Yılların Ardından 1

Yılların Ardından
1
2
Michelle Reid
Yılların Ardından
Harlequin Bestseller
ISBN 978-605-339-234-7
Đngilizce Adı: THE BRAZILIAN'S BLACKMAILED BRIDE
Türkçe Adı: YILLARIN ARDINDAN
Copyright © 2005 by Michelle Reid
Đngilizce Adı: A SICILIAN SEDUCTION
Türkçe Adı: AŞKTAN KAÇILMAZ
Copyright © 2001 by Michelle Reid
Yayının Adı: Harlequin Bestseller Đki Roman Birarada
Tüzel Kişiliği: Harlequin Polska Spolka Z Ograniczona
Odpowiedzialnoscia Đstanbul Şubesi
Đmtiyaz Sahibi ve Uyruğu: Berkant Yıldırım T.C.
Sorumlu Müdür ve Uyruğu: H. Rıza Bankoğlu T.C.
Đdarehane Adresi: Mühürdar Cad. Uras Apt. No:83 D.1
Kadıköy – Đstanbul – Türkiye
3
4
Michelle Reid
Michelle Reid
Yılların Ardından
Çeviri
Semih Barutçuoğlu
HARLEQUIN TÜRKĐYE
Mühürdar Cad. Uras Apt. No.83/1
Kadıköy - ĐSTANBUL
Tel: (0216) 418 12 72 (pbx) Faks: (0216) 338 87 12
[email protected] – www.harlequintr.com
www.facebook.com/harlequinbeyazdizi
twitter.com/harlequintr
Yılların Ardından
ROMANIN KARAKTERLERĐ
Anton Luis Scott-Lee
Londra’da yaşayan çok varlıklı ve yakışıklı banker
Cristina Markez
Brezilya’da bir çiftlikte yaşayan genç dul
Maria Scott-Lee
Anton’un annesi
Enrique Ramirez
Anton’un gerçek babası
Vasco Ordoniz
Cristina’nın ölen kocası
Rodrigo Valentim
Cristina’nın avukatı
Gabriel Valentim
Rodrigo’nun eşcinsel oğlu, o da babası gibi avukat
Kinsela Lane
Anton’un sekreteri
5
6
Michelle Reid
~ BĐRĐNCĐ BÖLÜM ~
ANTON Luis Ferreira Scott-Lee normal şartlarda bu odada asla sesini
yükseltmezdi.
Ama ortada hiç de normal olmayan bir durum vardı.
“Đşi bırakmak zorundayım,” dedi. Odadaki diğer iki kişi de onunla birlikte, dehşet ve şaşkınlıkla donup kaldılar.
Annesi elli yaşında ve oldukça güzel bir duldu. On dokuz yaşında evlenmiş ama karanlık geçmişinin pençelerinden kurtulamamıştı.
“Ama bir tanem…” Sesi titriyordu. “Bu mümkün değil.”
“Başka şansım olduğunu sanmıyorum.”
Maria Ferreira Scott-Lee bir yay gibi gerilmişti. Kahverengi gözlerini
oğlundan kaçırıyordu.
“Deli olma oğlum.” Max Scott-Lee daha fazla dayanamayıp araya girdi.
“Bunun bankayla bir ilgisi yok ki! Bakış açını değiştirmelisin.”
Anton bakışlarını hayatı boyunca sevip saydığı ve amcası bildiği adama
çevirdi. Suratına bir yumruk atmak istiyordu.
Dışarıda berbat bir hava vardı. Gri gökyüzünden düşen yağmur damlalarının ıslattığı ağaç yapraklarına baktı. Anton onlardan bir farkı olmadığını
düşündü. Đki saat önce, Londra’nın üzerini soğuk ama parlak bir kış günü
örttüğünde, eski ve saygın bir banka olan Scott-Lee Bank’ın yönetim kurulu toplantısında başkanlık koltuğunda oturuyordu.
Oysa şimdi ne haldeydi. Yağmur damlalarıyla toprağa düşen ağaç yapraklarından ne farkı vardı?
Brezilyalı güzel Maria Ferreira ve zengin Đngiliz banker Sebastian
Scott-Lee’nin tek çocuğu olarak dünyaya gelmişti… Ya da bugüne kadar
öyle sanıyordu. Lâtin ırkına özgü bakışlarını annesinden, ticaret zekâsını ise
babasından aldığına inanıyordu.
Enrique Ramirez adlı bir Brezilyalıdan aldığı mektubu okuduğunda önce bunun pis bir şaka olduğunu düşünmüştü. Adam onun gerçek babası
olduğunu iddia ediyordu. Annesi ve amcasıyla yüzleştiğinde duyduğu şey
ise onu daha da şaşırtmıştı. Yıllarca baba olarak bildiği ve sevdiği adam da
annesi ve Enrique’nin ilişkisini ve onun Anton’un gerçek babası olduğunu
biliyordu. Gizlice Anton’u nüfusuna kaydetmiş ve yasal olarak hayatına
sokmuştu. Anton’un gerçeği asla öğrenemeyeceğini hesaplamışlardı.
“Bırakırsan bankanın çökeceğini sen de benim kadar biliyorsun,” dedi
Yılların Ardından
7
Max. “Banka sensin Anton. Eğer bırakırsan, insanlar neden ayrıldığını merak edeceklerdir. Gerçek kısa sürede ortaya çıkacak ve ailemizin ismi–”
“Gerçek ortaya çıkmadı,” diye sertçe yanıtladı Anton.
“Çünkü kardeşim bu konuda çok dikkatli davrandı. Ramirez’in eski
ilişkisini açıklayacağı ve vasiyetinden, son arzusundan söz edeceği kimin
aklına gelirdi ki?”
