Okuyun - Bilgeler Zirvesi

MÂTURÎDÎ’DE AKLIN İŞLEVLERİ VE ÇAĞDAŞ SORUNLARIMIZ
AÇISINDAN TAHLİLİ ∗*
Hulusi Arslan
İnönü Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Kelâm Anablim Dalı Öğretim Üyesi
Özet
Mâturîdî Türk-İslam dünyasının yetiştirdiği en önemli düşünürlerden biridir. Onun düşünce sisteminde
akıl, din ve dünya için vazgeçilmez bir araçtır; çünkü aklın nazari ve pratik alana yönelik çok önemli işlevleri vardır.
Zira akıl teorik anlamda tanrıyı, evreni ve insanın bu evren içindeki yerini; peygamber ve dinin gerekliliğini kavrar.
Akıl bir yönden de pratik alanda, dünyevi işlerimizi yönetirken, problem ve sorunlarımızı çözmeye çalışırken birçok
işleve sahiptir. İslam dünyasının içinde bulunduğu şartlar dikkate alındığında Mâturîdî’nin ortaya koyduğu bu
yaklaşıma ihtiyaç duyulduğu söylenebilir
Anahtar Sözcükler: Tanrı, akıl, din, dünya, problem, çözüm
Summary
Maturidi is one of themost important thinkerswho has trained of Turkish-Islamıc World. In his system of
thought, themind is an indispensable to olfor religion and world. Because the rearemany important functions for the
oretical and practical field of themind. Sothemind comprehend to theorical meaning of God, the universeand the place
of thehuman in the thisuniverse, the prophetand the necessity of religion. Inanot he raspect the
mindmanagesourpractical workand it has manyfunctions to solveour problem sandissues. Takingin to
accountthesituation in Islamic World, ıt can be saidthatthisapproach is needed.
Keywords: God, Ration, Religion, World, Problem, Solution
Giriş
Mâturîdî Türk-İslam dünyasının yetiştirdiği en seçkin düşünürlerden biridir.
Yorumlarında yaptığı rasyonel açıklamalar onu öne çıkan hususlardan biridir. Genel bir
ifadeyle belirtecek olursak ona göre olgu ve olayları kavramak ve eşyayı yönetmek için
akla ihtiyaç vardır. Daha özelde ise akıl, dinin anlaşılması için vazgeçilmez bir araçtır.
İslam’ın ilk dört beş asrında genel bir yaklaşım olarak hâkim olan bu düşünce
sayesinde bir İslam medeniyetinden bahsedebiliyoruz. Zira bu dönemlerde Müslüman
idareciler akla, düşünceye, ilme ve ilim adamlarına çok önem verdiler. “Abbasi halifeleri
El-Mansur ve onun yolundan yürüyen el-Me’mûn ilim adamlarını ve mütercimleri
toplayarak kütüphaneler, medreseler ve akademiler tesis ettiler. Bunlar her şehirde
herkese açıktı. Yunanca; Süryanca ve Sanskrit dilinden Arapçaya tercüme ettikleri
∗
Bu tebliğ, Mâturîdî’de İnsanın Yaratılış Hikmeti (Mengücekli Yay., Malatya 2013) adlı eserimizin 126-136
sayfalarından hazırlanmıştır.
*
Bu makale, 28-30 Nisan 2014 tarihinde Eskişehir’de düzenlenen ‘Uluslarası İmam Maturidî Sempozyumu’nda
bildiri olarak sunulmuştur.
kitapların ağırlığınca tercüme yapanlara altın para verdiler. Bağdâd ve diğer İslam
merkezleri ahlak, fıkıh, felsefe, hey’et, riyaziyat, tabiiyât, mûsikî, edebiyat, içtimaiyat ve
daha başka ilimlerin beşiği olmuştu.” †
Bu anlayış İslam dünyasını kısa zamanda bir medeniyet havzası haline getirdi.
“Müslümanlar dünyanın muhtelif merkezlerindeki bütün ilimleri öğrenmeyi dinlerinin
icaplarından saydıkları için bu yoldaki çalışmaları ile az bir zamanda hem o ilimleri kendi
dillerine çevirip memleketin her tarafına yaymışlar, hem asıl sahiplerini kat kat geçmişler
ve hem de o ilimlere yeni yeni keşifler ilave ederek ve üzerlerine vurdukları damga ile
bunların her biri, İslam medeniyetine has bir şekil almıştı.” ‡
Buna
karşılık
İslam
dünyasının
bugün
içerisinde
bulunduğu
duruma
bakıldığında, tarihte kazanılan bu konumun çok çok gerisinde olduğumuzu görüyoruz.
Teorik ve pratik hayatımızda pek çok sorunla karşı karşıyayız. Aslında iki üç asırlık bir
geçmişse sahip olan bu sorunların nedenleri ve çözüm yolları üzerinde birçok fikir imal
edilmiştir elbette. Tabii olarak çözüm önerileri de farklı farklıdır. Yine de ortak yönlerden
bahsetmek mümkündür.
Genel bir tasnif yapacak olursak biz bunları, teorik ve pratik hayata ilişkin
sorunlar olmak üzere iki ana bölüme ayırabiliriz:
Teorik olarak dile getirilen sorunlarımız genellikle birbiriyle ilişkilidir. Bunlar,
cehalet ve taklid, akıl ve düşüncenin ihmal edilmesi, yorumların ve geleneklerin
nasslaştırılması, dinin maslahat ve makasıd açısından değil, nassların zahiri anlamları
üzerinden anlaşılması, özgün ve yaratıcı düşünceden yoksunluk, bu dünyaya olan meyli
bırakıp bütünüyle ahirete yönelimi netice veren dini düşüncenin baskın olması gibi
sorunlardır.
