YARGININ ÝYÝLEÞTÝRÝLMESÝ / DÜZELTÝLMESÝ Hazýrlayan: Prof. Dr. Sami Selçuk RAPOR NO: 10 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi NOT: BÝLGESAM farklý disiplin ve görüþlere sahip bilim adamlarýný sinerji saðlayacak þekilde biraraya getiren araþtýrma merkezidir. Bu nedenle raporda yeralan konular BÝLGESAM’ýn resmi görüþlerini deðil, raporu hazýrlayanýn görüþ ve yaklaþýmlarýný yansýtmamaktadýr. 2 Prof. Dr. Sami Selçuk SUNUÞ Türk tarihi incelendiðinde geçmiþteki baþarýlarýn arkasýnda iyi yetiþmiþ bilge adamlarýn bulunduðu görülmektedir. Ancak günümüzde olaylarýn çok boyutlu olarak geliþmesi ve sorunlarýn karmaþýklaþmasý, birkaç bilge kiþinin veya aydýnýn geliþmeleri zamanýnda ve doðru olarak algýlamasýný ve alternatif politikalar üretebilmesini zorlaþtýrmaktadýr. Geliþmelerin yakýndan takip edilmesi, gelecekle ilgili gerçekçi öngörülerin yapýlabilmesi ve doðru politikalar üretilebilmesi için farklý disiplinlere ve görüþlere sahip bilge adamlar ile genç ve dinamik araþtýrmacýlarýn, esnek organizasyonlar içinde sinerji saðlayacak þekilde bir araya getirilmesi gerekmektedir. Dünya’daki ve yurt içindeki geliþmeleri takip ederek geleceðe yönelik öngörülerde bulunmak; Türkiye’nin ikili ve çok taraflý uluslararasý iliþkilerine ve güvenlik stratejilerine, yurt içindeki siyasi, ekonomik, teknolojik, çevresel ve sosyo-kültürel problemlerine yönelik bilimsel araþtýrmalar yapmak; karar alýcýlara milli menfaatler doðrultusunda gerçekçi, dinamik çözüm önerileri, karar seçenekleri ve politikalar sunmak maksadýyla Bilge Adamlar Stratejik Araþtýrmalar Merkezi (BÝLGESAM) kurulmuþtur. BÝLGESAM’ýn vizyonu, amacý, hedefleri, çalýþma yöntemi, temel nitelikleri ve teþkilatý http://www.bilgesam.org/tr web sitesinde sunulmaktadýr. BÝLGESAM, Bilge Adamlar Kurulu’nun ilk toplantýsýnda alýnan kararlar doðrultusunda çeþitli konularda raporlar hazýrlamaktadýr. Prof. Dr. Sami SELÇUK tarafýndan hazýrlanan “Yargýnýn Ýyileþtirilmesi/Düzeltilmesi” baþlýklý rapor faydalanýlmak üzere yayýnlanmýþtýr. Atilla SANDIKLI BÝLGESAM Baþkaný 3 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi 4 Prof. Dr. Sami Selçuk Prof. Dr. Sami SELÇUK Bilkent Üniversitesi 1937 tarihinde Konya-Taþkent’te doðmuþtur. 1955’te Konya Lisesini, 1959’da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirmiþ; askerliðini Merzifon’da yedek subay olarak yapmýþtýr. Ankara yargýç adayý olarak mesleðe baþlayan Selçuk, sýrasýyla, Sütçüler, Akþehir, Yenice ve 1972’den sonra Yargýtay Cumhuriyet Savcýlýðý görevlerinde bulunmuþtur. 21.09.1982 tarihinde Yargýtay Üyeliðine seçilen Sami Selçuk, Yargýtay Büyük Genel Kurulunca, 10.07.1990 tarihinde ilk kez, 13.07.1994 tarihinde ikinci kez, 13.07.1998 tarihinde üçüncü kez Yargýtay Dördüncü Ceza Dairesi Baþkanlýðýna seçilmiþtir. Fransýzca ve Ýtalyanca bilen Selçuk, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde doktora yapmýþ, 1986 yýlýnda Doçent olmuþtur. “Dolandýrýcýlýk”, Ýstanbul, 1982; “Cinayet Mahkemesi Anýlarý”, (Andre Gide’den Çeviri), Ankara, 1983; “Dolandýrýcýlýk Cürmünün Kimi Suçlardan Ayýrýmý”, Ankara, 1986; “Temsili ve Katýlýmcý Demokrasinin Kökeni”, Ýstanbul, 1987; “Toplumsal Savunma Ýlkeleri”, (Filippo Gramatica’dan çeviri), 1988; “Çürütmeler”, Ýstanbul, 1990; “Önce Dil”, Ankara, 1993 “Çek Suçlarý”, Ankara, 1993; “Laiklik”, Ýstanbul, 1994; “Kýzlýk Bozma Suçu”, Ankara, 1996; “Zorba Devletten Hukukun Üstünlüðüne”, Ankara, 1998; “Demokrasiye Doðru”, Ankara, 1999; “Konuþma”, Ankara, 1999; “Özlenen Demokratik Türkiye”, Ankara, 2000; “Longing for Demokracy”, 2000 adlý yapýtlarý ve çevirileri; Varlýk (Ýstanbul), Türk Dergisi, Revue penitentitiare et de droit penal (Paris), Revue de droit penal et de criminologie (Bruxelles), Archivio penale (Milano), Cuadernos de politýca criminal (Madrid) adlý yerli ve yabancý dergiler ile günlük basýnda yayýmlanmýþ Türkçe ve yabancý dilde; hukuk, dil, laiklik ve Atatürkçülük ve çeþitli konularda makale ve denemeleri vardýr. Yargýtay Büyük Genel Kurulunca 07.07.1999 tarihinde Yargýtay Birinci Baþkanlýðýna seçilen Doç.Dr. Sami Selçuk bu görevden 15.06.2002 tarihinde yasal yaþ sýnýrý nedeniyle emekliye ayrýlmýþtýr.Emekliye ayrýldýktan sonra Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin öðretim üyeleri kadrosuna [1] dahil olmuþtur ve Ceza Hukuku Anabilim Dalý Baþkanlýðýna seçilmiþtir.. Fakültede Ceza Hukuku ve Ceza Usül Hukuku dersleri vermektedir. 5 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi YARGININ ÝYÝLEÞTÝRÝLMESÝ / DÜZELTÝLMESÝ “Gerçekleri söylemekten korkmayýnýz.” “Ben manevi miras olarak hiç bir düstur, hiçbir dogma, hiçbir donmuþ ve kalýplaþmýþ kural býrakmýyorum. Benim manevi mirasým bilim ve akýldýr (…) Benden sonra beni izlemek isteyenler, bu temel eksen üzeride bilim ve aklýn yol göstericiliðini benimserlerse, benim manevi mirasçýlarým olurlar.” ATATÜRK I. Hukuk Devriminin Amacý 1925’te Atatürk: “Bütünüyle yeni yasalar yaparak eski hukuk esaslarýný temelinden ortadan kaldýrmak giriþimindeyiz. Yeni hukukun esaslarýyla abecesinden öðrenime baþlayacak yeni bir hukuk kuþaðýný yetiþtirmek için bu Kurumu (A.Ü. Hukuk Fakültesi) açýyoruz” diyordu. 6 Prof. Dr. Sami Selçuk Ayný konuþmasýnda Atatürk, Türk Devrimini kendi özgün diliyle þöyle tanýmlamýþtýr: “.... bu inkýlâp kelimenin ilk anda ima ettiði ihtilâl manasýndan baþka, ondan dava vâsi bir tahavvülü ifade etmektedir.” Bütün bu sözlerin, yazýlanlarýn ve yapýlanlarýn yöneldiði amaç gözetildiðinde, Atatürk devrimini kanýmca þu biçimde tanýmlamak olanaklýdýr: Tarihsel deneyime dayalý düþünsel bir hazýrlýk sonucu, çaðcýl ölçütlere göre her zaman iyiye/güzele/yararlýya doðru, toplumun her birim ve kesiminde, devrimin temel amacýnýn izin verdiði ölçüde eski öz ve deðerler de kullanýlarak, yapýsal açýdan bütün deðerlerin, bütünsel deðiþimiyle ve sürekli oluþumla çaðcýl insaný, bireyi ve toplumu yaratmak. Bu baðlamda, bir dizi Batý yasalarý benimsendi. Özellikle Ýsviçre’den alýnan Türk Yurttaþlar Yasasý (T. Medeni Kanunu), gerçek bir hukuk devriminin baþladýðýný gösteriyordu. Bu Yasanýn gerekçesinde hukuk devriminin amacý þöyle belirtilmiþtir: “Çaðcýl uygarlýðý almak ve benimsemek kararýyla yürüyen Türk ulusu, çaðcýl uygarlýðý kendisine deðil, 7 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi çaðcýl uygarlýðýn gereklerine her ne pahasýna olursa olsun kendisi ayak uydurmak zorundadýr.” Bu gerekçenin yukarýdaki tümceleri; Atatürk devrimi içinde yer alan hukuk devriminin amacýný çok çarpýcý biçimde açýklamaktadýr. Aydýnlanma dönemini hiç yaþamamýþ, göçerlikten yerleþik düzene tam geçmemiþ, okur yazar oraný çok düþük, kentleþmemiþ bir topluma en yüksek uygarlýk deðerlerini yakalamýþ bir toplumun Yasasý ve dolayýsýyla hukuku uygulanmak suretiyle, toplum çaðcýl uygarlýða taþýnacaktýr. Ancak bu yapýlýrken, bu hukuk asla toplumun düzeyine indirilmeyecek; tersine toplum bu hukuk düzeyine yükseltilecek; böylece Batý yasalarý ve dolayýsýyla Batý hukuku Batý uygarlýðýný yakalamada devrimci bir kaldýraç olarak kullanýlacaktýr. Bu amaç, hiç kuþkusuz, yalnýzca T. Yurttaþlar Yasasý açýsýndan deðil, Ýsviçre’den alýnan Borçlar ve Ýcra ve Ýflas Yasalarý, Ýtalya’dan alýnan Ceza Yasasý, Ýsviçre ve Almanya’dan alýnan Hukuk ve Ceza Yargýlama Yasalarý ve bütün öbür yasalar için de geçerlidir. Gündelik yaþamý ve geleneksel yapýyý, en çok etkileyen ve zorlayan araç, her zaman hukuk olmuþtur. Ulaþýlmak istenen yaþam biçimi ve kültür düzeyi bellidir: “....yaptýðýmýz 8 Prof. Dr. Sami Selçuk ve yapmakta olduðumuz inkýlâplarýn gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkýný asri ve bütün mana ve eþkâliyle medeni bir heyet-i içtimaiye haline is’al etmektir” (Atatürk). Atatürk bir baþka konuþmasýnda: “Dünya korkunç bir hýzla ilerliyor. Biz bu hýzýn dýþýnda kalabilir miyiz? Türklerin yüzyýllardan beri izlediði yol sürekli bir yön kolladý. Biz daima Doðudan Batýya yürüdük.... Ülkemizde çaðcýl bir düzen kurmak istiyoruz. Uygarlýða girmek isteyip de Batý uygarlýðýna dönememiþ ulus var mýdýr?” diye soruyor ve Batýnýn niçin seçildiðini de açýklýyordu. Atatürk seçimini doðru yapmýþ ve iþte bu amaca ulaþmak için hukuku kullanmýþtýr. Bu giriþim, köklü ve birden bire yapýlan bir kültür aþýlama (haraset-i fikriye, acculturation) olgusudur. II. Hukuk Devriminin Amacý Gerçekleþti mi? A. Genel Deðerlendirme Cumhuriyetin 85. yýlýnda þu soruyu sormanýn zamanýdýr: “Türk hukuk devrimi, toplumu Batý hukukunun düzeyine mi çýkarmýþtýr yoksa amacýndan sapýp hukuku 9 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi toplumun düzeyine mi indirmiþtir yahut da ikisinin ortasýnda mý bocalamaktadýr?” Bu soruya verilecek yanýt, baþarýnýn turnusoludur ve þu soruyu kýþkýrtmaktadýr: “Türk hukukçusu ve uygulamacýsý batýlý yasalarý ve dolayýsýyla batýlý hukuku ne oranda özümsemiþtir? Türk mutfaðýnda kotarýlan ürünler baþarýlý mýdýr? Atatürk devriminin bütünlüðü içinde Türk hukuk devrimi amacýna ne ölçüde ulaþabilmiþtir?” Türk hukuk uygulamasýnýn zaman zaman çaðcýl deðerleri yakaladýðý yadsýnamaz. Ancak, bu bizi aldatmamalý, gevþetmemelidir. Eðer sorunlara cam saydamlýðýnda bakmazsak kendimizi aldatýrýz. Zira “hiç kimse görmek istemeyen kadar kör deðildir”. Bu yüzden karþý olan ne varsa ondan yana olmadan, yana olan ne varsa ona karþý olmadan, abartmadan, küçültmeden, gerçeklerle yüzleþmeyi göze alarak, yürekli bir hesaplaþma bilinciyle olduðu gibi bakýldýðýnda ve içtihatlarýn ortalamasý alýndýðýnda, yukarýdaki sorularý olumlu yanýtlamak kanýmca olanaksýzdýr. Öncelikle kendi uygulama alaným olan ceza ve ceza yargýlama hukuklarýndan birkaç deðerlendirmeyi sunmak istiyorum. Marc Ancel, dünya çapýnda bir cezacýdýr. Öðretisi ders kitaplarýnda baðýmsýz bir 10 Prof. Dr. Sami Selçuk bölüme sahiptir. Ayrýca karþýlaþtýrmalý hukuk araþtýrmalarý ve bu konuda ortaya attýðý yöntemle de uluslararasý ününü pekiþtirmiþtir. Ceza hukukunda karþýlaþtýrmalý araþtýrma yapmanýn yararý ve zorunluluðu konusunda yazdýðý bir yazýda, cezacýlarýn karþýlaþtýrmalý incelemelerde dikkat edecekleri noktalarý açýklarken, kurumlarýn bir ülkeden öbürüne aktarýlmasýnýn çok ciddi sorunlar yarattýðýna deðiniyor ve sözü “benimseme” (iktibas, réception) yoluyla yasa/hukuk almaya getiriyor. Türkiye’nin 1889 Zanardelli Ceza Yasasýný Ýtalya’dan; Fransa’nýn “probation” ve “jüri”yi Ýngiltere’den aldýðýný belirten Ancel, bizim için önemli bir saptamada bulunuyor: “Zanardelli Yasasý, Türk uygulamasýnda kimi önemli yozlaþmalara uðradý” (Marc Ancel, Intérêt et nécessité nouvelle de la recherche pénaliste comparative, Mélanges en l’honneur du Doyen Pierre Bouzat, Paris, 1980, s. 10). Bir baþka örnek de þudur: Merhum Prof. Dr. Sahir Erman, Ýtalya’da konuk öðretim üyesi olarak ders verdiði 1983 yýlýnda, Türk Yargýtay içtihatlarýndan örnekler sergileyerek 1889 Ýtalyan Yasasýnýn nasýl uygulandýðýný anlatan bir konuþma yapar. Konuþma dinleyicileri öylesine sarsar ve þaþýrtýr ki, daha sonralarý adalet bakanlýðý yapan ve Anayasa Mahkemesinde görev alan Prof. Dr. Conso, dinleyenler adýna bu uygulamaya adeta baþkaldýrýrcasýna: “Sizin hukuk fakültelerinizde ceza hukukunun en basit esaslarý 11 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi öðretilmiyor mu ki, yargýçlarýnýz, Yargýtayýnýz böyle garip kararlar veriyor?” diye tepki gösterir (Milliyet, 28.1.1995). Oysa Rahmetli Erman, Ýtalya’da basýlan bu konuþmasýnda, Türk hukukçularýnca baþarýlý sayýlan yargýsal görüþlerden örnekler seçmiþ ve onay göreceðini ummuþtur. Son vereceðim örnek ise þudur: 1990’lý yýllarda Merhum Hocam Prof. Dr. Faruk Erem, Yargýtayda ziyaretime gelmiþti. Belçika Kongosu’ndan Prof. Dr. Bolongo’nun ‘Droit Pénal Spécial Zaïrois” (Zaire Özel Ceza Hukuku, Paris, 1985) adlý yapýtýný gördü. Ýncelemek için yanýna aldý. Birkaç ay sonra geri getirdi. Umutsuz ve bezmiþ bir ruh hali içindeydi. -Onlarca yýl, dedi, emek verdim. Geriye baktýðýmda hiçbir þeyi baþaramamýþým. Bunlar bile bizi geçmiþ. Bu tür ülkelerin hukuk öðretisini ve uygulamasýný hazýr bulduklarýný, hazýr bulduklarý þeyi sürdürdüklerini belirterek Hocamý teselliye çabaladým. 