SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 KÜRESELDÜZEYDEMAKROSOSYALHİZMETUYGULAMALARI ZekiKarataş Giriş Küresel düzeyde sosyal hizmet uygulamalarına geçmeden önce, dünyada neden sosyal hizmetmüdahalesineihtiyaçduyulduğunagenelhatlarıylagözatmakyerindeolacaktır. Küreselleşmeyle birlikte küçük bir köy haline gelen dünyamızda yoksulluk, gelir bağlamında giderek azalma eğilimi gösterse de hala büyük boyutlarda yaşanmaktadır. Ayrıcayoksulluksadecegeliryoksulluğuolarakdeğil,insaniyoksullukolarakdabirçok kişiyi etkilemektedir. Dünya’nın pek çok yerinde insanlar gelir azlığından ziyade temel sağlıkimkânlarınaulaşamama,sağlıklıiçmesuyunasahipolamamaveyetersizbeslenme gibisorunlarlakarşıkarşıyadırlar. • Dünyanın yarısı, yaklaşık 3 milyar insan, günlük 2 doların altında bir gelirle yaşamaktadır. • Dünyanın en yoksul 48 ülkesinin gayr‐i safi milli hasılası dünyanın en zengin 3 insanınınservetlerinintoplamındandahaaz. •Yaklaşık1milyarinsan21.yüzyılabirkitabıokuyamadanyadaisminibileyazamadan girdi. •Dünyadaheryılsilahlaraharcananparanın%1’indendahaazıilebütünçocuklarokula gidebilirlerdi. • Dünyanın en zengin ülkesi, endüstrileşmiş ülkeler içinde zengin‐yoksul arasındaki farkınenbüyükolduğuülkedir. •Gelişmişülkelerdekinüfusun%20’sidünyadakimalların%86’sınıtüketmektedir. •Birkaçyüzmilyarderinservetidünyanınenyoksul2,5milyarinsanınkineeşittir. • UNICEF verilerine göre, dünyada yoksulluk yüzünden her gün 30 bin çocuk hayatını kaybetmektedir. •Dünyadaki2,2milyarçocuğun1milyarıyoksuldur. •Dünyadatemeleğitimhakkındanyoksunolançocuksayısı121milyondur. • Gelişmekte olan ülkelerde yaşayan 1,1 milyon insan yeterli suya, 2,6 milyon insan da temelsağlıkhizmetlerineulaşamamaktadır. ÖğretimGörevlisi,RecepTayyipErdoğanÜniversitesiİ.İ.B.F.SosyalHizmetBölümü. 32 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 •Dünyanüfusununyalnızca%12’sisuyun%85’inikullanıyorvebu%12üçüncüdünya ülkelerindeyaşamıyor. Bahsedilen bu rakamlar dünya çapındaki eşitsizliğin ve yoksulluğun ne kadar büyük boyutlardayaşandığınıaçıkbirşekildeanlatmaktadır.Elbettekigerekgeliryoksulluğu, gerekse insani yoksulluk az gelişmiş ülkelerde diğer ülkelere nazaran çok daha yaygın olarak görülmekte ve yoksulluğun etkileri de az gelişmiş ülkelerde çok daha yıkıcı olmaktadır. Ancak üzerinde durulması gereken nokta ülkelerin hangi kriterlere göre az gelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler olarak sınıflandırıldığıdır (Brueggemann, 2006,s.458). Günümüzde yoksulluk yadsınamaz bir gerçeklik olarak varlığını sürdürmektedir. Her geçen gün dünya üzerinde daha çok kişi yoksulluğun yarattığı olumsuzluklardan etkilenmektedir.2004yılıitibariyledünyadayaklaşıkherbeşkişidenbirigünlük1dolar gelire sahip ve dünya nüfusunun neredeyse yarısı günde 2 doların altında bir gelirle yaşamınıdevamettirmeyeçalışmaktadır.BudurumGüneyAsya’daveSahraaltıAfrika’da çokdahayıkıcıboyutlaraulaşmışbulunmaktadır. Dünya nüfusunun dörtte üçlük bir kısmını oluşturan azgelişmiş ülkeler önemli bir kalkınmasorunuylakarşıkarşıyabulunmaktadır.Busorunakarşı,özelliklesonelliyılda gösterilen ilgiye karşın bu ülkelerle sanayileşmiş ülkeler arasında büyük refah farklılıklarının bulunduğu, bu ülkelerde yaşayan milyonlarca insanın hâlâ yeterli beslenme, sağlık, eğitim gibi olanaklardan yoksun olduğu, işsizlik ve yoksulluk gibi sorunlarlakarşıkarşıyakaldığıgörülmektedir. Küreselleşme bu bağlamda yadsınamaz bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. Ancakönemliolanküreselleşmeninnasılolupdabütünülkeleriolumluveyaolumsuzbir şekildeetkilediğidir.1980’liyıllardansonraküreselleşmeninbudenligüçkazanmasının enönemlinedeni;UluslararasıParaFonu,DünyaBankasıveDünya TicaretÖrgütügibi uluslararası kurumların uyguladığı politikalar ve uygulanan bu politikaların sonucunda çok uluslu şirketlerin etkinliğinin küresel çapta önemli ölçüde artmış olmasıdır. IMF, DünyaBankasıveDTÖgibikurumlarınuyguladığıpolitikalarıngelişmişülkelerinlehine olarak onları daha da güçlendirdiği ve az gelişmiş ülkeler üzerinde önemli bir baskı unsuruoluşturduğugünümüzdeaçıkçagörülebilmektedir(Brueggemann,2006). UluslararasıSosyalHizmetlerinTarihi Bilimsel sosyal hizmetlerin ortaya çıkışı 1800’lerin sonlarına rastlamaktadır. Dinsel ve insancılyaklaşımlarlaelealınanhizmetlerdeeğitilmişelemanlaraduyulanihtiyaçsosyal hizmetin meslekleşmesini sağlamıştır. Yardımsever toplum gönüllülerin çalışması 33 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 zamanla alanda belirli nitelikte eğitim almış sosyal hizmet elemanlarına yerini bırakmıştır.İlktemsilcilerdahaçoktoplumliderleri,dingörevlileriarasındançıkmıştır. Bu rolleri üstlenen hayırseverlerin organize çalışmaları mesleğin felsefesinin yerleşmesindeetkiliolmuştur(Pierson,2012,s.11). Sosyal hizmet uygulamaları olarak nitelendirilebilecek toplumsal gelişim programları, başlangıçta kilise faaliyetleri olarak düzenlenmiştir. Özellikle Batılı ülkeler sömürgeleştirdikleri ülkelerdeki insanların asgari düzeyde yaşam şartlarının oluşması için yardım organizasyonları düzenlemişlerdir.Daha çok misyonerlik faaliyetleri olarak gerçekleştirilen bu yardım organizasyonları yerel aktörlerin de devreye girmesi ile birlikteyerinisiviltoplumkuruluşlarınabırakmıştır(Brueggemann,2006,s.458). Sosyal sorun yaşayan insanlara daha çok sosyo‐ekonomik destek sağlayan ilk sosyal hizmet sunucuları, gönüllüler ve kilise temsilcileridir. Batı’da sosyal hizmetin öncüleri, muhtaçlara sadaka veren vatandaşlar ile eski çağlardan beri bilinmekte olan kiliselere bağlı hayırseverlik örgütleridir (Friedlander, 1966, s. 583). 