Balanka_Olmak

Balanka Olmak
Gözlerimde yaşlar birikti, boğazım düğümlendi. Her yutkunduğumda düğüm biraz daha
büyüyordu. Dudağım istemsizce aşağı doğru büküldü. Ne kadar engellemeye çalışsam da
çenem kaçınılmaz olarak bir saniyeliğine titredi. Kendimi tutmaya çalıştıkça dudaklarım yay
gibi geriliyordu. Ağlamamalıyım. Üzgün değilim, sadece hırsımdan kaskatı kesildim. Vapur
duygularımı anlamış gibi acı acı inledi. Romanı kapattım. Halimi gören oldu mu acaba?
Karşımdaki boyaları kabarmış ahşap sırada bir kadın oturmuş, gözlerini dikmiş bana
bakıyordu. İşte bu gururuma dokundu. Başımı öne eğdim. Derin bir nefes aldım. Önce
dudaklarım olması gereken konumuna geldi, ardından dikleşerek oturdum. Çenemi o kadar
sıkmışım ki şakaklarım ağrıyordu. Gözlerim hala nemliydi. Allahtan vapurun üzerinde gezinen
keskin soğuk titreyen gözlerimi kamufle etmemde bana yardım ediyor. Başımı dimdik tutup
kadının gözlerinin içine baktım. Ağlamadığımı fark etmeli. Hala bana bakıp duruyor. Fena bir
adam sayılmam ama bu bakışların anlamını çözemedim. Gözlerimi kaçırdım ve manzaraya
dikip okuduklarımı sindirmeye çalıştım.
Bu kadar güzel cümleleri, karmaşık karakterleri, seçilebilecek en uygun kurgu içinde
anlatmıştı. O sınırsız hayal gücünü düşünmeye gerek bile yok. Keskin bir zekânın, doğuştan
gelen bir yeteneğin ürünü olduğu açık. Yazmak üzerine çok okurum, çok araştırırım ama asla
onun deneyimine ulaşmış, yaşayan bir adama rastlamadım… O kurgu! Yine yazılabilecek en
iyi şekilde yazmıştı. Gerilim tam olması gereken yerde sizi karşılıyordu. Yükseliyor, merak
uyandırıyor, sonu asla tahmin edilemez bir hal alıyordu. Karakterler kurgunun ritmine ayak
uydurmuş dans ediyorlardı. Arasındaki etkileşim ağı büyüleyiciydi. Hala yanımda nefes alıyor,
eve giderken bana can yoldaşlığı ediyorlardı. Kitap tamamen kusursuzdu.
Bunu nasıl yapabiliyor? Bu olağanüstü yeteneği neye borçlu? En önemlisi ben bunu nasıl
yapamıyorum, nasıl bir kitabım bile basılmaz? Adi herifin zengin bir aileden geldiğini
söylüyorlar, hatta yayınevi olduğunu bile. Dünden torpilli olduğu ortada, tamam yetenekli
ama benim yazamayacağım bir şey değil. Onun yayınevine son bir yıl içinde öykülerimi, hatta
yıllardır üzerinde çalıştığım romanımı postalamıştım. Tarzımın onunkine ne kadar
1
benzediğini görmesi gerekirdi. Bendeki yeteneği görmeli ve bir cevap yazmalıydı ama buna
bile tenezzül etmedi. Tamam, çok yetenekli ama ben de öyleyim. Ben de böyle bir kitap
yazabilirim. Kitaba her baktığımda tek düşünebildiğim bunu benim yazmış olmam gerektiği.
Tüm teknikleri biliyorum, yıllardır yazıyorum ama elimde ne var? Koca bir kâğıtlar yığını.
Bunu benim yazmam gerekirdi, bu fikri benim bulmam gerekirdi. Kitabın üzerindeki kabartma
adın üzerinde parmaklarımı dolaştırdım. Oradaki benim adım olmalıydı “ M.B. Balanka” . Bu
ismin kabarık, şişman dokusunu defalarca parmaklarımın ucunda hissettim.
Bir gün büyük bir yazar olacağım. Neye mal olursa olsun romanımı bastıracağım ve Balanka
romanımı okuduğunda benimle tanışmak için ayaklarıma kadar gelecek.
Duyduğum hışırtıyla irkildim. Kadın gazeteyi önünde açmış rüzgârda düzgün tutmaya
çalışıyordu. Sayfaların üzerinden bakıp, gazetenin arkasında kayboldu. Tekrar kitaba
odaklandım, elim hala ismin üzerinde geziniyordu. Gazete tekrar şiddetle hışırdadı. Kadın
düşünmeme bile izin vermiyor. Tekrar sayfaların arkasından bakıp gazetenin içine gömüldü.
Bir daha bakacak mı diye onu izlemeye başladım. Onu göremiyordum ama tam karşımda
Balanka'nın adının koca puntolarla yazılmış olduğu bir başlık vardı. "Balanka'nın beklenen
yeni romanı Temmuzda raflarda olacak" diyordu. Haberi okumak için öne doğru eğildim.
"Balanka yeni romanı üzerinde yıllardır çalıştığını, bugüne kadar yazdığı en iyi roman... Sır
gibi sakladığı romanını henüz kimseye okutmadı ancak…. " Haberin tamamını okumaya
çalışırken kadın gazeteyi aniden indirdi. Bir anda yüz yüze geldik. Panikle arkama yaslandım.
Bacak bacak üstüne attı ve gazeteyi katlayıp kucağına koydu.
Gözlerini benden ayırmıyordu. Bir şey demek ister gibi ama anlayamıyordum. Bu sefer ona
meydan okuyacak ve bakmaya devam edeceğim. Gözlerindeki ifade inanılmazdı. Hem beni
köklerime kadar rahatsız ediyor hem de hoşuma gidiyordu.
"Başkasının gazetesini okumak zevkli oluyor değil mi?" dedi birdenbire.
"Her zaman" O an bulabildiğim en iyi cevap buydu.
"Balanka hayranı mısın?"
2
Gazetede hangi haberi okuduğumu nasıl bildi? Bir gazeteye, bir ona baktım.
Elini nazikçe gazetenin üzerinden kaldırıp kucağımda duran kitabı işaret etti.
"aaa evet, severim" Ne demem gerektiğini bilemedim ve sustum.
Yine o garip, derin bakış yerleşti gözüne, belli ki o gözlerin sahibi bu bakıştı.
Parmaklarımı Balanka’nın üzerinde gezdirdim.
"Çok okuyorsun sanırım" dedi.
Kadın resmen benimle muhabbet etmeye çalışıyordu. Buna neden şaşırıyorum ki? Kadınlar
beni genelde beğenir ama işimle yazılarım arasında, onlara ayıracak vaktim olmaz. Kusursuz
giden işleyişi bir kadın için asla bozmam ama beyefendiliğimi bırakıp asla kabalaşmam.
"Okurum. Sen okur musun?"dedim.
