KIRKANBAR sini de istanbul'da bulunan yeğeni Mehmed Cevdet'in adıyla yayımlamayı başar mıştır. Bazı sayılarının kapağındaki basım tarihlerine ve üzerindeki kayda göre 1873 Eylülü ile 1876 Haziranı arasında otuz dört sayı çıkan derginin "on beş-yir mi günde bir" yayımlanması planlanmış sa da zaman zaman vuku bulan aksaklık lar sebebiyle ortalama ayda bir çıkabil miştir. Kapağı dışında, düzenli olarak çift sütun üzerine otuz iki sayfa halinde yayımlanan Kırkanbar'da sayfa numaraları devam etmiş ve otuz iki sayıda 1088 sayfa olarak tamamlanmıştır. On sayı bir cilt olduğundan 1O, 20 ve 30 . sayılarda birer genel fihrist bulunmaktadır. insan beyninin şemasıyla ayrı birer tablo halinde verilen hazım.cihazı ve göz şernaları dışın da dergi tamamen resimsizdir. Daha önce önemli bir ihtiyacı karşılamış ve birkaç yıldır yayımı durmuş olan Mecmua-i Fünun'u örnek alan, ancak oradaki yazılar sadece erbabını memnun edebildiğinden, halbuki halkı fennl konulara ısındırmak için "mebahis-i fünun"u eğ lence tarzına koymak lazım geldiğinden Dağarcık'ı çıkaran Ahmed Midhat Kır kanbar'da da aynı yayın siyasetini devam etti rm iştir. Böylece tarih, coğrafya, din. felsefe. psikoloji. pedagoji. edebiyat, fizik, tıp, tabii olaylar gibi birbirinden farklı alanlarla ilgili pek çok telif ve tercüme yazı, müellifin bütün eserlerinde olduğu gibi hikaye ve latifelerle süslenerek okuyucularla diyalog halinde derginin sayfalarında yer almıştır. Hiçbir yazının altında imza bulunmamaktaysa da gerek üs!Gptan gerekse bu yazılarda işaret edilen eser adlarından hemen hepsinin Ahmed Midhat tarafından kaleme alındığı anlaşılmaktadır. Çeşitli alanlarla ilgili yazı dizilerinden ve hacimli makalelerden başlı caları şun l ardır: "Yu nanller'in Akaid-i Adbe ve Ma'lumat-ı Garlbesi" (Odise ve İlya da'ya göre), "Akıncılar" (Osmanlı akıncıla rının tarihi). "Amazonlar Yani Cengaveran-ı Zenan", "Laponya Seyahatnam esi", "Bundan Üç Bin Sene Sonra Dünya Ne Hale Girecek". "Nevresldegan-ı Etfal". Bunlardan başka islam dünyasından imam-ı Azam, imam Yusuf. Sa' di-i Şlra zl, Hafız-ı Şlrazl. İbn Rüşd. Barbaros kardeşler: Batılı yazarlardan Aristo. Schiller, Schelling'in biyografileri: Paris, Londra, Berlin, Viyana gibi büyük Avrupa şehirle riyle Fas coğrafyası hakkında bilgiler bulunmaktadır. Edebiyata fazla yer verilmeyen dergide Hace-i Cihan. İbn Bessam. İb nüzzeyn ve Fahreddin er-Razl'nin Arapça. 476 Sultan Veled'in Farsça bazı beyit ve kıta larının tercüme ve şerhleri vardır. Mehmed Zihni Efendi'nin Abdullah et-Tercüman'dan çevirdiği Tuhtetü 'l-erib fi'r-reddi altı ehli's-salib'in (İstanbu l 1291) yayımı vesilesiyle konuyla ilgili olarak Ahmed Midhat Efendi'nin esere yaptığı katkılar da önemli bir yazı dizisi oluşturur (beş sayıda elli sayfa). Dizinin başlıca ara başlıkları şöyledir: "Nasara indinde Hazret-i lsa'nın U!Ghiyyeti Meselesi". "Katalikler'in Nazarında Papa Demek Ne