Pratik hayata ilişkin sorunlarımızı da siyasal, ekonomik ve sosyal sorunlar olarak
ayırabiliriz. Siyasal alanda kendini yönetememe, sömürge konumunda olma, insan hak ve
özgürlüklerden yoksunluk, özgür seçim esasına dayanmayan baskıcı ve totoliter yönetim
biçimleri; ekonomik alanda tembellik, üretememe, kalkınmama ve buna bağlı olarak
fakirlik, açlık, hastalık ve ölümler.. Sosyal alanda ise, özgün kurumsal yapıları
oluşturamama, toplum kesimleri arasında parçalanmışlık, şiddet ve çatışma temayülü,
kavmiyetçiliğin yeniden tırmanması gibi sorunlardan bahsedilebilir.
Bunun yanında özellikle Modern Batı düşüncesinden yansıyan problemlerimiz
de vardır. Bunlardan birincisi siyasal, hukuksal ve ekonomik modellerin Batı’dan ithal
edilmesi sonucunda doğan problemlerdir. Buna bağlı sorunlardan biri, ithal edilen
sistemlerle halkın inanç ve değerleri arasında çelişkilerin yaşanması ve bunun siyasal
gerilimler halinde topluma yansımasıdır. Yine Batı tarzı ekonomik modellerin, özellikle
daha yakın dönemlerde kazanç, fayda ve hazzı önceleyen bir insan tipini yaratması ya da
dünyevileşme sonucunda kapitalin en önemli değer haline dönüşerek Batı’da olduğu gibi
aşırı bireyselleşme ve değerlerin araçsallaşması gibi sorunlara neden olmasıdır.
†
‡
Akseki, A.H, İslamiyet ve Terakki, (İsmail Kara, Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi İçinde), İstanbul 1997, II/347-348
Akseki, İslamiyet ve Terakki, II/348
Şüphesiz bütün bu sorunların aşılması ve İslam medeniyetinin yeniden inşası
yolunda birçok çözüm ve fikir ileri sürülmektedir. Biz de bu çözümlere Mâturîd’i’nin akla
yüklediği işlevleri incelemek suretiyle katkıda bulunmaya çalışacağız.
Burada bilhassa belirtmemiz gereken bir husus, Mâturîdî’nin akla yüklediği
işlev, asla aydınlanmacı ve seküler akılın gördüğü işleve benzetilmemelidir. Zira Mâturîdî
akla, dini dışlayan değil, tam aksine dinin daha iyi anlaşılmasını ve insanın her iki
dünyada da mutlu olmasını öngören bir işlev yüklemektedir.
I. Mâturîdî’ye Göre Akıl
Mâturîdî akla büyük değer veren bir mütekellimdir. O, aklı dinin anlaşılması için
vazgeçilmez araçlardan biri olarak görür. Kitâbu’t-Tevhîd’in hemen giriş bölümünde
dinin öğrenilmesi için başvurulacak vasıtalardan birinin nakil, diğerinin de akıl olduğunu
söyler. § Zira ona göre akılda, her iyi olanı iyi; kötü olanı da kötü olarak algılama
yeteneği vardır. ** Onun düşünce sisteminde akıl, sadece bir bilgi vasıtası değil, fakat
bütün kelam sisteminin can damarı durumundadır. Mâturîdî bilgi kaynaklarını açıklarken
akıl yerine bazen ve sıklıkla nazar kelimesini kullanmıştır ki, bunda aklın işlevsel olması
halinde ancak bilgi üretebileceğine ima vardır. ††
Mâturîdî’ye göre akıl, eşyanın güzellik ve çirkinliğini bilse dahi, bizzat kendi
keyfiyet ve mahiyetini bilmekten acizdir. ‡‡ Bu sebeple olsa gerek o, aklı tanımlamaktan
çekinmiştir. Bunun yerine daha ziyade aklın yerine yapabildikleri ve işlevleri üzerinde
durmuştur.
II. Mâturîdî’ye Göre Aklın İşlevleri
Mâturîdî Kur’an’daki “lâ ya’kılûn” şeklindeki ifadeleri “aklını kullanmayanlar”
veya aklından faydalanmayanlar” şeklinde açıklamıştır. §§ Dolayısıyla o, harekete
geçirilmediği ve kendisinden istifade edilmediği takdirde, potansiyel aklın işe
yaramadığını ima etmiştir.
Türkçe de işlev kelimesi, bir nesne veya bir kimsenin gördüğü iş, iş görme yetisi,
görev, fonksiyongibi anlamlara gelmektedir. *** Öyle ise Mâturîdî’ye göre aklın işlevleri
denildiğinde, onun akla yüklemiş olduğu yetkiler, işler, vazifeler ve fonksiyonlar
gelmektedir.
Bu çerçevede bizim keşfedebildiğimiz kadar, Mâturîdî’nin akla yüklediği
işlevleri şu şekilde sıralamak mümkündür.
1. Allah’ı Tanımak
Mâturîdî, Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed b. Mahmud, Kitâbu’t-Tevhîd, thk: Topaloğlu B. ve Aruçi M.,
İstanbul 2003, s.345-346; Mâturîdî, Kitâbut-Tevhîd Tercümesi, s.277. (Not:Bundan sonraki dipnotlarda
Kitâbut-TevhîdTercümesi’ninsafya numarası sadece parantez içerisinde gösterilecektir.)
**Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.157 (127)
†† Özcan, H., Mâturîdîde Bilgi Problemi, M.Ü.İ.F.V. Yay., İstanbul 1993, s.70-72
‡‡
Mâturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, thk. Murtaza Bedir, Mizan Yay., İstanbul 2008,III/251
§§
Mâturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, VII/116
***
http://www.tdk.gov.tr/index.
§
Mâturîdîye göre akıl, yeme ve içme gibi sıradan şeyler için düzenlenip yaratılmış
değildir. Çünkü yeme ve içme konusunda akılsız canlılar, akıllı olanlardan daha güçlüdür.
Öyle ise akıl, ibret almak ve tefekkür etmek üzere yaratılmıştır. †††
Allah’ı tanımak, Mâturîdî’nindüşünce sisteminde insanın yaratılış hikmeti olarak
gösterilebilecek hususların başında gelir. Mâturîdî’ye göre, gerek insanları gerekse cinleri
Allah’ın varlığı ve birliği inancına (tevhid) götüren tek bir yol vardır; o da akıldır. ‡‡‡
İnsan ve tabiatın varlığı Allah’ın bilinmesi hikmetine mebnidir. Mâturîdî’ye göre Allah’ı
tanımak sadece tabiatın O’na kılavuzluk etmesi suretiyle mümkündür. Çünkü duyular
yoluyla veya nakilile O’nun bilgisine ulaşma imkânı bulunmamaktadır. §§§ Dolaysıyla
Mâturîdîye göre Allah’ı bilmek duyular veya nakil ile değil ancak akıl ile mümkündür.
Mâturîdî’ye göre insan aklını, Allah’ı tasdik etmeye götüren o kadar çok delil
vardır ki inkâr edeni hayretle karşılamak gerekir. Yeryüzündeki her şeyi, kendi varlığı ve
birliğini (tevhid) gösterecek şekilde yaratmış olduğu halde, insanoğlu nasıl olur da Allah’ı
inkâr edebilir. ****
Mâturîdî’ye göre aklın Allah’ı tanıması için üzerinde düşüneceği materyallerden
biri de insanın kendi özüdür. Bu çerçevede o, “kendini tanıyan rabbini tanır” prensibini
hatırlatır.
Mâturîdî’ye göre kendi öz yapısını tanıyan kişi, yaratıcı şuuruna rahatlıkla
varabilir. Örneğin insan kendisine baktığında işitme ve görme gibi hususiyetlerin
inceliklerinden haberdar olmadığını anlar. Keza o bedeninde meydana gelen bozulmanın
nasıl düzeleceğini, ne kadar bir süre yaşayacağını ve hangi mekânlarda bulunacağını
bilemez. Keza kişi fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarının ortaya çıkış zamanını, şeklini ve
bunları gidermenin mahiyetini tam olarak tespit edemez. Bunun yanında o hayatı boyunca
kendine yönelik gözlemlerine dayanarak fiziki yapısının süreksizlik ve kararsızlığına da
tanıklık eder. İnsan, varlık sahasına çıkması için çeşitli aşamalardan, hatta var olduktan
sonra da birçok aşamadan geçmiştir. Kişinin bütün bu hallerden gerçek manada haberdar
olması zordur. Bütün bu gerçekleri düşündüğü takdirde kişi, bizzat kendisi tarafından
yaratılıp yönetilmediğini bilir. Eğer nefsinin yönetimi kendi elinde olsaydı, onu bütün
evrelerini bilecek şekilde düzenleyip idare ederdi. ††††
Mâturîdî “İnanacaklar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birtakım ayetler
vardır. Hiç düşünmez misiniz?” ‡‡‡‡ “Kendi kendilerine hiç düşünmezler mi?”§§§§ gibi
ayetlerden hareketle, insanın kendi varlığına bakması ve üzerinde derinden düşünmesi
halinde, bir yaratıcının bulunduğunu ve bu yaratıcının tek olduğunu kavrayabileceğini
söyler. *****
Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.254-255 (208)
Özcan, H., Mâturîdî’de Dinî Çoğulculuk, İFAV Yay., İstanbul 1995, s.79
§§§Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.199 (164)
****Mâturîdî, Te’vîlâtüEhli’s-Sünne, thk. Fatıma Yusuf el-Hıyemî, Beyrut 1425/2004,I/29
††††Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.159-160 (130)
‡‡‡‡
Zariyât, 51/21
§§§§
Rum, 30/8
*****
Mâturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, I/66
†††
‡‡‡
Görüldüğü gibi insan bedenine yönelik inceleme ve müşahedeler onu yaratıp
idare eden bir varlığa işaret etmektedir. Mâturîdî’ye göre insanın duyusal ve akli yapısı
incelendiğinde de aynı neticeye varılır. İnsan, düşündüğü takdirde varlıklar içerisinde
seçkin bir yere sahip olduğunu anlar. Örneğin yaratıklar içerisinde en tedbirli ve en
beceriklisi olduğunu, karşılaştığı gerçekleri en yüksek derecede idrak edebildiğini, bilinen
ve ifade edilen hususlara en süratli bir şekilde vakıf olabildiğini bilir. Sonra varlığının
oluş, yok oluş ve devamlılık prensipleri içerisinde yönetilmesini, sonra algılanabilen
bütün varlıların idrakine sunulmuş olduğunu fark eder. Böylece insan kendisi gibi bir
varlığın mevcudiyetinin, ancak kendisinin taşımış olduğu özelliklerden uzak olan bir
varlık sayesinde mümkün olduğunu bilir. Keza bu varlığın acze düşmeyen bir kadir, cehle
maruz kalmayan bir âlim, yönetimine karşı durulamayan bir cebbar olduğunu anlar. †††††
Kur’an-ı Kerim’de “Varlığımızın delillerini dış dünyada ve kendi nefislerinde
onlara göstereceğiz” ‡‡‡‡‡ buyurulmaktadır.