"Evet, hem de sürekli"
Şimdi de beni okuyor olmalı. Yüzüme öyle bakıyor ki flört etmekten öte inceliyor gibi. Yoksa
yüzümde bir şey mi kalmış? Dikkatini yüzümden biraz uzaklaştırma çabasıyla konuşmaya
devam ettim.
"Ya Balanka, okur musun?"
"Hepsini okudum. Çok yetenekli değil mi?"
"Kesinlikle. Özellikle kurgusu, aslında karakterleri de çok başarılı" Sesimdeki heyecanı ve
yükselişi fark edince sustum.
"Sen de yazıyorsun" dedi bilmiş.
"Evet, nereden anladın?"
"Ne türde yazıyorsun?" Soruya soruyla cevap vermek. Tipik.
3
"Çoğunlukla fantastik"
"hmm, hiç yayınlanmış olan var mı?
İşte bu soru beni germeye yetiyor.
"Hayır" Bir anda gözünde yitip gitmiş, yazar olmaya çalışan yüzlercesinin arasında
kayboldum. Ezik, kaybedenlerden biri oldum yine. Oysa romanımı okusa Balanka’nın bile
kendinden şüphe edeceğini görürdü.
"Bir Balanka ya da bir Ali Said değilsin yani" Gözlerinde beni ezen bakışı gördüm. Çenem yine
kilitlendi. Verecek bir cevabım yok. Evet, bir Balanka değilim. Ondan daha iyiyim ve sen
kaltak bunu asla bilemeyeceksin. Orta yaşına gelmişsin, vapurda adamın birinden muhabbet
umuyorsun. Yalnızlıktan ölmek üzere olan, evde kalmış, kendine balıketi diyen şişko
kadınlardan birisin.
"Bu aralar üzerinde çalıştığın bir şeyler var mı?" dedi.
"Bir roman üzerinde çalışıyorum"
"Sorsam da bana anlatmazsın herhâlde"
" Hayır anlatmam"
"Seni kızdırdım"
"Yooo" Bu kadından nefret ediyorum.
"Evet, kızdın. Şakakların patlayacak"
Çenemi gevşettim.
"Hayır" dedim.
4
"Ben de arada bir şeyler yazarım ama onlar gibi yazmam mümkün değil. Bu işin incelikleri,
sırları var. Peki, hiç onlardan biriyle tanıştın mı?
" Balanka ve Said’le mi? Hayır, ama Emir Ateş’le tanıştım"
"Onu iyi tanıyor musun?"
"Yoo, kitap imzalattım ve birkaç cümle sohbet işte"
"Ben de bir kere bir barda Ali Said ile tanıştım. Uzun uzun sohbet ettik. Bana kitaplarını nasıl
yazdığını anlatıp bir kaç sır verdi" İçtenlikle anlatıyordu, beni uzun süredir tanıyormuş
gibiydi. Onunla tanıştığına göre kaç yaşında olabilir? Adam yıllar önce öldü. Kadına yaşı da
sorulmaz ki. 50-60 yaşında olamayacağına göre o zamanlar çocuktu.
"Küçük bir kıza ne sır verecek ki? Ayrıca yazmanın formülü herkese göre değişir"
"İster inan ister inanma, onunla tanıştıktan sonra bir öykü yazdım ve Fantazya dergisinde
yayınlandı"
Öyküsü yayınlanmış. 35 yaşındayım ve sadece bir öyküm yarışmada ancak teselli ödülü
kazandı.
"Ama uzunca bir süre bir şey yayınlatamadım. Onunla tanıştığımda aldığım tüm ilham uçup
gitti"
"Bu sır sadece bir defa işe yaradıysa pek değerli sayılmaz sanırım" Daha çocukken
Fantazya’da öyküsü yayınlanmış. Bu güne kadar üç öykü yolladım, elime geçen sadece
teşekkür mektupları oldu.
Güldü ve bembeyaz dişlerini ilk defa görmüş oldum. Saçlarını zarif bir şekilde geriye attı.
Paltosunun altında kalmış olmalı ki, uzun dalgalı saçlarını ancak o zaman fark ettim.
Özgüveni hareketlerinden fışkırıyordu. Tamam, şişman bir kadın sayılmaz. İlk gördüğümde
kilolu gelmişti ama şimdi bakıyorum da belki de paltosundan dolayı bana öyle gelmişti. O
5
dişleri şu dakikaya kadar fark etmemem de ilginç. Aslında fena kadın sayılmaz ama bu
özgüveni taşıyacak kadar değil.
"Sırrı bana o vermedi aslında, sadece bir kısmını belki"
"Seni kırmak istemem ama iyi bir yazar olmanın bir sırrı olduğuna inanıyorsan ileride çok
üzüleceksin demektir. Bu işin bir iksiri yoktur, doğuştan gelen yetenek ve araştırma, birikim
gerektirir"
"Balanka öyle düşünmüyor ama"
Balanka’nın hiç bir yazısında böyle bir şey okumadım. Piyasada olduğu 45 yıldan beri her
eserini, yazısını okuduğum düşünülürse bu söylemini kaçırmış olduğumu sanmıyorum.
"Hiç böyle bir söylemiyle karşılaşmadım."
20’lik genç bir kız gibi umursamazca omuz silkti.
"Yani diyorsun ki bir Balanka olmak imkânsız" dedi.
Bu kadın beni anlamıyor mu? Anlamak mı istemiyor?
"Hayır, öyle demiyorum. Daha iyisi de olabilir, o bir kıstas değil. Sadece bunu birinden
duyduğun geçerliliği herkes için tartışılır bir sırla yapamayacağını söylüyorum"
"Ama yaptım"
"Allah aşkına, gerçekten yazar olmanın bir sırrı olduğuna cidden inanıyor musun?"
"Şöyle anlatayım. Ödül kazandıktan sonra tamamıyla kısır geçen koca bir yıl sonunda Balanka
ile tanıştım"
"Sen Balanka’yla mı tanıştın? " Tamamen sallıyor olmalı. Balanka imza günü yapmaz,
söyleşilere gitmez, adamın fotoğrafı bile yayınlanmış değildir. Yalan söylediği apaçık ortada,
bana hava atıyor. O küçük aklıyla etkileyecek beni.
6
"Ondan bir röportaj koparmayı başardım ve evine gittim." Dedi. Demek gazeteciydi.
"Uzun uzun konuştuk, tekrar ilhamla dolduğumu hissettim, tıpkı Said’de olduğu gibi ama
ilhamı orada bırakıp gitmek içimden gelmedi"
"Orada mı kaldın?" Balanka’yla birlikte mi olmuş yani? Daha neler. Olabilir mi? Yüzüne
baktım oldukça ciddiydi. Şaka yaptığını sanmıyorum. Hikâyesini anlatırken gözlerini bir saniye
bile benden ayırmıyor, dili bir kere bile sürçmüyor ya da lafı gevelemiyordu.