Demektir", "İnciller Meselesi"," İnciller'le Tevrat Arasındaki Münasebet". Osmanlı topraklarında misyonerierin faaliyetlerini arttırdığı yıllardaki reddiyelerden olan bu yazı dizisinde Ahmed Midhat, Voltaire'in kilise, papaz ve papalar aleyhindeki yazı larını da tercüme ederek yer yer iktibas etmiştir. Bu arada, yine misyonerierin İn cil'in muharref olduğuna dair müslümanlar arasında olan inancı cerhetmek için Protestanlar'ın kaleme aldığı Kitô.bü Miz ani'I-hak (eski harflerle, Londra 1861) adlı esere dair eleştiriler de bulunmaktadır. Bu yazı dizisi üzerine Namık Kemal bir mektubunda, "Bu yoldaki neşriyatı mazhar-ı takdir olarak Hristiyanlık hakkında yazdırılması tasavvur olunan reddiyeyi Midhat'a yazdırınayı münasip görmüş ler" demektedir (Namık Kemal'in Husus i Mektupları, ı. 40 I ). Devrin hiç rol oynamış olan Kırkanbar'dan ve içindeki yazılardan Fatma Aliye Hanım takdir le bahsetmiştir (Ahmed Midhat, FatmaAliye Hanımya yazarlarının yetişmesinde değilse gençlikyıllarında hut Bir Muharrire-i Osmaniyye'nin Neş'e ti, istanbul 1311, s. 95). Ahmet Harndi Tanpınar da FatmaAliye Hanım'ın sözlerinden hareketle onu devrin fikir hayatına tesir etmiş bir dergi olarak kabul eder ( 19. Asır To.rk Edebiyatı Tarihi, s. 438). Ahmed Midhat'ın Rodos'tan dönüşü üzerine Kırkanbar'ın yayımı da son bulmuştur. Ancak dergiyle beraber kurulan Kırkanbar Matbaası'nda 1873-1899 yıl ları arasında çoğu kendi telifi olmak üzere pek çok kitap basılmıştır. BİBLİYOGRAFYA : Ahmed Midhat, Menfa (haz. İsmail Cüneyt Kut). İstanbul 1988, s . 68, 116; "Ahmed Midhat Efendi'nin Hayatı Üzerine İhsan Sungu'nun Konferansı", Ahmed Midhat'ı Anıyoruz (haz. Hakkı Tarık Us). İstanbul 1955, s. 52-53, 58; Ahmed Harndi Tanpınar. 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1967, s. 438; Namık Kemal'in Husüsf Mektuplan (haz. Fevziye Abdullah Tansel). Ankara 1967, I, 401; Cengiz Yurdanur, "Kırkanbar", TDEA, V, 326-327. Iii M . ÜRHAN ÜKAY KIRKÇEŞME Belgrad SUlARI ormanlarından toplanarak İstanbul'a su getiren tesislerin L genel adı. _j istanbul'un zamanla artan su ihtiyacını Kanuni Sultan Süleyman devrinde Kırkçeşme tesisleri yaptı rı ldı. Bu tesisler. o döneme kadar inşa edilen tesislerin en mükemmeli olduğu gibi mühendislik bakımından Mimar Sinan'ın en önemli yapısı ve hacim yönünden de en büyük eseridir. Nitekim Süleymaniye Külliyesi 38 milyon akçeye, Kırk çeşme tesisleri SO milyon akçeye mal olmuştur. Kırkçeşme tesislerinin inşasına başlanılmasıyla ilgili bilgiler Tezkiretü'lbünyan'da ve EyyQbl'nin şiirlerinde ayrıntılı olarak bulunmaktadır. karşılamak amacıyla Kaynaklar arasında en güvenilir olanMimar Sinan tarafından arkadaşı Sal Mustafa Çelebi'ye yazdırılan Tezkiretü '1bünyan ve Tezkiretü'l-ebniye ile şair Eyyubl'nin Menakıb-ı Sultan Süleyman Han (Risale-i Padişahname) adlı eserinin Kırkçeşme tesislerine ayrılan elli sekiz sayfalık bölümüdür. Peçevl, Selanik!. Ahmed