tik Devir Türk Sufî Merkezlerinin Mahiyetleri ve Mimarilerinin Menşeî Hakkında Yrd.Doç.Dr. İbrahim NUMAN nadolu'da erken devir tekke ve zaviye Asya mimarîsine durumunda ve tarikat müesseselerinin hareket noktası Mes- bulunan Konya Sâhib A t i H â n g â h ı , d ö r t eyvanlı cid-i Nebevî geleneklerinin Türk tekke ve zaviye merkezî kubbeli plân şeması ile olduğu kadar, mîmârisinde nasıl hail ü hamur olduğunu açıkla en güzel misâl mimâıl" gelenekleri ile Sûfl hareketleri tak kapısındaki kitâbesi ile de bu neviden binâ- mak için meseleyi kısımlar hâlinde ele almakta ların hâlâ karanlık bulunan pek ç o k noktasına fayda mülâhaza etmekteyiz. ışık tutabilecek m â h i y e t t e d i r . Sûfî hareketleıinin gelenekleşmesine; Tekke Portalde, d i l i m l i kemer tarzında bir k i t â b e l i k ve Zaviyelere Mâhiyet ve Fonksiyon Münasebet- içerisine alınan Selçuklu Sülüsü ile yazılmış dokuz k r i n d e k i bütünlük bakımından Mescid4 Nebevî'nin satırlık Arapça kitabe şöyledir: tearleri: 'Tanrı bana yetişir, bu mübarek hankâh, emirülmüminin burhanı, âlemde Tanrının gölgesi, fetih sahası Gıyas-üd-dünya ve-d-din Keyhüsrev İbn-i Kılıç Arslan'ın hükümdarlığı zamanında Allah milkini Lâtif mühalled Tanrının ve devletini rahmetine müebbed muhtaç etsin zaif kulu "Aslında Tevhîdin tezahürü olan Nebevî yaşayışın mekân kalıpları içerisinde ifâdelendiği Mescid-i Nebevî'deki hayat tarzının, idrak ve istîdatlarm seviyesine göre, bir zâhir, bir de derûnî veçhesi bulunmakta i d i . Birbirinin mütemmimi bulunan bu iki veç Hacı Ebu Bekir zâde Hüseyinin o ğ l u A l i 668 yılı henin meydana getirdiği kül İT yaşayıştan, ileride, aylarında Allahın salih kullarına menzil ve suffa zahirî ehli mütteki kullarına mesken olmak i ç i n binâ e t m i ş , Mescid-i Nebevî bir taraftan İslâmm za binâ sarahaten hangâh olarak tavsif edilirken, o devirde hangâhtan ne murad edildiği de açıkça kaydedilmektedir. Buna göre Sâhib A t â hângâhı A l l a h m sâlih kullarına menzil veya konak ve suffa ehline mesken olarak inşâ edilmiş bulunmaktadır. Kitâbede başkaları yanında calibi dikkat olan iki husus vardır k i bunlar Suffa Ehline demek le binânın kimlere; mesken olarak tabiri ile de hangi maksatla tahsis e d i k l i ğ i n i işâret etmektedir. Tarikatlerde müesseseleşmenin başladığı;Türk cemiyetinde ise bu ph\ müesseselerin değişik isimler altında t e ş k i l â t ve teşrifatlarını kurma temâyüllerinin rerken Sâhib kuvvet kazanacağı devre içine gi A t â Hângâhı kitâbesînde geçen bu iki m e f h u m , i l k devir tekke mimârisini izâh edebilme cihetinden o k l u k ç a ehemmiyetlidir. Hangâhın plân şemasını teşkil ağırlıklı müesseseler teşekkül hirî t a t b î k â t ı Câmie, medreseye, hattâ bir nevî ve inşâ etmiştir. Allah kabul e y l e s i n " ( i ) Kitabede ve derûnî eden Orta idârî merkeze emsal olurken, diğer taraftan ihtiva ettiği unsurlar ve motiflerin münasebetin deki kültr ve derûnî anlayışla dergâhlara menşe' teşkîl e t m i ş t i r . " ( 2 ) Bu ana f i k i r etrafında mevzuu d î n î i ç t i m â i mîmârî bütünlük içerisinde mütâlaaya tâbî tutmak bizi sûfî hareketlerin doğuş ve gelenekleşmesinde bâzı ipuçları göstereceği kanaatindeyiz. İslâm dîninin zâhiri ve derûnu ile en güzel tezâhürü bizzat Hz. Peygamberin yaşayışıdır. (1) İ b r a h i m H a k k ı K o n y a l ı , Abideleri ve K i t â b e l e r l ile K o n y a T a r i h i , K o n y a , 1 9 6 4 , s. 9 2 9 , k i t â b e d e geçen H . 6 6 8 t a r i h i . M . ö n d e r (M. ö n d e r , M e v l a n â şehri K o n y a , K o n y a , 1 9 6 2 , s. 92) ve J . H . L ö y t v e t ( L ö y t vet, K o n i a , B e r l i n , 1 9 0 7 , s. 5 0 - 5 6 ) t a r a f ı n d a n H . 6 7 8 / 1 2 7 9 Olarak v e r i l m e k t e d i r . (2) Mescid-1 Nebe^^Tnln d i m - i c t i m â t müesseselerimize tesirleri h u s u s u n d a b k 2 . ( İ b r a h i m N u m a n , D1nT-l c t l m â ! Müesseselerimizin D o ğ u s u n a ve M i m i r T T e k i mülunc Mescid-i Nebei/I'nin T e s i r l e r i , K u b b e a l t ı A k a d e m i M e c m u a s ı , y ı l : 1 1 , sayı: 3 , T e m m u z 1 9 8 2 , t. 3 7 - 5 2 ) . Y r d . D o ç . Dr. İ B R A H İ M 32 Kendilerinin müşahhas tatbikatları ve hayat tarz ları ile Mescid-i NebeVT içerisinde müesseseleşmiş t i r diyebiliriz. Bilindiği üzere, hemen akabinde duğu arazîyi 622'de Medine'ye hicretin Hz. Peygamber, devesinin dur satın alarak burada, kendilerinin ikâmetgâhı ile mescidi ihtiva eden bir bina yaptır mışlardır. yâni 623'de "Beyt" tamamlanan binâ, bir "Dâr" ihtivâ eden avlulu bir Medine evi tarzındadır. İleride de üzerinde durulacak "beyt" ve " d â r " mefhumları Mekke devrinden beri kullanı lan, hatta "Beytullah" diye iamlendiriten Kabe' den dolayı İslâmiyete girmiş; mescit ile birlikte mütalâa edilmiş; daha sonraları Mescid-i Nebe- Vfnin mimâıT şemasında tekrar gündeme mesdt-ev mesdt ikilisini Hz. birleştirmiştir. Peygamber'in gelerek, Nitekim beyt- başka, Mek evinden ke'de, Hz. Ebubekir ve Ammar bin Yaser'in evle rinde yaptırdıkları mescitlerde de müşahede edilmektedir.(3) Medine'de bilinen hicretten mahal, Hicret evvel Cuma esnasında kılındığı yapılan Kuba mescidi gibi mescitler daha evvel inşâ edilmekle birlikte, Mescid-i NebeVT sâdece bir mescit ev olmakla kalmamış; İslâm nazariyesinin veya tatbî- katına mekân teşkil etmiştir. Mîmâri hususiyetleri ite daha sonraki lere örnek olacak Mesdd-i NebevT, gerek cereyan edecek hayat tarzı, gerekse bu zâhiri ve bâtını ile bir bütün hâlindeki cami içinde hayâtın tatbikatı bakımından, en azından fonksiyon olarak, tekke ler gibi müteâkip bâzı başka müessesetere de emsal olmuştur. Kaynakların verdikleri mâlûmat, az ç o k farklı da olsa, Mesdd-i NebeVî'nin eski hâlinin tesbitine imkân vermektedir (Şekil 1-4).(*) Burada Mescid-i tartışmasından ehemmiyet NebeVTninCS) ziyâde, arzeden teferruâtlı mevzûumuz bakımından esas unsurlarını sıralamakla i k t i f a edeceğiz. Bunlar ise Hz. Peygamber ve âile efrâdına revak; mahsûs Hz. odalar; Peygamber'in bu odalar cennet bir bahçe diye vasıflandırdığı önündeki bahçeterinden avlu; Zulla-Mesdt; sûffâ ve hizmetlerdir. Görülüyor ki Mescid-i Nebevî bir mesdt veya evden ziyâde, ihtivâ ettiği unsurlarla, bir İslâm merkezi, y â n i , İslâmm bir bütün olarak yaşanışına mekân teşkil eden bir " K ü l l i y e " i d i . Bu külliye içerisindeki hayâtın, yâni İslâm nizâmının tatbîkâtının - t ı p k ı İslâm nazariyatının muhtelif i d r â k seviyelerine göre açılan mânâ de rinlikleri bulunması g i b i - zâhirîve derûnîvechete- ri vardı. Z â h i ı î kısmı herkesi alâkadar eden, herke sin NUMAN idrâk edip uyabileceği kısımlardr. Bâtınî veçhesi ise daha derin mânâlara sâhip olup mahdut ( 3 ) M u h a m m e d H a m d u l l a h , İ s l â m Müesseselerine G l r l $ . lis. S ı r m a , t e r e . e d . , 1st. 1 9 8 1 , s . 5 5 ) ; I . A . M e s c i t mad. (4) Mısır'da i b r a h i m R ı f a t Paşa t a r a f ı n d a n ı;:lzdlrllen p l â n üzerinde de sıhhatle I ş â r e t edilmiş MescId-i Net>evT'nin asil h u d u t l a r ı d a h a s o n r a k i restltüsyonları t e y l d eder m â h i y e t t e d i r . Restltüsyon d e n e m e leri ve k a y n a k l a r İ ç i n b k z . ( J . S o u v a g e t , L a M o s q u e O m e y y a d e de M e d i n e , Paris 1 9 4 7 ; C r e s w e l l , E a r l y Muslim A r c h i t e c t u r e , 1, O x f o r d 1832; Rlvorla, Muslem A r c h i t e c t u r e , 1 9 1 8 ; J . M e n n i n g , D e r K o r a n , s. 1 8 - 1 9 ; B r o c k e l m a n , H i s t o l r e I s l a m l q u e s , P a r i s , 1 9 4 9 , s. 2 7 ; E . D l e z , Die K u n t s D e r I s l a m i s c h e r Völker, s. 1915-7; Kemâli Söylemezoğlu, İ s l â m D i n i İ l k C â m i l e r ve Osmanlı C â m l l e r i , 1st. 1 9 5 5 ) . (5) H z . P e y g a m t j e r ' i n , bu e v - m e s c i d ' i n l n a v l u s u n u n her kenarı 100 d i r s e k , takritwn 5 2 m . u z u n l u ğ u n d a , 7 dirsek y ü k s e k l i ğ i n d e , alt k ı s m ı t a ş t a n , üst kısımları k e r p i ç t e n bir duvarla ç e v r i l m i ş t i . A v l u y a , d o ğ u d a k i Bâb-ı C e b r a i l , batıdaki B â b - ı A t i k â o l m a k üzere üç k a p ı d a n girilmekte idi. K ı b l e i s t i k â m e t i d e ğ i ş i n c e , güneydeki üçüncü k a p ı k u z e y e a l ı n m ı ş t ı . Duvarlarla kuşatılan bu İç a v l u y a , bir hadis-l Şerife istinâden " R a v d a t u n min r l y â d l ç c e n n e " Cennet bahçelerinden bir b a h ç e , vasfının v e r i l d i ğ i n i de g ö r m e k t e y i z . ( H a m l d u l l a h , Müesseseler, s . 