845 BİR KENTLEŞME SORUNU OLARAK GECEKONDULARDA YAŞANAN AİLE İÇİ ŞİDDET VE KADIN –ANKARA İLİ, ÇANKAYA İLÇESİ, YILDIZ ÖRNEĞİ– ŞENOL, Dolunay-YILDIZ, Sıtkı TÜRKİYE/ТУРЦИЯ ÖZET Bu çalışmanın temel amacı, kırdan kente göç etmiş ve gecekondu semtinde yaşayan kadınların aile içi şiddete bakışlarını tespit etmektir. Yoğun göç alan yerleşim yerlerine gelen insanlar, köylerinin sosyo-kültürel yapısını da beraberinde getirirler. Kır ve kent kültürü arasında sıkışıp kalan bu insanlar için yeni hayat artık onların düşlediklerinden çok daha zordur. Kentin varoşlarına yerleşen bu insanlar için en ciddi sınav, öncelikli olarak evlerinin içinde verilmeye başlamaktadır. Kent yaşamı onları öncelikle zihniyetlerinde daha sonra da yaşama şekillerinde değişiklik yapmaya zorlamaktadır. Başta ekonomik sıkıntılar sebebiyle aile düzeni yeniden kurulmakta ve birtakım yeni sorunlar kaçınılmaz olarak ortaya çıkmaktadır. Bu sorunların başında aile içi şiddet gelmektedir. Aile içi şiddetin farklı boyutları olmakla birlikte, en fazla mağdur olan kesim kadınlardır. Kimi zaman kadınlar, şiddetin hem aktörü hem de mağduru olabilmektedirler. Aile içi şiddet; sadece dayak şeklinde değil, tehdit, zorlama, hapsetme, cinsel şiddet ve psikolojik baskı şekillerinde de olmaktadır. Şiddet, ailelere büyük zarar verir ve ruhsal ve fiziksel sorunlara kapı açar. Anahtar Kelimeler: Aile içi şiddet, kadın, gecekondu, kent sorunları. ABSTRACT The main aim of this study is to investigate the views of domestic violence of women who have migrated from rural areas and living in urban shanties. The people who have migrated to the urban areas, at the same time bring their old rural socio-cultural structures. For these people who are in trouble between rural and urban cultures, the new life is harder than they imagined. The most important issue for these people, who settled down in urban suburbs, start in their homes firstly. Urban life has forced to change firstly their mentality and then their ways of life. Mainly, economical issues cause rearranges the family order and then inevitably some new problems are appearing. 846 Thus, domestic violence is the main problem in these issues. Although there are many different types of domestic violence, women are the most mistreated part of the family. Sometimes women are both the actors and mistreated parts of domestic violence. Domestic violence appears not only as a beating but also it appears as threat, compulsion, imprison, sexual violence and psychological pressure. In general, the violence causes serious harmful for families and it opens new gates to psychological and physical problems. Key Words: Domestic violence, women, shanty, urban problems. 1. Kuramsal Çerçeve Bütün toplumlarda aile içi şiddetin var olduğu iddia edilmesine rağmen, 1970’lerin ortalarına kadar kadına yönelik şiddetin çok küçük bir kadın grubunu etkilediği, bu kadınların da olayların gelişmesini sağlayan saldırgan ve mazoşist kişiliğe sahip kişiler olduğu, bu sebeple de üzerinde durulmasının çok da gerekli olmadığı yönünde bir inanç hâkimdi. (İçli, 1995: 11). Ancak günümüzde yapılan çalışmalar bu görüşün doğruluğunu desteklemediği gibi çok ciddi boyutlarda aile içi şiddetin yaşandığı özellikle de kadına karşı şiddet uygulandığını göstermektedir. Ayata’nın (2006) belirttiğine göre; “Kadına şiddet uygulayanlar sırasıyla eşi (% 73), anne-babası (% 27) ve ağabey ve kardeşleridir (% 8,5). Erkeklerde kadına karşı şiddeti bazı hallerde onaylama