12 Prof. Dr. Sami Selçuk Özel hukuk alanýnda da durumun farklý olduðu söylenemez. Benimseme yoluyla alýnan yasalarýn, doðal hukuk ortamýndan çýktýklarý ve bir baþka ortama taþýndýklarý bir gerçektir. Böyle bir gerçeðin doðal sonucu da elbette þudur: Yeni toplumsal ortama uyarlanma. “Hiç kuþkusuz bu uyarlama sýrasýnda deðiþik uygulamalar ve kýrýlmalar olacaktýr.” Esasen yasalar metinler, “durumun gereklerine, gelenek/göreneðe” gibi deyiþler kullanarak buna izin verirler. Kimi ilke ve kararlar, zaman içinde özlerini yitirmeden deðiþimlere uðrayabilirler. Ancak bunun elbette bir sýnýrý vardýr ve bu durum, kopup yozlaþmanýn ve içeriklerin/özlerin baþkalaþýma uðratýlmasýnýn özrü olamaz. Kökeninden kopmuþ bir hukuk, müraileþmiþ demektir. Çünkü Batý uygulamasýnýn sulandýrýlmýþ bir versiyonu olmaya yargýlýdýr. B. Kimi Örnekler Rasgele kimi örnekler vermek, bu yargýlarýn doðru olup olmadýðýný açýða çýkaracaktýr, sanýrým. Ülkemizde yüz yaþýný dolduran c. savcýlýðý kurumunun yalnýzca bir iddia makamý olduðu yeterince anlaþýlamamýþtýr. 13 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi Türkiye’de sýk sýk dile getirilen bir öykü ve yanýlgý vardýr. Adalet Bakaný Mahmut Esat Bozkurt’a yaslanan bu yanýlgýnýn öyküsü þudur: Atatürk’ün sofrasýnda Bozkurt, cumhurbaþkaný dahil hiçbir kamu görevlisinin unvanýnýn baþýnda ‘cumhuriyet’ sözcüðü olmadýðý halde savcýlarýn unvanlarýnýn baþýnda bu sözcüðün bulunduðunu, çünkü savcýlarýn rejimin bekçisi olduklarýný açýklamýþtýr. Öykü doðrudur. Ancak açýklama yanlýþtýr. Çünkü buradaki ‘cumhuriyet’ sözcüðü, Fransýzca, Ýtalyanca, Ýspanyolca, Portekizce dillerinde görüldüðü üzere Latince ‘res publica’ sözcüklerinin birleþmesinden oluþmuþtur; “kamuya/halka/topluma ait þey/nesne” anlamýna gelmektedir. Çünkü, yukarýda belirtildiði gibi, savcý, kamu adýna dava açma tekelini elinde tutmaktadýr. Suç ile sarsýlan toplum düzeninin yeniden kurulabilmesi için, birinin toplum adýna davayý açmasý, izlemesi ve suçlunun cezalandýrýlmasýný saðlamasý gerekmektedir. Bu açýdan, Cumhuriyet öncesi savcýlara ‘müdde-i umumi’ denmesi yerinde idi. Buna karþýlýk, Erken Cumhuriyet döneminde “cumhuriyet müdde-i umumisi” denmesi kaba bir kavram ve dil yanýlgýsý idi. Çünkü “ay mehtabý”, “atlý süvari” gibi bir dil yanlýþlýðýný 14 Prof. Dr. Sami Selçuk ortaya koymaktaydý. Daha sonralarý, ‘cumhuriyet savcýsý’ denmesi ile bu yanýlgý son bulmuþ, ancak yüzeysel incelemeyle ve uygulamaya yansýyan anlayýþla, savcýlarýn rejimin bekçisi olduðu sanýlmýþtýr. Savcýlar hukuk düzeninin bekçisidirler. Hukuk kendilerine hangi görevleri vermiþse, onu uygulamak zorundadýrlar. Hukuk, düzeni devlete, ulusa, topluma iliþkin deðerleri de korur. Savcýlar, bu deðerler çiðnendiðinde, elbette kamu adýna harekete geçecek ve suçun iþlendiðine iliþkin yeterli kuþku varsa davayý açacaklardýr. Ancak, hiçbir zaman, rejimi kurtarma gibi bir güdü ya da amaçla davranmayacaklardýr. Gerçekten bu makam, devlet/kamu/halk/toplum adýna davayý açan ve yürüten bir kurumdur. Ceza davasý, toplumu/halký ilgilendirir. Cezalandýrma, toplumun/halkýn siyasal örgütlenmesi olan devlete ait bir egemenlik yetkisidir. Bu yüzden de ceza davasý açma tekeli halk/toplum adýna bu yetkiyi kullanan devletin bir organý olan c. savcýlýðýna aittir. C. savcýlýðý yargý kararý veren bir merci deðildir. Ancak ülkemizde, c. savcýlarý “yetkisizlik kararý” verebilmekte ve hazýrlýk soruþturmasý dosyasýný yer açýsýndan yetkili c. bavcýlýðýna göndermektedirler. Adalet Bakanlýðý bu yan- 15 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi lýþlýðý düzeltmek þöyle dursun c. savcýlarýnýn yükselme dönemlerinde bu yetkisizlik kararlarý örneklerini, ilgilinin sicil dosyasýnda bulundurup, yükselmede deðerlendirmektedir. Yine c. savcýlarýnýn verdikleri kovuþturmaya yer olmadýðýna iliþkin kararlarý da bir yargý kararý deðildir; c. savcýsýnýn ulaþtýðý sonuçtur ve c. savcýsý her an vardýðý bu sonuçtan (karardan) dönebilir. Oysa bu kararlara karþý çýkýldýðýnda aðýr ceza mahkemesi baþkanlarý kimi zaman sanki bir yargý kararý varmýþ gibi bunlarý önce kaldýrmakta ve sonra da dava açýlmasýna karar vermektedirler. Bundan çýkan sonuç þudur: c. savcýlýðý kurumu ve kavramý, ne bu iþi yürütenlerce, ne bakanlýkça, ne de yargýçlarca iyi algýlanmýþtýr. C. savcýlýðýnýn iddia makamý olarak iyi algýlanmamasýnýn sonuçlarý bununla bitmemektedir. Yanlýþ bulaþýcý olduðundan yargýlamanýn son aþamasýna dek uzanmaktadýr. C. savcýsýnýn iddianamede getirdiði eylemlerin tümü yargýlamanýn / davanýn / hükmün konusudurlar ve devlet adýna getirilen tüm eylemler yargýlanacaktýr (C.Y.Y. md. 160, 170/4, 225). Dünyanýn her yanýnda benimsenen bu nesnel (objektif) ölçüt, yanlýþ algýlamalarla ülkemizde benimsenmemiþ; c. savcýsýnýn iradesinin hangi suçu yargýlama önüne getirdiði gibi öznel ve bulanýk bir ölçüt geliþtirilmiþtir. C. savcýsýnýn yaptýðý geçici niteleme, yani eyleme hukuksal ad verme esas alýnarak, bu suçu açýklarken/tasvir ederken yollama yapýlan eylemlerin yargýlama dýþý kaldýðý, bunun dava açma tekelinin c. savcýlarý- 16 Prof. Dr. Sami Selçuk na verilmesinden kaynaklandýðý ileri sürülebilmiþtir. Böylelikle Türk hukuk uygulamasý, dava açma tekelinin devlet adýna c. savcýsýna verildiðini göremeyerek, yargýlamanýn temeli olan bir ilkeyi yozlaþtýrmýþ; eylem/olay ile nitelemeyi birbirine karýþtýrarak ve nesnel ölçüt yerine öznel ölçütü geçirerek hukukunu aldýðýmýz ülkelerden kopmuþ; ceza yargýlamasýnýn dayandýðý sütunlardan birini yok etmiþtir. Duruþma, yargýlamanýn en önemli aþamasýdýr. Doðrudanlýk, yüzyüzelik, sözlülük, herkese açýklýk ilkesine göre yapýlýr ve hemen her ülkede de adý “tartýþma”dýr. Ülkemizde, bunlardan yalnýzca herkese açýklýk ilkesi gerçekleþtirilebilmiþ, öbürleri göz ardý edilmiþtir. Oysa, duruþmanýn vazgeçilemeyen öbür ilkeleri, özellikle doðrudanlýk/yüzyüzelik ilkesi, kanýtlarýn deðerlendirilebilmesi için çok önemlidir. Hiçbir ülkede, tanýðý dinlemeyen yargýç, o tanýðýn anlatýmýný deðerlendirme yetkisine sahip deðildir. Türk hukuk sistemi de böyledir. Duruþma kesintisiz sürdürülür ve bitirilir. Eðer kesintiye uðrar ve duruþmaya katýlan yargýçlardan biri deðiþirse, duruþma yeni baþtan yapýlýr. Buna uyulmayan her karar mutlak butlanla batýldýr. Bu nedenle “duruþmada yedek yargýç bulundurma” kurumu getirilmiþtir (1929/1412 sayýlý C. Yargýlama Yasasý, md. 381/2, 2004/5271 sayýlý C. Yargýlama Ysasasý, m., 188) ve ülkemiz uygulamasýnda hiç 17 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi gözetilmeyen bu kurum 1929’dan beri yürürlüktedir. Peki neden? Çünkü Türkiye’de “duruþma” kavramý, sanki “dur” kökünden türetilmiþçesine karþýlýklý duranlarý anlatan biçimde algýlanmýþ; taraflarýn seyirciliði üzerine kurulmuþ; temyiz denetiminin de yanlýþ algýlanmasý yüzünden gereksiz bir aþamaya dönüþmüþtür. Oysa, “duruþma” öylesine önemlidir ki, dünyanýn birçok ülkesinde ilk mahkemelerden sonra bir ara (istinaf) mahkeme daha kurulmuþ; ikinci bir kez daha duruþma yapýlarak kanýtlarýn yeniden deðerlendirilmesi sistemi benimsenmiþtir. Bütün sistemlerde, duruþmanýn yargýlamanýn odaðý olduðu, tartýþma diyalektiðinin en yetkin biçimde bu aþamada gerçekleþtiði -ki bu yüzden söz konusu aþamanýn adý Batý dillerinde tartýþmadýr- ve uygulamanýn bu çerçevede yürütüldüðü açýktýr. Öyle ki, yargýlama yasalarýnýn bütün maddeleri, bu odak aþamanýn en iyi bir biçimde gerçekleþmesi için seferber edilmiþlerdir. Hatta bozmadan sonra, kendi ilk kararýna karþý bile baðýmsýz olan mahkeme, yepyeni bir karar verebilir. Vicdani kaný yargýsý, duruþmada elde edilen deðerlendirmelerin ýþýðýnda oluþacaktýr. O yüzden, duruþmada oluþacak vicdani kaný yargýsýnýn etkilenmemesi, duruþmaya yargýcýn önyargýlý çýkmamasý, davayý önyargýyla yön- 18 Prof. Dr. Sami Selçuk lendirmemesi için kimi ülkelerde dava dosyasýnýn yargýç tarafýndan önceden incelenmesi yasaklanmýþtýr. Türkiye bu ince ve derin gerçekleri yeterince algýlayamamýþ; onca uyarýlara karþýn eski alýþkanlýklar sürdürülmüþtür. Bu açýdan Türkiye, yargýsal yanýlgýya (adli hata) en açýk uçlu ülkelerden biridir. Çünkü, vicdani kaný yargýsý, duruþmadaki izlenimlere göre deðil, tutanaklara göre oluþturulmakta, ilk mahkeme yargýçlarý duruþma yapmayan Yargýtayýn vicdani kaný yargýsýný (ki gerçeklik yargýsýdýr) oluþturmasý için, taraflarý dinleyecek yerde, tutanaklarla boðuþmaktadýrlar. Hukukun ilgilendiði olayý yeniden yaþamak, olayýn kimi zaman resmini, kimi zaman röntgenini çekebilmek için yapýlan duruþma, tutanak fetiþizmine kilitlenmiþtir. Oysa “köpek havlar, ama köpek kavramý havlamaz” (Spinoza) gerçeði ne denli doðru ise, insanlarýn kekeledikleri, yüzlerinin kýzardýklarý, terledikleri; ama tutanaklarýn kekelemedikleri, yüzlerinin kýzarmadýklarý, terlemedikleri de o denli doðrudur. Dünyada yargýlamalarýn uzamasý yaygýn bir yakýnma konusudur. Ancak, hiçbir ülkede duruþmalarýn uzamasýndan yakýnýlmamaktadýr. Ülkemizde ise durum tersinedir. Uzayan duruþmadýr. Birçok oturumdan oluþan duruþmada birçok yargýç deðiþmekte ve en 19 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi sonunda tutanaklara sýkýþýp kalmýþ bir vicdani kaný yargýsýyla kanýtlanma sorunu çözülmektedir. Özetle ülkemizde insanlar, batýl yargýlarla en aðýr cezalara çarptýrýlabilmektedir. Unutmayalým. Adalet, sokaðýn sýcak mantýðýyla deðil, herkese iddia ve savunma hakký tanýyan hukukun soðuk mantýðýyla inþa edilir. Temyiz yolu yanlýþ algýlanmýþtýr. Yargýtay yargýcý verilen kararýn yargýcýdýr; asla duruþmanýn ve davanýn (esasýn) deðil. Duruþma yapmayan yargýtay yargýcýsý, kanýt deðerlendirmesinde bulunarak ve kanýtlama (sübut) sorununu çözerek hüküm kuramaz. “Ne kadar yargýlarsan o kadar hüküm kur” ilkesinin gereði budur. Kanýtlama sorununu Yargýtayýn çözmesi, duruþma yapma gibi daha iyi olanaklara sahip olanýnýn yargýsýný, duruþma yapmama gibi daha kötü durumda olanýn yargýsýna kurban etmek demektir. Türkiye bugün bunu yaþýyor ve bu yanlýþý ýsrarla sürdürüyor. Sürdürürken de kimileyin aldatýcý bir özre ve gerekçeye sýðýnýyor: Ülkemizde ara (istinaf) mahkemelerinin yokluðu. Oysa istinaf yolunun temyiz yolu, temyiz yolunun istinaf yolu açýðýný gidermesi olanaksýzdýr. Aralarýnda öz ve biçim açýsýndan hiçbir benzerlik yoktur. Hukukta sorunlarýn oylanmasý çok önemli bir konudur. 