5 6 ) . A v l u n u n güney-doğu köşesinde H z . P e y g a m b e r ile aile efradına mahsûs "t>eytler" odalar b u l u n m a k t a idi. Birer kapı İle a v l u y a açılan bu odalar b i r b i r i n d e n müstakil İdi. K a p ı boşlukları k ı l d a n d o k u n m u ş birer örtü ile k a p a t ı l m ı ş t ı . Aile efradı a r t t ı k ç a , d o ğ u c i h e tinde yeni odalar ilâve e d i l m i ş t i . B u odaları 7 0 7 tarihinde V e i i d t a r a f ı n d a n y ı k ı l madan evvel, A b d u l l a h bin Y e z i d ' i n t â r i f l e r i I b n S a ' d ' ı n T a b a k a t k i t a b ı n d a kayıtlıdır ( i b n S a ' d , T a b a k a t I., s. 1 8 0 ) ; K . A . CressweH, A S h o r t A c c o u n t of E a r l y Muslim A r c h i t e c t u r e , Middlesex 1 9 5 8 , s. 3 ) . A v l u n u n güneydoğu köşesindeki oda bir h u s u siyet arzetmektedir. H z . Peygamberce ait txi k ı s ı m daki tatbikat diğer odalardan f a r k l ı d ı r . K e n d i l e r i geceleri burada ibâdetle meşgul olurlardı. I r t l h a i ettikleri vakit de b u r a y a d e f n e d i l m i ş l e r d i . B u k ı s ı m k u z e y cihetinde avluya a ç ı l m a y a n bir başka o d a ile İrtibatlı idi k i , burası da H z . A y ş e ye aitti. O d a n ı n ö n ü n d e , bugün dahi " O s t ü v a n e t i l - V u f u d " d e n i l e n , H z . P e y g a m b e r ' i n o t u r d u ğ u üzeri örtülü, a v l u y a bakan revak d i y e b i l e c e ğ i m i z bir kısım da m e v c u t t u . Bahis m e v z u u bu b e y t i e r d e n başka H z . E b û bekr'jn evi de m u h t e m e l e n bu c â m i avlusuna a ç ı l m a k t a idi. ( H a m l d u l l a h , Müesseseler, s. 5 6 ) . A v l u d a ayrıca bir k u y u ve gündelik İçin k u l l a n ı l a n m ü ş t e m i l â t da o l m a l ı i d i . ihtiyaçlar S u f f a ile mescit H z . P e y g a m t w r ' i n y a p t ı r d ı ğ ı bu b i n â n ı n daha u m û m i k ı s ı m l a r ı n ı t e ş k i l e t m e k t e idi. Mensuplarının bir k ı s m ı n ı , M e d i n e ' y e h i c r e t et m i ş , fakir müslümaniarın t e ş k i l e t t i ğ i , bir nevi m e k tep denebilecek " S u f f â " a v l u n u n güney c i h e t i n d e yer a l m a k t a i d i . ü z e r i örtülü bu k ı s ı m , d a h a s o n r a ları, kıble cihetinin değişmesine t â b i olarak k u z e y e nakledilmiştir. E v v e l c e kıble olarak Kudüs Intihab e d i l d i ğ i i ç i n , namaz a v l u n u n k u z e y duvarı ö n ü n d e , K u z e y e müteveccih olarak k ı l ı n m a k t a idi. Kıble i s t i k a m e t i n i Işâret etmek gâyesl ile d u v a r a bir taş k o n u l m u ş t u . Cemaat güneşten m u z d a r i p o l d u ğ u İçin bu k ı s ı m , zamanla, hurma ağacı gövdelerinin t a ş ı d ı ğ ı bir d a m l a örtülmüştü. 6 2 4 ' d e Kıble İstikameti K â b e - y e ç e v r i lince, Z u l l a (Mescit) güney duvarı ö n ü n e , S u f f â ' n ı n bulunduğu mahalle n a k l e d i l m i ş , S u f f â İle cümle kapısı da k u z e y e a l ı n m ı ş t ı . B u r a d a da m i h r a p y i n e bir taşla Işâret e d i l m i ş , fakat mescit d a h a d e r i n t u t u l m u ş t u r . N a m a z k ı l m a ğ a m a h s u s gölgelik, bu sefer, İki sıra h u r m a gövdesine d a y a n a n , üstü killi ç a m u r l a sıvanmış hurma dallarının teşkil e t t i ğ i alçak bir d a m l a örtülü, e n i n e iki şahından m e y d a n a gelmekte idi. 33 İ L K D E V İ R T Ü R K SUFİ M E R K E Z L E R İ . bir bütünün Hz. Peygamberin i r t i h â l ettikleri makâm olan ayrılmaz parçaları olan ve b i r b i r i n i nakzetmediği zümreye hitap eder. Asimda bir odalarına defnedilmeleri, bilâhere Hz. Ebûbekir gibi i k m â l eden bu i k i l i görünüşten zâhirî ve de- ve Hz. Ömer'in de buraya gömülmeleri şâyân-ı rûnî ağırlıklı müesseseler d o ğ m u ş t u r . dikkat olan diğer bir husustur ki bunu çok daha D i k k a t i m i z i çeken birinci unsur avludur. Av lunun bâzı hallerde iddia edikliği g i b i , gayrı İslâmî, sonraları tekke ve zaviyelerde aynen devâm eden bir gelenek olarak müşâhede etmekteyiz. kadîm atrium ile h i ç b i r alâkası y o k t u r . İslâmın Diğer taraftan buradaki kabir ile zulla (mes intişar ettiği i k l i m kuşağının icâbı olarak eski cit) den beri dînî ve sivil mîmârîde görülen bir husu beleri veyâ bir türbe ile irtibatlı mesdtleri mey siyettir. dâna getirmiştir. Bu gibi yapılara kubba, m â k â m , Ancak bir Mesdd-i mânâ Nebevide kazandığını Hz. Peygamber bir avlunun mışahede badelerinde derûnî etmekteyiz. buyurmuşlardır k i , "Benim evimle mihrap arasında bir Ravzatün arasındaki münâsebet de ileride mescit-tür- meşhed ve zâviye biliyoruz.(10) gibi Bu isimlerin binalardan de verildiğini bâzıları sahabe ve e v l i y i kabirleri ile irtibatlı mescitlerdir. Bunlar, bir taraftan ziyarelgâh camilere tebdil o l u r k e n ; min Riyadi'l cenne' v a r d ı r " . ( 6 ) Bu ifâde ile namazı Anadolu'da pek çok örneğine şâhid olduğumuz müminlerin mirâcı kabûl edecek derûnî bir anla 7â\i\elcr yış tini muhafaza etmiştir. yolu sahibinin, ve secdeye çevresini varmak "cennet için katettiği bahçelerinden bir Bir hâlinde \ a k i n zamana kadar ha^âtiye- külliye karakteri arzeden, Medine deki bahçe" olarak vasıflandırması ve burada cereşan Mescid-i eden hayâta da " c e n n e t " nazârı ile bakması a\ nı hattâ siyâsi merkezi olmuş, daha sonraki mües yüksek i d r â k i n t a b i î bir neticesidir. seselerde de değişik hâl \e şartlara göre, burada Mesdd-i mesdt, eder Nebevî avlusunu zâhiri itibârı yeni cemâatin dinî. âdeta bir çekirdek imişçesine cem edilmiş fonksi\onlardan bu derûnî tamâmına \ 3 k 1 n bir kısmı iktibas edilmiştir. izlerini, ileride teessüs edecek dergah gördüğümüz halde, kazandığı avlularında bulabileceğimizi burada ifâde etmek isteriz. biri. birkaçı, pek ender olarak Tabii k i . Mescid-i \ e b c \ î bıiıünliiğiinü idrâk edebilmek, \ebe\i ha\âtı idrâk etmekle bir şekilde müşâhede li ve değişik cepheleri bulunan bir hayâtın cereyan hâiz bir kısım olarak leliânı/ etmektedir. kabul yanında, heyet ediliyor, divânlar kumluyor, görüşler almıyor, kararlar v e r i l i y o r d u . f S ) Bâzan bir idârî merkez, bir divanhâne, hatta mahkeme gibi görünse bile, avlu ve e t r â f ı , kılınan namaz, edilen sohbet, yapılan tedris ve t e b l i ğ ile hâdisatın tamâmına hizmette i d i . O ) Kısaca kasret kaide leri içinde tevhidin yaşanışının bir timsâli i d i . Mesddn Nebevî'de d i k k a t i m i z i celbeden i k i n ci unsur da Hz. Peygamber ve aile efradına ait "Beyt"ler ile kendilerinin odaları önünde yer alan "Üstüvanetü'l-Vıjfud"tur. A v l u n u n iki twelce sûUâ, bıivıik ü ettiğini yine kaynaklardan g ö r m e k t e y i z . ( 7 ) Burada, günlük ihtiyaçların içerisindeki etlilmektedir. mescid elçiler da mü- vâ/î gidecektir. Bu da sufi geleneklerinden bariz Nebevî külliyenin avlusunda oldukça hareket ler, içtimaî, de\am câmi gibi İslâm müesseselerinde hüviyetin ile Nebev?, halde ehenımi>eti fakir nıüslümanlann oivırdukları yer veya bir dinlenme mahalli, gölgelik: Min zamanlar da da bir okul o l a r a k ı i ü değerlendirilen Süffâ, bizce, I I / . I'e\ga'iıl'"-''i '^''i i\i anlamış ve havâtını yakînen tâkib etmiş kimselerin, intikal ettirecek leri geleneklerle, ileride kurulacak tekke mâhivetindeki müesseselerin (.ekirJeğini teşkil etmek tedir. Hâlâ münakaşalı bir mevzu olarak devam et mekle birlikte, netice olarak şu husûsu ortaya koyabiliriz ki: Dînin madde plânı ile meşgûl kenarında âdeU burada cereyan eden hayâtla i ç i ç e , kayna- (6) H a m i d u H a h , fvluesseselor, s. 5 6 . şrcasına yapılmış bulunan bu ev, bir harem o l ( 7 ) K a y n a k l a r i c m b k z . i . A . Mescit m a d . maktan ziyâde, insanların sevinçleriyle neşelenip, (8) K a b u l edilen h e y e t l e r e , İ s l a m a ısındırılmak üzere ölçü çerçevesi İçerisinde m ü m k ü n müsamahanın azâmisi gösterilirken, bu h e y e t l e r , T a m i m ' i n m u r a h haslarında v â k i olduğu gibi, y a c â m i d e serbestçe d o l a ş a b i l i y o r veya BenT Saktı heyetinde o l d u ğ u gibi a v l u y a çadır bile k u r a b i l i y o r l a r d ı (I . A . Mescit m a d . ) kederleriyle üzülecek kadar onlardan olmanın bir timsali i d i . Her ne kadar kendilerinin odaları önündeki üstüvânede elçileri kabûl etmiş olmalarından dolayı bu ev ileride yapılacak Dârü'l-İmâra (Üme râ) y â n i , ordugâh câmileri yanındaki kumandan evi ve idârî merkeze hem zâhirî, hem menşe' teşkil etmişse de, de bâtınî mânâsı ile meşriitasında tecelli etmiştir. dergâh ı 9 ) A v l u d a ayrıca b â z ı kulübeler de k u r u l u y o r d u . Hele R a m a z a n ayında H z . Peygamberle birlikte i t l k â f a çekilen " A k i ' l û n " u n y a p t ı ğ ı kulübelerden dolayı b u n l a r ı n sayısı o l d u k ç a a r t ı y o r d u (i . A . Mescit mad.) B u r a d a I ş i r e t edilen k a b û l , i t i k â f ve müsamaha unsurlarının sûfilerle münaset>ett k u r u l m a l ı d ı r . ( 1 0 ) i . A . Mescit m a d . ( 1 1 ) H a m i d u l l a h , a.g.e., s. 5 6 . 