarak değişiklik gösterir. Kil minerallerinin kimyasal yapısındaki elementler ve bunların oksitlerinin oranları farklı kil mineralleri arasında belirgin bir ayırımın yapılamayacağını göstermektedir (Tablo 16). Bu nedenle kil minerallerinin sınıflandırılmasında daha az değişken olan kristal yapıları esas alınır (Tablo 17). Tablo 16. Kil minerallerinin kimyasal bileşimi (ağırlığa göre %) (Scheffer-Schachtschabel 1970’ten) Kil mineralleri SiO2 Al2O3 Fe2O3 TiO2 CaO MgO K2O Na2O Kaolinit Montmorillonit ve Nontronit İllit Vermikulit Klorit 45-48 42-55 38-40 0-28 0-30 0-0.5 0-3 0-2.5 0-0.5 0-3 50-56 33-37 22-35 18-31 7-18 12-24 2-5 3-12 0-15 0-0.8 0-0.6 - 0-2 0-2 0-2 4-7 0-2 0-1 0-1 0-0.4 0-1 1-4 20-28 12-34 İki tabakalı kil minerallerinin esas kalınlığı 7.2 Å olup bunlardan kaolinit su alınca şişmez, halloysit su alınca l0.1 Å’a kadar şişer. Üç tabakalı kil minerallerinin esas kalınlığı 10 Å olup su aldıklarında kil mineralinin cinsine göre 14-18 Å’a kadar şişerler. Dört tabakalı kil minerallerinin ise esas kalınlığı 14 Å olup bunlar su alıp şişmezler. Amorf kil mineralleri ise röntgen ışınlarında kristal yapısı göstermeyen bol su ihtiva eden alüminyum silikatlardır (Tablo 17). Kil minerallerinde oktahedral tabaka daha önce de belirtildiği gibi çevresine 6 oksijen toplanabilen (koordinasyon sayısı) katyonlar tarafından meydana getirilir. Çevresine 6 oksijen toplayabilen katyonlar Al+3 ve Mg+2 veya Fe, Mn olabilir. Oktahedral tabakada bu katyonların girebileceği yerlerin 2/3’ü 2 Al+3 ile doldurulmuşsa bu yapıya dioktahedral, eğer sözkonusu yerlerin her üçü de 3 Mg+2 tarafından doldurulmuşsa trioktahedral yapıdan bahsedilir (Tablo 17). Tetrahedron ve oktahedronlarda aynı koordinasyon sayısına sahip katyonların yerdeğiştirebildiği kil minerallerinde, boşta kalan negatif yükler iç ve dış yüzeye yerleşen değiştirilebilir katyonlarca dengelenmişlerdir (Tablo 17). 3.4.3. Topraktaki Önemli kil Mineralleri 3.4.3.1. İki Tabakalı Kil Mineralleri İki tabakalı kil minerallerinin yaprakçıkları bir tetrahedron bir de oktahedron tabakasının oksijen köprüleri ile birbirine bağlanması sonucunda meydana gelmişlerdir. Bunların arasında en yaygın olarak bulunanları kaolinit ve halloysit’tir. Trioktahedrik bir 47 yapıya sahip olan serpantin Mg6Si4O10(OH)8 nadir olarak bulunur. İki tabakalı mineraller 1:1 veya Si:Al (tetrahedrondaki silisyumdan dolayı Si, oktahedrondaki alüminyumdan dolayı Al ile belirtilerek) olarak gösterilir. KAOLİNİT Kaolinitin iki tabakalı olan yaprakçıklarının tetrahedronların bulunduğu yüzeyi oksijen tabakası, oktahedronların bulunduğu yüzeyi hidroksit tabakası ile kaplıdır (Şekil 6.1 ve Şekil 6.2, Şekil 7). Üst üste gelen yaprakçıkların alt yüzeyindeki hidroksit tabakası (H+ katyonu arada yeraldığı için) birbirini elektriksel olarak çeker. Bu nedenle esas kalınlığı 7.2 Å, yaprakçık arası açıklığı 2.7 Å olan kaolinit su alıp şişmez ve yaprakçıklar birbirinden uzaklaşmaz27) (Tablo 17, Şekil 7). Kaolinitin yaprakçıkları arasındaki 2.7 Å’lık aralığa katyonlar giremez. Ayrıca izomorf yerdeğiştirme olmadığı için negatif elektrik yükü de pek yoktur. Kaolinit, bu özelliğinden dolayı iç ve dış yüzeyi su alma ile değişmediği gibi değiştirilebilir katyonları da negatif elektriksel güç ile pek az bağlayabilir. Kaolinitin katyon değişim kapasitesi 3-15 me/100 gr arasında olup pek düşük sayılır28) . Kaolinit ihtiva eden topraklar ıslandıkları vakit suyu emmedikleri için cıvıklaşırlar. Katyon değişim kapasiteleri de düşük olur. Bu topraklara kireç karıştırılarak kırıntılılık ve süzeklik sağlanamaz. Ancak bol organik madde (humus) ile ıslâh edilebilir. Bu nedenlerle kaolinitli topraklar sorun çıkaran ve bitki beslenmesi bakımından da zayıf topraklar olarak kabul edilirler. HALLOYSİT Halloysit de kaolinit gibi bir tetrahedron, bir oktahedron tabakasının üst üste gelmesi ile teşekkül etmiştir. Ancak kaolinitin aksine silikat tabakaları arasında su molekülleri yeralmıştır. Bu nedenle 7.2 Å olan esas kalınlık su alıp şişerek 10.1 Å’a kadar artabilir. Yaprakçıklar arasındaki 2.7 Å olan kaolinit’de değişmediği halde Halloysit’de su alıp şişme sonucunda artar. Halloysit su alıp şişebildiği için toprakta suyun tutulmasında faydalı olur. Halloysitin katyon değişim kapasitesi 5-10 me/100 gr’dır (Tablo 17). 3.4.3.2. Üç Tabakalı Kil mineralleri Üç tabakalı kil minerallerinin yaprakçıkları bir oktahedron tabakasının altına ve üstüne iki tetrahedron tabakasının birleşmesi sonucunda oluşmuşlardır (Şekil 6.1 ve 6.2, Şekil 7). Daha önce de belirtildiği gibi tetrahedronların dış yüzleri oksijen tabakası ile kaplı olduğundan yaprakçıklar arasında bu iki oksijen tabakasını bağlayacak bir katyon bulunmamaktadır (Şekil 6.1 ve 6.2, Şekil 7). Bu nedenle 3 tabakalı kil mineralleri su aldıklarında yaprakçıklar birbirinden uzaklaşırlar. Bu olay su alan kil minerallerinin şişmesi olarak tanımlanır. Yaprakçıklar arasındaki açıklığa katyonlar girerek yerleşirler ve iki yandaki negatif elektrik yüklerine sahip oksijen tabakaları arasında elektriksel bağ ile tutulurlar. Ancak bu katyonlar daha aktif bir katyon ile yerdeğiştirebilirler. Üç tabakalı kil mineralleri 1:1:1 veya Si:Al:Si (tetrahedron Si, oktahedron Al, tetrahedron Si) olarak gösterilirler. Üç tabakalı kil mineralleri arasında toprak özellikleri bakımından önemli olanlar illit, vermikulit ve montmorillonit’tir. Ayrıca pirofillit Al2Si4O10(OH)2 ile Talk Mg3Si4O10(OH)2 nadir olarak toprakta rastlanan üç tabakalı killerdendir (Tablo 17). 28) me : miliekivalan. Tablo 17. Kil minerallerinin sınıflandırılması (ağırlığa göre %) (Irmak, A. 1970 ile Scheffer-Schachtschabel 1972’den derlenmiştir. ) Tabaka Yaprakçık sayısı kalınlığı 7.2 Å 2 1:1 Si:Al 10 Å Kaolinit Halloysit Serpantin (nadir) Mika Glaukonit İllit 3 2:1 Si:Al:Si 4 2:2 Kil mineralinin adı 14 Å Amorf (**) İzomorf Şişme yer (açılma) değiştirme İç ve dış yüzeyde tutulan katyonlar - Katyon değişim kapasite si 3-15 5-10 Al2 Al2 Si2 Si2 O5(OH)4 O5(OH)4 . 2H2O Trioktahedral Dioktahedral Yok Yok Yok Yok Yok Yok Mg3 Si2 O5(OH)4 - Al 0.35 Si 3.65 O10(OH)2 Var 10-15-20 Fe+3 0.20 Al 1.55 Mg 0.25 Mg 2.61 Fe+3 0.10 Al 0.39 Al 1.50 Mg 0.63 Si 3.50 Al 0.50 O10(OH)2 . yH2O K ve diğer(*) K 0.58 Si 2.95 Al 1.05 O10(OH)2 . yH2O Diğer(**) 0.66 100-200 Si 3.91 Al 0.09 O10(OH)2 . yH2O Diğer(**) 0.33 Al2 Mg3 Si4 Si4 Dioktahedral Var 15 Å Montmorillonit Dioktahedral Var Pirofillit (nadir) Talk (nadir) Yok Yok Dioktahedral (Leptoklorit) Trioktahedral (Ortoklorit) Yok Yok 15-20 Å 18 Å Yok Yok Yok Yok Alofan Fe+30.97 , Mg 4.65 Si 3.20 Fe+3 0.40 Al 0.80 Al 0.90 SiO2 / Al2O3 Diğer O10(OH)2 O10(OH)8 (**) 5-40 20-50 0.17 80-120 - 10-40 100 Mg0.40) 48 yH2O : Su miktarı değişik Oksijen, Hidroksil veya su grubu Yok 10.1 Å Trioktahedral Glaukonit’te (K, Ca/2, Na)0.85 , (Al0.47 , Ca / 2, Mg / 2, K, Na, H2O Tetrahedral tabakanın katyonları Yok Yok Vermiküllit Klorit Ortahedral tabakanın katyonları Dioktahedral Dioktahedral Å Si:Al:Si:Al (*) Ortahedral tabakanın yapısı 49 İLLİT İllitlerin bir kısmı mikaların (muskovit, biotit) hidratlanması ile, bir kısmı da silikatların ayrışması ve yeniden teşekkül sonucunda oluşurlar. İllit mineralleri esas itibariyle mikaların pulcuklarının aralanması ve bu aralıkların su alıp şişebilir bir duruma gelmesi ile teşekkül eder. Mika pullarının aralanması önce kenarlardan su alarak başlayıp iç kesime doğru gelişir. Bu olay mika pullarının ve özellikle potasyumun hidratlanması olayıdır. Potasyum katyonlarının (su dipolleri ve hidronyum etkisi ile) hidratlanması sonucunda mika pulcukları birbirinden ayrılır. Bu arada hidratlanan K+ katyonu da hidronyum tarafından yaprakçıklar arasından dışarıya alınır. Böylece yaprakçıkların arası daha da açılır ve giderek mika illit’e dönüşmüş olur (Şekil 8). Bu nedenle illit ile mika arasında birçok ara safhası bulunur. İllitler daha küçük tane çapında oluşları (Ø < 0.002 mm), pek az kristalleşmiş olmaları 29), daha az potasyum (% 4-6), fakat daha fazla kristal suyu ihtiva etmeleri ile mikalardan ayırtedilirler. Buna karşılık diğer kil minerallerinden daha fazla potasyum ihtiva ettikleri ve mikalarla aralarında birçok geçiş safhası bulunduğu için illitler mikamsı kil mineralleri olarak tanınırlar. İllitlerin kimyasal bileşimi oluştukları mikalara bağlı olarak değişir. Bir kısım illitlerin mikaların hidratlanması ile gelişmesi, bir kısmının toprak oluşumu sırasında silikatların ayrışması olayının sonucunda oluşmaları ve bir kısım illitlerin de denizel tortulların ayrışması ve yeniden oluşum sürecinden sonra oluşmaları (Glaukonit), illitlerin kimyasal bileşimlerinin birbirinden epeyce farklı olmasına sebep olarak gösterilir. İllit minerallerinin esas kalınlığı 10 Å olup su alıp şiştiklerinde kalınlık artar Kalınlığın artması illitin vermikulite geçiş safhasında 15 Å’e, montmorillonite geçiş safhasında 20 Å’e ulaşır. İllitlerin katyon değişim kapasiteleri 20-50 me/100 g arasındadır. Mikamsı kil mineralleri arasında Glaukonit de (Glokoni) bulunur. Glaukonit denizel tortulların içinde bulunan yeşil renkli sekunder bir mineraldir. Bileşimi esas itibariyle magnezyumlu-potasyumlu demir silikattır (K, Na) (Mg, Fe, Al, Ca)3 (Si3Al) O10(OH)2. Ancak Glaukonitin bileşimi çok değişkendir. Bu mineralin sığ denizlerde ve sahile yakın kesimlerde 50-100 m derinlikte teşekkül ettiği ve glaukonitli kum taşlarını meydana getirdiği bildirilmiştir (Bayramgil, O.1959).Glaukonitin mikamsı bir kil minerali olarak formülü aşağıda verilmiştir (Scheffer-Schachtschabel 1970’ten). Glaukonitin katyon değişim kapasitesi 5-40 me/100 g’dır. (K,Ca/2,Na)0.85(Al0.47,Fe+30.97,Fe+2 0.19 Mg0.40)(Si3.65, Al0.35)O10(OH)2 VERMİKÜLLİT Vermiküllit biotit’ten gelişmiş olan illitin fazla miktarda K+ kaybetmesi ve yaprakçıkları arasında K+ yerine Mg++ katyonlarının girmesi ile gelişir (Şekil 8). Vermiküllitin esas kalınlığı 10 Å olduğu halde su alıp şişerek Mg++ veya Ca++ ile doyurulduğunda kalınlık 15 Å’e ulaşır (Gliserin ile 14 Å). Vermiküllitin katyon değişim kapasitesi 100-200 me/100 g arasındadır. Eğer vermiküllit mineralleri yüksek miktarda K+ veya NH4+ katyonları ile karşılaşırlarsa bu katyonlar değiştirilebilir durumdaki Mg++ ve Ca++ yerine geçerler. Bu durum vermiküllitli toprakların yüksek miktarda potasyumlu veya amonyumlu gübrelerle gübrelenmesi sonucunda oluşur. Yeniden K+ ve NH4+ ile doygun hale gelen vermiküllit minerallerinin su kaybedip kururlarsa tekrar su almakla şişmediği kalınlığın 10 Å’e indiği ve illite dönüştüğü görülür. İllite dönüşme ile artık potasyumun toprak suyuna geçmesi zorlaşır veya mümkün olmaz (potasyumun ve amonyumun fiksasyonu). 29) Hidratlanma olayı ile su alan ve K+ kaybeden mikaların kristal yapıları bozulduğu ve mika giderek illite dönüştüğü için illitler mikalara oranla daha zayıf bir kristalleşme gösterirler. 50 MONTMORİLLONİT (SMEKTİT) Montmorillonit mineralleri illit ve vermikülite benzeyen bir kristal yapısına sahiptirler (Şekil 6.2, 8). Ancak su alıp şiştiklerinde ve Mg++ ile doyurulduklarında 10 Å olan esas kalınlık 20 Å’e, 3.4 Å olan yaprakçık aralığı ise 14 Å’e kadar şişer (gliserinle de aynı şişme görülür). Montmorillonitlerde su alıp şişme ve yaprakçıkların birbirinden uzaklaşması olayı mineralin doyurulduğu katyona önemle bağlıdır. Ca++ veya Mg++ ile doyurulmuş montmorillonitler esas kalınlık olan 10 Å’den 20 Å’e kadar şiştikleri halde, Na+ ile doyurulmuş montmorillonitlerde 160 Å’e kadar şişme tesbit edilmiştir (SchefferSchachtschabel 1970). Ortamda daha fazla sodyumun bulunması montmorillonitin yaprakçıklarının birbirinden bir daha biraraya gelemeyecek kadar uzaklaşmalarına sebep olur (Tuzlu topraklarda Na-montmorillonit teşekkülü). Vermiküllit ise Na+ ile doyurulduğunda ancak 15 Å’e kadar şişebilir. Montmorillonitler illitlerden veya bazalt gibi bazik erüptif kayalardaki minerallerden gelişebilirler. Genellikle tortul materyallerde bulunan montmorillonitler illitlerden gelişmiştir (Şekil 8). Saf montmorillonitler daha çok volkanik tüflerin ayrışması ile oluşurlar (Bentonit’ler). Montmorillonitlerden demirce zengin olanı Nontronit adını alır. Nontronitte demir katyonları oktahedronlara yerleşmiştir. Renk sarıdan esmer yeşile kadar değişir. MİKA İLLİT MİKA YAPRAKLARININ AYRILMASI VE K + İYONLARININ SERBEST KALMASI KENARLARI AÇILMAYA BAŞLAMIŞ İLLİT MİKA - İLLİT İLLİT (SU ALINCA ŞİŞMEZ) AÇILMIŞ İLLİT VERMİKÜLLİT VEYA MONTMORİLLONİT POTASYUM DEĞİŞTİRİLEBİLİR KATYON M. Doğan Kantarcı Şekil 8. Mikanın İllit’e ve daha sonra vermiküllit ve montmorillonit’e dönüşmesi. 