Đlişkisini açıklamak diye mırıldandı Anton.
Annesine döndü ve alev saçan bakışlarla, “Bunu bilmeye hakkım olduğunu hiç düşünmedin mi,” diye sordu.
Maria sıkıntıdan dizinin üstündeki mendili ezip büzüyordu. “Baban bunu istemedi.”
“Benim babam kahrolası Enrique Ramirez!” diye patladı Anton.
Odada sanki deprem olmuştu.
“Hayır.” Maria başını salladı. “Enrique benim hayatımdaki korkunç bir
hataydı Anton. Senin bilmen gerekmiyordu.”
“Otuz bir yıldır bir yalanı yaşadığımı mı?”
Maria elindeki mendille ağzını kapattı. “Özür dilerim,” diyebildi.
“Bunun pek yararı olmadığını sen de biliyorsun.”
“Beni anlamıyorsun.”
“Yıllardır, sevdiğim ve saygı duyduğum bir adamın oğlu olduğumu düşünerek yaşadım. Şimdi, Brezilyalı bir aygırla gönül eğlendirmek için yaptığın kaçamak sonucunda dünyaya geldiğimi öğreniyorum.”
“Öyle olmadı.” Maria’nın beti benzi atmıştı. “Ben Enrique ile… Babanla evlenmeden önce birlikte olmuştum.”
“Bakalım doğru mu anlamışım?” Gözlerinden öfke akıyordu. “Bu
adamla bir ilişkin vardı. Seni hamile bıraktı, sen de bir enayi aradın ve
Sebastian’ı buldun. Beni de ona yamadın. Böyle mi oldu?”
“Hayır!” Annesini ilk kez bu kadar kızgın görüyordu. “Benimle bu aşağılayıcı tonla konuşmazsın Anton! Baban biliyordu. Her zaman biliyordu!
Ben ona ilk andan itibaren dürüst davrandım! Beni affetti, seni de kendi
çocuğuymuşsun gibi sevdi. Nüfus kâğıdında onun ismi var. Seni o büyüttü.
Seninle daima gurur duydu, seni hep hayatının ışığı olarak gördüğünü söylerdi. Onun için, bu olayı iğrenç bir duruma sokup, onun anısına saygısızlık
etme en azından!”
Anton kendisini yeniden pencerenin önüne atıp dışarıyı seyretmeye koyuldu. Babasını severdi. Her çocuk gibi babasına hayrandı. Bir trafik kazasında hayatını kaybettiğinde aylarca üzüntü içinde, sanki kara bir delikte
yaşamıştı.
8
Michelle Reid
“Hep neden ona hiç benzemediğimi sorardım kendi kendime.” Bu sözler Maria’nın kalbine bir bıçak gibi saplandı, hıçkırmaya başladı.
“Kardeşim hiçbir zaman baba olamayacağını biliyordu Anton,” diye
araya girdi Max. “Maria’yı tanıyıp âşık olduğunda da biliyordu. Annen ona
senin varlığından söz edince, bunu kendisine verilen bir hediye olarak kabul etti.”
“Ama bir sır olarak kalmasını istedi, öyle mi?”
“Onun da bir gururu olduğunu unutma,” diye yanıtladı Max.
Anton kimsenin gururunu düşünecek halde değildi. “Ben bir Brezilyalının oğluyum, bir Đngiliz olmadığım kesin. Bir Đngiliz gibi yaşıyorum, düşünüyorum, konuşuyorum ve davranıyorum, lânet olsun!” Pencerenin pervazına tutundu, aklına başka bir şey gelmişti. Altı yıldır unutmaya çalıştığı bir
şey.
Gözünün önünde koyu renkli gözleri ve etli dudaklarıyla bir kız belirdi.
‘Seninle evlenemem Luis. Babam buna izin vermez. Portekiz kanımızın
saflığını bozmaya kimsenin gücünün yetmeyeceğini söyler hep.’
“Ramirez bir Portekizli ismi mi,” diye sordu birden.
Annesinin titremesi hâlâ sürüyordu. “Evet,” dedi güçlükle.
Anton yüzünü odanın içine çevirdi. Annesi gözlerine dolan yaşlarla boğuşmaktaydı. Amcası Max sanki biraz daha ihtiyarlamıştı. Sağlığı da iyi
değildi zaten. Babasının ölümünden birkaç hafta sonra ağır bir kalp krizi
geçirmiş ve bankadaki görevini bırakmıştı. “Đpleri eline al evlât,” demişti
Anton’a. “Bu ailenin gururunu en iyi şekilde koruyacağından hiç kuşkum
yok. Sana güveniyorum.”
Gurur, yine o sözcük.
Sebastian ölmeden önce Belgravia’daki bu evi, Ascot yakınındaki toprakları ve bankadaki hisselerinin tümünü Anton’a bırakmıştı. Böylece
onunla ne kadar gurur duyduğunu göstermişti.
Ama şimdi Anton onlarla gurur duymuyordu. Kendisini kızgın ve her
yönden aldatılmış hissediyordu.
Masanın üzerinde duran ve Ramirez’in avukatının getirdiği kâğıtlara
baktı. Sayfaları hızlıca karıştırdı ve aradığını buldu.
“Dahası da var,” dedi. Annesi ve amcası iyice gerildi. “Ramirez’in
dünyaya bıraktığı tek domuz ben değilim. Dünyanın bir yerinde benim gibi
iki tane daha var. Đki oğlu daha…”
Đki yarı kardeş ve iki ayrı kadın demekti bu.