Mâturîdî’ye göre Allah’ın varlığının nefislerdeki delilleri, onları halden hale
çevirmesi, ana rahminde nutfe (zigot) halinden alaka (yapışkan cisim) haline, alakadan da
mudğaya (küçük bir et parçasına) sonra mudğadan insan şekline dönüştürmesidir. Bu
şekillendirme ve terkibin bu şekilde sonuna kadar anlatılmasından maksat, ortada tek bir
varlığın yapımı ve ondan başkasında bulunmayan tek bir varlığın yönetimi olduğunun
bilinmesidir. §§§§§
Netice olarak aklın en büyük vazifesi ve işlevi kendi yaratanı olan Allah’ı
tanımaktır. Akıl dış dünyaya ve kendi öz varlığına nazar ettiği takdirde Allah’ın varlığını
ve birliğini bilir. Akla yüklenen bu işlev, modern dönemde inanç-akıl veya din-dünya
ayırımından kaynaklanan problemlere çözüm oluşturabilir. Zira modern Batı düşüncesi,
Kant gibi bazı filozofların metafiziğe getirdiği eleştirilerin de desteğiyle akıl ile inancı ve
sonrasında din ile dünyayı birbirinden farklı alanlar olarak kabul etmişlerdir. Dine
mesafeli yaklaşımların seküler ideolojiler şeklinde İslam dünyasında doğurduğu
sorunların kaynağını burada görmek mümkündür. Mâturîdî’nin iman ile akıl arasında
kurduğu bu bağ, insanlığın din ile arasının açılmasına ve çok çeşitli siyasi ve edeoljik
kamplaşmalara neden olan bu sorunların çözümü için bir başlangıç oluşturabilir.
2. Evrenin Yaratılış Hikmetini Kavramak
Aklın önemli işlevlerinden biri de kâinattaki hikmetleri kavramaktır. Çünkü akıl
evrendeki hikmetlerin bilinmesi gerektiğini telkin eder. Zira bu özelliklere sahip olan
kâinatın hikmetten uzak olarak meydana gelmesi mümkün değildir. ******Mâturîdî’ye göre,
evrenin sadece yok olmak için vücut bulması, hikmete uygun değildir. Öyle ise aklın da
bir parçasını oluşturduğu evrenin hikmet dışı bir temel üzerine kurulmuş veya isabetsiz ve
yararsız yaratılmış olması ihtimal dâhilinde değildir.
Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.160 (130)
Fussılet, 41/53
§§§§§Mâturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, XIII/157
******Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.17 (14)
††††††Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, (1979) s.4 (4)
†††††
‡‡‡‡‡
††††††
Mâturîdî’nin açıklamalarından hareketle, evrenin yaratılış hikmetini üç başlık
halinde inceleyebiliriz.
Birincisi, evren insanın faydası için yaratılmasıitibarıyla hikmettir.Mâturîdî’ye
göre, evrenin yaratılış gayesi insandır; yaratılışın faydaları bütün canlılara olmakla
birlikte nihaî anlamda insana yöneliktir. Düşünürümüze göre, yer ve göklerin
yaratılmasında bizzat kendilerine dönük bir faydadan söz edilemez. Bir şeyin herhangi
birinin faydası amaçlanmadan veya sırf yok olması için yaratılması da abestir. Öyle ise
yüce Allah, yer ve gökleri insanın faydası için yaratmış ve onun tasarrufuna vermiştir
(sehhara).
‡‡‡‡‡‡
Hatta öyle ki evrende zararlı gibi görünen bütün nesneler, aynı zamanda
bir faydayı içinde barındırmaktadır. Örneğin ateş, yakma özelliği bakımından zararlı gibi
görünür; fakat besinlerin kullanılır hale getirilmesi ateşe bağlanmıştır ve bu yönüyle
faydadır.
§§§§§§
İkincisi,
evren
fayda
ve
zarar
ekseninde
yaratılması
yönüyle
hikmettir.Mâturîdî’ye göre insan için amaçlanan faydaların ortaya çıkması için, evrende
fayda ile zarar, iyi ile kötü, güzel ileçirkin iç içe yaratılmıştır. Çünkü biri olmadan
diğerinden amaçlanan neticeler hâsıl olmaz. Mâturîdî’yegöre, eziyet veren nesnelerin,
çirkin manzaraların yaratılması ve duyu organlarında hastalıkların meydana getirilmesi,
hikmet açısından gereklidir. Çirkin ve zararlı varlıklar her şeyden önce güzel ve
faydalının bilinmesi için gereklidir. Şayet Allah duyular dünyasında sözü edilen zararlı ve
çirkin görünüşlü varlıkları yaratmamış olsaydı, insanlar çirkini güzelden, eziyet vereni
faydalıdan ayıramaz, bunu yapamayınca da onların aklı çirkini güzelden, elem vereni
lezzet verenden ayırt edip anlayamazdı. Mâturîdî’ye göre bunların yaratılma
sebeplerinden biri de metafizik alana yönelik işaretler vermesidir. Ona göre, Allah kâinatı
bu şekilde yaratmıştır ki, insan bu âlemdeki acı ve lezzetlere bakarak kıyas yoluyla duyu
ötesi konular hakkında kavrayış ve inanç sahibi olsun.
*******
Üçüncüsü ise,evrenin yaratıcısına işaret edecek biçimde yaratılması hikmettir.