Refik gibi tarihçileri n eserlerinde de Kırkçeşme'ye ait bilgiler mevcuttur. Bu bilgilere göre Kanuni bir gün av maksadıyla Kağıthane civarında gezinirken eski bir suyalundan sızan suları görerek o civardan istanbul'a su getirmenin mümkün olup olmadığını araştırmaya başlar. istanbul'a eskiden suyun ne şekilde getirildiğini tesbit için komisyonlar kurup bilgiler alır ve bu suların toplanarak şehre getirilmesinin mümkün olup olmadığını incelemek üzere de Mimar Sinan'ı görevlendirir. Mimar Sinan, Belgrad ormanın dan gelen suları ve dereleri inceler, bunların istanbul'a getirilmesinin mümkün olduğunu padişaha arzeder. Bunun üzerine padişah suyailarının yapımını emreder. Ancak devrin sadrazamı Rüstem Paşa ile diğer bazı kişiler bu suların istanbul'a getirilmesine muhalefet eder: hatta Rüstem Paşa, Sinan'ın yanında çalışan Kiriz (Gürz) Nikola adındaki bir su uzmanını hapsettirir. Rüstem Paşa. şehre bol su getirilirse devletin çeşitli yerlerinden insanların istanbul'a geleceğini, . şehrin nüfusunun artacağını, iaşesinin zorlaşa cağını ileri sürerek suyun getirilmesinin doğru olmayacağını söylerse de Kanuni Sultan Süleyman suların kendi vakfı olarak getirilmesi ve inşaata devam edilmesi emrini verir. inşaata başlanınca bu deları, KIRKÇESME SULARI fa Sinan'ın bu işi beceremeyeceğini, parayeteri kadar suyun bulunmadığını , suyun İstanbul'a gelmesinin mümkün olmadığını iddia edenler padişahı kararından vazgeçirmeye çalı şırlar. Kanuni söylenenleri bizzat tahkik ederek bunların yanlış olduğunu tesbit eder ve inşaatın sürdürülmesini tekrar em red er. Sonuçta 1SS4 yılında yapımına başlanan Kırkçeşme tesisleri 1S63'ten önce bitirilir. 20 Eylül1 S63'teki sel felaketinden yıkılan kemerler onarılarak 1S64 yılında tesis tekrar hizmete girer. Iarın boşa gideceğini , Kırkçeşme sularının İstanbul'anasıl taşındığını gösteren bazı belgeler günümüze kadar ulaşmıştır. Bu belgeler arasında en önemlisi ve en eskisi Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nin III. Ahmed bölümünde bulunan krokidir (nr. H 1815). Krckinin kimin tarafından ve hangi tarihte yapıldığı belli değilse de Sinan tarafından yapılmış olması ihtimali kuwetlidir. Diğer belgeler Tezkiretü'l-bünyfın, Tezkiretü'l-ebniye, Fransız su şirketinin yaptığı harita ile Galip Ata, Saadi Nazım Nirven ve Osman Nuri Ergin'in yazdıkları kitaplardır. Dağıtım şebekesi üzerine ise Sinan'ın tevzi defteri, 171 S tarihli dağıtım krokisi, İsmail Remzi'nin yaptığı şebeke planı en önemli belgelerdir. Kırkçeşme sularının şehre gelişi yani isale hattı esas itibariyle iki koldan teşek kül eder. Bunlardan suyu en bol olanı Kağıthane deresinin kollarından Kirazlı, Topuz ve Paşa derelerinden su alan doğu kolu , diğeri yine Kağıthane deresinin biraz daha memba tarafında bulunan Ayvat deresi, Orta dere ve Bakraç deresinden su alan batı koludur. Bu iki koldan gelen sular Kemerburgaz'ın güneybatı sındaki