1800’lü yıllar henüz başlamadan, Katolik kilisesinin en önemli hayırsever yardım etkinliği aktörlerinden birisiFransa’dabulunanPapazVincentdePoul’dür.Aristokratkadınlararasındakurmuş olduğu ‘Hayırsever Kadınlar’ adlı dernek ile yoksulların evlerine gidilerek giyecek ve yiyecek dağıtılmaktaydı. 1633 tarihinde hasta ve engellilerin bakımı için hemşirelik mesleğinigeliştirmekamacıilePapazVincentdiğerbirdernekkurmuşvebununadına ‘Hayırsever Kızlar’ demiştir. Buderneğin üyeleri köylü kızları arasından hayır işlerinde çalışmak isteyenler eğitilerek hemşire olmakta idiler. Böylece eğitim görmüş bu hemşireler sosyal çalışma mesleğinin öncüleri olmuşlardır. Papaz Vincent’in fikirleri sadece Fransa’nın Katolik çevrelerinde değil, başka memleketlerde de ilgi ile takip edilerekuygulanmıştır(Friedlander,1966,s.16). İlk sosyal refah örgütlenmesi kurumu 1820’de John Griscom tarafından kurulan Yoksulluğu Önleme Derneği’ydi. Bu derneğin amaçları yoksulların yaşam koşullarını ve alışkanlıklarını araştırmak, yoksul bireylerin kendi kendilerine yardımcı olabileceği planlar önermek, onları tasarruf etmeye ve ekonomik davranmaya cesaretlendirmekti. Buamaçlarayönelikolarakdernek,yoksullaraevziyaretlerigerçekleştirmişti.1800’lerin ikinci yarısında işsizler, yoksullara, hastalara, fiziksel ve zihinsel engellilere, yetimlere yardım etmek üzere büyük kentlerde oldukça çok sayıda dini yardım kuruluşları kuruldu. Bu nedenle, bir İngiliz buluşu Hayırseverlik Örgütlenme Cemiyeti (Charity Organization Society‐COS) çok sayıda Amerikan kent sakininin dikkatini çekti. 1877’de BufalloveNewYork’tabaştaolmaküzereCOSbirçokkenttehızlabenimsendi(Zastrow, 2013, s. 2‐3). Eğitilmiş eleman ihtiyacının karşılanması için atılan ilk adım, 1873’de 34 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Londra’da hayır derneklerinde çalışanlar için düzenlenen konferanslar olmuş, bunu 1898’de New York’da açılan yaz okulu izlemiş ve 1899’da Amsterdam’da ilk sosyal çalışma(sosyalhizmet)okuluaçılmıştır(Kut,1988,s.4). COS hareketi ile eş zamanlı olarak 1800’lerin sonunda “yerleşim evleri” kuruldu. Bu yerleşimevlerindenilki1884’teLondra’dakurulanToynbeeHall’dur.Kısasüreçerisinde birçokbaşkayerleşimeviçalışanlarınınçoğugenellikleortaveüstsınıftanbürokratların kızlarıydı. Dost ziyaretçilerin aksine bunlar, yoksul bölgelerde yaşadılar ve eğitim merkezlerinde yoksulların ahlaki yaşamlarını nasıl sürdürecekleri ve koşullarını nasıl iyileştireceklerikonularındagöreveğilimlibiryaklaşımsergilediler.Yoksullarınbarınak, sağlı ve yaşama koşullarını iyileştirme yollarını aradılar, çevre yerleşim yerlerinde oturanlar için iş buldular, İngilizce öğrettiler, hijyen konusunda eğitim verdiler ve mesleki beceriler kazandırdılar. Yerleşim evi hareketinde en dikkat çekici önder, Chicago’dakiHullHouse’danJaneAdams’tır(Zastrow,2013,s.3). Aslında sosyal çalışma mesleği, sosyal refah kurumunun işlevsellik kazanmasının bir gereği olarak ortaya çıkmıştır. Sosyal refaha ilişkin ilk sosyal düzenlemeler 1601’de İngiltere’de Kraliçe I. Elizabeth zamanında çıkarılan ‘Yoksullar Yasası’ ile gerçekleştirilmiştir (Kut, 1988, s. 7). Yardımlar artık kurulu idarenin sorumluluğuna geçmiştir.Başkabirifadeyegöreise;ulusalgelirinartmasısonunda,Batıülkelerinde,bu gelirinartmasısırasındameydanagelensosyalveekonomikyaralarısarmakiçinsosyal refah hizmetleri geliştirilmiştir (Kongar, 1972, s. 185). Sosyal çalışma mesleği, sanayi zemini üzerinde üç temel esas üzerine oturmuştur. Bu esaslar, insan hakları, toplumsal değişim ve mesleki bilgidir. Bu üç esas üzerinde meslek becerisini ortaya koyar, deneyimini paylaşır. İnsandan alır; insana verir. Kendisini bu değişken yapıya göre, ulaşmak istediği amaca göre sürekli yeniden biçimlendirir. Bunları yaptıkça mesleki olma özelliği kazanır, sistematik hale gelir, bilimsel disipline dönüşür. Bu şekilde toplumdaişleviartar,yaygınlaşırvevazgeçilmezhalegelir(Tomanbay,2007,s.199). Batıtoplumlarınıntarihselbirikimleriveözgürlükmücadeleleriiçindeşekillenensosyal hizmetmesleğiAsya,Afrikaveazgelişmişülkelerdekısmiolaraketkialanıbulmuştur.Bu ülkeler de her ne kadar kendi özgüllüklerini oluşturma konusunda yeterli bir çaba sergilememiş olsalar da Batı’ya endeksli olarak sosyal hizmetlere duyarsız kalmamışlardır. Azgelişmiş ülkelerde sosyal hizmet kalkınma unsurları içerisinde değerlendirilmiştir. Bu durum sosyal hizmetin mesleki gelişiminin önemli engellerle karşılaşmasınazeminhazırlamıştır. 