“Ramirez’in gezginci yaşantısını düşünürsek, dünyanın her tarafında
olabilirler.”
Yılların Ardından
9
“Bunu belirtmemiş mi?”
“Hayır, tam olarak değil.”
Ramirez’i tanımaya başlıyordu ve ondan hoşlanmamıştı. Aslında nefret
ettiği bile söylenebilirdi.
“Ama o öldü.”
“Evet.” Başını salladı. “Görüyor musunuz, yıllarca hiç fark ettirmeden
bizi izlemiş.”
Sanki yıllardır yabancı birileri tarafından kuşatıldığını hissediyordu.
Ramirez onu tüylerini ürpertecek kadar iyi tanıyordu. Okuduğu okullar,
kazandığı başarılar, spordaki dereceleri, iş hayatındaki yükselişi… Hepsini
adım adım takip etmişti. Hatta seks yaşamını bile…
“Bizi üç adet seks bağımlısı olarak görüyordu herhalde,” dedi. “Kendisi
her türlü haltı yedikten sonra, ömrünün son günlerinde bize bir şeyler öğretmeye çalışmış.”
Annesi, kardeşlerinden söz ederken ses tonundaki yakınlığı fark etmiş
ve irkilmişti. Anton bunu kaçırmadı. Ama rol yapmaya gerek duymadı.
Gerçekten içinde bir yerlerde, kardeşlerine karşı bir şeyler hissetmişti. Sanki kalbini besleyen yeni bir damar keşfetmişti.
“Ramirez çok zengin biriymiş,” diye devam etti. “Burada birkaç milyondan söz etmiyorum. Elmas ve yakut madenleri, Brezilya’nın en zengin
petrol kuyuları…” Onların bir tepki vermediğini görünce, bunu zaten bildiklerini anladı. “Bu ganimeti üç kardeş aramızda paylaşacağız,” diye ekledi dalga geçercesine. “Tabii ki, adî babamızın vasiyetinde ileri sürdüğü
şartları yerine getirdikten sonra.”
“O adî biri değildi,” diye itiraz etti annesi.
“Neydi peki,” diye sordu Anton.
“Đyi kalpli, yakışıklı–senin gibi–ve çekici biriydi.”
Hâlâ o pisliği savunuyordu. Anton yeniden patlamaya hazırdı.
Max bacak bacak üstüne attı. “Đleri sürdüğü şartlar nedir?”
Anton kendine hâkim oldu.
“Ben yalnızca kendi adıma konuşabilirim. Sorumluluk al, kendine bir
eş bul, bir yere yerleş, soyunu yasal bir şekilde sürdür.”
“Aman tanrım!” Max şaşırmıştı. “Bunları yazarken adamın kafası sulanmıştı herhalde.”
“Acaba kardeşlerime ne gibi şartlar ileri sürdü ki,” diye merakla sordu
Anton.
“Sen bu şartlara uymak zorunda değilsin tatlım,” dedi annesi. “Onun
parasına ihtiyacın yok. Onun hiçbir şeyine–”
10 Michelle Reid
“Onun lânet parasını istemiyorum. Kardeşlerimi tanımak istiyorum!”
Göz ucuyla annesine baktı ve ne kadar üzüldüğünü fark etti. Ramirez hayatlarını altüst etmişti. Annesi haklıydı. Onun isteklerine boyun eğmek
zorunda değildi. Ama hiçbir şey, aldatıldığı gerçeğini ortadan kaldırmıyordu.
Neye mal olursa olsun, kendi kanından olan insanları bulacaktı.
Masanın üzerindeki kâğıtlara tekrar tekrar göz attı. Bir paragrafta, altı
yıl önce terk ettiği ve sefil bir durumda bıraktığı bir kadın yüzünden,
Ramirez onu suçluyordu. Anton’dan bu hatasını tamir etmesini istiyor ve
ona altı ay süre tanıyordu. Bu kadınla evlenecek ve çocuğu ile birlikte
Rio’daki avukatın yanına gideceklerdi. Aksi halde Anton kardeşlerini asla
tanımayacak ve mirası da bu kadına verilecekti.
“Peki, ne yapmayı düşünüyorsun,” diye sordu annesi.
Anton onu duymadı. Kâğıdın üzerinde kalın harflerle yazılmış isme ve
altındaki resme takılıp kalmıştı. Beline kadar uzanan siyah saçları, küçük
yüzü ile bir kadın fotoğrafı kendisine bakıyordu. Baştan çıkarıcı bir ağız ve
şeytanî gözler diğer ayrıntıları olarak dikkat çekiyordu.
“Anton?”
Gözleri otomatik olarak annesine döndü ama aklı hâlâ o kadındaydı.
Kontrol edilemeyen bir cinsel güç bedenini alev alev yakıyordu.
“Anton, lütfen bu konuda ne yapmayı düşündüğünü söyle,” diye yalvardı annesi.
“Onun isteklerini yerine getireceğim,” dedi soğuk bir sesle.
“Ne, ölmüş bir adamın buyruğuna uyup evlenecek misin,” diye sordu
Max dehşet içinde. “Sen delirdin mi evlât?”
Anton gerçekten deli gibi bakıyordu. Đçindeki ateş giderek daha da yakıcı oluyordu. Cristina Markez denen o yalancı şırfıntıyı bulup ağına düşürecek, onunla evlenecek ve hayatını bir seks cehennemine çevirecekti.
“K
arar vermek için ne kadar vaktim var?” Cristina avukatı Rodrigo
Valentim’e baktı.
“Çok az,” diye yanıtladı Rodrigo.