2409 yýl önce Sokrates’i yargýlayan yargýçlar bile bugünkü yazýlý ve batýlý hukuka göre bu iþi baþarýyla yapmýþlardýr. 20 Prof. Dr. Sami Selçuk Oysa Türkiye’de sorunlar toptan oylanmakta, çoðu kez batýl uygulamalarla kararlar verilmektedir. 30 Temmuz 2008 tarihli Anayasa Mahkemesinin AK partinin kapatýlmasýyla ilgili kararýnda yapýlan oylama bunun çarpýcý bir örneðidir. Suç, hukuk düzenine aykýrý bir davranýþtýr. Bu yüzden hak doðurmaya, hukuk inþa etmeye elveriþli deðildir. Bu nedenle aleyhe bozmamayý yansýtan C. Yargýlama Yasasýnýn 307/4. maddesinin geçen yüzyýllarýn aþýnmýþ/kuramsal “kazanýlmýþ hak” kavramýyla açýklanarak yargý kararlarýna yansýtýlmasý kaba bir yanýlgýdýr. Kuþbakýþýyla birkaç örnek daha vermek isterim. Suçu iþleyen ve bitiren davranýþ, her yerde ve her hukuk anlayýþýnda failin davranýþýdýr. Oysa Yargýtay, karþýlýksýz çek suçunda, maðdura (hamil) ait bir davranýþ olan bankaya sunma (ibraz) davranýþýyla suçun oluþacaðýný benimsemiþ; böylece hukuk tarihine görülmemiþ bir örnek sunmuþtur. Karþýlýksýz çek keþidesi davranýþý iki bölümden oluþur. Çeki düzenleme ve sürüme koyma. Bu son davranýþla suç oluþur ve bu davranýþ faile aittir. Yargýtay “cezalandýrýlabilme koþulu” olan “bankaya sunma” davranýþýný suçun oluþmasýyla ilgili davranýþ (maddi) öðesiyle karýþtýrmýþ ve onca eleþtiriye karþýn bu yanýlgýyý 21 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi düzeltmemiþtir. “Kasýt” gibi teknik bir hukuk kavramý, çoðu kez, amaç, güdü, iyi/kötü niyetle karýþtýrýlmaktadýr. Eski Türk Ceza Yasasýnýn kimi maddelerinde geçen “birkaç” sözcüðü ile 193/2. madde ve fýkrasýnda geçen “birçok” sözcüðü, Kaynak Yasada geçen “birden çok” deyiþinin çevirileridir. Ne ki, Erken Cumhuriyet döneminde, hukuksal bir kavram olmadýklarý halde, “birkaç” ile “birçok” sözcüklerine yasa koyucunun ayrý anlamlar yüklediði sanýlmýþ, “birkaç”ýn üç, “birçok”un dört kiþiyi gösterdiði yolunda kurgusal kararlar verilmiþtir. Bu tür kararlar, aðýr yanýlgýlara ve çeliþkilere yol açmýþtýr. Bunlardan bir tanesi þudur: 1953 deðiþikliðinden önce eski T.C.Yasasýnýn 480/1. ve 482/1. maddelerinde geçen “birkaç” sözcüðü, yasa koyucusunca Yargýtayýn yanlýþ yorumu doðrultusunda “üç” olarak deðiþtirilmiþtir. Böylece yanlýþ yorum, hem yasalaþmýþ, hem de yoklukta hakaretin (ve sövmenin) oluþmasý için en az üç kiþinin bunu duymasý ve buna tanýklýk etmesi gibi, örneði görülmeyen bir düzenlemeye gidilerek, halkýn adalet duygusunu zorlayan kararlara yol açýlmýþtýr. 22 Prof. Dr. Sami Selçuk Yirmi birinci yüzyýlda çýkan 2004/5237 sayýlý T. C. Yasasýnýn hakaret ve sövme suçlarýný hakaret baþlýðý altýnda birleþtiren 125. maddesinde de ayný yanýlgý sürdürülmüþ, adeta müzminleþmiþtir. Eski T. C. Yasasý döneminde bu anlayýþýn yol açtýðý ikinci sonuç ise, insan mantýðýný daha da isyan ettiriciydi. Þöyle ki, eski T.C.Yasasýnýn 455. maddesinin birinci fýkrasýna göre taksirle tek bir kiþinin ölümüne yol açma suçunun cezasý iki yýldan beþ yýla dek hapis ve ayrýca aðýr para cezasýydý. Ayný maddenin ikinci fýkrasýna göre bir kiþinin ölümünün yaný sýra bir ya da birden çok kiþinin yaralanmasýna yahut da “birkaç” kiþinin ölümüne yol açýlýrsa ceza dört yýldan on yýla dek hapis ve ayrýca aðýr para cezasýydý. Uygulamada bir kiþi ölmüþ, ayrýca bir ya da birden çok kiþi yaralanmýþsa ceza, haklý olarak dört yýldan baþlatýlmaktaydý. Ancak, iki kiþi ölürse, “birkaç” en az üç kiþi olarak algýlandýðýndan ve ölenlerin sayýsý üçe ulaþmadýðýndan, eylem birinci fýkraya sokulmakta, ceza iki yýl hapisten baþlatýlmaktaydý. Eski T.C. Yasasýnýn 266. maddesi, devlet görevlisine karþý hakareti ve eylemli saldýrýyý cezalandýrmýþ; 269. maddesi ise bunun zor ya da tehditle yapýlmasýný aðýrlaþtýrýcý neden olarak düzenlemiþti. Yasal metinde geçen “ve” baðlacýný gözeten Yargýtay, bu aðýrlaþtýrýcý 23 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi nedenin uygulanabilmesi için görevliye sövme eyleminin yaný sýra tehdit ve etkili eylemin de olmasý gerektiðine karar vermiþ ve þöyle bir sonuç ortaya çýkmýþtý: Görevliye sövdükten sonra onu döven ya da tehdit eden faile iki ayrý suçtan verilen ceza; sövmenin yaný sýra döven ve tehdit eden faile verilen cezadan daha aðýr olmaktaydý. Yargýsal görüþ, üç suçu birlikte iþleyen faili daha az cezalandýrarak, sanki insanlarý suça özendirmiþti. Oysa, metindeki “ve” kaynak Yasada “ya da” idi ve Türkçe’ye çevirinin Arap harfleriyle yazýmýnda kullanýlan “v” harfi, “vav-i âtýfa” olup “ya da” anlamýndaydý; Latin harflerine dönüþtürmedeki yanýlgý, yanlýþ görüþlerin oluþturulmasýna yýllarca katkýda bulunmuþtu. Bu yanlýþlýk ‘düzeltici yorum’ yöntemine baþvurularak elbette düzeltilebilirdi. Dördüncü Ceza Dairesinin bu türden görüþleri yýllarca Ceza Genel Kurulunca ‘yerleþmiþ karar’ gerekçesiyle reddedilmiþti. Nihayet 1997 yýlýnýn baþlarýnda bunun ayrýmýna varýlmýþ, ancak yanlýþlýk bir ölçüde giderilebilmiþti. Çünkü, bu kez de metinde geçen “ile” sözcüðü, görevdeþ sözcükleri baðlamadýðý halde “baðlaç” sanýlmýþ; bunun kullanýlan aracý gösteren bir ilgeç (edat) olduðu gözardý edilmiþti. Bu nedenlerle yeni T. C. Yasasýnda birkaç, birçok yerine ikiden çok denilmesi yerinde olmuþtur. 24 Prof. Dr. Sami Selçuk Eski T. C. Yasasýnýn en çok uygulanan iki maddesi vardý: 456 ve 482. Yukarýda 480 ve 482. maddelerin baþýna gelen talihsizliðe deðinmiþtim. Eski T.C.Yasasýnýn 456. maddesine gelince; bu maddede temel ve üst kavram “alýþýlmýþ uðraþ”tý (mutat iþtigal) ve alýþýlmýþ uðraþtan alýkonma süresiydi. Bunu saptayacak olan da duruþma yapan yargýçtý. Hukuk, eyleme iliþkin (fiili, olaysal) bu sorunu çeþitli etkenleri gözeterek belirleyecekti. Bu bileþenlerden, bu soruna ýþýk tutan ikincil ve alt kavramlardan/öðelerden biri de kuþkusuz “iyileþme” süresiydi. Bunu saptayacak olan da hekimdi. Bu konu, yasalarýný aldýðýmýz her ülkede ve baþkalarýnda, böyle çözülmüþtü. Bu konuda öðreti ve uygulamada bir tartýþma da yoktu, o ülkelerde. Oysa Türkiye’de bunu bütünüyle bilirkiþi (hekim) çözmekteydi. Böylece çok boyutlu bir sorun, kolaycý bir yöntemle tek boyuta indirgenmiþti. Bununla hem birçok haksýzlýklara yol açýlmýþ, hem de yargý kendi yetkisini bilirkiþiye aktarmýþtý. Yeni T. Ceza Yasasýnda bu kavramlara yer verilmemesi yerinde olmuþtur. 6831 sayýlý Orman Yasasý, çevre ve doðayý koruma hukukunun yazýlý hukukta somutlaþmýþ bir biçimidir. Yasanýn 93. maddesi, 17. maddede belirtilen orman içine bina, aðýl, hayvan barýnaklarý yapýlmasý, tarla açýlmasý, iþlenmesi ve orman içine yerleþilmesi yasak- 25 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi larýný yaptýrýma baðlamýþtýr. Suçun adý “ormaný iþgal”dir. Suç, seçenekli davranýþlardan biri yapýldýðýnda oluþmaktadýr. “Eylem”, “davranýþ” ve “sonuç” gibi suç kuramýnýn belkemiðini/yüreðini oluþturan kavramlar iyi algýlanmadýklarýndan ve bu baðlamda “seçenekli davranýþlý suç” konusu yeterince iþlenmediðinden, Yargýtayýmýza göre, orman içinde bir yer çitle çevrildiðinde iþgal suçu tamamlanmakta, fakat bina yapýlmak istendiðinde, binanýn temelinin iþaretlenip kazýklarýn çakýlmasý, temelin kazýlmasý, temel üzerinde birkaç metre duvar çýkýlmasý gibi davranýþlar suçun tamamlanmasýna yetmemekte, çatýnýn kapatýlmasý beklenmekte, bundan önceki eylemler suça kalkýþma olarak nitelendirilmektedir. Bu mantýk çizgisinin doðal sonucu olarak, suçun tamamlanmasý için binanýn kapý, pencere, mutfak gibi iç kesimlerinin bitirilmelerinin niçin beklenmediði gibi bir sorun da akla gelmektedir. Oysa, suç ormaný iþgaldir, temele kazýklar çakýldýðý anda orman iþgal edilmiþ ve suç tamamlanmýþtýr. Hukukun abecesi olan temel kavramlarýn özümsenememesi yüzünden hukukun nasýl uygulandýðýný sergilemek açýsýndan bu durum kanýmca çok çarpýcý bir örnektir. Bu anlayýþ, Ceza Genel Kurulu ve özel Daire görüþlerinde bugün de sürmektedir. Suç genel kuramýnýn ve bu konudaki vazgeçilemez temel kavramlarýn iyi algýlanma- 26 Prof. Dr. Sami Selçuk masýnýn sonuçlarý saymakla bitmemektedir. “Sonuç” kavramýnýn yeterince iþlenmemesi nedeniyle biçimsel içtimada (TCY. md. 79) ve teselsülde (TCY. md. 80) Eski T. C. Yasasý döneminde çarpýcý çeliþkiler yaþanmaktaydý. Kiþilere karþý suçlarda, yasaya karþýn, teselsül maddesi uygulanmamaktaydý. Görevliye sövme, etkin direnme suçu içinde eritilmekte, daha çok suç iþleyen daha az cezalandýrýlarak, fail ödüllendirilmekte; söz atma suçunun çokluðu, baþkalaþýma uðrayarak, sarkýntýlýða dönüþtürülmekteydi. Yeni Yasa bu tür yanýlgýlara ve tartýþmalara son vermiþtir. Suç genel kuramýnda, hukuksal konu, suçun oluþmasýnda ve yeterlilik boyutuna (maddi hukuka aykýrýlýk) ulaþmasýnda, yorumda ve daha birçok hususta temel bir kavramdýr. Eski Türk hukuk uygulamasý bu kavrama yeterince eðilmediðinden aklýn alamayacaðý sonuçlara ulaþýlmýþtýr. Sözgelimi, Eski T.C. Yasasýnýn 423. maddesinde öngörülen “evlenme sözverisiyle kýzlýk bozma” suçunda korunan deðer, bir kýzýn el deðmemiþliði, iffetiydi. Korunan deðerin dölyolunun aðzýný kapatan, bir deri parçasý görünümündeki “kýzlýk zarý” olduðu kabul edilmiþ, zar adeta kutsanmýþ; zar bozulmadýkça suçun iþlenemeyeceði görüþü benimsenmiþti. Bu nedenle “zar” bozulmadan maðdure gebe kalmýþ ise, zarýn doðumla bozulduðu anda suçun iþlenmiþ sayýlacaðý 27 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi düþüncesiyle, sezaryen ameliyatýyla doðum yapýlmýþ ve zar bozulmamýþsa uçun oluþmayacaðý sonucuna ulaþýlmýþtý. Böylece suç faili, artýk cinsel iliþkide bulunan fail deðil, onun ürünü olan çocuk olmakta, failin cezalandýrýlmasý için, saðlýðý tehlikeye düþürse bile, olaðan doðum yapýlmasý salýk verilmekteydi. Bu suç, yeni Yasada kabul edilmemiþ, uygulama da bu türden skandal görüþlerden kurtulmuþtur. Ama bu görüþler, hukuk uygulamamýzýn tarihinde yerini almýþlardýr. Ülkemizde yasalarýn yorumu konusunda bir paradigmanýn oluþturulduðunu söylemek çok güçtür. Yasal yorum, yasal metnin içinde kalmak koþuluyla dar, geniþ ve düzeltici; özel hukukta yasal boþluðu doldurucu nitelikte olabilir. Ancak, yasal metnin ve yasanýn bütününün dýþýnda ve üstünde olamaz. Verilecek birkaç örnek, bu konudaki durumu sergilemeye yeter kanýsýndayým. Ceza yargýlama hukukunda, kamu davasýný açan ve yürüten iddia makamýnýn yanýnda suçtan zarar görenlerin de yer almasý kabul edilmiþtir. Duruþmaya her an gelme külfetini yüklemek istemeyen yasa koyucu, 1929/1412 sayýlý 28 Prof. Dr. Sami Selçuk Eski C. Yargýlamasý Yasasý döneminde suçtan zarar görenin dýþarýda yazdýðý bir dilekçeyle ya da mahkeme kalemine gelerek ve tutanak yazmanýna baþvurarak bu konudaki isteðinin tutanaða geçirilmesiyle ve bunun yargýç tarafýndan onaylanmasýyla da bu kiþilerin kamu davasýna katýlabilme olanaðýný saðlamýþtý. Ancak duruþmaya gelen, bu konudaki isteðini yargýç ve yazman önünde tutanaða geçiren ve böylece yukarýda belirtilenlerin çok ötesinde iþlemler yapan bir kiþi (zarar gören) yargýsal görüþlere göre davaya katýlan olarak kabul edilmemekteydi. Bunun yasal metne aþýrý derecede baðlý katý bir yorum olduðunu bile söylemek güçtü. Çünkü öncelikle (evleviyetle, a fortiori) kuralýnýn uygulanmasýyla çözülmesi gereken bir sorun, yasal metni örseleme pahasýna, yörüngesinden saptýrýlmýþtý. 