Faydalı ve zararlı olma bakımından farklı olsalar bile yüce Allah; yaratılmışları kendi
varlığına, birliğine ve hikmetine; onları yöneten ve bilen olduğuna delâlet etmesi
bakımından tek bir cevher gibi yaratmıştır.
†††††††
Sonuç olarak Mâturîdî evrendeki hikmetleri hem ibret ve delil olma açısından
hem de insan ve canlılar için faydalar içermesi yönüyle ele almıştır. Bu düşünce, hem
geleneksel anlayışımızdaki hem de Batı’nın modern bakışındaki eksikleri gideren ve bu
iki düşünceyi dengeleyen bir anlayıştır. Zira özellikle tarihin belli bir döneminden sonra
Müslümanlar tabiata genellikle ibret nazarıyla yaklaşmışlardır. Modern Batı’da ise tabiata
sadece sahiplenme ve ondan daha çok yararlanma düşüncesi hakim olmuş, bu da birçok
insani ve çevresel sorunlara neden olmuştur.Mâturîdî’nin bu hikmet felsefesi, her iki
Mâturîdî, Te’vîlâtüEhli’s-Sünne, I/345.
Mâturîdî, Kitâbut-Tevhîd(1979), s.108-109 (137-138)
*******Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.259 (211)
†††††††Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.109-110.
‡‡‡‡‡‡
§§§§§§
yaklaşımın mahsurlarını ortadan kaldırabilir. Bu anlayış sayesinde tabiata bir taraftan
ibret nazarı ile bakıp onu bize bahşeden varlığa karşı tazim ve şükürle yönelme;diğer
taraftan da tabiatı inceleyip ondan insanlık için yararlı şeyleri bulup keşfetme gibi yeni
İslam medeniyetinin dengeli tabiat algısı ortaya çıkmış olur.
3. Dinin Gerekliliğini Kavramak
Mâturîdî’ye göre aklın önemli işlevlerinden biri de dinin gerekliliğini
kavramaktır. Akıl evrenin yapısı ve insan tabiatı üzerinde düşündüğü takdirde dinin
gerekliliğini anlar. Çünkü kâinatın sadece yok olmak üzere vücut bulması hikmete uygun
değildir. Yine aklı yerinde olan herkes için, davranışlarını hikmetten uzak bir şekilde
yapması çirkindir. Şu halde aklın da bir parçasını oluşturduğu evrenin hikmet dışı bir
temel üzerine kurulmuş veya isabetsiz ve yararsız yaratılmış olma ihtimali yoktur. Bu da
evrenin yok olmak için değil devamlılık arz etmek için yaratıldığını gösterir. ‡‡‡‡‡‡‡
Mâturîdî’ye göre evrenin bu amaç üzere varlığını devam ettirebilmesi için dinin
varlığı zaruridir. Çünkü evrenin asıl yapısı farklı tabiatlar ve zıtlıklar üzerine kurulmuştur.
İnsan doğası da böyledir. O çeşitli arzulara ve farklı tabiatlara sahip kılınmıştır. İnsanların
beşeri yapısına öyle baskın nefsani arzular yerleştirilmiştir ki, yaratılışlarıyla baş başa
bırakıldıkları takdirde, menfaatlerin paylaştırılmasında, muhtelif üstünlük, şeref,
hükümranlık ve iktidarların ele geçirilmesinde mutlaka birbirleriyle çekişirler. Bunu da
karşılıklı nefret duygularıyla birlikte kanlı mücadeleler takip eder. Böyle bir durumda
toplumların birbirlerini yok edişleri ve çöküşleri kaçınılmaz olur. §§§§§§§
Eğer evrenin var oluş amacı, bu şekilde yok oluş ve çöküşe bağlı kılınsaydı var
olmasının hikmeti boşa gider, yaratılışı abes olurdu. Bunun yanında, gerek insan türü ve
gerekse diğer bütün canlıların, gıdalar ve bedenlerini ayakta tutacak şeyler olmadan
kendileri için belirlenen sürelere kadar varlıklarını devam ettirebilmeleri ihtimal dâhilinde
değildir. Şimdi eğer onların yaratılmasıyla sadece yok olup gitmeleri murat edilmiş
olsaydı, varlıklarını sürdürmeye yarayan nesnelerin meydana getirilmesine ihtimal
kalmazdı. Bütün bunların doğruluğu sabit olduğuna göre, insanları uzlaştıracak, çöküşe ve
yok oluşa sebep olan çekişmeye ve ayrılığa düşmekten alıkoyacak bir “asl”ın mevcudiyeti
kaçınılmaz olmuştur ki o da dindir. ********
Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.5 (4)
Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.5-6 (4-5)
********Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.5-6 (4-5)
‡‡‡‡‡‡‡
§§§§§§§
Mâturîdî’ye göre dinin gerekliliği akla dayanmaktadır. Bu konuda insanların
Allah’a karşı bir mazeretleri olamaz. Zira her insanın yaratılışında deliller vardır. Şayet,
teemmül ve tefekkür ederse bu onu Allah’ın varlığı, birliği ve rubûbiyyetine götürür.
Fakat ibadet ve şer’î hükümler ancak vahiy yoluyla elde edildiğinden peygamber
gönderilmediği
olabilir.
takdirde
insan
bu
konuda
Allah’a
karşı
mazeret
sahibi
Netice olarak insan Allah’ın varlığını ve dinin gerekliliğini akılla anlar.
††††††††
Fakat şer’î hükümleri ve ibadetleri akılla kavrayamaz. Allah bu sebeple bunları bildirmek
için peygamberler gönderir.