51 Montmorillonitlerin katyon değişim kapasitesi 80-120 me/100 g arasında değişir. Yüksek miktarda K+ veya NH4+ katyonları ile illite dönüşmezler (K-fiksasyonu yok). Su kaybedip kuruduktan sonra yeniden su alıp şişebilirler. 3.4.3.3. Dört Tabakalı Kil Mineralleri Dört tabakalı kil mineralleri tetrahedron ve oktahedron tabakalarının tet/okt/tet/okt olarak üst üste sıralanması ile teşekkül ederler (Şekil 6.2). Bu tip bir tabakalanma ile oluşan yaprakçıkların alt yüzünde tetrahedronlara ait oksijen tabakası, üst yüzünde de oktahedronlara ait hidroksilli tabaka bulunur. Yaprakçıkların üst üste dizilmesi sonucunda bir yaprakçığın oksijen tabakası ile diğer yaprakçığın hidroksilli tabakası karşı karşıya gelmiş olur (Şekil 6.2). İki oksijen tabakası arasında kalan ve hidroksil iyonlarına ait olan H+ katyonları yaprakçıkların birbirine kuvvetle bağlanmalarına sebep olur. Benzer durum iki tabakalı kil minerallerinde (kaolinit) sözkonusudur. Bu nedenle dört tabakalı kil minerallerinin esas kalınlığı 14 Å olmasına rağmen su alıp şişme yetenekleri hemen yok gibidir. Dolayısıyla katyon değişim kapasitesi de düşüktür. Dört tabakalı kil mineralleri 1:1:1:1 veya 2:2 veya Si:Al:Si:Al şeklinde gösterilirler. Dört tabakalı kil minerallerini klorit temsil eder. KLORİT Klorit bir magnezyum silikat olup klorit şistlerinde (başkalaşım kayalarından) bulunur. Kloritlerin yaprakçıkları 4 tabakalı yapıda olduğundan su alıp şişmezler. Kloritlerin esas kalınlığı 14 Å’dur. Su alıp şişmedikleri için iç yüzey genişleyemez ve katyon değişiminde kullanılamaz. Bu nedenle kloritlerin katyon değişim kapasitesi 10-40 me/100 g arasındadır. Asit topraklarda ayrışma sonucunda klorit yaprakçıklarındaki tabakalar arasından bir oktahedron tabakasının ayrılması sonucunda Al(OH)3 (Gibsit = Hidrarjillit) teşekkülü ile dört tabakalı klorit yaprakçığı üç tabakalı sekunder klorit’e dönüşür. Sekunder klorit yaprakçıkları tet/okt/tet/okt yapısı bozulduğu için su alınca şişme özelliği gösterirler (Formül için bak. bölüm 2.1.1.5.1. mikalar – klorit). 3.4.3.4. Amorf Killer (Alofan) Kristal özellikleri göstermeyen ve amorf yapıda olan killeri alofan temsil eder. Alofanlar bünye suyu fazla ve SiO2/Al2O3 oranı düşük sekunder aluminyum silikatlardır. Alofanlar genellikle volkan külleri arasında yeralır ve volkanik bir oluşumu işaret ederler. Alofanların katyon değişim kapasitesi 100 me/100 g’a kadar ulaşır (Tablo 17). 3.4.4. Kil Minerallerinin Oluşumu Kil mineralleri erüptif kayalardaki silikat minerallerinin ayrışma ürünlerinden, tabakalı silikat minerallerinin (mikaların) hidratlanması ve yaprakçıklarının aralanmasından sekunder olarak oluşurlar. Ayrıca tortul materyallerdeki kil mineralleri olduğu gibi toprağa intikal edebilirler. Kil minerallerinin oluşumunda temel prensip şudur; aynı mineralden farklı iklim ve ortam (pH ve katyonlar) şartları altında farklı kil mineralleri oluşabildiği gibi, farklı 52 minerallerden aynı iklim ve ortam şartlarında aynı kil mineralleri de oluşabilir. O halde kil minerallerinin oluşumu, oluştukları mineralin özelliklerine bağlı olduğu kadar iklim, pH ve ortamdaki katyonlara da bağlıdır. 1) SİLİKATLARIN AYRIŞMA ÜRÜNLERİNDEN KİL MİNERALLERİNİN OLUŞUMU Silikat minerallerinden feldspatlar, piroksenler ve amfibollerin ayrışması ve kristal yapılarının bu ayrışma sırasındaki değişimi ile kil mineralleri sekunder olarak teşekkül ederler. Silikatlardan kil minerallerinin teşekkülü sırasında iklim özellikleri, ortamın reaksiyonu (pH, asit veya alkali) ve ortamdaki katyonların cinsi ile miktarı oluşacak kil mineralinin cinsini tayin eder. Genel olarak silikatların ayrışması sonucunda kil minerallerinin teşekkülü olayı şekil 9’daki gibi şematik olarak gösterilir. ASİT ORTAMDA PRİMER SİLİKATLAR AYRIŞMA İYONLAR VE KOLLOİD ÇÖZELTİLER İKİ TABAKALI KİL MİNERALLERİ BOL K+ ÜÇ TABAKALI KİL MİNERALLERİ BOL Ca++ Mg++ ÜÇ TABAKALI KİL MİNERALLERİ KAOLİNİT İLLİT MONTMORİLLONİT Şekil 9. Yaprakçıksız silikat minerallerinin ayrışma ürünlerinden kil minerallerinin teşekkülü ve oluşum ortamının reaksiyonu ile ilişkisi (Irmak, A.1972’den). Ortamda reaksiyonun alkalen oluşu, yüksek miktarda K+, Na+, Ca++ ve Mg++ bulunuşu öncelikle üç tabakalı kil minerallerinin teşekkülüne sebep olur. Eğer K+ iyonları fazla ise illit mineralleri, Mg++ iyonları fazla ise montmorillonit mineralleri, çok fazla Mg++ iyonunun varlığı halinde klorit teşekkül eder. Ortamda reaksiyonun asit oluşu ayrışma ürünlerinin hızla yıkanıp ortamdan ayrılmalarına sebep olur. Bu defa serbest kalan silis asidi ile ortamda bulunabilen K+, Na+, Ca++ ve Mg++ iyonları tarafından iki tabakalı kil mineralleri meydana getirilir (Ortoklasın hidroliz yolu ile ayrışması bahsinde kaolinit oluşumuna bakınız 2.2.3.2.(3) ). 2) TABAKALI SİLİKATLARIN ARALANMASI İLE KİL MİNERALLERİNİN OLUŞUMU Tabakalı silikat mineralleri olan mikalar (muskovit ve biotit) tabakalarının aralanması ile kil minerallerine dönüşürler. Öncelikle fiziksel etkiler sonucunda mikalar parçalanarak kil boyutuna kadar (Ø < 0.002 mm) ufalanır. Yüzeyin artışı kimyasal ayrışmanın daha da artmasına ve mika yaprakçıklarının kenarlarındaki K+ iyonlarının hidratlanarak yerlerine H+, Ca++, Mg++ gibi iyonların geçmesine sebep olur. Bu fiziksel ve kimyasal ayrışmaların sonucunda K+ kaybeden mika illite dönüşür (Şekil 8-10). Eğer illitin K+ kaybı devam eder ve yaprakçıklar aralanmaya devam ederlerse potasyumun yerine (ortamda varsa) Mg++ ve Ca++ geçer. Bu gelişme ile illit, vermiküllite veya montmorillonite dönüşür (Şekil 8-10). 53 ALKALEN ORTAMDA ASİT ORTAMDA VERMİKÜLLİT MİKA AYRIŞMA İLLİT KAOLİNİT HİDRARJİLLİT (GİBSİT) MONTMORİLLONİT YAPRAKÇIKLARIN ARALANMASI YAPRAKÇIKLARIN YIKILMASI Şekil 10. Yaprakçıklı silikat minerallerinin aralanması ile kil minerallerinin teşekkülü ve ortamın reaksiyonu ile ilişkisi (Irmak, A.1972’den). 3.4.5. Kil Minerallerinin Değişimi ve Ayrışması Kil mineralleri oluşumlarını sağlayan faktörlerin devam eden etkisi altında bazı değişimlere uğrarlar veya bu faktörlerin değişimi ile ayrışırlar. İllit’in vermiküllite veya montmorillonite dönüşümü üç tabakalı kil minerallerinde kloritin sekunder klorite dönüşümü dört tabakalı kil minerallerinde özetlenmiştir. Ortam şartlarının değişimi ile kil minerallerinin de yapısında değişiklik olabilir. Özellikle ortamın asitleşmesi sonucunda (pH 4.5) kil mineralleri tahrip olmaya başlarlar. Ortamın reaksiyonunun pH 3 ve pH 3’ün altına düşmesi kil minerallerinin hızla bozunmasına sebep olur. Ortamın asitleşmesi ile üç ve dört tabakalı kil mineralleri Ca++, Mg++, K+ ve Na+ kaybederek iki tabakalı kil minerallerine dönüşürler (Şekil 11). Daha sonra iki tabakalı kil mineralleri de ayrışıp silis kaybederek hidrarjillite (gibsit) dönüşürler (Şekil 11) (Podsollaşma ve hidroliz olayı ile ilişki kurunuz). + H2O Al2(OH)2(Si2O4)2 + H2O Al2(OH)4(Si2O5) Al2(OH)6 - 2 SiO2 - 2 SiO2 KAOLİNİT MONTMORİLLONİT TET. OKT. TET. Si Al Si TET. OKT. HİDRARJİLLİT Si Al OKT. Al Şekil 11. Asit ortamda kil minerallerinin bozunması (W.Laatsch 1957’ye göre Irmak, A.1972’den). Daha önce de belirtildiği gibi toprakların fazla miktarda potasyumlu veya amonyumlu gübrelerle gübrelenmesi sonucunda vermiküllit illite dönüşür (potasyum ve amonyum fiksasyonu) (bak.vermiküllit). Ortamda fazla miktarda sodyumun bulunması ise (tuzlanma) kil minerallerinin yaprakçıklarının bir daha biraraya gelemeyecek şekilde birbirinden uzaklaşmasına sebep olur (bak. montmorillonit). 54 3.5. Toprağın Canlıları ve Organik Maddesi Toprağın, anorganik anamateryal ve organik anamateryalin ayrışarak değişmesi ile ortaya çıkan ürünlerle yeniden oluşan ürünlerden ve bunların da yerdeğiştirmeleri sonucunda meydana geldiği daha önce belirtilmiştir (Toprağın oluşumu). Toprağın organik maddesi toprağın içinde ve kısmen dışında yaşayan toprak canlılarının artıklarından ibarettir. Sözkonusu “Toprak canlıları” toprağın organik maddesi içinde sayılmazlar. Ancak gerek artıkları, gerekse faaliyetleri ve türleri ile toprağın oluşumu, gelişimi ve özellikleri üzerindeki pek önemli etkilerinden ötürü toprak canlılarını da incelemek gerekir. 3.5.1. Toprak Canlıları, Yaşama Şartları ve Toprakta Bulunuşları Toprak canlıları toprağın içinde veya dışında fakat toprağa bağlı olarak yaşayan canlılardır. Toprak canlılarının yaşama faaliyetleri sonucundaki artıkları (yaprak, meyva, kabuk, dışkı, mayalar, yiyecek depolamaları ve artıkları vd.) ile ölümleri sonucunda kalan artıkları toprağın organik maddesinin kaynağıdır. Toprak canlıları bir yandan bu organik artıkları sağlarlar, öte yandan da bu organik artıkların parçalanması, ayrıştırılması, anorganik madde ile karıştırılması olaylarında ve organik maddelerin de ayrışma olaylarına önemli etkiler yaparlar. Toprak canlılarının bütün bu faaliyetleri toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri üzerinde toprağın verim gücünü azaltacak veya yükseltecek derecede etkili olur. Ormanda orman ağaçlarının yetişme ve büyüme hızları, orman topraklarının verim güçleri, toprak canlılarının faaliyetleri ile sıkı sıkıya bağlıdır. 3.5.1.1. Toprak Canlıları Toprak canlıları; toprak hayvanları (toprak faunası) ve toprak bitkileri (toprak florası) olmak üzere, bunlar da ilkel canlılar ve gelişmiş canlılar şeklinde ayrılarak incelenirler (Tablo 18). Toprak canlıları konusu çok geniş bir konu olmakla birlikte kitabın kapsamı açısından dar bir çerçeve içinde ele alınmıştır. Toprak canlılarının özellikleri, sınıflandırılmaları herbirinin ekolojik istekleri gibi konulara girilmekten kaçınılmıştır. Toprak canlıları; toprağın oluşumunda, gelişiminde ve toprak özellikleri (bitki beslenmesi dahil) üzerindeki etkileri bakımından bizi ilgilendirmektedir. 3.5.1.2. Toprak Canlılarının Yaşama Şartları Toprak canlıları toprağın içindeki boşluklarda ve gözeneklerde yaşarlar. Bitki kökleri için de durum pek farklı değildir. Gerek toprağın içinde yaşayan organizmalar, gerekse bitki kökleri, solunum için havaya (O2), su ihtiyaçları için neme, yaşayabilmeleri için optimum sıcaklık değerlerine, beslenebilmeleri için besin maddelerine ve ortamın reaksiyonunun kendileri için optimum oluşuna önemle bağlıdırlar. Sıralanan bu beş yaşama şartının bir tanesinin optimumdan uzaklaşması canlıların faaliyetlerini olumsuz yönde etkiler veya durdurur (Şekil 12 ve 13). 