2004/5271 sayýlý Yeni C. Yargýlama Yasasýnýn konuya biraz daha açýklýk getirmesi yerinde olmuþtur. (m. 238). Öte yandan, yasal bir metinle kaldýrýldýðý halde, yasa koyucunun amacý keþfe çýkýlarak ve öznel ölçütlerle Eski T.C. Yasasýnýn 189. ve 549. maddelerinin; 2929 sayýlý Yasanýn 48. maddesi 233 sayýlý kararnameyle yine kaldýrýldýðý ve Anayasa Mahkemesince de bu biçimde vurgulandýðý halde, bu maddenin yürürlükte olduklarý yargý kararlarýnda ileri sürülebilmiþti. 29 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi Örnekleri kendi alaným olan ceza hukukundan ve ceza uygulamasýndan vermiþ olmam, özel hukukta durumun daha iyi olduðundan deðildir. Özel hukukta da yargýlamanýn, duruþmanýn, denetim yargýlamasýnýn durumu aynýdýr. Sözgelimi, Borçlar Yasasýnýn 53. maddesinin uygulanmasý, Ýsviçre’dekinden çok baþkadýr ve kanýmca konunun iyi algýlanmadýðýný sergilemektedir. Boþanma davasýnda manevi ödence sorunu batýlý ülkelerden ve bu arada Ýsviçre’den bambaþka biçimde çözülmüþtür. Bu konudaki Ýçtihatlarý Birleþtirme Kararý, Ýsviçreli bir hukukçu olan Tercier’ye çok þaþýrtýcý gelmiþtir. Zira bu içtihatla birçok kavramýn yanlýþ algýlandýðý çarpýcý örneklerle ortaya çýkmýþtýr. Ülkemizde “emsal karar” kavramý da yanlýþ algýlanmýþtýr. Emsal karar, bir yasal metnin yorumlanmasý, ancak bir kavramýn tanýmlanmasý v.b. hukuksal konularda söz konusu olabilir. Oysa Türkiye’de yýlda 500.000 karar veren bir Yargýtay vardýr ve bunun yaklaþýk 250.000’i bozma kararý olup, “emsal karar” diye algýlanabilmektedir. Zira benzer olaylarda verilen kararlar, “emsal karar” diye deðerlendirilmektedir. Oysa, “Panthe rei kuralý” bir 30 Prof. Dr. Sami Selçuk mantýk ilkesidir ve olaylar birbirine asla benzemezler. Bu nedenlerle de emsal kararlar, birbirleriyle sýk sýk çeliþmekte; bunlarýn büyük bir bölümü de ne yazýk ki, uzun ömürlü olamamaktadýrlar. Bütün bunlar, her þeyden önce, Türkiye’nin bir yargý/yargýlama/adalet bunalýmý yaþadýðýnýn kesin kanýtlarýdýr. Bu yüzden iþler artmýþ, yargý týkanmýþtýr. Ýþi yargýya düþmeyen aile yok gibidir. Türk toplumunun bireyleri adeta yargýsallaþmýþlar / adlileþmiþlerdir. Ýkinci olarak Batý yasalarýný doðuluca uygulayan bir hukuk karþýsýndayýz. Parçalar yerine oturmamakta; yasa almanýn hukuk devrimini gerçekleþtirmeye yetmediði ortaya çýkmaktadýr. Atatürk’ün amaçladýðý, eski hukukun kökünü kazýyýp yepyeni bir anlayýþla Batý hukukunu evrensel ilkelerinin ve kavramlarýnýn özünden koparmadan, yerel potada eritilmiþ ulusal bir hukuka neden ulaþamadýk? Bu sorulara yüreklice ve iyi yanýt verebilirsek hukukta iyileþmenin gizlerini ve yapýlacak önerileri kolayca bulabiliriz. 31 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi Öyleyse, hukuktaki açmazlarý sergileyen ve çýplak uyarýcý iþlevlerini üstlenen bu örnekleri bir yana býrakarak ve önyargýsýz ve açýk yüreklilikle özeleþtiriye aðýrlýk vererek, nedenleri ve çözümleri araþtýrmalýyýz. III. Hukuk Devriminin Amacýna Ulaþamamasýnýn Nedenleri “Sorunlar birdenbire ortaya çýkmazlar. Her sorunun bir kuluçka dönemi vardýr”. Bugün bir adalet bunalýmýndan söz ediyorsak, bu bunalým da uzunca bir kuluçka döneminin sonucudur ve elbette onu besleyen nedenler vardýr. Bu nedenlerin üstesinden gelinebilirse, bunalým çözülecek demektir. Yeter ki, nedenlerle sonuçlar birbirlerine karýþtýrýlmasýnlar. A. Alt Yapý Eksikliði Hukuk uygulamasýnda, Ancel’in deyiþiyle bugün de yaþanan bu “yozlaþma”nýn baþlýca nedenlerinden biri, kanýmca Batý Yasalarýnýn benimsenip yayýmlanmasýndan kýsa süre sonra uygulamaya geçilmesidir. Uygulayýcýlar, Batý hukukunun irdelendiði öðrenim kurumlarýndan geçmemiþlerdir. Oysa Batý ülkelerinde özellikle temel yasa (code, codice, 32 Prof. Dr. Sami Selçuk código) düzeyindeki metinler, eski metinler çok deðiþtirilmedikler halde, yayýmlandýktan en az bir yýl sonra yürürlüðe giriþlerdir. Batýdan alýnan bir temel yasalarýn kavramlarý sindirilmeden yürürlüðe koymanýn sakýncalarý özellikle Erken Cumhuriyet döneminde belirgin biçimde göze çarpmaktadýr. Her yýl çok sayýda içtihatlarý birleþtirme kararlarýnýn çýkmasý bu yüzdendir. Bunlarýn kuramsal açýdan yetersizliði hemen göze çarpmaktadýr. Zira çoðunda varýlan sonuçlar insaný düþ kýrýklýðýna uðratacak oranda yanlýþtýrlar. Japonya da hukukunu Batýdan almýþtýr. Ancak ilkin Batý hukuku Japon üniversitelerinde okutulmuþ, Batýdan çaðrýlan bilim insanlarýnca hukukçular yetiþtirilmiþ, yasalar alýndýklarýnda kavramlara önem verilmiþ, hatta kimi kavramlar olduklarý gibi kaynak hukukun diliyle alýnmýþ; alfabe yetmediðinde alfabeye yeni harfler eklenmiþtir. Buna karþýlýk Türkiye, Batýdan aldýðý temel yasalarý aylarla anlatýlabilecek bir süre içinde yürürlüðe sokmuþ, yeni kuþaklarýn yetiþmelerini beklememiþtir. Bundan baþka, Cumhuriyetin baþlarýnda yasalarýn nasýl uygulanacaðýna iliþkin Batý hukukunu iþleyen öðreti de ortada yoktu. Türk yargýcý, savcýsý ve avukatý yalnýzca alýnan yasalarla baþ baþaydý. Bu açýðý gidermek için yapýlan çeviri giriþimleri hem yetersiz ve hem 33 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi de yanlýþlýklarla doluydu. Sözgelimi, ceza hukukunda yargýçlara yol gösterecek tek yapýt “Maino Þerhi”dir. Bu yapýtý çevirenlerin kimlikleri bile belirsizdir. Yapýt kýsaltýlarak çevrilmiþ ve önemli birçok kesim çevrilmediði gibi kaynaklar gösterilmemiþtir. Çeviri hukukçularca yapýlmadýðýndan yanlýþlýklarla doludur. Yanlýþlýklara bir de Türk hukuk dilinin kavramlar açýsýndan yoksulluðu eklenince ortaya çýkan kaynaðýn ne denli yetersizlikler ve sakatlýklarla dolu olduðunu söylemeye gerek yoktur. Esasen her çeviri yapýt, yara almýþ bir yapýttýr; ikinci eldir. Majno Þerhi ise, yalnýz yara almamýþ, yanlýþlarla doldurularak adeta yeniden yazýlmýþtýr. Yeni Türk ceza hukuku uygulamacýlarýnýn bugün de baþvuru kitabý olan bu Þerhteki görüþlerin çoðu, olduðu gibi yargýsal görüþe dönüþmüþtür. Çoðu yanlýþ olan bu kararlardan bugün bile dönülememektedir. Buna karþýlýk, uzun süre sömürge altýnda yaþamýþ Afrika ülkelerinde, sömüren ülke, kendi hukukunu, öðreti ve uygulamasýyla birlikte sömürülen ülkeye taþýmýþ; kurumlarý ve kavramlarý olduðu gibi aktararak ve onlarca yýl, kimi zaman yüz yýlý aþan süre uygulamada bulunmuþ, ayrýca o topluma kendi dilini de vererek kavram ve terim yetersizliðinin doðuracaðý olumsuzluðun yaþanmasýný önlemiþtir. Sömürgelik döneminde hukukun 34 Prof. Dr. Sami Selçuk uygulayýcýlarý, sömüren ülkenin yurttaþý olan yargýç, savcý ve avukatlardýr. Durum böyle olunca sömürülen ülkeler, baðýmsýzlýktan önce ve sonra, hukuk coðrafyasý açýsýndan sömüren ülkelerin coðrafyasý içinde yer almýþlardýr. Çünkü bu ülkeler, bugün bile, ayný hukuk uygulamasýný, sömüren ülkenin diliyle sürdürmektedirler. Aralarýnda zengin dile sahip olanlar bile kavram ve terim yetersizliðinin doðuracaðý açmazý ve kargaþayý düþünerek, ulusal dile geçememektedirler. Bu açýdan, sözgelimi, Kamerun Fransa’nýn; Demokratik Kongo Cumhuriyeti (Zaire) Belçika’nýn hukuksal sýnýrlarý içinde yer almýþlar; bu ülkelerde Türkiye’nin yaþadýðý ve yukarýda sergilenen olumsuzluklar ortaya çýkmamýþtýr. Türk halký, böylesine aþaðýlayýcý bir sömürülme dönemini yaþamamýþtýr. Bu onun yalnýz tarihsel övüncü deðil, doðasýnýn da sonucudur. Ancak, bu ülkelerde ve de en azýndan Japonya’da yaþanan deneyimleri iyi deðerlendirmek, uygulamaya geçmeden önce ilkin Batý hukuku öðreniminden geçmiþ uygulamacýlarýn yetiþmesini beklemek ve Türk dilindeki kavram/terim yetersizliði açýðýný kapatmak gerekirdi. Bunlarýn yapýlmamýþ olmasý, bugün yaþanýlan sýkýntýlarýn temel nedenlerinden biri olmuþtur. 35 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi Bundan baþka, Türk üniversitelerinde, hukuk öðrenimi uzun yýllar yanlýþ temellere oturtulmuþtur. Örneðin, Ceza Yasasý Türkiye’ye Ýtalyan kapýsýndan; ceza hukuku öðretisi ise Fransýz kapýsýndan girmiþ; iki hukuk sisteminde kimi zaman çatýþmalara dek varan ayrýlýklar gözetilmeden, Ýtalyan kaynaklý ceza yasasý, Fransýz öðretisine göre yorumlanmýþ, kalýcý yanýlgýlara düþülmüþtür. Görüldüðü gibi, yetersiz bir öðrenim ve yoksul bir hukuk diliyle hemen uygulamaya geçilmekle yaþanan olumsuzluklar, Türk hukuk devriminde onarýlmasý güç yaralar açmýþtýr. B. Ýnsan / Ortam / Kültür Etkeni Türk insaný, görünen o ki, büyük açýklarý olan bir toplumdur. Newton’cu bir evrenden Einstein’cý bir evrene henüz geçememiþtir. Hukuk açýsýndan belki de en önemlisi, toplumumuz, 18. yüzyýlýn Aydýnlanma dönemini yaþamamýþtýr. Kant’ýn “sapere aude!” (aklýný kullanma yürekliliðini göster!) savsözünde özetlenen bu evre, özellikle hukuk yaþamýnda son derece önemlidir. Çünkü, 36 Prof. Dr. Sami Selçuk Aydýnlanma, her þeyden önce hukuk ile ahlakýn alanlarýný dinin alanýndan uzaklaþtýrmýþtýr. Benimsediðimiz hukuk, Aydýnlanmanýn ürünüdür. Aydýnlanmanýn ürünü hukukun böyle bir evreyi yaþamamýþ ve günümüzde bile deðerlendirmelerini çaðcýllaþmamýþ (sekülerleþmemiþ), dinsel yollamalarla yapan bir toplumda uygulanmasýnýn kimi güçlüklere ve týkanmalara yol açmasý bir ölçüde doðaldýr. Öte yandan Türk insaný ve kültürü, yerleþik yerel kültür normlarýný ve alýþkanlýðýný bugün bile henüz benimsemiþ deðildir. Bu yüzden ivecen, kolaycý, geçici ve günübirlik çözümlerle yetinmekte; köklere ve derinlere inememektedir. Toplumun belleði, söylencelere (mitoslar) dayanmaktadýr. Görüþler/inançlar bu yüzden kuþaktan kuþaða baþkalaþýmlara uðrayarak aktarýlmýþtýr. “Söz ve mono toplumu” olmanýn bütün olumsuzluklarý sürmektedir. Bu nedenlerle, kuþkuculuk, Kartezyen usavurma; Durkheimci, Husserlci, Cuvillierci, Bachelardcý önyargýsýzlýk; Croceci, Sartreci karþýtçýlýk; Hegelci diyalektikten habersiz bir kültür söz konusudur. Toplumsal geliþmenin dinamizmi olan eleþtiri ve tartýþma kültürü geliþmemiþ; geçimli olmakla görüþlere uygitsinci olma ve eleþtiriden kaçýnma özdeþ sayýlmýþ; eleþtirinin kamu ahlakýna giren bir toplumsal ödev olduðu unutulmuþ; eleþtiri vazgeçilebilir bireysel bir hak olarak görülmüþtür. Bu yüzden eleþtiri ve eleþtirel bakýþýn üreteceði çözümler sürgit ertelenmiþtir. 