"Tabi ki hayır. Ben orada kalamayacağıma göre, onun bir parçası benimle gelmeliydi. Dolma
kalemini çaldım"
"Ne!"
Yine o büyüleyici gülümsemeyle aydınlandı dudakları. Aslında güzel bir kadındı. İstemsizce
onu baştan aşağı süzdüm. İlk gördüğümden daha güzel ve çekici gözüküyordu.
"Almak zorunda hissettim. Çalışma masası dolma kalemle yazılmış kâğıtlarla doluydu ve
birçok kalemi vardı. Birinin yokluğunu bile fark etmezdi. Hislerimde yanılmadım, o kalemle
mükemmel bir öykü yazdım ve Genç Yetenekler Öykü Yarışmasını kazandım."
"Seçkide öykün mü var?" 10 yılın gelecek vaat eden 50 yazarının öykülerinin toplandığı bir
kitaba girdiyse bunun torpilden başka bir açıklaması olamaz. Acaba hangisi? Orada kaç kadın
yazar vardı ki? Hiçbirini de hatırlamıyorum. Bir kadının hikâyesi iyiydi ama hangisiydi? Şimdi
adını sorsam iyice götü kalkacak.
"Evet, Langoryanlı Fahişe" dedi. Evet, öyle bir isim hatırlıyorum ama beni pek etkilememiş,
yoksa hatırlardım. Onun için çok doğal ve basit bir durummuş gibi olağan anlatıyor. Şeytan
diyor tut vapurdan at.
" Eve gider gitmez okuyacağım. Yani o öyküyü kalem sayesinde mi yazdın? Yapma! Kafa mı
buluyorsun benimle?"
"Kesinlikle hayır. Mürekkep bittiğinde kalemi tekrar doldurdum ama aynı etki olmadı"
7
"Psikolojik olacağını hiç düşündün mü?" işte küçümseme sırası bendeydi.
"Peki, sen bunun gerçek olabileceğini hiç düşündün mü?"
Ve yine o derin tuhaf bakışını gözlerime dikti. Gözleri yemyeşildi, bir kadına en çok yakışan
renk. Söylediklerinde kesinlikle ciddiydi ve kesinlikle, gizemli ve çekici gelmeye başlamıştı.
"Sanmıyorum" Derinden gelen, zayıf ve çatlak sesimi tanıyamadım bile. O an gerçek olmasını
ne kadar istediğimi fark ettim.
"Tamam! Dinle o zaman. Ali Said'le tanışmak için fırsat kovaladım ve başardım"
Ali Said ülkenin gelmiş geçmiş en iyi korku yazarıydı. Bu kadın onunla nasıl tanıştı? Ne
zaman? Olduğundan oldukça genç gösteriyor bu durumda. 15’inde tanışsa şuan 40 olmalı.
"Said, çok ilginç bir adamdı. Gençliğinde uzun süre karanlık güçlere, sihre inanmış.
Duymuşsundur."
"Evet"
"Onunla görüşüp hikâyelerimi okuttum. Kısırlaşmış ve ölüme yüz tutmuş yaratıcılığımdan
bahsettim. Bir kaç öğüt verdi. Gizemli bir adamdı. Karanlık geçmişine güvenerek ona
sırrımdan bahsettim. Beni tüm ciddiyetiyle dinledi, ne alay etti, ne de deli muamelesi yaptı.
İçeriye gidip küçük siyah metal bir valiz getirdi. İçinde eski daktilosu vardı. Daktilo bozulur ya
da şeridi biterse geri gelmemi söyledi."
"Sende Said'in daktilosu mu var?"
"Aynen ve onunla ilk romanımı yazdım. Ancak şeridi uzun süre dayanmadı. İlk romanım
basılınca eski şeridi götürüp, yeni bir şerit istedim ve ikinci romanımı yazdım."
"Daktilo büyülü falan mıydı?"
"Hayır, daktiloyu yazarlıktan ilk kazandığı para ile almıştı ama bunun dışında sıradan bir
daktiloydu. Büyülü olan Said’in yeteneğiydi."
8
" Ve Balanka'nın öyle mi?"
"Kesinlikle"
"Romanı okumuş olabilir miyim?" Basılı iki romana ilgisiz görünmeye çalışıyordum ama
iliklerime kadar kıskançlıkla dolmuştum. Karşımda büyüden, sırdan bahseden bir kadın vardı
ve iki romanı basılmıştı. Benimse hiç. Bir kadın bunu yapabiliyordu ama ben yapamamıştım.
Belki arayı iyi tutarsam beni yayıncısıyla tanıştırabilirdi. Onu biraz etkilesem işime çok
yarayabilirdi. Belli ki bağlantıları gayet iyiydi.
"Sanmıyorum çok az sayıda basıldı piyasada bulamazsın"
"Adları ne?"
"Boşver adlarını, ben sana bir yazar olmak için gereken en büyük sırrı anlatıyorum ve sen
romanlarıma mı takıldın?"
"Takıldığım falan yok. Sadece merak. Devam et"
"Yarı Ruhlu, ikinci romanım. Neyse, birkaç öyküden sonra o şerit de ömrünü tüketti. Son
ziyaretimde elinde başka şerit olmadığını ama bana ilham vermekten zevk duyacağını
söylemişti. Onun için yine evine gittim ama o birkaç hafta önce ölmüş ve çocukları ne var ne
yok yağmalamış ya da satmıştı." O kitabı bulup okumalıyım.
"Yazık olmuş. Şimdi üçüncü kitabını yazamayacaksın" Takıntılı ve psikolojisi bozuk bir kadın.
"Evet. Onun için Balanka ile tekrar görüşmeye gidiyorum."
"Yine mi görüşeceksin? Bugün?"
"Evet. İnanmıyorsun."
Ciddiydi ve inanmıyor oluşuma anlam veremiyor gibi şaşkındı.
9
"Deli olduğu mu düşünüyorsun. Bir fantastik yazarı için bakış açın çok dar ve katı inançların
var"
Hayal kırıklığını gözlerinden okuyabiliyordum. Tüm mimikleriyle bana acıyordu. Bana
acıyamazsın!
"Anlattıklarının normal olmadığını kabul etmelisin"
"Ama bu gerçek olmadıkları ya da deli olduğum anlamına gelmez. Bana bir bak, deliye benzer
bir halim var mı?"
Emrine uyarak baştan aşağı ona baktım. İyi giyimli, aklı başında ve güvenilir gözüküyordu.
Güzel de sayılırdı. Dediklerine kesinlikle inandığı da ortadaydı.
"Deli olduğunu söylemiyorum, sadece bilimsel olarak…" Beni dinlemeden sözümü kesti.