başhavuzda birleşir ve ana isale galerisine girerek Moğlova Kemeri yardı mıyla Alibey deresini geçtikten sonra Ce- beciköy deresinden gelen bir kolu da alıp güneye doğru devam eder. Balıklıhavu zun alt tarafında batıdan gelen bir koldan da su alır. Bu kol battaldır ve halen hiç su gelmemektedir. isale hattı, baştan itibaren çok sayıda büyük ve küçük kemer ve delmelerden geçerek Eğrikapı Maksemi'ne ulaşır. isale hattının üzeri hiçbir yerde açık olmayıp su daima üstü kapalı kanal veya galerilerden geçer. Kemerlerde de kanalın üstü çatı şeklinde sal taşlarıyla kapatılmıştır. Kırkçeşme isa le galerilerinin boyutları yer yer çok az farkla değiş mektedir. Hepsinin aynı elden çıktığı, zemin cinsine göre büyük veya küçük yapıl dığı, belki de bir bölümünün eski suyolu olduğu kabul edilebilir. Mimar Sinan'ın Kırkçeşme isale hattın da yaptığı galeriler, normal inşa debisinin çok üzerindeki debileri de geçebilecek kapasitede inşa edilmiştir. Şahıslar tarafın dan sonradan bulunan membalar, teker teker veya birçok memba bir isale kolu ile ana galeriye bağlanarak isalenin debisi ve dolayısıyla isale hattının toplam uzunluğu zamanla artmıştır. Bu şekilde sonradan bağlanan sulara "katma" adı verilir. Katmanın debisinden belirli bir miktarı hakk-ı mecra (kanal hakkı) olarak bırakılıp diğer bölümü katmayı yapan şahsın şe hirdeki vakfına , evine, hamamma veya bahçesine tahsis edilirdi. 192S'te isalenin bütün debisi 21 Olüle (I 0.900 m3/ gün) olarak verilmişse de vakıf suları defterinde tahsis edilen su miktarı 334 lüledir ( 17.413 m3/gün). Aradaki fark ya katmanIarın zamanla ortadan kalkmasından ileri gelmiştir veya 334 Iülelik debi suyun daha bol olduğu dönemlere aittir. Kırkçeşme tesislerinin isale hatlarının surlar dışında kalan bölümü 42S yıldan beri sürekli çalışmaktadır ve yapılan onarımlar sayesinde halen oldukça iyi durum- Kirazir Bent Kirazir Bent'in kitabesi dadır. Çeşitli yıllarda yapılan tactilat ve yerlerinin orüinal şekli bozulmuştur. Tesis 1S64'te nihai olarak çalışmaya başladıktan sonra ana galeriyle bağlanan katmalar dolayısıyla tesisin debisi çok artmış, fakat zamanla S70'ten fazla katmadan ancak birkaç tanesi çalışır durumda kalmış, diğerleri harap olmuş, çoğunun izi dahi kalmamıştır. 1620'den 1818'e kadar isale kollarının başına toplam dört bent inşa edilerek derelerin suları yağışlı mevsimlerde toplanmış ve şeh re verilen debi bu şekilde arttırılm ı ştır. Katmaların isalelerinin bağlantıları hesaba katılmayacak olursa Sinan tarafından savaklara (Eğrikapi Maksemi) kadar yapı lan d oğ u kolu galeril eri 13,992 m ., batı kolu galerileri 11 ,S92 m., cebeci kolu galerileri 4490 m ., başhavuzdan savaklara kadar olan galeriler ve Küçükköy'deki yahudi katması2S,300 m. olmak üzere bütün isale galerilerinin toplam uzunluğu SS,374 metredir. Kırkçeşme tesislerinin galerileri her yerde yaklaşık SS x 17S cm. ölçüsündedir. Galerilerin üstleri tuğla veya taşla yarım daire şeklindeki tonaziarla kapatılmıştır. 