35 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 SosyalHizmetEğitimininGelişimi Meslek anlamında sosyal hizmet 19. yüzyıl hümanist hareketlerinden doğmuş ve yoksullarınkötükoşullarınıdüzeltmeye,kanunlarlasosyalreformyapmayayönelmiştir. Sosyal hizmet alanında özel bir eğitim ihtiyacı duyulduğunda bu tarz eğitimi ilk ortaya koyan 1893’de Pittsfield’den (Massachusetts) Anna L. Dawes idi. 1873’de Londra’da Oktavia Hill tarafından hayır derneklerinde çalışan gönüllüler için düzenlenen konferanslar ilk adımdır. Bu kişi Chicago’da toplanan Hayırseverlik, Islah ve Yardım Dernekleri Milletlerarası Kongresi’nde okul fikrini ortaya atmıştır. 1897’de Mary Richmond ise Pratik Yardım İçin eğitim okulunun kurulması ile ilgili bir plan yaparak 1898yılındaNewYork’dailksosyalhizmetkursunuaçmıştır(Leighninger,2008,s.11). Hayırseverlik örgütü gruplarının gösterdikleri ihtiyaç üzerine sosyal hizmet alanında profesyonel eğitim programları başlatılmıştır. Altı haftalık kurs programı altı aya çıkarılarak New York’da ilk sosyal hizmet okulunun temeli oluşturulmuştur. Bu okul 1940yılındaColumbiaÜniversitesiilebirleştirilmiştir. Hayırseverlik örgütlerinin diğer bir özelliği de, üyelerinin hem kendileri ve hem de halkın bilgisi için derneklerin etkinlikleri ile yoksul halkın sosyal ve sağlık kurumları hakkında güvenilir bilgi toplama isteğiydi. Bunun sonucunda 1891 yılında New York’ta Charities Review adlı bir dergi yayınlandı; bu dergi 1910 yılında diğer ilgili dergilerle birleşerek The Survey adı altında başlıca profesyonel bir dergi oldu. Aynı dergi 1952 yılınakadardevamedereksosyalçalışmaalanındakuramsalvepratikgelişmelerebüyük yararlar sağlamıştır (Friedlander, 1966, s. 104,583). Sosyal hizmet okulu olarak açıkça tanımlananilkokul(InstituteforSocialWorkTrainning)iseHollanda,Amsterdam’daki bir grup sosyal reformcu tarafından 1899’da kuruldu. Enstitü iki tam yıl kuramsal ve uygulamalı derslerden oluşan bir programla kendilerini hayır işlerine adayan kişilere eğitimvermeyebaşladı.1904vebunuizleyenyıllardaAlmanya,İsviçre,İngiltere’deyeni sosyalçalışmaokullarıaçılmış,1910yılındabeşülkedekisosyalçalışmaokulusayısı14’ü bulmuştur.ÜlkelerarasındayayılanbuokullardahasonraLatinAmerika’yasıçramışve 1920’deŞili’de(Santiago)ilksosyalhizmetokulufaaliyetegeçmiştir(Pierson,2012). Asya kıtasında ise sosyal hizmet eğitiminin öncülüğünü Tata Enstitüsü ile Hindistan yapmıştır. Asya’da; Hindistan Bombay’da (1936), Afrika’da; Güney Afrika (1924) ve Mısır’da (1936) ilk sosyal çalışma okulları açılmıştır. Böylece söz konusu ülkelerde meslekieğitim,sosyalhizmetlerdegörevalacaklariçinbirönkoşulolarakkabuledilmiş, dahasonraeğitimkurumlarınınülkedenülkeyekıta’dankıta’yayaygınlıkgöstermesiyle sosyalçalışmamesleğievrenselbirnitelikkazanmıştır(Kut,1988). 36 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 UluslararasıSosyalHizmetOkullarıDerneği(IASSW)dünyanınheryerindesosyalhizmet eğitimi için bilinen bir merkezdir. Dünya çağında sosyal hizmet eğitimini ve yüksek kaliteli eğitim programlarının gelişimini özendirir. 1929’da kurulmuştur. ABD’deki SosyalHizmetEğitimKonseyigibiulusalderneklereüyelikaçıktıve100ülkedentoplam olarak450’ninüzerindeokulüyedir(Zastrow,2013,s.29). Sosyalhizmeteğitimprogramlarıülkedenülkeyedeğişir;bellibenzerliklerpaylaşırlarve aynı zamanda dikkat çeken farklılıklara da sahiptirler. Örneğin ABD gibi bazı ülkeler, genellikle insan davranışını çözümlemek üzere “çevresi içinde insan” modelini kullanırlar, oysa İsveç gibi diğer ülkeler hala büyük ölçüde mekanik modeli kullanmaktadırlar(Zastrow,2013,s.29). Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Federasyonu (IFSW) 50’den fazla mesleki derneğinüyeolduğubirörgüttür.ISFW’ninamaçlarışöyleaçıklanmıştır:“Federasyonun amaçları profesyonel standartları, eğitim ve etiği içeren bir meslek olarak sosyal hizmeti teşvik etmek; politika geliştirilmesinde ulusal sosyal hizmet derneklerinin katkılarını desteklemek; çeşitli ülkelerde sosyal hizmet uzmanları arasındaki iletişimi özendirmek ve mesleğingörüşlerinievrenselolarakhükümetlerarasıörgütleresunmaktır.Fedarasyonun çalışmalarındanönemlibirbölümünü,dünyanınçeşitliyerlerindekipolitikmahkumolarak alıkonansosyalhizmetuzmanlarıiçininsanhaklarısavunuculuğunusağlamakolmuştur.” (Zastrow,2013,s.29) Dünyanınherülkesindeinsanlaryoksulluk,ruhsalhastalık,suç,boşanma,aileiçişiddet, evlilik dışı doğumlar, ensest, madde bağımlılığı, yabancılaşma, AIDS, tecavüz, işsizlik, terörizm, fiziksel‐zihinsel engeller, aşırı nüfus artışı, ırkçılık gibi pek çok sorun yaşamaktadırlar. Sosyal hizmet politika yapıcıları ve onların her ülkede destekçileri, diğer ülkelerin bu sorunlarla nasıl mücadele ettiğini araştırarak ve çözümleyerek, daha etkin programları ve hizmet dağıtım sistemlerini belirlemeyi öğrenebilirler. Gerçekten busorunlardanbazılarıyalnızcakoordineedilmişuluslararasıçabalarlaçözümlenebilir. Sosyal hizmet uzmanları gelecekte sosyal sorunları çözümleme ve bu sorunlarla mücadele etmede uluslararası bir bakış açısına yoğun olarak ihtiyaç duyacaklardır (Zastrow,2013,s.29). Sosyal hizmet uzmanları için bazı uluslararası kuruluşlarda iş bulma fırsatları bulunmaktadır. UNESCO ve UNICEF göçmen çalışması yapılan görev pozisyonları için sosyal hizmet uzmanlarını görevlendirmektedirler. Diğer ülkelerdeki bazı devlet birimlerivebazıözelkurumlardanışmanlıkyapmaküzereABD’lerindekisosyalhizmet uzmanlarıyla anlaşma imzalamaktadırlar. Bazı özel ulusal veya uluslararası