Mâturîdî’nin bu düşüncesi, dinin insan mutluluğu için vazgeçilmez bir değere
sahip olduğunu göstermektedir. İnsanı dinden ve manevi olandan uzaklaştıran ve onun
yerine akıl ve bilimi koyan modern düşüncenin doğurduğu mahsurları dikkate
aldığımızda, Mâturîdî’nin akıl ile dini uzlaştıran bu yaklaşımı son derece önemlidir.
Mâturîdî’nin akla dinin gerekliliğini kavramak gibi bir işlevi öngörmesi, hem İslam
dünyasının rasyonelleşme sorununu çözmede, hem de dinden uzaklaşmayı ve hayatın
anlamsızlaşmasını netice veren Modern düşüncenin problemlerini çözmede önemli bir
yaklaşım olarak değerlendirilebilir.
4. Bilgilerin Doğruluğunu Test Etmek
Mâturîdî’ye göre bilginin kaynakları üçtür: 1.Duyular 2.Haber 3.Akıl. Akıl onun
bilgi sisteminde bir bilgi kaynağı olmanın yanında, aynı zamanda diğer kaynaklardan
gelen bilgilerin doğruluğu ve güvenilirliğini test eden bir ölçüttür. Ona göre duyular aklın
kontrolünde çalışır ve haber aklın süzgecinden geçirilirse ancak epistemolojik bir öneme
kavuşmaktadır. ‡‡‡‡‡‡‡‡
Mâturîdî’ye göre, duyu ve haber yoluyla bilgi elde ederken akli düşünceye
başvurmak zorunluluğu vardır. Örneğin duyulardan uzak olan veya latif olan nesnelerin
bilinmesi yahut haberin yanılma ihtimali taşıyıp taşımadığının bilinmesi, peygamberin
mucizeleriyle sihir ve göz boyamanın ayırt edilmesi gibi hususlarda bütün aydınlığıyla
doğru ile yanlışın ortaya çıkması için akla ihtiyaç vardır. §§§§§§§§Haberin doğru veya yalan
oluşu akıl yoluyla sabit olur. *********
Netice olarak Mâturîdî’nin sisteminde akıl müstakil bir bilgi kaynağı olduğu gibi
adeta diğer bilgi kaynaklarının üstündedir. Hepsine hâkim konumdadır ve denetim
görevini üslenmiştir.
Geleneğimizdeki ihtilafların ortaya çıkmasında ve bugün hala bu ihtilaflar
üzerinden bazı polemiklerin sürdürülmesinde, rivayetleri kabul ve yorumlama şartlarının
önemli bir etkiye sahip olduğunu düşünüyoruz. Bu açıdan Mâturîdî’nin akla bilgileri test
etme işlevi vermesi, düşünce ve pratik hayatımızın sağlam veriler üzerine kurulması
açısından önemlidir.
5. Eşyayı Yönetmek ve Sınıflandırmak
††††††††
Mâturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, IV/112; Hülya Alper Mâturîdî’de Akıl-Vahiy İlişkisi, İz Yay., İstanbul 2010,
s.86-87
‡‡‡‡‡‡‡‡
Özcan, Mâturidide Bilgi Problemi, s.125.
Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.17 (14)
*********
Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.20 (17)
§§§§§§§§
Mturîdî’ye göre aklın işlevlerinden biri de eşyayı yönetmek ve tasnif etmektir.
Zira insan tabiatı, yaratılmışları yönetme, o uğurda zorluklara göğüs germe ve onlar için
aklen en uygun olanını isteme, iyi ve güzel olanları tercih edip bunlara aykırı düşenlerden
sakınma özelliğine sahiptir. Bu hususları bilmenin yolu, olgu ve hadisler üzerinde
düşünmek suretiyle aklı kullanmaktır. Bunun başka da bir yolu yoktur. ††††††††† Dolayısıyla
nesne ve olayları yönetme ve onları istifade edilir hale getirme akıl vasıtasıyla
gerçekleşen bir husustur.
Mâturîdî’ye göre insan akıl sayesinde güzellikleri ve çirkinlikleri tanımakta ve
diğer
canlılardan
üstünlüğünü
akıl
sayesinde
anlamaktadır.
yönetilmesindeki inisiyatif ancak akılla sağlanabilmektedir.
Yine
yaratıkların
‡‡‡‡‡‡‡‡‡
Mâturîdî’ye göre evren, birbirinden farklı ve zıt tabiatlar üzerine yaratılmıştır.
Aklın buradaki fonksiyonu birleşenleri bir araya getirmek ve ayrılması gerekenleri de
ayırmaktır. §§§§§§§§§ Düşünürümüze göre akıllar,
varlık ve hadiseleri, ayırma veya
birleşmeyi gerektiren özelliklerinden hareketle ayrılması lazım gelenleri birbirinden
ayırma; birleşmeyi gerektiren özelliklerinden hareketle de birleşmesi lazım gelenleri
birleştirme özelliğiyle yaratılmıştır. Ona göre akıl, nazar ve tefekkür ile bu sonucu elde
edebilir. **********Dolaysıyla aklın analiz ve sentez yapma fonksiyonu vardır.
