Sessiz Kalma Yoluyla Hak Kaybı Sessiz kalma yoluyla hak kaybı, kişinin uzun süre kullanmadığı hakkını kullanmaya kalkması halinde zarar görecek iyi niyetli üçüncü kişileri ve onların mevcut duruma duydukları güveni korumak amacı ile getirilmiştir. 1Türk fikri mülkiyet hukukunda sessiz kalma nedeniyle hak kaybı müessesesi, hakkaniyet ilkesine dayandırılmakta olup kaynağını, Medeni Kanunun 2. Maddesindeki dürüstlük kuralında bulur. Yargıtay pek çok kararında basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğüne de atıfta bulunmaktadır. Esasen MK.2 ile birlikte vücut bulan bu hüküm, uygulamada hem hükümsüzlük hem de tecavüz davalarında uygulanmaktadır. Sessiz kalma yoluyla hak kaybı, haksız tescillere karşı veya markası üzerindeki hakkına tecavüz edilmesine rağmen bu haksız tescili veya tecavüzü herhangi bir sebepten öğrenen hak sahibinin Markalar Hakkındaki Kanun Hükmündeki Kararname ile diğer mevzuatta bulunan haklarını kullanmaması, bu ihlallere veya haksız tescile karşı göz yumması sonucunda sessiz kalma yoluyla markasını koruma hakkını yitirmesi demektir. 556 sayılı KHK’nin mehazını oluşturan 2008/95 sayılı Avrupa Birliği Marka Direktifi’nin 9. Maddesinde ve Topluluk Marka Tüzüğü’nün 54. Maddesinde gerek hükümsüzlük davaları bakımından, gerekse markanın tescilli olduğu sınıflardaki kullanımın önlenmesi davası bakımından art arda 5 yıllık sessiz kalma durumunda, artık marka sahibinin gerek hükümsüzlük talebiyle, gerekse kullanımın hukuka aykırı olduğu iddiasıyla dava açma hakkı kalmamaktadır 2 . Hemen belirtelim ki ülkemizde sessiz kalma yoluyla hak kaybı 556 sayılı Markaların Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamede düzenlenmemiştir. Yargıtay verdiği birçok kararında bu ilkeyi Medeni Kanun 2. maddesin 3den yola çıkarak uygulamaya koymuştur. Hükümsüzlük davaları kural olarak herhangi bir süreye bağlanmış değildir. İstisnaen 556 sayılı KHK’ nin 42/1-a maddesinde 4 tanınmış markalarla ilgili hükümsüzlük davalarında 5 yıllık bir hak düşürücü süreden bahsedilmiştir; ancak bu düzenlemede de 5 yıllık hak düşürücü süreden bahsetmek için veya bu hak düşürücü sürenin uygulanması için hakkında hükümsüzlük davası açılmış olan kişinin kötü niyetli olmaması koşulu getirilmiştir. Sessiz 1 http://www.ito.org.tr/itoyayin/0026038.pdf, 01.04.2014, Cahit Suluk Uğur Çolak Türk Marka Hukuku syf.837 Şubat 2012 3 MK Madde 2 - Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. 4 556 sayılı KHKMadde 42/1a) 7 ci maddede sayılan haller. (Ancak, 7 nci maddenin (ı) bendinde belirtilen tanınmış markalarla ilgili davanın tescil tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde açılması gerekir. Markanın tescilinde kötü niyet varsa iptal davası süreye bağlı değildir.) 