SOSYAL BİLİMLER MESLEK YÜKSEKOKULU YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ DERS NOTU Mart 2014 Değerli öğrenciler sizler için hazırlanan bu notta aşağıdaki konulara ilişkin bölümler bulunmaktadır. 1. 2. 3. 4. İletişim nedir? İletişim süreci ve öğeleri nelerdir? İletişim türleri nelerdir? Yeni iletişim teknolojileri / araçları nelerdir? E yayıncılık / dijital yayıncılık nedir? E yayıncılıkta iş modelleri nelerdir? Geleneksel ve yeni e yayıncılık araçları nelerdir? E yayıncılığın avantaj ve dezavantajları nelerdir? UYARI : BU DERS NOTLARI ÇAĞRI HİZMETLERİ PROGRAMI ve İŞLETME YÖNETİMİ PROGRAMI ÖĞRENCİLERİ İÇİN HAZIRLANMIŞTIR. Ders notunuzdaki konuları örnekleri ile beraber düşünmeye gayret gösteriniz. Bir şeyleri ezberlemekten ziyade öğrenmeye anlamaya gayret edin. Sınavlarında başarılar dilerim. Öğr. Gör. Ömer Faruk ÖZGÜR BÖLÜM 1 İLETİŞİM NEDİR? İLETİŞİM TANIMLARI İletişimle ilgili literatürde yaklaşık 200 e yakın tanım bulunmaktadır. Communication kavramı köken olarak “com” “ile” “ ile beraber” anlamına gelen kelime ve “union” “birlik” anlamına gelen iki kökün birleşmesi ile “communication” “ile birleşme” veya “ile beraberlik” anlamını taşır. Aynı kökten “community ( cemaat)” ve “communion ( Cemaatle birleşme) ” kavramları da gelir. Bazı iletişim tanımları şöyledir: Düşüncenin sözel olarak karşıdakilerle değiş tokuşu. İki kişinin birbirini anlaması, insanın karşıdakine kendisini anlatabilmesi. Duyguların, bilgi ve becerilerin aktarılma süreci. Kaynaktan çıktıktan sonra iletiyi alan için bir uyaran olan davranış. Kaynağın karşı tarafı etkilemeyi amaçlayan davranışı. Duygu, düşünce, ya da bilgilerin usa gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması( TDK ) Mesaj alıp gönderme, karşılıklı anlam alışverişi, paylaşımıdır. Kaynak ve alıcı arasında, bir kanal aracılığıyla anlaşılabilir mesajların alınıp yollanması sanatıdır. İletişim, bilginin, fikirlerin, duygunun, becerinin vb’nin simgeler kullanılarak iletimidir. ( Berelson ve Steiner ) İletişim anlam arama çabasıdır; insanın başlattığı, kendisini ve çevresini yönlendirecek ve değişim ihtiyacını karşılayacak şekilde uyarıları ayırt etmeye ve örgütlemeye çalıştığı üretken bir edimdir( Barnlund,). İletişim esas olarak simgeler aracılığıyla bir kişiden ya da gruptan diğerine ( veya diğerlerine ) bilginin, fikirlerin, tutumların veya duyguların iletimidir. İletişim sayesinde dünyayı anlamlı kıldığımız ve bu anlamı başkalarıyla paylaştığımız insani bir süreçtir( Masterson. Beebe ve Watson, 1983). İletişim beraberlik, anlaşma, paylaşmadır. İletişim bir süreçtir. 1 Süreç zaman ve yer içinde mesaj göndericilerini ve alıcılarını bağlama hizmetini gören faaliyettir ( Dillman ). Sosyal psikolojide iletişim: sosyal içinde yaşayan psikolojik bireyin kendini ve dışını algılaması ve karşılıklı etkileşimde kendini ifade etmesi ile anlamlandırılır. İLETİŞİM SÜRECİ veya İLETİŞİM MODELİ İLETİŞİM SÜRECİNDEKİ ÖĞELER : İletişim sürecindeki öğeleri kısaca açıklamak gerekirse ; Kaynak veya ( Gönderici) : Karşı tarafa mesaj göndermek isteyen, iletişimi başlatan kişi, kişileri kurumlardır. Alıcı veya ( Hedef ) : Mesajın ulaşması amaçlanan kişi, kurum ya da topluluktur. Mesaj veya ( İleti ) : Kaynak, alıcıya göndermek istediği bilgiyi, fikri, düşünceyi ya da duyguyu bir mesaj haline getirir. Mesaj, kaynak kodlayıcının fiziksel bir ürünüdür; kaynağın iletmek istediği anlamı temsil eder ve büyük ölçüde alıcıya ulaşacak anlamı belirler. Kodlama : İletişimde bulunmak isteyen kişi (kurum ya da topluluk), mesajını yazarak, konuşarak, belirli semboller, işaretler kullanarak, belirli bir davranış veya tutum içine girerek ya da jestlerini ve mimiklerini kullanarak ifade edebilir. Buna mesajı kodlama denir. Mesaj kodlama, bir anlam sistemidir ve mesajın nasıl düzenleneceğini saptar. Kod Açma: İletişim sürecinin tamamlanabilmesi için, kodlanıp gönderilen mesajın karşı tarafa ulaşması ve karşı tarafça aynı biçimde anlaşılması gerekir. Bu da mesajın açıklanmasıdır. Bu sürece kod açma veya kod çözme denilir. Kanal veya ( Araç ) : Kaynak, kodladığı mesajı alıcısına belirli bir araçla, iletişim kanalını kullanarak iletir. Kanal, mesajın iletilmesini sağlayan ortamdır. Bu ortam ışık dalgaları, ses dalgaları, radyo dalgaları, telefon kabloları ya da sinir sistemi olabilir. Araç ise, kanal aracılığıyla iletilecek mesajı sinyale dönüştüren teknik ya da fiziksel nesnedir. 2 Ses, gazete, dergi, kitap, broşür, mektup, film, radyo, televizyon, telefon, bilgisayar ve modem, faks vb. birer iletişim aracıdır. İletişim sürecinde kullanılan kanal ve iletişim aracı, yazılı, sözlü, sözsüz, görsel, simgesel ya da elektronik gibi farklı iletişim yöntemlerini oluşturur. Geri Bildirim veya ( Geri Besleme ) veya ( Dönüt ) : Alıcı, mesajın kodlarını çözdükten ve ona bir anlam verdikten sonra bir kaynak durumuna dönüşür. Başka bir deyişle, alıcı, almış olduğu mesajı yanıtlamak üzere seçtiği bir kanaldan, bir iletişim aracı kullanarak bu kez kendisi bir gönderici olarak yeni bir mesaj hazırlar ve bu mesajı kaynağa iletir. Buna geribildirim adı verilir. İletişim sürecinin tamamlanmasını sağlayan unsur, kaynağın gönderdiği mesajın alıcıya tam ve doğru biçimde ulaşıp ulaşmadığını açıklayan geribildirimdir. Çünkü iletişimde amaç karşılıklı anlama, kabul etme ve işbirliğini sağlamadır. Gürültü : Bazen mesajın tam olarak anlaşılmasına engel olan kişisel iletişim kanalını etkileyen fiziksel mesajın kodlanmasından kaynaklanan anlam bilimsel (semantik), zamansal faktörler gibi etkenlerle iletişim başarıyla sonuçlanamaz. Bu gibi unsurlara gürültü denir. İletişim sonucunun başarılı olup olmadığı ise, geribildirim sayesinde ortaya çıkar. Örneğin, yolda karşılaştığınız bir kişiye bir adres soruyorsunuz. Ama o kişiden yanıt alamıyorsunuz. Bunun nedeni, kişinin sizin söylediklerinizi duymaması olabilir (kişisel faktör) ya da kişi sizin konuştuğunuz dili bilmiyordur (kabul alanı dışında). Peki, bu kişilerin mesajınızı alamadığını nasıl anlayacaksınız? Tabii ki geribildirim sayesinde. O kişilerin mimikleri, el kol hareketleri ya da hiç bir tepki vermemeleri size geribildirim sağlayacaktır. BÖLÜM 2 İLETİŞİM TÜRLERİ İLETİŞİM TÜRLERİ Yönüne Göre İletişim Türleri 1) Tek Yönlü İletişim 2 ) Çift Yönlü İletişim Düzeylerine Göre İletişim Türleri 1 ) Toplumun tümünü içeren düzey 2 ) Örgütsel düzey 3 ) Gruplar arası düzey 4 ) Kişilerarası düzey 5 ) Kişisel düzey GRUP İÇİ İLİŞKİLERİNİN YAPISINA GÖRE İLETİŞİM TÜRLERİ 1 ) İnformel İletişim ( Resmi Olmayan İletişim – Biçimsel Olmayan İletişim) 2 ) Formel İletişim ( Resmi İletişim – Biçimsel İletişim ) Formel İletişim ( Dikey / Yatay / Çapraz İletişim ) şeklinde üçe ayrılabilir, veya Formel İletişim ( Yukarıdan Aşağıya – Aşağıdan yukarıya / Yatay / Çapraz ) şeklinde dörde ayrılabilir. KULLANILAN İLETİŞİM KANALINA / ARACINA GÖRE İLETİŞİM 1 ) Görsel İletişim 2 ) Yazılı İletişim 3 ZAMAN VE MEKÂN İTİBARİYLE İLETİŞİM 1 ) Yüz yüze iletişim 2 ) Uzaktan İletişim KULLANILAN KODLARA GÖRE İLETİŞİM 1 ) Sözlü İletişim 2 ) Sözsüz ( Beden Diliyle İletişim ) 3 ) Yazılı İletişim KULLANILAN TEKNOLOJİYE GÖRE İLETİŞİM 1) Kablolu İletişim 2) Kablosuz iletişim 3) Uydu İle İletişim TEK YÖNLÜ İLETİŞİM Alıcıdan kaynağa geri dönüş zayıftır. Genellikle yukarıdan aşağıya iletişim görülür. ÇİFT YÖNLÜ İLETİŞİM Alıcıdan kaynağa geri dönüş kuvvetlidir. Çift yönlü iletişimde kaynak ve alıcı / hedef rollerini değiştirirler. Tek ve Çift Yönlü İletişimin Karşılaştırılması Tek yönlü iletişim, daha hızlıdır. Çift yönlü iletişimde, daha sağlıklı iletişim kurulur. Çift yönlü iletişimde, hedef güven duygusu içindedir. Çift yönlü iletişim, gürültü ve dış etkilere daha fazla maruz kalır. Çift yönlü iletişim, daha demokratiktir. TOPLUMSAL İLETİŞİM Amaçları ; toplumu bilgilendirme, bir konuyu anlatma, birilerini suçlama veya koruma gibi durumlarda da görülür. Kitle iletişim araçları öncesi, ağızdan ağıza, kulaktan kulağa vb Sonra gazete, radyo, televizyon, internet vb kullanılır oldu. ÖRGÜTSEL İLETİŞİM Hem örgüt içinde, hem de örgüt dışında ve diğer örgütlerle iletişim GRUPLAR ARASI İLETİŞİM İki veya daha fazla kişiden oluşan grupların arasındaki iletişim KİŞİLER ARASI İLETİŞİM İki veya daha fazla kişinin birbiri ile iletişimi 4 KİŞİSEL İLETİŞİM / KENDİSİYLE İLETİŞİM Kendi iç dünyasına yönelme, Kendini tanıma ve anlama INFORMEL ( RESMİ OLMAYAN ) İLETİŞİM Formel iletişimin yanında , alternatif bir iletişim alanıdır. Dedikodu ve söylenti şeklinde FORMEL ( RESMİ ) İLETİŞİM TÜRLERİ A ) Yukarıdan Aşağıya İletişim Hiyerarşik yapı içinde, emir komuta zinciri, üstlerden astlara Genellikle yazılı iletişim kullanılır B ) Aşağıdan Yukarıya İletişim : Çalışanların üstleriyle, yazılı veya sözlü iletişime geçmesi Aşağıdan yukarıya doğru iletişimde bazı engeller: a) Üst yönetime kolayca ulaşamama b ) Bilgilerin farklılaşması c ) Yöneticinin bu iletişim tipine karşı olması d ) Çalışanların statüleri e ) İşletmenin gelenekleri C ) YATAY İLETİŞİM Aynı statüdeki kişilerle iletişim. D ) ÇAPRAZ İLETİŞİM Mesaj doğrusal yönde değil, çapraz olarak akmaktadır. GÖRSEL İLETİŞİM Televizyon, internet gibi araçlarla yapılan iletişim YAZILI İLETİŞİM Yazı yoluyla kurulan iletişim YÜZ YÜZE İLETİŞİM Kişilerin aracısız olarak yüz yüze iletişim kurmaları Geri besleme daha yüksek ve hızlı olur UZAKTAN İLETİŞİM Teknolojik aracılarla kurulan iletişim Telefon, e posta , internet gibi araçlar kullanılmaktadır. SÖZLÜ İLETİŞİM Sözel unsurların kullanıldığı iletişim. Yüz yüze konuşma veya telefonla konuşma sözel iletişim örnekleridir. 5 SÖZSÜZ BEDEN DİLİYLE İLETİŞİM Jest, mimikler yardımıyla iletişim YAZILI İLETİŞİM Yazı aracılığıyla kurulan iletişim. Mektup, e posta, dilekçe vb. yazılı araçlarla kurulan iletişim. KULLANILAN TEKNOLOJİYE GÖRE 1) Kablolu / Telli İletişim : Birden fazla iletişim aracının kabloyla birbirine bağlanması ile iletişim 2) Kablosuz / Telsiz iletişim : İletişim araçlarının kablo vasıtası olmadan, kablosuz şekilde kurduğumuz iletişim. Cep telefonu ile kurulan iletişim, veya kablosuz internet bağlantıları ( wireless) gibi. 3) Uydu İle iletişim : Uydu araçları kullanılarak gerçekleştiren iletişim. Uydu telefonları, uydu internet gibi. DERS NOTLARININ BUNDAN SONRAKİ BÖLÜMLERİ AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİNİN YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ ADLI E KİTABINDAN ALINMIŞTIR. T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2925 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1882 KİTABIN TAMAMINA AŞAĞIDAKİ LİNKTEN ULAŞILABİLİR. http://eogrenme.anadolu.edu.tr/Sayfalar/default.aspx BÖLÜM 2 İLETİŞİM ve YENİ İLETİŞİM İLETİŞİM ARAÇLARI TARİHİ İletişim olgusunun temelinde paylaşma ihtiyacının giderilmesi isteği bulunur. İlk çağ insanlarının mağara duvarlarına yaptığı çizimler, kazımalar, boyamalar, resimler günümüze kadar ulaşmıştır. Çevrelerindeki yaşam, hayvanlar, doğadan ve gündelik yaşamdan bazı ipuçları günümüze kadar bu resimler sayesinde ulaşmıştır. Ateş ve dumanın da o dönemlerde iletişim aracı olarak kullanıldığı, uzak yerleşimlerdeki insanların, duman kullanarak, haberleşmeyi sağladıkları bilinmektedir. Yazının henüz bilinmediği çağlarda insanlar, bir çakıl taşını, kırık bir dalı ya da şimdi hayalini kuramayacağımız türde bir malzemeyi, iletişim aracı olarak kullanmışlardır. Belki bir düşmanın varlığını haber vermek için, belki bir vahşi hayvanın bölgede olduğunu anlamak, ya da anlatmak için kullanmış olabilirler. Afrika tamtamlarının işitsel iletişim araçlardan biri olduğu da bilinir. Çağımıza daha yakın ancak yine yazının olmadığı tarihlerde Bizans İmparatoru, İmparatorluk sınırlarında düşmanın sınırdan geçtiğini haber alabilmek için bir ateş ve fener hattı kurdurmuştur. Benzeri basit yöntem Papalık seçimlerinde kullanılmaya devam etmektedir. Papalık seçimleri sırasında, yeni Papa’nın kim olacağı belirlenemediği sürece oy pusulaları siyah duman çıkaracak şekilde yakılmaktadır. Vatikan'ın bacalarından çıkan siyah duman, halef belirlenemediği anlamına gelir. Seçim sonuçlandığına Vatikan'ın bacalarından beyaz duman çıkartılarak "yeni Papa seçildi" mesajı verilir. Bu örnekte görüldüğü gibi, duman ve dumanın rengi, üzerinde uzlaşılan iki görüşten birini anlatmak, bir mesaj vermek için kullanılmıştır. İnsan bu basit anlatımı geliştirmenin yollarını bulmuştur. Daha detaylı mesajlar ve bilgi eklemek istemiştir. Yazının bulunmasından önce bilginin aktarılabileceği bir yöntem olan söz, insan hafızasından destek almaktaydı. Bununla ilgili bir hikâye vardır. İ.Ö. 490 yılında bir maraton koşucusu, Yunanlılar’ın Perslere karşı kazandığı zaferi anlatmak için 42,195 kilometre boyunca koşar. Ülkesinin zaferini bir nefeste anlatır, ama bitkinlikten orada ölür. Taşıdığı haberle bütünleşen maratoncunun, haberini ulaştırdıktan sonra ölümü simgesel olarak, sözün uçuculuğunu da anlatmaktadır. İnsanın hafızasına kayıtlı bir mesaj, insan hayatta kaldığı sürece var olabilir. Yazı bu mesajın kaydedilmesine aracılık eder. Yazının bulunuşu ile haberi uzaklara ulaştırmayı sağlayan hayvanların ehlileştirilmesi aynı dönemlere denk gelmektedir. At, bir koşucuya göre iki kat daha hızla, haberi bir noktadan diğerine taşıyabilir. Ya da bir Hecin devesi, çölde günde 80 kilometre yol gidebilir. Örneğin; Persler, mesajlarını göndermek için at ve devenin yanı sıra posta güvercini de kullanıyorlardı. Güvercinlerin kullanımı İslam Fetihleri sırasında artmışsa da Haçlı orduları, İslam Orduları’nın posta güvercini kullanımından fayda gördüklerini öğrenmişlerdir. Ancak güvercinler sınırlı miktarda mesaj taşıyabilmeleri ve düşman ordularının şahinleri tarafından yakalanınca mesajın açığa çıkması, şifrenin icat edilmesine de neden olmuştur. Bu durum günümüzün şifre ve şifre çözümünün de başlangıcı olarak kabul edilebilir. Tarihte bilinen en eski “resmi posta merkezi”nin Pers Ahameniş İmparatorluğu zamanında olduğu sanılmaktadır. Bu uygulama daha sonra Helen, Roma ve Bizans İmparatorlukları’na daha sonra da Müslüman dünyasına yayılmıştır. Gün geçtikçe sözün egemenliğinden yazının egemenliğine geçilmiş, sözle yapılan anlaşmalar, yerini yazıya bırakmaya başlamıştır. İlkçağ medeniyetlerinden beri haberin dolaşabileceği, insanların daha yoğun şekilde bulunduğu, panayır, agora, forum, tapınak gibi yerler bulunurdu. Eski Yunan ve Roma’da günün haberleri pazar yerinde ya da agorada ilan edilirdi. Bir tür resmi gazete duvara asılır ve Romalılar’ın okuması için sunulurdu. Bugünkü gazetelerin atası 6 sayılabilecek, bu duvarlara asılan el yazması ilanlarda, senato kararları, mal fiyatları gibi çoğunluğu ilgilendiren haberler bulunurdu. XV. ve XVI. yüzyıl boyunca günümüzde okuduğumuza yakın gazetelerin elyazması olan öncülleri gelişmeye devam etmiştir. Zamanla bilgi dolaşım ağı kurulmuştur. Almanya ve İtalya’nın büyük iş merkezlerinden ekonomik ve politik durum hakkında çıkan haberler, arka arkaya eklenerek çoğaltılmaya başlanmıştır. Bu sırada bu gün Fransa’nın Almanya sınırında bulunan Strasbourg’da 1438’de Johannes Gutenberg metal harflerle basım tekniği bulmuş ve matbaaya uygulamıştır. Ancak bu noktada hatırlanması gereken, matbaanın ilk kez kullanımının Uzakdoğu’da olduğudur. İlk matbaa, ağaç oyma tekniği ile M.S. 593 yılında Çin’de kurulmuştur. İlk basılı gazete ise M.S. 700 yılında Pekin’de çıkmıştır. Gutenberg’in daha sonra tipo baskı olarak adlandırılan matbaa tekniği, sanayi devrimiyle birlikte yerini modern baskı makinalarına bırakmış ancak matbaacılık endüstrisinin de temeli olmuştur. İkinci Beyazıt, Engizisyon’dan kaçan Yahudiler’i topraklarına kabul ettiği zaman, beraberlerinde matbaacılık tekniğini de getirmişlerdir. Böylece Osmanlı İmpratorluğu’nda ilk matbaa İspanyol göçmen David Samuel İbn Nahmias kardeşler tarafından 1493 yılında, kurulmuştur, Tevrat ve dini kitaplar basmalarına izin verilmiştir. Bu matbaadan 234 yıl sonra İbrahim Müteferrika, Lale Devri olarak bilinen dönemde 1727 yılında matbaa kurmuştur. Müteferrika’nın matbaasında basılan ilk kitap, Kitab-ı Lügat-ı Vankulu’dur (Vankulu Sözlüğü). Batı’da basılı ilk kitap 1473’te Lyon’da yayınlanmıştır. Kitap basımını takiben basılı haberler ortaya çıkmıştır. Başlangıçta belli bir düzeni olmayan bu yayınlar XV. yüzyıl sonlarından XVI. yüzyıl başına kadar basılı haberin ilk evresi olarak kabul edilebilir. Fransa’da düzensiz olarak yayınlanan gazetelere occasionnel adı verilir. İtalya’da gazetelere bozuk para anlamına gelen “gazetta” kelimesinden türeyen gazette adı verilir. Dünya tarihi açısında bakıldığında ise ilk haber toplama ve dağıtma gazetesi sayılabilecek araç, M.Ö. 59 yılında Roma Senatosu’nca çıkarılıp, dağıtılan, okuma bilen Romalılar’ın okuma bilmeyenlere yüksek sesle okudukları, Acta Diurna’dır. Basılı haberin ikinci evresi olarak kabul edilebilecek olan gelişme, yayınların belli bir düzenliliğe ulaşmasıdır. Bu, haberi üreten, haber, ve okuyucu arasında belli bir bağın oluştuğunun göstergesi olarak da kabul edilebilir. İlk süreli yayın olarak “gelecek yıl” anlamına gelen “Almanak” gösterilebilir. İlk takvim ise, Mainz’da çıkmıştır ve tarihi; 1448’dir. Gerçek anlamda süreli yayının doğuşu XVII. Yüzyılın başları kabul edilebilir. Bu türün ilk örneği olarak Hollanda’da, başlangıçta düzensiz olsa da, 1605 Mayıs ayından itibaren çıkan Nieuwe Tydinghen gösterilebilir. Basının XVIII. yüzyıla kadar yaşadığı gelişme elbette toplumsal yaşam, ekonomi ve politika ile de iç içe geçmiştir. Basının bir güce dönüştüğü, devletin yönetim kademeleri kadar, ekonomi çevreleri tarafından da fark edilmiştir. Hatta basının dördüncü güç olarak adlandırılması bu döneme rastlar. Bu terimi ilk kullanan İngiliz politika yazarı Edmund Burke’dur. Burke bu terimi, yasama, yürütme ve yargı’dan sonra kitleleri baskı altına alma, yönetme ve yönlendirme potansiyeli olan basın için kullanmıştır. Günümüzde de medyanın dördüncü güç olduğu görüşü kabul görmektedir. Gazetelerde, sadece genel haber değil, cemiyet haberleri ve kamu işleri üzerinde ağırlığını koymaya çalışan fikir yazıları da bulunuyordu. Ancak zamanla, reklam, gazetelerin yazılı içeriği ile ticari reklamın sınırlarının inceldiği örtük reklam, tefrika olarak bilinen arkası yarın hikâyeleri gazete sayfalarında kendisini göstermeye başlamıştır. Balzac, George Sand, Victor Hugo, Alexandre Dumas gibi zamanın büyük Fransız romancılarının eserlerinin de bu şekilde yayınlandığı bilinir. Tefrika romanların, ertesi gün merak uyandıracak şeklide bitirilmesi, günümüzde televizyon dizilerinden bildiğimiz yaklaşımın öncüsü sayılabilir. İletişim araçları ve gazetecilik tarihi ile ilgili daha fazla bilgiye Jean- Noel Jeanneney’in, Esra Atuk tarafından çevrilmiş, Yapıkredi Yayınları’ndan 1998 de çıkan, Başlangıcından Günümüze Medya Tarihi, adlı kitabı okuyabilirsiniz. Yaşamın temel öğelerinden biri harekettir. Ancak insanlar uzun yıllar nesneleri yüzey üzerine hareketli kaydedememiş, durağan şekilde kaydetmişlerdir. Mağara resimlerinden beyaz perdeye hareketli görüntünün yansıması için yüzyıllar geçmiştir. Beyaz perdeye ışık ve optik yoluyla resimlerin yasıtılabilmesi o dönemde büyük merak uyandırmış, toplumun ilgisini çekmiştir. Bu tarihe kadar yüzey üzerine yansıtılabilen görüntüler, durağan görüntüler olmuştur. Ancak 1800’lü yıllara gelindiğinde insan yaşamını değiştiren birçok buluşun yapıldığı dönemde, hareketli görüntü adına bir buluş gerçekleştirilmiştir. Bu buluş kameradır. Kameranın gelişim sürecinde de hareketin algılanması çok önemlidir. Ayrıca görüntüde hareketin oluşumu da, en az onun kadar önemli bir olaydır. Fotoğraf makinesi aracılığı ile görüntünün kaydının yapılabilmesi 1850’li yıllarda olabilmiştir. Fotoğraf makinesi aracılığı ile ışık ve optik yoluyla, ışığa duyarlı yüzeye görüntü kaydedilebilmiştir. Fotoğraf tekniği, hareketi kaydetme çalışmalarında da kullanılmıştır. Bu sayede görüntünün kaydedileceği yüzeyin geliştirilmesi için de çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmaların ilk döneminde, cam yüzeyler ya da maden alaşımlı levhalar kullanılmıştır. Selüloit tabanlı yüzey 1888’de geliştirilmiş ve iki yıl içinde üretimi başlamıştır. Selüloit tabanlı bu malzeme film olarak adlandırılmıştır. Kamera ise kabaca, görüntüden yansıyan ışığı kaydeden cihaz olarak tarif edilebilir. Görüldüğü gibi ihtiyaçlar icatları, icatlar da yeni ihtiyaçları beraberinde getirmiştir. Kamerayı takiben filmin icadı, hareket halindeki nesnelerin durağan görüntülerinin peş peşe kaydedilmesi için yapılacak çalışmaların öncüsü olmuştur. Görüntünün bir zemine kaydı, kayıt yapılan zeminin geliştirilmesi, hareketli görüntünün yansıtılabileceği aracın icat edilmesi birbirini takip eden birbirinden beslenen ve uzun zaman içinde gerçekleşen olaylardır. Halka açık 7 ilk başarılı film gösterimin tarihi ise, 1895’dir. Auguste ve Louis Lumiere adlı iki Fransız kardeş, geliştirdikleri sinematograf ile Paris’te perdeye yansıtarak ilk film gösterimini gerçekleştirilmiştir. Lumiere kardeşler 35 mm film şeridi kullanan ve aynı zamanda gösterici olarak çalışan bir kamera icat etmişlerdir. Kamera, 35 mm kameralar uzun yıllar kullanılmış, çekimler ve gösterimler yapılmıştır. Dünya çapında ilgi çeken sinema İkinci Dünya Savaşı zamanlarına kadar büyük ilgi görmüştür. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da televizyon çalışmaları hızlanmıştır. Zamanla ihtiyaçlar doğrultusunda gelişen teknoloji, teknoloji aracılığı ile de geliştirilen görüntü alma, kaydetme, saklama teknikleri çeşitlenmiştir. Kameralar sadece görüntüyü saptama ile kalmamıştır. Boyutları, özellikleri değişmiş, kullanım ihtiyaçlarına göre de kameralar geliştirilmiştir. Öte yandan, gelişmeler gerçekleşirken teknolojinin de gelişmesi devam ettiği için kameralar ile birlikte kullanılan sistemler de çeşitlenmiştir. Açık Öğretim Fakültesi yayınlarından 2010 yılında çıkan, Hakan Uğurlu’nun Editörlüğünü yaptığı Kamera Tekniğine Giriş adlı kitabın ikinci bölümünde film ve video kameraları ile ilgili detaylı bilgi bulunmaktadır. Genel hatları ile tarif edilmeye çalışıldığında telefonun farklı mekânlarda bulunan kişiler arasında, karşılıklı ve anında mesaj alışverişine, diğer deyişle iletişime, olanak sağlayan araçlardan biri olduğu söylenebilir. Teknik olarak sadece bir iletişim ve enformasyon aracı olarak görünebilir, ancak aynı zamanda kültür, kimlik, siyaset ve ekonomi alanlarında rolü bulunan bir araçtır. Daha önce bazı denemeler olmuşsa da Graham Bell’in, 10 Mart 1876'da telefonu icat ettiği kabul edilir. Böylece iletişim devriminin önünün açıldığı söylenir. Telefon yaklaşık 100 yıl boyunca gelişimini sürdürmüş ancak kablosu olduğu için her zaman bir yere bağlı olarak kullanılmıştır. Finlandiya ve İsveç gibi coğrafi nedenlerle kablo döşeme sıkıntısı yaşayan ülkelerin alternatif arama çabasıyla telefon, kablosuz hale gelmiştir. Yüzlerce kilometre fiyort ve binlerce adaya sahip Kuzey Avrupa ülkeleri alternatif iletişim yöntemleri aramışlardır. 1988 ve 1989 yıllarında yapılan yoğun çalışmalar sonuç vermiş, 1991 yılında Finlandiya'nın yerel GSM (Global System for Mobile Communication) operatörü Radiolinja üzerinden yine Finlandiya'nın iletişim kuruluşu olan Nokia’nın 1011 modeli ile ilk cep telefonu görüşmesi gerçekleştirilmiştir. İlk dolaşım (roaming) anlaşması Telecom Finlandiya ile İngiliz Vodafone firmaları arasında yapılmıştır ve iki ülke arasında cep telefonu görüşmeleri mümkün olmuştur. 1991 yılı ilk SMS’in de (Kısa Mesaj Servisi) gönderildiği yıldır. Türkiye'de ise, ilk GSM operatörü Turkcell’dir ve 1994 yılının Mart ayında hizmete başlamıştır. Dolayısıyla, bu anlamda yeni bir iletişim aracın kullanımı eskiden olduğundan daha hızlı bir şekilde Türkiye’de gerçekleşebilmiştir. Konuşma ve veri hizmetlerinin daha hızla aktarımını sağlayan bir iletişim sistemi, 3G olarak adlandırılmaktadır. İlk ticari örnekleri 2001 yılında Japonya’da, 2003 yılından itibaren de Avrupa’da kullanılmaya başlanmıştır. 3G Türkiye’de ise, 30 Temmuz 2009 tarihinde kullanılmaya başlamıştır. 1991 yılında yapılan ilk cep telefonu görüşmesinde telefonlarının teknik fonksiyonları öncelikle, iki kullanıcı arasında sesli görüşmeye imkân verecek şekilde tasarlanmıştır. İlk görüşmeden günümüze kadar, cep telefonları sadece ses iletmekle kalmamış, görüntülü iletişimin yanı sıra, konuşma, mesaj yazma, not tutma, müzik dinleme, radyo dinleme, dosya alışverişi, video çekme, video alışverişi, ses kaydı, fotoğraf çekme, fotoğraf alışverişi, internete bağlanma, televizyon izleme, bankacılık işlemleri, oyun gibi özellikleri kullanmaya olanak veren donanımlarla geliştirilerek piyasaya sürülmeye devam etmektedir. Elbette cep telefonları ile yapılanlar ve yapılabilecek olanlar kullanılan telefon modeli ve servis sağlayıcısına göre de değişim göstermektedir. Gazete, telefon ve sinema birer iletişim aracı olarak varlığını sürdürürken, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arasındaki yıllarda önemli bir iletişim aracı olan radyo ortaya çıkmıştır. Yazılı basın radyonun ortaya çıkışına kadar egemenliğini sürdürmüştür. Teknik olarak radyonun ortaya çıkışını hazırlayan alt yapı telsiz telgraftır. 1864 yılında ışık dalgalarına ek olarak elektromanyetik dalga teorisini kuran İskoçyalı James Clark Maxwell’dir. 23 yıl aradan sonra Alman Heinrich Hertz, kendi adını verdiği dalgaları bulur ve üretir. 3 yıl sonra da bir Fransız tarafından elektromanyetik dalga iletkeni geliştirilir. İlk antenin yapımı ise 4 yıl daha gerektirecektir. Aynı yıla denk gelen 1894 yılında Marconi isimli İtalyan bilim insanı, Bologna’da Mors alfabesi ile iki uzak nokta arasındaki haberleşmeyi gerçekleştirir. Hertz dalgalarının insan sesi taşıyabildiklerinin görülmesi için de yıllar gerekmiştir. Telsiz telgraf için kullanılan teknik alt yapı sonraki yıllarda telefon için de kullanılacaktır. Bu tarihler ve icatlar arasındaki yıllar, radyonun ortaya çıkış sürecinin seyrini ve günümüzde kullanılan iletişim araçlarındaki teknolojik gelişmelerin hızını kavrayabilmek açısından önemlidir. İnsan sesinin aktarılabildiği ilk bağlantının hangi yılda ve hangi iki nokta arasında gerçekleştirildiğini araştırınız. Radyonun ilk kullanımı, askeri amaçlı, gemiden gemiye ve gemiden karaya iletişim içindir. Radyonun kitle iletişim aracı olarak kullanımı, 1920 yılından sonraya denk gelmektedir. 1916 yılından beri sürekliliği olmayan söz, müzik, haber yayınları yapılıyorsa da, ilk sürekli radyo yayını ABD’de 2 Kasım 1920 yılında geçekleştirilmiştir. Diğer ülkelerde de radyo yayınları çok geçmeden başlamıştır. İngiltere’de Fransa’da ve Sovyetler Birliği’nde 1922; Almanya’da 1923 yılında başlamıştır. Türkiye’de de 1927 yılında, önce Ankara, sonra İstanbul’da başlamıştır. İletişim tarihinde, bir kitle iletişim aracı olan radyonun, yayınlarıyla insanların haber alma, eğlenme, mal ve hizmetlerden haberdar olma ihtiyaçlarına karşılık vermeye başladığı, eğitim ve kültür aldıkları söylenebilir. Ancak o yıllarda, radyonun günümüzdeki kadar yaygın olmadığı, yayın kanallarının ve yayın saatlerinin günümüzdeki gibi çok ve çeşitli olmadığını hatırlamak gerekir. 8 Radyo yayıncılığı ile ilgili daha ayrıntılı bilgi edinmek için Aysel Aziz’in Turhan Kitabevi’nden 2006 yılında çıkan, Televizyon ve Radyo Yayıncılığı kitabını okuyabilirsiniz. Radyonun gücünün anlaşılmasına katıda bulunan bir olay vardır. 31 Ekim 1938 yılında, 23 yaşında olan, daha sonraki yıllarda adını sinemacı olarak duyuracak olan, Orson Welles adlı bir genç, daha önce yayınlanmış, H.G. Wells tarafından yazılan “Dünyalar Savaşı” adlı bir romanı, radyo yayını için uyarlar. Kitap, Marslılar’ın Dünya’ya gelişini konu almaktadır. Welles, eseri dramatikleştirmek ister. Bu nedenle CBS radyosundan yapacağı yayın için Marslılar’ın Dünya’ya gelişini haber veren çarpıcı bir anons hazırlar. Bunun bir kurgu olarak algılanacağına inanarak, gerçek yayın izlenimini vermek, inandırıcı etki yaratmak için yayını keser, Marslılar’ın Dünya’yı işgal ettiğini, artık dua etmekten başka çare kalmadığını anons eder. Bu yayını dinleyen New York halkında bir panik oluşur. Araçlar yollarda büyük kuyruklar oluşturur. Dua etmek için kiliselere gidenler, sevdiklerine ulaşmaya çalışanlar, gazetelerden haberi doğrulamaya çalışanlar kentte bir karmaşa oluşturur. Bu olay radyonun etkileme gücünü anlatmak için önemli bir örnek olarak günümüzde de anılmaktadır. Televizyona gelince; başlangıçta radyonun bir tür uzantısı gibi değerlendirilebilir. Kaba bir bakış açısıyla, radyo ile aynı işlevleri yerine getirirken görüntüyü devreye sokmuştur. Elbette televizyonun ilk icat edildiği yıllarda görüntü kalitesini günümüzde gördüklerimizle kıyaslamamak gerekir. İnsanlar yıllardır bulundukları yerden başka bir yere resim gönderebilmeyi hayal ediyorlardı. Fotoğraflar gönderebilen belinograf günümüzdeki faks makinesi mantığı ile çalışan, noktacıklar ile ileten bir araçtı. Televizyon, ışık enerjisinin, elektrik enerjisine çevrilmesi tekniğine dayanır. Televizyon kelimesi “Tele”, “visio” kelimelerinin birleşmesi ile oluşan “uzaktan görme, uzağı görme” anlamlarını taşır. Ekranda görüntünün daha seçik görülebilmesi için, aynı anda birçok ülkede araştırma ve geliştirme çalışmaları yapılmıştır. Yapılan çalışmalar ve denemelerden sonra ilk düzenli televizyon yayını İngiltere’de 1936 yılında gerçekleştirilmiştir. Yapılan yayının, alıcı sayınının az olması nedeniyle, büyük bir kitleye ulaştığı söylenemez. Ancak İngiltere’de başlayan yayın İkinci Dünya Savaşı’na kadar sürmüş, 1939 - 1945 yılları arasında bir kesintiye uğramıştır. Bu sırada Amerika’daki televizyon istasyonu ve alıcı sayısı artmıştır. O Amerika’daki televizyon alıcı sayısı 35 milyon olarak hesaplanırken, Türkiye’de televizyonla ilgili çalışmalar 1965 yılında başlayacaktı. Türkiye’de İstanbul Teknik Üniversitesi’nde küçük bir deneme istasyonu kurulmuş, kapsama alanı küçük bir bölgeye yayın yapılmıştır. 1968 yılında ilk siyah-beyaz deneme yayını Ankara’dan yapılmıştır. 1971 yılında ise İstanbul, Çamlıca’daki deneme istasyonu devreye girerek Ankara’daki yayınları aktarmaya başlamıştır. Türkiye çapında yayın 1972 yılında gerçekleşebilmiştir. Türkiye’de renkli televizyon yayınları 1 Temmuz 1984 tarihinden sonra başlamıştır. Türkiye’de radyo ve televizyon yayıncılığı 1990 yılına kadar, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu TRT tarafından yürütülmüş, bu tarihten sonra Avrupa’dan, kiralanan uydular aracılığıyla Türkiye üzerine yayın yapan özel televizyonlar kurulmuş, kısa süre içinde yurt çapında izlenmeye başlamıştır. İletişim araçlarının tarihsel süreci elbette yukarıda anlatılanlarla sınırlı değildir. Üstelik iletişim araçları ile ilgili gelişmeler hızla devam etmektedir. Her gün iletişim alanında yenilikler olmaktadır. İletişim araçlarının kullanım özellikleri artmakta, bu yeni özellikler, yeni kullanım ve yaşam şekilleri yaratmaktadır. 10-15 yıl öncesine kadar bankada yapılacak bir iş için bankaya gitmek gerekirken, günümüzde bir bilgisayar ya da bir telefon aracılığı ile bankada yapılacak birçok işlem bankaya gitmeden de yapılabilmektedir. Bu kullanım şekillerinin artması ve çeşitlenmesi iletişim araçlarının dijital teknolojiyi kullanmaya başlamaları ile doğmuştur. Dijital teknoloji ile dijital ortamlardaki tüm enformasyonun tek bilişim ortamında kullanılması mümkün olmuştur. Dijital teknoloji kullanılmaya başlamadan önce okuyucu, dinleyici ya da izleyiciden yayın kaynağına doğru gönderilen geri bildirim gecikmeli olarak gerçekleşiyordu. Dijital teknoloji ve dijital ortamların devreye girmesi ile teknoloji sahipliğine ve araçların birbirleri ile veri alışverişi yapabiliyor olmasına bağlı olarak hız ve çeşitlilik kazanmıştır. İletişim ve yeni iletişim arasındaki bağlantıyı anlatmaya başlamadan, binlerce yıl önce Eski Mısır’da tasarlanmış bir at arabası ile uzay mekiği tasarımı arasındaki bağa ait ilişkiyi aktarmak, birçok alanda olduğu gibi iletişim araçları alanında da sürecin nasıl birbirinden etkilendiğini kavramak açısından önemli görünmektedir. Amerika’daki tren raylarının genişliği 4 feet 8,5 inch yaklaşık 1,5 metre (143,51 cm) dir. Yaklaşık değil de tam bir rakam olamaz mıydı? Bunun hikâyesi Eski Mısır’daki at arabalarının yerde bıraktığı iz ile ilgilidir. İngilizler tren raylarını at arabalarının geçtiği yerlere döşemişlerdir. ABD’nin de tren raylarını İngilizler döşemişledir. Uzay mekiği ile bağlantı bu noktada başlıyor. ABD’de uzay mekiğinin yapıldığı yer (Utah) ile fırlatma üssü (Florida) arasında oldukça uzun bir mesafe bulunur. Uzay mekiğini oraya taşıyabilmek, trenle mümkün olabileceği için geçeceği tüneller de hesaba katılarak, tasarımı tren yolculuğuna uygun şekilde yapılmıştır (Aksu vd., 2011: 41). Bu gerçek hikâyeden anlaşılacağı üzere süreç içinde meydana gelen her tür icat tarihte bilinmeyen bir zamanda bir başka icadı ya da olayı etkileyebilmektedir. Telefonun mucidi sayılan Graham Bell aslında işitme engellilerin duymasını sağlamak için çalışmalar yapan bir kişiydi. Günümüze kadar yaşamış olsaydı icadının günümüz cep telefonlarının binlerce kilometre uzaktaki insanın sadece birbirini duymasını değil aynı zamanda görmesini sağlayacak bir alt yapının temel taşını koymuş olduğu görebilecekti. 9 İLETİŞİM VE YENİ İLETİŞİM İletişimin sadece insana özgü bir davranış olmadığı bilinir. Tüm canlılar iletişim kurmaktadır. Ancak insanlar arası iletişim, iletişim araçlarının ortaya çıkması ve çeşitlenmesi ile farklı boyutlar kazanmıştır. Bu anlamda önce iletişimin genel kavramlarını daha sonra da yeni olarak adlandırılan iletişimin ne olduğunu incelemek yerinde olacaktır. İLETİŞİM Kullanıldığı alana göre pek çok şekilde tanımlanan iletişim, en basit anlatımıyla, iletinin alıcıya aktarılması olarak açıklanabilir. Elbette bunun gerçekleşebilmesi için bir ileti, verici ve alıcıya ihtiyaç vardır. Bu süreç, sadece insanlar arasında değil, tüm canlılar arasında bulunmaktadır. Dumanın, tam-tam seslerinin görsel ve işitsel iletişim örnekleri olduğu daha önce belirtilmişti. Bu çeşit iletişim, tek yönlü iletişimin ilkel örneklerindendir. Yazının ve matbaanın icadı ile başlayan, yazılı basın döneminden önce de insanlar çağlar boyunca haberleşmiş, birbirleri ile iletişim kurmuşlardır. İnsanlar sahip oldukları bilgiyi paylaşmak istemişlerdir. Yaşadıkları olayları, öğrendikleri haberleri paylaşabilmek, başkalarının elinde bulunan haberleri öğrenebilmek ve yaymak arzusu duymuşlardır. Bireyler arası bir kişiden çok kişiye, çok kişiden bir kişiye veri akışını sağlayan araçlar genel olarak iletişim araçları olarak adlandırılabilir. Bununla beraber dans, resim, müzik, şarkı, konser, tiyatro, heykel, seramik vb. plastik ya da estetik her türlü sanat faaliyeti ve sanatçı aracılığı ile de iletişim sağlanabilir. Bu iletişimi sağlayan araçlar da sanatsal iletişim araçları olarak adlandırılır. Fuar, konferans gibi, etkinlikler de organizasyonel iletişim araçları olarak ayrılabilir. Gazete dergi, afiş, el ilanı, mektup, tabela, not, kitap gibi yazı ve çizgiler kaligrafik iletişim araçlarının parçalarıdır. Telefon, cep telefonu, internet, fax, telex gibi iletişim araçları, telekomünikasyon iletişim araçları olarak ayrılabilirler. Göze ve kulağa hitap eden, (multimedya) çoklu medya teknolojilerini kullanan sinema, radyo, televizyon, radyo/tv programları, ses/görüntü kasetleri, cd, vcd ve basılı materyal gibi araçlar görsel işitsel iletişim araçları arasında sayılabilir. Bu araçların karşı taraftan geri bildirim almaması durumuna tek yönlü iletişim denmektedir. Yeni medya ve multimedya kavramları birbirinden farklıdır. Multimedya, yeni medyanın oluşturduğu çoklu iletişim ortamı olarak açıklanabilir. Multimedya, yeni medya sayesinde vardır. Zaman boyutu bakımından da iletişim ortamları eş zamanlı (senkron) olan ve eş zamanlı olmayan (asenkron) olarak ikiye ayrılabilir. İletişim, kaynak ve alıcı arasında eş zamanlı bir süreç içine gerçekleşiyorsa, bu iletişim ortamının eşzamanlılık özelliğinden kaynaklanmaktadır. Telefon, canlı radyo programları ve televizyon programları, ICQ, MSN vb. karşı taraf ile anında iletişime olanak veren yazılımlar, eş zamanlı iletişim ortamları sınıfında sayılırlar. Eş zamanlılık özelliği bulunan iletişim ortamında etkileşimden bahsetmek de mümkündür. Kaynak ve alıcı arasında, iletişim belli bir zaman diliminde gerçekleşmiyor, araya zaman giriyorsa, bu, eş zamanlı olmayan iletişim olarak nitelendirilebilir. Kitap, gazete, CD, canlı olmayan radyo ve televizyon yayınları, elektronik posta vb. eş zamanlı olmayan iletişim ortamları olarak sayılabilir. YENİ İLETİŞİM İletişim araçları için kullanılan “yeni” sıfatı yoruma açık bir kavramdır. Alemdar ve Erdoğan (2005:445)’a göre “Eskiyi yeni kılıfla sunmada bulunan etken yollardan biri, eskinin önüne “yeni” koymaktır. “Yeni” eskiyince daha yeni, en yeni, en geliştirilmiş, mükemmelleştirilmiş gibi kavramlar kullanılır”. Görüldüğü gibi, yeni; eskinin üzerine inşa edilen anlamını da taşımaktadır. Başka bir bakış açısıyla, yeninin içinde eskiyi bulmak mümkündür. Bir işin, oluşumun, cihazın önünde “yeni” kelimesinin kullanılması ile bir önceki gün aynı iş, oluşum ya da kullanılmakta olan cihaz eskimiş değildir. Bu bakımdan yeni, eskinin zıt anlamlısı olarak kullanılmamaktadır. En azından, bilgi ve iletişim teknolojileri için kullanılan “yeni”nin, eskinin tersi ya da zıt anlamlısını olarak kullanıldığı söylenemez. Bu bakış açısıyla “yeni” sıfatı bir dönüşümü de anlatmakta, bir sürece işaret etmektedir. Yeni kavramına, iletişim araçları açısından bakıldığında, her yeni teknolojinin bir öncekinin üzerinden yola çıktığı söylenebilir. İletişim araçlarının tarihsel süreci düşünüldüğünde, bu konu daha net anlaşılacaktır. Tam-tam seslerine göre; telgraf yenidir. Fotoğraf kamerasına göre; hareketli görüntünün kaydını yapabilen kamera yenidir. Analog sistemde yayın yapan televizyona göre; dijital teknoloji kullanarak yayın yapan yenidir. Ancak önemli husus, yeni olarak kabul edilen iletişim teknolojileri aracılığı ile eskisinden daha farklı yollardan iletişime, hatta etkileşime girilebilmesidir. Yeni iletişim araçlarının konumlandırılması eskiyi reddetmeden yapılmaktadır. Kullanım amaçları da bireyler arası iletişim ve kitle iletişiminin kimi özelliklerini barındırır. Her ikisine de yaklaştığı ve uzaklaştığı özellikleri bulunur. Bir başka ifadeyle, yeni iletişim teknolojileri ile iletişimde kullanılan kanallar, enformasyonun gönderilme hızı, kapasitesi, içerik üretim merkezi, etkileşim kapasitesi, iletişimin yönü, mekân ve zaman, saklama kapasitesi ve hizmet alanı, kullanıcının kullanım şekli ve var olan iletişim biçimleri farklılaşmaktadır. Yeni iletişim teknolojilerini iletişimin yönü, kullanıcı/izleyicinin konumu açısından ayırt eden yaklaşıma (Breitroise 1985: 78) göre; eski teknolojiler azınlığın çoğunlukla iletişime geçmesine izin verirken, yeni teknolojiler, çoğunluğun kendi istediği enformasyona ulaşmasına olanak vermektedir. 