34 Y r d . Doç. Dr. İ B R A H İ M N U M A N olan medrese ile, derûnî değerleri ile meşgul olan grup talebe veya müridin, bir mürebbî hoca etra tekke, " S û f f â " d a n intişâr etmiştir. fında toplanıp eğitim halkası meydana getirmesi İ l k devirlerde aralarmda k a t î a y r ı l ı k l a r görül meyen bu iki müessesenin menşe'inde Hz. Pey gamberin tedris sistemi yatmaktadır. Hakikaten de kendileri Sûffâ'yı bir okul gibi buranın mukîhı kullanmış; kendilerini onunla mânen yakınlaştırma içerisine girmiş kimselerin mânevî ter biye sisteminin başlangıcını da Mescid-i Nebevî içerisindeki hayât tarzında ve fonksiyon münâ sebetlerinde aramak gerekir. Nitekim sonradan Sûffâ ehli gibi züht ve takva ile iştigâl ederek, kendilerini Hz. Peygamber yoluna vakfetmiş kimselere de, bunlara nisbetle Sûffî = Sûfr d e n i l m i ş t i r . ( i 3 ) Başlangıçta züht ve takvadan hareketle, Aşk-ı ilâhi derecesine yükse len bu derûni arayışın müntesiplerinin evvelce bu yolda ilerlemiş idi. Şahıslarla kâim böyle teşekkülleri "Zâviye" diye isimlendirmek kâbildir. O halde, en azından Daha Hz. Peygamber devrinde, onun etrâfıngayreti hûsusen tertiplenmiş bir mekâna ihtiyaç olmadı ğından daha ziyâde "evler"den istifade edilmekte ve müdâvimlerine dersler ver m i ş , u ^ ) sohbetler etmiştir. da, teşkil etmekte idi. Bunun tahakkuk etmesi i ç i n , kimseler etrafında toplanmaları ile SûfT gelenekleri de müesseseleşme istikametine gitmiş olmalıdır. bu ilk devir zâviyeleri bir mürebbî şeyhin e ğ i t i m merkezi karşımıza çıktığından, yaşanan hayatın yerleşik olmadığından, hattâ, günü birlik olmak tan öte gidemediğini, ancak sohbet kardeşlik ve arkadaşlık etrafındads) toplanıldığına işâret edebiliriz. Zâten daha zühd ve takvâ safhasında bulunan sûfr hareketlerin, bu küçük türlü devlet merkezlerinin desteğinden mahrum her olacağı şüp hesizdir. Bu türlü mürebbî arayışları ve irşat faaliyet leri, sûfi hareketlere seyyâliyet getirmiş, dolayısı ile gezginci tâlipler ortaya çıkmıştı. Bu safhada bir takım atâ sahiplerinin, hattâ devletin elinin sûfi hareketler üzerine eğildiği müşahede edilmek te; böylece değişik bölgelerde, değişik isimlerle İlk sufilerden sayılan Hasan Basri Hazretle etmiş olmakta rinin evini, sohbet-eğitim müessesesi olarak kullan idi. Arapların kesif bulunduğu yerlerde ribatlarla, ması da mevzûumuz bakımından ehemmiyetlidir. Horasan bölgesinde bir nevi yurt ve dinlenme evi Çünkü b u , kendilerinin Mescid-i Nebevî'deki tatbikatafi"*' vukuflarını göstermesi yanında, mekân olarak "ev-mescit-okul" imajının sûfiler gelenekleşen bir yâni arasında unsur Mescid-i tercih olarak Nebevî edilen, hattâ sürdürüldüğüne delil teşkil etmektedir. anılan sûfi merkezleri mahiyetindeki teşekkül Hangâhlarla irtibatlı veya zâviye ve halvet şeklinde görülendS) bu i|k teşekküller mânâ itibariyle sonradan gelişecek, tekkenin nü vesini teşkil etmekte idiler. Bunlardan belli başlıları "İran körfezinde (Abadan adasında) Abdul-Vahid ibn Zaid (Ö 1 7 7 / İlk sûfiler vâsıtası ile derûnî arayışın ferdî- 793) tarafından kurulan ribat ile Kuzey A f r i k a dinî bir hareket olmaktan çıkma temâyüllerinin ve belirdiği hicri I I . asır başlarında, Ehl-i Beyt ve 767 ve Remle'de M. 800'den evvel kurulan sûfi Ehl-i sûffâ geleneklerinin şahsında mücerreb Bizans hudutlarındaki Ribatlar; merkezleri Şam'da 150/ ile aynı tarihlerde Horasan'da kuru bulunduğunu, müşahede ettiğimiz altıncı imam lan merkezlerdir. H. 200 civarında ise İskenderi Cafer-i Sadık ye'de Sûfiyye ismi ile anılan bir teşkilât görül nü's-Sûfî talebelerinden, Câbir ibn Hayyâ- et-Tarsûsî ve Ebû Hâşim Osman b. Şerikû's-Sûfî'nin "Sûfî" adını isimleri ile birlikte ilk defa kullanan kimseler o l u ş u d s ) da, SûfT geleneklerinin seyrini göstermesi bakımından câlibi dikkattir. İlk zâviye veya hangâhı da bunlardan Ebû Hâşim(150/767)'in Şam yakınlarında Remle'de kurduğu gelenek olarak kabûl edilmektedir.ds) Ancak Mescid-î NebeW'de doğduğunu izaha ça lıştığımız Sûfî geleneklerinin ve tasavvuf iıareketlerinin I I . hicrî asra gelene kadar, evlerde icrâ edildiği de b i l i n m e k t e d i r . ( i 7 ) İslâm Aleminde Tekke ve Zaviyelerin İlk mektedir."'20) (12) H a m l d u l l a h , a.g.e. (13) M. z e k i P a k a l ı n . T a r i h D e y i m l e r i ve T e r i m l e r i Sözlüğü, Derviş M a d ; S . A t e ş , İ ş â r T T e f s i r O k u l u , Ankara, 1974, H.S. (14) Hasan Basri Hazretlerinin ç o c u k l u ğ u annesi d o l a y ı sı ile Mescid-i Nebevr'de g e ç m i ş ; k e n d i s i b u r a d a y a şanan hayatı y a k ı n d a n müşahede e t m i ş , h a t t â y e t miş kadar Bedirli ve E h l i s û f f â ile t a n ı ş m ı ş t ı r , b k z . S . Ateş,TsârT, s . 4 . (15) A t t a r , T e z k i r e , I.e., s. 5 9 ; ayrıca b k z . A . Y a ş a r Ocak, Z â v i y e l e r , V a k ı f l a r Dergisi X I I , Ankara 1 9 7 8 , s. 2 4 7 - 2 7 0 . (16) Nefahat-ül-Uns ( C a n d o ğ a n , M a l a k , tere. e d . ) , i s t . 1 9 7 1 , s. 9 7 ; Yaşar O c a k , Z â v i y e l e r , s . 2 4 7 . (17) S p e n c e r T r i m i n g h a m , S u f l O r d e r s in İslam, L o n d o n , 1 9 7 3 , s. 2 0 ; Y . O c a k , Z â v i y e l e r , s. 2 4 7 . Örneklerinden Bâzıları ve Kaynakları; (18) Spencer T r i m i n g h a m , a.g.e., s . 5 , 2 0 . Sûfî hareketlerin ilk safhalarından b i r i n i , bir (20) A y n ı yerden. (19) Spencer T r i m i n g h a m , a.g.e., s . 5. 35 İ L K D E V İ R T Ü R K SUFİ M E R K E Z L E R İ . Bu merkezlerden, gelenek olarak ilk zâviye diye kabul edilen ve E b u Hâşim tarafından Rem- Zâviyelerde, eğitimin, üsUdlar halifeleri tarafından tarafından geliştirilen da ihdas edilmiş te'de k u m l a n H a r ^ â h üzerinde d u r m a k icab et metod üzere şuuriu olarak sürdürüleceği şüphe mektedir. Nefahat-ül Üns'te Hangâh'ın kurulması sizdi. ile alâkalı olarak anlatılan, sıhhat derecesi(2i) tevarüs, teşkilâtlanma ihtiyacını doğururken, ya Böylece zâviye ve hângâhlarda maneVÎ meçhul h i k â y e y e ( 2 2 ) nazaran, tekkelerin menşe pılar da sûfi yurtları olmaktan mukaddes yerler ini ne Hristiyan ve Y a h u d i Manastırlarına bağ- olma istikametinde değişiklikler göstermeye baş lamak,(23) lamıştır^ ne de sûfi hareketin temelinde yatan fikirle ters düştüğünü<2-*) söylemek k a b i k i i r . ( 2 5 ) Çünkü evvelce de î z â h edildiği üzere sûfi hareketi, Mesdd-i Nebevî içerisinde bizzat Hz. Peygam- ber'in yaşadığı k ü l l i , d i n a m i k hayatın idrâkinden nemâlanmıştır. Zamânın değiştirdiği müesseseler, onları de ğiştiren içtimâT şartların yapısı içinde aynen, i h y â edilemeyeceğine göre, H z . Ömer zamânında lağve dilen Suffâ'nın da yeni nizâm ve ölçülere göre, özünü bağlı bulunduğu kaynaktan alarak, yeni bir terkip hâlinde ortaya çıkmış olması çok ta biidir. Kaldı k i , i l k sûfi merkezlerinin, tek bir bölge de değil, İslâmiyetin yayıldığı bütün sahalarda, he men aynı yıllarda zuhur bir tekâmülün neticesi etmesi, bunların tabii olarak ortaya çıktığını açıkça göstermektedir. Belki de Mesdd-i NSbevî'de mukîm Ehl-i Suffâ'nın Hz. Ömer zamanında dağıtılmasından sonradır k i , gezici sufTlik teşvik görmüş ve ehli yayılarak, bu suffâ geleneği merkezlerin bütün bölgelere teessüsüne vesile ol muştur. N i t e k i m dağıtılan suffâ ehlinin tecrübelerinin, bir z i n d r i n halkaları g i b i , bir kuşaktan öbürüne i n tikal etmek suretiyle, I I . H i c r î asırdan itibaren ortaya çıkan ve k i m i ribat, hangâh, k i m i darü'ssülehâ hattâ revak, k i m i de daha sonraları dergâh, tekke, âsitâne olarak fonksiyon isimlendirilen müesseseler, bütünlüklerini Mescid-i Nebevî mira sından almış olmalıdırlar. Hakikaten de bir mânâ da Hz. demek Peygamber'in olan dergâh müesseseleşmiş en azından, tasavvur i t i b â r ı ile Mesdd-i yaşayışı işleyişindeki Nebevî bütünlüğünü arzetmektedir. tarafUn "Zâviyeier'de ekollere Bir dönecek eğitim bilhassa Horasan Bölgeandeki sonradan metodları Hangâhlara devlet elinin uzandığını görmüş Bu devirde Ribatlar bazı gelişirken, da bulunmakuyız. müstahkem mevki olmuş karakterlerini, ve bâzı hâllerde, her zaman sûfi olması gerekmeyen edilebilmekte, müesseseler kat'i halinde mürebbî hocalara da tahsis mâhiyeti bulunmayan(26) devam etmekte idiler. Sûfi hareketinin her safhasında, bütün İslâm Asya'sın da MakdisTnin züht ehH dediği ve sûfiterle hiç de hoş olmayan mücahid Karramîler tesis edilen Hângâhlar da mevcuttur.