kurumlar “Katolik Hayırseverlik Kurumu, Dünya Çapında Uyum Kurumu, Kızılhaç” uluslararası 37 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 programlarında sosyal hizmet uzmanlarını görevlendirmektedirler (Zastrow, 2013, s. 29). SosyalRefahPolitikalarınıEtkileyenUluslararasıOrganizasyonlar BirleşmişMilletler Birleşmiş Milletler Örgütü ya da kısaca Birleşmiş Milletler (BM), 24 Ekim 1945'te kurulmuşdünyabarışını,güvenliğinikorumakveülkelerarasındaekonomik,toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak için kurulan uluslararası bir örgüttür. Birleşmiş Milletler kendini “adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş küresel bir kuruluş” olarak tanımlamaktadır. Uluslararası İlişkilerde, kuvvet kullanılmasını evrensel düzeyde yasaklayan ilk antlaşma Birleşmiş Milletler Antlaşması'dır. Örgütün, kurulduğu yıllarda 51 olan üye sayısı, şu an itibariyle üyeliği kaldırılan Vatikan ve değiştirilen Çin Halk Cumhuriyeti,sonkatılanüyeGüneySudandâhil193'eulaşmıştır.ÖrgütünyönetimiNew York'ta bulunan genel merkezinden yürütülür ve üye ülkelerle her yıl düzenli olarak yapılantoplantılaryinebugenelmerkezdegerçekleştirilir(Adams,2002,s.13). Birleşmiş Milletler fikri ilk olarak, II. Dünya Savaşı'nın bitiminde savaşın galibi ülkeler tarafından, ülkeler arasındaki anlaşmazlığı ortadan kaldırarak ileride meydana gelebilecek ve kendi güvenliklerini tehdit edebilecek bir savaşın önüne geçebilmek amacıyla ortaya atılmıştır. Örgüt yapısının halen bu amacı koruduğunu BM Güvenlik Konseyi'ninvarlığıveçalışmalarıylaortayakoymuştur.GüvenlikKonseyionbeşülkeden oluşmakta olup, bu üyelerden beşi daimi üye statüsündedir ve mutlak veto yetkisine sahiptir. Bu ülkeler ABD, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Birleşik Krallık ve Fransa'dır. Güvenlik Konseyinin karar alabilmesi için 9/15 oranı gerekli olup, daimi üyelerden herhangibirisininaksiyöndeoykullanmamasıgereklidir.BMiçtihatlarınagöreGüvenlik Konseyi karar alırken veto yetkisine sahip üyelerden biri veya birkaçının oylamaya katılmaması bu üyelerin kararı veto ettiği anlamına gelmektedir. Ayrıca daimi üyelerin çekimserkalmalarıdaaynısonucuvermektedir(Brueggemann,2006,s.460‐461). Dünya çapında artan yoksulluk, Birleşmiş Milletler'in insan hakları gündemine de taşınmışvebukonudabirdizibildiri,kararveraporyayınlanmıştır.Örneğin,Birleşmiş Milletler Dünya İnsan Hakları Konferansı'nda (Viyana, 1993) aşırı yoksulluk ve toplumsal dışlanmanın insan onurunu ihlal ettiği görüşü kabul edilmiştir. 1996'da ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, "İnsan Hakları ve Aşırı Yoksulluk" başlığı altında bir karar alarak, aşırı yoksulluğun insan haklarından tam ve etkin yararlanmayı engellediğini ve bazı durumlarda yaşam hakkına tehdit oluşturduğunu belirlemiştir. 38 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Yoksulluk sorununu Birleşmiş Milletler'in insan hakları gündemine dahil eden bu gibi örnekler, Birleşmiş Milletler'in aynı zamanda sermayenin çıkarları ile de bütünleşme sürecinegirdiğidikkatealındığında,ilkbakıştabirparadoksgibigörünmektedir.Nevar ki, Dünya Bankası'nın da gerçekte yoksulluğu arttıracak yeni stratejilerini “yoksullukla mücadele” adıyla sunması gibi, Birleşmiş Milletler'in insan hakları gündemine giren “yoksulluk bir insan hakları ihlalidir” yaklaşımı da, eğer bir paradoks değilse, son analizdeyeni“yoksulluklamücadele”stratejilerine“insanhakları”söylemiylemeşruiyet kazandırmaktadır. Bir yandan sermaye çıkarları ile bütünleşip dünyanın bir avuç şirketininyörüngesinegirerken,öteyandanresmibelgelerdebiçimselolarak“yoksullara insanhakları”bahşetmeninhiçbirinandırıcılığıyoktur.Eğeryoksullukbirinsanhakları ihlali ise, bu ihlali derinleştirecek değil, ortadan kaldıracak samimi politikaların geliştirilmesiveuygulanmasıgereklidir.Kuşkusuz,BirleşmişMilletler'iniçindetümüyle homojenleşmiş bir politik tutumdan söz etmek gerçekçi olmaz. Bu örgüte üye olan devletler, farklı çıkarların politikasını gütmektedir. Bununla birlikte, Birleşmiş Milletler'de de sermayenin ideolojik üstünlüğü tartışmasızdır. Yoksulluk sorununu gündemealanbirdizibelgenin,aynızamanda“serbest”piyasakurallarınauyulmasınıön görmesi, bu durumun bir göstergesidir. Bu “serbest”, dizginlerinden kurtarılmış piyasa, bugünkü yoksulluğun da temel nedenidir. Yoksulluğu ortaya çıkaran nedenlere değinmeksizinonubirsorunolarakinsanhaklarıgündeminetaşıyangirişimleriyiniyetli olsabile,sermayeninsözde“yoksulluklamücadele”stratejilerineeklemlenmesiveonun ideolojikhegemonyasıaltındaezilmesikaçınılmazdır. KüreselEkonomininAktörleri:IMFveDünyaBankası UluslararasıParaFonu(IMF),II.DünyaSavaşı’nınAvrupa’dayolaçtığıyıkımıhafifletmek ve dünyayı ekonomik bunalımlardan kurtarmak için 1944 yılının Temmuz ayında New HampshireeyaletininBrettonWoodskasabasındayapılanBirleşmişMilletler(BM)Para veMaliyeKonferansı’nınsonucundaortayaçıkmıştır.IMF’ninkurulduğudönemdedünya küresel bir bunalım olan 1929 krizinden henüz çıkmıştı.1930’larda yaşanan kriz esnasında dünyada işsizlik eşi görülmemiş rakamlara ulaşmış, Amerika’nın iş gücünün yaklaşıkdörttebiriişsizkalmıştır.BudönemdesorunJ.M.Keynes’insunduğureçeteile çözüme