1) HAVA Toprak taneciklerinin ve parçacıklarının (strüktür elemanları) arasındaki boşluklar hava ve su ile doludur. Bu havanın içindeki oksijen toprak canlıları tarafından devamlı 55 Tablo 18. Toprak Canlıları TOPRAK CANLILARI MİKROSKOPİK İLKEL HAVVANLAR (PROTOZOALAR) (AMİP’LER – FLAJELLAT’LAR – SİLİAT’LAR) HAYVANLAR İLKEL HAYVANLAR MAKROSKOPİK İLKEL HAYVANLAR EKLEMBACAKLILAR (ÇIYAN, KIRKAYAK, vd.) ÖRÜMCEKLER BÖCEKLER VE SIÇRAYAN BÖCEKLER (KOLLEMBOLLER) SÜMÜKLÜ BÖCEKLER SOLUCANLAR KARINCALAR SİNEKLER VD. GELİŞMİŞ HAYVANLAR (KÖSTEBEK, FARE, YILAN, TAVŞAN, TİLKİ, vd.) BİTKİLER BAKTERİLER ( 0.5 – 1.0 , BOY 1 – 3 ) OTOTROFİK BAKTERİLER (ÜRETİCİ KARAKTERLİ ) (TÜMÜ AERROB) NİTRİT (NİTROSOMONAS NH3 NO2) AZOT BAKTERİLERİ NİTRAT (NİTROBAKTER NO2 NO3) (AZOTOBAKTER N2 NO3) HİDROJENİ OKSİTLEYENLER KÜKÜRT BAKTERİLERİ (THIOBACILLUS THIOOKSIDANS) pH = 1 S SO3 İLKEL BİTKİLER SO4 DEMİR BAKTERİLERİ (TETANOS – FERROBACILLUS) Fe FeO FeOOH Fe2O3 HETEROTROFİK BAKTERİLER (TÜKETİCİ BAKTERİLER) AZOTU BAĞLAYANLAR SERBEST YAŞAYANLAR AEROB ANAEROB (DENİTRİFİKASYON BAKTERİLERİ) PSEUDOMANOS VE AKROMOBAKTER ORTAK YAŞAYANLAR (RIZOBIUM) AKTİNOMİSETLER (BATERİLER VE MANTARLAR ARASINDA GEÇİT) (DALLI BAKTERİLER: STREPTOMYCE, NOTARDİA, VEREM BASİLİ GİBİ) MANTARLAR AEROBİK MANTARLAR SELÜLOZU AYRIŞTIRANLAR (PHYCOMYCETES, ASCOMYCETES) LİĞNİNİ AYRIŞTIRANALAR (BASİDİOMYCETES, HYMENOMYCETES) ORTAK YAŞAYANLAR (MİKORİZA, PHOMA – FUNDAGİLLERİN KÖKLERİNDE) ANAEROBİK MANTARLAR (KÜF MANTARLARI) YOSUNLAR ALGLER SİLİSLİ ALGLER (DİATOMELER) MAVİ ALGLER (CYANOPHYCEA) YEŞİL ALGLER (CHLOROPHYCEA) LİKENLER (MANTAR + YOSUN, v.d.) GELİŞMİŞ BİTKİLER OTSU BİTKİLER (OTLAR, vd.) ODUNSU BİTKİLER (AĞAÇLAR VE ÇALILAR) M. Doğan Kantarcı 56 M. Doğan Kantarcı Şekil 12. Toprak canlıları için uygun olan ve uygun olmayan yaşama ortamı koşulları. tüketilir ve yerine karbondioksit üretilir. Solunum faaliyetleri sonucunda toprak havasında CO2 miktarı artar. Bu nedenle toprağın devamlı havalanması, yani toprak havasının atmosferdeki oksijence daha zengin hava ile yer değiştirmesi gerekir. Toprağın gözeneklerinin su ile dolu olması ve toprak canlılarının havasız kalması halinde bu defa toprakta havaya bağlı olarak yaşayan (aerob) canlılar ölürler. Bunların yerine havasız ortamda (anaerob) yaşayan canlılar türerler (Şekil 13). Anaerob canlıların türemesi ve faaliyeti sonunda çıkan ayrışma ürünleri ise toprağın diğer canlıları için olumsuz etkilere sebep olur (Bak.Durgunsu toprakları-pseudogleyleşme). Anaerob bakteriler arasında Clostridium türleri de önemli sayılırlar. 2) NEM Toprak canlıları için topraktaki su ve toprak havasının nemi hava kadar önemlidir. Su ve nem istekleri toprak canlılarının cins ve türlerine göre değişiktir. Ancak genel bir sınır olarak topraktaki nemin % 50-80 arasında bulunuşu optimum sayılır (Şekil 13). Toprakta sözkonusu nem sınırları içinde aerob bakterilerin sayısı çok olduğu halde, nemin biraz daha artması halinde aktinomisetler ve mantarlar, nemin biraz daha artması halinde flajellatlar ve siliatlar ile anaerob bakteriler ve suyun çok fazla olması halinde yosunlar, algler çoğalırlar. Toprak havasını soluyan hayvanların çoğunluğu toprak havasındaki nemin % 90-100 arasında olmasına ihtiyaç gösterirler. Gelişmiş bitkilerin kökleri bitki besin maddelerini su aracılığı ile alırlar. Ancak solunum için suya karışmış oksijene veya gözeneklerdeki serbest havadaki oksijene de ihtiyaçları vardır. ÇOK NEMLİ (I) 170.7 8.3 247 İKLİM TİPİ ORTALAMA YAĞIŞ, Y ORTALAMA SICAKLIK, S ÇOK NEMLİ (III) 118 10.5 135 YARI YARI YARI NEMLİ KURAK KURAK KURAK KURAK KURAK (IV) (V) (VI) (VII) (VIII) (IX) 59.2 38 34.7 28.7 34.2 80.1 15.6 20.8 24.6 26.2 27.1 23.9 45.5 22 17 13 15 40 ÇOK NEMLİ NEMLİ (X) (XI) 93.2 133.3 19.6 16 57 100 100 200 AYLIK NEMLİLİK ÖLÜ ÖRTÜDE NEM 90 180 ORTALAMA HAVA NEMİ ORANI 80 70 ORTALAMA YAĞIŞ ORTALAMA HAVA NEMİ ( SAAT 14' TE) 50 20 15 < I < 23, YARI KURAK 10 8 < I < 15, KURAK ORTALAMA YÜKSEK SICAKLIK I II ORTALAMA SICAKLIK ORTALAMA DÜŞÜK SICAKLIK III IV V VI VII VIII ISLAK ISLAK ÇOK NEMLİ NEMLİ NEMLİ TAZE TAZECE TAZECE ISLAK ISLAK ÇOK NEMLİ NEMLİ NEMLİ KURU KURU KURU KIŞ DURAKLAMASI 60 40 I < 8, ÇOK KURAK 0 120 80 MEŞE 23 < I < 40, YARI NEMLİ 30 140 100 KAYIN 40 < I < 55, NEMLİ 40 AYRIŞMA 160 I > 55, ÇOK NEMLİ 60 ÖLÜ ÖRTÜDE NEM ÇOK NEMLİ (XII) 174.2 11.6 180 Yağış , mm Nemlilik Indisi, I, (ERİNÇ Formülü ile) o Sıcaklık, C NEMLİLİK İNDİSİ, I = [(Y/S)x12] ÇOK NEMLİ (II) 110.2 9.3 142 AYRIŞMA YAZ DURAKLAMASI AYRIŞMA IX X NEMLİ NEMLİ 0 XI ISLAK ISLAK 20 XII ISLAK ISLAK KAYIN MEŞE KIŞ DURAKLAMASI Şekil 13. Belgrad Ormanında toprak canlılarının yaşama şartlarının değişimi. 57 M. Doğan Kantarcı 58 3) SICAKLIK Toprak canlılarının yaşama faaliyetlerini sürdürebilmeleri için ortamın (toprağın) yeterli sıcaklıkta olması gerekir. Toprak sıcaklığı mevsimlik değişimler gösterir. Bu değişimlere göre toprağın nemi ve havası da değişir (Şekil 13). Toprak canlılarının önemli bir bölümü 25º-35ºC sıcaklığa ihtiyaç duyarlar. Bazıları ise 50º- 65ºC sıcaklıkta daha faaldirler (termofil organizmalar). Daha yüksek sıcaklıklar ise (> 80ºC) toprak canlılarının çoğu için öldürücüdür. Toprağın sıcaklığı bir yandan toprakta yaşayan organizmaların faaliyetleri (solunum dahil) ve oksidatif ayrışma sonucunda ortaya çıkan ısı ile sağlanır. Öte yandan güneş ışınları ve ılık yağmurlar toprağın sıcaklığını arttırırlar. Toprak yüzeyindeki ölü örtü ile bitkilerin (ağaç ve çalılar) gölgelemesi toprak sıcaklığını arttıran veya en azından aşırı ısınma ve aşırı soğumayı önleyen etkenlerdendir. Toprakta yaşayan ilkel hayvanlardan karıncalar sıcaklığa karşı hassasiyet gösterirler. Özellikle ilkbaharda karınca faaliyetinin başlaması toprağın ısınmış olduğunu belirtir. 3) BESİN MADDELERİ Gerek mikroorganizmalar gerekse gelişmiş bitkiler mineral besin maddesi olarak azot, fosfor, kükürt, potasyum ve magnezyuma önemle ihtiyaç duyarlar. Kalsiyum bir besin maddesi olmasının yanısıra toprağın reaksiyonunu etkilediği için de önemlidir. Ayrıca minör elementlerin (Mn, Zn, Cu, Mn, Co gibi) besin maddesi olarak etkileri vardır. Öte yandan canlıların kullandığı karbon genellikle daha önce yaşayıp ölmüş olan canlı artıklarından ayrıştırma ile sağlanır. Klorofilli canlılar ise havanın karbondioksidini alıp özümleyerek karbon bileşiklerini yaparlar (ilksel üreticiler). Topraktaki iyon dengesinin canlılar için önemi büyüktür. İyonlardan birinin fazlalığı canlılar üzerinde zehir etkisi yapabilir. Toprakta bir bölümü ilksel üreticiler, bir bölümü de tüketiciler olarak görev yapan canlılar toprak içinde optimum şartlarda dengeli bir beslenme zinciri (üretim-tüketim zinciri) kurmuşlardır. Ancak aşırı gübrelemeler veya tabiata yabancı maddeler (deterjanlar, Cd, Pb, Hg, vb.) ile haşere mücadele ilaçları (klorürlü hidrokarbonlar) toprağı kirleterek toprakta yaşayan canlı toplumlarının ölümüne sebep olur. Dengeli ekolojik bir sistem kurmuş olan canlı toplumlarından tamamının veya bir bölümünün ölümü topraktaki üretim-tüketim olaylarını engeller ve toprağın verimliliğini azaltır. 4) TOPRAĞIN REAKSİYONU (pH) Toprak canlıları toprağın reaksiyonundan önemle etkilenirler. Toprağın reaksiyonunun değişmesi toprakta yaşayan canlı toplumlarının değişimine yolaçacak kadar etkilidir. Genellikle hafif asit ve hafif alkalen topraklarda bakterilerin önemli bir bölümü ile aktinomisetler, mavi-yeşil yosunlar, algler bol miktarda bulunurlar. Toprak reaksiyonunun asitleşmesi (pH < 4.0) mantar toplumlarının artmasına sebep olur. Asit toprakların kireçlenerek pH değerinin 6-7 arasına yükseltilmesi bakterilerin yeniden artmasını ve ayrışmanın hızlanmasını sağlar (Tablo 19). Özellikle kireçsiz toprakların asitleştirici 59 gübrelerle (NH4)2SO4 ve K2SO4 gibi gübrelenmesi toprağın reaksiyonunu asitleştirir. Bu defa bakteriler azalır, ancak zararlı organizmalar artar ve bitkiler hastalanabilir. Alkali topraklarda ise eğer aşırı sulama sonunda toprak suyundaki Ca++ miktarı artarsa gene zararlı mikroorganizmaların artması ve bitkileri öldürmesi sözkonusudur (fidanlıklarda özellikle çam fideleri için etkili olabilirler). Tablo 19. Batı lâdini ormanında asit reaksiyonlu toprağın kireçlenmesinden (7800 kg/ha) 9 yıl sonra toprağın reaksiyonu ile mikroorganizma sayısındaki ve oranındaki değişim (H.J.Fiedler ve H.Reissig 1964’e göre A.Irmak 1972’den) Ölü örtü tabakaları ve toprak horizonu Kireçlenmemiş alan Yaprak (L) tabakası Toprağın reaksiyonu pH Çürüntü (F) tabakası 3.1 Humus (H) tabakası 3.0 Ah horizonu 2.9 3.2 Kireçlenmiş alan Yaprak (L) tabakası 7.0 Çürüntü (F) tabakası 7.2 Humus (H) tabakası 7.5 Ah horizonu 7.5 Mantarlar Bakteriler Aktinomisetler Toplam 67 500 % 76.4 1 066 500 % 96.6 866 000 % 96.3 75 300 % 100 20 900 % 23.6 37 100 % 3.4 34 100 % 3.7 - - 88 400 % 100 1 103 600 % 100 900 100 % 100 75 300 % 100 8 100 % 0.7 238 100 % 10.2 33 600 % 1.7 87 600 % 11.1 1 143 100 % 98.4 1 537 000 % 65.7 1 628 000 % 83.9 662 600 % 84.4 10 200 % 0.9 562 500 % 24.1 277 000 % 14.4 34 800 % 4.5 1 161 400 % 100 2 337 600 % 100 1 938 600 % 100 785 000 % 100 Toprak reaksiyonundan önemle etkilenen ilkel toprak hayvanları arasında başlıcası solucandır. Solucanlar beslenmeleri sırasında ince toprağı da birlikte yedikleri için toprağın reaksiyonundan diğer hayvanlardan daha çok etkilenirler. Solucanların miktarının çokluğu veya solucan dışkılarının toprak yüzünde bulunuşu (özellikle Ah horizonu) toprağın reaksiyonunun hafif asit-hafif alkalen sınırlar arasında bulunduğunu işaret eder. 3.5.1.3. Topraktaki Canlıların Miktarı Toprakların üst kesimlerinde havalanmanın daha kolay oluşu ve organik artıklardan dolayı besin maddelerinin bolluğu canlıların buralarda çok miktarda bulunmasına sebeptir. Alt toprakta ise havalanma daha güç olduğu gibi organik maddenin de az, suyun daha fazla bulunuşu organizmaların daha az sayıda bulunmasına sebep olur (Tablo 20). Tablo 20. Süzek bir toprakta önemli bazı mikroorganizmaların derinliğe bağlı olarak bulunuşu (mikroorganizma sayısı 1000/g toprak) (Kaynak : Scheffer-Schachtschabel 1970) Toprak horizonu Ah Ae A-B Bh Bs Örnek derinliği cm 3-8 20-25 35-40 65-75 135-145 Aerob bakteriler 7800 1800 472 10 1 Anaerob bakteriler 1950 379 98 1 0.4 Aktinomisetler Mantarlar 2080 245 49 5 - 119 50 14 6 3 Yosunlar (Algler) 25 5 0.5 0.1 - 60 Toprağın kullanılışı da toprakta yaşayan canlıların cinsini ve sayısını etkiler. Özellikle her yıl işlenen bahçe ve tarla topraklarında bir yandan iyi havalanma, öte yandan gübreleme nedeni ile toprak canlıları çok çeşitli ve fazla sayıda olabilirler. Buna karşılık anız yakmada ateşin çok şiddetli ve uzun süreli oluşu toprağın yüzeyinde birkaç cm’lik tabakadaki canlı toplumlarını mahveder. Ormanda örtü yangını, otlakta ot yangını da toprağın Ah horizonundaki organik maddenin kömürleşmesine ve canlı toplumlarının yok olmasına sebep olur. Tablo 21’de otlak, tarla ve ormanda toprağın türü ile reaksiyonuna bağlı olarak bakteri sayısının değişimi bir karşılaştırma yapma olanağını vermektedir. Tablo 21. Topraktaki bakteri sayısının (B) toprağın kullanımına, türüne ve reaksiyonuna (pH) göre değişimi (milyon bakteri/g toprak) (Kaynak : Scheffer/Schachtschabel 1970) Otlak Toprak Türü Balçıklı kaba kum Balçıklı kaba kum Balçık Balçıklı toz Balçıklı kil Ağır kil pH B 5.7 7.2 6.4 6.2 6.3 7.7 5.0 7.5 16.6 24.8 4.0 2.0 Bitki Tarla pH Şeker pancarı Çavdar Şeker pancarı Lahana Nadas Çavdar 5.4 6.5 6.9 5.6 6.3 7.9 B 2.8 2.9 9.6 13.0 3.3 1.0 Orman pH B 4.0 6.0 4.2 5.6 4.5 6.5 2.1 3.2 6.6 10.1 5.9 0.8 3.5.1.4. Toprak Canlılarının Faaliyetleri ve Etkileri Toprak canlılarının toprak içindeki faaliyetleri ve toprağın özellikleri ile toprağın verim gücü üzerindeki etkileri Toprak İlmi kitabının kapsamını aşan bir konudur. Burada sadece dikkatlerin bu konu üzerine çekilmesini sağlamak üzere özet bilgi vermekle yetinilmiştir. 1) İLKEL VE GELİŞMİŞ CANLILARIN FAALİYETLERİ VE ETKİLERİ Toprakta yaşayan ilkel ve gelişmiş hayvancıkların yuvaları, açtıkları tüneller, biriktirdikleri besin maddeleri ve dışkıları ile ölüleri toprağın derinliklerine kadar havanın ulaşmasını, yağış suyunun hızla sızmasını ve organik maddelerin derinliklere kütle halinde varmasını sağlar. Bitki köklerinin çürümesi ile meydana gelen boşluklar da ayrı bir tünel sistemini oluşturur. Sözkonusu yuva-tünel sistemi özellikle ormanda toprağın fiziksel özelliklerinin olumlu yönde gelişmesini sağlar. Orman toprakları tarla toprakları gibi her yıl işlenemediği için toprağın havalanması ve yağış sularının hızla derine sızabilmesi ancak bu tünel sistemi ile mümkündür. Bu yuva-tünel sistemine “toprağın mimarisi” denilir. Toprağın mimarisinin bozulması derin toprak horizonlarına hava, su ve organik maddelerin ulaşımını engelleyebileceği gibi ıslaklığın artmasına ve uzun süre devamına ve verimin düşmesine sebep olabilir. Bu nedenle orman topraklarının ağaçlandırma amaçları için işlenmesi dikkat edilmesi gereken önemli bir konudur30) . 