Cristina öte yana döndü ve başını salladı. “O zaman onları biraz daha
oyala,” dedi. “Ben de bu arada, bankalarla bir kez daha konuşup bir şeyler
kopartmaya çalışırım.”
“Bunu kaç kez yaptın, farkındasın değil mi?”
“Bana zaman kazandıracağı sürece de yapmaya devam edeceğim,” dedi
Yılların Ardından 11
Cristina.
“Sürenin sonuna geldiğimizi biliyorsun, Cristina. Kurtlar kapında seni
parçalamak için hazır bekliyor.”
“Denemekten başka şansım yok.” Koyu gözleri ve inatçı ağzı hiç taviz
vermiyordu, pencereye döndü. Rodrigo arkasından ona baktı. Acı ve biraz
da öfkeli gözlerle genç kadının incecik vücudunu gerçek ama işe yaramaz
bir hayranlıkla izliyordu.
Çok güzeldi, muhteşemdi. Henüz yirmi beş yaşında, dünyayı ayaklarının önünde dize getirecek çağdaydı. Bir zamanlar el üstünde tutulan biriydi.
Sonra bu evde bir şeyler olmuş ve Cristina bir yıla yakın, ortadan kaybolmuştu. Sonunda eve döndüğünde bambaşka biri olup çıkmış, sert ve
soğuk bir kadın haline dönüşmüştü. Sanki biri içindeki ışığı söndürmüş, o
vahşi güzelliğini yok etmişti. Yeniden bu evde, kendisini satan babasıyla
aynı yaştaki Vasco Ordoniz’in karısı olarak yaşamaya devam etmişti.
Sonraki bir yılını Rio’da, zengin ve yaşlı bir adamın yanında süs olarak
geçirmiş, kendisine alaycı gözlerle bakan insanlara asla gerçek duygularını
belli etmemişti. Sonra Ordoniz hastalanmış ve Rio sosyetesini bırakıp çiftliğine çekilmişti. Tabii ki Cristina da onunla birlikte gitmişti. Đki yıl boyunca sesleri sedaları çıkmamıştı. Asıl kıyamet Ordoniz ölünce kopmuştu.
Adamın borç içinde yüzdüğü anlaşılmış, genç karısı beş parasız orta yerde
kalmıştı. Cristina baba evine dönmüş, bir başka yaşlı ve beş parasız ihtiyarın hizmetçisi ve bakıcısı olmaktan kurtulamamıştı.
Ama inatçı başını asla yere eğmemişti. O güzel gözleri hayata hep cesurca ve gururla bakmıştı. Rodrigo bu yüzden ona hayranlık duyuyor, hayatın ona bu kadar zalimce davranmasına karşın pes etmemesini saygıyla
karşılıyordu.
“Pekâlâ, son bir deneme daha yapalım,” dedi. Bir yandan da, ona boşuna mı ümit veriyorum acaba diye düşünüyordu. Bunun bir zalimlik olduğunun farkındaydı. “Sanırım bu kez bazı yardımlar alabileceğiz,” dedi.
“Gabriel gerekli kişileri tanıyor.” Oğlunun, Brezilya’da yeni yatırım olanakları arayan bazı iş adamlarıyla çoktan görüşmelere başladığını söylemedi. Ümitlerini arttırmak istemiyordu. “Gabriel senin için bazı görüşmeler
ayarlayabilir.”
Her şeye rağmen, Cristina’nın ümitlerinin canlandığını, gözlerinin yeniden parladığını fark etti.
Rodrigo içini çekti. “Gabriel’in doğru yerlerde bulunacağından eminim
ama parayla uğraşan adamları bilirsin. Son derece acımasız olurlar. Karşılığında bir şey alacaklarından emin olmadan asla bir yatırım yapmazlar.”
12 Michelle Reid
~ ĐKĐNCĐ BÖLÜM ~
T
ELEFON çaldığında Anton tıraş olmayı henüz bitirmişti. Çırılçıplak
banyodan çıktı ve ahizeye uzandı.
“Onu Rio’ya kadar izledim, sinyor.” Brezilyalı bir erkek sesiydi.
“Gabriel Valentim’le birlikte kalıyor. Beklendiği gibi, yarın akşamki yardım balosunda ona Gabriel eşlik edecek.”
Oltaya yakalanmıştı. Anton içini yakan tatmin ateşini hissetti.
“Güzel,” diye yanıtladı adamı soğuk bir Đngiliz edasıyla. “Gerisini yarın
anlatırsın.”
“Kapatmadan önce, bilmeniz gereken bir şey keşfettiğimi söylemeliyim
sinyor.” Afonzo Sanchiz biraz telâşlı bir sesle devam etti. “Bana gönderdiğiniz dosyada hiç söz edilmiyordu ama bu kadın altı yıl önce Vasco
Ordoniz adında bir adamla evlenmiş. Şimdi bir dul ve yeniden Markez
ismini kullanıyor, ama…”
Cristina burada olmayı hiç istememişti. Hayatı böylesine altüst olmuşken eğlencelere katılmak hiç de ona göre değildi. Ama Gabriel bunun
tek çareleri olduğunda ısrar etmişti. En iyi anlaşmaların ve pazarlıkların
sosyal etkinlikler esnasında yapıldığını anlatmıştı. Bankadaki bir masanın
başında değil.
O da gelmişti işte, Rio’nun lüks otellerinden birinde, girişteki salonda
dikilmiş etrafı seyrediyordu. Kulaklarında ve boynunda, annesinden kalan
mücevherler sallanıyordu.
Onları satmayı düşünmüş ama para etmediğini öğrenince vazgeçmişti.