kavuşturulmuştur. Ona göre temeldeki sorun talep yetersizliğidir ve devlet yürüttüğü politikalar ile toplam talebi teşvik etmelidir. Keynes’in analizinin dayandığı modeller sonradan eleştirilip düzeltilse de piyasa güçlerinin neden ekonomiyi hemen tam istihdama ulaştıracak kadar hızlı çalışmadığını daha iyi anlamayı sağlamıştır ve alınantemelderslergünümüzdedegeçerliliğinikorumaktadır.BubağlamdaIMF’ninen önemli görevi, küresel bir bunalımın bir daha ortaya çıkmasını önlemek olarak 39 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 belirlenmiştir. IMF bu görevi, küresel toplam talebi korumak için üstüne düşeni yapmayan ve kendi ekonomilerinin çökmesine engel olamayan ülkelere uluslararası baskı uygulayarak yerine getirecektir. Gerektiğinde ise, ekonomik çöküşle karşı karşıya kalan ve toplam talebi kendi kaynaklarıyla canlandıramayan ülkelere likidite sağlayacaktır.(Stiglitz,2002,s.33) Küreselekonomininyönetimi,düzenveadaletarasındakiuzlaştırmakonusundagerilimi de beraberinde getirmektedir. Her bir ekonomik düzenin adalet ile ilgili olarak belirli iddialarıbulunmaktadır;serbestpazarkapitalizmigirişimciliğiveçokçalışmayıönplana çıkarırken, merkezi plan ekonomileri ise yoksulun ve şartları uygun olmayanların korunmasını vurgulamaktadır. Aynı şekilde uluslararası düzeydeki tartışmalar düzen, adaletvehükümetlerinrolükonusunaodaklanmaktadır.Küreselleşenekonomidedüzeni kurmakgittikçekarmaşıkhalegelmektedir.Çünküuluslararasısermaye,yatırım,malve hizmetler, bilgi ve kollektif organizasyonlar niceliksel ve hız açısından artış göstermektedir. Küresel ekonomiyi yönetmek, 21. yüzyılda daha önce olmadığı kadar kırılgan ve istikrarsız olmasından dolayı kolay olmamaktadır. Örneğin 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’ne yapılmış olan terörist saldırının ekonomik sonuçları bunu açıkça göstermektedir; borsa düşüşe geçmiş, ulusal havayolu şirketleri iflasla karşı karşıya gelmiş, politikacılar küresel ekonomiyi etkili olarak nasıl yönetecekleri konusundaki şüpheleri giderme ile uğraşmak zorunda kalmışlardır. Yine, Eylül 2001’den önce, 1990’larda Tayland’daki kriz Rusya’da finansal krizin ortaya çıkmasına neden olmuş, bunu yansıması ise hızlı bir şekilde Connecticut, Greenwich’de ortaya çıkmıştır. Küreselleşen ekonomi içerisinde adaletin sağlanmasının gerekliliği hem zor hem de karmaşık bir durum sergilemektedir. Devletin sınırları, uluslararası konularda daha az koruyucu tampon görevi görmeye başlamıştır. Örneğin yoksulluk, uluslararası düzeye rağmen bazı ülkelerde daha çok hissedilir olmasından dolayı küresel ekonominin yönetiminingündemindekitemelkonuolmaktadır. IMF ve Dünya Bankası’nın işleyişi de bu değişiklikleri yansıtmaktadır. İkinci Dünya Savaşı’ndansonraortayaçıkmışolanbukuruluşlar,BMAntlaşmasının2.maddesinin7. bendi olan ” işbu antlaşmanın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletlere herhangi bir devletin kendi iç yetki alanına giren konulara müdahale yetkisi vermediği gibi, üyeleri de bu türden konuları işbu antlaşma uyarınca bir çözüme bağlamaya zorlayamaz” ilkesini kapsayan bir anlayışı ilke edinmiş iken, son yıllarda, IMF ve Dünya Bankası, devletler arasındaki etkisinden ziyade, ülke içerisinde çok sayıda insan, grup ve faaliyetleri etkileyenbirprogramvepolitikabenimsemiştir.IMFveDünyaBankası;hukukireform, rüşvetveortakyönetimalanlarındaçalışmalarınısürdürmektedir. 40 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Birçok gelişmekte olan ülke, IMF ve Dünya Bankası’nın bu yeni rolünün, ulusal hükümetlerin rolü ve sorumluluğunu azaltma yönündeki tehlikeleri ile yüz yüze gelmektedir. Küreselleşmenin hükümetin yetkilerini aşındırması sorunlu bir durum sergilemektedir. Gelişmekte olan ülkeler, kendilerinden kaynaklanmayan negatif ekonomik şoklarla yüz yüze gelmektedir. Bu krizler içerisinde birçok gelişmekte olan ülke,IMFveDünyaBankası’nınyardımınaihtiyaçduymayabaşlamıştır.Buyardımlarise, birnevizorlamaileortayaçıkmaktadır.Bunaekolarak,ülkelerinkendiekonomilerive toplumlarında köklü değişiklikleri içeren reformları gerektirmektedir. Bu nedenlerle dünyaülkelerinin2/3’siIMFveDünyaBankası’nınbuuygulamalarından dahaöncehiç olmadığıkadarderinetkilenmektedir. IMF ve Dünya Bankası’nın uygulamaları eleştirel bir bakış açısıyla incelendiğinde hem düzen ve hem de adaleti sağlamak açısından etkisinin kötü olduğu görülmektedir. Eleştirilenhususlar;bukuruluşlarınliberalleşmeveözelleşmeyönündekireçetelerinin, devlet içerisindeki eşitsizlikleri daha çok arttırdığı ve gelişmiş ülkelerin kendi sanayilerini koruma ve istikrarsızlıklarının saldırılarına daha açık hale getirilmiş olmasıdır. Yine, IMF ve Dünya Bankası’nın güçlü endüstrileşmiş ülkelerin çıkarlarını yansıtmalarıveküreseleşitsizliğidahaçokarttırdığınayönelikeleştirileryapılmaktadır. IMFveDünyaBankasıkendiiçselyapılarıveyöntemleriaçısındandaeleştirilmektedir. Bu kuruluşlar kime karşı sorumludurlar? Örneğin IMF bu açıdan incelendiğinde; her üyenin Fon’daki ağırlığı kendi kotasının (kota; üye ülkenin GSMH’si, dış ticareti ve sermaye hareketlerinin büyüklüğü ile belirlenmektedir ve beş yılda bir gözden geçirilmektedir) büyüklüğü ile belirlenmektedir. G7 