ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ Haber-Kültür-Sanat-Spor ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ Okul Gazetesi GÖZDEN… SÖZDEN... ÖZDEN… BİZİM KALEMİMİZDEN… EKİM 2014 , SAYI 1 Neden Özden Cengiz Anadolu Lisesi ? Kübra Yılmaz – 9E Bütün anne ve babalar için çocuklarını iyi bir okula yerleştirmek büyük bir öncelik. Bunun için bu yıl da ellerinden geleni yaptılar ve çocuklarıyla beraber kendilerine en uygun okulu aradılar. Puanlarına göre çeşitli okullara yerleştiler. Bizim okulumuza da gelenler gidenler ve sonra pişman olup geri gelenler oldu. Evet, şaka yapmıyorum. Başka okula gidip “Özden Cengiz AL’inde olmalıyız.” diyip geri dönenler oldu. Bizler de “Hoşgeldiniz” dedik. Okulumuzu arkadaşlarımız neden seçti ve okulumuz hakkında neler düşünüyorlar. Bunları arkadaşlarımıza sorduk ve işte arkadaşlarımızdan aldığımız cevaplar… İyi ki burdayım diyorum. Okul her şeyiyle beni büyüledi. Öğretmenleri, hijyeni, rengarenk sınıf kapıları, kütüphanesi vs. Rengarenk konferans salonu koltukları insana coşku, sevinç, mutluluk veriyor. Bir gökkuşağını andırıyor. Üstelik yanında bol oksijen sağlayan bir ormanı var. Beden eğitimi dersleri en keyifli burada geçiyor. Karşısında İstanbul'un her yerinde bulunmaz çamlarla, ağaçlarla kaplı yemyeşil ormanı. Biraz yukarıda olduğu için ne araba sesi var ne bir şey. Her yönüyle bambaşka bir okul. Ve diyorum ki: iyi ki buradayım… İyi ki Özden Cengiz Anadolu Lisesi’ndeyim... Şevval Aktepe 9B Ben Özden Cengiz Anadolu Lisesi’ni öğretmenim bana önerdiği için yazdım. Okul bir kolejden farksızdı. Benim için sadece okulun dış görünüşü değil içindeki bilgi de önemliydi. Daha sonra dersler başladığında öğretmenlerin de bilgiye önem verdiğini anladım. Müdürün genç ve yeniliklere açık olmasının bu okulu daha da iyi yerlere getireceğini anladım. Bizim bir avantajımız daha var. Okulun yeni açılması. Bu okulu daha iyi yerlere getirecek olanlar bizleriz. Fatma Tarak 9E Devamı sy.3’te. Tarih Müzesi Semire Yaşar Hocamız okulumuzda bir tarih müzesi oluşturmak için kolları sıvadı. Siz de evinizde bulunan tarihi özellik taşıyan eşyaları müzede sergilenmesi için getirip yardımcı olabilirsiniz. sy. 5 Scrabble Turnuvası İngilizce öğretmenimiz Sıdal Hanımın çalıştırdığı scrabble grubumuz çalışmalarına başladı.Haftada üç gün öğle aralarında çalışan arkadaşlarımız İngilizce scrabble oynayarak İngilizcelerini de geliştirmiş oluyorlar. sy. 2 ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM 2 Eylül Ayı Öğretmen Seminerleri Altuğ Hakan Sanbay – 9D Eylül ayının başında öğretmenlerimiz okula bizden iki hafta erken başladılar. Bu sene ilk defa Haziran ayında uygulanan ve Özden Cengiz Anadolu Lisesi’nin de okula yeni gelen öğretmenlerimizle birlikte gerçekleştirdiği Eylül ayı öğretmen seminerleri hakkında öğretmenlerimizin ne düşündüğünü sorduk. Bu okulda ilk seminer dönemim. Oldukça verimli geçtiğini düşünüyorum. Seminerde çalışma ve sunum yapan, bizleri bilgilendiren tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim. Yıldız Kabaklı Okulumuzda yaptığımız seminer çalışmaları çok verimliydi. Seminerlerin bana çok şey kattığını düşünüyorum. Bir sonraki seminerde daha da iyi çalışmalar göreceğime eminim. Heval Belgen Vizyon ve misyon olacak meslektaşlarımın özellikle iletişim konusundaki slaytları ufkumu çok genişletti. Sıdal Acar Öğretmenlerimiz çeşitli konularda sunumlar yaptı. Konular gerçekten faydalıydı. Yalnız bu konuların bu alanda uzmanlaşmış kişiler tarafından sunulması bizler için daha etkili olurdu diye düşünüyorum. Seminer döneminin oldukça faydalı geçtiğini düşünüyorum. Fakat eğitim-öğretime hazırlık için zaman ayrılması fikrindeyim. Levent Saklıca Müge Taşken Gayet güzeldi. Verimli geçti. Çok şey öğrendik. Özellikle meslektaşlarımın kendi deneyimlerini paylaşması hepimiz için faydalı oldu diye düşünüyorum. Yalnız süre biraz fazla. Üç gün yeterli diye düşünüyorum. Tansel Genç Etkin ve verimli bir dönem geçirdik. Çok şey öğrendim. Keyif aldım. İlerleyen yıllarda konular da daha zenginleşecek ve biz daha da keyif alacağız diye düşünüyorum. Emeği geçen herkese teşekkürler. Gökhan Demirkıran Scrabble Turnuvası Ebru Turan – 10E Scrabble Belçikalı Hyppolite Wouters tarafından geliştirilmiştir. Her oyuncu aynı harflerle oynar ve yalnızca kendisinin yazdığı kelimelerden puan alır. Bu tür oyunda şansın hiç rolü yoktur. Oyun oyuncu sayısıyla sınırlı olmayıp birçok oyuncuyla oynanabilir. Özellikle bu oyun Fransızca konuşulan ülkelerde çok revaçta olup bir oyuna 400 kişinin katıldığı olmuştur. Sidal Hocamıza bizi bu oyunla tanıştırdığı için çok teşekkür ederiz. Gerçekten çok eğlenceli bir oyun. İngilizce olması ise bizim için ayrı bir avantaj. Çünkü İngilizceyi geliştirmemizi de sağlıyor. Bence bu oyun, herkes tarafından oynanmalı ve oynatılmalıdır. Ayrıca, okullarda ya da diğer eğitim kurumlarında da tavsiye edilmeli ve turnuvaları da gerçekleştirilmelidir. Arkadaşlarınızla birlikte saatlerce bu oyunu oynayabilirsiniz. Her oyunda tatlı bir rekabet süreci yaşayacağınızın garantisini verebilirim. Oyunu, pek çok kırtasiye ya da büyük markette bulabileceğiniz gibi İnternet üzerinden de satın alabilirsiniz. Ya da bizim scrabble grubumuzua katılabilirsiniz. ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM Neden Özden Cengiz Anadolu Lisesi? Merhaba, ben Fatih Emre. Bu okulu gelip gezdiğimizde çok beğenmiştim. Özellikle de fiziki imkanlarını. Okulun ilk gününde müdürümüz Mehmet Hoca, müdür yardımcısı Yüksel Hoca ve coğrafya öğretmenimiz Gökhan Hoca konuştuğunda içimden "İşte burası benim okulum." dedim. Derslerimiz başladığında ise yine bir heyecan yaşadık. En sevdiğim ders olan Tarih dersine girdiğimde ise bu heyecan daha büyüktü çünkü ileride yapmak istediğim meslek olan Tarih öğretmenliği için çok büyük bir fırsattı. Bu okul iyi ki benim okulum, iyi ki bu puanı almışım iyi ki bu okulu tercih etmişim. Fatih Emre Arslan 9B Ben okulumuzu çok iyi bir eğitim alabileceğim için seçtim. Gelecek hayatımı burada okuyarak şekillendirebileceğim için seçtim. Daha iyi bir eğitim, daha iyi bir üniversite ve daha iyi bir iş, meslek için bu okulu seçtim. Bu okulda hem ders çalışarak, hem eğlenerek zaman geçirebileceğime inandığım için geldim. Ben iyi bir gelecek için Özden Cengiz ailesindeyim, size de iyi bir gelecek için Özden Cengiz ailesini seçmenizi öneririm. Güren Özcan 9E Ben 9/B sınıfından Şeyma Eralp. Başlangıçta bu okul hakkında hiçbir bilgim yoktu. Bu okulu yazarken ki düşüncem okulun puanının kendi puanıma yakın olmasıydı. Okul hakkında hiçbir fikrim olmadığı için ilk başta çok üzülmüştüm. Burayı ziyarete geldiğimde ise okula kayıt olma konusunda kararsızdım. Okul aslında fiziki yönden çok iyiydi fakat yol konusunda sıkıntılarımız vardı. Ailemin isteğiyle Asiye Ağaoğlu Anadolu Lisesine nakil istedim. Fakat nakil konusunda Bakanlık tarafından oluşan sıkıntılar dolayısıyla nakil tercihimi değiştirdim. Bu seferde şansımı TEB Ataşehir Anadolu Lisesi için kullanmak istedim. Maalesef naklim bu okula da çıkmadı. Artık bu okula alışmıştım. Okulun sosyal imkanları fazlasıyla genişti. Ve sadece yol sorununun burda kalmama engel olmasını istemiyordum. Bence burda diğer okullarda bulamayacağım bir ortam vardı. Fakat ailemin isteğiyle Mustafa Kemal Anadolu Lisesine nakil istemek zorunda kaldım. Artık hem öğretmenlerime hem arkadaşlarıma kısacası okuluma alışmıştım ve gitmek istemiyordum. Ki bu nakilde tutmadı. Ben buna çok sevinmiştim. Artık Özden Cengiz ailesine katılmıştım. Bu okulda çok başarılı ve mutlu olacağıma inanıyorum. Sevgilerimle... Şeyma Eralp 9B Özden Cengiz Anadolu Lisesini seçmemdeki en büyük nedenlerden biri yeni ve çok disiplinli olmasıydı. Öğretmenlerinin büyük bir kısmının uzun yıllık tecrübelerinin olmasıda bu okuldaki kaliteyi gösteriyordu. Bu okulu seçmemdeki diğer etkenler ise çok iyi bir alana kurulu olması,bahçesindeki ve binasındaki yapıların yeni olmasıydı. Okula başladığımda da bu beklentilerimin hiçbiri boşa çıkmadı. Halit Enes Kalaycı 9E Özden Cengiz Anadolu Lisesi her yıl daha başarılı öğrencilerle dolacak bir okul. 10.sınıfların yalnızlıktan bıkıp yeni gelen 9.sınıflara hasretle baktığı, selam verdiği bir okul. Öğretmenlerin yağmur, öğrencilerin en verimli toprak olduğu bir okul.Oksijen seviyesinin tüm İstanbul'la yarışacağı bir okul.Ayrıca -kimse alınmasın ama müdür algım böyleydi- kel, göbekli müdür geleneğini yıkıp geçen bir müdüre sahiptir. Lafı çok uzatmadan şöyle diyeyim: Özden Cengiz Anadolu Lisesi, Özden Cengiz 'dir. Burda bulunmak beni mutlu ediyor. Sümeyye Nur Canatan 9E 3 ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM 4 BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETMENLERİMİZ Yıldız Kabaklı Levent Saklıca Röportaj Özden Cengiz AL’de Spor Beyza Önalan – 9B Enes Öğretmen- 9B Yıldız hocam sizi daha yakından tanıyabilir miyiz ? Ankara’da doğdum. O.D.T.Ü beden eğitimi ve spor bölümü mezunuyum. Spora 6 yaşında cimnastik ile başladım. İlkokulda iken voleybol Türkiye 3.sü olduk. 3.sınıfta masa tenisine başladım. İlk olarak Türkiye 2.liği, sonrasında ferdi ve takım olarak bir çok derecem var. Beden Eğitimi Dersleri Okulumuzda Beden Eğitimi ders saatlerinin 4saat olması bizler için hem eğlenceli hem de faydalı oluyor. İki hocamız da bizler için faydalı egzersizler yaptırıyor ve serbest kaldığımız zamanlarda arkadaşlarımızla oyun oynayarak da vakit geçirebiliyoruz. Neden Özden Cengiz Anadolu Lisesini tercih ettiniz ? Özden Cengiz Anadolu Lisesi, genç ve dinamik bir kadroya sahip, spora çok önem veren bir okul, destekçi bir yönetime sahip, evime yakın ve aynı zamanda da bu okulun velisi olmam bana Özden Cengiz Anadolu Lisesini tercih ettirdi. Spor salonumuz ne zaman faaliyete geçecek ? Aldığımız son bilgilere göre kasım sonu aralık başında spor salonumuz faaliyete geçecek. 2014 – 2015 eğitim öğretim yılı içerisinde ne gibi etkinlikler yapmayı planlıyorsunuz ? Yıl içerisinde futbol, basketbol, voleybol ve masa tenisi branşlarında takımlar kuracağız. Bu yıl içinde okul takımlarımızla ilçe maçlarına katılmayı planlıyoruz. Takım Seçimleri Bugünlerde hocalarımız basketbol, voleybol ve çeşitli branşlarda öğrenci seçimleri yaparak takımları oluşturacak. Şu anda yapımı süren spor salonumuz bittikten sonra daha rahat bir şekilde çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Spor salonumuzda hangi spor branşları gerçekleştirilebilecek ? Spor salonumuzda fitnees, voleybol, badminton, futsal ve tenis branşları gerçekleştirilebilecek. ÖZLÜ SÖZ Spor Hayat Spor dünyası, hayat oyunun klasik bir örneğidir. Takdiri kimin aldığı önemli olmadığından pek çok şey başarılabilir. Büyük oyunlar kişisel başarıdan çok skora bakan, bencil olmayan ve disiplinli oyuncularla oynanır. Jack Whitaker – Spor Spikeri Yıldız hocamız öğleden sonraları, Levent hocamız ise sabahları okulda bulunuyor. Levent hocam sizi daha yakından tanıyabilir miyiz ? İstanbul’da doğdum. İlkokulu İlhami Ahmet Örnekal okulunda okudum. Ardından Fenerbahçe Lisesi’nde eğitimime devam ettim. Marmara Üniversitesi beden eğitimi öğretmenliği mezunuyum. Spor hayatım 10 yaşında iken Fenerbahçe altyapısında futbol ile başladı. 