30) Toprak işlemesi ve sonuçları konusuna bakınız. Kantarcı, M.D.1982-1 Kantarcı, M.D.1983 Kantarcı, M.D.1985-2 61 Topraktaki ilkel hayvanlardan solucanların organik maddelerle birlikte ince toprak kısmını da yemeleri ve bu ikisini iyice karıştırıp dışkı olarak çıkarmaları çok önemli sayılır. Böylece toprağın organik maddelerinin kolayca ayrışıp bitki besin maddelerinin serbest kalması mümkündür. Öte yandan sözkonusu karışım toprağın kırıntılanması ve fiziksel özelliklerinin gelişimi üzerinde olumlu etkiler yapar. Solucanların sayısı toprak reaksiyonuna (uygun reaksiyon 6.5-7.5 pH) ve ağaç türüne göre değişik olarak bulunmuştur. Pseudotsuga taxifolia ormanlarının topraklarında solucan sayısı 625 000/ha olarak bulunduğu halde, yapraklı ağaç ormanlarında bu sayının 1.2-2.5 milyon/ha (İsveç’teki tespitlere göre 1.5 milyon/ha) olabildiği bildirilmiştir (Lutz ve Chandler 1947’ye göre A.Irmak 1972’den). Asit reaksiyonlu topraklarda eklem bacaklılar, örümcekler, sıçrayan böcekler daha fazla miktarda bulunurlar. Bunlar organik artıkların parçalanması ve tüketilmesi görevini üstlenirler. Ilıman bölgelerle tropik bölgelerde ise çeşitli karınca türleri topraklarda yuvalanarak tüketicilik görevlerini sürdürürler. Türkiye Ormanlarında özellikle kırmızı karıncaların toprak üstünde iğne yapraklı ormanlarda ibreleri toplayarak yaptıkları yuvalar dikkati çeker (Bolu-Aladağ Ormanlarında). 2) MİKROORGANİZMALARIN FAALİYETLERİ VE ETKİSİ Toprak mikroorganizmaları mikrofauna ve mikroflora olarak iki büyük grupta toplanır (Tablo 18). Özellikle mikrofloranın (bakteriler ve mantarların) etkileri pek önemlidir. Bu nedenle aşağıda bakteriler ile mantarların faaliyetlerinden ve etkilerinden kısaca bahsedilmiştir. BAKTERİLER Toprakta yaşayan bakterilerden bir kısmı karbon bileşiklerini yapabilmek için toprak havasındaki karbondioksidin karbonunu kullanırlar. Bu işlem için de gerekli enerjiyi amonyağı, kükürdü veya demiri toprak havasındaki serbest oksijen ile oksitleyerek elde ederler. Bunlardan kendi kendini besleyebilen üretici durumdaki (ototrofik) bakterilerin tümü aerobtur. Aerob bakteriler toprak havasını (O2) kullanırlar. Diğer bir grup bakteri ise diğer organizmaların artıkları olan organik maddeleri parçalarlar veya ototrofik bakterilerin ürünlerini kullanırlar. Bu bakteriler tüketici durumdaki (heterotrof) bakterilerdir. Heterotrof bakterilerden bir kısmı aerob, bir kısmı ise anaerobdur (Tablo 18). Ototrofik bakteriler azot bakterileri, kükürt bakterileri, hidrojeni oksitleyenler, demir bakterileri gibi oksitledikleri elementlere göre isimlendirilirler. Azot bakterilerinden nitrit bakterileri (Nitrosomonas) topraktaki amonyağı (NH3) nitrite oksitlerler (1). Nitrat bakterileri ise (Nitrobakter) nitritleri nitratlara dönüştürürler (2). Azot bakterilerinden bir kısmı ise (Azotobakter) havanın serbest azotunu nitratlaştırana kadar oksitlerler. Nitrit bakterileri 2NH3 + 3O2 2HNO2 + 2H2O + 79 000 kal. (1) 2HNO3 + 21 000 kal. (2) Nitrat bakterileri 2HNO2 + O2 Kükürt bakterileri (örnek ; Thiobacillus thiooxidans) toprakta ve organik maddelerdeki (amino asitlerde) kükürdü H2SO4’e varana kadar oksitlerler (3). Kükürt bakterilerinin bu 62 oksitleme faaliyeti ile toprağın reaksiyonu 1 pH’ya kadar düşebilir ve ortamdaki kalsiyum da CaSO4 halinde bağlanabilir. Özellikle alkalen reaksiyonlu topraklara kükürt serpilmesi sonucunda toprağın reaksiyonunun nispeten asitleştirilmesi ve fazla miktardaki Ca++’dan dolayı zararlı mikroorganizmaların üremesinin önlenmesi veya klorozun engellenmesi sağlanabilir (Orman fidanlıklarında). kükürt bakterileri 2S + 2H2O + 3O2 2H2SO4 + 284 000 kal. (3) Heterotrofik bakteriler serbest yaşayanlar ve ortak yaşayanlar olmak üzere iki gruba ayrılırlar. Serbest yaşayan heterotrofik bakteriler aerob veya anaerob şartlarda yaşayanlar olmak üzere iki alt gruba ayrılırlar (Tablo 18). Aerob yaşayan heterotrof bakteriler organik maddeleri ayrıştırırlar. Bu organik maddelerdeki iyonları serbest oksitler haline getirirler. Bazı küçük moleküllü ve bitkiler için zehirli ayrışma ürünlerini de (fenoller gibi) oksitleyerek etkisiz hale getirirler. Aerob bakterilerin serbest hale getirdikleri oksitler, (NO-3, SO-23, PO-34 gibi) önemli bitki besin maddeleri olarak kullanılır. Aerob yaşayan serbest heterotrofik bakterilerden Azotobacter chroccocum, Bacillus asterosporos ve Aerobacter gibileri ile anaerob yaşayan heterotrofik bakterilerden Clostridium pasterianum topraktaki organik maddeleri oksitleyerek enerji sağlarlar. Bu arada toprak havasında element durumundaki azotu da oksitleyip azot bileşiklerine dönüştürürler (Tablo 18). Anaerob şartlarda yaşayan heterotrof bakteriler organik maddeler ve oksitlerdeki oksijeni kullanırlar. Anaerob bakterilerden denitrifikasyon bakterileri (Pseudomonas ve achromobakter) aminoasitlerde bağlı olan azotu amonyağa, nitratları (NO-3) nitritlere (NO-2), nitritleri de amonyağa (NH3) kadar indirgerler (Durgunsu şartlarında azot kaybı). Ayrıca organik maddelerdeki pektinleri ayrıştırıp azotu bağlayan Clostridium batiricum, selülozu ayrıştıran Clostridium selülosolvens, yumurta akı maddesini ayrıştıran Clostridium putrificus önemli anaerob bakterilerdendir. Aynı şekilde demiri ve manganezi indirgeyen bakteriler de havasız şartlarda 3 değerli demir oksitleri 2 değerli oksitlere (veya mangan oksitleri) indirgerler (Durgunsu ve tabansuyu konularına bakınız). Aminoasitlerde bulunan kükürdün de havasız şartlarda indirgenerek hidrojen sülfüre dönüştürülmesi (H2S) olayının anaerob bakterilerin faaliyetine önemle bağlı olması gerekir. Özellikle durgunsu topraklarında açılan çukurlarda çürük yumurta kokusu bu H2S oluşumuna bağlıdır (pseudogleyleşmeye bakınız). Ortak yaşayan bakteriler arasında Rhizobium (yumru bakterileri) özellikle baklagillerin, kızılağaçların, Kıbrıs Akasyası’nın, Salkım ağacının (Robinia pseudoacacia), İğdelerin (eleagnace) türlerinin köklerinde yumrular teşkil ederek havanın serbest azotunu bağlarlar. Rhizobium türleri iyi havalanabilen topraklar isterler. Toprağa Rhizobium türlerinin aşılanması verimi yükseltir (Bölüm 5.1.1 (2)’ye bakınız). MANTARLAR Mantarların tümü heterotrof olup kendi aralarında aerob ve anaerob olarak ayrılırlar (Tablo 18). Genellikle bakterilerden daha az bulunurlar. Ancak ortamın asitleşmesi 63 mantarların sayısının yükselmesine sebep olur (Tablo 19). Mantarlar, 2-10 µ’a kadar çapı olan boru şeklindeki miselleri (iplikçikleri) ile beyaz bir ağ gibi, ölü örtüde ve ölü örtü tabakasının altında, toprak içinde görülürler. Mantarların klorofili yoktur. Solunum için gerekli enerjiyi ve besin maddelerini organik maddeyi ayrıştırarak sağlarlar. Ölü dokuları ayrıştıran mantarlar (saprofit) ve canlı dokuları tahribeden mantarlar (parazit) vardır. Mantarlar ayrıştırdıkları organik maddelerden anyon ve katyonları hüf’leri (borucuklar) ile alırlar. Bu işlem için ortamda su bulunmalıdır. Aerob mantarlar arasında selülozu ayrıştıran (esmer çürüklük yapan) Phycomycet’ler ile Ascomycet’ler, lignini ayrıştıran (beyaz çürüklük yapan) Basidiomycet’ler ile Hymenomycet’ler odun ve odunsu artıkların ayrışmasında çok önemli etkilere sahiptirler. Anaerob mantarlar küf mantarlarıdır. Aerob mantarlardan ortak yaşayanlara (sembiyoz) en tanınmış örnek mikorizalardır. Mikorizalar havadaki serbest azotu bağlayarak ağaçların köklerine verirler. Kendileri de ağaç köklerinden besin maddesi alarak ortak yaşarlar31). Ortak yaşayan diğer bir mantar ise fundagillerin kökünde bulunan ve havanın serbest azotunu bağlayan phoma mantarıdır. YOSUNLAR VE LİKENLER Bakteriler ve mantarlardan daha az sayıda ve genellikle daha az önemli sayılan yosunların ve likenlerin bazı özel durumlarda önemli etkileri vardır. Kayaların yüzeyine yerleşen diatomeler silikatların silisini alıp hücre çeperlerinin yapımında kullanırlar. Bu suretle silikatların ayrışmasına sebep olurlar (Kayaların topraklaşma yolunda ilk biyolojik ayrışma safhası). Ayrışma ürünleri kayaların yüzeyinde gelişen yosunlar ve likenler tarafından kullanılır. Yosunların kök solunumu ile oluşan CO2 (1) ve kök salgıları da minerallerinin ayrışmasını sağlamaktadır. kök solunumu O2 CO2 + H2O H+ - HCO-3 (Karbonik asit) (1) Öte yandan su baskını altında kalmış veya bırakılmış arazide yeşil yosunlar (Clorophycea) gelişirler. Mavi yeşil yosunlar ise (Cyanophycea) havadaki serbest azotu bağlayabilirler. Yosunların mantarlarla gerçekleştirdikleri ortak yaşama sonucunda likenler gelişir. Likenler de kayaların yüzüne yerleşerek ayrışma ve topraklaşma konusunda önemli görevler yaparlar (Tablo 18). 3.5.2. Toprağın Organik Maddesi Toprağın organik maddesi toprakta yetişen bitkiler ile toprak içinde yaşayan canlıların artıklarından oluşur. Ormanda toprağın organik maddesinin önemli bir kısmı ağaçların yaprakları, meyve ve tohumları, bunlara ait kozalak, vd. organlar, kabuklar ve dallardır. Ormanda ve orman toprağında yaşayan hayvanların ve bitkilerin artıkları da bu organik maddeye katılırlar. Organik madde artıkları toprağın yüzeyinde bir ölü örtü halinde serilmiş durumdadır. Bu ölü örtünün ayrışması, ayrışma ürünleri veya humus halinde toprağa 31) Yerli ağaç türlerimizin (koniferler) köklerindeki mikorizalar için bakınız : * Orçun, E. 1963. 64 karışması toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri üzerinde olduğu kadar bitkilerin beslenmesi ve büyümesi üzerinde de önemli etkiler yapar. Tarım alanlarında toprağın organik maddesi genellikle tarım bitkilerinin artıklarıdır (anız vd.) Otlaklarda ise otların artıkları ve otlak hayvanlarının dışkıları toprağın organik maddesinin önemli kısmını teşkil eder. 3.5.2.1. Ormanda Ölü Örtü Ormanda ölü örtü, yaprak, çürüntü ve humus tabakalarının tümünü kapsar. Bu tabakalar orman toprağının üstünde yeralırlar. Humus tabakasının mineral toprağa karıştığı kesim (Ah- horizonu) ölü örtüden sayılmaz. Ölü örtü sadece organik madde tabakasına verilmiş genel isimdir. Orman topraklarında ölü örtü miktarı üzerinde; mevkiin, iklim özelliklerinin, yeryüzü şeklinin, yükseltinin, ağaç türünün, orman yaşının, kapalılık derecesinin ve sıklığının ve toprağın fiziksel-kimyasal özelliklerinin yanında toprak canlılarının da önemli etkisi vardır. Belgrad Ormanı’nda kireçsiz pliosen tortullarından oluşmuş toprakların üstünde farklı ağaç türlerinin altındaki ölü örtü miktarları arasında önemli farklar bulunmuştur (Tablo 22). Toprak türüne göre aynı ağaç türü altındaki ölü örtü miktarlarının farklı olduğu anlaşılmaktadır (Tablo 22-Karaçam ve Sarıçam). Daha önce (1977’de) tarafımızdan kireçlenmiş olan sedir meşceresindeki ölü örtü miktarının 7 yıl sonra kireçlenmemiş meşcereye göre önemli ölçüde ayrışmaya uğrayıp azaldığı tesbit edilmiştir (Tablo 22). Tablo 22. Belgrad Ormanı’nda ölü örtü miktarının tam kapalı meşcerelerde ağaç türüne, toprak türüne ve kireçlenmeye göre değişimi (Haziran 1984’te yapılmış ve henüz yayınlanmamış ölçmeler Kantarcı, M.D. – M.Ö.Karaöz) (kg/ha) Ağaç türleri Meşe Karaçam Sarıçam(*) Göknar Lâdin Yalancı servi Sedir (*) KuB B AB-psg Kil-psg 9200 9790 - 9960 12200 10240 20710 11800 3120 5510 9510 (1977’de kireçlendi) 3850 7910 7110 -- Sarıçam için bkz. Kantarcı, M.D. – Karaöz, M.Ö. 1991. Psg: Pseudogley (Durgunsu), B: Balçık, AB: Ağır balçık. Belgrad Ormanı’nda kayın, meşe ve karaçam meşcerelerinde yıllık yaprak dökümünün miktarları ortalama olarak kayın meşceresinde 3712 kg/ha, meşe meşceresinde 3546 kg/ha ve karaçam meşceresinde 4526 kg/ha olarak bildirilmiştir (Irmak, A.1972). Bu değerler ile tablo 23’te verilen değerler karşılaştırıldığında buradaki (Belgrad Ormanı’nda) iklim şartlarında meşe ölü örtüsünün hızla ayrışabildiği anlaşılmaktadır. Buna karşılık karaçam ölü örtüsü daha yavaş ayrışmaktadır. Belgrad Ormanı’ndan yüksek olan Bolu çevresindeki ormanlarda ölü örtü miktarının Belgrad Ormanı’ndakinden fazla ve ağaç türlerine göre farklı olduğu bildirilmiştir (Tablo 23). 