(2 7) tarafından ( 2 1 ) HIcrT 881 y ı l ı n d a Molla CâmTVıIn eldeki m a l z e m e y e g ö r e , yazdığı k i t a p t a geçen h i k â y e n i n sıhhatinden h e m e n hemen bOtün araştırmacılar şüphelidir. B k z . ( S p e n c e r T r l m l n g h a m , Sûfi O r d e r s , s. 5, 4 . n o t ; A . Y a s a r Ocak, Zâviyeler, V . D . X I I , s. 2 4 7 ; A . Işık D o ğ a n , T a r i k a t Y a p ı l a r ı , I . T . ü . 1 9 7 7 , s. 1 7 - 1 9 ) . ( 2 2 ) " A n ı n sebebi ol idi ki Mir-i T e r s a bir gün ş i k â r a g i t m i ş idi ve y o l d a gördü ki bu taifeden İki k i m s e birbirleri ite bulışdılar ve e l l e r i y l e birbirini t u t u b k o ç u ş d ı l a r ve h e m l n orada y i n e o t u r d ı l a r ve t a a m d a n neleri var ise o r t a y a k o y u b y l d i l e r . B a d e h u vidalaşub gitdiler. E m i r - i T e r s a "ya o n l a r u n birbirleriyle m u a m e le ve ülfetleri hoş geldi. A n l a r d a n birini ç ı ğ ı r d ı ve sordı ki " O l m ü r a r a k a t ettigün k i m İ d i ? " A y ı t d ı " B i l m e z e m ve y i n e sordı ki " M ü l â k a t ı n ı z a sebep ne l d l 7 " A y ı t d ı "Nesne değüldür." ve a y ı t d ı " O l kimse ne y i r d e n d ü r bilür m i s i n ? " A y ı t d ı " B l l m e z e m " Pes ol e m i r ayıtdı "BIrbirünüz ile ülfete sebep ne i d i ? " A y ı t d ı " B u bizim tartkimizdir" E m i r ayıtdı " H i ç sizOn bir m e k â n ı n ı z var mıdır ki anda c e m ' olasız?" A y ı t d ı " Y o k t u r " E m i r ayıtdı " i m d i ben slzün i c ü n bir yer e d e y i m kl siz a n d a olasız" Pes v a r u b R e m l e ' d e bir h a n k â h d ü z d i . " İ b n A h m e d CâmT, Nefahat-ü'l-üns Min H a d a r a f i ' l - K u d s ( L â m I Ç e l e b i , T e r e . e d . , İ s t a n b u l , 1 2 8 9 , s. 8 6 ) . ( K . C a n d o ğ a n , S . Malak ( t e r e e d . ) , I s t a n b u i , 1 9 7 1 , s . 9 7 ) . ( 2 3 ) A . Yaşar O c a k , Z â v i y e l e r h a k k ı n d a neşrettiği m u fassal ve Oldukça İtinalı d e r l e n m i ş m a k a l e s i n d e ( Z â v i y e l e r , V . D . X I I , A n k a r a , 1 9 7 8 , s. 2 4 7 - 2 6 9 ) " . . . S ö z k o n u s u z â v i y e n i n $ a m d o l a y l a r ı gibi, eski devirlerden beri H r i s t i y a n l ı ğ ı n ve Y a h u d i m i s t i k l e rinin m a n a s t ı r l a r ı n ı n yaygın b u l u n d u ğ u bir bölgede k u r u l m u ş olması, bir bakıma d i k k a t çekicidir. B u itibarla, o z a m a n a kadar m e v c u t o l m a y a n v e y a ol m a d ı ğ ı rivayet edilen bu müessesenin t a m a m ı y l a o l m a s a bile, bazı yönlerde bu manastırlardan e t k i lendiği akla gelebilir. N i t e k i m Nefahatü'l-Uns'deki h i k â y e bu n o k t a y ı düşündürecek n i t e l i k t e d i r " de mektedir. ( 2 4 ) A h m e t Işık D o ğ a n ise, " A n l a t ı l a n bu o l a y d a , bu k u r u l u ş u n daha ilk ö r n e k l e r i y l e , varoluş ilkelerine ters düşercesine k u r u m s a l l a ş m a y a başladığı k e n d i n i g ö s t e r m e k t e d i r . Z i r a i s l â m i y e t i n başlangıcından H i c ri I I . Y ü z y ı l a kadar geçirdiği evrim içinde oluşan koşullar ve bu k o ş u l l a r ı n bu kültür ve İnanca m e n s u p kişilerde o l u ş t u r d u ğ u gereksinmeler sonucu o r t a y a ç ı k a n l a r i k a t l e r , var o l m a nedenlerinin özü icabı, dış dünyasal, t o p l u m s a l öğelere bir tepki göstermek d u r u m u n d a d ı r l a r . T a r i k a t t a n ı m ı n ı n ortaya k o y d u ğ u gibi, bu Y o i ' d a maddesel, z â h I r f değerlerden vazgeçmek, bâtınT, gerçek İnançlara y ö n e l m e k söz k o n u s u d u r . Dolayısıyla bir t a r i k a t ı n bünyesinde t o p l u m s a l öğelerin v a r l ı ğ ı , bu k u r u m u n v a r o l m a nedenine ters d ü ş e r " d e m e k t e d i r . ( A . Işık D o ğ a n , a.^.e., s. 1 8 - 1 9 ) . ( 2 5 ) İ l k misaller arasında k a y d e t t i ğ i m i z . R e m l e civarın da gelenek olarak İlk z â v i y e d i y e bilinen eserin k u r u luş rivayetinin y a n ı n d a , İhtiva e t t i ğ i gayrı mUsllm e m i r motifi d e , İ s l â m i y e t i n d e r û n t m â n â l a r ı n a v â k ı f bir müesseseye ait ilk b i n â n ı n tesisinde bir ayrılık t e ş k i l e t t i ğ i n d e n , b â z ı sorular s o r m a k lüzumu k e n d i l i ğ i n d e n hasıl o l m a k t a d ı r . K a y n a k l a r a geçebilen bu İlk z â v i y e p l â n İtibarı İle nasıl o l m a l ı İdi? S u f f â d a n I t l b â r e n sûflıerln top landıkları evlerin p l â n l a r ı , ilk z â v i y e n i n p l â n ı n a ne derece tesir e t m i ş ; evlerde yapılan müşterek sohbet ve i b â d e t l e r i n müesseseleşmekte olan adâb ve e r k â n ı m i m â r r şemaya aksettirllebilmiş m i İdi? Diğer ta r a f t a n , baştan beri izâha ç a l ı ş t ı ğ ı m ı z ve suffânın 36 Y r d . D o ç . Dr. İ B R A H İ M N U M A N Arap ülkelerinde Sûfı hareketini bir hoca tarafından bir nevi deyr dolayı, ilk denilen manastırlara d i n î tedrisat şeklinde yürütüldüğü ve daha tarikat- benzemelerinden ler şekline girmediği bu noktada, terminokijide de de Düveyre, bâzân da savmaa isimlerinin v e r i l d i ğ i , devir zâviyelerine karışıklıklar olduğu görülmektedir. Bu husus göz hattâ yine Salâhaddin Eyyubî'nin Mısır'da yaptır önünde bulundurulursa, Medrese-Tekke a y r ı m ı ya dığı büyük zâviye i ç i n Düveyret'üs Sûfiyye ismi pılamayacağı gibi, mevzûumuzu teşkil eden mües nin kullanıldığı b i l i n m e k t e d i r . ^ ? ) sese için zaman zaman ve değişik yerlerde zâviye Ribat, Hângâh, medrese seyrek olarak da Savmaâ, Düveyre ve Buk'a t a b i r ( 2 8 ) ediliyordu. Müteradif olan bu kelimelerin bölgelere göre bir veya birka çının kullanıldığı ve bu tarikatlerin teşkilâtlanma hâlin medreselerin ve ve müesseseleşmeğe başladıkları X I I . asra kadar devam ettiği görülmek Nitekim, benzer bir teşkilâtlanma seyri takib eden bu iki müessese için İbn Cübeyr, Suriye ve Mısır bölgelerinde bazı zaviyelere medrese tabir edildiğini,(29) hangâh ve ribatın fark gözetilme den kullanıldığınıOO) kaydetmekte; İbn Batûu da, hangâh kelimesinin batıya geçmediğini kabul edip müesseseye umumiyetle zâviye ismini vermektedir.(30) İbn Nuaymî'nin ise medrese, han gâh, ribat ve zâviye tabirlerini ayırdığı ve ayrı ayrı sayılar verdiği kaydedilmektedir.oz) Yine zikredilen kaynakların hemen hepsinde ribat ve hangâhların bir nevi misafirhane veya ikamet fonksiyonlu yapılar olduğu hususunda mutabakat görülmektedir.(33) İşte kat'i fonksiyon ayrımlarının bulunmadığı bu devrenin hemen akabinde, tasavvuf müessesine mekân teşkil etmiş bulunan binâlara -yine Mescid-i Nebevî geleneği ile Asya Menşeli geleneklerin müessir olduklarını zannettiğimiz tür- be'nin girmesi ile, bu gibi yerlere, kudsiyet izafe edilir olduğunu da müşahede etmekteyiz. Bâzı hareketin, tarikat müessisi pîrler vası ekolieşmeğe gittiği ayrı karşılaşıyoruz tabirle devre şeklinde terminok)jisinde k i , bunlardan iki birisi Revak, diğeri ise Buk'a "dır. Ahmed er R i f â î (Ö 578/1182)'nin Basra'da Vâsit yakınlarındaki türbesi etrafında binlerce su- tedir. birlikte Sûfi tası ile değişik meşrepler veya yollar zâviyelerden bahseden İbn Dukmak, "Bunların çoğu pek küçük olup, şehrin dışında fınin oturduğu merkeze İbn Batûta Rivak tabir etmektedir.(38) Buk'a tabirine ise bilhassa Kazerûni tarikatı e h e m m i y e t l i bir yer işgal e t t i ğ i n i gördüğümüz Mescid-i NebevT'nin, ilk z â v i y e l e r i n D l â n - f o n k s i y o n tertibinde müessiriyeti ne idi? Y o k s a ilk z â v i y e , Nefahat-ü'l-üns'deki rivayetin ilk nazarda, p e k ç o k kimseye haklı olarak dü$ündürübileceği gibi, t a m a m ı y l a olmasa bile b â z ı b a k ı m l a r d a n Ş a m d o l a y l a rındaki Y a h u d i ve H r i s t i y a n manastırlarının tesiri altında m ı idi? Halbuki Suffâ'da Hz Peygamber'in kendilerine y a k ı n l ı k i ş t i y a k ı içerisinde bulunanlara tedrisleri ile b a ş l a y a n ; zühd ve t a k v a safhalarını aşarak tasav vufa inkılap e d e n mektep h i ç b i r i n k i r a z a u ğ r a m a d a n devamlılık arz e t m e k t e d i r . i s l â m ı her nefeste yaşanan bir hayat t e l â k k i eden ve ibtidâsından beri hayat tarzını Mescid-i N eb evî içerisinde H z . Peygamber'in yaşayışında an be an takTb ve müşahede e d e n bu m e k t e b , vücuda getireceği b i n a y ı müşahede e t t i ğ i bu unsurlar b ü t ü n lüğü üstüne k u r m a y a c a k m ı idi? Bütün f o n k s i y o n l a r ı ile H z . P e y g a m b e r ' i n h a y a tını temsil eden bir külliye o l d u ğ u n u evvelce ifade e t t i ğ i m i z Mescid-i N e b e v i y i en azından f o n k s i y o n münasebetleri olarak kendisine ö r n e k a l m a y a c a k m ı idi? Müşterek t e r b i y e n i n , m ü ş t e r e k görgünün, m ü ş terek felsefenin pişirilip k o t a r ı l d ı ğ ı bir d e r g â h a acaba bir gayrimüslim e m i r t a r a f ı n d a n can v e r i l e b i l i r mi idi? bulunmakta i d i . Bunlar ekseriya dindar münze (26) Spencer T r i m i n g h a m , a.gje., s. 2 0 . vîlerin meskeni o l u p , sonradan türbe hâline sokul ( 2 7 ) J . Pedersen - S . E y i c e . i . A . M e s c i d M a d . H a n g â h ve tekkeler b ö l ü m ü ; a.g.e., s. 6 . muştur. Ekserisi V I . asırdan kalmadır."