ülkelerinin kota toplamı, bütün kotaların %50’sine eşittir; bu nedenle oy hakkı ağırlığının yarısı bu ülkelerde bulunmaktadır. Buna diğer AB ülkeleri de eklendiğinde bu oran % 60’a ulaşmaktadır. Yani bu durumda ABD, Japonya, AB ve Kanada oy ağırlığının 2/3 payına sahip görülmektedir, geri kalan ülkelerin pay oranı ise azınlıkta kalmaktadır. Payı az olan ülkelerin birlikte hareket etme olanağı olmadığından alınan kararlarda etkin olmaları güç olmaktadır. Bu tablo, IMF’in niçin merkez ülkelerin sermayelerinin, şirketlerinin çıkarlarınıyansıtanpolitikalarısavunduğunuaçıkçagöstermektedir(McDonald,2006,s. 199). Gelişmekteolanülkeler,içyadadışortamdakiolumsuzluklarnedeniyleborçparabulma sıkıntısına düşüldüğünde IMF’den, taleplerini karşılamak suretiyle borç alabilmektedir. Eğer istenilen kredi, bu ülkenin kotasının % 25’ini oluşturan dilimi kadar ise ülkeye şartlardayatılmamakta,durumunudüzeltmetaahhüdündebulunmasıyeterliolmaktadır. Ancak, bunu aşan tutarlarda bir kredi talebi olursa stand‐by (destekleme) anlaşması gereğince IMF tarafından ileri sürülen şartları kabul etmesi gerekmektedir. Bunlar; 41 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 enflasyonundüşmesi,ekonominindaralması,faizhadlerininyükselmesiiçinparaarzının kısılması ve iç talebi düşürmek için ücret ve maaşların düşürülmesi, tarım fiyatlarının reel anlamda düşürülmesini sağlayacak önlemlerdir. Bunlara küreselleşme dünyasına uyum sağlama üzere serbestleştirici ve özelleştirmeyi hızlandırıcı şartlar da eklenmektedir. Dünya Bankası ise, başlangıçta gelişmekte olan ülkelere proje kredileri vermekte iken, ancak 1980’lerde dış borçlarını ödeyemez duruma düşünce, IMF ile birlikte çalışmaya başlamışvekredialangelişmekteolanülkelereserbestleştirmekapsamınınunsurlarını koşulolarakilerisürmeyebaşlamıştır.Budurumgelişmekteolanülkelerdenbüyüktepki almıştır.Örneğin1994yılındasiviltoplumörgütlerininprotestosuilekarşılaşmıştır.Bu eleştirilere karşılık olarak yayımlarında, toplumda refahın yaygınlık derecesi ya da yoksulluk kıstasları gibi konulara ilişkin değerlendirmelere yer vermesine rağmen uygulamalarındabundanötesinegeçememişolduğugörülmektedir. Sonuç olarak Dünya Felsefe Kongresi’nde Dünya sorunlarına yönelik sunulan bildiriler konuya açıklık getirmektedir; ''Uluslararası Hukukun Geleceği'' başlıklı bir konuşma yapan, Habermas, yenidünya düzeninde bugün için asıl sorunun, ‘uluslararası adaletin mümkün olup olmadığı’ndan çok ‘uluslararası hukukun bu tür bir adaleti sağlamaya uygunolupolmadığıdır’demiştir.‘Uluslararasıhukukunartıkönemivarmı?’sorusunun da tartışılması gerektiğini belirten Habermas, ‘Küresel olarak dünyaya egemen olan bir süper gücün, kendi ahlaki argümanlarını uluslararası hukukun yerine geçirdiği bir dönemde, uluslararası ilişkilerin anayasallaştırılması projelerine mi bağlı kalmalıyız?’ diye sormuştur. Uluslararası çatışmaların görüntüsünün de değiştiğini anlatan Habermas, artık ‘suçlu devletler’, ‘başarısız devletler’ ve ‘uluslararası terorizm’ gibi üç yeni kavramın ortaya çıktığını vurgulamıştır. Yine, Ganalı felsefeci Kwasi Wiredu, ‘biçimsel demokrasi yerine, bir uzlaşma sistemi geliştirilmeli. Herkesin söz hakkının olacağı ve haklı olduğunda sözünün kabul edileceği bir sistem oluşturulmalı’ demiştir. Çözüm için tek yolun diyalog olduğunu vurgulayan Wiredu; ‘diyalog yalnızca karşılıklı konuşma değildir, konuşmanın geliştirici olması gerekir… Tarihsel deneyimlerin önemi de ancak bu tür diyalogla ortaya çıkar ve gelecek için sağlam yollar döşer’ demiştir. Ganalı felsefeci, bugün dünyanın başlıca sorununun ne olduğu sorusunu ‘iç içe geçmiş, ama ayrı ayrı da çözümlenebilecek iki sorun vardır. Birincisi, hem ulusal, hem de uluslararası boyutlarda şiddet sorunudur. Ötekiyse yoksulluk, açlık sorunu. Dünyayı kaplayanmaddieşitliksizliklerhaksızgüçveiktidardağılımınıntemelidir,daimaşiddete başvurularak sürdürülür. Ve elbette şiddete şiddetle karşı konuluyor’ şeklinde yanıtlamıştır. İoanna Kuçuradi ise, küresel problemleri iki kategoriye ayırmaktadır; bir bütün olarak günümüz insanlığının ulaştığı uygarlık düzeyine rağmen, aynı insanlığın 42 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 önemli bir kısmının çektiği sıkıntılar, çağca ulaştığımız değer bilgisiyle bakıldığında çağımızın 'ayıpları' ve günümüz dünyasının, farkına varmadan girdiği bazı çıkmazlarını çağımızın olguları olarak yorumlamakta ve bu problemlerin en önemlilerinin ise yoksulluk ve terörizm olduğunu vurgulamakta, dünya problemlerinin ise; yaşanılan sıkıntı ve çıkmazlar karşısında düşünülen çözüm yolları olduğunu, bunların içinde en önemlisinin de insan haklarının korunmasının olduğunu belirtmektedir. Küreselleşme temelindeuluslararasıdüzenanlayışındaçözümise;insanibireyiaraçolarakdeğil,amaç olarakgörebilmedekendinigöstermektedir(Tekel,2013,s.12‐15). KüreselToplumunSosyalSorunlarıveSosyalHizmet 1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı ve 1929 yılında talep yetersizliğinden doğan BüyükBuhranolarakadlandırılanekonomikkriz,gelişmevekalkınmasürecinisekteye uğratmıştır. II. Dünya Savaşı sonuna kadar ticari ve ekonomik ilişkiler en alt seviyede