2 Stajyer Avukat Ümit Gençer Av. Gökçen Uzer Çengelci, L.LM Sayfa 1 kalma yolu ile hak kaybı iddiası uygulamada mahkemeler tarafından genel olarak 5 yıl olarak değerlendirilmekle birlikte her olay kendi içinde farklılıklar içerir ve bu farklılıklar ele alınarak somut olaya göre karar verilmesi gerekmektedir. Bu ilke ile, markanın başkası tarafından kullanımına uzun süre sessiz kalan kimse, zımni olarak bu kullanıma, tescile icazet vermekte, rıza göstermektedir. Bu süre içinde, markayı kullanan veya tescil ettiren kimsenin iyi niyetli olarak büyük miktarlarda yatırım yapması nedeniyle, bu kişinin markayı kullanmasına engel olunması veya tescil ettirdiği markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde uğrayacağı zarar ile marka sahibinin marka korumaktaki hukuki menfaati arasında bir çatışma olduğu açıktır. 5Sessiz kalma yoluyla hakkın kaybı ilkesi işte bu menfaat dengesini sağlamayı amaçlamaktadır. Sessiz kalma yolu ile hak kaybı ilkesinin tecavüz durumlarına da uygulanması hali; Türkiye' de gerek haksız tescillere gerekse tecavüzlere karşı hak sahiplerinin harekete geçmesini bir zorunluluk haline getirmektedir. Özellikle tecavüz davalarında, sessiz kalma yolu ile hakkın kaybı bu bakımdan eleştirilmektedir. Yargıtay gerçektende markayı sonradan tescil ettiren kimse kötü niyetli olsa bile, belli bir süre geçmesiyle, marka hakkı sahibinin sessiz kalma yoluyla dava açma hakkını kaybettiği görüşünü kabul etmektedir. 6 Bu görüşe katılmamakta, ilkenin her zaman MK 2 ile birlikte yorumlanması gerektiğine inanmaktayız. Zira, hiçbir hukuk düzeni hiçbir halde kötü niyeti korumamalıdır. İyi niyet adaletin mihveridir. Konuya marka sahibinin durumuna bakılacak olunursa markasının haksız olarak kullanıldığını bilen, buna ses çıkarmayan adeta bir süre karşı tarafın markaya harcamalar yapmasını, markanın tanınmışlığına katkıda bulunmasını, marka değerinin yükselmesini bekleyen bunlara başında engel olmak için bir adım atmayan ama sonunda bu harcamaları ve emeği yapan tarafı bertaraf ederek kendine haksız çıkar sağlamak isteyen, hakkını kötüye kullanmak isteyen bir taraf vardır. Bu durumda da marka sahibinin hakkının korunmaması gerekir.Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin Telsim kararı 7 da bu yöndedir. Bu ilkeye başvurulması için bulunması gereken şartları sıralamak gerekirse; öncelikle hak sahibinin dava açma hakkına sahip olması gerekir. Diğer bir şart ise hak sahibinin hak 5 Uğur Çolak Türk Marka Hukuku syf 837-.838 Şubat 2012 Uğur Çolak syf 838 Şubat 2012 7 Yargıtay 11. HD 2.3.2000,E 1999/8169, K.2000/1726 6 Stajyer Avukat Ümit Gençer Av. Gökçen Uzer Çengelci, L.LM Sayfa 2 ihlalini herhangi bir şekilde bilmesi gerekir. Hak sahibinin ihlalden haberdar olması keyfiyeti, objektif kriterlerle belirlenecektir, yoksa hak sahibi kişi ile ilgili subjektif kriterlerin nazara alınması ve haberdar olmanın buna göre belirlenmesi söz konusu değildir. 8 Her somut olayda olayın şartları ayrı ayrı incelenmeli ve buna göre bir karara varılmalıdır; örneğin aynı sektörde aynı bölgede faaliyet gösteren firmaların birbirinden haberdar olmadığı ileri sürülemez yada hak ihlalinden veya tecavüzden dolayı karşı tarafa ihtarname keşide eden hak sahibi belli bir süre herhangi bir dava yoluna başvurmamışsa artık haberinin olmadığını ileri süremeyecektir. Aynı zamanda bu iki marka arasında ticari ilişkinin bulunması, birbirlerine fatura kesmiş