Çok iyi birer taklittiler. Babasının ne ara gerçek mücevherlerin hepsini satıp
yerine sahtelerini koyduğunu bilemiyordu ama öyle yaptığından zerre kadar
kuşkusu yoktu. Ölümünden sonra, Santa Rosa’da kalan hiçbir şeyin gerçek
olmadığını fark etmişti. Şimdi tek ümidi, dedelerinin babasını el birliğiyle
cehenneme göndermesiydi.
Böyle düşünmekten hoşlanmıyordu ama durumunun ne kadar acı ve kötü olduğunu başka türlü anlatamıyordu.
Gabriel koluna girip balonun yapılacağı salona doğru götürdü. Đki dalkavuk sırıtarak geldi ve onlara kapıyı açtı. Đçeriden tatlı bir müzik sesi geli-
Yılların Ardından 13
yor, boydan boya aynalarla kaplı salon insanın gözünü alıyordu.
Muhteşem avizelerin altındaki insanlar pırıl pırıl parlıyor, ışıldıyordu.
Her köşede koyu bir sohbet göze çarpıyordu. Cristina midesine sancılar
girdiğini hissetti, bir anda cesareti kırıldı. Neredeyse çıkıp gidecekti.
Anton, salonun diğer ucundan, onun buradaki en çekici erkeğin kolunda
içeri girişini izledi. Hâlâ anlatılamayacak kadar güzeldi. Saçlarını tepesinde
sıkı sıkıya toplamış, bütün erkeklerin başını döndürecek bir kıyafet giymişti. Ama onu ilk kez siyahlar içinde görüyordu. Sıcakkanlı yapısına uygun
parlak renkler ona daha çok yakışıyordu. Yüzü, bademi andıran gözleri,
ağzı…
Hâlâ hatırladığı gibi öpülesi, sulu ve dolgundu. Bu öyle bir ağızdı ki…
Yanındaki adam Cristina’ya bir şeyler fısıldadı. Cristina başını kaldırıp
Gabriel’e gülümsedi. Anton bedeninin baştan aşağı titrediğini hissetti. Bu
gülüş bir zamanlar kendisine aitti. O gülüşten sonra başka kadınların gülüşleri onu etkilemeyi asla başaramamıştı.
Acaba Gabriel Valentim’le yatmış mıydı? Vasco Ordoniz’in karısı ve
yakışıklı avukat, buraya gelmeden önce acaba banyoda birlikte sıcak saatler
geçirmiş miydi?
“Anton, bardağın boşalmış.”
Başını eğip baktığında gerçekten bardağının boşaldığını gördü. Ne zaman içtiğinin farkında bile değildi. Herhalde Cristina ile yeni âşığını izlerken farkında olmadan şampanyasını içip bitirmişti. Bardağı tutan elinin
sinirden titrediğini fark etti.
“Bir tane daha alabilirim.”
Kinsella boş kadehi elinden aldı. Bunu yaparken de bedenini bedenine
sürttü. Daracık elbisesinin içine sutyen giymediği açıkça belli oluyordu.
Anton kadının düğme gibi sertleşmiş meme başlarının sıcaklığını kolunda
hissetti.
Sekreteri yeni bir cinsel mesaj veriyor olmalıydı. Önce içi bir hoş oldu
ama ne zaman ki Cristina’nın kavalyesinin başını eğip genç kadının yanağına bir öpücük kondurduğunu gördü, her şeyi unuttu.
“Endişelenmeyi bırak artık.” Gabriel usulca, Cristina’yı azarladı. Ne
kadar gerildiğinin farkındaydı. “Kimse seni yemeyecek.”
Öyle mi? Cristina bundan pek de emin değildi. Altı yıl önce, babası yaşında bir adamla evlenerek bu insanları yeteri kadar utandırmış, bir skandala neden olmuştu. O günden sonra bir servet avcısı olarak anılmış, alayların
14 Michelle Reid
ve aşağılanmaların hedefi haline gelmişti. Vasco Ordoniz’in onu beş parasız bir dul olarak bırakması bile, insanların gözündeki ve beynindeki yerini
değiştirememişti.
Elinde gümüş bir tepsiyle garson yanlarına geldi.
“Buyur.” Gabriel tepsiden aldığı iki şampanyadan birini ona uzattı.
“Neden burada olduğunu unutma,” dedi. “Şundan biraz iç ve şu dramatik
halinden sıyrıl artık.”
“Hiç de dramatik olmaya çalışmıyorum. Artık sevmediğim insanlara şirin görünmeye çalışmak bana ters geliyor.”
“Ben de onların arasında mıyım?”
Cristina çocukluğundan bu yana tanıdığı yakışıklı adamın yüzüne baktı
ve gözlerindeki muzip ifadeyi görünce gülümsedi.
“Benim için yaptıklarına müteşekkirim,” dedi ipeksi bir sesle. “Biliyorum, seni bu işe baban zorluyor.”
“Güzel bir kadınla birlikte olmam için kimsenin zorlamasına ihtiyacım
yok querida.” Sonra elini tuttu ve şampanya kadehini ağzına götürdü. Bir
yudum almasını bekledi. “Hem şunu unutma ki, senin bir servet avcısı olduğuna inananlardan biri de bendim.”
Cristina’nın gülüşü yüzünde dondu kaldı. “O dedikoduların gerçek olduğunu sana söyleseydim, bir şey değişir miydi?”
“Sana eşlik etmem konusunda mı?” Gabriel yüzünü buruşturdu. “Şu insanlara bak Cristina,” dedi. “Ben bir avukatım. Bu yüzden insanları iyi
tanırım. Beni dinle ve onların hepsinin bir sahtekâr olduğunu düşün. Đnan
bana, kendini çok daha iyi hissedeceksin.”
