ZÜMRÜDÜ ANKA Bir yolcu varmış çok eski zamanlarda... Yolculuğa ne zaman başladığını kendisinin bile bilmediği... Yolculuğunun kendisinden başkasını ilgilendirmediği... Ve yolculuğunun ne zaman biteceğini hiç düşünmediği... Çocukluğunda hatırladığı büyük babasının anlattığı Zümrüdü Anka masalı kalmıştı kulaklarında... Bir de o hiç görmediği babasının askerdeki kahramanlık hikayesi... Annesinin hayata gözlerini kapamasıyla yapayalnız kalmıştı, ne çoban köpeği teselli verebiliyordu kendisine... Ne o herkesin dinlemeye doyamadığı kavalı... Bir sabah, bu küçük çoban köydeki horozların bile uyanmadığı bir saatte yanına küçük bir torba ve kavalını alarak yaşadığı gibi sessizce çıktı köyünden... Nereye gideceğini bilmemenin şaşkınlığı vardı üzerinde, ancak adımlarında ne için gittiğinin kararlılığı... Çocukluğunun masalı ile büyüdüğü Zümrüdü Anka’yı bulacaktı. O’nu bulduğu zaman kaybettiklerini sanki yeniden kazanacak... O resimlerinden tanıdığı dağ gibi babasını yeniden kucaklayacak, annesinin dizlerine başını koyup saçlarını okşamasını yeniden yaşayacaktı. Çünkü Zümrüdü Anka tüm dilekleri yerine getirdiğini duymuştu onlarca kez... Ayağını tırmalayan dikenler sanki gül gibi geldi ona, keskin esen poyrazlar sanki saçlarını okşayan annesinin eli gibi... Çektiği sıkıntılar belki daha bir mutlu etti onu... Aşılmaz denilen dağları aşıyor, her dağın zirvesinde Zümrüdü Anka’yı bulacağının heyecanını yaşıyor... Bulamayınca da üzüntüsünü... Gözlerini bir ilerdeki dağa dikiyor... Zümrüdü Anka karşıdaki dağda diyerek sanki yeni yola çıkmış gibi, sanki hiç zirveler aşmamış gibi daha bir zorlu, daha bir geçit vermez dağları aşıyor aşıyordu... Karşıdan gelenlere sormadı “Zümrüdü Anka nerde” diye... Bir avcının onu yaraladığını söylemelerinden korkuyor, “yolculuk nereye” diye soranlara ise neyi aradığını dahası ne için aradığını söylemiyordu... Bir destan olmuştu yolcu dilden dile... Herkes kendince bir neden buluyordu bu yolcunun yolculuğuna... Kimisi kayıp köpeğini aradığını söylüyor, kimisi kaybettiği bir yakınını aradığını... Bilmedikleri ancak daha çok merak ettikleri bir şey daha vardı ki... Bu yolcu bu direncini nereden buluyordu... Ne idi ayakları kan içinde iken bile yüzünden gitmeyen tebessüm... Adımlardaki bu kararlılık, gözlerindeki bu keskin bakışın nedeni ne olabilirdi ki... Ümidinin kırıldığı bir anda bir kanat sesi duyardı sanki derinden... Zafere bir adım kaldı diye kalkardı yerinden, sanki yıllarca dinlenmiş gibi... Sanki yıllarca yorulmamış gibi... Sanki o hayal kırıklıklarını yaşamamış gibi... Ha gayret derdi... Bir gayret bir dağ daha... Bir gayret bir dağ daha... Bu, bilinmeze karşı verilen ne büyük bir mücadele idi... Herkesin bilinen gerçeklere ulaşmak için gayret göstermediği, dahası kendince yüzlerce bahaneler uydurduğu bir zamanda... Yolcu belki de izler bırakıyordu peşinde... Belki birileri de bilinen gerçeklere gösterir bu gayretin birazını diye... Bir gün, yine ulaştığı bir dağın zirvesinde bulacağının heyecanını, bulamamanın üzüntüsü yaşamış, ancak aynı kararlılık ile gözünü bir başka zirveye dikmiş ve yeni zirveye yönelmişti... Bir tarlada belli ki çapa yapmaktan yorulmuş ağaç altında soluklayan oldukça yaşlı, ancak yüzünden tebessümler saçan ak saçlı bir nine gördü... Selam verdi yaşlı nine’ye... Nine de aynı soruyu sormuştu kendisine “yolculuk nereye” diye... Aynı soruyu kaç kez duymuştu kimbilir... Aynı soruya kaç kez susmuştu... Yine öyle yaptı ve sustu... Yaşlı nine gülümsemesini yine hiç eksik etmiyor, kendisine sanki yolculuğunu anlamış gibi bakıyordu... Yaşlı nine tebessümler içinde -Çok uzun zamandır “O” aradığını arayan olmamıştı- dedi... Şaşırdı yolcu ve daha bir dikkatli baktı nineye... Nine gülümsüyordu... -Zümrüdü Anka’yı arıyorsun değil mi- dediğinde ise ilk kez bocalamış, ne diyeceğini şaşırmış fakat amacını anlayan bir kişi olduğu için bir o kadar sevinmişti... Hemen ellerine sarıldı ninenin -nerede ninem söyle bana, nasıl bir şey anlat, anlat- diye yalvarmaya başladı... Nine o meleksi yüzünden eksik etmediği tebessümler içinde... -O’nun nerede olduğunu bilen bir kişi var yalnızca ve onun nasıl bir şey olduğunu da- dedi... Yolcu -kim o ninem söyle bana- dediğinde... -O’nun neye benzediğini yalnız sen bilirsin ey yolcu dedi... Ve nerede bulacağını da- Nine konuşmaya devam etti -Ey yolcu, herkesin bir Zümrüdü Anka’sı vardır, ancak kimi kolayına geleni Zümrüdü Anka kabul eder hemen de bulur, ancak amacı biter... Kiminin Zümrüdü Ankası o kadar ulaşılmazdır ki, onu bulma adına ne büyük işler başarır, ne zirveler aşar...- Yolcu ellerine sarılır bu melek yüzlü ninenin... Melek yüzlü nine de okşar saçlarını tıpkı annesinin saçlarını okşadığı gibi... Artık, yolcu ne sağına bakar ne de soluna... Ha bir gayret der... Bir gayret bir dağ daha... Bir gayret bir dağ daha... Öykü bu ya, doğrumudur bilinmez... Ancak, aslında hepimiz bu öykünün içindeyiz... Onun için aşıyoruz ya yılları, onun için geçiyoruz ya yolları... Tıpkı bizden önceki yolcuların geçtiği gibi... Sahi sizin Zümrüdü Anka’nız nerede ve ona ulaşmak için ne kadar gayret gösteriyorsunuz... Dahası Tarım Kredi Kooperatiflerini nerede görmek istiyorsunuz? Ve bunun için neler yapıyorsunuz?
© Copyright 2024 Paperzz