37 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi Bu açýdan bakýldýðýnda, ilk ve yüksek öðrenimin; kuþkulanan, sorgulayan, derinlere inen, söylencelere (mitos) deðil, her kez yazýlý/somut gerçeklere (logos) dayanan, tartýþan kuþaklar yetiþtirmesi gerekir. “Duygu-yoðun, mitos, mono ve söz toplumu”ndan “akýlyoðun, logos, dia ve yazý (Gutenberg) toplumu”na geçmenin tek yolu budur. Hukuk, tartýþma demektir. Ancak bu, ezbere/belleðe dayalý tartýþma deðil, kitaba/arþive yaslanmýþ bir tartýþmadýr. Hukukçularýmýz bu alýþkanlýðý edinmedikçe, incelemeden yargýlar kurdukça, bilgilerinden kuþkulanmadýkça batýlý (çaðcýl) yasalarýn doðuluca uygulamasý sürecektir. Bu konuda, öðrenim kurumlarýna büyük görevler düþmektedir. Hukuk öðrenimi a’dan z’ye gözden geçirilmelidir. C. Öðreti ve Uygulama Ayrýlýðý Saplantýsý Ýnsan, ortam ve kültür etkenlerinin doðal sonucu olarak, derin araþtýrmalarýn ürünü olmayan kýsa ömürlü ve olaylarla bütünleþen görüþler, emsal yargýsal görüþ olarak algýlanmakta, binlerce yargý görüþünü alt alta dizerek her yýl yayýmlanan kitaplar, bilimsel 38 Prof. Dr. Sami Selçuk incelemelerin yerini almakta; uygulamacýlar hazýr/komprime ve yer yer birbirini çürüten olay içtihatlarýnýn peþine düþerek yargýsal kararlar oluþturmaya çalýþmaktadýrlar. Bunun sonucu olarak, yayýmlanan bilimsel yapýtlara hiçbir deðer verilmemektedir. Sonuç; bir kýsýr döngüdür ve hukukta katýlaþmadýr, patinajdýr. Zamaný yiyip tüketen tekdüzeliðin onarýlmaz ýsrafý, hukukun sýk sýk sürçmesine yol açmakla kalmamýþ, karþýlaþtýrmalý hukuktan yararlanmayý da önleyerek, onu batýlý kökeninden koparmýþ ve aile içi evlilik hastalýklarýyla sakatlamýþtýr. Buna bir de özür bulunmuþtur: “Öðreti/kuram baþka, uygulama baþka”. Oysa “öðreti”, o kurumun, kavramýn, kuralýn nasýl uygulanacaðýný açýklayan somut ve bilimsel önerilerdir. Batýda uygulama ile “öðreti”nin çoðu kez ayný doðrultuda olmasýnýn nedeni budur. O yüzden hukuku inceleyen bilimsel yapýtlar çok baský yapmakta ve uygulamacýnýn vazgeçilemez gereci olmaktadýrlar. Bu açýdan ülkemize baktýðýmýzda düþ kýrýklýðý yaþamamak olanaksýzdýr. Bu konuda bir örnek vermek konuyu aydýnlatmaya yetecektir: Çaðcýl suç/ceza hukukunun temeli sayýlan Cesare Beccaria’nýn “Suçlar ve Cezalar Hakkýnda” (Dei delitti e delle pene) adlý yapýtý, ilkin, 1764’te Monaco’da, giriþ dýþýnda 40 paragraf olarak basýlmýþtýr. 1766’da Fransýzcaya çevrilmiþtir. O dönemde Ýtalya’da altýncý, Fransa’da yed- 39 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi inci baskýlarýn yapýldýðý anlaþýlmaktadýr. 1767’de Almancaya ve Ýngilizceye, Hollanda diline, 1774’te, Engizisyon Mahkemesince hüküm giydiði halde, Ýspanyolcaya, 1777’de Lehçeye, 1802’de, Yunanistan’ýn Osmanlý egemenliðinde bulunduðu sýrada, Yunancaya, 1803’te, daha önce yazarý bir ceza yasasa hazýrlamasý için Rusya’ya çaðýran II. Katerina’nýn ardýlý Çar I. Aleksandr’ýn buyruðuyla Rusçaya çevrilmiþtir. Yapýt, daha sonraki yýllarda kýsa sürede birçok dünya dile çevrilmiþtir. Yapýt, dilimize, ilk yayýmlanmasýndan 184, Yunancaya çevirisinden 146 yýl sonra Morellet’nin Fransýzca çevirisinden kazandýrýlmýþ, bugüne dek iki baský yapabilmiþtir. Yayýmlandýktan 240 yýl sonra, yazarýn Morellet çevirisi ve eleþtirisini izleyen yýllarda yaptýðý düzeltmelerine göre yeniden çevrilmiþtir. Kitap beklenen ilgiyi görmemiþtir. D-Nesnel ve Öznel Yansýzlýk Anlayýþýnýn Yetersizliði Yargýçlar, yasalarý yorumlama tekelini ellerinde tutan görevlilerdir. Yargýç, hukukun ne dediðini söyleme yetkisin (potere di jus dicere; jurisdictio) kullanýrken, bir kiþi deðil, bir kurumdur; yanlar üstüdür (super partes), özneler dýþý bir üçüncüdür. Temel ve vazgeçilmez amaç; Anayasaya, yasalara ve hukuka uygun bir vicdani kaný nesnelliðinin, “nesnel mantýk ilkesinin” (il principio di ragione obbiettiva) gerçekleþtir- 40 Prof. Dr. Sami Selçuk ilmesidir (Anayasa, md. 138/1). Bunun adý “nesnel (görevsel, kurumsal, maddi) yansýzlýk ilkesi”dir ve “herkesin yasa önünde eþitliði”ni saðlar. Yansýzlýk için bu da yetmez. Cüppeyi giyen yargýç/savcý, kendi inançlarýna, görüþlerine, hatta duygularýna karþý kayýtsýz ve baðýmsýz olmak; dýþ ve iç dünyanýn ayartýcýlarýna/þeytanlarýna karþý direnmek zorundadýr. Bunun adý da, “öznel (bireysel) yansýzlýk” ya da “kiþisellikten arýnmýþlýk ilkesi”dir; adalet terazisindeki tartýnýn deðiþmezliðini ve “yasa herkes için eþit uygulanýr” ilkesini yaþama geçirir. Yargýçlarýn/savcýlarýn tek bir efendisi vardýr: Hukuk. Yasa hükümlerine kristal özeniyle yaklaþýlmak gerekir. Yargýç, yasal hükümleri yorumlarken, yasal hükmün koordinatlarýný gözetmek, “yasanýn, yasa koyucudan akýllý” (Radbruch) olduðunu bilmek zorundadýr. 41 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi Hukuk, yargýca “yasalara uyarak vicdani kaný oluþtur ve buna göre karar ver” diye buyurmakta; bir baþka deyiþle “hem yasalarla baðlýsýn, hem de özgürsün” demektedir. Tam bu noktada, söz konusu yansýzlýk, edilgin bir yansýzlýk (nötr-pasif) deðil; etkin bir yansýzlýktýr (nötr-aktif). Bu alan, salt hukuk alt yapýsý üzerine oturmazsa kurulan hüküm, ne saðlamdýr ne de temiz; tam tersine hukuk ve meþruluk dýþýdýr, kirlidir/kirletilmiþtir. Ancak bu anlayýþýn yargýçlarýmýz tarafýndan içselleþtirildiði söylemek çok güçtür. Türkiye Ekonomik ve sosyal Etütler Vakfý (TESEV) tarafýndan 2007 yýlýnda gerçekleþtirilen yargýç ve savcýlarýn algý ve anlayýþ kalýplarý araþtýrmasýna göre, genç yargýçlarýmýz, Cumhuriyetin, laikliðin, yurdun kurtarýcýsý iþlevlerini ulusçu ve yurtsever bir anlayýþla üstlenmiþ görünmektedirler. Kimileri “ülke söz konusu olduðunda hukuk mukuk dinlemem”, “yargýlamada ulusal çýkarlar gözetilmeli” diyor. Kimileri, “Ýnsan haklarý devlet açýsýndan tehdit, bunlarý gözetmem” diyor. Kimileri, “AÝHM, bize karþý önyargýlý, yargýlamanýn yenilenmesi yolu olmamalý, bu Mahkeme bize karýþmamalý” diyor. Genç meslektaþlarýmýzýn içinde “Biz vatan, millet, Sakarya diye yetiþtirilmiþiz” diyerek 42 Prof. Dr. Sami Selçuk itirafta bulunanlar, böyle yetiþtikleri için övünç duyanlar var. Bu anlayýþ sadece alt katlarda deðil, yüksek katlarda da söz konusu. 2007 yýlýnýn Yargýtay Baþkaný, “Yargýçlýðýn temel öðesi, yansýz olmaktýr” diyor ve fakat ardýndan hiçbir bilimsel kaynakta yer almayan þu ayrýksý durumlarý dile getiriyordu: “Ancak, bazý kararlarýnýzda Türkiye Cumhuriyetinin korunmasý ve yaþatýlmasýnda taraf olacaksýnýz. Buradaysak bu Cumhuriyetin kazanýmlarý sayesindedir. Cumhuriyetin insan onur ve haysiyetine en uygun rejim olduðunu bilmelisiniz., bilmek durumundasýnýz. Demokratik, laik, hukuk devletine sahip çýkmada tarafsýnýz. Ay yýldýzlý bayraða sahip çýkmada, o bayraðý daha yükseklere çýkarmada taraf olacaksýnýz. Buralarda taraf olma lüksünüz yoktur”. Üstelik bu sözler, 2 Kasým 2007’de Türkiye Adalet Akademisinin 2007/2008 öðrenim yýlý açýlýþ töreninde, geleceðin çiçeði burnundaki yargýç ve savcý adaylarýna söylenmiþlerdir. Ayný Sayýn Baþkan, ayrýlýþ konuþmasýnda da þöyle demiþtir: “Yargýçlar Türkiye 43 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi Cumhuriyetinden yana taraftýr. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Atatürk’ten emanettir. Çünkü Cumhuriyet, insanýn özüne ve haysiyetine en uygun rejimdir. Ancak rejimin adýnýn Cumhuriyet olmasý yeterli deðil. Cumhuriyet, demokratik, laik, hukuk devleti olmalýdýr. Yargýçlar, Cumhuriyetin temel nitelikleri konusunda taraftýr. Yargýçlar, üniter devletten, bölünmez bütünlükten yana taraftýr. Taraf olmuþ olacaktýr. Ay yýldýzlý bayraktan yana taraftýr. Çünkü, bayrak dalgalanmazsa siz de hakimlik yapamazsýnýz. Hakimler Ankara’nýn baþkent olmasýndan yana taraftýr. Ankara, Cumhuriyetin simgesi, Türkiye Cumhuriyetinin varlýðýnýn belgesidir, bu nedenle baþkent olmuþtur ve kalmalýdýr.” Onur, haysiyet gibi eþanlamlý sözcükleri kullanma ve anlatým bozukluklarý, yönetim biçimi ile demokrasi kavramýnýn birbirine karýþtýrýlmasý bir yana býrakýlýrsa, bu konuþmalar karþýsýnda þu sorulasý soru akla gelecektir: Peki bir yargýç, bir savcý olarak nasýl taraf olacaktýr? Sözgelimi, yazýlý hukukta Eski T. Ceza Yasasýnýn 163. maddesi gibi laikliði koruyan bir hüküm yoksa, kiþisel ideolojilerine göre, “laiklik elden gidiyor, kurtarmalýyým” diyerek hüküm mü icat edecek ve icat ettiði bu hükme göre dava mý açacak ya da karar mý verecektir? Ya da böyle bir hüküm bulunduðunda, bu hükme karþý olan bir savcý ya da yargýç, yine kendi ideolojisine göre, “ben bu hükme karþýyým” diyerek dava açmaktan ya da karar vermekten mi kaçýnacaktýr? 44 Prof. Dr. Sami Selçuk “Devleti, Türkiye Cumhuriyetini, ulusu, ülkeyi, laikliði, bayraðý vb. deðerleri kurtarma yorumu” diye bir yorum türü var mýdýr? Varsa hangi bilimsel kaynaktadýr? Yazýlý hukuk bu tür deðerleri de korumaktadýr. Ayrýca bunun için yazýlý hukukun öngördüklerinin dýþýnda özel bir çaba mý gösterilecektir? Böyle bir çabaya gerek var mýdýr? Burada sýk sýk yapýldýðý üzere Atatürk’e de dayanýlýyor. Ýnanýyorum ki, “yaþamda en gerçek yol gösterici, bilimdir”, “Benim manevi mirasçýlarým, bilimi izleyenlerdir” diyen Ata, bunlarý duysaydý, elbette kahrolurdu; kendi adýnýn ve tarihin yargýsal ve benzeri kararlara karýþtýrýlmasýna, hele sömürülmesine elbette büyük tepki gösterirdi. Çünkü O, bilime aykýrý olan her þeye karþýydý. Yargýsal konularda Atatürk’ün duyarlýlýðýný bilmek isteyenler Yargýtayýn bu konuda yayýmladýðý yapýtý okuyabilirler. Atatürk, kendisiyle ilgili davalarda bile yargýyý etkilememek için çok özen göstermiþtir. Çünkü Atatürk, adalete karýþacak en ufak bir yabancý öðenin onu kirleteceðini çok iyi bilen bir önderdi. 2003 yýlýnda DEHAP davasýnda, Yüksek Seçim Kurulunun Baþkaný -Yargýtay üyesi 45 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi kökenlidir- her zaman “yargýnýn devletin çýkarlarýný” ve “Çanakkale’de, Sakarya’da verilen þehitlerin kanlarýný” gözeterek karar verdiðini açýklýyordu. 