!3'*) de mekle, Zâviye tabiri hakkında kabul edebilece ğimiz bir t â r i f i de ortaya koymaktadır. Hemen aynı devirlerde türbe geleneğinin hangâhlara da girdiğin i görüyoruz.C 3 5) Böylece, hayatlarında, kendi inzivagâhlarında ekolleşmeye başlayan şahısların mâneVÎ nüfuzla (28) l . A . Mescid M a d . ; A . Yaşar O c a k , a.g.e., s. 2 4 8 - 2 4 9 . ( 2 9 ) i b n C u b e y r , R i h l e , ( D e Goeje n ş r . ) , L e i d e n 1 9 0 7 ' d e n n a k l e n , aynı y e r d e ; l . A . Mescid M a d . (30) i . A . Mescid M a d . (31) İ b n B a t û t a , T u h f e t ü n - N u z z a r fi garaib İ ' l - E m s â r dan naklen a y n ı yerde I'- (32) A y n ı Yerde rını temsil eden türbeler vasıtası ile, bu halvet- (33) Bu yapıların gerçek hüviyetleri ve geçirdiği safhalar üzerinde ileride durulacaktır. gâhların etrafında teşekkül eden zâviyelerde de ( 3 4 ) P e d e r s e n - E y i c e , i . A . Mescid M a d . bir büyüme bahis mevzuu olmaktadır. İnzivagâh veya evlerden teşekkül eden bu zâviyelerin bir kısmının Dâr namı ile anıldığı da vâkldir. N i t e k i m , Kahire'de 569 yılında Salâhaddin (Eyyubî) tarafından kurulan hangâh ve ya zaviyeye önceleri Dar Said al F u ' a d i deniid i ğ i ( 3 6 ) bilinmektedir. (35) S p e n c e r T r i m i n g h a m , Sufi O r d e r s , s. 21 ( 3 6 ) Makrizi'den n a k l e n , i . A . Mescid M a d . ( 3 7 ) Corel Z e y d a n , Medeniyet-i I s l â m i y e T a r i h i ( Z e k i M. T e r e . ed.) I . C . , 1st. 1 3 2 9 , s. 2 3 9 ; A . Y . O c a k , Z â v i y e ler, s. 2 4 9 , İ . A . Mescid M a d . (38) İ b n B a t û t a ' d a n n a k l e n , l . A . M e s c i d M a d . ; M u s t a f a T a h r a l ı , A h m a d al R ı f â t ( 5 1 2 / 5 7 8 - 1 1 1 8 / 1 1 8 2 ) , S a v i S , S o n D e u v r e et sa T a r l q a , D o k t o r a t e z i , d a k tilo nüsha, S o r b o n n e , Paris 1 9 7 3 , s . 1 5 4 . İLK D E V İ R T Ü R K SUFİ MERKEZLERİ.. 37 ile alâkalı terminolojide rastlamaktayız. N i t e k i m da ise 100 sûfinin o t u r d u ğ u , Sultan Kalavun'un Fuad zâviyesinin i h t i ş a m ı ; Ezher camii yanında da A k Köprülü "Abu İshak Kazerûnî (Ö 426/ 1034) tarafından kurulan Kazerûnîye t a r i k a t i n i n , Buğa Hângâh'mm bulunduğu da tarihî kaynaklar daha şeyhin hayatında tesis edilmiş altmış beş da z i k r e d i l m e k t e d i r r . ( 4 i ) ribâtı vardı, i l k kaynaklarda bu tekke ler hakkında ekseriyetle - nadiren de b u k ' a - ribat, bâzan ıstılahı hanekâh kullanılmaktadır" demektedir. Çok çeşitli isimler altında, tâli farklarla, sûfiterle alâkalı aynı müesseseye mekân bulunan, binalara, geniş İslâm kısaca bir tarih nazar içerisinde atfedecek birbiri âlemi içerisinde olursak, üzerine, vermiş karşımıza, birbiri de ifade edildiği üzere, (783-?)'in türijesinin bulunduğu zâviyeyi; Şam dolaylarında Nureddin Zengi zâviyesini ve Hangâh-ı Sümeysatiye ile Nasır Dinillah ve Li hattâ Abaka Hangâh-ı Hâmîye'yi; tarafından kurulan Han'ın valisi olarak ribatları Bağdat'a tayin edilen tarihçi Cüveyni'nin yaptırdığı ribat ları sayarlar. yanma eklenmiş âdeta ç o k sıkı bir d o k u çıkmaktadır. Evvelce Yine aynı kaynaklar Lübnan'da İbrahim Edhem Görüldüğü üzere daha ilk devir tekke ve zâviyelerinden biri gerek terminokıji, gerekse fonksi bilhassa yon bakımından çeşitli karışıklıklar ortaya çık Mağrip ve Kuzey A f r i k a ' d a ribatlar şeklinde baş maktadır. Bunun asıl sebebi müesseseye bir bütün layıp, zâviyelere dönmüştür. Ribatların en eskile olarak değil de, zamana ve şahıslara göre ağırlık rinden biri 150/767'de A b b â d â n ' d a A b d ül Vahid kazanan fonksiyonlarına bakılarak hükmedilmesin- b. Zeyd'in müridleri tarafından k u r u l m u ş den ribat- tır. Bu bölgede müstahkem mevki mahiyetindeki ilk ribatlar arasında Abbâsi valisi Hartama'nın kurduğu Manastır ribatı ( 1 7 9 / 7 9 5 ) ve ağiebilerin kurdukları Sus ribatı ( 2 0 6 / 8 2 1 ) sanat tarihçileri arasında ç o k meşhurdur. Fakat m â h i y e t değiş tirerek, bir velinin türbesini de içine almak sure ti ile zâviye hâlinde görülen ilk örneklerden biri de Cezayir'de Tlemsen şehrinde, Ebû Medyen (Ö. 5 9 5 / 1 1 9 7 ) isimli bir sûfinin türijesi et rafındaki Ribat'ül-Ubbad diye bilinen binâlar İslâm âlemine topluluğudur. Raşîdîh katılmış olan devrinde, Mısır ve Ortadoğu'da d u m m değişiklikler arzetmekte, gâhlar, hudut bökelerinde olarak, iskân ve alâkalı olmaktan kalmaktadır. ziyâde Nitekim önceye ve bir ribat sûfi bir ve han- bulunanlardan kolonizasyon 400 ythndan bunlardan gelmektedir. Bu husus son zamanlara "19. verdiği, Asır ortalarında Cezâyir'deki bir Fransız zâviyelere ait yazarın malûmat büyük bir tekkenin durumunu belirtmek bakımın dan hayli mühimdir. Yazar Cezâyir'deki bu tek kelere benzer, hiçbir müessesenin Avrupa mem leketlerinde olmadığını söyledikten sonra şöyle der: Tekke müesseseyi inşâ eden şahsın ve ahfa dının Türbe ve Mezarlığı olarak kullanılmamak tadır. Buraya, o müesseseye bağlı mürid ve şahıs lar belli zamanlarda ziyaret için gelirler. Müslü Hulefâ-i miktar ileri kadar da devam edegelmiştir. farklı faaliyetleri hareketlere ait 50 kısmının ribatm kadınlara H. bulunması ait olup, bir kısmının da misafirhâne gibi kullanılması,(39) bu değişikliği göstermektedir. ibadetlerini müştereken yapmak için kullandıkları bir Cami'dir. Okuma, yazma, arit metik, coğrafya gibi ilimlerin öğretildiği bir mekteptir. ile bağlı Mekke'de, en eskileri manların Alimlerin zaman zaman toplanıp, tarih, hu kuk veya ilâhiyat ilimleriyle ilgili bir görüşüp münakaşa ettikleri, kararlar meseleyi aldıkları bir yerdir. Kanunun takip ettiği bir mazlumun veya düşmanın imkânı kovaladığı bulduğu, bir şahsın dokunulmazlığı barınma olan sağlam bir melce'dir. Seyyahların, Hacıların konakladık Horasan ve Maveraünnehir'deki misâlleri Türk ları bir han'dır. Hastaların, sakatların ve çaresiz ler ve Anadolu zâviyeleri ile alâkalı oldukların lerin dan dolayı, gelecek kısımlarda ele almağı doğru dir. buWuğumuz duğu i ç i n , burada, bu bölgede Mısır ve başvurdukları Fukaranın bir bir yiyecek dârülâceze imârathanedir. bul haber fonksiyon münasebetleri ve bunun menşei mese hini yazan âlimlerin gelip gitiği, âlimlerin eser Mısır'da i l k tesis edilen zâviyeierden biri ola rak Dar-Said el Su'eda (561)'dan evvelce bahset m i ş t i k . Buradaki merkezî hangâh'a - k i bulunmakta verilmekte Baybars idi— idi. da Hangâh'ında başında "Şeyh'uş-Şüyuh" Düveyret'üs-Sufiyye Mısır'daki Zamanın tari lerini bıraktıkları bir kütüphanedir" der ve şunları lesine girmek yerinde o l a c a k t r . sahibi merkezidir. alınıp, ulaştırılan üstün makam haber Haber Suriye'den birkaç örnek vermekleC-^o) i k t i f a edip, bir nevi bir ve hastane içecek ve giyecek 706/1306-7 4 0 0 , Siryâküs ismi tarihli Hangâhın- ilâve eder: " B u zaviyeler, vakıflardan gelen pek ( 3 9 ) i . A . Mesciü M a d . ( 4 0 ) O r t a D o ğ u ' d a k i ilk zâviyeler I bn B a t û t a ( T u l ı f e t u n N a z a r ) i bn C u b e y r , ( R ı t ı l e ) , M a k n r l , ( E I - H i l a U ' t a t e f e r r u a t l ı şekilde a n l a t ı l m a k t a ; bunların geni», bir hülasası ise A . Y a s a r O c a k ( Z â v i y e l e r ) tarafından verilmektedir. (41) i .A. Mcscid Mad. 38 Y r d . D o ç . Dr. İ B R A H İ M N U M A N çok mal ve mülke sahiptirler. Ayrıca sadaka, hediye ve teberrularla beslenmektedir. Her tekkede pek çok hizmetkâr olup, tekkeyegelip giden ziya retçi, derviş, seyyah, âlim, talebe, hasta ve fukara ya hizmet etmekte ve tekkenin ve ona bağlı evkâfın işleriyle meşgul olmaktadırlar. Buna Ceza yir'in adetâ tekkelerden meydana gelmiş veya tek ke merkez olmak üzere, bir nevi kazâlar halinde içtimâî-coğrafî kısımlara ayrıldığını