15 yıllık spor hayatım boyunca Antalyaspor, Kartalspor, Beykozspor takımlarında oynadım. Neden Özden Cengiz Anadolu Lisesini tercih ettiniz ? Özden Cengiz Anadolu Lisesi hem fiziksel hem akademik olarak çok iyi olduğunu düşündüğüm bir okul. Bu nedenle Özden Cengiz Anadolu Lisesini tercih ettim. Spor salonumuz ne zaman faaliyete geçecek ? Müteahitin verdiği bilgilere göre, spor salonumuz 2015 yılının ilk günlerinde faaliyete geçecek. 2014 – 2015 eğitim öğretim yılı içerisinde ne gibi etkinlikler yapmayı planlıyorsunuz ? Yıl içerisinde masa tenisi, basketbol, atletizm, voleybol, futbol branşlarında takımlar kurmayı ve yıl sonuna doğru sınıflar arası turnuvalar yapmayı planlıyoruz. Spor salonumuzda hangi spor branşları yapılabilinecek ? Spor salonumuzda basketbol, voleybol, hentbol, badminton, futsal, masa tenisi, fitnees ve tenis branşları gerçekleştirilebilecek. ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM 5 İspanyolca Öğretmenimiz Marlyn! Enes – Dilan – Beyza / 9B Merhaba Marylin Hocam, öncelikle okulumuza hoşgeldiniz. Burda bulunduğunuz için gerçekten çok şanslıyız. Güleryüzünüz ve bize karşı gösterdiğiniz samimiyet sayesinde de İspanyolcaya ve diğer yabancı dillere olan ilgilmiz arttı. Röportajımız için vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Geldiğiniz yeri bize kısaca anlatabilir misiniz ? Venezuela’dan geldim. Venezuelanın insanları ve havası türkiyeye çok benziyor. Venezuela da Türkiye gibi çok kalabalık bir ülke. Ülkenizi özlüyor musunuz ? Türkiye o kadar güzel ki bana Venezuela’yı hiç özletmiyor. Fakat ailemi çok özlüyorum fırsat buldukça onlarla internetten konuşmaya çalışıyorum. İlk ne zaman Türkiyeye geldiniz ? Türkiyeye ilk kez dokuz ay önce ocak ayında geldim. İstanbulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz İstanbulda kendimi çok mutlu hissediyorum. Özden Cengiz Anadolu Lisesi ve öğrencileriniz hakkında ne düşünüyorsunuz Gelecek planlarınız nelerdir ? İlerisiyle ilgili, Özden Cengiz Anadolu Lisesinde öğretime devam etmek ve Türkçeyi en iyi şekilde öğrenmek gibi planlarım var. İstanbulda uzun yıllar yaşamayı düşünüyor musunuz ? Öğrencilerim çok kaliteli ve öğrettiğim her şeyi çok çabuk algılayıp öğrenebilen çocuklar. En az önümüzdeki dört yıl istanbul’da yaşamayı düşünüyorum. Satranç Köşeleri Akıllı Tahtalar -Cómo estás? -Está bien. Tarih Müzesi Semire Hocamızın yürüttüğü tarih müzesi projesi ilk ürünlerini almaya başladı. Evlerinde eskiye dair, tarihe dair ne varsa getirmeye başladı arkadaşlarımız. Daha çok da eski paralar yer alıyor. Öğretmenlerimiz de bu konuda hevesliler. Önümüzdeki günlerde tamamlanması beklenen sergi ya da tarih müzesi bakalım nasıl olacak. “Kolay gelsin” diyoruz! Matematik Hocamız Tansel Bey, okulun çeşitli köşelerine satranç masaları kuracak. Bunun için alışveriş yapmaya başladılar bile. Satranç meraklıları derslerden vakit buldukları her an buralarda buluşup yarışabilecek. Satrancı öğretmek ve yaygınlaştırmak amacıyla başlanan bu proje satranç severleri masalara bekliyor! Fatih Projesi kapsamında okullara dağıtılan “akıllı tahta”lar sonunda okulumuza ulaştı. Ders işlemeyi eğlenceli hale getiren ve eğitime daha çok görsellik ve işitsellik katan akıllı tahtalar sayesinde biz öğrenciler de derslerde daha meraklı ve ilgili olacağız eminim! ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM ANİMASYON FİLMLER 6 KÜLTÜR - SANAT Merhaba, ben 9B sınıfından Gülçin. Anime ve animasyon filmleri, çizgi filmleri seviyorum. Ayrıca anime çizimleri de yapıyorum. Bu ay sizlere anime filmlerle ilgili bilgi vermek istiyorum. Çizgi filmler, animasyonlar ya da animeler sadece çocuklar için değildir. İlgisi olanlara tavsiye ediyorum, yeni duyanlara da denemelerini öneriyorum. Benim çok beğendiğim anime yazarlarından biri Hayao Miyazaki’dir. Spridet Away isimli ünlü animasyonu ile 2002 senesinde Oscar ödülü alarak ününü batıya da salmıştır. Ayrıca bu filmi ile bir ilke imza atarak Berlin Film Festivalinde ödül alan ilk animasyon olmuştur. Hayao Miyazaki sıkça son dönemlerde yapılmış seriler hakkında olumsuz eleştirilerde bulunmaktadır. Emekli olucağına dair çıkan haberlerin yalanlanması ise animasyon sektörü için parlak bir haber olmaktadır. Studio Ghibli isimli şirketi kurmuştur. Birçok ünlü animasyona imza atmıştır. Rüzgarlı Vadi, Gökteki Kale, Yer Deniz Öyküleri en ünlüleridir. Ayrıca Studio Ghibli’nin diğer ünlü eserleri: Ateşböceklerinin Mezarı, Küçük Cadı Kiki, Küçük Deniz Kızı Ponyo,Yüreğinin Sesi vs’dir. Bunların yanında çok beğendiğim birkaç filmini anlatmak istiyorum: RÜZGARLI VADİ Howl’s Moving Castle (Howl’ın Hareket Eden Kalesi) Kendi şapka dükkanına sahip fakir bir genç kız olan Sophie bir gün ‘Kötülükler Cadısı’ nın gazabına uğrayarak yaşlı bir kadına dönüşür. Büyüyü kaldırabilecek birini bulmak amaçlı Yasaklı Vadi’de gezerken yorgunluktan bitkin bir şekilde, yürüyerek ilerleyen tuhaf bir yapıya girmek zorunda kalır. Bu yapıda küçük bir çocuk ve yapıyı yürüten ateş cini Calcifer ile tanışır. Ve elebette Calcifer ile şatonun sahibi olan genç ve yakışıklı büyücü Howl ile de. Bu sırada komşu ülke ile büyük bir savaş yaşanmakta ve Howl ne