2004 yýlýnda Yeni Türk Ceza Yasasý görüþmelerine katýlan bir baþka Yargýtay üyesi, sýnýflarý kin ve düþmanlýða kýþkýrtma suçu ile ilgili 216. madde görüþülürken, kanýtlanmasý ve çürütülmesi olanaksýz bir savý ileri sürüyordu: “Bu maddenin uygulanmasýnda %95 yargýç vardýr, %5 hukuk vardýr”. Siyasete bulanmanýn bu unutulmaz saptamasý, TBMM tutanaklarýna geçmiþtir. Çok acýklý, vahim bir durum, söz konusu. Eðer yargýda “ülkeyi kurtaralým, hukuk ayrýntýdýr” algýsý ve anlayýþý doðru ise,-ki doðrudur- ektiklerimizi biçiyoruz demektir. Biçtiðimiz ise, elbette demokrasi deðil; hukukun üstünlüðü hiç deðil. Düpedüz “yargýçlar hükümeti/yönetimi”, yani “dikastokrasidir/juristokrasi”dir. 46 Prof. Dr. Sami Selçuk Bunlar, ne yazýk ki, yargýya inancý sarsmýþ, onu yýpratmýþ, öznel ve nesnel yansýzlýðý içselleþtirmiþ yargýçlarý üzmüþtür. Zira yargýnýn iþi, yurdu ve ulusu kurtarmak deðil, doðru yorumlayýp uygulayarak hukuku kurtarmak, adaleti kotarmaktýr. Yargýç, kendi ideolojisini, inancýný yargýya karýþtýrdýðý anda, salt hukukçu kimliðin yerini ideolojik kimlik almýþ, kendi ideolojisinin, kýsaca kendisinin yargýcý olmuþ demektir. Oysa hukukta, Justinien Yasasýndan beri herkes bilir ki, ideolojik boyutta bile, hiç kimse kendisinin yargýcý olamaz (nemo judex in re sua). Olursa yansýz olamaz. Bu hususlar, yargýlama ve yargýçlýk yeterliliðiyle doðrudan ilgilidirler (CYY, md. 21-24; HYY, md. 28-30). Çanakkale þehitlerini, devleti, ulusu, bayraðý, laikliði düþünerek yorumlar yapacaðýný, kararlar vereceðini belirten bir yargýcýn, býrakýn bir karara katýlmasý, yargýçlýðýný sürdürmesi bile yanlýþtýr. Özetle yargýnýn nesnelliði/yansýzlýðý, duyarlý bir konudur. Özellikle hukukçular, karar verirlerken, yabancý öðelerin adalete sýzmalarýna izin veremezler. Kiþiye uygun yasal hükümler ve kavramlar araþtýrmasýna giremezler. Hukukçular, öncelikle yargýçlar ve savcýlar, yasal hükümleri ve kavramlarý herkese eþit uygularlar. Uygularken de, halkýn ortak iradesini anlatýmý olan yasalarýn dýþýna çýkamazlar. Büyük Fransýz Devriminin 200. yýlýnda 47 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi Yargýtayda yeni yargý yýlý dolayýsýyla yaptýðý konuþmada Cumhurbaþkaný Mitterand, þöyle diyordu: “Yasayý uygulayýnýz. Yasa, baþkalarýný olduðu gibi, sizleri de baðlar (…) Yasa ve adalet. Bu ikisi arasýndaki yerde, sizler birincisinin buyruðundasýnýz. Ýkincisinin ise güvencesisiniz. Sizin yapýtýnýz, yasa koyucusunun yapýtýný tamamlamaktadýr”. Keþke hukukun da bir Atatürk’ü çýksaydý da geleceðin hukukçularýna þunlarý söyleseydi: “Geleceðin seçkin hukukçularý! Birinci ödeviniz, dikastokrasiye/juristokrasiye karþý sonsuza dek savaþ açmaktýr. Bu sizin birinci ödevinizdir. ‘Adalet, mülkün/düzenin temelidir’ ilkesinin, bu ilkenin belirlediði nedensel varlýðýnýzýn ve geleceðinizin biricik özü budur. Bu sizin en deðerli hazinenizdir. Zaman zaman sizi bu hazineden yoksun kýlmak isteyecek kötücül iç ve dýþ güçler olacaktýr. Günün birinde, dikastokrasiye/juristokrasiye karþý demokrasiyi/hukukun üstünlüðünü savunmak zorunda kalýrsanýz, ödevinizi yapmak için, içinde bulunacaðýnýz durumun olanaklarýný ve koþullarýný düþünmemelisiniz”. IV. Öneriler A. Yargýlamaya Halkýn Katýlmasý Anayasamýza göre: “Yargý yetkisi, Türk milleti adýna baðýmsýz mahkemelerce kul- 48 Prof. Dr. Sami Selçuk lanýlýr” (md.9). Bu hüküm, demokrasilerde katýlýmcýlýðý, bir baþka deyiþle “halkýn yargýya katýlma ilkesi”ni yansýtmaktadýr. Uygar ülkelerde bu nedenle halkýn temsilcileri olan halktan yargýcýlar (jüri üyeleri) yargý etkinliðine katýlmakta ve böylece duruþma yapan ve davanýn esasýný çözen ilk mahkemeler halk adýna hüküm kurmaktadýrlar. Meslekten gelen yargýçlarla halk arasýndan seçilen yargýcýlarýn birlikte yerine getirdikleri karma sistemi benimseyen kimi Avrupa ülkelerinde (Fransa gibi), halk arasýndan seçilen yargýcýlarýn yargýsal etkinlikleri, daraltýlmak þöyle dursun, gittikçe geniþletilmiþtir. Bu konuda ulaþýlan yargý þudur: Kimi olumsuzluklarýna karþýn, geniþ zaman dilimlerinden bakýldýðýnda jüriler, adaletin kotarýlmasýna ve yasalarýn iyileþtirilmesine büyük katkýlarda bulunmuþlar; iyilikleri kötülüklerine aðýr basan bir sistem yaratabilmiþlerdir. Ülkemizde ise, adalet ve yargý etkinlikleri salt uzman iþi olarak görüldüðünden, önyargýlý yaklaþýmlar sonucu jürili yargýlamaya her zaman karþý çýkýlmýþtýr. Sorun önyargýsýz ele alýnmalý ve kanýmca jürili yargýya geçilmelidir. Aslýnda jürinin kabulüyle Anayasanýn 9. ve 2004/5271 sayýlý Ceza Yargýlama Yasasýnýn 232. maddesinde geçen ve yetkisinin “Türk milleti adýna” baðýmsýz mahkemelerce kullanýlacaðý sözleri bir fantezi olmaktan çýkacak, eylemli olarak yürürlüðe konmuþ olacaktýr. 49 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi B. Hak Arama Özgürlüðü Anayasanýn 36. maddesine göre hukuksal düzlemde olmak koþuluyla herkes yargý mercileri önünde hak arama özgürlüðüne sahiptir. 125. maddesi yönetimin her türlü eylem ve iþlemlerine karþý yasa yolunu açarak hak arama özgürlüðünü pekiþtirmiþtir. Ancak, bir ayrýklar yasasý olan 1982 Anayasasý, bu ilkelerden sýk sýk sapmýþtýr. Þöyle ki: Cumhurbaþkanýnýn tek baþýna yapacaðý iþlemler ile Yüksek Askeri Þuranýn kararlarý yargý denetiminin dýþýndadýr. Yansýz da olsa tek imzalý bir iþlemle sorumsuz Cumhurbaþkanýnýn hukuka aykýrý bir davranýþý her an olanaklýdýr. Hem tek imzalý iþlem yapma yetkisini Cumhurbaþkanýna vermek ve hem de bu iþleme karþý yargý yolunu kapatmak, demokratik parlamenter sistemde benimsenebilir bir durum deðildir. Yansýz olmak, bu açýdan yeterli bir güvence sayýlamaz. Cumhurbaþkaný için söylenenler Yüksek Askeri Þura için öncelikle (a fortiori) geçerlidir. Çünkü bu kurum devletin baþýnda deðil, yönetimin içindedir; dahasý sorumsuz da deðildir. 50 Prof. Dr. Sami Selçuk Nitekim 1961 Anayasasýnda böyle bir hükme rastlanmamaktadýr. Anayasanýn 148. maddesinin ilk fýkrasýnýn son tümcesine göre: “... olaðanüstü hallerde sýkýyönetim ve savaþ hallerinde çýkartýlan kanun hükmündeki kararnamelerin þekil ve esas bakýmýndan Anayasaya aykýrýlýðý iddiasýyla” Anayasa Mahkemesine dava açýlmasý yasaklanmýþtýr. Anayasa yargýsý, özgürlükçü demokrasinin vazgeçilemez bir öðesidir. Olaðanüstü/savaþ dönemlerinde ivediyle çýkarýlan bir kararnamede hak ve özgürlüklerin özleri her an çiðnenebilir. Anayasaya aykýrý bir iþlemin bir anayasa kaçaðý olarak kalmasýna izin vermek, hukuk ve anayasalarýn üstünlüðü ilkesiyle baðdaþamaz. Anayasanýn 159. maddesinin 4. fýkrasýna göre, Hakimler ve Savcýlar Yüksek Kurulunun kararlarýna karþý yargý yolu kapalýdýr. Bu Kurul her þeyden önce yönetsel niteliktedir. Bu kurulun çoðunluðunun yargýçlarýndan oluþmasý onun tüm kararlarýnýn doðru olmasý için yeterli bir güvence deðildir. Bu bir. Kaldý ki, Kurulda hukukçu ve fakat yönetimde yer alan bir müsteþar ile 51 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi hukukçu olmayabilen bir de bakan bulunmaktadýr. Bu iki. Esasen bu hüküm, bir mantýða deðil, bir paralojiye (kýyas-ý fasit) dayanmaktadýr. Buna göre, “yargýçlar/hukukçular yanýlmazlar/Kurul da yargýçlardan oluþur/Öyleyse Kurul da yanýlmaz”. Burada ilk önermenin yanlýþ olduðunu söylemeye gerek yoktur. Çünkü, yargýlama yasalarýnda öngördüðü yasa yollarýyla bizzat hukuk, ilk önermeyi çürütmektedir. Bu üç. C. Yargý Baðýmsýzlýðý Yargý toplumun arýtma sistemidir. Yargý baðýmsýz olmadýðý takdirde, bu sistem çalýþmaz ve bunalým kaçýnýlmaz olur. O yüzden yargý baðýmsýzlýðý demokratik hukuk devletinin olmazsa olmaz koþulu ve ayný zamanda Achilleus topuðudur. Çünkü, adalette yansýzlýða ancak baðýmsýz yargýyla ulaþýlabilir. Yargý baðýmsýzlýðýný saðlamamýþ bir toplum, hukuk dýþý, kozmetik bir yönetime boyun eðmek zorundadýr. Böyle bir yönetimin adý ise, artýk demokrasi deðildir. Türkiye “daha az devlet, daha çok hukuk” formülüyle özetlenebilen ve her dokunduðu þey hukuka dönüþebilen bir hukuk devletine kavuþmak istiyorsa, ilkin yargý baðýmsýzlýðý sorununu çözmelidir. Son çözümlemede adaletin varkalýmý bu çözüme baðlýdýr. Anayasaya göre (md. 159), yedi üyeden oluþan Hakimler ve Savcýlar Yüksek 52 Prof. Dr. Sami Selçuk Kurulunun iki üyesi yargýçlýk mesleðinden gelmemiþ olabilirler: Adalet bakaný ve müsteþar. Ancak bunlardan müsteþar mutlaka hukukçudur ve de ya yargýçlýk ya da c.savcýlýðý görevlerini daha önce yürütmüþ olabilir. Ancak bu kesin deðildir. Adalet çarkýnýn baþýnda birçok ülkede adalet bakanýnýn bulunduðu doðrudur. Bu durum, demokrasi açýsýndan yadýrganmamakta ise de bakan ülkelerin çoðunda iþlemlerde oy hakkýna sahip deðildir. Olanlarda da bu hakkýn elinden alýnmasý doðrultusunda giriþimler bulunmaktadýr. Kaldý ki, bu ülkelerde kamuoyu yargý baðýmsýzlýðý konusunda çok duyarlýdýr, yasama ve yürütmenin bu konudaki iþlemlerini ve davranýþlarýný dikkatle izlemektedir. Buna karþýlýk, yargý baðýmsýzlýðý bilincini özümsememiþ, haksýzlýklara karþý hukuksal refleksi/duyarlýlýðý yeterli düzeye ulaþmamýþ ve kamuoyu demokrasisi geliþmemiþ toplumlarda, siyasal gücün temsilcisi olan bakanýn adalete el atan davranýþlarýný önlemek güç olmaktadýr. Bu yüzden, yargý baðýmsýzlýðýný örseleyici davranýþlara karþý kamuoyunun kolay kolay tepki göstermediði ülkemizde, adalet bakanýnýn Kurulun baþýnda bulunmasý ve oylamalara katýlmasý sakýncalýdýr. Müsteþar ise, yargýçlýk/savcýlýk mesleklerinden gelse bile, bürokratik hiyerarþide yer almakta ve adalet bakanýnýn buyruðunda çalýþmaktadýr. Bu koþullarda müsteþardan yan- 53 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi sýz yaklaþýmlar sergilemesi beklenemez. Demokratik ülkelerde, bildiðim kadarýyla, müsteþarlar bu tür kurullarda görev almamaktadýrlar. Öbür Kurul üyelerinin, daha çok yürütmenin baþýnda bulunan devlet baþkaný tarafýndan yüksek yargý organlarýnca gösterilen adaylar arasýndan seçilmesi de, ülkemizde sakýncalýdýr. Nitekim bu uygulama kimi ülkelerde kaldýrýlmýþtýr. Bizde de, bu uygulamaya son verilmeli; üyeleri yüksek yargý organlarý belirlemelidir. Karar mercii olan Kurul, kararýna dayanak yapacaðý dosyalarý her an inceleyebilecek durumda deðildir. Yalnýzca Bakanlýðýn vereceði bilgi ve belgelere göre ve bu oranda karar verebilir konumdadýr. Çünkü ayrý bir bürosu ve kalemi (sekreterlik) yoktur. Bu uygulamaya son verilmeli, giriþim gücü Kurulda olacak biçimde bir örgütlenmeye ve çalýþmaya gidilmelidir. Bu kararlar bir yargý kararý gibi kesindir. Oysa, yukarýda belirtildiði üzere, Kurul yönetsel bir makamdýr. Bu durumuyla her an hukuka aykýrý bir karar verebilir. Bu yüzden, kararlara karþý yargý yolu açýlmalýdýr. 