yaklaşımı % 23,3 ile en çok üniversite mezunları arasında görülmektedir. Bu durum kadının özel alanda daha baskıcı ve şiddete dayalı eylemlere maruz kaldığının göstergesidir.” (http://tsc.unfpa.org/ protectingwomen/kamuoyu.htm). Uygulanılan bu şiddetin sonucunda kendisine saygısı az, kendisine güveni oldukça düşük, eşe bağımlılık problemi yaşayan, her türlü istismara maruz kalmaktan kaynaklanan hırpalanmanın yükünü taşıyan bir kadın profili karşımıza çıkabiliyor (Görmez ve diğerleri, 1998: 26). Bu farklılığın altındaki gerçek, sosyalleşme sürecinde kadına problemlerini kendi içinde halletme, sıkıntıyı dışarıya yansıtmamayı öğretmek, erkeğe de gerginliklerini dışarıya yansıtmaları ve fiziksel güçlerini kullanmalarının öğretilmesidir. Kadına yönelik şiddetin algılanmasında kültürel farklılıklar etkili olsa da, araştırmalar benzer etkiler ortaya koyduğunu göstermektedir. Mağdur kadının duyguları hem çok boyutlu hem de derindir. Kadın korku, güçsüzlük, utanma, suçluluk, kızgınlık, yabancılaşma, yalnızlık gibi duygular yaşarken (Kayır, 1996: 94) kendisini değersiz ve yetersiz görme eğilimindedir. Bir taraftan ilişkiyi bitirmesine sosyo-kültürel yapının izin vermemesi, diğer yandan ekonomik olarak erkeğe bağımlılığı, bir süre sonra eşinin göstermiş olduğu şiddeti hak etmiş olduğu inancına dönüşebilmektedir. Bunda, kadının erkeğin korumasına ihtiyaç duyduğu şeklinde büyütülmüş olmasının ve kendisini savunma konusunda aciz olduğu inancının etken olduğu düşünülmektedir. Bu durumu araştırmacılar “Bazı çalışmalar kadının bağımlılık 847 ihtiyacının ergenlik dönemi ya da çocuklukta geliştiğini gösterirken, bazılarına göre bağımlılık ihtiyacı tekrarlanan fiziksel hırpalanmanın ürünüdür” (Görmez ve diğerleri, 1998: 26) şeklinde özetlemektedirler. Suçlu davranışın tabiatının öğrenilmiş olması, suç sosyolojisinin temel temalarından birisi olarak kabul edilmektedir. “Sutherland’e göre, suçluluk ne bireysel özelliklerden, ne de sosyo-ekonomik pozisyondan kaynaklanır, suç herhangi bir kültürde herhangi bir bireyi etkileyecek öğrenme sürecinin bir fonksiyonudur” (İçli, 2007: 117). Suçlu davranışı öğrenilmiş olarak kabul ediyorsak, kadına karşı işlenilen suçların da öğrenilmiş davranışlar olduğu temel kabulünden hareket edebilmemizin mümkün olduğunu düşünüyoruz. Farklı dönemlerde, farklı sosyo-kültürel yapılara baktığımızda aile içi ilişkilerin farklı olduğunu, kadının değerinin farklılık gösterdiğini görebiliyoruz. Bazı toplumlar kadınlarına karşı daha ihtimamlı davranırken, onların da birey olduğunun fark edip, çevrelerine de fark ettirirken, bazı toplumlar kadınları birey olarak kabul etmeyip, onlara ikinci, üçüncü sınıf muamelesi yapabiliyorlar. Her iki tip sosyo-kültürel yapıya baktığımızda da bu bakış açıları ve davranış şekillerinin önceki nesillerden aktarılarak, genç nesillere öğretildiğine şahit olabiliyoruz. Her aile içi şiddet sonrasında kadının evde kalmaya devam etmesi ve erkeğin bu tür yanlış davranışların bir kez daha işlenmeyeceğine dair sözü, bir süre sonra, fiziksel şiddete maruz kalma ve uzlaşma şeklindeki davranışların tekrarlanmasına ve sürekliliğe dönüşmektedir (Güneri, 1996: 88). Araştırmalar aile içinde hangi sebeple olursa olsun başlamış olan şiddetin istisnalar dışında kendiliğinden sona ermediğini ortaya koymaktadır. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Polikliniğine başvuranlar üzerinde yapılan araştırma sonuçları da Türkiye’de aile içi şiddetin devam ettiğini ancak kadınlar tarafından bu durumun saklanmaya çalışıldığını ortaya koymaktadır (Kocacık, 2004: 47). Biz de yaptığımız alan araştırması sırasında aynı sıkıntı ile karşı karşıya kaldık. Anketlerin ilk uygulanma aşamasında hemen hemen tüm bireylerin aile içi şiddet yaşamadıklarını söylemelerine rağmen, sormuş olduğumuz farklı sorular sonucunda ifade edilenin çok üstünde aile içi şiddet yaşandığı sonucuna ulaşılmıştır. Aile içi şiddetin mahrem kabul edilmek suretiyle, aile içi bir sır olarak algılanması, bir süre sonra şiddet uygulayan ve şiddet uygulananlar açısından bir yaşama şekli hâline gelmeye başlıyor. Oysa aile bireyi de olsa hiçbir kimsenin, bir diğer kişiye şiddet uygulamaya hakkı olmadığı bilinirse ve istenmeyen bir durumla karşılaşıldığında çözüm yolları üretilmeye çalışılırsa, bu problemin kısa yoldan çözülmesi sağlanacak ve bir davranış biçimine dönüşmesi engellenecektir. 848 2. Araştırma Konusu Aile içi ilişkiler, dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de en fazla mahremiyetine inanılan konulardan birisidir. Bu derece mahrem olarak nitelendirilen bir konunun araştırılması ve sonuçlarının güvenilir olması da son derece zordur. Son dönemde yapılan çalışmalar aile içi şiddetin yoğun olarak devam ettiğini göstermektedir. Araştırma sonuçları yüksekokul mezunu olan kadınların daha fazla sözel şiddete maruz kaldığını, eğitim düzeyi düşük kadınların ise cinsel, fiziksel, duygusal ve sözel şiddet uygulandığını ortaya koymaktadır (Kocacık, 2004: 48-49). Biz de çalışmamızda aile içi şiddetin, özellikle şehrin varoşlarında yaşayan, eğitim düzeyi düşük kadınlar arasında nasıl algılandığını ve şiddetin ne boyutlarda, hangi şekilde, kimler tarafından uygulandığını tespit etmek istedik. 3. Araştırmanın Amacı Başkentin varoşu olarak kabul edilen, bugün yapılaşmanın had safhaya ulaştığı ve yıkım kapsamına alınan, son derece sağlıksız evlerde yaşamak zorunda kalan kadınların aile içi şiddet yaşayıp yaşamadığını, yaşıyorlarsa hangi boyutlarda yaşadıkları ve ne gibi çözümler ürettiklerini ortaya koymak üzere bir çalışma hazırlanmıştır. 4. Araştırmanın Yöntemi Bu araştırma, Haziran-Temmuz 2007 tarihlerinde yüz yüze görüşmeler yoluyla gerçekleştirilmiştir. Çalışmamız aile içi şiddetin kadın boyutunda teorik bir çerçeve ile başlamakta. Bu aşamada literatür çalışması yapılmıştır. Araştırmanın ikinci kısmında Ankara ili Çankaya ilçesi, Yıldız semtinin varoşlarında yaşayan 145 kadına anket uygulanmıştır. Ayrıca 16 kadın ile de mülakat gerçekleştirilmiştir. Anket sonuçları SPSS ortamında değerlendirilerek yorumlanmıştır. 5. Hipotezler 1. Aile içi şiddet, benzer türden şiddeti doğurur. 2. Kadınlar gördükleri şiddeti saklama eğilimindeler. 3. Kadınlar çocuklarına şiddet uygulamada sakınca görmemekteler. 4. Kadınlar fiziksel şiddeti yanlış davranışı düzeltmede etkili kabul etmekteler. 5. Kadınlar için şiddet öğrenilmiş bir davranıştır. 6. Eğitim seviyesi düşük kadınlar daha fazla oranda şiddet uygulamaktadır. 849 6. Araştırmanın Bulguları Araştırmanın bulguları; katılımcıların demografik özellikleri, şiddet nedir, şiddete maruz kalma, şiddet uygulama ve şiddetin çözüm olup olmadığı şeklinde 5 alt başlık hâlinde sunulacaktır. Bunlar yapılırken öncelikli olarak frekans dağılımları ve bağımlı-bağımsız değişkenler arasındaki çapraz dağılımlar verilecektir. Gerekli görülen durumlarda t testi ve tek yönlü varyans analizlerine başvurulacaktır. 