Cristina’nın gözleri büyüdü. “Hepsi birer sahtekâr mı?”
“Hayır.” Gabriel güldü. “Ama o gözle bakmak insanı rahatlatıyor.”
Gabriel’in yanına Cristina’nın tanımadığı bir adam yanaştı ve tokalaştılar. Cristina biraz rahatladığını hissetti. Şampanyasından bir yudum aldı ve
adama başını hafifçe eğerek selâm verdi. Az sonra adam gitti ve dolaşmaya
devam ettiler.
Gabriel’in eli hep Cristina’nın belindeydi. Đnsanlar tarafından saygı gören ve sevilen biriydi. Gülen gözleri ve dostça tavırları insanları kendisine
çekiyordu. Salonun içinde Cristina’yı o kadar iyi idare ediyordu ki onun
karşılaşmak istemediği kimselere yaklaşmamaya özen gösteriyordu.
Cristina da bu duruma çok seviniyor ve içinden Gabriel’i yanağından öpmek geliyordu.
Her şey o anda oluverdi. Arkasından gelen Portekizce konuşmayı duyan Cristina düşünmeye bile fırsat bulamadan başını o yana çevirdi.
Yılların Ardından 15
Artık çok geçti. Ani dönüşü Anton’un dikkatini çekmişti. Ve bir çift yeşil gözün üzerine çevrildiğini gören Cristina donup kalmış, sersemlemişti.
Luis, diye geçirdi içinden. Aman tanrım, Luis’di…
Đki metre ötedeydi. Sırım gibi vücuduyla, arkasını Rio manzarasına
vermiş, öylece dikiliyordu. Cristina’nın başı döndü, bacakları uyuştu, neredeyse düşüp bayılacaktı. Aniden salonda kimsenin kalmadığını hissetti. Hiç
ses duymuyordu. Müzik susmuştu. Duyduğu tek ses, yüreğinin delice atışının sesiydi. Anton uçsuz bucaksız gözlerini üzerine dikmiş ve her şeyi silip
atmıştı. Altı uzun ve sefil yılı bir anda unutmuştu sanki. Kendisini öylesine
çırılçıplak ve savunmasız hissediyordu ki, gözlerine bakmaya cesaret edemiyordu.
Şok gözlerini kararttı. Şok yüzünü soldurdu. Anton bakışlarını bedeninin her ayrıntısında tek tek dolaştırdı ve sonunda aralanmış dudaklarında
karar kıldı.
Cristina’nın dudakları, sanki genç adam onlara dokunmuş gibi titredi.
Anton bilmiş bir edayla gülümsedi. Bu gülüş o kadar aşinaydı ki, Cristina
mıhlanıp kaldı. Altı yıl kadar önce, on iki ay birlikte olmuşlardı. Yine de şu
anda yaşadıkları nefes kesici anlar, asla o günlerin etkisiyle oluşmamıştı.
Cristina tepeden tırnağa titriyordu. Anton da bunu fark etti ve gözlerini
yeniden gözlerine dikti. Alaycı bakışlarla Cristina’yı süzdü ve kadehini
kaldırdı.
Ondan nefret ediyordu. Cristina bunu kolayca görebiliyordu. Onu bu
hale kendisi sokmamış mıydı?
Her an ağlamaya hazırdı, boğazı ve göğsü yanıyordu. Onu çok sevmişti
ve nefes aldığı sürece de sevecekti. Ama onunla karşılaşmayı asla istememişti.
Anton’un yanına yaklaşan sarışını fark etti. Kulağına eğilmiş, bir şeyler
fısıldıyordu. Đncecik, dal gibi bir kadındı. Her ne söylediyse, Luis gözlerini
Cristina’dan ayırıp kadına döndü ve gülümsedi.
Cristina bu gülüşü iyi biliyordu. Sevgilisi olmalıydı. Kıskançlık içinde
kükreyen bir hayvana dönüştü ve arkasına döndü.
Çıldırmış gibiydi. Gabriel’e öylesine sokuldu ki genç avukat şaşırdı.
Yine de kendisini kaybetmedi ve konuya döndü.
“Bu küresel bir sorun Cristina,” dedi. “Endüstri gelişiyor. Bizim işimiz
onun ne tarafa doğru geliştiğini kestirmek. Đnsanlar lekesiz ve kusursuz bir
geçmişe yatırım yapmayı tercih eder. Santa Rosa bunu onlara verebilir,
öyle değil mi?”
Gabriel işi düşünüyordu, oysa Cristina’nın içinde fırtınalar kopuyordu.
16 Michelle Reid
“Ama kârı getirecek olan şey niceliktir, sinyorita,” dedi Gabriel’in yanındaki adam.
Cristina başını eğdi ve kendisini toparlamaya çalıştı. “Bunu biliyoruz,
bu yüzden de Santa Rosa’yı bir şov mekânına dönüştürmeyi düşünüyoruz
ya… Đnsanlar gelip bir süre orada kalsın, gerçek bir Portekiz çiftliğinin
havasını yaşasın, çobanlarla bir arada vakit geçirsin istiyoruz. Ama bu plânı
hayata geçirmek de yatırım gerektiriyor.”
“Yatırımcı için bu büyük bir risk demek.” Arkalarından gelen ipeksi ses
hepsini şaşırtmıştı.
Gabriel ve yanındaki adam dönüp baktılar ama Cristina dönmedi. Kalbi
deli gibi atıyordu.