söyler ve ma dem ki bu tekkeler adeta bir me"ktep gibi faaliyet göstermektedir. O halde bu müesseselerin hamle ve faaliyetlerini " A k a d e m i k " bir hamle ve gelişmeye tekabül eder, diyerek müşahedelerini bir hükme bağlar''*^) Fonksiyonda görülen bu tenevvü, sanki tasav vuf felsefesinin kesretle vahdet, vahdetle kesreti müşahede etmesi ve halka hizmetin. Hakka hiz met olacağı idrakinin bir tezahürüdür. Kaynağı hiç şüphesiz Hz. Peygamberin hayat tarzındaki külli idrâk; ilk tatbikat zemini de Mescid-i Nebevî'dir. Gayrı şuûrî de olsa bahis mevzuu, gelenekler sûfi hareketler içerisinde o derece devamlılık sağlamıştır k i ; Mescid-i Nebevî'yi teşkil eden hemen bütün unsurlar, dergâhlarda, bâzân mânâ bâzân da remiz olarak vücut bulmuştur. Dergâh avlusu umumîden husûsiye doğru peşpeşe sıralanarak, bir taraftan belli bir nizâm içerisinde halkla teması ve iç işleyişi hazırlamakta; bir taraftan da "cennet bahçelerinden bir bahçe" olmağa benzer mânevî bir hüviyet kazanmaktadır. Gerek Hacı Bektaş, gerekse Mevlâna dergâhlarındaki keyfiyet bu hususu teyid eder mahiyettedir. Hz. Peygamber'in evi, evvelce bahsedilmiş olduğu darül-Ümerâ'ya tebdil olunduğu gibi, dergâhlarda, şeyh evi odası veya makâmı olmakla belki de, aynı derûni manâyı gelenek olarak teva rüs ettirmiştir. Suffâ derviş hücreleri ile can bulur ken tedris ve ibadet için bâzı hallerde eyvan, bâzı hallerde semahane gelişmiştir. Adı semâhane olsun, meydan olsun, mescid olsun, dergâhlar içe risinde mevcut bulunan bir kısım derûnî ibâdete mekân teşkil ederken, Hz. Peygamberin mescidini temsil etmekte idi. Ayrıca, i t i k â f mahalli kulübe ler, çilehâneler; avludaki kuyu şadırvana; günlük işlerin yapıldığı mahal matbaha dönerken, Mescid-i Nebevî'nin ev-mescid olarak bütünlüğünün dergâh lara intikal ettiği hemen farkedilmektedir. O halde şu kânaâti ifade edebiliriz k i : Nasıl zulla, mescid ve camîyi meydana getirirken, zaman ve şartlara göre, sanat geleneklerine tabi olarak, bir tekâmül gösteriyorsa, Mescid-i NebevTdeki parça lardan teşekkül etmiş bütünlük, yâni mimârîyi meydana getiren fonksiyon, münasebetlerindeki küllî idrâk de coğrâfT, tabii ve tarihî şartlarla san'at temayüllerine tâbi olarak geçirdiği müesseseleşmiş ve bu gelenek tekke istihalelerle yapılarına intikal etmiştir. O halde, ele alacağımız, Anadolu Tekke ve zâviye mimârîsinin de bir unsuru olan f o n k i y o n u n , en azından gelenek veya imaj olarak, menşeini Mescid-i Nebevî'de aramak icab etmektedir. Fakat mimârî bu kadarla izah edilemiyeceğine göre, bu imajın Türklerin eski yapı gelenekleri ile alâkasının ne şekilde kurulduğu; zaman ve şartlara göre Ana dolu'ya nasıl intikal ve burada nasıl tezâhür ettiği meseleleri de ayrıca ele alınmalıdır. Anadolu'daki sûfilerin toplandığı yerler ve tarikat binalarının en eskisi incelendiği takdirde, Türklerin tekke ve zâviyelerinde de aynı ev-mescit-merkez motifinin bulunduğu görülmektedir ki, bunun da "12000 Ashab ı Suffası" bulunduğu Ahmed Yesevî dergâhmdaki suffâ geleneği ile alâ kası olması gerektir. Yalnız burada değişen husûs, plânın D â r olma vasfının ortadan kalkıp, dört eyvanlı Orta Asya Türk şemasının kullanılma sıdır. İslâmdan Öncjeki Türk Mimârisinin Tekke ve Zâviyelere Tesirleri. Sûfî geleneği içinde anlatmaya çalıştığımız, Mescid-i NebeVî, yâni, mescit-ev unsuru ile Orta Asya tipi ev şeması telif edilebileceği gibi, Türk lerin Islâmiyeti kabullerinden evvel kurdukları, bâzı dinî-içtimâî müesseselerin ve bunlara mekân teşkil etmiş bulunan binalarının da yine aynı sûfî hareketlere hizmet edecek karakterde olması nazarı dikkate alınırsa, Anadolu'daki tekke ve zâviyelerin bilhassa ilk örneklerinde karşılaşılan merkezî kubbeli plân tipinin izâhmda muteber bir yol bulunmuş olur kanaatindeyiz. Hakikaten Konya'daki Sahip A t â Hangâhı olsun, Tokat'da Gök Medrese yanındaki Dânişmentli zâviyesi olduğunu tahmin ettiğimiz yapı olsun, merkezî bir kubbe ile örtülü avlu etrafında tertiplenmiş dört eyvanlı plân şemasına göre kurulmuş pek çok Orta Asya binâsı ile yakın bir benzerlik arzetmektedir. İlk devir sûfi hareketleri hakkındaki tetkikler, mevzûumuz bakımından, hemen her cihetten o l d u ğu kadar, bu hususun vuzuha kavuşturulmasında da ehemmiyet arzetmektedir. Böylece tekkelerin mimârî bakımdan bir koldan da medreselerde olduğu g i b i * " ^ ' , menşe itibariyle Orta Asya ev mimârîsine bağlanabileceği bir mesnet daha bulmuş olacaktır. ( 4 2 ) E de Nevev ( L e s K h a v a n , s. 1 6 - l 8 ) ' d a n Mustafa Tahralı'nrn lütfettiği n o t l a r ı n d a n . (43) Abdullah 1969. Kuran, Anadolu Medreseleri, naklen Ankara, İ L K D E V İ R T Ü R K SUFİ M E R K E Z L E R İ . . Yapılan son araştırmalara göre, Horasan ve İran bölgelerinde "sûfT organizasyonların i l k safha sı bir grup talebe ve m ü r i d i n , bir hoca etrafında halka teşkil etmesi i d i . Horasan'da böyle grupların toplandıkları yer Hangâh denen merkezlerdi. B u , gâye uğruna huâisen tasarlanmış bir binâ d e ğ i l , basitçe, şeyh ve dervişleri barındracak şekle u h vil edilmiş herhangi bir meskendi. Böyle bir mer kez, binadan ziyade halkayı teşkil eden şahıslara bağlı i d i . Yine de kullanılan binâlarda toplantı (cemaat veya cemaat-hane) ve ibadet (musalla) için odalar yanlara alınmıştı. Ekseriya halkalar bir sene veya daha u z u n müddet devam e d e r d i " ' ^ * ' . Bu m â l û m a t t a , gâye m i m â r i y i çözmek ol mamakla birlikte verilen târifler mevzua bir hayli aydınlık getirmektedir. Sarahaten belirtildiği üzere, ilk hangâhlar için bahis mevzuu olan şema, odala rın yanlara alındığı, merkezî hattâ kubbeli bir plân şem asıdır. Mericezi Plân Tasa\-\"uru: Gerek Orta Asya evlerinde, gerekse külliyele rinde görülen bu merkezî plân tasavvuru, en eski çağlardan beri Türkler tarafından bilinen, hattâ kudsiyet atfolunan bir husustur. Türkler tarafından en eski devirlerden beri, dört esas ciheti merkeze bağlayan " t ö r t belirt y o l " haçvârî şema arzeden bir sembol olarak mukaddes addedilmekte; proto-Türk Chou'lardan ( M . ö . II bin) başlayarak proto-Peçenek'lerde ve budist'lerde şehir plânları dahil pek çok yapıda kullanılmakta i d i ^ ' * ^ ' . Mandala, Türkçe adı M a n d a l şeması (Şek. 5.), " O r d u (hükümdar şehri) kurganının dört cihete Türkçe tabiri ile t ö r t ymgak'a nâzır, murabbâ p l â n ı , Chou devrinde ve Buddhistlerde yer yüzüne atfedilen şeklin remzi idi... Chou ta savvurlarına göre, kosmik merkezî dağ, yâni hü kümdar ordusunun mevkii, Uygur Türkçesinde A l t u n Kazkıık denen ve yeri değişmeyen K u t u p Yıldızı ile mevsimlerin seyir boyunca A l t u n Kazk u k ' u n etrafından dönen Y i t i k e n , yâni Büyük-Ayı yiWiz manzumesinin tam altında idi"*'*®'. Gerek Türklerdeki bu şehir plânlarının, gerek se aynı şemayı kullanan külliyelerin mihverlerinin kesişme noktaları olan merkezlerinin, gök yüzü ile alâkasının k u r u l u p kudsiyet kazanmasına mü masil bir tasavvur da islâmî gelenek içerisinde müşahade edilmektedir. Bâzı Hadis-i Şeriflere istinâden bilinmektedir ki "Kâbe (Beytullah) arş altındaki câmiin o derece hizasındadır k i , bu câmiden atılacak bir taş, Kâbenin damına d ü ş e r ' * ^ ' . Yukarıdan da anlaşılacağı üzere Buddhist inançların tesiri altındaki Türklerin, ev, külliye, hattâ mâbed şemalarında kullandıkları tasavvurla 39 r ı , İslâmiyet ile telif etmemelerine hiçbir sebep bulunmamaktadır. Bilâkis, islâmî Beytullah inancı ile Türkler'deki mandal şemasının merkezini teşkil eden, kâinatın hükümdârı motifleri kolayca birbi rine intibak ederek, ilk devir Türk tekke ve zâviyeleri diyebileceğimiz ribat, hangâh gibi külliyelerin ortaya çıkmasında rol oynadığı söylenebilir. KüUiyeler-. Türklerde bu türlü tasavvurlar üzerine dinî, si vil, askerî maksatlarla kurulmuş külliyeler eski za manlardan beri kullanılagelmişti. Kaldı ki Buyan külliyelerinde hem toyın (Buddhist rahibler), hem de rahib olmayan fakat dinî kültür arayan talebeler tahsil görmekte ve bu talebeler de mahava (inziva ya çekilenler) ve brahmacarin (dünyevî hayatı i r t i hab edenler) diye ikiye ayrılmakta idiler'"*^'. Bu gelenekde de Mescid-i Nebevî'den intişar eden ve evvelce izah edilen, ilk devir sûfî merkezleri arasın da münasebetler kurrılabilmektedir. Haçvarî, merkezi plânlı şemadan teşekkül et miş, ilk Orta Asya külliyeleri ve ribatları da, islâmiyetten evvelkiler gibi müstahkem duvarlar içinde idi. İç kısımda kubbeli Türk çadırından mülhem hücreler yer almakta i d i . Bu hücrelerle inzivâya çekilmek arasındaki