kadar korksa da yıkımı önlemeye çalışmaktadır. Her biri birbirinden harika olsa da çizimler ve konu olsun stüdyo’nun en sevdiğim eseridir. Hayao Miyazaki ustanın bilgeliği, dehası ve doğa sevgisini muhteşem bir masala dönüştürdüğü, insanın batırdığını doğanın nasıl yeniden temizlemeye çabaladığını oldukça trajik yönleriyle anlattığı bir hikayedir. Orijinal ismi: Kaze no tani no nausicaa My Neighbor Totoro (Komşum Totoro) Anneleri hastanede yatan Satsuki ve Mei babaları ile, annelerine daha yakın olabilmek için bir köy evine taşınırlar. Çok geçmeden orman ruhlarını ve ardından da Totoro’yu gören iki kız kardeşin hayatları ilginç bir hal almaya başlar. Prenses Mononoke Spirited Away Chihiro anne ve babası ile yeni bir kasabaya taşınır. Verdikleri yemek molası sırasında eski ve terk edilmiş bir yapıyı her ne kadar istemese de gezmeye başlarlar. Fakat bu yapı düşündükleri kadar terk edilmiş halde değildir. Geceleri ruhlar ve tanrıların dinlendiği mistik bir yerdir. Chihiro’nun oranın kurallarını çiğneyerek domuza dönüşmüş ailesini kurtarmak için başından geçenler anlatılır. Aşitaha bir şeytan tarafından saldırıya uğramış köyünü kurtarmaya çalışırken kolundan aldığı hayatı boyunca gitmeyecek bir darbeye mazur kalır. Bu lanetin geldiği yeri ararken köyünden uzaklaşmak durumundadır ve ormanın içinde metalleri işleyip onlardan tehlikeli silahlar yaparak orman hayvanlarıyla savaşan Leydi Eboşi’nin Demir Şehri halkı ile tanışır. Aşitaka savaşı durdurmak ve yolda karşılaştığı kurt kız San’ın güvenini kazanmak için kendini bir mücadele içinde bulur. Gülçin Aslantürkiyeli – 9B ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM Sherlock vs Doctor Who Ali Tayyip Yılmaz – 9B 7 Doctor Who, guinness rekorlar kitabına giren dizi, aynı zamanda ingiliz kultürünün bir parçası haline gelmiştir. Doctor Who hayranlarına ''Whovian''denir ve tarihte bir sözlükte yer edinmiş ilk hayran grubudur. Sherlock Holmes da, Doctor Who gibi bir ingiliz yapımıdır. Ancak Doctor Who daha önce 1854 te doğmuştur. İlk hikayesi olan kızıl dosya 1887 yılında bir gazetede basılmaya başlanmıştır. Tabi günümüzde meşhur olan Sherlock 25 temmuz 2010 tarihinde ortaya çıkmıştır. ilk olarak mini-dizi olarak yayınlanmış ancak gördüğü büyük ilgi sonucunda diziye devam edilmesi kararı alınmıştır. Dizi romanlardan farklı olarak günümüzde geçmektedir. Watson ise alışıgelmiş olan kağıt ve kalem yerine maceralarını bir internet bloguna yüklemektedir. Sherlock Holmes bir polisiye dizisidir. Kendine göre dünyadaki tek danışman dedektif odur. Doctor Who ve bbc yapımı Sherlock serisi… Birçok kişi gibi ben de bu iki dizinin (kendi çapımda) en büyük hayranlarındanım. Sherlock ve Doctor Who dizileri hakkında en çok tartışılan konu hangisinin daha popüler olduğudur. Ancak Doctor Who 13 sezon Sherlock ise sadece 3 sezondur. Bu nedenle kıyaslama yapmak pek doğru olmaz. Doctor Who, BBC yapımı bir ingiliz bilim kurgu dizisidir. Dizi, Doctor olarak bilinen insansı dünya dışı bir varlık olan zaman lordunun maceralarını anlatmaktadır. Polis kulubesi şeklinde olan TARDIS isimli kendi bilinci olan ve uzay-zamanda yolculuk yapabilen gemi ile her çağda ortaya çıkıp dünya ve diğer gezegenleri kurtarmaktadır. 1963 yılında ilk defa ortaya çıkan Doctor 10 senelik bir aradan sonra 2005 te modern seri ile tekrar izleyicilerin karşısına çıkmıştır. Doctor diğer zaman lordları gibi bencil değildir. Ayrıca dünya adlı gezegene karşı özel bir sempati duyar , bu nedenle yanına genellikle bir insan yol arkadaşı seçer. WHO-LOCK Sherlock ve Doctor Who dünya çapında meşhur oldukları için dünyanın heryerinde izleyicileri vardır. Bu iki dizi hayranlar tarafından pek çok kez bir araya getirilmek istenmiştir. Wholock adlı 5 dakikalık bir bölümle (bu bölüm fan yapımıdır) Doctor ve Sherlock ikilisinin ne kadar muhteşem bir ikili olabileceği gözler önüne serilmiştir. Doctor karakterini canlandıran Matt Smith, bir konuşmasında ''Bilmem ki Sherlock ve Doctor hiç tanışmadı, belki eğlenceli olabilir '' demişti. Fan grupları arasında dolaşan dedikodulara göre Wholock adlı bir sezon dizi çekilecekmiş. Kim bilir belki ileride Doctor yol arkadaşı olarak Sherlock u seçer. Bize düşen ise oturup beklemek. ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM 8 Merhaba arkadaşlar, bu ayki yazımda sizlere “@” işaretinin ve “nilometre”nin öyküsünden bahsetmek istiyorum. İlgilinizi çekeceğini düşünüyorum. Semire Yaşar – Tarih Öğretmeni @ İşaretinin Öyküsü “@” simgesi günümüzde elektronik posta (e-posta) adreslerimizin ayrılmaz bir parçası! Bu işaretlerin geçmişte matematikte kullanılan bir ölçü biriminin simgesi olduğunu biliyor muydunuz? Günümüzde artık pek çok kişinin tıpkı ev adresi ya da telefon numarası gibi özel bir elektronik posta (e-posta) adresi var. Bu e-posta adresi sayesinde internet üzerinden birbimizle yazışabilir, haberleşebiliriz. Gelelim e-posta adresindeki @ işaretinin ne işe yaradığına… Bu işaret ,elektornik posta adresini ikiye ayırır. Adresin ilk kısmı kişiye ait posta kutusunu sonraki kısmıysa servis sağlayıcının adını gösterir. Elektronik posta adreslerinde “@” işaretini ilk kez Ray Tomlison adında bir bilgisayar mühendisi 1977 yılında kullanmış. Tomlison’un amacı , karışıklıkları önlemek için, klavyede bulunan, ancak kimsenin adında bulunmayan bir işareti kullanmakmış. @ işaretinin klavyelerde yerini almasıyla daha eski zamanlara dayanıyor. Bu işaret ilk olarak 1885’te