65 Tablo 23. Bolu Ormanları’nda çeşitli ağaç türlerine göre ölü örtü miktarı (Arol, N.1959’dan) (kg/ha) Ağaç türleri Göknar+Kayın (yaşlı) Göknar+Kayın (orta yaşlı) Göknar+Kayın (genç) Göknar+Kayın+Sarıçam Kayın (yaşlı) Sarıçam Kapalılık Bakı Kg/ha 0.7 0.7-0.8 0.7 0.5-0.6 0.7 0.3-0.4 KB K KB B G B 73531 43284 30275 34570 36618 32672 Ölü örtü miktarı yüksekliğe bağlı olarak değişmektedir. Bolu-Aladağ Göknar ormanlarında yapılan tespitlere göre yükseklere çıkıldıkça ölü örtü miktarı artmaktadır. Bu farkın başlıca sebebi yükseklerde iklimin daha serin oluşu nedeni ile ölü örtünün ayrışmasının yavaşlamasıdır (Tablo 24). Tablo 24. Bolu-Aladağ göknar ormanlarında ölü örtünün yüksekliğe bağlı olarak değişimi (Kantarcı, M.D.1979’dan) Ölü örtü kg/ha 900-1100 m 37 800 (Kuraklık etkisi) 1100-1300 m 1300-1500 m 1500-1634 m 33 980 40 440 41 750 (Nemin yükselti ile artışının etkisi) Orman altındaki ölü örtü miktarı, orman bakımının (ayıklama kesimleri) şiddetine ve nemli-kurak yılların sıralanışına göre de değişmektedir (Tablo 25). Tablo 25. Ayıklama kesimlerinin ormandaki ölü örtü miktarına etkisi (1) Genç (28 yaşında) Sarıçam Ormanı’nda (Bolu – Aladağ – 1500 m) (Tolunay, D. 1997’den derlenmiştir.) (kg/ha) Hafif Ayıklama (kg/ha) Orta Ayıklama (kg/ha) Şiddetli Ayıklama (kg/ha) 6 158 11 128 + 4970 + %80.7 7 530 11 009 +3479 +%46.2 7 571 9 079 +1508 +%19.9 10 380 8 183 -2197 -%21,1 Hafif Ayıklama (kg/ha) Şiddetli Ayıklama (kg/ha) Kontrol Ayıklama kesiminden önceki durum (1991) 5 yıl sonraki durum (1996) Değişim kg/ha Oran (2) Baltalık Ormanlarındaki Ayıklama Kesimlerinin Etkileri (Bahçeköy İstanbul) (Makineci, E. 1999’dan derlenmiştir.) Kontrol (kg/ha) Kaba Temizlik (kg/ha) Ayıklama kesiminden önceki durum (1995) 13 680 12 738 12 609 MEŞE 3 yıl sonraki durum (1997) 16 345 14 176 10 758 +2 665 +1 438 -1 851 Değişim kg/ha +%19.5 +%11.3 -%14.7 Oran Ayıklama kesiminden önceki durum (1995) 9 174 9 546 9 925 KESTANE 3 yıl sonraki durum (1997) 12 051 10 274 9 970 +2 877 +728 +45 Değişim kg/ha +%31.4 +%7.6 +%0.4 Oran Ayıklama kesiminden önceki durum (1995) 6 711 7 815 8 840 IHLAMUR 3 yıl sonraki durum (1997) 9 101 7 810 7 214 +2 390 -5 -1 626 Değişim kg/ha +%35,6 -%0.1 -%18,4 Oran Not: Kurak geçen 1991-1997 yıllarının etkisi ile kontrol alanlarında ölü örtü birikimi olmuştur. örtü birikiminin ışıklandırma kesimlerinin şiddetine bağlı olarak azaldığı görülmektedir. 13 435 11 275 -2 160 -%16.1 12 055 10 287 -1 768 -%14.7 8 357 7 710 - 647 -%7.7 Ancak ölü 66 3.5.2.2. Ölü Örtünün Bileşimi ve Organik Maddelerin Ayrışması Organik maddelerin ayrışması fiziksel ve kimyasal karakterli olmakla birlikte biyolojik etkilerin sonucunda gerçekleşir. Toprak canlıları organik maddeleri parçalayıp, besin maddesi olarak kullanıp yeni maddeleri oluştururlar. Ve bu arada çeşitli kimyasal reaksiyonlar sonucunda organik maddeler de ayrışırlar. Organik maddelerin kimyasal olarak ayrışmasında canlıların salgıları (mayalar = enzimler) çok önemlidir. Organik maddelerin ayrışmasında ölü örtünün bileşimi ile ayrışma olayının gerçekleşmesi ve toprak canlıları arasında pek yakın ilişkiler vardır. 1) ÖLÜ ÖRTÜNÜN BİLEŞİMİ Ormandaki organik maddelerin ve özellikle ölü örtünün bileşiminde selüloz ile lignin önemli yer tutarlar. Bunlardan başka hemiselüloz, proteinler, tanen, kütin, suberin, yağlar ile mumlar ve diğer organik bileşikler ve kül (mineral maddeler) organik maddelerin bileşiminde bulunur. Organik maddelerin genel bileşimi tablo 26’da verilmiştir. Tablo 26. Ölü örtünün bileşimi (Irmak, A. 1972 ve Scheffer-Schachtschabel 1970’ten derlenerek) Ölü örtüdeki bileşikler Genel değerler % Sarıçam % Huş % Lâdin % 20-50 10-28 10-30 1-15 1-8 3-30* 17 18 42 16 14 22 39 7 14 26 39 6 2,5 8 5 Selüloz Hemiselüloz Lignin Proteinler Tanen,kütin,suberin,yağ,vd. Kül (*) Ayrışma durumuna göre değişir. Ölü örtünün organik ve mineral madde miktarı yükseltiye göre farklı bulunmuştur. Yükselti ile iklimin serinleşmesi ayrışma hızını yavaşlattığı halde yağışın artması ayrışma ürünlerinin hızla yıkanmasına sebep olur. Öte yandan ağaçların yapraklarındaki maddeler de yükselti ile değişen iklim özelliklerine bağlı olarak farklı miktarlardadır32). Denizden yükseklik arttıkça yapraklardaki kül miktarları da azalmaktadır. Buna bağlı olarak ölü örtüdeki mineral madde miktarlarının da azaldığı fakat magnezyum, organik karbon ve fosforun pek değişmediği, azot miktarı ile organik madde miktarının ise yükseltiye paralel olarak arttığı tespit edilmiştir (Tablo 27). Ölü örtüdeki mineral madde miktarının ölü örtünün ayrışma safhaları olan yaprak, çürüntü ve humus tabakalarındaki bulunuşu önemli farklar göstermektedir (Tablo 28). 32) Fazla bilgi için bakınız: Kantarcı, M.D.1979 (Ölü Örtü) Kantarcı, M.D. 1980 (Yaprak). 67 Tablo 27. Aladağ (Bolu) Göknar ormanları altındaki ölü örtü bileşiminin yükseltiye bağlı olarak değişimi (Kantarcı, M.D.1979) Ölü örtüdeki maddeler Kül % g Silis % g Organik madde kg/ha Organik karbon % g Corg kg/ha Azot %g Nt kg/ha Fosfor % mg Pt kg/ha Potasyum % mg Kt kg/ha Sodyum % mg Nat kg/ha Kalsiyum % mg Cat kg/ha Magnezyum % mg Mgt kg/ha Not: 1) Y ü k s e l t i b a s a m a k l a r ı (m) 900-1100 1100-1300 1300-1500 1500-1634 28.16 19.46 22.70 17.95 18.58 26920 30.2 11430 1.248 470.6 50.5 19.0 157.2 60.0 21.9 8.5 3147 1180 371 138.7 11.62 27350 31.8 10740 1.306 444.2 51.5 17.5 153.1 52.6 16.0 5.3 2818 946 497 167.9 13.55 31260 32.0 13000 1.308 529.7 44.7 17.8 134.3 54.7 14.6 5.9 2610 1075 504 204.5 10.54 34180 29.4 12290 1.444 603.5 49.3 20.7 122.9 51.4 14.7 6.1 2475 1034 487 194.8 Kül ve küldeki mineral maddelere ait % değerler yükselti arttıkça azaldığı halde, ölü örtü miktarı yükselti arttıkça fazlalaştığı için (tablo 24’teki değerler) birim alandaki değerlerin (kg/ha) yükseltiye bağlı olarak değişimi daha az belirgindir. Göknar ibreleri yüksek miktarda kalsiyum, buna karşılık az miktarda silis ihtiva ettiği için ölü örtüde de kalsiyum miktarı yüksek, silis miktarı az bulunmuştur 2) Tablo 28. Belgrad Ormanı’nda bir kayın meşceresi altındaki ölü örtü tabakalarında mineral madde miktarının değişimi (Irmak, A.1972’den) Ölü örtü tabakaları Yaprak T. Çürüntü T. Humus T.(*) Toplam (*) Ölü örtü miktarı kg/ha Cat Mgt Kt Pt Nt kg/ha kg/ha kg/ha kg/ha kg/ha 3835 6418 12568 22821 52.11 116.29 179.09 347.49 8.41 15.20 34.80 58.41 6.62 15.33 52.02 73.97 2.45 6.33 8.54 17.32 43.33 101.40 167.15 311.88 Humus tabakası ile Ah- horizonu tam olarak ayrılamadığı için bir miktar Ah- horizonundan karışmış olabilir. Not: Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. Karaöz, M.Ö. 1988, 1991, 1993 ve Makineci, E. 1999. 2) ORGANİK MADDELERİN AYRIŞMASI Organik maddelerin ayrışması ayrışmayı sağlayan canlıların yaşadığı ve kimyasal reaksiyonların geliştiği ortamdaki koşullara bağlı olarak iki şekilde gerçekleşir. Bunlardan biri oksidatif ayrışma, diğeri ise humuslaşmadır. 68 OKSİDATİF AYRIŞMA Ortamdaki canlıların yaşama koşulları daha önce toprak canlıları bahsinde incelenmiştir. Toprak canlılarının yaşaması için optimum yaşama koşulları olan sıcaklık, hava, nem, besin maddeleri (tuzlar) ve ortamın reaksiyonu (pH) organik maddelerin ayrışması için de gerekli faktörler olarak etkili olurlar. Bu faktörlerin optimumda bulunması halinde organik maddeler oksitlenerek mineralize olurlar. Organik maddelerin oksitlenmesi sonucunda karbon CO2’e, hidrojen H2O’ya, azot NO2- ve NO3-’a, kükürt SO3-2 ve SO4-2’a, fosfor PO4-3’a dönüşür. Organik maddedeki mineral kısım ise kül halinde oksitlere veya serbest iyonlara dönüşür. Oksidatif ayrışma organik maddelerin tam olarak fakat ağır ağır yanması (oksitlenmesi) olayıdır. Bu olayın gerçekleşmesi sürecinde önemli miktarda ısı da açığa çıkar (Toprak canlıları ile oksitlenme bahsine bakınız). HUMUSLAŞMA Organik maddelerin ayrışması için gerekli şartlardan birisinin optimumdan uzaklaşması halinde oksidatif ayrışma engellenir. Bu defa organik maddelerin çürüyüp kokuşması ve giderek humuslaşması daha sonra da yavaş yavaş mineralize olması sözkonusudur. Bu şekilde safha safha ilerleyen organik madde ayrışması olayı humuslaşma olarak tanımlanır. Yıl içinde sıcak fakat kuru, nemli fakat soğuk mevsimlerin bulunuşu (özellikle ılıman bölgelerde) organik maddelerin ayrışmasının humuslaşma yolu ile gerçekleşmesine sebep olur. Ayrışma koşullarının optimumda bulunduğu devrelerde humus mineralize olur. Ancak ortamın mevsimlere bağlı olarak kuru veya aşırı ıslak durumda veya soğuk oluşu mineralizasyonu engeller (Şekil 13). Ölü örtünün humuslaşma yolunda geçirdiği parçalanma ve ayrışma safhalarının birbirini ardınca sıralanışından aşağıda bahsedilmiştir. Henüz humuslaşmaya başlamamış maddelerin canlıların artıkları ve ormanda özellikle ağaçların dökülen yaprakları olduğu belirtilmişti. Bu yaprakların ve diğer organik artıkların bileşimi tablo 26, 27, 28 ve 29’da verilmiştir. Sonbaharda dökülen yaprakların rengi değişir ve ilk kimyasal değişim böylece başlar. Daha sonra yaprakların toprak hayvancıkları tarafından parçalanması ve kısmen yenilmesi safhası gelir. Parçalanan ve yenilen yaprak vb. maddeler mikroorganizmalar tarafından ayrıştırılmağa çalışılır. Bu esnada suda çözünebilen pektinler ve yumurta akı maddeleri gibi karbonhidratlar yaprak dokusundan ayrılırlar. Geriye henüz dokusu değişmemiş, selüloz ve lignin bölümü henüz ayrışmamış bitkisel artıklar kalır. Bu artıkların henüz hangi bitkinin hangi organından geldiği tanınabilir veya tahmin edilebilir. Bu safha yaprak tabakasının çürümeye ve kokuşmaya başladığı safhadır. Tipik çürüntü kokusu ile tanınan bu parçalanmaayrışma ürünleri çürüntü tabakasını oluştururlar. Çürüntü safhasında bitkisel artıklardaki selüloz, selülozu ayrıştıran mantarlar (phycomycet’ler) tarafından ayrıştırılarak bitkisel doku parçalanır. Daha geç ve güç ayrışan lignin ise lignini ayrıştıran mantarlar (basidiomycet’ler) tarafından ayrıştırılır. Böylece çürüntü tabakası giderek dokusal yapısını kaybeder ve hangi bitki kısmına ait olduğu belirlenemeyecek durumda amorf ve kolloidal karakterli humusa dönüşür. Humuslaşma sırasında karbonhidratlar (selüloz vd.) hidrolize olarak monosakkaridlere, yumurta akı maddeleri hidrolize olarak peptidlere veya aminoasitlere aromatik maddeler ile lignin ise hidroliz veya oksitlenme sonucunda basit fenollere dönüşürler. Bütün bu ayrışmalar ve yeniden oluşmalar toprak mikroorganizmalarının salgıları (mayalar vd.) ile gerçekleşir. 