"Bunların gerçek olduğuna sadece bir dakika inan. Bana Emir Ateş’le konuşup imza aldığını
söyledin. Bir düşün, ondan sonra ilhamla dolmadın mı? Onunla tanışmanın yazdığın şeye
etkisi olmadı mı? "
Evet, teselli ödülünü aldığım hikâyeyi o zaman yazmıştım ama bu bir tesadüftü. “Evet, yazdım
ama biz buna gaza gelmek diyoruz”
“Peki, neye inanmak istiyorsan ona inan.” Yine o acıma ifadesi. Acınacak halde olan ben
değilim sensin. Yazmak için garip şeylere ihtiyaç duyan sensin. Benimse sadece bir fırsata
ihtiyacım var ve o sen olabilirsin.
"Balanka'ya gidiyorsun, inanıyorum. Bu sefer ne çalacaksın? Ayrıca, diyelim gerçek, bu
şekilde nereye kadar yazabilirsin?"
"Biliyorum. Said'le de bunu konuşmuştuk. Bir düşün, onunla konuşmakla yayınlanan bir öykü,
ona ait bir eşyayla ödüllü bir öykü, daktilosuyla iki basılmış roman. Çok satan romanlar için,
sence ne gerekir?"
"Bilemiyorum? Ne?"
10
"Hadii... Bir yazarsın, iyi bir tahminin olmalı"
"Yazarın kendi mi?"
"Kesinlikle"
Balanka’yla mı yatacak? Bu zor olmaz, oldukça seksi bir kadın. Gözüm montusunu kabartan
göğüslerine kaydı. Kesinlikle istediğini elde eder.
Işıl ışıl gözlerle bana baktı. Etkilendiğimi itiraf ediyorum.
"Hala inanmıyorsun. Benimle gelmek ister misin?"
"Beni Balanka’yla mı tanıştıracaksın?".
"Evet. Tabii müsaitsen" Aradığım fırsatı bana vereceğini biliyordum ve onunla biraz daha iyi
geçinirsem daha fazlasına da sahip olabilirim. Bu durumda müsait olmamam mümkün değil.
"Elbette müsaitim. Ona defalarca öykü yolladım, tanışmak isterim.” Romanım hakkında ne
düşündüğünü öğrenmek için her şeyimi veririm.
"O zaman vapur geri dönmeden insek iyi olacak"
Vapurun iskeleye yanaştığını fark etmemiştim bile. Aceleyle kalkıp romanı sırt çantama
tıkıştırdım. O ise ayağa kalkıp gazeteyi çöpe attı. Ellerini ceplerine sokup, çantayı sırtıma
takmamı sakince bekledi. İnandıkları delice olabilirdi ama yazarlarla tanıştığı bir gerçekti,
anlatmadığı ise nasıl tanıştığıydı ama bunun bir önemi yoktu, önemli olan beni de
tanıştıracak olmasıydı.
Konuşmadan hızlı adımlarla vapurdan indik. Tek rakibim Balanka ile tanışmak üzereydim.
Bana bir cevap bile yazmamış olma kabalığını ödetebilirdim. Sabırsızlığım arttıkça taksiye
yürüdüğümüz yol önümde uzuyordu. Bu sırada kadın, yine dikkatlice bana bakıyordu, sanki
hayran olduğu birine bakar gibiydi. Yürüyüşü, saçlarını savuruşuyla genç alımlı bir kadına
dönüşmüştü. Kibar bir şekilde koluma girdi. Göğsü koluma dayandı. Kolumdan çıkmasını hiç
istemiyorum, bu duygu hoşuma gitti. Kadının evine gidiyormuşum gibi farklı bir sıcaklık
11
dolaştı damarlarımda. Taksi durağına vardığımızda ne yazık ki kolumdan çıktı. Taksiye
binerken onu izledim. Şu işe bak, beni Balanka’ya götüren tuhaf ama güzel bir kadınlayım.
Güzelliği ile tüm yazarları etkileyip kullanıyor, ben de onu etkilemeliyim.
Yan yana arka koltuğa oturduk. Ben damarlarımda pompalanan kanı sakinleştirmeye
çalışırken o, taksiye bilmediğim bir adres verdi. Balanka ve kadına duyduğum heyecan
birbirine karışıyordu. Bu iki heyecan bu gece birlikte olacak. Balanka kadının sıcaklığını
hissedecek ve belki de yeteneğini gerçekten ona geçirecek. Bu gerçekten doğru olabilir mi?
Kadın anlattıklarına gerçekten inanıyor. Olur da planı işe yararsa ünlü bir yazar olacak. Ben
de olmak istiyorum. Belki bende evden çıkmadan bir not defteri, kalem falan yürütürüm.
Fantastik yazan bir insan olarak bu sırra inanmakta neden bu kadar zorlanayım ki? Bu sır
gerçekse her şey değişebilir? O Balanka ile yatar bende onunla, böylece bir büyü varsa bir
parçası da bana geçer. Zaten onunla yatmak bir fedakârlık sayılmaz gayet zevkli olacağına
eminim. Şuna bak paltosunun önünü açmış. Göğüsleri yakasından cesurca gözüküyor, her
nefes alışında inip kalkıyorlar. Göğüslerinin arasında parlayan zincir çatalın arasında
kaybolmuş. Elimi uzatıp zinciri çıkarmamak için kendimi zor tutuyorum.
Olamaz, nereye baktığımı gördü. Utancımdan kıpkırmızı olduğuma adım gibi eminim.
Durumu kurtarmalıyım. Ani bir kararla zinciri tutup göğüslerinin arasından çektim.
“Ucunda ne olduğunu merak ettim.” Kolyenin şekilsiz ucu avuçlarımda ve hala teninin
sıcaklığı üzerindeydi.
“Bu bir tılsım, aile yadigârı. Üzerindeki parlak taşların her biri başka bir materyalden. Özel bir
şey, bir benzerini daha bulamazsın”
Önce sırlar, sonra paha biçilmez kolye. “Neden tüm bunları güvenip bana anlattın?” dedim.
“Açıkçası böyle bir niyetim yoktu ama Balanka ile tanışmak isteyeceğini düşündüm onu
neden sadece kendime saklayayım? Hem deli olmadığımı da görmüş olursun.” Sustu, bir
süre düşündü. Devam etti.
12
“ Ayrıca Balanka biraz güvenilmez bir adam. Ürkütücü. Görünce sen de anlayacaksın. Yanım
da senin gibi bir erkekle daha güvende hissedeceğim kesin. İstiyorsan gelmeyebilirsin, seni
uygun bir yerde indirip devam ederim.”
“Hayır, gelmek istiyorum.”
Göz kırptı ve kolyeyi elimden alıp sıcak yuvasına geri soktu.
“Belki bana da güvenmemelisin ya kolyeyi çalarsam?”
“O bir tılsım bana geri döner. Beni şüpheye düşürerek vaz geçirmek ister gibisin”
“Asla” pişkin pişkin sırıttım.
Demek Balanka’dan biraz korkuyor. Yazdığı karanlık ve kanlı romanları düşününce, bu pek de
sürpriz sayılmaz. Onun bu vahşeti ve karanlık yönü her zaman hoşuma gitmiştir. Tabi ki
benimkiler kadar değil. Tebessüm etmeme engel olamadım.