olmaları da artık hak ihlalinden haberleri olmadığını ileri sürmelerine engeldir. Olaya başka bir açıdan baktığımızda çok uluslu şirketler, tanınmış markalar yada büyük işletmelerin küçük çaplı işletmelerden haberdar olması oldukça zordur. Örneğin, Büyük bir şirketin Karamanın Sarıveliler ilçesindeki bir tecavüzden veya hak ihlalinden haberdar olması beklenemez. Yukarıda da belirttiğimiz gibi ilkenin uygulanması için gerekli olan bir diğer koşul ise iyiniyettir. Başkasının bir hakkını ihlal eden kişinin korunması için en azından iyiniyetli olması gereklidir. Bu ilke kapsamında iyiniyet aynı veya benzer markanın önceki bir tarihte bir başkası tarafından kullanıldığını ya da bu aynı veya benzer markada başka birine ait müktesep hakkın olduğunu bilemeyecek ve bilmemesi durumunda olmasıdır. İddia eden taraf bu iddiasını kanıtlamak zorunda olduğu için karşı tarafın kötü niyetli olduğunu ileri süren bu iddiasını ispatlamak zorundadır, yani iyiniyet karinesi tescilli markanın sahibini kötü niyet ispatlanana kadar koruyacaktır. İyiniyetin aranması gereken zaman dilimi ise tescil anıdır. Markanın tesciline engel olan durumun sonradan öğrenilmesi, ikinci tescili yapan kişinin kötü niyetli sayılmasını gerekli kılmayacaktır. 9 Markanın hak sahibi açısından bakıldığında belli bir süre sessiz kalarak, hakkını kötüye kullanarak dava yoluna başvuran kişinin de kötü niyetli olduğunu yukarıda da bahsettiğimiz yollarla davalı tarafın ispatlaması gerekmektedir. İlkeye dayanma konusunda sürelerin incelenmesine bakılırsa kötü niyetli olarak sessiz kalan kişi bu sessizliğini ne kadar sürdürürse hak kaybı yaşar sorunu gündeme gelmektedir. Mehaz alınan kanunda 5 yıllık süreyi aramış olsa da Türk hukuku bakımından bu süre daha 8 Sami Karahan Haksız Rekabet Davalarında Zamanaşımları ve Sessiz Kalma Nedeniyle Hakkın Kaybedilmesi İlkesi syf 302 9 Hamdi Yasaman Marka Hukuku syf 863 bası 2010 Stajyer Avukat Ümit Gençer Av. Gökçen Uzer Çengelci, L.LM Sayfa 3 uzayabilir, yada azalabilir. Örneğin bir kararında Yargıtay, somut olaya bağlı olarak 10 aylık bir süreyi dahi sessiz kalma saymıştır (Bkz. 11. HD, 21.11.2000, E.2000/9012, K.2000/9189)” Benzer şekilde konuya ilişkin verilen bazı Yargıtay kararları ile süreler aşağıdadır; 1- Yargıtay 11HD, 29.5.2008T. 2007/5594E, 2008/7076K’da 7-8 yıllık süre sessiz kalınmış. 2- Yargıtay 11HD, 19.01.2009T. 2007/11318E, 2009/319K’da 11 yıllık süre sessiz kalınmış. 3- Yargıtay 11HD, 28.05.2007T. 2006/5451E, 2007/8164K’da 14 yıllık süre sessiz kalınmış. 4- Yargıtay 11HD, 01.06.2009T. 2008/2340 E, 2008/6591K’da 8 yıllık süre sessiz kalınmış. 5- Yargıtay 11HD, 26.01.2011T. 2009/7692 E, 2011/808 K’da 30 yıllık süre sessiz kalınmış. 6- Yargıtay 11HD, 19.11.2007T. 2006/11857E, 2007/14477K’da 12 yıllık süre sessiz kalınmış. 7- Yargıtay 11HD, 30.04.2007T. 2006/3399E, 2007/6499K’da 6 yıllık süre sessiz kalınmış. 8- Yargıtay 11HD, 03.06.2010T. 2008/11619E, 2010/6339K’da 15 yıllık süre sessiz kalınmış. 