10 Üretici merkezli olan eski teknolojiler kullanıcı merkezli ve bilgisayar hafızasındaki enformasyona dayalı çoklu erişme dönüşmüştür. Yeni iletişim teknolojilerinin karşılıklı etkileşim özelliği bulunmaktadır. Çok sayıda kullanıcı grubu içinde, her bireye özel gönderim sağlama özelliği ile kitle iletişim sisteminin kontrolünün mesaj yapıcıdan, iletişim aracı tüketicisine doğru kaymasını sağlayabilmesidir. Yeni iletişim teknolojilerinin bir başka özelliği de birey için, bireyin tercih ettiği zamanda gönderi yapma ve alma olanağı sunmasıdır. Geleneksel olanlardan yola çıkarak günümüzde kullanılan mikroişlemciler, kablo televizyon, etkileşimli televizyon, cep telefonları, fiber optik, uydu yayıncılığı, teleteks, kelime işlemci, elektronik posta, video konferans ve bunların birbirleri ile veri alışverişinde bulunabilmelerinden ortaya çıkan sistemleri yeni iletişim araçları olarak adlandırabilmekteyiz. Matbaanın bulunmasından, internet çağına kadar olan bir dilimi anlatan Medyanın Toplumsal Tarihi isimli kitabın okunması, süreci anlamak açısından yararlı görünmektedir. İzdüşüm Yayınları’ndan, 2004 yılında çıkan, İbrahim Şener tarafından dilimize çevrilen kitabın yazarları Asa Briggs ve Peter Burke’dir. YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ KAVRAM OLARAK NE ANLATIR? Bilgi ve iletişim teknolojilerinde (BİT) yaşanan hızlı ilerleme ve genişleme, 20. yüzyılın sonlarında gerçekleştirilen önemli gelişmenin en belirgin işareti sayılmaktadır. Yaşanmakta olan bu hızlı ilerleme ve genişleme, toplumsal, siyasal ve ekonomik hayatta işleyişleri ve yöntemleri değiştirmiş, iktisadi ve sosyal hayatı derinden etkilemiştir. Birçok kavram ve kalıbın sorgulanmasına neden olmuştur. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler aynı zamanda küreselleşme olgusunun yayılmasının ardında yatan en önemli etkenlerden de biri olarak kabul edilmektedir. Yeni iletişim teknolojilerinin gündelik hayatta etkin olmaya başlamasından itibaren birçok önemli kavramla karşılaşılmaktadır. Bunlardan öne çıkan iki kavramdan biri etkileşim, diğeri yakınsamadır. Bu kavramları tanımlamak, yeni iletişim teknolojilerinin doğasını anlamak açısından gereklidir. ETKİLEŞİM Etkileşimlilik; kişinin olaylar karşısında pasif durumdan çıkıp aktif hale gelmesi olarak ifade edilebilir. Etkileşimlilikde kişinin harekete geçmesi önemlidir. Televizyon izleyicisi için bu durum programlara katılması olarak yorumlanabilir. Gazete okuyucusu için, haber kaynağı ile fikirlerini paylaşması, harekete geçmesi olabilir. Radyo dinleyicisi için dinlemekte olduğu programa telefonla bağlanması, elektronik posta (e-posta, e-mail, mail) yolu ile görüşünü bildirmesi olabilir. Daha genel bir ifade ile yayın kaynağı ile iletişime geçmesi, yayın akışını, seyrini değiştirmesi olarak tarif edilebilir. Etkileşim, karşılıklı hareket etme, birbirini etkileme anlamında kullanılan bir terimdir. Püsküllüoğlu, (1995: 571), etkileşimi “karşılıklı olarak birbirini etkileme işi”, “neden ile sonucun karşılıklı ilişkisi” olarak tanımlamaktadır. Önceleri tek yönlü olan yayıncılık, dijital teknolojinin kullanılmaya başlanmasından önce de dinleyici ya da izleyiciden yayın kaynağına doğru bir geri bildirim gönderebilmekteydi. Ancak bu geri bildirim, anında olamıyordu. Telefonun devreye girmesi, mesajın kaynaktan alıcıya ulaştığı anda yayıncılık anlamında da, yayın anında, yayın kaynağına ulaşabilmenin yolu açılmıştır. Canlı yayınlanan programlara telefon ile bağlanmak, anında etkileşimliliğin ilk örnekleri olarak anılabilir. Etkileşimli iletişim ortamlarında merkezileşmiş program ile kişiye özel mesaj göndermek ve gelen mesajı almak teknik olarak mümkündür. Bu şekilde her alıcının aynı zamanda potansiyel bir yayınlayıcı olabilmesi de mümkündür. Etkileşimin, izleyiciyi kullanıcıya dönüştüren bir kavram olduğu da söylenebilir. Kitlelerin hareketlendirilmesi mesajın ulaştırılması ile olasıdır. Etkileşimli iletişim ortamlarında ilgili tarafların eş zamanlı ya da eş zamansız olarak karşılıklı etkileşimine imkân veren teknik alt yapı bulunmaktadır. Etkileşim insan ilişkileri için kullanılabileceği gibi, teknolojik cihazlar içinde kullanılan bir sözcüktür ve yeni iletişim teknolojileri ile dünyayı birbirine bağlayan ağların arasındaki ilişkiyi de ifade eder. YAKINSAMA (YÖNDEŞME) Yakınsama kelimesi de, yöndeşme kelimesi de birbirine yaklaşma anlamında kullanılmaktadır. İngilizce “convergence” kelimesinin kavuşma, yakınsama olan Türkçe karşılığı, iletişim araç ve ortamlarının dijital teknolojiyi kullanmaya başlamalarını takiben “yakınsama” kelimesi aynı yönde olma anlamını karşıladığı için bu birlikteliği anlatması bakımından tercih edilir olmuştur. En basit anlatımıyla telefon, televizyon ve internetin, aynı cihazda kullanılması olarak ifade edilebilir. Günümüzde cep telefonuna, internete ve televizyona, dijital teknoloji aracılığı ile aynı hattan ulaşmak mümkündür. Uzaktan bakıldığında ayrı gibi görünen bu üç büyük teknolojik araç ve ortamın bir arada kullanılabiliyor olması yakınsama olarak adlandırılır. Bu birleşmenin arkasında da telekomünikasyon, medya ve bilgisayar teknolojilerinin altyapısının dijital olması yatmaktadır. Aynı veri tabanından enformasyon alışverişi yapılabilmektedir. Bilgisayar ve internet ortamında gerçekleştirilen birçok işlemi televizyon ekranı üzerinden yapmak, telekomünikasyon altyapısını kullanarak “karşı taraf” ile veri alışverişinde bulunabilmek mümkündür. Bu, yeni iletişim teknolojilerinin etkileşimlilik özelliği ile eskisinden çok daha hızlı, sistemli ve gelişkin olabilmektedir. İletişim teknolojilerinin gelişimi ve kullanımına bağlı olarak, özel ya da kamusal alanlar içinde tüm gündelik ya da toplumsal ilişkiler elektronik olarak izlenebilmeye açık hale gelmiştir. Dijitalleşmenin etkileri sadece teknolojik cihazlarda kendini göstermemiştir. İletişim araçlarının birbirleri arasında veri alışverişi yapabiliyor olması, sosyal ve toplumsal yaşamı, ekonomiyi, endüstriyi, hatta politikayı bile etkilemiştir. Teknolojik yakınsama yanı sıra endüstriyel yakınsama ve üretilen içeriklerin, sunulan-kullanılan hizmetlerin yakınsamasından da bahsedilebilir. 11 Konuyu biraz daha anlaşılır hale getirmek için dijital ağ denilen bu sistemi, teknolojik yakınsama, endüstriyel yakınsama, içerik ve hizmet yakınsaması olarak ayrımlayarak açıklamak yerinde olacaktır. Günümüzde bir noktadan başka bir noktaya iletişim kurmak için tam tam seslerinden ya da dumandan çok daha fazla seçenek bulunur. Mesaj iletmek için telefonu, bilgisayarı, televizyonu, DVD’yi, oyun konsolunu, faks makinelerini, haberleşme uydularını, sayısal kameraları ve bir çırpıda akla gelmeyen bir çok iletişim aracını kullanmak mümkündür. Üstelik bir cihazı, bir iletişim aracını kendi işlevi dışında kullanmak da olasıdır. Alt yapısı dijital teknoloji olan cep telefonundan internete girmek, bilgisayardan televizyon izlemek, televizyon kumandası ile alışveriş yapmak gibi işlemler ve uygulamalar bu kullanım şekillerine örnek gösterilebilir. Bu cihazların kendi sınırlarını aşmaları, birini diğerinin yerine ya da birinin üzerinden diğerini yapabiliyor olma teknolojik yakınsama olarak açıklanabilir. Etkileşimli televizyon, dijital karasal radyo ve televizyon yayıncılığı, internet üzerinden yayın yapan radyolar ve televizyon (IPTV- İnternet Protokolü Televizyonu), hücresel mobil iletişim olarak adlandırılan cep telefonları, avuç içi, kucak, dizüstü ve benzeri adlarla anılan (PDA- Personal Digital Assistant), mobil televizyon gibi teknolojik uygulamalar üzerinden, diğer deyişle yeni medya, yeni iletişim teknolojileri üzerinden veri (metin, ses ve video) alışverişinin gerçekleşmesi teknolojik yakınsamanın günümüzde ulaştığı noktayı göstermektedir. Yeni iletişim teknolojileri yalnızca teknolojik bir değişimin göstergesi değildir. Ekonomik, politik, kültürel, sosyal ve toplumsal etkileri olduğu daha önce de belirtilmişti. Yeni iletişim teknolojilerinin endüstriyel anlamda yakınsaması, yeni iletişim teknolojileri ile ortaya çıkan yeni medya olgusu içerisinde bazı yakınlaşmaları, iç içe geçme durumunu da anlatmaktadır. Dijital teknolojinin ve iletişim araçlarının birbirinin üzerinden veri alışverişi yapabiliyor olması endüstriyel anlamda da sınırları bulanıklaştırmıştır. Farklı sektörler birbirinin içine girmeye başlamışlardır. Eskiden bir sinema filmi içerisinde animasyonun olması teknik olarak mümkün değilken, dijital teknoloji sayesinde bir filmin içerisinde çizgi karakterleri görebilmek mümkün olmuştur. Sinema endüstrisinde olan bir firmanın animasyon sektörü ile ortak çalışmalar yapması, hatta şirket bünyesinde, bu işi yapabilecek alt şirketler kurması ya da ortaklık yapması ya da bu, animasyon üreten şirketi satın alması endüstriyel yakınsamaya örnek gösterilebilir. Bir başka örnek de bir gazetenin dijital ortamda hazırladığı metni gazeteye basabiliyor, sosyal medya üzerinden paylaşabiliyor, televizyona ve internete servis edebiliyor olmasından kaynaklanan şirketler arası birleşmeleri ortaya çıkartmıştır. Eskiden bunlar, televizyon, gazete, radyo, haber ajansı gibi ayrı ayrı şirketlerden yürütülen işlerken, günümüzde yaptıkları iş birbirinin içine geçmiş, bu nedenle endüstriyel anlamda yaklaşmışlardır. Dijital ortamda veri paylaşımının kullanılmaya başladığı seksenli yıllarda elektronik para transferinin yapılabilmesi ticari anlamda yakınsamanın kapılarını aralamıştır. Sonraki on yıl boyunca gerçekleşen gelişmelerde ev ofislerin oluşarak, içerik ve hizmet üretmek yoluyla, ticarete dahil oldukları görülmüştür. İnternet servis sağlayıcılarının verdikleri web alanları, içerik ve hizmet üreticilerinin olanaklarını ve sınırlarını genişletmiştir. Ancak dijital tabanlı iletişim teknolojilerinin yakınsaması, içerik ve hizmet üreticilerini doğrudan hedef kitlelerine ulaşmalarının da yolunu açmıştır. Etkileşimli televizyon yayıncılığının tam anlamıyla devreye girmesinden sonra bu anlamda yapılabileceklerin hayallerle sınırlı olduğu düşünülebilir. Örneğin etkileşimli televizyondan izlenen bir haber program sırasında bahsi geçen bir kavram hakkında, televizyon kumandası aracılığı ile yine televizyondan bağlanılacak bir sanal kütüphaneden tarama yapılarak, o kavram hakkında açıklama okunabilecek ya da kavram hakkında örneklere ulaşılabilecek ya da benzer kavramlar sorgulanabilecek, o kavramı anlatan görsellere, videolara ulaşılabilecektir. Görüldüğü gibi birbiri içine geçmiş olan dijital tabanlı teknolojiler sadece bir teknoloji olmaktan öteye gitmiştir. Yeni iletişim teknolojilerinin yakınsaması sonucu birini diğerinden ayıran sınırlar silikleşmeye başladığı gibi, iletişim ortamlarının etkilediği ekonomik, endüstriyel, içerik ve hizmet üretimi gibi konularda da eskiden farklı alanlar olarak kabul edilen araç, oluşum ya da sektörler arasındaki sınırlar da silikleşmeye başlamıştır. MEDYA OKURYAZARLIĞI Dijital tabanlı teknolojiler ile gündelik yaşamın temel gereksinimlerini karşılamak, hem hayatı kolaylaştırmış hem de hızlandırmıştır. İletişim teknolojisindeki hızlı gelişim, ekonomik, kültürel ve sosyal alanda değişme neden olarak, toplumsal yaşamda varlığını hissettirmektedir. Toplumsal yaşamdaki değişim, günlük yaşam akışının değişmesine, farklı bakış açılarının oluşmasına neden olmakta, yeni yaşam tarzlarının ortaya çıkmasıyla da kendisini göstermektedir. Birçok insan için yeni iletişim teknolojileri günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası olmaya devam etmektedir. İletişim teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak medya mesajlarına maruz kalma süresi, içerik üreticilerinin medya mesajlarıyla hedef kitleye ulaşmak için gösterdiği çaba artmış ve dijital ortamlar içerisinde bulunan içerik de çeşitlenmiştir. Medya mesajları çocuk – genç - yaşlı, kadın - erkek demeden her kesimden insana farklı miktarlarda da olsa ulaşmakta, bireyin değer yargılarına, inançlarına, tutum ve davranışlarına etki edebilmektedir. Bu nedenle medya okuryazarlığının gerekli olduğu düşünülmektedir. Medya okuryazarlığı olarak dilimize çevrilen “media literacy” kavramı birçok şekilde tanımlanabilse de; metin, ses ve video gibi formatlarda insanların karşısına çıkabilen mesajlara ulaşma, bunları çözümleme, değerlendirme ve iletme yeteneği olarak tanımlanmaktadır (İnceoğlu, 2007: 21). Medya okuryazarlığındaki amaç; medya mesajlarının doğru algılanması, eleştirel bir bakış açısı geliştirilmesi, gerçek-kurgu ayrımının yapılabilmesi, medya aracılığı ile sunulan dünyanın gerçeği tam yansıtmayabileceğinin algılanması, medya mesajlarının taraflı olabileceğinin kavranması, medyanın yönlendirme ve yönetme aracı 12 olarak kullanılabileceğinin farkına varılabilmesi, medya kullanımının tek taraflı bir enformasyon akışı olmadığının bilinmesi, izleyici, kullanıcı, okuyucu, dinleyici tercihlerinin de mesaj kaynağı tarafından da toplanabileceğinin farkına varılması gibi hedefleri içermektedir. Özetle; medya okuryazarlığı, mesajın kaynağını sorgulayan, aldığı enformasyonu değerlendirip onu yerinde kullanabilen bireyler yetiştirmeyi hedeflemektedir. Bireyleri yaşama hazırlamak ve topluma yararlı bireyler olarak yetişmelerine katkıda bulunmaya çalışan eğitimin medya okuryazarlığını geliştirme konusunda üzerine düşen görevleri tartışınız. Günlük yaşamda her gün birçok seçim yapmak, karar vermek zorunluluğu vardır. Birçoğu hayatı sürdürebilmek için, kimi zaman büyük, kimi zaman küçük kararlar, seçimlerdir. Doğru akıl yürüme, alınan kararların yapılan seçimlerin değerler bütünüyle uyumu ve ilişkisi, karar verecek olan kişi tarafından belirlenir. İletişim araçlarının haber alma, eğitim alma kaynağı olarak ya da boş zaman doldurma aracı olarak kullanımı sırasında, medya mesajına maruz kalma, yapılan seçimleri etkileyebilmektedir. Bilginin hızlı üretim ve dağıtımı, iletişim araçlarının da yakınsaması ile tüketimin hızını arttırmıştır. Yeni medyanın izleyiciye sundukları ticari metaya dönüşmüştür. İletişim araçları izlenirliklerini, takip edilirliklerini, okunurluklarını, kullanılırlıklarını, dinlenilirliklerini arttırmak için heyecan, eğlence, keyif verme aracı olma yönüne meyletmektedirler. Bu koşullar altında doğru bilgiye ulaşabilmek zorlaşmıştır. Bu açıdan, medya okuryazarlığının önemi artmıştır. Yeni iletişim araçlarını, amacı doğrultusunda kullanma ve medya mesajlarını yorumlama alışkanlığı küçük yaşlardan itibaren verilecek medya okuryazarlığı eğitimiyle mümkün olabilecektir. Mesaja, enformasyona ulaşabilme, maruz kaldığı mesajı bilinçle değerlendirme, eleştirebilme, çözümleme ve iletebilme becerisi sadece kişisel değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Editörlüğünü Nurçay Türkoğlu ve Melda Cinman Şimşek’in yaptıkları Kalemus yayınlarından 2007 yılında çıkan Medya Okuryazarlığı adlı kitap yukarıda bahsi geçen konu ile daha yakından ilgilenmek istenler için önerilebilir. YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN SAĞLADIĞI OLANAKLAR VE KISITLILIKLAR Yeni iletişim teknolojileri gelişim sürecinde birçok yeniliği ve insan yaşamı için kolaylığı getirirken, bazı kısıtlılıklar da yaratmaktadır. YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN SAĞLADIĞI OLANAKLAR Yeni iletişim teknolojilerinin enformasyona ulaşımı, enformasyonun üretilmesini ve paylaşılmasını sağlayan, her türlü görsel, işitsel, yazılı ve basılı araçlar olduğu hatırlanacak olur ise, hayatı kolaylaştıracak birçok yeniliği de getirdiği söylenebilir. Yeni iletişim teknolojilerine sağladığı olanaklar açısından bakıldığında, öncelikle enformasyona, mesaja ulaşmayı hızlandırdığı söylenebilir. Enformasyona hızlı ulaşabilmek maliyeti azaltır. Örneğin, mektupla yapılabilecek bir yazışmanın yeni iletişim araçları ile yapılıyor olması, hem zamandan, hem maliyetten kazandıracaktır. Kâğıt kullanımının azalması ile meydana gelen maliyet düşüşü çevre zararını azalabilir. Doküman yönetiminde de kolaylık sağlamaktadır. Yeni iletişim teknolojileri sağlık alanında birçok şekilde kullanılmaktadır. Röntgen, manyetik görüntüleme gibi işlemler, dijital ortamlarda yapılabilmekte ve alınan sonuçlar dijital ortamlarda paylaşılmaktadır. Bunu açmak için bir örnek verilecek olursa, bir hastanın İstanbul’da çekilen röntgeni, Ankara’da bulunan bir doktorun bilgisayarına gönderilebilir. Ya da laboratuvarında yapılan tahlil sonuçları doktorun masasındaki bilgisayardan görüntülenebilir. Üstelik hastanın geçmiş dönemlerdeki tahlillerine ait kayıtları da bilgisayarda depolandığı için karşılaştırılması mümkün olabilir. Hastanın ve hastalığın takibi için kullanılabilecek bu yöntemin, işlem takibi açısından bankalar tarafından kullanıldığı birçokları tarafından bilinir. Banka müşterisinin alışverişleri, ödemeleri, kredileri bankanın hesaplara girmeye yetki verilmiş çalışanları tarafından izlenebilir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Yeni iletişim teknolojileri sadece hastane, banka ya da iş yerine kullanılmamaktadır. Hayatın her alanında yeni iletişim teknolojilerinden faydalanılmaktadır. Yakınsamanın da getirdiği yenilikler sayesinde her geçen gün kullanım olanakları artmaktadır. Görüldüğü gibi, iletişim araçlarındaki gelişmeler, cep telefonları, fakslar, bilgisayarlar, internet vb. bilgiye ulaşımı hızlandırmıştır. Bilgi ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler, işlerin iş yerlerinde yapılması gerekliliğini de ortadan kaldırmaya başlamıştır. Bir bilgisayar ve internet bağlantısı ile ev ofis kavramı yaşama girmiştir. İletişim teknolojileri ile yapılan birçok iş için kent merkezinde bulunan ofise gitmeye zaman harcanması gerekmemektedir. Çoklu ortam ya da internet ile iletişim, toplumlar arasında oluşturduğu sanal ortam sayesinde zamanı ve uzamı birleştirmiş, bilgi edinme konusunda sınırların kalkmasına yol açmıştır. Elbette bütün bunların getirileri, sağladığı olanaklar kadar kaybettirdikleri ve ortaya çıkardığı kısıtlılıklar da sorgulanmaya değerdir. YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN ORTAYA ÇIKARDIĞI KISITLILIKLAR Yeni iletişim teknolojilerinin ve bunları kullanmaya olanak veren araçların hayatı kolaylaştırmak adına sağladığı birçok olanağın yanında yaşama getirdiği kısıtlılıklar da bulunmaktadır. Yeni iletişim araçlarına sahip olmak, kullanmak tamamen ücretsiz değildir. Üstelik her yerden aynı oranda, aynı hızda da ulaşmak mümkün değildir. Bu bir anlamda enformasyona erişimde eşitsizliği getirmektedir. TürkStat’ın 2010 yılında haneler bazında gerçekleştirdiği BİT (Bilgi ve iletişim teknoloileri) erişim ve kullanım araştırmasına Türkiye’de BİT donanımına sahiplik ve erişim açısından kırsal ve kentsel kesimler arasında büyük bir açık bulunmaktadır. 