6.1. Demografik Özellikler 145 kadın katılımcı üzerinde gerçekleştirilen bu araştırmada; yaş dağılımı açısından en yüksek oranla (% 23,4) 26-32 yaş aralığındaki kadınlar yer almaktadır. Daha sonra sırasıyla; 33-39 yaş (% 20,7), 40-46 yaş (% 18,6), 47-53 yaş (% 15,9), 19-25 yaş (% 8,3), 54 ve üzeri yaş (% 6,9) ve 15-18 yaş (% 6,2) grupları gelmektedir. Araştırmaya katılan kadınların % 84,8’i evli, % 8,3’ü bekâr, % 4,8’inin eşi ölmüş ve % 2,1’i de eşinden ayrılmıştır. Katılımcıların meslekleri ise şu şekilde dağılmaktadır. Kendilerini ev hanımı olarak niteleyenlerin oranı % 78,6’dır. İkinci sırada % 6,2 ile öğretmenler gelmektedir. Daha sonra sırasıyla öğrenciler (% 4,8), başka evlere temizliğe gidenler (% 2,8), el sanatları ile uğraşanlar ile çocuk bakıcılığı yapanlar (% 1,4), kuaförlük yapan, işsiz olan, muhasebecinin yanında çalışan, emekli, güvenlik görevlisi, garson ve çiftçilik yapan birer kişi (% 0,7) vardır. Araştırmaya katılanların çoğunluğu beklendiği üzere ev kadınlığı yapmaktadır. Katılımcıların eğitim durumları ise beklenildiği gibi genel olarak yüksek değildir. Kadınların % 51,7’si ilkokul mezunu, % 17,2’si okur-yazar değil, % 10,3’ü lise mezunu, % 9,7’si ortaokul mezunu, % 6,9’u üniversite mezunu ve % 4,1’i de sadece okuma yazma bilenlerden oluşmaktadır. Ev hanımlarının % 59,6’sı ilkokul mezunu iken % 20,2’si okuma yazma bilmemektedir. Üniversite mezunlarının % 90’ı öğretmenlik yapmaktadır. Araştırmamızda eğitim seviyesi düştükçe nitelikli iş sahibi olma oranı da düşmektedir. 6.2. Şiddet Nedir? Aile içi şiddet tanımı nedir biçimindeki soruya kadınların % 37’si “dayak atma veya yeme” şeklinde cevap vermişlerdir. Aşağıdaki tablo aile içi şiddetin kadınlar tarafından nasıl algılandığını göstermektedir. 850 Tablo 1: Sizce aile içi şiddet nedir? Aile içi şiddet nedir? Aile içi kavga Manevi huzursuzluk Dayak atma veya yeme Korku salma Aile bireyleri arasındaki iletişimsizlik Kötü bir şeydir Küfür ve hakaret Kadınların ezilmesi Aile içi kavga ve dayak Aile içi kavga ve küfür-hakaret Dayak ve aile içi iletişimsizlik Dayak ve kötü bir şey Dayak ve küfür-hakaret Cevapsız Toplam Sayı Yüzde 26 5 51 2 9 5 7 1 7 3 4 2 16 7 145 17,9 3,4 35,2 1,4 6,2 3,4 4,8 ,7 4,8 2,1 2,8 1,4 11,0 4,8 100 Geçerli Yüzde 18,8 3,6 37,0 1,4 6,5 3,6 5,1 ,7 5,1 2,2 2,9 1,4 11,6 100 Yukarıdaki tablodan anlaşılacağı üzere; katılımcılar aile içi şiddeti daha çok dayak atma veya yeme (% 37) ile aile içi kavgalar (% 18,8) şeklinde algılamaktadır. % 11,6 oranında katılımcı ise aile içi şiddeti dayak ve küfür hakaret olarak tanımlamaktadır. Katılımcıların yaş dağılımlarına göre aile içi şiddet tanımlamaları ise şu şekildedir: göreli olarak daha genç yaşlarda (15-25 yaş arası) olan kadınlar için aile içi şiddet daha çok “aile içi kavga” ve “dayak atma veya yeme” şeklinde algılanmaktadır. Orta yaşlardaki (26-39 yaş arası) kadınlar ise aile içi şiddeti daha çok “dayak atma veya yeme” ile “küfür ve hakaret” olarak görmektedir. Üst yaşlardaki (40 ve üzeri) kadınlar ise tıpkı genç yaşlardaki kadınlar gibi düşünmektedir. Burada tüm yaş grupları için ortak nokta, “dayak atma veya yeme”nin aile içi şiddetin temel göstergesi olarak algılandığıdır. Katılımcıların medeni hallerine göre ise şiddet algısı şu şekilde görülmektedir: evli kadınlar, aile içi şiddetin göstergesi olarak en yüksek oranda (% 39,7) “dayak atma veya yeme”yi görmektedirler. Buna karşılık, bekârlar ise aile içi şiddet olarak en yüksek oranla (% 25) “aile içi kavgalar”ı görmektedirler. Katılımcıların medeni durumlarındaki farklılıklar aile içi şiddet algısında da farklılaşmayı doğurmuştur. Katılımcıların eğitim seviyelerine göre aile içi şiddet algılamasında faklılıklar gözlenmiştir. Okuma yazması olmayanlar ve daha düşük eğitimliler için aile içi şiddet daha çok “dayak atma veya yeme” olarak görülürken, lise ve üniversite mezunları için bu algı ağırlıklı olarak “aile içi kavga” şeklinde yorumlanmaktadır. 