kalmışveancaksavaşınbitmesiyletekrarcanlanmıştır.II.DünyaSavaşısonrasıdönem talep yanlı politikaların uygulamaya konması neticesinde ücretlerin artması ve sosyal devlet anlayışının benimsenmesiyle kapitalizm ve küreselleşmenin getirdiği olumsuzlukların çok fazla hissedilmediği bir dönemdir. Ancak 1970’li yıllarda kapitalizmin krize girmesiyle birlikte uygulamaya konan neo‐liberal politikalar, küreselleşmesürecininhızkazanmasınaveetkialanınıngenişlemesinenedenolmuştur. Bubağlamdaküreselleşmeyikapitalizmdenayrıdüşünmekmümkündeğildir. “Küreselleşme kavramı, yeryüzü medeniyetleri ve ekonomilerinin, kendi niteliklerini ve öz çıkarlarını koruyacak biçimde, bireysel ve toplumsal refahları yükseltmek amacı ile bir araya geldikleri, görüntüsü ve imajını yaratıyor olmakla beraber, küreselleşme olgusu ile yaşanan fiili bir durum değildir. (…) gerçekte yaşanan, hâkim merkez sermayenin sıkışan kar hadlerini yükseltebilmek için, kendisine yeni üretim ve tüketim merkezleri oluşturabilmekamacıylayeryüzünükaplamasıhadisesidir”(Önder,2001,s.61). Az sanayileşmiş toplumlarda, insanların temel gereksinimleri daha doğrudan ve resmi olmayan yollarla karşılanmaktadır. ABD’de bile 150 yıldan daha az bir süre önce, Amerikalılar geniş aileleriyle ve yakın akrabalarıyla birlikte çiftliklerde veya küçük kasabalardayaşamaktaydılar.Maddiyadadiğerihtiyaçlarortayaçıkarsaakrabalar,kilise ve komşular “bir yardım eli uzatmak için” oradaydılar. Sorunlar görünür ve kişiseldi; toplumdaki herkes diğer herkesi tanırdı. Bir ihtiyaç ortaya çıktığında güçlüğü azaltmak içinkaynaklarlabirlikteellerindennegelirseyapacaklarıgarantiyealınırdı.Örneğineğer gereksinim maddi ise dükkan sahibi veya bankacı gibi kişisel tanıdıklar genellikle gerekenparayıtoplamakiçinyeterliydi(Zastrow,2013,s.38). 43 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Açıkça şimdi farklı bir çağda yaşamaktayız. Teknolojimiz, ekonomik temelimiz, sosyal desenlerimizveyaşambiçimlerimizbelirginbiçimdedeğişmektedir.Ticari,endüstriyel, siyasi,eğitimselvedinikurumlarımızdüşündürücübiçimdegenişlemektevedahagayri şahsibirhalegelmektedir.Çoğunluklakomşularımızıbiletanımadığımız,ailelerimizden ve akrabalarımızdan uzak, geniş kentsel toplumlarda yaşama eğilimindeyiz. Daha hareketli olduk ve yaşadığımız topluma ilişkin köklerimiz ve bilgimiz daha az. Mesleki açıdan uzmanlaştık ve diğerlerinden daha bağımsız hale geldik ve sonuç olarak yaşamımızdaki temel unsurlar üzerindeki kontrolümüz azaldı. Hızla değişen toplumumuz, önceki sosyal hastalıkları şiddetlendirmek ve artan sayıda evsiz insan, yükselensuçoranları,tekrarlananenerjikrizleri,terörveçevremizintahribatıgibiyeni sorunlar oluşması için üretici bir zemindir. Artık sosyal refah ihtiyaçlarını karşılamada kırsal‐sınırbölgesiyöntemlerigeçerliolmamaktadır(Zastrow,2013,s.39). Sosyal politikalar aracılığıyla gerçekleştirilecek makro düzeydeki sosyal hizmet müdahalesi uygulamalarıyla küreselleşmenin bireyler ve aileler üzerinde oluşturduğu olumsuz etkilerin en aza indirilmesi hedeflenmektedir. Bu anlamda topluluk örgütlenmesi önemli bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Topluluk örgütlenmesinin amacı, yerel topluluğun kendi sağlık, refah ve dinlenme ihtiyaçlarını karşılamak için gösterdiği çabaları değerlendirme, planlama ve koordine etmede topluluğu uyarmak ve topluluk üyelerine yardım etmektir. Belki de bir topluluk örgütlenmesinin etkinliklerini kesin olarak tanımlamak olası değildir. Fakat bu gibi etkinlikler muhtemelen vatandaş katılımını teşvik etmeyi ve cesaretlendirmeyi, kurumlar veya gruplar arasındaki çabaları koordine etmeyi, genel ilişkileri yerine getirmeyi,eğitimvermeyi,araştırmalaryürütmeyi,planlamayıvereferansbirkişiolmayı kapsar. Bir topluluk örgütleyicisi topluluk çalışmasını uyarma ve cesaretlendirmede katılımcıgörevigörür(Zastrow,2013,s.12). Bu gibi uzmanların görev aldığı kurum merkezleri topluluk refah konseylerini, sosyal planlama kurumlarını, sağlık planlama konseylerini ve topluluk eylem kurumlarını kapsar.Toplulukörgütlenmesikavramıbazımerkezlerdeplanlama,programgeliştirme ve makro uygulama gibi başlıklarla icra edilmektedir. Barker topluluk örgütlenmesi kavramınışöyletanımlamıştır:“Sosyalproblemlerleuğraşmak,planlıkollektifhareketler yoluylasosyalrefahıgüçlendirmekiçinaynıcoğrafibölgelerdenveyaortakçıkarlarıolan insan toplulukları, bireyler veya gruplara yardımcı olmak üzere, sosyal hizmet uzmanları ve diğer profesyoneller tarafından kullanılan bir müdahale sürecidir. Yöntemler problem alanının tanımını, nedenlerin analizini, planları formüle etmeyi, strateji geliştirmeyi, gereklikaynaklarıhareketegeçirmeyi,toplulukliderlerinibelirlemeyi,birarayagetirmeyi 44 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 ve çabalarını kolaylaştırmak için bunlar arasındaki ilişkileri özendirmeyi kapsar” (Zastrow,2013,s.12). Toplumkalkınmasıiseküçüktopluluklarıniçindebulunduklarıekonomik,toplumsalve kültürel koşulları iyileştirmek amacıyla giriştikleri çabaların devletin bu konudaki çabalarıyla birleştirilmesi, bu toplulukların ulusun bütünüyle kaynaşması, ulusal kalkınmaçabalarınatambiçimdekatkıdabulunmalarınınsağlanmasısürecidir.Toplum kalkınmasının