“Gerçek yatırımcılar her zaman riski göze alırlar sinyor,” diye yanıt
verdi Gabriel.
“Başarılı bir yatırımcının ustalığı işe ilk başladığı anda koyduklarını garanti etmesinden anlaşılır.”
“Çok sıkı ve dürüst çalışacağımızı taahhüt ederek yatırımcımızı zarar
etmeyeceğine ikna edebiliriz.” Gabriel hiç tereddüt etmeden konuşuyordu.
Bu da onun bu projedeki yerini gösteriyordu. “Kendimi tanıtayım.” Dostane bir biçimde elini uzattı. “Gabriel Valentim, bu da…”
“Onun kim olduğunu biliyorum.” Anton sakin bir tavırla Gabriel’in sözünü yarıda bıraktı.
Cristina’nın arkasına iyice yaklaştı. Ilık nefesi ensesini yalıyordu.
“Cristina, sevgilim,” dedi içten bir biçimde. “Beni hatırladığına eminim.”
Cristina ona dönebilmek ve yüzüne bakmak için bütün gücünü toplamaya çalıştı. Başını kaldırıp gözlerinin içine bakana kadar sanki asırlar
geçmişti.
“Luis,” dedi titreyerek ve soğuk görünmeye çalışarak.
“Ama yanılıyorsun,” diye araya girdi biri soğuk Đngiliz aksanıyla.
“Anton–Anton Scott.”
Anton Luis Ferreira Scott-Lee demek en doğrusuydu. Tam ismi böyleydi. Herkes için Anton, Cristina içinse daima Luis. Đki yüzü olan adam,
Đngiliz yüzü ve Brezilyalı yüzü…
Şu anda karşısında tatlı tatlı gülerken, Brezilyalı yüzünü gösteriyordu.
“Bu kadar bozulmana gerek yok,” dedi. “Eğer hoşuna gidiyorsa, bana hâlâ
Luis diye hitap edebilirsin.”
“Bu bir şaka olmalı,” diye aralarına girdi Gabriel. Merak ve şaşkınlık
içindeydi.
“Şaka değil, Cristina ile çok eski arkadaşız, değil mi sevgilim?”
Yılların Ardından 17
Sevgili.
Duyguları karmakarışık oldu. Nefessiz kalmıştı. O gülüş ve o gözlerin
karşısında normale dönmesi de beklenemezdi zaten.
“Cristina?” Gabriel ondan bir yanıt bekliyordu. Genç kadının konuşmakta güçlük çektiğini fark etmişti.
Cristina dönüp ona baktı ama hiçbir şey görmüyordu. Ne Luis’nin gözlerindeki zehri, ne de etraftaki insanları. Kalbi atmıyordu artık. Geçmişte
bıraktığı duygular içini paramparça ediyor, tenindeki rengi söküp alıyordu.
Düşünemiyordu. Doğru yanıtı vermek için çabalamak istiyor ama beceremiyordu.
Eli hâlâ Anton’un ellerinin arasındaydı. Titreyerek içini çekti ve elini
ellerinin arasından kurtardı.
“Ben–ben, özür dilerim,” diye kendi kendine mırıldandı. Kekeliyordu.
“Tu–tuvalete gitmeliyim.”
Ve arkasında şaşkın bir sessizlik bırakarak yanlarından ayrıldı.
Ayakta güçlükle kalarak, titreyen bacaklarıyla lâvaboya ulaşabildi. Kapıyı kapattı ve sırtını kapıya dayadı. Tepeden tırnağa zangır zangır titriyordu. Ne yaptığının farkında bile olmadan klozetin üzerine oturdu.
Luis burada, Rio’daydı. “Aman tanrım,” diye mırıldandı.
Neden gelmişti? Onca yıldan sonra burada ne işi vardı?
Sonra bir anda altı yıl önce yaşadıkları gözünün önüne geldi.
“Senin neyin var? Beni seviyorsun. Bunu neden yapıyorsun? Babamın
cenazesi için Đngiltere’ye gitmeden önce, burada seninle bir yılımı geçirdim. Bu bir yılın senin için önemi yok mu? Sana ciddi olduğumu söylemiştim.”
“Bazı şeyler değişebiliyor.” Cristina’nın betinin benzinin atması ve yüzüne oturan ıstırap onu delirtmişti
“Üç ayda mı? Hayır, hiçbir şey değişmedi,” diye bağırmıştı. “Benden,
geri döneceğime dair söz vermemi istemiştin. Ve işte, söz verdiğim gibi
buradayım. Seninle evlenmeye ve yeni bir hayata yelken açmaya hazır olarak karşındayım. Tanrı aşkına Cristina! Seni seviyorum. Karım olmanı
istiyorum. Senden çocuklarımın olmasını ve birlikte yaşlanmayı istiyorum.”
Cristina acı içinde başını omzuna dayamış ve gözyaşlarını tutamamıştı.
Dün gibi hatırlıyordu. “Seninle asla evlenmeyeceğim Luis. Senin çocuklarını doğurmayacağım. Söylüyorum işte. Artık bunu kabul et.”
Kabul etmişti. Gözlerindeki acı ifade her şeyi açıklıyordu. “Çünkü o incecik vücudunun bozulmasını istemiyorsun, değil mi?”
18 Michelle Reid
“Evet, bu yüzden,” diye yanıt vermişti. “Ben kalpsiz, kibirli ve iflâh
olmaz bir bencilim. Ve damarlarında üç asırlık saf Portekiz kanı taşıyan bir
Markezim. Senin gibi yarı Đngiliz kanı taşıyan bir adamla evlenirsem, atalarım mezarlarında ters dönerler.”