13 Kentlerde yaşayanların neredeyse yarısı internet erişimine sahipken, bu oran, kırsal kesimde ancak dörtte bire yaklaşmaktadır. Bilgisayar sahipliği için de, durum benzer görünmektedir. Ancak aynı rapora göre cep telefonu sahipliği konusunda açık, bu kadar fazla değildir (TurkStat, ‘Hanelerde BİT Kullanımı’, 2010). Yeni iletişim teknolojilerine sahip olanlar ya da kullanabilenler bu araçlardaki ortamları kullanarak sosyal gruplar oluşturulabilmektedir. Özellikle internette çeşitli gruplaşmalar bulunmaktadır. Ancak bunlar tek başlarına, tek yönlü incelenebilecek olgular değildir. Etkileri konusunda da çalışmalar yapılmasını gerektirecek kadar çeşitlenmişlerdir. Ayrıca yeni iletişim ortamları kişilerin birden fazla gruba üye olmalarına, sanal gruplarda, sanal kişilikler oluşturmalarına da ortam yaratmaktadır. Bir ya da birden fazla gruba üye olan bir kişi, başka bir grubun kurucusu olarak da yeni iletişim ortamlarında yer bulabilmektedir. Sosyal medya ya da sosyal ağ siteleri diğer deyişle, sanal ortamlar gerçek hayattakinden farklı ortamlardır ancak bunu yorumlayabilmek bir medya okuryazarlığı algılaması gerektirir. Bu nedenle özellikle çocukların internet erişimi ve kişisel bilgilerin paylaşımı, bu enformasyonun kötü niyetli kişilerin eline geçmesi ile doğabilecek, kişiyi yapmak istemediği işleri yapmaya zorlama, cinsel içerikli görüntü ya da mesajlara maruz kalma, yasadışı yazılımlar ya da virüslere maruz kalma, çocukların yabancılarla tanışıp konuşmaları konuları yeni iletişim teknolojilerinin zarar verebilecek yanlarından sayılmaktadır. Yeni iletişim teknolojileri, kopyalama yapmaya zemin yaratmaktadır. Bir müzik eserini, edebi bir eseri, fotoğraf ya da film gibi bir sanat ürününü çoğaltmak için kullanılabilir ancak kimi zaman izleyicisi ya da kullanıcısına ulaştırılması sırasında bu eserlere ait telif hakları hiçe sayılabilmektedir. Yeni iletişim teknolojileri teknik alt yapılarından kaynaklanan fark ile bireylere hizmet sunulmasına aracılık ederken, onlardan enformasyon da toplamaktadır. Çoğu zaman boş zaman etkinliklerinde kullanılan televizyon, günümüzde telekomünikasyon aracı işlevini de üstlenebildiği ve kumandası ile enformasyon akışına dâhil olunabildiği için, boş zamanlar dışında da kullanılabilmektedir. Bu özelliği kullanım alanını genişletmiş, sistemin kendisini yeniden üretmesini hızlandırmıştır. Yeni iletişim teknolojilerinin çift yönlü enformasyon akışına izin verişi, toplumsal denetimleri kolaylaştırmaktadır. Bireylere ait enformasyonların bir merkezde toplanabilmesi, bir güce kaynaklık etmektedir. Bireyin tüketim süreç ve alışkanlıklarının bilinmesi, tercihlerinin bilinmesi, yönetilmesini kolaylaştırmakta, bu enformasyonu elinde tutanı daha da güçlendirebilmektedir. Bu konuyu gözetim başlığında biraz daha açmakta fayda bulunmaktadır. GÖZETİM Modern hükümetlerin doğumları, ölümleri kaydetmeye, modern işletmelerin, çalışmayı izlemeye ve çalışanların ücret ve gelişmesinin doğru kayıtlarını tutmaya başlamasından bu yana, gözetimin yaygınlaşmaya başlamakta olduğunu savunan Lyon (1997: 17), bunun sadece bürokrasi olmaktan öte birşey olduğunu söylemektedir. Gözetimin var olan sosyal düzene uygunluğumuzla çok güçlü bir biçimde ilişkili olduğunu ve sosyal denetimin bir aracı olabileceğini ifade eder. Bilimin gelişmesi ile gözetimin araçları da artmaktadır. 1990’lı yıllarda hız kazanan bilgi ve iletişim teknolojilerindeki ve iletişim araçlarındaki gelişmeye paralel olarak, iletişim araçlarındaki yenilikler toplumsal ve bireysel birçok alana etki etmiştir. Bireyler enformasyonun büyük bir kısmını iletişim teknolojileri aracılığı ile alabilmektedir. Çeşitli ihtiyaçlarını, eskiye oranla daha fazla, iletişim araçları aracılığı ile giderebilmektedirler. Bu ihtiyaçlar bankacılık işlemleri olabileceği gibi, sosyalleşme ihtiyacı olarak dahi karşımıza çıkabilmektedir. Bilgisayar tabanlı teknolojiler ile gündelik yaşamın temel gereksinimlerini karşılamak hem hayatı kolaylaştırmış, hem de hızlandırmıştır. İletişim teknolojisindeki hızlı gelişim, ekonomik, toplumsal, kültürel ve sosyal alanda değişime neden olarak toplumsal yaşamda varlığını hissettirmektedir. Toplumsal yaşamdaki değişim, günlük yaşam akışının değişmesine, farklı bakış açılarının oluşmasına neden olmakta, yeni yaşam tarzlarının ortaya çıkmasıyla kendisini göstermektedir. Birçok insan için yeni iletişim teknolojileri günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası olmaktadır. Günlük yaşamda kullanılan iletişim teknolojileri ve onların etkileşimlilik özelliği, bireyler hakkında enformasyonun toplanabilmesini kolaylaştırmaktadır. Yeni teknolojilere sahiplik üreticilerin de beklediğinden büyük bir hızla yayılmıştır. Lyon (1997:17)’a göre; “Modern topluma katılmak, elektronik gözetim altında olmaktır”. Enformasyonun toplanması, kaydedilmesi, ilişkilendirilmesi, gruplandırılması ve paylaşılabilmesi gözetime olanak sağlamaktadır. İnsanlar etkileşimli iletişim araçları ile denetlenebilir, gözetlenebilir hale gelmişlerdir. Özellikle gençler yeni iletişim teknolojilerini yadırgamadan kullanmaktadırlar. Hayatı kolaylaştırmak adına sunulan yeni iletişim teknolojileri kişilerin gündelik rutinlerinin, önceliklerinin, tercih ve alışkanlıklarının bilinmesine olanak sağlayacak verileri toplamaya aracılık etmektedir. Günümüzde dijital kodları kullanan tüm iletişim araçları birbirleri ile veri alışverişi yapabilmektedir. Bu sistem kullanıcıların gözetimini mümkün kılmaktadır. Yapılan bu gözetim, aynı zamanda sosyal denetime ve kişileri yönlendirmeye de olanak sağlamaktadır. Yeni iletişim araçları kullanıldıkça gözetim, sosyal hayatın içine işlemektedir. Yeni iletişim araçları ile toplanabilen enformasyonun rekabet avantajını ele geçirmek için şirketlerce talep edilen bir materyal olarak piyasa değeri bulunurken, yeni iletişim teknolojileri modern toplumlarda toplumsal normlara uyan nüfus yaratmak için kullanılır. Etkileşimli iletişim araçları, enformasyona ulaşmayı kolaylaştırdığı gibi, enformasyonun toplanmasını da kolaylaştırmaktadır. Geleneksel iletişim araçlarında yer almayan uzunlukta, sürede ve hızda bilgiye ulaşmayı da olanaklı kılarken kişisel enformasyonun toplanması, saklanması, işlenmesi ve dolaşıma sokulması anlamında da 14 farklılığı bulunmaktadır. Bilgisayar teknolojisi, merkezi tek yönlü geleneksel iletişim teknolojilerinden potansiyel olarak daha demokratik ve güçlendirici bir görünüme sahipse de bu yapısıyla Timisi (2003: 28)’ye göre “demokratik tartışma ve bir araya gelmeyi kolaylaştıran ve teşvik eden” ortam olarak kabul edilir. Kişisel enformasyonun toplanabilmesi ile enformasyonu elinde toplayacak olanlar için ayrı bir güç kaynağı da oluşturmaktadır. Toplanan enformasyonun dünya çapında dolaşıma sokulabileceği de göz ardı edilmemelidir. Gözetim konusunu daha iyi kavrayabilmek için; Uğur Dolgun’un Ekin Kitabevi’nden 2005 yılında çıkan Enformasyon Toplumundan Gözetim Toplumuna adlı kitabı okuyabilirsiniz. Yeni iletişim araçları aracılığı ile gerçekleşebilen gözetim hakkında söylenebilecek en basit cümle bu araçları kullanmanın dijital bir iz bıraktığıdır. Bu ne demektir? Etkileşimli iletişim araçları, kullanılan her an, kullanıcı hakkında sisteme iz bırakmaktadır. Kullanıcının seçimleri, kullanma şekilleri, kullanma sıklığı gibi birçok konu sisteme enformasyon olarak kodlanmaktadır. Kullanıcı bunun kimseyi ilgilendirmeyebileceğini düşünülebilir. Bu enformasyonlar sınıflandırıldığında ya da ilişkilendirildiğine anlamlı verilere dönüşerek paylaşılabilmesi sayesinde ticari bir meta haline gelirler. Diğer bir ifadeyle, toplanan bilgi pazarlanabilir mala dönüşür. Kişilerin eğilimlerinin bilinmesi, sınıflandırılması, ilişkilendirilmesi, paylaşılması, bu kullanıcılara ait enformasyonun paraya dönüştürülmesi bir yana, bu eğilimlerden faydalanmayı düşünenlerin iştahını kabartacaktır. Örneğin kadına yönelik bir ürün pazarlayıcısı, doğrudan hedef kitleye reklam yapmak istediğinde sosyal medyada, sadece kadın kullanıcıya reklam gönderebilir. Benzer durum, ideolojik yaklaşımların benimsetilmesi için de kullanılabilir. Etkileşimli televizyon kullanıcısına daha önce izlediği filmi örnek alarak, hoşlanabileceği bir başka filmi önerebilir. Bunu yapmak için daha önceden kullanıcının sınıflandırılmış olması gerekir. Bu izleyici için iyi gibi görünebilir ancak dijital olarak iz bıraktığı, bu izin kaydedildiği, sınıflandırıldığı, ilişkilendirildiği, işlendiği ve paylaşılabileceği anlamına gelecektir. Hakkında her türlü enformasyonun toplandığı bireyler, kolaylıkla da yönetilebileceklerdir. ABD Teknoloji Değerlendirme Bürosu’nun gözetim teknolojilerini hangi başlıklar altında sınıflandırdığını araştırınız. 2010’LARDA YENİ İLETİŞİM ARAÇLARININ GENEL HATLARI 2010’lu yıllarda iletişim için söylenebilecek ilk söz, “iletişimin miktarı artmıştır” olabilir. Yakınsama ile birçok iletişim aracı eskisinden çok daha hızlı ve çok miktarda veri alış verişinde bulunabilmektedir. İletişim araçlarının kullanımı ve gönderilen mesajlar artık sadece insandan insana değil, insandan makineye, makineden insana, makineden makineye de olabilmektedir. Bir telefon ile evdeki çamaşır makinesi ya da fırına talimat verilebilmektedir. Ya da bir çamaşır makinesi, içine konan çamaşır miktarını ölçerek kullanacağı su miktarını belirleyebilmekte ya da dış hava koşullarını başka sistemlerden aldığı enformasyona göre değerlendirip çamaşırları kurutma derecesini belirleyebilmektedir. Bunlar makineler üretilirken içlerine konan gömülü iletişim sistemleri sayesinde gerçekleşebilmektedir. Anlaşılacağı üzere iletişim araçlarının dijital alt yapıyı kullanmaları insan yaşamında yerini bulan birçok yenilik de getirmiştir. Yeni iletişim ve kitle iletişim araçlarının toplumsal, ekonomik, siyasal ve bireysel yaşamı değiştirme potansiyeli yüksektir. Son yıllarda gündelik yaşamda kulaklara çalınan bir kaç kelimenin açılımını yapmakta fayda bulunabilir. Bunlardan biri web’dir. Askeri amaçlar için geliştirilen internet bir süre sonra halkın kullanımına sunulmuştur. Kısa süre içinde de yaygın kullanılan bir iletişim ortamı haline gelmiştir. Web teknolojik bir ortamdır ve bunun da gelişim aşamaları bulunmaktadır. Web 1.0 olarak adlandırılan kavram, kabaca 1990-2000 yılları arası, internet kullanıcılarının çoğunlukla e-mail (elektronik posta) yolu ile iletişim kurabildikleri dönemi anlatmaktadır. Elbette Web 2.0 olarak adlandırılacak gelişmeler ortaya çıkmadan önce bu kavram (yanında 1.0 olmadan) sadece “web” olarak adlandırılıyordu. 2000-2010 yılları arasındaki dönemde Web 2.0 enformasyonun aranabildiği, tüketilebildiği, üretilebildiği, e-mail trafiğinin olduğu kullanıcıların katılımının ve etkileşimin arttığı dönemi ifade etmektedir. 2010-2020 yılları arasındaki, aşamada webin 3.0’a doğru gittiği düşünülmektedir. Çünkü web 3.0’daki iletişim ortamının çevrimiçi sınırsız bilişim ve erişim ortamını hızlı olarak sunacağı, etkileşimliliğin çok boyutlu olacağı, üstelik akıllı olacağı, özgün yeniliklere açık ve saydam olacağı tahmin edilmektedir (Aksu vd., 2011: 132). Etkileşimliliğin sadece internete özgü olmadığı buraya kadar olan anlatımdan da anlaşılmıştır. Türkiye’de yaygın şekilde kullanılan cep telefonlarında da benzer aşamalar gerçekleşmiştir. 3. nesil cep telefonu, 3G kavramı Türkiye’de de duyulan ve kullanılmaya başlayan bir kavramdır. Tüm BİT cihazları arasında Türkiye’de en fazla sahip olunan cep telefonudur. Yine TürkStat’ın 2010 yılında haneler bazında gerçekleştirdiği BİT erişim ve kullanım araştırmasına göre; Türkiye’de kentlerde yaşayanların yüzde 92,8’inde, kırsal kesimde yaşayanların yüzde 85’inde cep telefonu bulunmaktadır (TurkStat, ‘Hanelerde BİT Kullanımı’, 2010). İlk ticari örneklerin 2001 yılında Japonya’da 2003 yılından beri Avrupa’da kullanılmakta olan 3G olarak adlandırılan, konuşma ve veri hizmetlerinin daha hızlı aktarımını sağlayan bir iletişim sistemi Türkiye’de 30 Temmuz 2009 tarihinde kullanılmaya başlamıştır. Cep telefonları ilk çıktığında sadece iki telefon cihazı arasında sesli bağlantı kurmak için kullanılmaktaydı, daha sonra buna SMS (Short Message Servis), Kısa mesaj özelliği eklendi. Bunlar; birinci nesil telefonlar olarak kabul edilir. İkinci nesil cep telefonları, fotoğraf ve video çekebilen, bunları MMS (Multimedia Message Service) ile gönderebilen, kablosuz ağ (WI-FI) desteği ile internette dolaşma teknolojisinin geliştirilmiş olduğu telefonlardır. Türkiye’de de kullanıma açılmış olan iletişim sistemini kullanabilen üçüncü nesil, kablosuz cep telefonları teknolojisine verilen genel ad 3G’dir. Bu sistemde büyük ebatlı müzik, resim ve video dosyalarını eskisine oranla 15 20 kat daha hızlı şekilde aktarmak mümkün olabilmektedir. İnternet sitelerindeki videolar, cep telefonu ekranından izlenebilir, cep telefonu ile kaydedilen video görüntüleri sosyal medya ortamında paylaşılabildiği gibi, anında görüntülü konuşma da yapmaya ya da cep telefonu ekranının çerçevesi içine girebilen görüntüyü yayına vermeye yetecek altyapısı bulunmaktadır. Nitekim 3G sisteminin Türkiye’de kullanıma açıldığı ilk günlerde haber programlarda, habercilerin, haber saatinde, olay yerinden, cep telefonları aracılığı ile yayına görüntülü olarak katıldıklarına şahit olunmuştur. 3G telefon ve sistem aracılığı ile çekilen fotoğrafların bloglara aktarılması da mümkündür. Bankaların internet şubeleri aracılığı ile fatura ödeme, havale gibi birçok bankacılık işlemi banka şubesine gitmeden, telefon üzerinden de yapılabilmektedir. Devletin çeşitli kurumları ve belediyeler de internet üzerinden çeşitli siteler aracılığı ile bazı hizmetler sunmaya başlamışlardır. 3G uyumlu telefonlar e-devlet işlemlerini de yapmaya zemin sunmaktadır. Gazete, dergi, televizyon, radyo gibi, medya servislerinin online içeriğine ulaşmak da mümkün olmaktadır. İnternet üzerinde bulunan alışveriş sitelerinden alışveriş yapmak, sanal kütüphanelerden yararlanmak, online eğitim veren kuruluşların derslerine katılmak ve televizyon izleyebilmek de 3. nesil cep telefonları ile yapılabilecekler arasındadır. Yeni iletişim teknolojilerinin 2010’larda genel hatlarını çizerken ilerideki ünitelerde etraflıca üzerinde durulacak bazı araç ve ortamdan etkileşimli televizyon da, Türkiye’de adı sıklıkla duyulmaya başlayan bir iletişim aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Etkileşimli televizyon, etkileşimli video ifadesi, insan ve bilgisayarlar arasındaki iki yönlü iletişimi anlatır. Bu iletişim, dijital altyapıyı kullanılarak, yayın teknolojisi ve video araçları ile yapılabilir. Bu etkileşimli televizyon izleyici/kullanıcıların televizyonda izledikleriyle iletişime geçebilmeleri için düşünülmüş tüm yöntemleri kapsamaktadır. Etkileşim kelimesinin İngilizcesi “interactive”dir ve televizyon kelimesinin kısaltması olan TV harflerinin önüne konan “i” harfi ile temsil edilir. İnteraktif TV, iTV, idTV şekillerinde ifade edilen bu uygulamaların gerçek özelliği, izleyicinin izlediği içeriği değiştirebilmesinde yatmaktır. Etkileşimli Televizyon hakkında daha fazla bilgi edinmek için Ali Murat Kırık Tarafından yazılan ve Anahtar Kitaplar yayınevinden 2010 yılında çıkan Etkileşimli Televizyon adlı kitabı da okuyabilirsiniz. Televizyon yayınları için etkileşimlilik izleyicinin telefon ederek programlara katılımı ile başlamıştır. Etkileşimli televizyon, adından da anlaşılacağı gibi, izleyicinin o anda izlemekte olduğu programın içeriği ile etkileşime girerek içerik akışını etkileyebildiği ve hatta kişiselleştirebildiği televizyonculuk modeli diye tanımlanabilmektedir. Bilgi akışı sadece yayıncıdan izleyiciye değil, izleyiciden de yayıncıya doğru olabilmektedir. İzleyicilerin mevcut televizyon alıcılarını elden çıkarmaya gerek duymadan, alıcılarının önüne koyabilecekleri Set üstü kutu (Set Top Box, STB) adı verilen set üstü şifre çözücü cihazlar ile tüm iletim kanallarına uyumlu olarak, dijital yayınları almak mümkün olmaktadır. Gerek etkileşimli televizyon, gerekse 3G telefon için önemli olan iletişim ortamı internettir. Her geçen gün, bilgisayar ve internete sahip olanların sayısı katlanarak artmaktadır. Basit bir tanımlamayla internet, dünya üzerindeki milyonlarca bilgisayar ağını birbirine bağlayan çok büyük bir bilgisayar ağıdır. Buna ağlar ağı da denmektedir. Ağ, kaynakları ve enformasyonu paylaşabilen birbirleri ile birleştirilmiş donanımlara verilen addır. İnternet ağına bağlı olan bilgisayarlar veri alışverişi yapabilmektedirler. Bilgisayarlar arasındaki mesafenin uzak ya da yakın olmasının önemi kalmamıştır. İnternetin kullanım kolaylığı, iletişimde farkı bir boyut olarak karşımıza çıkmaktadır. Anında geri bildirim alınabilmesi nedeni ile etkileşimlilik özelliği bulunan internet, şimdiye kadar var olan iletişim biçimlerinden farklı bir ortam olarak kabul edilmektedir. Ülkeler arasındaki sınırları kaldırmış, küreselleşme sürecine ivme kazandırdığı kabul edilmiştir. Günümüzde sadece bilgisayar üzerinden değil, telefon, televizyon gibi dijital teknolojiyi kullanan etkileşimli iletişim ortamları üzerinden internet erişimi mümkündür. Ortaya çıkışından kısa bir süre içinde toplumsal ve kültürel alanda bir cazibe merkezi olan İnternet, sadece bir iletişim ve enformasyon aracı değildir. İnternet kültür, kimlik, siyaset ve ekonomi alanlarında rol sahibi olmuş bir iletişim ortamdır. Bu yeni kitle iletişim ortamının toplumsal, ekonomik, siyasal ve bireysel yaşamı değiştirme potansiyeli bulunmaktadır. İnternet iletişime imkân veren teknik bir altyapı sunduğu için kimi zaman iletişim aracı olarak da adlandırılmaktadır. İnternet gözetim konusunda da güçlü bir araçtır. Bir yandan demokratik katılıma olanak sağlarken öte yandan gözetim ve denetim aracı olabilmektedir. Etkileşime açık yapısı sayesinde büyük miktarlardaki verinin dünya çapında dolaşımına olanak sağlamakta, geniş kitlelere enformasyon iletmek için kullanılabilmektedir. Ancak bir yandan özgürlük aracı olarak düşünülürken öte yandan da denetlenebilir olması, daha önce de tartışıldığı gibi sanal ortamda iz bırakması nedeniyle özgürlükleri kısıtlayıcı yönleri de bulunmakta, kişilere ait enformasyonun toplanabilmesine zemin hazırlayarak bu bilgiyi toplayabilenleri güçlendirmektedir. İnternet ve yeni medyanın günümüzdeki gelişimini anlamlandırmak için Herşey Çıplak Bildiğiniz İnternetin Sonu adlı kitap önerilebilir. 