daktilo klavyelerinde kullanılmaya başlanmış. Ardından da günümüz bilgisayarlarının klavyelerindeki yerini almış. Eski Mısırlılarca Kullanılan Bir Ölçme Aracı Nilometre Eski Mısır’da Nil kıyısındaki verimli topraklarda tarım yapılırmış. Ancak yılın belirli dönemlerinde taşkınlar olduğundan, Nil Nehri’nin kıyısında bulunan nehrin su seviyesini izlemeye başlamışlar. Bu amaçla da nehrin su seviyesini ölçmek üzere bir araç geliştirmişler.Bu araç, üzeri çizgilerle bölümlere ayrılmış mermer bir sütunmuş. Su sütunun üzerinde belirli bir seviyeye ulaştığında taşkın zamanının yaklaştığını anlıyorlarmış. İlk olarak Nil Nehrin’de kullanılmak üzere geliştirilmesi nedeniyle bu araca, “Nilometre” adı verilmiş. Eski Mısırda bir sonraki yıl ödenecek vergiler nilometredeki su seviyesine bakılarak belirleniyormuş. Vergi çiftçinin elde ettiği üzerinden alınıyormuş. Bu nedenle su seviyesi belirli bir seviyenin üzerine yükseldiğinde yani taşkınlar olduğunda daha az ürün elde edildiğinden çiftçilerden daha az vergi alınıyormuş. @ işareti adını günlük yaşamdaki sözcüklerden alıyor işte bazı dillerde @ işaretine verilen adlar! DİL ANLAMI Flamanca maymun kuruğu Danca fil hortumu Fince kedi kuyruğu Almanca asılı maymun Macarca kurtçuk Korece salyangoz ADI apestaart snapel kissanhnta klammeraffe kukac dalphaengi 9 ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM Küçük Prens Betül Alkan – 10A Şimdilerde bir şeyi özler oldum, kokusu geliyor ara sıra burnuna fakat anlayamıyorum ne olduğunu. Düşünüyorum; uzakta oturan bir arkadaşımı mı, ölen bir yakınımı mı özlüyorum bu kadar. Bilmiyorum ama içim hüzün dolu, gözlerim yaşlı, ağlayamıyorum. Uzun zamandır arıyorum bu şeyi sanki her gün daha çok uzaklaşıyorum, geçen her saat beni ondan ayırıyor ve bu beni korkutuyor. Dün odamı toplarken önüme bir kaç tane fotoğraf düştü, birinde 3 yaşındayken babamın kucağında ben, diğerinde ise yeni doğmuş halim. Bir an gözlerim yaşardı, anlayamadığım ne olduğunu, tüylerim ürpermişti sanki bir şey dokunmuştu bana. Umursamadım. Aradan bir kaç gün geçti, canımın içiyle yürüyüşe çıkmıştık. İçimde yine belirsiz bir his vardı, sanki attığım her adım beni geçmişe götürüyordu. Biraz yürüdükten sonra yolun sonuna gelmiştik, önümde kocaman bir göl vardı. Durdum. Gözlerim parlıyordu, yavaş yavaş buluyordum aradığımı. Oturup biraz sohbet ettik, bundan 7 yıl öncesine kadar gittik. Dakikalar ilerliyordu ve ben yine özlüyordum belirsizce. Anlayamamıştım beni bu kadar üzen şeyi. Eve geldik, o gece yine durgundum. Bir şeyler vardı ve ben kaybetmiştim, bu beni korkutuyordu. Derken akşamüstü evde kimse yokken yatak odasına girdim, konsolun üstünde bir kitap vardı, elime aldım ve okudum "Küçük Prens" . Şaşırmıştım. Belki de bu kitabı en son 8 yaşındayken okumuştum. Balkona çıktım ve okumaya başladım, birkaç sayfa okuduktan sonra sıkılır, televizyon izlerim diye düşünüyordum. Dalmışım, akşam ezanı okunuyordu ve kitabın son sayfalarına gelmiştim. İçimde bir sıkıntı vardı. Gittikçe artıyor ve gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Kitap bitmişti, hıçkırarak ağlıyordum. Neden mi? Çünkü kaybettiğim şeyi, çocukluğumu bulmuştum. Büyümüştüm ve çocukluğumu özlüyordum, gün geçtikçe daha çok büyüyor ve çocukken kurduğum hayalleri unutuyordum. Küçük Prens'in de dediği gibi, sıradan bir büyük oluyordum ve git gide tuhaflaşıyordum. Çocukluk; hayallerle süslenmiş, içine biraz masumiyet, biraz mutluluk katılmış bir çikolatalı pudingti benim için. Çocukken en sevdiğim şeydi çikolatalı puding, annem yapana kadar sabredemezdim. Yerken ise doyamazdım, benim için dünyanın en güzel şeyiydi belki de. Büyüyorum ben artık, pudingin dibine geliyorum, bitiyor oluşu korkutuyor beni, hayallerim soluyor, yüzümdeki tebessümün yerini gözümden akan yaşlar alıyor. Küçük Prensimi kaybediyorum artık, yolumu sadece ondan kalan küçük parlak bir yıldız aydınlatıyor. 10 ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM Müge Alkaç Dursun – Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni UMUT ÜZERİNE KÜÇÜK BİR DENEME “Umutsuzluk nedeniyle korkup kaçma. Umut umutsuzluğun ötesindedir. Aş, yürü, geç onu. Karanlık geçidin ötesinde ışık bulacaksın.” demiş Andre Gide. İnsanoğlunun yarattığı tüm dillerdeki en güzel kelime “umut” bana göre. Sadece iki hece, dört harften oluşan ama dünya üzerinde yaşayan insanlarca gizli anlamı olan sihirli bir kelime… Herkesin hayalleri vardır, ulaşmak istedikleri, kendine ve sevdiklerine layık gördükleri… Güzeldir hayal kurmak, insana yaşamak ve daha iyisini yapmak için sebep verir. Daha küçücük bir çocukken başlarız hayaller kurmaya ve içimizdeki çocuğu kaybetmezsek bir ömür sürer hayal yolculuğu. İşte o hayallere ulaşmak için, sihrin peşine takılmak gerekir, umudun peşine… Kardeştir hayallerle umutlar, biri olmazsa diğeri yaşayamaz. Bazen umduğumuzu bulamadığımız da olur, hayallerimiz gözlerimizin önünden silinir gider. İşte o zaman umuttur bizi ayakta tutan. Onu kaybetmemek gerekir, Gide’nin de dediği gibi korkup kaçmamak… Aksine her karanlığın ardından mutlaka güneşin doğacağını bilmeli, karanlık geçitlerin ötesinde bir ışık olduğunu… Ama bir de “ama”sı var umudun. Çünkü umut sadece hayallerimizin değil yapıp ettiklerimizin de yoldaşıdır. Öylece oturup sadece umut ederek bir şeylerin gerçekleşmesini beklemek, piyango bileti almadan büyük ikramiyenin çıkmasını beklemekten farksızdır. “Nasıl olsa zaman geçecek, her şey iyiye