20-40 m. arasında muayene bacaları bulunmaktadır. isale hattında SS,374 m. uzunluğundaki galerilerin dışında S70 adet katmaya ait isale kolları ile şehir içi galerileri ve dağıtım şebekesi bu hesaba dahil değildi r. tamirlerle bazı 477 KIRKÇEŞME SULARI Kırkçeşme tesisinde irili ufaklı otuz üç adet su kemeri yapılmıştır. Bunların çoğu küçük olup bir gözlüdür, beş tanesi ise ab ide niteliğinde yapılardır. Sonradan inşa edilen bentler doğu kolu üzerindeki Karanlık Bent. Büyük Bent ve Kirazlı Bent ile batı kolu üzerindeki Ayvat Bendi'dir. Kırkçeşme isalesindeki abide su kemerleri doğu kolunda Kovukkemer. Paşa Kemeri, batı kolunda Uzunkemer, iki kol birleştikten sonra. yani başhavuzdan sonra Moğlova Kemeri ile Güzelcekemer'dir (Gözlücekemer). Tursun Bey'in, Tarih-i Ebü'l-Feth adlı fetihten sonra Fatih Sultan Mehmed'in yaptırdığı su yolları hakkın diiki bilgi verdiği bölümde eskiden inşa edilmiş su kemerlerinin hepsinin yıkılmış olduğu, bunların Fatih tarafından yeniden yaptırıldığı, isaleye yeni membaların katıldığı anlatılmakta ve sonunda, "Bir büyük kemerin altında Kırkçeşme etti" diye yazılmakta, bu ifadeden Bozdoğan Kemeri'nin kuzeyinde bulunan ve Kırk çeşme adıyla anılan sıra çeşmeleri de Fatih'in inşa ettirdiği anlaşılmaktadır. Fatih tarafından yaptırılan ve tamir edilen isale hattına gelince, 1bpkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde Sinari tarafından yapıldığı sanılan krokide Cebeciköy deresinin sağ sahilinden gelen kolun başına "Kırkçeşme başı". diğerlerine ise "Kağıt hane suyu" ve "re'sü'l-kariz" diye yazıl mıştır. Tezkiretü'l-bünyan'da Kırkçeş me'nin yapımına başlanmadan önce. "Stanbul'a çekilip suya kıllet 1Azaldı Kırk çeşme yaşı gayet" beytiyle Kırkçeşme'nin suyunun 1554 yılında aktığı anlaşılmakta, ayrıca Chester Beatty (Dublin) Kütüphanesi'nde bulunan Süleymanname'deki Karanlık Bent kitabında Krrkçeşme tesislerine ait abidevi kemerlerden meri- Kemerburgaz 1 istanbul Moğlova Ke- (nr. 1579) Kırkçeşme krokisinde Cebeciköy ile Eğrikapı Maksemi arasında mevcut bütün su kemerlerine Kemer-i Atik denmesi, diğerlerinin ise adlarının yazılması. Sinan'ın padişaha yarım günlük yere kadar suyailarının hazır olduğunu söylemesi, Cebeciköy ile Bozdoğan arasındaki su kemerlerinin ve galerilerinin Fatih tarafından yeniden yaptırıldığını ispat etmektedir. Kırkçeşme tesisleri içerisinde iki veya üç katlı, çok gözlü beş abidevi kemer vardır. Bunların içinde gerek mühendislik gerekse mimarlık bakımından en önemlisi Moğlova Kemeri'dir (Muallakkemer) (bk. MOGLOVA KEMERi). İkinci olarak görülen Uzunkemer, Kırkçeşme tesislerinin batı kolu üzerinde bulunan 711 m. uzunluğunda ve iki katlı şekliyle tesisin en büyük yapısıdır. Üst katta elli, alt katta kırk yedi kemer vardır. Kemerler suyun giriş yönünden itibaren birden başlamak üzere eliiye kadar numaralanmıştır. Kemer