Mâturîdîye göre akıl özellikle duyu ve haberin dışında kalan dünyevi konularda
vazgeçilmezdir. Zira akıl dünya menfaatlerini ve işlerin varıp dayanacağı neticeleri
(avakıb) kavrayabilir ve bunda isabet de edebilir. ††††††††††
Sonuç olarak insan aklı eşyayı yönetmek ve sınıflandırmak kabiliyetiyle, işlerini
düzene koyabilir, gelecek hakkında planlar yapabilir. Girişte belirtildiği gibi Müslümanlar
hem siyasî düzlemde hem de eşyayı yönetme ve tasnif etme noktasında birçok sorunla
karşı karşıyadır. Mâturîdî’nin bu düşüncesi, adeta bütün işlerinde Batı’daki hazır
çözümlere yönelen ve bir türlü kendi işlerini çekip çeviremeyen Müslümanların
zafiyetlerini ortadan kaldıracak ve onu yeniden tarihin öznesi haline getirebilecek bir
yaklaşım olarak değerlendirilebilir.
6. Problem Ve Şüpheleri Çözüme Kavuşturmak
Mâturîdî’ye göre olağanüstü durumlarla karşılaştıklarında veya şüphe ve
tereddüt içerisine düştüklerinde herkesin sığınacağı yer, o olay üzerinde akıl yürütmek ve
derinliğine düşünmektir (nazar ve teemmül). Bu da gösteriyor ki akıl yürütmek, gerçeği
işaret ediyor, onunla hakikatlere ulaşılabiliyor. Nasıl ki renklerin karışması durumunda
göze, seslerin karışması durumunda kulağa başvuruluyor ve daha genel anlamda
karışıklığa maruz kalan her şey onu algılayan duyu ile ayırt ediliyorsa, akli düşünce de
aynen bunun gibidir. ‡‡‡‡‡‡‡‡‡‡ Bu açıklamaya göre akıl bir bakıma şüphe, karmaşa ve
kaosu çözüme kavuşturan çok değerli bir araçtır.
Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.17 (14)
Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.207 (171)
§§§§§§§§§
Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.4 (6)
**********
Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.426 (341)
††††††††††
Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.20 (17)
‡‡‡‡‡‡‡‡‡‡Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.17 (14)
†††††††††
‡‡‡‡‡‡‡‡‡
İslam dünyasının birçok problemi olduğunu söylemiştik. Bugün maalesef
Türkiye gibi kalkınmaya çalışan birkaç ülkeyi bir kenara koyarsak İslam dünyasının
durumu tam bir kaos ve problemler yumağıdır. “İyiliği insanlara emrediyor, kendinizi
unutuyor musunuz?” §§§§§§§§§§âyetini yorumlarken, Mâturîdî insanın önce kendisini ıslah
etmekle işe başlamasının akli bir gereklilik olduğunu söyler. *********** Bu açıdan
bakıldığında İslam dünyasının dünyaya örnek bir medeniyeti ortaya koyabilmesi
açısından önce kendi problemlerini çözüme kavuşturması lazımdır. Öyle ise din ve
maksatları üzerine yeniden düşünmeye, tefekküre ve araştırmaya ihtiyaç vardır.
7. İyi ve Kötüyü Ayırt Etmek
Mâturîdî’nin düşünce sisteminde akıl, değer sistemini belirlemede çok önemli bir
işleve sahiptir. Zira ona göre insan aklı, tabiatı gereği bazı temel ahlaki erdemleri
tanıyabilir. Allah insanın tabiatını, aslen iyi olmasa dahi zevk veren, hoşuna giden şeylere
karşı yönelecek bir şekilde, aklını ise aslen iyi veya kötü olan şeyleri tanıyacak bir yapıda
yaratmıştır. †††††††††††
Mâturîdî’ye göre eşyanın iyiliği ve kötülüğü genel ilkeler biçiminde akli
zorunlulukla (bibedâheti’l-ukûl) bilinir. Örneğin insan tabiatı gereği lezzet ve faydalara
yönelir, çirkin ve acı veren şeylerden kaçınır. Fakat akıllar her şeyin iyiliği ve kötülüğünü
bizzat tek tek belirleyemezler. Tikel olarak şeylerin iyiliği ve kötülüğü ya peygamberin
haberiyle veya düşüncenin harekete geçirilmesiyle (biistimâli’l-fikr) bilinir. ‡‡‡‡‡‡‡‡‡‡‡
Mâturîdî’ye göre iyi ve kötü, üç şekilde bilinir. Birincisi tabiatların hoşlanması
ve nefret etmesiyle, ikincisi akılla, üçüncüsü de emir ve nehiyle. Tabiatların nefret
etmeleri ve kaçınmalarına göre ortaya çıkan iyi ve kötüler aklî değil tabiîdir ve bunlar da
eğitim ve adete göre değişir. Örneğin boğazlamak tabiatın kaçındığı bir şey olduğundan
kötü gibi görünebilir. Ancak kasaplar bu işe alışkanlık kazandıklarında, artık onu kötü
görmeyebilirler. §§§§§§§§§§§
Aklın iyi ve kötü saydığı şeyler ise ikiye ayrılır. Birincisi nimete şükretmenin
iyiliği, akılsızlığın (sefeh) kötülüğü gibi değişmeye uğramayanlar, ikincisi ise aklın
öncesine veya sonucuna göre ya da duruma göre iyi saydığı şeydir. Mâturîdî’ye göre
adâlet herkese göre iyi, zulüm ise herkese göre kötüdür. Fakat iyiliği ve kötülüğü ancak
emir ve nehiyle bilinebilen şeyler de vardır. Hayvanın kesilmesi ve kişinin durum ve
şartlarının değişmesine göre olanlar bu nevidendir. ************
Mâturîdî’ye göre adâlet ve doğruluk aklen güzel, zulüm ve yalan ise aklen
kötüdür. Bunlardan birinciler kalplerde yüce ve değerli, ikinciler ise değersiz ve bayağı
olarak yerleştirilmiştir. Bunun içindir ki akıl, kendisine bu nimetleri veren kimseyi
yüceltecek işleri yapmayı emreder, kötü şeyleri yapmayı da yasaklar. O halde aklî zaruret
ile de emir ve nehiy vâcip olur. Sonra, aklın işareti ile iyiyi yapana sevap, hevâsını seçene
§§§§§§§§§§
Bakara, 3/44
Mâturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, I/116
†††††††††††
Mâturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, II/244-256
‡‡‡‡‡‡‡‡‡‡‡
Mâturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, XVII/222
§§§§§§§§§§§Mâturîdî,Kitâbu’t-Tevhîd, s.201.
************Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.200.
***********
de ikab vermek gerekir. Bunun için adâlet ve doğruluğun neler olduğunu ve bunların
zıtlarının zararlarını ve mahiyeti şüpheli olan şeyleri göstermek ve bu durumların övgüye
mutabık olmaları için peygamberlerin varlığı gereklidir. ††††††††††††
Çünkü şehvet, ümit, hazların yoğunluğu, acı ve ıstıraplar ve daha bir çok
nedenler aklın doğru karar vermesine engel olabilir. Bu gibi sebeplerden dolayı insanlar
şüpheye
vardır.
düştüklerinde
Allah'ın
peygamber
göndermesine
ihtiyaç
Mâturîdî’ye göre, Allah’ın peygamber gönderip emir ve yasaklarını
‡‡‡‡‡‡‡‡‡‡‡‡
bildirmesi akıl için bir kolaylaştırma, hafifletme kabilinden yardım ve irşattır. §§§§§§§§§§§§
İnsan tabiatıyla sadece şimdi olan ve şu an duyu alanına giren (hazır) şeyler
algılanıp şekillendirilebilir. Akıl yoluyla ise hem duyulur alemde hem de duyular ötesinde
bulunan şeyler algılanır. Akıl sayesindedir ki gaybtaki şeyler asli tabiata malum olur,
hoşlandıkları ve hoşlanmadıklarıyla birlikte huzurunda imiş gibi bir konum alır. Yine bu
sayededir ki aslında zor olan şey kolaylaşır; insan tabiatının hoşlanmadığı meşakkatler
hafifler. Söz ve ifadelerin değerlendirilmesi de bu esasa dayanır. Bunun içindir ki
nesnelerin güzelliği (meşruluğu) asli tabiat veya güzel ifade edilmeleriyle takdir
edilmemiş, aksine güzeli çirkin görmeyen akıl kriteriyle değerlendirilmiştir. Öyle ise akıl
her türlü işin konum ve düzenlenmesinin kendisine dayandırılması gereken bir
temeldir. *************
Sonuç
Mâturîdî’nin düşünce sisteminde akıl, insanın yaratılış amacını ve bu amacın
gerçekleşmesi için gerekli şeylerin kavranılmasını sağlayan vaz geçilemez bir araçtır.
Akıl gerek evrenin yaratılış hikmetini kavrarken ve herekse iyi ve kötüyü belirlerken
insanı daima asıl amacına doğru yönlendirmektedir. Böylece akıl, yaratıcının varlığına,
din ve peygamberin gerekliliğine ve oradan da insanın nihai bir gaye için yaratılmış
olduğuna işaretler çıkarmaktadır. Düşünürümüzün sisteminde akıl sadece dinin gerekliliği
için değil aynı zamanda dünyevi işlerimizi yönetirken, problem ve sorunlarımızı çözmeye
çalışırken de mutlaka başvurmamız gereken bir vasıtadır. Bu sebeple olacak ki Mâturîdî
akla
sırt
söylemiştir.
çevirmenin
†††††††††††††
ancak
İçinde
Şeytanın
telkin
bulunduğumuz
edebileceği
şartları
göz
bir
ününde
iş
olduğunu
bulundurarak
Mâturîdî’nin ortaya koyduğu bu anlayışa oldukça ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.178-179.
Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.182-183.
§§§§§§§§§§§§Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.185; Mâturîdî’nin bilgi-ahlak ilişkisine dair daha geniş bilgi için bkz.
Özcan, Mâturîdîde Bilgi Problemi, s.155-163.
*************Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.355-356 (285)
†††††††††††††
Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s.208 (172)
††††††††††††
‡‡‡‡‡‡‡‡‡‡‡‡
KAYNAKÇA
Akseki,Ahmed Hamdi,İslamiyet ve Terakki, İsmail Kara, Türkiye’de İslamcılık
Düşüncesi, İstanbul 1997.
Arslan, Hulusi, Mâturîdî’de İnsanın Yaratılış Hikmeti, Mengücekli Yay., Malatya 2013
Alper,Hülya,Mâturîdî’de Akıl-Vahiy İlişkisi, İz Yay., İstanbul 2010, s.86-87
Mâturîdî, Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed b. Mahmud, Kitâbu’t-Tevhîd, thk:
Bekir Topaloğlu ve Muhammed Aruçi, İstanbul 2003
----------, Kitâbu’t-Tevhîd, thk. FethullahHuleyf, İstanbul 1979
----------, Te’vîlâtü’l-Kur’ân (I-XVII), thk. Murtaza Bedir, Mizan Yay., İstanbul 2008
----------, TevilâtüEhli’s-Sünne, thk. Fatıma Yusuf el-Hıyemî, Beyrut 1425/2004
----------, Kitâbut-Tevhîd Tercümesi, terc. Bekir Topaloğlu, Anakara 2003
Özcan, Hanifi, Mâturîdîde Bilgi Problemi, M.Ü.İ.F.V. Yay., İstanbul 1993
http://www.tdk.gov.tr/index.