54 Prof. Dr. Sami Selçuk Kurul kararlarý gizlidir ve çoðu kez, “dosyada bulunan belge ve bilgilere göre” biçimindeki gerekçelerle kararlar verilmektedir. Bu görünüþte bir gerekçedir ve gerçek gerekçeyi peçeleyici nitelikte olduðundan ya da bu izlenimi verdiðinden doyurucu olmamaktadýr. Bu durum bile, yargý yolunun açýlmasý için yeterli bir nedendir. Kaldý ki, Ýtalya gibi kimi ülkelerde Kuruldaki görüþmeler kamuoyuna açýk yapýlmaktadýr. Kurula baðlý denetleme sistemi getirilmeli ve bu sistemin baþýnda adalet bakaný olmamalýdýr. D. Yapýlacak Baþka Düzenlemeler Ülkemizde yargý birliði ilkesi çok örselenmiþtir. Uygar bir ülke, ayrýklara en az yer veren bir ülkedir. Oysa Türkiye’de, daha hazýrlýk soruþturmasý evresinde bu ilkeye ayrýklarýn getirildiði görülmektedir. Yargý kolluðu yoktur. C.Savcýsý, yönetsel açýdan yönetime baðlý kolluk ile çalýþmaktadýr. C.Savcýsý her davaya el koyamamaktadýr. 1999/4483 sayýlý Memurlar ve Öbür Kamu Görevlilerinin Yargýlanmasý Hakkýnda Yasa görevleri nedeniyle iþledikleri suçlarda ayrý bir düzenleme ve izin sistemini getirmiþtir. Dünya hukuk tarihinde örneði bulunmayan Memurin Muhakematý Hakkýnda Kanun-u Muvakkatýnýn kaldýrýlmasý yerinde olmuþtur. Ancak yeni sistemin çaðcýl dünyada ve 55 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi Avrupa Birliði sürecinde kabul görmesi olanaksýzdýr. Gerçi anýlan Yasa 1982 Anayasasýnýn benimsediði ve kural olarak öngördüðü (md. 129/son) izin sistemi doðrultusunda hazýrlanmýþtýr. Ancak suç olayýna ilkin c.savcýsýnýn el koymasýný, ancak kamu davasýnýn açýlmasýný ilgili yönetsel merciin iznine baðlý tutulmasýnýn benimsendiði ülkeler yok denilecek kadar azdýrlar. Olanlarda ise çok sýnýrlý bir alan söz konusudur. Nitekim, söz konusu izin sistemi, Belçika’da 1831, Bolivya’da 1861, Fransa’da 1875’te kaldýrýlmýþtýr. Uygar ülkelerin hemen hemen hiçbirinde yoktur. Belçika gibi kimi ülkelerde ise, izin sistemi anayasal düzeyde yasaklanmýþtýr (1831 Anayasasý, md.24, 1994 Anayasasý, md.31). Bu açýdan Türkiye çaðýn çok gerisindedir. Ýzin sistemi ve kamu görevlileri için ayrý bir düzenleme anlayýþý kesinlikle kaldýrýlmalýdýr. Anayasa yargýsý, 1961 Anayasasýyla gerçekleþmiþtir. 1982 Anayasasý ise, Anayasa Mahkemesinin yetkilerini oldukça sýnýrlamýþtýr. Anayasa Mahkemesinin çoðu zaman yerindelik (maslahata uygunluk) denetimine kaydýðý ve etkinci bir anlayýþla yargý ve etki alanýný geniþletme eðilimi sergilediði görülmektedir. Bu kaygý verici bir durumdur. Anayasal düzenlemelere ve sýnýrlamalara karþýn bu tutumun sürdüðü gözlenmektedir. Yeni anayasal düzenlemelerle konuya açýk- 56 Prof. Dr. Sami Selçuk lýk getirilmeli ve sýnýrlar belirgin kýlýnmalýdýr. Ayrýca Anayasa Mahkemesi yargýçlarýnýn Cumhurbaþkanýnca belirlenmesi, özellikle yargýnýn içinden gelenler açýsýndan elbette çok sakýncalýdýr. Bu düzeltilmelidir. Ayrýca, yargý birliði ilkesinde açýlan gediði daraltmak için; -Öbür yüksek yargý organlarýna da göreli yargýlama çerçevesinde anayasa yargýsý yetkisi tanýnmalýdýr. -Sürgit tartýþma konusu edilen ve kararlarý yasa yoluna kapalý olan yüce divan yetkisi bu Mahkemeden alýnmalý, Yargýtaya verilmeli ve kararlarýna karþý yasa yolu açýlmalýdýr. Konunun bu biçimde çözümü, Yüce Anayasa Mahkememizi, hem asýl iþlevine döndürecek, hem yýllardýr bekleyen kararlarýn yazýlmasýna olanak saðlayacak, hem de Yüce Divan ve ceza yargýlamasý gerçek merciine kavuþacaktýr. Burada bir ayraç açarak belirtmek isterim ki, bu konudaki tartýþmanýn sýklýkla gün- 57 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi deme gelmesi elbette düþündürücüdür ve boþuna deðildir. Baþlýca nedenleri de açýktýr: Yüce Divan olarak ceza yargýlamasý yapan Anayasa Mahkemesinin, memur ve görev kavramýný en iyi bilen uzman yargýçlardan oluþtuðu görüþü, ceza hukukunun varlýk nedenine, kamu görevlisi/memur suçlarýndaki tarihsel geliþmeye ve küresel uygulamaya terstir. Gerçekten, çaðcýl ceza hukuku, Pufendorf, Bentham, Montesquieu, Portalis ve Binding’in geçen yüzyýllarda sandýklarý gibi, öbür hukuk dallarýnýn yaptýrýmcýsý, jandarmasý ve ikincil bir hukuk dalý deðil; hukuk kavramlarýný kendi amacýna göre tanýmlayan özerk bir hukuk dalýdýr. Ceza hukukunun özerkliði ilkesini, anayasaya uygunluk denetimi yapan Anayasa Mahkemesi yargýcýnýn bilmemesi olaðandýr. Ama Yüce Divanda ceza yargýlamasý yapan yargýcýn bilmemesi son derece sakýncalý, hatta tehlikelidir. Bu bir. Ceza hukukundaki kamu görevlisi tanýmý da böyledir ve ceza hukukuna özgüdür (TCY., md. 6/1-c). Görevi nedeniyle ve görev sýrasýnda kavramlarýný ise özel yasalar belirler ve herkes bunu bilir. Bu iki. 58 Prof. Dr. Sami Selçuk Türk Yargýtayýnýn ceza daireleri 140 yýldýr kamu görevlisi/memur yargýlamasýyla uðraþmaktadýrlar. Sözgelimi, 4. Ceza Dairesi, 1991-2001 yýllarý arasýnda yalnýzca görevde yetkiyi kötüye kullanma (ve görevi savsama) suçu olarak 8099; öbür kamu görevlisi/memur suçlarý olarak 24.374 dava dosyasýna bakmýþ ve az sayýda davada ilk mahkeme olarak yargýlama yapmýþtýr. Bu Daire, yýlda ortalama bu türden 800 davaya bakmakta, ceza hukukunda kamu görevlisi/memur ve görev tanýmlarýyla uðraþmaktadýr. Bu dairelerin üyeleri, yýllarca bu tür yargýlamalarla uðraþmýþ yargýçlardýr. Yüce Divanýn önüne gelen dava sayýsý ise, 2001 yýlýna dek 39 yýlda yalnýzca altýdýr. Bu üç. Eðer, 140 yýldýr yapýlan bu yargýlamalarýn, uzman olduklarý ileri sürülen yargýçlara verilmemesi hukuka aykýrý ise, o zaman kurum olarak ilk mahkemeler ile Yargýtayýn ve bu konuda verdikleri kararlarýn meþruluðu tartýþmalý demektir. Böylesine yüzeysel bir suçlama, aðýr bir sorumluluðu da birlikte getirecektir. Bu dört. Öte yandan, ayný durum, hemen bütün Kara Avrupasý ve Latin Amerikasý ilk mahkemeleri ve yargýtaylarý için de geçerlidir. Bugüne dek çaðcýl dünyada, kamu görevlisi/memur suçlarýný özel mahkemelere veren bir sisteme rastlanmamýþtýr. Acaba bu küresel gerçek de mi yanlýþtýr? Hayýr, tam tersine çok doðrudur. Öylesine doðrudur ki, 59 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi ne zaman Yüce Divan yargýlamasý yapýlmýþsa, Anayasa Mahkemesinin uzman olduðu savýný çürütürcesine ve paradoksa düþme pahasýna, Yargýtayýn içtihatlarýna göre hüküm kurulmuþ, bu görüþ de savunulup ileri sürülmüþtür. Bu, doðru, doðal ve zorunlu bir yöntemdir, bir tutumdur. O halde görüþlerine dayanýlan kuruma verilmesi gerekmez mi? Neden sað kulak sol elle tutuluyor? Bu beþ. Yüce Divan görevi Belçika’da Yargýtaya verilmiþtir. Ýtalya’da, Kore’de Anayasa Mahkemesine verilmiþtir. Ama Ýtalyan (yalnýzca Cumhurbaþkanýný yargýlamak için, md. 135/2) ve Kore (md.111/1) anayasalarýna göre, bu mahkemelerin yargýçlarýnýn hepsi hukukçudur (md. 135/2). Kuzey Kýbrýs Türk Cumhuriyetinde de yüce divan görevi, hepsi hukukçu yargýçlardan oluþan Yüksek Mahkemeye verilmiþtir. Bizde ise Anayasa Mahkemesi, azýnlýkta kalan hukukçularýyla ceza yargýlamasý yapmaktadýr. Bunu ceza hukukunun amacýyla baðdaþtýrmak olanaksýzdýr. Bundan baþka, ayný durum, kayýrmalarý önlemek ve âdil yargýlamayý gerçekleþtirmek kaygýsýný taþýyan kiþi açýsýndan yetki kurallarýnýn özüyle, doðal yargýç-ki bir görüþe göre hukuk bilgisi olan yargýçtýr- ve hukukun üstünlüðü ilkeleriyle baðdaþmamaktadýr. Bu altý. Üyelerinin seçiminde rol alan Cumhurbaþkanýný yargýlamanýn, býrakýnýz yargýsal 60 Prof. Dr. Sami Selçuk baðýmsýzlýðý, siyasal suçlarda mahkemeyi yýpratacaðý açýktýr. Bu yedi. Salt anayasaya uygunluk denetimi yaptýðý için bir yargý organý olduðu bile yýllardan beri tartýþýlan bir kuruma, ceza yargýlamasý yetkisi verilmesi ve üstelik verdiði kararlarýn temyiz edilememesi, gerçekten bize özgü bir yargýlama ve hukuk anlayýþýdýr. Doyurucu hiç bir gerekçesi yoktur. Bu sekiz. Hukuksal ve siyasal kamuoyu, yüce divan görevinin Yargýtaya verilmesinde birleþmiþ görünmektedir. Yargýtay üyelerinin mesleki yetiþmeleri, bilgileri, üyelerinin geliþ yerleri, seçiliþ biçimleri, hukukta uygulama bütünlüðünün saðlanmasý bunu gerektirmektedir. Bu dokuz. Kanýmca konu, kimin daha çok uzman olduðu gibi gülünç, meþruluðu gündeme getiren ve yüksek yargý organlarýný yýpratan bir bilgi yarýþýyla deðil, ilkelerden yola çýkan bilimsel düzlemde ele alýnmalýdýr. Ayracý kapatýyorum. 61 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi Ýdare ve adliye mahkemelerinin yaný sýra kurulan askeri mahkemeler ile Askeri Yargýtay ve Askeri Yüksek Ýdare Mahkemesinin görev alanlarý mutlaka daraltýlmalýdýr. Özellikle Askeri Y. Ýdare Mahkemesinin kurulmasý yerinde olmamýþtýr. Burada görev yapan yargýçlar, bugüne deðin mesleklerinde çok baþarýlý olmuþlardýr. Ancak, askeri hiyerarþinin yapýsý, yargý baðýmsýzlýðýný ve bu baþarýyý her zaman gölgelemiþtir. Bu nedenlerle bu mahkemelerin görev alanlarý olabildiðince dar tutulmalýdýr. En doðrusu, hukukunu benimsediðimiz ülkelerde olduðu gibi, Yargýtay ve Askeri Yüksek Ýdare Mahkemesini kaldýrmaktýr. Çünkü bu organlarýn varlýklarý, bir ülkede birörnek hukuk uygulamasýný saðlamakla yükümlü tek Yargýtay, tak Danýþtay ilkeleriyle baðdaþmamaktadýr. Yasama organýnca belirlenen ve yasama organýna karþý sorumlu olarak hukuksal uyuþmazlýklara çözümler üreten kamu denetçisi (ombudsman) kurumunun Türk yargý sisteminin içine sokulmasý; yansýz, baðýmsýz ve hýzlý yargýlama için büyük bir adým olacaktýr. 2004/5235 sayýlý Adli Yargý Ýlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluþ, Görev ve Yetkileri Hakkýnda Yasa ile ara (üst, istinaf) mahkemelerle ilgili düzenleme yapýlmýþtýr. 62 Prof. Dr. Sami Selçuk Ancak düzenleme sakat bir temele dayandýrýlmýþtýr. Elbet bu mahkemeler mutlaka kurulmalýydý. Zira, eyleme iliþkin sorunlarýn ikinci kez duruþma yapýlarak çözülmesi bir haktý ve Türk insaný bu haktan yoksun kýlýnamazdý. Ne ki ara mahkemeleri ile Yargýtay arasýnda organik bir bað yoktur. O nedenle, ara mahkemeleri kurulurken, Yargýtayýn iþ yükünü azaltma kaygýsýyla deðil, sadece bir hakkýn teslimi gözetilmeliydi. Zira temyiz yolu, istinaf yolu açýðýný kapatabilen, istinaf yolu da temyiz yolunu gereksiz kýlan bir yol deðildir. Ancak böyle yapýlmamýþ, yasa koyucuya Yargýtayýn iþini azaltma felsefesi egemen olmuþ, bu yüzden de Yargýtay çokluðunu yaratacak bir düzenleme yapýlmýþ; kimi davalar Yargýtayýn denetiminden kaçýrýlmýþ, Yargýtayýn bir örnek hukuk uygulamasý iþlevi göz ardý edilmiþtir. Oysa 1984 yýlýnda Yargýtay görüþünde bu konuya özellikle vurgu yapýlmýþ, ayný yýl Yargýtay Baþkaný adli yýl açýþ konuþmasýnda buna özen gösterilmesini istemiþti. Sýk sýk yapýldýðý gibi, sunanlarý isteksizliðe itecek biçimde Yargýtayýn bu uyarýcý görüþü hiç deðerlendirilmemiþtir. Çýkarýlan Yasa, mutlaka gözden geçirilmeli, mahkemeler kurulmadan bu temel yanlýþlýk giderilmelidir. 