planda kırık hatlar şeklindedir. En önemli yön değiştirme yirmi üç -yirmi dördüncü kemerler arasında bulunur. Su galerisi kemerin en üstünden geçer. Gözlücekemer (Cebeciköy Kemeri). Kovukkemer de abidevi kemerlerdendir ve bu kemerin bir bölümünün Roma devrinden kalmış olması ihtimali büyüktür. Kırkçeşme tesislerinin en önemli dört kemerinden biri olan Kovukkemer'in adı tezkirelerde geçmez. Ancak.Mimar Sinan tarafından yapıldığı bildirilen kemerler arasında, "Ewel bent kemeridir, suyolu başına karlb yerdedir" denilen kemeri n _ Kovukkemer olması kuwetle muhtemeldir. Çünkü Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde bulunan Kırkçeşme'nin isale krokisinde Kağıthane suyu ve re'sü'I-kariz diye yazılan suların başı Kovukkemer kolu üzerinde olduğu gibi Geç Roma dev- 478 rinde Valens veya Theodusius tarafından harap olan, daha sonra Fatih Sultan Mehmed veya Kanuni Sultan Süleyman tarafından yeniden inşa ettirildiği bildirilen, bugün Büyük Bent diye anı lan bent de aynı yerdedir. Kırkçeşme tesisleri arasında men şe belirlenmesinde güçlük çekilen Kemer yalnız Kovukkemer'dir. Kırkçeşme tesisinin diğer bütün bölümlerinin Osmanlı yapısı olmasına karşılık Kovukkemer'in tamamen Osmanlı eseri olduğunu iddia etmek güçtür. En alt katın bir bölümü ile orta katın çok küçük bir kısmı Geç Roma devrinden kalmıştır. İki katlı kemerlerden sonuncusu olan Paşa Kemeri'nin daha sonra inşa edildiği ve Mimar Sinan ile ilişkisi olmadı ğı söylenirse de Sinan tarafından 156364 yılında yapıldığı bulunan arşiv belgelerine göre kesindir. Bu kemerierin dışın daki tek katlı önemli kemerler de şunlar dır: Develioğlu Kemeri ( 195 m.). Alacahamam Kemeri (32,5 m.). Çaşniglr Kemeri (44,70 m.). Karakemer (61 ,20 m.). Balıklı kemer ( 125 m.) ve Valide Kemeri (38.80 yaptıntıp m .). Şehir şebekesinin tamamlanmasından sonra günümüze kadar geçen zaman içinde bu sistemlerin çoğu ortadan kalkmış olmakla beraber ana dağıtım ku b beleri ve şebeke arasındaki ilişki anlaşıla bilmektedir. Bunların en önemlisi Edirnekapı Maksemi'dir. Eyüp'teki yerlere su vermek için sonradan Eyüp Ku b besi de yapılmıştır. Eğrikapı Kubbesi'ne gelen ana galerinin bir kolu Tezgahçılar Kubbesi'ne. diğeri Sulukule Kubbesi üzerinden Haseki ve Yedikule'ye gider. Tezgahçılar Kubbesi'nden galeri yine iki kola ayrılır: biri Tahtakale'ye, diğeri Gedikpaşa. Sultanahmet'ten Ayasofya Kubbesi'ne ulaşır. Ana galeriden ve sondaki kubbelerden künk- Krrkçeşme Istanbul tesislerinden Güzelcekemer- Kemerburgaz 1 KIRKLARELi lerle şehre su dağıtılır. Bu arada küçük taksim yerleri, su kuleleri ve kuyularla 580 çeşmeye su verilir. Mimar Sinan devrinde Kırkçeşme'den beslenen çeşmele rin sayısı 300 kadardır. Bozdoğan Kemeri'nin Haliç tarafında ve Gazanfer Ağa Medresesi'nin karşısında buradaki su haznesinin az ötesinde bulunan kitabesiz Kırkçeşme adı verilen çeş me binası, Atatürk Bulvan açılırken yeniden