“Heyecanlı mısın?” O da tebessüm etti. Koluma dokundu, gözleri gözlerimin içindeydi.
"Biraz. Onunla tanışmak herkese nasip olmaz değil mi?"
Haklısın.."
"Hayatım boyunca şanslı olmadım. Şansım dönüyor olabilir. Devam etti.
"Sen de benim gibisin. Çabalıyorsun ve ona deli gibi hayransın. Ayrıca akıllısın, zekân
bakışlarından fışkırıyor diyebilirim. Muhtemelen yeteneği harcanan onlarcasından birisin.
Kitabı okurken yüzünün ne hale geldiğini gördüm. Fantastik bir roman okurken insan bu hale
gelmez, bence hak ediyorsun. Ayrıca dünyada bir iyi yazar daha olması benim için hiç bir şey
değiştirmez."
Vapurda ağlamak üzere olduğumu fark etmesi ne kadar gurur kırıcı… Tekrar koluma girdi.
Çok sıcaktı ve bu dikkatimi dağıtıyordu.
13
"Çok naziksin" Saçma bir cevap, söylediğim an dediğime pişman oldum bile.
"Sadece sakin ol ve doğal davran"
"Burada inebiliriz" dedi birden taksiciye.
Paltonun cebinden cüzdanını çıkardı ve parayı ödedi. Cebimde fazla para yoktu ödemek için
ısrar edemedim bile. Romanlarım basılana kadar boktan bir işte iki kuruş için çalışmak
zorundayım. Bu fırsatı sonuna kadar değerlendirmeliyim.
Taksiden indim. Eski taş binaların olduğu köhne bir sokaktaydık. Hava kararmaya yüz
tutmuştu. Dar sokağa renk veren tek şey camlara yansıyan kızıl güneş ışığıydı. Sokakta
kimseler yoktu. Huzurlu mu, ürkütücü mü karar veremiyordum.
"Hadi" dedi ve beni elimden tutup apartmana çekti.
"Evi en üst katta ve ne yazık ki asansör yok"
Merdivenlerin başında ona yol verdim. Önüme geçip oldukça rahat bir şekilde çıkmaya
başladı. Balanka bu merdivenlerden her gün çıkıp iniyor olmalı. Şuan onun izinden gidiyor
gibiyim. Eski merdivenlerde attığım her adımın kaderimde önemli bir değişim olduğunu
hissediyordum. Bu his onun bahsettiği sihir olabilirdi. Az sonra öğreneceğim. Romanımı
okudu mu? Nasıl buldu? Çok klişe ama ondan Amerikan filmlerindeki gibi "Sende yetenek var
evlat" demesini duymak için ölüyorum.
Birden durup arkasını döndü “Sen de ondan bir şey almalısın”
Alt basamaktan bakınca daha ince ve uzun gözüküyordu.
“Kalem mi çalayım? Bakarız” Önce onunla bir tanışayım da, ne yapacağıma sonra karar
veririm.
Tırmanmaya devam ettik. Yazar için uygun bir apartman. Sessiz ve durgun bir atmosferi var.
Taş bina o kadar soğuk ki Balanka’yı şömine başında oturmuş şarap eşliğinde kitap okurken
hayal edebiliyorum.
14
"Geldiik" dedi yine gözlerimin içine bakarak. Neşeliydi. Beni gerçekten beğeniyor. Bu bakışa
başka bir anlam veremiyorum. Belki daha sonra benimle görüşmek ister. Ama bu gece
Balanka'yla olacak. Gözlerim göğüslerine kaydı. Lütfen fark etmemiş olsun.
Zili çaldı.
Bir an evde kimsenin olmadığını düşündüm. Sonra kapı aralandı. Karşımda karanlık, sert bir
yüz, en az 65 yaşındaki Balanka.
"Merhaba, hoş geldin." Önce kadına baktı, sonra beni baştan aşağı inceledi.
"Arkadaşım." Diyerek beni adama tanıttı. O ana kadar adımı hiç sormadığını fark ettim.
"Bora" dedim
"Bora bir yazar. Bora, bu bey de ünlü yazar Balanka”
Balanka bizi içeri buyur etti. Suskun bir adam.
Ben ayakkabılarımı çıkarmaya çalışırken "Çamurlu değilse çıkarmaya gerek yok" dedi.
Paltoları çıkartıp askıya astık. Balanka önümüzden yürüyordu.
Holden direkt salona girdik. Aslında kütüphane demeliyim. Her yer kitap dolu, büyük antika
bir yazı masası, ahşap kitaplık, tıpkı filmlerde gördüklerim gibiydi. Duvarda birçok tablo vardı
ama hiç fotoğraf görmedim. Salondaki avize yanmıyordu, odayı tek aydınlatan yazı
masasında ki aydınlatma ve şömineydi. Tıpkı düşündüğüm gibi.
"Şarap alır mısınız?"
"Kırmızı" dedi genç kadın
"Ben de" diyebildim sadece. Gözlerimi ondan ayıramıyorum. Çok uzun, iri ve geniş bir adam.
Hiç düşündüğüm gibi değil. Küçük bir dev gibi ama hantal. Çok düzgün kesimli sakalları ve
15
çatık kaşları vardı. Hafif kambur ve üstü başı dağınıktı. Kazandığı parayı kılağına harcamadığı
ortada. Korkunç olansa, Balanka’nın kendinden çok, loş evin insana hissettirdikleriydi.
Salonun ortasındaki koltuklara oturduk. Yüzünü tekrar görmeye çalıştım ama nafile. Ancak
şaraplarımızı getirdiğinde ona dikkatlice baktım. O yüzü beynime kazımalıyım. O kadar
heyecanlıyım ki diyecek bir şey bulamıyorum. Bu adam, onunkilere benzediği için kitaplarımın
yayın evlerinden ret aldığı adam. Beni adi bir kopyacısı sandıkları adam. Kanlı canlı karşımda
ve o benim olmam gereken konumda duruyor; Gazetecinin karşısında ve gece de onun güzel
koynunda.
O da bana dikkatlice baktı. "Memnun oldum Bora Bey" dedi.
"Ben de çok memnun oldum. "
“Hemen başlayalım isterseniz, çok yoğun olduğunuzu biliyorum” dedi kadın. Sabırsız
gözüküyor. Ona bakıyorum da vapurda gazete arkasından beni dikizleyen itici kadın
olmadığına yemin edebilirim.
Balanka karşımızdaki tek kişilik koltuğa oturdu. “Fazla vaktim yok. Birini bekliyorum.” Sesi
boğuk ve tek düzeydi.
“Teşekkürler, beni kırmayıp görüşmeyi kabul ettiniz. Telefonunuz olsaydı oradan halledebilir,
sizi meşgul etmezdim inanın” dedi ve masaya ufak bir kayıt cihazı koydu.
“Sorun değil hanım efendi. Sizin aileden birini kırmam mümkün değil. Başlayalım.”