63 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi Hakeme baþvuru (tahkim) yolu, çaðcýl düzenlemelere göre yeniden ele alýnmalýdýr. Bilirkiþilik, yeni baþtan ve ayrýntýlý biçimde düzenlenmeli; yargý yetkisinin bilirkiþilere aktarýlmasý eðilimindeki uygulama önlenmelidir. Adli Týp Kurumu, görüþlerini çaðcýl týp anlayýþýna göre yeni baþtan gözden geçirmelidir. Adliye mahkemelerinin yükü, çaðcýl kurumlar da gözetilerek azaltýlmalý ve yargýç/savcý sayýsý artýrýlmalýdýr. Duruþma kavramý mutlaka gözden geçirilmelidir. Yargýtay ve Danýþtayda avukatlýk yapma statüsü gözden geçirilmelidir. Ýnfaz kurumlarý, istenilen düzeyde deðildir. Ýnfaz anlayýþý daðýnýktýr. Bu konu, çaðýn en son verilerine göre yeniden düzenlenmelidir. Yargýda personel sayýsýndaki açýk kapatýlmalýdýr. Hukuk öðretimi, çaðcýl hukuk kavramlarýný, terimlerini iyi algýlamýþ hukukçular yetiþtirememektedir. Sýnav sisteminin de bunda etkili olduðu muhakkaktýr. Yeniye, oku- 64 Prof. Dr. Sami Selçuk maya ve araþtýrmaya kapalý; kaynaklar yerine belleðe baþvurarak çözümler üretmeyi alýþkanlýk edinmiþ hukukçular, en tehlikeli uygulamacýlardýr ve ülkemiz bunun sýkýntýlarýný yaþamaktadýr. Bu nedenle hukuk öðretimi yöntemi yeni baþtan ele alýnmalý, yeterli öðretim üyesi olmadan fakülte açýlmamalýdýr. E. Yaklaþým ve Anlayýþ Türkiye, bilimi uygulamaya aktaracak yerde, uygulamayý bilimselleþtirme çabalarýnýn olumsuz örneklerini yaþayan bir ülkedir. Sözgelimi, yukarýda örneði verilen “birkaç”, “birçok” sözcüklerine yükletilen yanlýþ anlamlar, yargýsal görüþ düzeyinde kalmamýþ, yasalaþmýþtýr. Yine Türkiye, sorgu yargýçlýðý ve ilk soruþturma kurumlarýnýn özünü iyi anlamadýðýndan ve bunlarý kolluk soruþturmasýnýn gereksiz yere yinelenmesi gibi gördüðünden, önce bu kurumlarý yozlaþtýrmýþ, sonra da bir yasayla kaldýrmýþtýr. Türkiye ilkin bu alýþkanlýðýný yenmelidir. Bilimi uygulamaya aktaracak yerde, uygulamayý bilimselleþtirmeye çabalamak boþunadýr. Su, yüz derecede kaynamadýðý zaman onu damýtarak saflaþtýracak yerde, derece sistemini deðiþtirmeye kalkýþmak gülünçtür. Söz ve 65 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi metafizik toplumu olmaktan çýkmalýyýz. Bu toplumlarda kulaktan dolma bilgilerle yalnýzca söylenceler (mitos) üretilebilir. Gutenberg ve Descartes’ýn yazý ve akýlcýlýk toplumlarýnda ise, bilim (logos) üretilir. Hukuk da bir bilimdir. Kendine özgü dili ve mantýðý vardýr. O nedenle sýradan/yalýn mantýkla deðil, hukuk bilgisinin yönettiði bilinçle konulara yaklaþmalý; kullandýðýmýz her sözcüðün/terimin/kavramýn, doðru ve yerinde olup olmadýðýný, karardan önce yazýlý kaynaklara baþvurarak mutlaka gözden geçirmeliyiz. Ayak üstü, doðaçlamayla (irticalen) bilim yapýlamaz. “Bilim saðlam dildir” (Condillac). Hukuk dili; bir özgül ve ortak dildir. Özgül ve ortak dil oluþturulamazsa, herkes kendisine göre bir hukuk yaratýr. Bu ise karmaþadýr, hukuk çokluðudur. Türkiye günümüzde bunu yaþamaktadýr. O yüzden ortak hukuk sözlüðümüzü, küresel kavramlarýn ýþýðýnda, tezelden oluþturmalýyýz. Bir dil yalnýzca günlük etkinlikler için yeterli, yüksek düþünsel etkinlikler/üretimler için yetersizse, o toplum bir bakýma dilsiz ve düþünsel açýdan yoksul demektir. Hukuk dili, bilim/kavram dilidir. Hukuk dilinin ve doðru hukuk inþasýnýn yapý taþlarý olan kavramlar düþünce akýþýný hýzlandýrýr, düþünceyi saydamlaþtýrýrlar. Hukukçunun kavramlardan yararlanma (intifa) hakký vardýr. Ama onlarýn üzerinde özel mülkiyet hakký 66 Prof. Dr. Sami Selçuk yoktur. Binlerce yýlýn süzgecinden geçmiþ bir kavramý kendimize göre deðiþtiremeyiz, örseleyemeyiz. Küresel standartlara uymayan bir hukuk diliyle ne saðlýklý inþalar yapýlýr ne de dünya ile bütünleþilir. Olsa olsa, karmaþýklýða, kaosa ve köreltmeciliðe (obskürantizme) ulaþýlýr. “Gerçek ise, yanlýþa karmaþýklýktan daha yakýndýr” (Bacon). Birbirini anlamayan insanlarýn kotardýðý bir hukuk, deprem demektir. Deprem ise, kimin ezileceði konusunda ayrýcalýk tanýmaz. O nedenle temel uzlaþma dilden baþlamalýdýr. Saðlam bir hukuk dilini yaratýlmasýyla baþlayan süreç, Türk hukukunu küreselleþmeyle buluþturacak, bilimle inatlaþmaktan vazgeçirecek, Batýyla bütünleþtirecektir. Esasen bu zorunludur. Çünkü, Türkiye’nin, bir batýlýlaþma, daha doðrusu çaðcýllaþma sorunu vardýr ve bu henüz bitmemiþtir. Bu sorunlar, özellikle hukuk alanýnda sürmektedir. Hukuk devrimi, ancak yasalarýný aldýðýmýz ülkelerin hukuk sistemlerinin geliþtiði topraktaki köklerine inilerek ve özümsenerek uygulanmakla baþarýya ulaþabilir. “Özümsemek koþuluyla baþkalarýndan yararlanmak kadar özgün hiçbir þey yoktur. Aslaný aslan yapan özümsediði koyun etidir” (P. Valéry). Öyleyse yapýlacak iþ bellidir. Bugüne deðin, batýlý yasalarla Türk mutfaðýnda kotarýlan ürünler, bilimsel eleþtirinin süzgecinden geçirilmeli; halýnýn altýna süpürme aldat- 67 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi macýlýðýna kapýlmadan, yanlýþlardan hemen dönülmeli ve bunda geç kalýnmamalýdýr. “Yapýlmasý gerekeni geciktirmek, düne ayak uydurmaktýr.” (André Gide). Gerçi, “gerçek hemen üstün gelmez, sadece ona saldýranlarýn soyu tükenir” (Max Planck) denmiþtir. Ama, ben Türk hukukçusunun bu hýzlý deðiþimde uzun süre beklemeye katlanabileceklerini sanmýyorum. Çünkü, hukukta yanlýþ görüþ ve karar, her an patlamaya hazýr bir kraterdir. Üzülerek belirtelim ki, günümüzde Türk hukukçusu, hazýr/komprime olay-içtihat bolluðunun gevþetici rahatlýðýný ve kolaycýlýðýný yaþamakta, üretip çoðalacak yerde, olumsuz bir statükoculuk olgusunun içinde tükenip yitmekte, birbirleriyle çeliþen malzemesine bile egemen olamamaktadýr. Hukuk sýðlaþmaktadýr. Hukukun sýðlaþtýðý yerde, adalet, dolayýsýyla toplum tehdit altýndadýr. Küreselleþme, bilgi ve medya çaðýna ayak uydurmalýyýz. Bilgi akýþý, elektronik aygýtlarla bir saniyede dünyanýn bir ucundan ötekine ulaþabiliyor. Ýnsan belleðine sýðmayan bilgiler, bilgisayarlara yüklenebiliyor. Bilimsel girdiler ne denli zengin olursa, daha iyi ürünler üretilir. “Maþrabamýz küçükse deryayý suçlamaya hakkýmýz olamaz” (Mevlana). Çaðcýl yorum, ancak çaðdaþ bilgi donanýmýyla yapýlabilir. Dostoyevski’nin 1866’da yayýmlanan “Suç ve Ceza” yapýtý 2000’lerde 1866’nýn kavramlarýyla yorumlanamaz. Türkiye eurocratie’nin sýnýrlarý içindedir. Hukuki hinterlandýmýzý iyi okumak, adalet daðýtýrken, Türk insanýnýn da çaðcýl güzellikleri paylaþmasýný saðlamak zorundayýz. 68 Prof. Dr. Sami Selçuk Tartýþma ve eleþtiri kültürümüzdeki açýðý kapatmalýyýz. Türkolog Martin Hartmann’ýn 1909’daki þu sözleri, görünen o ki bugün de geçerlidir: “Eleþtiriye kapalýlýk, Türklerin deðiþtirmeleri gereken eski zaaflarýndan biridir”. Eleþtiri “yanýlgýsavardýr”. “Eleþtiri beni incitmez uyandýrýr” (Montaigne). “Eleþtiriye dostluktan daha çok deðer vermelidir (Popper). “Batýlý toplumun temeli, dinamiði eleþtiridir, çoðulculuktur, diyalojik ilkedir” (Edgar Morin, Penser l’Europe, Paris, 1988, s. 28). O nedenle de batýlý toplum eleþtiri sonrasý toplumdur; saðlýklýdýr. Doðulu toplumsa, eleþtiri öncesi toplumdur; Sokrates’i baldýran zehriyle öldürecek ölçüde hastadýr. Demek oluyor ki, adaletle ilgili her düzenleme giriþiminden önce, Batýdan alýnan yasalarýn doðru uygulanýp uygulanmadýðý sorusunun yanýtý aranmalýdýr. Bu yanýt bulunmadan uygulamaya bakýlarak ve yasanýn aksadýðý ve yetersiz kaldýðý yargýsýna varýlarak, perakende yasal düzenlemelere kesinlikle gidilmemelidir. Adalet reformunun ya da, bu baðlamda, yargýda uygulamayý iyileþtirmenin hukuksal fizibiletisi, bu sorulara doðru yanýt vermede yatmaktadýr. Bu doðru yanýtlar aranmadan ve bulunmadan, “düþsel neden”lerle “kaynaða iliþkin neden”leri ayýrma becerisi gösterilmeden ve ilkin uygulamayý yasal yörüngesine oturtmadan yapýlacak her deðiþiklik prefabrike olacak ve yaþanan yanlýþlýklarý 69 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi müzminleþtirecek, “kaþ yapayým” derken göz çýkarýlacaktýr. O zaman Türkiye, bu adalet bunalýmýndan kurtulmak için, gecikmenin bedelini aðýr ödemek durumunda ve belki de yeni bir hukuk devrimi yapmak zorunda kalacaktýr. V. Sonuç ve Çaðrý Bir adalet/yargý bunalýmý yaþadýðýmýz apaçýk ortadadýr. Neden? Çünkü var olan yargý, bir yandan topluma yetmiyor, sorunlarý çözemiyor. Öte yandan, kendini yenileyemiyor. Ýþte bunalýmýn temel nedeni bu. Kuþkusuz, bu bunalýmdan ve yukarýda sergilenen olumsuzluklarla eksikliklerden günümüz hukukçularý sorumlu deðildirler. Cumhuriyetin baþýndaki hukukçular da sorumlu sayýlamazlar. Çünkü bu iyi niyetli ve çalýþkan insanlarýn donanýmlarý ve gereçleri yetersizdi. Ancak hesaplaþmaya ve düzeltmeye yanaþmamak baþlý baþýna bir sorumluluktur. Karþýlaþtýrmalý hukuka girmediðimiz için hukuksal aklýmýz, kürenin uzaklýklarýný, derinliklerini ve aile içi hastalýklarý göremiyor; doðrularla yüzleþmeyi de göze alamýyor. Bu açmazý aþmalý ve bu sorumluluðun gereklerini yerine getirmeliyiz. 70 Prof. Dr. Sami Selçuk Evet, hukukumuza “tasarlayarak/taammüden” saldýran yukarýdaki engelleri/olumsuzluklarý/eksiklikleri tezelden aþmak zorundayýz. Türk hukukçu kadrosu bunun için yeterlidir. Elverir ki onlarý aþmaya kararlý olsun. Ýddialý bir toplumuz. Biz hukukçular, ilkin topluma karþý borcumuzu yerine getirmeliyiz. Toplum hukuk devriminin sonuçlarýný, ürünlerini bekliyor bizden. Yasa almakla devrim yapýlýp bitmez. Sadece baþlar. Gümrük Birliðine girdik. Avrupa Birliði hedefimiz. “Eurocratie”nin kaçýnýlmaz sonucudur bu. Birliðin büyük kafalarýndan Jacques Delors’un dediði gibi, “Avrupalýlýk” bir coðrafyada yer alma deðil, “bir kültür ve inanç sorunudur.” Sorunlarý; Sokrates gibi kuþkuyla sorgulamazsak, Bachelard, Durkheim yöntemiyle irdelemezsek nasýl Avrupalý, çaðcýl olabiliriz ki? Hukuk devriminin bildirisinin söylemde (retorikte) kalmasýný deðil, eyleme dönüþmesini; Batý hukukunun kýyýsýnda yer almayý deðil, odaðýnda solumayý ve çaðla ayný dalga boyunu yakalamayý; tarihe maruz kalmayý deðil, tarihi yapmayý; derin hukukun yürek vuruþlarýný karar ve içtihatlarýmýzýn her sözcüðünde duymayý; toplumun saðlýksýz dokusunu iyileþtirmeyi; umudunu mafyaya baðlamýþ adaletin “makûs talih”ini yenmeyi; 71 RAPOR NO:10 Yargýnýn iyileþtirilmesi/düzeltilmesi zamanýn ve çaðýn deðerleri ve ruhuyla denk düþmeyi istiyorsak, her þeyi yeniden gözden geçirmek ve baþkalarýnýn zihinsel katkýsý demek olan eleþtirilere kulak vermek zorundayýz. Eleþtiriden yara alýnmaz, akýllýca yararlanýlýr. Unutmayalým. Ýngiliz tarihçisi Colingwood’un dediði gibi, “Geliþme/ilerleme; kötünün yerine iyinin konmasý deðil, iyinin yerine daha iyinin konmasýdýr.” Bütün hukuk ve adalet sevdalýsý Türk hukukçularýnýn bu soylu kavgada yer alacaklarýna inanýyorum. Çünkü Türk hukukçusu, baþka ülkelerin hukukçularý gibi yalnýzca görüþ üreten (müçtehit) biri deðil; hukuk devrimini gerçekleþtirme özgörevini üstlendiði için, hem topluma yol gösteren(mürþit) ve hem de bu yolda kavga/savaþým veren (mücahit) bir aydýndýr. Böyle olmak zorundadýr. Her inceleme, bu soylu kavgada/savaþýmda ileriye dönük bir atýlýmdýr. Bu mütevazý inceleme de bunlardan yalnýzca biridir. 72
© Copyright 2024 Paperzz