2011 yılında Media Cat yayınlarından çıkan kitabın üç yazarı bulunuyor. Halil Aksu, Uğur Candan, Mehmet Nuri Çankaya. Enformasyonun toplanmasına zemin hazırlayan, ancak toplumsal, kültürel ve sosyal alanda etkisini gösteren sosyal ağlar 2010’lu yılların ilgi çeken ortamlarındadır. İnternet bağlantısı ile içinde yer alınan sosyal ağlarda bireyler toplum yaşamının benzerini devam ettirmektedirler. Günümüzde sosyal ağlar, internet kullanıcılarının yaşamlarının bir parçası olmakta, sadece sosyalleşme aracı olarak değil, iş yerlerinde, okulda ve aile arasında da iletişim kurma yollarına ek olarak kullanıldığı görülmektedir. 16 Sosyal ağlar aracılığı ile yeni arkadaşlıklar edinilebildiği gibi, uzakta bulunan, eski ve yeni arkadaşlar ve aile fertleri ile iletişim kurulması mümkündür. Ancak medya okuryazarlığı konusunda gerekli donanıma sahip olmayan bireyler ve çocuklar için sosyal ağların sakıncalarının olabileceği unutulmamalıdır. Sosyal medya aynı yaklaşımı benimseyen insanların bir arada gruplar kurabileceği, gerçekleştirecekleri etkinlikleri duyurabilecekleri, düşüncelerini ifade edebilecekleri demokratik bir ortam olarak görülebilir. Öte yandan, kötü niyetli kişi ve grupların da kendi çıkarları doğrultusunda propaganda aracı olarak kullanabilecekleri bir ortamdır. Sanal ortamda sosyal, etkin, paylaşımcı olan kişilerin, bu ortamı kullanmak için internet ile geçirdikleri zamanın bir kısmını gerçek sosyal yaşamdan kullandıkları unutulmamalıdır. Bu ortamlarda geçirilen süreyi kişinin okuma, izleme, dinleme, seçme ve eleştirme becerilerini kullanarak dengelemesi gerekmektedir. Sosyal medya, sosyal ağlar, kişinin kendi görüşleri hakkında en çok enformasyon verdiği, iz bıraktığı ortamdır. Sosyal ağlarda yaptığı tercihler, beğendikleri, beğenmedikleri, izledikleri, izlemedikleri, hangi saatler arasında hangi sanal sosyal iletişimi kullandıklarına ait bilgilerin toplanabildiği bir ortamdır. 2010’lu yıllarda iletişim araçlarının yukarıda sayılanlardan çok daha fazla çeşidi bulunmaktadır. Eyayıncılık, dijital radyo gibi internet teknolojisini ve dijital altyapıyı kullanan iletişim araç ve ortamları ve mobil yaşama ait ayrıntılı anlatımlar, açıklamalar bu kitabın diğer konuları arasında bulunmaktadır. İletişim, ilk insandan günümüze kadar her zaman var olmuştur. Kişinin kendisini ifade etmesi, çevresi ile bağlantı kurması, yaşadığı kültürü tanıması, kültürünü gelecek kuşaklara ve diğer kültürlere aktarabilmesi iletişimle mümkündür. İlk çağ insanların ateş ve dumanı kullanarak haberleşmeyi sağladıkları bilinmektedir. Yazının bulunmasından önce bilginin aktarılabileceği bir yöntem olan söz, insan hafızasından destek almaktaydı. Yazının bulunuşu ile haberi uzaklara ulaştırmayı sağlayan hayvanların ehlileştirilmesi aynı dönemlere denk gelmektedir. İlkçağ medeniyetlerinden itibaren, panayır, agora, forum, pazar, tapınak gibi insanların daha yoğun şekilde bulunduğu, yerleri, haber alışverişi yapmak için kullanmışlardır. İlk matbaa ağaç oyma tekniği ile M.S. 593 yılında Çin’de kurulmuştur ancak, 1438’de Johannes Gutenberg metal harflerle basım tekniği bulmuş ve matbaaya uygulamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise, ilk matbaa 1493 yılında, kurulmuştur. Bu matbaadan yıllar sonra İbrahim Müteferrika, 1727 yılında bir matbaa kurmuştur ve Müteferrika’nın matbaasında basılan ilk kitap, Kitab-ı Lügat-ı Vankulu’dur. Batı’da ilk kitap 1473’te Lyon’da yayınlanmıştır. Kitap basımını takiben basılı haberler ortaya çıkmıştır. İnsanlar, Fransa’da düzensiz olarak yayınlanan “occasionnel” adlı gazeteler ile, İtalya’da bozuk para anlamına gelen “gazetta” kelimesinden türeyen “gazette” aracılığı ile basılı haberleri okuyabilmişlerdir. Haberi bir şekilde paylaşmayı, kâğıda aktarmayı başaran insan görüntüyü ve hareketi de aktarmak için çalışmıştır. Fotoğraf makinesi kamerası aracılığı ile görüntünün kaydının yapılabilmesi 1850’li yılarda olabilmiştir. Film olarak adlandırılan selüloit tabanlı malzeme ise 1888 yılında geliştirilmiştir. Görüntünün bir zemine kaydı, kayıt yapılan zeminin geliştirilmesi, hareketli görüntünün yansıtılabileceği aracın icat edilmesi birbirini takip eden, birbirinden beslenen ve uzun zaman içinde gerçekleşen olaylardır. Auguste ve Louis Lumiere adlı iki Fransız kardeş, geliştirdikleri sinematograf ile Paris’te 1895 yılında perdeye yansıtarak ilk film gösterimini gerçekleştirmişlerdir. Sinema, İkinci Dünya Savaşı zamanlarına kadar büyük ilgi görmüş, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da televizyon çalışmaları hızlanmıştır. Kameralar sadece görüntüyü saptama ile kalmamıştır. Boyutları, özellikleri değişmiş, kullanım ihtiyaçlarına göre de kameralar geliştirilmiştir. Öte yandan, gelişmeler gerçekleşirken teknolojinin de gelişmesi devam ettiği için kameralar ile birlikte kullanılan sistemler de çeşitlenmiştir. Ancak iletişim devriminin önünün açıldığı zamanın Graham Bell’in, 1876'da telefonu icat ettiği tarih olduğu söylenir. Telefon yaklaşık 100 yıl boyunca gelişimini sürdürmüş ancak kablosu olduğu için her zaman bir yere bağlı olarak kullanılmıştır. Yüzlerce kilometre fiyort ve binlerce adaya sahip Kuzey Avrupa ülkeleri alternatif iletişim yöntemleri aramışlardır. 1991 yılında ilk cep telefonu görüşmesi gerçekleştirilmiştir. Türkiye'de ise, 1994 yılında mümkün olmuştur. İletişim araçları açısından bakıldığında, her yeni teknolojinin bir öncekinin üzerinden yola çıktığı söylenebilir. Yeni olarak kabul edilen, iletişim teknolojileri aracılığı ile eskisinden daha farklı yollardan iletişime, hatta etkileşime girilebilmektedir. Yeni iletişim araçlarının konumlandırılması eskiyi reddetmeden yapılmaktadır. Kullanım amaçları da bireyler arası iletişim ve kitle iletişiminin kimi özelliklerini barındırır. Etkileşimli iletişim ortamlarında ilgili tarafların eş zamanlı ya da eş zamansız olarak karşılıklı etkileşimine imkân veren teknik alt yapı bulunmaktadır. Etkileşim, insan ilişkileri için kullanılabileceği gibi, teknolojik cihazlar için de kullanılan bir sözcüktür ve yeni iletişim teknolojileri ile dünyayı birbirine bağlayan ağların arasındaki ilişkiyi de ifade eder. Günümüzde cep telefonuna, internete ve televizyona, dijital teknoloji aracılığı ile aynı hattan ulaşmak mümkündür. Uzaktan bakıldığında ayrı gibi görünen bu üç büyük teknolojik araç ve ortamın bir arada kullanılabliyor olması yakınsama olarak adlandırılır. 2010’lu yıllarda iletişimin miktarı artmıştır. Yakınsama ile birçok iletişim aracı, eskisinden çok daha hızlı ve çok miktarda veri alış verişinde bulunabilmektedir. Bunun sağladığı olanaklar kadar getirdiği kısıtlılıklar da bulunmaktadır. Çağımızda sürekli enformasyona maruz kalan insanların Medya okuryazarlığı konusunda bilinçlendirilmeleri gerekliliği doğmuştur. Medya okuryazarlığı 17 ile metin, ses ve video gibi formatlarda insanların karşısına çıkabilen mesajlara ulaşma, bunları çözümleme, değerlendirme ve iletme becerisinin geliştirilmesi hedeflenmektedir. SIRA SİZDE YANIT ANAHTARI SIRA SİZDE 1 İnsan sesinin aktarılabildiği ilk bağlantı, 1908 yılında Fransa’da Eyfel kulesi ile Villejuif arasında gerçekleştirilebilmiştir. SIRA SİZDE 2 1990 yılı Haziran ayından itibaren, Magic Box şirketinin, “Star 1” adlı televizyon kanalı, uydu aracılığı ile Lichtenstein’dan Türkiye’ye Türkçe televizyon yayınları yapmaya başlamıştır. Daha sonra bu kanalların sayısı artmıştır. T.C. Anayasası’nın devlet tekelini öngören, 1964’den beri var olan, 133. Maddesi 8 Temmuz 1993’de değiştirilmiştir. Anayasa’nın 133. Maddesi: “Radyo ve Televizyon istasyonlarını kurmak ve işletmek kanunla düzenlenecek şartlar çerçevesinde serbesttir. Devletçe kamu tüzel kişiliği olarak kurulan tek radyo ve televizyon kurumu ile kamu tüzelkişilerinden yardım gören haber ajanslarının özerkliği ve yayınlarının tarafsızlığı esastır.” (http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/anayasa.uc?p1=133) SIRA SİZDE 3 Bireyleri yaşama hazırlamak ve topluma yararlı bireyler olarak yetişmelerine katkıdan bulunmaya çalışan eğitimin medya okuryazarlığını geliştirme konusunda üzerine düşen görevleri şöyle sıralanabilir: Eleştirel bakış açısı kazandırmak, okuma, dinleme, seçme ve izleme becerisini geliştirmek, dünyadaki gelişme ve değişmelere uyum sağlayabilen, medyaya katılımcı bireyler yetiştirmek. SIRA SİZDE 4 ABD Teknoloji Değerlendirme Bürosu, gözetim teknolojilerini beş başlıkta sınıflandırmıştır. (Lyon, 1997: 147). Telefon dinleme aletleri ve gizli mikrofonlar gibi minyatür ileticiler ile yapılan: işitsel gözetim, fotoğraflama, sokak ve alışveriş merkezlerinde de bulunan, hatta uydu ve gece görüş sistemi bulunan her türlü kamera ile yapılan; görsel gözetim, bilgisayar ve dijital tabanlı yöndeşmiş teknoloji üzerinden veri alışverişine imkân veren sistemler ile yapılabilen; veri gözetimi, manyetik, elektromanyetik, sismik, kızıl ötesi vb. cihazlarla yapılabilen; algılayıcı teknolojisi ve taşıt yeri saptama sistemi, poligraflar, insan sesindeki gerginlik analizi, dudak okuma, konuşma anlama gibi gözetim için kullanılabilecek olan sistemler; diğer aygıtlar olarak sınıflandırılmıştır. YARARLANILAN KAYNAKLAR Alemdar, K. ve Erdoğan İ. (2005). Öteki Kuram, Ankara: Erk Yayınları. Akçalı, İ. Selda. (2006). Gündelik Hayat ve Medya, Ankara: Ebabil Yayınları. Aksu, H., Candan,U. ve Çankaya, M. N. (2011). Herşey Çıplak, İstanbul: MediaCat.Aziz, Aysel. (2006). Televizyon ve Radyo Yayıncılığı, Ankara: Turhan Kitabevi. Blair, R. (1999). Digital Techniques in Broadcasting Transmission, Focal Press. Breitroise, H. (1985). “The New Communication Technologies and the New Distribution of Roles”. Der: Everet M Rogers. The Media Revolution in America and Western Europe. ABD: Ablex Publishing Corporation. Binark, M. ve Bek, M. G. (2010). Eleştirel Medya Okuryazarlığı, İstanbul: Kalkedon Yayınları. Briggs, A ve Burke, P. (2004). Medyanın Toplumsal Tarihi, İstanbul: İzdüşüm Yayınları. Dolgun, U. (2005). Enformasyon Toplumundan Gözetim Toplumuna, Ankara: Ekin Kitabevi. Eldeniz, L. (2003). Sayısal Görüntü Teknolojisinin Gelişimi ve Sayısal Televizyon. İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü: Yayımlanmamış Doktora Tezi. İnal, K. (2009). Medya Okuryazarlığı Elkitabı. Ankara: Ütopya Yayınları. İnceoğlu, Y. (2007). Medya Okuryazarlığı. Editörler: N. Türkoğlu, M.C. Şimşek. İstanbul: Kalemus. Jeanneney, J. (1998). Başlangıçtan Günümüze Medya Tarihi. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Lyon, D. (1997). Elektronik Göz. Türkçesi: Dilek Hattatoğlu. İstanbul: Sarmal Yayınevi. Püsküllüoğlu, A. (1995). Püsküllüoğlu, Ali. Türkçe Sözlük. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Türkoğlu, N. ve Şimşek, M. C. (2007). Medya Okuryazarlığı. İstanbul: Kalemus Yayıncılık. Yararlanılan İnternet Kaynakları http://www.medyaokuryazarligi.org.tr/nedir.html Erişim, 16.12. 2011. http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/anayasa.uc ?p1=133 Erişim, 31.12.2011. TurkStat, ‘Hanelerde BİT Kullanımı’, 2010, http://www.tuik.gov.tr Erişim: 20. 12. 2011. 18 DERS NOTLARININ BUNDAN SONRAKİ BÖLÜMLERİ AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİNİN YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ ADLI E KİTABINDAN ALINMIŞTIR. T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2925 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1882 KİTABIN TAMAMINA AŞAĞIDAKİ LİNKTEN ULAŞILABİLİR. http://eogrenme.anadolu.edu.tr/Sayfalar/default.aspx BÖLÜM 3 E YAYINCILIK Elektronik yayıncılığın kısaltılmış hali olan e-yayıncılık; e-kitap, e-dergi, e-gazete, e-kütüphane ve dokümantasyon, gibi ortamlar aracılığıyla sunulan sayısal (dijital) bilgilerin/yayınların basımı, yayınlanması, dağıtımı, anında güncellenmesi ve gerektiğinde yeniden gözden geçirilmesi etkinlikleridir. Geleneksel yayıncılıkla karşılaştırıldığında, e-yayıncılığın kısa bir geçmişi vardır. Özellikle bilişim teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişmeler sonucunda, 1980’li yılların başında yoğun olarak kullanılmaya başlayan e-posta mesajları, e-yayıncılığın ilk örneklerindendir. Bu tür e-posta mesajları, abonelere kayıtlı oldukları e-posta (email) listeleri tarafından gönderilmekteydi. Hiç kuşkusuz ki söz konusu bu ilk e-posta mesajları; fotoğraf, şekil, tablo gibi herhangi bir görsel figürü içermeyen oldukça basit bir yapıda şekillendirilmiş gönderilerdi. Eyayıncılığın ilk örneklerinden olan e-postalar, aynı zamanda arşivleme olanaklarını da beraberinde getirdiler; ancak, bu mesajların sürekli olarak belli bir alanda depolanması ek bir çabayı da gerektiriyordu. 1980’lerin sonunda 1990’ların başında CD-ROM’ların e-yayıncılıkta kullanılmaya başlanmasıyla, bilgilerin dağıtılması, arşivlenmesi ve saklanmasında yeni bir dönem de başladı. CD-ROM’lar kullanıcılarına, özellikle ansiklopedi, sözlük ve atlaslar için mükemmel kalitedeki resim, figür ve şekilleri düşük maliyetle; ama uzun yıllar boyunca saklama olanağını sundular. CDROM’ların farklı biçimlerde güvenilir kullanım olanakları sunmasına karşın, özellikle kütüphanelerde her bir yayın için ayrı CD-ROM’un yönetilmesi sorun yarattı. Kütüphaneler, çok sayıda yayını koleksiyonlarına eklemek, güncellemek ve kullanıcı tarafına da yüklemek için farklı CD-ROM LAN gibi farklı araçlar geliştirmek zorunda kaldılar. 1994-1995 yılına gelindiğinde, IEE (Institution of Electrical Engineers) tarafından Electronics Letters Online adında ilk e-dergi yayınlandı. Bu derginin Web üzerinden yayını ise 19951996 yıllarında başladı. PDF (Portable Data Format) olarak yayınlanan bu ilk e-dergi, metnin içerisine bağlantıları da ekleyerek çoklu ortam araçlarını kullanmaya başladı. Böylece internet, bilim insanları ve uzmanlar için bilgilerin paylaşıldığı ve yayıldığı bir ortam haline geldi. 2004 yılında Google, Kuzey Amerika ve Avrupa’daki üniversitelerle iş birliği yaparak, basımı tükenmiş ve artık basımı yapılmayan yayınları sayısallaştırarak (dijital hale getirerek) herkesin kullanımına sundu. 2010’lu yıllardaysa PDAs (Personal Digital Assistants), tablet bilgisayarlar, iPAD, cep telefonları, vb. ortamlardan e-yayınlara kolaylıkla ulaşılmaya başlandı. Bir çeşit e-kitap formunda olan bu e-yayınlar artık ceplerimizde taşınır hale geldiler. 2010’lu yıllarda ağlara bağlı bilgisayarlarda depolanabilen metin, görüntü, ses gibi çoklu ortam nesnelerini içeren belgeler, veri tabanları, tartışma listeleri, etkileşimli bilgi erişim hizmetleri ve elektronik bilgi hizmetleri farklı e-yayıncılık örnekleri olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Bununla birlikte, 2010’lu yıllarda internet’in daha da hızla gelişmesi hem yayıncıların hem yazarların hem de okuyucuların rol ve sorumluluklarını değiştirmiştir. Günümüzde ise genç okuyucular, basılı yayınları okumaktansa, internet tabanlı bilgilerle etkileşmeyi yeğlemektedirler. Öte yandan, reklam ve halka ilişkiler alanında çalışanlar, e-yayıncılık hizmetlerinden yararlanma konusunda radikal adımlar atmaktadırlar. Daha da önemlisi, enformasyon simsarları, yayın evlerini pas geçerek, ticari ve edebiyat yapıtlarını internet üzerinden yayınlanmaya başlamışlardır. Aynı zamanda, neredeyse gazete ve dergilerin tümü internet üzerinden yayın yapmaktadırlar. Yukarıdaki açıklamaların çerçevesinde e-yayıncılık, kitapların, dergilerin ya da gazetelerin bir bilgisayarı kullanarak okunabilmesi için tasarlanmasıdır. Kısacası e-yayıncılık, bilginin elektronik biçimde yayınlanmasıdır. Bu bağlamda, e-yayıncılık modelleri, süreçleri ve özellikleri ile e-yayıncılıkta teknoloji sağlayıcılar ve yayın hakları konularının ayrıntılı olarak ele alınmasında yarar vardır. E-YAYINCILIK MODELLERİ Elektronik yayıncılığın kısaltılmış hali olan e-yayıncılık, basılı kopyaları (hard copy) kapsamayan bir yayıncılık türüdür. E-yayıncılık, yazarlar için yapıtlarını iletişim teknolojilerini kullanarak tüm dünyaya dağıtma, yayma, gerektiğinde arşivleme ve depolama olanaklarını sunan yeni bir seçenektir. Kısacası eyayıncılık; internet, optik diskler gibi bilgisayara dayalı depolama araçları yardımıyla, bilginin dağıtımı arşivlenmesi ve gerektiğinde güncellenmesi etkinliklerini kapsamaktadır. Günümüzde, e-yayıncılıkta üç farklı model kullanılarak e-yayınların dağıtımı, yayını, depolanması ve arşivlenmesi yapılmaktadır: 1) geleneksel model, 2) alternatif model ve 3) yıkıcı (subversive) model. Elsevier, Springer, Kluwer, IOP, APS gibi seçkin yayınevleri geleneksel modeli kullanmaktadırlar. HighWire, The European Journal of Comparative Law, JHEP Journal of High Energy Physics gibi diğer önemli yayınevleriyse alternatif modelden yararlanmaktadırlar. arXiv (daha önceleri Los Alamos National Laboratories, şimdi Cornell Üniversitesi’ne bağlı olarak çalışmaktadır), Australian Journal of Human Rights, The European Legal Research Archive, vb. ise yıkıcı modeli temel almaktadırlar. Eyayıncılık süreçleri ve özelliklerinin daha iyi anlaşılabilmesi için, bu farklı üç modelin (geleneksel, alternatif ve yıkıcı) ayrıntılı olarak ele alınmasında yarar vardır. 19 2010’lu yıllarda geleneksel modeli kullanan yayın evlerinin, yaklaşık olarak 11.000 ayrı konu başlığı altında yayınlanan dergileri bulunmaktadır. Bu çerçevede bakıldığında, çoğu yayınevinin basılı kopya (hard copy) yanında, internet üzerinden yayınladıkları elektronik baskılarının olduğu gözlenmektedir. Aslında, geleneksel modeli kullanarak e-baskı yapmak, geleneksel basılı kopya hazırlamaktan farklı bir süreci içermemektedir. Genellikle, basılı kopya olarak hazırlanmış olan yazılar, elektronik ortamda yayınlanmak için hazır duruma getirilirler. Elektronik basıma hazır hale getirilen yayınlar ise iki yolla okuyucularına ulaştırılmaktadırlar: 1) yayınevi sunucusuna (server) uzaktan erişme ya da posta ile gönderilmesi (CD-ROM vb.); ve 2) yerel olarak yüklenebileceği, depolanabileceği ve kullanılabileceği kütüphane sitelerine elektronik dosya ile transfer edilmesi. Geleneksel modelle üretilen e-yayınlar, basılı kopyalarında olduğu gibi, kalitesinden ödün vermedikleri, hakemli yayınlar oldukları ve yasal süreçleri benimsedikleri için ilgili bilim alanlarında kabul görürler. Geleneksel modeli kullanan e-yayıncılık teknolojileri, ekrandan okuma için mükemmel kalitede ürünler sunabilmektedirler. Bu çerçevede, e-yayın ağ (network) teknolojilerini kullanarak, sadece basılı kopyaya benzer kalitede ürün sunmakla kalmaz; aynı zamanda çoklu ortam, renk, dinamik bağlantılar, yazılım dağıtımı, vb. özellikleri kullanarak kendi özel değerlerini de oluşturur. Böylece, aynı yayının basılı kopyası ve e-yayını arasında herhangi bir fark kalmamaktadır. Aslında, çoğu yayınevi başlangıçta dosyaların bir ortamdan diğerine bire bir kopyasının aktarılabiliyor olmasından ve elektronik ortamdadağıtılmasından korkuyorlardı. Bu nedenle eyayınevleri, elektronik yasal olmayan kopyalama sorununu önlemek için ya da daha zorlaştırmak için e-dergiye abone olmayı zorunlu hale getirdiler. Böylece, bir edergiye abone olarak, farklı yayınlara en az üç yıl boyunca ulaşmak o e-derginin yayın hayatındaki prestijini sağlama açısından önemli bir kural haline geldi. Bir başka değişle, çevrimiçi okuyucular üç yıl boyunca e-dergiye ulaştıklarında o yayınevine olan güvenleri de artmış oldu. Bu bağlamda yayın evleri, e-yayınları sürekli olarak arşivleme fikrini geliştirerek farklı bir adım atmış oldukları gibi, ister çevrimiçi olsun ister olmasın tüm okuyucularının güvenini kazanma konusunda yeni bir uygulamaya geçtiler. 