69 Tablo 29. Belgrad Ormanı’nda ölü örtünün bileşiminin ağaç türlerine ve yıllara göre değişimi Y I L L A R AĞAÇ TÜRÜ MEŞE KAYIN KARAÇAM ÖLÜ ÖRTÜDEKİ MADDELER Organik madde (Ateşte kayıp) Kül SiO2 Nt Pt Kt Cat Mgt Lignin Holoselüloz Organik madde (Ateşte kayıp) Kül SiO2 Nt Pt Kt Cat Mgt Lignin Organik madde (Ateşte kayıp) Kül SiO2 Nt Pt Kt Cat Mgt Lignin Holoselüloz 1 aylık ölü örtüde % gr kg/ha 1 yıllık ölü örtüde % gr kg/ha 3 yıllık ölü örtüde % gr kg/ha 5 yıllık ölü örtüde % gr kg/ha 91.43 88.76 80.74 39.49 8.57 3.53 1.04 0.03 0.48 1.37 0.47 44.00 40.00 91.56 11.24 5.15 1.74 0.07 0.73 1.55 0.84 42.00 34.00 85.20 19.26 11.49 1.70 0.07 0.58 1.53 0.54 37.00 40.00 79.85 60.51 52.13 0.92 0.05 0.41 0.78 0.29 61.00 34.00 66.64 8.44 3.85 0.82 0.09 -1.27 0.17 51.00 92.98 14.80 8.91 1.67 0.10 -1.58 0.24 56.00 89.00 20.15 11.81 1.46 0.07 -1.57 0.29 54.00 85.25 7.02 1.00 0.66 0.03 0.34 1.00 0.27 21.00 66.00 11.00 1.50 0.82 0.04 0.36 0.98 0.18 36.00 66.00 14.75 3.00 1.10 0.05 0.43 0.83 0.37 40.00 58.00 60.28 2.48 20.56 54.25 19.15 54.19 2.60 58.28 10.76 49.77 2.26 19.46 37.56 16.74 33.36 24.89 1.21 0.06 -1.13 0.12 57.00 61.98 38.02 24.13 1.12 0.06 0.54 0.84 0.69 48.00 52.00 KAYNAK: Irmak, A. – Çepel, N.1974’ten derlenmiştir. Humuslaşmada hafif asit-hafif alkali ortamda biyolojik etki en yüksek seviyededir. Biyolojik humuslaşma sırasında ayrışma ürünleri humik asitler ve huminlere dönüşür. Humikasitler ayrışma ürünleri olan (veya topraktaki) katyonlarla humatları yaparlar. Humatlar suda zor çözünen tuzlardır. Ortamda reaksiyonun asitleşmesi biyolojik faaliyeti de yavaşlatır veya durdurabilir. Bu defa abiyolojik humuslaşma başlar. Asit reaksiyonlu ve ıslak ortamlarda anaerob ayrışma sözkonusudur (Turbalıklar). Abiolojik ayrışmada en önemli ürün fulvik asitler gibi küçük moleküllü bileşiklerin oluşumudur. Abiyolojik ayrışma podsollaşma olayında da kısmen görülür. Bu sırada oluşan fulvik asitler toprağın yıkanmasında önemli etkiler yaparlar. Ayrışmanın yeterli derecede olup olmadığı konusunda organik maddede ve özellikle humustaki C/N oranı kabaca bir fikir verebilir. C/N oranının 30’dan fazla olduğu yerlerde ayrışma çok yavaş gidiyor demektir. C/N oranının 15-25 arasında oluşu ayrışmanın devam ettiğini gösterir. C/N oranının 15’den küçük oluşu ise ayrışmanın ve mineralizasyonun çok hızlı olduğunu gösterir. C/N oranı yüksekliği karbon miktarının fazlalığına işarettir. C/N 70 oranının düşüklüğü ise hızlı ayrışma sonucunda karbonun azaldığını ve mineralize olan azotun ortamda arttığını ifade eder. Eğer bitki kökleri mineralize olan azotu alabilecek kadar gelişememişlerse (özellikle ölü örtünün bulunduğu ağaçlandırma alanlarında) azot yağış suları ile yıkanıp ortam dışına taşınır. Bu olay azotun ortamdan kaybıdır. Bitki beslenmesi ve verim açısından organik maddelerin çok yavaş veya çok hızlı ayrışması pek arzu edilmez. Aksine dengeli ve sürekli bir ayrışma (C/N ≈ 15-25) mineralizasyon ile bitki beslenmesi arasındaki denge bakımında arzu edilir. 3.5.2.3. Humus Tipleri Toprak yüzeyinde yatan ölü örtü bir yandan ayrışmakta, öte yandan yaprak dökümü ve diğer olaylarla yeni organik artıklar ölü örtüye katılmaktadır. Böylece üstte bir ayrışmamış yaprak tabakası (Y), onun altında çürüyüp kokuşarak ayrışmakta olan çürüntü tabakası (Ç), onun da altında kolloidal bir yapı kazanmış olan humus tabakası (H) yeralmaktadır. Ölü örtünün bu üç tabakalı durumu her ortamda görülmeyebilir. Ayrışmanın çok hızlı gerçekleştiği yerlerde toprağın yüzeyinde sadece yaprak tabakası (çürüntü safhasına geçemeden) humuslaşabilir. Ayrışmanın yavaş gerçekleştiği yerlerde yaprak, çürüntü ve humus tabakaları alt alta sıralanır. Ayrışmanın çok yavaş ilerlediği yerlerde ise yaprak tabakası kalın bir örtü halinde toprak yüzeyinde ayrışmadan kalabilir. Bu birbirinden farklı yapıdaki ölü örtüler humus tipleri olarak isimlendirilip, tanımlanırlar. Ölü örtünün ortamın özelliklerine uygun olarak birbirinden farklı ayrışma safhaları geçirmesi sonucunda ortaya çıkan humus tipleri, toprağın özellikleri, ekolojik sistemde bitki besin maddelerinin dolaşımı, ortamdaki ayrışma ve yeniden oluşma hızı ve bitkilerin beslenebilmeleri gibi konularda önemli bilgiler verir. Humus tipleri esas itibariyle üçe ayrılır. Bunlar; Mul tipi humus, çürüntülü mul tipi humus, ham humus olarak isimlendirilirler. Humus tiplerinin sınıflandırılması her ülkenin farklı doğal yapısına ve özelliklerine göre değişiktir. Uluslararası Toprak İlmi Kongresinde (Oxford 1935) sadece mul tipi ve mor tipi olarak iki humus tipi kabul edilmiştir (Irmak, A.1972). Halbuki Almanya’daki ve Fransa’daki farklı bölgesel özelliklere göre farklı humus tiplerinin tanımlandığı bilinmektedir33). Ülkemizdeki farklı bölgesel özelliklere göre farklı humus tiplerinin oluştuğu tespit edilmiştir. Bu tespitlere ve gözlemlere de dayanılarak humus tiplerinin sınıflaması yapılmıştır (Tablo 30, Şekil 14). Y Ç H Ah Y Ah Y Y : Ayrışmamış yaprak tabakası Ç H Ah Ç : Ayrışmakta olan çürüntü tabakası H : Kolloidal yapı kazanmış humus Ah : Humus karışmış Toprak horizonu MUL ÇÜRÜNTÜLÜ MUL HAM HUMUS- MOR Şekil 14. Humus tipleri. 33) Almanya’daki humus tipleri için Kubiena 1948, Laatsch 1957, Fransa’daki humus tipleri için Duchaufor 1960’a bakınız. 71 Tablo 30. Türkiye’de rastlanan humus tipleri 1. Karasal ortamda gelişmiş humus tipleri Mul tipi humus (Y tabakası) Çürüntülü mul tipi humus (Y/Ç/H tabakası) Ham humus (Y/Ç/H tabakası) 2. Islak ortamda gelişmiş humus tipleri Karasal humus tiplerinin ıslak ortamda gelişmiş formları Su ortamında gelişmiş humus tipleri Tipik mul Kum mul’ü (Kumlu toprak mul’ü) Kireç mul’ü (Kireçli toprak mul’ü) Gizli mul Tipik çürüntülü mul Kuru çürüntülü mul Mor (tipik ham humus) Keçeleşmiş ham humus Kuru ham humus Islak mul Islak çürüntülü mul Islak mor Turbalıklar vb. 1) MUL TİPİ HUMUS Organik maddelerin kısmen hızla ayrışması, kısmen de humuslaşması ve ayrışma ürünleri ile humusun mineral toprağa iyice karıştırılmış olması (canlılar) sonucunda toprak yüzeyinde sadece son yılın yapraklarına ait olan bir ölü örtü tabakası (Y- tabakası kalır34)) (Şekil 14). Humus toprağın üst kesiminde toprak türüne ve canlıların aktivitesine göre 5-10 cm’lik bir derinliğe kadar mineral toprak ile karışmıştır. Humusun karıştığı koyu esmer renk almış mineral toprak kesimi Ah horizonu olarak tanımlanır. Mul tipi humusun oluşumunda toprak canlılarının ve mineral toprakla karışımında ise özellikle solucanların önemli etkileri vardır. Canlıların bu yüksek faaliyetleri ılık, nemli ve hafif asit veya nötr ortamda gerçekleşebilir. Bu nedenle mul tipi humus formlarına özellikle yapraklı ormanların (ibrelilerden göknar ve sedir altında da rastlanabilir) altında, ılık, nemli yetişme ortamlarında ve reaksiyonun asit veya alkalen olmadığı bazlarca zengin topraklar üstünde rastlanır. Mul tipi humusta hızlı ayrışarak toprağa karışmış olan kolloidal organik maddeler (humus vd.) toprağın üst kesiminde (Ah-horizonu) kırıntılı ve bol gözenekli bir yapının gelişmesini sağlarlar. Böylece toprağın fiziksel özellikleri üzerinde olumlu etkiler sözkonusu olur. Toprağın havalanması ve yağış sularının toprağa sızması kolaylaşır. Organik maddenin ayrışma ürünlerinin (katyonlar ve anyonlar) sızıntı suyu ile toprağın derinliklerine ulaşması bitki beslenmesinde olumlu ve önemli etkiler yapar ve verimi arttırır. Mul tipi humusun genellikle yapraklı ormanların altında teşekkül etmesi yaprakların bileşimine bağlıdır. İğne yapraklı ağaçlardan sarıçam, kızılçam, lâdin, vb. türlerin ibrelerindeki reçineler, aromatik yağlar ve mumların ayrışması sonucunda asit ürünler ortaya çıktığı için bu ağaç türlerinin altında mul tipi humus pek görülmez. Göknar ve sedir türleri gibi ibrelerinde yüksek miktarda kalsiyum ihtiva eden iğne yapraklı ağaçların altında ılıman iklimli yörelerde mul tipi humus gelişebilir. 34) Yaprak tabakası = L (İngilizce Litter’den). 72 Mul tipi humusun alt tipleri her ülkenin özelliklerine göre değişebilir. Türkiye’de kumlu topraklar üstünde rastlanan kum mul’ü, kireçli topraklar üstünde rastlanan kireç mul’ü, sıcak ve nemli iklim etkisinde gelişen gizli mul gibi humus tipleri de bulunmaktadır. Kum mul’ü esas itibariyle kumlu topraklar üstünde rastlanan ve humusun 20 cm’e kadar toprağa karışarak esmer renkli Ah horizonunu meydana getirebildiği bir mul tipi humustur.Özellikle eski kumullar üstündeki orman veya fundalıkların altında veya benzeri yerlerde kum mulüne rastlanır. Trakya’nın Karadeniz kıyısı boyunca yer yer yığılmış eski rüzgâr veya akarsu kumlarının (kırmızı kireçsiz renkli kumlar) üstündeki fundalıklar ve çalılaşmış ormanların altında kum mulü tipinde humus gelişmiştir (Yalıköy kumulu ile Yeniköy-Karaburun-Durusu arasındaki kumullarda kırmızı kumlar üstündeki fundalık ve çalılaşmış ormanların altında). Kireç mulü (Mull calcique) daha önce Duchaufour (1960) tarafından tarif edilmiştir. Kireç mulü kireç taşından veya kireçli anamateryallerden oluşmuş topraklar üstünde ılık ve nemli iklim etkisi altında, canlıların yüksek faaliyeti ile teşekkül etmektedir. Kireç mulü çok hızlı bir ayrışma süreci sonunda oluşmaktadır. Humuslaşma ürünleri de kısa sürede oksitlenip ayrışmaktadır. Bu hızlı ayrışma; toprakta ve dolayısıyla yaprakta kalsiyumun yüksek miktarda bulunuşu ile mümkün olabilmektedir. Ah-horizonunda humus miktarı azdır. Buna karşılık kalsiyum humatlar toprakta daha fazladır. Gizli mul (crypto mull) daha önce S.A.Wilde (1962) tarafından tarif edilmiştir. Gizli mul’ün en önemli özelliği Ah- horizonlarının esmer değil bozumsu renkte görünmesidir. Bazlarca zengin ince taneli topraklar üstünde (bazik silikat kayaları vd.) yaprak tabakasının ve humusun hızla ayrışması ve ayrışma ürünlerinin (humik asit) üst toprakta humatlar yapması Ah horizonunun boz renkte görünmesine sebep olmaktadır. Gizli mul’de Ah- horizonu azot bakımından zenginleşmiştir. Gizli mul’e Belgrad Ormanı’nda meşe meşcereleri altında rastlanmaktadır. 2) ÇÜRÜNTÜLÜ MUL TİPİ HUMUS Ilıman iklim etkisi altındaki yerlerde kış mevsiminin serin ve nemli (ıslak), yaz mevsiminin ise sıcak ve kurak oluşu toprak canlılarının faaliyetleri üzerinde ve kimyasal ayrışmanın hızı üzerinde yavaşlatıcı veya durgunlaştırıcı etkiler yapar. İlkbahar ve yaz başı ile sonbaharın henüz ılık ve nemli devrelerinde ise mikrobiyolojik faaliyet ve kimyasal ayrışma hızlanır (Şekil 13). Böyle ortamlarda özellikle kireçsiz topraklar üstünde ve meşe, kayın, yerine göre karaçam, sarıçam, vb. ağaç türlerinin yapraklarının ayrışması az veya çok asit ürünler verdiği için bunların ölü örtülerinde yaprak tabakası hemen humuslaşamaz. Arada bir çürüntü (fermantasyon) safhasından geçen humuslaşma sözkonusu olur. Ölü örtünün böyle bir ara ayrışma safhasından geçmesi sonucunda yaprak (Y), çürüntü (Ç) ve humus (H) tabakalarının alt alta sıralandığı bir yapı ortaya çıkar. Ancak çürüntülü mul’de humus tabakası pek ince olup humusun önemli kısmı mineral toprağa karışmış ve Ah- horizonunu teşkil etmiş olarak bulunur (Şekil 14 ve 15). Bu yapıya sahip olan humus çürüntülü mul olarak adlandırılır. Çürüntülü mul’de çürüntü tabakasının gevşek yapısı dikkat çekicidir. Tipik çürüntülü mul yüksek dağlık mıntıkalarda kireç taşlarından oluşmuş topraklar üstünde de görülebilir. Akdeniz Bölgesi’nde 1800-2000 m yükseltilerde sedir ormanlarının altında (anakaya kireçtaşı) çürüntülü mul tipi humus tarafımızdan gözlenmiş ve tanımlanmıştır. 73 Çürüntülü mul daha önceleri Kubiena (1953) ile Duchaufour (1960) tarafından moder, Herberg ve Chandler (1941) tarafından twinmul olarak isimlendirilmiş ve tanımlanmıştır. Tipik çürüntülü mul’de çürüntü tabakasındaki organik artıkların hangi bitki organlarına ait olduğu henüz tanınabilir. Tipik çürüntülü mul’de çürüntü tabakası nemli olup, çürümekte veya çürümüş yaprak kokar (Belgrad Ormanı’nda kayın meşcereleri altında). Çürüntülü mul tipi humusun tipik yapısından ayrılan alt tipi kuru çürüntülü mul’dür (Belgrad Ormanı’nda meşe meşcereleri altında). Tipik çürüntülü mul’de çürüntü tabakası yaz mevsiminde de tam kuru bir durumda değildir. Halbuki yaz mevsiminin daha kurak geçtiği yörelerde çürüntü tabakası tamamen kurur. Kuru çürüntülü mul Türkiye’de A.Irmak tarafından ilk defa Belgrad Ormanı’nda görülüp tanımlanmıştır (Irmak, A.1940). (Şekil 13). Çürüntülü mul tipi humusta ayrışmanın mevsimlere bağlı olarak duraklaması bitki besin maddelerinin ekolojik sistemdeki dolaşımının zaman zaman engellenmesi anlamına gelir. Ancak bu durum orman ağaçlarının beslenmesi bakımından pek önemli sayılmayabilir. 