bağı islâmi sûfî gelenekleri ile izah mümkün olmakta; hattâ " H z . Muhammed'in inzivaya çekilip oruç t u t t u ğ u çadıra Siyer kitap larında K U B B E T U T - T U R K İ Y Y A H dendiği gibi, ribatiarda da hücrelere inzivaya çeki lip oruç tutulan yer anlamına, savma'a denir( j j " ( 4 9 ) jei^j^e binasını ifade etmekte kullanılan, bir terim olarak savma'a üzerinde daha evvel dur muştuk. Bu tip haçvarî plân ve merkezî kubbeye sahip şema, Orta Asya'da gerek göçebe kurganları, gerek stup ve navas gibi mezar yapıları, gerek ateşgede, gerek payan gibi yapılarda görülmekte; " X - X I . Yüzyıl Buddhist Uygur metinlerinde, dört cihete nâzır haçvarî p l â n , her ev (mabed, balık) için şart sayılmakta"'^°' idi. Bugünkü Kırgızistan'da bulunan Taş Rıbat (Şek. 6.) ve Tirmiz'deki Kırk Kız (Şek. 7.) hemen aynı şema üzerine tertiplenmiş "han veya ordu gi b i , kalabalık kimselerin oturmasına mahsus binâl a r " ' ^ ^ ' olabilecekleri gibi, aynı zamanda, başlan( 4 4 ) S p e n c e r T i r i m i n g h a m , a.g-e., s. 1 6 6 . ( 4 5 ) E m e l E s i n , M u y a n l ı k , Malazgirt A r m a ğ a n ı , A n k a r a , 1972. ( 4 6 ) E m e l E s i n , a.g.e., s. 7 6 . ( 4 7 ) M. H a m l d u l l a h , Müesseseler, s. 2 5 . ( 4 8 ) E m e l E s i n , M u y a n l ı k , s. 7 9 . ( 4 9 ) E m e l E s i n , a.g.m., s. 9 1 . ( 5 0 ) E m e l E s i n , Türk K u b b e s i , S . A . D . I l l , A n k a r a , 1 9 7 1 . ( 5 1 ) E m e l E s i n , M u y a n l ı k , s. 9 2 . 40 Y r d . D o ç . Dr. İ B R A H İ M N U M A N gıçta mürebbî bir hocanın evi etrafında şekillen üzere, tesir ettiği Karahanlı ve Selçuklu eserleriyle, meye başlayan sûfi merkezlerine misal teşkil ede bir taraftan Türk mimarîgeleneğindeki devamlılığa cek karakterde yapılar olarak da karşımıza çık bir misâl teşkil ederken, diğer taraftan da müesse maktadır. selerde görülen değişmelere örnek olmuştur. Astane Baba ve İbn Zeyd g i b i ' " ' (Şek. 8 - 9) türbe veya kabirler etrafında teşekkül eden külliye ler, nazar-ı dikkate alındığı takdirde, tekkelerin tekâmülünde Orta Asya geleneklerinin tesiri, bir defa daha sarahatle görülecektir. Aslında bu tip eski misalleri, ribattan tekâmül edecek han mâhiyetindeki yapıların değil de, tek ke ve zâviyelerin menşei gibi kabul etmek daha uy gun olacaktır kanaatindeyiz. Zirâ Buddhistlere ait olduğu ifade edilen bu külliyeler, âyende ve revendeye hizmetten öte dini karakterli yapılar olup, mahiyet itibariyle tekke ve zâviyelerle benzerlik arzetmektedir*^^'. Eski Türk külliyeleri islâma adanırken, bir ta raftan da aynı şemadan mülhem yeni islâmî külli yeler yapılmakta, ribatlar, hanlar, muyanlıklar (imâret), bihar (vidar = medrese) yanında h ar e m denen Ahmed Yesevî külliyesi gibi tekkeler de binâ e d i l i y o r d u ' ^ ' * ' . N i t e k i m Arapların ribat ve hangâh teşkilât ları Mâverâün-Nehr'e gelmezden evvel, Budist külliyeleri birer dinî-içtimaT ve hayır'^^' müesse sesi olarak eskiden beri Türkler arasında hayati yetini devam ettirmekte idi. "Askerî Arap ribatının hangâh haline dönüş mesi de aslında, Orta Asya'daki Türklerin durumu na ters düşecek bir manzara arzetmez. Hânagâh-Zâviye, bilindiği üzere dinî ve sosyal bir ma hiyet taşır. Öte yandan hayır yapma zihniyeti de, bu bağlılığa sahiptir. Bu ise Budist Türklerin hayır yapma adetleri ve Budist manastırlarının dinî ve sosyal yönü ile paralellik arzeden bir durumdur... Gerek Hânagâh (zâviye), gerekse kervansaray mahiyetli ribâtın, gelir getirmek için yapılmadığı, bunda d i n î düşünceden hareketle, daha ç o k sos yal amaçlı bir hayırda bulunma zihniyetinin esas olduğu u n u t u l m a m a l ı d ı r " ' ^ ^ ' . Hem plân şeması ve bu şemadaki mütalâalar, hem de dinî-içtimâî telâkkileri bakımından, ilk devrin tekke mahiyetindeki binalarına tesirini gördüğümüz, Türklerin eski küllliyelerinden başka münferit yapıları da islâmla birlikte mahiyet değiş tirerek sûfilerin ilk merkezlerine tesir eder olmuş tur. Hakikaten de Uygur şehri Toyuk'ta, Budist devre ait mezar yapısı olduğu kabul edilen binâ, İslâmiyetin Uygurlar arasında yayılması ile Eshab-ı Kehf türbesi olarak isimlendirilmiş, aralarında 1397 tarihli Ahmet Yesevî külliyesi de dahil olmak Diğer taraftan "Orta Asya feodolizminin ica bı, şato tipi yapıları"nın da müstahkem karakter lerinden dolayı İslâmiyetle birlikte, evvelâ askerî ribata, sonradan da hangâh ve kervansaraya tahvil edilebileceği; hattâ ibn Hallikan'm Maverâün-Nehir'de bulunduğundan bahsettiği "10000 r i b a t " sayısına ancak bu şekilde ulaşılabileceği kanaati de hâkimdir'"' Görülüyor k i , dinî mahiyetteki eski Türk Külli yeleri, içtimîff telâkkiler ve dinî tasavvurlardan do layı Türklerin islâmiyet! kabulleri ile birlikte tekke ve zâviyeleri plân şemalarına kadar tesir ederken, sivil mimârî örnekleri olan k ü 11 i y e'lerde dolaylı olarak yine aynı yapı türleri üzerinde müessir ol muşlardır. EvJer Esas itibariyle sûfîlerin ilk devirlerde evlerde toplandıkları nazarı itibara alınacak olursa, şato tipinde müstahkem olsun veya olmasın, evlerin, birer sûfî merkezi gibi telâkki edilip, sonradan hangâha tahvil edilmiş olma ihtimali üzerinde de durmak icab etmektedir. O halde Anadolu'da menşeine tekke ve zâviye mâhiyetindeki binâlarda görüler^ şemaları bir taraftan da Orta Asya evlerinde aramalıyız. (52) Rugaçenkova, Türkistana, 2 8 7 - 8 8 , s. 3 4 - 3 5 . (53) B u hususta Mustafa C e z a r ' d a " Y i n e Sayın E m e l E s i n aynı etüdünde, kervansaray r i b â t l a r ı n B u d i s t külliyelerden geldiği görüşünü savunmaktadır. P e k çok kaynağa başvurmak suretiyle k a l e m e aldığı bu araştırmasında, -Budist Türklere ait külliyelerin ki bunların dinî yapılar o l d u ğ u yazıda belirtil mektedir Türklerin i s l â m i y e t ! kabulleri üzerine islâmi şekle çevrildiğini, böylece islâmlaşan B u d i s t külliyelerin ribât tıâline geldiğini k a y d e t m e k t e , bu ribâtların ise kervansaray o l d u ğ u n u sonuç halinde izaha çalışmaktadır. O y s a yazarın gösterdiği t a r i h i deliller, İslâmlaşan Budist külliyelerin kervansaray değil de mescid ve özellikle z â v i y e m â h i y e t i n d e k i kurumlara dönüştüğüne İşaret eder h a l d e d i r " ( A n a dolu öncesi Türklerde Şehir ve M i m â r l ı k , İ s t a n b u l , 1 9 7 7 , s. 174-75) d e m e k t e d i r . B u fikir bize de m â k u l gelmektedir. ( 5 4 ) T i m u r l u devrinden k a l m a y e n i şekli h a k k ı n d a m a lûmat sahibi o l d u ğ u m u z bu külliyenin Hakanlı devrine alt hâli ( A . M a n k o v s k a y a , " I s t o r i y a A r h i tektura Arheologlçeskie N a b l u d e n n i y e po R e s t o v ratzii K o m p i e k s a H o c a A h m e d Y e s e v T " , İ Z V . A N . K a z . , S e r l y a İ s t o r i i , A r h . i. etnogr. A A 1 9 5 8 ) adlı yazısında anlatılmakla birlikte, maalesef görüleme miştir. (55) Budist Türklerin hayrat maksadı ile m e y d a n a getir dikleri vakıflar bilinmektedir ( B k z . W . R u b e n , B u dist V a k ı f l a r H a k k ı n d a , V a k ı f l a r Dergisi I I . s. 1 7 3 ; ismet B i n a r k . ( 5 6 ) M. Cezar, Şehir ve M i m â r l ı k , s. 1 7 6 - 1 7 7 . (57) Mustafa Cezar ( A n a d o l u öncesi T ü r k l e r d e Ş e h i r ve M i m â r l ı k , i s t a n b u l , 1 9 7 7 , s. 7 7 , s . 1 7 5 - 1 7 6 ) . Ş e h i r ler haricinde k a l m ı ş , şato tipi b â z ı y a p ı l a r ı n bir müddet İçin hangâh olarak k u l l a n ı l m ı ş o l a b i l e c e k lerini, sonradan kervansaraya tahvil edildiklerini kaydetmektedir. 41 İ L K DEVİR T Ü R K SUFİ M E R K E Z L E R İ . N i t e k i m , Galina Pugaçenkova tarafından neş lere alındığı şemanın ortaya çıkışında Merv ve redilen Orta Asya EvlerindefSS) bu p l â n şemaları T i r m i z bölgelerindeki ev plânlarının ehemmiyeti görülmektedir. 