gidecek.” diye düşünmek büyük yanılgı. Biz harekete geçmeden bazı şeylerin düzelmesine imkan yok. Elbette harekete geçtiğimizde yanlışlara düşecek, çıkmaz gibi görünen yollara sapacağız. Hayat doğrulardan ibaret değil. Önemli olan yapılan yanlışlardan ders çıkarıp önünde uzanan karanlık gibi görünen o geçidin sonundaki ışığa ulaşabilmek. Ünlü yazar Paulo Coelho diyor ki:”Bir çocuğun yetişkine öğretebileceği üç şey vardır”: -Nedensiz yere mutlu olmak, -Her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak, -Elde etmek istediği şeyi var gücüyle dayatmak. Siz umudunuzu hiç kaybetmemeyi unutmayın, zorlukları aşıp yenmek için umut gerekli ama elde etmek istediğiniz şey için hayata var gücüyle dayatmayı da ihmal etmeyin, tıpkı küçük bir çocuk gibi… ÖZLÜ SÖZLER Korkularınızın, umutlarınızı takip etmenize engel olmasına izin vermeyin. J.F.Kennedy Dünyada yapılmış her şey, umut sayesinde yapılmıştır. Martin Luther Umudunu kaybetmiş olanın, başka kaybedecek şeyi kalmamıştır. Boise 11 ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM Lakin fark etmeden kaybettiğimiz şey aslında bizi biz yapan toplumsal değerlerimiz. İşte şimdi bizi ilgilendiriyor olup biten ve umursamazlık, vurdumduymazlık burada bitiyor, artık dönüp arkamızı gidemiyoruz. Mehmet Uğurelli – Okul Müdürü Katil Biziz Tespit mi dersiniz abartı mı bilmem ama sanırım kaybediyoruz her şeyi, kaybediyoruz kazandığımızı sanarak. Hiçbir şey engel değil kazanmamıza, zafer varsa sonunda her şey mubah. Çiğniyor, çiğneniyoruz, eğiliyor, bükülüyor, yutkunuyor ve yutuyoruz. Sonra da kazandık sanıyoruz. Sessiz kalıyoruz çoğu zaman, görmezden geliyoruz, geçip gidiyoruz yanından ve hiç hatırlamıyoruz olup biteni, hiç girmiyor rüyalarımıza. Sanki hiç olmamış hiç yaşanmamış gibi yapıyor ve hatırlamamak zor olmuyor. Kimi zaman hırsız kimi zaman cellat kimi zaman zalim kimi zaman da katil oluyor başroldeki ve biz umursamıyoruz. Çevremizde olup biten her şey bizden bağımsız sanki. Gören gözlerimiz görmez oluyor o an, baksak da duymuyor duysak da görmüyoruz hatta o ana hislerimizi kapıyoruz dünyaya ve geçip gidiyoruz. Korkuyoruz sadece kıyısı köşesi değer mi diye sükût içinde geçen anlamsız hayatlarımıza. Hiçbir mahkemenin ceza vermediği bir cinayetten bahsetmek istiyorum size. Şimdi hepimiz bir bileniz kendimizce alim bile sayılırız. En azından okuyor ve okuduğumuzu anlamlandırıyoruz. Fakat çok yakında alimliğin toplumsal cehaletimize mağlup olacak. Bir cinayet işleniyor, canlı bir varlık katlediliyor. Bizde bu cinayetin tanığıyız ve katiller aramızda. Apartmanımızda, sokağımızda, marketimizde, şehrimizde. Belki de katil biziz! Dilimiz ölüyor… Türkçe ölüyor ve yeni bir dil onun yerini alıyor Türkche. Gizemin “ghizem”, gamzenin “ghamze”, canımın “janım”, çakmanın “chaqma” ve ya şeytanın “SHeytAnN”diye yazıldığı, anlamsız kelimeleri de barındırmaktan geri durmayan (papiş, pampiş, pampa vb.) sahte bir varlık neslimizi zehirli bir sarmaşık gibi sarıyor. Bir dönemin sokaklarımızı çirkinleştiren sözde yabancı kökenli tabelaları bile masum kalır oldu. Lakin sarmaşığın kökenleri oralarda gizli. Simmit yazan simit sarayları, Garden Shoplar, Energie cafeler (şalgamcı), coiffeur berberler, chokcool giyim mağazaları, öz patisserie tatlıcılar, “since 1992’den beri” faaliyette olanlar ya da November Paşalılar…. Gün geçtikçe dedeler torunlarını ,babalar oğullarını anlamaz oluyor. Bırakın yüzlerce yıllık tarihi, bugün ile yarın, yakın geçmiş ile gelecek arasındaki bağ kopmak üzere. “Dil, ağzımda anamın ak sütüdür” diyen Cahit Sıtkı’lardan devralınan miras bu olmasa gerek. Bir gün kendi ülkemizde anadilsiz kalırsak eğer, hamasi nutuklar işe yarar mı o zaman? Emanet değil mi bize bu dil, bu vatan? Öyleyse neden zenginliğiyle övündüğümüz dilimizi ellerimizle fakirleştiriyoruz. Uyanmak gerek geç olmadan, güneş batmadan dönmek gerek, gelmek gerek kendimize. Bakmak gerek bugünden geçmişe; Necip’e, Akif’e, Yunus’a, Karacaoğlan’a, Veysel’e ve Mahsuni’ye bakmak gerek ,sağlam temeller atabilmek ve dimdik yürüyebilmek için geleceğe. Diline sahip çık Türkiye, Türkçen senin anadilin, güven kendine. 12 ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM ÖĞRENCİ OLMAK Kübra Yılmaz 9D TARTIŞMA Çok Zor… Bize iyi notlar , uyku ve sosyal hayattan ikisini seçebilirsiniz diyorlar. Yani bize ya eğitimsel başarımızdan ya uykumuzdan ya da sosyal hayatımızdan vazgeçmelisiniz diyorlar. Peki neden bu doğru olsun ki ,yani hepsini bir arada götürebilen insanlardan olabiliriz ama buna inanmamız gerekir. Keşke ben de inansam, inanmıyorum. Sonuçta biz de insansız öyle değil mi ? ! Yani bizden beklentilerini bu kadar yüksek tutmamalılar . Günde yedi saat uyuduğumuzu düşünelim , beş saat okul dersleri , yememiz içmemiz , evdeki dersler , gidip ekmek almalar filan. Al sana asosyallik! Arkadaşlarımıza sorduk. Yukarıdaki şekil hakkında ne düşünüyorsunuz? Mutluluğun Sırrı… Bir insan yeterli uyku alırsa, bence her şeyi yapabilir. Çünkü o zaman beyin açık ve dinç olacaktır. Uykusu olan birinin hayatta başarılı olabileceğini ben düşünmüyorum. Beynin de dinlenmesi lazım. Yorgun ve bitkin bir şekilde ders çalışırsa ya da arkadaşlarıyla gezerse, ne çalıştığı dersten iyi bir not alır ne de gezmekten tad alır... Bana göre uyku her şeyin ilacıdır. İyi notlar ve sosyal hayatı birlikte yürütmek bana biraz ağır gelebilir. Çünkü ben sadece tek bir noktaya ağırlık vermeyi severim. Yani en azından öyle tad