Biliyordum, başka türlü Balanka ile asla görüşemezdi.
“Son dönemlerde herkes bir şeyler yazıyor ve yazar olmak istiyor. Siz bu konuda ne
düşünüyorsunuz.”
“Bunun acınası bir moda olduğunu elbette. Çoğu, modaya uymaya çalışan bir grup
hevesliden öteye gidemez. Tabi ki edebiyat için faydalı bir okur kitlesi, ancak eserler için
tehlikeli bir yazar hengâmesi.”
16
“Yazar olmak hevesi ile sizinle görüşenler oldu mu? Hiç eserlerini okudunuz mu?”
“Yayınevine her ay birçok roman geliyor. İnanır mısınız hepsini okuyorum. Çoğu kâğıt israfı.
Kimi kısıtlı hayal güçleri, kimi çaresiz anlatım çabaları, kimi ise başarılı yazarların tekniğini
taklit eden bir grup hırsız. Bu durumdakilere bir şans tanımıyorum doğal olarak. Uygun
gördüklerime geri dönüyorum ve editörlerimizle ilerliyorlar….”
Konuşmaya devam ediyor ama onu dinlemeye ihtiyacım yok. Çok sert ve kendinden emin. O
bir grup yazarın içinde ben de varım. Kesinlikle kıskanıyor olmalı, bu yüzden cevap yazmadı.
Benim kıskandığı o romanı yazan adam olduğumu bilse böyle konuşabilir mi? İşi bitmek üzere
yaşlı hantal bir adam. Yerine geçecek genç bir yazarı kaldıramadı. Tipik! O sert, ifadesiz suratı
ve karanlık bakışları beni korkutamaz. Onun suratını yumruklamak istiyorum.
Şöminede bir odun şiddetle çatırdadı.
“Birer kadeh şarap daha?” Kadına manalı bir bakış attı, onay bekler gibi. O da onun gözlerinin
içine bakıp tebessüm etti, manalı bir bakıştı, biraz muzur. Ben yokmuşum gibi flörte
başladılar bile. Beni yok sayıyorlar. Ben o kaybolmuş, görünmez yazarlardan değilim,
buradayım mide bulandırıcı yaratıklar.
Balanka bize birer kadeh daha doldurdu. Bu sırada kadın;
“Son romanınız temmuzda çıkıyormuş. Konusu ne, sormamda sakınca var mı? Kayıt dışı”
resmen kikirdiyor.
Kayıt içi olsa kaç yazar, bu saatten sonra öğrensem bile, ondan önce yazıp bastırabilmem
mümkün değil. Oysa o zaman ağzının payını alır, taklitçi nasıl olur öğrenirdi. Gözlerimden
ateş fışkırmaya başladı hissediyorum ama sakin gözükmeliyim.
“Aramızda kalsın lütfen, birkaç ay sonra açıklayacağım aslında ama ailene güvenirim.”
Yine beni yok saydı, inanamıyorum.
17
“Yaşsız bir büyücü, aslında dünyada kalan son büyücü. Yüz yıllarca başkalarının hayatını
çalarak yaşamış bir hırsız aynı zamanda. Kiminin güzelliğini, kiminin ününü, kiminin
yeteneğini, servetini alıyor. Çünkü kendi kimliği yok, hatta kendine ait hiç bir şeyi olmayan
boş bir tuval.”
Kapı çaldı. Anlatmayı bıraktı “İzninizle”
“İyi misin sen?” gözlerimden fışkıran ateşleri görüyor olmalı.
“Evet, gayet iyiyim, hikâyeye takıldım. Sıradan bir şey, buna benzer bir sürü karakter var.”
“Olabilir, önemli olan nasıl anlattığı, sen de biliyorsun. Dediklerine mi kızdın yoksa?”
“Hayır canım, üstüme alınmadım. Sadece düşündüğüm gibi biri çıkmadı.”
Balanka içeri girdi. “ Üzgünüm, beklediğim kişi geldi. Yarım saatlik bir işim var, isterseniz
bekleyin, isterseniz gidin ama bir daha zaman ayırmam zor olacak.”
“Bekleriz sorun değil, ben de sizi tekrar rahatsız etmek istemem.”
Üzerine bir palto giyerken “Tamam o halde. Yarım saat sonra dönerim, geç kalmam.” dedi.
Ardından dış kapının kapanma sesi duyuldu. Konuşma sesleri apartmanda yankılanarak
uzaklaştı.
“Ne yapıyor bu adam? Bizi bıraktı gitti.”
“İşi olduğunu söyledi, zaten zor ayarladım bu randevuyu, bekleyeceğiz.”
“Nasıl güvenip bırakıp gidiyor? Korkutucu değil, garip bence bu adam”
“Ailemi nesillerdir tanır. Onun ailesi ve benim ailem eski dostlar. Bu yüzden sakınca
görmemiştir.”
18
Elinde şarapla kalkıp kütüphaneye yürüdü. Dev kitaplığın önünde ufacık gözüküyordu. Uzanıp
bir kitap aldı.
"Baksana" dedi elindeki kitabı göstererek. Loş ışıkta muhteşem gözüken, sadece kitaplık
değil. Vücudunun oluşturduğu gölge de muhteşem.
Şarabım elimde, yanına gittim.
"Balanka'ya içelim" dedi ve kadehini kadehime vurdu. Hepsini bir solukta içtim, belki
rahatlamama yardımı olur. Balanka gidince ev ıssız bir hal aldı, daha ürkütücü gözüküyor ya
da ben içimde kabaran vahşet duyguları yüzünden öyle görüyorum.
İzleyen biri varmış gibi etrafıma bakındım. Oysa tek izleyen onun gözleri, yine içime bakar gibi
üzerimdeydi. Onu yıllardır tanıyor gibiydim.
“Daha önce karşılaşmış olabilir miyiz?” dedim.
Elimden geldiğince çapkın olmaya çalışıyorum ama pek başarılı değilim. Kadehi elimden aldı,
yazı masasına bırakıp, raftan aldığı kitabı elime verdi. Bir büyü kitabı olduğu her halinden
belli. İçini karıştırdım, anladığım bir dil değildi. Bazı çizimler vardı. Onları anlayabilirim işte.
Bir ayin yapılıyor ve tüm ayinlerde olduğu gibi bir kurban var. Bağlanmış çıplak bir kadın.
Biraz erotik.
“Daha bir sürü böyle kitap var, sence de garip değil mi? Geçen sefer onlardan bahsederken
gözlerinin içi parlıyordu. İştahı kabarmış gibiydi. Bu yüzden biraz korktum.”
“Haklısın, biraz tuhaf ama adam bir büyücü hakkında yazıyor, araştırma yapması doğal. Tabi
bu ayinler yaşlı sapığa tahrik edici geliyor olabilir.” Bana geldi.