3) HAM HUMUS Ortam şartlarının mikrobiyolojik (bakteri) faaliyeti engellediği ve ayrışmayı pek yavaşlattığı yerlerde ölü örtü mineral toprak üstünde ve ondan kesin bir şekilde ayrılmış (karışmamış) olarak yatar. Ölü örtüde yaprak (Y), çürüntü (Ç) ve humus (H) tabakası alt alta sıralanırlar (Şekil 14). Humus mineral toprakla ya hiç karışmamış veya çok ince bir kısımda karışabilmiştir. Ham humus çok nemli ve serin (soğuk) iklim etkisinde (kuzey enlemleri veya yüksek dağlar) sarıçam, karaçam, lâdin, vb. orman ağaçları ile Orman gülü (Rhododendron), Ayı üzümü (Vaccinium) veya fundalıkların (özellikle Erica’lar) vb. çalıların altında bazlarca fakir kayalardan oluşmuş toprakların üstünde gelişir. İklimi ve ağaç türüne bağlı olarak ham humusa kireçli kayalardan oluşmuş toprakların üstünde dahi rastlanabilir. Öte yandan sıcak ve kurak iklim etkisinde ayrışmanın uzun süre duraklaması ve yaprak örtüsünün karaçam, kızılçam veya sedir gibi türlerin ibrelerinden oluşması (güç ayrışan) ham humus oluşumuna yol açar. Tipik ham humusun altındaki mineral toprak organik madde bakımından fakirdir. Ahhorizonu birkaç mm kalınlığındadır. Toprak hayvancıklarının faaliyetinin asit ortam şartlarından dolayı kısıtlanması humusun toprakla karışmasını da engeller. Humus ve diğer kolloid fakat asit karakterli ayrışma ürünleri yağış sularının sızması ile toprağın üst kesimine girerler, üst toprağın asitleşmesini ve yıkanmasını sağlarlar (bak.podsollaşma). Ham humus daha önceleri Kubiena (1948-1953) ve Laatsch (1957), Duchaufour (1960) tarafından tarif edilmiştir. Ham humus tarifleri genellikle mor tipi humus için yapılmıştır. Almanca kaynaklarda mor tipi humustan (Rohhumus) başka bir ham humus daha tarif edilmiştir. Bu ham humus tipi keçeleşmiş ham humus(Auflagehumus) olup mor tipi humusun daha kalın bir alt tipidir. Ham humusun diğer bir alt tipi ise kuru ham humus olup kurak bölgelerimizde bulunur. 74 MOR (TİPİK HAM HUMUS) Tipik ham humus mor olarak isimlendirilir. Mor tipi humusta yaprak (Y), çürüntü (Ç) ve humus (H) tabakaları tipik özellikleri ile ve birbirleri arasında kesin olarak ayrılmış durumda toprak üstünde yatarlar. Mor tipi humusta ortamın asit oluşu ve nemlilik ile ıslaklığın birbirini izleyişi toprak hayvancıklarının ve bakterilerin (aktinomisetler de dahil) faaliyetini engeller. Buna karşılık mantarlar mor tipi humusta uygun bir yetişme ortamı bulurlar. Özellikle humus tabakası mantar miselleri (iplikçikleri) ile ağ gibi örülmüş olarak görünebilir. Biyolojik faaliyetin engellenmiş olması biyolojik ayrışmayı da önler. Bu nedenle organik madde mineralizasyonu çok yavaş olur. Dolayısıyla ekolojik sistemde bitki besin maddelerinin dolaşımı engellenir ve bitkilerin beslenmesi de güçleşir. KEÇELEŞMİŞ HAM HUMUS (HUMUSLU MOR) Mor tipi humusun kalın ve keçeleşmiş olan bir formu keçeleşmiş ham humus olarak tanımlanır. Mor tipi humusta da çürüntü tabakası keçeleşmiş durumdadır. Ancak keçeleşmiş ham humusta çürüntü tabakası ve humus tabakası daha da kalın olup sıkışmıştır. Bu sıkışma ve keçeleşmenin sonucunda ölü örtü 10-15 cm kalınlığında olup tabakalar birbirinden ayrılmadan kesekler halinde kaldırılabilir35). Keçeleşmiş ham humusta humus tabakası kalın olduğu için bu tip humuslu mor olarak da isimlendirilmiştir. Keçeleşmiş ham humus özellikle soğuk ve nemli mıntıkalarda yaşlı sarıçam-ayı üzümü, lâdin-orman gülü ormanları altında görülür. Bitki besin maddelerinin ekolojik sistemdeki dolaşımı ileri derecede engellenmiş olduğu için bitki beslenmesi ve verimlilik olumsuz yönde etkilenmiştir. KURU HAM HUMUS Özellikle kurak ve sıcak mıntıkalarda yaprak tabakasının ayrışmadan kalın bir keçe halinde toprak yüzeyinde toplanması ile kuru ham humus oluşur. Kuru ham humusta çürüntü tabakası tipik çürüntü halinde olmayıp parçalanmış yapraklardan oluşan ince bir tabakadır. Humus tabakası ise pek görülmez. Humus kısa süren nemli ve ılık devrede hızla ayrışmıştır. Kuru ham humus bu durumu ile mul tipi humusa benzetilebilir. Ancak kalın ve keçeleşmiş yaprak tabakası ve biyolojik faaliyetin pek az oluşu veya tamamen durgunlaşması ile mul’den ayrılır. Ülkemizde özellikle Akdeniz ikliminin etkisi altındaki kurak mıntıkalarda ve karasal iklim etkisindeki kurak mıntıkalarda kızılçam, karaçam ve sedir ormanlarının altındaki kuru ham humus oluşumu görülmektedir. Kuru ham humusun oluşumu ormanda bitki besin maddesi dolaşımını engellediği için, bitki besin maddesi alımını ve verimi de olumsuz yönde etkiler. Kuru ham humusun kireç taşından oluşmuş topraklar üstünde teşekkülü ilgi çekicidir. Bazlarca fakir topraklar üstünde karaçam ve sahil çamı ormanları altında (Türkiye'’in kuzey kesiminde de) kuru ham humus oluşumu tarafımızdan gözlenmiştir. HAM HUMUSA KARŞI ÇARELER Ham humusu ayrıştırmak için ormancılar çeşitli yöntemler kullanmak zorunda kalmışlardır. Asit reaksiyonlu mor tipi veya keçeleşmiş mor tipi humus sadece bitki besin maddelerinin ekolojik sistemdeki dolaşımını engellemekle kalmaz, asit karakterli ayrışma 35) Keçeleşmiş Ham humus (Auflagehumus) için bakınız : Kantarcı, M.D. – Rehfuess, K.E. 1974. Eder, E. 1975. Burschel, P.-Eder, E. – Kantarcı, M.D. – Rehfuess, K.E. 1977. Burschel, P. – Eder, E. – Rehfuess, K.E. – Kantarcı, M.D.1977. 75 ürünleri ile toprağın yıkanmasına da sebep olur (podsollaşmaya bakınız). Daha ileri asitlik derecelerinde (pH < 4 ve özellikle < 3) toprakta kil mineralinin de ayrışması ve alüminyum açığa çıkması sözkonusudur. Alüminyum bir katyon olarak bitkiler için zehirleyicidir. Bu tür etkilerin yok edilmesi için mor tipi humus ile keçeleşmiş mor tipi humusun kireçlenmesi kullanılan yöntemlerden biridir. Ayrışmanın hızlandırılması için ölü örtüye daha fazla ışık ve güneş enerjisi sağlamak amacı ile ormanda aralama kesimleri yapmak gerekmektedir. Ağaçlandırma alanlarında ölü örtü ile toprağın makine+ekipman ile işlenerek karıştırılması sonucunda organik maddenin hızla ayrıştığı görülmüştür. Ancak bu tür tedbirlerin dikkatle seçilmesi ve bitki besin maddesi kaybının önlenmesi gerekir (Tablo 33 ve 34 ile bölüm 5.1’de Şekil 55). İbreli ormanlara yapraklı, yapraklı ormanlara ibreli ağaç türlerini karıştırmak mor tipi humusun oluşumunu önleyebilecek önemli tedbirlerden biridir36). Kuru ham humusun bulunduğu ortamlarda ise ölü örtünün kireçlenmesi veya ormanda aralama kesimleri genellikle etkili olmayabilir. Bu ormanlarda yapraklı türleri ibreli türlerle karıştırmak en etkili çaredir. Ağaçlandırma alanlarında da kuru ham humusu mineral toprakla dikkatli bir şekilde karıştırmak uygun bir yöntemdir. Bazı doğal gençleştirme ve ağaçlandırma alanlarında ise kuru ham humusu (aşırı dereceye kaçmadan veya kömürleştirip bırakmadan) yakmak suretiyle mineralizasyonu sağlamak yoluna gidilmektedir37). 4) ISLAK ORTAMDA GELİŞMİŞ HUMUS TİPLERİ Karasal ortamda gelişmiş olan humus tiplerinin ıslak ortamda gelişen formları da vardır. Bunları ıslak mul, ıslak çürüntülü mul ve ıslak mor olarak isimlendirmek uygun olur. Uzun süre ıslak şartlarda kalan fakat sıcaklığın da yüksek oluşu nedeni ile nemli veya taze dönemde (yaz mevsiminde) hızlı bir biyolojik faaliyet sonucunda ayrışmaya uğrayan ölü örtülerde mul tipi humus gelişir. Buna karşılık ortamın asitliği ve serinliği ıslak çürüntülü mul tipindeki humusun, ortamın daha şiddetli asitliği ve soğukluğu ise mor tipindeki humusun gelişimine sebep olur. Bu safhadan sonra humus tipi turbalaşmaya başlar. Karadeniz yalı arazisinde İğneada (Trakya) Subasar (Longos) ormanları ile Durusu (Terkos) Gölü’nün kanalının batısındaki Subasar ormanda ıslak çürüntülü mul ve ıslak mor tipi humus tarafımızdan gözlenmiştir. Sualtı şartlarının hakim olduğu yörelerde ise turbalıklar teşekkül eder. Turbalıklar organik artıkların su içinde yığılıp kısmen çürüyüp humuslaşması ile meydana gelir. Su 36) 37) Karabük Orman İşletmesi’nin Büyükdüz Bölgesi’nde saf kayın meşcerelerinin altında mor tipi humusun kayının doğal olarak gençleşmesini engellediği, buna karşılık sarıçam-kayın veya Uludağ Göknarı-kayın meşcerelerinde ise humus tipinin çürüntülü mul olduğu ve kayınların bu meşcerelerde doğal olarak gençleşebildiği tarafımızdan gözlenmiştir. Kayın yapraklarının birbirine yapışarak kalın bir tabaka halinde keçeleşmelerinin sonucunda toprak ve atmosfer arasında hava ve sıcaklık alışverişi engellendiği için kalın bir ölü örtü tabakası oluşmaktadır. Bu kalın ve mor tipi ölü örtüye düşen kayın tohumları ise çimlendikten sonra köklerini mineral toprağa ulaştıramadıkları için yaz mevsiminde kurumaktadırlar. Sarıçam veya göknarın kayına karıştığı meşcerelerde ise ibre ve kozalaklar veya kozalak pulları kayın yapraklarının birbirine yapışmasını önlemekte ve toprak ile atmosfer arasında ısı-hava-subuharı alışverişi mümkün olabilmektedir. Bu olayın sonucunda çürüntülü mul tipi humus gelişmektedir. Kayın tohumları da çimlendikten sonra fideler köklerini mineral toprağa ulaştırabilmekte ve yaz mevsimini kurumadan atlatabilmektedirler. Benzer oluşum ve durumlar Karadeniz Bölgesi ormanlarında benzer yetişme ortamlarında da gözlenmiştir. Elmalı (Antalya) Orman İşletmesi’ndeki saf sedir ormanlarında denediğimiz bu yöntem daha önce sıkça kullanılmış olup “yangın kültürü” olarak tanınan bir gençleştirme yöntemidir. Yakma ile hızlı oksitlenme sonucunda gerçekleştirilen mineralizasyon ve elde edilen kül (besin maddeleri) fidanların da hızlı gelişmesini ve özellikle azotun etkisi ile kurak yaz devresinin atlatılmasını sağlamaktadır (Bak.Azot bahsi ve Şekil 56; Kantarcı, M.D. ve ark. 1986 ve 1990 ile Kantarcı, M.D. 1990-1, 2, 3 ). 76 altında anaerobik biyolojik ayrışma sözkonusudur. Organik madde siyah renkte ve genellikle bitki dokusunu henüz tam kaybetmemiş bir durumdadır. Turbalıkların soğuk veya ılıman iklim etkisi altındaki yörelerde oluştukları gibi yarı tropik ve tropik bölgelerde de oluşabildiği bildirilmiştir (Irmak, A.1972). Turbalıklar esas itibariyle alçak turbalıklar ve yüksek turbalıklar olarak iki farklı oluşum gösterirler. Alçak turbalıklar mineral maddelerce ve özellikle kalsiyum ile azotça zengin (eutroph) sularda teşekkül ederler. Alçak turbalıkların yüzeyi düz olup buralarda yetişen söğüt, kızılağaç, Carex, Hypnum, Typha, Phragmites gibi türlerin artıklarından teşekkül etmişlerdir. Yüksek turbalıklar mineral maddelerce fakir (oligotroph) sularda teşekkül ederler. Bu sularda besin maddesi istekleri az olan sphagnum, çeşitli bodur çalılar (ve Orta Avrupa’da Pinus montana da) yetişebilmektedir. Sphagnum türleri ortada yüksek, çevrede alçak bir kütle halinde yaşar ve gelişirler. Bundan dolayı Sphagnum turbalıkları yüksek turbalık olarak isimlendirilmişlerdir. Türkiye’de turbalıklar tespit edilmiştir. Artvin-Ardahan arasında Yalnızçam Dağları’nda sphagnumlar tarafından teşkil edilmiş yüksek turbalık oluşumları H.Louis (1939) tarafından tespit edilmiştir. Uludağ’da granit üstünde (2000 m’de) bulunan turbalığın yüksek turbalık ile alçak turbalık arasında geçit durumunda bulunduğu bildirilmiştir (Irmak, A.1972). Aladağ’da Bolu Ovası’na inen yamaçlarda (1200 m’de) andezit üstünde Amca Gölü turbalığı geçit turbalık karakterindedir. Abant Gölü (Bolu) göl kenarında gelişmekte olan turbalık A.Irmak (1947) tarafından, Amanos Dağları’ndaki turbalık oluşumu H.Kayacık (1956) tarafından incelenmiştir. Sapanca Gölü’nün kenarında da giderek bir turbalık gelişimi sözkonusudur. Yeniçağa (Reşadiye) Gölü kenarındaki turbalık ise Abant Gölü turbalığının daha ileri bir evresidir. Çatalca’da (Trakya) Danamandıra Köyü yakınındaki Kokmuş göller (iki tane) de turbalıktır. Öte yandan Enez (Trakya’da Meriç Nehri ağzında) yakınındaki balık gölü (Gala Gölü) de çevredeki çeltik tarım alanlarından verilen NO3- ve HPO4-2 bakımından zengin sulama suyu ile turbalaşmaktadır (Kantarcı, M.D. 1982-2). Benzer bir göl turbalaşması olayı da İstanbul yakınındaki Tuzla Balık Gölü’nde gelişmektedir (Kocasoy, Curi, Kantarcı ve ark. 1991). 3.5.2.4. Toprakta Organik Maddenin Bulunuşu Toprağın üstünde yatan ölü örtünün ayrışması sonucunda oluşan humus ile diğer ayrışma ürünleri mineral toprağa yağış suları ile sızar veya biyolojik faaliyet sonucunda karıştırılır. Mineral toprağa karışan organik maddenin toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri üzerindeki etkisi pek önemlidir. Orman topraklarında genellikle toprağın üst kesimi (Ah-horizonu) organik madde bakımından zengindir. Organik madde toprağın derinliklerine inildikçe azalır. Ancak humus podsollerinde veya bu tipe yakın topraklarda organik maddenin Ah horizonundan sonra yıkanma (Ae) horizonunda azalıp, humus birikimi (Bh) zonunda yeniden arttığı tespit edilmiştir (Şekil 15). Yükseklik arttıkça havanın serinlemesi bu humuslaşmaya ait organik maddenin daha yavaş ayrışmasına sebep olmaktadır. Yavaş ayrışma sonucunda toprakta organik madde daha fazla birikebilmektedir (Şekil 15, tablo 24, 31). Kolloid humusa dönüşen organik madde ise 77 yüksekliğe bağlı olarak artmış olan yağış sularının etkisi ile toprağın derinliklerine de taşınabilmektedir (Şekil 15). 