2001 Ekim ayında Elsevier yayınevi, geçmişe ilişkin 1200 dergiden oluşan koleksiyonunun, Aralık 2002 tarihine kadar tamamen elektronik olarak ulaşılabilecek hale geleceğini duyurdu. APS ve IOP yayınevleri de benzer şekilde büyük bir adım atarak, okuyucularına tamamen elektronik bir ortamda eyayınlarına ulaşma olanağı sundular. Bu durum şimdiye kadar, bilimsel bilgi dünyası için alışılagelmişin dışında bir olaydır. 2010’lu yıllara gelindiğindeyse, bilim dünyasında önemli yeri olan, ABD’de JSTOR ve Avrupa’da da DIEPER dergilerinin eski yayınlarının tamamını elektronik ortama aktaramadıkları gözlenmektedir. Diğer taraftan, yapılan proje ve çalışmalarla, okuyucuların bu iki derginin bazı sayılarına serbest ulaşımları sağlanmıştır. E-yayıncılıktaki söz konusu bu gelişmeler, elektronik ortamda yayınlananların üç farklı yolla yönetilmesini gündeme getirmiştir. Büyük veri tabanları halinde oluşturulan e-yayınlara ulaşımın veri üstü veri (metadata) yöntemiyle ulaşılması ve tüm metin olarak görüntülenmesine olanak sağlanmıştır. Aynı zamanda, tüm e-yayınların büyük bir pota içerisine taşınması ve tüm referans kaynakların bu pota içine dinamik bağlantılarının sağlanması bir diğer yol olarak geliştirilmiştir. Böylece, e-yayıncılıkta kullanılan kullanıcı/okuyucu arayüzlerinin geliştirilmesine de olanak sağlanmıştır. Bu genişletilmiş bağlantı kapasitesine en iyi örnek, CERN Kütüphanesi ve kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan CrossRef tarafından kullanılan yeni araçlardır. Bunun ötesinde, e-yayınların yeniden organizasyonuyla ilişkili bir konu olan, e-yayınların şeklini bozmadır (de-structring). Diğer yeni bir olanaksa, yeniden yapılandırma (re-structring) durumudur. Yeniden yapılandırma, bir e-yayınında yer alan yapıtların yayın alanlarıyla birlikte seçilmesi ve yeniden kullanılma olanaklarını içermektedir. Günümüzde, basılı kopya olarak dergilerde yayınlanmış makaleleri, yeniden düzenleyerek yayınlayan yeni e-yayınlar bulunmaktadır. Bu yeni e-yayınlar, genellikle, okuyucularına bedava ulaşım olanağı sunmaktadırlar ve üstyazım (overlay) ya da sanal (virtual) dergiler olarak adlandırılmaktadır. Tüm bu olumlu özelliklerinin yanında, geleneksel yöntemle yayınlanan e-yayınların bazı olumsuz yönleri de vardır. Bunlardan en önemlisi geleneksel yöntemle üretilen e-yayınların, özellikle, kütüphanelere olan maliyetidir. Kütüphanelerin, genellikle, normal basılı kopyalara ödediklerinden farklı olarak, e-yayınlar için üç farklı ücret daha ödemeleri gerekmektedir: 1) elektronik içerik ücreti, 2) platform ücreti (kütüphanenin e-yayın kullanıcı sayısı), ve 3) yıpranma ücreti (kütüphanenin aynı eyayına birden fazla kez üye olması). Bununla birlikte, bazı yayınevleri e-yayınlara abone olmak isteyen kütüphanelere indirim yapma konusunda da gönülsüz davranabilmektedirler. E-yayıncılıkta yararlanılan alternatif model, sadece, e-baskı söz konusu olduğunda kullanılır. Kalite açısından karşılaştırıldığında alternatif modelin ölçütleri, geleneksel modele göre, daha esnektir. Genellikle, kâr maçı güden şirketler alternatif modeli kullanarak e-yayınları üretmektedirler. Öte yandan, alternatif model; normal dokümanların ve telekomünikasyon süreçlerinin ikincil ürün olarak sunulduğu eyayıncılık teknolojileri ve yayıncılıkta yeni yolları kullanmaya gönüllü olan üniversite ve araştırma laboratuvarlarında çalışan yazarların, hakemlerin ve baş editörlerin kullandığı bir modeldir. E-yayıncılıkta alternatif modele en iyi örnek, Trieste’deki SISSA laboratuvarı tarafından yayınlanan Journal of High Energy Physics (JHEP) dergisidir. Alternatif modeli kullanan e-yayınevleri, çok farklı ve sayıda güçlükle karşılaşabilmektedirler. Bu tür yayıncılıkta önemli olan, kendi ayakları üzerinde durabilen bir iş planının geliştirilmesidir. Örneğin, HighWire Press gibi bazı projeler, geleneksel aboneliklerinin ücretlerini oldukça düşürmüşlerdir. 20 JHEP, PRSTAB gibi diğerleri ise internet üzerinden ücretsiz yayın yapma ve bazı büyük organizasyonlardan destek alma yoluna gitmektedirler. New Journal of Physics gibi e-yayınlar, yeni ve eski fikirleri bir arada kullanarak, yazarlardan ücret alma gibi farklı çözümler üretmektedirler. Encyclopeadia Britannica gibi iğer eyayınlar ise Web reklam alarak yayın hayatlarını sürdürmektedirler. Güvenilir yasal depoziti ödemek ve uzun dönemli arşivleme gereksinimi ise karşılaşılan diğer güçlükler arasındadır. 2010’lu yıllarda gelişen bulut teknolojileri (cloud technologies) ile bu tür depolama ve arşivleme sorunları güvenli bir şekilde aşılmaya çalışılmaktadır. Genel bir politika olarak, alternatif modeli kullanan ve kâr amacı gütmeyen e-yayınlarda, yazarların yazılarını yayınlamaya teşvik edilmeleri oldukça uygun bir davranış biçimi olacaktır. Böylece, alternatif modeli kullanan eyayınların tasarımı, yayınlanması ve arşivlenip depolanması çok pahalı bir lüks olmaktan çıkacaktır. Alternatif model, özellikle, basımları çok pahalı olan konferans bildirilerinin yayınlanmasında oldukça elverişli bir yoldur. 2000’li yıllardan sonra giderek artan sayıda konferans (AACE, AECT, JHEP, CERN vb.), bildiri kitapçıklarını alternatif modeli temel alan e-yayın yoluyla basmayı tercih etmektedirler. Kısacası, alternatif modeli kullanarak e-yayın yapmanın bazı avantaj ve dezavantajları vardır: Örneğin, alternatif modelin en önemli avantajı EU, NSF, SPARC gibi kuruluşlardan sponsorluk alınarak baskı ücretlerinin düşürülebilir olmasıdır. Alternatif modelin en önemli dezavantajıysa, e-yayının uzun dönemli yayınlanabilmesi için garantili çözümlerin bulunması zorunluluğudur. Bu nedenle, genellikle, akademik çevreler alternatif modeli kullanarak yayın yapan e-yayınları desteklemeye gönüllü ve hazır değildirler. Yıkıcı model (subversive model), e-yayıncılıkta gelecekte istenebilecek ücretlerin kesilmesi ve ticari yayınevleri üzerinde bir baskı oluşturulmasından yanadır. Dahası, şu andaki haliyle yıkıcı model eş hakem değerlendirmeli geleneksel yayın sürecinin gerekliliğine de inanmamaktadır. Aynı zamanda, bağlantı sayısı, yayın indirme (download) sayısı, çevrimiçi notlar vb. gibi yeni geçerlik biçimleriyle yıkıcı model; e-yayın sürecinin hızını artırmakta ve işe yaramayan makalelerin okuyucuya ulaşmasını engelleyerek, bu bağlamda, zaman kaybını önlemektedir. Bu modelde yazarlardan, herkese açık olan e yayıncılıkta, tüm e-yayınlar elektronik yolla ilk kez dağıtıldıklarında gri alanyazın (gray literature) olarak anılırlar; çünkü ilk kez yayınlanan e-yayınlara geniş okuyucu kitlelerinin anında ulaşması her zaman kolay olmayabilir. Yıkıcı modelin editör kurulu, herhangi bir değerlendirme sürecini işe koşmadan, dergilerinin içeriğini ve arşivlerini güncelleme çabası içerisindedirler. Bu tür e-yayınlarda, sadece, içindekilerle e-arşivde yer alan yazılara bağlantılar vardır. Yıkıcı modelin okuyucuya kolay ulaşım sağlamasının yanında, e-yayınlar açısından iki önemli avantajı daha vardır: 1) e-yayına abone olanların ödeyecekleri ücret neredeyse sıfıra indirilmiştir ve 2) eyayının Web sayfasında yayınlanması ve dağıtılmasıyla e-yayınına ulaşımda yaşanacak ertelemeler hemen hemen birkaç saat ile sınırlandırılmıştır. Bununla birlikte, yıkıcı modelle yayın yapan e-yayınların iki önemli dezavantajı vardır: 1) bu tür e-yayınların uzun dönemli olarak yaşamlarını sürdürmesi risk altındadır ve 2) akademik çevrelerde, herhangi bir hakem incelemesine ya da başka bir değerlendirmeye tabii olmadan yapılacak yayınların kalitesine ilişkin kuşkular vardır. Türkiye’de geleneksel modeli kullanarak dağıtım yapan e-yayınlara örnek bulur musunuz? Hangi modeli kullanırsa kullansın, özellikle kullanıcıya sağladıkları ulaşım kolaylıkları ve ekonomik rahatlıklar nedeniyle, e-yayıncılığın kullanımı hızla yaygınlaşmaktadır. Bu bağlamda, e-yayıncılık yapan yayınevlerinin rol ve sorumlulukları da değişmekte ve artmaktadır. Dahası, bu e-yayınevleri gri alanyazın denilen kendi kendine arşivleme sistemlerini de geliştirmek zorundadırlar. Söz konusu bu gelişmeler sonucunda, geleneksel olarak basılı kopya ile bilimsel yayın yapmaya devam eden yayınevlerinde gözlenebilecek ciddi sorunlar olacaktır. Gelecekte, sadece basılı kopya yapan ya da hem basılı kopya hem de e-yayın yapan yayınevlerinin sayısı oldukça azalacaktır; çünkü e-yayınlar yazarlara yeni iletişim ve bilişim teknolojilerini kullanarak yayın yapma olanaklarını sağlayan ortam ve araçları sunduklarından, ticari olmayan e yayınların (e-dergi, e-kitap, e-bildiri, vb.) sayısında hızlı bir artış yaşanacaktır. E-yayıncılıkla ilgili daha fazla bilgi edinmek için, “Elektronik Yayıncılık ve Elektronik Bilgi Kaynakları” adlı makaleye http://yunus.hacettepe.edu.tr/~tonta/courses/fall2002/kut655/02-e-yayincilik-e-bilgikaynaklari.pdf adresinden ulaşabilirsiniz. Yukarıda adı geçen e-yayın, hangi e-yayın dağıtım modelini (geleneksel, alternatif ya da yıkıcı) kullanarak, okuyucusuna ulaştırılmıştır? Neden? E-YAYINCILIKTA İŞ MODELLERİ Yukarıda açıklanan hangi dağıtım modelini kullanırsa kullansın, bir e-yayınevinin kendine uygun bir iş modeli mutlaka olmalıdır. Bu nedenle, e-yayınları üreten her bir e-yayınevi kendine en uygun eşsiz bir iş modelini seçmek ya da oluşturmak zorundadır. İş modeli, bir e-yayınevinin e-yayıncılıkta benimsediği politika, ölçüt ve vizyonudur. E-yayıncılıkta kullanılabilecek iş modellerinden bazılarından aşağıda söz edilmiştir: 1)Sayısal Dağıtım Platformu (Digital Distribution Platfrom): Bu iş modeli, aynı zamanda, içerik dağıtım, çevrimiçi dağıtım ya da elektronik yazılım dağıtımı olarak da adlandırılır. Sayısal Dağıtım Platformu (SDP), özellikle, 2000’li yıllarda ağların bant genişliği (bandwidth) kapasitelerinin gelişmesi sonucunda yaygın olarak kullanılır hale geldi. SDP genellikle, internet gibi bir çevrimiçi dağıtım ortamını kullanarak; diğer taraftan herhangi bir fiziksel medyayı kullanmadan, video oyunları, yazılımlar, video, ses vb. içeriklerden oluşan yayınların dağıtımını ifade etmektedir. 21 SDP, basılı kopya ya da DVD gibi geleneksel fiziksel dağıtım yöntemlerini pas geçerek dağıtım yapar. Çevrimiçi dağıtım kavramı; serbest ürünlerle, ürünler için indirilebilir (downloadable) eklentilere uygulanır. Bu kavram, aynı zamanda indirilebilir içerik olarak da bilinmektedir. Uygulama deposu, son kullanıcının özel bir işi başarabilmesi için tasarlanmış bir bilgisayar yazılımıdır (Örneğin, ofis yazılımları, grafik yazılımları vb.). SDP’ler ağ üzerinden izlenebileceği gibi (streamed), kullanıcının istediği alana indirilebilecek şekilde de tasarlanmış olabilir. Böylece, SPD’ler son kullanıcıya çevrimiçi içeriği istediği zaman isteği yerde ulaşma, içeriği istediği elektronik alana depolama ve arşivleme olanaklarını da sunmaktadır. Bu bağlamda, SDP’ler, içerik dağıtım ağları (content delivery networks) olarak bilinen internet tabanlı özel ağlar üzerinden ya da eş düzeyler arası (peer-topeer) dosya paylaşımı teknolojileriyle içeriğinin dağıtımını yaparlar. 2) Çevrimiçi Reklamcılık (Online Advertising): Çevrimiçi Reklamcılık (ÇR), tüketicilerin ilgisini çekmek üzere pazarlama mesajlarının WWW ve internet üzerinden yayınlayan bir promosyon biçimidir. ÇR’ler genellikle, arama motoru sonuç sayfalarında, bannerler şeklinde, bloglarda vb.’inde görülebilirler. ÇR; sosyal ağ reklamları, reklam ağları, e-posta pazarlama (eposta spamlarını da içermektedir) ve çevrimiçi küçük (iş) ilanları gibi farklı biçimlerde de yayınlanabilirler. 3)Açık Erişim Yayıncılık (Open Access Publishing): Açık Erişim Yayıncılık (AEY), hakemli bilimsel dergilere internet üzerinden sınırsız ulaşımın sağlayan bir uygulamadır. AEY, giderek artan bir şekilde tezlerin, bilimsel içerikli yazıların ve kitap bölümlerinin yayınlandığı bir eyayıncılık iş modeli haline gelmiştir. AEY’lerin iki çeşidi vardır: 1) ücretsiz AEY’ler, kullanıcıdan herhangi bir ücret talep etmezler ve 2) libre AEY’ler de ücretsizdir; ancak, ek olarak bazı kullanım haklarını içerir. 4)Açık İçerik (Open Content): Açık İçerik (Aİ), Açık Erişim Yayıncılığa benzer; fakat genellikle e-yayınların sürekli olarak gözden geçirilmesine de olanak sağlar. Böylece, yazarlar ve okuyucular bilimsel içerikli yazılarla sürekli iletişim içindedirler. Aİ fikri, aynı zamanda, öğrenme nesneleri ve e-öğrenme ortamlarında sağlanan kaynaklara kadar da genişletilebilir. Aİ’ler kullanıcılara iki yol sunarlar: 1) Yeşil Açık İçerik Arşivleme (Green Open Access Archiving), kurumların depoladığı ve herkesin kullanımına ücretsiz olarak açık olan makalelerin ve yazarın yazılarını dergilerde kendileri tarafından arşivlediği bir modeldir. Bu modelde yazılar taslak olarak yayınlanabilir, hakem görüşüne sunulabilir ve hakem görüşleri alındıktan sonra güncellemeleri yapılabilir. Bu bağlamda, yayınevi yazara kendi kendine earşivleme yapması için olanaklar sunar. Söz konusu bu model 1994 yılında Stevan Harnard tarafından geliştirilmiştir ve 2) Altın Açık İçerik Yayıncılık (Gold Open Access Yayıncılık) ise yayınevinin Web sayfası üzerinden tüm makalelere açık içerik sistemiyle dolaysız ulaşım sağlandığı bir açık ulaşım dergisidir. Öte yandan, bazı hibrid açık ulaşım dergileri, sadece yazarlarına ve yazarlarının bağlı olduğu kurum ya da kuruluşlara belli bir açık ulaşım basım ücreti karşılığında, bu makalelere serbest ulaşımı sağlamaktadırlar. 5)Okuduğun Kadar Öde (Pay-Per-Read): Okuduğun Kadar Öde (OKÖ), televizyon yayıncılığından (İzlediğin Kadar Öde–Pay-Per-View) ödünç alınmış bir kavramdır. E-yayına ulaşan son kullanıcılar kullandıkları ya da okudukları makale ya da yazı sayısı kadar eyayınevine ödeme yaparlar. Böylece, kullanıcı tüm e-yayını satın almadan kendisi için önemli olan bir ya da birkaç makalenin ödemesini yaparak ya çevrimiçi ya da yazıları kendi istediği bir elektronik ortama aktararak okur. 6)İsteğe Bağlı Basım (Print On Demand): İsteğe Bağlı Basım (İBB), e-kitap basımında yeni bir yöntemdir. İBB iş modelinde yayın bir kez ya da isteğe bağlı olarak basılır. Ayrıca, bu model eyayıncıları, çok sayıda kitabı aynı anda basıma hazırlama sıkıntısından da kurtarır. İBB teknolojisi, yazıcıların okuyabileceği karmaşık lazer baskı sistemleri ve elektronik olarak biçimlendirilmiş yazıları içerir. Çok sayıda yayınevi, bu modeli kullanarak az sayıda basımla kâr yapmayı ummaktadırlar. İBB iş modelinde kullanılan iş teknolojileri oldukça pahalı sistemlerdir. Örneğin, Lightning Source Inc. Bu konuda liderdir ve New York Times’ın haberine göre her bir kitap için dört dolar ücret alacağını açıklamıştır. Daha fazla sayıda yayınevi bu modeli kullanmaya başladığında fiyatlar da düşecektir. İBB, günümüzde basılı kopyalardan elektronik basıma geçişte ara bir kuşak olma görevini üstlenmiştir. Diğer taraftan, İBB hala dağıtım ve yayın için kâğıdı kullandığından e-yayınlar kadar hızlı son kullanıcıya ulaştırılamamaktadır. Bu nedenle, özellikle elektronik okuma yazılımlarıyla e-kitap okuma araçlarındaki gelişmeler İBB’nin popülaritesini azaltmıştır. Bununla birlikte, küçük yayınevleri geleneksel baskı makinelerini, İBB teknolojileriyle değiştirmişlerdir. Çok sayıda akademik yayınevi, bu sistemi kullanmak için sıraya girmişlerdir. Öte yandan, İBB modelinden sıkça yararlanan yayınevleri, genellikle, eski yayınları yeniden yayına hazırlamada ve araştırma pazar çalışmalarında kullanılan yayınları basmada bu iş modelini işe koşmaktadırlar. 7)Abonelikler (Subscriptions): Abonelik iş modelinde, kullanıcı bir hizmet ya da ürüne ulaşabilmek için bir abonelik ücreti ödemek zorundadır. Bu model, özellikle, gazete ve dergiler tarafından kullanılmaktadır. Bu modelde, bireylere bir ürünü satmak yerine, aylık ya da yıllık olarak bir hizmet ya da ürüne ulaşım ve kullanım pazarlanır. Opera, senfoni orkestrası vb. organizasyonların sezonluk bilet satışı da bu model üzerinden yapılır. Bununla birlikte; akademik çevreler, uydu, radyo, telefon kuruluşları, finans hizmetleri, geleneksel gazete ve dergiler, internet sağlayıcıları, yazılım sağlayıcıları, kablolu TV, vb. işletmeler de bu e-yayın modelini kullanmaktadırlar. Bu tür model, özellikle, bir markaya bağımlılığı sağlar ve artırır. Bu tür yayınlara abone olma ve aboneliğin devam ettirilmesi, internet üzerinden kredi kartı ile yapılan ödemelerle sağlanır. Günümüzde yaygın olarak kullanılmaya başlayan ücretsiz ayrıcalık (freemium – free premium) modelinde, içeriğin 22 kullanıcılara bedava olarak sunulmasına karşın; e-yayının bazı özellikleri (örneğin, arşivlerden yararlanma) aboneliği gerektirmektedir. 8)Kendi Kedine Yayıncılık (Self-Publishing): Kendi Kendine Yayıncılık (KKY) modelinde, herhangi bir üçüncü parti yayınevi olmadan, yazarın yazılarını kendisinin yayınlaması ifade edilmektedir. KKY modelinde yazar, eyayının iç ve dış tasarımından, biçiminden, ücretinden, dağıtılmasından, pazarlama ve halka ilişkilerinden, kısacası tüm e-yayın sürecinden sorumludur. Yazar, tüm bu işleri kendi başına yapabileceği gibi, dış kaynaklardan da yardım alabilir. 2008 yılında ilk defa, KKY modeliyle yayınlanan e-yayın sayısı, geleneksel baskı ile yapılanların sayısını geçmiştir. 2009 yılına gelindiğindeyse, tüm kitapların %76’sı elektronik ortamda KKY modeli kullanılarak yayınlanmıştır; bu nedenle, aynı tarihlerde yayınevleri basımını yaptıkları kitapların sayısını azaltma yoluna gitmişlerdir. Söz konusu bu gelişmede, teknolojide yaşanan ilerlemelerin etkisi büyüktür. Özellikle, KKY modeliyle; İsteğe Bağlı Basım (İBB) teknolojileri kullanan geleneksel yayınevlerinin ürettikleri kalitede, e-yayın yapılmasına olanak sağlanmıştır. Dahası, amazon.com gibi alışveriş siteleri elektronik perakendecilikte egemen güç oldular ve okuyucuların kitapevlerine gitmeden çevrimiçi ortamdan gerek basılı yayınlara gerekse eyayınlara ulaşmalarına elverişli etkileşimli ortamları sunmaya başlamışlardır. Bunun da ötesinde; tablet bilgisayarlar ve cep telefonlarındaki gelişmeler çok sayıda e-yayını taşınabilir ortamlarda arşivlenmesine, saklanmasına ve zaman ve mekândan bağımsız okunmasına yardımcı olmaktadırlar. KKY’ın en belirgin özelliği ve avantajı, yazarların yazılarını sürekli ve düzenli güncelleyebilmeleri ve okuyucularına ulaştırabilmeleridir. Örneğin, Harry Potter serisi doğrudan yazarının Web sayfasından e-yayın olarak kullanıma sunulmuştur. Aynı şekilde, çok sayıda üretilen diğer eyayınlar, genellikle e-kitap şeklinde, yayınevleri tarafından internet yoluyla okuyuculara ulaştırılmaya başlanmıştır. 