alırım. Ama iyi bir uyku ve iyi notların olursa ömrün boyunca mutlu olursun. Eğer iki şeyi seçecek olursam bunlar iyi notlar ve yeterli uyku olur. Çünkü bir insan hayatının başında güzel bir yerlere gelebilirse hem başarılı olur hem kariyeri olur hem de mutlu olur. Hayatında mutlu olmak istiyorsan yeterli uyku ve iyi notlar... Nisa Nur Akbaş – 9E Sonra "Çocuğum neden derste konuşuyorsun , oluyor mu böyle!" ler . Ya hocam benim konuşmak için başka zamanım yok ki . Bana tenefüste konuş diyorsun peki hiç düşünüyor musun ben yirmi dört saatte en fazla dört saat konuşuyorum . Bunun iki saati zaten yakınmakla geçtiğine göre benim sosyalleşmem gerekiyor ama o zaman da sorulara verilen yanlış cevaplar havada uçuşuyor . Yani uzun sözün kısası öğrencilik zor be kardeşim , çok zor!.. Yaren Tepebaşı - 9D Öğrenciyim… Öğrenci olmak, öğrenci hayati zordur.ileride bir hedefin varsa eğer, bunun için bazı şeylerden vazgeçmek gerekir. Ya ilerideki hayatın ya da şimdi yaşayacağın kısa süreli ama mutlu bi hayat. Ben de bu fikire katılmıyorum aslında. Ogrenciyiz diye bazı şeylerden vazgeçmek zorunda kalıyoruz, kısıtlamalar alıyoruz, hayatımızı yaşayamıyoruz. Herkesin bizden beklentileri var ; okuyup adam olacak, bize bakacak vs. Peki hiç düşündüler mi ? Okuyacak, adam olacak ama hayatının en güzel kısmını yasayamayacak. Bence öğrencilik zor. Başkalarının isteği üzerine yaşanılan bi hayat, sürekli kısıtlamalar getiren, bizleri hayatımızdan alikoyanlar. Ben bu üç şeyi bi arada yapabilecek bi insan değilim. Iyi notlar, yeterli uyku ve de sosyal hayat bunlar önemli seyler. Öğrencilik hayatında sosyal hayat da önemli sonuçta. Günlerce oturup, ders calişamazsin. Ilerideki hayatim için yeterli uykudan vazgeçmem gerektiğini düşünüyorum. Sosyal hayat, öğrencilik hayatının vazgeçilmezi bence. Öğrencilik yılları , hayatimizda yaşayacağımız en güzel yıllar olabilir belki. Bu hayati kendimize kısıtlamalar getirerek yaşamak saçma belki de. Öğrencilik tam anlamıyla çok zor... Seymanur Aslan - 9E Deplasmandayız… Şöyle anlatayım… Daha 11 yaşındasın, deplasmandasın. Yaşıtların internet kafeler de oyun oynarken sen bilmediğin şehirlerin bilmediğin ilçelerindesin. Hava buz, seni sıcak tutan tek şey atkın. Tek suçun deplasmana gitmek.. Yaşın 12, yine deplasmandasın. Hayat seni buna zorlamıyor, niye gidiyorsun ki? Niye olacak, hayattan zevk alıyorsan yarısı deplasman. Takım galip. Haftaya yenilecek bu takım ama mutlusun, şimdilik. Yaş olmuş 13. Yaşıtların okul okul gezerken sen deplasmandasın. Para mı kazandıracak bu takım sana? Yok. Niye peşindesin? Hayat bizim değil mi? Bizim. Beşiktaşımız'da bizim hayatımız, kimse hayatının yarısını eksik yaşamak istemez. Zaman çabuk geçiyor, yaş oldu 14. Takımın yıllar sonra şampiyonluk maçında. Deplasmandasın. Takım gol atıyor seviniyorsun. Şampiyon olacaksın sanıyorsun.maç bitmiş, takım yenilmiş.yine şampiyon olamıyorsun. Senin gözlerinde ilkokulda öğretmeninden yediğin dayaktan sonra ilk defa göz yaşı var. Ağlıyorsun bildiğin, saklama kimseden. Küfür ediyorsun, bir daha deplasman falan yok hayatımızı mahvetti bu takım, adam gibi okuyalım,mesleğimizin sahibi olalım biz de. Bir daha gitmem, gideni... Yaş olmuş 15… Yine deplasmandasın... Cem Deniz – 9E 13 ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM KOVULMUŞLARIN EVİ – ALİ AYÇİL göçmenidir evimizin. Bir an gelir, gözaltlarındaki torbaların bağcığını gözlerinin feriyle bağlayamaz olur artık. O iki bağcık da, hiç ummadığımız bir vakitte, hiç ummadığımız bir yerde çözülüverir. Çözülüverir ve babamız, bizden sakladığı bütün yorgunlukları orta yerde bırakıp, kederli yüzünü terk eder. Biliyor musunuz? Babamız bir gün gerçekten ölür! Babamız bir gün gerçekten ölür, ama biz, onun ölümünü bile birden değil parça parça kavrarız. Eve geç kaldığımızda duyduğumuz tedirginlik, yerini garip bir boşluğa bırakır mesela; Annemiz, “babanız duymasın “ demez olur. Ütü masasında eksik bir giysi vardır artık. Sabahları ceketini tuttuğumuz telaş, akşamları kapısını açtığımız yorgunluk bizi terk etmiştir. BİR GÜN BABAMIZIN RESMİ DE ÖLÜR Çoğumuz, babamız henüz hayattayken onun yüzüne bir kere bile dikkatle bakmayız. Baba, “baba” demeye başladığımız günden itibaren sürekli karşımızda duran bir alışkanlıktır. Yıllarca babamızdan değil, bir alışkanlıktan bahsederiz: Annemize, “babam bugün niçin gecikti?” diye sorarız; kardeşimize, “babam yine su istiyor,” der ve dertleniriz; bazen de,”babama hangi yalanı uydursam,” diye planlar kurarız kafamızda. Baba, her seferinde, bize biraz uzak, biraz yabancı birisidir. Her gün elbiselerini giydirip sokaklara saldığımız o” biraz” yabancının, zamanın karşısında nasıl da eriyip gittiğini fark etmeyiz bile. Oysa ilkin ve hep onun elbiseleri yaşlanır, ilkin ve hep onun saçları ağarır, ilkin ve hep o öksürür. Bir alışkanlığın perde gerisinden baktığımız o yüzde zaman, çizgilerden, girintilerden ve çıkıntılardan yeni bir yüz yapar; bunu da fark etmeyiz. İçimizden az buçuk dikkat kesilenler bilirler ki, baba, gözaltlarındaki torbalarda yorgunluk biriktiren kederli Yaşarken bir alışkanlığa kurban giden babamızı, öldüğü günden sonra tekrar toplamaya, bir arya getirmeye başlarız. Onun, yırtık bir resim gibi günlerimizin şurasına burasına dağılmış ne çok yüzü varmış meğerse. Haber izleyen, kızan, surat asan bıyık altından gülen baba yüzlerinin hepsi de neredeyse bir tek kavşakta birleşmektedir ama: Evde. Bizim babamız bir ev