9- Yargıtay 11HD, 02.12.2009T. 2009/9505E, 2009/12302K’da 15 yıllık süre sessiz kalınmış. Bu kararda taraflar üstelik amca çocukları… 10- Yargıtay 11HD, 13.04.2010 T. 2008/8718E, 2010/4163K’da 12 yıllık süre sessiz kalınmış. 11- Yargıtay 11HD, 17.03.2009T. 2007/8649E, 2009/2980K’da 8 yıllık süre sessiz kalınmış. 12- Yargıtay 11HD, 07.07.2008T. 2007/7225E, 2008/9110K’da 20 yıllık süre sessiz kalınmış. 13- Yargıtay 11HD, 30.10.2009T. 2008/1013E, 2009/11159K’da 10 yıllık süre sessiz kalınmış. 14- Yargıtay 11HD, 15.10.2009 T. 2008/663E, 2009/10891K’da 10 yıllık süre sessiz kalınmış. 15- Yargıtay 11HD, 18.07.2011T. 2010/391E, 2011/8996 15 yıllık süre sessiz kalınmış. 16- Yargıtay 11HD, 20.06.2011 T. 2009/14541E, 2011/7476K’da 20 yıllık süre sessiz kalınmış. Stajyer Avukat Ümit Gençer Av. Gökçen Uzer Çengelci, L.LM Sayfa 4 17- Yargıtay 11HD, 20.06.2011T. 2009/14516E, 2011/7443K’da 9,5 yıllık süre sessiz kalınmış. 18- Yargıtay 11HD, 24.10.2011T. 2010/2594E, 2011/14331K’da 8 yıllık süre sessiz kalınmış. Bu ilkeyi defi olarak ileri sürebilmek için belirli sürenin geçmiş olmasına rağmen dava hakkı sahibinin kendi iradesiyle hakkını kullanma konusunda sessiz kalması gerekir Sürenin geçmesine, dava hakkı sahibinin kendi özgür iradesiyle sessiz kalarak sebep olması ya da hareketsiz kalma mücbir sebepten veya objektif imkansızlıktan kaynaklanmıyor olması gerekir. Sessiz kalma, doktrinde genel olarak dava açma konusunda hareketsiz kalma olarak kabul edilmekte, sadece ihtarname gönderiminin sessiz kalmayı bozacağı kabul edilmemektedir meğer ki kişinin dava yolu açık olsun. Marka sahibi hukuk davası açmayıp ceza davası ikame ettiği taktirde de sessiz kalmamış demektir. 10 Sessiz kalmanın Medeni Kanun 2. Maddesi çerçevesinde zımni icazet olarak değerlendirilmesi konusunda Hamdi Yasaman’ın belirttiği gibi, davanın açılması halinde hakkın sona erip ermediği dürüstlük kuralları çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bir hak uzun süre kullanılmayarak karşı tarafta bir güven oluşturulmuşsa, oluşturulan bu güven sebebiyle, bu hakkın kullanımına imkan tanımamak gerekir. 11Bu durum hukuk güvenliği açısından da önem teşkil etmektedir. Oluşan güven ile birlikte markaya emek harcayan ve maddi yatırımlarda bulunan kişilerin durumlarının belirsiz olarak ve kötü niyetli olabilecek kişilerin eline bırakılması hukuk güvenliği ilkesiyle çelişmektedir. Esasen, hukuk güvenliği ilkesi sebebi ile benimsenmiş olan bu ilke, hukukumuzda kaynağını MK. md.2 dürüstlük kuralında bulmakta, KHK’da açıkça düzenlenmemektedir. Yargıtay kararları ile şekillenen bu ilkenin hareket kaynağı kötüniyetin himaye edilmemesidir. Bu kapsamda Yargıtay’ın kararlarında her somut olay uyarınca çeşitli süreler bu ilke kapsamında değerlendirilebilmiştir. Son olarak ilkenin hem hükümsüzlük hem de tecavüz davalarında kullanılması hali, doktrinde tecavüz durumunda hak sahibinin harekete geçmesini adeta bir zorunluluk haline getirmesi sebebi ile eleştirilmektedir de. 10 11 Ünal Tekinalp Fikri Mülkiyet Hukuku syf 454 5.bası 2012 Hamdi Yasaman Marka Hukuku syf 867 bası 2010 Stajyer Avukat Ümit Gençer Av. Gökçen Uzer Çengelci, L.LM Sayfa 5
© Copyright 2024 Paperzz