“Bilemiyorum, o an orada değildin”
"Bir de şuna bak" dedi ve üst raflardan birine uzandı. Bu sahnede kalçalarına bakmadan
edemem. Belki de uzun süredir sevgilim olmadığı için ilgimi çekiyordur, belki de gerçekten
ilginç bir kadın olduğu için. Güzel kalçalar…
19
Kitapta bir sayfa açtı ve resmi bana gösterdi. "İşte burada da kurban erkek, buna ne
diyeceksin? Şimdi korktun mu?" benimle flört ediyor.
“Şimdi korktum” Balanka beni korkutamaz. O yaşlı hantal bunak bana hiçbir şey yapamaz.
Romanını bulur ve alırsam işte o zaman korkulacak kimmiş anlar.
Uzun uzun yüzüme bakıyor, onu öpmeli miyim? Ben karar verene kadar yazı masasına gidip
kâğıtları kurcaladı. Masaya gittim ve kitaba bir de ışığın altında baktım ama masadaki el yazılı
not kâğıtları daha dikkat çekiciydi. Yerde ve masada yırtılmış, buruşturulmuş kâğıtlar ve ufak
ufak alınmış notlar vardı. Bu devirde adamın hala elle yazdığına inanasım gelmiyor. Bu
durumda roman, yazılı olarak buralarda bir yerde olmalı, hem de kopyası olmaksızın.
"İşler pekiyi gitmiyor galiba baksana"
Yüzünü buruşturarak "Öyle görünüyor" dedi. Notların birini eline alıp satırları okumaya
başladı.
Ne yazdığına bakmak için masada duran defteri elime aldım. Bu sırada bir tıkırtı geldi. Kapı mı
kapandı? İçerde biri mi var? Tekrar koridoru kolladım. Zaten o kadar ağır ki, o gelmeden
yerime oturabilirim.
“Bu ses neydi? Geldi mi?” dedim.
“Hayır, ben bir şey duymadım.”
“Ben duydum” Kafamı kapıya doğru uzattım.
“Kedisi falan vardır belki” Etrafıma bakındım ve ne kediye ait bir tüy, ne de oyuncak, hiçbir
şey dikkatimi çekmedi.
“Kedisi olduğunu sanmam, sen gördün mü?”
“Hayır”
20
Zamanım daralıyor. Romanı bulmalıyım. Masanın çekmecelerini karıştırmaya başladım.
Kağıtlar, defterler, kalemler, ataçlar işte orada baktığım üçüncü çekmecede duruyor. “Son
Büyücü”
“Ne yapıyorsun? “Notları okumayı bıraktı.
“O gelmeden biraz etrafa bakıyorum.”
“Bana inanmıyordun ama buraya geldiğinden beri sen de yazma isteği ile dolup taşıyorsun
değil mi?”
Bana iyice sokulup çekmeceyi kapattı. Kendini ne sanıyor bu kadın. Dudaklarını kulaklarıma
doğru yaklaştırdı
“Çalacak bir şey mi arıyorsun?” benimle alay ediyor.
Tam olarak yüz yüze geldik. “ Evet, arıyorum. Sakıncası mı var?”
“Ya yakalanırsan? Önemli bir şey almazsın?”
“Yakalanmam”
“Ya ben ispiyonlarsam?” Seni pişman ederim.
Kapı tarafını kontrol edip evi dinledim. Sadece şöminenin rahatlatıcı sesi vardı.
“Buraya bunun için gelmedik mi? Yakalayamaz, evde bile değil.” Yetenek verdiğine inandığı
için o yaşlı adamla yatacak olan kendisi. Beni pezevengi gibi buraya getirdi. Tabii ki, Balanka
hayranlığımı görünce benden iyi kimi ikna edebilirdi? Ayrıca sap erkeğin tekiyim. Etkilemek de
kolay. Bana Balanka’yla sevişmelerini dinletecekken ahlak dersi mi verecek?
“Onunla yatmayacak mısın?” Sonunda sordum.
Heyecandan mı, sıcaktan mı bilmiyorum ama yüzü kızardı. Onların birlikte oluşu gözümde
canlandı. Balanka'nın romanı, önünde durduğum çekmecedeydi ama tek düşündüğüm
21
ikisinin seks sahnesi oldu. Onu, üzerinde sadece kolyesiyle, çırılçıplak hayal ettim. Bir erkeğin
altında, ter içinde.
“Bilmiyorum.”
"Ondan bir parça alacağını söyleyince..."
Bana iyice sokuldu.
"Evet, öyle söyledim" diye fısıldadı.
Ben de istemsizce sesimi alçalttım "Onunla yatmazsan nasıl tüm yeteneğini alabilirsin? “ onu
ikna etmeye mi çalışıyorum? Bunu istemiyorum. “Bir yerini mi keseceksin? Öldürecek misin?"
"Ooo, hayal gücün çalışmaya başladı. Beni katil olarak mı düşünüyorsun? " Hala benimle
dalga geçiyor. Planı ne? Biraz daha sokuldu, kalçalarını masaya dayadı. Elindeki not kâğıdını
iki parmağının arasından kaydırıp yere düşürdü.
Çekmeceyle aramda sadece o var. Onu devirip, romanı alıp gidebilirim.
"Ne yapacaksın peki?"
"Sadece yazılarından bir parça belki ne dersin?" hala flört ediyor.
"Bu muydu yani?"
"Hayallerin mi kırıldı?"
"Evet, daha yaratıcı olmanı beklerdim." Bir anda eski samimi arkadaşlar olduk. Belki de suç
ortakları demeliyim. Sırıttım.
Balanka'dan bir şeyler almasını, onun gibi iyi yazmasını istemiyorum. Düşüncesi bile beni
rahatsız etmeye yetiyor. Belli ki bir şeylerin arkasına saklanmadan yazamayan, yeteneksiz bir
yazar. Oysa ben, yeni Balanka olmayı sonuna kadar hak ediyorum. Yazıyorum, yazıyorum…
ama o benim gibi değil, sadece bir hırsız. Bu bir olasılık bile olsa buna izin veremem.
22
“Onunla yatamazsın” işte söyledim.
“Neden onunla sen mi yatacaksın?” bu düşünce midemi bulandırdı. Onu masayla arama iyice
sıkıştırdım. Konuşmayı sürdürdü.
"Şu an Balanka’nın kütüphanesindesin ve yazı masasında bir kadın oturuyor ve sen
Balanka’yla yatmayı mı istiyorsun?" dedi.
“ Ya sen? Onunla olmayı istiyor musun gerçekten? Sonra ne hissedeceğini düşündün mü? “
Gözlerimin içine bakarak bekliyor. Evet, öpmek için iyi bir zaman.
Eğilip öptüm. Balanka'nın gelme ihtimalinden rahatsız olsam da bu heyecan hoşuma gitti.
Hayranı olduğum adamın masasında oynaşıp romanını çalıp gideceğim. Bunu ne pahasına
olursa olsun yapacağım.
"Hemen gidebiliriz istersen" Ancak önce romanı almalıyım.
"Onun notlarından bir parçaya sahip olmak istemez misin?"