9)Destek Almadan Yayıncılık (Non-Subsidy Publishing): Destek Almadan Yayıncılık (DAY) modelinde yazar, hiçbir şekilde e-yayın yapmak için para ödemez. Tüm hizmetler (ayrıntılı editörlük hizmetleri, yayına hazırlama, dağıtma vb.) e-yayınevi tarafından yazara ücretsiz olarak sunulur. DAY modelinde, yazara genelde şu hizmetler ücretsiz olarak sunulmaktadır: e-yayın; ciltli ve kapaklı geleneksel yayın; kitap tasarımı, biçimi ve dizgisi; yayının üretimi; telif ücretleri, yayınevi Web sayfasında tanıtıma sunulma ve yayınevi kataloğunda yer alma; yazar kopyası; ISBN alma; kapak tasarımı; editörlük hizmetleri; yayın hakkı başvurusu, dağıtma; vb. Yukarıda açıklanan e-yayıncılık iş modellerinden hangisi, e-yayınların yayınlanması ve düzenli olarak güncellenmesi açısından, daha esnek bir yapıya sahiptir? Neden? Açıklayınız. E-YAYINCILIK SÜRECİ E-yayınevleri, e-yayıncılık alanında başarılı olmak ve kaliteli ürünleri okuyucularına ulaştırabilmek için, bu süreçteki stratejilerini açıkça belirlemek zorundadırlar. Özellikle, e-yayınevleri bir e-yayın sürecinde aşağıdaki dört nokta için yayın politikaları geliştirmek zorundadırlar: 1) üyelerine kaliteli hizmetler sunmak ve bu hizmetleri gereksinimler ve beklentiler doğrultusunda güncellemek; 2) “yararlandığın hizmet kadar ödeme yap” anlayışını benimsemek ve geliştirmek; 3) kurumlar, kuruluşlar ve kütüphanelerle yapılacak iletişim ve etkileşimleri artırmak ve 4) e-yayın teknolojilerini edinmek, güncellemek ve bilginin dağıtımında etkin olarak kullanmak. Öte yandan, e-yayıncılık süreci, geleneksel yayıncılık sürecinden çok da farklı değildir. E-yayıncılık, geleneksel yayıncılıktan sadece iki noktada ayrılır: 1) e-yayıncılık süreci, sonul ürünü ortaya çıkarmada ofset baskı tekniğini kullanmaz ve 2) e-yayıncılık süreci, ürünün okuyuculara ya da kullanıcılara fiziksel yollarla ulaştırılmasıyla ilgilenmez; çünkü e-yayın, e-yayınevleri tarafından internet tabanlı olarak hizmete sunulur. 23 Bilimsel bir makaleyi, hakemli bir e-dergide yayınlama sürecinde hangi basamaklar vardır? Bu basamaklardan en önemli olan hangisidir? E-yayıncılık sürecinin, yıllar içerisinde gözlenen bilişim teknolojilerindeki gelişmelere göre, iki ana başlık altında incelenmesinde yarar vardır: a) Geleneksel e-yayıncılık b) Yeni medya ve e-yayıncılık GELENEKSEL E-YAYINCILIK Geleneksel e-yayıncılık, tarihsel olarak, internet ve diğer iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle 1990’lı yılların başlarından 2000’li yılların başına kadar geçen sürede, ilk defa yoğun olarak kullanılmaya başlayan araç ve ortamlar yardımıyla yapılan e-yayıncılığı ifade etmektedir. Geleneksel yayıncılıkta üretilen elektronik içerikler, genellikle, tek yönlü, eş zamansız ve bilgisayar-insan etkileşimli ortamlardır. CD-ROM CD-ROM (Compact Disc Read-Only Memory), bilgi ve verileri kalıcı olarak kaydetmeye yarayan bir elektronik kayıt ortamıdır. 1990’lı yıllarda, bir disketin kapasitesi, 1,44 MB idi. Sınırlı kapasiteleri yüzünden disketler aracılığıyla bilginin dağıtılması, yayılması, depolanması ve saklanması işi oldukça zordu. Örneğin, Windows gibi bir işletim sistemini kurmak için, yaklaşık 20-30 disketi sürücüye takıp çıkarmak gerekiyordu. Aynı yıllarda, Sony ve Phillips tarafından kullanıma sunulan CD-ROM’lar 650 MB’lık kapasiteleriyle çeşitli formatlardaki ses ve görüntüyü içeren bilginin dağıtılması, yayılması, saklanması ve depolanmasında yeni bir dönemi başlattılar. Giderek satın alma maliyetlerinin düşmesi ve kaydedilebilir (CD-ROM) olma özelliğini kazanmalarıyla, ev kullanıcıları da bilgisayar ya da ağ üzerindeki bilgilerini yedeklemek ya da aktarmak için CD-ROM’ları kullanmaya başladılar. Öte yandan, 2000’li yıllara gelindiğinde bilginin niteliği ve niceliğinde yaşanan gelişmeler sonucunda; CD-ROM’ların bilgi depolama kapasiteleri sınırlı bir duruma geldi. Bu nedenle, e-yayıncılıkta giderek popülaritelerini yitirmeye başladılar. E-POSTA YAYINCILIĞI E-posta (elektronik posta, elektronik ileti), en genel tanımıyla, internet üzerinden gönderilen sayısal (dijital) mektuptur. Bilindiği üzere, e-postalara resim, müzik, video gibi her türlü dosya türü eklenebilir ve alıcının bilgisayarına aktarılabilir. İlk e-yayıncılık türlerinden olan e-posta yayıncılığı, yazılımı edinme ucuzluğu ve ileti göndermenin ücretsiz ve kolay olması nedeniyle, bilgi iletme, dağıtma ve depolamada yaygın olarak kullanılmaktadırlar. 2010’lu yıllarda, özellikle, ortak ilgi alanı olan bilimsel ya da bilimsel olmayan gruplar, eposta servisleri üzerinden listserverler aracılığıyla, e-yayınlarını sürdürmektedirler. PDF PDF (Portable Document Format; Taşınabilir Belge Biçimi), platformlar arası taşınabilir ve yazdırılabilir belgeler oluşturmak amacıyla üretilmiş sayısal bir dosya biçimidir. 24 Birçok platform için bedava görüntüleyicinin olması dolayısıyla PDF yazdırılabilir ve düzenlenmesi beklenmeyen e-yayınların dağıtımı için tercih edilmektedir. PDF dosyaları, PostScript'e karşılık gelen bir sayfa betimleme dilinde betimlenmiş grafik elemanları ya da belge ile ilişkilendirilmiş bağlantı, anahtar tümce gibi meta verilerden oluşabilir. Uygun bir yazılım ile belge içeriğinin şifrelenmesi ya da elektronik imzalanması da olanaklıdır. Diğer yandan, PDF ile düzenlenmiş bir e-yayının yazdırılması, düzenlenmesi ya da içeriğinin kopyalanması kısıtlanabilir, formlar koyarak doldurulabilir ve internet üstünden (POST/GET ile) gönderilebilir formlar yerleştirilebilir. Tüm bu özellikleri nedeniyle, PDF e-yayıncılıkta halâ yaygın olarak kullanılan bir uygulamadır. E-DERGİ E-dergi (elektronik dergi, elektronik seri), bir ağ üzerinden erişilebilen bilimsel ya da bilimsel olmayan dergi ve magazinlerdir. 2000’li yıllar öncesinde yayınlanan e-dergiler, sadece, ASCII metin tabanlı ortamları kullanmaktaydılar. Daha sonraki yıllardaysa e-dergiler, genellikle, HTML, PDF ya da her iki formatta da yayınlanmaya başladılar. Bunun dışında, günümüzde, DOC formatında olan ya da metinlere ses ve görüntü dosyalarını da ekleyen e-dergiler vardır. Bazı bilimsel dergiler metaveri içerebilirler. Bu nedenle, DOAJ ya da OACI gibi özel bir veri tabanı üzerinden erişimleri sağlanır. E-dergilerin bir kısmı sadece çevrimiçi yayınlanırken; bir kısmının hem çevrimiçi hem de basılı kopyaları vardır. Öte yandan e-dergiler, genellikle, abonelik sistemiyle çalışırlar; ancak, Okuduğun Kadar Öde (OKÖ) iş modelini benimseyenler de vardır. Üniversite kütüphaneleriyse farklı e-dergilere abone olarak, öğrenci ve çalışanlarının bu e-yayınlara herhangi bir ücret ödemeden erişimlerini sağlarlar. Hiç kuşkusuz ki bu bilimsel edergilere bireysel abonelik de söz konusudur. 2010’lu yıllarda çevrimiçi erişime açık dergilerin sayısı giderek artmaktadır. Erişime açık dergi içeriklerine ulaşmak için herhangi bir ücret ödenmesine ya da abone olunmasına gerek yoktur. Bunun dışında; kişisel Web sayfalarından, onaylanmış ön makale arşivlerinden ya da kurumsal bilgi ambarlarından, e-dergilere ücretsiz olarak ulaşılabilir. Bir e-dergi olan, Anadolu Üniversitesi yayınlarından, TOJDE dergisine bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz: https://tojde.anadolu.edu.tr/ Çevrimiçi olarak Web üzerinden yayınlanan magazinlere webzine, siberzine ya da hiperzine de denilmektedir. Küçük ölçekli webzine türü e-dergiler, genellikle, e-posta aracılığıyla okuyucularına gönderilen magazin ya da haber dergileridir. Ayrıca, webzine tür e-dergilerin bazıları, bir yayın kurulu gözetiminde bloglar üzerinden de okuyucularına ulaşabilmektedirler. Bununla birlikte, büyük ölçekli webzine türü e-dergiler, abonelik ya da belli ücret karşılığında, basılı kopya olarak yayınlanan dergilerini çevrimiçi ortamdan sunmaktadırlar. E-GAZETE E-gazete (Web gazete), günlük gazetelerin basılı kopyalarının çevrimiçi ortamda yayınlanan sürümleridir. Egazeteler, sıcak gelişmeleri anında Web sayfalarında güncelleyebildikleri için, TV-Radyo yayıncılığıyla rekabet eder duruma gelmiştirler. Bir e- gazetenin güvenirliği yüksek ve iyi yapılandırılmış olması gerekmektedir; ayrıca, bir e-gazete yayın hayatını sürdürebilmek için, reklam şirketleriyle sıkı ilişki içinde olması gerekebilir. Tüm bunların yanında, e-gazeteler, basılı gazetelerin uymak zorunda oldukları yasal sınırlılıkları, telif haklarını ve gizlilik haklarını benimsemek zorundadırlar. E-KİTAP Diğer bir e-yayın biçimi de elektronik kitap ya da e-kitaptır. E-kitap ve e-kitap araçlarının birbirinden farklı kavramlar olduğu unutulmamalıdır. E-kitap araçları, hem donanım hem yazılımı ifade etmektedir ve PDA ve diğer elektronik ortamlarla, kitap içeriklerinin okunmasını sağlayan araçlardır. E-kitap ise geleneksel basılı kitaplardan farklı olarak, özellikle elektronik ortamlarda kullanılmak üzere hazırlanmış olan kitaplardır. Bu bağlamda, internet gibi genel bir ağ üzerinden belli bir sayfaya doğrudan bağlanarak kullanılan çevrimiçi kitaplar da e-kitap’tır. E-kitap, geleneksel kitap ile kıyaslandığında; hem yazara hem yayıncıya hem de kullanıcıya geleneksel kitabın sunamadığı kolaylıklar sağlayan bir e-yayın türüdür. Elektronik ortamın sağladığı olanaklar sayesinde bir e-kitap, elektronik içerikler ses, müzik ve görüntü ile desteklenebilir. Bunun ötesinde, e-kitap içerisinde yapılan arama işlemleri, geleneksel kitaba göre, çok daha kolaydır. E-kitap içerisinde vurgulanmak istenen bölümler, kolaylıkla dikkat çekilebilecek hale getirilebilir; ama her ekitap bu yapıda olmayabilir. E-kitabın en büyük dezavantajı sadece bilgisayar, avuç içi bilgisayar gibi elektronik bir ortamda kullanılabilmesidir. Okuyucu isterse e-kitabı, bir yazıcı yardımıyla kağıda basarak, geleneksel kitap gibi de kullanılabilir. E-kitapların çoğu, genel ağ üzerinden dağıtılmakta ve satılmaktadır. Bu nedenle, satış ve satın alma işlemi, çoğunlukla sanal mağazalar üzerinden yapılmaktadır. Bir e-kitabı, ağ üzerinden satın alma sürecine indirme denir. Bir e-kitabı indirme süreci, okuyucunun e-kitabın satıldığı ilgili Web sayfasına bağlanmasıyla başlar, ürünün alınabilmesi ile ilgili işlemleri (sayfaya üye olma, vb.) tamamlamasıyla devam eder ve alıcının bilgisayarına e-kitabı kopyalamasıyla son bulur. Bir e-kitabı indirme işlemi ya bölüm bölüm ya da kitabın tamamının indirilmesi şeklinde olabilir. Öte yandan, okuyucu bazı e- kitapları bilgisayarına indirmeden, doğrudan çevrimiçi olarak bir Web sitesine bağlanarak okuyabileceği gibi, CDROM ya da DVD gibi elektronik bir ortam üzerine kaydedilmiş olarak da edinebilir. İnternet üzerinde yayınlanan ve herhangi bir ücret ödemeden ulaşılabilen, herhangi bir e-kitap sitesine örnek verir misiniz? 25 E-KÜTÜPHANE E-kütüphane (sayısal kütüphane), koleksiyonların sayısal formatta depolandığı ve bu koleksiyonlara bilgisayarlar aracılığıyla ulaşıldığı kütüphanelerdir. Genellikle, sayısal içerikler yerel olarak depolanırlar ve bilgisayar ağları aracılığıyla uzaktan ulaşılırlar. Bu açıdan e-kütüphaneler, bir bilgi geri kazanım sistemidir (information retrieval system). İlk e-kütüphane, 1988 yılında National Research Initiatives tarafından kuruldu ve okuyucuların hizmetine sunuldu. 1994 yılında kurulan NSF, DARPA ve NASA ekütüphane sistemi ise ekütüphanecilik kavramı daha da popüler hale getirerek tüm dünyada yaygınlaşmasını sağladı. 2010’lu yıllara gelindiğinde, tüm dünyadaki çoğu üniversite ve kuruluşlar kendi e- kütüphanelerini oluşturmuşlar ve internet üzerinden birbirlerine bağlanarak e-yayın paylaşımına da başlamışlardır. YENİ MEDYA VE E-YAYINCILIK Yeni medya, bilgisayarların işlem gücü olmadan oluşturulamayacak ya da kullanılamayacak olan ortamlara denir. Genellikle, yeni medya sayısal (dijital) olup kullanıcısına ya da hedef kitlesine etkileşim olanağı sağlar. Özellikle, 2000’li yıllar sonrasında kullanımları artan yeni medya ortamları, kullanıcılarına çok yönlü, eşzamanlı ve eşzamansız ve bilgisayar-insan ve insan-insan etkileşimlerini sunabilmektedirler. BLOG Blog (weblog), genellikle, güncelden eskiye doğru sıralanmış yazı ve yorumların yayınlandığı Web tabanlı bir eyayındır. Blog’da yayınlanan e-yayınların çoğunda yazarın adı ve gönderi zamanı belirtilir. Yayıncının seçimine göre okuyucular, yazılara yorum yapılabilirler. Yorumlar, blog kültürünün önemli bir dinamiğidir; çünkü bu sayede yazar ve okuyucular arasında iletişim sağlanır. Bunun dışında, geri izleme (trackback) mekanizmasıyla, belirli bir yazı hakkında yazılan diğer metin ve yorumların da okunabilmesi olanaklıdır. İlk bloglar elle yazılıp güncellenirken, 2010’lu yıllarda bu etkinlik için özel yazılmış yazılımlar kullanılmaktadır. Bu yazılımlardan bazıları bir blog servisi sağlayıcı sitenin alt alan adları olarak oluşturulabilirken, bazıları da kullanıcının kendi bilgisayarına kurup çalıştırması gereken yazılımlardır. Bloglar, genellikle, kişisel Web sayfalarıdır. Bloglar; kişilerin farklı hobi, eğlence, yaşama ilişkin görüşlerini paylaştıkları yerler olabileceği gibi, nefret, kin, öfke ve/veya yanlış bilgileri de okuyucularına sundukları eyayınlar haline dönüşebilirler. Bu nedenle, Bloglar’daki bilgileri okurken eleştirel düşünce becerilerimizi (analiz, sentez, sorgulama, vb.) işe koşarak değerlendirmeliyiz. İnternet üzerindeki bloglar incelendiğinde, genellikle dört çeşit blog olduğu gözlenmektedir. Sözü edilen bu dört çeşit blog aşağıda tartışılmıştır: 1)Kişisel Bloglar (İnternet üzerinde bireysel olarak oluşturulmuş, genel ya da belli bir ilgi noktası olan bloglardır. Genellikle, bu tür bloglara en sık rastlanılır ve yazarının ismini ya da takma adını alırlar. Bu bağlamda, kişisel blogların temel özellikleri şunlardır: 1) yazarın bireysel günlüğüdür; 2) yazar, gündemini kendisi oluşturur; 3) yazar, genellikle, günlük yaşamında yaşadığı olayları, karşılaştığı durumları okuyucularıyla paylaşır; 4) yazarın bu tür bloğu tasarlaması için, üst düzey teknoloji deneyimi olması gerekmez.) 2)Temasal Bloglar (Belli bir bir konuda, uzman kişi ya da kişilerin tasarladığı ve yazılar yazdığı bloglardır. Bu blogların temaları çok farklı konuları içerebilir. Örneğin, bilgisayar, iletişim, siyaset, roman, şiir, futbol, yemek, vb.) 3)Topluluk Blogları (Bu tür bloglara, topluluk denir. Bu bloglarda kişilerin birbirleriyle etkileşebilmeleri için, bloga üye olmaları zorunludur. Tarihsel olarak topluluk blogları, LiveJournal'da oluşan kültür mirasının bir devamı olarak kabul edilmektedirler.) 4)Kurumsal Bloglar (Şirketlerin, kurumların ya da kuruluşların kendileriyle ilgili haber ve duyuruları informel bir şekilde paydaşlarına sundukları bloglardır. Kurumsal bloglar gerek dünyada gerek Türkiye’deki iş yaşamında giderek önem kazanmaktadır; çünkü hem tasarımları hem de kullanımları kolay ve ucuzdur.) http://www.blogger.com sayfasından kendi blogunuzu tasarlayabilirsiniz. WİKİ Wiki, GNU Özgür Belgeleme Lisansı altında kullanıcıların yeni sayfa oluşturmasına, sayfalarda düzenlemeler yapmalarına ve bu sayfaları birbirine bağlamalarına izin veren bir yazılımdır. Wiki adı, Hawaii dilinde "hızlı" anlamına gelen wiki sözcüğünden gelmektedir. İlk basit wiki sitesi, Ward Cunningham tarafından kurulmuş olan WikiWikiWeb'dir. Farklı ilgi gruplar wiki aracılığıyla kolaylıkla büyük dokümanlar oluşturabilir, wiki’nin Diff özelliği sayesinde sayfanın önceki sürümlerini görebilir, belgeler arasındaki sürüm farklılıkları izleyebilir ve sayfalar arasındaki bağlantılar ile sayfa biçimlemelerini sisteme otomatik olarak yaptırılabilirler. Böylece okuyucunun wiki aracılığıyla, bilgiye erişmesi son derece kolay ve ücretsizdir. 2010’lu yıllarda ise Wiki’lerden en popüler olanı Wikipedia’dır. Daha ayrıntılı bilgi edinmek için http://wikipedia.org sayfasını ziyaret ediniz. DOSYA PAYLAŞMA Dosya paylaşma, e-kitap, çoklu ortam (ses, görüntü ve video) bilgisayar programı gibi sayısal olarak depolanmış bilgiye ulaşmayı ve dağıtmayı sağlar. Dosya paylaşmada yaygın olarak kullanılan depolama, aktarma ve ayırma yöntemlerinden bazıları şunlardır: elle yükleme, çıkarılabilir medya, bilgisayar ağları üzerinde merkezi sunucular, WWW tabanlı dokümanlar, eşler arası ağ sistemi. 26 E-MÜREKKEP E-mürekkep, bir e-kâğıt türüdür. E-mürekkep 1997 yılında, E-Ink şirketi tarafından üretilmiş ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü tarafından geliştirilmiştir. Sony Reader, iLiad, Cybook Gen3, Amazon Kindle, Barnes & Noble gibi firmaların ürettikleri e-yayınlarda, e-mürekkep kullanmaktadırlar. Öte yandan, Motorola F3 cep telefonu emürekkep teknolojisinin kullanan ilk cep telefonudur. Böylece, Motorola F3 çok düşük güç tüketimini sağlayan ilk cep telefonu olmuştur. Ayrıca, Samsung Alias 2, e-mürekkebi düğme değişimlerinde kullanmaktadır. Amerika’da basılan Esquire dergisi, Ekim 2008 ayı sayısının kapağında ve bazı metinlerinde e-mürekkebi kullanmıştır. Esquire dergisinin bu sayısı, o dönem için sınırlı sayıda yayınlanmıştır. İŞBİRLİKLİ YAZILIMLAR İşbirlikli yazılımlar (grup yazılımı, groupware), bireylere belirli bir amacı gerçekleştirmelerinde yardımcı olan, bilgisayar yazılımlarıdır. İşbirlikli yazılımları geliştirmenin amacı, dokümanları zengin medyaya dönüştürmek ve etkili bir biçimde takım çalışmasında kullanabilmektir. İşbirlikli yazılımlar, iletişim, sorun çözme ve birlikte çalışma için gerekli araçları sunarak, farklı coğrafi bölgelerde bulunan takım üyelerine çevrimiçi olarak çalışma olanağı sağlarlar. Ek olarak, işbirlikli yazılımlar proje geliştirmenin her bir aşaması için kullanılabilirler. Örneğin, zaman yönetimi, paylaşımlı takvim, proje planlarını arşivleme gibi. MOBİL UYGULAMALAR Mobil uygulamalar, akıllı telefonlar, tablet bilgisayarlar ya da diğer mobil cihazlar için geliştirilmiş yazılım uygulamalarıdır. Bu uygulamalar, Apple App Store, Google Play, Windows Phone Marketplace, BlackBerry App World gibi mobil işletim sistemleri tarafından yönetilen uygulama dağıtım platformlarında çalışırlar. Bazı mobil uygulamalar ücretsizken, bazıları için kullanıcılar belli bir ücret ödemek zorundadırlar. Genellikle, mobil uygulamalar ya bir iPhone, BlackBerry, Android ya da Windows Phone 7 gibi telefon aracığıyla ya da mobil olmayan dizüstü ya da masaüstü bilgisayar aracılığıyla hedef platforma indirilirler. İlk mobil uygulamalar arasında eposta, takvim, GPS, iletişim veri tabanı, mobil oyunlar, bankacılık işlemleri, vb. uygulamalar vardı. 2010’lu yıllara gelindiğindeyse Metaio Total Immersion, Wikitude, Aurasma, Layar gibi artırılmış gerçeklik (augmented reality) mobil uygulamaları bulunmaktadır. Ulaşım ve kullanım kolaylığı nedeniyle mobil uygulamaların popülaritesi giderek artacak gibi gözükmektedir. PODCAST Podcast, bir sayısal medya uygulamasıdır. Podcast, bir bilgisayar ya da mobil cihaz aracılığıyla Web üzerinden indirilerek izlenilebilen ya da dinlenebilen programlardır. Ses ya da görüntü dosyaları dağıtıcı sunucusu üzerindedir. Kullanıcılar ise podcatcher olarak bilinen özel istemci uygulama yazılımlarıyla bu dosyalara erişir, günceller ve yeni dosyaları kendi cihazlarına indirebilirler. Bu programlar kullanıcının cihazı üzerine kaydedildiği için, çevrimdışı olarak da dinlenebilir ya da izlenebilirler. Poadcast yayınları, genelde, ücretsizdir. Bu nedenle, kullanımları oldukça yaygındır. 