daha geride yapılmak üzere taşları numaralanarak sökülmüş. fakat bir daha ihya edilmemiştir. Bazı yazarların bu çeşmenin Bizans devrine ait olduğunu sanmalarına yol açan. üzerinde çifte tavuskuşu kabartması olan mermer Bizans levhası ise müzeye kaldırılmıştır. BİBLİYOGRAFYA : Eyyübl. Menakıb-ı Sultan Süleyman, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2422; Süleymanname(m. ı5 79). Chester Beatty Library, MS, nr. 413; Tursun Bey. Tarih-i Ebü'l-Feth [haz Ahmet Tezbaşar). İstanbul, ts., s . 60-61; Sal, Tezkiretü'l-bünyan, s. 47, 63; a.mlf., Tezkiretü 'l-ebniye, tür.yer.; İsmail Remzi. İstanbul Su Şebe ke Planı, İSKİ arşivi; Mecelle-i U mür-ı Belediyye, tür. yer.; Galip. İstanbul Evkaf Suları, İstanbul 1922; Saadi Nazım Nirven. İstanbul Suları, İstanbul 1946; a.mlf .. İstanbul'da Fatih ll. Sultan Mehmed Devri Türk Su Medeniyeti, istanbul 1953; Kazım Çeçen. İstanbul 'da Osmanlı Devrindeki Su Tesisleri, İstanbul 1984, s. 54-112; a.mlf .. ""İstanbul'da XVI. yy.daki Su Tesisleri"', ll. Uluslararası Türk-İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Kongresi, İstanbul 1986, lll , 105- 122; a.mlf.. Mimar Sinan ve Kırkçeşme Tesisleri, istanbul 1988; a.mlf .. İstanbul'un Osmanlı Dönemi Su Yolları, İstanbul 1999, s. 33117; Aptullah Kuran. Mimar Sinan, İstanbul 1986, s . 244, 404-405; Suphi Saatçi - Metin Sözen. Mimar Sinan ve Tezkiretü '1-bünyan, İs tanbul 1989; R. Anhegger, ""Eyyiibl'riin Meniikıb-ı Sultan Süleyman'ı"', TO, ı ( ı949). s . 119138. r.:ı Ata ~ KAZlM ÇEÇEN KIRKLARELİ L Ma rmara bölgesinin Trakya kesiminde şehir ve bu şehrin merkez olduğu il. . ı rin bulunuşu yerleşmenin oldukça eski tarihlere indiğini ortaya koyar. Yörenin tarihi Trakya'nın tarihiyle paralellik gösterir. Eskiçağ'larda İskitler'in, Persler'in, Trak kavimlerinin kurduğu Odris Devleti'nin (Mansel, s. 26). Makedonya Kralı Filip'in ve Galatlar'ın hakimiyeti altında kaldıktan sonra Roma topraklarına katıldı ve Roma'ya bağlı Trakya eyaletinin sınırları içinde yer aldı. Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasından sonra da Bizans'ın (Doğu Roma) payına düştü. Bizans döneminde şehrin adı Saranta Ekklesies idi. Bu dönemde zaman zaman Bulgarlar'ın akın Iarına uğradı. Bulgarlar şehir için Lozengrad adını kullanırlardı. Gerek Roma gerekse Bizans hakimiyeti altında bulunduğu sıralarda Trakya ile birlikte Kırklareli çevresi de birkaç defa Got istilasıyla karşılaştı. V. yüzyılın ilk yarısından itibaren yöreye Hun akınları başladı. Bu akınlar bir sonraki yüzyılda tekrarlandı. Ardından Avarlar'ın (Vlll ve X. yüzyıl). Haçlılar'ın (XII. yüzyıl sonu) ve Latinler'in (XIII. yüzyıl baş ı) saldırılarına uğrayan Saranta Ekklesies'in Osmanlı idaresine hangi tarihte girdiği hakkında ilk Osmanlı kaynakların da kesin bilgi yoktur. Genellikle buranın Edirne'nin 763'te (1361) fethinden sonra ele geçirildiği kabul edilmektedir. Ayrıca Bulgar Kralı Aleksandr'ın