Tuvaletin kapısı bir kez vuruldu ve yanıt beklemeden açıldı. Cristina ellerini yüzünden çekti ve bir kez daha donup kaldı.
~ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ~
“Ü
RKEK bir tavşan gibi buraya kaçtığında kapını kapatmayı akıl etmeyeceğini tahmin etmiştim. Çünkü her zaman kapıları kapatmayı unuttuğunu hatırlıyorum. Neden ona katılıp eski günleri anmayalım diye düşündüm.”
Cristina tir tir titreyerek ayağa kalktı, düşmemek için lâvaboya tutundu.
“Ne–ne istiyorsun?”
“Güzel bir soru.” Alaycı bir ifadeyle dudaklarını büzdü. “Đstersen burayı buharla doldurup soyunuruz ve birbirimizi yeniden tanıyabiliriz,” dedi.
“Bakışlarından bunu ne kadar arzuladığını anlayabiliyorum sevgilim. Ben
de arzuluyorum. O zaman ne bekliyoruz?” Omuz silkti. “Küvete yaslanıp,
küvetin içinde, duşun altında ya da tam şu anda bulunduğun yerde yapabiliriz. Ya da beni mermerin üzerine sırtüstü yatırıp üstüme oturabilirsin. Bundan ne kadar hoşlandığını hatırlıyorum Cristina, öyle değil mi? Beni yalvartmaktan, içine alınca yüzüme karşı kahkaha atmaktan ne kadar zevk
aldığını da… Đçimdesin Luis, diye mırıldanırdın o buyurgan, boğuk ve muzaffer sesinle. Benimsin derdin.”
“Kes artık!” diye bağırdı şiddetle. “Benimle nasıl böyle konuşursun?
Defol, çık dışarı Luis!”
Anton tam tersini yaptı. Kararlı adımlarla ona doğru ilerledi. Cristina
korkuyla geri kaçtı ve sırtını lâvaboya dayadı. Yeşil gözlü, sırım gibi bir
avcı tarafından kapana kıstırılmış bir kuş gibiydi. Hayatında hiç bu kadar
korktuğunu hatırlamıyordu.
“Hayır,” dedi soluyarak. Ellerini uzatıp yaklaşmasına engel olmayı denedi ama işe yaramadı. Anton kasıklarını karnına dayamıştı bile. Cristina
titredi. Anton önce gülümsedi, sonra yüzü buz gibi oldu. Gözleri parlıyordu
ve dudakları aralanmıştı. Başını hafifçe eğdi ve dudaklarını ağzına yapıştırdı.
Yılların Ardından 19
Açlıktan ölen bir avcıyı andırıyordu. Cristina’yı acımasızca bitirecekti.
Đkisinin de şehveti kontrolden çıkmıştı. Cristina hem titriyor, hem de
ateşler içinde yanıyordu. Kendine hâkim olmak istiyor, bir yandan da daha
fazlasını bekliyordu.
“Şimdi mi,” dedi Anton usulca. “Şimdi ve burada mı istiyorsun,
Ordoniz’in karısı?”
Cristina buz kestiğini hissetti ve kendine geldi.
Gözlerini açtığında Anton’u kendisini incelerken buldu. Karşısında
durmuş, alaycı ve soğuk bakışlarla Cristina’yı süzüyordu. Ama uyandığı
belli oluyordu. Erkekliğini karnına bastırıyordu ama adam kontrolünü asla
kaybetmiyordu.
Cristina gibi değildi.
Anton’un eli Cristina’nın bacaklarının arasında, ıslanmış kadınlığının
üzerindeydi. Ama hiç de zorlanmadan elini geri çekti ve bir adım geri attı.
“Sen kim olduğunu sanıyorsun ki bana böyle davranabiliyorsun,” diye
bağırdı Cristina. Bir yandan da elbisesinin eteğini çekiştiriyordu.
Anton ona döndü. “Şimdi kendini toparla.” Soğuk ve aksi bir hali vardı.
“Konuşmamız gerekiyor ve fazla vaktimiz yok.”
Bir yandan da saatine bakıyordu. Cristina’nın tir tir titremesine, öfkeden kudurmasına karşın, onun kılı bile kıpırdamıyordu.
“Konuşacak hiçbir şey yok.” Yalnızca onun bir an önce buradan gitmesini istiyordu.
“Hayır, var,” diye üsteledi. “Başın çok büyük dertte Cristina, ama bunun benim gelişimle ilgisi yok. Onu daha sonra konuşacağız. Sana bir teklifim var.”
“Seninle hiçbir şey yapmak istemiyorum.”
“Ama bu gecenin sonunda yapmak zorunda kalacaksın.” Öylesine soğukkanlıydı ki. “Ayrıca, benim için yanıp tutuştuğunu sen de biliyorsun ve
bundan nefret ediyorsun. Bu yüzden bana bir yılana bakarmış gibi bakmayı
bırak artık. Böyle hissetmen senin için daha iyi, yoksa dışarıda bekleyen aç
kurtlara yem olursun.”
“Neden söz ettiğini anlamıyorum.”
“Çok iyi anlıyorsun. O inatçı ve kızgın bakışlarınla beni kandıracağını
sanma sakın. Sen her zaman çok yetenekli bir yalancıydın ve şu anda neden
söz ettiğimi anlıyorsun.”
Yüzünün sararmasından anladığı belli oluyordu.
“Evet.” Anton güldü. “Altı yıl önce beni bir kenara fırlatıp, bir ayağı
çukurda yaşlı bir adamla evlenerek büyük bir hata yaptın. Beni biraz din-