2010’lu yıllarda, özellikle, bilgiye doğrudan erişim felsefesi doğrultusunda Anadolu Üniversitesi, MIT (Massachusetts Institute of Technology), UCLA Berkeley gibi üniversiteler çoğu ders içeriklerini Podcast olarak yayınlamaya başlamışlardır. Bu adresten (http://ocw.mit.edu/index.htm) MIT (Massachusetts Institute of Technology) Open Coursware sayfasından podcast ile yayınlanan derslere ulaşabilirsiniz. E-YAYINCILIĞIN ÖZELLİKLERİ E-yayıncılığın kendine özgü özelliklerini anlayabilmek için avantaj ve dezavantajları üzerinde durmakta yarar vardır. Böylece, e-yayıncılığın üstün ve sınırlı yönleri değişik açılardan ele alınarak analiz edilebilir ve tartışılabilir. E-YAYINCILIĞIN AVANTAJLARI E-yayıncılığın, avantajları, bir başka değişle, üstün yönleri aşağıda maddeler halinde verilmiştir: • Yayınevi tarafından basımı kabul edilmiş öykü, roman, deneme vb. gibi yayınlar, e-yayıncılıkta çok daha hızlı bir biçimde basılabilirler. Geleneksel sistemde basım için iki yıla kadar sırada beklemek yerine, e-yayıncılıkta yazılar birkaç hafta içinde okuyucusuna ulaştırılabilirler. • Yazar ve yayınevi arasında çok daha esnek bir etkileşim vardır; çünkü e-yayıncılıkta yazar ya da yayınevi tarafından istenilen ve beklenilen değişikler, eklemeler, düzeltmeler vb. düzeltmeleri geleneksel yayıncılıkta olduğunun aksine, çok çaba sarf etmeden kolaylıkla yapılabilir. Hatta yazar ve yayınevi yetkilisinin aynı yerde ve yüz yüze iletişim kurmalarına gerek kalmadan tüm iletişimler çevrimiçi olarak da gerçekleştirilebilir. • Yazar, e-yayıncılıkta neredeyse herhangi bir para harcamadan yazısını sıklıkla güncelleme olanağına sahiptir. • E-yayıncılık, düşük satışları daha uzun dönemli çalışmalarla destekleyebilir. Geleneksel basılı kopya yayıncılığında, bu tür durumlarda çalışma aktif statüsünden (basımda) alınırken, eyayıncılıkta herhangi bir depolama sorunu olmadığı için, yazara çalışmasını yeniden gözden geçirmesi için gerekli zaman sağlanır. • E-yayıncılıkta basılan kitapların da bir ISBN numarası vardır. Bu nedenle, isteyen herkes Web üzerinden ya da yayınevinden bu e-yayını kolaylıkla edinebilir. • E-yayıncılıkta yazara daha fazla ödeme yapılabilmektedir; çünkü geleneksel yayıncılıkta yayınevi yayının basımı için her bir basamak için daha fazla para harcar; oysa e-yayıncılıkta bu harcamalar en az düzeye indirilmiştir. • E-yayıncılıkta, yazar çalışmasına ilişkin tüm yayın haklarını elinde bulundurur. Geleneksel basılı kopya yayıncılıkta ise yayınevi başlangıçta yazarla yaptığı anlaşma ile tüm basım ve yayın haklarını kendinde toplar. 27 • E-yayıncılıkta metnin dağıtımı, yayılması, güncellenmesi ve yeniden gözden geçirilmesi, basılı yayıncılığa göre çok daha az maliyetlidir. • E-yayıncılıkta herhangi e-yayın; metin ses, görüntü, etkileşimli resim, animasyonlar, benzetimler (simülasyonlar) vb. gibi çoklu ortamlarla kolaylıkla desteklenerek daha zengin bir hale getirilebilir. • Herhangi bir e-yayına, dünyanın dört bir yanındaki okuyucular anında ulaşabilir ve gerektiğinde o yayına kendi yazılarında atıf verebilirler. Yukarıda tartışılanların çerçevesinde, e-yayıncılığın üstün yönleri temel olarak dört alt başlıkta özetlenebilir: • Okurlar açısından (kolay erişim, hızlı dağıtım, dokümanlar ve içerikler arasında yüksek düzeyde gezinme) • Yazarlar açısından (çok sayıda okuyucuya ulaşma, anında güncelleme, okuyucuyla üst düzey etkileşim, yazıları depolama ve arşivleme kolaylığı, düşük masraflar) • Kütüphaneciler açısından (bürokratik işlemlerin, raflama, yeniden raflama, ciltleme, depolama, kaybolma ve hasar riskinin, vb. azaltılması) • Yayınevleri açısından (çok sayıda okuyucu, kolay hale gelen editörlük işleri) E-YAYINCILIĞIN DEZAVANTAJLARI Yukarıda tartışılan üstün yönlerinin yanında, e-yayıncılığın bazı dezavantajları da vardır. E-yayıncılığın bu sınırlı yönleri aşağıda tartışılmıştır. • Okuyuculardan bazıları, elektronik bir ortam üzerinden e-yayını okumak yerine, o yayının basılı kopyasını edinmek ve okumak isteyebilirler. • Okuyuculardan bazıları, yazıları basılı kopya olarak arşivlemek isteyebilirler. • E-yayınlarda, genellikle, yazarlar kendi çalışmalarının pazarlamasını yapmak zorundadırlar. Bu her zaman kolay bir iş değildir; profesyonel çabayı gerektirebilir. • E-yayınlar, basılı kopyalarla aynı kalitede olsalar bile, bazı okuyucular için halâ güvenilir yayınlar değildirler. • E-yayıncılıkta e-yayının basılması, dağıtılması, saklanması, depolanması, güncellenmesi ve yeniden gözden geçirilmesi için sürekli olarak en yeni teknolojileri işe koşmak gerekir. Aynı şekilde, okuyucular da en yeni teknolojileri kullanarak, bu e-yayınlara ulaşmak zorunda kalabilirler. Bu da fazladan maliyet anlamına gelmektedir. • Dizüstü ya da masaüstü bilgisayarlar, mobil cihazlar vb. her zaman e-yayınları okuma ve barındırma için uygun olmayabilirler. • Halâ bazı insanlar için e-yayınlar çok da arkadaşça ortamlar değildirler. Bu insanlar, teknolojik ortamlarda etkileşimden ve teknoloji kullanımından hoşlanmamaktadırlar. • E-yayınların dağıtıldığı, yayınlandığı, saklandığı veya depolandığı ortamlar, her zaman uygun bir şekilde çalışmayabilir, bozulabilir ya da “hack”lenebilirler. • E-yayıncılığın en önemli dezavantajlarından biri, e-yayının için basılı yayınlara oranlara çok daha fazla teknoloji ve enerji tüketilmesidir. ÖZET E-yayıncılık, elektronik yayıncılığın kısaltılmış halidir. Bu bağlamda e-yayıncılık, e-kitap, edergi, e- gazete, ekütüphane ve dokümantasyon, vb. sayısal (dijital) yayınların basımını, yayınlanmasını ve dağıtımını içeren bir kavramdır. Kısacası e-yayıncılık, bilginin elektronik biçimde yayınlanmasıdır. Bu çerçevede eyayıncılık; kitapların, dergilerin ya da gazetelerin bir bilgisayarı kullanarak okunabilmesi için tasarlanmasıdır. Bu, CD-ROM, DVD’lerden internet diğer servis sağlayıcılar aracılığıyla çevrimiçi (online) hizmetlere kadar çok farklı ortamları kapsamaktadır. E-yayıncılığın tarihsel geçmişinin, geleneksel yayıncılığa göre daha kısa olduğu gözlenir. Bilişim teknolojilerinde yaşanan baş döndürücü gelişmeler sonucunda, 1980’li yılların başında yoğun olarak kullanılmaya başlayan e-posta mesajları, e-yayıncılığın ilk örnekleridir. 2010’lu yıllara gelindiğindeyse PDAs (Personal Digital Assistants), tablet bilgisayarlar, IPAD, cep telefonları, vb. ortamlardan e-yayınlara kolaylıkla ulaşılmaya başlanılmıştır. Günümüzde, e-yayıncılıkta üç farklı model kullanılmaktadır: geleneksel, alternatif ve yıkıcı (subversive). Elsevier, Springer, Kluwer, IOP, APS gibi seçkin yayın evleri geleneksel modeli kullanırlar. HighWire, The European Journal of Comparative Law, JHEP Journal of High Energy Physics gibi diğer önemli yayın evleriyse alternatif yöntemini temel almaktadırlar. arXiv (daha önceleri Los Alamos National Laboratories, şimdi Cornell Üniversitesi’ne bağlı olarak çalışmaktadır), Australian Journal of Human Rights, the European Legal Research Archive, vb. de yıkıcı modeli benimsemektedirler. Öte yandan, her bir e-yayınevi kendine en uygun olan bir iş modelini seçmek ve oluşturmak zorundadır. E-yayıncılıkta kişiler ya da kurumlar, üyelerine kaliteli hizmetler sunmak ve bu hizmetleri gereksinimler ve beklentiler doğrultusunda güncellemek; yararlandığın hizmet kadar ödeme yap anlayışını benimsemek ve geliştirmek, kurumlar, kuruluşlar ve kütüphanelerle yapılacak iletişim ve etkileşimleri artırmak ve e-yayın teknolojilerini edinmek, güncellemek ve bilginin dağıtımında etkin olarak kullanmak zorundadırlar. Geleneksel Yayıncılık, tarihsel olarak, internet ve diğer iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle 1990’lı yılların başlarından 2000’li yılların başına kadar geçen sürede, ilk defa yoğun olarak kullanılmaya başlayan araç ve ortamlar yardımıyla yapılan e-yayıncılığı ifade etmektedir. 28 Geleneksel Yayıncılıkta üretilen elektronik içerikler, genellikle, tek yönlü, eş zamansız ve bilgisayar-insan etkileşimli ortamlardır. Örneğin; CD-ROM, e-posta yayıncılığı, PDF, e-dergi, egazete, e-kitap, e-kütüphane, vb. Yeni Medya, bilgisayarların işlem gücü olmadan oluşturulamayacak ya da kullanılamayacak olan ortamlardır. Özellikle, 2000’li yıllar sonrasında kullanımları artan yeni medya ortamları, kullanıcılarına çok yönlü, eşzamanlı ve eşzamansız ve bilgisayar-insan ve insan-insan etkileşimlerini sunabilmektedirler. Örneğin; blog, wiki, dosya paylaşma, e-mürekkep, işbirlikli yazılımlar, mobil uygulamalar, podcast, vb. E-yayıncılığın kendine özgü özelliklerini anlayabilmek için avantaj ve dezavantajlarını üzerinde durmakta yarar vardır. Böylece, e-yayıncılığın üstün ve sınırlı yönleri değişik açılardan ele alınarak analiz edilebilir ve tartışılabilir. Eyayıncılığın üstün ve sınırlı yönleri temel olarak dört kategoride incelenebilir: 1) Okurlar açısından; 2) Yazarlar açısından; 3) Kütüphaneciler açısından; 4) Yayınevleri açısından. E-yayıncılıkta, yazarlara, yayınevlerine ve okuyuculara bilgiye ulaşma, yayma, dağıtma, güncelleme, yeniden gözden geçirme, ortamla ve birbiriyle etkileşme, vb. gibi etkinliklerin işe koşulmasında kullanılan teknolojileri üreten teknoloji sağlayıcılar da önemlidir. Örneğin; Adobe Systems Incorporated, Apple Inc., Aquafadas, Atypon, Eastgate Systems, eMeta Corporation, InformIT, Ingenta, Uberflip. E-yayıncılık, 2010’li yıllardan sonra teknolojideki gelişmeler ve gerekli yazılım ve donanımın ucuzlaması; bilgiye kolay, ucuz ve anında ulaşma; çoklu etkileşim ortamları nedeniyle, giderek popüler hale gelmiştir. E-yayıncılıkla birlikte, yazar ve şirketler arasında yapılan anlaşmalarda gözlenen ilk değişikliklerden biri de dijital imza ve özgür içerik konusudur. Dijital imza, orijinal e-yayının ve yazar haklarının korunması açısından önemlidir. Özgür içerikse, ulaşılabilir e-yayındır. Diğer taraftan, e-yayınların nasıl yayılacağı, dağıtılacağı, paylaşılacağı, gözden geçirileceği, yenileneceği, saklanacağı ve depolanacağı konularında farklı görüş ve politikalara sahip birey ve gruplar vardır. Bu farklı görüşler içinde en önemlileri telif hakları (copyrigth), özgür telif hakkı (copyleft), telif serbestisi (copyfree) ve atıf benzer paylaşım (creative commons) hareketleridir. SIRA SİZDE YANIT ANAHTARI SIRA SİZDE 1 Bilindiği üzere, geleneksel modeli kullanarak okuyucusuna ulaşan e-yayınlar, basılı kopyalarda olduğu gibi, kalitelerinden ödün vermediklerinden, hakemli yayınlar olduklarından ve yasal süreçleri benimsediklerinden genellikle ilgili bilim alanlarında kabul görmektedirler. Bu çerçevede konu ele alındığında, geleneksel modeli temel alarak e-yayıncılık yapan yayınların çoğunun bilimsel dergiler olduğu gözlenmektir. Örneğin, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi (http://www.insanbilimleri.com/), geleneksel modeli kullanarak dağıtım yapmaktadır; çünkü hakemli bir dergidir, kalitesinden ödün vermemektedir, sosyal bilimler alanında bilimsel içerikli makaleleri basmaktadır ve çevrimiçi olarak yayınlanmaktadır. Aynı şekilde, TOJQI (http://www.tojqi.net/) ve Contemporary Educational Technology (http://www.cedtech.net/) dergileri de geleneksel dağıtım modelini kullanarak, e-yayıncılık yapmaktadırlar. SIRA SİZDE 2 Soruda URL adresi verilen e-yayın incelendiğinde, bir üniversite profesörünün profesyonel Web sayfası olduğu anlaşılır. Bu çerçevede öğretim üyesi, öğretmekle sorumlu olduğu derslerden birine kaynak olacak bir yazıyı, kendi sitesinde yayınlamıştır. Bu sitede yayın yaparken herhangi bir hakem görüşü alınmamıştır; ancak, yazı bilimsel bir yazıdır. Öğretim üyesi istediği zaman, kimseden izin almadan, yazısını gözden geçirilebilir ve güncelleyebilir. Öte yandan, yazar bu e-yayını yayınlama sürecindeki tüm etkinliklerden de sorumludur. Tüm bu özellikler ele alındığında, “Elektronik Yayıncılık ve Elektronik Bilgi Kaynakları” adlı bu makalenin yıkıcı modele ilişkin bir örnek olduğu söylenebilir. SIRA SİZDE 3 E-yayıncılıkta kullanılan iş modellerinin hepsi, eyayınların yayınlanması ve düzenli olarak güncellenmesi açısından, esnek bir yapıya sahiptirler. Kişi ya da kurum açısından önemli olan, kendi politika, gereksinim, beklenti, amaç ve vizyonu doğrultusunda en uygun iş modelini seçmek ya da var olan bir ya da birkaç modeli ele alarak kendine uygun yeni bir iş modelini tasarlamak ve işe koşmaktır. En uygun eyayıncılık iş modelini seçilmesi ya da yeni bir iş modelinin oluşturulmasında dikkat edilmesi gereken noktalar ve sorulması gereken sorular şunlardır: • Bu e-yayını hangi amaçla yazdım? • Bu e-yayını hangi amaçla yayınlıyorum? • Bu e-yayına kimlerin ulaşmasını ve kimlerin okumasını istiyorum? • E-yayın sürecinin tümünü, yazar olarak ben mi kontrol edeceğim? • E-yayını nasıl ve nerede arşivleyeceğim? • E-yayını ne kadar süre arşivde tutacağım? E-yayını, profesyonel bir e-yayınevinin güvencesi altında mı yayınlamak istiyorum? • E-yayını kendi olanaklarımla yayınlayacaksam; Web sayfama herhangi bir reklam alacak mıyım? • E-yayınımı bir e-yayınevi yayınlayacaksa, benim haklarım neler olacak? • E-yayınımı nasıl ve ne kadar sıklıkta güncelleyeceğim? 29 • E-yayınımı yayınlamadan öne hakem görüşlerine sunacak mıyım? • E-yayınım hakkında okuyucularımın geri bildirim (feedback) vermelerini isteyecek miyim? • Okuyucular, e-yayınıma erişmek için, herhangi bir ücret ödeyecekler mi? SIRA SİZDE 4 Herhangi bilimsel e-makaleyi, hakemli bir dergide yayınlama süreci, genellikle, aşağıdaki basamakları içerir: • Yazar, e-dergide yayınlayacağı makalesini yazmış olmalıdır. • Yazar, makalesini bir e-dergide yayınlamak istemelidir. • Yazar, makalesinin ilgi konusuna ve kendi beklentilerine uygun bir e-dergi bulmalıdır. • Yazar, makalesinin biçimsel ve içerik yapısını e-derginin basım kurallarına göre gözden geçirmelidir. • Yazar, makalesini çevrimiçi ortamda sisteme yükleyerek editöre göndermelidir. • Editör, yazarın makalesinin derginin ilgi alanına uygun olup olmadığına ve biçimsel açıdan derginin ölçütlerine uyup uymadığına göre incelemelidir. • Editör, uygun olmayan makaleyi yazarına geri göndermelidir; uygun olanı ise hakem görüşlerine sunmak için hazırlamalıdır. • Editör, yazarın makalesinin içerdiği ve yoğunlaştığı konulara uygun olarak, en az iki hakem göndermeli; yazıyı hakemlerin görüşlerine sunmalıdır. Editör, hakem görüşlerine göre makalenin basımını ya ret etmeli ya hiç değişiklik yapmadan ya da değişiklik yapmak koşuluyla kabul etmelidir. • Editör, hakem sonuçlarını yazara göndermelidir. • Yazar kabul edilmeyen makalesini başka bir şekilde değerlendirme yolunu seçmelidir. • Yazar, yazısı düzeltme yapma koşulu ile kabul edilmişse ya bu koşula uymalıdır ya da yazısının basımından vazgeçmelidir. • Yazar, eğer değişiklik yaparak yazısını yayınlamayı kabul ederse; gerekli düzeltmeleri yapmalı ve yazısını editöre yeniden göndermelidir. Eğer, yazarın yazısı, aynen, değişiklik yapılmadan kabul edildiyse, e-makalenin basımı hemen yapılır. Yukarıdaki basamaklardan en önemlisiyse, yazarın e-makalesini bir e-dergide basmak istemesi ya da kabul etmesidir; çünkü edergide yayın yapmak istemeyen yazar, zaten bu sürece başlamayacaktır. SIRA SİZDE 5 İnternet üzerinden herhangi bir ödeme yapmadan ulaşılabilecek en popüler e-kitap koleksiyonu, Google kitap’tır (http://books.google.com.tr/). YARARLANILAN KAYNAKLAR Basalia, G. (1988). Teknolojinin Evrimi. Çeviren: Cem Soydemir. TÜBİTAK, Ankara. Bozkaya, M. ve Kılıç, L. (2010). Ders Kitabı Hazırlarken, Anadolu Üniversitesi Basımevi, Eskişehir. Cebeci, Z. (2007). Türk Üniversitelerinin Bilimsel Yayın Sayıları İle Web’te Bilgi Yayma Güçleri Arasındaki İlişkiler. Akademik Bilişim, Dumlupınar Üniversitesi, Kütahya. Çelik, A. ve Tonta, Y. (1996). Düşünce özgürlüğü, bilgi edinme özgürlüğü ve bilgi hizmetleri. Bilgi Edinme özgürlüğü içinde (1-13).Ed.Yaşar Tonta ve Ahmet Çelik. Ankara: Türk Kütüphaneciler Derneği Çelik Bağcı, E. (2007). Türkiye’ De Bilimsel Dergiciliğin Yeniden Yapılanması İçin Bir Öneri. Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık 2007 5. Ulusal Sempozyum Bildirileri. http://uvt.ulakbim.gov.tr/tip/sempozyum5/page212215.pdf Dilek-Kayaoğlu, H. (2006). Açık Erişim Kavramı ve Gelişmekte Olan Bir Ülke Olarak Türkiye İçin Anlamı. Türk Kütüphaneciliği 20(1): 29-60. İnceelli, A, Candemir, Ö. ve Demiray, U. (2004). Elektronik Akademik Uzaktan Eğitim Dergisi: Tojde İçerik Analizine Dayalı Bir Değerlendirme. TOJDE, 4(4), 99-124. http://www.tojet.net/articles/v4i4/4414.pdf Katipooğlu, S. (2012). E-kitap: Yerel ve Küresel Boyutlar. http://www.istanbulkutuphaneci.org/sites/default/ files/e-kitap/Hiperkitap.pdf Önder, I. (2011). e-Kitap ve DünyadaElektronik Kitap Yayıncılığı. Türk Kütüphaneciliği, 25(1), 97-105. Önder, I. (2010) E-kitap Olgusu ve Türkiye’de Durum. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Özbağ, Ç. (1997). Elektronik Dergiler v e Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kütüphanesi'nde Elektronik Dergi Oluşturma Ve Geliştirme Çalışmaları. III. Türkiye'de İnternet Toplantısı, ODTÜ, Ankara. Tekgül, H. (2007). Elektronik (E) ve Web Ortamında Makale Değerlendirmenin Süreli Yayınlarda Nitelik Yükseltilmesine Katkısı Nedir? Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık 2007 5. Ulusal Sempozyum Bildirileri. http://uvt.ulakbim.gov.tr/tip/sempozyum5/page115-117.pdf Tonta, Y. (2006). Açık Erişim: Bilimsel İletişim ve Sosyal Bilimlerde Süreli Yayıncılık Üzerine Etkileri. (Ed.) K. Karakütük. Sosyal Bilimlerde Yayıncılık 1. Ulusal Kurultay Bildirileri (ss. 23-32), Ankara. Tonta, Y. (2000). Elektronik Yayıncılıkta Son Gelişmeler. Bilgi Dünyası. ÜNAK. 89-132. http://eprints.rclis.org/bitstream/10760/9451/1/Elektronik_Yay%C4%B1nc%C4%B1l%C4%B1kta_Son_Geli%C5 %9Fmeler.pdf 30 Tonta, Y.. (1997). Elektronik Yayıncılık,Bilimsel İletişim ve Kütüphaneler. TürkKütüphaneciliği, 11, 305-314. Ülman Y. I. (2006). Bilimsel Bilgi Üretiminde Yayın Etiği (Örnekleriyle Bilimsel Yanıltma Türleri). Tıbbi Yayın Hazırlama Kuralları ve Yayın Etiği, (Edtörler). H. Yazıcı, M. Şenocak, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Programı (ss. 49-61). Nobel Yayınları, İstanbul. Yıldızeli, A. (2007). Küreselleşme Sürecinde Yayıncılık: Açık Erişim. Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık 2007 5.Ulusal Sempozyum Bildirileri.http://uvt.ulakbim.gov.tr/tip/sempozyum5/page45-52.pdf Yağmurlu, A. (2006). Elektronik Yayıncılık ve Çevrimiçi Makale Değerlendirme Sistemleri. Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık 2006, 4.Ulusal Sempozyum bildirileri.http://uvt.ulakbim.gov.tr/tip/sempozyum4/page75-79.pdf Yılmaz, O. (2011). Süreli Yayıncılığın Geleceği E-Yayıncılık mı?. Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık 2011 9. Ulusal Sempozyum Bildirileri. http://uvt.ulakbim.gov.tr/tip/sempozyum9/yilmaz2.pdf YARARLANILAN İNTERNET KAYNAKLARI http://www.blogger.com http://creativecommons.org/ http://www.gnu.org/ http://ocw.mit.edu/index.htm https://tojde.anadolu.edu.tr/ http://uvt.ulakbim.gov.tr/tip/sempozyum9/tumkitap.pdf http://wikipedia.org http://yunus.hacettepe.edu.tr/~tonta/courses/fall2002/kut655/02-e-yayincilik-e-bilgikaynaklari.pdf 31
© Copyright 2024 Paperzz