önemli bir yönü toplumsal bütünleşmeyi sağlamak üzere ana toplumla küçük topluluklar arasında gerekli ilişkiyi kurmaktır. Ufak ufak yerel toplulukların çabalarını ulusal amaçlara yöneltmek, kalkınmaya katkıda bulunmalarını, kalkınmanın sonuçlarından bunların da yararlanmalarını sağlamak amacı ağır basmaktadır (Geray, 1991,s.101‐104). Sonuçolaraktoplumkalkınmasıgerikalmışyerelvegenelanlamdakitoplumlarınhızla gelişmişlik düzeyine ulaşabilmeleri amacıyla, insansal, doğal ve özdeksel kaynaklarının devletin katkısı ve desteğiyle bir araya getirilerek örgütlendirilmesi ve işletilmesi yoludur. Toplum kalkınması programlarında sosyal çalışma mesleği toplumla çalışma yönteminikullanaraketkinrolalır(Tomanbay,1999,s.265).Sosyalhizmetlertoplumun demokratikleşmesi, kalkınması ve toplum katılımını geliştirmesi için düzenleyici bir güçtür. SosyalHizmetinGeleceği Geleceğin yönelimi ve sosyal hizmetin doğası büyük ölçüde teknolojik ilerlemelerle belirlenecektir. Son yetmiş yılda gerçekleşen gelişmeler hayat tarzlarımızda çarpıcı değişikliklere neden oldu: Kara ve hava ulaşımı, nükleer güç, televizyon, bilgisayar, doğum kontrol yöntemleri, otomatizasyon, alış‐veriş merkezleri, tıptaki gelişmeler, bilgisayar ve internet… Teknolojik buluşlarla sosyal refah programlarındaki değişim arasındaki ilişki genelde şu formatı izler: Teknolojik ilerlemeler, yaşam tarzımızdaki değişimleribesler;yaşamtarzındakideğişimler,gelecektekisosyal,finansal,sağlıksalve eğlence ihtiyaçlarındaki değişimleri etkiler; ve sonraki değişimler de, büyük oranda sosyalhizmetprogramındatalepedilendeğişimleribelirler(Zastrow,2013,s.63). Ne tür teknolojik buluşların ortaya çıkacağını ve bu ilerlemelerin yaşam tarzımızı nasıl etkileyeceğini önceden kestirmek büyük ölçüde spekülatiftir. İlerlemenin bir kısmı ön görüldü;diğergezegenlereuzayseyahati,düşünebilenbilgisayarlar,zekayıarttırmakiçin kapasitesi geliştirilen beyinler, yaşlanmaya son verilmesi, kanserin çoğu türünü önleyecek aşılar, yapay kalp ve böbrek, HIV virüsünü yok eden aşılar, kalp ve diğer ameliyatları gerçekleştiren robotlar, depresyon ve felci tedavi etmek için beyne verilen 45 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 küçük elektrik şokları, hava ve iklim kontrolü gibi. Şu an için uygarlık tarihindeki herhangi bir zamandan daha çok bilim insanı teknolojik araştırma ve geliştirme çalışmalarına dahil olmuş durumda olduğundan, yeni teknolojik buluşlar muhtemel ki geçmiştekinden daha hızlı bir biçimde ortaya çıkacaktır. Halihazırda büyük bir sorun olanbuhızlıyaşamtarzınapsikolojikolarakuyumsağlamadurumugelecekyıllardada insanlarınmaruzkalacağıengüçuyumsorunlarındanbiriolmayadevamedecektir.Aynı zamanda çevreciler, aşırı nüfus; enerji kaynaklarının tükenmesi, küresel ısınma, zehirli kimyasalların aşırı kullanımı, kitlesel açlık‐yetersiz beslenme durumu ve hayat kalitesinde ciddi düşüşler gibi faktörlerden dolayı uygarlığımızın çok ciddi bir tehlike altında olduğunu ön görüyorlar. Geleceğin ne getireceğini önceden kesin olarak bilmek mümkündeğildir.Envahimhatanında,sorunlarıgörmezdengelenbirtutumtakınarak, geleceği planlama ve kontrol etme adına hiçbir çaba göstermemek olacağı söylenebilir. Sosyal refah için gelecekteki anahtar mesele ailedeki değişimler olacaktır. Ne zaman parçalanmışbirailevarsa,genelolarakihtiyaçduyulanşeysosyalhizmetlerolmaktadır. Ailelerin ihtiyaçları değiştiği oranda, buna uygun biçimde sosyal hizmetlerin de değişmesigereklidir(Zastrow,2013,s.64). Kaynakça Adams,R.(2002).SocialPolicyforSocialWork.NewYork:Palgrave. Brueggemann,W.(2006).ThePracticeofMacroSocialWork.Belmont,Canada:Thomson Brokks/Cole. Friedlander,A.(1966).SosyalRefahHizmetlerineBaşlangıç.(R.Taşçıoğlu,Çev.)Ankara: SSYB. Geray,C.(1991).Türkiye'deveAlmanya'daSosyalHizmetler:HalkEğitimiveToplum Kalkınması.Ankara:SelviYayınları. Kongar,E.(1972).SosyalÇalışmayaGiriş.Ankara:SosyalBilimlerDerneği. Kut,S.(1988).SosyalHizmetMesleği.Ankara:SHYO. Leighninger,L.(2008).TheComprehensiveHandbookofSocialWorkandSocialWelfare: TheHistoryofSocialWorkandSocialWelfare(Cilt1).(B.White,Dü.)USANew Jersey:JohnWiley&Sons. McDonald,C.(2006).ChallengingSocialWork:TheInstitutionalContextofPractice.New York:PalgraveMacmillan. 46 SosyalHizmetE‐Dergi ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015 Önder,İ.(2001).KüreselleşmeveUlusDevlet:KüreselleşmeveUlusalEkonomilerAçısından EgemenlikSorunu.İstanbul:YıldızteknikÜniversitesiStratejikAraştırmalar Merkezi. Pierson,J.(2012).UnderstandingSocialWork:HistoryandContex.USA,NewYork:Mc GrawHillOpenUniversityPress. Stiglitz,J.E.(2002).KüreselleşmeBüyükHayalKırıklığı.(A.Taşçıoğlu,&D.Vural,Çev.) İstanbul:PlanByayınları. Şeker,A.(2010).KüreselleşmeveSosyalDevlet.Ankara:SABEV. Şeker,A.(2004).KüreselleşenDünya'daGeleceğinSosyalHizmeti.Ankara:SABEV. Tekel,S.(2013).KüreselleşmeUluslararasıDüzenveAdalet.Mayıs22,2013tarihinde www.sosyalhizmetuzmani.org: www.sosyalhizmetuzmani.org/kuresellesmesosyaldevlet.docadresindenalındı Tomanbay,İ.(1999).SosyalÇalışmaSözlüğü.Ankara:SelviYayınları. Tomanbay,İ.(2007).SosyalOlmak.Ankara:SABEV. Zastrow,C.(2013).SosyalHizmeteGiriş.Ankara:NikaYayınevi. 47
© Copyright 2024 Paperzz