şehri geri aldığı ve onun ölümü üzerine baş gösteren karışıklıklar sırasında Timurtaş Paşa tarafından yeniden zaptedildiği de belirtilir. Fetih tarihi ise 768 (1366) ve 770 (136869) yılları olarak gösterilir. Osmanlı idaresine girdikten sonra şehrin adı eski isminin aynen tercümesi olan Kırkkilise şek line dönüştürüldü, Cumhuriyet dönemine gelinceye kadar da bu ad kullanıldı. Kırkkilise, Osmanlı idaresinde Rumeli eyaletinde Vize sancağına bağlı bir kaza merkezi idi. Aynı zamanda İstanbul'u Doğu ve Orta Avrupa'ya bağlayan önemli bir konaklama merkezi durumunda bulu- nuyordu. XVI. yüzyılın ilk yarısında 935 (1 529) tarihli deftere göre şeh ir Cami-i Atik, Cami-i Keblr, Hacı Zekeriyya, Sultan Bayezid Han Kethüdası, Yapraklı ve Karaca İbrahim adlı altı mahalleden oluşu yordu. Bu sırada toplam nüfus 283 hfıne (yaklaşık ı 300 kişi) dolayındaydı. Gerek şehir gerekse yöresindeki köylerde Batı Anadolu'dan getirilip yerleştirilmiş Yörük grupları bulunuyordu. Bunlar Kırkkilise Yörükleri olarak teşkilatlandırılmış ve bölge de bir müsellem sancağı haline getirilmişti. XVII. yüzyılda Rumeli eyaJetine bağlı aynı adlı sancağın merkezi durumunda olan şehri 1608'de gören Palonyalı Sim eo n buranın taştan yapılmış evleri olduğunu belirtirken Evliya Çelebi Kırkki lise'den kalesi olmayan, bayır dibinde yer alan, bakımlı konakları ve yemyeşil bahçeleriyle dikkati çeken bir şehir olarak söz eder. Ayrıca buradaki Eski Cami'nin adını verir (Seyahatname, V. 79-80) . XVIII. yüzyılda durumunu koruduğu anlaşılan şeh re 1762'de gelen Boşkoviç müslüman ve hıristiyanların bir arada yaşadığını belirtir. Burada ayrıca Alman kökenli yahudiler de bulunuyordu ve bunlar tereyağı ve peynir imaliyle uğraşıyorlardı. Tanzimat'tan sonra Osmanlı idare düzeninde eyalet sisteminden vilayet sistemine geçilince Kırkkilise, Edirnevilayetine bağlı bir sancak merkezi durumuna geldi. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'n da Ruslar'ın eline geçti. Bu savaşın ardın dan 3 Mart 1878'de imzalanan Ayastefanos Antiaşması'nın maddelerinden birine göre Kırkkilise yeni kurulan Bulgaristan Prensliği'ne bırakıldı. Fakat aynı yılın 13 Temmuzunda imzalanan Berlin Antiaş ması'na göre şehir Türkler' e iade edildi ve sancak merkezi olma özelliğini sürdürdü. XIX. yüzyılın ikinci yarısı boyunca toplam 7500-14.000 arasında değişen nüfusa sahip olan şehirde 1874'te on bir cami, üç mescid, altı kilise, bir sinagog , yir mi bir _j lstranca (Yıldız) dağlarının iç kenarını izleyen ve İstanbul'u Aşağı Tuna havzası na bağlayan tarihiyol (sağ yaka yolu) üzerinde bulunur. Şehir, İstanbul-Edirne Avrupa demiryolundan Mandıra İstasyo nu'nda ayrılan ve günümüzde öneminiyitirmiş bulunan 47 kilometrelik bir şube hattıyla demiryolu şebekesiyle irtibat halindedir. Şehrin ne zaman ve nasıl kurulduğu bilinmemektedir. Ancak civarda höyükle- Kırklareli Kırkşehitler Anıtı 479
© Copyright 2024 Paperzz