851 Katılımcılar “hangi tür davranışlar şiddet göstergesidir?” şeklindeki soruya % 22,2 oranında fiziksel ve sözlü şiddeti vurgulamışlardır. % 18,1 oranında katılımcı ise şiddet olarak; fiziksel, duygusal, ekonomik, cinsel ve sözlü şiddeti görmektedir. Genel olarak; şiddet algısı daha çok fiziksel temas biçiminde dayak atma veya yeme şeklinde algılanmakta daha sonra ise küfür ve hakaret biçiminde yansıyan sözlü davranışlar gelmektedir. 6.3. Şiddete Maruz Kalma Katılımcıların yalnızca % 25,7 si hiçbir şekilde aile içi şiddete maruz kalmadığını ifade ederken % 74,3’ü bir şekilde aile içi şiddete maruz kaldıklarını ifade etmişlerdir. Aşağıdaki tablo araştırmamıza katılan kadınların hangi sıkılıklarla aile içi şiddete maruz kaldıklarını göstermektedir. Tablo 2: Aile içi şiddete maruz kaldıysanız, hangi sıklıkla maruz kaldınız? Aile içi şiddete maruz kalma sıklığı Hiç Ara sıra Sık sık Her zaman Cevapsız Toplam Sayı Yüzde 36 85 13 6 5 145 24,8 58,6 9,0 4,1 3,4 100 Geçerli Yüzde 25,7 60,7 9,3 4,3 100 Kadınların şiddet maruz kalma sıkılığında dikkat çeken nokta % 60,7’sinin “ara sıra” aile içi şiddet gördüğüdür. %4,3 oranında katılımcı ise her zaman şiddet ile karşı karşıya kaldığını ifade etmiştir. Çapraz tablo dağılımlarına baktığımızda; 15-18 yaş grubu hariç diğer tüm yaş grupları ağırlıklı olarak “sık sık” ile içi şiddete maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. 15-18 yaş grubundaki kadınların % 55,6’sı hiçbir şekilde şiddet görmediklerini ifade etmişlerdir. Tek yönlü varyans analizi sonucuna göre, P=0,05 anlamlılık düzeyinde yaş grupları ile şiddete maruz kalma sıklığı arasında anlamlı bir ilişkiye rastlanılmamıştır. Diğer bir ifadeyle yaş grupları arasındaki farlılıklar şiddete maruz kalma sıklığında anlamlı bir farklılık yaratmamaktadır. Evli, bekâr, ayrılmış veya eşleri ölmüş kadınların şiddete maruz kalma sıklıkları arasındaki ilişki incelendiğinde; varyans analizi sonucuna göre t testi sonucuna göre, P=0,05 anlamlılık düzeyinde medeni haller ile şiddete maruz kalma sıklığı arasında anlamlı bir ilişkiye rastlanılmamıştır. Benzer sonuç kadınların evli veya bekar olmaları açısından da durumu değiştirmemektedir. Diğer bir ifadeyle kadınların evli veya bekar olmaları şiddete maruz kalma sıklığında anlamlı bir farklılık yaratmamaktadır. 852 Kadınların eğitim düzeyleri ile şiddete maruz kalma sıklıkları arasında anlamlı bir farklılık (P=0,25) gözlenmiştir. Bu farklılık, lise eğitimi alan kadınlarla yalnızca okuryazar olan kadınlar arasından kaynaklanmaktadır. Araştırmamızın çoğunluğunu oluşturan ev hanımlarının % 69,4’ü ara sıra, %9’u sık sık ve % 4,5’i de her zaman şiddete maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Ev kadınlarının % 17,1’i ise hiçbir zaman aile içi şiddete maruz kalmadıklarını ifade etmişlerdir. “Aile içi şiddete kim tarafından maruz kaldınız?” biçimindeki soruya kadınların % 69,5’ü eşleri tarafından şiddete maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Daha sonra ise % 14,8 oranla çocukları tarafından şiddet gördükleri anlaşılmaktadır. Araştırma sonuçlarından da anlaşılacağı