6-7. asırdan kalan evlerin bâzıları, büyüktür. bir avluya eyvanla açılan k u b b e l i , odalı plân ele manını; bâzıları ise eyvanların açıklığı kubbe ile örtülü bir avluyu hâvidir. Merv ve T i r m i z Merv'deki yerleşmesi civarında yapılan kazılarda ortaya çıkan I X - X I I . asra ait meskenlerin en bariz bir ev, merkezî kubbeli hacmin etrafına, bir kısmı merkeze açılmayan odaların (Şek. sureti ile şekillenen şemasıyla(63) 15), bilhassa, Niksar Yağıbasan Buk'asını hatırlatırken; yine aynı bölgedeki bir başka ev de, hususiyetleri, m e r k e z î b i r hacmin etrafında haçvârî merkeze olarak Tokat Gök Medrese yanında ortaya çıkarılaniss) dört eyvan veya muadili unsurların yer almasıdır. Odalar köşelere yerleştirilmiştir. Evlerin bu plânları, bir açılan Danişmentli taraftan evvelce ifâde edilen, Türklerin kadim ve mukaddes mandal prototip kapalı medreseler, hamamlar bakımından sık görülen plan tipine menşe ve misâl teşkil etmiştir denilebilir. ait plânı ilef^'») olduğu ile (Şek. tahmin yakın bir 16) edien benzerlik Sultan Kale'deki yapının üst kat plânı,(66) lu'ya, hattâ Mısır'a kadar intikal edscek zâviyeler, meskenler dahil, çok devrine zâviye eyvanı arzetmektedir. şeması geleneğini devam e t t i r i r k e n , ileride, Anado ve dört medreselerde üzerine da olduğu kadar, mevzuumuz ehemmiyetlidir. oturtulmuş merkezî Zira sekizgen hacim, kenarlarda eyvanlara; köşelerde hücrelere bağlanmakla, hattâ İlk devir Osmanlı mimarîsinde görülen imâret tipi -zâviyeli c â m i - Tabhaneli Câmi'lerle alâkalı geniş araştırmasında Semavî Eyice de "...Yapı şek linin menşei olarak k â h medrese, kâh "kubbeli aralarda mâhiyeti bugün için meçhul bir takım koridor hacimleri ile (Şek. 17-18), Konya Sahib Ati hangâhınm bir prototipi olarak karşımıza çıkmaktadır. medrese", kâh ev, k â h "kapalı yunan haçı Bizans Sûfllerce benimsenen 'Peygamber'in Evi' mo kiliseleri" ...nin gösterildiğini, ancak Bizans k i l i tifi seleri ile bu t i p yapılar arasında zâhirî bir benzer Nebcvî'deki veya geleneğinin, Ehl-i Suffâ'nm Mescid-i hayat tarzım yakînen müşahede et likten başka, hiçbir ilgi kurulamayacağını kaydet mesinden doğmuş olabileceği nazariyesi üzerinde mekte, prototiplerin menşeden doğrudan doğruya evvelce durulmuştu. Dâr, yâni avlulu Medine evi ilham aldıklarını belli eder yaradılışta olduklarını şeklindeki Mescid-i Nebevî'deki ev, mescid, suffâ, ifâde ederek, " P r o t o t i p l e r i şüphesiz İslâm öncesi İdare Merkezi gibi fonksiyonların birbiriyle müna Asya yapı sanatına kadar inen dört eyvanlı, (bâzı sebetinin kesretindeki bütünlük; bir başka tâbirle, hallerde eyvan sayısı üç, hattâ iki olabilir) ortası Peygamber avlulu binalar, Türkler ile Anadolu'ya gelmiş ve evlerin birer sûfi merkezi olarak kullanılışı sureti burada hızlı bir gelişme sonucunda yeni şekillerin ile de devam ettiği müşahede edilmektedir. Ev doğmasına geleneğinin şekillenen bu mânânın, gezici derviş yol açmıştır"(59) demektedir. Bu Bahis mevzuu evlerden Kara Tepe'de ortaya çıkarılan 6-7. asra ait ev şemalarında(60i müşahe de edilen kubbeli oda —eyvan— avlu münasebetleri, 10) hemen bir asır sonraya tarihlenen Sulu Köşk ( Ş e k . 11) ve Haram Köşk (Şek. 12) ve diğerleri gibi ( Ş e k . 13) y a p ı l a r d a k i ı s D kubbee^'van münasebetleri ile birleştirilirse, Anadolu'da ki zâviye-kapalı medrese(62) plânlarının p r i m i t i f örneklerinin hazırlanış safhaları ortaya çıkacaktır. Haram Köşk denilen yapı vasfının sonraları, ilk sûfllerce ler vasıtası ile Horasan ve Mâverâünnehr'e taşı- bizim de benimsediğimiz görüştür. (Şek. Evi ile Çorum'un Alaca kazasındaki Hüseyin Gazi Tekkesi diye bi (58) G . A Pugaçenkova. Pulı Razvitiya Arkhitektun Y u r n o g o T u f k m e n ı s t a n a Port R a b o v i a O e i n y a t F e o dahziTia, M o s k o v a 1 9 5 8 . s. 1 3 7 - 1 4 1 . 1 5 4 , 1 5 6 , 1 5 8 , ? 0 9 , 2 1 3 . Planlatın Dazılan da D o ğ a n K u b a n ( K a y nak ve S o r u n l a r , 1 9 5 6 , S e k . 6 - 7 ) . ADöuiiatı K u r a n (Medreseler, s. 9) ve M. Cezar (Scnır ve M i m a r l ı k , s. 2 1 6 - 1 9 ) tarafından neşredilmiştir. ( 5 9 ) Sen-\avi E y ı c e , î i k Osmanlı D e v r i n i n Duıî-i ç t ı m a ' Bit Müessesesi. Zaviyeler ve Z â v i y e l i C â m n e r , i u . iktisat F a k . Mecmuası, c . 2 1 , s. 1-4, i s t a n b u l , 1 9 6 3 , s. 1 4 - 1 5 . ( 6 0 ) P u g a ç e n k o v a , T u r k m e n i s t a n , s. 14 1. ( 6 1 ) P u g a ç e n k o v a . a.gj:., s. 1 4 9 - l G l . tarzında yapılmış ve ince birer koridoru örtmekte ( 6 2 ) D o ğ a n K u b a n . Sulu K o s k o l a n ı n ı sadece kapalı medreselerin primitif bir ornegi olarak göstermekte dir ( K a y n a k ve S o r u n l a r , s. 4 8 ) . kullanılan tonoz elemanı, mukayese edildiği tak ( 6 3 ) Pugaçenkova. a.gjî., s. 2 0 6 ; K u b a n , a.g.e., s. 4 8 . dirde, Anadolu'ya intikalin sadece plânda değil, ( 6 4 ) P u g a ç e n k o v a , a.g.e.. s. 2 0 7 ; C e z a r , a.g.e., s. 2 1 6 . tâli unsurlarda da vâkî olduğu söylenebilir (Şek. ( 6 5 ) 1 9 8 1 senesi yazında T o k a t ' d a y a p t ı ğ ı m ı z incelemeler sırasında G o k Medrese'ye bitişik daha eski bir y a p ı n ı n m e v c u d i y e t i n i f a r k e d i p , y a p t ı ğ ı m ı z sondaj ça lışmaları neticesinde, yapının dort eyvanlı m e r k e z i k u b b e l i semasını o r t a y a ç ı k a r m a y a m u v a f f a k o l d u k . linen binâdaki bindirmeli, çapraz tuğla sıraları 14). Anadolu'da tekke mahiyetindeki binaların ilk örneklerinde gördüğümüz merkezi kubbeye açılan bir ilâ dört eyvan/ı, odaların kenar ve köşe ( 6 6 ) P u g a ç e n k o v a , a.g.e., s. 2 0 9 ; K u b a n , a g.o., s. 4 8 ; C e z a r , a.g.e., s. 2 1 7 ; K u r a n , a.g-e., s. 9. Y r d . D o ç . Dr. İ B R A H İ M N U M A N 42 narak ev-hangâh terkibi ile neticelendiği söylene bilir. Böylece tabii olarak, Orta Asya ev şemasının, b u bölgedeki i l k tarikat yapılarına tatbik edilebi leceği kanâati de kendiliğinden hasıl olmak tadır. Hoca Ahmed Yesevî'nin, evvelce bahsedilen 12000 k â m i l ehl-i sûffâsı olduğu menkıbesi ile tekkesindeki dört eyvanlı şema (Şek. 19) bir arada mütalaa edildiği takdirde aynı geleneğin, Ahmed Yesevî Dergâhı'na da aksetmiş olabilece ği ortaya çıkmaktadır. Bazı cereyan ve gelenekle rin Anadolu'ya nasıl intikâl ettiği de, bu û r e t l e kısmen açıklanabilmektedir. Netice itibariyla, Anadolu'daki daha geç tarikat yapıları veya «ûfT merkezlerinde tecelli eden plân tasavvurları da bir mânâ kazanmaktadır. Konya'daki Sahib A t â Hangâhının plânı ile Asya menşeli ev şemaları arasındaki şaşırtıcı benzerlik; ayrıca, binânın kitâbesinde "Allah'ın salih kulla rına konak ve muttaki suffâ ashabına mesken olmak üzere" yapıldığı ibaresinin bulunması, Anadolu'da ilk devir tekke ve zâviyelerinde, Mescid-i NebeVî geleneği ile Orta Asya d ö r t eyvan lı merkezî plânlı ev geleneğinin birleşmeane açık bir delil teşkil etmektedir. N O" o «o T O E' S<^P FA O BA6 JiBR-iL ^7^ bAO AT İKA 4. a o c . 4 - 1 0 0 cweiTS — i i- 'iSB c . , 77,?o -f n. 4 ŞEKİL:! Mescid-i Nebevi ( C r e s s w e l I ' d e n ) 4 : — , — i * " ^ ^ : ^ - 43 İ L K DEVİR T Ü R K SUFİ MERKEZLERİ... urr KIBX-e SEBVİS 1 1 2 A - Sâvda'nın odası. Haiza'nın odası. 3 - Um-nj Ij — Ayje'nin Kulsum'ın odası. odası. 5 Saiama'nın odası. 6 Rukıye ve Osman'ın odası. 7 — Falrna'nın odası. 10 Esma'nın oJası. 7 5urrA •»—.- -i »• •* • - » • - i- 3EKİL:2 Mescidi Nebevi ( K . S ö y l e m e z o ğ l u ' n d a n ) , kıble istikameti d e ğ i ş m e d e n . s .1 • e « .1.•--.•...»""»"^""^^^^^^^cî^r 5ur rA - 4" A $EKİL:3 Mescld-I Nebevi ( K . S ö y l e m e z o ğ l u ' n d a n ) •10 2o 00 Y r d . D o ç . Dr. İ B R A H İ M N U M A N I I • -> : - • • • - 1 .1": —- - V ..-1 •_ _ • ".... - SEKİL:4 Mescld-I N e b e v i ' n i n ç e j i t l l safhaları ( J . Savvaget'den) İ L K D E V İ R T Ü R K SUFİ M E R K E Z L E R İ . . 45 • • ŞEKİL: 5 TC Mandala Ş e m a s ı ( E . E s i n ' d e n ) O f 2 3 C S fi ...i -i^ 1 5EKİL:8 SEKİL:6 i bn Z e y d Külliyesi (Pugaçevkova'dan) Taş R i b a t ( E . E s i n ' d e n ) i.—S SEKİL:7 K ı r k - K ı z Külliyesi (r.':. C e z z a r ' d a n ) n a 9 • ŞEKİL: 9 Astane B a b a ( P u g a c e v k o v a ' d a n ) 46 Y r d . Doç. Dr. İ B R A H İ M N U M A N O 2 C 6 8 fûjn LI I1 y V a c m e 1/ a c m O K r /lûâa/ı M y ' I I I I IJ AûdOH UL o p Jl ad HU u J! u M a c mep c K u e «S r°r= Alttan y n o V H a ffoâfoÖMt le XCL RÜcmSem/ıue flKmp oûKu Ş E K İ L : 10 Türkistan'da evler ( P u g a ç e v k o v a ' d a n ) r İ3 r 5>/ i7 i I ' I i 6 â 77. 10 M I l l ŞEKİLıll S u l u K ö ş k (Pugaçevkova'dan) >/. y/'/, / '//////A • -15,20ff I • • 2 3 • ' 4 ' ' 5/» 5EKİL:12 H a r a m K ö ş k (Pugaçevkova'dan) 47 İ L K D E V İ R T Ü R K SUFİ M E R K E Z L E R İ . . v.y ;v,wv y v \ - v v v-v 4 ir Lr TTTnnri'' " r !1\ i 1 1 o ^ 1 1 2 ^ 3 I ^ ^ I Ş E K İ L : 13 i O 5 7~\ 3 3 9=^ S E K İ L : 14 Ş E K İ L : 15 Merv 'de cv G Y r d . D o ç . Dr. İ B R A H İ M N U M A N 48 ıg»i|'i l i r i ' "1 i • 0m m I İt! 1 .ı::ı^' m Ii i 1 o I I I 2 3 1 1 i 5 M I I Ş E K İ L : 18 Sultan Kale cephesi Ş E K İ L : 16 Merv'de ev 9 . I 1 i 1 ir- i I I C7> no O C n • i r:;:E 1 —p_ I. 7_ 5EKİL!İ7 S u l t a n k a l e ' d e ev (Pugaçevkova'dan) Ş E K İ L : 19 Hoca A h m e d Yesevi Külliyesi (IVI. C e z a r ' d a n )
© Copyright 2024 Paperzz