adamıdır. Aslınca onlarca yıl hâkimi değil, mahkûmu olmuştur yaşadığı evin. Son bir gayretle yaşadığı konağı ve toprakları terk etmeye çalışan Tolstoy’un deliliğine soyunamayacak kadar karısı ve çocukları tarafından teslim alınmış, inceden inceye tutkusuzlaştırılarak vasat bir adama dönüştürülmüş ve hayatının yeknesaklığı içinde bir gün, kefen parasını biriktirmiş olmanın huzuruyla evine veda etmiştir. Artık içimizden hiç kimsenin, bize veda eden babanın yerine baba olamayacağını, vaktin çıkıp çıkmadığını onun sesiyle soramayacağını anladığımızda, çaresizce bir şey yaparız: Kendimizi babamızın hiç ölmediğine, şeceremizin hiç dağılmayacağına inandırmak için, onun en sevdiğimiz fotoğrafını büyüterek, annemizin ya da en büyük kardeşimizin odasındaki duvarın yerine konduruveririz. Konduruveririz ve o resme bakarken ilk kez babamızın yüzüyle yüzleşiriz. Böylelikle ilk kez, babamızın gözlerinde bir göç öncesinin alın- TANITIM... KİTAP… DENEME… ganlığını görürüz; saçlarının fazlasıyla beyazlaşmış olduğunu görürüz. Görürüz ki, onun alnı yaşadığımız coğrafyanın kaderiyle aynıdır. Sanki hiç mola verilmemiş bir savaşın cephe yerine benzeyen bu alın aslında bizzat hayatın alnıdır. Onu yeniden aramıza çağırmakla, yüzünü her gün görebileceğimiz bir yerde ağırlamakla, bir süreliğine de olsa, ölü babamızla ilk kez içtenlikle baba-evlat haline geliriz. Konuk ettiğimiz insanlara anlatırız onu, kim olduğunu soran çocuklara; öyle ki, onun kim olduğunu sormayanlara içlendiğimiz bile olur. Duvarda, bazı yanlarını yeni yeni hatırladığımız, çerçeve içinde bir babamız vardır artık. Ama gün gelir, mevsimler duvardaki fotoğrafı da soldurmaya başlar. Babamızın gözaltlarını tutan o incelmiş bağcıklar, bir kere daha unutkanlığımız tarafından kopmaya terk edilir. Aramıza heyecanla çağırdığımız sevgili ölümüzün yüzü, mahkûm olduğu çerçevenin içinde tekrar bir gölgeye, bir alışkanlığa dönüşür. Bir evden bir eve taşınırken, eşyalarımızın arasında can çekişir durur; yeni evimize uygun olup olmadığını düşündürecek kadar uzaklaşır aramızdan. Nihayet, yeni evlerimiz, bu yakışıksız yabancının resmini duvarları için uygunsuz bulmaya başlar. Yeni evlerimizin duvarları, su kenarlarını, tarlaları, yorgun işçi tulumlarını, bir memurun çantasını, bir askerin kaputunu, bir kasketin alınlığını ve bütün o eski alışkanlıkları kabul etmez olur artık. Bir gün, biz yine fark etmeden, duvardaki yerinden de devrilir babamız; ikinci kez ölür!.. KOVULMUŞLARIN EVİ – ALİ AYÇİL Kovulmuşların Evi bir deneme kitabıdır. Ali Ayçil’in “Ceviz Sandıklar ve Para Kasaları”, “Yenilgiden Dönerken” isimli başka deneme kitapları da vardır. Ayrıca “Sur Kenti Hikayeleri” isimli hikaye kitabı da okunmaya değerdir. 14 ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ OKUL GAZETESİ | EKİM ALINTILAR… KİTAP… KARIŞIK… Yürümek “Bir ve Bir” Şimdi Zamanı Değil! Son devir melâmî büyüklerinden Muhammed Nur'ul-Arabî hazretleri, bir gün bir müridiyle yolda yürürken, müridi bir aralık durmuş ve, — "Efendim!", demiş, "bütün şeyhler keramet gösterirler, gösteriyorlar ama siz bize henüz bir keramet göstermediniz. Lütfetseniz de bir kerametinizi görsek!" Çoğu zaman “bir”i incelemeyi tanımladığımızda “iki”ye ilişkin her şeyi bildiğimize inanırız. Çünkü iki, “bir” ve “bir”dir. Ne var ki böyle dşündüğümüzde, “ve”yi henüz incelememiş olduğumuzu unuturuz. Arthur Eddington Sufi düşünür İdris Şah, “Öğrenme konusuyla ilgili sizinle konuşmaya geldim.” Diyen genç bir adamı şöyle anlatır: Efendi hazretleri kaşları çatılmış bir hâlde hiddetle müridine şu cevabı vermiş: — "Yürüyoruz ya işte!" Sonra da hiç konuşmadan yürümeye devam etmiş. İdris Şah’a göre “Genç adam –şimdi zamanı değil- karşılığını dinleme kapasitesine sahip değildi. Yalnızca Şah’ın meşgul olduğunu ve zamanı olmadığı yorumunu kabul etmeye programlanmış, -şimdi zamanı değil-in, ‘daha sonra uygun bir zamanda’ anlamına geldiğini anlayamamıştı genç. Delinin Türküsü Konfüçyüs bir gün Qu'ye gitti. Çju'nün delisi Jieyu çaldı kapısını, kapıdan şunları söyledi gitti: zümrüdüanka hey zümrüdüanka günden güne ağarıyor tüylerin gelecek gelmek bilmiyor geçmiş kaçıp gitmiş geri dönmüyor dünya Yol'undaysa etkilidir kutlu kişi dünya Yol'dan çıktı mı gizlenir kutlu kişi bugün ise ne o doğru ne öteki mutluluk tüy gibi hafif tutamıyorsun mutsuzluk yer gibi ağır kaçamıyorsun hiç hiç hiç söyleme derdini hep hep hep geri dur gitme dikenler dikenler dolanır ayağına yanıltılar tuzaklar şaşırtırlar yolunu yüksekteki ağaç çalar kendinden kandildeki yağ yanar kendinden tat verir tarçın ağacı dallarını keserler yarar verir mum ağacı gövdesini soyarlar herkes bilir yararını yararlının kim bilir yararını yararsızın? -Şimdi zamanı değil, diye karşılık verir İdris Şah. -Anlaşılan meşgulsünüz. -hayır, şimdi zamanı değil. -Zamanınız yok demek. -Zamanım yok demedim. -Öyleyse neden meşgulüm diyip bu konuşmaya son vermiyorsunuz? Hangi Yol? Alice, Cheshire kedisiyle karşılaştığında ona sorar: -Lütfen, bana söyler misin hangi yoldan gitmeliyim? Cheshire kedisi: -Bu nereye varmak istediğine göre değişir? Alice: -Nereye varacağımın önemi yok. Cheshire kedisi: -Eğer bunun önemi yoksa hangi yoldan gideceğinin de önemi yok. Alice: -Herhangi bir yere varsın da sonunda… Cheshire kedisi: -Eğer mesele herhangi bir yere varmaksa sadece yürümen yeterli tabi… Alice Harikalar Diyarında / Lewis Carroll ÖZDEN CENGİZ ANADOLU LİSESİ Okul Gazetesi
© Copyright 2024 Paperzz