üzere, aile içi şiddetin en temel aktörü şüphesiz evin reisi konumundaki erkeklerdir. Daha sonra ise evdeki erkek çocukları gelmektedir. Araştırmada düşük oranda da olsa kadınların kayınvalide ve kayınpederleri tarafından da şiddete uğradıkları saptanmıştır. Kadınların şiddete maruz kalmalarının temel nedeni olarak ekonomik sebepler (% 59,1) görülmektedir. Yoksulluk diğer faktörler yanında aile içi şiddeti artıran ve tetikleyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Maddi imkânsızlıklar çeşitli sıkıntıları ve ruhsal bunalımları yaratmakta ve bu durum ailenin huzurunu kaçıran önemli bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. İkinci önemli unsur olarak, tartışma esnasında kadının kocasına karşılık vermesi (% 35,5) aile içi şiddeti doğuran unsur olarak görülmektedir. Evde yaşanan tartışmalarda erkekler eşlerinin kendilerine karşılık vermesine tahammül göstermedikleri bundan ötürü de şiddete başvurdukları anlaşılmaktadır. Araştırmada; aile içi şiddete maruz kalan kadınların yardım talep edip etmedikleri sorusuna, kadınların % 83,9 oranında herhangi bir yerden yardım talebinde bulunmadıkları anlaşılmaktadır. Bu davranışın nedeni olarak ta büyük oranda (% 36,6) ailenin dağılmaması fikri yatmaktadır. Ayrıca % 30 oranında katılımcı, şiddete maruz kaldığı hâlde bunu başkalarının duymasını istemediği için herhangi bir yerden yardım talep etmediğini ifade etmiştir. Genel bir yargıda bulunacak olursak; kadınlar yüksek oranlarda şiddete maruz kaldıkları hâlde ailenin dağılmaması ve başkalarının öğrenmemesi için bunu saklama eğilimindedirler. Bu tutum aynı zamanda şiddetin sürmesine de katkı sağlamaktadır. Zaten yeterince ekonomik bağımsızlığı ve eğitimi olmayan gecekondu kadınları maruz kaldıkları şiddeti saklamakta veya kaderlerine rıza göstermektedirler. Şiddete maruz kaldıkları hâlde yardım talep edenlerin % 60,8’i yakın akrabalarından yardım istemişlerdir. Resmî kurum ve kuruluşlardan yardım talep edenlerin oranı ise yalnızca % 13,1’dir. Devlet organlarından yardım talep etmemenin en temel nedeni eşinin tutuklanma, hapsedilme ihtimalinin yüksek olması ve boşanma gibi sonuçların doğacağını bilmesidir. Aile içi şiddete maruz kaldığı hâlde kadınların % 91,1’i, herhangi bir yerden psikolojik destek almadığını belirtmiştir. Bunun nedenleri ise, hem psikolojik 853 destek alacak kanallardan habersiz olması, hem de bu kanallara ulaşacak maddi ve manevi imkânlarının bulunmamasıdır. Ayrıca psikolojik destek talebinde bulunduğu zaman eşinin ve yakın çevresinin bundan haberdar olacağını düşünmekte ve bunun sonuçlarına katlanacak gücü kendisinde bulamamaktadır. Psikolojik destek alanların oranı ise % 8,9’dur. Bunların % 70’i de bu desteği psikiyatristlerden aldıklarını belirtmektedirler. 6.4. Şiddet Uygulama Kadınlar yalnızca aile içi şiddetin mağdurları değildirler. Aynı zamanda aile içi şiddetin aktörleri olarak da karşımıza çıkmaktadırlar. Araştırmamıza katılan kadınların % 66,4’ü bir şekilde aile içi şiddet uyguladıklarını belirtmişlerdir. Kadınlar, yaklaşık olarak 3/4’ü şiddete maruz kalırken, aynı zamanda 2/3 oranında şiddet uygulamaktadır. Aile içi şiddete maruz kalma ile ailede şiddet uygulama oranları arasında doğrusal bir ilişki vardır. Sık sık şiddete maruz kaldığını belirtenlerin % 84,6’sı, ara sıra şiddete maruz kaldığını belirtenlerin % 77,6’sı, her zaman şiddete maruz kaldığını belirtenlerin ise % 60’ı aile bireylerine şiddet uyguladığını ifade etmişlerdir. Kadınların en fazla