"Bu notlar ne işe yarar ki, görmüyor musun? İşe yarasa, bu masa bu halde mi olur?" diyerek
tekrar öptüm. Ellerim temkinli bir şekilde göğüslerine kaydı ve iki düğmeyi açtım "Gel
gidelim" dedim tekrar.
"Gidemeyiz. Çünkü benim bu kitabı bitirmek için ilhama ihtiyacım var."
Onu daha tutkulu öptüm. Balanka gelmeden evden çıkmam ve onu da çıkarmam gerek.
Balanka romanın yokluğunu fark ettiğinde çok uzakta olmalıyım. Adımdan başka hakkımda
hiç bir şey bilmiyor. Ama kadın, roman gönderdiğimi biliyor, beni bulabilirler. Onunla bir daha
görüşmemesini garantilemeliyim. Dolmakalem çalmakla, romanı çalmak bir değil. Adamın,
‘hayatımın romanı’ dediği şeyi çalacağım ve kendi adımla bastıracağım. Yeni Balanka
olacağım ama bu kadından kurtulmalıyım. Zaten aklı başında değil, delinin teki. Öldürüp
romanı alsam? Balanka beni tarif edebilir. İş taksiciye kadar gider. Olmaz. Belki yatarlarken
23
ikisini de öldürüp gitmeliyim ama Balanka’yla yatmasını istemiyorum. Önce ben yatsam ve
Balanka eve geldiğinde onu da öldürsem?
Bunları yapabilir miyim? Neden olmasın? Büyüyle uğraşan yaşlı adam ayin yapar, genç kadını
öldürmeye kalkar ve boğuşurlar, ikisi de ölür. Kadın zaten onun sapığın teki olduğunu söyledi.
Bu evde insanları buna inandırmak zor olmaz.
Kollarını bana iyice doladı.
"Ben sana gerekli ilhamı veririm" dedim ve öpmeye devam ettim. Belki onu romanı çalmaya
ikna edebilirim.
Öpüşü ve sarılışı gittikçe sertleşti. Sonra tamamen masaya oturup bacaklarını bana sıkıca
doladı. Kolları bir an için gevşedi ve o an sırtımda derin bir acı hissettim. Ardından sıcaklık
belime doğru aktı. Bu ne? Ondan uzaklaşmaya çalıştım. Onu sertçe ittim ama bacakları
uzaklaşmama izin vermedi.
Dudaklarını dudaklarıma yaklaştırıp gri bir duman üflemeye başladı. Duman, ağzımdan,
burnumdan, hatta kulaklarımdan içeri hücum ederken geçtiği her yeri yakıp kavurdu. Felç
olmuş gibi donup kaldım. Anlamadığım bir şeyler mırıldanmaya başladı. Kollarım iki yanıma
düştü ama o beni bırakmıyordu.
Anlamsız kelimeleri tekrar ettikçe dumanın içimde dolandığını hissediyorum. Ne var, ne yoksa
kazır gibi. Canım yanıyor ama bağıramıyorum. Duman parmaklarımın ucunda hatta
gözlerimin arkasında dahi kıvranıyor. Kadının gözleri simsiyah bir sonsuzluk, saçları metal gibi
parlak. Bana büyü mü yapıyor? Hayal mi görüyorum? Sapladığı şeyi sırtımdan çekip aldı.
Bunu neden yaptı? Neden? Ben ona ne yaptım? Neden?
Kaslarım gevşedi. O, beni ayakta tutmaya çalışırken elindeki şeyin yere düştüğünü duydum.
Metal kulaklarımın içinde inledi. Sesle birlikte gözümden yaşlar döküldü. Beni öldürüyor.
Balanka’yla birlikte çalışıyor ya da onun sevgilisi olmalı. Ama neden? Bana ne yapıyor? Lütfen
dur!
Tüm gücümü topladım "Neden?" diyebildim sadece. Duydu mu bilmiyorum.
24
Beni, kollarının arasında ayakta tutmaya çalışıyordu ama başarılı olamayacağı belliydi, beni
düşürmek üzereyken içeri seslenip, bana daha sıkı sarıldı.
"MUSTAFAA" Balanka o cüsseden beklenmeyecek çeviklikte yanımda bitti. Gitmemiş.
"Ritüel bitti mi hanım efendi?" Kadının yanında elpençe duruyor.
"Hayır, tut şunu."
Artık Balanka olmadığından emin olduğum adam beni kollarımın altından tuttu. Çok güçlü,
parmakları kol altlarımı deler gibi. Kadının dudağı dudağımda bir şeyler mırıldanmaya devam
etti, duman daha coşkulu bir şekilde son kez içimde kıpırdanıyordu. Kafama doğru hücum
etmeye başladı.
Ağzımı kapalı tutmalıyım çünkü içimden söktüklerinin de dumanla birlikte dışarı çıkacağını
hissediyorum. Ama işe yaramıyor. Burnumdan sızmaya başladı bile. Duman artık kırmızı ve
parlak. Şimdi de kulaklarımda basınç başladı, kafam patlayacak gibi. Ağzımın içinde
dolanıyor, genzim onunla dolu, gırtlağıma yerleşmiş durumda, nefes alamıyorum. Nefes
almak zorundayım. Ölmek istemiyorum. İlk nefesimi alırken, duman dudaklarıma doğru tüm
gücüyle hücum ediyor. Çenemi kıracak kadar güçlü. Beni sarsarak içimden çıkıyor. Sanki
saatler sürüyor.
Duman, kadının ağzından ve burnundan çıktığı gibi, süzülerek inine geri dönüyordu. Kadını
zar zor görebiliyorum. Biçimsiz kolye, göğüsleri arasından öyle güçlü parlıyor ki gözlerimi
kapamak zorundayım. Kan kaybından olacak bilincimi zor açık tutuyorum, beynim boşalıyor
kaslarım titriyor. Düşünemiyorum. Neredeyim? Ben kimim? Bana neler oluyor?
Bir sandalyeye çuval gibi bırakılıyorum. Karşımda ışıldayan bir kadın var. Bana doğru
eğildiğinde açılmış göğüslerinin arasından şekilsiz parlak bir kolye çıkıp yüzümün önünde
sallanıyor. Sanki daha önce görmüştüm. Kim bu kadın?
Yüzüme doğru iyice eğildi. Gözlerinin, kömür karasından yemyeşil birer mücevhere
dönüşmelerini izliyordum. Başım halsizce önüme düştü.
25
"Bora” Başımı zorlukla kaldırıyorum. Adım bu olmalı.
“Bu temizlikçim Mustafa, seni bulmama o yardım etti." dedi. Mustafa yerden, sapına bir
canavar başı oyulmuş kanlı bıçağı alıp, pantolonun üzerine sürterek temizledi. Kadın
Konuşmaya devam etti.
"Ben Balanka, öykülerini okudum. Gerçekten çok yeteneklisin ama yeteneğin artık benim."
Son
26
27