900 - 1000 m 1300 -1500 m 1100 -1300 1500 -1634 m Ah 6. 6.5 9.2 8.1 10.3 Ael 1. 1.6 2.3 2.9 4.6 A-B 0.7 0. 7 1.4 1.5 1.7 Bts 0.7 0. 1.0 1.7 2.6 B-C 0.4 0.4 0.4 0.4 1.2 Cv 0.3 0.3 0.3 0.3 0.8 Şekil 15. Aladağ’da (Bolu) Göknar ormanları altındaki topraklarda organik karbonun (C org) toprağın derinliklerine doğru dağılımı ve yükselti-iklim kuşaklarına göre değişimi (Kantarcı, M.D.,1979-b). NOT: Burada organik madde yerine organik karbon (Corg) değerlerinin kullanılması daha uygun bulunmuştur.Organik karbon miktarından organik maddenin hesabı için kullanılan 1.72 çarpım faktörünün küçük değerler verdiği, bunun yerine çarpım faktörünün 2 olarak alınması gerektiği belirtilmiştir (Schlichting, E.-Blume, H.P. 1966 ve Scheffer-Schachtschabel 1970). Öte yandan bütün bu faktörlerin teorik olduğu, çünkü humus tipine göre organik maddenin bileşiminin ve içindeki organik karbon miktarının farklı olduğu bilinmektedir. Bu nedenle en doğru tayin ateşte kayıp ile elde edilebilmektedir. Ancak;kilin bünye suyu ile kireçli topraklarda karbonatların yüksek sıcaklıkta bozunması ateşte kayıp yöntemini de sakıncalı kılmaktadır. Topraktaki organik madde miktarları ile ormanın tür bileşimi arasında önemli ilişkiler bulunabilmiştir. Öte yandan toprağın türü de organik madde miktarı üzerinde önemli etkiler yapabilmektedir. Aynı iklim tipinin etkisi altındaki Belgrad Ormanı’nda (Bahçeköy) yapılan araştırmalarla toprağın organik madde miktarları tespit edilmiştir (Tablo 32). Ağır (killi) topraklarda organik maddenin daha fazla oluşu toprakta biyolojik faaliyetin daha yavaş gerçekleşmesine bağlıdır (pliosen balçığı ile ağır balçığı karşılaştırınız). Kayın meşceresi altında organik maddenin daha az oluşu kayın ölü örtüsünün meşe ölü örtüsünden daha geç ayrışmasından ve toprak üstünde yığılmasından ileri gelmektedir38). Organik karbonun veya organik maddenin bulunuş oranına göre topraklar sınıflandırılmaktadır (Tablo 33). Böyle bir sınıflandırma organik maddenin toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri üzerindeki etkileri ile bitkilerin beslenmesi bakımından önemli farkları ortaya koymak için kullanılabilir. Ancak orman topraklarında toprağın kanal sistemi (toprak hayvancıkları ve bitki kökleri vasıtası ile) ve çatlak sistemi organik maddenin toprak derinliğine doğru eşit olmayan bir şekilde dağılmasına sebep olabilir. Bu sebeple tablo 33’de verilen sınıflandırmanın yanısıra orman topraklarının iç yapısını da inceleyerek uygulamak gerekir. 38) Kayın yaprakları daha kolay ayrışabilir. Ancak kayın yaprakları düz olup, birbirine yapıştığı için ıslaklığı uzun süre devam etmekte ve havalanmaları güçleşmektedir. Meşe yaprakları ise loplu olduğu için ıslaklık hemen hiç oluşmamakta ve havalanmaktadır. Bu durumda biyolojik faaliyet meşe ölü örtüsünde daha yüksek olmakta ve ölü örtü hızla ayrışabilmektedir. Humuslaşmanın hızlı oluşu sonucunda toprağa daha fazla humus karışabilmekte veya sızabilmektedir (36 no.lu dipnotu ile ilişki kurunuz). 78 Tablo 31. Toprakta organik maddenin yükseltiye ve yöreye bağlı olarak bulunuşu (Irmak, A.1972’den) Aladağ-Göknar Ormanı Anakaya : Andezit Yükselti : 1400 m (Irmak, A. – M.Sevim – F.Gülçur, 1962.) İnegöl-Kayın Ormanı Anakaya : Granit Yükselti : 1400 m (Irmak, A. – F.Gülçur, 1964.) Bahçeköy-Meşe Ormanı Anakaya : Pliosen Balçığı Yükselti : 120 m Derinlik cm Organik madde miktarı, % 0-7 7-15 15-30 30-60 10.7 5.4 2.3 0.8 0-8 8-20 20-30 30-40 7.3 3.6 2.6 1.3 0-15 30-40 3.0 0.3 (Irmak, A. 1940) Tablo 32. Belgrad Ormanı’nda (Bahçeköy) ağaç türüne ve toprak türüne göre organik maddenin değişimi (% olarak) (Eruz, E.1979’dan derlenmiştir) Toprak Ağaç türü ve toprak türü Horizonları Ah Ael A-B Bts B-C Cv 10.2 9.3 10.3 2.4 2.0 2.1 1.8 1.2 1.4 1.2 1.0 1.0 0.7 0.7 0.5 0.4 0.3 0.3 5.8 5.8 7.7 1.7 1.5 2.4 1.1 0.9 1.2 0.8 0.7 0.9 0.5 0.4 0.6 0.3 0.2 0.4 Meşe meşceresi Toztaşı (balçık-ağırbalçık) Pliosen balçığı Pliosen ağırbalçığı (Psg) Kayın meşceresi Toztaşı (balçık-ağırbalçık) Pliosen balçığı Pliosen ağırbalçığı (Psg) Psg : Pseudogleyli (Durgunsu oluşumu) topraklar. Tablo 33. Toprakların organik madde içeriğine göre sınıflandırılması (Scheffer- Schachtschabel 1970’ten) Sınıflandırma Corg miktarı, % Humusça fakir Humuslu Çok humuslu Pekçok humuslu < 1.1 1.1-2.0 2.0-5.0 > 5.0 Organik madde, % < 2.1 2.1-4.0 4.1-10.0 > 10.0 3.5.2.5. Organik Maddenin Önemi Ölü örtünün ve toprağın mineral kısmı ile karışmış olan organik maddelerin gerek toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri üzerinde, gerekse bitkilerin beslenmesinde çok önemli ve olumlu etkileri vardır. 79 Organik madde özellikle tozlu ve killi toprakların ince tanelerini yapıştırıp kırıntılılığı sağlayarak toprağın gözeneklerinin daha iri olmasını sağlar. Toprağın su tutma kapasitesini arttırır. Toprağın havalanmasını olumlu yönde etkiler. Organik maddenin toprağın su tutma kapasitesini arttırması olayı özellikle kumlu topraklar için önemlidir. Organik madde özellikle orman ekosisteminde toprağın bitki besin maddelerinin deposu durumundadır. Gübrelenmesi her zaman mümkün olmayan veya gübreleme masrafları çok yüksek olan orman toprakları ile otlak topraklarında organik madde bitkisel üretimin en önemli faktörlerinden biridir. Organik maddenin ayrışmadan toprak üstünde yığılması ekolojik sistemde bitki besin maddelerinin dolaşımının engellenmesine, toprağın fakirleşmesine ve verimin düşmesine sebep olur. Organik maddenin hızla ayrışması ise mineralizasyon sonucunda serbest kalan iyonların yıkanıp sistem dışına çıkmalarına ve kaybedilmelerine yol açar. Özellikle ağaçlandırma alanlarında uygulanan toprak işlemesinde yanlış yöntemlerin seçilmesi organik maddenin kaybına veya hızlı ayrışma ile mineralize olup bitki besin maddelerinin sistem dışına çıkmasına sebep olduğu yapılan araştırmalarla tespit edilmiştir. Almanya’da Burglengenfeld civarında sarıçam ağaçlandırma alanlarında kalın ölü örtünün çeşitli toprak işlemesi yöntemleri ile toprağa karıştırılması sonucunda önemli ölçüde ayrışma sağlanmış, fakat bu arada organik madde ve azot kaybı da çok yüksek olmuştur (Tablo 34). Türkiye’de yapılan bazı ağaçlandırma çalışmalarında da yanlış diri örtü temizliği yöntemlerinin kullanılması sonucunda benzer kayıplar ortaya çıkmıştır. Kerpe’de hızlı gelişen ağaç türleri ile yapılan ağaçlandırmalarda (TUR-71/521 Projesi) uygulanan çeşitli (makinalı ve balta ile) diri örtü temizliği ve toprak işlemesi yöntemleri önemli derecede organik madde ve azot kayıplarına sebep olmuştur (Tablo 35). Toprak işlemesinde ölü örtü ile mineral toprağın homojen bir şekilde birbirine karıştırılamayışı toprağın bazı kesimlerinde fazla organik maddenin, bazı kesimlerinde de pek az organik maddenin bulunmasına sebep olmaktadır. Bu karıştırma işlemi sonucunda hızlı ayrışma ve mineralizasyon organik maddenin fazla bulunduğu yerde azot, fosfor ve diğer bitki besin maddelerinin fazlalığına, az bulunduğu yerlerde ise fakirliğine sebep olmaktadır. Ağaçlandırma alanlarında ise ilk yıllarda fidanların yakın kök çevrelerindeki bitki besin maddesi miktarı ile büyümeleri arasında önemli ilişki vardır. Toprağın işlenmesi sırasında organik maddenin dengeli dağılmaması nedeni ile yanyana dikilmiş fidanların bazılarının sarı (kloroz) renkli, bazılarının ise koyu yeşil renkli (yeterli veya fazla azot beslenmesi), bazılarının kısa, bazılarının ise uzun boylu olduğu gözlenmektedir. Genellikle fidanların orijini ile ilgili olarak yorumlar yapılıp çözümlenmeye çalışılan bu durumun aslında (orijin farkı önemli derecede olmamak şartı ile) çok yakın mesafede değişen toprak-besin maddesi özelliklerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır (Rehfuess, K.E. – M.D.Kantarcı 1977). Şekil 16’da görüldüğü gibi çeşitli yöntemlerle toprak işlemesi ölü örtünün mineral toprağa karışması sonucunda çeşitli derinliklerdeki organik karbon ve total azot miktarlarının yaşlı meşcere altındakinden çok yüksek varyasyon katsayılarına ulaştığı tesbit edilmiştir (ölçme işlemin 8. yılında yapılmıştır). Özellikle pulluk ile sürülen alanda varyasyon katsayıları çok yüksektir. Bu durum toprağın homojen olarak karıştırılamadığını göstermektedir. 80 Tablo 34. Yaşlı sarıçam ormanlarında ağaçlandırma amacı ile uygulanan çeşitli toprak işlemesi yöntemleri sonucunda ölü örtü ve toprakta organik madde ve azot kaybı (Almanya’da Burglengenfeld’de) (Kantarcı, M.D.-K.E.Rehfuess 1974 ile Burschel, P. – E.Eder – M.D.Kantarcı, K.E.Rehfuess 1977’den derlenmiştir) Corg ton/ha Ölü örtü (ton/ha) Fark % Toprak 0-50 cm (ton/ha) Fark % Ölü örtü+toprak 0-50 cm (ton/ha) Fark % Ölü örtü+toprak 0-80 cm (ton/ha) Fark % Nt kg/ha Ölü örtü (kg/ha) Fark % Toprak 0-50 cm(kg/ha) Fark % Ölü örtü+toprak 0-50 cm (kg/ha) Fark % Ölü örtü+toprak 0-80 cm (kg/ha) Fark % Yaşlı meşcere İşlenmemiş alan Freze ile işlenmiş Pullukla sürülmüş 31.7 100 37.0 100 68.7 100 73.9 100 9.7 -69 39.4 +6 49.1 -29 55.0 -26 3.1 -90 44.3 -20 47.4 -31 54.4 -26 3.0 -91 35.2 -5 38.2 -44 43.3 -41 897 100 2138 100 3035 100 3780 100 268 -70 2328 +9 2596 -14(-439) 3230 -10 78 -91 2029 -5 2107 -31(-928) 2930 -22 67 -93 2307 +8 2374 -22(-661) 3300 -13 Not: 0-50 cm derinlik için ton/ha/0.5 m, 0-80 cm derinlik için t/ha/0.8 Tablo 35. Kerpe-TUR-71/521 Sahil çamı ağaçlandırma alanlarında diri örtü temizliği ve toprak işlemesi sonucunda ölü örtü kaybı ile toprakta Corg ve azot kaybı (Kantarcı, M.D.1984) Ölü örtü ton/ha Fark % Toprakta Corg ton/ha/1 m Fark % Ölü örtüde Nt kg/ha Fark % Toprakta Nt kg/ha/1 m Fark % Ölü örtü+toprakta Nt kg/ha/1 m Fark % (*) Baltalık altında Bölme No 5 (*) Bölme No 2(*) Bölme No 10-c(*) Bölme No10-f(*) 21.11 100 148.30 100 283.6 100 7083 100 0.23 -97 66.17 -55 2.7 -99 5914 -17 1.78 -94 81.17 -45 6.9 -98 5971 -16 5.78 -73 132.56 -11 34.5 -88 8601 +21 4.53 -79 149.25 -0.6 61.2 -78 6298 -11 7367 100 5917 -20 5977 -19 8635 -17 6359 -14 Bölme 5 ve Bölme 2’de diri örtü dozer bıçağına benzeyen bir kesici bıçakla temizlenmiş ve bu arada toprağın üst kısmı (40-60 cm kadar) ağaç kökleri ile birlikte sıyrılıp itirilmiş, 10-c ve 10-f bölmelerinde ise diri örtü kesilip temizlenmiş toprak işlemesi aşırı olmayıp, baltalık ile kütük sürgünleri kırılarak mücadele edilmiştir. Not: t/ha/1 m : 1 ha alanda, 1 m toprak derinliği için ton cinsinden. 81 a) Topraktaki karbon miktarının derinliğe göre değişimlerine ait varyasyon katsayıları Varyasyon Katsayısı, (%) 0 10 20 30 Varyasyon Katsayısı, (%) 40 50 60 0 0 10 40 60 80 100 120 10 Yaşlı sarıçam Freze 20 Derinlik, (cm) 20 Derinlik, (cm) 20 0 30 40 Pulluk 50 Yaşlı sarıçam 30 Pulluk 40 50 İşlenmemiş toprak 60 60 AĞIR BALÇIK TOPRAĞI 70 KUMLU BALÇIK TOPRAĞI 70 80 80 b) Topraktaki azot miktarının derinliğe göre değişimlerine ait varyasyon katsayıları Varyasyon Katsayısı, (%) 0 5 10 15 20 25 30 Varyasyon Katsayısı, (%) 35 40 0 0 10 10 20 30 40 50 60 70 80 0 Yaşlı sarıçam 10 20 20 Yaşlı sarıçam Pulluk 40 Freze 50 60 70 80 İşlenmemiş toprak AĞIR BALÇIK TOPRAĞI Derinlik, (cm) Derinlik, (cm) Pulluk 30 30 40 50 60 70 KUMLU BALÇIK TOPRAĞI 80 Şekil 16. Ölü örtü ve topraktaki karbon miktarı (a) ile azot miktarının (b) yaşlı sarıçam Meşceresi altında ve toprağı işlenmemiş, toprağı freze ile işlenmiş (20 cm), toprağı pullukla sürülmüş (40 cm) sarıçam ağaçlandırma alanlarındaki derinliğe göre değişimine ait varyasyon katsayıları (% C ve % N değerleri için) (Rehfuess, K.E. – M.D.Kantarcı (1977’den).
© Copyright 2024 Paperzz