oranda (% 83,1) şiddet uyguladıkları kişiler ise çocuklarıdır. Daha sonra ise eşleri (% 29,5) gelmektedir. Hem eşlerine hem de çocuklarına şiddet uyguladıklarını belirtenlerin oranı ise % 20’dir. Kocalarından şiddet gören kadınlar bir şekilde başta çocukları olmak üzere, eşlerine ve diğer aile bireylerine şiddet uygulamaktadırlar. Kadınların şiddete başvurma sıklıkları ise ağırlıklı olarak “ara sıra” (% 78,2) şeklinde ifadesi bulmaktadır. Çocuğuna hakaret ve küfür etme, tokat atma, azarlama ve küçük düşürme biçimlerinde tezahür eden şiddet, kadınların sık sık başvurdukları yöntemlerdir. Şiddet şiddeti doğurur yargısından hareketle, aile içi şiddet bir zincirleme vakıa olarak gecekondu yerleşim yerlerinde sıkça yaşanmaktadır. Katılımcıların aile içi şiddete başvurma nedenleri olarak ise; daha çok şiddetin hak edildiği yönündeki kanaatleridir. % 64,3 oranında katılımcı aile bireylerinin şiddeti hak ettikleri için bu yolu tercih ettiklerini belirtmişlerdir. % 12,2 oranında bir kesim ise psikolojik sebeplerden ötürü şiddete başvurduklarını ifade etmektedir. Ayrıca hem kendi psikolojik sorunlarından ötürü hem de aile bireylerinin şiddeti hak ettiklerini düşünmelerinden ötürü şiddet uygulayan kadınların oranı % 9,2’dir. Şiddetin hak edildiğini ve uygulanması gerektiğini düşünmek psikolojik bir sorunun olduğunun da göstergesidir. Sorunları şiddet yoluyla çözeceğine inanlar şiddeti meşrulaştırırlar ve hayat biçimi olarak algılarlar. Özellikle çocuk yetiştirmede şiddeti bir yöntem olarak algılayan ebeveyn çeşitli yollarla bunu ortaya koymaktan çekinmeyecektir. Bu da çocukların psikolojilerini ve geleceklerini tehlikeye atan temel bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. 854 6.5. Şiddet Çözüm müdür? Her ne kadar da aile içi şiddet gecekondularda bu kadar yaygın olsa da, çoğu kadın şiddete prensip olarak karşı çıkmaktadır. Katılımcıların yalnızca % 9,1’i şiddeti bir çözüm olarak görmektedir. Ortaokul, lise ve üniversite mezunları arasında şiddeti bir çözüm yolu olarak gören kimse bulunmamaktadır. Eğitim düzeyi artıkça şiddetin bir çözüm yolu olduğuna inananların oranı da düşmektedir. Şiddeti çözüm yolu olarak görenlerin % 37,5’i bu yolla sorunları çözdüğüne, % 25’i yanlış davranışları düzelttiğine ve bir uyarı olduğuna inanmaktadır. Kadınların % 12,5’i ise şiddet uygulayarak sinirlerini yatıştırdığını düşünmektedir. Şiddeti bir çözüm yolu olarak gören ve sorunları çözdüğüne, davranış değişikliklerine neden olduğuna inanan kadınların oranı oldukça yüksektir. Buna karşılık, % 90 civarında kadın şiddetin bir çözüm yolu olmadığını düşünmektedir. Buna neden olarak da sırasıyla; şiddetin asla sorunları halledemeyeceği, aile içi iletişimi kopardığı, şiddetin şiddeti doğurduğu ve ahlaki olarak iyi bir şey olmadığını ifade etmektedirler. SONUÇ Kadına karşı şiddet, 1900’lü yılların sonlarında dikkati çekmeye başlamasına rağmen, tarihin hemen hemen her döneminde, tüm toplumlarda görülmüş önemli bir sosyal problemdir. Ailenin vazgeçilmez, önemi tartışılmaz iki bireyinden birisinin diğerine şiddet uygulaması, özellikle şiddet uygulananın da o ailenin annesi olması aile yaşamı üzerinde son derece olumsuz sonuçlara sebebiyet vermektedir. Çünkü her anne, ilk eğitmendir. Bu ilk eğitmenin kendisine olan güveni, çocuklarının ufkunu, kendilerine olan güvenini önemli oranda etkileyecektir. Kadına yönelik şiddet sadece, şiddete maruz kalan kadını değil, aynı zamanda içinde yaşadığı toplumu da olumsuz yönde etkilemekte. Öncelikle, kadın içine doğduğu toplumda sosyalleşmektedir. Kadınların büyük bir bölümünün şiddete maruz kaldığı toplumlarda, daha küçük yaşlardan itibaren hemcinslerinin şiddete maruz kaldıklarına şahit olması, daha sonraki hayatında kendisinin de şiddete maruz kalabileceğini ve bunun olağan olduğunu kabul etmesinde son derece etkili olmaktadır. Bu sebeple de şiddetle karşılaştığında durumu problem olarak görmemekte, çözüm yolları üretmeye çalışmamaktadırlar. Şiddete karşı çözüm yolları üretmelerinin gerekli olduğunu öğrenmedikleri için, fiziksel şiddete dâhil uğradıklarında farklı yerlerden yardım talep etmemekteler. Özellikle cinsel rolleri belirlenirken ve cinsel rollerini öğrenirken kendisinden büyük kardeşlerinden, anne babasından şiddet gören çocuk, daha sonraki hayatında da şiddet görmeyi, hatta şartlar uygun olduğunda gücünün yettiği insanlara şiddet uygulamayı öğrenecektir. Küçük yaşlarında aile büyüklerinden şiddet gören kız çocuğu, evlendikten sonra da eşi ve eşinin aile fertlerinden şiddet görüyorsa, büyük oranda önce kendi çocuklarına, imkân bulduğunda yaşlılara, daha sonra da çocuklarının eşlerine şiddet göstermekten 855 imtina etmeyecektir. Daha da önemlisi bu yanlış davranışında haklı olduğunu da düşünecektir. Özellikle sosyo-ekonomik olarak geri kalmış gecekondu bölgelerinde şiddetle iç içe olan kadınların bu sorunlarının çözümünde başta sivil toplum kuruluşları olmak üzere, eğitim organlarına ve yerel yönetimlere büyük görevler düşmektedir. Kadınların aile içi iletişim seminerlerine katılımlarının sağlanması, haklarını bilmeleri ve bunları savunabilmeleri için gerekli eğitimlere tabii tutulmaları en başta yapılabilecek basit işlerdir. Bunun yanı sıra, başta ekonomik tedbirler olmak üzere, geri kalmış bölgelerin sosyal ve kültürel yatırımlarla iyileştirilmesi sorunların çözümünde temel unsurlardır. Sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimler, kadınların hem aile bütçelerine katkı sağlayacakları hem de üretkenlik yoluyla özgüvenlerini kazanacakları küçük üretim tesisleri kurmak suretiyle sorunların çözümüne katkı sağlayabilirler. Sonuç olarak, yeni nesillerin yetiştirilmesinde ailede temel görev üstlenmiş kadınların gerek şiddete maruz kalma gerekse de şiddet uygulama açısından başta psikolojik tedavileri olmak üzere diğer sosyal, kültürel ve ekonomik tedbirlerin alınması toplumsal bir görev olarak karşımızda durmaktadır. KAYNAKÇA Ayata, A. Güneş, (2006), “Yerel Yönetimler Ve STK’ların Kadın Hakları Konusunda Kapasite Artırımına Yönelik Ortak Program”, http://tsc.unfpa.org/protectingwomen /kamuoyu.htm. Görmez, Kemal ve diğerleri, (1998), Aile İçinde ve Toplumsal Alanda Şiddet. Ankara: Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları, Bilim Serisi: 113. Güneri, Y. Feride, (1996), “Aile İçinde Kadına Yöneltilen Şiddet”. Evdeki Terör: Kadına Yönelik Şiddet. İstanbul: Mor Çatı Sığınma Vakfı Yayınları. 87-95. İçli, Tülin, (1995), Ailede Kadına Karşı Şiddet ve Kadın Suçluluğu. Ankara: T.C. Devlet Bakanlığı Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Yayınları. ------, (2007), Kriminoloji. 7. baskı, Ankara: Seçkin Yayınları. Kayır, G. Öztunalı, (1996), “Kadınlar ve Psikolojik Şiddet”. Evdeki Terör: Kadına Yönelik Şiddet. İstanbul: Mor Çatı Sığınma Vakfı Yayınları. 93-96. Kocacık, Faruk, (2004), Aile İçi İlişkilerde Kadına Yönelik Şiddet, Türkiye’den Örnekler, Sivas, Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları. 856
© Copyright 2024 Paperzz